©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi
|
|
|
|
Arslantepe |
|
Çizimler için tıklayın... |
Fotoğraflar için tıklayın... |
Türü:
|
Höyük |
Rakım:
|
830 m |
Bölge:
|
Doğu Anadolu |
İl:
|
Malatya |
İlçe:
|
Merkez |
Köy:
|
Bahçebaşı |
Araştırma Yöntemi:
|
Kazı |
Dönem:
|
Orta |
|
|
|
Yeri: Arslantepe höyüğü Malatya Ovası'nda; Malatya İl merkezinin kuzeydoğusunda; Bahçebaşı Köyü; Ordüzü Mevkii'ndedir. |
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Son Kalkolitik Çağ'dan Yeni Hitit Çağı'na kadar kesintisiz sayılabilecek bir tabakalaşma gösteren; 200x120x40 m boyutlarındaki Arslantepe höyüğü; Malatya Ovası'nın tarıma elverişli; sulak ve verimli arazisi içinde kurulmuştur. İtalyan yerbilimci araştırmacılar tarafından bölgede yapılan çalışmalar; çevrede çok sayıda kaynak olduğunu; Fırat'ın kollarının getirdiği sulardan da yararlanılabildiğini; buna karşılık yerleşmenin su baskınlarından etkilenmeyen bir bölgede yer aldığını ortaya koymuştur [Frangipane 1994a:31]. |
Tarihçe: |
Araştırma ve Kazı: Arslantepe'de ilk araştırmalar 1932 yılında L. Delaporte tarafından Geç Hitit kalıntılarını ortaya çıkartmak amacıyla başlamış ve 1939'a kadar sürmüştür. Bunu 1947-48 yıllarında C. Schaeffer'ın höyüğün tabakalanmasını anlamak amacıyla yaptığı sondaj çalışmaları izlemiştir. Schaeffer höyükteki çalışmalarını bıraktıktan sonra; 1961'de Pavia Üniversitesi'nden hititolog P. Meriggi; arkeolog S. Puglisi ile birlikte çalışmalara başlamış; ancak buluntuların beklenen yoğunlukta epigrafi malzemenin içermemesi nedeniyle 1963 yılında kazı yönetimini S.M. Puglisi devralmıştır. Puglisi'den sonra Roma "La Sapienza" Üniversitesi'nden A. Palmieri başkanlığında yürütülen kazılar; halen M. Frangipane başkanlığında sürdürülmektedir [Frangipane 1994a:32-34]. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır. |
Tabakalanma: Arslantepe höyüğünün üstünde; İslam; Bizans ve Roma Dönemi kalıntılarına rastlanmıştır. 1932'den bu yana höyüğün kuzeydoğu; güneybatı yamacı ve batı kesiminde olmak üzere üç farklı alanda sürdürülen kazı çalışmaları sonucunda; aşağıdaki şu tabakalanma saptanmıştır: Roma ve Bizans (Arslantepe I) DÇ (Arslantepe II ve III)-Geç Hitit (MÖ 1100-712) STÇ II (Arslantepe IV)-Hitit İmparatorluk Dönemi (MÖ 1600-1200) STÇ I (Arslantepe V B)-Erken Hitit Dönemi (MÖ 1750-1600) OTÇ (Arslantepe V A)-Paleo-Assur Kolonileri (MÖ 2000-1750) İTÇ III (Arslantepe VI D1-3)-Erken Hanedanlık III B, Akkad, Ur III (MÖ 2500-2000) İTÇ II (Arslantepe VI C)-Erken Hanedanlık II-III A (MÖ 2750-2500) İTÇ I (Arslantepe VI B1 ve B2)-Cemdet Nasr, Erken Hanedanlık I (MÖ 3000-2800) Son Kalkolitik 5 (Arslantepe VI A)- Geç Uruk Mezopotamya (MÖ 3350-3000) Son Kalkolitik 3-4 (Arslantepe VII)-Erken ve Orta Uruk (MÖ 3800-3350) Son Kalkolitik 1-2 (Arslantepe VIII)-Geç Obeyd (MÖ 4250-3900) Önceki yıllarda yapılan çalışmalarda VI A evresi İTÇ'nin içinde (İTÇ Ia olarak) değerlendirilmiştir. Ancak son yapılan çalışmalarda bahsi geçen tabaka Geç Kalkolitik Dönem olarak adlandırılmıştır [http://www.arslantepe.com/en/stratigraphy/, 2.3.16, 16:27]. |
