©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Aphrodisias - Pekmez

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Aphrodisias - Pekmez
Türü:
Höyük
Rakım:
500 m
Bölge:
Ege
İl:
Aydın
İlçe:
Karacasu
Köy:
Geyre
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
Roma Hellenistik Klasik Arkaik Orientalizan Geometrik Protogeometrik

     


Yeri: Aydın İli; Karacasu İlçesi'nde yer alır. Aphrodisias antik kentinin içinde Pekmez Höyük; Kuşkalesi ve Akropolis adlarıyla bilinen üç yer; prehistorik dönemlerden itibaren iskan görmüştür [Joukowsky 1986:19;482-483].
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Aphrodisias; Büyük Menderes Nehri'nin güney kollarından birinin verimli vadisinde; kuzeyindeki Babadağ nedeniyle korunaklı bir bölgede yer alır. Klasik dönem kalıntılarıyla tanınan Aphrodisias antik kentinin güneydoğusuna rastlayan bölgedeki iki höyükten biri Akropolis; diğeri Pekmez Höyük/Tepe olarak bilinir. Prehistorik yerleşmelere ait dolgular; Pekmez Höyük'te tespit edilmiştir. Pekmez Höyük; yaklaşık 13 m yükseklikte ve 125 m çapındadır (taban çapı) [Joukowsky 1986:19; 1989:225]. Ovanın güneyinde üçüncü bir prehistorik yerleşme yeri ise Kuşkalesi'dir.
Tarihçe: Akropolisin doğusundaki Pekmez'de yapılan çalışmalar sonucunda kent tarihinin; MÖ 5800'lere kadar gittiği saptanmıştır [Erim 1986:77]. Analizlere göre; MÖ 4000'den itibaren kent; Ege Adaları ve Orta Anadolu'daki obsidien merkezleri ile ilişki içindedir. MÖ 3000'den itibaren ise Troia ile yakın ilişkiler ve benzerlikler gözlenir. Batı Anadolu ve Ege için karakteristik olan megaron tipi evler burada da tespit edilmiştir [Erim 1986:78]. Stephanos'a göre Aphrodisias; Pelasg ve Lelegler tarafından Lelegonpolis ismiyle kurulmuştur. Sonradan Megale Polis ve Apo Ninou Ninoe isimlerini almıştır. Ninoe ismi Mezopotamya'daki Nineve Kenti ile aynıdır. Bu tarihlerde Asurlar; burada Mezopotamya'nın aşk ve savaş tanrıçası olan Ishtar'ın (Astarte) kültünü getirmiş olabilirler. Aphrodisias'ta ele geçen yazıtlarda gerçekten de Zeus Nineodios kültüne rastlanmış olması bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. Buna ilaveten agorada yapılan kazılarda ortaya çıkan ve MÖ 3. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen bir kabartma üzerinde Roma kıyafetleri içinde Ninus ve Semiramis'in betimlemeleri yer alır. Muhtemelen aynı tarihlerde; Geç Hellenistik Dönem'de; yerleşme Yunan tanrıçası Aphrodite ile ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla Aphrodisias isminin; Ninoe'nin Hellenistik karşılığı olabileceği ileri sürülmüştür. MÖ 2. yüzyılda yerleşme yeri kent statüsüne yükselir. Bu tarihe kadar bir kutsal alan niteliğindedir. Tapınak ile ilişkili yapılar ve buralarda görevli olan rahiplerin dışında; çevredeki tarlalarda çalışan insanların barınacağı kadar bir yerleşme içerdiği düşünülür. Büyük olasılıkla kült çok eski zamanlardan beri burada mevcuttu. Kazılarda ele geçen ve tarihöncesi zamana ait olduğu belirtilen küçük idoller bunun kanıtı olabilir. Kutsal alanın Aphrodite ile ilişkilendirilmesi ve yerleşmenin Aphrodisias ismini almasında; MÖ 2-1. yüzyıldan itibaren Anadolu'da söz sahibi olmaya başlayan Romalılar'ın etkisi olabileceği düşünülür. Delphoi'da yapılan bir kehanete karşılık olarak MÖ 82'de Sulla; Aphrodisias kentine çifte balta ve Aphrodite için altın bir taç armağan etmiştir. MÖ geç 2. yüzyıl ve erken 1. yüzyıl bronz ve gümüş sikkelerinde Aphrodisias ismine rastlanır. Bir çoğunda kendisiyle sympoliteia anlaşması yapmış olan Plarasa'nın da ismi bulunmaktadır. Tiyatro sahne binasının kuzey duvarındaki yazıtlardan birinde Iulius Caesar'ın Aphrodisias'a hediye ettiği altın bir Eros heykelinden bahsedilir. Bilindiği gibi Caesar ailesi; kökenini tanrıça Venus'e dayandırır. Böyle bir hediye ile Aphrodisias'ın; kentin ana tanrıçası vasıtasıyla Roma İmparatoru ile iyi ilişkiler kurduğu anlaşılır. MÖ 40'da; Caesar'ın katilleri Brutus ve Cassius'u destekleyen Labineus; Partlar'ın da yardımıyla kente saldırmış ve kutsal alan zarar görmüştür. Labineus MÖ 39'da Antonios tarafından yenilgiye uğratılır. MÖ 39 ve 35 yılları arasında Marcus Antonius'un Aphrodisias'a gönderdiği senato kararnamesine göre Aphrodisias ve komşusu Plarasa; vergiden muaf tutulmuşlar ve Aphrodisias'taki Aphrodite Tapınağı'na; Ephesos Artemis Tapınağı'ndaki gibi; iltica hakkı verilmiştir. G. Iulius Zoilos MÖ 30'larda yerlisi olduğu Aphrodisias'ın iç işlerinde önemli bir rol oynamıştır. Roma İmparatorluğu zamanında kent; refah içindedir. MS 250'lerde Phrygia ile ortak bir eyalet içinde yer alan Aphrodisias; Diocletianus zamanındaki idari alanda yapılan yeniliklerden sonra Karia eyaletinin başkenti olur. MS 4. yüzyılda Hristiyanlığın kabul edilmesiyle Aphrodisias'ta başpiskoposluk kurulmuştur. MS 7. yüzyılda çok tanrılı dinleri hatırlattığı gerekçesiyle yazıtlardaki Aphrodisias isimleri silinmiştir. Bu tarihten itibaren Aphrodisias Kenti'nin ismi Stauropolis olarak değiştirilir. Her ne kadar birçok yazıtta bu isme rastlanmışsa da Karia Bölgesi'nin başkenti olması nedeniyle kent "Karia" olarak anılmaya başlamıştır. Bugünkü Geyre Köyü'nün isminin de bu kelimeden türediği öne sürülmüştür [Erim 1986:27-30; 32-34; 80; Bean 2000:235-236].
Araştırma ve Kazı: 1826'da Laborde; 1835'de Texier; 1840'da Fellows; 1871-72'de Seiff; 1872'de Davis ve 1894'de Deschamps; 1904'de Paul Gaudin tarafından ziyaret edilmiştir [Madran 1989: 229-233]. 1960'lı yıllardan beri K. Erim tarafından yürütülen Aphrodisias antik kenti kazıları sırasında; kentin Helen öncesine ait uygarlık kalıntılarının/izlerinin saptanması amacıyla aynı bilim adamı başkanlığında; 1962'de J. Bordaz; 1966'da S. Page; 1967-72 yıllarında B. Kadish; 1973-74 yıllarında R. Marchese 1975-83 yıllarında M.S. Joukowski yönetiminde; hem Pekmez Höyük hem de Akropol Höyüğü'nde kazı ve değerlendirme çalışmaları yapılmıştır. Joukowski tarafından yapılan çalışmalar kazıdan çok malzeme değerlendirilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Pekmez Höyük'te iki; Akropol'de yedi küçük açma açılmıştır. Ayrıca yine antik kent sınırları içindeki Kuşkalesi Mevkii'nde de İlk Tunç Çağı malzemesi bulunmuştur. Gerek Pekmez gerek Akropol tepesindeki kazı; olağan olarak üstteki Klasik Dönem kalıntıları yüzünden daha çok sondaj tipinde gerçekleşmiştir. Joukowski yönetimindeki çalışmalar dışında daha önceki kazıların ancak ön raporlarından bilgi edinilmektedir. 1992'den sonraki kazı çalışması R.R. Smith başkanlığında yapılmaktadır. Bu son dönem kazıları şimdilik kentin Roma Dönemi yerleşmesini aydınlatmaya yöneliktir.
Tabakalanma:
Buluntular:
Kalıntılar: Surun içinde kalan alan yaklaşık 250 dönümdür [Erim 1986:52]. Tiyatronun da inşa edildiği tepe aynı zamanda kentin akropolisi durumundadır. Kent, akropolisin etrafında gelişmiştir. Kent en refah zamanını Roma Dönemi'nde yaşamıştır. Gelişmiş bir Roma kentinden bir Bizans kentine dönüşmesi sırasında klasik Roma karakterine ait özelliklerini sürdürebilmiştir. MS 6. yüzyıldan itibaren Aphrodisias heykeltıraşlarının, mermer yontucularının ve mimarların yetenekleri kaybolmaya başlar [Erim 1986:70-71]. Sur: Yaklaşık 3.5 km uzunluğunda olan sur kabaca daire şeklindedir. Dört ana kapı ve aralıklarla yerleştirilmiş kuleler mevcuttur. Duvarda kullanılan devşirme malzeme arasında mimari, heykeltıraşlık ve epigrafik parçalar bulunmaktadır. Mevcut surun inşasına MS 3. yüzyılın ikinci yarısında başlandığı ve çeşitli inşa ve onarım evrelerinden geçtiği düşünülmektedir. Ancak yazıtların ışığında MS 4. yüzyılın ortalarından sonra sistematik bir inşanın olduğu bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında MS 350-360 yıllarında gerçekleşen depremlerden sonra yıkılan binalara ait taş blokların surun inşasında kullanıldığı düşünülür. Daha erken bir evreye ait sur duvarına ilişkin kesin bilgiler henüz ele geçmemişse de, Hellenistik Dönem'de akropoliste ya da akropolisin yakınlarında bir savunma sistemi olduğu öngörülmektedir. Tiyatronun bulunduğu doğu yamaçta bazı payanda temellerinin tiyatro binasından ziyade eski bir sur sistemine ait olabileceği düşünülür. Daha eski bir sur sisteminin olmadığına dair bir başka görüş ise kentin, kutsallığına güvenmesine dayandırılmaktadır. 2002 araştırmaları sırasında duvarların Batı Kapısı ile Stadium arasında kalan kuzeybatı bölümü, sınırlı kazıya tabi olan Batı Kapısı (1 no'lu Açma Duvarı) ve Batı Kapısının yaklaşık 50 m kuzeyinde duvarın dış yüzeyi (2 no'lu Açma Duvarı). temizlenerek dokümante edildi. 1 no'lu Açma Duvarı Batı Kapısının içerisinden kazıldı ve artarda üç yol yüzeyi ortaya çıkarıldı. En alttaki yüzeyin yapımı kapının yapımı ile çağdaştır. Deniz seviyesinden 517.16 m yükseklikte bulunmaktadır ve kapının orijinal yüksekliğinin 3.52 m yükseklik ve 2.46 m genişlikte olduğunu göstermektedir. Bu 10'a 7 oranına çok yakındır (0.352 m'nin birimleri). 2 no'lu Açma Duvarı duvarın bu noktada en çok korunan yerde yüksekliğinin 9.5 m olduğunu ve 1.62 m derinlikteki temellerin üzerinde bulunduğunu gösterdi. Duvarın dışında hendek bulunduğuna dair iz bulunmadı [Smith - Ratte 2004:387]. 2003 yılında şehrin kuzeybatı duvarı içerisinde 3 m'ye 5m bir açma kazıldı (3 no'lu duvar). Tam zıt tarafında dış duvarın karşısında benzeri bir açma 2002 yılında kazılmıştı (2 no'lu duvar). Açma duvarın deniz seviyesinden 517.34 m yükseklikte ve eski toprak yüzeyi olan seviyenin 1.5 m altında olan temelini ortaya çıkardı. Temel tabakalarından ortaya çıkarılan çanak çömlek parçaları kuzeybatı ve kuzeydoğu kapılarındaki yazıtlarla kanıtlanan 4. yüzyıl ortaları olarak saptanan sur tarihini pekiiştirmektedir [Ratte - Smith 2005:331]. 