©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Arslantepe

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Arslantepe
Türü:
Höyük
Rakım:
830 m
Bölge:
Doğu Anadolu
İl:
Malatya
İlçe:
Merkez
Köy:
Bahçebaşı
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
İTÇ I İTÇ II İTÇ III

     


Yeri: Arslantepe höyüğü Malatya Ovası'nda; Malatya İl merkezinin kuzeydoğusunda; Bahçebaşı Köyü; Ordüzü Mevkii'ndedir.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Son Kalkolitik Çağ'dan Yeni Hitit Çağı'na kadar kesintisiz sayılabilecek bir tabakalaşma gösteren; 200x120x40 m boyutlarındaki Arslantepe höyüğü; Malatya Ovası'nın tarıma elverişli; sulak ve verimli arazisi içinde kurulmuştur. İtalyan yerbilimci araştırmacılar tarafından bölgede yapılan çalışmalar; çevrede çok sayıda kaynak olduğunu; Fırat'ın kollarının getirdiği sulardan da yararlanılabildiğini; buna karşılık yerleşmenin su baskınlarından etkilenmeyen bir bölgede yer aldığını ortaya koymuştur [Frangipane 1994a:31].
Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: Arslantepe'de ilk araştırmalar 1932 yılında L. Delaporte tarafından Geç Hitit kalıntılarını ortaya çıkartmak amacıyla başlamış ve 1939'a kadar sürmüştür. Bunu 1947-48 yıllarında C. Schaeffer'ın höyüğün tabakalanmasını anlamak amacıyla yaptığı sondaj çalışmaları izlemiştir. Schaeffer höyükteki çalışmalarını bıraktıktan sonra; 1961'de Pavia Üniversitesi'nden hititolog P. Meriggi; arkeolog S. Puglisi ile birlikte çalışmalara başlamış; ancak buluntuların beklenen yoğunlukta epigrafi malzemenin içermemesi nedeniyle 1963 yılında kazı yönetimini S.M. Puglisi devralmıştır. Puglisi'den sonra Roma "La Sapienza" Üniversitesi'nden A. Palmieri başkanlığında yürütülen kazılar; halen M. Frangipane başkanlığında sürdürülmektedir [Frangipane 1994a:32-34]. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.
Tabakalanma: Tepenin kuzeybatı; batı ve kuzeydoğu yamacında gerçekleşen bu kazılar sonucunda höyükte; aşağıda gösterilen yerleşim tabakalanması ortaya çıkmıştır. Geç Hitit: Arslantepe III. tabaka (MÖ 1200-900) Son Tunç Çağ: Arslantepe IV (MÖ 1600-1200) Orta Tunç Çağ: Arslantepe V A (MÖ 2000-1600) İlk Tunç Çağı III. evre: Arslantepe VI D 1-3 İlk Tunç Çağı II. evre: Arslantepe VI C İlk Tunç Çağı I B evresi: Arslantepe VI B-1 ve B-2 (MÖ 3.000-2.800) İlk Tunç Çağı I A evresi (geçiş tab.): Arslantepe VI A (MÖ 3.300-3.000) Son Kalkolitik Çağ/Yerel: Arslantepe VII Son Obeid/Geçiş: Arslantepe VIII Arslantepe'nin son dönem kazı başkanları gerçekte bir Son Uruk yerleşimi olan VI A tabakasını İTÇ I A evresine (geçiş dönemi) koyduklarından dolayı çalışmamızda bu tabaka İlk Tunç Çağı tabakaları arasında değerlendirilmiştir. Ancak son yapılan çalışmalarda sözü edilen tabaka Son Kalkolitik olarak adlandırılmıştır (Bkz.: Kalkolitik / Tabakalanma) [http://www.arslantepe.com/en/stratigraphy/, 2.3.16, 16:27]. 2004 yılı kazılarında ele geçen bulgulara göre VIB Yapı Katı'nın sıralanması şu şekildedir: 1. VIA'nın tahribatı 2. VI B1 Kura-Aras'ın gelişi (Transkafkasya) 3. Kraliyet mezarı 4. VI B2 savunma duvarlı yerleşmenin 1. Evresi 5. VI B2 savunma duvarlı yerleşmenin 2. Evresi [cat.une.edu.au/page/arslantepe 2006].