Buluntular: Mimari: Arslantepe VIII: Höyüğün batı kesiminde; Yerel Son Kalkolitik Arslantepe VIII dönemi tabakalarının altında ortaya çıkarılan Arslantepe VIII; gayet iyi korunagelmiş yapılarıyla; höyüğün en eski dönem kalıntılarını oluşturmaktadır. Obeid döneminin son evresi ile Son Kalkolitik başı arasına tarihlenen bu dönem; toprak sıvalı döşemesiyle bir avlu ya da küçük bir meydan olarak yorumlanabilecek açık bir alan etrafında yer alan; beş mekanla temsil edilir. Mekanlardan batıdakiler erozyon nedeniyle; güneydeki iki mekan ise yangınla tahrip olmuştur; kuzeydeki mekanın ise küçük bir bölümü kazılmıştır. Yangın geçirmiş mekanlardan biri yıkılmış bir kapı buluntusunun dışında boştur; buna karşılık doğudaki mekanlar; ekmek yapımında kullanıldığı düşünülen malzemelerle dolu olarak ortaya çıkartılmıştır. Bir büyük; iki küçük fırın yapısının çevresinde ve tabanlarında bol miktarda kömürleşmiş tahıllar ve öğütme taşları ele geçmiştir. Arslantepe VII: Arslantepe VII Yerel Son Kalkolitik yerleşmesi höyük alanının yaklaşık tümünü kaplamaktadır. Alan; işlevsel açıdan farklı yapıların yer aldığı bölümlere ayrılmıştır. Kuzeydoğu bölümü konut yapılarına ayrılmıştır. Kerpiç duvarlı; iki ya da daha fazla odalı yapıların planları ve boyutları farklıdır. Konut yapıları iki grup altında toplanabilir; bunlardan birincisi içlerinde bir fırını; sıvalı tekneleri ve kilden yapı öğelerini barındıran dörtgen planlı; bitişik mekanlar; diğeri ise biri büyük biri küçük iki bölümlü dikdörtgen planlı mekanlardır. Bu yapıların duvarlarının kimi zaman kırmızı; siyah ve beyaz geometrik resimlerle bezendiği görülür. İçlerinde büyük bir fırın yapısı yer alır. Höyüğün batı kesiminde aynı döneme tarihlenen büyük; anıtsal görünümlü kerpiç yapılar ise farklı bir toplumsal sınıfın varlığına işaret etmektedir. Evrelerden birindeki; küçük ve orta boy taşlardan temeli olan; 50 cm kalınlığında kerpiç duvarlı yapılar; bir alt evrede yerini 1.20 m genişlikteki kerpiç duvarlı; kırmızı ve siyah renklerle yapılan duvar resimlerinin yer aldığı anıtsal yapılara bırakır. Böyle bir yapı; ikinci evresinde; bölme duvarları ve sıvasız yükseltilmiş tabanları ile yeni bir mekan düzenlemesine sahne olmuştur. Batıdaki mekanların birinde; daha yüksek seviyedeki bir başka mekana birkaç taş basamaklı merdivenle ulaşılır. Birden çok mekanlı; bölme duvarlarının ana duvarlara bağlanmadan bırakıldığı; duvarların kalın bir sıvayla kaplı olduğu bu anıtsal yapının hemen her odasında beyaz sıva üzerine kırmızı ve siyah renklerle yapılmış duvar resimleri bulunur. Duvar resimlerinin (tümüyle temizlenmemiş olmakla birlikte) ince bantlar halinde çizgisel bezeklerden oluştuğu anlaşılmıştır. Yapının bir başka ilginç özelliği ise her mekanda duvarlara yakın olarak yerleştirilmiş; kerpiçten yapılmış ve kalın bir toprak tabakasıyla sıvanmış sütunlardır. Bezeyici işleve sahip olduğu düşünülen sütunlardan 90 cm yüksekliğe kadar korunagelmiş olan bir tanesinin taş bir altlığı bulunmaktadır. Bir diğer mekanda yer alan sütunla birlikte; her ikisi de; küçük bir ateş yerinin yakınında yer alır. Ateş yerleri yuvarlak bir çukurluk ve ortasında yakacağın konduğu bir delikten oluşmaktadır. Daha doğuda yer alan; 7 m'den uzun; dikdörtgen planlı bir başka mekan ise; içinde depolama kapları; çömlekler ve ezgi taşları gibi buluntularla birlikte; olasılıkla depolama işlevi gören bir yapıdır. İçinde topuz başı; "kulübe sembolleri" ve "göz idolleri"nin kil benzerleri gibi özgün buluntularla ortaya çıkarılan diğer bir mekanın ise özel bir işleve sahip olduğu düşünülmektedir. Yapılar dışında ortaya çıkarılan açık bir avlunun tabanı çanak çömlek parçalarıyla döşelidir; üstü ince bir çamur sıvayla kaplıdır [Frangipane 1992: 181-183; 1994a: 38-40]. 