©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Karatepe

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Karatepe
Türü:
Höyük
Rakım:
m
Bölge:
Akdeniz
İl:
Osmaniye
İlçe:
Kadirli
Köy:
Karatepe
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
Geç Demir Çağı Orta Demir Çağı

     


Yeri: Karatepe-Arslantaş, Osmaniye İli, Kadirli İlçesi sınırlarındadır. İlçeye 20 km uzaklıktadır. Kale bir zamanlar olasılıkla bölgenin merkez yerleşmesi olan antik Mopsuhestia'nın (Misis/Yakapınar ) ise yaklaşık 70 km kuzeydoğusunda bulunur.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Ceyhan Nehri batı kıyısında yüksekliği 22 m olan doğal bir tepedir. Çukurova'yı sınırlayan Toros Dağları'nın eteklerinde Ceyhan Nehri'nin her iki kıyısında yükselen, stratejik bakımdan önemli iki müstahkem mevkiden biri olan Karatepe, bir taraftan Ceyhan Nehri'ne, kuzeyden Andırın Ovası'na, batıdan ise Çukurova'dan gelip Toros Dağları'nı aşan, bugün de köylüler ve yörükler tarafından kullanılan "Akyol" adındaki eski kervan yoluna egemendir.
Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: Karatepe 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yakın Doğu Dilleri ve Kültürleri Bölümü'nden H.Th. Bossert ve H. Çambel tarafından bilim dünyasına tanıtılmıştır. Bossert eşliğinde bir ekip, Kayseri'den Toros geçitlerini aşarak Çukurova'ya doğru eski Hitit kervan yollarını araştırmak üzere yola çıktıkları keşif gezisi sırasında ilk defa, Kadirli'nin doğusunda bir "Arslantaş" olduğuna dair bir haber alırlar ve bunun üzerine bölgeye gelirler. "Arslantaş" denilen, sonradan bir boğa kaidesi olduğu anlaşılan taşın ve yazılı kabartmaların bulunduğu bu Demir Çağı kalesinin kalıntıları bilim dünyasına tanıtılmış olur. 1947 yılında H.Th. Bossert ve U.B. Alkım'ın yaptıkları ikinci bir araştırma gezisinden sonra, Bossert'in bilimsel başkanlığında, H. Çambel, N. Ongunsu, M. Darga ve H. Alkım gibi araştırmacılardan oluşan bir ekiple resmen kazıya başlanmıştır. Çalışmalar, 1951'de Bossert'in kazıların sona erdiğini ilan etmesine kadar devam eder. Ertesi yıl kazılara H. Çambel yönetiminde, İtalyan uzmanlar ( Roman İstituto Centrale de Restauro- ICR ) ile devam edilmiştir ve mimari kabartmalar müzeye taşınmadan, yerinde bırakılarak restorasyon ve konservasyon çalışmaları yürütülmüştür. Bunu, 1957'de kalıcı saçakların yapılması izler. Türkiye'nin ilk açık hava müzesinin temelleri atılmıştır. 1958'de ise kaleyi çevreleyen 7715 hektar alan, Milli Park ilan edilerek kalenin doğal çevresi ile beraber korunması sağlanır. 1970'li yıllarda, Ceyhan Nehri üzerine, Halet Çambel önderliğinde toplanan, tüm itirazlara rağmen kurulan ve yoğun çabalar sonunda ancak kret kotu uygun yüksekliğe çekilebilen Arslantaş Barajı, bugün Karatepe-Arslantaş kalesinin bulunduğu tepenin ve karşı kıyıda yer alan tarihöncesi katmanları çok eskilere uzanan Domuztepe'nin eteklerini yalayan bir göl oluşturur. 1987 yılında çalışmalara tekrar başlanır; tümlenen eserler ayağa kaldırılır. 1997-2002 yılları arasında ise Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün işbirliği ile yeniden topografi ve mimari üzerine çalışmalar yürütülür [Çambel 2004:70-71; Özyar 2005:22-23]. İçkaleyi çevreleyen 7715 hektar alan, 1958'de milli park ilan edilerek kalenin doğal çevresi ile beraber bir bütün olarak korunması sağlanmıştır. 2005 yılında çevre halkı, Karatepe-Arslantaş Açık Hava Müzesi'ni ve Milli Parkı'nı kendilerine kazandıran, 60 yıldır yörede aylarını geçirerek çalışmalarını sürdüren Halet Çambel'e sevgi ve takdirlerini bir büstünü dikerek ortaya koymuşlardır [Özyar 2006:107-108].