Buluntular: Mimari (alttan üstte doğru sayılan tabakalanmaya göre): VI A Yapı Katı: İlk Tunç Çağı I. evrenin başında; Arslantepe'deki kenti yönetenler; çevrenin hammadde ve diğer ekonomik kaynaklarını denetlediği ve olasılıkla Kuzey Mezopotamya ile yoğun ticaret ilişkilerinin örgütlendiği bir yönetim merkezinde oturmaktadır. VI A olarak isimlendirilen yapı katında en az 2.600 metrekarelik bir alanı kapsayan ve görkemli yapıların olduğu bir yerleşim modeli işte bu yönetim merkezidir. Burada yanyana iki tapınak (I ve III no'lu yapılar) ve bir idari-kamu yapısı (IV. no'lu yapı) ile en üst terasta yönetici sınıfın oturduğu birkaç odalı yapılar bulunmuştur. Yapının 2 m yükseklikte ve en az 1 m kalınlığındaki duvarları; taş temel üzerine dayanıklı kerpiçtendir. Duvarlar kalın bir sıva ile sıvandıktan sonra kireçtaşından elde edilen beyaz renkte kireç boya ile badanalanmıştır. Büyük tapınağın; ilk olarak kırmızı ile boyandığı saptanmıştır. Kamu ya da idare binası olarak tanımlanan yapı; bir giriş odası ile kontrol edilen uzun bir geçidin/geniş koridorun iki tarafında yer alan çok mekanlı kanatlardan oluşmaktadır. Mekanların depolama; dağıtım; arşiv; oturma ve mutfak gibi farklı işlevleri vardır. Mekan boyutları da farklıdır. İçlerinde nişler mevcuttur. Yapının çeşitli yerlerine atılmış ya da kabaca depolanmış üzerinde göndericinin mühür baskısı taşıyan kil topaklardan (bulla) binlercesi bulunmuştur. Bunların sayıca fazlalığı ticaretin ne derecede gelişmiş olduğunu göstermektedir. Bu ticaret sistemi Mezopotamya'daki sistemin aynısıdır. Büyük olasılıkla bu bölgeden; Anadolu'ya gelen topluluk tarafından uygulanmaktadır. Kazıların son hafiri olan Frangipane bu yapının bu özelliklerine bakarak ancak bir kamu yapısı olduğu yorumunu getirmektedir [Frangipane 1997:61]. Giriş kısmına yakın bir mekanın içinde; krem zemin üzerinde siyah ve kırmızı boya ile çizilmiş; iri gözlü üçgen kafalı; kum saatine benzeyen vücutlu; şematik iki figür yer almaktadır. Bir masanın önünde ya da tahta oturur durumda betimlenmiş olan bu figürlerin başının üstündeki dalgalı çizgiler uzun saçlarını göstermektedir [Palmieri-Frangipane 1990:şek.5]. Bir figürün arkasında ağaç gibi doğa betimlenmesi çizilmiştir. Bu yapının bulunduğu terasın bir üstünde batıdaki terasda ise iki yapının dinsel amaçlı kullanıldığı tahmin edilmektedir. Yapı malzemesi ve yapım teknikleri aynıdır. Ana tapınma mekanının yanında yer alan odalardan birinde adak eşyalarının depolandığı sanılmaktadır. Biraz ilerdeki III no'lu mekanda ise altta ayrıntılı anlatılacak olan maden depo buluntusu ele geçmiştir. Yönetici sınıfın oturduğu yapılardan biri batıdaki diğer açmada bulunmuştur. Bunun birkaç odadan meydana geldiği ve Mezopotamya'daki çok odalı yapılardan daha farklı planda olduğu belirtilmektedir. 