2012 yılında yerleşmede yürütülen çalışmalarda MÖ 4. binyılın sonuna tarihlenen kalıntılar açığa çıkarılmıştır. Yapı 36'nın kuzeyindeki alanda yer alan VIB1'e ait bey kulübesinin altında VIA (Geç Kalkolitik 5) dönemine tarihlenen oldukça büyük bir oda ortaya çıkarılmıştır. Odanın duvarları beyaz renkli sıvayla kaplıdır. Kısa duvarları üzerinde ise nişler yer almaktadır. Odanın içindeki kerpiç yıkıntı tabakası, karbonize olmuş tohumlarla kaplıdır. Bu durum, yapının iki katlı olduğunu düşündürmektedir. Odanın kuzeyinde olasılıkla iki kapı yer almaktadır. Bu odanın geçmiş yıllarda ortaya çıkarılan VIA dönemine ait elit konutlarının bulunduğu alanla bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Odanın VIA sarayına açılan güney duvarında iki dar geçit vardır [Frangipane et al. 2014:459]. 2013 yılında, VII. tabakanın sonuna ait (MÖ 3500-3400) C Tapınağı'nın duvar ve tabanı kaldırılmıştır. 400 metrekareden fazla bir alanı kaplayan bu tapınak, Mezopotamya tripartite (üç bölümlü) plan özelliği göstermektedir. Arslantepe bu plana sahip tek yapıdır. Teraslanmış bir eğimde büyük sal taşları üzerine inşa edilmiştir. Duvar ve tabanın kaldırılmasıyla platformun karmaşık inşa tekniği ortaya çıkmıştır. İşlenmiş büyük taş levhaların üzeri kille kaplanmıştır. Doğu kısımda bu bloklar bir dizi yatay kiriş üzerinde durmaktadır. Bunun nedeni anıtsal yapının ağırlığını eşit bir şekilde dağıtmak olmalıdır. Aynı zamanda depreme karşı alınan bir tedbir olması da muhtemeldir. Ana odanın bir köşesinde tahrip olmuş duvar resmi kalıntılarına rastlanmıştır. Duvarda bir çeşit vazo ve vazonun içinde bitki ya da su sembolü olabilecek stilize çizgiler betimlenmiştir. Norşuntepe ve Değirmentepe gibi Kalkolitik'in daha erken dönemlerine tarihlenen yerleşmelerde ve Arslantepe'deki bir sonraki saray kompleksinde de daha gelişmiş bir formda görülen kırmızı ve siyah renkli bu duvar bezemesi bölgesel bir geleneğe işaret etmektedir. 4. binyıl sarayının kuzeyinde yürütülen çalışmalarda (VIA Dönemi) oldukça büyük ve tek bölümlü bir oda ortaya çıkarılmıştır. Odanın planı, saraydaki tapınakların planı ile aynıdır. Duvarların yüksekliği 2 m'den fazladır. Odanın kısa duvarında, birkaç kez üst üste beyaz renkte sıvanmış bir çift niş bulunmuştur. Nişlerin bazı kısımlarında kırmızı ya da pembemsi renkte izler vardır. Odanın ortasında ateş yakma yeri ve C Tapınağı'ndaki platforma benzeyen uzun ve alçak bir platform bulunmaktadır. Bu odanın tapınak olduğuna işaret eden herhangi bir mimari öge (altar, kült havuzu, podyum vb.) bulunmamıştır. Odanın işlevi tam olarak anlaşılamasa da kabul odası olarak kullanılmış olması muhtemeldir. Odanın güneydoğu köşesi, dar bir alana açılmaktadır. Bu dar alanın hemen yan tarafında başka bir bir dar alan yer almaktadır. Geniş salon, güneydeki kenar odalarla ve olasılıkla kamusal alanla 3 giriş vasıtasıyla bağlantılıdır. Ayrıca tek bir kapı yoluyla kuzeydeki en yüksek teras üzerine inşa edilmiş olan konut bölümü ile de bağlantılıdır. Geniş salonun sadece kamusal alanla değil; kuzeydeki elit sıfının konut birimiyle de bağlantılı olması, kamusal faaliyetlerin ve yaşam alanının birlikte var olduğunun bir kanıtıdır. Konutlar da bu büyük kompleksin bir parçasıdır [Frangipane et al. 2015]. Çanak Çömlek: Arslantepe VIII: Höyüğün ortasında açılan ve "Schaeffer Sondajı" olarak bilinen derinlik sondajında 10-12 m derinlikte boyalı Obeid