©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Iasos

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Iasos
Türü:
Düz Yerleşme ve Mezarlık Alanı
Rakım:
5 m
Bölge:
Ege
İl:
Muğla
İlçe:
Milas
Köy:
Kıyıkışlacık
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
Roma Hellenistik Klasik Arkaik Myken

     


Yeri: Muğla il merkezinin batı-kuzeybatısında; Milas'ın 31 km batısında; Kıyı Kışlacık Köyü'nün yanındaki antik Iasos kentinin olduğu yerdir. Ege Denizi kıyısında; Güllük Körfezi'ndeki küçük bir koyun bitimindedir.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Yerleşme Küllük Limanı'nın yanındaki burnun üstündedir. Mezarlık alanı ise antik kentin dışındadır.
Tarihçe: Yapılan kazılar sonucunda Iasos'ta yerleşmenin Orta Tunç Çağı'ndan beri süre geldiği saptanmıştır. Bu çağa tarihlenen tabakalarda çok sayıda Minos çanak çömleği ele geçmiş; bunların üzerindeki tabakada ise Myken çanak çömleği ve yapıları ortaya çıkartılmıştır [Bean 2000:58]. Prehistorik çağlardan; Proto-Bizans Dönemi'ne kadar bir yerleşme sürecinden bahsedilmektedir [Levi 1970:14]. Iasos Antik Kenti; efsaneye göre; Argoslu kolonistler tarafından kurulmuştur. Iasos sikkeleri üzerinde kurucu sıfatıyla betimlenen kişinin de koloni lideri olduğu düşünülür [Bean 2000:58]. Argoslular'dan başka Miletos'un kurucusu Neleus'un oğlunun da kolonizasyon sürecinde yer aldığı ve bahsedilen göçlerin MÖ 9. yüzyılda gerçekleştiği bilinmektedir [Bean 2000:59]. Antik kaynakların verdiği bilgilere göre Iasos; anakaraya yakın bir ada üzerinde kurulmuştur [Strabon 14; 2; 21]. Deniz ticareti kent için önemli bir gelir kaynağı olmuştur [Baldoni et al. 2004:11]. MÖ 5. yüzyılda Attika-Delos Deniz Birliği'ne üye olan Iasos'un ilk başta ödediği 1 talentlik vergi MÖ 425'de 3 talente yükseltilmiştir. MÖ 412'de Satrap Tissaphernes'in isteğiyle Iasos'a saldıran Spartalılar kenti yağmalamıştır [Bean 2000:59]. Iasos'un Atina-Sparta arasındaki savaşlarda Atinalılar'ın yanında savaştığı bilinmektedir. MÖ 404'te Atinalılar'ın Spartalılar'a yenilmesinden bir süre önce; Spartalı general Lysander'in Karia'da Thasos adlı bir kenti ele geçirdiği; erkekleri öldürüp; kadın ve çocukları esir aldığı bilinmektedir. Karia'da Thasos diye bir kentin olmaması buranın; bir çok arkeolog tarafından Iasos olarak yorumlanmasına neden olmuştur [Bean 2000:59-60]. MÖ 394 yılında Atina donanmasının Knidos yakınlarındaki savaşı kazanmasıyla bölgedeki Sparta egemenliği sona erer. Bu zaferden kısa bir süre sonra Iasos'un; diğer önemli Ege kentleri (Rhodos; Samos; Knidos; Ephesos ve Byzantion) ile bir birlik içine girdiği anlaşılmaktadır. MÖ 387 yılında yapılan Kral Barışı ile Anadolu kentleri Pers hakimiyetine girince bu birliğin sonu gelmiştir [Bean 2000:60]. MÖ 334'de İskender; ordusuyla Miletos'u kuşattığında; Iasos; Pers donanmasına bir gemi vererek katkıda bulunmuştur. İskender'in ölümünden sonra kentin üç korsanın eline geçtiğini yazıtlardan öğrenmekteyiz [Bean 2000:61]. Sonradan bu korsanlar Iasos vatandaşı olmuştur. İskender'den sonra bir süre Ptolemaioslar'a bağlı kalmıştır. MÖ 220 yıllarında Olympikhos bölgede bağımsız bir yönetim kurmuştur. Olympikhos'un bir memuru olan Podilos'un; Iasos'daki halka zulmetmesi üzerine; Iasos'lular bu durumu Rhodos'a şikayet etmiştir. Ayrıca Makedonia Kralı V. Philippos; Iasos'un güvenliğini garanti etmiştir. MÖ 2. yüzyılın sonunda; V. Philippos Karia'yı işgal ettiğinde Iasos'u da ele geçirmiştir. Fakat MÖ 196'da Romalılar tarafından buradan çıkarılır [Bean 2000:62]. Kısa bir süre sonra III. Antiokhos'un kenti işgali üzerine Romalılar; MÖ 190 yılında Komutan Aemilius'un emri altında Iasos'a bir saldırı planlar. Iasoslular ise kendi içlerinde ikiye bölünür. Bir taraf Romalılar'ı desteklerken; diğer taraf da III. Antiokhos'u destekler. Sonunda Iasos; Rhodos'un araya girmesiyle Roma saldırısından kurtulur [Bean 2000:62]. Ele geçen bir yazıt; III. Antiokhos'un kızkardeşi Laodike'nin; Antiokhos'a yazdığı bir mektubu içerir. Mektupta V. Philippos'un kötü idaresi ve bir depremle ilgili bilgilerin yanısıra Iasos'un refahı için Laodike tarafından kurulmuş olan bir struthiondan (finans ofisi) bahsedilmektedir. Struthion'da yapılan satışlardan elde edilen kar; yardıma muhtaç olanlara verilir. Iasoslular; III. Antiokhos ve Laodike adına; onları öven bir kararname çıkartır ve kenti Philippos'un himayesinden kurtardığı için Antiokhos'a kurbanlar sunar [Bean 2000:63]. Laodike ise evlenmek isteyen genç kızlara yardım ettiğinden Aphrodite'nin bir kültü ile ilişkilendirilir. Laodike ve III. Antiokhos için yapılan bu uygulamalara Teos Kenti'nde bulunan yazıtlarda da rastlanmıştır [Bean 2000:63]. MÖ 190'da III. Antiokhos Romalılar karşısında bozguna uğrar. Iasos; Rhodos'un egemenliği altına girer. MÖ 168 yılında elde ettiği özgürlük MÖ 128'de Asia Eyaleti'nin şekillenmesine kadar sürer. MÖ 88'de Mithridates ile Romalılar arasında yapılan savaşta Iasos; Mithridates'in tarafında olduğu için cezalandırılır. Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altındayken eyaletin gümrüklerinden biri olarak hizmet vermiştir. Para basımına MS 3. yüzyıla kadar devam eder [Bean 2000:63]. Sonraki yıllarda Aphrodisias'a bağlı bir dini merkez olur [Bean 2000:64].