Tabakalanma: Karatepe kale kazılarında üç yapı katı saptanmıştır. Birinci kat, surları, giriş kapılarını, saray ve kutsal yapıları içermektedir. Ele geçen kabartmalar ve yazıtlar da bu kata aittir. İkinci yapı katı ise mimarlık buluntuları ile sınırlıdır. Bunlar, kalenin ana mimarisini oluşturan ve adı geçen yapıların taş temel duvarları altındaki taş örgülerdir. Karatepe'de gün ışığına çıkarılan eserlerin dikkat çekici olanlarını, giriş kapıları, bunlarla ilintili yapılar, adı geçen yapıları bezeyen kabartmalar, Fenike ve Hitit hiyeroglif yazıtları şeklinde tanımlayabiliriz [Darga 1992:335-337].
Buluntular: Mimari: Yaklaşık 195x375 m'lik bir alanı kaplayan kale, masif burçlarla desteklenen bir çifte sur sistemiyle korunur. Düzenli aralıklar ile 28 burcu bulunan kalenin iç sur halkasının duvar kalınlığı yaklaşık 4 m'dir. Kalenin ırmağa doğru bakan doğu tarafındaki dik yamaç, bir dış sur ile çevrilerek kaleye bağlanmıştır. Bugün kısmen baraj gölünün suyu altında kalan bu sur duvarı da düzenli burçlar ile güçlendirilmiştir [Özyar 2005:24]. Kaleye, kuzeydoğu ve güneybatısında bugün Kuzey Kapı ve Güney Kapı denilen iki anıtsal kapıdan girilmektedir. Büyük kuleler ile desteklenen bu kapılara bir rampa ile ulaşılıyor. Rampadan çıktıktan sonra ise kulelerin arasında yer alan ön avludan geçilerek kaleden içeri girilmektedir. [Özyar 2006:96]. Kalenin batı tarafında bulunan diğer dış sur duvarının Güney Kapısı'na bağlanan yaklaşık 90 m'lik yine burçlarla desteklenmiş bir bölümü ile Kuzey Kapısı'na bağlanan kısa bir bölümü tespit edilmiştir [Özyar 2005:24]. Karatepe'de yapılan çalışmalarda burçlarla donanmış kale duvarları, kaleye kuzeyden (Kuzey Kapı) ve güneyden (Güney Kapı) yol veren iki anıtsal kapı binası ile batıda küçük bir hurç kapısı bulunmuştur. Bunun dışında Güney Kapısı'nın doğusunda depolar, daha batıda kışla binaları ve kuzeydoğuda diğer bir bina ortaya çıkarılmıştır. Kuzey ve Güney Kapısı binalarında bir giriş yolundan sonra iç avluya geçilebilmektedir [Çambel 2004:72]. Olasılıkla, iç avlulu anıtsal yapı, kalenin en büyük binasıdır. Hemen güneyinde, sur duvarlarına paralel üç sıra odadan oluşan bir yapı ile Güney Kapı'nın çevresinde depo işlevi gören mekanlar var [Özyar 2006:96]. Bunun duvarları bazalt kaideler üzerine oturtulmuş heykel ve ortostatlarla kaplıdır. Anıtsal, ahşap bir kapıdan bir sahanlığa geçilmekteydi ve bunun da ardında, duvarları gene heykel ve ortostatlarla kaplı iki yan oda açılıyordu. Güney Kapı binası aşıldıktan sonra kutsal bir mekanda, vaktinde çifte boğa kaidesine oturtulmuş Fırtına Tanrısı'nın (Baal/Temmuz) boy heykeli durmaktaydı [Çambel 2004:72]. Belki de burası dini törenlerin, ayinlerin yapıldığı kutsal bir alandı. 