2002 yılı kazılarında saray koridorunda küçük bir sondaj yapılmış ve bir atık su kanalının küçük bir bölümü açığa çıkartılmıştır. Dört tarafı da levha taşlarla yapılan kanal tük koridor boyunca uzanmakta ve muhtemelen anıtsal komleksin dışında sona ermektedir. Paleobotanik incelemer sonucunda kanalın yağmur suyu için mi yoksa kanalizasyon sistemi mi olduğu kesinleşecektir [Frangipane 2004:399]. VI B-1 Yapı Katı: VI A yapı katının olasılıkla yöredeki iç karışıklıklarla yakılıp yıkılmasından sonra Arslantepe'ye yarı göçer kabilelerin gelip burada ayrık düzende yalnız ahşabın yapı malzemesi olarak kullanıldığı; üstü çamur sıvalı dal-örgü kulübelerde oturduğu; sürülerini çitlerle çevrili ahırlarda tuttuğu anlaşılmıştır [Frangipane 1996:65-66]. İlk Tunç Çağı'nın son evresine kadar olan dönem kentin gerileme dönemidir. 2011 yılında, höyüğün tepesinde VIB1 dönemine ait bir alan ortaya çıkarılmıştır. Bu alan, bir çitle yerleşme yerinden ayrılmaktadır. Alanda bulunan kulübelerden biri (A1045) diğerlerinden daha büyüktür. 6x7 m boyutlarındadır ve en az üç yenileme evresine sahiptir. Kulübenin hemen önünde yoğun hayvan kemiği barındıra bir tabaka ortaya çıkarılmıştır. Yapılan analizler, bu kemiklerin koyun ve keçilere ait olduğunu göstermiştir. Kulübenin bütün evrelerinde düzenli olarak buraya atılan kemikleri, toplu olarak yapılan bir ziyafet ya da kutlamadan arta kalanlar olarak değerlendirmek mümkündür. Kulübenin boyutları ve tepenin en yüksek noktasına konumlanmış olması, bu yapının bir "şef" tarafından ya da özel amaçlarla kullanılmış olabileceğine işaret etmektedir. Büyük kulübenin etrafını saran çitin güneyinde oldukça geniş ve büyük bir kerpiç yapı (Yapı 36) açığa çıkarılmıştır. Bu kerpiç yapı, VIB2 dönemide inşa edilen büyük surun hemen altında yer almaktadır. Yapı, doğu-batı yönünde uzanmaktadır. Kuzey duvarı çite paraleldir. Çit-çamur tekniği ile inşa edilen kulübelerden farklı bir mimariye sahip olması ve boyutları, kamusal bir işleve ya da yapının baskın bir rolü olduğuna işaret etmektedir. Bu kerpiç yapının iki yapı katı olduğu görülmüştür. Her iki yapı katında da sekiler ve ortasında kül deliği olan geleneksel ocaklar ortaya çıkarılmıştır. Birinci yapı katı yangın nedeniyle tahrip olmuştur. Binada büyük bir oda, güneyde bir çıkıntı ve bunun her iki yanında bulunan geçitler tespit edilmiştir. Bu geçitler, odaya girişi sağlamaktadır. Oda, batısındaki diğer odayla bağlantılıdır. Odanın tabanında bulunan çok sayıda buluntu ve büyük çömlekler, odanın depolama amaçlı olarak kullanılmış olabileceğine işaret etmektedir. İkinci yapı katında ise yapının ana odası ince bir duvarla ikiye bölünmüştür. İkinci yapı katında, güney duvarı boyunca sıralanan ateş yerlerine rastlanmıştır. Kerpiç yapının güneydoğusunda, düzensiz bir duvar ve çit ile sınırlanan farklı bir alan açığa çıkarılmıştır. Alanda, oval biçimli, içi ahşapla kaplı bir sığ çukur ve bir kulübe tespit edilmiştir. Kulübenin tabanında çok sayıda antropomorfik kap bulunmuştur. Bu buluntular, alanın ritüel amaçlarla kullanılmış olabileceğini göstermektedir [Frangipane et al. 2014:457-458]. 