2004 kazılarında ayakta olan duvar kalıntılarının dokümante edilmesine devam edilmiş duvar içeirisindeki blokların incelenmesi de sürdürülmüştür. Duvarlardaki anıt benzeri kabartmalarda cenaze amaçlı yapıldıklarını gösteren özellikler bulunmaktadır [Smith - Ratte 2006:19]. Tetrapylon Caddesi: 2008 yılında, ziyaretçilerin kentteki gezi tecrübelerini geliştirmesi düşüncesinden yola çıkılarak B. Yıldırım tarafından kentin ana yollarından bir kısmında kazı çalışmalarına başlanmıştır. Kuzey-güney caddesinde planlanan 90 mden daha uzun bir alanda yapılacak ve uzun yıllar sürecek kazı çalışmalarına 2009 yılında da devam edilmiştir. Bu cadde Tetrapylon'dan başlayıp, Sebasteion girişine ulaşmaktadır. 21x21 m'ik bir alanda dört açma kazılmıştır. NAve 09.4 açmasında Osmanlı Döneminin altında moloz duvarlı odalar bulunmuştur. Bu odalar, farklı bir doğrultuda, döşemeli Roma caddesi ile aynı hizada uzanmaktadır. Batıya doğru ve daha alt seviyede, çeşitli spolia, caddenin NAve 09.1 ve içinde bir kuyu saptanan NAve 09.3 açmalarının batı tarafıyla aynı hizada bir duvar oluşturmaktadır. Spolia parçaları, tek parça sütunlar, sütun kaideleri ve en önemlisi de MS 1. yüzyıla ait Zeus Spaloksios'a adanmış bir yazıtlı lento taşını içermektedir. Kazılar, caddenin üstündeki alanda yoğunlaşmıştır. Güney uçta 45 metrekarelik döşeme tabanlı bir cadde ortaya çıkarılmıştır. Kuzey uçta ise moloz tabakasının üstünde duran Geç Roma Dönemi korniş blokları ve çift yönlü sütunlar bulunmuştur. Doğu revağında ikinci bir paye, üç adet sütun kaidesi ve 'Eroslu paye başlıkları' serisinden başlık kalıntıları ile cam mozaik parçaları bulunmuştur. Spolia duvarı, güney ucunda, NAve 09.3'ün güney sınırında ve geç duvarların altında daha önemli bir duvarlı odaya dayanmaktadır. Bu odanın kuzeydoğu köşesi caddenin döşemesi üzerinde durmakta, tabanında ve köşesinde büyük spolia blokları ile blokların arasında daha düzensiz moloz parçalar bulunmaktadır. NAve 09.4 açmasındaki kazılar, NAve 08.4'ün içinde meydana çıkmış revakta, mermer kaplama ve cam duvar mozaikleri ile kalın bir yıkıntı tabakasının içinde yer alan bir üst yapıyı ortaya çıkarmıştır. Bu üst yapı, bozulmuş bir kontekstten gelen beyaz mermerden kare yer döşemesi ile bunların üstünde ve altındaki pişmiş toprak tuğlaları içermektedir [Smith 2011:257-258]. 2010 yılı çalışmalarında en önemli buluntular arasında dört adet figürlü plaster başlığı yer almaktadır [Smith-Öğüş 2012:25]. 2011 yılında ele geçen buluntular arasında insan boyutundan büyük himationlu heykel, figürlü pilaster başlığı, üç adet bronz kapı tokmağı yer almaktadır [Smith-Uzun 2013:75]. 2012 yılında gerçekleştirilen kazılarda, Cadde'deki portikonun ikinci katına ait Geç Antik Dönem sütunları, kaideleri ve başlıkları düşmüş bir şekilde bulunmuştur. Bunun yanı sıra iki adet büyük boyutlu başsız insan heykeli açığa çıkarılmıştır [Smith-Ögüş 2014:306]. 2015 yılında konservasyon ve restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Statik incelemeler sonucunda, taşların rastgele çekilerek devşirme olarak kullanılması ve arkadaki toprağın baskı oluşturması sebebiyle yapıda yıkılma tehlikesi olduğu görülmüştür. Bu alandaki taşların zarar görmesinden dolayı yok olmuş taşların yerine yenileri yerleştirilmiş, cephenin sol tarafı da onarılmıştır. Çalışmalar, propylon ile agora kapısı arasında ve caddenin batısındaki taş örgü yapı ile sebasteion propylon arasında yoğunlaşmıştır. Bu alanların önemli buluntuları arasında birçok yüksek kaliteli mermer heykeller vardır [Smith-Öğüş 2017:19-22]. Stoa: Doğusunda sıvalı bir duvar, batısında da kendisini caddeden ayıran bir sütun dizisi ile sınırlandırılmıştır. Sütun dizisinde, kuzeyden güneye doğru in situ bulunan yüksek postamentli üç adet sütun kaidesi, bir paye ve güneye doğru ise stilobat üzerine yerleştirilmiş üç devşirme sütun yer almaktadır. Üç açmadan çıkan moloz tabakası birbiriyle tutarlıdır ve tuğla, çatı kiretimi, mermer yer karosu, duvar kaplaması, boyalı duvar sıvası ve duvar mozaiğine ait tessera parçaları içermektedir. İlk moloz tabakası cadde seviyesinin 70 cm üstünde bulunmuştur. Bu tabakanın altında koyu, kömürleşmiş toprakla karışık yer karosu ve başka bir çatı kiremiti ile tuğla tabakası bulunmuştur. Bu da yıkımın yangın nedeniyle olduğunu göstermiştir. Dört adet yüksek kalitede pilaster başlığı ortaya çıkarılmıştır. NAve 10.1 açmasından çıkan başlık elinde bir hayvan tutan bir putto betimlenmiştir. Diğer üçünün konuları ise: lagobolon tutan tutan genç avcı, adım atan putto ve kuzusu ile betimlenmiş genç erkek figürüdür. Başlıklar MS 4. yüzyılın sonu ve 5. yüzyılın başına tarihlenmiştir. Stoa açmalarından çıkan küçük buluntular ve çanak çömlek, bu alanın 5. ve 6. yüzyıllarda yoğun biçimde kullanıldığına işaret etmiştir [Smith-Öğüş 2012:26]. Kapılar: Surun batı kapısı "Antiokheia Kapısı" olarak bilinir. Kapının dış yüzündeki adak yazıtında "İmparator III. Constantinus'un sağlığına, güvenliğine, şansına, başarısına ve ölümsüzlüğüne" yazılıdır. Kuzey kapısı stadionun doğusunda yer alır. Kapının iç yüzünde iki yazıt vardır. Üstteki büyük bir ihtimalle surun inşası ile ilgilidir. Alttaki yazıt ise kapının restore edildiğine dair bilgi vermekte ve aynı zamanda kent ismi için Stauropolis'i kullanmaktadır. Doğu kapısı üç kemerlidir. Kemerlerin iç kısmında yer alan bir yazıta göre MS 2. yüzyıla tarihlenmiştir. Kapının güney kanadı bitkisel motifler ve insan başları ile süslüdür [Erim 1986:51-54; Bean 2000:240-241]. 2007 yılı orta 4. yüzyıl suru üzerinde uygulanan yoğun araştırma ve kayda geçme faaliyetlerine adanan son kazı sezonu olmuştur. Bolca süsle ve yazıtlarla işlenen mezarın yapı bloklarının çizimleri yapılmış, mezar aksonometrik çizim kullanılarak yeniden inşa edilmiştir. KB Kapı ve KD Kapı lentolarda bulunan yazıtlardaki önemli atıfların yeni çizimleri yapılmıştır. Çevreleyen duvarın kalan doğu ve kuzeydoğu bölümlerinde ayrıntılı temizlik uygulanmasının ardından 1:100 ölçeğinde çizimi yapılmıştır. 3.5 km uzunluğundaki duvar çemberinin dokümantasyonu böylece tamamlanmıştır [Smith 2009:328]. Agora: Agora Kentin merkezinde, odeionun güneyinde, Tiberius Portikosunun kuzeyindedir. Etrafı sütunlu galeriler ile çevrilidir. Agora Kapısı: Tiberius Portikosu'nun doğu kenarında, Hadrianus Hamamı'ndan yaklaşık 200 m uzaklıktadır. Anıtsal bir kapı, ya da propylondur. Büyük bir fasada sahiptir. MS 4. yüzyıldaki depremlerden sonra, MS 5. yüzyılda bir çeşme yapısına dönüştürülmüştür. Burada doğudan gelen sel sularının bir havuza aktarılması amaçlanmıştır. Havuz duvarının dış yüzü komşu bir binadan alınan kabartma panolarla süslenmiştir. Buradaki bir yazıtta Flavius Ampelis isminin olması MS 5. yüzyıla işaret eder [Erim 1986:125-126]. Araştırmacılar, propylonun, agoraya değil, başka bir yapıya ait olduğu görüşündedir. Bu yapı, propylonun doğusunda olmalıdır. Propylonun anıtsal boyutları henüz niteliği anlaşılmamış olan yapının önemini vurgular. Mimari parçaların araştırılması sonucunda yapının iki katlı olduğu, en azından sekiz nişe, ya da aediculaya ve Aphrodisias tipinde süslü bir frize sahip olduğu anlaşılmıştır. Propylonun ilk katındaki bir yazıtta yapının Aphrodite, Tanrısal Augustuslar ve demosa adandığı yazılıdır. Sebasteion'daki propylon ile bu propylonun birçok açıdan birbirine benzediği gözlenmiştir. Nerva ve Hadrianus'a ait büyük yazıtlı kaideler, Antoninus Pius'un anıtsal bir heykeli ve birçok önemli, yerli memura ait heykeller, propylonun, son derece önemli ve hatta muhtemelen imparatorluk kültü ile ilgili bir yapıya geçit verdiğini göstermektedir [Erim 1986:126-128]. Yazıtlardan edinilen bilgilere göre yapı MS 2. yüzyılda inşa edilmiş, MS 4. yüzyılda depremle hasar görmüş, MS 5. yüzyılda ise çeşmeye dönüştürülmüştür. Agoraya ait bir propylon olup olmadığı henüz kesinlik kazanmamıştır [Erim 1986:125]. 2002 yılında iki yeni açma kazılmıştır. Bunlardan bir tanesi 1998 yılında Agora'da yapılan jeofizik yüzey araştırmasının sonuçları üzerinde devam eden araştırmanın bir parçasıdır. Diğeri ise Agora ile Sebasteion ya da hemen doğudaki emperyal kültün kutsal alanı arasındadır. İlk açmanın hedefi jeofizik yüzey araştırması haritasındaki kara noktalar kümelenmesiyle temsil edilen özelliğin orataya çıkarılmasıdır. Kazı bu kara noktaların onurlandırma heykelleri veya exedrae olmadığını ancak güney stoanın saçaklığı olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte bu bloklar revak (portiko) yıkıldığında düşmüş oldukları konumda bulunmamıştır. Aslında dikkatle içi taşlarla kaplanan çukurların içeirisine gömülmüşlerdir. Açıkça görülen odur ki stoanın bir bölümü tamir edilemeyecek derecede örneğin deprem veya yangından zarar görmüş, bu yüzden molozun, yok edilmesi yerine bulunduğu yere gömülmesi kararı alınmıştır. Para deliline dayanarak bunun MS 4 ya da 5. yüzyılda meydana geldiği söylenebilir. İkinci açma Agora'nın güneydoğu köşesinde kazılarak anıtsal kemerli giriş yolunda son bulmuştur. Bu giriş yollarından birinin karşısında orta çağda inşa edilen bir duvarda muhtemelen Sebasteion'a ait olan kafasız bir heykel ortaya çıkarılmıştır [Smith - Ratte 2004:388]. Kuzey Agora: Güney stoanın doğu ucunun ve agora ile Sebasteion arasında kalan arazinin (NAg 03.1), ve güneydoğu köşesinin (NAg 03.2) araştırılmasının sürdürülebilmesi için, 1998 yılında jeofizik araştırma ile bulunan büyük dikdörtgen yapının araştırmasının sürdürülebilmesi için kazı başlatılmıştır. 2002 yılında burada yapılan kazılar Agoranın güney stoasının iki kanadının tek kolonlu doğu stoanın arka duvarı ile aynı hizada olan iki büyük kemerli giriş kapısı ile sonlandığını gösterir. 