Haberler logo Arşiv

ÖZELLEŞTİRME HUKUKÇULARI
GALATAPORT'U İNCELEYECEK

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Galataport konusunda Danıştay'ın verdiği yürütmeyi durdurma kararının Özelleştirme İdaresi'nde değerlendirildiğini ve inceleme sonucunda karara varacaklarını bildirdi. Davos'ta CNBC-e'nin sorularını yanıtlayan Unakıtan, Bakan Abdüllatif Şener'in Galataport ihalesi konusunda kendisine herhangi bir şey söylemediğini ifade etti. Danıştay'ın ihaleye ilişkin yürütmeyi durdurma kararı bulunduğuna işaret eden Unakıtan, şöyle devam etti: "Yazılanlar, çizilenler, bu konu biraz da polemik mevzuu oldu. Herkes bir taraftan bir şey söyledi. Orada ihale, son derece şeffaf, herkese açık yapıldı. Ancak Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararına bakacağız. O gerekçenin içinde zannediyorum imar planıyla ilgili bir yürütmeyi durdurma hususu var." Unakıtan, Eyal Ofer'in Davos'ta kendisiyle görüşmek isteyip istemediği sorusunu da, "hayır olmadı" şeklinde yanıtladı. Unakıtan, Ofer'in ihaleye ilişkin değerlendirmelerinin hatırlatılması üzerine ise "Doğru söylüyor. Gayet açık, şeffaf bir ihale yapıldı. Bu tür özelleştirmelerde kaybeden Türkiye oluyor'' diye konuştu. Unakıtan, Tüpraş'ın özelleştirilmesinden gelen 4 milyar 140 milyon doların, 'borç ödemeleri ile borç yapısının daha iyi hale gelmesi için' kullanılacağını bildirdi.
Sabah, 28.01.2006
ANITLAR KURULU'NUN
YENİ ÜYELERİ

İstanbul'daki Anıtlar Kurulu'na kimlerin atandığı ve kimlerin görevden alınıp başka kurullara gönderildiği belirlendi. Bu değişimde en dikkat çekici olan daha önce 3 No.lu Kurul'da görev yapan ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın çocuklarının villasının bulunduğu bölgeye bakan İstanbul Şehirciler Odası Başkanı Ahmet Turgut ile Mehmet Cevahir'in buradan alınarak 6 No.lu kurula atanmaları oldu. 6 No.lu Kurul ise Şile Kocaeli ve Sakarya'ya bakıyor. Bir başka ilginç gelişme de Galataport ve Haliç bölgesine bakan 1 No.lu Kurul üyelerinin dağıtılmasıyla yaşandı. Şimdi o bölgeye bakan 2 No.lu Kurul'un yeni üyeleri de belli oldu: Hale Çıracı, Ömer Bilgi, Prof. Dr. Mete Tapan. Kültür Bakanlığı kontenjanından ise Yaşar Çoruhlu, Ömer Korman ve Sait Karabulut.
Sabah, Haber: Mahmut Övür, 28.01.2006
ZEUGMA, HALFETİ, BALIKLIGÖL, HASANKEYF VE MARDİN TURİSTLERE AB FONLARIYLA 'GÖZ KIRPACAK'



Gaziantep Ticaret Odası'nın (GSO), GAP Kültürel Mirası Geliştirme Programı çerçevesinde Avrupa Birliği'ne (AB) sunduğu Güneydoğu Anadolu Tanıtım Projesi kabul gördü ve proje 17 Aralık'ta uygulamaya konuldu. AB'nin finanse ettiği Güneydoğu Anadolu Tanıtım Projesi ile bölgeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısının artırılması, bölge insanına istihdam oluşturulması hedefleniyor. Zeugma, Halfeti, Balıklıgöl, Hasankeyf ve Mardin turistleri AB fonlarıyla çekecek. Dünyanın en büyük mozaik koleksiyonunun yer aldığı Gaziantep Arkeoloji Müzesi, Birecik Barajı'na gömdüğü Zeugma Antik Kenti ve Halfeti, Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden Rumkale, Güneşin 'bambaşka' doğup battığı Nemrut Dağı proje kapsamına alınan yerlerden. Güneydoğu Anadolu'nun gerdanlığı Mardin'in taş evleri ve Dayr-ül Zaferan Manastırı, Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı Balıklıgöl, Ayn Zeliha Gölü, yakın bir zamanda sular altında kalacak olan Hasankeyf, Diyarbakır Kalesi ile Siirt, Şırnak ve Kilis'teki tarihi ve kültürel miras da yerli ve yabancı turistlere AB fonlarıyla yürütülen projeyle tanıtılacak. Proje ile Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Adıyaman, Batman, Kilis, Siirt ve Şırnak'ın sahip olduğu tarihi ve kültürel miras, yerli ve yabancı turistlere tanıtılacak. Bu yolla turist sayısının yüzde 15 artırılması ve bölge insanına istihdam sağlanması amaçlanıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ortaklaşa yürütülen projelerde, ticaret ve sanayi odaları yer alıyor.

AB'nin 499 bin 40 avro kaynak aktaracağı çalışmada, Türkiye Turizm Yazarları ve Gazeteciler Derneği ile işbirliği yapılacak. Projenin öncelikli hedef kitlesi, yerli- yabancı turistler ve turizmciler. 2 yıllık çalışmayla, turist sayısının yüzde 15 artırılarak 150 bin kişiye, bölgede ortalama kalış süresinin ise 1.4 günden 2.5 güne çıkarılması planlanıyor. Çalışmayla ayrıca, turları organize eden ve etme potansiyeli bulunan seyahat acentelerinin, eğitilmesi hedefleniyor. Projenin hedef grubu, 150 bin turistin yanı sıra, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) üyesi 6 bin acente, yurt dışı bağlantıları, Türkiye Rehberler Birliği (TUREB) üyesi 6 bin 500 rehber ve TUROB üyesi otellerden oluşuyor.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin, tarihi dokusu ve kültürel zenginliğinin sistemli ve bütün halde tanıtılacağı projeyle yöre insanında turizm bilinci oluşturulacak. Tanıtım ağırlıklı projenin ilk etabı alan çalışmalarını kapsıyor. Bu kapsamda, ilin büyüklüğüne göre belirlenen 1 ya da 2 kişi, o şehir hakkında detaylı bilgi toplayacak. Bilgiler değerlendirildikten sonra, önemli tarihi mekanlar, müzeler, arkeolojik alanlar, yörenin yemekleri, el sanatları ve günlük yaşam ayrıntılı bir biçimde fotoğraflanacak. Hazırlanacak olan Güneydoğu Anadolu Rehber Kitapçığı, CD'si, yöresel müzik CD'si, 20 dakikadan az olmayan, özgün bir senaryoya sahip tanıtım filmi ve Türkçe ve İngilizce web sitesiyle yerli ve yabancı turistler bölgeye çekilecek. Çalışmaların turizmci ayağında ise seyahat acentelerinin bilgi birikimlerinin zenginleştirilmesi, mevcut tur güzergahının gözden geçirilmesi ve gereken hallerde, yeni güzergahların oluşturulması yer alıyor. Tam ve yarı zamanlı 29 kişinin çalışacağı projede, turizm uzmanı, arkeolog, el sanatları uzmanı, gastronom, tarih bilimci, şehir plancısı, yöresel müzik uzmanı ile profesyonel fotoğrafçı görev alacak. Bölge insanına iş olanaklarının sağlanmasını öngören projenin sürdürülebilirliği ise tanıtım amaçlı hazırlanan yayınların satışıyla sağlanacak. Bu doğrultuda, 20 bin Turizm Rehberi, 30 bin tanıtım CD'si, 20 dakikalık Güneydoğu Anadolu Tanıtım Filmi, 10 bin yöresel müzik CD'si basılacak. Proje Koordinatörü Filiz Hösekoğlu, doğrudan 29 kişiye istihdam sağlayan projenin, kalıcı meyvelerini 2 yıl içinde vermeye başlayacağını belirtiyor. Bölgeye gelen turist sayısının artırılmasıyla beraber, turizm sektöründe hizmet veren acente, rehber, otel işletmecisi ve yöre insanına kaynak oluşturulacağını aktaran Hösekoğlu, yöre insanının turizm bilincinin artmasıyla, projenin dolaylı katkısının da ortaya çıkacağını sözlerine ekliyor.
Gaziantep Olay Medya, 28.01.2006
TÜRKİYE, FRANSA'DAN 'ÇİNİLERİNİ' İSTEYECEK

Ayasofya Müzesi bahçesinde bulunan 2. Selim Türbesi'nin kapı girişinin sol tarafından yıllar önce çalınan 16. yüzyıl İznik çini pano Fransa'daki Louvre Müzesi'nde sergileniyor. Oysa UNESCO Kültür Mirasının Korunması sözleşmelerine göre Türkiye'nin çalıntı eserleri geri isteme hakkı var. Bu arada Louvre Müzesi Başkanı Henri Loyrette özel bir ziyaret için Türkiye'ye geldi. Adına resepsiyon verilecen Loyrette, 30 Ocak'ta da Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ile görüştü. Koç, Ayasofya Müzesi bahçesindeki II. Selim Türbesi çinilerini gündeme getirdi. Türbeden çalınan panodaki 60 tane kare İznik çinisi, Louvre Müzesi'nin "Art of Islam" bölümünde sergileniyor.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 27.01.2006
ŞAPHANE'DEKİ TARİHÎ BİNA KORUMA ALTINA ALINACAK

Kütahya, Şaphane İlçesi'ndeki tarihî “Hacı Hasanlar Evi”nin koruma altına alınacağı bildirildi. Kütahya Müze Müdürü Metin Türktüzün, yaptığı açıklamada, 600 yıllık binanın ilçeye kazandırılması gerektiğini söyledi. Tarihin korunmasının, geçmişe karşı bir saygı ifadesi olduğunu belirten Türktüzün, “Evin kurtulması için elimizden geleni yapacağız. Bina, döneminin özellikleri yansıtan çok ilginç bir yapı” dedi.
Kütahya Tellal Gazetesi, 26.01.2006
GEMLİK'TEKİ 'TARİHİ ESER' PAZARLIĞINA 4 GÖZALTI

Gemlik'te bazı kişilerin elinde tarih eser bulunduğunu öğrenen Mali Büro ekipleri, müşteri gibi davranarak önce A. Ç. ile görüştü. Ardından S. T.'ye ait işyerinde tarihi eserleri inceleyen bir görevli, tamamını 70 bin YTL karşılığında almak için anlaştı. Ancak tarihi eser kaçakçılarının müşteri sandığı kişi polisti. Gemlik Emniyet Müdürlüğü ekiplerinden de destek alarak S. T.'nin işyerine baskın düzenleyen Mali Polis, toplam 49 adet esere el koydu. Ele geçirilen gözyaşı şişeleri, heykel ve heykelcikler ile 1 adet fosil ve bir hayvana ait dişlere ise paha biçilemedi. Cam mozaik işiyle uğraşan S.T.'nin yanısıra olayla ilgili olarak M. G. ve M. A. da aynı operasyon kapsamında gözaltına alındı. El konulan tarih eserler incelenmek üzere Müze Müdürlüğü'ne teslim edilirken, 4 zanlı Adliye'ye sevk edildi.
Bursa Olay Gazetesi, 26.01.2006
TARİHİ ESERLERE TARİHİ OPERASYON

Diyarbakır polisi son yıllardaki en büyük tarihi eser operasyonuna imza attı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Ekipleri, Van'dan ve Batman'dan paha biçilmez tarihi eserler getirilip satılacağı haberini aldı. Van'dan gelen Ali D. ve Ahmet A.'yı yakalayan polis, zanlılarla birlikte Bizans Dönemi'ne ait bir tarihi eser ele geçirdi. Polis ayrıca Batman'dan tarihi eser getirerek satmak isteyen S.D.'yi de gözaltına aldı. Operasyonda ele geçirilen Roma ve Bizans İmparatorluğu ile Hitit ve Helenistik Dönemi'ne ait toplam 10 parçadan oluşan 3 ve 4 bin yıllık tarihi eserin değerinin 450 bin YTL olduğu belirtildi. Her iki operasyonda yakalanan 3 zanlı savcılığa sevk edildi.
Sabah, 26.01.2006
MARMARAY'DAKİ HAZİNELER

İngiliz Guardian gazetesi Asya ile Avrupa yakasını raylı bir sistemle birbirine bağlayacak Marmaray projesinin kazı çalışmaları sırasında bulunan tarihi eserlere değindi. Kalıntıları İstanbul'un tarihteki ismine atfen "Constantinople'un kayıp hazineleri" olarak niteleyen gazete 5. yüzyıla ait bir limana ait kalıntıların projenin tamamlanmasını geciktireceğini yazdı. Guardian "Kalıntılar Türkiye'nin 21. yüzyılı yakalama hırsının bir sembolü olan bu projenin bitirilmesine engel oluyor" dedi.
Sabah, 26.01.2006
35 CAMİYE KAMERALI GÜVENLİK SİSTEMİ

Vakıf lar Genel Müdürlüğü, bu yıl 35 camiye kameralı güvenlik sistemi kuracak. Vakıflar Genel Müdürlüğü, hırsızlık ve kaçakçılığı önlemek amacıyla 2005 yılında 15 camiye güvenlik sistemi taktırmıştı. Camilerin sürekli hırsızlık sorunuyla boğuşması nedeniyle 2006 yılında 36 camiye daha güvenlik sistemi taktıracak olan Vakıflar, kaçakçılık ve hırsızlığın en çok İstanbul'da görülmesi nedeniyle, ilk olarak bu şehirdeki camileri koruyacak. Bu sistem daha sonra tüm yurt genelindeki camilere yayılacak. Kameralı güvenlik sistemi, hırsızlık anından yaklaşık 1 dakika sonra bilgiyi Emniyete ulaştıracak ve kısa sürede olaya müdahale edilebilecek.
Hürriyet, 26.01.2006
KÜLTÜR BAKANI'NA ASPENDOS SORUSU

CHP Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na verdiği önergede, gürültülü konserler ve yoğun kullanım nedeniyle Aspendos'un, özellikle sahne arkasındaki duvarının yıkılma olasılığı bulunduğunun öne sürüldüğünü anımsattı. Dünyanın antik çağdan kalan en iyi korunmuş amfitiyatrosu olduğu belirtilen Aspendos'un korunması için Kültür Bakanlığı'nın çalışması bulunup bulunmadığını soran Baloğlu, geçen ilkbaharda amfitiyatronun bir duvarından parça düştüğü iddialarının da gerçek olup olmadığının açıklanmasını istedi. Aspendos'un kullanım şartlarını belirleyecek bir çalışma yapılıp yapılmayacağını da Bakan Koç'un açıklamasını isteyen Baloğlu, "Yapının ayrıntılı biçimde ve tüm teknik olanaklarla incelenmesi ile amfitiyatronun restorasyon ve koruma projesinin hazırlanması ne zaman mümkün olacaktır?" dedi.
Hürriyet, 26.01.2006
IŞIK ONU BÜYÜLEMİŞTİ

Işığın ressamı Rembrandt van Rijn 400 yaşında... Portre resmin kilometre taşlarından biri olan bu büyük ustanın anısına bu yıl başta anavatanı Hollanda olmak üzere dünyanın pek çok yerinde özel sergiler açılıyor, etkinlikler düzenleniyor.
Bunlardan en kapsamlısı Amsterdam'daki Rijskmuseum'da 26 Ocak'ta açılan sergi. Sergide, büyük ustanın gençlik dönemi tablolarının yanısıra adıyla özdeşleşen Gece Nöbeti, Yahudi Gelin, Anatomi Dersi gibi yapıtları da yer alıyor.
Resim tarihinin en iyi portre ressamlarından biri olan Rembrandt, yaşamının son yıllarında pek çok sanatçı ile aynı kaderi paylaştı. Ama sanat tarihçilerine göre bu dönemde döneminde içinde bulunduğu karamsar atmosfer -finansal açıdan çökmesi, eşinin ölümü- bile onun "yıldız" olmasını engelleyemedi. Rembrandt uzmanı Ernst van de Wetering, "Hayatının son yıllarında da o bir stardı" diyor. "Tıpkı şöhretinin doruğunda olduğu dönemdeki gibi."



Dr. Nicolaes Tulp'un Anatomi Dersi.

Rembrandt Harmenszoon Van Rijn, ya da daha çok bilinen adıyla Rembrandt, 15 Temmuz 1606'da bir değirmencinin dokuz çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. İlk okulu bitirdikten sonra da bir ressamın çırağı oldu. Van de Wetering'e göre Rembrandt resme başladıktan çok kısa bir süre sonra özellikle Leiden'in üst takabasının dikkatini çeken bir ressam haline geldi. "Işığın ressamı" olarak tanınan Rembrandt'ın 1628 yılında yaptığı kendi portresi sanatçının ışık ve gölge üzerindeki deneylerinin ilk ürünlerinden biri olarak kabul ediliyor. Rembrandt uzmanı van de Wetering "O Leiden'de ışığı keşfetmişti. Amsterdam'a gittiğinde ise artık gücünün doruğundaydı" diye anlatıyor. Sanat alanında adını gittikçe daha çok duyuran Rembrandt 1630 yılında Amsterdam'a gitti. Orada da kısa sürede kent halkının özellikle de kentin önde gelenlerinin gözdesi oldu. Pek çok kişi ona potresini çizdirdi. 1632 yılında en ünlü eserlerinden biri olan Dr. Nicolaes Tulp'un Anatomi Dersi adlı tablosunu yarattı. Amsterdam'da kısa sürede ülkenin yüksek sosyetesine kendini kabul ettiren Rembrandt, bir sanat tacirinin yeğeni ve eski belediye başkanının kızı olan Saskia van Uylenburg ile evlendi. Bir kaç yıl içinde de Rembrant
Amsterdam'ın en başarılı ressamlarından biri haline geldi. Artık yanında çok sayıda çırak da çalışıyordu.



1639'da Breestraat'da dönemin en lüks evlerinden birine taşındı. Bu ev bugün bir müze haline getirildi. Fakat kentin ileri gelenlerinin kendisine gösterdiği bütün ilgiye rağmen Rembrandt halktan kişilerin portrelerini de çizdi. Avustralyalı sanat tarihçisi Robert Hughes, "O portresini yaptığı insanları soylu olarak göstermeye çalışan bir ressam değildi. İşte bu yüzden de Caravaggio'dan sonraki gerçekçilik akımının ilk gerçek Tanrı'sıydı' diye anlatıyor. Bu arada Amsterdam Rijkmuseum'un şubat ayında Rembrandt ve İtalyan ressam Caravaggio'nun yapıtlarını biraraya getiren özel bir sergi hazırladığını da hatırlatalım. 1642'de Rembrandt, ışık ve gölgenin büyüleyici dansı olarak tanımlanan Gece Nöbeti adlı tablosunu yaptı. Bu dönemden sonra ressamın hayatında bir şeyler ters gitmeye başladı. Aynı yıl çok sevdiği eşi Saskia öldü. Bundan sonra da finansal açıdan zorluklar başladı.

1656 yılına kadar önce hizmetçisi sonra sevgilisi olan Hendrickje Stoffels ile birlikte yaşadı. Bu arada borçları da artık altından kalkamayacağı kadar büyümüştü. Sahip olduğu herşeyi satmak zorunda kaldı. Fakat Rembrant uzmanı van de Wetering'e göre sanatçının finansal sorunları onun unutulmuş bir ressam olduğu anlamına gelmez. İkinci eşi Hendrickje'yi 1663 yılında oğlu Titus'u da 1668 yılında kaybeden Rembrandt 4 Ekim 1669'da 63 yaşındayken hayata veda etti.
Hürriyet, 26.01.2006
YURTDIŞINDAKİ SERGİLERE ARTIK KIRILMAYAN ESERLER GÖNDERİLECEK



Kültür ve Turizm Bakanlığı, tarihî eserlerin yurtdışı sergilerinde zarar görmeden dönmesi için 2006 yılında daha tedbirli davranacak.
1999'da Paris Versailles Sarayı'na gönderilen 18. yüzyıla ait Altın Taht ve Murassa Kama'nın, 2004'te de Brüksel'de açılan Analar, Tanrıçalar ve Hanım Sultanlar sergisinden Afrodit Heykeli'nin hasarlı olarak gelmesi gibi kötü sürprizlerle karşılaşmak istemeyen bakanlık, bundan sonra nakil sırasında zarar görmeyecek, kırılmayacak eserler gönderecek.

1980 yılına kadar tarihî eserlerin yurtdışına çıkarılmasına 'zarar görmemesi için' izin verilmiyordu. 12 Eylül'den sonra Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından bu uygulama kaldırıldı ve sanat eserlerinin sergilenmek amacıyla yurtdışına çıkışına izin verildi. Ancak uzmanlar, gerek nakil sırasında gerçekleşecek kazaların, gerekse alışık oldukları nem ve sıcaklık ortamından uzaklaşmalarının tarihî eserlere verdiği tahribata dikkat çekiyor. Bu hususları dikkate alan bakanlık, 2006'da İspanya, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Almanya ve İspanya'daki sergilere gönderilecek eserlerin 'kırılmayacaklar' arasından seçilmesini kararlaştırdı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, Afrodit Heykeli'nde olduğu gibi olumsuz bir durumla karşılaşmamak için bundan böyle zarar görmesi muhtemel eserleri yurtdışına çıkarmayacaklarını söyledi. Düzgün, “Eserler konusunda son derece hassas davranıyoruz. Ama hem AB'ye uyum hem de Türkiye'nin tanıtımı açısından yurtdışı sergileri önemli. Eser göndermekten vazgeçemeyiz; ancak önlemlerimizi artırabiliriz. Bu çerçevede, daha titiz davranarak, zarar görmeyecek eserleri seçeceğiz.” dedi. Eserler için sigorta da yaptırıldığını hatırlatan Düzgün, sigorta bedelinin kıymet takdirine göre hesaplandığını dile getirdi. Orhan Düzgün; “Şu anda en çok dikkat ettiğimiz nokta, nakil sırasında zarar görmeyecek eserlerin gönderilmesidir.” açıklamasını yaptı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na birçok ülkeden sergilenmek için eser talebi geliyor. Ancak istenen her eser gönderilmiyor. Özellikle Zeugma mozaikleri şimdiye kadar birçok ülke tarafından istenmesine rağmen İstanbul'a bile getirilmedi. Ancak ABD'de düzenlenen 'Muhteşem Süleyman', İngiltere'de düzenlenen 'Türkler-Bin Yılın Yoculuğu', Japonya'da düzenlenen 'Türkiye'de Üç Büyük İmparatorluk', en son yine ABD'de açılan 'Kaftanlar' gibi birçok sergiye eser gönderildi. Bakanlık, yurtdışındaki sergileri Türkiye'nin tanıtımı açısından önemli buluyor. Brüksel'e Ekim 2004 tarihinde gönderilen Afrodit Heykeli, Ocak 2005'te bileği kırık olarak geri gelmişti.
2006 yılında gerçekleştirilmesi planlanan yurtdışı sergileri
- Kral Sigismund Sergisi, Macaristan-Lüksemburg
- Hititler Sergisi, Çek Cumhuriyeti
- Türkiye Sergisi, Hollanda
- 2006 Denizcilik Sanatı: Türkiye'den Sanat ve Gemi Yolculuğu Sergisi, Almanya
- İbn-i Haldun Sergisi, İspanya
Zaman, 25.01.2006
EYÜP'E PADİŞAH HAMAMI

İlçedeki tarihi eserleri yeniden hizmete sunmayı hedefleyen Eyüp Belediyesi, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'un fethinden sonra ilk yaptırdığı hamam olan Eyüp Sultan Hamamı'nı restore ettiriyor. 5 yıldızlı hamam niteliğinde yapılacak olan tarihi Eyüp Hamamı'nda yabancı turistler için sauna, fitness ve masaj odası da bulunacak. Eyüp'ü önemli bir turizm merkezi haline dönüştürmeyi planlayan Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç, "Tarihe karşı sorumluluklarını yerine getiriyoruz. İlçedeki tarihi eserleri restore ederek yeniden hizmete sunacağız. Fatih Sultan Mehmet'in yadigarı Eyüp Sultan Hamamı'nı, restorasyonunu Ağustos ayına doğru bitirerek hizmete açmayı hedefliyoruz'' şeklinde konuştu. Başkan Genç sözlerini "Bu şehri huzurlu bir kent olarak gelecek nesle teslim etmeliyiz. Biz tarihi Eyüp hamamı ile modern ve gelenekseli birleştireceğiz. Tarihi hamamla ziyaretçileri zaman tünelinde bir yolculuğa çıkaracağız" diye sürdürdü.
Sabah, 25.01.2006
GİŞEDEKİ KAMERALAR MÜZE GELİRLERİNİ KATLADI



15 müzenin gişelerine 6 ay önce yerleştirilen kameralar işe yaradı. Kültür Bakanlığı yetkilileri, bilet fiyatlarında zam olmamasına rağmen, gelirlerin iki-üç kat artmasını kameralara bağlıyor.

Müzelerde yaşanan bilet yolsuzluklarının önüne geçmek isteyen Kültür ve Turizm Bakanlığı, gişe ve turnikelere yerleştirdiği kameralarla sorunu büyük ölçüde çözdü. Bu sayede müze gelirleri ikiye hatta bazı yerlerde üçe katlandı. Kapıkule Gümrüğü'ndeki gizli kamera sistemini hatırlatan uygulamayı, bakanlık 6 ay önce başlatmış. En fazla ziyaret edilen 15 müzeye kamera yerleştirilmiş. Aralarında Topkapı Sarayı, Ayasofya, Efes, İzmir Arkeoloji, Antalya Arkeoloji, Bodrum Sualtı Arkeoloji ve Ankara Anadolu Medeniyetleri'nin de bulunduğu müzelerin gişeleri takibe alınmış. Personel ilk zamanlarda kameralardan haberdar değilmiş, ancak Ankara'daki merkezden yapılan izlemeler sonucunda bazı görevliler uyarılınca ve görüntüler de delil olarak gösterilince olay açığa çıkmış.

2005'te bir önceki yıla göre turist sayısında yüzde 21'lik artış olduğuna dikkat çeken bakanlık yetkilileri, bilet fiyatlarına zam yapılmamasına rağmen gelir artışını kamera sistemine bağlıyor. Alınan bilgilere göre, artış oranının en yüksek çıktığı yer Efes Müzesi oldu. 2004'te 3,5 milyon YTL'lik bilet geliri, 2005'te 11 milyon YTL'ye yükseldi. Ayasofya Müzesi'nde de durum farklı değil. Gişeleri ağustos ayından itibaren izlemeye alınan müzede, gelir 2004'ün son altı ayında 4 milyon YTL iken, 2005'in Ağustos-Aralık döneminde 10 milyon YTL'ye ulaştı. Topkapı Sarayı'nın gelirleri de kamera ile izlenmeye başlandıktan sonra iki kattan fazla artış gösterdi. 2004'te 10 milyon YTL olan hasılat, 2005'te 23 milyona çıktı.

Gişelerin bulunduğu odalara, turnikeleri de görecek şekilde takılan kameralar sayesinde müzelerdeki bilet yolsuzlukları bir bir ortaya çıkarılmış. İnternet ağı sayesinde Ankara Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nden (DOSİM) gişelerin gözetlendiği, uzun bir süre fark edilmemiş. Ancak, İstanbul'da bir müzenin gişesinde lakayt davranışları görülen personel için açılan soruşturmada, iddiaları yalanlayan memura 'olay anı görüntüleri' gösterilince gişelerdeki kameraların varlığı da ortaya çıkmış. “Müze gişelerinde gizli kamera var!” söylentisinin ve bu yolla gişe memurlarının izlendiğinin tüm müzelere yayılması, ilginç bir sonucu da beraberinde getirmiş. Müzelerin bilet gelirleri, eskiye oranla bazı müzelerde yüzde 200, bazılarında ise yüzde 300 artış göstermiş. Bakanlığın gişe yolsuzluklarıyla mücadelesi gizli kamera ile sınırlı değil. 2002 yılında Ayasofya Müzesi'nde ortaya çıkarılan bilet yolsuzluğuyla devletin trilyonlarca lira zarara uğratıldığı belgelenmişti. Turnikelerdeki optik okuyucular etkisiz hale getirilerek turnikelerin boş dönmesi sağlanmış; barkot kısımlarına 'ücretsiz' barkotu yapıştırılarak biletler tekrar tekrar satışa sunulmuştu. Kamuoyuna yansıyan bu suiistimaller üzerine bakanlık, gişe ekipmanını ve personelini baştan sona yeniledi. Yolsuzluk ihtimaline karşı kendilerini 'hırsız-polis' yerine koyarak önlemler geliştiren bakanlık uzmanları, görevlilerin müdahalesine gerek duymayan turnikeleri müzelere getirdi. Müzelerin gişeleri yaklaşık altı aydır da kameralı sistemle gözetleniyor.
Zaman, 25.01.2006
BİR GARİP İHALE

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın kasası durumundaki DÖSİM (Döner Sermayeler Merkez Müdürlüğü) İstanbul İşletme Müdürlüğü'nde yaşanan "imza skandalının" ardından yeni iddialar ortaya atıldı. Sümerbank'tan devralınan Sirkeci'deki tarihi binanın restorasyonu ilk ihalede kaybeden şirkete verildiği ortaya çıktı. Restorasyon için Aralık 2005'te yapılan ihaleye Vaka, Mete, Atölye Mim Tasarım İnşaat şirketleri girdi. Vaka 760 bin, Mete 744 bin, Atölye Mim Tasarım da 727 bin YTL teklif verdi. İhaleyi Mim Tasarım'ın kazandığı açıklandı. Ancak birkaç gün sonra sözleşme imzalamaya giden şirket yöneticileri ihalenin iptal edildiği sürpriziyle karşılaştı. Şirket yöneticilerinin itirazı sonucu değiştirmedi. Aynı gün Atölye Mim Tasarım'ın davet edilmediği ikinci ihale 710 bin YTL ile Vaka İnşaat şirketinde kaldı. İkinci ihaleye giren diğer şirket de Vaka inşaatın sahibinin damadına ait Ravza İnşaat oldu. Mim Tasarım'ın sahibi Münir Alparslan zarara uğratıldığını öne sürerek İhale Kurumu'na itiraz etti. Alparslan, "Çok komik bir iptal gerekçesi önüme sürdüler. Şartnamede işin bitiş tarihi olarak 31 Aralık 2006 gösterilmişti. Bunun geç bir süre olduğunu söylediler. Bunu kendilerinin belirlediğini, istedikleri tarihte de işi bitirebileceğimi söylememe rağmen 'bu ihalenin iptalini gerektirir' dediler. Aynı gün yaptıkları ikinci ihaleye de beni çağırmadılar" dedi. Ravza İnşaat'ın ticaret odası kaydı olmadan DÖSİM İstanbul İşletme Müdürlüğü'nden iş aldığı da ortaya çıktı. Kayıtlarda kuruluş ve tescil tarihi 16 Eylül 2005 olarak görünen şirketin 6 Nisan 2005'te 23 bin YTL tutarında iş aldığı belirlendi.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 24.01.2006
"Muasır medeniyet seviyesi..."