Araştırma ve Kazı: 1770'li yıllarda Chandler'ın incelemelerde bulunduğu kenti; 1835'te Texier ve 1844'te Ross ziyaret etmiştir [Madran 1989:228; 230; 232]. Kent ve mezarlık; 1960-72 yılları arasında D. Levi; bu tarihten 1984 yılına kadar C. Laviosa; 1985 yılından 2010 yılına kadar da F. Berti yönetiminde; İtalyan Atina Arkeoloji Okulu adına kazılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır. 2011 yılında Roma Tre Üniversitesi'nden M. Spanu başkanlığında yeni dönem kazılarına başlanmış, bu kazılar 2013 yılına kadar sürdürülmüştür. 201 ve 2017 yılında Milas Müzesi tarafından gerçekleştirilen kazılar, günümüzde A. Baldıran tarafından sürdürülmektedir.
Tabakalanma:
Buluntular:
Kalıntılar: Kentin kurulmuş olduğu yarımada yaklaşık 900x450 m ölçülerinde ve deniz seviyesinden 80 m yüksekliktedir. Üzerinde bir castrumun yer aldığı kıstak; anakaradaki ovadan gelen bir ırmağın getirdiği alüvyonla oluşmuştur. Yarımadanın ortasındaki tepe kentin akropolisidir. Üzerindeki castrumu çevreleyen surlar MS 12-13. yüzyıla aittir. Yarımadanın batı yamacı oldukça diktir. Buradaki dar düzlük alanda yoğun bir yerleşme söz konusudur. Güney ve doğu yamaçlar daha az eğimlidir ve daha ziyade konut alanı olarak kullanılmıştır. Liman: İki liman vardır. Doğudaki büyük liman dağlık bir burun ile sınırlanır [Baldoni et al. 2004:52]. Kentin batısındaki liman ise bugün suyun altında kalmış olan iki paye tarafından kapatılmıştır. Bu payelerin; limanla ilişkili olduğu düşünülen yapılar ve agora ile aynı döneme; Erken İmparatorluk Dönemi'ne tarihlendiği düşünülmektedir. Araştırmacılar; doğudaki küçük limanı koruyan kulenin Orta Bizans Dönemi'nde inşa edildiği kanısındadır [Baldoni et al. 2004:60-61]. Sur: 2 km uzunluğa ve ortalama 1.83 m kalınlığa sahip olan sur duvarının keskin dönüşler yaptığı gözlenir. Sur duvarı yamuk biçimli taşlardan isodomos tekniğinde örülmüştür. Surdaki korkuluk duvarının pencereli olduğu belirtilmektedir. Batıda beş; doğuda dört adet olmak üzere toplam dokuz adet kare planlı kule ile desteklenmiştir. Kente giriş üç ayrı kapıdan sağlanır. Bunlardan güneyde olanı bir kule ile korunmaktadır. İkincisi doğuda; üçüncüsü ise kuzeybatıdadır [Baldoni et al. 2004:58; Bean 2000:65; Akarca 1998:114; 140]. Taş işçiliği ve doğudaki kapıya ait olduğu düşünülen bir yazıt dolayısıyla kent suru MÖ 4. yüzyıla; olasılıkla kentin Hekatomnoslar tarafından idare edildiği MÖ 377-353 yıllarına tarihlenir. Surun Roma ve Bizans Dönemi'nde çeşitli tamiratlardan geçtiği ve bazı kapıların iptal edildiği tespit edilmiştir [Baldoni et al. 2004:58-59]. Adanın kuzeydoğu köşesinde bir çok kere yenilenen bir kapı yer alır. Birden çok kere yenilenmiştir. Üzerindeki kemer Bizans Dönemi'ne aittir. Kapının yakınındaki bastion ise Üzerinde Zeus Kutsal Alanı'nın sınırını belirleyen MÖ 5. yüzyıla ait bir yazıt dolayısıyla Klasik Dönem'e tarihlenir. Agora: Kentin kuzeybatı kısmında; kıstaktaki castrumun güneyindedir. MÖ 4. yüzyılda agora işlevi kazanan alan yaklaşık 107x87 m ölçülerindedir. Doğuda anıtsal bir kapı ile giriş sağlanmıştır. Kuzeyde ve doğuda düzgün kesilmiş taşlardan inşa edilmiş bu evreye ait duvarlar; ortada MÖ 2. yüzyıla tarihlendirilen İon düzeninde bir naiskos (bak. Tapınak) ve kare/dikdörtgen temelli sunaklar vardır [Baldoni et al. 2004:65-66]. MS 2. yüzyılda agoranın etrafına stoalar inşa edilmeye başlamış; ancak kısa bir süre sonra gerçekleşen depremde stoalar zarar görmüş ve bundan sonra birkaç defa daha tekrarlanan depremler nedeniyle inşaat faaliyetleri tam anlamıyla bitirilememiştir [Baldoni et al. 2004:66-67]. Stoalardaki sütunlar düz gövdeli olup Korinth düzenindedir. Duvarlar ve taban mermer levhalarla kaplanmıştır. Güney stoa çift nefli olup üstü meyilli bir çatı ile örtülmüştür. Batı kısmında bir dükkan ve bir kütüphane vardır. Doğu kısmındaki üç kemerli girişe sahip geniş mekanın ise ele geçen yazıtlardan Caesarium olabileceği düşünülmektedir. Agoranın güney duvarında anıtsal bir giriş bulunmaktadır. Bunun öncesinde tetrastylos planlı bir propylon bulunduğu belirtilmektedir. Sonradan kapatılması; Erullar'ın saldırısından sonra yapılan tahkimat tamiri ile ilgili olabilir [Laviosa 1972:45]. Böylece stoadan; hemen güneydeki Artemis Astyas Kutsal Alanı'na gitmek mümkündür [Baldoni et al. 2004:80-81]. Güneye giden kapının yakınında uzun tüylü bir başlık giyen Mısır tanrısı Osiris'e ait bazalt bir baş bulunmuştur. Buluntunun tarihlendiği MÖ 7. yüzyılın yanısıra 6. yüzyılda Karialı paralı askerlerin Mısır ordularında görev aldıkları bilinmektedir. Bu buluntuya dayanarak Iasos'un bu dönemde Mısır firavunları ile yakın ilişki içinde olabileceği düşünülmüştür. Aynı stoanın arka duvarında; aslında bir tapınak naosuna ait olduğu düşünülen mermer bir saçaklık parçası bulunmuştur. Üzerindeki kabartmada savaş arabası kullanan bir sürücü ile