çanak çömleği ele geçmiştir. Höyüğün batı kesiminde açılan (D5) ve konut yapıları ortaya çıkarılan VIII yerleşmesinin yapılarından birinde ise dar boyunlu; küresel gövdeli şişeler ele geçmiş; bunların; mekanın işlevine bağlı olarak ekmek yapımında kullanılmış olabileceği düşünülmüştür. Bir başka grup; balık kılçığı; çapraz tarama ya da şevronlardan oluşan kazıma bezekleriyle; küçük kaba çömlek ve derin çanaklar grubudur. Hamurlar genelde küçük taşcık ve saman katkılıdır; gövdelerin dış yüzleri tarazlıdır. Hafif omurgalı gri açkılı kaplar ve saman katkılı devetüyü renkli; kırmızı çapraz boya bezekliler; sayıca çok fazla olmamakla birlikte diğer grupları oluşturur [Frangipane 1994b:217]. Arslantepe VII Son Kalkolitik çanak çömlekçiliğinde seri üretim önemli bir yer tutar. Yavaş dönen çarkta biçimlendirilmiş; özensiz yapım; çeşitli boyda çok sayıdaki kase; dışa doğru açılan ağızlı kaplar; Arslantepe VII'nin tipik mallarıdır. Belli bir toplumsal gereksinim nedeniyle yapıldığı düşünülen bu kapların üzerinde görülen çeşitli damgalar farklı zanaatçıların varlğına işaret etmektedir. Çoğunluğu saman yüzlü mallar oluşturmakla birlikte; kırmızı çizgi ve nokta bezemeli boyalı çanak çömleklere de rastlanmaktadır. Açık ya da kırmızı renkli astarlı ve açkılı; boyunlu; silindir boyunlu çömlekler; omurgalı bardakların yanısıra çoğunluk seri üretim kaselerindedir. İp izli ve tarazlı kaba yapım kaseler oldukça yoğundur. Bu kaplar Arslantepe VI A'nın Son Uruk etkili ilk şehirleşme dönemine geçişini hazırlayan yerel Son Kalkolitik gelişiminin (VII) son evresine konmaktadır [Frangipane 1991:213; 1992:181; 183;1994a:39; Palmieri 1984:97; 1987:70-71; Trufelli 1994:187-190; 193-195]. Kil: Son Kalkolitik Çağ yerleşme dolgusu içinde birkaç adet kil mühür; boynuzlu sacayakları; ele geçen kil buluntulardan bazılarıdır [Frangipane 1991: 212; 213]; aynı dönemin büyük anıtsal yapısının mekanlarından birinin içinde ise saman katkılı kilden; kırmızı astar izli; Tepe Gawra'nın "kulübe sembolleri"ne benzer bir nesne bulunmuştur [Frangipani 1992:183]. Yontma Taş: Arslantepe VII Son Kalkolitik yerleşmesi yontma taş alet endüstrisinde kullanılan ana hammadde; açık kahverenkli; iri grenli çakmaktaşıdır. Obsidiyen; kullanılmış olmakla birlikte; hiçbir zaman toplam sayısının %10'unu aşmadığı izlenir. Buluntuların üçte biri; kırık çekirdek parçaları; yonga/dilgi parçaları ile artıklardan oluşur. Az sayıda tüm çekirdek ele geçmiştir. Dilgilerin; yongalara oranı ikiye üçtür; keskin kenarlarının düzeltisiz olarak kullanıldığı görülür; kenarlarda silika parlaklığı ve kullanım izlerini saptamak mümkün olmuştur. Az sayıda ön kazıyıcı; sırtlı yonga; dişliler; deliciler ve keskiler bulunmuştur. VII. yerleşmeye ait incelenen yontma taş alet endüstrisi ürünlerinin çoğunluğunun iki mekan içerisinde ve yonga; çekirdek ve artıklarıyla birlikte ele geçmiş olması; aletlerin yerel yapım olduğuna işaret etmektedir [Caneva 1993b:325]. Sürtme Taş: Arslantepe VIII yerleşmesinin "fırın" mekanında; fırınların yanında; çok sayıda öğütme taşına rastlanmıştır. Ortasında bir hayvanın betimlendiği ve etrafının yatay çizgilerle çevrelendiği taştan bir mühür; diğer taş buluntulardan biridir [Frangipane 1994b:217]. Arslantepe VII'nin depo yapısı olarak kullanıldığı düşünülen mekanında ise çok sayıdaki çanak çömlek buluntunun yanısıra öğütme taşları da ele geçmiştir [Frangipane 1992:183]. Son Kalkolitik