SÖKELİ TURİZMCİ, KEMALPAŞA EVLERİ'NDEN BİRİNİ RESTORE ETTİRECEK

KÜLTÜR BAKANI, MÜJDEYİ BELEDİYE BAŞKANI'NA VERDİ

Söke Tarihi Güzelleştirme ve Kalkındırma Vakfı Başkanı turizmci Hanzade Özbaş, evlerden birini alıp restore edeceğini söyledi. Kemalpaşa Evleri'nin kurtarılması ve ilçenin güzelleştirilmesi amacıyla kısa süre önce kurulan vakfın çalışmalarını hızlandıracağını kaydeden Özbaş, "Söke Belediyesi tarafından geliştirilen bu projenin sahiplenilmesi ve destek bulması çok sevindirici. Kemalpaşa Evleri ve Söke'nin bende ayrı bir yeri var. Bu proje nedeniyle şimdiden çok heyecanlanıyorum" diye konuştu. Belediye Başkanı Necdet Özekmekçi ve İlçe Kaymakamı Celil Ateşoğlu ile koordineli çalışan Özbaş, Söke tarih ve kültürüne önem verenlerin kendilerine destek olmasını istedi. Vakıf, Kemalpaşa Mahallesi'ndeki 52 Rum evinin mülk sahipleri, belediye veya satın alacak kişi ve kurumlarca hazırlanacak projeler doğrultusunda restorasyonunu koordine edecek.

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, açılış ve deve güreşlerine katılmak için geldiği Aydın'da, Söke'deki Restorasyon Projesi'ni destekleme konusunda Belediye Başkanı Necdet Özekmekçi'ye, "Ben söz verdim mi tutarım. Nisan'da gel senin işi halledelim" dedi.
Yeni Asır, 23-25.01.2006
ERZURUM KÜLTÜR ENVANTERİ BU YIL TAMAMLANACAK

Kültür ve Turizm İl Müdürü Fikret Öztürk, Erzurum'un kültürel varlıklar konusunda önemli zenginlikler barındırdığını belirterek, kentte kültür envanterinin çıkarılmasına ihtiyaç duyulduğunu ve bu amaçla çalışmaların devam ettiğini ifade etti.

Erzurum'un kültürel açıdan önemli bir yere sahip olduğunu belirten Öztürk, “ Kentin tarihi ve kültürel değerlerinin ön palan çıkarılması için çalışmalara ağırlık vereceğiz. Kültür varlıklarını derlenmesi gerekiyor” dedi. Kentteki turizm sektörünün gelişmesi için kültürel varlıkların önemli bir yere sahip olduğunu belirten Öztürk, “ Turizm sektörünün gelişmesi konusunda kültürel varlıklar büyük önem taşıyor. Kültürel değerleri ve geleneklerin yaşatılması konusunda hepimize büyük görev düşüyor” dedi.

Tanıtım sorununun aşılması konusunda ilçelerde ki turizm potansiyelinin tespit edilmesi konusunda envanter çıkardıklarını belirten Öztürk, “Erzurum'da ki tarihi ve kültürel zenginlikleri ortaya çıkarmak için ilçelerle ilgili çalışmalar yaparak, envanter çıkardık. İlçelere ilişkin çıkardığımız envanterde Erzurum'un tanıtım sorunun aşılmasına katkı sağladık” dedi.
Erzurum Gazetesi, 24.01.2006
DOSYA

Tralleis'de neler oluyor?

Aydın Denge Gazetesi, 23-26.01.2006
KAZILAR YENİDEN BAŞLAYACAK

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Abdullah Yaylalı Tralleis Antik Kenti kazılarının yeniden başlaması için Bakanlar Kurulu'ndan izin çıktığını söyledi.

Aydın'da bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ile birlikte Aydın'a gelen Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün ile görüştüğünü belirten Yaylalı, ''Görüşmemizde, Tralleis kazılarının yeniden başlaması için Bakanlar Kurulu'ndan izin çıktığını söyleyen Düzgün, kazı başkanlığına da benim atandığımı söyledi'' diye konuştu.

Tralleis Antik Kenti kazılarının, artık bakanlığın kazısı haline geldiğini, Aydın Müze Müdürlüğü'nün kazılarla ilişkisinin sona erdiğini ve kazıların ADÜ tarafından yürütüleceğini ifade eden Yaylalı, şunları kaydetti: ''Yarından itibaren, kazıların ön hazırlık çalışmalarına başlayacağız. ADÜ Arkeoloji bölümü öğretim üyelerinden oluşan ekibimiz zaten hazırdı. Kazılar için Aydın Belediyesi bana 100 bin YTL taahhüt etmiş durumda. Kültür ve Turizm Bakanlığımız ne kadar ödenek tahsis edecek şu anda bilemiyorum.'' Yaylalı, hazırlık çalışmalarının tamamlanmasıyla, kazılara Haziran ayında başlayacaklarını sözlerine ekledi.


YENİ KAZI BAŞKANI PROF. YAYLALI

Adnan Menderes Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Tralleis Antik Kenti'nin yeni Kazı Başkanı Prof. Dr. Abdullah Yaylalı, yaptığı açıklamada, Tralleis Antik Kenti'nin simgesi haline gelen 'Üç Gözler'in ayak kısımlarında bulunan büyük taşların zaman içinde döküldüğünü ve alt kısımlarında yapılan kazı çalışmaları ile ayaklardaki taşların birbirinden ayrıldığını söyledi.
Prof. Dr. Yaylalı, şöyle konuştu: ''Üç Gözler hafif bir depremde çökebilir. Bu nedenle ilk yapacağımız çalışmalardan bir tanesi, 'Üç Gözler'in restorasyon projesini hazırlayıp, bir an önce onu kurtarmaktır. Bir an önce taşların yerli yerine oturtulması ve sağlamlaştırılarak, koruyucu önlemlerin alınması lazım.''
Prof. Dr. Yaylalı, 'Üç Gözler'de yapılacak restorasyon ve antik kentte yapılacak kazı çalışmalarının ardından, turistlerin Tralleis Antik Kentini ziyaret etmek isteyeceklerini söyledi.

Tralleis Antik Kentinde yürütülecek kazı çalışmaları için hem antik kente yakın, hem de büyük bir merkeze ihtiyaç olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yaylalı, şunları söyledi:
''Antik Kent içinde şu anda var olan tek katlı, müstakil yer yetersiz ve muhtemelen yıkılacak. Kazı için daha büyük bir merkez lazım. Bu merkezde 15-20 kişi çalışacak, onların ikametgahını sağlamam gerekiyor. Bu merkezde, yayına hazırlık çalışmaları ve restorasyon gibi çalışmalar yapılacak. Kazı başlayıp, rutin hale geldikten sonra, bu merkezde çalışmalar 11-12 ay devam edecek. Ayrıca çıkarılan eserlerin sergilenmesi konusunda da hazırlıklar yapılacak.''

Daha önce Yard. Doç. Dr. Rafet Dinç tarafından yürütülen ve yaklaşık 2 yıldır ara verilen Tralleis kazıları, Bakanlar Kurulu'ndan çıkan “sürekli kazı” izni ile Prof. Dr. Abdullah Yaylalı başkanlığında yeniden başlayacak. Kazıların bu yılki bölümüne Aydın Belediyesi'nin de 100 bin YTL'lik katkı sağlayacağı öğrenildi.
ARKEOLOJİK POLEMİK!

Tralleis kazılarını yaklaşık 10 yıldır sürdüren Yard. Doç. Dr. Rafet Dinç, “10 yıllık emeğim gasp edildi” derken, Tralleis kazılarına bundan sonra başkanlık edecek olan Prof. Dr. Abdullah Yaylalı ise, Tralleis'in hiçbir zaman Dinç'in kazısı olmadığını belirtti.

Daha önce Aydın Müzesi tarafından ve ADÜ Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Rafet Dinç'in Bilimsel Kazı Heyeti Başkanlığında yürütülen Tralleis Antik Kenti kazılarının, geçtiğimiz günlerde Adnan Menderes Üniversitesi'ne devredilmesi, yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Yaklaşık 10 yıl Tralleis kazısını sürdüren Rafet Dinç, yapılan uygulamanın ahlaki ve etik olmadığını ve 10 yıllık emeğinin gasp edildiği öne sürerek, “Böyle bir hak gaspı, Türk Müzeciliğinin kurucusu Osman Hamdi Bey'den bu güne değin, Türkiye'de hiç görülmemiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu uygulaması, Arkeoloji dünyasında hiç de ahlaki ve etik olarak değerlendirilmeyecektir” dedi.

ADÜ tarafından yürütülecek olan kazılara başkanlık edecek olan Prof. Dr. Abdullah Yaylalı'nın 2001 yılından bu yana Tralleis kazısını üzerine alabilmek için çok çeşitli yollar denediğini ve kazıyı kendi üzerine alabilmek adına resmen Kültür ve Turizm Bakanlığına üç kez başvuruda bulunduğunu da öne süren Dinç, “Söz konusu bakanlık Prof. Yaylalı'nın başvurularını kabul etmemişti. Bugün gelinen noktada ise, bakanlık benim başvurularıma itibar etmeden ve beni dinlemeden, yargısız infaz yolunu seçerek, 10 yıllık emeğimi Prof. Dr. Abdullah Yaylalı'ya devretmiştir” dedi.

Tralleis kazısının kendisine iadesi için gerekli yasal başvuruyu yapacağını da belirten Dinç, “Kültür ve Turizm Bakanı'nın 13 Ekim 2005 tarih ve 152610 Sayılı genelgesi ve 2863 Sayılı yasa ve ona bağlı yönetmenlikte benim gibi bir bilim insanın kazı yapamayacağı diye bir şey söz konusu değildir. Burada on yıllık müktesep hak yok sayılmış ve aynı kürsüden bir başka öğretim Üyesine Tralleis kazısı devredilmiştir. Tralleis Kazısının durdurulması ve müktesebimin iadesi konusunda gerekli olan yasal başvurumu yapacağım” dedi.Dinç ayrıca, Prof. Dr. Abdullah Yaylalı'nın 1.5 yıl sonra yaş haddinden mecburen emekliye ayrılacağını da belirtti.

Tralleis kazılarına bundan sonra başkanlık edecek olan ADÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Abdullah Yaylalı ise, Tralleis'in hiçbir zaman Rafet Dinç'in kazısı olmadığını belirterek, “Bu kazı Aydın Müzesi'nindi. Dinç, sadece Müze'ye ait bu kazıda bilimsel danışmanlık yaptı. O nedenle bir müktesep hak, ya da hak gaspı söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Bakanlık kimi uygun görürse, kazıyı ona verir. Kendisine son üç yıldır bu kazı izni verilmedi. Çünkü, müze onunla çalışmak istemedi” dedi. Tralleis kazısının bundan sonra ADÜ Arkeoloji Bölümü tarafından sürdürüleceğini ifade eden Prof. Yaylalı, “Kazıyı ben kendi adıma almış değilim. Bu bizim bölümün kazısıdır. Ben de bölüm başkanı olarak, doğal olarak bu kazıya da başkanlık edeceğim. 1.5 yıl sonra emekli olacağım doğru. Ancak 80 yaşına kadar kazı yapan arkeologlarımız vardır. Emekli olmamız, kazı yapmamıza mani değil. Kaldı ki, ben bu kazıyı düzenledikten sonra, bölümümdeki diğer arkadaşlara devretmeyi düşünüyorum. Yani daha önce Aydın Müzesi'nin yürüttüğü Tralleis kazıları, Bakanlık tarafından başvurusu üzerine Adnan Menderes Üniversitesi'ne devredilmiştir. Biz de Arkeoloji olarak bu kazıyı üstlendik ve önümüzdeki kazı döneminde çalışmalarımıza başlayacağız. Kazıları, bölümümüzden 10 kişilik bir ekiple yürüteceğiz” diye konuştu.
PATENTİ ALINAN KÜTAHYA ÇİNİSİNİN TAKLİDİNE İZİN YOK

Kütahyalılar, Kütahya çinisine patent alıyor. Kütahya Valisi Osman Aydın'ın talimatıyla Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü'nün hazırladığı 'Kütahya Çinisi Coğrafi Tescil İşareti Projesi', Türk Patent Enstitüsü'nce kabul edildi.

Çini esnafından elde edilen patente sahip çıkmalarını isteyen Vali Aydın, “Vatandaşlarımız, aldıkları ürünlerin orijinal Kütahya çinisi olup olmadığını 'coğrafi tescil' işaretimizden anlayabilecek.” dedi. Sanayi ve Ticaret İl Müdürü Erdal Yıldırım, tescil için ilk başvuruyu 20 Mayıs 2004'te yaptıklarını, aradan geçen 1,5 yılda Patent Enstitüsü'nün Kütahya çinisinin diğer çinilerden farkının belirtilmesi yönündeki talebinin karşılandığını söyledi. Son olarak 13 Ocak 2005'te savunma yaptıklarını belirten Yıldırım, “Gönderdiğimiz raporda Kütahya çinisini diğerlerinden ayıran özellikleri Patent Enstitüsü'ne ilettik. 10 asra yaklaşan tarihiyle Kütahya'da çini sanatının ustalarca nasıl icra edildiğini, desenleri yönüyle ayrı bir özelliğe sahip olduğunu, yapımındaki aşamaları ve pişirme yöntemlerini aktardık. Valimizin başlattığı proje sayesinde patenti almaya hak kazandık.” diye konuştu. Proje ile Kütahya'da asırlardır icra edilen çinicilik sanatı ile zanaatkarının korunması ve belirli bir standartta üretim yapılması amaçlanıyor. Patentin alınmasının ardından Kütahya çinisi üreten ve resmi kaydı bulunan işletmelere 'coğrafi tescil damgası' verilecek. Valilik, Dumlupınar Üniversitesi, belediye, Ticaret ile Sanayi Odası ve Çinici Esnaf Odaları'nın temsilcilerinden oluşan bir kurul, üretilen çinilerin Kütahya çinisi standardına uygun olup olmadığını denetleyecek. Kurallara uymayan ya da Kütahya çinisi olmayan ürünlerde söz konusu coğrafi işaret damgasını kullananlar hakkında, 1 yıldan 2 yıla kadar hapis ve para cezası uygulanacak.
Zaman, 23.01.2006
TARİHİ KAYSERİ EVLERİ TURİZME KAZANDIRILACAK

Kayseri Büyükşehir Belediyesi, Tavukçu Mahallesi'ndeki sekiz tarihi evi restore ettirip, turizmin hizmetine sunacak. 3.2 milyon yeni liraya mal olacak restorasyon çalışmalarının bu yılın sonunda tamamlanması planlanıyor. Kayseri kültürünü yansıtan tarihi evlerin restorasyonlarının yapılarak turizmin hizmetine sunulacağını bildiren Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, “Tarihi evlerin büyük bölümü yıkılmış durumdaydı. Ancak proje tamamlandığında, burası tam anlamıyla Kayseri'nin kültür sokağı haline gelecek. Evler ve çevre düzenlemesi aslına uygun olarak yeniden şekillendirilecek.” dedi.

Harabe görünümdeki mekanların Kayseri musikilerinin dinlendiği, yemeklerinin, sanat eserlerinin, geleneklerinin yeniden yaşatıldığı bir mekan haline geleceğini aktaran Özhaseki, evlerin restorasyon işinin ihale edildiğini vurguladı. Şu an evlerin önünde bitpazarı kurulduğunu hatırlatan Özhaseki, “Burada çirkin bir görüntü oluşuyor. Projenin amacına ulaşması için geniş kapsamlı çevre düzenlemesi de yapacağız.” dedi.
Zaman, 23.01.2006
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRÜ BEYAZIT: ŞEHİRLERİN GELECEĞI TARİHİ ESERLERİN CANLANDIRILMASINA BAĞLI

Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimi, 24 bölge müdürü ve 9 il şube müdürünün katılımıyla, Kastamonu'da toplandı. Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, şehirlerin geleceğinin tarihi eserlerin yeniden canlanmasına bağlı olduğunu söyleyerek, 2006 yılı projelerini açıkladı.

Beyazıt, 2006 yılını 'Vakıf Medeniyeti Yılı' olarak ilan ettiklerini hatırlatarak, bu yıl içinde tüm vakıfların hizmetlerini artırmaları ve amaçlarına uygun biçimde faaliyetlerini sürdürmeleri gerektiğini vurguladı. Beyazıt, “Bu yılı, tarihimize kültürümüze yakışır bir yıl haline getirelim. Şehirlerin geleceği, tarihi eserlerimizin yeniden canlanmasına bağlı. Biz tarihi eserlerimizi ayağa kaldırırsak, hem o kentin turizmi gelişir, hem de ticaretinde önemli bir hareketlilik sağlanır. Yılların ihmalinden doğan aradaki farkı kapatmak zorundayız. Amacımız, vakıf eserlerini yok olmaktan kurtarmak.” diye konuştu.

Bölge müdürlerinden, ayrılan bütçenin sonuna kadar harcanmasını isteyen Beyazıt, bu sene ilk kez Vakıfbank'ın kuruma temettü vereceğini belirterek, “Yüklü bir kaynak kasamıza girecek.” dedi.
Zaman, 23.01.2006
RESTORASYON USTALARINA
SANAT TARİHİ DERSİ

Amasya'da, tescilli binaların restorasyon ve onarımında, sanat tarihi, malzeme bilgisi ve mimarlık gibi eğitimlerden geçirilen sertifikalı ustalar görev alacak. AB'nin ilgili fonlarından finanse edilen ve Amasya İl Özel İdaresi tarafından uygulanan 'Amasya Konservasyon ve Restorasyon Eğitimi Projesi' kapsamında, Amasya'daki tescilli binaların restorasyon çalışmalarında görev alacak ustalar için eğitim çalışması planladı. Kursa katılan 29 kişiye yaklaşık bir yıl süren proje kapsamında, sanat tarihi, malzeme bilgisi, mimarlık ve restorasyon gibi konularda teorik ve pratik eğitim verildi. Bu arada, projeye katılan kursiyerler, uygulama eğitmenleri ve yardımcı eğitmenler ile birlikte Samsun Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından restorasyon projesi tasdik edilen 'Yukarı Türbe' kompleksinde restorasyon çalışmasına katıldı.
Zaman, 22.01.2006
SÜMELA MANASTIRI'NIN RESTORASYONU TAMAM

Trabzon İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Öncel Koç, Doğu Karadeniz'in ve Türkiye'nin en önemli turizm merkezlerinden Sümela Manastırı'nın 15 yıldır devam eden aktif restorasyon çalışmalarının bu yıl 1 milyon 100 bin YTL harcanarak tamamlanacağı söyledi. Koç, yaptığı açıklamada, 13. yüzyılda Trabzon'un Maçka İlçesi'nin Altındere Köyü sınırları içinde, Altındere Vadisi'ne hakim Karadağ'ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine kurulan Sümela Manastırı'nın restorasyon çalışmalarının 40 yılı aşkın süredir devam ettiğini belirtti. Aktif restorasyon çalışmalarının ise 15 yıldır sürdüğünü ifade eden Koç, ''Manastırın restorasyon çalışmaları için günümüze kadar 1 trilyon lira harcama yapılmıştır. Manastırın restorasyon çalışmaları bu yıl 1 milyon 100 bin YTL harcanarak tamamlanacak'' dedi. Manastırın çatısının tamamen kapatılarak olumsuz doğa şartlarından etkilenmesinin önüne geçildiğini belirten Koç, ''Bu yıl içinde manastırda kat döşemeleri, detay çalışması, yolda iyileştirme, çevre düzenlemesi, aydınlatma ve güvenlik çalışmaları yapılacak'' diye konuştu. Manastırın korunmasına her zaman çok dikkat edildiğini vurgulayan Koç, şöyle devam etti: ''Görevliler sürekli ziyaretçileri takip ediyor, herhangi bir olumsuz durumda uyarıyordu. Manastıra bundan sonra herhangi bir şekilde zarar verilmesini önlemek amacıyla tamamı kameralarla donatılacak. Uygun bir noktaya kurulacak ana kumanda merkezinden denetim yapılacak. Bu uygulamanın yararlı olacağını düşünüyorum.'' Koç, manastırın her dönem aynı oranda ilgi gördüğünü belirterek, ''Restorasyonun tamamlanmasının ziyaretçi sayısında çok büyük bir fark yaratacağını düşünmüyorum'' dedi. Sümela Manastırı'nı 2004 yılında 148 bin 3 yerli, 14 bin 963 yabancı olmak üzere toplam 162 bin 966 kişi ziyaret etmiş, bu ziyaretlerden 211 bin 257 YTL gelir elde edilmişti. 2005 yılında ise 157 bin 827 yerli, 18 bin 560 yabancı olmak üzere toplam 176 bin 387 kişi ziyaret etmiş ve bu ziyaretlerden 186 bin 606 YTL gelir elde edilmişti.
Sabah, 22.01.2006
OSMANGAZİ TARİHİN PEŞİNDE

Bursa'nın Osmangazi İlçesi'nde, Osmanlı dönemi Bursa'sının kültürel, ticarî ve sosyal merkezlerinin yıkıntı haline gelmiş, mahalle arasında kalmış değerlerini ortaya çıkaran, restorasyonu ve çevre düzenlemesiyle kültürel mirası gün ışığına çıkaran Kültür Yolu Canlandırma Projesi devam ediyor. Osmangazi Belediyesi külliyeler ve bu külliyeler arasında var olan iletişim ağı, diğer anlamda kültür ağı ya da ticaret ağı da diyebileceğimiz en doğudan en batıya kadar uzanan 8.200 metrelik bir güzergahta projeyi uygulamaya koydu.

“Bursa Kültür Yolu Canlandırma Projesi” 20'si uygulama olmak üzere, yaklaşık 70 projeyi bir çatı altında topluyor. Projeyle Osmanlı kültürünün oluşum ve gelişim sürecinde öncü kent kimliğinin sembolü olan Bursa'nın yaşayan bir müze haline getirilmesi ile sahip olduğu tarihi ve kültürel değerlerin korunarak yaşatılması hedefleniyor.

Bursa'da yer alan Osmanlı kent dokusunun büyük bir bölümünü üzerinde bulunduran Osmangazi'de 1.800 civarında tescilli yapının bulunduğunu söyleyen Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, “Bu yapıları belediyemiz bünyesinde kurduğumuz Tarihi Çevre Koruma ve Uygulama Bürosu'nda geliştirdiğimiz projelerle birer bir restore ettirmeye ve rölevelerini hazırlatmaya başladık. Bunu yaparken söz konusu yapıları işlevlendirerek yaşatmaya da devam ediyoruz. Çalışmalarımız bittiğinde Bursa, turistler tarafından iki günde gezilemeyecek kadar tarihi zenginliğe sahip bir kent olacak.” diye konuştu. Külliyeleri birbirine bağlayan ve “Kültür Yolu” olarak nitelendirilen güzergâhın projenin ana arterini oluşturduğunu kaydeden Altepe, “Bu ana arter bazlı, bölgesel ve irili ufaklı bir çok proje, söz konusu güzergâhın canlanmasına, diğer bir ifadeyle şenlenmesine yönelik olarak geliştirildi.” diyor.

Kültür Yolu Canlandırma Projesi'nin başlangıç noktasını 1390'da Yıldırım Beyazıt'ın yaptırdığı Yıldırım Külliyesi teşkil ediyor. Müteakip olarak Emir Sultan Külliyesi, çini işçiliğiyle göz kamaştıran türbesiyle simgeleşmiş Çelebi Sultan Mehmed'in Yeşil Külliyesi, nitelik itibariyle dünyadaki dört köprüden biri olan Irgandı Köprüsü, 1339 yılında yaptırılan Orhan Bey Küliyesi, içerisinde Ulucami ve bir çok hanı barındıran Hanlar Bölgesi, Bursa'nin ilk yerleşim yeri olan ve Osman Gazi ve Orhan Gazi'nin türbelerinin yer alıdığı Hisar Bölgesi, II. Murad Külliyesi ve Hazma Bey Külliyesi yer alıyor. “Kültür Yolu”, I. Murad Hüdavendigar Külliyesi'nde son buluyor.
Kültür Yolu odaklı yürütülen projeler arasında; Sur ve Sur Kapılarının Restorasyonu, Osmangazi Kamberler Tarih ve Kültür Parkı, Gökdere Medresesi, Ördekli Hamamı, Haraçcıoğlu Medresesi, Üftade Tekkesi, Tuz Pazarı, Abdal Mehmed Camii, Timurtaş Paşa Külliyesi, Kayhan Hamamı, Davut Paşa Hamamı, Reyhan Paşa Hamamı, Eyne Bey Medresesi, Seyyid Usul Dergahı, Somuncu Baba, Abolyont Hanı restorasyonu bulunuyor.

Osmangazi Belediyesi tarafından restore edilerek geçen yıl hizmete açılan tarihi Irgandı Köprüsü'nün üzerinde bulunan dükkanlar, el sanatları merkezi haline getirildi. Dünyada sadece 3 benzeri daha bulunan ve orjinali 1442 yılında Irgandılı Ali'nin oğlu Hoca Muslihiddin tarafından yapılan, Gökdere üzerindeki ahşap dükkanlar bulunan tarihi Irgandı Köprüsü Yunan işgali sırasında yakıldı. Daha sonra ulaşımı sağlamak için betondan sıradan bir köprü yapıldı Ancak tarihi vesikalarda fotoğrafları ve kısmen planları bulunan mimari harikası köprü, uzun çalışmalar sonrasında geçtiğimiz yıl yeniden aslına sadık kalınarak inşa edildi. Köprü üzerindeki dükkanlar ise, Osmangazi Belediyesi tarafından herhangi bir gelir imkanı düşünülmeden Bursa'da sanatlarını icra etmeye çalışan bir grup sanatkara sembolik ücretlerle tahsis edildi. Kurulan el sanatları çarşısı kısa zamanda bir sanat merkezine dönüştü. Unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarının yapıldığı köprü üzerinde oymacı, kündekari, sedefkar, tezhip ve hat atölyesi, nakışhane, ebru çalışması yapılan mekanlar bulunuyor. Ayrıca köprüde birçok kültüre ait geleneksel kıyafet ve kullanılan eşyaların da sergilendiği dükkanlar, meraklılarının ziyaretini bekliyor.

Osmangazi Belediyesi “Bursa Tarih ve Kültür Yolu Canlandırma Projesi”nin kültürel boyutunun bir parçası olan “Bizim Mahalle” projesini hayata geçiriyor. Mahallelerin sahip olduğu zenginlikler proje kapsamında hazırlanan kitapçıkla kalıcı hale getirilerek, bu birikim gelecek kuşaklara aktarılacak. Üstelik bu mahallelerde gizli kalmış köşeler, kişiler ve anılar bu kitapçıklar sayesinde gün yüzüne çıkacak. Proje kapsamında mahallelerde ortak kullanım alanlarının oluşturulması ve bu alanları koruma ve sahiplenme bilincinin arttırılması sağlanacak. Projeye Hisar Bölgesi'nin içinde, büyük zenginlikleri barındıran Osmangazi ve Kavaklı Mahallerinden başlandı. Bu iki mahalle için yürütülen çalışmalar bir kitapçıkta toplandı. Osmangazi ve Kavaklı mahallesinin geçmişten bugüne sahip olduğu her türlü zenginliğin bulunabileceği kitapçık çalışmaları, bundan sonra ele alınan her mahalle için yapılacak. Osmangazi Belediyesi'nin yayınladığı kitaplar arasında; Yrd. Doç. Dr. Cafer Çiftçi'nin editörlüğünü yaptığı “Osman Gazi ve Bursa Sempozyumu”, “Karabaş-i Veli Dergâhı Kültür Merkezi”, “Merinos Tren İstasyonu Sosyal Tesisleri”, “Bursa Hisarı” ve “Irgandı Köprüsü” isimli kitapçıklar bulunuyor.
Türkiye Gazetesi, 22.01.2006
Türk İslam Eserleri Müzesi uzmanlarından Cihat Soyhan vefat etti. Kendisine rahmet, ailesine ve meslektaşlarına başsağlığı dileriz.
TAY Haber, 22.01.2006



PAMUKKALE'YE TONLARCA ÇÖP DÖKÜLDÜ

UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Pamukkale'nin 800 metre yakınına 20 kamyondan fazla çöp döküldüğü ortaya çıktı. Türkiye'deki 14 özel çevre koruma (ÖÇK) alanından biri olduğu için Pamukkale'de gelişigüzel yapılaşmaya gitmek ve çöp dökmek kesinlikle yasak. Türkiye'de deniz turizmine alternatif merkezlerden biri konumundaki Pamukkale, travertenlerin sunduğu görsel zenginlikle, yılda 1 milyonun üzerinde yerli ve yabancı turisti misafir ediyor. Denizli'nin 20 km kuzeybatısındaki Pamukkale (Ecirli); Akköy, Karahayıt, Develi, Yeniköy yerleşim alanlarını içine alıyor. Çevre ve Orman Müdürlüğü ekipleri çöpü kimin döktüğünü tespit etmeye çalışırken şüpheler Karahayıt Belediyesi üzerinde yoğunlaşıyor.