altta bir tavşan yavrusu betimlenmiştir. MÖ 6. yüzyıla aittir. Güney stoa MÖ 4. yüzyıla ait Karia gelenekli yazıtlarda adı geçen Poseidon stoasıdır. Buraya vatandaşları ilgilendiren kanun ve kararnamelerin asıldığı bilinmektedir [Baldoni 2004:84-85]. Güney galerinin batısındaki dükkanın döşemesinin altında bir urne içinde Caracalla-Gallienus zamanına ait 3000 adet gümüş sikke ele geçmiştir. Gallienus'tan sonraki dönemlere ait sikkeler olmayışı Iasos'un Erullar tarafından yıkıldığını gösterir. Burada ayrıca bol miktarda Hellenistik Dönem'e ait şeref yazıtı bulunmuştur. İçlerinden biri Hydisos'lu bir kişi ile ilgilidir [Levi 1970:16]. Batı stoa tek neflidir ve duvarı MÖ 4. yüzyıl sur duvarı ile benzerlik içindedir. Agoranın batı kesiminde yapılan sondajda Hellenistik Dönem'den Arkaik Dönem'e kadar inen tabakalar tespit edilmiştir. Ayrıca Geometrik Dönem'de burasının mezarlık olarak kullanıldığı anlaşılmıştır [krş. Bean 2000:70-71; Levi 1968:36-37]. Aynı şekilde tek nefli olan doğu stoada agoranomionun bürosu ve Geç Hellenistik Dönem'e ait bir heroon yer alır (bak. Heroon) [Baldoni et al. 2004:82]. Doğu kenarın; güneydoğu köşesinin yakınlarında üç kemerli büyük bir kapı vardır. Doğudan gelen bir cadde bu kapı vasıtasıyla agoraya ulaşmaktadır [Laviosa 1972:44]. Arşitravdaki MS 136-138 yıllarına tarihlendirilen yazıta göre Dionysios ve Hierokles adlı iki Iasoslu; stoaları kentin tanrıçası Artemis Astiyas'a; tanrısal Hadrianus'a; Antoninus Pius'a ve "güzel yurt Iasos'a" adamıştır. Kuzey stoa çift nefli olup güney stoada olduğu gibi meyilli bir çatı ile örtülüdür. Su toplama işlevinde kullanılan yarım daire planlı havuz ile doğu duvarında bir niş mevcuttur [Baldoni et al. 2004:81; 83]. Agora; mimari özellikler ve arşitravdaki yazıt göz önüne alındığında Hadrianus Dönemi'ne tarihlendirilmektedir. 2006 kazı sezonunda kazılar agora içerisindeki iki alanda devam etmiştir: Üç odalı binada, Doğu Stoa karşısında ve Batı Stoa boyunca. Doğu Stoa tarafındaki binanın planı dikdörtgendir. Üç birbirine geçişli ve komşu oda ile bölünmektedir. Tavanları başlangıçta tonozlu olarak yapılmıştır. Binadan önceki giriş holü stoa eksenine hizalanmıştır ve bir kaç basamak ile erişilebilir. İçeride büyüyen yüzyıllık ağacı korumak için orta odada duvardan duvara tam enine iki açma açılmıştır. 2 m enindeki toprak dolgu uzun bir yerleşim dönemini doğrulayan stratigrafik dizilişi ortaya koymuştur ve binanın yapımından başlayarak yedi katman olduğunu ortaya çıkarmıştır. Komşu odalarla bağlantıyı sağlayan dört kemerli kapılı bir oda ve duvarlara yerleştirilmiş, değişik yüksekliklerde, sığ altı nişiyle daha önceki bir döneme tarihlenmiştir; olasılıkla kalın mermer dilimleri ile yapılmış olan yerler stoa zemininden 0.70 m yukarıda bulunmaktadır ve bunların içerisine gömülebileceği 4.60 m eninde, 0.16 m derinliğinde mermer zemin çukurunu içermektedir; çukurda bir drenaj kanalı da bulunmaktadır, bu kanal giriş holü zemininin altında ilerlemektedir agoranın drenajına karışmaktadır. Son kazı sonuçları binanın planı ile ilgili olarak bilgimizi arttırmıştır ancak buna rağmen agorada önemli bir işlevi olan ve diğerleri gibi Helenistik dönem yapıları üzerine inşa edilen bu bina ile ilgili bilinmeyen çok konu vardır [Berti 2008:296]. Batı Stoa boyunca kazı kuzey-güney doğrultusunda yaklaşık olarak 30 m doğu-batı doğrultusunda ise yaklaşık olarak10 m genişlemiştir; yerde batı yönünde halen yüksekliklerini büyük ölçüde koruyan şehir surları nedeniyle dik bir yamaç bulunmaktadır [Berti 2008:296]. Şehir surlarının bulunduğu bölümde batı stoaya göre daha dikkat çekici sonuçlar elde edilmiştir. Burada da yapısıyla diğerlerinden ayrılan dipylon, olarak adlandırılan kentin batı kapısı bulunmaktadır. Surların bu bölümünün iç kısmı yerel bir taşocağından elde edilen orta ve küçük boyutlarda bloklardan, kuru duvar tekniği ile oluşturulmuştur. Dar bir açı ile kıvrılmadan ve kapıya ulaşan bir ambulacrum oluşturmadan önce aynı şekilde kuru duvar tekniği ile örülmüş, aynı boyuttaki ancak daha alçak komşu duvarlar tarafından desteklenmektedir. Bu tipteki bir payanda sur ile stoanın arka duvarı arasındaki alanın çoğunu işgal etmiştir. Sütun dizisinin karşısında birbirini izleyen bir dizi odayı keser ve imparatorluk dönemi agorasında meydanın doğu ve batı sütun dizilerini destekler. Ortaya çıkarılan son bulgular kentin kapısının arkasında, duvarlar arasında iki kare kule tarafından korunan büyük, kesik koni şeklinde bir boşluk saptanmıştır. Son olarak ortaya çıkarılan bölüm düzensiz dikdörtgen biçimindedir ve stoanın arka duvarıyla doğu yönünde, surlarla güney yönünde ve başka bir duvarla da kuzey yönünde bağlantılıdır. Bunlardan sonuncusu daha geç inşa edilmiş olmalıdır. Çünkü orjinal planın güney yanına paralel olarak uzanmaktadır, bunun yanında duvarların her iki yanı da kapı