2013 yılı kazılarında kerpiç sur kaldırılmış ve Yapı 36 tamamen ortaya çıkarılmıştır. Önceki sezonlarda iki yapı katı olduğu düşünülen bu yapının 3 yapı katına sahip olduğu anlaşılmıştır. Yapının üçüncü ve en geç yapı katında bina kullanımında bir değişim olduğu tespit edilmiştir. Ana ve büyük oda iki küçük odaya bölünmüştür. Depolama odasının ikinci tabanında depolamayla ilgili herhangi bir kanıt bulunamamıştır. Yapı 36'nın 3. binyılın ilk evrelerinde inşa edildiği düşünülmektedir [Frangipane et al. 2015]. VI B-2 Yapı Katı: Bu katın hemen üstünde; bir başka fakir kentleşme evresinde; birbirini dik kesen sokakların yanlarında; taş temelli kerpiç duvarlı yapılardan müteşekkil bir köyün kurulduğu anlaşılmaktadır. Evler bir düzende; o günkü tepenin topografyasına uygun şekilde yerleştirilmiştir [Frangipane 1996:res.8]. Doğu Anadolu'nun tipik kerpiç mimarisinin küçük bir örneğidir. Anıtsal yapı veya yapılar kazılan alanda bulunamamıştır. 2004 yılı kazıları höyüğün üst kesminde; VIA kompleksinin kuzeyinde gerçekleştirilmiştir. İTÇ II kalıntıları burada nispeten daha iyi korunmuşsa da oldukça tahrip olmuş durumdadır. Bulunan tabanlar direk delikleri olan büyük bir yapıya işaret etmektedir. Mimari ve çanak çömlek kalıntıları Gelicik Kültürü tipindedir. İTÇ II dolgusunun hemen altında 4 m kalınlığında ve her 3-4 m'de payandaları olan büyük bir savunma duvarı bulunmuştur. Payandalara ters yönde bulunan odalar; olasılıkla duvar kullanımdan çıktıktan sonra eklenmiştir. Evlerin duvara doğru olan bu yayılımı; VI B2'den elde edilen buluntularla birleşince VIB Yapı Katı için öncekinden daha karmaşık bir tabakalanma ortaya çıkmıştır [cat.une.edu.au/page/arslantepe 2006]. 2011 yılı çalışmalarında, VIA sarayının kuzeyinde yer alan ve MÖ 2900 yılına tarihlenen geniş surun VIB2 dönemi boyunca da kullanıldığı anlaşılmıştır. Bu dönemde surun en az iki yapı katı olduğu görülmüştür. Geç evre, kerpiç konutların, ahırların, işliklerin, sokak ve avluların bulunduğu bir köy ile ilişkilidir. Sur, 5 m genişliğindeki taş kaideler üzerine oturmaktadır ve kerpiçten yapılmıştır. Bu geç evrede, surun savunma amaçlı kullanılıp kullanılmadığı bilinmemektedir. Surun dışında kerpiç evler bulunmuştur. Surun içinde ise az sayıda mimari kalıntıya rastlanmıştır. Surun dış yüzüne bitişik olarak inşa edilmiş tek odalı yapılarda, ocak, fırın ve küçük boyutlu, bezemeli bir platforma rastlanmıştır. Surun birkaç metre dışında, kerpiç odaların yer aldığı bir kompleks ortaya çıkarılmıştır. Odalardan birinde metal ergitme ve kasaplık faaliyetlerine işaret eden buluntular ve bir ocak bulunmuştur. Surun içinde yalnızca 3 oda tespit edilmiştir. Bu odalar, surun dışındaki yapılarla çağdaştır. Ancak surun en erken evresiyle eş zamanlı değildir. Surda yürütülen çalışmalar sırasında, payandalar arasında iki adet niş bulunmuştur. Bu nişlerden biri daralarak surun içine doğru devam etmektedir. Surun üst kısmına ulaşımı sağlamak için yapılmış gibi görünmektedir. Surun dışındaki ve içindeki VIB2 yapılarının altında, çamurla sıvanmış kazık delikleri ortaya çıkarılmıştır. Bu kazık delikleri olasılıkla geçici barınaklara ve çitlere ait olmalıdır [Frangipane et al. 2014:456-457]. VI C Yapı Katı: Kazı başkanı tarafından İlk Tunç Çağı II. evreye sokulan bu yapı katında; geniş odalı büyük evlerden var olan yerleşme boyutlarının küçük olduğu sanılır. Bazı mekanlarda at nalı biçimli kil ocaklar bulunmuştur [Frangipane 1993:şek.2]. Yine de bu evrede Arslantepe; çevredeki kırsal yerleşmelerin merkezi durumundadır. VI D Yapı Katı: MÖ 3. binyılın son yarısında MÖ 2400-2100 yılları arasına Arslantepe'nin ikinci kentleşme evresi başlamaktadır. Bu kentin Mezopotamya etkisinde kalmadığı Anadolu özellikleri ile ön plana çıktığı yorumlanmaktadır. Kentin İTÇ III evresi IIIa ve IIIb olmak üzere iki döneme ayrılmaktadır. İTÇ IIIa evresi yerleşiminde; tabanları en az o günkü yüzeyden 1 m derinde; yarı gömük bir şekilde yapılan yuvarlağımsı planlı yapılar bulunmuştur. Bu yapılara iki yanında toprak sıvalı korkulukları olan taş basamaklarla inilmektedir. İçinde yer alan sekiler de sıvalıdır. Tabanlarında in situ olarak herhangi bir nesne bulunamadığı için; işlevleri konusunda bir sav ortaya atılamamaktadır. Damı desteklemek için ahşap direklerin olduğu; direk taşlarının varlığından anlaşılmaktadır. İçlerinde ocakları olmayışı 2-3.5 m çaplı bu yuvarlağımsı yapıların günlük hayatta oturmak amacıyla kullanılmadıklarını düşündürmektedir. Bu yarı yuvarlak evlerden örnekler çok sayıda bulunmuştur [Palmieri 1987:67; şek.1; Frangipane 1992:şek.2]. İTÇ IIIb evresine tarihlenen yapı katlarında höyüğün güneybatı yamacında ve en yüksek noktasında ortaya çıkarılan kalıntılardan; teraslar üzerinde; birbirlerinden sokaklarla ayrılmış çok mekanlı büyük yapıların var olduğu anlaşılmaktadır. Yerleşim artık kent düzeyindedir. Teraslarda toplanan yağmur suları levha taşlarla örülü kanal sistemi ile yerleşim dışına atılmaktadır [Frangipane 1991:şek.2-3]. Çok mekanlı geniş evler at nalı ocaklar ve sekilerle donatılmıştır. İçlerinde kazılan alanın en batısındaki yapı; tabanında sıvalı iki küçük teknecik ve girişindeki kısa bir iç merdiven ile diğerlerinden ayrılır. Bu özellikleri ile bu yapının başka bir işlevi olabileceği kabul edilmektedir. Bu yapının yanında ancak başka bir yapı katına ait olan bir mekan içindeki yirmiden fazla keçi boynuzu ile belki avcılık kültü ile ilgili olabilir. Küçük mekanda bir podyum ve yuvarlak sıvalı çukur tekne bu yorumu güçlendirmektedir. Kazılan alanda yönetici sınıfa ait yapı veya yapıların bulunmayışı tesadüftür. Bu yapının tepenin başka bir yerinde olduğu tahmin edilmektedir. İlk Tunç Çağı III. evrede; kesinlikle kent düzeninde; başkan/bey idaresinde yaşayan ve yabancı tehditlerden ürken bir topluluğun; kentlerinin etrafını taş temelli; kerpiç duvarlı anıtsal bir sur ile çevirdikleri anlaşılmıştır. Tepenin güneybatı eteğinde bu tahkimat duvarının ancak 42 m'lik bir kısmı gün ışığına çıkarılmıştır. Tahkimatta yuvarlak bitimli bir bastion olması ile kent anıtsal bir kale görünümü almıştır [Frangipane 1996:res.9]. Çanak Çömlek (alttan üstte doğru sayılan tabakalanmaya göre): Son Kalkolitik-İTÇ I dönemine konan VI A tabakasında; Kuzey Mezopotamya'dan ithal edilen malların yanısıra Doğu Anadolu Bölgesi mal örnekleri beraberce bulunmuştur. Son Uruk Dönemi mal örnekleri bu yapı katını temsil eden kaplardır. Büyük boyutlu çömleklerin depolama; yüksek kaideli (ayaklı) kapların ise törenlerde kullanıldığı zannedilmektedir. Bu dönemde çark yapımı kapların varlığı teknolojik gelişimi göstermektedir. VI B 1 yapı katında ise bu mal grupları kaybolmakta; yerine el yapımı; kırmızı-siyah; açkılı maldan kaplar almaktadır [Palmieri 1986:30; şek.3]. Saklı astar mal örnekleri de mevcuttur [Palmieri 1986:30]. 