Karahayıt Belediye Başkan Vekili Mustafa Okumuş, çöpler kendi personeli tarafından dökülmüşse yasal işlem başlatacaklarını söyledi. Denizli Çevre ve Orman Müdürü Yılmaz Kaplan da Pamukkale'nin 22 Ekim 1990'da Bakanlar Kurulu kararı ile özel çevre koruma alanı olarak ilan edildiğini hatırlatarak Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan bir bölgede kamu tarafından yapılan bu yanlışlığın kabul edilemeyeceğini kaydetti. İl Çevre Müdürü Kaplan, Turizm Bakanı Atilla Koç, Denizli Valisi Gazi Şimşek ve Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi'nin Pamukkale için el ele verdiği bir dönemde ortaya çıkan olayın takipçisi olacaklarını ifade etti. Bölgedeki incelemelerin ardından gerekli yasal ve idari işlemleri başlatacaklarını belirten Kaplan, “Belediyeler çöpleri bu gibi alanlara atanlara yasa gereği ceza verme yetkisine sahip. Ama kendileri atıkları gayri nizami olarak döküyorlar. Belediyeler kendi görevlerini yapmak yerine kuralları kendileri ihmal ediyor.” diye konuştu. Eleştiri oklarının yöneldiği Karahayıt Belediyesi, bu durumun kabul edilemez olduğunu açıkladı. Başkan Okumuş, Pamukkale'nin yanına dökülen 20 kamyondan fazla çöpten haberdar olmadıklarını belirtti.

Barcelona'da 16 Şubat 1976'da kabul edilen Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi, Akdeniz'deki doğal alan ve kültürel mirasın yok olmaması için özel koruma alanları öngörüyordu. Türkiye'de bu protokolün uygulaması, Bakanlar Kurulu tarafından 7 Ekim 1988 tarihinde hayata geçirildi. Bu bölgelerde Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı'nın izni dışında faaliyet gösterilemiyor. Türkiye'de 14 ÖÇK alanı bulunuyor. Bunlar şöyle: Belek, Foça, Datça-Bozburun, Fethiye-Göcek, Gökova, Göksu Deltası, Gölbaşı, Ihlara, Kekova, Köyceğiz-Dalyan, Pamukkale, Patara, Tuz Gölü ve Uzungöl.
Zaman, 21.01.2006
ÇİNİLİ MİNAREYE KAMERALI TAKİP

İznik'te, Eşrefzade Mahallesi Ali Çandar Sokağı'nın girişinde bulunan tarihi caminin minaresi, üzerindeki çinilerin önceki yıllarda çalınması üzerine emniyet açısından çelik kafes içerisine alınmıştı. Yetkililer, alınan bu tedbirin yeterli olmayacağını düşünerek, tarihi minareyi üç ayrı noktadan kamerayla izlemeye aldı.

II. Beyazıd'ın oğlu Şehinşah'ın eşi Mükrime Hatun tarafından 16. yüzyılda yaptırılan Eşrefzade Camii'nin minaresinin IV. Murat döneminde 1640-1643 yılları arasında çinilerle kaplandığı bildirildi. Kurtuluş Savaşı sırasında İznik'i işgal eden Yunanlılar'ın yakıp yıktığı camiden bugün geriye sadece yıkık minaresi ve üzerindeki değerli çinileri kaldı. Zaman içinde hırsızların hedefi haline gelen Eşrefzade Camii'nin çinili minaresi bundan sonra üç ayrı gizli noktaya konulan güvenlik kameralarıyla korunacak.
Bursa Hakimiyet, 21.01.2006
IRAK MÜZESİ: TÜRKİYE YARDIM ETMEDİ

Irak Müzesi müdürü Donny George, Türkiye ve İran'ın Irak'ta yağmalanan tarihi eserlerin ticaretini kontrol etmeye yardım etmediğini iddia etti. İddia Irak'ta yağmalanan tarihi eserlerle ilgili The Guardian'da yayımlanan haberde yer aldı. Irak'taki kültürel yağmanın üçüncü yılında durumun ne kadar vahim olduğuna dikkat çeken haberde, üç yılda yaklaşık 170 bin eserin yağmalandığı iddia edildi. Irak Müzesi Müdürü Donny George, "Türkiye ve İran yağmalanan tarihi eserlerin ticaretini kontrol etmeye yardım etmedi. Tarihi eser kaçakçılığı 1970 UNESCO'nun sanat eserlerinin illegal ihracı üzerine anlaşmasını imzalamayan İsviçre'ye kadar uzanıyor" diye konuştu.
Radikal, 21.01.2006
ÇANAKKALE'DE 2006 KAZI YILI OLACAK

Çanakkale'de 2006 yılında Troia, Assos, Gülpınar, Alexandreia- Troas ve Gökçeada Bademli Yeni Höyük kazılarına devam edileceği belirtilirken, ildeki kalelerle tabyalardaki röleve çalışmalarının da sürdürüleceğini açıklandı. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Çanakkale Arkeoloji Müzesi Müdiresi Nurten Sevinç, tarihi ve turistik açıdan önemli bir yerleşim birim olan Çanakkale'de arkeolojik alanlarda kazı çalışmalarının bu yılda devam edeceğini belirterek, “Troia, Assos, Gülpinar, Alexandreia- Troas ve Gökçeada Bademli Yeni Höyük kazılarına bu yılda devam edilecek. Troia antik kentinin kazı heyeti başkanı Prof. Dr. Manfred Korfman'ın hayatını kaybetmesinin ardından yerine kimin kazı heyeti başkanlığı yapacağı ise şu an için belli olmuş değil. Büyük ihtimalle Almanya'nın Tübingen Üniversitesi'nden bir profesör bu işe devam edecek. Ayrıca Parion antik kentindeki kazıların bu yıl devam edilip edilemeyeceği ise şu an için belli değil. Bu konu da birkaç ay sonra kesinleşecek” dedi. Nurten Sevinç, 2006 yılı içerisinde Kilitbahir ve Seddülbahir kalelerinin rölöve çalışmalarına devam edileceğini de belirterek, “Bu rölöve çalışmalarının tamamlanmasının ardından restorasyon çalışmalarına geçilecek. Bunun dışında ise Namazgah ve Turgut Reis Tabyalarındaki röleve çalışmaları da halen devam ediyor. Bu yıl içerisinde de bu çalışmalar sürecek. 2006 yılı Çanakkale için arkeolojik kazılar açısından hareketli geçecek” dedi.
Gazete Boğaz, 21.01.2006
DON KİŞOT'TAN HASANKEYF PROTESTOSU

“Don Kişot” gibi giyinerek gerçekleştirdiği Irak savaşı, ABD üsleri, enflasyon rakamları, NATO politikalarını protesto eylemleriyle tanınan Osman Akkuş, Hasankeyf'teki tarihi eserlerin taşınmasını protesto etmek amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın önünde gösteri yaptı.

“Zulu kabilesinden büyücü arkadaşı” olarak tanıttığı kişiyle bakanlığın Ulus'taki binasının önüne gelen Akkuş, “Hasankeyf'e Dokunma... Doğanın Maliyeti Sıfır Değildir” yazılı pankart açtı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın “Hasankeyf'in sular altında kalmayacağı ve oradaki tarihi eserlerin taşınacağı” yönünde açıklaması olduğunu kaydeden Akkuş, taşınmaz kültür varlıklarının bulundukları yerlerde korunmalarının esas alınması gerektiğini söyledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinden bu konuda duyarlı olmaları talebinde bulunan Akkuş, “Bu konuda birinci derecede muhatap olan Sayın Bakan ne yazık ki uykudadır. Biz de bu bakanlığın üzerindeki büyüyü bozmaya geldik” dedi.

Şort üzerine sazdan etek giyen, çıplak ayaklı “temsili büyücü”, ”iksir” olduğunu söylediği elindeki şişedeki “sirkeyi” ilginç dansı eşliğinde bakanlığın çevresine döktü. Üşüdüğü gözlenen ve eyleminin sonunda ev terlikleri giyerek şala bürünen temsili büyücü, bakanlığın üzerindeki büyüyü bozduğunu, ancak bunun çok kuvvetli bir “uyku büyüsü” olduğunu söyledi. İkilinin ilginç protestosunu bakanlık çalışanları da pencerelerden izledi.
Hürriyet, 20.01.2006
DÜNYANIN EN ESKİ MABEDİ URFA'DA

Alman "Die Welt" gazetesi, dünyanın en eski mabedinin, Şanlıurfa yakınlarındaki Göbekli Tepe'de bulunduğunu ve yaklaşık 12 bin yıl önce kurulduğunu yazdı. Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından ortaya çıkarılan mabedin, yaklaşık 15 metre yüksekliğinde ve üzerinde sadece tek bir ağaç bulunan bir tepede bulunduğu belirtildi. "Medeniyetin beşiği Türkiye'nin güneydoğusunda" denilen haberde, erken çağ tarihinin bazı kısımlarının bu keşiften sonra yeniden yazılması gerektiği görüşüne yer verildi.
Milliyet, 20.01.2006
İLK HAMAM'A RESTORASYON

İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet'in yaptırdığı ilk hamam olan “Eyüp Hamamı”nın hizmete girmesi için yoğun bir çalışma başlatılıyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç, “Tarihe karşı görevimizi yerine getiriyoruz. Bir belediye başkanının ilçesine karşı üç sorumluluğu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi tarihe, ikincisi yaşayan insanlara, üçüncüsü de gelecek nesillere karşı olan sorumluluğudur. Biz ilçemizde tarih adına ne varsa hepsinin restorasyonunu yaptık. Çeşmeler, medrese, külliye, mektepler, mezarlıklar, konaklar, cülüs yolu, camiler. Şimdi de Fatih Sultan Mehmet Han'ın yadigarı Eyüp Hamamı'nın restorasyonunu yapıyoruz. İnşallah Ağustos ayına doğru hizmete girmiş olacak” dedi.
Türkiye Gazetesi, 20.01.2006
"Ay inaaanmiyoruum..." Haberleri
Yalnızca 12 yıllık bir gecikmeyle... Haydi hayırlısı!


KÜLTÜRE 'E-DEVLET' MODELİ

Kültür ve Turizm Bakanlığı, kültür varlıkları envanter bilgilerinin paylaşılmasına yönelik ortak bir girişim başlatacak. Bakanlık, “Kültür Envanteri Sorgulama Projesi” adı altında oluşturacağı girişimi, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk Tarih Kurumu ve TÜBA ile birlikte gerçekleştirilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, kültür envanteri bilgilerinin paylaşılmasına yönelik olarak başlatılacak ortak girişim için gerekli platformun hazırlanması çalışmalarına başlandığını bildirdiler. Bu proje ile, kurumların kültür envanteri çalışmalarında gerçekleştirebileceği tekrarlar da ortadan kaldırılmış olacak ve böylece ülke kaynaklarının daha verimli ve daha etkin kullanılması sağlanacak. “Kültür Envanteri Sorgulama Projesi” ile vatandaşın, “e-devlet” mantığı içinde bilgilere kolayca ulaşabileceğini ve bu bilgileri sorgulayabileceğini ifade eden yetkililer, böylece “koruma” olgusuna vatandaşın da etkin olarak katılımının sağlanabileceğini vurguladılar.
Türkiye Gazetesi, 16.01.2006
AKLA ZİYAN SORULAR...

- Şu 'E-Devlet'in "E"si neyin nesidir allah aşkına? "Eh bu da olur inşallah"ın kısaltması mıdır acaba?
- "Kültür Envanteri Sorgulama Projesi"nden önce bir nebze de olsa, "Kültür Varlıklarını Algılama Projesi" yapılamaz mıydı?
- TÜBA sahiden bu işin içinde var mı? (Resmi sitesinde bir şey yok da...)
- Bilgi paylaşımına yönelik "gerekli platformun hazırlanması çalışmaları", kullanılacak bilgi teknolojiler, veriye ulaşım yöntemleri konusunda değerli muhabir arkadaş biraz daha bilgilendirilemez miydi? (dolayısıyla da bizler...)
- Şu "Kültür Envanteri Sorgulama Projesi"ni hangi veri gruplarına dayanarak sorgulayacağız? (Lütfen kimse Bakanlık, Koruma Kurulları ya da Müzeler demesin bize! Kurt hala puslu havayı seviyor...)
- Bu "E-Devlet" ağabey, verileri, en azından şimdilik tarihöncesi yerleşmelerinkileri, "bir yer"den mi kopyalamayı planlıyor? Yoksa bir anda kendisi mi üretti?
- "(...) ülke kaynaklarının daha verimli ve daha etkin kullanılması sağlanacak (...)" sözü sizi de korkutmuyor mu? (Biz kültür varlıkları adına epeyce ürktük de! Hani baş ve çorap misali...)
- “E-devlet” mantığı içinde (bu nasıl oluyorsa!) bilgilere kolayca ulaşabileceğini ve bu bilgileri sorgulayabileceğini ifade eden yetkililer" kimlerdir? Bu yaratıcı düşünceyi "ilk olarak" ortaya atmanın kıvancını bizlerle paylaşmazlar mı acaba?
- "Koruma" olgusuna etkin olarak katılacak "müreffeh" vatandaşlara bir prim, ödenek, vergi indirimi, nema verilecek midir?
- Ve şimdilik son olarak: Bu haberi yapan değerli muhabir arkadaş, bu "E-Show"daki gelişmeleri, yakinen takip edip bizleri aydınlatacak mıdır?

Takipteyiz, yanıtlar pek yakında...
TAY NE DİYOR?

"Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi, Türkiye'de 1800'lerin başlarından beri, yüzey araştırmaları ve kazılarla saptanmış tüm arkeolojik buluntu yerlerinin bilimsel, kronolojik bir envanterinin çıkarılması; bu bilginin ulusal ve uluslararası platformda paylaşılması amacına yönelik olarak tasarlanmış ve yürütülmektedir. 1993 yılından beri sürdürülmekte olan proje türünün ilk ve şimdilik tek örneğidir. Proje, bir arkeolog ekip tarafından tümüyle bağımsız olarak sürdürülmektedir. İlk kez bu projeyle Türkiye arkeolojik yerleşmeleri, höyükler, tümülüsler, anıtlar, mezarlıklar, ören yerleri tek tek belgelenmektedir (...)" (abç)

Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi Tanıtım Broşürü
38 TONLUK HEYKEL KAYIP

İspanya'nın en önemli ve popüler müzelerinden biri olan Reina Sofia Müzesi'nde bulunan 38 ton ağırlığındaki heykel kayboldu. Amerikalı sanatçı Richard Serra'ya ait olan heykeli Madrid'deki Reina Sofia Müzesi, 1980 yılında yaklaşık 220 bin dolara satın almıştı. Heykel sergilendikten sonra 1990 yılında bir şirketin deposuna kaldırılmıştı. Birkaç ay önce Richard Serra'nın heykelini yeniden sergilemek isteyen Reina Sofia Müzesi'nin müdürü Ana Martinez de Aguilar, heykeli kaldırdıkları depoda bulamadıklarını belirtti. İspanyol polisi heykeli arıyor.
Radikal, 20.01.2006
ÇEKÜL, 'SİNAN'A SAYGI' KAMPANYASI BAŞLATTI

Çevre ve kültür mirasının korunmasına katkıda bulunmak amacıyla Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) dünyaca ünlü Mimar Sinan'ın doğum yeri olan Ağırnas'ı tanıtıcı bir film hazırladı. Maestro İletişim Grubu'ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, hızla yok olan çevre ve kültür değerlerinin korunması amacıyla ÇEKÜL Vakfı'nca kampanya başlatıldı. Kampanya çerçevesinde ÇEKÜL Vakfı, Ağırnas Belediyesi ve Maestro İletişim Grubu tarafından, taş yapıları ve işçiliğiyle Mimar Sinan'ın yetişmesine büyük katkıda bulunduğu bildirilen Kayseri'nin Ağırnas beldesini konu alan bir tanıtım filmi hazırlandı.
Zaman, 20.01.2006
DİVRİĞİ ULUCAMİİ ELDEN GİDİYOR; PARA VAR, ANCAK ESERi KURTARACAK PROJE YOK



Divriği Ulucamii'nin onarımı için bu ay 4. kez ihaleye çıkılacak. Sivas Valisi Hasan Canpolat, uzman kurum ve kuruluşları ihaleye bekliyor. Dünyanın en önemli taş mimarilerinden biri olan ve Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Divriği Ulucamii, restorasyon projesi hazırlanamadığı için günden güne yok oluyor. 778 yıl önce tarihin en nadide eserlerinden birine imza atan taş ustalarının yaptığı camiyi onarmak için bugünün teknolojisi adeta yetersiz kalıyor. Eserin restorasyonuna harcanacak para üç yıldır hazır; ancak proje olmadığı için herhangi bir adım atılamıyor. Türkiye, bu konuda UNESCO'ya bile çağrıda bulundu; fakat bugüne kadar yapılan üç ihaleye sadece bir onarım projesi geldi. O da Kamu İhale Yasası'na takıldı. Kanuna göre ihaleye en az iki projenin başvurması gerekiyordu. Dolayısıyla geçtiğimiz aralık ayında yapılan ihaleden de sonuç çıkmadı. Bunun üzerine Sivas Valisi Hasan Canpolat, üniversiteler ile konunun uzmanı şirket ve kuruluşları yardıma çağırdı. Bu ay içerisinde dördüncü kez ihaleye çıkılacağını açıklayan Hasan Canpolat, birikimli kurum ve kuruluşları ihaleye bekliyor.

Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Divriği Ulucamii'nin acilen restore edilmesi gerektiğini ilk kez 2000'lerin başında UNESCO, yüksek sesle dile getirdi. Daha sonra sanat tarihçileri, bilim adamları ve siyasetçilerden oluşan ortak girişim grubu kuruldu. 2003 yılında Sivas'ta toplanan Bakanlar Kurulu'nda konu tekrar gündeme geldi. Başbakan, yapının kurtarılması için Kültür Bakanlığı'na talimat verdi. Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sivas Valiliği arasında üçlü bir protokol imzalandı. Bakanlık, gerekli olan parayı hazırladı; ancak, hiç hesapta olmayan bir sorun ortaya çıktı. Son üç yıl yıldır üç kez ihaleye çıkarılan restorasyon için bugüne kadar proje bulunamadı. Bütün umutlar Aralık 2005'te yapılan son ihaleye bağlanmıştı. Dört kuruluşun ihale şartnamesi alması herkesi ümitlendirdi; ancak ihaleye sadece bir şirket, bir projeyle başvurdu. Kamu İhale Yasası'na göre en az iki projenin ihaleye katılması gerekiyordu. Bu nedenle tarihî eserin kurtarılması için umutlar yeniden suya düştü. Sivas Valisi Hasan Canpolat, “Herkes Divriği'nin restore edilmesi gerektiğini söylüyor; ama kimse proje getirmiyor.” diye yakınıyor. Kamuoyunda Divriği Ulucamii'nin acilen restore edilmesi ile ilgili pek çok kişinin görüş belirttiğini söyleyen Canpolat, “Konuşmaktan ziyade üniversitelerimizin, bu konuda çalışan şirket ve kuruluşların organize olup bize destek olmaları lazım. Türkiye'de bu iş yapılmazmış gibi bir izlenim oluşturuluyor. Hükümet bu konuda tavrını koymuş; ancak halen, sanki bir şey yapılmamış gibi bir ortam yaratılıyor. Proje yapmak bizim elimizde değil. 'Bu projeye herkes katılabilir' diye tüm dünyaya duyurduk. İlk ihalede Türk firmaları demiştik; ama şimdi onu da kaldırdık, UNESCO'ya da yazıyoruz. Bu, bir üniversite ya da bir firmanın kaldıracağı bir iş değil. Bir konsorsiyum oluşturulmalı. Bizim de elimizden bir şey gelmiyor.”

Türkiye, tarihi yapıyı restore edecek proje araya dursun, yapı her geçen gün biraz daha çürüyor. Eserin duvarları ve eşsiz taş motifleri; yağmur, kar, fırtına gibi doğal şartların etkisiyle kaybolurken, yılların ihmali cami ve şifahanenin tahribine sebep oluyor. Yapının temeli ise yeraltı sularının tehdidi altında. Geçtiğimiz aylarda Divriği Ulucamii ile ilgili bir analiz raporu hazırlayan Dizayn Grup, eserin temellerindeki tahribatı belgeledi. Eserin yeraltında kalan kısmı ile yerüstündeki kısmında büyük miktarda nem ve rutubet tespit eden uzmanlar, tarihî yapının büyük bir risk altında olduğunu bilimsel bir çalışmayla ortaya koydu. Raporda, etrafındaki yerleşimin, eserin altındaki tahliye kanallarını kapadığı, suyun çıkışının engelleyerek yapıya ağır darbe vurduğu ve toprakta biriken suyun içindeki elementlerin de taş yapıya büyük zarar verdiği belirtiliyor. Ayrıca caminin dikdörtgen yapısının yıkılmasına müsaade etmediği; ancak tahribatın duvarların yan yatmasına sebep olduğu vurgulanıyor. Dolmabahçe Sarayı, Ihlamur Kasrı, Hat Sanatları Müzesi'nin temellerinde uyguladıkları 'Mirline Projesi'yle bu tarihî binaları nemin tahribatından kurtaran Dizayn Grup, Divriği Ulucamii'ne de aynı uygulamayı gerçekleştirmeye talip.

Divriği Ulucamii ve Şifahanesi'ni kurtarma projesinin Danışma Kurulu eski Başkanı Doğan Kuban, yapının özel bir yasa ile koruma altına alınmasını istiyor. Eşsiz taş oyma bezemeleri ile Divriği'nin Türk kültürü için çok önemli olduğunu söyleyen Kuban, “Eser, hiçbir bilgi ve teknik hatayı kabul etmeyecek, popüler ve bürokratik söylem ve yönteme kurban edilemeyecek kadar değerli bir yapı. Hükümet, bu konuya eğilerek yapının onarılmasını öngörmektedir. Bu konudaki sorun Türkiye'de bu restorasyonun mevcut yasa ve yönetmeliklerle yapılamayacağıdır. Çünkü bugüne kadar Türkiye'de bu içerikte hiçbir yapı restore edilmemiştir. Başka bir deyişle bunu gerçekleştirecek bir bilgi birikimi yoktur.” şeklinde konuşuyor.

Divriği Ulucamii ve Şifahanesi, Malazgirt Zaferi'nden sonra Divriği'ne yerleşen Mengücekoğulları'nın armağanı. 1228'de yapılan caminin en önemli özelliği eşsiz bezemeleri. Caminin taşları 'kanserleşme' ve tabiat şartlarından ötürü tahrip oluyor. 1985'te UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası'na aldığı eser, şu anda 'tehdit altında bulunanlar' listesinde.

Zaman, 19.01.2006
CHP'DEN HASANKEYF İÇİN SORU ÖNERGESİ

CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Hasankeyf antik kentinin Raman Dağı eteklerine taşınması planlarına yönelik bir soru önergesi verdi."Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı” olarak tescil ve ilan edilen Hasankeyf'in AKP iktidarı tarafından taşınmaya çalışıldığını belirken Karademir, Başbakan Erdoğan'ın bu bu konuyu gündeme getirdiğini belirterek "Kültür ve Turizm Bakanı sayın Atilla Koç'un konuya ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamasının kamuoyunda şaşkınlıkla karşılandığını vurguladı. Soru önergesinde; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 12 Ocak'ta yaptığı konuşmada “Hasankeyf”in taşınacağını ve antik kentin ve bütün tarihi eserlerin kuzeye alınmak suretiyle yeniden inşa edileceğini” açıkladığını hatırlatan Karademir, Külüür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un cevaplamasını istediği sorularını şöyle sıraladı:
1- 2863 sayılı KTVK yasası, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve bunların her türlü denetimini yapmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığını yetkili ve sorumlu kılmaktadır. Bu bağlamda, “antik kentin” bir başka yere taşınması konusunda Bakanlığınızca olumlu görüş verilmiş midir?
2- Hasankeyf ilçesi ve çevresindeki taşınmaz kültür varlıklarının Ilısu Barajı Projesinden etkilenmemesi ve yerinde korunması için Bakanlığınızca herhangi bir çalışma yapılmış ve proje alternatifleri üretilmiş midir?
3- Antik kentin taşınma işlemine kim, nasıl ve neye göre onay verecektir? Taşınma işlemi Bakanlığınız tarafından mı yürütülecektir?
4- Hasankeyf ilçesi ve çevresindeki taşınmaz kültür varlıklarının başka bir yere taşınması için bilimsel ve teknik altyapımız yeterli midir?
5-“Tarihi ve Kültürel Varlıkların” korunması, sağlıklaştırılması ve gelecek nesillere aktarılmasına ilişkin Bakanlığınız bütçesinde ayrılmış bir ödenek var mıdır? Hasankeyf antik kentinin taşınması işi için Bakanlığınızca bir ödenek ayrılmış mıdır?
6- Hasankeyf ilçesi ve çevresindeki taşınmaz kültür varlıklarının taşınması kararı ulusal tüzemize/mevzuatımıza ve uluslar arası sözleşmelere uyarlı mıdır?
7- Antik kentin taşınmasına ilişkin olarak, Birleşmiş Milletlere üye devletlerden, hükümetler arası ve resmi olmayan uluslar arası kuruluşlardan, özellikle UNESCO( BM Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu), ICOM( Uluslar arası Müzeler Konseyi) ve ICOMOS (Uluslar arası Anıtlar ve Sitler Konseyi)'dan yardım ve tarihi alan ve çevrelerin korunmasında işbirliği istenilmiş midir?
8- “İnsanlığın ortak mirası” olan tarihi ve kültür varlıklarının zarara uğratılması durumunda bunun sorumluluğunu kim üstlenecektir? Doğabilecek olası zarar kimin tarafından ve nasıl tazmin edecektir?
9-Ilısu Baraj Projesi'nin maliyeti hesaplanırken, sözü geçen tarihi ve kültür varlıklarımızın yok edilmesi durumunda ortaya çıkacak zararın maddi ve manevi değeri göz önünde bulundurulmuş mudur?
Hürriyet, 19.01.2006

















DİYARBAKIR'A MODERN SANAT MÜZESİ

Diyarbakır Milli Eğitim Müdürlüğü eski hizmet binasının, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nca restore edilerek Modern Sanat Müzesi'ne dönüştürüleceği bildirildi. Diyarbakır Kültür ve Turizm Müdürü Songül Göksu, Diyarbakır'ın sivil mimari özelliğini yansıtan tescilli 2 tarihi binanın, yıllarca Milli Eğitim Müdürlüğü'nce hizmet binası olarak kullanıldığını söyledi.

Milli Eğitim Müdürlüğü'nün yeni hizmet binasına taşınmasıyla bu mekanların farklı şekilde değerlendirilmesinin gündeme geldiğini ifade eden Göksu, bununla ilgili çalışmaların başlatıldığını kaydetti. Göksu, bir süre önce İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın bu binalardan birini Modern Sanat Müzesi olarak işlevlendirmek için başvuruda bulunduklarını belirterek, şunları söyledi: “Dicle Vadisine hakim ve Diyarbakır'ın sivil mimari özelliğini çok iyi yansıtan bu yapılardan biri, Modern Sanat Müzesi'ne dönüştürülecek. İstanbul Sanat Vakfı'nı temsilen Bülent ve Oya Eczacıbaşı ile teknik ekibi, bir yıl önce bu mekanları gezdiler ve çok beğendiler. Bina boşalınca da burasını restore etmek için başvurular yapıldı. Onların tabiriyle İstanbul Modern Sanat Müzesi'nin Boğaz'a, Diyarbakır'daki Sanat Müzesi'nin de Dicle'ye bakması çok anlamlı. Binanın röleve ve projeleri çıkarıldı. İstanbul Sanat Vakfı kullanım hakkını da aldıktan sonra restorasyona başlayacak. Vakfın aldığı yapıları büyük titizlikle aslına uygun olarak restore ettiğini biliyoruz. Diyarbakır'ın kültür ve sanat anlamında canlanmasında bu yapı çok büyük önem taşıyor. İstanbul'da çok değerli eserler koordineli olarak burada sergilenebilecek. Bu etkileşimler, kentin kültür ve sanat yaşamına büyük katkı sağlayacak.”

Yapının işlevlendirilmesiyle kentin cabize merkezi haline geleceğini, Diyarbakır Modern Sanat Müzesi'nin, sergi ve etkinliklerinin yer aldığı bir kültür kurumu olacağını ifade eden Solgül Göksu, sanatın toplumun geniş kesimiyle buluşmasına elverişli bir ortam oluşturacağını kaydetti. Göksu, diğer yapının ise Kültür Evi olarak düşünüldüğünü, ancak henüz ne şekilde değerlendirileceğinin netleşmediğini sözlerine ekledi.
Hürriyet, 19.01.2006
MÜZELER 'YEREL' OLACAK

Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılan ve Kültür-Turizm Bakanlığı'nın teşkilat yapısını düzenleyen yasa tasarısı Meclis'ten aynen geçerse, belediyeler müzeciliğe el atacak. İmzaların tamamlanmasının ardından TBMM'ye gönderilecek tasarıya göre, belediye sınırları içindeki devlet güzel sanat galerileri, müzeler, kütüphaneler, kültür merkezleri ve enformasyon hizmetleri belediyeler, belediye sınırları dışındakiler ise il özel idareleri tarafından yürütülecek.

