TAHRİBATIN DİĞER ADI: TARİHİ ESER SOYGUNU Ayşe Didem Bayvas 30/6/2005 Nihayet, Türkiye'nin en iyi korunan müzelerinden biri olduğu iddia edilen Topkapı Sarayı Müzesi de soyuldu. Aslında bu, basından takip ettiğimiz kadarıyla kayıtlara geçen üçüncü soygun. Saray gerçekten de görüntüde, sistemleri nedeniyle en iyi korunan müze. Ancak bu durum aniden, hem de "güpegündüz" soyulmasına engel olmadı. Ana giriş kapısından en uzak nokta olan Bağdat Köşkü'nün arkasında, restorasyon nedeniyle ziyaretçilere kapalı alanda yer alan ve üçüncü derecede öneme haiz eserlerin yer aldığı söylenen mühürlü müze deposu soyuldu. Soygun olayını basından takip ettiğimiz kadarıyla şöyle bir toparlayalım: Müze yetkililerinin 27 Haziran'da Eminönü Emniyet Müdürlüğü'ne yaptığı hırsızlık başvurusu üzerine inceleme yapan polisin elde ettiği bulgulara göre, hırsız veya hırsızlar Bağdat Köşkü'nün Sarayburnu tarafına bakan, 3 metre yükseklikteki penceresine, dağcıların emniyet almak için kullandıkları 'perlon' adı verilen şerit yardımıyla tırmandılar. Camı kırarak içeri girdiler. İçeri girdikleri pencere, kameralar tarafından görüntülenemeyen ölü noktadaydı. Polis, hırsızların, sarayın surlarını aşıp girmiş olmaları ihtimalini düşünmediklerini söyledi. Polis yetkilileri, hırsız veya hırsızların, Topkapı Sarayı'nın Gülhane Parkı içinde kalan ve birkaç ay önce yoğun yağışların etkisiyle yıkılan duvarının çok yakınında yer alan depoya, 24 saat nöbet tutulan bu noktadan girmiş olma ihtimalinin yok denecek kadar az olduğunu düşünmekte. Hırsızların çalınan malları yurt dışına çıkarmak isteyebileceği ihtimaliyle tüm sınır kapıları ve tarihi eser alıcıları uyarıldı. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü açıklamasına göre, çalınan eserler ve durumları şöyle: 1- Levha: Env.No: 9/20 Ölçü: 52x42 cm. I. Mahmud'un tuğrası. Levhanın yazı zemini aşınmış olup haraptır. Eserin çerçevesi mevcuttur. 2- Şal: Env.No:5/8 Ölçü: 330x143. Harap. 3- Şal: 315x139 cm. Harap. 4- Ahşap Paravan: 29x9,5x2 cm. ölçülerinde küçük bir pafta. Üzerinde 2 adet sedef yıldız var. Sedefler yer yer dökülmüş. 5- Tuğralı Levha: Ölçü 39 cm. yükseklikte. Çerçevesi ve camı kırık. 6- Tuğralı Levha: Ölçü: 44 cm. yükseklikte. Ahşap üzerine kumaş kaplı olup ahşap çerçeveli. Fetih Suresi'nden bir ayet tuğra şeklinde yazılmış. Çerçevesi çürümeden dolayı kırık, kenarındaki usta adı kopmuş, zemininde solma ve lekeler var. 7- Tuğra: Kağıt üzerine I. Abdülhamit'in tuğrasıdır. Ahşap çerçevesinde yer yer kurtlanmalar var. 8- Levha: Ölçü: 45x33 cm. Kağıt üzerine yazılmış olup ahşap çerçevelidir. Harap. 9- Tuğra: Ölçü: 32x24 cm. Ahşap üzerine kağıt yapıştırılmıştır. Harap. Yaklaşık 700 bin metrekarelik geniş bir alana sahip sarayda, sadece ziyaret güzergahlarındaki sergi salonlarında kapalı devre kamera sistemi ve alarm sistemleri bulunuyor. Saray, toplam 78 kamera ve 16 monitörle izleniyor, görüntü kayıtları 15 gün saklanıyor. Müze depolarının çoğunda ve ziyaret güzergahı dışında kalan bölümlerdeyse alarm ve kamera sistemleri yok. Sarayın belli mekanlarında sadece geceleri bekçilerin saat başı kurduğu saatler yer alıyor. Bazı birimlerdeki kameralar yaklaşık 20 yıl önceye ait olup çoğu da sağlıklı çalışmıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, soygunla ilgili yaptığı