ve kuleleri yönünde kavuşmaktadır. İki geçiş yolu kapıya batıdan ve doğudan bitişiktir, her ikisi de devşirme şist kaplama taşı ile döşenmiştir; iki küçük saygı ifadesi niteliğinde heykelcik kaidesi, bir silindirik kaide ve hemen hemen kare şeklinde olan mermer bir kaide kapının güneyine göre karşıda yer almaktadır. Burada ortaya çıkan bir çok delil şehrin bu bölgesinin uzun bir süre kullanıldığı izlenimini vermektedir. Bulunan seramik malzemeler ve sikkeler bölgede Helenistik Dönemden MS 10. yüzyıldan sonrasına kadar iskan edildiğini göstermektedir ve agorada Roma İmparatorluğu Döneminin sonlarında yapılan restorasyon çalışmaları bunu doğrulamaktadır. Bu bölümde surlara doğru yönelen kazılar, -duvarların karşısında agoranın mevcut girişine yakın odada yapılan sondajların da gösterdiği gibi, karmaşık yapı katmanları stratigrafisini ortaya koymuştur. Duvarların dibine doğru kazıldığında sondaj sadece temel taşlarının üst sırasını ortaya çıkarabilmiştir. Önceden var olan duvarlara hemen hemen paralel bir binanın doğuya doğru kıvrılan kalıntıları kazıların sürdürülmesine engel oluşturmuştur [Berti 2008.296-297]. 2007 yılı kazıları 2005'de bir zeytin ağacının in situ bırakıldığı yerde Agoranın batı stoasında B odası üzerinde aynı zamanda Bizans döneminde meydanın kuzeybatı bölümüne tecavüz eden kıstak kalesi tarafından kesilen stoa ve arkasındaki odalara kadar olan bölgeye uzanan alan üzerinde yoğunlaştı. B odasını oluşturan B1 ve B2 odaların yapısal özellikleri bir kenara bırakıldığında terk edilmelerine neden olan yangın ile ilgili bir kronoloji oluşturma olasılığı ortaya çıkıyor: B2 tabanının seviyesinde Gallienus krallığına tarihlenen istiflenmiş onbeş madeni para (253-268). Hem yangın izleri hem de madeni para kanıtı yaklaşık MS 265'de Gotik istila döneminde ortaya çıkan İasos'u da etkileyen ve bunu takip eden kargaşalara işaret etmektedir. Tarihsel kaynaklar bu konudan söz etmemektedir. Ancak bunun nedeni mevcut kazı alanından pek uzak olmayan agorada bulunan 2997 gümüş antoniniani parasının istiflenmesi olabilir. B2 ise halen duvarlarında muntazam bir şekilde dizili olan yüzlerce mermer duvar ve yer levhasından da anlaşılcağı üzere bu odanın satılacak veya yeniden kullanılacak malzemenin depolanması ile ilgili işlevi olduğu açıktır. Buna ek olarak küçük mermer heykel parçaları, büyük bir heykele ait olan bronze bir el, ve başka eserlerin yanısıra mısır öğütme taşının her iki parçası (catillus ve meta) ve kalıpta imal edilmiş bir vazonun parçaları da bulunmuştur. Kazı ekibi kuzeye doğru bir açma daha yayılmış, 4. yüzyıla tarihlenen stoanın şehir duvarlarıyla kesiştiği alana ilerlemiştir. En çok kabul gören teze göre duvarlar şehrin korunmasını sağlayan kulelerin bulunduğu iki giriş vasıtasıyla giriş olanağı veriyordu. Buna göre bunlar arasında yamuk şekilli üzeri açık bir avlu bulunmaktaydı ve geçen süre zarfında yerleri kaplandı. Bu alanın ortasında İmparatorluk Dönemine tarihlenen küçük apsitli bir bina halen izlenebilmektedir [Berti 2009:11-13]. 2010 yılında, Agora'daki kuzey güney doğrultulu duvarlarda, Korint başlığı gibi stoaya ait bazı nadir mimari unsurlar bulunmuştur [Berti 2013:223]. Bu unsurlar, şimdi hem imparatorluğun orta yüzyıllarına hem de agoranın karşı tarafına doğru yer değiştirmektedir; yazılı bir blok bu anlamda yeni bir bulgunun varlığına işaret eder. Kentin koruyucu tanrıçasına (Artemis Astias) ek olarak, doğu stoanın yazısı, bilindiği üzere Hadrian ve Antonius Pius'a ithaf yazıları taşır, ayrıca diğer ithaf edilenlerin de isimleri mevcuttur. İmparator isimlerinin eksiksiz olarak yer almasına rağmen, yine de bu bloğu MS 138'den sonrasına tarihlemek güçtür. Ancak, yakın zamanda keşfedilen arşitrav bloğu üzerine kazılmış üç satır yazıdan bir tanesi kraliçe olarak tanımlanan "Kampların Annesi"nden bahsetmektedir. Söz konusu kişinin, MS 195'te Septimius Severus'a doğu seferlerinde eşlik ettikten sonra bu ünvanı alan Julia Domna olması gerekmektedir [Berti 2013:224]. Agoranın batı kesimindeki su sağlama sistemine ilişkin çalışmalar, su kemerinden gelen ve dallanıp budaklanarak ya da stylobat boyunca akarak suyu dağıtan imparatorluk evresine ait çok sayıda kil borunun incelenmesine olanak sağlamıştır. Kesin olarak daha erken bir dönemde (Geç Arkaik-Klasik) agoranın açık alanı içerisindeki kaynaktan suyu taşımaktadır. Bu kaynağın etrafı kuzey güney doğrultusunda konumlanan küçük bir dörtgen havuz ile çevrelenmiştir ve güney kesiminde belirgin eğime sahip (yaklaşık 5 m uzunlukta 20 cm kadar) bir kanal açılmıştır. Havuz taş örgüyle yapılmış, dibi kireçtaşı levhalarla kaplanmıştır ve bunlar iyi döşenmiştir. Kanalizasyon da bu özelliktedir; 1.08 m derinliğinde ve 0.55 m genişliğinde; dipte ve kenarlarda levhalarla kaplanmıştır. Üst kısmında daha küçük levhalar yer alır. Bunlar belirli aralıklarla teftişi mümkün kılacak boşluklar oluşturur. Havuzun ne şekilde örtüldüğüne dair bir bilgimiz mevcut değildir. Her türlü kirlenmeden korunması gerektiği için, ancak alttaki alanı dışarıdan izole edecek bir şekilde yapılmış olmalıdır. Havuzu, dipteki katmanlardan gelen yer altı suyu doldurur ve bu su kanalizasyona doğru akar, günümüzde de olduğu gibi burada kireç biriktirir. Kanalizasyonda, onu doldurana dek tortu bırakan kireç (kanalda gözlenmiş ve burası açılarak temizlenmiştir) sadece dip kısmında ve kapamanın altındaki çömlek parçaları ile ilişkili gözükmektedir [Berti 2012:225]. 