2011 ve 2012 yılında gerçekleştirilen çalışmalarda VIB1 dönemine ait çanak çömlekler bulunmuştur. Bunlardan iki çanak çömlek parçası oldukça ilginçtir. Biri kazıma, diğeri ise kabartma bezeklidir. Bezemeli parçalar, Kura-Aras kültürünün erken dönem örnekleri içinde de az sayıda görülmektedir. Yapı 36'da çok sayıda el yapımı kırmızı-siyah açkılı çanak çömlek ve az sayıda çark yapımı, Suriye-Mezopotamya tipi açık renkli çanak çömlekler bulunmuştur [Frangipane et al. 2014:458]. 2013 yılında Yapı 36'da bulunan çanak çömlek parçaları diğer kulübelerde bulunanlardan farklıdır. El yapımı koyu renkli çanak çömlek parçaları içinde iki adet dar boyunlu şişe, çifte akıtacaklı küçük çömlekler ve iki adet bezemeli çömlek yer almaktadır. Bu parçalar, Arslantepe VIB1 için üniktir. Bu özel kapların yanı sıra, yine diğer kulübelerde görülmeyen Uruk özellikleri taşıyan çark yapımı açık renkli kaplar da bu yapıda bulunmuştur. Bu kerpiç yapıda bulunan çark yapımı malların varlığı, Malatya Ovası ve Fırat Vadisi'ndeki post-Uruk sakinleri ile VIB1 göçebe grupları arasındaki ilişkinin kanıtını oluşturmaktadır. Kurulan bu ilişki, "kamusal" bir özellik taşıyan Yapı 36'da gerçekleşmiş olmalıdır [Frangipane et al. 2015]. VI B 2'de ise yine ticaret ilişkilerinden kaynaklanan Uruk Dönemi etkisinde üretilmiş çark yapımı kaplar; Doğu Anadolu tipi "Karaz/ Erken Transkafkasya" mal örneklerine eşlik etmektedir. Bu yapı katında İlk Tunç Çağı I'e tarihlenen Ninive V tipi örnekler azdır. İlk Tunç Çağı II. evreye konan VI C yapı katında; Arslantepe ile Suriye-Mezopotamya yöresi ilişkileri kalmamıştır. Malatya-Elazığ yöresine has boyalı mal örneklerinin çoğunlukta olduğu bir kültür ortaya çıkmıştır. Bu kültürün Anadolu'ya has olduğu belirtilmektedir. VI D yapı katında ise boyalı malların doruk noktasına ulaştığ izlenmektedir. Karaz malı devam etmektedir. Kil: İhraç edilen malların yerine eksilmeden ulaşıp ulaşmadığını kontrol etmek amacıyla malların ya da çömleklerin ağızlarına sarılan iplerin üzerine yapıştırılıp; malı ihraç eden kişinin damgası ile mühürlenen kil topaklarının (bulla) binlerce örneği Arslantepe'nin VI A yapı katında bulunmuştur. Bu topaklarda damga mühür baskıları silindir mühür baskılardan daha fazladır. Kuzey Mezopotamya gelenekli aslan figürleri doğalcı bir anlatımla tasvir edilmiştir. İçlerinde; kağnı arabasındaki kral betimlemesi dikkat çekicidir. Depo odalarının ayrıca mühürlendiği kapı kilidi ve üzerine sarılan ip izini taşıyan kil parçalarının varlığından da anlaşılmaktadır. Ahşap kilitler; gömme kilit tipindedir [Ferioli-Fiendra 1993:271]. Gerek VI gerek İlk Tunç Çağı'nın diğer yapı katlarında birbirine benzeyen pişmiş toprak hayvan ve insan figürleri bulunmuştur. Yontma Taş: Arslantepe'nin yontma taş endüstrisi I. Caneva tarafından incelenmiştir [Caneva 1993:319-339]. Tüm yapı katlarında hammadde