açıklamada, "Oradaki eserlerin sayımının yapılması talimatı vermiştim. Çalınan eserler üçüncü sınıf önemdeki eserler. Kaygım, daha önemli bazı eserlerin özellikle de tabloların kaybolma veya kopyalarıyla değiştirilme ihtimalidir" dedi. Bakan Koç, eserlerin sayımının mutlaka yapılacağını, Başbakan'ın bu konuda talimatı olduğunu bildirdi. Sayım işinin, Türkiye'de şimdiye kadar yapılanlar gibi yapmadığının altını çizen Bakan Koç, şunları söyledi: "Sayım işi şimdiye kadar bir heyet tarafından yapılmıştır. Heyetin ekspertiz olup olmadığına dikkat edilmemiştir. İlk intibam, yanılırsam bürokratlarımdan özür dilemekten çekinmem, ancak bana kalırsa idari bir hata görülüyor. Bu ilk intibam suçlama olarak görülmesin, bir ihmal var.'' Yürütülen soruşturmada alınan kan örnekleri de şüphelilerle tutmayınca bu kez ortaya köstebek iddiası atıldı. Soruşturma hala sürüyor. Sonucu da çalınan eserleri de bekliyoruz... Türkiye'de, ödüllü birkaç müzemiz olmasına rağmen, maalesef müzecilik gelişmemiş, gelişememiştir. Bunun nedenleri hep ödenek olarak açıklanmıştır. Büyük şehirlerdeki müzelerin bazı bölümleri personel yokluğu nedeniyle kapalı kalırken, Anadolu'daki birçok müzede müze görevlileri hem bekçidir, hem bilet keser, hem rehberlik, hem de temizlik yapar. Bütün bu konuların güvenlik konusu ile birleştirerek, yeniden ele alınarak gözden geçirilmesinin gerekliliiği ortaya çıkmaktadır. Öncelikle tüm müzelerimizde envanter çalışmasının yapılması gerekmektedir. Hangi tip eserin nasıl korunacağına dair uzmanlar tarafından belirlenen önlemlerin alınması ikinci şarttır. Bütün bunlar için ödenek yoksa bile, eminim ki bu ülkede, arkeoloji ve sanat tarihi konusunda uzman olan yetişmiş birçok kişi envanter konusunda gönüllü destek vermeye hazırdır. Ama artık gerçekten gözlerimizi açmamızın zamanıdır. Bugün "üçüncü derecede önemli eserleri", yarın Kaşıkçı Elması, hatta belki Şah İsmail'in Tahtı, öbür gün İskender Lahdi'ni kaybedebiliriz. Hatta gözümüzün önünde Ayasofya'nın minaresini çalsalar ruhumuz duymayacak. TAY NE DİYOR? "Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde birçok müzenin tadilat, onarım vd. nedenlerle kapalı olduğu görülmüştür. Özellikle genç kuşakların, sahip olduğumuz kültür değerlerinin örneklerini birebir görme şansını yakalayabileceği müzelerde sergileme yapılamıyor olması büyük bir kayıptır. Çeşitli gerekçelerle kapalı durumda olan müzelerin sadece depolama yerleri olmaktan çıkarılarak, kültür varlıklarının özenli sergilemelerle halka ulaşır hale getirilmesi gerekmektedir." "Kültür varlıklarının korunmasına yönelik çok sayıda kurum ve kuruluş olmasına rağmen, aralarında eşgüdüm kurulamaması ve yazışmaların, bürokratik işlemlerin uzaması nedeniyle söz konusu varlıklar korunamıyor. Müzelerin personel, araç-gereç ve bilgi yetersizlikleri de önemli etkenlerden biri. (...)" "Kamu kurum ve kuruluşlarının çoğu (Turizm ve Kültür bakanlığı, müzeler) sağlıklı bir envanter sistemine sahip olmadığından, kayıtlarda varlığı bilinen (ya da bilindiği sanılan) birçok kültürel emanetin yeri bilinmiyor. Bu da kültür varlıklarının işgal, hırsızlık ve benzeri yağmacılık yollarıyla devletin denetimi, kullanımı dışına çıkmasını kolaylaştırıyor." Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri Tahribat Raporu - 2001-2002-2003