2003 yılı kazısının asıl hedefi bu büyük kapılarla girilen mekanı ve kemerlerin çevresinde daha derin kazılar yapılmasıdır. Birinci hedef ile bağlantılı olarak iç desteklerin kuzey ve güney duvarlarını ortaya çıkarmak için bir dizi 2 m genişliğinde açmalar kazılmıştır. Burada ortaya çıkarılan doğu-batı ekseninde stoanın aynı çizgide (ve 5.7 m uzunluğundaki eksen aralığında) devam eden bir dizi iç sütun ile ikiye bölünen büyük bir odadır. Oda eni (kuzey-güney) 13.25 m'dir ve kuzey ve güney duvarları sırasıyla dış sütun dizisi ve stoanın arka duvarı ile aynı hizadadır. Ancak duvarlar stoa ayıracına göre nisbeten daha geniştir (-0.9 m'ye karşılık 1.2 m) çünkü daha büyük bir yükseklikte yapılmışlardır. Odanın derinliği17.27 m'dir (doğu-batı), ve doğu duvarı kördür (giriş yok) böylece yalnızca batıdaki portikodan girilebilir. Odanın iç sütun sırasındaki sütunlardan ikisinin kaideleri iyi korunmuştur. Kaideler büyük mermer kütleleriyle yerden 1.3 m seviyeye yükseltilmiştir. Doğu blokunun doğu cephesinin önünde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan anathyrosis eklem bu sütun ile odanın doğu duvarı arasında korkuluk benzeri bir yekpare duvar bulunduğunu gösterir. Bu duvarın sütunlar arasında devam ettiği bilinmemektedir. Girişin batı sütunu ile taçkapı ortasındaki ayak arasında kalan alanın açık bırakıldığı sütun yüzeyinin hafif işlenmiş olmasından bellidir. Kaideler stoanın iç sütun sırasınınkilere kıyasla daha geniştir(ayaklıklar 1.28 m'lik karelerden oluşur, kabakaval silmeler 1.085 m çapındadır; kaidelerin yüksekliği 0.31 m'dir) taşıdıkları sütunların yükseklikleri yaklaşık olarak 8.8 m'dir (kaide dibinden başlık tepesine). Böylece stoanın sonunda odanın toplam yüksekliği 10 m'nin üzerini bulmaktadır. Çatı hattı stoanın (iç sütun sırası yüksekliği 6.85 m'dir) diğer kısımlarına göre 3 m üzerinde olmalıdır. Bu oda Roma Bazilikası "chalcidica" sına ve Efes Antik Şehrinin üst Agorasındaki bazilika stoasına mimari anlamda eşdeğerdir [Smith - Ratte 2005:333]. 2004 yılında Kuzey Agora Afrodisyas'taki saha çalışmalarının temelini oluşturmuştur. Kazılar üç alanda yapılmıştır: meydanın güneybatı köşesinde mermerle kaplı büyük bir avlu ya da havuz; doğu bölümün ortasında kapı boşluğu; ve Agora'nın güneydoğu köşesi. NAg 04.1 Açması. Agoranın güneybatı köşesinde gömülü durumdaki avlu ya da havuz 1998 yılındaki jeofizik yüzey araştırması sırasında saptanmıştır. 2000 ve 2003 yılı kazıları avlunun güney ve doğu kenarlarını günışığına çıkarmıştır, ölçüleri 26.66x19.66 m'dir, 2.5 m derinliğindedir (eski taban seviyesinin altındadır, denizden yüksekliği 514.2 m'dir), mermer plakalarla kaplanmıştır. 2004 yılında tüm doğu bölümünde ve güney bölümün yarısında 3'e 3.5 m boyutlarında bantlar içerisinde ve güney bölümden avlunun merkezine doğru 4'e 13 m büyüklüğünde bir açmanın içerisinde avlunun zemini büyük ölçülerde ortaya çıkarılmıştır. Burada ilgi çeken konular arasında yapı ustasının blokların yönlerini gösteren çok sayıda işaretleri bulunmaktadır. Ancak tüm bu kazılarla birlikte yapının işlevi aydınlatılamamıştır. NAg 04.2 Açması. Bazı sütunlar Agoranın doğu köşesinde halen ayaktadır. Aynı şekilde doğu stoanın arka duvarının ortasında (Sebasteion karşısında) bir kapı açıklığıbulunmaktadır. 2000 yılında açma içerisinde bulunan bir odadaki kazı devam etmiş ve bu odanın çok geniş ölçülerde olduğu saptanmıştır; doğu-batı en az 12.5xkuzey-güney 15 m, ve zemin daha sonraki bir dönemde mermerle yeniden kaplanmıştır. NAg 04.3 Açması. Agoranın en iyi korunan bölümü güneydoğu köşesidir. Burada güney stoanın sıralı dış sütunlarından yedisi ve doğu stoanın iki sütunu tam yükseklikleriyle ayakta durmaktadır. Önceki dönemlerde yapılan kazılar güney stoanın doğu stoanın arka duvarının gerisinde 18 m'lik bir çıkıntı yapan büyük bir kapalı odada sonlanmaktadır. NAg 04.3 açmasının ana hedefi bu odayı zemin düzeyine kadar kazmaktı. Ortaya çıkarılan kadarıyla oda (2003 yılındaki sondajlarda da görüldüğü gibi) ayrık düzlemli bir mekandır, güney stoanın iç sütun dizisi ile aynı hizada olan iki sütun ile kuzey ve güney yarılarına bölünmüştür. Odanın kuzey bölümü Agora'nın stoalarıyla aynı zemin seviyesindedir (deniz seviyesinden 516.8 m). Odanın güney bölümünde1.3 m yükseltilmiştir. İç sütun dizisinin sütunları da yeniden kullanılan mermer duvar blokları üzerinde yükseltilmiştir. Böylece kaideleri güney bölümünün zemini ile aynı seviyededir. İki sütun arasında ortalanmış durumda devşirme mermer bloklardan yapılmış bir merdivenin basamakları bulunmaktadır. Odanın her iki yanı da opus sectile döşemeye sahiptir. Kuzey bölümünde bu çok iyi korunmuş durumdadır. Odanın mevcut durumu bazı çok kökten yenileme çalışmalarını yansıtmaktadır. Bunlar olasılıkla Geç Roma Döneminde yapılmıştır. En çok farkedilen merkez sütunların ele alınma şeklidir. Mevcut yerlerine yerleştirilmeden önce taşıdıkları tavan ile birlikte tamamen parçalarına ayrılmış olmalıdır (olasılıkla bir deprem ya da yangın tahribatı sonrasında). [Smith - Ratte 2006:21-22]. 2010 yılında K. Lee tarafından Kuzey Agora'nın güneybatı köşesi ile Tetrastil Avlu'nun kesiştiği köşede 6x10 m boyutlarında bir açma kazılmıştır. Tetrastil Avlu, daha sonraki dönemlerde Hadrianus Hamamları'na dahil olmuştur; ancak bu açma, burada Kuzey Agora ile aynı dönemde, yani Tiberius Dönemi'nde inşa edilmiş erken bir yapı bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Açma buluntuları arasında Antik Dönem sonrasına tarihli bir sikke ve 17 silik sikke ile şu mermer parçalar bulunmuştur: erkek heykelinin üst bacağı, drapeli kadın heykelinin kalça bölgesi ve bir heykele monte edilmek için yapılmış uzun saçlı ideal kadın figürünün boyun kısmı [Smith-Öğüş 2012:29-30]. 2011 yılında, Kuzey Agora ve Hadrianus Hamamları'ndaki Tetrastil Avlu arasındaki bağlantı 6x8 m'lik bir açma ile araştırılmıştır. En erken katmanlar açmanın kuzeyinde, Tetrastil Avlu'nun kuzeyinin temelleri yanında geç Hellenistik çanak çömleği ele geçmiştir. Bu temeller Tetrastil Avlu'nun doğusunda ve aynı zamanda Agora'nın batısında yer alan kuzey-güney doğrultusundaki duvar ile aynı dönemde yapılmıştır. Açmanın doğu kısmında dört basamaklı bir merdiven ve geniş bir eşik taşı bulunmuştur. Kuzey Agora'nın batı stoasında basamakların altındaki taban döşemesi ince bir mermerden olup muhtemelen stoanın ilk inşa edildiği MS 1. yüzyıla aittir. Bu döşemenin üzerinde ince bir pembe tuğla yıkıntısı bulunmuştur. Bu yıkıntı ile bağlantılı olarak, merdivenin güneyine doğru ve stoanın arka duvarına dayanmış şekilde bir Geç Antik Dönem başı bulunmuştur. Bu baş, MS 500 yılına tarihlendirilmiştir ve bu tarih alanın kullanımdan çıktığı zamanı göstermektedir. Başın yakınında 39 adet sikke bulunmuştur [Smith-Uzun 2013:76-77]. 2012 yılında Güney Agora'da havuzun batı kısmında daha önceki yıllarda açılan iki açmada çalışmalar yürütülmüştür. Açmalardan biri (SAg 12.1) havuzun içinde; diğeri ise (SAg 12.2) havuz ve kuzey stoa arasında yer almaktadır. Kazılar sonucunda Eros figürlü mermer bir pilaster başlığı parçası bulunmuştur. SAg 12.1 açmasında, Geç Antik Dönemde havuzun etrafındaki zemini yükseltmek için yapılmış tabakalar kaldırılmıştır. Roma tabakaları içinde iki adet ince ve uzun tarh bulunmuştur. Havuz tabanı üzerindeki ince mil tabakasında bitki kalıntıları bulunmuştur. Palmiyeye ait olabileceği düşünülen bu kalıntılar, Güney Agora'nın Agora Kapısı yazıtında bahsedilen "Palmiye Bahçesi" olduğu düşüncesini destekler niteliktedir [Smith-Ögüş 2014:305]. Tetrastoon: Tiyatronun doğusunda, tiyatro hamamlarının kuzeyinde yer alır. Yapılan kazılar MS 4. yüzyıla ait kalıntılar hakkında bilgi sağlamıştır. MS 2. ve 3. yüzyıldaki durumu bilinmemektedir. Taş döşeli kare planlı açık bir alan şeklinde düzenlenmiştir. Dört kenarında da stylobat mevcuttur. Yüksek kaideli sütunlardan meydana gelen galeriler etrafını çevreler. Sütunlardan bazıları in situ haldedir. Bazıları da MS 7. yüzyıl kalesinde devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Sütunların hepsi Korinth düzenindedir ancak hiçbiri aynı stilde yapılmamıştır. Civardaki bir yapıdan alındıkları söylenebilir. Yapının doğu kenarında yapılan çalışmalarda doğudan gelen bir sokağa ait olan taş levhalar tespit edilmiştir. Yapının ortasına yakın bir yerde yaklaşık 6 m çapında yuvarlak bir platform mevcuttur. Ortasındaki dik durumda bulunan pişmiş toprak künk bir çeşme yapısına işaret eder. Kuzeydoğuda büyük yuvarlak bir sunak yer alır. Sunağın üzeri çelenkler ve artık tanımlanamaz halde olan figürlerle süslüdür. Üzerindeki çizgiler ve birtakım harflerden bir güneş saati olarak da kullanıldığı düşünülmüştür. Batı galerinin önünde düşmüş vaziyette bulunan iki heykelden biri Asia eyaleti valisi olan Flavius Palmatus'u betimler. MS 5. yüzyıla tarihlenen togalı heykelin sağ elinde mappa, sol elinde ise memuriyet asası vardır. Diğer heykel ise MS 1. yüzyıla tarihlenen genç bir adama aittir. Constantinus hanedanlığına mensup bir prens olduğu düşünülür. Melankolik bir duruşa sahip olup başında şimdi kaybolmuş olan bir diadem bulunur. Yapılan sondajlar yapının daha erken evreleri hakkında herhangi bir ipucu sağlayamamıştır. Büyük bir ihtimalle bu evrelere ait yapılar depremlerden sonra yıkıldığından tamamen kaldırılmış olmalıdır. Tetrastoon'un agora işlevi gördüğü düşünülür. Araştırmacılara göre depremlerden sonra zarar gören esas agora onarım görene kadar, burada geçici bir pazar yapısı düzenlenmiştir. 