Tasarı yasalaşırsa, ayrıca kültür turizm il müdürlükleri, arkeoloji müzeleri, il halk kütüphaneleri il özel idareleri tarafından, ulusal nitelikteki müzeler, yazma eser kütüphaneleri ve ören yerleri ise merkezden yönetilecek. Tasarının Türkiye'nin kültür hayatına vurulacak bir darbe olduğunu söyleyen Kültür Sanat-Sen Genel Başkanı Kemal Sevgisunar ise, AKP'nin amacının Türkiye'nin kültürel varlıklarını önce yerelleştirmek, ardından da özelleştirmek olduğunu söyledi.

Sevgisunar, insanların yaşama hazırlanmasında eğitim kurumlarının yanı sıra, kütüphane ve müze gibi kültürel kurumların da hayati önem taşıdığına dikkat çekti. Sevgisunar sözlerine şöyle devam etti: "Müzelerin ve ören yerlerinin merkezden yönetilmesi gerekiyor. Çünkü, yerel yönetimlerin kadroları ve programları böyle önemli bir görev için hazır değil. Yerel yönetimlerin hali ortada. Çalışanlarına maaş bile vermekte zorlanıyorlar. Kültür işi sıradan bir iş değil."
Radikal, 19.01.2006
HERAKLES'İ SATAMADILAR

Denizli'de mitolojik Tanrı Zeus'un oğlu kuvvet tanrısı Herakles'in 2 bin yıllık bronz heykelini satmaya çalışanlar yakalandı. Denizli Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi dedektifleri, ihbar üzerine müteahhit F.T.'nin kullandığı otomobilde arama yaptı. Bagajda M.S. 1. yüzyıla ait aslan başlı bronz Herakles heykeli bulundu. Heykele el konulurken otomobilde 7.65 mm çapında ruhsatsız tabanca ve 8 adet mermi de ele geçirildi. Turan ile otomobilde bulunan lise öğretmeni Y.Ç. ve işsiz H.A.K. da gözaltına alındı. Mahkemeye gönderilen zanlılardan Y.Ç. tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalırken, diğer ikisi tutuklandı.
Hürriyet, 19.01.2006
KONYA'DAKİ ESERLER RESTORE EDİLİYOR

Konya Vakıflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, 2007 yılına kadar Konya, Karaman ve Aksaray'da bulunan 320 tarihi yapının restorasyonunun tamamlanacağını söyledi. Genç, Konya ve çevresinde, 2005 yılı içinde geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak kadar çok tarihi yapının onarım ve restorasyonunun gerçekleştiğini belirtti. 2005 yılında 51 eserin onarımının tamamlandığını, 17 eserin projesinin de ihale edildiğini anlatan Genç, “Aynı dönemde geçmiş yıllardan gelen 4 eserin restorasyonu tamamlandı. 'Restore et-işlet-devret' modeliyle gerçekleştirilen çalışmalarımız sürüyor. Bu yöntemle ayağa kaldırılan tarihi yapılarımız, hastane, okul, yurt, ticarethane, alışveriş merkezi olarak değerlendiriyor” dedi.
2006 yılı programında da restorasyon ihalelerinin devam edeceğini vurgulayan Genç, şunları kaydetti: “2005 yılında 14 milyon YTL harcadık. Restorasyon için harcanan bu rakamı 2006 yılında, yüzde 60 oranında artırmayı planlıyoruz. 2007 yılına kadar Konya, Karaman ve Aksaray'da bulunan 320 tarihi yapının restorasyonu tamamlanacak.”
Türkiye Gazetesi, 18.01.2006
TARİHÎ FETİH KAPI,
BURSA'NIN FETHİ GÜNÜNE YETİŞTİRİLECEK

Tarihî Bursa surlarının Saltanat Kapısı'ndan sonra ikinci ayağı olan Fetih Kapı'nın restorasyonu, 4-10 Nisan tarihlerinde yapılan Bursa'nın fethi kutlamalarına yetiştirilecek.
Fetih Kapı'daki çalışmaları inceleyen Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe; meydan düzenlemesi, park düzenlemesi ve Fetih Kapı'nın ardından bölgenin cazibe merkezi haline geleceğini kaydetti. Surların, Saltanat Kapı, Fetih Kapı, Yer Kapı, Kaplıca Kapı ve Zindan Kapı'nın yapılmasının ardından Bey Sarayı'nı yapacaklarını anlatan Altepe şu bilgiyi verdi: “Fetih Kapı, Bursa'nın fethinde, yani 6 Nisan 1326'da askerlerin şehre girdiği kapı. Orası aslında yaklaşık 1,5 metre genişliğinde bir geçiş kapısı. Fetih törenlerinin yapıldığı bu bölgede geçen yıl bir düzenleme yapmıştık. Şimdi, Pınarbaşı Meydanı'nı da komple düzenledik. Çevre düzenlemesiyle beraber şu anda hemen hemen bitti. Fetih Kapı'daki çalışmaları, fetih kutlamalarının yapıldığı 6 Nisan tarihine kadar bitirmeyi planlıyoruz.” Surları gezerek çalışmalar hakkında bilgi veren Altepe, belediye ekiplerinin uzmanlaştığını söyledi.
Zaman, 18.01.2006
HIRSIZLARIN 2005'TEKİ FAVORI MEKÂNLARI MÜZELERDİ

Hırsızlık olaylarındaki artış müzelere de yansıdı. Müzelerden eski eser hırsızlığında da yüzde yüzün üzerinde bir artış tespit edildi. Müzelerden 2002 yılında 151, 2003 yılında 160 eser çalınırken geçen yıl 361 eser müzelerden çalındı.
2005 yılı için kesin bir rakam açıklanmadı ama soyulan müzelere bakıldığında durum hiç de iç açıcı değil. Soyulan müzeler arasında Topkapı Sarayı Müzesi, İzmir Arkeoloji ile Milas, Isparta ve Sivas müzeleri de var.

2005 yılında hırsızlık yaşanan müzelerin başında Topkapı Sarayı geliyor. 27 Haziran 2005'te Bağdat Köşkü Kavuk Odası'ndan 9 eser çalındı. Bu olaydan 15 gün sonra ise yeni bir hırsızlık girişimi müzenin dış korumasını yapan askerler tarafından engellendi.
Saray yetkilileri, hırsızlık sonucu 8 eserin çalındığını açıkladı. Aradan aylar geçti ve çalınan eserler bir caminin bahçesine bırakıldı. Bir torba içinde bırakılan eserleri polis saydığında eser sayısının dokuz olduğu görüldü. Çünkü, Topkapı Sarayı yetkililerinin çalınan 'bir fazla eserin' farkında olmadıkları anlaşıldı. Bu skandal, müzelerin içinde bulunduğu durumu da gözler önüne serdi.

Soyulan müzelerin hepsinin ortak özelliği, güvenlik kamerası ve alarm sisteminin bulunmuyor olması. Aralarında Topkapı Sarayı Müzesi gibi alarm sistemleri yıllardır arızalı olanlar da var. En büyük sıkıntıların başında da personel yetersizliği geliyor. Gerek güvenlik görevlisi gerekse seksiyon sorumlusu olmadığından müzelerde güvenlik, kamera ve alarm sistemlerine kalıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın web sitesinde çalınan eserlerin fotoğrafları ile birlikte müzelerin isimleri yer alıyor. İşte soyulan müzeler:
- Milas Müzesi'nden, Bizans devrine ait sütun başlığı, Roma devrine ait korint sütun başlığı, beylik dönemine ait mezar taşı,
- İzmir Agora ören yerinden çalınan heykel başı ile kül tablası,
- Divan Edebiyatı Müzesi'nden Kur'an-ı Kerim,
- Sakıp Sabancı Müzesi bahçesinden süslü tepelik kısmı ve ayakları çalınan çeşme,
- Orhangazi Türbesi sanduka örtüsü,
- Isparta Müzesi bahçesinden mermer lahit parçası,
- Side Müzesi Müdürlüğü'nden Roma dönemine ait kireçtaşından kilit tası,
- Amphora Müzesi'nden 4 kültür varlığı,
- Leodikya antik kentindeki kazı deposundan 9 etütlük eser,
- Topkapı Sarayı Müzesi'nden 8 kültür varlığı,
- Nysa ören yeri tiyatrosundan mermer friz parçaları,
- Milet Müzesi'nden ostotek ve balbal tipinde mezar taşı,
- Sivas Müzesi'nden 2 kültür varlığı.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil 16.01.2006
BU NASIL KORUMA!

Zonguldak'ın Kozlu beldesinde bulunan tarihi Fransız Kilisesinin restore edilerek turizme kazandırılması planlanıyor. Bakımsızlıktan dökülen ve kaderine terk edilen atıl durumdaki Fransız Kilisesi'nin projesi hazırlatılarak restore edilmesi planlanıyor. Geçmiş yıllarda marangoz deposu olarak da kullanıldığı belirtilen tarihi kilisenin, çatısında çökmeler meydana geldiği koruma altına alınmasına karşılık pencerelerinden sarkan uydu antenleri de dikkat çekiyor. Bölgede yaşayan vatandaşlar ise sözde koruma altına alınan kilise bölgesinde zaman zaman alkol alındığını iddia ederek, korumanın yetersizliğine dikkat çekiyorlar.
Ereğli Değişim Gazetesi, 19.01.2006
TARİHÎ BİNALARIN ÇEVRESİ 'KÜLTÜR TEPESİ' OLACAK

İzmit'te Sultan Abdülaziz'in Av Köşkü olarak da bilinen ve İstanbul dışında kalan tek saray örneği olan Kasr-ı Humayun ile Redif Dairesi ve tarihi savcılık binasının yer aldığı bölgenin, “Kültür Tepesi” haline getirileceği bildirildi. Kocaeli Valiliği'nce yayınlanan Kocaeli Dergisi'nden derlenen bilgilere göre, İnönü Caddesi'nin arka bölümünde bulunan Kasr-ı Humayun, Redif Dairesi ve eski savcılık binasının bulunduğu bölge, “Kültür Tepesi” olarak düzenlenecek. Bölgedeki Redif Dairesi de “Atatürk ve Askeri Müze” olarak halkın hizmetine sunulacak. Kasr-ı Humayun, ilk kez IV. Murat döneminde ahşap temeller üzerine inşa ettirildi. Bu tarihten itibaren depremler ve yangın yüzünden yıkılan saray, Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) Dolmabahçe Sarayı'nın da mimarı olan Balyan kardeşlerden Karabet Amira Balyan tarafından tekrar inşa edildi. Atatürk, büyük zaferden sonra 16 Ocak 1923'te, İstanbul gazetelerinin başyazarlarıyla Av Köşkü'nde basın toplantısı düzenlemişti. Osmanlı Devleti'nin son döneminde redif subayları için kullanılan bina 1999'daki Marmara depremine kadar askeri mahkeme binası olarak hizmet verdi. Binanın müze olmak üzere İl Özel İdaresine devredilmesi bekleniyor.
Zaman, 16.01.2006
TARİHÎ BİNANIN YANINDA OLUŞAN ÇÖPLÜKTE HURDA TANKER BİLE VAR

Tekirdağ Ticaret Borsası binasının arkasındaki tarihî yapının ön kısmı çöplüğe dönüştü. Rastgele çöplerin atıldığı yerin akşam saatlerinde alkol alan kişiler tarafından mesken tutulduğuna dikkat çeken çevre sakinleri bu durumdan son derece rahatsız olduklarını dile getirdi. Borsa binasının arkasında yer alan boşluğa çöp atılmasının belediye tarafından önlenmesini isteyen vatandaşlar, görüntünün son derece çirkin olduğunu ifade etti. Yıllar önce bu alana bir petrol tankerinin getirilerek terk edilmiş olmasının dahi hayret verici bir olay olduğuna dikkat çeken mahalle sakinleri, akşam saatlerinde birtakım şahısların bu alana gelerek alkol aldıklarını ve çevreyi rahatsız ettiklerini anlattı. Hayvan leşi, gıda artıkları, içki şişeleri ve ev eşyasına kadar her türlü çöpün atıldığı yerin tarihî özelliği olduğunu öne süren sakinler, çöplük duvarının tarihî Rüstem Paşa Külliyesi'nin yığma tuğlalardan oluşan duvarı olduğunu ifade etti. Uzun süredir söz konusu yerle ilgili hiçbir çalışma yapılmadığını söyleyen mahalleli, şehrin göbeğinde bulunan ve çöplük olarak kullanılan mikrop yuvasının bir an evvel kaldırılmasını istediklerini vurguladı.

Bölgenin temizlenerek, çevre düzenlemesinin yapılmasını isteyen çevre sakinleri “Belediyenin yaptığı çalışmaları takip ediyor ve başarılı buluyoruz. Ancak hep görünen yerler güzelleştiriliyor. Sahile 100 metre uzaklıktaki bir yerin âtıl durumda bırakılarak görmezden gelinmesi bizi rahatsız ediyor. Bu konuda ilgili ve yetkilileri göreve çağırıyoruz.” dedi.Çevre esnafı da, turistlerin külliye ziyareti esnasında duvar altında biriken çöplüğü gördüklerinde buna bir anlam veremediklerini söyledi. Tekirdağ'ı ziyaret eden turistlerin tarihî yapının etrafında bu denli mikrop saçan bir çöplüğün bulunmasından ötürü rahatsız olduklarını belirten esnaf, çöplüğün her geçen gün biraz daha büyüdüğünü kaydetti.
Zaman, 16.01.2006
PARİS'TE “OSMANLI SERAMİKLERİ” KATALOĞU

Fransa'daki Ulusal Rönesans Müzesi'nde sergilenen Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait seramiklerin yer aldığı “Bir Koleksiyonun Macerası” adlı katalog kitap, Paris Türk Kültür ve Tanıtma ofisinde düzenlenen bir toplantıda tanıtıldı. Paris'teki Cluny Müzesi tarafından bir araya getirilen İznik seramikleri koleksiyonu ilk olarak 1883 yılında 532 seramik parçasının yer aldığı bir katalogda toplanmış, daha sonra çeşitli vesilelerle yayınlanan küçük çaptaki kataloglar ve sergilerin dışında İznik seramikleri Fransa'da yeteri kadar tanıtılmamıştı. 16. ve 17. yüzyıllar dönemine ait eserlerin yer aldığı özel baskı koleksiyon kataloğunu almak amacıyla kuyruk oluşturan çoğunluğu Fransız alıcılar 58 Euro ödeyip kitaba sahip olabilmek için izdiham oluşturdu. Katalogda yer alan eserlerin birçoğunun dünyada tek olduğu ifade edildi.
Türkiye Gazetesi, 15.01.2006



TARİHİ YARIMADA İÇİN SON GÜNLER

Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, tarihi yarımadada çevre kirliliğine neden olan atölyeler, toptancılar ve depoların en kısa sürede taşınacağını açıkladı. Esnafa tebligatın yapıldığını belirten Topbaş, şu bilgileri verdi: "Bazı imalathaneler, özellikle kuyumcu atölyeleri, atıklar nedeniyle ciddi kirlilik arz ediyor. Bunların daha doğru, çağdaş ve disipline edilmiş yerlere taşınması, buranın daha çok hizmet ve turizm ağırlıklı yerlere dönüşmesi şart. Tebligatları yaptık, belli bir süre verdik. Bir müddet sonra bölgeye araç girişlerine müdahale edeceğiz. Tarihi kurtarmak durumundayız. Çünkü turizmden ciddi girdi sağlayacak bu kent, kendi değerlerini heder etmekte. Bölgedeki ticaret, artık ofis ve irtibat yeri niteliğinde olmalı. Bölgede imalat artık kalkmalı. Özellikle Kuyumcukent devreye girmeli. Arıtma tesisi bulunan ve çağdaş mekânlara taşınmalarını arzu ediyoruz. Onlara gereken baskılar yapılacak. Şu anda büyük depo ve toptancı olarak kullanılan hanların turizme katkı getirecek şekilde farklı fonksiyonlara dönüştürülmesi daha doğru olacak."
Radikal, 14.01.2006


SAİT HALİM PAŞA'YA DAVETSİZ MİSAFİR!

Rusya'dan İsrail'in Hayfa limanına giden Kamboçya bandıralı kuru yük gemisi, İstanbul Boğazı'ndan geçişi sırasında Yeniköy'deki Sait Halim Paşa Yalısı'na çarptı. "Khydozhnik Plastov" isimli kuru yük gemisi, yalının küçük teknelerin yanaştığı beton iskelesine Boğaz'daki yoğun akıntı nedeniyle çarparak yaklaşık 20 santimetre içeri girdi. Sait Halim Paşa Yalısı'nın işletmecisi Mustafa Göçer ise 8 Ocak'ta yayınlanan bir televizyon programında, en büyük korkusunun yalıya bir geminin çarpması olduğunu söylemişti. Göçer'in açıklamasının ardından 5 gün sonra korktuğu başına geldi.

Yalıya çarptıktan sonra durup VTS'ye (Vehicle Tracking System-Gemi Trafik Yönetim ve Bilgi Sistemi) bilgi vermesi gerekirken yola devam etmek isteyen kuru yük gemisini Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel Müdürlüğü'ne ait hücumbotlarla Sahil Güvenlik ekipleri durdurdu. Gemi daha sonra Sahil Güvenlik eskortunda Kumkapı açıklarına götürüldü. Yalıya çarpan geminin geçiş sırasında kılavuz kaptan almadığı da bildirildi.
Sabah, 14.01.2006
KAMONDO APATMANI TANIKLARINI ARIYOR

Engizisyon Mahkemeleri'nden Venedik'e, oradan da Osmanlı'ya sığınan Kamondo Ailesi'nin, İstanbul'da kendi adlarını taşıyan Kamondo Apartmanı'nın tarihi yazılmaya başlandı.Galata Kulesi'nin hizasındaki Serdar-ı Ekrem (Yazıcı) Sokak'ta bulunan binanın sakinleri arasında, çatı katını atölye olarak kullanan Abidin Dino'nun yanı sıra Arif Dino, Ahmet Hamdi, Sait Faik, Yaşar Kemal, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday gibi isimler de bulunuyor.

Restore edilerek depreme karşı güçlendirilmeye çalışılan iki tarihi apartmandan birisi olan Kamondo Apartmanı, öznel tarihine kavuşmak için gün saymaya başladı.

"Bina ve yaşayanları hakkında bilgi ve belge sahibi olanların" tanıklığına ihtiyaç duyulan bina, zamanında hareketli bir yaşamın da merkeziydi. Örneğin; kuruluş tarihi 1868 olan "The Levant Times and Shipping Gazette" isimli gazete bu binada yayımlanmıştı. Cumhuriyet dönemi sanat tarihine "Yeniler Grubu" olarak geçen ünlü ressamların anıları da Kamondo Apartmanı'nda yaşıyor. Abidin Dino'nun da aralarına girmesiyle yeni bir rüzgar estiren grubun ünlü "Liman Sergisi" de aynı ressamlarca bu binada hazırlanmıştı.
Abidin Dino'nun kiralayıp atölye olarak kullandığı çatı katı, önde gelen mimarların birlikte sanat ürettikleri mekan olurken; Arif Dino, Ahmet Hamdi, Sait Faik, Yaşar Kemal, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday gibi yazar, kültür, bilim ve felsefe dünyasının önde gelen isimleri de apartmanda biraraya gelirdi.
Padişahın diş doktoru Hantz Von Der Heyde, Kamondo'nun mimarlarından Gustave Tedeschi, İstanbul kulübü yöneticisi Zankovitch, kuyumcu Neubauer gibi isimlerin dışında birçok bankacı, avukat, doktor ve mümessiller bu binada oturmuştu. Kamondolar'dan Gerson kardeşlere miras yoluyla geçen han 1976'da, içlerinde Sultanhamamlı bir kumaş tüccarının da bulunduğu 8 kişilik bir ortaklığa satılırken, 1982'de ise ikinci derece tarihi eser olarak ilan edilmişti.



KAMONDO AİLESİ
Vedenik'te yaşayan İspanyol-Portekiz kökenli Kamondolar, 17'nci yüzyılda İstanbul'a yerleşti. Osmanlı'da gayrimenkul edinme izni alan ilk yabancı uyruklu kişi olan Abraham Kamondo, kardeşi Isak ile birlikte "Isak Kamondo ve Şürekası" isimli bankayı kurarak, Kırım Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni finanse etti. Dersaadet Tramvay Şirketi'nin de ortakları arasında yer alan Kamondolar, İstanbul'da ilk belediye ve modern eğitim kurumlarının oluşumunda da rol aldı.
Dış borçlanma zamanında Osmanlı Sarayı ve yabancı finans kaynakları arasında önemli bir köprü oluşturan Kamondo ailesi sonradan yerleştiği Paris'te sanatçıları koruyan en önemli ailelerden birisi oldu.
Aile, Paris'te Champs-Elysees Tiyatrosu'nu ve Kamondo Müzesi'ni yaptırırken, İstanbul'daki Yahudi cemaatinin önderi olan Abraham Kamondo, ilk belediye olan 6. Daire'nin kuruluşunda da görev aldı. Bankalar Caddesi'ndeki Kamondo merdivenlerini 1870-1880 yıllarında yaptıran ünlü banker yaşamını yitirince, Hasköy'de kendisinin yaptırdığı anıt mezara devlet töreniyle defnedildi. İstanbul'un gelişimi ve modernleşmesine katkı sağlayan Kamondo ailesinin anısına, Karaköy Bankalar Caddesi'ndeki merdivenlere geçen yıl Hahambaşı'nın da katılımıyla düzenlenen törenle plaket çakılmıştı.
Kamondo Hanı'nın dışında, Kasımpaşa'daki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı (Kamondo Sarayı), Meşrutiyet Caddesi'ndeki Ada Han, Karaköy'de Saatçi, Latif, Lacivert, Yakit, Kuyumcular, Lüleci ve Gül Han da ailenin İstanbul'da inşa ettirdiği yapılar arasında bulunuyor.


Karaköy'de bulunan ve Kamondo ailesinin adını taşıyan merdivenler ünlü fotoğrafçı Cartier- Bresson tarafından da görüntülendi.

APARTMANIN MİMARİSİ
Erken dönem Pera mimari eseri olan Kamondo Apartmanı, cumbaları dahil pek çok bölümünde ahşap malzeme kullanılmasıyla bilinir. Dört katlı olarak inşa edilen binada giriş katında dükkanlar bulunurdu. Simetrik plana sahip olan binada, ikinci ve üçüncü katlarda yer alan ahşap cumbalar pencere hizasına kadar yükseliyor. Cumbaların pencere eteğinde yer alan panolardaki baklava motifleri dikkat çeken binanın ikinci ve üçüncü katları boyunca dört adet pilastr yükseliyor. Üçüncü ve dördüncü katlar boyunca simetrik olarak yerleştirilen ikinci bir grup ahşap cumbalar da bu katları kendi içinde birleştirirken, pilastrlardan oluşan orta bölüm bir dizi konsol ile sonlanıyor.
Hürriyet, 14.01.2006


MEDİNE TREN İSTASYONU RESTORE PROJESİNİ ÇALDILAR

Osmanlı Devleti'nin 100 yıl önce inşa ettiği Medine Tren İstasyonu'ndaki restorasyon çalışmalarında yer alan İhsan Asil'in evi soyuldu. Asil, hırsızların istasyonun restorasyon projelerini de çaldığını belirtti. Osmanlı'nın bir asır önce inşa ettiği ve birkaç seferden sonra çürümeye terk edilen Hicaz Demiryolu'nun son durağı Medine Tren İstasyonu'nun 4 yıl süren restorasyon çalışmalarına katılan Asil'in evi önceki gün akşam saatlerinde soyuldu. Hırsızlar, Asil ailesinin birçok değerli eşyası ile birlikte restorasyon projelerini de yanlarında götürdü.
Zaman, 14.01.2006
HASANKEYF TAŞINIYOR

Antik kent Hasankeyf, Ilısu Barajı'nın sularına gömülmekten kurtuluyor. Tarihi eserler tek tek sökülüp Raman Dağı eteklerine taşınacak. Projeyi Başbakan bizzat takip ediyor. Yaklaşık 50 yıldır Türkiye gündeminde bulunan Ilısu Barajı için artık geri sayım başladı. Mart ayında Ilısu Köyü'nde yapılacak törenle baraj inşaatına ilk kazma vurulacak. Hasankeyf ise herkesin korktuğu gibi "sular altında" kalmayacak. Çünkü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da onay verdiği ve bizzat takip ettiği projeyle tarihi kent kurtulacak. Nasıl mı? Gayet basit, benzeri Mısır'da da hem de 46 yıl önce uygulanan bir yöntemle... 10 bin yıllık tarihi ile ayakta durmaya başaran tüm tarihi eserler, tek tek başka bir yere taşınacak. Raman Dağı'nın eteklerinde, bir sahil kasabası olarak yeniden hayat bulacak. Zeynel Bey Türbesi, hamam, Tarihi Artuklu Köprüsü, El-Rızk Camii, Koç Camii, İmam Abdullah Zaviyesi, küçük külliye, Süleyman Camii ile Kızlar Camii'nin her taşı numaralandırılacak. Ardından sökülecek. Yeni Hasankeyf'te aynen inşa edilecek. Yeni bölge yarımada şeklinde olacak. Böylece turizm açısından da cazibesinin artırılması hedefleniyor. Yani tarihi şehrin kıyısında su sporları da yapmak mümkün olacak. Bunun için 30 milyon dolarlık bir bütçe ayrıldı. Peki tam olarak nerede kurulacak? Şimdiki Hasankeyf'in tam karşısındaki Raman Dağı eteklerinde, Kesmeköprü Köyü'nün üst taraflarında inşa edilecek. Ayrıca yeni Hasankeyf'teki şehir merkezi ve konut alanları da net olarak belirlendi. Açık Hava Müzesi görünümündeki kentin sahilinde kafe, çay bahçeleri, gezinti alanlarının yanı sıra, deniz araçlarının barınabileceği küçük bir liman bile bulunacak. Batman gezisi sırasında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da projeye değindi. Erdoğan, "Hasankeyf'i taşıyoruz. Oradaki bütün tarihi eserleri kuzeye almak suretiyle onları yeniden inşa ediyoruz. Hasankeyf kesinlikle sular altında kalmayacaktır. Projesi hazırdır. Bizzat kendim takip ediyorum. Projedeki son durumu gördüm. Çünkü Ilısu Barajı, Güneydoğu'nun adeta yeni zenginliklerinden biri olacaktır" dedi.

Ancak proje sanıldığı gibi herkesi sevindirmedi. Hasankeyf'in yeni haliyle ilgili keyifsizliğini dile getiren ve çizilen pembe tablonun yanıltıcı olduğunu söyleyen Belediye Başkanı Abdulvahap Kusen şöyle konuştu: "Hayali su sporları, jet skilerle turizmin gelişeceği, mağaracılık ve kültür turlarıyla kentin cazibe merkezi haline geleceği yeni Hasankeyf'i anlattılar. Bizler binlerce yıldır her medeniyetin ekleme yaparak Açık Hava Müzesi haline getirdiği Hasankeyf'teki mağara yaşantımızı, kuracakları modern şehirlere değişmeyeceğimizin bilinmesini istiyoruz."

Mısır'da Assuan Barajı'nın yapımı sırasında Abu Simbel Tapınağı'nın sular altında kalacağı belli olunca UNESCO 1960 yılında dev bir kurtarma projesi başlattı. Mısırlı, İsveçli, Alman, Fransız arkeolog ve mühendislerin 4 yıl süren çalışmalarıyla tapınak 2000'den fazla parçaya bölündü. Her biri 10 ila 40 ton ağırlığındaki taşlar, yükselen baraj sularından 65 metre yukarıya taşındı. II. Ramses'in rivayete göre gücünü ispatlamak için yaptırdığı tapınak böylece 3500 yıl sonra yeniden kuruldu.
Sabah, 13.01.2006















FATİH'İN TOPLARINI DÖKTÜRDÜĞÜ ALANDA KAZILAR SÜRÜYOR

Kırklareli Müzesi Müdürü ve Demirköy Fatih Dökümhanesi Kazı Başkanı Zülküf Yılmaz, 2001 yılında başlatılan kazının, hafriyat sonrasında açığa çıkarılan kalıntı, bilgi ve belgelerden yararlanılarak bir Açık Hava Endüstri Müzesi oluşturmayı amaçladığını söyledi. Yılmaz, yaptığı açıklamada, 1950'li yıllara kadar birçok ünitesinin ayakta kaldığı belirlenen demir dökümhanesinin, zamanla ciddi boyutta tahribata uğradığını, buna rağmen günümüze ulaşan en iyi Osmanlı dönemi sanayi tesislerinden olduğunu belirtti. Farklı bilim dallarından gelen kişilerin görev yaptığı kazılarda, elde edilen verilerin dökümhanenin geçirmiş olduğu evreleri daha anlaşılabilir hale getirdiğini ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu: “Oldukça kapsamlı bir işletme olan dökümhanenin, II. Mahmud döneminde esaslı biçimde ihya edildiği anlaşılmaktadır. Daha sonra şiddetli bir yangın geçiren dökümhanenin, onarım ve düzenlemeyle faaliyetini sürdürdüğü görülmektedir.'' Kırklareli'nin Demirköy İlçesi'ne 3 bin 800 metre uzaklıkta bulunan tarihi demir dökümhanesinde, Fatih Sultan Mehmet'in 1453 yılında İstanbul'un fethinde kullandığı topların güllerini döktürdüğü belirtiliyor. Tophane-i Amiriye İşletmeleri olarak anılan dökümhanede, 15. yüzyıl ortalarından 19. yüzyıl sonlarına kadar aralıksız üretim yapılıyordu. Osmanlı dönemine ait olan bu demir dökümhanesinde enerji, suyla sağlanıyordu.
Zaman, 13.01.2006
BEŞKÖPRÜ'NÜN AYASOFYA İLE YAŞIT OLDUĞUNU SAKARYALILAR DA BİLMİYOR

Sakarya'da bulunan tarihî Beşköprü'yü inceleyen Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Zeki Özcan, köprünün bir mühendislik harikası olduğunu söyledi. Özcan, tarihî köprünün Sakarya'da bile yeterince tanınmadığını ve gereken önemin verilmediğini belirterek, “Bu köprü turizme kazandırılmalıdır.” dedi.