Çağ yerleşmesine ait mezarlarda; mezar armağanı olarak bırakılan taş boncuklara rastlanmıştır [Frangipane 1994b:216]. Kemik/Boynuz: Son Kalkolitik Çağ yerleşme dolgusu içinde ortaya çıkarılan çeşitli kemik aletler arasında kimi zaman çizi bezeklerle bezeli; olasılıkla müzik aleti olarak kullanılmış buluntular; yassı başlı bızlar; ağırşaklar ve aynı döneme ait mezarlarda mezar armağanı olarak bırakılmış kemikten çeşitli buluntular ele geçmiştir. Maden: Son Kalkolitik Çağ'da metalurjinin uzmanlaşmış bir zanaat kolu olduğu saptanmıştır; aynı dönemde; mezar armağanı olarak bırakılmış; gümüş telden küçük bir halka ortaya çıkartılmıştır. İnsan Kalıntıları: Arslantepe VII yerleşmesinin konut yapılarının içinde ya da yakınında; taban altında gömütler ele geçmiştir. Çoğu kez yanlarına armağan bırakıldığı ve büzülmüş şekilde gömüldükleri saptanmıştır. Hayvan Kalıntıları: Arslantepe Son Kalkolitik yerleşmesi hayvan kalıntıları; 20'den fazla hayvan türü; yedi evcil memeli; 13 yabani memeli; sekiz toynaklı; dört etçil; bir kemirici ve bunların yanısıra kuş; kaplumbağa ve balık gibi çeşitli türler ile Son Kalkolitik Çağ için zengin bir kolleksiyon oluşturur. Evcil hayvanlar sığır; koyun; keçi; domuz ve köpektir. İlginç olan; atın evcilleştirilmiş olmasıdır. Yabani hayvanlardan aslan ise Norşuntepe'de de görülmekle birlikte; az sayıdadır. En yoğun avlananın kızıl geyik olduğu; bunu dev sığır; yaban koyunu; yaban domuzu; ayı; ala geyik ve Bezoar Keçisi'nin izlediği saptanmıştır. Bunların yanısıra oldukça çok sayıda kaplumbağa yakalandığı saptanmıştır. Kemikler üzerinde yapılan incelemeler; koyun ve keçinin Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı'nda yerel olarak evcilleştirilmiş olabileceğini göstermektedir [Bökönyi 1983:581; 1993:343 tablo 1; 355]. Bitki Kalıntıları: Arslantepe VIII yerleşmesinin ekmek yapımında kullanıldığı düşünülen bir mekanında; fırınların yanında ve tabanlarında; büyük miktarda karbonlaşmış tahıl bulunmuştur [Frangipane 1994b:217]. Diğer: Arslantepe VII yerleşmesinde ortaya çıkarılan mezarlarda; mezar armağanı olarak; kavkıdan yapılmış gerdanlıklar ve bilezikler ele geçmiştir [Frangipane 1994b:216]. Yerleşme dolgusu içinde ortaya çıkarılan alçıdan bir topuz başı ilginçtir. |
Kalıntılar: |
Yorum ve tarihleme: Arslantepe'nin en eski yerleşmesi olan Arslantepe VIII; Obeid Dönemi'nin sonuna; 14C tarihleriyle 5. binin sonuna (MÖ 4300-4000) tarihlenmektedir [Frangipane 1997:213]. Arslantepe VII ise düzeltilmiş 6 adet 14C örneğiyle MÖ 3700-3500'lere konan Son Kalkolitik Çağ tabakasıdır. Mezopotamya kronolojisinde eski Uruk evresine denk gelen bu yerleşme; Arslantepe'de Yerel Son Kalkolitik olarak adlandırılmaktadır. Amik Ovası F evresi; Keban bölgesindeki Norşuntepe ve Tepecik ile birlikte düşünülebilecek bu dönemde [Palmieri 1984:97] Arslantepe; hammadde kaynaklarını ve üretim araçlarını henüz merkezileştirememiş olmakla birlikte; çevrede gerek siyasi; gerekse ekonomik açıdan etkili olabilecek kapasiteye sahip bir merkez konumundadır [Frangipane 1994a:41; Alessio et al. 1983:578]. 2012 yılında ortaya çıkarılan ve VIA'ya tarihlenen büyük odanın höyüğün tepesindeki konut alanı ile yamaçta yer alan kamusal alanı birbirine bağladığı düşünülmektedir. Dolayısıyla Arslantepe MÖ 4. binyıl anıtsal mimarisinin, Yakındoğu MÖ 3. binyıl saraylarının prototipi olduğunu söylemek mümkündür [Frangipane et al. 2014:459]. |