7. yüzyıl kale duvarında kullanılan devşirme malzemenin içinde bulunan yuvarlak bir heykel kaidesindeki yazıttan tetrastoon'u inşa ettiren kişinin Karia valisi olan Antonius Tatianus olduğu anlaşılmıştır [Erim 1986:88-91]. Bazilika: Kentte iki bazilika tespit edilmiştir. Bunlardan biri tiyatro hamamındaki nymphaionun doğusunda, tetrastoonun güneyindedir. Yapı kuzey-güney yönünde uzanır. Ana nef ve iki yan neften oluşur. Nefler yerel mavimsi gri mermerden yapılmış Korinth sütunları ile birbirinden ayrılmıştır. Yan neflerde bulunan kısa korkuluk duvarları vasıtasıyla oluşturulan odalar muhtemelen dükkan olarak kullanılmış olmalıdır. Zemin büyük mermer levhalarla döşenmiştir. Orta nefin üstü açıktır. Ancak kuzey kısımda, iki payandanın oluşturduğu odanın üstü kapalıdır. Pilastrlar Aphrodisias'a özgü figürlü sarmal stilinde bezenmiştir. Benzer bir bezemeye Hadrianus Hamamı'nda da rastlanmıştır. Siyah ve mavi mermerle döşenen bu odanın işlevi tam olarak anlaşılmamışsa da içinde bir ya da bir grup heykelin durduğu düşünülmektedir. Heykel MS 4. yüzyılda kaldırılmış ve bazilikanın kuzeyine, tetrastoonun güney galerisine açılan bir kapı eklenmiştir. Böylelikle bazilika, tetrastoonun bir uzantısı haline getirilmiştir. "Büyük Bazilika" olarak adlandırılan yapı ise Hadrianus Hamamı'nın yakınında, Tiberius Portikosu'nun güneyindedir. Bir ana nef ve iki yan neften meydana gelir. Kuzey-güney yönünde uzanır ve yaklaşık 100 m uzunluğundadır. Yapılan araştırmalarda birçok yazıtlı blok bulunmuştur. Bu yazıtlar İmparator Diocletianus'un MS 301'de ilan ettiği fiyatlarla ilgili meşhur kararnamesini kapsayıp halkın ve şahısların borçlarının ödenmesi ve Roma ekonomisi ile ilgilidir. Doğu yan nefin üst katındaki sütun aralıkları kabartmalı panolarla bezenmiştir. Kabartmalardaki figürler arasında Ninos ve karısı Semiramis dışında Apollon, Pegasus, Bellerophontes ve Gordios vardır. Phrygia'nın efsanevi kralı Gordios betiminin, MS 3. yüzyılın ikinci yarısında ortak bir eyalet haline gelen Karia ile Phrygia'ya ve hatta Aphrodisias'ın önemine işaret ettiği düşünülmüştür. Stilistik açıdan kabartmalar MS 3. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Bazilikanın, birtakım eklemelerle genişletilmesi ve kabartmalarla süslenmesi, ortak eyaletin başkenti için resmi ve idari bir merkez olarak önem kazandığını göstermektedir. Bazilikanın ilk yapım tarihinin MS geç 1. yüzyıl olduğu ancak MS 3. yüzyılın ikinci yarısında yapının öneminin arttığı düşünülmüştür [Erim 1986:93-94, 98-100]. 2005 yılında New York Üniversitesi araştırma ekibi Afrodisyas'ta bir arkeolojik kazı programı, dokümantasyon ve restorasyonunu devreye koydu. Sebasteion ve Sivil Bazilikada yeni bir kazı başlatıldı. Bazilikada binanın güney ucunda büyük salonda karmaşık mimari düzenini derin bir açma kazıldı. Büyük miktarda yıkılmış bina yapı elemanları ve kaplamaları günışığına çıkarılmıştır. Bu da oda iç duvar yüzeyinde bulunan ince işçiliği olan üç katlı mermer kaplamalarının yeniden yapılmasına önayak olmuştur [Smith-Ratté 2008:63]. Sivil Bazilika: Güney Agora'ya açılan (MS geç 1. yüzyıl) uzun ve dikdörtgen bir bina olan (yak. 30 x 140 m) Sivil Bazilika'nın P. Stinson tarafından yürütülen mimari araştırması, salonun güney ucundaki kazılmamış bölgelerdeki çalışmalarla devam etmiştir. 2008'de kazılmış 12x8 m boyutlarında büyük bir açma, kolosal bir in situ paye ile yıkılmış bir kemerin bloklarını açığa çıkarmıştır. 2009 yılında, büyük kemerli kapının açıldığı alanı anlamak amacıyla, bu açmanın bitişiğine başka bir büyük açma (SWC 12) kazılmıştır. Bu açmada, Bazilika'nın sonundaki yüksek tabanlı eksedraya benzer, doğudan merdivenle girilen odayı açığa çıkarılmıştır. SWC 12 açmasında, taban seviyesinin altına inmek ve Bazilika'nın inşa edildiği zamandan ve daha öncesinden seramik toplamak amacıyla küçük bir açma (SWC 14) kazılmıştır. Bazilika'nın daha önceki sondajlarından alınan seramiklerin incelenmesiyle, güney salonun Nero Döneminden daha sonra olmadığı ortaya çıkmıştır. Bazilika'in kuzey tarafında, Mavi At anıtının temellerini incelemek ve anıtın Bazilika'nın iç sütunlarının stilobatı ile bağlantısını belirlemek amacıyla başka bir küçük sondaj (BAS 09.1) kazılmıştır. Atın kaidesinin alt tarafı, nefin en kuzey ucunda in situ durmaktadır. Bu kaide, moloz ve toprak üstüne oturan yeniden kullanılmış yassı taşlardan oluşan alçak bir temele oturmaktadır. Seramik malzemesi, Bazilika'nın döşemesi altında bulunan malzemeyle aynıdır. Bunun yanı sıra, kaidenin Geç Antik Dönemde yapıldığını düşündüren iki geç antik kandil parçası bulunmuştur [Smith 2011:258-259]. 2010 yılında dış doğu duvarındaki açıklığı anlamak için kazılar yapılmıştır. Doğu girişinde üç aşama tespit edilmiştir. Birinci aşama, Bazilika'nın orijinal yapımıyla aynı döneme aittir. In situ bir eşik taşında, orijinal kapının sol kanadı için oyuklar bulunmaktadır. İkinci aşamada, giriş kapısı dışarıya, muhtemelen doğu duvarında yapılan değişiklikler ile ilgili olarak doğuya doğru taşınmıştır. Yeni kapının eşiği birkaç basamaklı bir merdivenle yükseltilmiştir. Kısmen korunmuş olan birinci basamak, devşirme olarak kullanılmış yivli bir sütundan yapılmıştır ve orijinal eşik taşına oturmaktadır. Devşirme bloklar, yeni giriş kapısının MS 4. yüzyıl veya daha sonra yapıldığını düşündürmektedir. Üçüncü aşamada ise, giriş kabaca örülmüş bir duvarla kapatılmıştır. Bu duvarda büyük bir drapeli kadın heykeli parçası ile, biri Bazilika'ya ait iki adet Korinth sütun başlığı devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. S. Caruso tarafından kazılan diğer açma, Bazilika'nın orta nefinin mermer döşemesini ortaya çıkarmıştır. İkinci bir açmada ise nefin batı sütun dizisinin temelleri incelemiştir. Sütun dizisinin temellerini incelemek için bir açma daha açılmıştır. Temel duvarı, üst kısımda harçlı küçük ve düzenli bloklardan, alt kısımda ise kuru örülmüş bloklardan oluşmuştur. Nef tabanının altında, kireç söndürmek için kullanılan pişmiş toprak bir tekne görülmüştür. Tekne içinde MS erken 1. yüzyıldan daha geç döneme ait olmadığı düşünülen kaliteli bir seramik kaba ait parçalar bulunmuştur. Bu açmanın stratigrafisi üç katman içermektedir: (I) Pembe harç, mermer parçaları, ve taş dolgu içeren döşeme altı; (II) koyu kahverengi killi topraktan oluşan ve Bazilika'nın üstüne inşa edildiği dolgu toprağı; (III) birçok değişik renkte doğal tabakadan oluşan platformun üstüne inşa edildiği ana kaya tabakası. Platform dolgusundan ele geçen buluntular arasında Hellenistik-Erken Roma çanak çömlek parçaları, taş ağırşak ve Hellenistik Dönem'e ait bir gümüş Rodos sikkesi yer almaktadır [Smith-Öğüş 2012:27-29]. Bouleuterion: Şehir merkezinde yer alan Agoranın kuzeyinde bulunan Bouleuterion üzerinde yapılan çalışmalar sahne binası kalıntılarının L. Bier tarafından araştırılmasına devam edilmesi ile inşaat hikayesini ortaya çıkarmaya yönelik dizayn edilen sınırlı kazıdan oluşmuştur. MS 2. yüzyıl sonlarına ait halen mevcut olan bir binadır [Smith - Ratte 2004:388]. Bouleterion'daki kazılar daha erken dönem yapılarının kalıntılarını bulmak amacıyla binanın radyal tonozlarından birinin altında yapılmıştır. Araştırılmak üzere seçilen alan bouleterionun kuzeybatısında bulunan yuvarlak Helenistik mezarın güneyindeki kapı açıklığına çıkan, binanın batı bölümünün tonozudur. Açmalar 2 m'ye 6.8 m boyutlarında kazılmıştır, tonozun iç kenarından binanın çevresinde dolaşımı sağlayan koridora uzanır. 1.5 m eninde kapıdan Helenistik mezara uzanan bir açmadan 0.50 'lik bir engel ile ayrılır (açmalar arasındaki engel sonradan kaldırılmıştır, kazı öncesi deniz seviyesinden yükseklik 517.6 m idi). Bulunan tek mimari öge dolaşım koridorundaki harçsız bir moloz taş temelin batı ucuydu. Temelden sadece örselenmiş zemin üzerine yerleştirilmiş iki taş sırası bulunmuştur. Temel ızgara şehir planına göre hizalanmıştır ve kuzey-güney doğrultusunda 2.2 m enindedir. Batı kenarı Boulleterion sahne binasının yapım tekniğinde bir değişiklik ile hizalanmıştır. Bu, başlangıçta kazı yöneticisi Lonny Bier tarafından daha önceki bir bouleterion binasının kalıntısı olduğunu düşündürmüştür. Temelin doğu kenarı ortaya çıkarılmamıştır, bu aynı zamanda küçük bir meydan ya da dikdörtgen bir anıtın kaidesi olabilir [Smith - Ratte 2005:332-333]. Mimari özellikleri ve anıt üzerindeki süslemeleri ile bina MS 2. yüzyıl sonlarına tarihlenebilir, bu tarih Agoranın yapım tarihinin başlamasından yaklaşık iki yüzyıl sonrasıdır. Uzun süredir mevcut binanın aynı yerde bir başka Bouleterion'un yerini aldığı düşünülmüştür. Bu yüzden bu fikrin doğrulanması için sahne, orkestra ve radyal destek tonozlarında kazılar yapılmıştır [Smith - Ratte 2006:19]. 2015 yılı çalışmalarında Bouleuterion sahne binasına ait, kuzey agoraya yayılmış mimari bloklar kaldırılarak, tonozlu depolara taşınmıştır [Smith-Öğüş 2017:19]. Odeion: Aphrodite Kutsal Alanı'nın güneyinde yer alır. Hemen batısında Piskoposluk Sarayı bulunur. Cavea'da 9 oturma sırası vardır. 5 bölüme ayrılmıştır. Caveanın altında ve arkasında birbirine bağlı odalar vardır. Bu ve yapının yarım daire şeklindeki dış kenarındaki payandalar, iki katlı olduğunu gösterir. İki katlı haliyle 1700 kişilik oturma kapasitesi vardır. Orkhestra tabanı opus sectile tipinde kırmızı arduvaz ile beyaz ve koyu mavi mermer parçalarıyla döşenmiştir. Ancak bu taban, caveaya kadar devam etmez. Sahne binasından ve caveadan orkhestraya inen basamaklar mevcuttur. Ayrıca caveadaki son oturma sırasının kaldırıldığı gözlenmiştir. Bunların, sızıntı yapan yeraltı sularının kontrolünü sağlamak amacıyla yapılmış değişiklikler olduğu düşünülür. Sahne binasındaki aediculaların içinde çeşitli heykeller durmuştur. Bunlar arasında şairler, filozoflar, yüksek memurlar ve kent ile ilgili sembolik figürler vardır. Aediculaları taşıyan kaideler kabartmalarla süslüdür. Sahne koridorunun arkasında iç kısmında Korinth dış kısmında ise İon sütunları olan bir galeri mevcuttur. Bu galeride L. Ant. Dometinus Diogenes ve karısı Claudia Antonia Tatiana'ya ait iki heykel bulunmuştur. Her ikisi de Aphrodite kültü ile ilgili başlıklar takmışlardır. Mimari süslemelerinin ışığı altında odeion MS geç 1. yüzyıl ya da 2. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Geç Roma ve Erken Bizans Dönemi'nde odeion ve çevresinde şarap ve zeytin yağı üretimi gerçekleştirildiği tespit edilmiştir [Erim 1986:62-64]. Tiyatro: Tetrastoon'un batısında, Tiyatro Hamamı'nın kuzeybatısındadır. Cavea at nalı şeklinde olup diazomalar vasıtasıyla 2 hatta 3 kısma ayrılmıştır. Korunagelen diazomanın altında 27 oturma sırası tespit edilmiştir. Bu oturma sıraları 11 cuneusa bölünmüştür. Yaklaşık 8 bin kişilik bir kapasitesi olduğu düşünülmektedir. Orkhestra ve sahne binasında MS 2. yüzyılın ikinci yarısında birçok değişiklikler olduğu yazıtlar sayesinde de anlaşılmaktadır. Orkhestranın derinliğini artırmak amacıyla caveanın en alttaki 2 ya da 3 sırası kaldırılmış ve sahnenin bir kısmı yeniden düzenlenmiştir. Oturma sıralarının sonuna gladyatör gösterileri, güreş müsabakaları ve hayvan avı gösterilerinden seyircileri korumak amacıyla bir duvar ile beraber demir ya da ahşap korkuluklar eklenmiştir. Caveanın en alt bölümünün ortasında prohedria yüksek dereceli kişilere ayrılmıştır. Orkhestra tabanında biriken suyu dışarı atmak amacıyla bir kanal açıldığı tespit edilmiştir. Sahne binası fasadının önüne bir pulpitum (logeion) eklenerek sahne binası genişletilmiştir. Pulpitumun altında gladyatör gösterilerinde kullanılan malzemenin ve hayvanların saklanması için inşa edilen "via venatorum" denen koridor ve galerilerden oluşan bir bölüm vardır. Buradan orkhestraya bir kapı ile ulaşıldığı tespit edilmiştir [Erim 1986:80]. Sahne binası orta boyutlu ve tonozlu altı odadan oluşur. Bunlardan dördü proskenion sütunlarının oluşturduğu koridora, diğer ikisi ise ortadaki beşik tonozlu tünele açılmaktadır. Kapı girişlerinde bulunan yazıtlar bu odaların oyunculara ait teçhizat ve malzemenin depolandığı yerler olduğuna işaret eder. Bu odaların ön yüzlerinde Geç Hellenistik taş işçiliğini görmek mümkündür. Arka kısımları ve tonozları ise Geç Roma ve Erken Bizans dönemlerinde yapılan restorasyonlar sırasında inşa edilmiş olmalıdır. Bunun sebebi MS 4. yüzyılın ikinci yarısındaki depremler olabilir. Proskenion-logeiona ait yarım Dor sütunlarının çoğu in situ bulunmuştur. Arşitrav bloklarındaki yazıtlardan logeion ve proskenionun Aphrodite'ye ve demosa G. Iulius Zoilos tarafından adandığı anlaşılmıştır. Bu kişi yerlisi olduğu Aphrodisias için MÖ 30'larda önemli bir rol oynamıştır. Bu yüzden en azından sahne binasının bu döneme tarihlenmesi uygundur. Ayrıca yazıtlarda Augustus ismine rastlanmayışı da MÖ 27'den önceki bir tarihe işaret eder [Erim 1986:80-82]. Skene fronsu oluşturan proskenion ve logeionun, MS 2. yüzyıldaki değişiklik sırasında yapıldığı düşünülmektedir. Dor sütunları arasında resimli panolar ile süslü olan cephenin önceden orkhestra ile aynı seviyede olması gerekir. Proskenionu süsleyen eserler arasında bir Nike ve özenle yontulmuş bitkisel süslemeler (akroterler) vardır. Pulpitum'da ve proskenion-logeion sütun sırasının arkasındaki koridoru doldurmuş olan döküntünün içinde heykel ve mimari parçalar bulunmuştur. Heykeller arasında Theodoros tarafından adanmış bir Aphrodite büstünün yanı sıra bir genç heykeli de vardır. Bu gencin, yakınında bulunan bir yazıt sayesinde, Aphrodisias halkını simgelediği anlaşılmıştır. Ortaya çıkarılan üçlü bir gruptan iki figürün Melpomene'yi, üçüncü figürün bir şairi, Apollon'u ya da Dionysos'u betimleyebileceği öne sürülmüştür. Bu grubun sahnedeki nişleri süslemek amacıyla kullanıldıkları düşünülür. Bunun dışında aynı çevrede bulunan ve aralarında imparator Domitianus, Polykleitos stilinde yapılmış bir atletin heykellerinin de bulunduğu eserlerin aynı amaçla kullanıldığı söylenebilir. İki boksöre ait heykel de pulpitumun kuzey ve güney kenarlarında ve orkhestra çukuru içinde ele geçmiştir. Bu heykellerin MS geç 2. ya da 3. yüzyılda paradosların giriş yerlerine dikildikleri düşünülmüştür. Arşiv Duvarı: Kuzey paradostaki duvar üzerinde Yunanca yazıtlar tespit edilmiştir. Bu yazıtlar Aphrodisias ve Küçük Asya'nın tarihi hakkında önemli bilgiler içerir. Yazıtların birçoğu mektup şeklinde olup MS 3. yüzyılın ilk yarısına tarihlenir. Sahne binasının güneydoğu köşesinde yer alan yazıtlar, Geç Cumhuriyet Dönemi ve İkinci Triumvirlik'ten itibaren gelişen olaylarla birlikte Senatus Consultum de Aphrodisiensibus ve Traianus, Hadrianus, Commodus, Septimius Severus, Caracalla, Severus Alexander ve III. Gordianus'dan gelen mektupları içermektedir. Tiyatro Bizans Dönemi'nde de kullanılmaya devam etmiştir. MS 4. yüzyıldaki depremlerden sonra birtakım tamir evrelerinden geçmiştir. Proskenion-logeionun sahne koridorunun her iki ucuna şapel benzeri yapılar eklenmiştir. Kuzeydeki şapelde ele geçen yazıt ve freskteki kanat parçalarına dayanarak Başmelek Mikail'e ait olduğu düşünülen bir baş bulunmuştur. Fresk stil özellikleri açısından MS 6. yüzyıla tarihlenir [Erim 1986:84]. Çağdaş resimlere ait parçalara proskenion sütun aralarında da rastlanmıştır. MS 7. yüzyılda gerçekleşen bir depremden sonra büyük bir ihtimalle tiyatronun çok katlı caveası çökmüştür. Kentin o zamanki durumundan ötürü yıkılan binalar onarılamamıştır. Aynı yüzyılda Arap ya da Pers akınlarına karşı bir önlem almak amacıyla akropolis tepesi bir kaleye dönüştürülmüştür. Bu esnada tiyatroda da birtakım değişiklikler yapılmıştır [Erim 1986:79-84, 87-88]. 2015 yılı çalışmalarında tiyatro tepesinde konservasyon çalışmaları yapılmıştır. Ağırlık yapan toprak teraslar dikkatlice kazılmış ve tepe eğimi 45 derecelik bir açıyla sabitlenmiştir. Kazılarda 6 cm'lik mermerden çıplak erkek heykelciği bulunmuştur [Smith-Öğüş 2017:18-19]. Stadion: Kentin kuzeyinde yer alır. Yapının kuzey, doğu ve batı kenarları sur tarafından kapatılmıştır. Kuzeydoğu kısımda kemerli galeri mevcuttur. Batıdaki beşik tonozlu giriş yeri duvarlar tarafından kapatılmış, doğudaki ise muhtemelen kente kuzeydoğudan yapılan giriş-çıkışlar için açık bırakılmıştır. 262 m uzunluğunda ve yaklaşık 59 m genişliğindedir. Uzun kenarlar birbirine paralel değil, ortada hafifçe şişkindir. Bu durum yapıya elips bir biçim vermiştir ve seyircilerin görme sorunlarını azaltmak amacıyla yapılmış olmalıdır. Yaklaşık 30 oturma sırası ve 30 bin kişilik kapasitesi vardır. MS 1. ya da 2. yüzyılda inşa edildiği düşünülür. Genel olarak atletik faaliyetler ve müsabakaların yapıldığı bir yer olmuştur. Bunun yanı sıra festival amaçlı veya halkın buluşma yeri olarak da kullanılmış olabilir. Bizans Dönemi'nde birtakım değişikliklerle gladyatör yarışmaları ve hayvan gösterileri yapıldığı düşünülmektedir [Erim 1986:67-70]. Önceki kazı dönemlerinde olduğu gibi 2002 araştırması da binanın güney bölümünün mimarisi üzerinde yoğunlaşmıştır. Ana kazı projesi binanın güneydoğu köşesinde bu noktada oturma yerlerinin altına doğru uzanan bir tonozu incelemek amacıyla kazılan bir açmaydı. Kazıya göre bu tonoz daha batıda Stadium'un güneyinde görülen bir dizi kör tonoz gibi bir destek yapısından ibaretti ayrıca binanın doğusunda ve batısındaki tüneller gibi bir erişim tüneliydi. Orjinal olarak erken Roma Döneminde kör bir destek tonozu olarak inşa edilmişti. Sonra da geç antik dönemde binanın doğu ucunun Roma arenasına dönüştürme çalışmalarıyla birlikte MS 400'deki yenileştirme çalışmaları sırasında giriş tüneline dönüştürülmüştü AD 400 [Smith - Ratte 2004:388]. Stadyumun kazılması 1999 ve 2000 yıllarında binanın güneyinde kısmen ortaya çıkan merdivenin araştırmasının devamını içermektedir. Daha önceki kazılar merdivenin doğu yanı ile batısını ve Stadium önündeki caddenin kuzeyi boyunca uzanan portikoyu ortaya çıkarmıştır. Yeni açmanın hedeflerine göre (16 no'lu açma) portikonun batıya doğru devam ettiğinin belirlenmesi için merdivenin batı tarafı ortaya çıkarılmalıdır. Eğer bu yönde uzanıyorsa merdivene açıklık olan bölümden mi yaklaşılıyordur yoksa portiko yapısı bir şekilde örnek olarak anıtsal bir kemer şeklinde bir uçtan bir uça uzanıyor mudur. Bu uçta daha önceki kazıların batısında 5.3'e 16.4 m ve güneyinde 2'ye 10.5 m büyüklüğünde bir alan kazılmıştır. Açmanın stratigrafisi anlaşılabilirdi; üst toprak tabakasının altındaki 0.5-1.5 m kalınlıktaki tabaka oldukça saf durumdaki kırmızımsı kahverengi toprak tabakasıydı. Bu tabakadaki kazılarda merdivenin batısındaki portikonun devamına işaret eden iki sütunun kaidesi ile birlikte yıkılan sütunlar ve saçaklık ortaya çıktı. Merdivenin üzerinde ve kırmızımsı çakılın en ince olduğu portiko bölümünde açıkça aşağı düşen portiko çatıdan geldiğini gösterecek şekilde hemen taş ve kiremit parçaları üzerinde bulunduğu saptanmıştır. Merdivenin üzerindeki molozların nereden geldiği bu kadar belirgin değildir. Olasılıkla portikonun arkasında ve merdivenin her iki yanında bulunan kapalı mekanlardan gelmiş olabilir. Portikonun güneyinde veya önünde kırmızımsı molozlar hemen sıkıştırılmış toprak üzerine yıkılmış olan bina kalıntıları üzerindedir (toprağın 1.4 -1.5 m altında). Merdivenin batı tarafındaki portikonun saçaklığı doğu tarafındakine kıyasla farklıdır. Burada arşitrav ve friz açıkça daha önce başka bir yapıda kullanılmış olan ve devşirilen büyük arşitrav bloklar ile değiştirilmiştir. Merdivenin tam batısında ilk sütun kaidesinin kuzeyinde veya arkasında portikonun arka duvarının temelinde küçük sondajlar kazılmıştır. Bunlardan ilkinde temelin dibine inilmiş ve duvar temelinin tabanının 1.3 m altına kadar kazılmıştır. Sonuncusunda ise kaidenin dibi boyunca uzanan doğu-batı yönünde bir kanal ortaya çıkarılmıştır. Portikonun mimari süsüne göre Antonine ya da Severan dönemine tarihlenmiştir. Aynı yerde önceki dönemlerde bir portikonun varlığı ise meçhuldur [Smith - Ratte 2005:331-332]. Stadium'da yapılan son araştırmalar binanın güney bölümünün incelenmesi konusunda yoğunlaşmıştır. Stadium'un dış cephesinden dışarı doğru çıkıntı yapan merdiven (yer seviyesinden oturma yerlerinin arkasına kadar uzanmaktadır), ve zemin üzerinde uzanan portiko. Stadium'a güneyden uzanan sokaklarda birbirine zıt şekilde altı merdiven bulunmaktaydı. Bunlar MS 1.yüzyılın orta veya sonunda inşa edilen orijinal yapının bir parçasıydılar. Mevcut portikonun öncekinin üzerine inşa edilen bir yapı olması olasılığı bulunmakla birlikte portiko kalan haliyle daha sonra eklenmiştir ve mimari süslemesiyle MS 2. yüzyılın sonuna tarihlenmiştir. Önceki yıllarda bu merdivenlerden biri (batıdan üçüncüsü) önündeki büyük alan ile birlikte tamamen açığa çıkarılmıştır. Portikonun kalıntıları merdivenin hem doğu hem de batı yanlarında ortaya çıkmıştır ancak portikonun merdivenin ön tarafında devam etmediği açıkça görülmüştür. Merdivenin kendisi ve ona erişim güney sokağın uzantısıymış gibi açık alanda idi. 2004 yılında doğudaki bir sonraki merdivenin önünde aynı düzenlemenin yinelendiğini veya merdivene girişin portikonun devamı veya bir kemer veya anıtsal bir öge ile kısmen kapatıldığını görmek üzere yeni bir 6x6 m açma kazılmıştır (Stad 20). Portikonun diğer bölümlerini gizleyen aynı 0.5-1.0 m yüksekliğindeki sert, kırmızı, çakılımsı toprakta yapılan kazıda merdivenin doğu tarafında iyi korunmuş bir Korint sütun başlığı ile birlikte bir köşe saçaklığı bulunmuştur (deniz seviyesinden 523.3 m). Köşe portikonun burada gerçekten de kesintiye uğradığını göstermiştir ve kornişin tepesinde bir kemeri veya merdivenin önündeki alanda bulunan bir başka ögeyi taşıdığına dair herhangibir işaret, yıkılmış bloklar veya kesikler bulunmamaktadır [Smith - Ratte 2006:20]. 