Halk arasında “Beşköprü” olarak bilinen, tarihî kaynaklarda “Sangarius Köprüsü” veya “Justinianus Köprüsü” olarak geçen eserin 1.440 yıllık bir tarihî geçmişe sahip olduğunu ve Ayasofya ile aynı yıllarda yapıldığını belirten Özcan, köprünün Bizans döneminin değerli eserlerinden biri olduğunu kaydetti. Köprünün zaman içinde hasar gördüğünü ve son olarak 1992 yılında onarıldığını hatırlatan Yard. Doç. Dr. Zeki Özcan, doğal şartlara, depremlere ve insanların tahribatlarına rağmen yapıda yıkıma yol açabilecek önemli bir hasarın meydana gelmediğini kaydetti. Yard. Doç. Dr. Zeki Özcan, tarihî köprü üzerine yaptığı çalışmaların sonuçlarını şöyle özetledi: “Köprünün uzunluğu bazı tarihî kaynaklarda belirtilenin aksine 421 metre değil, doğu ucundaki apsisli yapı ve batı ucundaki zafer kapısı dahil 384 metredir. Kemer sayısı 5 değil, 7'si büyük olmak üzere toplam 12' dir. Demiryolu geçirebilmek için doğu ucu tahrip edilerek bir geçit açılmıştır. Yine köprü bölgesinde yaptığımız sismik deneylerden, nehir akışının güneyden kuzeye doğru olduğunu ve köprü ayaklarının zemin yüzünden 8-12 m derinliğe kadar indiğini belirledik. Sakarya Nehri'nin 13. yüzyılda meydana gelen büyük bir sel ile yatak değiştirdiğini ve köprünün kuru bir vadide kaldığını kaynaklardan öğrenmekteyiz. Tarihî köprü, mühendislik özelliklerinin yanı sıra inşa edildiği bölge olarak da stratejik bir öneme sahip. İmparatorluk başkenti olan İstanbul'u, güneye inen Hacılar Yolu ile Kudüs'e, kuzeye giden yol ile de Karadeniz'e bağlayan askeri ve ticari öneme sahip bir kavşak üzerindedir.“

Tarih ve kültür miraslarımızdan olan bu esere sahip çıkılması ve çok iyi tanıtılması gerektiğini ifade eden Özcan, sözlerini şöyle tamamladı: “Sit alanı olarak ilan edilen köprü ve çevresi, kültür, turizm ve ticaret amaçlı kullanılabilir. Köprüye gerekli onarım ve düzenlemeler yapılarak ulusal ve uluslararası turizme açılabilir. Köprü ve çevresi kültürel ve sosyal etkinlikler için de kullanılabilir. Köprüler, iki tarafı birleştiren özelliğinden dolayı dostluk ve hoşgörü eserleri olarak bilinmektedir. Böyle tarihî değeri yüksek bir esere sahip olan ilimiz bu eseri hak ettiği şekilde değerlendirmelidir. Bunların yanında köprü gövdesinin güney cephesinde bulunan ek yapıların yapım ve kullanım amacına yönelik arkeolojik kazıların da tamamlanması gerekiyor.
Zaman, 13.01.2006


REMBRANDT VE RUBENS'LER
ÇALINDI

Sırbistan'daki Novi Sad Kent Müzesi'nden aralarında Rembrandt ve Rubens'in eserlerinin de bulunduğu 4 tablo çalındı.

Çalınan eserlerin Rembrandt'ın “Portrait of Father” ve Rubens'in 'Seneca' adlı tablolarıyla, İtalyan barok dönem ressamı Pier Francesco Mola'nın bir minyatürü ve adı bilinmeyen bir 16. yüzyıl Hollandalı sanatçının resmi olduğu belirtildi.

Polisin verdiği bilgiye göre müze, başkent Belgrad'ın 50 kilometre kuzeyindeki müzeye sabah saatlerinde giren 2 hırsız tarafından güvenlik görevlileri bağlanarak soyuldu.
Zaman, 12.01.2006
HACERZADE İBRAHİM BEY CAMİİ'NİN RESTORASYONU

Tekirdağ, Malkara'da Hacerzade İbrahim Bey Camii'nde restorasyon ve onarım çalışmalarının devam ettiği bildirildi. Malkara Müftüsü Muhammed Hamdi Güner'den alınan bilgiye göre, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, Hazerzade İbrahim Bey Camii'nin ihata duvarları, caminin minaresi, dış duvarları ile caminin iç zemininde onarım ve restorasyon çalışmaları yapılıyor. Güner, 1406 yılında Hacerzade İbrahim Bey tarafından yaptırılan caminin dış cephesi, minaresi ve iç bölümlerinde 599 yılından beri zaman zaman onarım ve restorasyon çalışmalarının yapıldığını belirtti.
www.edirneninsesi.com, 12.01.2006


SAHİP ATA KÜLLİYESİ MÜZE OLACAK

Konya'da 723 yıllık Sahip Ata Külliyesi, çalınma ve yangın tehdidiyle karşı karşıya bulunan binlerce tarihî halı, kilim, seccade, hüsni hat tablosu ve şamdanın korunup, sergileneceği bir müze olacak.

Geçtiğimiz aylarda, restore edilen tekke kısmındaki paha biçilemez değerdeki 5 adet çini panonun işçiler tarafından kırılmasıyla gündeme gelen ve mimarı Abdullah oğlu Kelük olan Sahip Ata Külliyesi, restorasyonun ardından Vakıf Eserleri Müzesi yapılacak. Anadolu Selçukluları döneminde 1283 yılında yapımı tamamlanan Sahip Ata Külliyesi, binlerce tarihî esere kucak açıyor. Konya genelinde camilerde ve depolarda bakımsız kalan ve halı, kilim, seccade, çini ve şamdan gibi toplam miktarı bin 200'e yaklaşan tarihî eser, toplanarak bakım ve onarımının daha kolay olacağı müzeye taşınacak. Selçuklu Veziri Ata Fahrettin tarafından mescit, türbe, hanigah ve hamamdan müteşekkil olarak yaptırılan ve halen restorasyonu devam külliye, müzeye uygun olarak yeniden düzenlenecek.
Zaman, 12.01.2006


GAZİANTEP'E MOZAİK OKULU

AB, Gaziantep'te Zeugma Antik Kenti'nin bulunmasıyla en güzel örnekleri gün ışığına çıkan ve kentte kökleri 2 bin yıl öncesine dayanan mozaik sanatını canlandırmak için harekete geçti. Gaziantep (Zeugma), Halfeti ve Rumkale'nin turizm potansiyelinin artırılmasına yönelik bir proje kapsamında Türkiye'nin ilk Mozaik Okulu Gaziantep'te kuruluyor.

Projenin bütçesi 466 bin 300 euro olacak ve bunun yüzde 90'ını Avrupa Komisyonu, yüzde 10'unu da Gaziantep Ticaret Odası karşılayacak. Bu bütçenin büyük kısmı, Büyükşehir Belediyesi'nin yer tahsis ettiği "Gaziantep Mozaik Eğitim Merkezi" için harcanacak.

Gaziantep'i "yeniden mozaik şehri yapmak" amacı taşıyan proje için dünya genelindeki çeşitli mozaik eğitim merkezlerinin incelendiğini belirten Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan, şunları söyledi: "Zeugma mozaiklerinin çıkmasıyla dünyanın dikkati buraya çevrildi. Gaziantepliler olarak biz de gelecek nesillere mozaik mirası bırakmak istedik. 2 bin yıl öncesinin eserlerinde o günün kültürü, efsaneleri, insan ilişkileri anlatılıyor. Mozaik Okulu'nda yetişecek sanatçılar da bugünün kültüründen eserler oluşturacak."

Proje kapsamında mozaik tasarımı ve tekniği, arkeoloji ve jeoloji eğitimi verilecek. Eğitim kapsamında pazarlama teknikleri de anlatılacak. Eğitim iki aşamalı olacak. 20 kişinin katılacağı temel eğitim 3 ay sürecek. Temel eğitimi tamamlayanlar arasından sınavla seçilecek 10 kişi 3 aylık uzmanlık eğitimine alınacak.
Milliyet, 11.01.2006
BAKANLIK, MÜZELERİ DEVREDECEK AMA DENETİMİ BIRAKMAYACAK

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın hazırladığı, müzeler için 'reform' sayılabilecek kanun tasarısı Meclis'e gönderildi. Geçtiğimiz hafta Bakanlar Kurulu'nda imzası tamamlanan tasarı kanunlaşırsa, Bakanlığa bağlı Devlet Güzel Sanatlar Galerileri, Müzeler, Kütüphaneler, Kültür Merkezleri ile enformasyon büroları belediye sınırları içinde belediyelere; belediye sınırları dışında da il özel idarelerine devredilecek.

Bakanlık, devrettiği Müze ve Kütüphanelerin sadece denetiminden sorumlu olacak.
“Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Taşra Teşkilatının Özel İdarelere ve Belediyelere Devredilmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı”yla, Kültür ve Turizm İl Müdürlükleri ile İl Halk Kütüphaneleri ve arkeolojik eser bulunan müzeler, İl Özel İdareleri'ne bağlanacak. Tasarı ile bakanlığın illerdeki temsilcisi durumundaki kültür ve turizm müdürlükleri de kalkmış olacak. İstanbul, Ankara, İzmir, Aydın, Antalya ve Muğla'daki kültür ve turizm müdürlüklerinin bakanlığı temsil ve icra işlevinin özel idarelere bağlanmasıyla, özellikle turizm alanında büyük bir boşluk oluşacağı belirtiliyor.

Kanunda, ulusal nitelikli müzeler ile yazma eser kütüphaneleri ve ören yerleri devir kapsamı dışında tutuluyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Aydın, Muğla, Antalya, Konya, Diyarbakır ve Urfa gibi büyük şehirlerdeki 21 müze ise 'Ulusal Müze' statüsünde Bakanlığa bağlı olarak hizmet vermeye devam edecek. Bu müzeler arasında Topkapı Sarayı Müzesi, Ayasofya Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Efes Müzesi, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi, İzmir Arkeoloji Müzesi 'Ulusal Müze'lerden bazıları. İstanbul'daki Türk ve İslam Eserleri Müzesi ile Yıldız Sarayı Müzesi ise aynı çatı altında birleştiriliyor. Bu iki müze, geçtiğimiz günlerde 'müze başkanı' olarak göreve atanan Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç'a bağlanacak.

Kütüphaneleri de yerel yönetimlere veya İl Özel İdareleri'ne bırakmayı planlayan Bakanlık, bünyesinde nadide yazma eserler barındıran 14 kütüphaneye ise özel bir statü verecek. Bunlar arasında Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi de bulunuyor.

Müze ve kütüphanelerle birlikte bu kurumlara ait bina, araç, gereç, diğer taşınır ve taşınmaz mallar ve kadrolar da il özel idarelerine ve belediyelere devredilecek. Normal müze ve kütüphaneler, kanunun yürürlüğe girişinden itibaren altı ay içinde, arkeolojik eser bulunan müzelerin devir işlemleri ise en geç iki yıl içinde tamamlanacak. Bu devir sırasında müzelerin en büyük sorunlarından biri olan envanter sayımı da gerçekleşmiş olacak.
Zaman, 11.01.2006


TAVŞANLI'DA BİR ÖĞRETMEN TOPKAPI SARAYI'NI INTERNETE TAŞIDI

Tavşanlı'da Mehmet Tarhan İlköğretim Okulu'nda öğretmenlik yapan İsmail Dinç, Topkapı Sarayı Müzesi'nin resimlerini sanal ortama taşıdı. Kültür sanat çalışması olarak internet ortamında hazırlanan site http://www.topkapisarayimuzesi.com adresinden meraklılarına kapılarını açıyor.

Tavşanlı Mehmet Tarhan İlköğretim Okulu Türkçe Öğretmeni İsmail Dinç, günümüzde tüm sektörlerin kendini internet ortamında tanıtmaya başladığını belirterek Türk kültür ve sanat eserlerinden Topkapı Sarayı Müzesi'ni tüm dünyaya tanıtmak için böyle bir çalışma içerisine girdiğini ifade etti. Müzenin tanıtımının gereği gibi yapılamamasına üzüldüğünü söyleyen Dinç, kısıtlı imkânlarla da olsa bu siteyi yapma ihtiyacı hissettiğini belirtti. Dinç, “Çalışmayla ülkemizin ve insanımızın dünyaya tanıtılması adına atılan adımdan duyacağım haz, benim için en büyük ödül olacak.” şeklinde konuştu.
Zaman, 10.01.2006














FİLM GİBİ DEFİNE DOLANDIRICILIĞI

Bir türlü engellenemeyen definecilerin ve kısa sürede zengin olma hayallerinin Türkiye'nin tarihi ve kültürel değerlerine verdiği zarar, katrilyonlarla ölçülüyor. Bunun yanı sıra bu uğurda birçok insan kandırılarak bazen tüm mal varlığını kaybedebiliyor. Son örnek Bartın'da yaşandı. Tuzcular Köyü'nde 500 yıllık bir define bulunduğunu söyleyen dolandırıcılar, kandırdıkları köylülerin 500 bin YTL'sini alıp, ortadan kayboldular... Bartın'ın köylerine arazi alıcısı görünümünde gelen kişiler, köylülerle samimiyeti ilerletince, asıl amaçlarının bir defineye ulaşmak olduğunu söylediler. Tuzcular Köyü Muhtarı Bahattin Manav da bu senaryoya inanan köylülerden biriydi. Sahte definecilerden biri, İsveç'teki ağabeylerinin "Bill Christophe" adlı çok zengin bir işadamının yanında çalıştığını söylüyordu. Anlattıklarına bakılırsa, işadamı, Bartın'da atalarından kalan defineyi bulmak için kızıyla birlikte bu iki kişiyi köye göndermişti. Zengin işadamı define bulunduğu takdirde, o kişiye ödül olarak 12 milyon Euro vereceğini söylemişti.

Muhtar Bahattin Manav bu hikayeye önce şüpheyle yaklaşmış. Ancak bir gece yarısı kazılan tarladan bir küp dolusu altın heykelcik çıkınca, söylenenlerin gerçek olduğuna inanmış. Tarihi görünümlü altın heykelcikleri Muhtar Manav'a teslim eden sahte defineciler "İsveç'e alıcıyı getirmeye gidiyoruz" diyerek, köyden ayrılmışlar. Kısa bir süre sonra da aralarında müthiş bir telefon trafiği başlamış. Önce Ankara'daki vize masrafları için muhtardan 13 bin Euro istemişler. Milyonlarca Euro'luk ödülün hayalini kuran muhtar, hemen onların banka hesabına 4500 YTL yatırmış. Aradan birkaç gün geçince dolandırıcılar, bu kez "Biz Almanya'dan yola çıkıyoruz" diyerek telefon açmışlar. Ayrıca zengin işadamı Bill Christophe'un kendisine hediye olarak 750 bin YTL'lik bir Mercedes araba getirdiğini söylemişler. Muhtar paraların akıbetini sorunca "Merak etme, getiriyoruz. 10 milyon Euro, Christophe'un arabasındaki gizli bölmelere, 2 milyon Euro'yu da hediye Mercedes'teki zulalara koyduk" demişler... Edirne gümrük kapısında hediye arabanın resmi işlemleri için muhtarın kimlik ve vergi bilgilerini de alan dolandırıcılar, bu kez de lüks Mercedes'in vergileri için 25 bin Euro istemişler. Muhtar biraz direnmiş ama "12 milyon gelecek yerden 25 bin esirgenmez" diye düşünerek göndermiş. Böylece defineciler, gümrük kapısından Türkiye'ye girmişler!.. Ama terslik bu ya, bu kez de arabadaki paralarla yakalanmışlar!..

Film gibi senaryonun içine yavaş yavaş çekilen muhtar, bu kez kendi adına tescil edilen arabadaki kayıtdışı paranın bulunmasından korkmaya başlamış. Hatta dolandırıcılar kendisini tehdit ederek "Bu işi temizlemezsek hepimiz yanarız" demişler. Senaryonun tüm halkaları o kadar iyi işliyormuş ki, muhtar bu kez el konulan paraların 17 bin Euroluk vergisini(!) bile verilen banka hesabına göndermek zorunda kalmış. Ardı arkası kesilmeyen para talepleri, muhtarın içinde derin bir kuşku uyandırınca Bartın'dan Edirne'ye doğru yola çıkmış, ama nafile. Ortada ne defineci varmış, ne Mercedes, ne de milyonlarca Euro!.. Telefonlarını kapatan dolandırıcılar, sırra kadem basmış. Dolandırıcılara 155 milyar lirasını kaptıran Muhtar Manav'ın dünyası kararmış. Aynı şebeke geçen yaz aylarında Bartın'ın başka köylerinde de define hayali peşinde koşan herkesi kandırmayı başarmış. Dolandırıcıların her zaman Kuran'dan söz etmeleri, ayrıca kazıda çıkarılan sahte altın heykelleri köylülere bırakması, onlara güven vermiş. Aynı tuzağa düşerek şebekeye 80 bin YTL kaptıran köylülerden Sabri Cambeltaş, bir gün dayanamayıp heykelleri bir kuyumcuya göstermiş. Kuyumcu "Bu heykeller beş para etmez" deyince dünyası kararmış. Köylülere göre, şebeke Türkiye çapında çalışıyor ve halen birçok saf vatandaşı dolandırıyor. Mağdurlar şebekenin, sadece Bartın ve çevresindeki köylülere verdiği zararın 500 bin YTL'nin çok üstünde olduğunu iddia ediyor. Üstelik dolandırılan pek çok köylü, bunu hálá bir sır olarak saklıyor. Köylülerin şikayeti üzerine Bartın Cumhuriyet Başsavcılığı olaya el koyup, soruşturma başlattı. Bankalardan çektikleri kredilerle ya da eş dost yardımıyla definecilere para gönderen aileler, şimdi büyük maddi sıkıntı içinde. Mağdurlar şebekenin bir an önce ortaya çıkarılmasını ve suçluların cezalandırılmasını bekliyor.
Hürriyet, 09.01.2006


SAKAL-I ŞERİF'İ ÇALDILAR

Eskişehir'in İnönü İlçesi, Çarşı Camii'nin pencere camını kırarak içeri giren hırsızlar, muhafaza kutusundaki "Sakal-ı Şerif"i çaldı. Yenice Mahallesi'ndeki Çarşı Camii'nin 22 yıllık imamı 49 yaşındaki Mehmet Berberler, durumu polise bildirerek şikayetçi oldu. Sakal-ı Şerif'in maddi bir değerinin bulunmadığını belirten imam Berberler, "Manevi değeri çok büyük. Bu nedenle çalmış olabilirler. Onun dışında başka bir şey alınmamış" dedi. Polis olayla ilgili soruşturma başlattı.
Hürriyet, 08.01.2006
SULTANAHMET ADLİYESİ DE BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BİNASI DA YIKILMALI

Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er Topkapı Müzesi Müdürü İlber Ortaylı ve 25 yıldır Sultanahmet'te yaşayan gazeteci-yazar Mehmet Şevket Eygi, Eminönü'nü tarihine yakışır şekilde yeniden ayağa kaldırmak için el ele verip proje üretiyorlar.

Dünyanın en önemli tarihi yerleşimlerinden biri sayılan Eminönü, Doğu Roma ve Osmanlı'nın başkenti İstanbul'un kurulduğu asıl bölge. Tarih boyunca devlet erkanına, bilginlere, ulemalara ve halkın aydın kesimine ev sahipliği yaptı. Ancak 1950'lerde başlayan hızlı göç dalgası sonrasında ilçeyi beton binalar sardı. Tarihi hanlar imalathanelere, medrese ve hamamlar kereste depolarına dönüştürüldü. Bu değişim içinde aydın kesim de, gittikçe kirlenen ve kalabalıklaşan bu ilçeden kaçmaya başladı. Eminönü Belediye Başkanlığı'na geçtiğimiz seçim döneminde Başbakan Erdoğan'ın avukatı Nevzat Er seçildi ve ilk iş olarak da sokaklardaki işporta tezgahlarını ortadan kaldırdı. Kısa bir süre önce Topkapı Müzesi Müdürlüğü'ne atanan Prof. Dr. İlber Ortaylı ve 25 yıldır Sultanahmet'te oturan gazeteci-yazar Mehmet Şevket Eygi de Er ile el ele verip projeler üretiyor şimdi.



- Eminönü'nün bir profilini çizebilir misiniz bize?
Nevzat Er: İlber Hocam daha iyi bilir, Eminönü'nün belki on yıllara dayanan bir kirliliği söz konusu. Ticaret, zanaat burada başlamış. Bir süre sonra atölyeler açılmış. 1970'ten sonra Eminönü kendi haline bırakılmış ve gerçek halk zamanla buradan kaçmış. Artık 4 yılda bir seçmeni değişen bir yer Eminönü. Bir istasyon gibi yani; insanlar gelip gidiyor.
İlber Ortaylı: Benim zamanımda, 50'li yılların sonu yani, fevkalade güzel bir yerdi Eminönü. Halamın Süleymaniye'deki evinde kalırdım. Orası o zaman orta şekerli insanların oturduğu, eski bir İstanbul mahallesiydi. İstanbul dili orada yaşardı. Beyazıt'tan tramvay vardı. Eminönü'nde oturmak herkesin harcı değildi. Çok seçkin, aydınlardan oluşan bir tabaka yaşardı burada.
Mehmet Şevket Eygi: Sokaklarda otomobiller yoktu. Buradan herkesi kaçırdılar. Otel oldu, pansiyon oldu. Tadı kaçtı. Bizim alt sokağa açılan iki şaraphaneden dışarıya taşan müzik seslerinden uyuyamıyoruz ama bırakmayı da düşünmüyoruz.

- Nevzat Bey, işportacılıkla mücadeleniz hala devam ediyor mu?
N.E: Sorun büyük ölçüde aşıldı. Ama döner bıçağıyla zabıtayı yaralayanlar oldu. Bu yüzden şimdi zabıtaya biber gazı, cop ve kelepçe alıyoruz. Her haliyle kirlenmiş Eminönü gerçekten. Bir yerden başlamak lazımdı. Önce işportacı, kokoreççi, pilavcı, ayakkabı boyacısı, balıkçı, portakal suyu satıcısı, börekçi, balıkçılardan arındırma kararı aldım. Çünkü bunlar sokakta yapılıyordu.

- Bundan sonraki en önemli projeniz nedir?
N.E: Şimdi de semti beton binalardan temizleyeceğiz. İlk projemiz Süleymaniye. Vezneciler'den başlayarak Bakırcılar, üniversite duvarı ve Cemil Birsel Caddesi'nin içinde kalan ve 8 mahalleyi kapsayan alan içinde önümüzdeki günlerde yıkımlara başlayacağız. Bu bölgede 2 bin 700 civarında parsel var. Neredeyse Eminönü'nün yarısını içeriyor. Bekarlar kalıyor, esnaf var, küçük ölçekli imalatçılar var. Proje Bakanlar Kurulu'nun gündeminde. KİPTAŞ üzerinden 150 mülkiyet alındı şu ana kadar. İstimlak çalışmaları devam ediyor. Bunun dışında 150 vatandaş da proje ortağı oldu. Geçmişte olan binanın aynısını yapıp oturacaklar.

- Peki esnaf ne diyor?
N.E: Ayakkabı imalatçıları ile kuyumcu atölyeleri var. Bunlara da ay sonuna kadar süre verdik. Buradan gidin dedik. Çünkü onların kullandığı kimyasal madde sağlığımızı tehdit ediyor. Teknik üniversiteden bir hocayla konuştum; "Saat 5'ten sonra arabamı Eminönü'nde bırakmıyorum" dedi. "Niye?" diye sordum. "O kirlenen hava gelip arabanın üzerine çöküyor, kaportayı çürütüyor" dedi.
M.Ş.E.: Benim 1951 model antika arabam da çürüdü gitti.
N.E: Bir de insana verdiği zararı düşünün.

- Mehmet Bey, size göre Eminönü'nde ilk yapılması gereken nedir?
M.Ş.E: 50 sene önce bu ilçede sadece seçkin insanlar yaşardı. Belediye muhtarlar vasıtasıyla bir anket yaptırsın, kaç aydın yaşıyor Eminönü'nde öğrenelim. Yüksek tahsilli gazeteci, akademisyen, mimar, fikir adamı, yazar, bakalım kalmış mı? Önce gazetelere ilan verilecek. Eminönü ilçesinde oturmak isteyen kimselerle toplantılar yapılacak. Başlangıçta bir kişi ikna edilebilirse büyük başarı olur. Adamı ikna etmek kolaydır da hanımını ikna etmek çok zordur. Trafiğin de halledilmesi lazım.

- Başkan Nevzat Er'e ev bakmaya başladınız mı Eminönü'nde?
M.Ş.E: Önce hanımıyla anlaşacak. Bir yasa çıkarıp Belediye Başkanlarının o ilçede oturma zorunlulukları getirilmeli. Efendim Süleymaniye'de oturulur. Kumkapı'nın bazı yerlerinde, Kadırga Meydanı'nda oturulabilir. Eskiden Cinci Meydanı'ymış orası. Buralarda oturacaklara birtakım kolaylıklar, muafiyetler kazandırılması gerekir.
İ.O: Eminönü Belediye Reisi'nin Kadıköy'de oturması, araba fabrikatörünün rakip firma arabası kullanması gibidir. Gerçi bu bölgedeki herkes Kadıköy'e kaçar biliyorsunuz değil mi? Bütün Eminönü halkı Kadıköy'e kaçtı. Şimdi Süleymaniye Vezneciler'den atsınlar o trikotçuları otururum orada. Mesela Toktamış Ateş gitti, Karagümrük'ten iki daireyi alıp birleştirdi. Fevkalade memnun hayatından.

- Sayın Ortaylı, Eminönü'nde birtakım yenilikler oluyor. Sizce bu projeler umutlanmamız için yeterli mi?
İ.O: Benim hoşuma giden çok önemli bir etüd çalışması yaptırmış olmaları. Eminönü Belediyesi'nin yaptığı araştırmayı okudunuz değil mi? Burada hayat yok. Gündüz var, gece yok. Eminönü'nde 33 mahalle var, 17-18 tanesinde hayat hiç yok. Eminönü'nde kimler oturuyor, hangi sokaklarda kim ne iş yapıyor bunu belirlediler. İmalathaneleri boşaltabilirlerse gerçekten önemli bir adım olur.

- İlçedeki en önemli sorun nedir?
İ.O: Ben Eminönü'nün yönetim biçimini son derece sorunlu görüyorum. Türkiye'nin en önemli belediyesi ama bütçesi yok. Neden çünkü buranın nüfusu 50 bin. Ama gündüz 3-4 milyona çıkıyor. Böyle olmaz.

- Ne kadar bütçesi?
N.E: İmar yok, emlak vergisi yok, devletten aldığımız çok az. Bizim yılda aldığımızı, belediyeler bir ayda alıyor. Yaklaşık 4 bin 800 oy alarak başkan seçildim. Ama gündüz 4 milyon insan yaşıyor.
İ.O: Halbuki en az seçmenin olduğu bölge burası değil mi! Dünyanın merkezi oysa. Çok zor bir şey burayı anlatmak. Roma daha kolay yazılır. 2 bin yıllık, iki imparatorluk başkenti Eminönü bahsettiğimiz yer. Çok değişmiş, çok örselenmiş. Burası belediye olmaz. Burası sur içine verilir, Fatih'le birleştirilir. Başına da bir kişi tayinle getirilir.
N.E: Burayı Büyükşehir'e bağlamak lazım.
İ.O: Evet, kesinlikle. Büyükşehir'in binasını da yıkmak lazım. Benim profilimde o binanın temizlenmesi lazım oradan. Çatlamış zaten. Niye yeniden tamir ediyorsunuz? Saçma. Çok konaklar gitti orada. İstanbullular gitti. Ben hatırlıyorum. Çok çirkin ve küstah bir binadır. Medreseyi gölgeler, Şehzadebaşı ile yarışır. O çevreye yakışmaz, kaldırılması lazım.

- Sayın Eygi, 25 yıldır semtte yaşayan bir aydın olarak, neler yapılmasını istersiniz Eminönü'nde?
M.Ş.E: Eminönü Belediyesi bir yerden para bulursa bir Türk Evi açabilir. Eminönü'nde turistlere "İşte Türkler bu evlerde otururlardı" diye gösterebileceğimiz ev kalmadı. Teraslarında 30 metrekarelik asma bahçeleri de olacak. Onlardan bir tane Bağlarbaşı'nda köprü ayağında, merhum Asım İlker'in evi var. Onun resmini çekin bir kere. Bir tane de Çatalca'da Nevzat Yalçıntaş'a bir ev yapıldı, o da Türk Evi. İki tane şömineli salon var; biri Buhara tipi, biri İznik çinileri ile kaplı. Tavanlar nakışlarla bezeli. Bırakın Türk evini, çay içilecek güzel yer bile yok.