1915 yılına kadar ayakta kalabilen bu dev tanrı heykeli, bugün restorasyon çalışmalarından sonra, yine kaidesinin üzerinde yükselmektedir [Özyar 2006:96]. Duvar kaplaması durumundaki heykel ve ortostatlarda yer yer yazılar bulunmaktaydı. Her bir kapıda Fenike ve Luvi hiyeroglif yazılarıyla donanmış kaide, heykel ve ortostatlar, ayrıca tanrı heykeli üzerinde Fenike yazılı bir metin vardı [Çambel 2004:72]. Çanak Çömlek: Kazılarda az sayıda çanak çömlek parçası bulunmuştur. Bunlar, tepeden de bilinen Demir Çağı'na ait yerel malzemeden oluşmaktadır. Karatepe kazılarında şimdiye kadar ortaya çıkarılan çanak çömlek buluntularının sergilenmesi amacıyla restorasyon çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Karatepe çanak çömleği kalenin tarihlenmesi açısından önemlidir. Karatepe'nin 2. ve 3. mimarlık katları hakkında silolardan çıkarılmış parçaların, Domuztepe buluntularının da tarihlenmesinde önemli bir rol oynayacağı düşünülmektedir. Heykel/Kabartma: Hattuşa'nın MÖ 1200 yıllarında tahrip edilmesinden sonra Anadolu'da Hitit Kültürü, kültür faaliyetlerinin yalnızca saray ve dar bir aristokrat çevresiyle sınırlı kalmasından dolayı yaşamını yitirir. Buna karşılık daha MÖ 2. binyılın ikinci yarısı boyunca Hitit uygarlığının etkisine girmiş olan Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Mezopotamya'da Hitit geleneği süregider. Aslında Luvi kökenli halkın yaşadığı bu bölgede Hattuşa'da, Alacahöyük'te ve daha birçok Anadolu yöresinden tanıdığımız sanat eserleri değişik biçimlere bürünür. Düzinelerce kent devletinden oluşan bu beyliklerde, başlıca dört sanat stili saptamak olasıdır: Geleneksel Hitit Stili, Assurlaşmış Geç Hitit Stili, Aramlaşmış-Assurlaşmış Geç Hitit Stili ve Aramlaşmış-Assurlaşmış-Fenikeleşmiş Geç Hitit Stili [Akurgal 1997b:195]. 1947 yılında Bossert'in başkanlığında başlayan ve sonraları Çambel'in yönetiminde gerçekleştirilen kazılarda gün ışığına çıkarılmış olan yontu yapıtları, koyu gri bir bazalt türünden yapılmış, kalenin kuzeydoğu ve güneybatı kapı yapılarına aittir. Bu taş türü Karatepe'nin karşısında Ceyhan Nehri'nin kıyısındaki Domuztepe'de bulunmaktadır. Karatepe'nin eski adıyla Azativattaya Kalesi'nin kapı ortostatlarında kullanılmış olan bazalt bloklarının hepsi aynı boyda değildir. Büyük heykeller için büyük, kabartmalı ortostatlar için küçük bloklar kullanılmıştır [Darga 1992:335-347]. Sayıları yaklaşık 100'ü bulan kabartmalar, mimari bağlam içerisinde bulunan en kalabalık grubu oluşturur [Özyar 2005:26]. Kabartmalar üzerinde çeşitli sahneler yer almaktadır: ziyafet, çalgıcılar, kurban ve av sahneleri, savaşçılar, adak götürenler, boğa ayaklı figürler, müzik şöleni, gemi sahnesi, üçlü tanrı (trias) kabartmasına doğru geçit resmi, çocuk emziren ve testi taşıyan kadınlar, Tanrı Bes, hayat ağacı yanında keçiler, oynayanlar, kuş avı vb. A. Özyar'ın yaptığı araştırmalara göre levhaları boydan boya dolduran figürlerin tanrıları, küçüklerin ise ölümlüleri canlandırdığı varsayılmaktadır. Birçok sahnenin yorumu bugün yapılamasa da, bunların kendi döneminde ziyarete gelenler tarafından bilinir ve anlaşılır olduğu, ortak bir simge oluşturdukları düşünülmektedir [Çambel 2004:72]. Karatepe-Aslantaş'ta iki ayrı taş ustası ekibinin çalıştığı saptanmıştır. Bunlardan ilki (yayınlarda A ekibi veya I. ekip denen taşçılar) belli bir profil ve kulakları olan canlı, hareketli kabartmaları işlemiştir. İkinci ekip (yayınlarda B veya II. ekip şeklinde geçen) ise değişik profil ve kulakları olan, kontrplaktan oyulmuşcasına hareketsiz, basma kalıp figürler yapmıştır. Bu iki ekibin kısmen aynı zamanda, kısmen de arka arkaya çalıştıkları anlaşılmaktadır. A/I ekibinin dağarcığı daha çok batıya, B/II ekibininki ise daha çok doğuya yöneliktir. Aynı şekilde çift dilli (Fenike ve Luvi hiyeroglif) yazıtı da iki ayrı ekip yazmış olmalıdır [Çambel 2004:72]. Epigrafik Malzeme: Karataş-Aslantaş'ın adının Azatiwataya olduğunu kale kapılarındaki kabartmaların yanı sıra, Fırtına Tanrısı'nın gövdesine yerleştirilen çift dilli yazıttan öğreniyoruz.Yazıtın metni, hem hiyeroglif sistemi ile Luvi dilinde hem de alfabetik harflerle Fenikece hazırlanıp bazalt üzerine işlenmiştir. Yazıt, iki kez Luvice, üç kez de Fenikece tekrar edilmektedir. Hiyeroglif yazının çözülmesine önemli katkılar sağlamış olan yazıt, içeriği ile de tarihi kişi, yer ve olaylara ışık tutar. Metin, kalenin kurucusu Azatiwatas tarafından yazdırılmıştır.Danuna'lıların (Adana) kralı Urikki tarafından desteklendiğini belirten Azatiwatas, Adana Ovası'nı koruyup, ovaya barış ile beraber bolluk ve bereket getirdiğini, bir de ovanın ücra sınırlarına kadar kaleler kurduğunu ekler. Ayrıca Mopsos Evi diye adlandırdığı hanedanlığa sadakatını tekrarlayıp kendilerine hizmet edilmesini sağladığını vurgular. Bilinen son yazıtlı Geç Hitit yerleşme yeri yaklaşık MÖ 700'e tarihlenen Karatepe Kalesi'dir [Özyar 2005:26].
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: MÖ 1200 yıllarında büyük Hitit İmparatorluğu dağıldıktan sonra, Toros Dağları'nın güneyinde Kargamış, Sakçagözü, Malatya, Maraş, Zincirli Tel Halaf gibi Geç Hitit Krallıkları olarak adlandırılan bir dizi krallık kurulur. Bunlardan biri, Adana Ovası'nda (Çukurova) kurulan, varlığı ancak 1946'dan sonra ortaya çıkan ve şimdilik ancak yazıtları Azativataya'da (bugünkü Karatepe-Aslantaş) bulunan Adanava Kralı Azativata'nın yazıtları sayesinde bilgi sahibi olduğumuz Karatepe'dir [Çambel 2004:70]. Geç Hitit Çağı'nda (MÖ 8. yüzyıl), kendisini Adana Ovası hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak kurulmuş olan ve Asativataya diye adlandırılan Karatepe kale yerleşmesindeki mimarlık buluntuları, kabartmalar ve yazıtlar genellikle en geç olan 1. kata tarihlenmektedir. Kale, yazıtlara göre yerel yönetici Azativatta tarafından yapılmıştır ve yine yazıtlara göre, kendi adıyla Azativataya olarak adlandırılmıştır. Dilbilim araştırmacıları, kral Azativatta'nın kalenin yazıtlarında da adı geçen Que hükümdarı Awariku (Urikki) ile Assur kralı Tiglat-pileser III'ün (MÖ 8. yüzyılın ortaları) çağdaşı olduğunu belirtir. Şimdiye dek erken katlar, diğer bir deyişle 2. ve 3. mimarlık katları, için tam bir tarihleme yapılmamış; kronolojik olarak Azativatta'nın egemenliğinden önceye yerleştirilmemiştir [Darga 1992:335].


Liste'ye