2015 yılı çalışmalarında stadyumun güneyindeki eski açmalar temizlenmiş ve etrafındaki çitler onarılmıştır [Smith-Öğüş 2017:19]. Kütüphane: Ele geçen inşa ve onarımla ilgili bazı yazıtlarda porticus ile bir kütüphanenin ismi de geçer. Başka bir yazıtta ise Hadrianus'un emrinde çalışan, Yunan ve Latin kütüphanelerinin procuratoru olan Eudamion adlı bir şahıstan da bahsedilir. Aphrodisias'taki kütüphanenin kamusal bir yapı olduğu, Yunan ve Latin bölümlerinden meydana geldiği ve porticusa bağlı olabileceği öne sürülmüştür. Yazıtlara dayanarak Hadiranus dönemine (MS 117-138) tarihlendirilmişse de, arkeolojik verilerin yetersizliği kesin sonuçlara ulaşmayı zorlaştırmaktadır [Yıldız 2003:243-244]. Palaistra: Tiberius Portikosu, Hadrianus Hamamı'nın hemen doğusunda, agoranın güneyinde yer alır. Portiko ile Hadrianus Hamamı'ndaki sütunlu ambulacrum arasında bir kapı mevcuttur. Portikonun palaistra ya da kamuya açık bir meydan olarak işlev görmüş olabileceği öne sürülmüştür [Yegül 1992:307]. 1983'de restorasyon çalışmaları yapılmıştır [Erim 1986:98]. Hamam: Hadrianus Hamamı: Agoranın batısında yer alır. Her iki yanında iki büyük galeri bulunan büyük bir salondan meydana gelmiştir. Bu büyük salonun calidarium olduğu düşünülür. Hypokaust sistemi uygulanmıştır. Su kanalları, ısıtma odaları, beşik-tonozlu tüneller ve yeraltı servis koridorları içerir [Erim 1986:95]. Calidariumun kuzeyinde tepidarium vardır. Bunun doğusunda ortada yuvarlak ve sığ bir havuzu olan sudatorium yer alır. Sudotoriumun kuzeyinde soyunma odası olarak kullanılan apodyterium bulunur. Bu odada üç adet anıtsal heykel başı bulunmuştur. Bunlardan ikisinin Aphrodite ve Apollon'a; diğerinin ise diademli asil bir kadına ait olduğu düşünülmüştür. MS 2. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Apodyteriumun kuzeyindeki odanın da giyinme amaçlı kullanılmış olabileceği düşünülmüşse de, bu durum tam olarak belli değildir [Erim 1986:96]. Frigidarium bu odanın batısında, apodyteriumun kuzeyinde yer alır. Ortasında köşelerde anıtsal birer sütun bulunan dikdörtgen bir havuz vardır. Burada birçok heykel parçası ele geçmiştir. Bunlardan biri Geç Hellenistik Dönem'e tarihlenen Akhilleus ve Penthesileia'ya ait bir gruptur. Bu grubun, havuzun her iki yanında bulunan platformlardan birinin üzerinde durduğu düşünülmüş, diğer platformda ise olasılıkla Menelaos ve Patroklos grubunun olduğu öne sürülmüştür. Yapının doğu kısmında bir ambulacrum yer alır. Etrafı sütunla çevrili bu alanda atletlerin idman yaptığı ya da toplantı/tören salonu olarak kullanılmış olabileceği düşünülür. Hadrianus Hamamı MS 2. yüzyılın ortasına tarihlendirilmiştir [Yegül 1992:273, 278]. 2015 yılı çalışmalarında Hadrian Hamamı'nda çalışılmıştır. Duvarların, döşemelerin ve hipokostun konservasyon çalışmaları kompleksin merkezi sıcak odas?nda (caldarium) yoğunlaşmıştır. Havuzun içindeki yıkıntı temizlenmiş, havuza inen oturak biçimindeki basamakların mermer kaplama parçaları su geçirmez epoksi ve paslanmaz çelik dübellerle birleştirilmiştir. Basamaklı kaplama taşları arkasında açığa çıkmış durumdaki tuğla ve harçtan yapılmış katman ve dökülmekte olan harç parçaları sağlamlaştırılıp pembe tuğla tozu ve kireç harcından oluşan koruyucu bir katmanla kapatılmıştır. Kaliteli olmayan şistten yapılmış hipoksit sütunları yıkılmakta olduğu için vidalarla sabitlenmiştir. Nişli yapının arkasında yapılan kazılarda, batı duvara entegre halde tuğla bir kemer bulunmuştur. Kemerin arkasında in situ halde duvar kaplaması ve tubuli parçaları tespit edilmiştir. Bu ögelerin ısıtma sistemine, yani bir hamama ait olabileceği; Myon Eusebes kaidesinde bahsedilen Gerousia Hamamı'nın olabileceği düşünülmüştür. Bu alanda insan boyutundan büyük bir kadın başı bulunmufltur. Gerousia Hamamı'nın terk edilmesinden sonra buraya molozla birlikte bırakıldığı düşünülmüştür. Baş yana dönük, başörtülü ve stephane (tanrısal taç) giymektedir. Antik Dönem'de iki küçük demir dübelle tamir edilmiştir [Smith-Öğüş 2017:18, 23]. Tiyatro Hamamı: Tetrastoon'un güneyinde yer alır. Yapılan araştırmalarda yapı kompleksinde, duvarlarının içine künkler yerleştirilmiş birçok mekan ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan birinin bir nymphaion olabileceği de düşünülmüştür. Nymphaionun batısında çok iyi korunagelmiş yuvarlak bir oda vardır. Duvarları 10 m'ye kadar korunagelmiştir. Yarım daire biçiminde dört ana niş ve bu dört ana niş arasında daha küçük ve neredeyse dikdörtgen şeklinde olan dört tane küçük nişten meydana gelmiştir. Ana nişlerden ikisinde tonozlu geçit mevcuttur; güneydoğudakinde ise üç tane benzer geçit bulunur. Bu geçitlerden biri nymphaiona, diğeri güneydeki hypokaust sistemine gider. Kuzeydoğu nişi ise yine bir geçitle nymphaiona bağlanmaktadır. Yapının içinde birbirinden alçak bir duvar ile ayrılan iki havuz bulunur. Batıdaki çokgen biçimli, sığ bir havuzdur. Diğeri ise dikdörtgen ve derin olup odanın yarısından fazlasını kaplamaktadır. Doğu kenarında dikey durumdaki pişmiş toprak künkler ve buhar ileten tuğlalar burasının bir calidarium olduğuna işaret etmektedir. Havuzların bulunduğu bölümün büyük bir kısmının Bizans Dönemi'nde düzenlendiği düşünülmektedir [Erim 1986:91-93]. Tapınak / Kutsal Alan: Aphrodite Tapınağı: Agoranın kuzeyinde yer alır. Doğusunda tetrapylon, kuzeyinde Kuzey Temenos, güneyinde de odeion ve Piskoposluk Sarayı bulunur. Bizans Dönemi'nde inşa edilen bazilika ile iç içe geçmiştir. Oktastylos-peripteros planlıdır. Uzun kenarında 13 sütun vardır. Ana cephesi doğuya dönüktür. Bu tarafta bir sunak ya da erken bir temenos duvarı olduğu ve bunun Bizans Dönemi'nde apsisi güçlendirmek için kullanıldığı düşünülmektedir. Ophistodomosu yoktur. Pronaos temellerinin mozaik bir tabanın üzerine inşa edildiği kazılar sonucunda tespit edilmiştir. Bu mozaik tabanın MÖ 1. yüzyıla ait daha erken bir yapıyla ilişkili olduğu, bu yapının da yine bir tapınak ya da bir sunak olabileceği düşünülmüştür. Tabana ait harcın içinde MÖ erken 3. yüzyıla ait üç adet sikke ele geçmiştir. Yapılan kazılar tapınağın MÖ 1. yüzyılda inşa edildiğini göstermiştir. Kiliseye dönüştürülmesinin ise MS 5. yüzyılda olduğu; bazilikanın Aziz Michael'e olasılıkla MS 443'te adandığı düşünülmektedir. Bizans Dönemi'nde yapılan yenilikler, özellikle bazilikanın içine yerleştirilen birkaç mezar ve bazilikanın dışındaki büyük mezarlık arkeolojik malzemeyi karıştırmıştır. Bunun yanısıra MÖ 1. yüzyıl tapınağının inşası sırasında yapılan düzleme çalışmaları ve bazı temellerin yerinden oynatılması, ele geçen 3 sikkenin hangi temellerle ilişki içinde olduğu sorununu olumsuz etkilemektedir. Pronaosun önünde yapılan sondajlarda da bu soruna ilişkin kesin bir yanıt bulunamamıştır. Her ne kadar temel olduğu düşünülen bazı duvar parçalarının ele geçen çanak çömlekten ötürü Arkaik Dönem'e ait olabileceği düşünülmüşse de, Hellenistik malzemenin de aynı çanak çömlek parçalarıyla beraber bulunmuş olması akıllarda soru işareti bırakmıştır [Erim 1986:56-58]. 2015 yılı çalışmalarında, önceki senede doldurulmuş olan Aphrodite Tapınağı'nın doğusundaki derin açmalardan sonra Kilise'nin güneydoğu kısmındaki blokları kaldırma işlemi yapılmıştır [Smith-Öğüş 2017:19]. Diğer buluntular: 1904'de Gaudin tarafından tapınağın yakınında bulunan aslan başlı çörten ve 1962 yılında ele geçen, anıtsal mermer Aphrodite heykeline ait üç parça erken ya da Arkaik Dönem tapınağının varlığına ilişkin önemli ipuçlarıdır. Heykele ait parçaların üstünde Üç Güzeller, yanlarında Zeus ve Hera; Helios ve Selene, Kanatlı Triton eşliğinde Capricornus üzerinde Aphrodite ve onları takip eden bir yunus; bir sunakta kurban sunan Eroslar betimlenmiştir [Erim 1986:58]. 