2011 yılı çalışmaları, kıstak kalesini çevreleyen duvarların dışında kalan 20x15 m ölçülerindeki alan üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu alandaki Roma Dönemi'ne ait mimari kompleks zaman içinde büyük değişikliklere uğramıştır. Agora'nın kuzeybatı köşesi kıstak kalesine dahil edildiğinden tamamen yok olmuştur. Kaleye yakın olan kazı alanında çevre duvarının üst kısmına ait bloklar ve düşmüş taş yığınlarına rastlanmıştır. Bu yıkıntıya 15. yüzyılda yaşanan depremin sebep olmuş olması muhtemeldir. Bu alanda Roma Dönemine ait kalıntılar oldukça azdır. Alanın kullanılmaya devam edilmesi ve malzemelerin tekrar tekrar kullanılması sonucu önceki dönemlere ait kalıntıları tahrip olmuştur. Yalnızca stoanın stylobatı, iç portikonun alt tabanları ve mermer döşemenin bazı kısımları korunagelmiştir. Alanda ele geçen buluntular arasında Grekçe yazıtlara ait parçalar dikkat çekicidir. Bunların çoğu bilinçli olarak parçalanmış ve Geç Antik Dönem yapılarında tekrar kullanılmıştır [Spanu 2013:446, 447]. 2012 yılında Kuzey Stoa'da çalışmalar yapılmıştır. Kuzey Stoa'nın Geç Roma / Erken Bizans evreleri, bir ya da iki odalı, küçük boyutlu konutlardan oluşmaktadır. Bu konutların yalnızca duvar uzantıları korunagelmiştir. Duvarlar özenli bir işçilik göstermemektedir. Bazı bloklar Roma Dönemi'ne ait Agora'dan alınmıştır. Bloklar düşük kaliteli bir harçla birbirine bağlanmıştır. Yapılan çalışmalar Agora'nın Roma Dönemi'ne ilişkin önemli sonuçlar vermiştir. Ancak Kuzey Stoa'nın bu bölümü, daha önce kazılan Doğu'dakinin aksine oldukça kötü korunagelmiştir. Portiko, antik çağda tamamen yok olmuştur. Sadece stylobate blokları in situ olarak korunagelmiştir. Portiko ile aynı seviyede olan tüm mimari ögeler yok olmuştur. Doğu Stoa'da yapılan çalışmalarda Geç Roma Dönemi'ne ait dörtgen planlı bir yapı açığa çıkarılmıştır. Bu yapı, harçsız taş parçalarıyla inşa edilmiştir. Güney kısımda giriş yer almaktadır. Agora'nın geç evrelerinde bu yapı olasılıkla fırın olarak tasarlanmıştır. Bu dönemde portikonun farklı bölümleri zanaat işleri ve endüstriyel faaliyetler için kullanılmıştır. Fırın, Stoa'nın Roma Dönemi döşemesine ait mermer levhaların üzerinde yer almaktadır. Bu döşeme, bu alanda çok iyi korunmuştur ve yüzeyine kazınmış birkaç tabulae lusoriae (tabla oyunları) bulunmuştur [Spanu 2015]. Üç Mekanlı (Tripartite) Yapı: 2012 yılında, Agora'nın Doğu Stoa'sına bakan, üç mekanlı büyük yapı üzerinde çalışmalar yürütülmüştür. Bu yapının işlevi henüz anlaşılamamıştır. Kazı çalışmaları merkezdeki odada, özellikle arka bölümünde yoğunlaşmıştır. Bu yapının Roma Dönemi'nden MS 12. ve 13. yüzyıla kadar kullanıldığı düşünülmektedir. Oda içindeki Bizans dolguları kaldırıldıktan sonra Roma Dönemi'ne ait tabana ulaşılmıştır. Taban, siyah ve beyaz mozaik taşlarla döşenmiştir. Yalnızca küçük bir kısmı korunagelmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda, odanın Geş Roma evresinde iki bölümlü olduğu anlaşılmıştır. Bu bölümler iki mermer dikmeyle ayrılmıştır [Spanu 2015]. Bazilika: Kentin doğu kısmında; doğu giriş kapısının yanındadır. Bol miktarda Myken keramiği bulunmuştur [Levi 1971:39]. Bouleuterion: Agoranın güneyindedir. 21.8x25.7 m ölçülerindeki yapı dikdörtgen planlıdır [Baldoni et al. 2004:78]. Yapının her iki yanında kemerli girişler vardır [Bean 2000:70; Levi 1968:36]. Oturma kısmı ve yuvarlak merkezi alanıyla; küçük bir tiyatroyu andırır. Oturma kısmı yukarıdan aşağıya inen merdivenlerle üçe; diazoma benzeri bir yürüme yoluyla ikiye ayrılmıştır. Koltuklar aslan pençesi şeklinde son bulmaktadır. Orta alanın gerisinde üç kapı ve sütunlarla sıralanmış iki sıra mevcuttur. Yapıyı tonozlu bir koridor çevrelemektedir. Burada kabartma halinde betimlenen sol elini yastığa dayamış sakallı bir erkek figürünün kentin kurucusu Iasos'u betimlediği düşünülmüştür. İşçilik açısından oldukça kaliteli olan eser MÖ 4. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmiştir. Bouleuterionun ilk olarak MÖ 4. yüzyılda inşa edildiği; korunagelen yapının ise MS 1. yüzyıla ait olduğu belirtilmektedir [Baldoni et al. 2004:78-79]. Bouleuterionun doğu duvarının dış kesiminde yapılan sondajda daha erken duvarlar; Sparta işgali ile lişkilendirilen tahribat tabakasının altında ise Geometrik; Orientalizan; Arkaik ve Klasik dönem çanak çömlek parçaları tespit edilmiştir [Baldoni et al. 2004:93; Levi 1970:16]. Caesareum: Agoranın güney kenarında; bouleuterionun doğu köşesinde yer alır. 13x17 m ölçülerindeki yapı dikdörtgen planlıdır. Tiyatro: Tepenin doğu yamacındadır [Baldoni et al. 2004:104]. Cephesi kuzeydoğuya bakar. Anakayaya oyularak yapılan caveada 21 oturma sırası saptanmıştır. Caveanın analemma duvarı bosajlı taşlardan yapılmıştır [Bean 2000:69]. Tiyatronun dışarısından iki merdiven vasıtasıyla oturma sıralarına ulaşmak mümkündür. Cavea bir diazoma ile ikiye ayrılmıştır. Diazomaya çıkan iç merdiven günümüze ulaşmamıştır. Sahne binası Roma Dönemi özellikleri yansıtır. Arkadaki odalara açılan 3 kapı vardır. MÖ 4. yüzyılda inşa edilmeye başlandığı düşünülen yapının kuzeybatısında yer alan bir yazıt Sopatros adlı şahsın analemmayı; bitişik merdiveni ve podiumu Dionysos ve vatandaşlara adadığını belirtir. Yazıt MÖ 2. yüzyıla ait olup binanın onarımı ile ilgilidir. Devşirme malzemelerden sahne binasının Roma Dönemi'nde de onarım gördüğü anlaşılmaktadır. Bu dönemde sahne binası öne çekilmiştir [Baldoni et al. 2004:105]. Tiyatro duvarında; flüt çalanlara ve komedyenlere bazı vatandaşlar tarafından yapılan ödemeleri içeren MÖ 2. yüzyıla ait yazıtlar vardır [Bean 2000:70]. Gymnasion: Agoranın kuzeyinde; adadaki kıstakta yer alan Ortaçağ Kalesi'ne bitişiktir. Roma Dönemi'ne ait bir dolgunun altında; bir hamamı da içeren büyük bir gymnasion yapısı tespit edilmiştir. Küçük taşlardan oluşturulmuş döşeme ile agora kuzey duvarının seviyesi aynıdır [Levi 1970:14-15]. Su Kemeri: Anakarada; kentin kuzeybatı kısmında bir su kemeri vardır. 2011 yılı çalışmaları, kent hamamlarına ve şehrin sınırlarında yer alan büyük sarnıca su taşıyan Roma Dönemine ait su kemerinin sınırı üzerinde yoğunlaşmıştır [Spanu 2013:447]. Tapınak/Kutsal Alan: Demeter ve Kore Tapınağı: Yarımadanın güney ucunda; bir teras üzerinde yer alır. Farklı boyutlardaki dikdörtgen iki oda MÖ 6.yüzyılın ikinci yarısına aittir. Odalardan birinde dikdörtgen bir ocak vadır. İçinde üç adet diademli kadın maskesi ele geçmiştir. Maskeler Rhodos tipinde olup pişmiş topraktan yapılmıştır. Bunun dışında aynı malzemeden iki tanrıça heykelciği; kadın su taşıyıcılarına ait figürinler; minyatür su testileri; ekmek; çörek; çiçek ve meyve gibi sunuların modelleri bulunmuştur. MÖ 5. yüzyıl ve sonrasına tarihlendirilen bu pişmiş toprak buluntuların çokluğu; alanın Demeter ve Kore ile ilişkili olduğunu düşündürür. MÖ 5. yüzyılda odaların etrafındaki sütunlu galeri; MÖ 4. yüzyılda ise kuzeydeki propylon eklenmiştir [Baldoni et al. 2004:116-117]. Artemis Tapınağı: Agoranın merkezinde yer alır. Bizans Dönemi'nde inşa edilmiş bazilikanın kuzey nefine bitişik vaziyettedir. Oldukça küçük İon düzeninde bir yapıdır. Cephesi güneye bakan yapının sadece bir kült heykelini korumak için inşa edildiği ve olasılıkla Artemis'e ait olduğu düşünülmektedir. Mimari açıdan MÖ 2-1. yüzyıla tarihlendirilmiştir [Baldoni 2004:76-77]. Artemis Astyas Kutsal Alanı: Kuzey-güney doğrultulu dörtgen alan Hellenistik Dönem'de düzenlenmiştir. Etrafı Dor düzeninde sütunlu galerilerle çevrilidir. Güney galeri büyük kemerli kapılarla üç odaya bağlanmaktadır. Ele geçen bir yazıtta yapıdan bir eksedra olarak bahsedilmektedir. Commodus Dönemi'ne aittir. Batıdaki odada ise Aphrodite Strateia'ya ait bir adak yazıtı mevcuttur. Iasoslu bir vatandaş tarafından oğlunun ölümü üzerine imparatora ve Artemis'e adamıştır. Burada ortaya çıkarılan adak eşyaları kaliteli çanak çömlek parçaları içerir. Bu odalarda Artemis tarafından korunduğu bilinen devlet arşivleri saklanmış olabilir [Baldoni et al. 2004:90-92]. Güney galeride yapılan kazılar Tunç Çağı'ndan Bizans Dönemi'ne kadar buluntu vermiştir. III. Antiokhos'un eşi Laodike'ye ait bir mektup da ele geçen önemli buluntular arasındadır. Mektupta MÖ 228'deki Rhodos depremi sonrasında ortaya çıkan felaketler sırasında kraliçenin yaptığı iyi işlerden bahsedilmektedir. Batı galeride ise dikdörtgen bir nişin içinde Aphrodisias Okulu'ndan bir heykeltıraşa ait heykel vardır [Baldoni 2004:93]. Kutsal alan içindeki Artemis Tapınağı in antis planlıdır. MÖ 4. yüzyıla tarihlenir [Baldoni 2004:90]. Zeus Megistos Kutsal Alanı: Doğu Kapısı'nın iç kısmında; kapıdan yaklaşık 64 m uzaklıkta yer alır [Bean 2000:71]. In antis planlı tapınağın boyutları küçüktür. Bir naiskos ya da thesauros olarak kullanılmış olabilir. Tapınağın önünde; adak kaideleri ve yazıtlar içeren taş döşeli bir alan; arkasında ise; ele geçen adak eşyalarından MÖ 6. yüzyıldan Geç Hellenistik Dönem'e kadar kullanıldığı anlaşılan bir platform vardır. Taş döşeli alanda MÖ 520'ye ait bir kouros torsosu bulunmuştur. Siyah figürlü bir kraterin ağzındaki Karca yazı; Kar halkının kentteki varlığına işaret eder [Baldoni 2004:97-99]. Tapınağın güneydoğusundaki taş döşeli alan Dor sütunları ile çevrilidir. Buradaki odalardan kuzeyde olanı dikdörtgen planlı ve apsislidir. Karşısındaki odada kemerli bir giriş vardır. Batıdaki odaların tabanında mozaik tespit edilmiştir. Güneydeki odalar ise kentin ana caddesine bakar. Aynı yerde Bizans Dönemi'nde bir bazilika inşa edilmiştir [Baldoni 2004:100-101]. Çifte Baltalar Kutsal Alanı: Agoranın doğu kısmındadır. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan iki odadan meydana gelir. Duvarlar kalındır. Araştırmacılar bu iki odanın birbiri ile ilişkili olmadığı kanısındadır. Güneydeki odanın köşelerindeki kireçtaşı temel bloklarının yukarıya bakan yüzleri düzeltilmiştir. Odanın güneydoğu köşesinde yuvarlak bir sunak vardır. Çifte balta şeklinde çok sayıda kurşun levha ve mermer bir piramit üzerindeki çifte balta kabartması dolayısıyla bu yapının Zeus Labrandeus'a adandığını düşündürmektedir. Yapı; Klasik Dönem'e tarihlendirilmiştir [Baldoni 2004:74-75]. Bunlar dışında akropolisin kuzeybatı kısmında Hellenistik Dönem'e ait küçük bir tapınak olduğu belirtilmiştir [Baldoni 2004:120]. 2007 yılında kazı ekibi tarafından yer döşemeleri aşınmış durumda bir portiko ortaya çıkarıldı. Şehrin bu bölümünün önemi düşünüldüğünde MÖ 4. yüzyılda İyonik distil in antis bir tapınağın ortasında durması alışılmamış bir özelliktir. Montaj kısaltmalarına bakarak bir hükme varılırsa Dorik kolonlar ve sütun başlıkları stoada devşirme olarak kullanılmış olmalıdır. İnşaat malzemesi olarak kireç elde etmek amacıyla tokmakla parçalanan sütun çıkıntılarının varlığı binaların geç dönemde taş ocağı gibi kullanıldığını göstermektedir. Bir pencereye ait olan bantlı bir lentonun yanısıra heykel parçalarının da (bir baş, bir ayak) ele geçirilmesi önemlidir [Berti 2009:13-14]. Heroon: Anakarada; su kemerinin yanında yer alan yapı Roma Dönemi'ne ait bir heroon olarak tanımlanmıştır [Levi 1968:37]. Dış duvar büyük şapel benzeri bir yapı tarafından tahrip edilmiştir [Laviosa 1972:44]. Agoranın doğu stoasındaki diğer heroon ise iki eski mezarın üzerinde yer almaktadır. Etraftaki mimari kalıntılardan yapıya ait sütunların Dor düzenindeki bir saçaklığı taşıdığı anlaşılmıştır. Hemen yakınındaki kabartmalı taş bloklar ise bir sunağa aittir. Kabartmalarda girlandlarla süslü boğalar tasvir edilmiştir. Üslubuna göre MS 1. yüzyıla tarihlendirilmiştir [Baldoni 2004:82-84]. Konut: Konut alanları akropolisin doğu ve güney yamaçlarında tespit edilmiştir. Evlerin arazinin yapısına göre uydurulduğu ya da teraslar üzerinde inşa edildikleri gözlenir. Roma Dönemi'ne tarihlenen evlerde mozaik ve fresklere rastlamak mümkündür [Baldoni 2004:108]. Tepenin güneyinde yer alan konut alanındaki bir komplekste bir dizi oda üç küçük havuzu olan bir sarnıç ve bir tuvalet mevcuttur. Aynı komplekste geometrik desenli; çok renkli ve figürlü panellerin yanısıra yunus ve denizatı gibi hayvan frizlerinin betimlendiği mozaikler ortaya çıkartılmıştır [Baldoni 2004:113]. Aynı yamaçtaki bir ev "Mozaikler Evi" adıyla tanınır. Doğal bir teras üzerine inşa edilmiştir. 13x12 m ölçülerindeki sütunlu avlu mermer döşelidir. Üç tarafında geometrik mozaikler görülür. Sütunlu avlunun önünde porticolu bir atrium vardır. Üst kata batıdaki bir merdivenle ulaşmak mümkündür. Odalar geometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir. MS 2. yüzyılda inşa edilen yapının; Hellenistik mimari geleneğine ait özellikler taşıdığı anlaşılmıştır [Baldoni 2004:111-112]. Tiyatronun güneydoğusundaki teraslar üzerinde yer alan konut alanı kısmen kazılabilmiştir. Taş döşeli bir yol ile ikiye ayrılan iki insula ortaya çıkartılmıştır. Yolun tiyatroya; oradan da denize doğru gittiği tespit edilmiştir. MÖ 4. yüzyıla tarihlenen evler MÖ 6. yüzyıl yapılarının üzerine inşa edilmiştir. Odalar küçüktür. Aynı alanda Roma Dönemi'nde de yerleşme devam etmiştir. Yolun batısında; çok renkli mozaik döşemeye sahip; MS 1. yüzyıla tarihlenen bir oda bulunmaktadır [Baldoni 2004:109-111]. Tekil veya sayısı iki ile dört arasında değişen binalardan oluşan birbirine bitişik çeşitli yapılar. Duvarlarda çatı direklerinin girdiği delikler bulunur. Kazı, Bina 1 adı verilen ana girişin solundaki yapının ve Bina 11'in A Odası olarak adlandırılan Q kulesine karşılık düşen odalardan birine ait bazı yapısal özelliklerini açığa çıkarmıştır [Berti 2011:177]. Nekropolis/Mezar: Kentin kuzeyinde düz bir alanda İlk Tunç Çağı'na tarihlenen nekropoliste 96 sandık mezar ortaya çıkartılmıştır. Aynı nekropolisin üzerinde Hellenistik Dönem'e ait başka bir nekropolis daha bulunmaktadır. MÖ 3-2. yüzyıla tarihlenen iki mezar sunağının etrafındaki lahitlerden oluşur. Mezar hediyeleri mezar sunaklarına koyulmuştur. Birinde 28 altın yapraktan meydana gelen bir kolye ele geçmiştir [Baldoni 2004:124-127]. Mezar Anıtı ("Balık Pazarı"): Kentin kuzeybatısında; su kemerinin hemen doğusundadır. 