olarak çakmaktaşı daha yoğun kullanılmıştır. Endüstriye genelde dilgiler hakimdir. Büyük; uzun kenani dilgiler vardır. Ok uçları VI B 2 yapı katında az sayıda bulunmuştur [Caneva 1993:şek.Ia]. Maden: VI A yapı katına ait olduğu iddia edilen III no'lu yapıda; yıkıntılar arasında; asılıyken bir duvardan düşmüş gibi; ikili grup halinde toplu bulunan; dokuz kılıç ve oniki adet mızrak ucunun olduğu depo buluntusu; İlk Tunç Çağı I. evre için olağanüstü bir buluntu topluluğudur. Silahlardan omurgalı yaprak biçimli namlulu; sapı iki bölümlü; kare kesitli sap dilli mızrak uçları çift kalıp tekniğinde dökülmüştür. Kabza ve namlusu beraber dökülen kısa kılıçlar ise tek kalıp tekniğinde üretilmişlerdir. Kabzalar oyma yoluyla sahte kabartma tekniğinde şeritlerle süslenmiştir. Bu kılıçlardan üçünde; üçgen sıralardan oluşan gümüş bezeme; kakma yoluyla yapılmıştır. Bir adedinde balık kılçığı çizi bezeme vardır. Benzerleri Troya ve İkiztepe İlk Tunç Çağı III. evre mezarlğından bulunan dörtlü spiral levhadan bir örnek; bu toplu buluntu arasında da ele geçmiştir. Arsenli tunçtan üretilmiş olan tüm bu eserler gerçekten teknik ve biçim özellikleri ile çağını aşan bir görünümdedir. Bakıra arsenik dışında çok az kurşun da katılmıştır. Döküm dışında sıcak ve soğuk çekiçleme ile şekillendirildikleri ileri sürülmektedir. VI B-D yapı katında ise çok az sayıda ele geçen maden buluntular ise önemsizdir. İTÇ IIIb evresinde ise en üstte kazılan alanın batısında bir maden döküm işliği ortaya çıkarılmıştır. Bu işlikte pota olarak kullanılan küçük kaplar ve kalıpların varlığı döküm işleminin hemen orada yapıldığının bir işaretidir. Çoklu kalıplarda; yassı balta ve kalem döküm oyukları bulunmaktadır [Frangipane 1993:88]. 2011 ve 2012 yılı kazılarında, Yapı 36 içinde in situ bakır objelere rastlanmıştır. Batıdaki odanın kuzey duvarı kenarında iki adet mızrak ucu bulunmuştur. Ana odanın güneyindeki çıkıntıda ise el yapımı kırmızı-siyah açkılı çanak çömleklerle birlikte dört adet metal kelepçe bulunmuştur. Kelepçelerin içinde çiviler vardır. Bu kelepçeler, mızrak uçlarının ahşap bir sopaya monte edilmesini sağlamak için kullanılmış olmalıdır [Frangipane et al. 2014:458]. 2012 yılında Yapı 36 içinde iki adet mızrak ucu, 4. binyıl sarayı ve Krali Mezar'da bulunanlarla aynı özelliktedir. 2013 yılında ise aynı yapının depo odasında bakır çift spiralli iğne bulunmuştur. Bu iğne, Arslantepe Kral Mezarı ve Transkafkasya'da bulunan örneklere benzemektedir [Frangipane et al. 2015]. İnsan Kalıntıları ve Mezarlar: Arslantepe'nin VI A-D yapı katlarında yaşayan toplulukların ölülerini büyük olasılıkla kent-kasaba dışına gömdükleri zannedilmektedir. Kent içine ise ancak bey/başkan gibi çok önemli insanlar gömülmüştür. Bu tip mezarlardan biri; tepenin güneybatı kesiminde MÖ 4. binyıl sonu halk yapılarının olduğu yerde soyulmamış bir şekilde bulunmuştur [Frangipane 1998:294-296]. Mezar büyük bir çukurun içinde yassı levha taşların dikine konması ile hazırlanmış; üstü çok büyük tek bir taşla kapatılmıştır. Bu büyük taşın zaman içinde çatladığı anlaşılmıştır. Mezarın dışında olasılıkla