2015 yılı çalışmalarında, önceki senede doldurulmuş olan Aphrodite Tapınağı'nın doğusundaki derin açamalardan sonra Kilise'nin güneydoğu kısmındaki blokları kaldırma işlemi yapılmıştır [Smith-Öğüş 2017:19]. Tetrapylon: Aphrodite Tapınağı'nın birkaç yüz metre doğusunda yer alır. Her yönde dört sütun olmak üzere dört yönlü anıtsal bir taktır. Sütunlar postamentler üzerinde durur. Doğudan bakıldığında ilk üç kenardaki spiral yivli, en son sıradaki (en batıdaki) sütunlar ise düzdür. Ana cephe, doğuya bakar. Burada sütunların üzerinde kabartmalı üçgen bir alınlık bulunur. Anıtsal girişin batı tarafında da benzer bir uygulama görülür. Buradaki alınlığın yan taraflarında yaban domuzu ve geyik avlayan Nikeler ve Eroslar betimlenmiştir. İkinci ve üçüncü sıranın ortasından kabaca kuzey-güney doğrultulu döşemeli bir yol geçer. Bu yol güneyde Sebasteion ve tiyatroya doğru gitmektedir. Tetrapylonun, batıdaki Aphrodite Kutsal Alanı ile ne tür bir ilişki içinde olduğu kesin değildir. Kutsal Alana giriş olarak inşa edilmiş olabilir. Her ne kadar Aphrodite Tapınağı temenos duvarında yer alan bir propylon var ise de, iki yapı arasındaki stil benzerlikleri propylon ve tetrapylonun yaklaşık aynı zamanda, MS 2. yüzyıl ortalarında yapıldığına işaret etmektedir [Erim 1986:60-61]. Sinagog: Ele geçen bir yazıt üzerinde Musevi topluluğuna ait isimler vardır. Bu yazıtın henüz nerede olduğu bilinmeyen bir sinagoga ait olabileceği düşünülmüştür. Söz konusu Musevi vatandaşların Hristiyanlık Dönemi'nin başlarında Aphrodisias'ta yaşadıkları belirtilmektedir [Erim 1986:130-131]. Heroon: Aphrodite Tapınağı'nın güneyinde, odeionun bulunduğu yerde bir gymnasiona ait olabilecek kalıntıların arasında bir başka yapı daha mevcuttur. Üç basamaklı yuvarlak bir platformdan meydana gelen yapının kuzeydoğu tarafının bir kısmı odeion duvarıyla kapatılmıştır. Platformun üzerinde aslan ayakları ile süslü birtakım kalıntılar vardır. Bunun içinde düz kapaklı, yan tarafları çelenk motifleri ile süslü taş bir lahit bulunmaktadır. Lahtin kenarında yuvarlak bir sunak yer alır. Gülümseyen, meyve ve çiçek çelenklerini taşıyan Eros figürleriyle bezenmiştir. Bu yapının, kentin ileri gelen kişilerinden birine ait bir mezar olduğu ve MS 1. yüzyıla tarihlendiği düşünülür [Erim 1986:64]. Konut: Güney surun yakınında ortaya çıkarılan konutlar Erken Bizans Dönemi'ne tarihlendirilmiştir [Erim 1986:53]. Sõraharmanlar Çiftlik Yapõsõ: 2015 yılında, Sıraharmanlar Mevkii'nde bulunan hipoje mezarların üstünde bulunan kaçak kazı çukurlarında ortaya çıkartılmış olan duvarların, mezarla ilişkisini anlamak için açılan açmalarda yaklaşık 27 m uzunluğunda, 11 m genişliğinde büyük bir yapıya ait kalıntılar bulunmuştur. Yapıyı oluşturan duvarlar işlenmemiş yöre taşlarının toprak harç ile sabitlenmesiyle inşa edilmiştir. Özellikle M1, M2 ve M4 odalarında bulunan tüme yakın kerpiç blok parçaları, yapının taş duvarlardan sonra kerpiç bloklarla örülü olduğunu düşündürmektedir. Çiftlik binası, MS 1. yüzyılda yaşamış olan Adrastos'un yazıtında bahsedilen işlik/çiftlik mezar uygulamasının benzeridir [Doğan et al. 2017:194, 199]. Nekropolis / Mezar: Kent surlarının dışında doğuda, güneyde ve batıda lahit mezarların bulunduğu nekropolisler yer alır. Mezar yazıtlarında ölünün ismi, mezara zarar veren kişilerin lanetleneceğine ya da para cezasına çarptırılacağına dair bilgiler vardır [Erim 1986:51; Bean 2000:247]. Doğu nekropolisinde yapılan çalışmalar sonucunda birçok lahit tespit edilmiştir. Ancak bu lahitlerin mezar soyguncuları tarafından tahrip edildiği gözlenmiştir. Ele geçen ve MS 3. yüzyıla tarihlendirilen lahitlerden birinin üzerinde kartal tarafından kaçırılan Ganymedes tasvir edilmiştir [Atıcı 1994:102-104]. Kentin güney nekropolisinde yapılan çalışmalarda beyaz mermerden bir lahit bulunmuştur. Üzerinde üzüm salkımı girlandı taşıyan Eros olduğu düşünülen iki adet figür vardır. Mezar buluntusu olarak bir adet altın yüzüğün yanısıra yuvarlak düz dipli, geniş karınlı, kısa boyunlu, tek kulplu ve geniş ağızlı bir testicik ile düz dipli, geniş karınlı, boyun kısmında daralpı ağız kısmında genişleyen tek kulplu bir başka testicik ele geçmiştir. Çanak çömlek parçalarına dayanarak mezarın MS 4. yüzyıla ait olduğu öne sürülmüştür [Atıcı-Akkan 1995:281-283]. 2015 yılında kazısına başlanan Hipoje Mezar: Üç galerili bir gömüt odası ve onun güney yanında yer alan eğimli basamaklara sahip dar bir koridordan oluşur. Mezarlığın girişi dörtgen planlıdır. Giriş açıklığı ile mezar odası arasında eğimli uzanan 12 basamaklı koridor, iki yanda duvar ile sınırlandırılmıştır. Koridor kaba işlenmiş yöresel taşlar ve yoğun harç katkı ile yapılmıştır. Mezar odası; taş işçiliği olmaksızın, yörenin jeolojik yapısını taşıyan sert ana toprağın oyulması ile oluşturulmuştur [Doğan et al. 2017:187-188]. Sebasteion: Kentin güneydoğu kısmında, agoranın doğusunda yer alır [Erim 1986:106-107]. Sebasteion kompleksinde doğu-batı doğrultusunda uzanan yapı birbirine paralel, yaklaşık 80 m uzunluğunda iki galeri vardır [Erim 1986:107]. Güney galeri, altta Dor, ortada İon ve üstte Korinth sütunlarının taşıdığı üç kattan meydana gelir. Yukarı katlarda yarım sütunlar kullanılmıştır ve toplam yükseklik yaklaşık 10 m'dir. Alt kattaki Dor sütunlarının çoğu in situ ele geçmiştir. İkinci ve üçüncü katta hepsi düşmüş olan sütunların aralarında kabartmalı panolar olduğu düşünülmektedir. Alt kattaki sütun aralıklarının belli bir düzende yapılması (her geniş sütun aralığının yanlarında dar sütun aralıkları bir kapı ve iki pencereye işaret eder) suretiyle galeri boyunca ne işlevde kullanıldıkları tam olarak anlaşılamayan odalar sıralanmaktadır [Erim 1986:108]. Ancak odaların arasındaki ayrım duvarlarının Bizans Dönemi'ne ait olduğu düşünülmüştür. Kuzey galerinin düzeni de genel olarak güney galeriye benzer. Alt kattaki yarım Dor sütunlarının yivli, sütun aralıklarının eşit olması farklılıklardan bazılarıdır. Bunun dışında krepis ve stylobatın daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Güney galeride olduğu gibi alt katta, Bizans Dönemi'ne tarihlendirilebilecek odalar mevcuttur. İki antanın çevrelediği iki tane yarı yivli Dor sütununun bulunduğu doğu kısmı, propylon benzeri bir cephe görünümündedir [Erim 1986:109-110]. İki galerinin arası 14 m genişliğindeki taş döşeme ile kaplanmıştır; burası tören alayı yolu olabilir. Batıda, galerilere eğik konumlanan bir propylon, doğuda ise yukarı çıkan merdivenler vasıtasıyla ulaşılan bir platform bulunmaktadır. Yüksek bir zemin üzerinde duran platformda ortaya çıkarılan stylobat ve krepis izlerinin yanısıra sütun tamburları, Korinth sütun başlıkları ve bir frize ait parçalar bir tür sunak ya da tapınağa işaret eder. Tapınağın konumu tüm komplekse hakim durumdadır [Erim 1986:107]. Yapılan araştırmalarda bulunan yazıtlı arşitrav parçalarına dayanarak tapınağın büyük boyutta ve Korinth düzeninde olduğu, MS 20'li yıllarda Tiberius tarafından yaptırıldığı öne sürülmektedir. Tapınağın, Augustus ve ailesi adına yapıldığı düşünülmüştür [Erim 1986:122]. Batıda iki adet pylon arasında bulunan basamaklar vasıtasıyla batıdaki bir sokağa ve agoraya geçiş sağlanmıştır. Burada iki katlı, aediculalarla süslü cephe mimarisine sahip bir propylon yükselir. Alt kat İon, üst kat ise Korinth düzenindedir. Propylonun doğu yüzü düz ve kesintisiz; batı yüzünde ise aediculaların girinti, çıkıntısına uygun şekilde kırık alınlıklıdır. Bir zamanlar nişlerde Augustus'un iki torunu olan Lucius ve Gaius Caesar, İmparator Tiberius'un oğlu Drusus Caesar, Aineas ve Aphrodite'ye ait olduğu anlaşılan heykeller durmaktaydı. Kaidelerin hepsi yazıtlıdır. Aphrodite, tanrısal Augustusların annesi olarak tanımlanmıştır [Erim 1986:111]. İlk kattaki friz tiyatro maskeleri ile bezenmiştir. Hem doğu hem de batı yüzünde propylonun, Eusebes, Menander, kızkardeşleri Apphias ve Apphias'ın kızı ve torunları tarafından Aphrodite, Augustuslar ve demosa adandığı yazılmıştır. Bu kapı Küçük Asya'daki aediculalı fasadların en erken örneklerinden biri olabilir. Aynı kişilerin kuzey galerideki onarımlardan da sorumlu oldukları galerinin batısında bulunan bir yazıttan anlaşılmıştır. Güney galeri ise Tiberius Claudius Diogenes tarafından yaptırılmıştır. Bulunan yazıtlar yapıyı MS 1. yüzyılın ilk yarısına, Tiberius (14-37) ile Claudius (41-54) ve Nero (54-68) arasına tarihlemektedir. Kuzey galerinin batı kısmında yapılan araştırmalarda MS 1. yüzyılda olan bir depremden sonra yapılan birtakım onarım çalışmalarına dair izler bulunmuştur. Bunun dışında MS 4. yüzyılın ikinci yarısındaki deprem yapının tümünü etkilemiş, (aynı şekilde odeion ve tiyatro da bu depremde zarar görmüştür) kanalizasyon sisteminin bir kısmı ve su kanalları tahrip olmuştur. Su birikmesini önlemek amacıyla doğudaki platformda ve portikolar arasındaki yolda yeni tahliye kanalları açılmış, platforma çıkan merdivenler de tapınağı tehdit eden suları boşaltmak için yapılan kanalları gizlemek amacıyla bu dönemde eklenmiştir [Erim 1986:110]. Büyük bir kabartma pano üzerinde yer alan biri kadın diğeri erkek iki figür ele geçen buluntular arasındadır. Kadın figür Agrippina Maior'dur. Elinde bir carnucopiae tutmaktadır ve solundaki erkeği taçlandırmaktadır. Erkek figürün, Agrippina'nın oğullarından Drusus, Nero Caesar ya da Gaius olabileceği düşünülmüştür. Sebasteion'un MS 4. yüzyıldan sonra da işlevinin değiştiği, bir pazar yeri olarak kullanıldığı öne sürülmüştür. MS 7. yüzyılın ilk yarısında olduğu tahmin edilen deprem de yapıyı büyük ölçüde tahrip etmiştir [Erim 1986:111]. Propylondaki heykellerin yanı sıra, komplekste kullanılan heykeltıraşlık eserleri galerilerdeki sütun aralıklarını kapatan kabartmaları da kapsamaktadır. Bunlarda mitolojik figürlere, imparatorlar ve ailelerine yer verilmiştir. Kuzey galerideki eserlerde ise personifikasyonların betimlendiği gözlenmiştir [Erim 1986:120-122]. Propylondaki nişlerden biri içinde duran Aphrodite heykelinin kaidesindeki yazıtta "Tanrısal Augustusların soy anası" yazmaktadır. Buna dayanarak araştırmacılar, kompleksin Roma halkının ve Iuliuslar ailesinin ana tanrıçası olan Aphrodite, yani Venus Genetrix'e ait kutsal bir alan olabileceğini öne sürmüşlerdir. Bu açıdan Roma ile Aphrodisias arasındaki mitolojik ve tarihsel bağlar ön plana çıkmakta ve hatta Roma hakimiyetinin propagandası yapılmaktadır. Bunun dışında araştırmacılar, yapının, Küşük Asya ve Doğu Akdeniz'deki Roma İmparatorluk sanatı ve mimarisini belirgin bir ölçüde etkilediği düşüncesindedir [Erim 1986:122-123]. 2015 yılındaki çalışmalarda Sebasteion'un batı tarafındaki propylon anastylosisi üzerine yoğunlaşılmıştır. İon düzenindeki ilk katta, önce güney sonra kuzey aedikulada uygulamalar yapılmıştır. Stilobat, sütun ve arşitravları doğru yerine oturtmak için 2014 yılında deneme amaçlı takılan bloklar sökülmüştür. Önce stilobat blokları onarılmış sonra sütun kaideleri paslanmaz çelik dübellerle, statik hesaplara göre yerine oturtulmuştur. Üst yapı elemanları; sütun tamburları, başlıklar, arşitrav ve frizler doğru yerlerine yerleştirilmiştir. Restore edilen İon katının cephesinin arkasına üçgen şeklinde çelik destek yapılmıştır [Smith-Öğüş 2017:20]. (...) ______________ Devamı "Yorum ve Tarihleme"nin altında...