- Sultanahmet'te çay içip pasta yiyebileceğiniz şık yerler mevcut...
İ.O: Var mı hani gezerken girip oturacağın bir yer? Varsa gösterin.
M.Ş.E: Öğrencilerin bile gidebileceği çok nezih mekanlar olması lazım. Benim evimin yanında Beyaz Ev var. Arada bir gidebilirsiniz. Her hafta gidelim desek bütçemizde bir çay rahnesi (gedik) açar. Ben de binerim otomobile Zeyrekhane'ye giderim, nefis bir yer. Güzel lokantalar da var ama sayıları çok az.
İ.O: Burada her çeşit Türk mutfağını deneyebilmelisiniz. Çok da yok yani. Hangisine gitsen bir noksanı var.

- Yerli turist pek gezmiyor Eminönü'nü. Çoğu insan gezilecek yerlerin sadece Sultanahmet'te olduğunu sanıyor.
İ.O: Her yerde var gezilecek yer. Şu sokağın içinde 150 metreye hapsetseniz bir saat gezdiririm sizi. Veliefendi Evi, Köprülüzade Konağı, Akbıyık Mescidi. Yavaş yavaş öğreniyor insanımız da. Gezmek de pek bir şey ifade etmez. Kaçak binalar var. Bozdoğan kemerinin dibine 5 katlı bir bina dikiyor adam. Tuğla bir şey yapıp etrafını sözüm ona ahşap kaplıyor. Dünyanın en güzel camisinin altını ne halde görüyorsunuz. 50 kuruşa çıkıveriyor o katı. Belediye bunları kontrol edemiyor. Buralarda garip binaları yıkmak lazım. Sultanahmet Adliyesi'nden başlasınlar. Ama koruma kurulları bir şeyler yapma konusunda çok yavaşlar. Kurullar sürekli çatışma halinde.
N. E: Özel bir kanun çıkması lazım. Eminönü'ne de bir tane olağanüstü hal gibi bir adam getirmek lazım. Hiçbir kuruma başvurmadan üstten tıraşlanacak bütün fazla katlar. Bütçeyi de başbakanlık kendisi ödeyecek.

- Eminönü'nde eski İstanbul yaşantısının sona ermesi ile yemek kültürü de oldukça azaldı. Siz nerelerde yemek yemeyi tercih ediyorsunuz?
M.Ş.E: Tavuk Pazarı'ndan Kapalıçarşı'ya giderken Bahar Lokantası var. Bence en güzel yemek orada. Benim projelerimden biri börek sarayları, pilav sarayları, çorba sarayları. Buhara pilavı başta olmak üzere bin çeşit pilav olacak mesela. İstanbul'da son bir buçuk senedir kahvaltı evleri açılmaya başlandı simit saraylarından sonra. Küçük Ayasofya Caddesi'nde Van Kahvaltı Salonu, Süleymaniye Camisi'nin tam karşısına Erzincan kuru fasulyecisi açıldı. Kadırga Meydanı'nda İmren Lokantası var. Bir de Kapalıçarşı'da Ay Kafe diye küçük bir yer var, peynirli bir pastamsı bir şey yapar. Eski Amerika Dışişleri Bakanı Madeleine Albright bile gelip o pastadan yemiştir.

- Son olarak, Eminönü bölgesinde çok fazla Malatyalı var. Özellikle kaçak otoparklar da Malatyalılar'a ait... Hemşerileriniz sorun yaşatıyor mu size?
N.E: Bir kere tüm otoparkları denetimimiz altına aldığımızı söyleyebilirim. Kaçak olanları kapatmaya başladık. Aralarında 200 araçlıktan büyük olan ve kaliteli hizmet verenlere ise işletme ruhsatı veriyoruz

- Bir de turizm tanıtımlarına yönelik projeleriniz var mı? Örneğin 12 dilde hazırlanmış bir Sultanahmet yürüyüş rehberi gibi...
N.E: İlber Ortaylı'nın desteği ile bir yürüyüş el haritası oluşturuyoruz. 12 dilde olmasa da şu anda 3 dile çevriliyor.

- İlber Hoca'yı bulmuşken Topkapı'yı sormadan olmaz. Ne olacak Topkapı'daki eserler?
İ.O: Her şeyden evvel bütçe ve personel lazım. Bunu vaat etti Kültür Bakanlığı. Atölye ustasından uzmana kadar işe koyulacak personel lazım. Çok önemli. Bütün Osmanlı medeniyeti burada.
Sabah Pazar, 08.01.2006


ÜSKÜDAR'I KAZAR İKEN ÇIKTI DA BİR HAZİNE

Üsküdar'da Marmaray Projesi'yle ortaya çıkan tarihi eserler aslında 15 yıl önce su borusu döşenirken fark edilmiş ve bir kısmı iş sırasında tahrip olmuş. Şimdi bu eserler Marmaray Projesi sayesinde gün ışığına çıkarılıyor ve koruma altına alınacak.

Marmaray Projesi kapsamında metro hattının geçeceği güzergahın altında kalmış tarihi yapıların ortaya çıkarılmasına devam ediliyor. 20 aydır süren kazılar kapsamında Osmanlı ve Bizans dönemine ait birçok yapı, tarihi eser ve mezarın ortaya çıkması projeyi de geciktiriyor. İstanbul'un en işlek bölgelerinden biri olan Üsküdar Meydanı'nda 20 ay önce başlatılan arkeolojik kazı çalışmalarının sonuna geliniyor. Marmaray Projesi kapsamında, Üsküdar ve çevresinde başlayan kazıda 20 ay geride bırakıldı. Kazılarda 9 ve 12. yüzyıl Bizans ve 18. yüzyıl Osmanlı kalıntıları gün yüzüne çıkartıldı.

Osmanlı ve Bizans döneminden kalma mezar ve yapılara rastlanan kazı çerçevesine de bir yenisi daha eklendi. Kazı yapılan bölgede Mihrimah Sultan Camii'nin ön kısmında Bizans dönemine ait apsisli dini bir bina ortaya çıkarıldı. Arkeologlar bulunan bu yapının bir kilise ya da şapel olduğu görüşünü savunuyor. Marmaray ile birlikte metronun geçeceği her yerin canlı bir müze haline getirecek projeden halk rahatsızlık duyuyor. Martta bittiğinde Marmaray metro girişinde canlı bir müze oluşturulması ise tarihin korunması açısından çok önemli bir proje olarak gösteriliyor.

Mart ayında bitirilmesi planlanan kazılardan ise bir iddia ortaya çıktı. Arkeoloji Müzeleri Müdürü Dr İsmail Karamut, "15 yıl önce bölgeye su boruları döşenirken yapılan kazıda, Haçlı duvar örgülerine rastlanmış. Fakat yaptığımız araştırmada bu bulguların Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bildirilmediği ortaya çıktı. Şimdi bu eserlere o zaman yapılan boru döşeme işi sırasında zarar verildiğini de saptadık. Arkeolojik kazılar 15 yıl önce başlasaydı, Marmaray Projesi de bu denli gecikmeyecekti" dedi.

Üsküdar halkı ve esnafı 20 aydır süren kazılardan oldukça rahatsız. Üsküdar Meydanı kazılardan dolayı trafik sorunu yaşıyor. Sıkışık sokaklar ve park sorunu en büyük problem. Kazı makinesinin çıkardığı ses büyük bir gürültüye sebep oluyor. Ayrıca makinelerin çıkardığı toz Üsküdar esnafını etkiliyor. Arkeolojik kazılar yapılmaya başladığından beri Marmaray Projesi'nin Üsküdar bölümü çalışmaları durdurulmuş bulunuyor. Bölgede hiçbir inşaat çalışması gerçekleşmiyor. İnşaat şirketinin yaptığı tek şey sahil yoluna demir kazıkları çakmak. Dr İsmail Karamut bu kazının şehir içi bir çalışma olmasından dolayı ekonomiye zarar verdiğini bildiklerinden çalışmalarını hızlandırdıklarını ancak devletten ve inşaat firmasından hiçbir baskı görmediklerini söylüyor. "Biz tüm arkeolojik kazıları bitirip bir an önce oradan çıkmayı düşünüyoruz. Marmaray Projesi'nin başlaması için bizim o kazıları yapıp o alanı inşaat firmasına terk etmemiz gerekiyor. Kazıları bitirmemiz konusunda hiç bir baskı görmedik. Ancak kazının şehrin tam ortasında yapılmasının ülke ekonomisine zarar verdiğini bildiğimizden dolayı çalışmalarımızı hızlandırdık. Kazılar, Marmaray Projesi kapsamında Büyükşehir Belediyesi tarafından taşeron firmalara ihale edilerek 20 ay önce başlatıldı. Kazı sırasında tarihi eserlere rastlanmasının ardından bölge İstanbul Arkeoloji Müdürlüğü'nün denetimine girdi ve arkeolojik kazı çalışmaları başlatıldı. Üsküdar Meydanı'nda bin 425 metrekare alanda ve üç farklı bölgede gerçekleştirilen kazılarda iki uzman arkeolog gözetiminde 15 arkeolog, iki mimar ve 100'den fazla işçi görev yaptı. Ayrıca Ankara'dan gelen dört arkeolog kazı çalışmalarının hızlandırılmasına yardımcı oldu. Arkeoloji Müzeleri Müdürü Dr İsmail Karamut kazıların Üsküdar tarihini öğrenmelerine çok yardımcı olduğunu belirtiyor. "Üsküdar'ın antik dönemdeki adı altın şehir anlamına gelen Kirsapolis. Roma döneminde ise Skutari adıyla biliniyor. Üsküdar'ın altında bu dönemlere ait birçok arkeolojik eser bulunuyor. Şu ana kadar Üsküdar'dan Arkeoloji Müzesi'ne 400 kadar taşınabilir kültür varlığı getirildi. Bunlardan bazıları Osmanlı dönemine ait altınlar. Bunun dışında Bizans-Osmanlı altın ve bronz sikkeler, pişmiş topraktan yapılmış günlük kullanım kapları, metal objeler ve cam şişeler ortaya çıkartıldı." Kazılarda ilk olarak 18. yüzyıl genç Osmanlı dönemine ait bir çarşı ortaya çıkartıldı. Yedi metre aşağıda bulunan çarşı Rumi Mehmet Paşa Vakfı'na ait. Çarşıda 50 tane dükkan var ve bunların Camii'ye gelir getirmek amacıyla yapıldığı sanılıyor. Daha sonraki aylarda Mihrimah Sultan Camii'nin ön tarafında bir 11. yüzyıl Bizans dönemine ait Apsidal bir yapıya rastlandı. Arkeologlar yapının bir kilise ya da şapel olma ihtimali olduğunu düşünüyor.

Kazılar Üsküdar Meydanı'nın üç farklı bölgesinde yapıldı. Mihrimah Sultan Camii'nin yukarısında 18-19. Yüzyıl Geç Osmanlı tarzı yapılar ve Osmanlı dükkanları bulundu. Dükkanların altında 10-13. Yüzyıl Orta Bizans dönemine ait bir yapının temel kalıntıları yer alıyor. Mekanların kare planları var ve duvarlar tuğla örgü ve altı taş yığma. Ayrıca Geç Osmanlı Dönemi'ne ait seramik parçaları, sikkeler, kanalizasyon döşemeleri ve su kanallarına bulundu. Mihrimah Sultan Camii'nin arka tarafındaki kazı bölgesinde 1940'lı yıllardan kalma tütün fabrikasının deposu ve odun kömür deposu bulundu. Ayrıca kayıkların çekildiği kızaklar, geç dönem sokak ve dükkanların duvar kalıntılarına rastlandı. Şu an Geç Osmanlı yapılarını hepsi ortaya çıkartılmış durumda. Bizans kalıntılarının ortaya çıkarılmasına devam ediliyor.

Arkeolojik kazı sırasında çıkarılan mimari kalıntılar son derece sistematik bir şekilde arşivleniyor. Buluntuların fotoğrafları çekiliyor, çizimleri yapılıyor, arşivleniyor, planları çıkarılıyor ve sonra sökülüyor. Şu an eski Osmanlı dönemindeki Üsküdar'ın yapı mimarisi belirlenmiş durumda. Arkeoloji Müzeleri Müdürü Dr İsmail Karamut Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun taşınamaz eserlerin yerlerinden sökülmeden metro projesiyle birlikte bir canlı müze oluşturmayı düşündüklerini belirtiyor. "Düşünülen fikir metronun geçeceği alanlarda canlı müzelerin oluşturulması. İnsanlar metroda seyahat halindeyken bu Bizans yapılarını çevrelenmiş ve koruma altına alınmış şekilde görebilirler."
Sabah Pazar, 08.01.2006





































MARMARAY'DA BATIK SAYISI YEDİYE ÇIKTI

Marmaray Tüp Geçit Projesi kazılarından her gün yeni bir eser çıkıyor. İşte son bilanço: 825 taşınabilir kültür varlığı, gizli geçitler, şapel, işlik ve sarnıçlar ile yedi batık tekne...



Boğaz tüp geçişini sağlayan Marmaray Tüp Geçit Projesi ile ilgili olarak yürütülen kazılarda bulunan tarihi eser ve yapı sayısı her geçen gün biraz daha artıyor. Kazılarda, gizli geçitlerin, şapel, işlik, sarnıç gibi mimari yapıların yanı sıra 825 de taşınabilir kültür varlığına rastlandı. Yenikapı'daki kazılarda bulunan batık tekne sayısı da yediye çıktı.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü ve Marmaray Arkeolojik Kazı Başkanı Dr. İsmail Karamut, buluntuların projeyi durduracak bir gelişmeye neden olmadığını, projenin planlandığı sürede tamamlanacağını söyledi.
Arkeolojinin etik kurallarından taviz vermediklerini vurgulayan Karamut, "Akademik çevrelerden de yardım alıyoruz. Çalışmalarımız UNESCO tarafından denetleniyor" dedi.

Batıkların karada bulunduğuna dikkat çeken Karamut, şunları söyledi:
"Denize yaklaşık 1 kilometre uzaklıktaki alanda, yüzeyden 4.20, deniz seviyesinden de 1.20 metre aşağıda bulunan gemiden amforalar ve işlenmiş ahşap parçaları çıktı. İstanbul Arkeoloji Müzesi uzmanları, Teksas Üniversitesi'nden Prof. Dr. Cemal Pulak, İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Sait Başaran'ın ortak çalışmaları sonucunda batıklar, önce bulundukları yerden müzeye getirilecek; yaklaşık 5 yıl sürecek restorasyon ve konservasyon çalışmalarının ardından da aslına uygun olarak restore edilecek. 24 bin metrekare olan kazı alanında yeni yerler kazıldıkça batık sayısının artması bekleniyor."



Nereden ne çıktı?

Yenikapı: 7 ve 11. yüzyıllara ait yedi batık ile 475 taşınabilir kültür varlığı bulundu. Bu yedi batıktan dördü metro kazılarının bulunduğu alanda çıktı. İmparator Konstantin'in annesinin sarayından denize açılan gizli bir geçit ortaya çıkarıldı. Bu geçidin önce kanalizasyon olduğu sanıldı ancak içinden çıkan kandiller gizli geçit ihtimalini kuvvetlendirdi.

Üsküdar: 350 taşınabilir kültür varlığı çıkarıldı. Bizans ve Osmanlı dönemine ait çini kaplar, kandil ve sikkeler ile günlük kullanım araçları bulundu.

Kadıköy: Ayrılık Çeşme'de İ.S. 6 yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bir sarnıç bulundu. Sarnıcın bloklar halinde kesilip kaldırılarak, metro burgu makinesi girdikten sonra aynı yere monte edilmesine karar verildi.

KRALİÇENİN GİZLİ GEÇİDİ
İmparator Konstantin'in annesinin sarayından denize uzanan gizli geçit, kazı alanının en önemli buluntusu olarak değerlendiriliyor. İçinde rahatlıkla yürünebilen geçit, şehirde bir isyan çıkması halinde denizdeki gemilere ulaşmak amacıyla yapılmış.
Milliyet, 08.01.2006 Haber: Ömer Erbil





AĞA TAKILAN AMFORALARI DEKOR YAPAN LOKANTACILARA SUÇÜSTÜ

Mersin'de balıkçıların ağlarına takılarak su yüzüne çıkarıldıktan sonra lokantalarda süs eşyası olarak kullanılan tarihî amforalar jandarmanın düzenlediği operasyonla toplandı. Bir ihbarı değerlendiren İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı kaçakçılık ve istihbarat şubesi ekipleriyle Müze Müdürlüğü arkeologları aynı anda Erdemli İlçesi'ne bağlı beldelerdeki balıkçı lokantalarına operasyon düzenledi. Operasyonlarda Roma ve Bizans dönemlerine ait 114 adet amfora ele geçirildi. El konulan amforalar incelenmek üzere Mersin Müze Müdürlüğü'ne teslim edilirken, amforaları bulunduran 10 lokanta sahibi "Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu'na muhalefet"ten gözaltına alındı. Balık lokantalarının ağırlıklı olarak bulunduğu Kumkuyu ve Narlıkuyu beldelerinde süs eşyası olarak kullanılan amforalar tespit edildikten sonra Mersin Müze Müdürlüğü'ne gönderildi. Mersin Müze Müdürlüğü Arkeoloğu Güler Gürkan, amforaların Akdeniz'de çok sayıda bulunduğunu belirterek, batık araştırmaları ile ortaya çıkabileceğini söyledi. Ortaya çıkan amforaların balıkçıların av yaparken ağlarına takıldığını ifade eden Gürkan, bu eserlerin bulunduğunda müzeye teslim edilmesi gerektiğini; ancak teslim edilmediği için gerekli çalışmanın yapıldığını kaydetti. Binlerce yıllık amforaların izinsiz olarak lokantalarda sergilendiğini dile getiren Gürkan, "Çoğunluğu Roma ve Bizans dönemine ait amforalar. Akdeniz'deki ticaret vasıtası ile Mısır amforası bile mevcut. Akdeniz ticaretinin yoğunluğunu gösteriyor. Deniz altındaki batıklardan ele geçiyor. Bölgede çok fazla çıkıyor. Batık araştırmaları yapıldığında daha fazla çıkacaktır. Burada gördüklerimiz balıkçıların ağlarına takılıyor. İzinsiz olarak sergileniyor." dedi.

Zaman, 07.01.2006





Amfora, antik çağlarda şarap, tahıl, zeytin, zeytinyağı taşımak için kullanılan ve şarap ve amfora üreticileri tarafından değişik formlarda ve ebatlarda üretilmiş. İki kulplu taşınabilir testi anlamına gelen amforalar, gerek taşımada gerekse depolamada antik çağlarda kullanılmış. Ağızları pişmiş toprak tıpalarla kapatılan amforaların kulpları üzerinde şarabın imal edildiği şehri veya taşınan kargo için verilen garantiyi gösteren damgalar yer alıyor. Amforaların sualtı arkeolojisine en büyük katkıları ise arkeologlara yol göstermeleri. Deniz dibinde yatan ve kumlarla kaplı binlerce batığın görünen yüzü olan amforalar, formları, kulplarındaki damgaları ve taşıdıkları kargo ile arkeologlara daha kazı yapmadan çok önemli bilgiler veriyor.

BOLU MÜZESİ'NDE ÇALIŞMALAR DEVAM EDİYOR

12 Kasım 1999 depreminin ardından aldığı hasar nedeniyle kapatılan Müze Müdürlüğü, yeniden faaliyete geçirilmek ve Bolu halkının istifadesine sunulabilmek için çalışmalara devam ediliyor. Bolu Müzesi'nde yapılan çalışmaların son durumu ile ilgili bilgiler veren Bolu Müze Müdürü Arkeolog Mustafa Güneş, her yıl 18 - 24 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Müzeler Haftası'nda bir etkinlik düzenleyerek Müzeyi açmayı planladıklarını belirtti. Güneş konuyla ilgili yaptığı açıklamasında, “İlimizde de etkili olan 12 Kasım 1999 tarihindeki deprem nedeniyle ziyaret kapatılan Bolu Müzesi'nin tekrar ziyarete açılmasına yönelik olarak 28.09.2005 tarihinde “Bolu Müzesi Teşhir-Tanzim İşi” ihalesi yapılmıştır. 18.10.2005 tarihinde yüklenici firma tarafından başlatılan eser vitrinleri, kaide, depo, raflar, ve benzeri imalat çalışmalarına halen devam edilmektedir. Söz konusu imalatlar yıl sonuna kadar tamamlanacaktır” dedi. Bolu Müzesi'nde bulunan eserler hakkında da bilgiler veren Bolu Müze Müdürü Mustafa Güneş, “Bilindiği üzere Müzemizde 2.894 adet arkeolojik, 1.681 adet etnografik ve 11.351 adette site olmak üzere toplam 15.926 adet eser bulunmaktadır. Halen depolarda korunmakta olan eserlerin yaklaşık 10 bin adetinin teşhir salonları ve Kültür Merkezi bahçesinde sergilenmesi planlanmaktadır. Sergilenecek eserler arasında Müdürlüğümüzce 1995-2005 yılları arasında Bolu Merkez, Sümer Mahallesi, Çıkınlar Mahallesi ve Tabaklar Mahallesi'nde yapılan Roma dönemi nekropolü (mezarlık) kurtarma kazılarında açığa çıkan mezar hediyeleri (koku kapları, kandiller, göz yaşı şişeleri, süs eşyaları, tıp ve kozmetik aletleri) ile Neolitik, Eski Tunç, Urartu, Frig, Lidya, Gerk, Roma, Bizans, İslami ve Osmanlı kültürlerine ait eserler bulunmaktadır. Müze sergi salonlarındaki vitrin, kaide imalatlarının tamamlanmasından sonra teşhir çalışmalarına başlanacak ve teşhir-tanzim çalışmaları Müdürlüğümüz uzmanları ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü uzmanları tarafından müştereken yürütülecektir” dedi.
Bolu'nun Sesi, 07.01.2006


TRALLES, KORUMASIZ KALDI

1996 yılında Aydın İl Kültür Müdürlüğü, Aydın Belediyesi ve ADÜ işbirliği ile başlayan Tralles Antik kenti kazılarının yarım kalmasının ardından atıl durumda gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen antik kentin korumasız olması tepkilere neden oldu. 1996 yılında başlayan Tralles kazıları 2001 yılına kadar katılımlı kazı olarak devam etmişti. Bakanlık 2001 yılından sonra Tralles kazısına çeşitli nedenlerden dolayı izin vermedi. Aydın İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve ADÜ'nün girişimleri sonucu Tralles kazısı, Bakanlar Kurulu tarafından "sürekli kazı" statüsüne alınarak, Aydın Müze Müdürlüğü Başkanlığı'nda ADÜ'ye devredilmesinin ardından kazılar 2002 yılında durdurulmuştu. 2002 yılına kadar devam eden Tralles Antik Kenti'nden askeri barınak, hamam ve sayısız eser ortaya çıkarıldı. Yaklaşık 7 yıl devam eden Tralles Antik Kenti kazısı, yetki karmaşası ve otorite boşluğu yüzünden 3 yıldır sürdürülemiyor. Tamamının çıkarılmasıyla Türkiye'nin en büyük antik kenti olacağı iddia edilen Tralles şu ana kadar sadece yüzde 15 meydana çıkarıldığı bildirildi. Kazı alanı girişine yaptırılan demir kapı ve nöbetçi kulübesinin boş olması dolayısıyla yetkililere sitem eden vatandaşlar, "Türkiye'nin en güzel medeniyet örneklerinden biri olan Tralles Antik Kenti'nin tamamının gün yüzüne çıkarılması konusunda gerekli ilgi ve alaka gösterilmiyor. Bırakın antik kentin hepsinin gün yüzüne çıkarılması için ilgiyi, gün yüzünde olan yapıyı korumakta bile aciziz. Antik kentin girişine ziyaretçi saatleri konusunda ve gerekli uyarı tabelaları asılmış fakat bunları denetleyen bir kişi bile yok. Antik kenti tel örgülerle ve demir kapı koyarak korumak mümkün değil. Bu güne kadar dünyanın en güzel medeniyet örnekleri olan bir çok eserimiz koruma olmaması dolayısıyla başka ülkelerde sergileniyor. Tralles Antik Kenti'ndeki bir çok eserimizin yurtdışında sergilenmesini istemiyoruz" dedi.
Haber Ekspres, 07.01.2006


OSMANLI SAAT KULELERİ PULLARI SÜSLÜYOR

Sultan II. Abdülhamid'in yaptırdığı ve şimdi İsrail toprakları içinde kalan şehirlerdeki saat kuleleri, İsrail Posta İdaresi tarafından pullara basıldı. Geçen yıl basılan ve büyük ilgi gören “İsrail'deki Osmanlı Saat Kuleleri” konulu 5 pulluk seride, halen İsrail sınırları içinde bulunan 5 adet kulenin fotoğraflarına yer veriliyor.

Ortaçağın sona ermesiyle açılan yeni çağda, Avrupa'da saat kuleleri öylesine önem kazanmıştı ki, ünlü kent tarihçisi Mumford, “Modern çağları belirleyen teknolojinin, sanıldığı gibi buhar makinesi değil, saat olduğunu” söyleyecek kadar ileri gitmişti. Saat Kulesi yapma geleneği Avrupa'da XIV. yüzyılda yaygınlaşmışsa da, Osmanlı topraklarına Kanunî Sultan Süleyman döneminden hemen sonra XVI. yüzyılın sonlarında girmişti. Osmanlı'daki saat kulelerinin ilk izlerine Balkanlar'da, Banyaluka Ferhat Paşa Camii (1577) ve Üsküp Saat Kulesi (1593) ile rastlanmaktadır. Osmanlı gündelik hayatına XVI. yüzyılın sonunda giren saat kulelerinin yapımı, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Batı'dan Doğu'ya doğru giderek artmıştır.

Osmanlı Devleti'nde kent ve kasabalarda saat kulesi yapımının hızlanmasında, Sultan II. Abdülhamit'in (1876-1909) yirmi beşinci cülus yıldönümü vesile olmuştur. Padişah, 1317 Hicrî yılında (1899-1900) yayınladığı bir “irâde-i seniyye” gereğince, kendi namına bir çok vilâyet ve sancakta büyük saatlerin yapılmasını emretmişti. Anadolu başta olmak üzere, Balkanlar ve Afrika'da da büyük toprakları bulunan Osmanlı Devleti, saat kulelerinin yapımıyla birlikte Müslüman kitlenin zaman ölçüm sisteminde önemli bir değişim yaşanmasını da sağlamıştı.

Sultan II. Abdülhamid'in 33 yıla yaklaşan saltanatı süresince Osmanlı ülkesi, yıllar sonra ilk defa uzun bir barış dönemi yaşamıştı. İdarenin kendi elinde olmadığı birinci ve ikinci Meşrutiyet dönemlerini saymazsak, 1878-1908 yılları arasındaki 30 yıllık süre içinde, sadece 3 hafta süren 1897'deki Yunan Harbi dışında savaş yapılmadı.
Bu uzun huzur ve sükun döneminde memleket, baştanbaşa imar edildi. Bu dönemde yapılan bayındırlık eserlerinin listeleri bile bir kitap teşkil edecek büyüklüktedir. Eğitim alanındaki eserler ise onun, Fatih'ten sonra eğitime en çok yatırım yapan padişah unvanını almasına sebep olmuştur.
Sultan II. Abdülhamid devri bayındırlık eserlerinin yüzden fazlasını, Osmanlı ülkesinin bir ucundan diğer ucuna çeşitli şehirlerde dikilen saat kuleleri oluşturur. Bu zarif ve endamlı yapılardan İstanbul'daki Dolmabahçe ve Yıldız saat kuleleri ile İzmir ve Bursa saat kulelerini, bu şehirlerde oturmayanlar dahi resimlerinden hatırlayabilir.

Osmanlı'nın Beyrut vilayeti ile Kudüs sancağı toprakları üzerinde 10 saat kulesi bulunuyor. Pullara konu olanlar dışında Nablus ve Nasıra'da da saat kuleleri yer alıyor.

- Hayfa Saat Kulesi: Osmanlı devrinde Beyrut vilayeti, Akka sancağının bir kazası olan Hayfa liman şehrindedir. 6 katlı çok hoş bir yapıdır.
- Safed Saat Kulesi: Akka sancağının diğer bir kazası olan Safed şehrindedir. 4 katlı kule, Osmanlı Sarayı'nın bir köşesinde yer alır.
- Akka Saat Kulesi: Beyrut vilayetine bağlı sancak merkezi Akka liman şehrindeki beş katlı kule, Umdan Hanı'nın ikinci katının üzerindedir.
- Kudüs Saat Kulesi: Kudüs sancak merkezinde, şehir surlarının Yafa Kapısı'ndaki kule 14 metre yüksekliğinde idi. Kuleyi, 1922'de İngilizler yıktı.
- Yafa Saat Kulesi: Kudüs sancağının Yafa kazasındaki bu haşmetli kule, hükümet binası ile kışla arasındaki meydanda ve üç katlıdır.
Türkiye Gazetesi, 07.01.2006



GALATAPORT'A DEVAM

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, “Galataport Projesi'nin imar planlarının onaylanmasına ilişkin işlemin iptali için Danıştay'da açılan davadan vazgeçilmesinin düşünüldüğünü'' bildirdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı'ndan Galataport Projesi ve Dubai Towers ile ilgili basında yer alan haberler üzerine yapılan yazılı açıklamada, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın İstanbul'un Beyoğlu İlçesi Tophane Salıpazarı Kruvaziyer Yat Limanı'na (Galataport) ait 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının onaylamasına ilişkin işleminin iptali için Danıştay'da dava açtığı anımsatıldı.