20. yüzyılın başında İtalyan arkeologlar tarafından Strabon'un bahsettiği Balık Pazarı olduğu zannedilen yapı; aslında MS 2. yüzyıla ait bir mezardır. 40x48 m ölçülerindeki alanın etrafı sütunlu galerilerle çevrilidir. Alana doğu galeriden girilir. Alanın ortasındaki yüksek bir platform üzerinde; tapınak biçiminde mezar yapısı vardır. Batıdaki ön cephede dört adet sütun yükselir. Yan duvardaki gömme sütunlar Korinth düzenindedir. 10x7 m ölçülerindeki mezar odasının duvarlarındaki nişlere ve taş sekilere kemiklerin saklandığı kaplar bırakılmıştır. Yapıda Suriye etkisi belirgindir. Mezar anıtının kime ait olduğu henüz anlaşılamamıştır; ancak önemli bir şahıs için inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bizans Dönemi'nde taş ocaklarından çıkartılan bloklar burada depolanmıştır [Baldoni 2004:127-129]. Kıstağın yanındaki alanda Oda Mezar Nekropolisi yer alır. Küçük limana hakim olan kayalık sırtın alt kısmında; doğu-güneydoğu yönünde iki sıra halinde ve bugünkü köyün kuzey yamaçları boyunca dağınık vaziyette 60 adet oda mezar saptanmıştır. Çoğu tek odalı olup taş duvarlar ve tonozlu örtüden ibarettir. Mezarlara giriş önden veya yandandır. Bazılarında girişin basamaklı olduğu gözlenir. Kapı lentosuna ya da duvar taşlarının arasına yerleştirilmiş mezar yazıtları mevcuttur. Mezarlardan birinde bulunan girlandlı mermer bir sunak Geç Hellenistik Dönem'e aittir. Bir başka mezarda bulunan güvercin şeklindeki ampulla MS 1. yüzyılda kuzey İtalya'da Ticino işliklerinde üretilmiştir [Baldoni 2004:132-135]. Geometrik Dönem Nekropolisi: Agoranın batı kısmındaki nekropolis MÖ 8-7. yüzyıllara tarihlenir. Bronz Çağı yapılarının üzerinde doğu-batı doğrultusunda 100'e yakın mezar ortaya çıkartılmıştır. Sandık mezar; pithos mezarlar ve pişmiş toprak lahitlere rastlanmıştır. Aynı mezarda genellikle birden çok gömü vardır. Mezar hediyesi olarak bilezik; kolye; yüzük; saç tokası; fibula gibi bronz takılar ve küçük bir demir bıçak bulunmuştur. Kadınlara ait mezarlardan bazılarında pişmiş toprak iğler; çocuk mezarlarında ise pişmiş toprak biberonlar ve deniz kestanesi kabukları dikkati çeker. Çanak çömlek parçalarında form olarak testi; kadeh; küçük krater; kase ve amphoralar gözlenir. Bunlar şerit; dalga çizgi; üçgen; zikzak; ok ucu gibi motiflerle süslenmiştir [Baldoni 2004:72-73]. Kazılar sonucunda sanduka mezarların Myken Dönemi tabakasında yer aldığı anlaşılmıştır [Levi 1971:38-39]. Sandık ve pithos mezarların birarada bulunması her iki geleneğin aynı zamanda uygulandığını göstermesi açısından önemlidir [Levi 1971:38]. İşlik: Iasos kent duvarının dışında; dar bir vadide ev ya da atölye olabilecek yapılara rastlanmıştır [Rocca 1992b:72]. Taş Ocağı: Arigedige Tepe'de; Leleg Yapısı olarak düşünülen yapının yakınındadır. Hemen yakınındaki terasla ilişkili olduğu; ocaktan çıkartılan parçaların burada biriktirildiği düşünülmektedir. Terasın MÖ 2. yüzyıldan Roma İmparatorluk Dönemi'nin sonuna değin kullanıldığı sanılmaktadır. Taş ocağındaki izlerden bazı kısımlarının erken bir tarihte; Arkaik Dönem - MS 1. yüzyıl arasında kullanıldığı öne sürülmüştür. Ancak kesin bir tarihleme söz konusu değildir; çok geniş bir zaman diliminde kullanıldığı düşünülmektedir [Benoit 2003:335-348]. İşlevi Belirlenemeyen Yapı: Nekropolisin doğusunda Orta Tunç Çağ ve Geç Minos Dönemi'ne tarihlenen dikdörtgen planlı; büyük bir yapı ortaya çıkartılmıştır. Onun üzerindeki tabakalarda ise yuvarlak planlı üç yapı ve elips şeklinde pişmiş toprak iki lahit bulunmuştur [Laviosa 1972:44]. Diğer: Iasos'un kıyısı olan körfezin kuzeyinde Leleg yapılarına rastlanmıştır. Yolun üzerinde bulunanlardan biri oval planlıdır. Duvarlar büyük kaba taşlardan inşa edilmiştir. Aradaki delikler de küçük taşlarla doldurulmuştur. Yolun yanındaki vadide yer alan ikinci yapı da benzer plan ve yapım özelliklerine sahiptir. Bir çevre duvarına ait kalıntılar vardır. Konumları açısından stratejik amaçlı yapılmadıkları düşünülmektedir. Bir tür "karakol" ya da çobanların barındığı basit bir sığınak olabilir [Benoit 2003:341]. Taş ocağının güney yamaçlarında ise küçük bir köye ait ev kalıntıları ve bir mezar bulunmaktadır. Evlerin genellikle iki katlı; iki odalı oldukları ve bazı yerlerde 3 m yüksekliğe ulaştıkları tespit edilmiştir. Yapım teknikleri açısından Bizans Dönemi'ne tarihlenen evlerin taş ocakları ile ilişkili ve muhtemelen taş ocağının idaresiyle ilgili oldukları düşünülmüştür [Benoit 2003:337-338].
Yorum ve tarihleme: Bulunan malzemelerin de gösterdiği gibi, kale 14. ve 15. yüzyıllardan sonra büyük olasılıkla kullanılmamıştır. Zırhtan yapılmış plakalar ilginç buluntular arasındadır. Başka yerlerde nadir olarak görülen bu tip zırhlar, İtalya'da Geç Orta Çağ / Rönesans dönemi kalelerinden bilinmektedir.


Liste'ye