Yorum ve tarihleme: KALINTILAR (Devam): İşlik: Heykeltıraşlık Atölyesi: Aphrodite Kutsal Alanı'nın hemen güneyinde yarım halde bırakılmış birçok heykele rastlanmıştır. Kazılarda ortaya çıkarılan iki odada özellikle bu tip buluntular yoğun olarak bulunmuştur. Çocuk Dionysos ile oynayan bir satyre ait, biri gerçek boyutlarda diğeri daha küçük olan iki adet heykel; genç Herakles; küçük bir Artemis ve beyaz-mavi mermerden yapılmış, Zeus'un boğasına oturan Europa'ya ait bitirilmemiş bir heykel yapının içinde ele geçen heykellerden bazılarıdır. Bunlardan başka daha birçok bitirilmiş küçük heykellere ait çevrede bulunan parçalar üretimin burada yapıldığını ve aynı zamanda malların burada depolandığını göstermektedir. Ayrıca mermer yontmak için kullanılan üç demir keski aleti ve bol miktarda mermer yongası da bir heykel atölyesine işaret etmektedir. Atölyenin MS geç 4. yüzyõlda yıkıldığı düşünülmektedir [Erim 1986:64-67]. Diğer: 2006 yılında New York Üniversitesi Afrodisyas'ın arkeolojik kazı, dokümantasyon ve restorasyonunu içeren bir programı hayata geçirdi. Kazı ve Yapı Kayıtları: Afrodisyas Müzesinin kuzeyinde yeni ve büyük bir kazı başlatıldı. Ören yerindeki önemli bir özellik tepelerden gelen taşkın sularını yerleşimin kuzeydoğusuna, müzenin arkasına taşıyan drenaj sisteminin bir parçası idi. Yüzeyde bu kanal beton panellerle örtülü idi altında ise derin ve moloz ile örtülmüş bir hendek vardı. Bu moloz dolu hendek 2 m eninde ve 3 m derinlikteydi. Tüm kazı alanını güneydoğu-kuzeybatı ekseninde boylu boyunca kesiyordu. Sadece batıda bulunan 16 m uzunluğundaki bölümde uzantısı bulunmuyordu. Eski Geyre Köyünün yoğun modern ev kalıntılarının altında bulunan nisbeten orta halli Roma ve Geç Roma Dönemi evleri ve sanat atölyelerinin mahallesini oluşturan ana bölümleri açığa çıkarılmıştır. Kazı alanındaki en ilginç bulgu belki de ilk Roma surlarının yönüdür. 1990'lı yıllarda ortaya çıkarılan ızgara şehir planının ana bölümü böylelikle kesin olarak bilinmektedir ve hafifçe batıdan kuzeye doğru yönlendirilmiştir. Sebasteion ile Yeni Müze Kazısı arasında kalan şehrin kuzeydoğu mahallesindeki şehir planının doğası ise tam olarak anlaşılmamıştır. Yeni kazılan surların genel oryantasyonu ile Sebasteion'un bununla bağlantılı olan ekseni Afrodisyas'ın bu bölümünün farklı bir ızgara plana göre kuzeydoğu yönünde yönlendirildiğini göstermektedir. Bu ilginç olasılık daha uzun araştırmayı gerektirmektedir [Smith 2008:157-158]. Sarcophagi: Afrodisyas Müzesinde kurtarma kazısında güneydoğu nekropol alanında oda mezarı yakınlarında üç yeni kaya mezarı bulunmuştur. Bunlar Eylül 2005'de dokümante edilmiştir [Smith 2008:160]. 2011 yılında Kuzey Aphrodisias'da caddenin altından ve hemen üstünde bulunan çanak çömlek parçaları, Erken İmparatorluk ve Geç İmparatorluk Dönemlerinin bir karmasıdır. Döşemeli yol muhtemelen Erken İmparatorluk Dönemi'nde yapılmış ve 7. yüzyõla kadar kullanılmıştır. Yolun üstünde bulunan iki adet sikkenin biri Iustinianus diğeri de Heraclius dönemine tarihlidir ve caddenin en son kullanım tarihini ortaya koymaktadır. Buradan çıkan bir diğer önemli buluntu ise Erken İmparatorluk Dönemi'ne ait iyi korunmamış olan mermer genç başıdır. Baş, en güneydeki doğu-batı besleme borularının arasında bulunmuştur ve muhtemelen bir herm şeklindeki ephebe'i temsil etmektedir [Smith-Uzun 2013:78]. 2015 yılı çalışmalarında 9. yüzyıla ait caddede, himationlu heykel gövdesi yüz üstü ve ayakları güneye bakar şekilde, cadde duvarının güney tarafında temellere girecek biçimde bulunmuştur. Heykel Orta İmparatorluk Dönemi'ne tarihlendirilmiş, chiton ve himation giymiş erkek çocuğuna aittir. Batı cadde duvarında, himationlu, diğeri togatus olmak üzere iki başsız heykel bulunmuştur [Smith-Öğüş 2017:24]. 2015 yılı kazılarında hipoje mezarda çeşitli buluntular ele geçirilmiştir. Kandil grubu: En yoğun buluntu grubudur. Baklava dilimi gövdeli, yüksek kulplu ve uzun yuvarlak burun formuna sahip olanlar ve yuvarlak gövde, ok ucu formundaki burun ve plastik biçimli yaprak çizgilere sahip palmet kulplu kandiller MS 1. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Elips gövdeli ve nokta bordur süslemeli örnekler ise, MS 5-7. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Cam unguentariumlar: Mezar dolgusu içinde etütlük malzeme olarak bulunmuştur. Serbest üfleme tekniği ile yapılmış yeşil renk astarlı cam unguentariumlar tabla ya da dışa kıvrılmış ağızlı, uzun silindirik boyunları ve tek örnekte görülen konik gövde yapısı ile MS 1-3. yüzyıllarda Anadolu-Suriye-Kıbrıs bölgelerinde en çok üretilen formlar tespit edilmiştir. Seramik buluntular: Pişmiş topraktan unguentarium, olasılıkla mezar içindeki bir cenaze şöleninden kalmış geniş ağızlı pişirme kabı ve küçük bir testi MS 2-3. yüzyıllara tarihlendirilmiştir. Metal objeler: Batı galeri nişleri ve galeri tabanında bulunan ve yüksek korozyondan dolayı tanımlanamayacak durumda demir strigilisler bulunmuştur. Mezarın erken evresine ait olduğu düşünülen bulgular bazı mezarların gladyatörler ya da sporculara ait olabileceğini göstermektedir. Ayrıca; bakır alaşımdan sonda sapı bulunmuştur. Sondalar ağız ve sap şekillerine göre spatul sonda, kulak sondası, zeytin uçlu sonda ve benzeri olarak sınıflandırılmıştır. Oda mezarın çeşitli noktalarında çok küçük parçalı ve dolgu toprağına karışmış olarak bakır alaşım levhalar; üzerlerindeki demir çivi kalıntılarının gösterdiği üzere, mezarlarda sunu olarak kullanılan, içine özel eşyalar konulan ahşap kutularda (kista) kullanılmış apliklere ve bazı örneklerde kutu üzerine perçinlenen dörtgen formlu aynalara aittir. Sikkeler: Sekiz adet bronz sikke bulunmuştur. MS 1. yüzyıla tarihlenen buluntular, Sıraharmanlar Hipoje Mezarı'nın kullanımının bu tarihe kadar uzandığını göstermektedir. Yoğunlukla Roma İmparatorluk Dönemi örnekleri olsa da Bizans Dönemi mezarların da olduğunu göstermiştir. Sıraharmanlar Çiftlik Yapısı buluntuları: Yoğunlukla metal objeler bulunmuştur. Bunların yanı sıra pişmiş topraktan kandil parçaları, mermerden havan ve havan eli, pişmiş toprak seramik parçaları ve üç adet bronz sikke bulunmuştur. Metal buluntular: Demir çiviler sayıca üstündür. Kapı, pencere ahşap kasa ve gövdelerinde kullanılan filiseler, M1 ve M2 odalarında açılan pencere açıklığının yakınında bulunmuştur. Oda tabanlarında bulunan metaller arasında MS 5. ve 6. yüzyıl tabakalarında sık karşılaşılan günlük kullanım bıçakları; sap ve olasılıkla bakır alaşım yaydan oluşan üzengi bölümü kırık ve eksik makasa ait kesici iki ağız ve sıcakken kıvrılarak spiral sargı şeklinde yivlendirilmiş uzun sapa sahip dar ağızlı orak bulunmuştur. Pişmiş toprak kap ve kandiller: Taban seviyesinde ya da tabanın üzerinde tespit edilmiştir. Seramikler içinde krem rengi, orta pişmiş ve bol mika katkılı hamurlu, aynı renk astara sahip mallar yoğundur. Yatay yivli amphora ve kaselere ait gövde parçaları tespit edilmiştir. Yapı içinde bulunan üç adet kandil ise, form özelliklerine göre MS 6. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Sikke grubu: Üç adet bronz sikke tespit edilmiştir [Doğan et al. 2017: 188-191, 194-197].


Liste'ye