Danıştay'a açılan davanın gerekçesini oluşturan imar planlarındaki çekincelerin giderildiği ayrıca özelleştirme kapsamına alınan limanlara ilişkin imar planlarının hazırlanmasında Özelleştirme İdaresi'ne sınırsız yetki tanıyan 'İmar mevzuatındaki kısıtlamalara tabi olmaksızın' hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği de ifade edildi. Açıklamada, “Belediyemizce itiraz edilen ve dava açılması istenen teknik gerekçelerden, 'mevcut yoğunluğun düşürüldüğü, irtifaların indirildiği ve saat kulesi çevresinin açılarak denizle bütünleştirildiği ve kamuya açıldığı' tespit edilmiştir” denildi.

Bu durumda itirazına dayanak teşkil eden gerekçeler ortadan kalktığı için İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Danıştay'a açtığı davanın geri çekileceğinin işaretini verdi. Açıklamada, ayrıca, “İmar Kanunu'nun iptal edilen hükmünün Dubai Kuleleri'yle olumlu ya da olumsuz bir etkisi bulunmamaktadır” denildi.
Akşam, 07.01.2006



GALATAPORT'A SÜRPRİZ FREN BELEDİYE DAVASINDAN GELDİ

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın Galataport'a ilişkin Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca onaylanan imar planlarının iptali için Danıştay'da açtığı davada, yürütmeyi durdurma çıktı. Galataport ihalesinin iptali ve yürütmenin durdurulması için açılan dava ise Danıştay 13. Dairesi'nde sürüyor. 13. Daire, karar vermek için 6. Daire'nin kararını bekliyordu.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Galataport'a ilişkin Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca onaylanan imar planlarının iptali için Danıştay'da açtığı davada, yürütmeyi durdurma kararı verildi. Danıştay 6. Dairesi, belediyenin 17 Ağustos 2005'te açtığı dava üzerine 7 Aralık'ta yürütmeyi durdurma kararı aldı. İmar planları yargı kararıyla durdurulan Galataport Projesi'nin de bu karar üzerine durdurulması gerektiği belirtildi. Kararın gerekçesi ise henüz tamamlanmadı. Gerekçenin önümüzdeki günlerde tamamlanarak, kararın taraflara tebliğ edilmesi bekleniyor. Danıştay 6. Dairesi daha sonra belediyenin talep ettiği gibi duruşma da yaparak, Galataport projesinin imar planlarının iptali davasını esastan sonuçlandıracak.

Galataport ihalesinin iptali ve yürütmenin durdurulması için açılan dava ise Danıştay 13. Dairesi'nde sürüyor. 13. Daire, karar vermek için 6. Daire'nin kararını bekliyordu. Bu kararın ardından ihaleye ilişkin olarak da yürütmeyi durdurma kararı verilebileceği belirtiliyor.



İstanbul'un "kimliğini" oluşturan, tarihinin ve kentsel görünümünün en önemli mekanlarından olan Karaköy'ün yıkılıp yerine dev alışveriş merkezleri ve beş yıldızlı oteller yapılmasını öngören proje için Kültür Bakanlığı'nca plan onayı verilmişti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı da bakanlığın Galataport Projesi için onayladığı "İstanbul Beyoğlu Tophane Salıpazarı Kruvaziyer Yat Limanı'na ait 1/5000 ve 1/1000 ölçekli nazım ve uygulama imar planlarının" iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle Danıştay'da dava açtı. Danıştay 6. Dairesi davanın ilk aşamasını sonuçlandırdı ve planlarla ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Kültür Bakanlığı'nın savunmasında ise davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğu savunularak, Beyoğlu, Tophane ve Salı Pazarı'nın Bakanlar Kurulu kararıyla Turizm Merkezi ilan edildiğine dikkat çekildi. Bakanlığın turizm merkezleri içinde her ölçekteki planları yapmaya, yaptırmaya, resen onaylamaya ve tadil etmeye yetkili olduğu belirtilerek, şöyle denildi: "İstanbul ve Türkiye turizmi için çok önemli bir yeri olan kruvaziyer turizminin gelişimini sağlayacak ve dünya kenti olma iddasındaki İstanbul Kenti'ne çağdaş bir kruvaziyer limanı kazandıracak böylesine büyük bir projenin uygulamaya geçmesi ülke ekonomisi ve turizmi açısından önem arzetmektedir."

Belediye'nin dava dilekçesinde neler var ?
Galataport için planlanan alan İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 7.7.1993 günlü 4720 sayılı kararı ile "Kentsel Sit" alanı ilan edilen bölge içinde kalıyor. Alan içinde ve yakın çevresinde tescilli eski eserler ile önemli anıt eserler bulunuyor.

Bakanlıkça onanan 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlar incelendiğinde plan paftalarının üzerine İstanbul 1 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun planları uygun gördüğüne dair herhangi bir karar veya onayının bulunmadığı ve planlarda koruma amaçlı plan kriterlerine ve tekniğine uyulmadığı tespit edildi.

Dava konusu planlar belediyemizce hazırlanıp İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis kararı ile de aynen uygun bulunarak, İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na gönderilen ve halen ilgili koruma bölge kurulunda bulunan 1/5000 ölçekli Beyoğlu Salıpazarı-Kabataş kıyı bandı koruma amaçlı nazım imar planı ve plan raporu ile bağdaşmıyor.

Dava konusu planlar, plan yapımına ait esaslara dair yönetmelik hükümlerine uygun olarak çizilmemiş olup 1/5000 ölçekli planda yoğunluk yükseklik değerleri belirtilmiyor.

Dava konusu plan notlarının beşinci maddesinde sözkonusu alanın toplumun yararlanmasına ayrılan yapı ve turizm tesisi olduğu belirtilmesine rağmen bu alandan toplumun direkt olarak nasıl yararlanabileceği ve tapuya konulacak bu şerhin fiiliyatta ne sağlacağına ait herhangi bir plan kararının olmadığı görüldü.

Plan sahasında toplum yararı gözetiliyorsa, bunun plan notlarında ve plan üzerinde çizim olarak kanun ve yönetmeliklerin belirlediği kriterlere göre belirtilmediği görüldü. Karaköy ve Fındıklı arasındaki bölgede kullanıcıların sahile inebileceği mekanların azlığı ve yetersizliği büyük sorun olup, sözkonusu planlama alanı içinde bu konuya dikkat edilmediği ve olabildiğince topluma açık deniz kenarı yeşil alan bırakılmadığı görüldü.

Bakanlıkça kamu menfaati gözetilmeden kamu yararı kavramı gözardı edilerek, onaylanan dava konusu planların uygulanmaları halinde telafisi imkansız zararların doğacağı ortadadır.
Hürriyet, 06.01.2006


DİDEM ÇAPA'YA TARİHİ ESERDEN CEZA

İş kadını Didem Çapa hakkında tescile tabi tarihi eserleri İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü'ne bildirmediği gerekçesiyle 2 yıl önce açılan dava dün sonuçlandı. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na muhalefet ettiği gerekçesiyle, 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Çapa, 3 bin 628 YTL para cezasına çarptırıldı. Mahkeme ayrıca Çapa'nın bu süre zarfında el konulan tarihi eserlerinden müzeye kayıtlı olanların kendisine iade edilmesine karar verdi. Beykoz Anadolu Hisarı'ndaki yalısında paha biçilemeyen tarihi eserler bulunan Çapa'nın evine 15 Aralık 2003'te İstanbul Mali Şube ekiplerince baskın düzenlenmişti. Evinde 363 adet eser bulunan Çapa tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Eserlerin müzelik değerde olduklarının belirlenmesi üzerine Beykoz Cumhuriyet Savcılığı, Çapa hakkında 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açmıştı. Çapa, Arkeoloji Müzesi yetkililerince verilen ön rapora itiraz ederek, yetkililerin davada taraf olduğunu belirtmişti.
Sabah, 06.01.2006



FRANSA CEZANNE YILI İÇİN HAZIRLIKLI

Modern sanatın gelişmesine yaptığı katkılar dolayısıyla çoğu zaman modern sanatın babası olarak anılan ve empresyonizm ile kübizm arasında bir köprü oluşturan Fransız ressam Paul Cezanne'ın ölümünün 100'üncü yılı dolayısıyla 2006, Fransa'da 'Cezanne Yılı' ilan edildi. Bu çerçevede, New York Modern Sanatlar Müzesi, Los Angeles Sanat Müzesi, Washington'daki Ulusal Sanat Galerisi'nin işbirliğiyle Fransa'da iki büyük serginin yanı sıra birçok etkinlik düzenlenecek. Cezanne yılı dolayısıyla, ressamın eserlerinin farklı yönleri hakkında pek çok konferans, seminer ve yarışma düzenlenecek.

Cezanne, 1859-61 arasında hukuk okurken resim dersi aldı. 1861 yılında resim sanatını öğrenmek için Paris'e, çocukluk arkadaşı Emile Zola'nın yanına giden ünlü ressam, İsviçre Akademisi'nde ve Louvre'da çalıştı. Renoir, Pissaro, Sisley, Guillaumin gibi sanatçılarla tanışan; Delacroix, Courbet ve Manet'ye hayranlık duyan Cezanne, Güzel Sanatlar Akademisi'nin sınavlarında başarılı olamayınca doğum yeri Aix'e döndü. Tüm zamanını resme ayıran Cezanne, yaşamı boyunca eserlerini nadiren sergiledi, sakin bir hayat yaşadı.
Radikal, 05.01.2006



ASPENDOS YIKILMAK ÜZERE

Bilim adamlarının raporları, acil önlem alınmazsa, gürültülü konserlere ev sahipliği yapan Antalya'daki tarihi Aspendos amfitiyatrosunun yıkılma tehdidi altında olduğunu gösteriyor. Mimar Sinan Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Arzu Öztürk'ün Aspendos için hazırladığı rapor, acil önlem alınmazsa antik amfitiyatronun yıkılmak üzere olduğunu gösteriyor. Tarihi mekânın özellikle sahne arkasındaki duvarının "gürültülü konserler" ve "yoğun kullanım" dan dolayı büyük zarar gördüğünü belirten Öztürk ayrıca, öne doğru eğim yapan büyük taş bloklar arasındaki derzlerin yok olduğunu ve içindeki demir aksamın korozyon nedeniyle çürüdüğünü vurguluyor. Geçen ilkbahardaki şiddetli yağışlar nedeniyle yorgunluğun verdiği etkiyle amfitiyatronun duvarının bir parçasının düştüğünü vurgulayan Öztürk, çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: "Yapının özellikleri, ayrıntılı olarak incelenmeli. Daha sonra kullanma olanaklarını da içeren bir restorasyon ve koruma projesi hazırlanmalıdır. Ancak böyle bir araştırma sürecinden sonra yapının kullanılıp kullanılmayacağı, kullanılabilecekse nasıl kullanılacağı ortaya konulabilir."
Sabah, 05.01.2006



SAĞLIK MÜZESİ'NE 2005'TE 111 BİN 278 ZİYARETÇİ

Trakya Üniversitesi Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'nin 2005 yılı toplam ziyaretçi sayıları belli oldu. Buna göre müze geçen yıl 94 bin 672 olan ziyaretçi sayısını, % 15'lik bir artışla 111. 278 kişiye çıkardı. 8 yıl önce kapılarını açan ve 2005 yılında rekor kıran müzenin bir günlük ziyaretçi ortalaması da 304.8 kişi olarak belirlendi. Almış olduğu Avrupa Müze Ödülü ve yapılan bilinçli tanıtımlar nedeniyle sadece ulusal ve uluslararası alanda tanınan ve sadece Edirne'nin değil, ülkemizin en çok ziyaret edilen tarihi yapıları arasına giren Sağlık Müzesi'ni ziyaret eden yabancı turist sayısı da 3488 olarak kayıtlara geçti. Her geçen yıl artan ziyaretçi sayısı ile adından söz ettiren Trakya Üniversitesi Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'nin 2006 içinde külliyenin diğer bölümlerinin de restorasyonunun tamamlanması ile çok daha fazla yerli ve yabancı turiste hitap etmesi planlanıyor. Şubat ayı içinde Almanya'nın Köln kentinde yapılacak olan dünyanın en önemli kültür-turizm fuarına ise Mükemmellik Kulübü üyeleri ile birlikte katılarak ülkemizi temsil edecek.
www.edirneninsesi.com, 05.01.2006



M. EROL KILIÇ, TÜRK İSLAM ESERLERİ MÜZESİ BAŞKANI

Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi Başkanlığı'na atandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzelerin daha iyi yönetilmesi için Topkapı Sarayı, Türk İslam Eserleri, Ayasofya ve Arkeoloji Müzeleri'nde başkanlık sistemine geçme kararı almış, ilk uygulama olarak da Prof. Dr. İlber Ortaylı, Topkapı Sarayı Müzesi Başkanlığı'na getirilmişti. Türk ve İslam Eserleri Müzesi Başkanlığı'nı yürütecek olan Mahmut Erol Kılıç, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu. Lisans sonrası çalışmalarını tasavvuf alanına yönlendiren Kılıç, hâlen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Kadim felsefe ve dinler tarihi üzerine çalışmaları da bulunan Kılıç, Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca biliyor. Mahmut Erol Kılıç'ın kaleme aldığı Türkçe ve İngilizce pek çok makalenin yanı sıra 'Sufi ve Şiir' isimli bir kitabı da bulunuyor.
Zaman, 05.01.2006



İSTANBUL MODERN: BİR YILDA 500 BİN ZİYARETÇİ

Birinci yılını kutlayan İstanbul Modern, süreli ve sürekli sergileri, kütühpanesi, video bölümü, restoranı, sineması ve hediyelik eşya dükkanıyla kısa sürede gündelik yaşamla kültürün buluştuğu, dinamik bir kültür merkezi olmayı başardı. Yıllardır özlemi duyulan bir modern sanat mekânı olarak 14 Aralık 2004'te açılan İstanbul Modern'i bir yılda 500 bin kişi gezdi. 'Fikret Mualla: Retrospektif' 150 bin ziyaretçiyle en çok ilgi gören sergi oldu.

Yakında İKSV bünyesinden ayrılarak bağımsızlığını ilan edecek müzenin 2006 yılı programı da hayli zengin. Geçen hafta açılan müzenin ikinci sürekli sergisi 'Kesişen Zamanlar' başlığını taşıyor. Sergide 200 resim yer alıyor.

Müze, 15 Ocak'a kadar sürecek 'Çekim Merkezi' sergisinin ardından belki de bugüne kadar Türkiye'de açılmış en kapsamlı heykel sergisine ev sahipliği yapacak. 'Modern Türk Heykeli'nden Bir Seçki' başlıklı sergi 1950-2005 tarihleri arasını kapsıyor. 9 Şubat'ta açılacak sergi Ali Hadi Bara, Osman Dinç, Ferit Özşen, İlhan Koman, Zühtü Müridoğlu, Kuzgun Acar, Azade Köker gibi isimler eşliğinde Türkiye'deki heykel sanatının 50 yıllık süreçteki anlayış ve uygulayış farklılıklarını ortaya koyacak. İstanbul Modern haziran ayında ise Venedik Bienali'ni İstanbul'a taşıyacak.

Küratörlüğünü Rosa Martinez'in yapacağı 'Venedik-İstanbul' sergisinde Jennifer Allora&Guillermo Calzadilla, Semiha Berksoy, Subodh Gupta, Paloma Varga Weisz, Joana Vasconcelos gibi sanatçıların eserleri yer alacak. Sergi, İstanbul'daki sanatseverlere Venedik Bienali'ni Venedik dışında görebilme fırsatı vermekle kalmayacak, aynı zamanda uluslararası çağdaş sanatla ilgili 70'lerden bugüne uzanan kapsamlı bir dönemi tanıma olanağı da verecek.

Perşembe günleri bedava gezilebilen ve caz konserlerine ev sahipliği yapan müzede 2006'da açılacak fotoğraf sergileri ise 'Cumhuriyet'in Işığında-Othmar Pferschy Fotoğrafları', François-Marie Banier, 'Magnum Gözüyle Türkiye' olacak

Araştırma Şirketi Plus Remark'ın yaptığı değerlendirmeye göre İstanbul Modern ziyaretçilerinin yüzde 69'unu kadın. İstanbul Modern'in ziyaretçi profilinde meslek gruplarının dağılımı ise şöyle: Profesyonel meslek sahipleri (mühendis, mimar, avukat, doktor vb.) yüzde 30, öğretmen/ akademisyenler yüzde 13, sanatla uğraşanlar yüzde 10, öğrenciler yüzde 10, diğer (ev hanımı, serbest meslek sahibi, reklamcı, emekli, turizm rehberi vb.) yüzde 26. İstanbul Modern'i bir kez ziyaret edenler yüzde 66 iken, ikinci kez ziyaret edenler yüzde 17. Ziyaretçilerin yüzde 80'inin İstanbul Modern'i beğendiği, yüzde 53'ünün iyi vakit geçirdiği, yüzde 53'ünü de müzeyi öğretici bulduğu ortaya çıktı.
Radikal, 04.01.2006



LOUVRE'DA 7.3 MİLYON KİŞİ!

Paris'teki Louvre Müzesi ziyaretçi rekoru kırdı. Bir kısmı Louvre'da geçen geçtiğimiz yılın çok satan kitaplarından 'Da Vinci Şifresi'nin de etkisi ile müzenin 2004 yılında 6.7 milyon olan ziyaretçi sayısı, 2005'te 7.3 milyona yaklaştı. Kesin rakam önümüzdeki hafta açıklanacak.

İlgiden memnun olan müze yöneticisi Didier Selles, rekor sayılara ulaşılmasında başarılı tarife uygulamaları, popüler sergiler ve Dan Brown'un çok satan romanı 'Da Vinci Şifresi'nin etkili olduğunu söyledi. Ancak Selles, 'Da Vinci'nin Şifresi'nin payının henüz abartıldığı kadar büyük olmadığını savundu. Müze yetkilileri 'Şifre'nin asıl etkisinin, önümüzdeki günlerde, romandan esinlenilerek çekilen aynı adlı film tüm dünyada gösterime girdiğinde anlaşılacağını düşünüyor.

Ziyaretçi sayısındaki artışın bir nedeni de cuma akşamları uygulanan özel tarife, bu tarife ile 26 yaşın altındakilere müzeye ücretsiz giriş imkânı sağlıyor. Müze girişindeki bekleme süresini en aza indirmeye çalıştıklarını belirten Selles, bu amaçla 2001'de yüzde 25 olan kapalı oda sayısını 2005'te yüzde 13'e indirerek yeni galerileri ziyarete açtıklarını söyledi. Selles bu sayede çok çok kalabalık günler haricinde 15 dakikadan fazla kuyrukta beklemenin tarih olduğunu belirtti.





Peki ya Türkiye?

2005 Türkiye'deki müzeler için de hareketli bir yıl oldu. Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nin bir yıldaki ziyaretçi sayısı 95 bin 482 kişi. Bunlardan 36 bin 283'ü erkek, 59 bin 19'u kadın. Ziyaretçilerin yüzde 22'si 0-18 yaş yüzde 29'u 26-35 yaş aralığındaydı.

Topkapı Sarayı ise Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 11 aylık verilerine göre, 2005 yılında 449 bin 974 ücretli yerli ziyaretçi, 267 bin 120 ücretsiz yerli ziyaretçiyi ağırladı. Ücretli yabancı ziyaretçilerin sayısı 1 milyon 234 bin 272 kişi, ücretsiz yabancı ziyaretçi sayısı ise 252 oldu. Müzeyi toplam 1 milyon 951 bin 618 kişi ziyaret etti.

Ankara'daki Etnografya Müzesi'nin geçtiğimiz yılki toplam ziyaretçi sayısı ise 83 bin oldu.
Radikal, Foto:AP, 05.01.2006



'DÜŞÜNEN ADAM' İSTANBUL'A GELİYOR

İstanbul, yeni yılda da önemli sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmaya devam edecek. Sakıp Sabancı Müzesi Direktörü Nazan Ölçer, sanatseverlere müjdeli haber verdi. Ünlü heykeltıraş Rodin'in eserleri yaz aylarında İstanbul'da sergilenecek. Nazan Ölçer, Paris'teki Rodin Müzesi'nden büyük bir Rodin Retrospektifi'nin geldiğini belirterek "Picasso Sergisi, nasıl resim sanatı meraklılarına, öğrencilerine yeni bir ufuk açtıysa, büyük bir retrospektif halinde gelen Rodin Sergisi de aynı şekilde işlev görecek. 'Düşünen Adam', 'Cehennem Kapısı' gibi pek çok tanınmış yapıtını sanatseverler görme imkanı bulacak" dedi. Yaz sezonunda sergilenecek Rodin Retrospektifi, eylül ayına kadar görülebilecek. Sakıp Sabancı Müzesi'nin bir sonraki etkinliği ise Cengiz Han Sergisi olacak. Nazan Ölçer "Moğolistan'dan Bilge Han'ın mezarından çıkmış, Oğuz Kağan Destanı gibi efsane, masal diye dinlediğimiz şeyler karşımıza 3 boyutlu haliyle çıkabilecek" diye konuştu.
Akşam, 04.01.2006



BAKANLIK, MÜZELERİ DEVRETMEYE HAZIRLANIYOR

Kültür ve Turizm Bakanlığı, kütüphane ve müzelerin il özel idarelerine devri için ikinci hamlesini yaptı. Teşkilat Kanunu'nda gerçekleştirilen değişikliğin kabul edilmesi halinde, bakanlığa bağlı yaklaşık bin 400 kütüphane ile 150 müze bundan böyle Belediyeler tarafından yönetilecek. Buraların denetimi ise yine bakanlık yetkilileri tarafından yapılacak. 14 elyazması eser kütüphanesi ile 21 ulusal müze ise devredilecekler dışında bırakılıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, müze ve kütüphanelerin personel eksikliği sebebiyle kapalı kalması ve merkezden yönetiminin zor olması gibi sebeplerle buraların özel idarelerce yönetilmesini istiyordu. Değişikliğin Başbakanlık'ta kabul edilmesi halinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bundan böyle müze ve kütüphanelerle, periyodik aralıklarla yapılacak denetlemeler dışında, bir bağı kalmayacak. Bakanlık, ulusal müzelerin işletmelerinin özel sektöre verilmesi ve elyazması eser kütüphanelerinin daha etkin kullanılması ile ilgili de farklı çalışmalar yürütüyor.
Zaman, 04.01.2006



"ULUSAL MÜZE KRİTERLERİ NEDİR?"

CHP Şanlıurfa Milletvekili Vedat Melik, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç tarafından yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığına sunduğu önergede, 11 Kasım 2005 günü Resmi Gazete’de yayımlanan “Ulusal Müze Başkanlıklarının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yönetmelik”in yürürlüğe girdiğini hatırlatarak, bu yönetmeliğin bakanlık çalışanlarında ve kamuoyunda rahatsızlık yarattığını ileri sürdü.

CHP’li Melik’in, önergesinde yönelttiği sorular:

- Ulusal müze kavramı altında değerlendirilen ve 21 adet kadroya bağlanan müzeler hangileridir?
- Bu müzeler hangi kriterlere göre belirlenmiştir ya da belirlenecektir?
- Şanlıurfa Müzesi de ulusal müze olacak mıdır?
- Belirlenecek ulusal müze sayısı 21 olarak mı kalacak yoksa yeni kadrolarla birlikte sayısı artacak mıdır?
- Ulusal müze dışında kalan müzeler hangi nitelikte ve nereye bağlı olacaktır?
- Bu konularda yapılan çalışmalar ne aşamadadır?
- 5226 Sayılı Kanun’da belirtilen kadro cetvelinde, Müze Başkanlığı kadroları taşra teşkilatına ihdas edilmişken, bu kadrolar merkezde tutularak kimlere, neden dağıtılmıştır?
- Dağıtılan bu kadroların kaçı arkeolog ve müze araştırmacısıdır?
- Kadro verilen kişilerin meslekleri ve unvanları nelerdir?
- Bu kişilerin tercih edilmelerindeki kriterler nedir?

NTV/AA, 03.01.2006

3 MİLYON STERLİNLİK ÇAR MÜHRÜ

Ankara Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü Mali Büro Amirliği ekipleri, Rusya'da çarlık dönemine ait olduğu sanılan ve değerli taşlarla süslü paha biçilemeyen bir mührü, polislere 3 milyon sterline satmak isteyen 6 kişiyi gözaltına aldı.

Uzmanlar, mühürün 200-300 yıl öncesi Rusya'da çarlık dönemine ait olduğunun sanıldığını bildirdiler. Üzeri ametist, yakut, zümrüt ve elmas gibi taşlarla süslü olan mührün dört tarafında aslan figürü bulunuyor. Mührün üzerinde ayrıca küçük insan figürleri de yer alıyor.
Hürriyet, 04.01.2006


Siz de telefonla arayarak oy verebilirsiniz

'DÜNYANIN 7 HARİKASI'NDAN BİRİ AYASOFYA OLABİLİR

Merkezi İsviçre'de bulunan 'Yeni 7 Harika Vakfı' adlı uzmanlar grubu, 6 yıl önce başladığı 'Dünyanın 7 Harikası'nı yeniden seçme çalışmalarında sona yaklaşıyor. Dünya genelinde yapılan halkoylamaları sonucunda önceki gün 77 adayın sayısı 21'e düşürüldü. Kısaca 'N7W' olarak bilinen heyetin organizasyonuyla oluşturulan listede finale kalan tek orijinal eski Dünya Harikası, Mısır'daki 'Gize Piramitleri' oldu. Antik ve modern yapıların yer aldığı yeni aday listesindeki isimler için yıl boyunca telefonla oy verilebilecek. 'Dünyanın Yeni 7 Harikası', 1 Ocak 2007'de dünya geneline yapılacak canlı yayınla açıklanacak. Yeni harikalar arasına girebilmek için eserlerin insan yapımı, 2000 yılı öncesinde tamamlanmış ve 'kabul edilebilir' düzeyde korunmuş olması koşulu getirilmişti. Üyeleri arasında BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) eski başkanı Federico Mayor ve dünyaca tanınmış mimarların da bulunduğu N7W vakfı, bu çalışmayla dünya üzerindeki insan yapımı eserlerin yok olmasına dikkat çekmeyi de amaçlıyor. Halen 'Dünyanın 7 Harikası' olarak bilinen yerlerin tümü, M.Ö. 2. yüzyılda Bizanslı Filon tarafından belirlenmiş ve hepsi Akdeniz Havzası'ndan seçilmişti. 'Yeni 7 Harika Vakfı'nın adayları arasında ise bu eserlerden sadece Mısır'daki 'Gize Piramitleri' var.

Türkiye'den de iki yapının bulunduğu mevcut liste şöyle:

- Artemis Tapınağı-Efes
- Bodrum Mozolesi-Halikarnas
- Gize Piramitleri-Mısır
- İskenderiye Feneri-Mısır
- Babil'in Asma Bahçeleri-Irak
- Zeus Heykeli-Yunanistan
- Rodos Heykeli-Yunanistan





İşte 'harika adaylar'

N7W Vakfı'nın listesinde yer alan 21 aday, kendilerine verilen kod numaraları sıralamasına göre şöyle:

01 - Akropolis - Atina
02 - El Hamra Sarayı - İspanya
03 - Angkor Tapınağı - Kamboçya
04 - Chichen Itza - Yucatan, Meksika
05 - Kurtarıcı İsa Heykeli - Brezilya
06 - Kolezyum - Roma
07 - Easter Heykelleri - Şili
08 - Eyfel Kulesi - Paris
09 - Çin Seddi - Çin
10 - Ayasofya - İstanbul
11 - Kyomizu Tapınağı - Japonya
12 - Kremlin Sarayı - Moskova
13 - Machu Picchu Harabeleri - Peru
14 - Neuschwanstein Kalesi - Almanya
15 - Petra antik kenti - Ürdün
16 - Gize Piramitleri - Mısır
17 - Özgürlük Anıtı - New York
18 - Stonehenge Harabeleri - İngiltere
19 - Sydney Opera Evi - Avustralya
20 - Tac Mahal - Hindistan
21 - Timbuktu kenti - Mali

Telefonla yapılacak oylama işlemine ilişkin gerekli bilgiler www.new7wonders.com adresli internet sitesinden elde edilebiliyor.
Milliyet, 03.01.2006



AYASOFYA YEDİ HARİKADAN BİRİ OLSUN MU TARTIŞMASI

Ayasofya'nın dünyanın yedi yeni harikasından biri olması konusunda uzmanlar ikiye bölündü. Bizans ve Osmanlı sanatı ile İstanbul tarihi üzerine uzmanlığıyla tanınan İstanbul Üniversitesi emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semavi Eyice, Ayasofya'nın dikdörtgen üzerine yuvarlak kubbe tarzıyla mimari açıdan bir ilk olduğunu, ancak statik açıdan çok problemli olduğunu söyledi. Doç. Dr. Asnu Bilban Yalçın ise, Ayasofya'nın ilk kez denenen bir mimari tarz olması bakımından en önemli aday olduğunu kaydetti.

Prof. Dr. Semavi Eyice, bazilika, yani dikdörtgen alan üzerine yuvarlak kubbe ile inşa edilen bu yapıda kullanılan mimari tarzın ilk kez denendiğini, ancak eksikleri bulunduğunu vurgulayarak şunları söyledi:“Statik açıdan Ayasofya çok problemli bir yapıdır. Kubbenin altındaki yan bölümlerinde kalan nefler hem çok karanlık, hem de kullanışsızdır. Öte yandan kubbe üzerine binen yük, yarı kubbelerle desteklenmeye çalışıldıysa da yan bölümlerin ayrılma, yıkılma tehlikesi hep olmuştur. Gerek Bizans Dönemi'nde, gerekse Osmanlı Dönemi'nde, hatta Mimar Sinan tarafından da yan bölümler payandalarla desteklenmiştir.”