mezardaki başkan ile birlikte aynı zamanda gömülmüş dört kişiye ait kemikler bulunmuştur [Frangipane1998:294; şek.2]. İkisi mezarın batısında ikisi ise tam kapak taşının üstüne konmuştur. Bu ölüler de bakır iğne; üstü dövme ile yapılmış nokta bezemeli alınlık; iki saç spirali gibi buluntular taşımaktadır. Mezar içi ise zengin gömüt armağanları ile doludur. Çok kötü bir şekilde bulunan iskeletin hocker durumunda olduğu görülmektedir. Bir kısmı kırılmış ele geçen tüm kaplar; çok sayıda sapı iki bölümlü mızrak ucu; bir kılıç; yassı balta; keski; kama; iğne; yüzük küpe; alınlık; ucunda dörtlü spiral (yönetici sınıf işareti) olan iğne gibi maden buluntular vardır. Bunlar arsenli tunç; bakır; gümüş; gümüş-bakır alaşımı ve altından (bir adet) yapılmıştır. Tüm kaplar içinde el yapımı kırmızı-siyah açkılı maldan (Karaz); çark yapımı saklı astar bezemeli mal ve yalın maldan kaplar görülmektedir [Frangipane 1998:şek.10-11]. Mezarın tabanına da yassı levha taşların yerleştirilmesi yapımında özen gösterildiğinin işaretidir. Hayvan Kalıntıları: S. Bökönyi'nin araştırması sonucunda; Aslantepe'lilerin çok sayıda vahşi hayvan avladıkları anlaşılmıştır [Bökönyi 1993:343; tab.1]. Kızıl Geyik'ten vahşi koyuna kadar çok çeşitli hayvan yakalandığı anlaşılmıştır. Bunun dışında VI A-D yapı katlarında sürüye alınmış hayvanlara ait kemikler de bulunmuştur.
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: Arslantepe'nin VI A tabakası Mezopotamya ekonomi sisteminin kullanıldığı; anıtsal yapıları ile kentleşme sürecini taşıyan bir yerleşmeye sahne olmuştur. Bu tabakadaki kentte yaşayanlar maden üretimi ve bu üretimin kontrolünü ellerinde tutan topluluktur. Büyük olasılıkla bu topluluk; yerel halkların üzerinde; sahip oldukları maden ve dokuma teknolojisi ile hakimiyet kurmuşlardır. Olasılıkla Mezopotamya kökenli olan bu yönetici sınıf; Malatya yöresine hammadde kaynaklarını elde etmek amacıyla gelmiştir. Bu tabakada koyun kemiklerinin sayıca artışı dokuma sanayinin gelişimi ile ilgilidir. Uzmanlaşmış tahıl üretiminin de izleri görülmektedir. VI A sarayının depolarından birinde kültüre alınmış üzüm çekirdeklerinin oluşu; belki de şarap üretimin bu dönemde başlamış olabileceğini göstermektedir. İlk Tunç Çağı'nın ikinci çeyreğinden itibaren Arslantepe'deki yerleşim küçülmüş; MÖ 3. bin yılın ikinci yarısında ise tekrar kent hüviyetini kazanmıştır. Höyük günümüz boyutlarına hemen hemen bu dönemde ulaşmıştır. İlk Tunç Çağı'nın son evresinde tahkimatın varlığı iskancıların bir bey yönetiminde yaşadıklarının delilidir. Artık bir kale görünümünde olan bu kent; Anadolu ticaret sistemi özellikleri taşımaktadır. Bu kentin sarayının ortaya çıkarılamayışına rağmen surun; maden döküm işliğinin ve büyücülük mekanının oluşu; toplumda sınıf olgusunun ve zanaatkarların varlığını ispatlamaktadır. Arslantepe'nin bu dönemde Malatya yöresinin başkenti olup olmadığı sorusuna kesin bir açıklık getirilemese de MÖ 1. bin yıldaki konumundan dolayı; İTÇ'nda da çok önemli bir kent olduğu iddia edilebilir. Hatta Melitene isminin MÖ 3. bin yılına kadar geri gittiği yorumlanabilir.


Liste'ye