Osmanlı Dönemi'nde Mimar Sinan tarafından inşa edilen eserlerin mimari açıdan çok daha kusursuz olduğunu savunan Prof. Dr. Eyice'nin dünyanın yedi yeni harikası için adayı ise Edirne'deki Selimiye Camii. Prof. Dr. Eyice, “Ayasofya elbette böyle bir kubbe yapısının ilk kez denenmesi açısından çok önemli. Sinan, Ayasofya'daki statik ve estetiği incelemiş, bu yapı Sinan'a didaktik bir fikir vermiştir. Ancak mimari olarak Selimiye Camii kusursuzdur. Benim adayım Selimiye'dir” dedi.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bizans Sanatları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Asnu Bilban Yalçın ise, Ayasofya'nın ilk kez denenen bir mimari tarz olduğunu, bu nedenle dünyanın en önemli anıtlarından biri olduğunu belirterek, “Elbette Sinan çok önemli bir mimar. Çok büyük anıtlar meydana getirdi. Ancak Ayasofya statik sorunlarına rağmen dünyanın yedi yeni harikası olmaya Türkiye'den en önemli adaydır” dedi. Doç. Dr. Yalçın, Selimiye Camii'nin Ayasofya'dan bin yıl sonra yapıldığını, bu süre zarfında mimari tekniklerin çok geliştiğini hatırlattı.
Hürriyet, 04.01.2006



KOMUTAN NE ARIYORDU?



Büyük İskender'in doğu seferi sırasında ölen komutanlarından birine ait olduğu düşünülen mezardan elde edilen kalıntılar, ilginç yorumlara neden oluyor.

Bergama Krallığı'nın kuruluşunda bastırılmış, günümüze ulaşan 2 altın sikkeden biri, Ereğli Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. Ereğli Arkeoloji Müze Müdürü Mehmet Bilici, diğeri Bergama Müzesi'nde teşhir edilmekte olan altın sikkelerin Bergama Krallığı ve o döneme ait önemli ipuçları barındırması nedeniyle dünya arkeoloji ve sanat tarihi açısından büyük önem taşıdığını bildirdi.

M.Ö 120'li yıllarda Batı Anadolu'da küçük şehir devletleri bulunduğunu, bunlardan birinin Büyük Roma İmparatorluğu'na bağlı Bergama Şehir Devleti olduğunu hatırlatan Bilici, şunları kaydetti: ''Bu şehrin kralı Mithridates, Büyük Roma İmparatoru Tiberius Grachus'a baş kaldırıp müstakil bir krallık ilan etti. Ancak krallık için, ayrı bir devlet olduklarını belgelemek ve ticarette değişim aracı olarak kullanılacak bir paraya ihtiyaç vardı'' dedi. Bilici, bu nedenle Mithridates 'in, halk tarafından sevilen ve saygı duyulan av tanrıçası Artemis'in stilize heykelinden altın sikke bastırdığını vurgulayarak, şunları kaydetti: ''Bastırılan bu sikkeler daha sonra halkın kullanımına sunuldu. Böylece müstakil Bergama krallığı kurulmuş oldu. 24 ayar altından yapılmış olan bu sikkenin arka yüzünde av tanrıçası Artemis'in stilize heykeli görülüyor. Sikkenin ön yüzünde de av tanrıçası Artemis'in başı var. Antik değeri de oldukça yüksek olan bu sikke Bergama Krallığı ve o döneme ait önemli bilgiler ve ipuçları barındırmaktadır. Bu nedenle, söz konusu sikke, üretiliş tarihi açısından dünya arkeoloji ve sanat tarihinde büyük önem taşıyor.'' Bergama Kralı Mithridates tarafından bastırılan sikkelerden günümüze ulaşan 2 adet kaldığını dile getiren Bilici, diğer sikkenin ise Bergama Müzesi'nde teşhir edilmekte olduğunu anlattı.

Söz konusu sikkenin, Ereğli'nin 5 kilometre doğusunda ve yaklaşık 50 metre yükseklikte bir tepede 1974 yılında bir arkeolog tarafından açılan anıt mezarda bulunduğunu anlatan Bilici, şöyle devam etti: ''Bu altın sikkeyle birlikte, aynı anıt mezar içinde bulunan çok sayıda gözyaşı şişesi ve diğer bazı takılar müzemizde sergileniyor. Sikke ile birlikte anıt mezardan çıkan eşyaların bilim adamlarınca detaylı olarak incelenmesinde büyük yarar var. Çünkü, bazı arkeologlar, bu anıt mezarın Büyük İskender'in doğu seferi sırasında burada ölen bir komutanına ait olabileceğini tahmin ediyor. Altın sikkenin, o günün dini inançlarına göre, ölen kişinin 'sırat köprüsünden' geçerken oradaki bekçiye hediye olarak verilmek üzere cenazenin bulunduğu anıt mezara konulduğu biliniyor. Ancak, sikkenin Bergama'dan Orta Anadolu'daki bir yerleşim yerine nasıl ve kimler tarafından getirildiği büyük bir sır.''

Bilici, sikkenin içinde bulunduğu anıt mezardaki kişinin, Büyük İskender'in komutanlardan biri olduğunun ispat edilmesi durumunda, Ereğli'nin dünya arkeoloji ve sanat tarihi uzmanlarının ilgi odağı haline gelebileceğini sözlerine ekledi.
Konya Hakimiyet Gazetesi, 03.01.2006



TABANINA BİR KÖPRÜ YAPILACAK KADAR TAŞ DÖŞENDİ

Adana'nın simgelerinden tarihi Taşköprü'nün kurtarılması için başlanan restorasyon çalışması tüm hızıyla devam ediyor. Restorasyon çalışmasının bir parçası olan tahkimat (zemin dolgu) çalışmasında zemine köprünün ağırlığından fazla taş döşenmesi dikkat çekiyor. Karayolları 5. Bölge Müdürlüğü'nün kontrolünde yapılan çalışmalara 35 gün önce köprü ayaklarının bulunduğu kısma taş döşenmesi ile başlandı. Köprü ayaklarının oturduğu kısımdaki toprağı suyun götürmemesi için yapılan dolgu çalışmasında kuzey kısıma 5, güney kısıma ise 15 metre genişliğinde taş döşeniyor. Ceyhan Yılankale'den 15 iş kamyonu ile getirilen taşların miktarı 30 bin tonu aştı. Bu rakam 16 bin metrekareye tekabül ediyor. Erbu İnşaat firmasının sahibi Ercan Tunç, mühendislik hesabı yapmadıklarını ancak mevcut köprüde tahkimat çalışmasında kullandıkları taş miktarı kadar taş olmadığını ifade etti. Tunç, ilk etapta etapta köprünün ayaklarının oturduğu zemin güçlendirileceğini ve daha sonra Kayseri'den getirilecek taşlarla köprünün restore edileceğini kaydetti.

Restorasyon projesini hazırlayan Mimar Mehmet Pekcan Işık da alt kısımdaki çalışmaların ardından üst kısımdaki çalışmalara geçileceğini ifade etti. Köprünün orijinalinde her iki kısmında da gümrük kapılarının bulunduğunu aktaran Işık, “Henüz kesin olmamakla birlikte Seyhan ve Yüreğir'da köprünün başlangıç noktalarına bu kapılarını yeniden inşa etmek istiyoruz. Restorasyon tamamlanmasından sonra köprü trafiğe kapatılarak kültürel varlık olarak korunacak.”dedi.

Taşköprü'nün restorasyon işini üstlenen firma Mostar Köprüsü'nün yanı sıra Erzurum Tivlik, Kayseri Şahruh, Pozantı Şekerpınarı köprülerini de restore etmiş. Roma İmparatoru Hadrianus (117-138) zamanında yapılan Taşköprü, Bizans İmparatoru Iustinianos tarafından 6. yüzyılda yenilendi. Daha sonra da birkaç kez onarılan yapı 317 m uzunluğunda ve 21 kemerli. Köprünün halen 14 kemeri yüzeyde bulunuyor.
Zaman, 03.01.2006



BOĞAZİÇİ HEYKEL BAHÇESİ



Hem sanat hem Boğaziçi severlere büyük müjde. İstanbul Boğazı kıyıları önümüzdeki yıllarda heykellerle donatılacak. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin (MSGSÜ) geliştirdiği 20 yıllık projenin ilk 10 yılında Avrupa yakası, ikinci 10 yılında ise Anadolu yakasında Boğaz sahili boyunca açık havadaki birçok mekâna heykeller yerleştirilecek. Boğaz kıyıları böylece bir nevi açık hava müzesi haline getirilecek.

MSGSÜ söz konusu proje üzerine dört yıl önce çalışmaya başladı. Projenin şu anda aktif olarak üzerinde çalışılan Avrupa ayağı Kabataş'tan başlayıp Sarıyer'e kadar uzanıyor. Sahil yolu boyunca birçok boş alan, park, yol kenarı gibi açık mekânlara tonlarca ağırlıktaki büyük heykeller yerleştirilecek. Üniversitenin rektörü İsmet Vildan Alptekin'e göre kendileri için çok özel olan bu projenin finansal yönünü Büyükşehir Belediyesi çözecek. Proje genel hatlarıyla hazır, Büyükşehir Belediyesi ile protokol imzalanmasından sonra ise kısa süre içinde detaylar da çizilecek. Alptekin, zamansızlık sorunu nedeniyle Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'la henüz protokolü imzalayamadıklarını ancak önümüzdeki günlerde masaya oturacaklarını söylüyor. Alptekin, imza konusunda sözlü olarak anlaşmaya vardıklarını ve bu konuda hiçbir tereddütlerinin bulunmadığını dile getiriyor: "Sayın Topbaş bizim üniversitemizin mezunu, ilişkilerimiz gayet iyi. Proje konusunda sözlü olarak anlaştık. Çok yakın bir sürede protokolü imzalayacağız."

Üniversite, projeyi hayata geçirmeye kendi olanaklarıyla şimdiden başlamış durumda. Beyoğlu Belediyesi ile anlaşılmış ve projenin ilk ayağı olarak Kabataş Parkı'nın bir sanat parkı haline getirilmesi için çalışmalar başlatılmış. Bugün Kabataş Parkı'na gidenler birçok heykelle karşılaşabilir. Park, önümüzdeki günlerde yeni düzenlemelerle gerçek anlamda bir sanat parkı haline getirilecek. Kabataş'tan sonrası içinse Büyükşehir Belediyesi'nin desteği çok daha fazla önem kazanacak.

Yurtdışına giden yurttaşların sanat eserlerinin şehir dokusu içinde yer almasına hayran kaldıklarını söyleyen Alptekin'e göre Türkiye gibi güzel bir ülkede bunu gerçekleştirmek çok daha kolay. Amaçlarının tıpkı yurtdışındaki gibi şehri plastik sanat eserleriyle buluşturmak olduğunu belirten Alptekin böylece kenti güzelleştireceklerini, insanların hayatına doğrudan sanatı sokacaklarını ve turizm açısından şehri daha değerleri kılacaklarını söylüyor. Alptekin son olarak bu ve benzeri projelerde özel kurumlara gösterilen ilginin kendilerinden esirgendiğinden yakınıyor ve kamuoyundan daha fazla destek istediklerini dile getiriyor.
Radikal, Foto: Serkan Taycan, 02.01.2006



TARİHİ CAMİYE HOPARLÖR YASAK

Vakıflar Genel Müdürlüğü idare ve denetiminde bulunan ve tarihi değerleri dolayısıyla korunan camilerin minare ile kubbelerine hoparlör ve ışık tesisatı kurulamayacak. Konuyla ilgili olarak Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, vakıf kökenli anıtsal yapıların fonksiyon değişikliklerinde, varsa vakfiye veya vakfiye yerine geçen hücret, berat, ferman, veya vakıf senetlerinde yazılı fonksiyonlara uyulmasına özen gösterilecek. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün, idare ve denetiminde bulunan cami ve mescitler ile gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan cami ve mescitlerde (köy cami ve mescitler dahil) yapılacak uygulamalarda ise taşınmazın tarihi, mimari, estetik, mahalli ve sanat tarihi açıdan değeri bir bütün olarak göz önüne alınacak. Bu cami ve mescitlerde yapılacak tadilat ve tamirat dışındaki müdahaleler ilgiyi koruma bölge kurulu tarafından değerlendirilerek, bu doğrultuda uygulama yapılabilecek.

Ayrıca tescili yapılan cami ve mescitlere meşruta, dükkân ve kulübe gibi eklemeler yapılmayacak, son cemaat mahalleri camekânla kapatılmayacak, yapısal ve görsel açıdan geleneksel dokuyu tahrip edecek yeni malzemeler kullanılmayacak. Minarelere ve kubbe çevrelerine özellikle de yapıyı tahrip eden hoparlör ve modern aydınlatma armatürleri elektronik malzemeler konulmayacak ve fiziksel tahribata neden olacak ses düzeni yapılmayacak.

Eskiden var olan ekler ise yeni onarımlarda kaldırılarak orijinal durumuna getirilecek. Bu camilerin minare ve kubbelerinde paratoner, kandillik ve mahya gibi özgün biçim ve malzemeye uygun tesisler yapılabilecek.
Radikal, 01.01.2006



ADİLE SULTAN'A MAKYAJ

İstanbul Boğazı'nın Asya Yakası'nda yer alan Adile Sultan Sarayı'ndaki restorasyon çalışmaları tamamlandı. Saray 1986 yılında çıkan yangında harabeye dönmüştü. Restorasyon çalışmaları 1995 yılında Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı'nın girişimiyle başladı. 1995-1997 yılları arasında sürdürülen proje çalışmaları kapsamında rölöve ve restitüsyon projeleri İTÜ öğretim üyesi Doç.Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller tarafından hazırlandı. Restorasyon ise Doç. Dr. Kutgün Eyüpgiller, Prof. Dr. Ahmet Ersen, Prof. Dr. Müfit Yorulmaz, Prof. Dr. İmre Orhon, Prof. Dr. Hasan Şener, Prof. Dr. Mehmet Küçükdoğu, Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, Elektrik Yüksek Mühendisi Sevinç Aksoy, Makine Yüksek Mühendisi Yıldız Artun danışmanlığında uygulandı. Restorasyonun ilk aşaması 1999-2000 yıllarında yapıldı. Bu aşamada sarayın yangında hasar gören duvarları güçlendirildi, yok olan döşeme ve çatısı tamamlandı. Kaynak bulunamadığı için bir süre ara verilen restorasyon uygulaması, merhum işadamı Sakıp Sabancı'nın desteğiyle sonuçlandırıldı. Adile Sultan Sarayı 'Sakıp Sabancı Eğitim ve Kültür Merkezi' adıyla faaliyet gösterecek. Saray'da 500 kişilik ziyafet ve toplantı salonu, 200 kişilik küçük toplantı salonu, bin 300 metrekarelik kokteyl ve sergi salonu, 20 adet 30-40 kişilik seminer salonları, 150 kişilik lokanta, 60 kişilik kafeterya ve müze bulunuyor.
Akşam, 01.01.2006



SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ
HASANKEYF İÇİN BİRLEŞTİ

Batman'ın Hasankeyf İlçesi'ni su altında bırakacak Ilısu Barajı'nın tanıtımını yapıp vatandaş ve sivil toplum örgütlerinden destek talep eden şirketler birliği vatandaşı ikna edemedi.

Barajın ilmi ve hukuki hiçbir dayanağının olmadığını savunan sivil toplum örgütleri ise mücadele için tek çatı altında toplandı. 'Hasankeyf uygarlığın onurudur, onurumuzu çiğnetmeyiz' sloganıyla çalışmalara başlayan yaklaşık 80 sivil toplum örgütü, sendika ve siyasi partilerden oluşan yeni oluşum, acil eylem planı hazırladı.

Bir dizi eylem kararı alan yeni oluşum Hasankeyf'in neden su altında kalmaması gerektiğini anlatacak. Birliktelik sekretaryası, önümüzdeki günlerde yapacağı açıklama ile acil eylem planını deklare edecek. Acil eylem planında 20 Şubat tarihine kadar yapılması gereken çalışmalar yer alacak.

Hasankeyf için bir araya gelen oluşum, antik kent Hasankeyf'in kurtarılmasına yönelik yapılacak eylemleri de belirleyecek. Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, Hasankeyf Belediye Başkanı A.Vahap Kusen, Hasankeyf Gönüllüleri Derneği Başkanı Arif Arslan ve Belediye Meclis Üyesi Nadire Sebüktekin'den oluşan beş kişilik sekretarya, gerçekleştirilecek eylemleri açıklayacak.
Zaman, 01.01.2006


MAYINDA TARİHİ ESER

Mardin Valisi Temel Koçaklar, Türkiye ve Suriye arasında imzalanan protokol uyarınca, sınırda tarihi zenginliklerin ortaya çıkarılması için kazı çalışması yapılacağını, kazının mayınlı sahayı da kapsayacağını bildirdi. Koçaklar, Nusaybin İlçesi ile Suriye'nin Haseki İli'ne bağlı Kamışlı İlçesi arasında bulunan yeraltındaki tarihi zenginliklerin ortaya çıkarılması amacıyla, Suriye ve Türkiye arasında protokol imzalandığını belirtti. Protokol uyarınca yeni yılda 2 ülke bilimadamları tarafından Nusaybin ve Kamışlı ilçe sınırları arasındaki alanda kazı çalışması yapılacağını ifade eden Koçaklar, "Kazı 2 ülke işbirliğiyle yürütülecek. Kazı mayınlı sahayı da kapsayacak. Ama uzun soluklu bir kazı olacak'' dedi.
Sabah, 01.01.2006

ZEUGMA'YA DESTEK

Gaziantep'teki Zeugma Antik Kenti'nde gerçekleştirilen kurtarma kazılarında ortaya çıkarılan 100 bin mühür baskının (bulla) yapılacak envanter ve tanıtım çalışması için Avrupa Komisyonu'ndan 152 bin avro destek sağlandığı bildirildi. Gaziantep Arkeoloji Müze Müdür Vekili Mehmet Önal, kil mühür baskıların envanter ve tanıtım çalışması için bir proje hazırladıklarını söyledi. Önal, “Zeugma Antik Kenti'nde 1998-2000 yıllarında yapılan kurtarma kazıları sırasında gün ışığına çıkarılan mühür baskıların envanterini çıkarmak ve tanıtmak için hazırladığımız proje için yapacağımız harcamanın 152 bin avrosu programdan karşılanacak” dedi.
Türkiye Gazetesi, 01.01.2006


MÜZE VE SERGİLERİN YILI

2005'te Türkiye'de sanat açısından çarpıcı gelişmeler yaşandı. Özel müze ve kuruluşların Pablo Picasso, Fikret Mualla ve İlhan Koman gibi iddialı sergiler düzenlemesi, Bienal kapsamındakiler başta olmak üzere sokak ve meydanlardaki enstalasyonlar İstanbul'u açık sergi alanı haline getirdi. Yayımlanan kitap sayısında artış, satışlarda rekorlar kaydedildi. Yurtdışında Türk ve Türkiye temalı sergi ve film gösterimleri de çoğaldı. İşte ana hatlarıyla bir yılın özeti:
OCAK
"Türkler: Bin Yılın Yolculuğu" adlı sergi, 22 Ocak - 12 Nisan 2005 arasında Royal Academy of Arts'ta izleyiciyle buluştu.
MAYIS
Ressam Fikret Mualla'nın 200'ü aşkın eseri İstanbul Modern'de 15 Nisan-25 Ağustos tarihleri arasında sergilendi.
Ünlü Akdeniz heykelinin de yaratıcısı olan heykeltıraş İlhan Koman üzerine yapılmış en kapsamlı retrospektif sergi 1 Mayıs'ta İstanbul'da çeşitli mekânlarda açıldı.
HAZİRAN
Pera Müzesi, Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından 8 Haziran'da açıldı.
EYLÜL
9. Uluslararası İstanbul Bienali, 16 Eylül - 30 Ekim tarihleri arasında yapıldı.
KASIM
"Picasso İstanbul'da" sergisi 24 Kasım'da Sabancı Müzesi'nde açıldı.
ARALIK
Türkiye'nin ilk özel müzesi olan Sadberk Hanım Müzesi, 25'inci kuruluş yıldönümünü "Asırlar Sonra Bir Arada" adlı sergiyle kutladı.
Milliyet, 01.01.2006


''BU KÖPRÜLER TAHRİP EDİLMİŞ, EDİLİYOR''

Malatya İli'nde, Tohma üzerindeki tarihi köprüden içmesuyu borusu geçirilip tahrip edildiği haberi üzerine Karayolları Genel Müdürlüğü'nce bir açıklama yapıldı. Genel Müdür adına Genel Müdür Yardımcısı İhsan Akbıyık'ın imzasını taşıyan açıklamada, Tohma Çayı üzerinde bulunan tarihi Nadir ve Uzunok Köprülerinin, yaya ve atlı geçişleri için yapılmasına rağmen, ağır tonajlı araçlar dahil araç geçişleri, iki köprüye de su, elektrik, PTT hatlarının geçirilmesiyle zarar verildiğinin saptandığı belirtildi.

Karayolları Genel Müdürlüğü'nün, Malatyahaber.com'da yayınlanan haberle ilgili gönderdikleri yazılı açıklama özetle şöyle:

"Malatya Haber'in 15 Kasım 2005 tarihli internet sayfasında yayınlanan Malatya İli, Darende İlçesindeki Tarihi UZUNOK Köprüsüyle ilgili olarak; "Tarihi Köprü içinden geçirilen boru patlayınca" başlıklı haberde köprünün döşemesi içinden geçirilen içme suyu borusunun patlaması sonucunda eserin zarar gördüğü belirtilmektedir.



Malatya - Ankara Devlet yolu üzerinde İpek Yolu güzergahında yer alan Darende ilçesi, geçmişte farklı uygarlıkların tarihsel, kültürel ve sosyal yaşamına konu olmuş, onların dönem izlerini üzerinde taşıyan birçok tarihi esere sahip olması özelliğiyle ülkemiz turizmi açısından önemli bir yerleşim merkezi konumundadır.

İlgi haber kupüründe sözü edilen tarihi UZUNOK Köprüsü'nde meydana gelen hasarla ilgili olarak; daha önce Genel Müdürlüğümüz Köprüler Dairesi Başkanlığı Tarihi Köprüler Şubesi Müdürlüğü Teknik Elemanlarınca 20 Haziran 2005 tarihinde yapılan rutin kontrollerde tarihi NADİR ve UZUNOK Köprüleri yerinde incelenmiş olup, yapılan gözlemler neticesinde; NADİR Köprüsü'nde; Mansap tarafta köprü üzerinden askıya alınmak suretiyle su, elektrik, PTT vb. hatlarının geçirilerek köprüye zarar verildiği ve görüntü kirliliğine sebep olunduğu, Tohma Çayında geçmişte meydana gelen feyezandan dolayı köprünün ayak, kemer ve tempan duvarlarının zarar görmesi nedeniyle iyi niyetli olunsa da kimin tarafından yapıldığı belirlenemeyen beton ilavelerle köprünün onarılmaya çalışıldığı ancak doğru teknikle onarım yapılamadığından özgün durumunun bozulduğu, köprünün ağır tonajlı vasıtalar tarafından kullanılması nedeniyle stabilitesinin etkilendiği, köprü tempan duvarlarındaki bitki örtüsünden dolayı floral bozulmalar meydana geldiği, UZUNOK Köprüsünde; Köprü döşemesinin kazılarak memba taraf tabiiye altındaki kenar gövdesinden içme suyu borusu geçirilmek suretiyle esere zarar verildiği ve görüntü kirliliğine sebep olunduğu, köprünün üzerine dökülen beton tabakasının ayaklara ek yük getirmesi nedeniyle stabilitesinin etkilendiği, tempan duvarlarındaki bitki örtüsünden dolayı floral bozulmalar meydana geldiği, köprünün hemen membasında dere yatağında birikerek adacıklar meydana getiren teressubatın Tohma Çayının yatağını daraltarak gelen suyun orta ayağa basınç uygulamasına neden olduğu tespit edilmiştir.

Söz konusu tarihi köprüler, geçmişte sadece YAYA'ların ve ATLI'ların Tohma Çayı'ndan geçişlerine hizmet vermek için tasarlanmış yapılar olmasına rağmen, günümüz kullanımında araç trafiğinin yanı sıra ağır iş makinelerini de geçirmek zorunda bırakıldığından dikkatsiz ve duyarsız sürücülerin verdiği hasarlar ile çeşitli kurum, kuruluş ya da kişilerce köprü gövdesinden veya kenarından askıya alınmak suretiyle geçirilen su, gaz, elektrik, PTT vb. hatlardan dolayı zarar görerek maalesef günden güne tahrip olmakta ve stabilitesinden çok şey kaybetmektedir.

Karayolları Genel Müdürlüğü kuruluşundan itibaren, hem teknoloji tarihi hem de kültür tarihi açısından büyük değer taşıyan tarihi köprülerin onarımlarına büyük önem vermekte, her sene ayrılan belli ödeneklerle ve belli programlar dahilinde bu nadide kültür varlıklarını ayakta tutmak için büyük gayret göstermektedir.

Ancak; yukarıda anılan kanun gereği her ne kadar tarihi köprülerin bakım ve onarımı Genel Müdürlüğümüz görevleri arasında sayılsa da sadece bir kurumun çabası buna yeterli olamamaktadır. Bu nedenle ülkemizde bulunan ve taşınmaz kültür ve tabiat varlığı sayılan tarihi köprülerin korunması amacıyla başta Belediyeler ve Basın olmak üzere diğer bütün Kamu Kurum ve Kuruluşlarının da konuya duyarlı davranarak bu nadide eserlerin korunmasına yardımcı olması gerekmektedir.

Bu nedenle; ağır vasıtaların söz konusu köprülerin üzerinden geçişlerinin engellenerek aynı dere üzerindeki başka bir köprüye yönlendirilmesi, Malatya Valiliği İl Trafik Komisyonu Başkanlığınca alınacak kararla küçük taşıtlar dışındaki geçişlere izin verilmemesi ve köprü gövdesinden veya kenarından askıda geçirilen su, elektrik, PTT vb. hatların köprü üzerinden hemen kaldırılması gerekmektedir. (Bu tip uygulamalar artık ülkemizde sıklıkla kullanılmaya başlanmış olup, dere tabanı altından geçirilen ana boru içinde su, gaz, elektrik, PTT vb. hatları birlikte döşenebilmektedir.)

Sonuç olarak; tarihi NADİR ve UZUNOK Köprüleri Genel Müdürlüğümüz 2005 yılı çalışma programında olup, proje yapım çalışmaları halen devam etmektedir. Söz konusu köprülere ait uygulama projelerinin tamamlanarak Koruma Bölge Kurulunda onaylanmasından sonra onarım çalışmalarına başlanacaktır."
Malatya Haber, 01.01.2006



ZONGULDAK'TA 27 ADET EL YAZMA VE MATBAA BASIMI KUR'AN-I KERİM ELE GEÇTİ

Zonguldak Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi tarafından yapılan operasyonla 2025 yıllık Tanrıça Athena heykeli ile 27 adet el yazma ve matbaa basımı Kur'an-ı Kerim ele geçirildi. Polis, aldığı ihbar üzerine Devrek İlçesi'nde elinde bulunan tarihi eserleri satmak isteyen şahıslarla müşteri kılığında irtibat sağladı. İddiaya göre S.A., alıcı kılığına giren polis ekiplerine MÖ 30 ile MS 300 yılları arasında bronzdan yapılmış Tanrıça Athena heykelini satmak isterken suç üstü yakalandı. Ekipler ayrıca, Osmanlı döneminin son dönemlerine ait olduğu belirtilen 4 el yazması, 23 adet matbaa basımı toplam 27 adet Kur'an-ı Kerim'i satmaya çalıştığı öne sürülen E.B adlı şahsı da yakaladı. Ele geçirilen eserlerin Ereğli İlçesi'ndeki müzeye gönderileceği belirtildi. Yakalanan şahısların ise sorgusunun devam ettiği öğrenildi.
Değişim Medya Gazetesi, 01.01.2006


TARİHİ TUĞLALARA GAZETECİLER SAHİP ÇIKTI

Çanakkale'nin sembolü haline gelen tarihi Aynalı Çarşı'nın son bölümünün restorasyon çalışmaları sebebiyle gerçekleştirilen yıkım çalışmalarında ortaya çıkan 90 yıllık tarihi Rum tuğlalarının bir kısmına gazeteciler sahip çıktı. Tarihi Aynalı Çarşı'nın 3. etap restorasyon çalışmaları kapsamında başlatılan eski bölümün yıkımı sırasında ortaya çıkan 90 yıllık Rum tuğlalarının atıldığın gören gazeteciler tarihe ışık tutan bu tuğlaların bir kısmını alarak yok olmasının önüne geçtiler. 1915 ile 1920'li yıllarda Çanakkale'nin Eceabat İlçesi'nde Rumlara ait tuğla fabrikalarında yapılan tarihi tuğlalarını yıkım çalışması sırasında ortaya çıktığını gören basın mensupları bulların parçalanarak atıldığını görünce duruma müdahale ettiler. Tuğlaların üzerinde Eceabat'ın eski ismi "Maydos" ve bu tuğlayı yapan kişinin isminin bulunduğunu gören basın mensupları hatıra olarak bu 90 yıllık tarihi tuğlaları ev ve işyerlerinde bulundurmak üzere aldılar. Tarihi tuğlaların yok olmasının önüne geçilmesini isteyen basın mensupları 1915 ile 1920'li yıllarda Eceabatt'ta bulunan Rumlara ait fabrikalarda üretilen bu tuğlaların önemine değinerek., "90 yıl önce eski adı Maydos olan Eceabat'ta Kilye koyu ve Çamburnu mevkiinden alınan toprakla yapılan tuğlaları hatıra olarakta saklamak bizim için büyük onur" dediler.
Gazete Boğaz, 01.01.2006






.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi