Haberler logo Kasım '06 Arşivi

26 Kasım - 2 Aralık 2006

AYASOFYA'DA SARI-KIRMIZI TARTIŞMA

 

Ayasofya'nın şimdi de rengi tartışılıyor. AKP'li Atilla Başoğlu'nun 'Gülkurusu, Ortodoks kilisesinin rengi' iddiasından sonra Bakan Atilla Koç da müzenin sarıya boyanacağını söyledi. Uzmanlar ise sarıya da, kırmızıya çalan gülkurusuna da karşı!





Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Ayasofya Müzesi'nin sarıya boyanacağı yönündeki açıklaması tartışma yarattı. Uzmanlara göre, daha önce de tartışmalara neden olan yapının gerçek rengi, kırmızı tuğla, Horasan harcı ve derz malzemelerinin doğal renklerinden oluşuyor.


Koç'un açıklamalarının ardından Ayasofya Müzesi uzmanlarına rengin değişmesine yönelik bir bilgi ulaşmadı. Ancak İstanbul Rölöve Anıtlar Müdürlüğü bu konudaki çalışmalarını sürdürüyor.
Müzenin boyasının dış etkenlerle bozulduğunu, yeni bir boya yerine derzli orijinal haliyle kalmasının daha doğru olacağını savunan uzmanlar, şunları söyledi:


"Renk değiştirerek tartışmalara yeni bir boyut kazandırmaktansa, yapıyı orijinal haline döndürmek daha doğru olur. 1982-1988 yılı onarımlarında Ayasofya'nın cephesinin sıva yerine mermerle kaplanması düşünüldü. Ancak doğu yönüne yerleştirilen iki mermer plak çirkin bir görünüm oluşturunca bundan vazgeçildi. Sonunda dış duvarların sıvayla korunmasının daha doğru olacağı kararlaştırıldı ve gülkurusu rengine boyandı."

 

Uzmanların verdiği bilgilere göre, Sultan Abdülmecid döneminde İtalyan mimar G.T. Fossati, Ayasofya'nın dış cephesini iki kez baştan başa sarı ve kırmızı şeritler halinde boyamış. Cumhuriyet döneminde ise yapının rengi soluk sarıya dönüştürüldü. Uzun yıllar bu renkte kalan Ayasofya'nın cephesi 1982-88 yılları arasındaki onarımda gülkurusuna boyandı. Bu renk aynı dönemde kilise rengi olduğu iddiasıyla tartışmalara yol açtı.





AKP Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun Ayasofya'nın gülkurusu olan dış cephe rengi için "Ortodoks kilisesi rengi" iddiasının ardından Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, "Gelecek yıl sarıya boyatacağız" demişti.

Yasal mevzuat uyarınca Ayasofya'nın rengini değiştirmek için İstanbul Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca karar alınması ve kurulun kararına dayanak olması bakımından bilimsel bir komisyonca rapor hazırlanması gerekiyor.

Milliyet, 02.12.2006

LEONARDA DA VINCI ARAP KÖKENLİ Mİ?

 

İtalyan antropologlar, Leonardo da Vinci'nin el yazmaları ve tablolarını inceleyerek ressamın işaretparmağının izini çıkardı.


Chieti Üniversitesi Antropoloji Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Luigi Capasso, üç yıllık bir çalışmayla, sanatçının 52 eserindeki 200'e yakın parmak izi kalıntısının incelenerek birleştirilmesi sonucu elde edilen parmak izinin iki önemli sorunun yanıtına ışık tutabileceğini düşünüyor. Parmak izinin yardımıyla "Da Vinci'nin diyeti" ile "annesinin Arap kökenli olup olmadığı" araştırılacak. Çek Cumhuriyeti'nde "Anthropologie" isimli bir dergide yayımlanan çalışmanın aşamaları da 30 Mart'a kadar Chieti kentinde sergilenecek.

Çalışırken çoğu zaman atıştıran Da Vinci'nin elyazmaları ve resimlerinin üzerinde bulunan kan, tükürük ve yemek izleri de araştırmaya veri oluşturuyor. Bu veriler, Da Vinci'nin insani tarafını aydınlatmak için büyük öneme sahip. Capasso'ya göre çalışma, bugüne kadar eserlerinden sadece dünyayı ve geleceği nasıl gördüğünü bildiğimiz Da Vinci hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olabilmek için büyük bir fırsat.

Her etnik grubun kendine özgü parmak izi karakterine sahip olduğunu belirten uzmanlar, Da Vinci'nin parmak izinin Arap özellikleri taşıdığını saptadı. Bu bulgu, Da Vinci'nin annesinin İstanbul'dan İtalya'ya getirilen Arap kökenli bir köle olduğu şeklindeki iddiayı destekliyor.

Bazı uzmanlar da bulunan parmak izlerinin Da Vinci'ye değil, zaman içinde tablolara ya da elyazmalarına dokunan kişilere ait olabileceğini ileri sürüyor. Ancak Capasso'ya göre, resmin yapılması sırasında ıslak mürekkebi temizlerken oluşan lekeler gibi Da Vinci'ye ait olduğundan şüphe edilmeyecek izlerin varlığı göz ardı edilmemeli.

Da Vinci'nin parmak izi için mektup ve resimleri incelendi. Her etnik grubun kendine özgü parmak izi karakterine sahip olduğunu belirten uzmanlar, Da Vinci'nin parmak izinin Arap özellikleri taşıdığını saptadı.

Milliyet, 02.12.2006


KATKI




Anadolu'da - Yeniden - Kentsel Rönesans


Doç.Dr. Mehmet TUNÇER



ÜSKÜDAR'DA ANTİK LİMAN

 

Marmaray Projesi’nin Üsküdar Meydanı kazılarında bir liman ve kilise temeline benzeyen yapı bulundu. Limanın Roma ya da Erken Bizans dönemine, bina temelinin ise Geç Bizans dönemine ait olduğu sanılıyor.

İstanbul Boğazı’nın her iki yakasındaki demiryolu hatlarını birleştirecek Marmaray Projesi kazılarının Üsküdar ayağında, kentin geçmişiyle ilgili önemli buluntulara ulaşıldı. Bu keşiflerin en önemlisi, Roma ya da Erken Bizans dönemine ait olabilecek liman kalıntıları. Rıhtıma ait olduğu düşünülen küp şeklindeki monoblok taşlar ve inşasında hidrolik harç kullanılan yapılar, meydandaki III. Ahmet Çeşmesi’nin güneyinden başlıyor. Ve Mihrimah Sultan Camii’nin altına doğru ilerliyor. 1203 yılında IV. Haçlı Seferi’nde donanmanın Üsküdar’a demirlemiş olması liman olasılığını güçlendiren bir bilgi.

Bir kilise temeline benzeyen apsidal yapı ise Üsküdar kazılarında ulaşılan en önemli mimari kalıntı olarak yorumlanıyor. Tarihi çeşmenin güneydoğu bölümünde ortaya çıkarılan ve payeli bazilika olarak da tanımlanan yapı, 11 ila 13. yüzyıla, Geç Bizans dönemine tarihleniyor. Bu yapının altında düzenli şekilde gömülmüş 20’den fazla insana ait iskeletin menşei henüz belli değil. Kazıyı yüreten İstanbul Arkeoloji Müzeleri arkeologları, liman ve apsidal yapıyla ilgili daha çok veri elde edebilmek için 3 Numaralı Kültür ve Tabiat Eserlerini Koruma Kurulu’na başvurarak, proje sahibi Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü’nden (DLH), kazı alanının genişletilmesini talep ediyor. 

Marmaray kazılarında, ortaya çıkarılan buluntular dikkatleri aynı bölgedeki Bizans dönemi yapılarına da çekti. İstanbul Arkeoloji Müzesi kesin sonuçlara ulaşabilmek için kazı alanının genişletilmesini istiyor.

Milliyet, Haber: Gökhan Tan, 02.12.2006

'SANAT TARİHİNDE GENÇLER' SEMİNERİ

 

İstanbul Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı tarafından düzenlenen 'Sanat Tarihinde Gençler' Semineri 13-15 Aralık 2006 tarihlerinde İTÜ'nün Taşkışla Binası'nda bulunan Mimarlık Fakültesi, 127 no.lu Salon'da gerçekleştirilecek.

Seminerde toplam 35 bildiri sunulacak.

TAYHaber, 02.12.2006

TEKİRDAĞ'DA TARİHİ EVLERE KREDİ İÇİN EVSAHİPLERİ BAŞVURU YAPMADI

 

Tekirdağ Valisi Aydın Nezih Doğan, tarihi evlerin ihyası amacıyla Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından verilmesi planlanan kredi için ev sahipleri tarafından hiçbir başvuru yapılmadığını söyledi.






Doğan, Tekirdağ merkezde tescilli 304 civarında tarihi ev bulunduğunu ve bunlardan 60 kadarının yangın ve çeşitli nedenlerle yıkıldığını belirterek, ayakta kalanları kurtarabilmek adına çalışmaların sürdürüldüğünü bildirdi. Tarihi evlerin ihyası için öncelikle evlerin sahipleri ve ilgili kuruluşların, tarihi dokuyu canlandırma, yaşatma adına istekli ve kararlı olmaları gerektiğini ifade eden Doğan, şunları kaydetti:

 

''2005 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TOKİ arasında yapılan protokole göre, TOKİ'nin kullandırdığı kredilerin yüzde 10'unu tarihi eser sahiplerine kullandırma zorunluluğu getirildi. Tarihi ev sahipleri bu konuda yapılan girişimlere rağmen, kredi alma konusunda istekli davranmıyorlar. Kredi şartları oldukça uygun. Bu krediler yıllık yüzde 4 faizli, evin bitiminden 3 ay sonra geri ödemeli ve eşit 120 taksit (10 yıl) ödemelidir. Bu kredi tutarı, evin maliyet fiyatının yüzde 70'i kadardır.''

 

Kültür ve Turizm Bakanlığının çıkardığı ''Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı Yönetmeliği'' gereği bütün belediyelerin tahsil ettikleri emlak vergilerinin yüzde 10'u kadar bir meblağın Özel İdare adına açılan bir hesapta toplandığını bildiren Doğan, Özel İdare hesabında halen 1 milyon 206 bin YTL bulunduğunu ve il genelinde hiçbir belediyeden eski evlerin onarımı konusunda bir proje gelmediğini belirtti. Doğan, Özel İdare hesabında toplanan paraların belediye tarafından gerçekleştirilecek, kamulaştırma, projelendirme ve tarihi evlerin bulunduğu sokak sağlıklaştırma konularında, valilik denetiminde kullanılacağını kaydetti.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığınca ''Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Yardım'' amaçlı çıkarılan bir yönetmelikle, gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetlerinde bulunan taşınmaz kültür varlıklarının, röleve, restorasyon, projelendirmesi ve uygulanması için yapılan masrafın yüzde 50'sinin hibe şeklinde ödenmeye başlandığını bildiren Doğan, ''Bu konuda müracaat eden 40 kişiden sadece birisi tüm istenen belgeleri tamamlamış ve zikredilen hibeyi almıştır. 2006 yılında 39 müracaatçı için Bakanlıkça tekrar bir değerlendirme yapılmış ve 8'ine proje desteği sağlanmasına karar alınmıştır'' dedi.

 

Tarihe sahip çıkmak, evleri tarihi özellikleri ile kazandırmak için öncelikli olarak ev sahiplerinin istekli olması gerektiğini ifade eden Doğan, tarihi evlerin ihyası için TOKİ tarafından verilmesi planlanan kredi için ise ev sahipleri tarafından hiçbir başvuru yapılmadığını sözlerine ekledi.

Turizm Gazetesi, 01.12.2006

'KÜLTÜR MİRASLARININ KORUNMASINDA İTALYAN MİMARİ RESTORASYON VE KENTSEL DÖNÜŞÜM DENEYİMLERİ, MALZEMELERİ VE TEKNOLOJİLERİ'

 

İstanbul'un 2010 yılı için Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi nedeniyle yapılacak olan restorasyon çalışmaları ve projeleri gözönüne alınarak "İtalyan Başkonsolosluğu" ve "İtalyan Ticaret Merkezi" tarafından, "İstanbul 2010 Girişim Grubu" işbirliği ile 12-13 Aralık 2006 tarihlerinde İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi sarayı'nda bir seminer ve workshop düzenlenecek.

 

Bu seminerde, İtalya'daki mimari restorasyon ve kentsel dönüşüm konusunda uzman danışmanlar, üniversitelerden profesörler ve özel firma yetkilileri İtalya'da ve Dünya'da uyguladıkları teknolojik yenilikleri, kullanılan malzemeleri ve deneyimlerini, İstanbul'daki ve Türkiye'deki kültür miraslarının konservasyonunda ve restorasyonunda uygulanması amacı ile, Türkiye'de bu sektörde faaliyet gösteren firmalara, mimarlara, kamu yetkililerine ve üniversite camiasına aktaracaklardır.

 

'Kültür Miraslarının Korunmasında İtalyan Mimari Restorasyon ve Kentsel Dönüşüm Deneyimleri, Malzemeleri ve Teknolojileri' semineri ve ikili görüşmeleri, Türk ve İtalyan firmalarını ve yetkililerini biraraya getirerek karşılıklı işbirliklerinin kurulması amacıyla düzenlenmektedir.

 

Mimarlar Odası, 01.12.2006

'CUMHURİYET DÖNEMİNDE GEÇMİŞE BAKIŞ AÇILARI (KLASİK VE BİZANS DÖNEMLERİ)'

 

Koç Üniversitesi, Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi, 09-10 Aralık 2006 tarihleri arasında 'Cumhuriyet Dönemi'nde Geçmişe Bakış Açıları (Klasik ve Bizans Dönemleri)' başlıklı bir sempozyum düzenliyor.

 

Yurt içi ve yurt dışından katılan toplam 13 akademisyenin bildiri sunacağı sempozyumda  simultane çeviri yapılacak.

TAYHaber, 01.12.2006

HOLLANDA ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ KÜTÜPHANESİ YENİDEN AÇILIYOR

 

İstanbul Hollanda Araştırma Enstitüsü Kütüphanesi 01 Aralık 2006 itibariyle yeniden açılıyor. Kütüphanenin reorganizasyon çalışmaları halen devam etmekte olduğu için açılış saatlerinin öğleden sonra 14.00- 16.00 arası ile sınırlı tutulduğunu belirten yetkililer, ziyaretçilerin gelmeden önce telefonla randevu almaları gerektiğini belirtiyorlar.
TAYHaber, 01.12.2006

KORUMA KURULLARI ALANYA'DA TOPLANDI

 

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürleri ile Raportörleri Koordinasyon ve Çalışma Toplantısı, Alanya, Konaklı Timo Otel'de başladı. Toplantı 3 Aralık tarihinde sona erecek.

 

Dün gerçekleştirilen toplantıya Alanya Kaymakamı Hulusi Doğan, Alanya Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu, Koruma Kurulu Genel Müdürü Oran Düzgün ve Koruma Kurulu Bölge Müdürleri ve çalışanları katıldı. Toplantıda açılış konuşmasını Başkan Sipahioğlu yaptı. Sipahioğlu, böylesine kültürel bir toplantının Alanya'da gerçekleşmesinin mutluluğu içerisinde olduğunu belirterek, "Son 8 yıldır Alanya'da bulunan koruma kurulunun en büyük destekçisiyiz. Bütün koruma kurullarının baş belaları yerel yönetimlerdir. Ancak biz çatışmacı değil destekleyici olduk. Alanya'da Selçuklu eserlerinin mirasçısıyız. Alanya Kalesi'nde yapılan kazı çalışmalarına da destekler vermekteyiz. Selçuklu'nun bahçesini Türk turizmi ve Alanya turizmine kazandıracağız. Bizler sizlerin yapacağı çalışmalarda her zaman yanınızdayız" dedi.

 

Sipahioğlu'nun ardından konuşan Kaymakam Doğan, Alanya'da kültür ve tabiatı koruma konusunda son derece hassas davranıldığını, çok güzel projeler hazırlanmış olduğunu belirtti. Kaymakam Doğan, "Alanya turizm ve kültür markasıdır. Çok eskiye dayanan tarihi bir şehir olma özelliğiyle bazı hassasiyetleri korumak gerekiyor. Alanya Kalesi çok önemli kaleler arasında yer alıyor. Benim sizlerden bir isteğim, Alanya Kalesi içerisinde Selçuklular'ın yaşantılarını yansıtacak bir ortamın hazırlanması burası için çok iyi olacaktır" dedi.

 

Koruma Kurulu Genel Müdürü Orhan Düzgün yaptığı açıklamada, ülkenin tarihsel ve kültürel yönden çok büyük mirasa sahip olduğunu söyledi. Düzgün, "Bu mirasları korumak siz koruma kurullarına aittir. Ülke genelinde 28 koruma kurulu oluşturuldu. Daha önce en büyük sıkıntımız dosya fazlalığıydı. Koruma kurullarının arttırılmasıyla bu sorun ortadan kalktı ancak bu sefer personel sıkıntısı meydana geldi. Personel sıkıntısına rağmen işlerinizi etkin bir şekilde sürdüreceğinize inanıyorum" dedi.

Alanya Haber, Haber: Ahmet Gülcan, 01.12.2006

BATIKTA ROTA ÇANAKKALE

 

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü'nün başkanlığında Ege ve Akdeniz'de sualtı kültür mirası tespitine yönelik sürdürülen çalışmalar sonucunda 30 batık ve 3 sualtı ören yeri tespit edildi.

 

 

DEÜ Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Sualtı Arkeoloğu ve projenin başkanlığını yürüten Yrd.Doç.Dr. Harun Özdaş, `Ege'nin Kayıp Denizciliği' adı altında iki yıl önce başlatılan projenin ilk etabının tamamlandığını açıkladı. Yrd.Doç.Dr. Özdaş, 2005 yılında Çeşme'de başlayan projenin Türkiye'de sistematik ve bilimsel olarak bugüne kadar sualtı mirasının ortaya çıkarılmasına yönelik ilk çalışma olduğunu ileri sürdü. Yrd.Doç.Dr. Özdaş, projenin eski çağlarda batan gemilerin ve sualtında kalan yerleşim yerleri ile diğer kalıntıların ve kültür varlıklarını tespit etmek amacıyla başladığını vurguladı. İlk etabı Çeşme'de başlayan, Ayvalık'ta sona eren proje kapsamında 30 tekne batığı, 3 batık ören şehri tespit ettiklerini kaydeden Yrd.Doç.Dr. Özdaş, en fazla 60 metre derinliğe kadar inebildiklerini ve Piri Reis Gemisi'ni kullandıklarını söyledi. Daha öhce yaptıkları literatür ve yaşayan kaynaklardan edindikleri bilgilerle birlikte çalışma alanlarını daralttıklarını, yüksek teknoloji kullandıklarını anlatan Yrd.Doç.Dr. Özdaş, özellikle İzmir'in sualtı mirası açısından çok zengin olduğunu vurguladı. Yrd.Doç.Dr. Özdaş, ayrıca eski çağ denizcilerinin yaşamları, kullandıkları gemiler hakkında da detaylı bilgiler elde etmeyi amaçladıklarını dile getirdi. Projenin ikinci etabında Antalya'nın doğusu, Antalya-Mersin arası ve Çanakkale ile devam edeceklerini açıklayan Yrd.Doç.Dr. Özdaş, projenin toplam 5 yıl süreceğini, TÜBİTAK, DEÜ ve Deniz Ticaret Odası'ndan maddi destek aldıklarını, sağlanacak destekle daha uzun süreli çalışmanın mümkün olduğuna işaret etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan da aldıkları izinle projeyi yürüttüklerine dikkat çeken Yrd.Doç.Dr. Özdaş, proje kapsamında akademik personel, öğrenci olmak üzere 15 kişinin çalıştığını kaydetti.

Burası Çanakkale, 01.12.2006

"KÜLTÜR BAKANI KÜLTÜRE KIYIYOR"

 

Trabzon, kültürüne sahip çıkmak için bir araya gelirken Kültür Bakanı Koç kamuoyunun tepkilerini hiçe sayarak eski Valilik binasının boşaltılması talimatını verdi. Bakan Koç’un vermiş olduğu bu karar, geçtiğimiz hafta Trabzonlu sanatçıların tepkisine hak vererek binanın boşaltılmasını durduran Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Özak’ı da zor durumda bıraktı. Gelişmeler karşısında Bakan Özak’ın nasıl bir tavır takınacağı merak ediliyor.

 

Ortahisar’daki eski Valilik binasının boşaltılmasına karşı oluşturulan  Trabzon Kültür ve Sanat Platformu’nun harekete geçmesiyle birlikte oluşan duyarlılık tam meyvesini veriyorken Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un talimatıyla umutlar suya düştü.

 

Trabzon’da kültür ve sanat kurumlarının sistemli bir şekilde ortadan kaldırılmasına karşı büyük sıkıntı duyan sanatçı ve aydınlar son gelişme üzerine Trabzon Kültür ve Sanat Platformu’nu kurmuş ve aldıkları karar gereği Bakan Özak’la görüşmüştü. Bakan Özak’ın gelişmelerden haberi olmadığı şeklindeki açıklaması ve hemen ardından verdiği talimatla eski Valilik binasının boşaltılmasının önüne geçilmişti. Bakan Özak ve Trabzon kamuoyunun yoğun tepkisi tam sonuç verdi denilirken Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç dün Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü yetkililerine verdiği talimatla binanın derhal boşaltılmasını istedi. Bu gelişmeler yaşanırken karardan habersiz bir şekilde Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nde bir araya gelen siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcileri yaptıkları toplantının ardından şu deklarasyonu yayınlamışlardı:

 

“Adliyenin bazı birimlerinin ya da başka kurumların geçici ya da sürekli olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvurarak Ortahisar’daki Kültür Merkezi binasının bir kısmının adliyedeki bazı birimlere devredilmesini talep etmiş, bu talep Kültür Bakanlığı tarafından kabul edilmiştir. Adliyenin bazı birimlerinin ya da başka kurumlarının geçici ya da sürekli olarak Kültür Merkezi’ne taşınması  kültür merkezindeki sanat ve kültür mekanları ile  kütüphanenin kapatılması asla kabul edilemez, Ortahisar tarih, sanat ve kültür kompleksi olarak kalmalıdır. Bu karar, kurumların bütünlüğüne darbe vurmakta kültür ve turizm bölgesi olarak planlayıp projelendiren Ortahisar’ın tarihsel  kimliğini zedelemekte; daha çok ihtiyacımız olan kültür ve sanat mekanlarının ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır.

 

Böyle bir kararı, Ankara’da Trabzon gerçeğinden habersiz bürokrat ve siyasetçiler değil Trabzon kamuoyu ve halkı verebilir. Trabzon halkı bu kararı verenlerin kendi memleketleri için de bu kadar kolay hareket edip edemeyeceklerini merak etmektedir. Trabzon Adliye binasının yetersizliği ortadadır. İstinaf Mahkemesi’nin gelecek olması ile de bu yetersizlik daha da büyüyecektir. Sorunun çözümü yeni bir adliye binasının yapımına bağlıdır.

 

Trabzon sahipsiz değildir. Trabzon kamuoyu, tarihini, sanat ve kültürel kimliğini savunmakta kararlıdır. Gerekli bütün idari ve hukuki girişimler yapılacak kararın iptali için hukuki girişimler yapılacak, kararın iptali için hukuki süreç başlatılacaktır. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı devir kararını geri almaya, Başta Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Faruk Özak olmak üzere, iktidar ve muhalefet milletvekillerini, yerel yönetim, siyasi parti ve kitle örgütü temsilcilerini kararın geri alınması için gerekli ağırlığı koymaya çağırıyoruz”

 

Yukarıdaki deklarasyonu imzalayan siyasi parti ve demokratik kitle örgütleri ise şunlar;

“Anavatan Partisi, ADD, CHP,ÇYDD,DSP,Eczacılar Odası, Foto Forum, İşçi Emeklileri Derneği, Jeofizik Mühendisleri Odası, Kamu-Sen, Kardoğa Fedarasyonu, KESK, Kıyı Dergisi, Mimarlar Odası, Mesander, MHP, ÖDP, Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası, Trabzon Gazeteciler Cemiyeti, Trabzon Sanayici ve İşadamları derneği, Türkiye Spor yazarları Derneği, Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği, Türk Ocakları, Tüketiciler Derneği, Tüm-Bel-Sen, Osman Cudi Yılmaz, Nadiye Solmaz, Veysel Usta”

Taka Gazete, 01.11.2006

YENİ ANTİK KENT DOĞUYOR

 

Uludağ Arkeolojik Araştırmalar Merkezi, Bodrum Gümüşlük'te yürüttüğü kazı çalışmalarında Efes'e benzer bir kentin kalıntılarına ulaştı.

 

Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı ve aynı zamanda merkezin müdürü Prof. Dr. Mustafa Şahin, bu yıl Bakanlar Kurulu'ndan aldıkları izinle Gümüşlük'te başlattıkları kazılardan, MÖ 8. yüzyıla tarihlendirdikleri çok sayıda buluntu elde ettiklerini ve bunlara göre Myndos kentin ilk kurulduğu tarihin MÖ 350 değil de, çok daha öncesi olduğunu söyledi.

 

Buluntular arasında yer alan 17 satırlık bir kitabenin de önemli olduğunu, buna göre Myndoslular'ın bazı komşu kentlere ticarette vergi muafiyeti sağladığını dile getiren Prof. Dr. Şahin, kazıların daha ilk sezonda bu kadar verimli geçmesinin, antik Efes benzer görkemde bir kentin ortaya çıkacağı konusunda umut verdiğini söyledi.

 

UÜ Arkeolojik Araştırmalar Merkezi'nin Bodrum Gümüşlük'te yaptığı kazı çalışmaları, Uludağ Üniversitesi öğrencileri tarafından adım adım fotoğraflanıyor. Kazılarda bugüne kadar elde edilen buluntuların fotoğrafları, rektörlük girişinde sergileniyor.


Kazılarda 8 üniversiteden toplam 40 öğrenci görev yapıyor. Öğrenciler arasında Slovakya, Fransa ve Almanya'daki çeşitli üniversitelerde okuyan yabancı öğrenciler de bulunuyor.

Bursa Hakimiyet, 01.12.2006

PATRONA HAMAMI RESTORASYONU BAŞLADI

 

Tarihi Patrona Halil Hamamı restore edilerek İstanbul kültür hayatına kazandırılıyor.

 

İstanbul İl Özel İdaresi'nin bütçesinden ayrılan kaynakla, Osmanlı Padişahı 2. Beyazıt döneminde yaptırılan hamam, aslına uygun bir şekilde restore edilecek ve güçlendirme çalışması yapılacak. Restorasyon çalışmaları, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak, İstanbul İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sabri Kaya ve İstanbul İl Kültür Müdürü Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili'nin gayretleriyle başladı. II. Beyazıt Hamamı, Patrona Halil'in hamamda tellaklık yapması dolayısıyla Patrona Halil Hamamı olarak da biliniyor. 500 yıldır ayakta bulunan yapının hayata kazandırılmasının İstanbul için çok önemli olduğunu söyleyen Vali Muammer Güler, "İstanbul İl Özel İdaresi buranın onarımı için yaklaşık 3,5 trilyon liralık bir kaynak ayırdı. Ayrıca, il özel idaresi, kültür-sanat için son 4 yılda 50 trilyon liralık bir kaynak harcadı. Bu kaynakla İstanbul'da türbe, saray, cami gibi birçok eser yeniden hayata kazandırıldı." dedi.

Zaman, 01.12.2006

UNESCO'DAN TARİHİ SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ'NİN KORUNMASINA DESTEK

 

Merkezi Paris'te bulunan Birleşmiş Milletler Bilim, Eğitim ve Kültür Örgütü (UNESCO), İstanbul'daki Süleymaniye Kütüphanesi'nin korunmasına destek vereceğini açıkladı.

 

UNESCO'nun, yaklaşık 100 bin tarihi el yazmasını arşivinde bulunduran Süleymaniye Kütüphanesi'nin korunması ve restorasyonu için önümüzdeki dönemde 500 bin Euro civarında maddi destek sağlaması bekleniyor.

 

UNESCO Genel Sekreteri Koçhiro Matsura ve Türkiye'nin UNESCO nezdindeki daimi temsilcisi Büyükelçi Numan Hazar, 'Süleymaniye Kitap Hastanesi Projesi'ne ilişkin işbirliği anlaşmasını dün düzenlenen bir törenle imzaladı. Törene, Kültür Bakanlığı İslam Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi temsilcisi Dr. Halit Eren de katıldı. Filozof ve hekim İbni Sina'nın yaklaşık 300 civarında elyazmasını arşivinde bulunduran kütüphane, dünyanın bu alanda en önemli kültürel miraslarından birisini teşkil ediyor. Proje kapsamında, dünya kültür mirasının önemli bir bölümünü teşkil eden İslam kültürünün korunması amacıyla kütüphanedeki eserlerin korunması ve restorasyonuna destek sağlanacak ve kütüphanedeki mevcut birimlerin modern standartlara göre eğitim programlarıyla geliştirilmesi hedef alınacak.

 

Kitap Hastanesi Projesi çerçevesinde, aynı zamanda dünyadaki benzer kuruluşlarla daimi işbirliği sağlamak suretiyle bunların tecrübe ve hizmetlerinden yararlanarak, karşılıklı olarak tecrübelerin ve eğitimcilerin değişimi yapılacak. UNESCO'ya üye ülkelerden gelen uzmanlar ve katılımcıların, becerilerini geliştirmek ve kursiyerleri tarihi yazmaların tamiri ve korunması konusunda eğitmek üzere restorasyon faaliyetlerinin yanı sıra laboratuvarda eğitim amaçlı kurslar düzenlenecek. UNESCO nezdindeki Büyükelçi Hazar, törende yaptığı konuşmada, "İmzalanan anlaşmanın Türkiye ve UNESCO arasındaki yoğun işbirliğinin önemli göstergelerinden birisi olduğunu ifade etti.

Zaman, 01.12.2006

DÜNYA MÜZE SARAYLAR BİRLİĞİ KURULUYOR

 

Dolmabahçe Sarayı'nın 150. yılı kutlamaları çerçevesinde geçen hafta Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen sempozyumdan dünya müze sarayları birliği kurulması sonucu çıktı.

 

25'i dış ülkelerden toplam 120 bilim adamının katılımıyla gerçekleştirilen sempozyumda dünyadaki müze sarayların ortak platforma kavuşmasının önemine değinildi. Sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi: "Bakım ve restorasyon teknikleri açısından bilgi ve eğitim alışverişi sağlanmalıdır. Türkiye'deki tarihi eserlerle ilgili kuruluşlar arasında koordinasyon sağlayan bir yapı oluşturulmalıdır. Bilgi, belge ve teknik alışveriş zemini kurulmalıdır. Bu zeminde Dolmabahçe'deki restorasyon deneyimi Türkiye'deki diğer benzeri kurumlara yaygınlaştırılmalıdır. Üniversitelerle işbirliği geliştirilmeli ve Milli Saraylar Araştırma Merkezi olarak bir enstitü kurulmalıdır. Dolmabahçe'deki Hazine-i Hassa Arşivi bilim dünyasına kazandırılmalıdır."

Zaman, 01.12.2006

PİRAMİTLERİN TAŞI SENTETİK İDDİASI

 

ABD’deki Drexel Üniversitesi’nden Michel Barsoum ve Fransa Ulusal Havacılık Araştırmaları Ofisinden Gilles Hug, Mısır piramitlerinin taşlarının sentetik esaslı "jeopolimer" olduğunu ve beton gibi döküldüğünü öne sürdü.

Araştırmacılar, X ışını taraması gibi yeni teknikler kullanarak elde ettikleri bulgularda Gize piramitlerindeki taşların daha önce çıkarıldıkları öne sürülen Tura ve Maadi ocaklarındakinden farklı olduğu sonucuna vardı. Araştırmacılara göre taşları yapmak için doğal kalkere bağlayıcı unsur ilave edildi. Suda çözünen kaolinitik kil katılan kalkere, daha sonra sönmüş kireç eklendi.

Hürriyet, 01.12.2006

OSMANLI ESERLERİ HOLLANDA'YA GİDİYOR

 

Hollanda'nın en büyük kültür merkezlerinden Amsterdam'daki tarihi De Nieuwe Kerk Kilisesi, İstanbul üzerinden Osmanlı kültürünü anlatan 'İstanbul: Şehir ve Sultan' isimli sergiye ev sahipliği yapacak.

 

Osmanlı kültürünü tanıtmayı amaçlayan sergi, 16 Aralık'tan itibaren görülebilecek. Sergide çoğu Topkapı Müzesi'nden olmak üzere Türk-İslam Eserleri Müzesi, Sadberk Hanım Müzesi ve Sabancı Müzesi'nden 300 eser yer alıyor. Bu eserler arasında padişahların portreleri, kaftanlar, halılar, sultanlara sunulmuş hediyeler, bilim ve edebiyat eserleri, hatlar, önemli tarihi olayları anlatan resim ve minyatürler, çiniler, mistik objeler, nargileler ve müzik enstrümanları var. Sadece kral ve kraliçenin törenleri ile büyük sergiler için kullanılan De Nieuwe Kerk, Hollanda'nın en büyük kültürel merkezlerinden biri. Son yıllarda farklı dinleri ve kültürleri tanıtmayı amaçlayan mekanda daha önce 'İslam Sanatı', 'Fas', 'Aztek' gibi her biri 150 bin ila 250 bin ziyaretçiyi ağırlayan sergiler açılmış. İstanbul'dan Hollanda'ya giden eserler, klasik müze anlayışından farklı bir düzenlemeyle izleyici karşısına çıkacak. De Nieuwe Kerk, eserleri çarşı, kahvehane, hamam, yalı, mezarlık, cami, tekke, saray gibi farklı mekanları anlatan 12 ayrı bölümde sunacak. Sergi kapsamında müzik, söyleşi ve film gösterimleri önemli yer tutuyor. Farklı dillerde açıklama yapılacak kulaklıklarla gezilebilecek sergi, 15 Nisan'a kadar sürecek.

Zaman, Haber: Rengin Ege, 30.11.2006

LOUVRE'DA 10 TÜRK

 

Louvre Müzesi'nde 14-17 Aralık arasında düzenlenecek Uluslararası Geleneksel Plastik Sanatlar Sergisi'nde 10 Türk sanatçı eserleriyle Türkiye'yi temsil edecek.

 

Fransız Ulusal Güzel Sanatlar Kurumu'nun her yıl düzenlediği sergiye Nurhilal Harsa, Ahmet Rüştü Doğan, Serdar Leblebici, Korkut Uluğ, Akın Yıldırım, Hakan Esmer, Semih Kaplan, Kemal Uludağ, Selçuk Yılmaz ve Saime Dönmezer katılacak.

 

Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen sanatçıların seramik, heykel, resim ve özgün baskı dallarında 800'den fazla eserinin izleyiciye sunulacağı sergide, Türk sanatçılar 27 eserle yer alacak.

Radikal, 30.11.2006

TARİHİ DÖNERTAŞ YENİDEN DÖNÜYOR

 

İzmir'in yaklaşık 200 yılına tanıklık eden Dönertaş sebili, Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edildi.

 

Kemeraltı veya diğer adıyla Sinanzade, Çakaloğlu Hanı yanındaki Gaffarzade, Kestelli'deki Katipoğlu ve Dönertaş olmak üzere türlerinin son temsilcileri olarak kalan dört sebilin şehir yaşamına döndürülmesi için harekete geçen belediye, Dönertaş ve Gaffarzade sebillerinin restorasyonunu üstlendi. Dönertaş sebilinin Anafartalar Caddesi'ne bakan cephesindeki çeşmenin tesisatı yenilendi. Muslukları da önümüzdeki günlerde takılacak. Yıllar sonra sebile ismini veren dönertaş da dönmeye başladı. Gaffarzade sebilinin ise mermerleri temizlendi, çatısı yenilendi, içi temizlenerek doğramaları değiştirildi.

Zaman, 30.11.2006

RAMSES'İN SAÇINI ÇALMIŞLAR

 

Fransa’da Jean-Michel Diebolt adlı postacı, Mısır Firavunu İkinci Ramses’e ait olduğunu iddia ettiği saçları internette satmaya kalkışınca, Fransa ile Mısır arasında krize neden oldu. Ramses’in mumyasını 30 yıl önce onarım için Fransa’ya gönderen Mısır, "Eğer satışa çıkan saçlar gerçekse bu bir skandaldır ve iki ülke ilişkileri ciddi bir hasara uğrar" diye uyarıda bulundu.

Fransa'da Jean-Michel Diebolt adlı postacı, Mısır Firavunu İkinci Ramses’e ait olduğunu iddia ettiği saçları internette satışa çıkarınca önceki akşam gözaltına alındı. 50 yaşındaki postacı, Diebolt Ramses’in saç ve sargılarını, 1976 ve 1977 yıllarında Grenoble’da yapılan mumya analiz ve onarımı çalışmalarına katılan babasından aldığını söyledi. Polis, postacının evinde yaptığı aramada, Ramses’e ait olduğu düşünülen saç ve sargıların konulduğu minik poşetler buldu. Sorgusu süren postacı Diebolt’un suçu gizlemekten yargılanabileceği belirtildi.

Ramses’in halen Kahire Müzesi’nde muhafaza edilen mumyası, 30 yıl önce meydana gelen bozulmanın araştırılması amacıyla Fransa’ya gönderilmişti.

Mısır’ın tarihi eserlerden sorumlu en yetkili kişisi olan Tarihi Eserler Yüksek Konseyi Başkanı Zahi Hawass, Fransa’nın bu konunun soruşturmasında Mısır ile tam bir işbirliği yapması gerektiğini söyleyerek aksi takdirde ilişkilerin bozulacağını söyledi. Soruşturmada "tam bir şeffaflık" istediklerini belirten Zahi Hawass, "Soruşturmanın sonuçlarını bekleyelim. Ancak eğer bu saçlar gerçek çıkarsa, bu parçaların derhal Mısır’a iade edilmesi gerekiyor. Bu tür eserlerin korunması için Fransa ile Mısır arasında resmi bir anlaşma bulunuyor" dedi.

Mısır’ın başında MÖ 1290’la 1224 yılları arasında 66 yıl boyunca firavun olarak kalan İkinci Ramses, Hititler’le girdiği meydan savaşından sonra, dünyanın ilk yazılı anlaşması olan "Kadeş Barışı"nı yaptı. Ramses’in mumyası, 1976’da onarım için Fransa’nın başkenti Paris'e getirildiğinde "devlet töreni" ile karşılanmıştı.

Hürriyet, 30.10.2006

IV. MUSTAFA'NIN SORGUCU SATILIYOR

 

Alif Art sanatevi tarafından 3 Aralık 2006 Pazar günü Esma Sultan Yalısı’nda saat 14’te gerçekleştirilecek olan "Osmanlı ve Karma Sanat Eserleri Müzayedesi"nde birbirinden değerli koleksiyonluk eserler açık artırmaya çıkıyor..

Çok sayıda değerli koleksiyonların satışa sunulacağı müzayedede, Osmanlı Padişahı IV. Mustafa’nın kavuğunun üzerinde yer alan Sultan II. Mahmud dönemi 50 karat elmas kakmalı sorguç 130 bin YTL’den satışa sunulacak. Sultan III. Abdülhamid’in kızı Naime Sultan için özel olarak yapılan tuğralı gümüş sini ise 150 bin YTL’den satılacak. Türk resminin ustalarından Şevket Dağ’ın "Ayasofya Camii Son Cemaat Mahalli" adlı tablosu 90 bin YTL’den satışa çıkarılırken, bir eşi Koç Holding koleksiyonunda bulunan Fabius Brest’in "Hippodrom" isimli tablosu teklif usulüyle sanatseverlerin ilgisine sunulacak.

Hürriyet, 30.11.2006

NEW YORK METROPOLITAN'DA ULUBURUN BATIĞI SERGİSİ

 

Tarihin en eski batığı olarak bilinen Uluburun batığından çıkarılan orijinal eserler, dünyanın en büyük müzelerinden New York’taki Metropolitan Müzesi’nde sergilenmek üzere ABD’ye gönderilecek. Eserler arasında, Kraliçe Nefertiti’nin altın mührü ve kadehi ile takıları da bulunuyor.

Antalya’nın Kaş İlçesi açıklarında 1982 yılında bir süngerci tarafından bulunan ve 1984’te başlatılan su altı kazı çalışmalarının ardından 1993’te tamamen çıkartılarak Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmeye başlayan Uluburun batığının Amerika turnesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca organize edildi. Eserlerin 2008’in Kasım ayından 2009 şubatına kadar, Metropolitan’ın yanı sıra Dallas ve Atlanta Müzeleri’nde kalacağı açıklandı.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız şunları söyledi: "Dünyanın dört bir yanından gelecek eserlerle birlikte sergileyeceğimiz 3 bin 600 yıllık eserler şimdiden Amerikalı meslektaşlarımızı heyecanlandırmaya başladı. Türkiye’nin kültür hazinelerini tanıtmanın gururunu yaşayacağız. Eserleri en az 1 milyon kişinin ziyaret edeceğini tahmin ediyor."

Hürriyet, Haber: Yaşar Anter, 30.11.2006

EL HALILARI AYASOFYA'DA SERGİLENECEK

 

Manisa Yuntdağ bölgesinde bulunan Örseli köyünde dokunan el halıları, 1-12 Aralık arasında Ayasofya Müzesi'nde sergilenecek.

 

Manisa Valisi Refik Arslan Öztürk, yaptığı açıklamada, "Küçücük bir köyden ihraç edilen halıların sergisini açıp dokuyan hanımların emeklerini ve Türkiye ekonomisindeki yerlerini göstereceğiz." dedi. Öztürk, "Halıların özel ve kök boyalarla yapılan otantik motifleri, stat kadar büyük olmayan bir köyden çıkıyor." şeklinde konuştu.

Zaman, 30.11.2006

LAVUARIN RESTORE EDİLMESİNDEN VAZGEÇİLDİ

 

Mimarlar Odası Zonguldak Şube Başkanı Turan Demirtaş, daha önce yaptığı açıklamalarda Türkiye Taşkömürü Kurumu'na (TTK) ait lavuarı (kömür yıkama yeri) restore edebileceklerini söylediğini, ancak tahrip edildiği için bu kararlarından vazgeçtiklerini belirtti. Demirtaş, "Lavuar ana binası kültür mirası olarak tescil edilsin, kamu malı olarak kalsın, endüstri binası dokusu korunarak restore edilsin, yapılacak ticarethaneler sinema, tiyatro, sergi salonları içinde yapılsın istedik. Ama gördük ki, bina restore edilemeyecek kadar zarar görmüş durumda. Bu nedenle daha önce söylediğimiz restore işini yapmamız mümkün değil. Verdiğimiz sözü yerine getiremediğimiz için halkımızdan özür diliyoruz" dedi.

Değişim Medya, 30.11.2006

LAHİT YERİNE DUVAR ÇIKTI

 

İznik'te ortaya çıkan iki lahit mezarın ardından başlatılan arkeolojik kazılarda Roma dönemine ait istinat duvarının kalıntısı bulundu.

 

İki hafta önce İznik'te Güney Çevre Yolu yakınlarında ortaya çıkarılan lahit mezarların ardından Müze Müdürlüğü'nce Abdulvahap Tepesi Köfüönü Mevkii'nde başlatılan arkeolojik kazı çalışmasında, Roma dönemine ait olduğu sanılan istinat duvarı kalıntılarına ulaştı.

Jandarmanın sağladığı güvenlik önlemleri altında gerçekleştirilen kazı öncesi bölgede lahit mezarların bulunduğu yönünde duyumlar aldıklarını ifade eden yetkililer, "Defineciler uzun süre önce burada kaçak kazı girişiminde bulunmuş ve daha önce bulduğumuz iki lahit mezardan birinde, yan duvar delinerek diğer bir lahit mezara geçilmek istenmiş. Bunun üzerine bölgede kazı çalışması başlattık ve karşımıza taşlarla örülmüş bir set çıktı" açıklamasında bulundu.

Abdulvahap Tepesi'ndeki kazı çalışmasında ortaya çıkarılan istinat duvarının Roma dönemine ait olduğunu ifade eden yetkililer, "Bu duvar da, daha önceden açılmış yeraltı mezarını desteklemek amacıyla yapılmış" diye konuştu.


Bu arada, kazı çalışmasının ardından Köfüönü Mevkii'ndeki arkeolojik alan toprakla kapatıldı.

 

Bursa Hakimiyet, 30.11.2006

FELSEFECİLER ESTETİĞİ TARTIŞTI

 

SANART-ODTÜ işbirliğiyle Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kongre Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Türkiye Estetik Kongresi’nde ülkemizde sanatın, estetiğin ve sanat felsefesinin kat ettiği aşamalar ve geldiği yer ile birlikte sanata, sanatçıya ve izleyiciye verilen değer hakkında sanatçılar ve akademisyen düşünürler tarafından bildiriler sunularak tartışmalar yapıldı. 22-23-24 Kasım 2006 tarihlerindeki kongrede, 7 ayrı salonda eşzamanlı oturumlarla, toplam 165 bildiri sunuldu. Kongre, katılım ve bildiri sayısıyla Türkiye’de Estetik ve Sanat Felsefesi üzerine şimdiye kadar düzenlenen en büyük etkinlik oldu.


Ulusal düzeyde düzenlenen Türkiye Estetik Kongresi, 9-13 Temmuz 2007’de Ankara’da yine SANART tarafından düzenlenecek XVII. Uluslararası Estetik Kongresi öncesi ülkemizdeki sanatla ilgilenen düşünür akademisyenleri buluşturarak görüş alışverişi yapabilecekleri ve tecrübelerini birbirlerine aktarabilecekleri eşsiz bir ortam sağladı.


Sanat ve estetikle ilgili her alandan görüş bildirildi. Kongrede üç gün boyunca tartışılan konu başlıkları; Türkiye’de Yaşam, Kültür, Sanat ve Estetik, Felsefe ve Hakikat, Çevre, Kent, Mimari, Malzeme, Deneyim, Kamusal Alan, Tüketim, Estetik Duyarlık, Estetik Yargı, İmgelem, Taklit, Algı, Modernizm, Postmodern Durum, Endüstriyel Tasarım, Moda, Günlük Yaşam, Teknoloji, Tiyatro, Sinema ve Tıpta Estetik, Müzik Beğenisi, Resim, Mizah, Görsel Deneyim, Roman, Fotoğraf ve Afiş.

 

Sanatsal faaliyet dendiğinde ilk akla gelen ve hemen hemen herkesi içine alan edebiyat konusunda Bilkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Ekin Murat Çelik, Türk edebiyatının dünya edebiyatıyla bağlarını Ferit Edgü’nün minimalist öykülerini değerlendirerek düşünme denemesi yaptı. Edgü’nün minimal öykülerinin Türk edebiyatında estetik bir dönüşüme işaret ettiğini bildiren Ekin Çelik, burada konuya önem veren gerçekçi edebiyatın yerini biçime, anlatı özelliklerine önem veren edebiyata bıraktığını ifade etti.


Sanatın yine tüm insanların paylaştığı bir alanı olan müzik üzerine “Udu” başlıklı bir bildiri sunan Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Resim Bölümü’nden Zafer Baykal müziği insan tininin en yüksek ifadesi olarak tanımladı. Günümüzdeki “performans art” ve “protest art” biçimlerinin Afrika’daki izini süren Baykal, Nijer ve Nijerya’da Hausa ve İgbo kabileleri tarafından kilden yapılmış çömlek perküsyon aletinin form ve müzikalite özelliklerini ve gelişimini anlattı.

 

Kongreye, sanat felsefecileri büyük bir ilgi gösterdi. Felsefe tarihinde sanat felsefesinin ortaya çıkışı ve gelişimi hakkında bir başlangıç noktası olan Kant’ın “Yargı Yetisi’nin Eleştirisi”nden ilk söz eden Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Şahan Evren oldu. Sanat felsefesinin felsefe tarihinde ortaya çıkışını Kant’ın görüşlerini romantiklerle karşılaştırarak açıklamaya çalışan Evren, bildirisiyle ülkemizde sanat felsefesi hakkındaki önemli boşluğa dikkat çekti.


Dicle Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Metin Bal sanat felsefesinin gelişimini Schelling’ten sonra tarihsel bir sırayla ilk kez kaleme alan Hegel’e yakıştırılan sözde “sanatın sonu”nun ne anlama geldiğini açıklamaya çalıştı.


Sanat felsefesi hakkında modernlerin görüşüne en sert eleştiriyi yaparak postmodernlerin bile esin kaynağı olmuş Martin Heidegger’in sanat anlayışını Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Özgür Aktok tanıttı. Sanat yapıtlarında deneyimlenen hakikatin, bilimin hakikat anlayışından farkına dikkat çeken Aktok Klasik mimesis kuramının sorunlarını Heidegger’e dayanarak aşmaya çalıştı.

 

Estetik ve sanat felsefesiyle ilgili olarak yapılan en ilgi çekici oturumlardan biri Yeni-Marksist toplumsal kuramın bir okulu olan Frankfurt Okulu’nun üyeleri Adorno ve Marcuse’nin görüşlerinin anlatıldığı bildirilerdi. Horkheimer yanında Frankfurt Okulu’nun en etkili düşünürlerinden Adorno üzerine konuşan Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Tayfun Torun kültür endüstrisinin bireyler ve toplumsal yapı üzerindeki etkisi ve bu etkinin sanatın anlam içeriğini yozlaştırması üzerine Adorno’nun düşüncelerini bildirdi.


Frankfurt Okulu’nun üçüncü büyük temsilcisi, 68 kuşağının İncil’i “Tek Boyutlu İnsan” yapıtıyla çağa damgasını vuran Herbert Marcuse’nin estetiği yeni bir uygarlığın temeli olarak değerlendirmesini Dicle Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Doğan Barış Kılınç yaptı. Marcuse’den hareketle Schiller’in “oyun kuramı”na dayanarak yeni bir uygarlıkta estetiğin nasıl özgürleştirici bir rol oynadığını açıklamayı denedi. “Emek” ve “boş zaman” kavramları üzerinden yaptığı tartışmayla, Kılınç, Karl Marks’tan etkilenen Marcuse’nin özgürlükler alanını zorunluluklar alanıyla bağdaştırmasına açıklık getirmeye çalıştı. Kılınç, Marcuse’nin “Eros ve Uygarlık” adlı kitabından bir sözle bildirisini tamamladı: “Bugün yaşam için kavga, Eros için kavga, politik kavgadır.”
Ülkemizde Estetik ve Sanat Felsefesi konusuyla ilgili ilk çalışmaları kendi yapıtlarıyla başlatan, bugüne kadar sürdüren ve sürdürmeye devam eden düşünür, emekli akademisyen Prof. Dr. İsmail Tunalı, sanat felsefesiyle ilgili oturumları büyük bir dikkatle dinledikten sonra genç felsefeciler hakkındaki görüşlerini kısaca şöyle özetledi: “Bu kongredeki sunumlar Avrupa’nın herhangi bir seçkin üniversitesinde söz konusu olabilecek nitelikteydi. Bunun özellikle vurgulanması gerekir. Aydınlanma insanı köle yapmıştır. İnsanlık kültür endüstrisinin kölesi durumuna gelmiştir. İnsanlık aydınlanma sonucu aklın kölesi olmuştur. Oysa şunu hatırlatmak gerekir ki ‘insan oynadığı sürece insandır.’ Yarınki Türk kültür ve felsefesinin liderleri sizler olacaksınız. Ben bunu bugün burada apaçık gördüm. Biz felsefeciler bir zamanlar Türkiye’de yoklukla mücadele ettik. Elbette bunlar henüz yazılmadı ancak birlikte görev yaptığımız hocalarınız bunları iyi bilirler. Bugünkü kuşak 68 kuşağının sokaklarda yaptığı hareketi büyük bir atılımla düşünsel platformda yapıyor. Ben şahsen kongreye pesimist olarak geldim ancak optimist olarak dönüyorum. Bunları yazacağım da. Ayrıca bende bu duyguları uyandırdınız, tebrik ederim.”

Evrensel Gazetesi, 30.11.2006

NOEL BABA KİLİSESİ'NDEKİ İKON YENİLENİYOR

 

Demre İlçesi'ndeki Noel Baba Kilisesi´nde 2004 yılında gün ışığına çıkarılan ikonun restorasyon çalışmasına başlandı.


Arkeolog Restoratör Rıdvan İşler yaptığı açıklamada, kilisenin kuzey batısında yer alan ikonda Meryem Ana´nın kucağında Hazreti İsa ile birlikte resmedildiğini kaydetti. İkonun MS 12. Yüz Yıl´a ait olduğunu belirten İşler, şöyle konuştu:


´´İkon bulunduğu zaman duvardan ayrılmış durumdaydı. Kazı Başkanı Prof. Dr. Yıldız Ötüken´in isteği üzerine ikonu önce bir alçı zemine aldık. Daha sonra bir panoya yerleştirdik. Üzerinde iki aydır çalışıyoruz. Çalışma tamamlanınca Antalya Müzesi´ne teslim edeceğiz. Gelecek yıl bir ay daha resim üzerinde çalışacağım.´´

Gazete Bir, 30.11.2006

ARKEOLOJİ MÜZESİ BAHÇESİ'NDE MANGAL KEYFİ

 

Samsun Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi’nin bahçesinde bazı müze görevlilerinin mangalda balık yapması şikayet konusu olunca Valilik inceleme başlattı.

 

Samsun’da geçen pazar günü meydana gelen olayda, adının açıklanmasını istemeyen bir mimar Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi’nin bahçesinde görevlilerin mangal yakıp balık pişirdiğini görünce amatör fotoğraf makinesiyle bu durumu görüntüledi. Pazartesi günü bu fotoğrafı Valiliğe vererek şikayette bulunan mimar, müze bahçesindeki bu görüntüden büyük üzüntü duyduğunu belirtti.

 

Samsun Valiliği konuya ilişkin fotoğraflar üzerine olayla ilgili inceleme başlattı.

Turizm Habercisi, 30.10.2006

İNCE BURUN İLE GERZE KÖŞK BURNU ARASINDAKİ BÖLGE ARTIK SİT ALANI DEĞİL

 

Samsun Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, daha önce Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun kararı ile belirlenen sit alanlarının daraltıldığını söyledi.

 

Sinop Kültür ve Turizm İl Müdürü Hikmet Tosun, İnce Burun ile Gerze Köşk Burnu arasında kalan ve daha önce koruma altında bulunan alanlardaki dalış yasağının kaldırılmasının, bölge turizmi açısından önemli olduğunu söyledi. Daha önce yasak nedeniyle yurt içi ve yurt dışından gelen bazı talepleri karşılayamadıklarını belirten Tosun, bu gelişme sonrasında bölgeyi dalışlara açacaklarını bildirdi. Bunun önemli bir turizm potansiyeli yaratacağını ifade eden Tosun, şunları kaydetti: ''Çok sayıda batık olan Paşa Tabyaları ve Korucuk Tabyaları denilen bölgenin haricinde kalan yerlerdeki sit alanı kısıtlamasının kaldırılmasını turizm açısından önemsiyoruz. Çünkü daha önce özellikle dalış amaçlı gelen talepleri karşılayamıyorduk. Bu gelişme ile bölge dalışlara açılacak. Bu konudaki potansiyeli en iyi şekilde kullanmak istiyoruz.''

Turizm Gazetesi, 30.10.2006

KULLANILMAYAN KONAK YENİDEN RESTORE EDİLECEK

 

Yozgat'ta kamulaştırılarak 1981 yılında restore edilen ve kullanılmadığı için tahrip olan tarihi Karslıoğlu Konağı yeniden restore edilecek. Arkeoloji Müzesi'ne dönüştürülmesi planlanan konağın altındaki su kaynağının kurutulamaması nedeniyle müze projesinden vazgeçildi. Kullanılmadığı için büyük bölümü tahrip olan konak yeniden restore edilecek.

 

Yozgat Valisi Amir Çiçek, “Karslıoğlu Konağı'nın kullanılır hale gelmesi yönünde çalışma yapacağız. Önümüzdeki yıl her iki konakla ilgili proje hazırlayıp, bakanlığa sunarak, ziyaretçilere açılmasını sağlayacağız” dedi. Yozgat'ta yeni bir müzenin kurulması gerektiğini de vurgulayan Vali Çiçek, şunları söyledi: ''Yozgat'ın tarihi mirası çok zengin. Biz bazı arkeolojik eserleri arkeoloji müzesi olmadığı için teşhir edemiyoruz, Anadolu Medeniyetler Müzesi'ne gönderiyoruz. Yozgat merkez ve ilçelerinde bulunan arkeolojik eserlerin Yozgat'ta teşhir edilmesini istiyoruz. Yozgat'ta arkeoloji müzesi kurulması için bakanlığa teklifte bulunduk.'

Turizm Gazeetsi, 30.10.2006

BAĞDAT KÖŞKÜ RESTORE EDİLİYOR

 

Topkapı Sarayı'nda bulunan Bağdat Köşkü'nde restorasyon çalışmaları başladı. İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü denetiminde gerçekleştirilen çalışmanın masrafı İstanbul İl Özel İdaresi'nin idare bütçesinden karşılanıyor.

Yaklaşık bir yıl sürecek restorasyon çalışmalarında, orijinal mimariye sadık kalınarak, zemin ve yapının güçlendirilmesi, çini onarımları, çatı kurşun örtüsü, iç ve dış cephe onarımları, kalemişi ve altın varak süslemeleri gibi çalışmaları yapılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na ait tarihi yapıların rölöve, restorasyon ve restitüsyon çalışmaları hakkında açıklamalarda bulunan İstanbul İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sabri Kaya, "İstanbul'da 15 binden fazla tarihi eser var. Bu yapıların büyük bir çoğunluğu da onarılmayı bekliyor. İdare olarak, hepsi birbirinden değerli bu tarih ve kültür hazinelerinin restore edilerek tekrar hayata kazandırılması için geniş bir çalışma başlattık." şeklinde konuştu. Sarayın IV. avlusunda bulunan köşk, 17. yüzyılda, IV. Murat'ın Bağdat seferinin anısına yaptırılmış. Osmanlı klasik saray mimarisinin son örneklerinden biri olan köşkün restorasyon çalışmaları yaklaşık 900 bin YTL'ye mal olacak ve 2007 yılı içerisinde ziyarete açılacak.

Zaman, 29.11.2006

TAŞKÖPRÜ'DE RESTORASYON ÇALIŞMALARI TAMAMLANIYOR

 

Kastamonu`nun Taşköprü İlçesi`nde bulunan Taş Camii, Şeyh Hüsamettin Tekke Camii ve Türbesi`nde Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından başlatılan restore çalışmaları tamamlanıyor.
    
İhaleyi 543 bin 300 YTL proje bedeli ile alan Nilşen İnşaat A.Ş. her iki camiyi de önümüzdeki aylarda hizmete açmayı planlıyor. Kapasite olarak ilçenin en büyük camisi olan ve 17. yüzyıl`da Karamustafa Paşa tarafından yaptırılan Taş Camii ile 1291`de Çobanoğulları Beyliği hükümdarlarından Muzafferettin Yavlak Aslan`ın inşa ettirdiği Şeyh Hüsamettin Tekke Camii ve Türbesi`nde restorasyon çalışmaları hızlandı.
    
Taşköprü Belediye Başkanı Hasan Altan`da 1997 yılında kamulaştırması yapılan her iki caminin de restorasyon çalışmalarıyla birlikte görüntü kirliliğinden kurtulacağını ve yetersiz olan avlu ihtiyaçlarını giderileceğini belirtti.

Kastamonu Postası, 29.11.2006

UYUŞTURUCU VE TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Bilecik'in Osmaneli İlçesi'nde yapılan operasyonda, bin 685 gram kubar esrar ve ruhsatsız av tüfeği  ile tarihi eser ele geçirildi.
 
Alınan bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, Ericek Köyü'nde, Hasan A. ile Selami A.'nın evinde arama yaptı. Evde bin 685 gram kubar esrar, 1 ruhsatsız av tüfeği ve 1 çift kırma av tüfeği ele geçirildi. Hasan A. çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine konulurken, köyde bulunmayan Selami A.'nın yakalanması için çalışmaların devam ettiği bildirildi.
 
Öte yandan, Ericek Köyü'nde yaşayan Hüseyin A.'nın evinde ise, topraktan yapılma 1 adet 8 cm boyunda vazo ve 1 adet 8 cm boyunda testi ele geçirildi.

Bilecik Kent Haber, 29.11.2006

RESTORASYON ÇALIŞMALARINDA SONA DOĞRU

 

Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürü Hikmet Tosun, 2006 yılında ilde 5 ayrı proje yürüttüklerini söyledi. 

Sinop'ta Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak 2006 yılında 5 ayrı projede faaliyetlerin sürdüğünü belirten Hikmet Tosun, "Çalışmalarımız kapsamında Sinop Arkeoloji Müzesi'nin teşhir işi tamamlanmış olup, bu yıl içerisinde turizme açılmıştır. Gerze Yakupağa Konağı'nın 177 bin YTL'si bakanlığımızdan, 100 bin YTL'de İl Özel İdaremiz'den karşılanmış, tavan işlemeleriyle ilgili bölümü Trabzon Röleve Müdürlüğü tarafından hazırlanmaktadır. Bu bölümde tamamlandığında, önemli bir tarih mirasımız olan konak hizmete açılacaktır. Boyabat Kalesi yeraltı geçidi çıkış yolu için bugüne kadar 95 bin YTL harcanmış olup, 45 bin YTL daha bakanlığımızdan beklenmektedir. Bir ayrı projemizde Boyabat Kalesi'nin onarım ve restorasyon işidir. 35 bin YTL'ye ihale edilen çalışma şu anda devam etmektedir. Bir diğer çalışmamız ise Sinop Kalesi'nin röleve ve restorasyon projeleridir. Kale ve surlarının projeleri tamamlanmış olup, kale surları içerisinde yer alan tarihi cezaevindeki bir bölüm ise sorun arz etmektedir. Bu da kurulda beklemektedir" diye konuştu.

Sinop Kent Haber, 29.11.2006

YEDİKULE ZİNDANLARI KONGRE VE KÜLTÜR TURİZMİNE AÇILACAK

 

İstanbul Fener ve Balat'taki 234 tarihi binanın 150'sinin turizme kazandırılmasını hedefleyen projeye yakında başlanacağını duyuran Fatih Belediyesi, Yedikule Zindanları'nın bulunduğu bölgede ise 100 dönümlük araziye kongre ve kültür turizmine yönelik bir tesis inşa edileceğini açıkladı.





Dünya gazetesine açıklamalarda bulunan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, İstanbul'da kongre turizminin gelişimine bağlı olarak kongre merkezlerine duyulan ihtiyacın arttığını belirterek, Fatih Belediyesi olarak bu ihtiyaca cevap verebilecek yeni bir projeye imza atmak istediklerini söyledi. Yedikule Zindanları'nın bulunduğu bölgede kongre turizmine uygun bir araziye sahip olduklarını kaydeden Demir, bölgede dünya çapında hizmet verecek bir merkez inşa etmeyi planladıklarını kaydetti.


Demir şöyle devam etti: "Bu araziyi Kültür Bakanlığı bir şirkete kiralamıştı, ancak mahkeme iptal etti. Yarısı büyükşehire diğer yarısı ise Ulaştırma Bakanlığı'na ait bu 100 dönümlük arazi yenileme alanı ilan edildi. Arsa şu anda hukuken bizim. Şu günlerde Avam Projesi'nin ihalesi yapılan araziye Marmara Denizi'yle de bağlantılandırılacak bir proje düşünüyoruz. Merkez inşa edilirken hangarlar korunacak. Deniz ulaşım bağlantısı yapılırsa bu merkez İstanbul turizmi için çok ciddi gelir getirecek. Projenin bir diğer önemli özelliği ise havaalanına olan yakınlığı."

 

Daha önce "Ayvansaray Kültür ve Turizm Güzergahı" projesini başlatan Fatih Belediyesi’nin bu projesi ise Edirnekapı'dan başlayarak, Kahire Müzesi, Mihriban Sultan Camii, Tekfur Sarayı, Anemas Zindanları, Emir Buhari Tekkesi, Türk Mahallesi ile biten yürüme mesafesi 4.5 saat süren bir güzergahı kapsıyor. Bölgedeki tarihi yapıların bir güzergah üzerinde konumlandırılmasını hedefleyen 20 trilyon lira bütçeli Ayvansaray projesine TUROB ve TÜRSAB'ın da sıcak baktığı belirtiliyor.

 

"Ayvansaray Kültür ve Turizm Güzergahı" projesi kapsamında Türk Mahallesi'ndeki Osmanlı mimarisini taşıyan tarihi evlerin restorasyonu için KİPTAŞ'la görüşmeler yapıldığını ifade eden Başkan Demir, "Burada birkaç butik otel yapacağız. Fransız Sokağı'ndan daha otantik bir mahalle yaratmayı planlıyoruz. Bu mahalle aynı zamanda Fatih'in küçük bir minyatürü gibi olacak. Yerli ve yabancı turistlerin konaklayacağı bu otellerle İstanbul turizmine katkıda bulunacağız. Restorasyonu tamamlanan zindanları da sergi alanı olarak değerlendirmeyi düşünüyoruz" diye konuştu.

 

Fatih'teki projeler için bugüne dek yaklaşık 30 milyon YTL'lik bütçe alındığını dile getiren Demir, Balat ve Fener'deki 150 binanın rehabilitasyonu için ise AB'den 7 milyon avroluk kaynak sağlandığını söyledi. Fener ve Balat'ın sadece proje bedelinin 2 milyon YTL'ye mal olduğunu kaydeden Demir, 2008 yılından sonra tamamlanması hedeflenen bu bölgenin de Ayvansaray projesinin devamı olacağını söyledi.

Turizm Gazetesi, 28.11.2006

BİR DÜNYA MİRASI: PAMUKKALE / HIERAPOLIS

 

25 - 26 Kasım 2006 tarihlerinde , Denizli - Pamukkale ‘de toplanan, Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği, Mimarlar Odası 40. Dönem, 1. Merkez Danışma Kurulu, Pamukkale / Hierapolis’e ilişkin gözlemlerde bulundu, Mimarlar Odası Denizli Şubesi tarafından verilen bilgileri değerlendirdi ve bir sonuca vardı.





Pamukkale / Hierapolis 1980 yılında “Birinci Derece Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı” olarak ilan edildi. 1987 yılında UNESCO’nun Dünya Kültür Miras listesine giren alan, uluslararası toplumun dikkatini daha da çok çekmeye başladı.

1950’li yıllarda yıllık ziyaretçi sayısı yaklaşık olarak 10 bin kişi olan Pamukkale’de bu sayı 1990’lı yıllarda büyük oranda artmaya başlamış ve 2000’li yıllarda 1,5 milyon kişiye ulaştı. Gerek bu artışın yarattığı olumlu ve olumsuz etkileri bir plan bütünlüğü içinde yorumlamak ve değerlendirmek, gerekse alanın bir bütün olarak korunması, geliştirilmesi ve sunulmasını sağlamak amacıyla Denizli Valiliği tarafından devlet desteği sağlanarak 1991 yılında “Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı” hazırlatıldı ve plan aynı yıl onaylanarak yürürlüğe girdi.

Koruma Amaçlı İmar Planı'nın hedefleri arasında koruma ve kullanma arasında bir denge kurulması, arkeolojik araştırmaların diğer düzenlemelerle eşgüdüm içinde yürütülmesi, travertenlerin görsel ve yapısal güçlendirilmesi, kültür varlıklarının onarımı için önceliklerin saptanması, mevcut konaklama tesislerinin kaldırılması, yönetim planının hazırlanması, termal su dağıtım sisteminin sağlıklaştırılması, ziyaretçilerin travertenlere girmesinin engellenmesi ancak onların “su” ile buluşmasını sağlamak amacıyla rezerv kullanım alanları oluşturulması gibi hususlar bulunmakta.

Koruma Amaçlı İmar Planı'nın onaylanmasından on yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti ve Dünya Bankası'nın ortak etkinliği olan “Türkiye’nin Kültür Mirası Projesi” kapsamında 2002 yılında “Pamukkale / Hierapolis Sit Alanı Yönetim Planı” hazırlatıldı. Planın hedefleri, sit alanı için bir yönetim sistemi oluşturmak, koruma, geliştirme ve sunum hedeflerinin operasyonel, yönetsel ve parasal alt yapılarını oluşturarak sürekliliğini sağlamak, etkili bir sit alanı sunumu ve anlatımı için yeni bir bakış açısı yaratmak ve yerel toplumun bu olguya katılımını sağlamak olarak belirlendi. Ancak yönetim planı, merkezi ve yerel yönetim birimleri arasındaki yetki karmaşası başta olmak üzere değişik nedenlere bağlı olarak uygulamaya aktarılamadı. Bu olumsuzluk yapılan uygulamaların hizmete açılmasında sorunlar yaratmış ve yaratmaya devam etmekte.

Bu iki önemli belgenin hazırlanmasından sonra, alanda değişik parasal kaynaklar kullanılarak uygulamalar başlatıldı ve halen sürdürülmekte. Ancak bu uygulamaların, Pamukkale / Hierapolis’in gerektirdiği nitelik, duyarlılık, ölçek ve hıza henüz ulaşamadığı da anlaşılmakta. Uygulama projelerinin hayata geçirilmesinde ise, malzeme seçimi, işçilik ve projeye uygunluk gibi konularda eksiklikler olduğu gözlendi.

Bu değerlendirmeler ışığında Mimarlar Odası bir bölümü daha önce değişik ortamlarda dile getirilen hususların, dünya mirası Pamukkale / Hierapolis’in korunması ve geliştirilmesi süreçlerine önemli katkılar sağlayacağını düşünmekte ve özet olarak şu düşünceleri benimsemekte: Bir mirasın korunması ve yaşamının sürdürülmesinin, öncelikle onunla birlikte yaşayan, onu kimliğinin bir parçası olarak gören yerel unsurların bu mirası sahiplenmesi ve benimsemesi ile gerçekleşebileceğine inanmakta toplum ile mimari miras arasındaki barışıklığın oluşturulması için gerekli önlemlerin alınarak hayata geçirilmesini desteklemekte ve oda politikalarının doğal bir sonucu olarak Pamukkale / Hierapolis’in korunması, değerlendirilmesi, yönetimi ve sunumuna ilişkin süreçlere gerekli katkıyı sağlamayı başta Denizli Şubesi olmak üzere başından bu yana bir görev olarak görmekte.

Arkitera, 28.11.2006

NİĞDE MÜZESİ PİLOT MÜZE SEÇİLDİ

 

Ulusal ve Yerel Müzeler olarak ayrılması düşünülen Müzeler ile ilgili ilk pilot çalışma Niğde Müzesi'nde başlatıldı. Gazeteci yazar Ömer Fethi Gürer’in sorularını yanıtlayan Niğde Müze Müdürü Fazlı Açıkgöz Niğde Müzesi'nde bulunan envantere kayıtlı tüm eserlerin hazırlanan program çerçevesinde dijital ortama aktarılacağı açıklandı.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile ABD  Büyükelçiliği Halkla ilişkiler bölümünün ortaklaşa yürüttüğü proje kapsamında  ülke genelinde başlatılan çalışmalarda Niğde Müzesi pilot müze seçilerek çalışmalara geçildi.

 

Proje, özet olarak Türkiye’nin zengin kültürel varlıklarının korunması, bilgisayar envanter sisteminin geliştirilerek bunun diğer  yerel yönetimlere bağlanacak müzelere örnek olarak kullanılması, bununla beraber yerel  yöneticilerin ve müze koleksiyonundaki eserlerinin korunması, restorasyonu ve bakımı ile ilgili seminerler düzenlenmesi olarak tanımlanıyor.

 

Niğde Müze Müdürü Fazlı Açıkgöz 6 bölümden oluşan müzede bulunan eserlerin önemli değerde olduğunu ve  Niğde Müze'sinin "Pilot Müze" seçilmiş olmasının dikkate değer bulunduğunu söyledi.

 

Niğde Müzesi'nde yer alan eserler ise şöyle sıralanıyor:

 

I.SALON: Niğde Bölgesi'nde arkeolojik kazı çalışmaları yapılan Bor Pınarbaşı Höyük, Bor Bahçeli Köşk Höyük ve Tepecik Höyüğü ile Türkiye’de ilk defa gerçekleşen Kalatepe Obsidyen Atölyesi kazısında bulunan Obsidyen aletler 1.nci vitrinde sergilenmekte ve bölgedeki Obsidyen kaynakları hakkında bilgi verilmektedir. Niğde Bor İlçesi Bahçeli Roma Havuzu yanında yer alan Köşk Höyük'te  1982 yılından bu yana devam eden arkeolojik kazılarda elde edilen Neolitik ve Kalkolitik çağlara ait eserler,mezar buluntuları, tanrı ve ana tanrıçalar (Kubaba), Antropomorfik vazo ve Kalkolitik Ev (MÖ 4883) birebir ölçeğinde adapte edilerek buluntularıyla sergileniyor. Bu nedenle bu salona Köşk Höyük Salonu denilmektedir.

 

II.SALON: Bu salonda İlk Tunç Çağı (MÖ III Bin) büyük vitrinde, Asur Ticaret Kolonileri Çağı (MÖ II. Bin) da 2.nci büyük vitrinde tanıtılmaktadır.

 

Niğde İli Çamardı İlçesi Celaller Köyü Göltepe Höyüğü'nde yapılan kazılarda bulunan İlk Tunç Çağı'na ve madencilere ait buluntular, höyüğün hemen karşısında bulunan Antik Kestel Kalay Ocağı'nın galeri girişi canlandırması ve maden buluntuları; Aksaray Acemhöyük kazısında  bulunan İlk Tunç Çağı'na ait buluntular ile Niğde Ulukışla İlçesi Darboğaz kazasında bulunan İlk Tunç Çağı'na ait buluntular 1.nci büyük vitrinde sergilenmektedir.

 

Anadolu Kültepe’den sonra Asur Ticaret Kolonileri Çağı'na ait Karum’lardan birisi olan Acemhöyük’te (Puruşhanda) yapılan arkeolojik kazılarda bulunan saray  buluntuları 2.nci büyük vitrinde sergilenmektedir.

 

III.SALON: (MÖ 1. Bin) Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Anadolu’da ortaya çıkan Geç Hitit şehir devletleri olan Nahita ve Tuvanuva Krallıkları Dönemi'ne ait Hitit Fırtına  Tanrısı Steli, Hitit Bereket Tanrısı Steli, Hitit Hiyeroglifi Kitabeleri, Göllüdağ Aslanı, Kaynarca Tümülüsü buluntuları, Frig Çağı Seramikleri ve boğa başı kabartmaları, Pithos bu salonda sergilenmektedir. Ayrıca Göllüdağ fotoğraf ve çizimleri de tanıtılmaktadır. Göllüdağ Niğde’nin 20 km. kuzeyinde, Bozköy ile Kömürcü Köyü arasındadır.  Göllüdağ’da Hititlerden kalma bir kentin kalıntıları yanında Surların çevirdiği alanda bir de krater gölü oluşmuştur. Kalıntılar arasında caddeler, yapılar, aslan kabartmaları bulunan 110 x 260 m boyutunda saray ya da tapınak olduğu sanılan bir yapı olması bölgeyi dikkat çekici kılmaktadır.

 

IV. SALON: İl sınırları içerisinde yapılan Tepebağları, Porsuk Höyük  ve Acemhöyük kazılarında bulunan Hellenistik Çağa ait buluntular,müzeye satın alım yoluyla ve kaçak kazılarda ele geçirilen Roma Çağı'na ait pişmiş  toprak ve cam  eserler, mühür baskıları; Bizans Çağı'na ait buluntular, Roma Çağı'na ait  heykelcikler bu salonda da ki vitrinde sergilenmektedir.

 

Salonun diğer bölümünde ise, MS II. yy Roma İmparatorluğu dönemine ait Antik Tyana Ören yerinde bulunan Eros, Herakles, Torso, Alınlık parçaları,Gorgo (Medusa) kabartması, lahit parçası gibi yüksek kabartmalı heykeltıraş eserleri, Divarlı mezar küpü, Roma Çağı mezar stelleri sergilenmektedir.

 

V.SALON: A)SİKKE REYONU: Sikke basımı tekniği ve genel tanımlar iki pano ile tanıtılmaktadır.Salonda 6 büyük duvar vitrini içerisinde kronojik sırayla Grek, Roma İmparatorluk, Kapadokya Bölgesi, Bizans, İslami ve Osmanlı Dönemi'ne ait  sikkeler ve Gümüşköy ve Tepebağları defineleri sergilenmektedir. B)MUMYA  REYONU: Aksaray Ihlara Vadisi'nde bulunan ve MS X. yy'a ait Rahibe Mumyası ile Aksaray Çanlı Kilise kaçak kazısı sonucunda bulunan X. yy.‘a ait tarihlenen 4 adet çocuk mumyası sergilenmektedir.

 

Ayrıca; MS 19 .yy.’a tarihlenen Karamanlıca Mezar Kitabesi ile II Abdülhamit dönemine ait Osmanlı Arması  mumya teşhiri karşısında bulunmaktadır.

 

VI SALON: Bölgemizde kaybolmaya yüz tutan etnografik kültürü tanıtan salonda silahlar, el yazmaları ve yazı takımları, İlhanlı dönemine ait Sungurbey Camii ahşap kapısı ve pencere kanatları, rahle ve mihrap şamdanları, mutfak eşyaları ile kahve kültürüne ait eserler, aydınlatma gereçleri, kapı tokmakları ile kilitler, alemler, mankenlerle teşhir edilen Eski Niğde evi köşesi, kadın takıları, halılar, kilimler, Kaçkar Türklerine ait kabartmalı sini de sergilenmektedir.

TAYHaber, Ömer Fethi Gürer, 28.11.2006

ULUBORLU MÜZESİ 2 AY İÇİNDE FAALİYET GEÇECEK

 

Isparta Turizm ve Kültür Müdürü Abdullah Kılıç, Isparta'nın Uluborlu İlçesi'nde 2005 yılında yapımı tamamlanan müzenin 2 ay içerisinde hizmete gireceğini söyledi.

 

Turizm ve Kültür İl Müdürü Abdullah Kılıç, Isparta Müzesi ve çevre ilçelerde bulunan müzelerden takviyelerle Uluborlu Müzesi'ni doldurup en kısa sürede hizmete açmayı planladıklarını belirtti. Uluborlu Müzesi'nde özellikle etnografik ve arkeolojik eserlerin sergileneceğini ifade eden Kılıç, "Şu anda Uluborlu İlçesi'nden de eserler toplanıyor. Turizm ve Kültür Bakanlığı'ndan ekipler gelerek Uluborlu Müzesi'ni inceledi. Ekipler tüm çalışmaları yaptı ve plan, projeler çizildi. Müzede yaklaşık 10 kişi çalışacak. Şu anda müzenin dış cepheleri boyanıyor" dedi.

Turizm Gazetesi, 28.11.2006

ANADOLU HİSARI İÇİNDEN GEÇEN YOL KALDIRILIYOR

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Anadoluhisarı ve Rumelihisarı ile çevresinde yapılacak planlama, projelendirme ve altyapı protokolünü kabul etti.

 

Protokol çerçevesinde, 1451 tarihli mezar taşlarının bulunduğu ve İstanbul'daki ilk Osmanlı-Türk şehitliği olarak bilinen Nafi Baba ile Fatih Sultan Mehmet'in namaz kıldığı yer olarak bilinen "Dua Tepesi" yeniden düzenlenecek. 1390 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Anadoluhisarı'nın içinden geçen yol iptal edilecek.

Sabah, Haber: Serdar Canıpek, 29.11.2006

TARİHİ CAMİ HAYAT BULACAK

 

Bursa, Yenişehir'de 17 Ağustos depreminde büyük hasar gören ve 1999 yılından bu yana ibadete kapalı olan tarihi Sinanpaşa Camii'nde restorasyon çalışmaları başladı.

 

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 604 bin YTL'ye ihale edilen onarım işi sürüyor. Restorasyon ihalesini kazanan Usra firmasının sahibi Ramazan Uslu'dan çalışmalarla ilgili bilgi alan Belediye Başkanı Bülent Hamdi Cingil, "1999 yılından bu yana kapalı olan caminin yeniden ibadete açılmasıyla ilgili epey uğraştık. Nihayet ihale edildi ve inşaat başladı. İhale gereği çalışmalar 20 Aralık'ta sona erecek" dedi. Babasultan Camii'nde yapılan tadilatın tamamlandığını da dile getiren Başkan Cingil, "Çalışmalar bitti ve şimdi kesin kabulü yapılacak. Göreve geldiğimizde tarihin bizler için son derece önemli olduğunu belirtmiştik. Bunun üzerinde hassasiyetle duruyoruz. İlçemizde bulunan tüm tarihi yapıları elden geçireceğiz ve bizden sonraki neslimize sağlam bir şekilde teslim edeceğiz" şeklinde konuştu.

Bursa Hakimiyet, 28.11.2006

IRCICA, KUDÜS'TEKİ OSMANLI ESERLERİNİ RESTORE EDECEK

 

Bosna-Hersek'in kültürel mirasını korumak amacıyla 'Mostar 2004' projesini gerçekleştiren İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), bu kez Kudüs için harekete geçti.





Üç semavi dinin kutsal saydığı Kudüs'ün Osmanlı'dan kalma ve önceki dönemlere ait tarihi yapıları tek tek restore edilecek. Uluslararası akademik çevrelerle işbirliği yapan merkez, yenileme çalışmasını 2015'e kadar tamamlamayı hedefliyor. IRCICA Genel Direktörü Dr. Halit Eren ve İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nun öncülük ettiği proje, Kudüs'ün sur içindeki bölümünü kapsıyor. Aksa Camii, Kubbet-üs Sahra ve Harem-i Şerif'i de içine alan bölgede, tahrip olmuş pek çok medrese, cami ve çeşme var.

 

Kudüs'teki İslam eserlerinin ihyası için ilk etapta yapılması gereken; bölgede nasıl bir çalışma yürütüleceğinin tespiti. Bunun için İtalya, Bosna-Hersek, Amerika ve Filistin'den gelen uzmanlar, IRCICA çatısı altında bir araya geldi.

 

Kudüs'teki İslam eserlerinin ihyası için ilk etapta yapılması gereken; bölgede nasıl bir çalışma yürütüleceğinin tespiti. Bunun için İtalya, Bosna-Hersek, Amerika ve Filistin'den gelen uzmanlar, IRCICA çatısı altında bir araya geldi. IRCICA Genel Direktörü Halit Eren, 'Mostar 2004' projesiyle yaşadıkları 10 yıllık tecrübeden hareketle bu fikri hayata geçirdiklerini söylüyor: "Geçen sene Ekmeleddin Bey'le Kudüs ziyaretimizin sonucunda bu fikir ortaya çıkmıştı. Sadece bizden değil, aslında akademik camiadan geldi böyle bir teklif. Mostar, onlar için de bir örnek oldu. Biz de gerekli girişimleri yapıp IRCICA olarak projeyi başlattık."

 

2015'e kadar bitirilmesi hedeflenen proje kapsamında akademik camiadan fikir üretmesi beklenecek. Önce ilgili bölümlerde okuyan doktora öğrencileri ve hocalar proje hazırlayacak, ardından projeler hayata geçirilecek. Bu arada İstanbul ve Kudüs merkezli olmak üzere mümkün olduğunca yoğun atölye çalışmaları düzenlenecek. Restorasyon için proje hazırlayacak akademisyen ve öğrencilerin Kudüs'ü ziyareti de söz konusu. Çünkü restore edilecek yapının yanı sıra çalışacakları mekanı ve şartları da tanımaları gerekiyor. 'Kudüs 2015'in Türkiye ayağının önemli destekçilerinden İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Görevlisi Prof. Zeynep Ahunbay, sur içi denen bölgede pek çok tarihi yapıyla düzensiz binaların iç içe olduğunu ve bunları tespit edip ayrıştırmak gerektiğini söylüyor: "Çalışmaların ne kadar süreceği, alternatif şeyler yapılıp yapılamayacağı ancak mekanı görünce netleşecek şeylerdir. Bunun için mutlaka projede çalışılırken Kudüs'e gitmek gerek. Aslında yazın gidilmesi planlanmıştı, çatışmalar dolayısıyla gidilemedi."

 

'Kudüs 2015' için farklı aşamalarda farklı yerlerle işbirliğine girebileceklerini söylüyor Halit Eren. İlk etapta yanlarında İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), İtalya Bari Politeknik Üniversitesi ve Filistin El-Kuds Üniversitesi var. İtalya Bari Politeknik Üniversitesi'nden Prof. Atillio Petruccioli ve Amerika'dan Jon Calame, 'Mostar 2004'te de bulunmuş isimler. El Kuds Üniversitesi'nden Mervan Ebu Halef ise belki de ekipteki en heyecanlı kişi. Umut ve umutsuzluk arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Projeye dair heyecanını "Kudüs şu an işgal altında; ama İsrail hiçbir zaman ilmi ve kültürel çalışmaları durduramayacak." sözleriyle ifade etse de İsrail'in zorluk çıkarma ihtimalini hesaba katıyor. Yine de "Bütün dünya İsrail'den yana değil ya!" diyor; "Bize de destek verecek devletler olacaktır eğer İsrail bir sorun çıkarırsa.". Ebu Halef, Kudüs'ün, bütün dünyanın ve bütün dinlerin ilgi alanına girdiği için, özellikle tarihi ve kültürel çalışmalar noktasında özel bir değerlendirmeyi hak ettiğini düşünüyor.

 

Üç bin yıllık tarihe sahip Kudüs'te Hıristiyanlık, Musevilik ve İslamiyet için önemli referanslar var. Hazreti Süleyman tarafından inşa edilen Süleyman Mabedi'nin burada olmasının yanı sıra Hz. İsa'nın göğe yükseldiği yer de Kudüs sınırları içerisinde. Müslümanların ilk kıblesi ve Hz. Muhammed'in miraca çıktığı Mescid-i Aksa ile Emeviler döneminde yapılan ve İslam uygarlığının, inşa edildiği haliyle ayakta kalan, en eski yapısı olarak bilinen Kubbetüssahra da burada. İsra Suresi'nin 'barekna havlehu' (etrafını mübarek kıldık) diye tasvir ettiği şehirde Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. Meryem ve Eski Ahit'te peygamber olduklarından bahsedilen 120 isim medfun.

Zaman, Haber: Elif Tunca, 28.11.2006

GELİNLİK GİYEN İLK SULTANIN SİNİSİ SATIŞTA

 

Alif Art'ın düzenlediği Esma Sultan Yalısı'nda gerçekleşecek müzayedenin en pahalı ve en gözde parçası Sultan Abdülhamid'in kızı Naime Sultan'a ait tuğralı gümüş sini...

 

150 bin YTL'den satışa sunulacak olan tuğralı sini, Sultan 2'nci Mahmud tarafından kızı Naime Sultan için yaptırılmış. Naime Sultan, tarihte beyaz gelinliği giyen ilk Türk kadını olarak tanınıyor.

Vatan, 28.11.2006

TARİHİ ESER KAÇAKÇILARI ANTİK KENTİ ORTAYA ÇIKARDI

 

Muğla'nın Yatağan İlçesi'ne bağlı Bozarmut beldesinde geçtiğimiz yıl jandarma ekipleri tarafından düzenlenen ve 18 parça tarihi eserin ele geçirildiği operasyon, bir antik kentin bulunmasını sağladı.

 

Stratonikeia antik kenti kazı başkanı Prof. Çetin Şahin, ele geçirilen eserlerden yola çıkarak yıllardır aranan Koreia antik kentinin, Yatağan'a bağlı Bozarmut beldesinde olduğunu saptadı. Prof. Şahin, Koreia'nın çok önemli bir kent olduğunu belirterek, bölgede, Muğla Müze Müdürlüğü tarafından kurtarma kazısı yapılması gerektiğini söyledi.

Sabah, Haber: Osman Akça, 28.11.2006

KIRKLAR MAĞARASI DAĞCILARI BEKLİYOR

 

Gümüşhane'nin Köse İlçesi'ndeki Kırklar Mağarası'nda incelemeler yapan Vali Enver Salihoğlu, mağaranın dağcılar için ideal bir mağara olduğunu söyledi. 

Yaklaşık 1.5 saat mağara içerisinde kalan Vali Salihoğlu ve beraberindekiler zaman zaman tehlikeli anlar yaşadılar. Mağara çıkışında bir açıklama yapan Gümüşhane Valisi Salihoğlu “Mağara çok muhteşem. İçerisinde sarkıt ve dikitleri çok güzel. Ancak oldukça da tehlikeli” dedi. Vali Salihoğlu şöyle dedi: “Mağara içerisinde gezebilmek için dağcılık malzemesi gerektiriyor. O bakımdan herkes giremez. Engel ve tehlikeli bölümler var. Ancak, dağcılar için çok ideal bir mağara. Dikitler, sarkıtlar çok güzel oluşumlar var. Mağara incileri çok güzel. Ayrıca içerisinde su var. Havası çok temiz, herhangi bir risk yok. Mağara severlerin ziyaretine açılması gerekiyor. Zorluk tehlikesi yüksek ama güvenlik açısından tehlike yok. Macerasever herkesin gezmesini tavsiye ediyorum.” 


Vali Salihoğlu, mağaraya yürüme yolu yapılarak, içinin ışıklandırılacağını da sözlerine ekledi. Köse İlçesi Salyazı Beldesi’ndeki Kırklar Mağarası 6 yıl önce çobanlar tarafından bulunmuştu.

Gümüşhane Kent Haber, 27.11.2006

NEBRA GÖKYÜZÜ DİSKİ BASEL'DE IŞILDIYOR

 

Evrenin en eski anlatımlarından biri olan "Nebra Gökyüzü Diski" Basel Tarih Müzesi’nde teşhir edilmeye başlandı. Basel’in diskin geçmişinde önemli bir yeri var, burası diskin Almanya’dan çalındıktan sonra polis tarafından ele geçirildiği yer. Son yılların en önemli arkeolojik keşiflerinden birisi olarak kabul edilen Nebra Diski, aynı zamanda Bronz Çağı eserlerinin sunulduğu bu serginin en önemli parçası. Bronz üzerine altın kaplamalar ile yapılmış 3600 yıllık bu eserin, ay ve güneş takvimlerini gösteren bir tür astronomik saat olduğu düşünülüyor. 32 cm çapında ve yaklaşık 2 kg ağırlığındaki disk, eski Doğu Almanya’da, Nebra yakınlarında bir kaçak kazıda bulundu. Birçok tümülüs içeren bu bölge arkeologlarca da çok iyi bilinmekte “gömülmüş tarih kitabı” olarak tanımlanmakta idi.

 

 

Kaçak kazı sonucu 1999 yılında bu eseri bulan iki kişi üç yıl sonra Basel’de, Hilton Oteli’nde diski satmak için pazarlık yaparlarken İsviçre polisi tarafından tutuklandılar. Eserin Almanya’ya iadesi için görüşmeler henüz devam etmekte.
Swissinfo, Haber: Urs Maurer,
22.11.2006

KENTTE DOĞAL DOKUYU KORUMA ÇABASI

 

Kentlerin doğal dokusunun korunmasına yönelik çabalar artıyor. 200'e yakın belediye başkanı, Ankara'nın Beypazarı İlçesi'nde yapılan Tarihi Kentler Birliği Toplantısı'nda biraraya gelerek, kentsel dönüşüm projelerini değerlendirdi. Kentlerin tarihi, kültürel ve doğal dokusunun korunmasına yönelik projelerin ele alındığı toplantıda, ağırlıklı konuyu şehirlerin daha iyi yaşanabilir hale getirilmesi oluşturdu.

 

Tarihi Kentler Birliği Başkanı Mehmet Özhaseki, "Birliğin amacı yerel yöneticilerle kentlerin yaşanabilir hale getirilmesini değerlendirmek" dedi.

 

ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen ise bu konuda, "Avrupa Konseyi'nin önerisiyle kurulan birliğin bu toplantıları hem yerel yöneticilerin buluşmalarını hem de projeleri birlikte ele almalarını sağlamaktadır" diye konuştu.

 

Kentsel dönüşüm için Beypazarı'nın seçilmesi ise tesadüf değildi. Beypazarı Belediye Başkanı Mansur Yavaş, "Biz Beypazarı'nı tarihi dokumuzu canlandırarak ve yöresel ürünlerimizi pazarlayarak bu hale getirdik" dedi.

Trt/Haber, 27.11.2006

KARACA MAĞARASI'NDA TURİZM SEZONU SONA ERDİ

 

Gümüşhane'nin Torul İlçesi'ne bağlı Cebeli Köyü'ndeki Karaca Mağarası, 5 ay süreyle ziyarete kapatıldı.

İl Özel İdare Genel Sekreteri Hasan Pir, gazetecilere yaptığı açıklamada, her yıl 15 Nisan'da ziyarete açılan Karaca Mağarası'nın, Kasım ayında kapatıldığını belirtti. Mağaranın kapalı kaldığı 5 aylık sürede bakıma alındığını ifade eden Pir, "Karaca Mağarası 15 Nisan 2007'de yeniden ziyarete açılacak. Bu süreye kadar mağaranın yürüme parkurları ve elektrik hatları gözden geçirilecek" dedi.

Pir, Karaca Mağarası'nı bu sezon 16 bin 553'ü öğrenci, 30 bin 850'si yerli ve 15'i de yabancı uyruklu olmak üzere toplam 47 bin 418 kişinin ziyaret ettiğini belirterek, bu ziyaretlerden 125 bin 681 YTL gelir elde edildiğini kaydetti.

Haber Ekspres, 27.11.2006

TARİHİ GÖKMEDRESE'NİN ZEMİNİ GÜÇLENDİRİLİYOR

 

Sivas'taki, Selçuklular döneminde yapılan Gökmedrese'nin altında bulunan bataklığın, tarihi yapının statik dengesini bozduğu belirlendi.

 

Ancak temelin ardıç ağaçlarıyla beslenmesinden dolayı çökmenin dengeli şekilde olduğu belirtildi. Yapılan çalışmalarla tarihi binanın zemini güçlendirilecek, daha sonra restorasyonu yapılacak.

Sivas'ta restorasyon çalışmalarının yapıldığı tarihi eserleri gezen Vali Veysel Dalmaz ilk olarak 1271 yılında Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılan Gökmedrese'ye giderek burada binanın gerçek zeminini bulmak ve güçlendirmek amacıyla başlatılan çalışmalar hakkında Cumhuriyet Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim görevlisi Burhan Bilget'ten bilgi aldı. 6.5 metre altında bulunan bataklığın tarihi binanın statik dengesini bozduğu, bu nedenle de medresenin 733 yıllık dönemde dibe doğru çökme yaşadığı belirlendi. Ancak temelin ardıç ağaçlarıyla beslenmesinden dolayı çekmenin dengeli şekilde olduğu belirtildi. Yapılan kazı çalışmaları doğrultusunda tarihi binanın ilk önce zemininin güçlendirileceği daha sonra ise restorasyon çalışmalarına geçileceği ifade edildi. Bu eserlerin çok önemli ve değerli olduğunu belirten Vali Veysel Dalmaz, "Sivas tarihi eser bakımandan oldukça zengin bir ilimiz. Gökmedrese kapı girişi mermerle işlenmiş yegane eserlerden biridir. Şu anda ilk önce zeminle ilgili çalışmalar var. Daha sonrada üst kısmın restorasyonuna geçilecek. Burası 14 aylık bir süre içinde tamamlanacak ve müze olarak kullanılacak. Genç nesildeki tarih bilincini geliştirmemiz lazım. Tarihi toprak altına gömmemeliyiz" dedi.

Vali Dalmaz daha sonra restorasyon çalışmaları devam eden Güdük Minare, Pulur Camii, Çukurpınar Camii ve İnönü Müzesi'nde incelemelerde bulundu.
Vatan, 27.11.2006

BEREKET ŞAH'TAN KUR'AN BAĞIŞI

 

İslamiyetin 3. Halifesi Hz. Osman'a ait, deri üzerine işleme, paha biçilemeyen Kuran-ı Kerim'in 28 sayfalık bölümü, Osmanlı Sultanı Abdülmecit'in torunu Bereket Şah tarafından Konya Mevlana Müzesi'ne bağışlanacak.


Mevlana Müzesi Müdürü Erdoğan Erol, sekreteri aracılığıyla kendisiyle bağlantıya geçen Şah'ın, müzeye gelerek İslam tarihinin ilk dizili nüshalarından olan Kuran-ı Kerim'i teslim edeceğini açıkladı. Şah'ın Kuran-ı Kerim'i müzeye bağışladığını ifade eden Erol, "Herhangi bir para talebinde bulunulmadı" dedi. Erol, 28 sayfalık Kuran-ı Kerim'in müze görevlilerince gerçek olup olmadığının incelenmesinin ardından müzeye kabul edileceğini söyledi.

 

Hz. Osman'a ait olan Kuran-ı Kerim'in parçalarından birinin Topkapı Sarayı'nda sergilendiğini ve kutsal emanet sayıldığını söyleyen Erol, tarih uzmanlarının, diğer parçaların da Rusya ve Hindistan'da bulunduğunu bildirdiklerini ifade etti.

 

3. Halife Hz. Osman'ın kişisel eşyası olan Kuran-ı Kerim, İslam tarihindeki ilk dizili (musaf)    Kuran-ı Kerim örneklerinden sayılıyor. Hz. Osman'ın şehit olduğu sırada okuduğu rivayet edilen ve paha biçilemeyen Kuran-ı Kerim'in tarihsel önemi bulunuyor. Topkapı Müzesi'nde sergilenen Kuran'ın da Hz. Osman döneminden kaldığı belirtiliyor.

Milliyet, Haber: Mithat Yurdakul, 27.11.2006

HOCANIN KAŞIĞINI TAHTADAN YAPTILAR

 

Konya’nın Akşehir İlçesi’nde Nasreddin Hoca’yı göle yoğurt çalarken ve bindiği dalı keserken gösteren heykellerin kaşık ve balta bölümleri bir süre önce kırılarak çalındı. Heykeltıraş Cemil Gültepe’nin yaptığı Gülmece Parkı’ndaki heykellerin çalınan kaşık ve baltasına Akşehir Belediyesi ilginç bir çözüm buldu.

Belediye, Hoca’nın yeni kaşık ve baltasını ahşaptan yaptırıp polyester yapıştırıcı ile yerlerine yapıştırdı. Kafeterya işletmecisi Işık Yüce, "Heykellere sık sık zarar veriliyor. Daha önce baltayı 2 kez, kaşığı ise 5 kez kırarak çaldılar" dedi.

Hürriyet, Haber: Atilla Memiş, 27.11.2006



MEZAR BULUNTULARI
İNKA ÖNCESİ BİR ŞEHRİ
ORTAYA ÇIKARDI

 

Kuzey Peru’da araştırmalar yapan arkeologlar 1000 yıllık olağanüstü bir mezar kompleksi buldular.

Inka öncesi, Sikan Dönemi’ne ait bu yapının içinde 20 mezar bulunuyor. Buluntular arasında, seramik eserler ve maskların yanısıra, daha önce hiçbir zaman in situ bulunamamış ve “tumis” adı verilen seremoni bıçaklarından 12 adet bulundu.

Sikan Kültürü yaklaşık MS 800 – 1300 yılları arasında varlığını sürdürdü ve metal işçiliğinde çok ileri idiler. Projede çalışan arkeologlar buluntuların, bu kültürü daha iyi tanınmasını sağlayacağını düşünüyorlar.

Peru’nun El Comercio Gazetesi’ne demeç veren Izumi Shimada “Burası dini bir şehir, kutsal bir yerleşim. Dolayısıyla her kazı noktası bir mezarlık olarak karşımıza çıkıyor, bu da Sikan’ın oldukça organize bir yapısı olduğunun belirtisi” dedi.

ABD’de, Güney Illinois Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Shimada 25 yıldır Sikan yerleşimlerini kazmakta. Son kazısı Sikan Milli Müzesi ile ortak yürütülen bir kampanya idi.

Kazılan yerleşim Peru’nun kuzey sahilinde, Ferrenafe yakınlarında yer alıyor.

Mezar kompleksindeki buluntular arasında gümüş, bakır ve altından yapılmış masklar, göğüs süsleri bulunmakta. 30 m uzunluğunda bir piramitin altında gömülü olarak bulunan 20 li yaşlarındaki bir kadının yanında ise mezar hediyesi olarak Sikan tanrılarının heykelleri ile seramik ve altın objeler ele geçti.

BBC News, 22.11.2006

BURHANİYE'DEKİ SEKLİK DEDE'NİN MEZARI TALAN EDİLDİ

 

Balıkesir'in Burhaniye İlçesi'nde bir tepeye adını veren Seklik Dede'nin mezarı talan edildi. Defineciler tarafından yapıldığı tahmin edilen mezar talanı, çevrede tepki topladı.

Balıkesir'in Burhaniye İlçesi'ne bağlı Şarköy yakınlarındaki bir tepeye adını veren Seklik Dede'nin mezarının talan edilmesi, tepkilere neden oldu. Seklik Tepe'de bulunan mezarın kazılması, belediye görevlilerinin tepede bulunan televizyon vericilerini kontrol etmeye gitmesiyle ortaya çıktı. Belediye elektrik işleri sorumlusu Bülent Erkol, Seklik Dede mezarında çok sayıda insanın dua ettiğini söyledi.

Tepeye adını veren Seklik Dede'nin mezarının kaç yıllık olduğunun bilinmediğini belirten Erkol, "Şarköy'ün yaşlıları, mezarın kaç yıllık olduğunu bilmiyor. Çok sayıda insan, buraya çıkarak dua ediyordu. Seklik Tepe'deki orman yangını gözetleme kulesinin bitişiğinde bulunan Seklik Dede'nin mezarı, kendini bilmezler tarafından kazılmış. Muhtemelen defineciler kazmış olmalı. Ekim ayının sonuna kadar, yangın gözetleme kulesinde bekçi vardı. Bekçi görevi bıraktıktan sonraki birkaç gün içinde kazılmış olmalı. Mezarda ne ararlar bilemiyorum. Olayın duyulması ilçede tepkilere neden oldu" dedi.

Heryerden Haber, 27.11.2006

GECE KAÇAK KAZI YAPAN 3 KİŞİYE SUÇÜSTÜ

 

Kayseri’de define bulmak için gece kaçak kazı yaptıkları öne sürülen 3 kişi suçüstü yakalandı.

Kaçak kazı yaptıkları iddia edilen 30 yaşındaki Ufuk Ş., 50 yaşındaki İlhan Y. ve29 yaşındaki Ramazan H. devriye gezen jandarma ekiplerince suçüstü yakalandı.

Kaçak kazı yapılan bölgede kazma, kürek, kova, çekiç, murç ve keski ele geçirildi. Kazıda kullanılan aletlere el konulurken, gözaltına alınan 3 define avcısının sorgusu sürüyor.

Heryerden Haber, 27.11.2006

OSMANLI ESERLERİNİ TAHRİP EDEN ÜLKELER

 

Hollandalı Osmanlı araştırmacısı ve UNESCO'nun Balkan danışmanı Prof. Dr. Machiel Kiel, Balkanlardaki Osmanlı izlerinin hızla yok olduğunu belirterek, ''Arnavutluk, Macaristan ve Sırbistan, Osmanlı eserlerini en fazla tahrip eden ülkelerdir'' dedi.

 

Kiel, yaptığı açıklamada, 1959'dan beri Osmanlı devlet yapısını ve eserlerini araştırdığını, Balkan ülkelerindeki Osmanlı eserlerinin hızla yok olduğunu, ayakta kalma mücadelesi veren eserlerin de kısa bir süre sonra yıkılıp yok edileceği endişesini duyduğunu söyledi.

 

Osmanlı Devleti'nin Balkan ülkelerinde, binlerce önemli mimari eser bıraktığını, ancak bazı savaş dönemlerinde de bu eserlerin kasıtlı olarak yok edilmeye çalışıldığına şahit olunduğunu kaydeden Kiel, şöyle devam etti:

 

''Bunlarla birlikte daha tehlikeli olan, bu konuda hiçbir girişimin yapılmamış olmasıdır. Osmanlı Devleti ile ilgili şimdiye kadar 12 kitap, 230'dan fazla makale yazdım. Balkanlarda bazı ülkelerdeki Osmanlı eserleri, o ülkenin kendi eserlerinden daha çoktu. Macaristan bu ülkelerden biri idi. Ancak şu anda bu ülkede çok az sayıda Osmanlı eseri kaldı. Sırbistan'da çok az eser kaldı. Belgrat'ta 83 tane cami vardı. Bunlardan sadece 1 tanesi şu anda ayakta. Saraybosna'da 100 cami vardı. Bunların hemen hepsi şu anda ayakta. Ancak, Macaristan, Sırbistan ve Arnavutluk, Osmanlı eserlerini en fazla tahrip eden ülkelerdir. Yunanistan'da da çok sayıda tarihi eser tahrip edilerek yok edildi veya ihmal edilerek yok olmalarına seyirci kalındı.''

 

Prof. Kiel, Balkanlardaki erken dönem Osmanlı eserlerinin varlığının Amerika kıtasının keşfinden öncesine dayandığını da ifade ederek, orta Bulgaristan'da İhtiman kasabasında 1395 tarihinde yapılan İmaret Camii'nin şu anki durumunun çok üzücü bir vaziyet arzettiğini sözlerine ekledi.

 

Osmanlı hoşgörüsünün, tarihi bilgi ve belgelerin ortaya çıkmasıyla daha iyi anlaşıldığının altını çizen Prof. Dr. Machiel Kiel, Osmanlı döneminde, normalde yeni kilise yapılmasına Şer'i hükümlerin izin vermediğini ancak yöneticilerin halkın dini ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için yaptıkları kiliselere ses çıkartmadığı gibi bu durum ile karşılaşınca gözlerini kapadıklarını kaydetti.


Osmanlı hoşgörüsünün en iyi örneklerinden birinin Bosna'da yaşandığını anlatan Prof. Kiel, şunları söyledi:

 

''Kuzey Bosna'daki yeni manastırların tamamı 16. yüzyıl Osmanlı idaresinde yapılmıştır. Burada daha önce kayıtlı hiçbir manastır yoktu. Kendisine Bosna Beylerbeyliği verilen devşirme Deli Hasan Paşa, Bosna'da cami inşa ettirdiği gibi, aynı zamanda annesinin köyüne de bir kilise inşa etti. Hemen yakın bir kasabada (Bileca) da kendi adına bir cami inşa etti. Osmanlı döneminde kiliselere bir çok alanda özgürlük verilmişti ki papazlar Osmanlı Devleti'nin kiliseye uyguladığı vergi muafiyeti uygulamalarını kullanarak zengin olmuşlardı, bunun sonucu olarak daha çok ve daha güzel kiliseler inşa etme imkanı bulmuşlardı.''

 

Erciyes Üniversitesi Tarih ve Kültür Kulübü'nün davetlisi olarak Kayseri'ye gelen Prof. Dr. Kiel, 14. yüzyıl tarihi eserlerinden Sultan Alaeddin Eretna'nın inşa etmiş olduğu Köşk Medresesi'nde tarih bölümü öğretim üyeleri ile birlikte incelemelerde bulundu.

Zaman, 26.11.2006

İSLAM, BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ MÜZESİ KURULUYOR

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında oluşturulan iş birliği çerçevesinde, Sur-u Sultani içerisinde bulunan “Has Ahırlar”, İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi olarak düzenleniyor.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, müzenin teşhir, tanzim çalışmalarına Frankfurt Üniversitesi Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Fuat Sezgin’in de katkıda bulunacağı belirtildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi: “Anılan enstitüde, bulunan astronomi, coğrafya, deniz bilimleri, saat teknolojisi, geometri, optik, tababet, kimya, maden, fizik, savaş teknolojisi ve mimari dallarında eser ve aletlerin kopyalarının sergilenmesi sağlanacaktır. Restorasyonu yapılmış olan, belediyeye tahsisli binanın kullanım hakkı ‘müze’ olarak işlevlendirmek üzere bakanlığa devredilecektir. Teşhir, tanzim çalışmaları, enstitü, belediye iş birliği çerçevesinde bakanlık tarafından yürütülecektir.”

Türkiye Gazetesi, 26.11.2006

OSMANLI İMPARATORLUĞU'NUN SON DEVLET MÜHRÜ MEZATTA SATILIYOR

 

Sultan Vahideddin’den hoşlanırsınız veya hoşlanmazsınız, bu, işin başka tarafıdır. Ama, satılacak olan mührün tarihi önemi, Sultan Abdülhamid’e ait olan ve Paris’te bundan sekiz sene önce mezata konduğu zaman Türkiye’nin gündemini haftalarca meşgul eden diğer mühürlerden çok daha fazladır. Zira, şimdi Çankaya Köşkü’nde bulunan "cumhurbaşkanlığı mührü" Türkiye Cumhuriyeti için ne ise, mezata çıkacak olan mühür de, Osmanlı İmparatorluğu için odur. Kurduğumuz bir önceki devletin son ve en önemli sembolüdür ve yeri de, Topkapı Sarayı’ndaki diğer mühr-i hümayunların yanıdır. Şimdi, bu mührün saraya gitmesini sağlayacak gönlü zengin bir Türk aranıyor.

İstanbul'da önümüzdeki 17 Aralık günü yapılacak olan bir mezatta, Osmanlı tarihi bakımından son derece önemli bir obje satışa çıkıyor: Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahı Sultan Vahideddin’e ait olan "mühr-i hümayun", yani son devlet mührü.





"Mühr-i hümayun"un ne demek olduğunu bilmeyenler için kısaca anlatayım: Üzerinde padişahın tuğrasının hakkedilmiş olduğu som altından bir mühürdür, buna "saltanat mührü" yahut "mühr-i şerif" yani "şerefli mühür" de denir.

Müslüman hükümdarların, Abbasi Halifeleri’nden itibaren tahta çıkmalarından hemen sonra yaptıkları ilk iş, isimlerinin yahut kendileriyle ilgili bir alametin bulunduğu birkaç adet mühür kazdırmaktı ve Osmanlı hükümdarları da bu geleneğe uydular.

Padişahlar kazdırdıkları mühürlerden birini kendilerinde tutar, diğerini o zamanın başbakanı olan sadrazama verirlerdi. Sadrazam, padişahın "mutlak vekili" idi ve bir devlet adamının bu göreve getirilmesinin öncelikli protokol şartı, hükümdarın mührünün o kişiye teslim edilmesiydi. Mührü alan sadrazam bunu kese içerisine koyar, saygı gereği vücudunun mutlaka üst kısmında muhafaza eder, yanından hiçbir şekilde ayırmazdı. Hatta, Tanzimat döneminin meşhur devlet adamı Sadrazam Ali Paşa’nın hamama bile mühr-i hümayun ile girdiği söylenirdi.






Mührün geri alınması, sadrazamın azledilmesi demekti. Saraydan gelen görevlilerden birinin mührün iadesini istemesi, padişahın sadrazamı azlettiği anlamına gelir ve alınan mühür sadaret makamına getirilen yeni devlet adamına verilirdi.

İşte, Osmanlı İmparatorluğu’nun son mührü, yani son padişah Sultan Vahideddin’in kendisinde bulunan mühr-i hümayun, önümüzdeki 17 Aralık günü Portakal Sanat ve Kültür Evi’nde yapılacak olan mezatta 140 milyar lira başlangıç fiyatla açık arttırmaya çıkartılacak.

Şimdi bu mührün hikáyesini, yani mezata konmasına kadar uzanan macerasını anlatayım:

1918’in 4 Temmuz günü Osmanlı tahtına çıkan Sultan Vahideddin de kendisinden önceki hükümdarların yaptığını yaptı ve ilk iş olarak üzerinde tuğrasının bulunduğu iki adet mühr-i hümayun kazıttı. Mühürlerden birini gelenekler uyarınca tayin ettiği sadrazamlarına veren padişah, diğer mührü kendisinde tuttu.
 




Sultan Vahidettin'in son sadrazamı, aynı zamanda dünürü olan Tevfik Paşa idi. Osmanlı İmparatorluğu’nun da son sadrazamı olan Tevfik Paşa, padişahın 17 Kasım 1922 sabahı Türkiye’den ayrılması üzerine mührü iade edecek bir makam bulamaması üzerine saltanat mührünü 1936’daki vefatına kadar bizzat muhafaza etti. Mühr-i hümayunu hayatının son günlerinde "Ben, mührü geri verecek padişah bulamadım. Bu, devletin şerefidir, dikkat et, antikacılara falan gitmesin" diyerek padişahın büyük kızı Ulviye Sultan’ın eşi olan oğlu İsmail Hakkı Okday’a verdi. Mühür, Okday’ın 1977’deki vefatından sonra kızı ve dolayısıyla Sultan Vahideddin’in de büyük torunu olan Hümeyra Hanımsultan’a (Özbaş), onun da 2000 yılında vefat etmesi üzerine çocukları Halim ve Hanzade Özbaş’a intikal etti. Bu mühr-i hümayun, şimdi İzmir’de yaşayan Özbaş kardeşler tarafından muhafaza ediliyor.

Padişahın kendisinde bulunan ikinci mühür ise, Sultan Vahideddin’in 1926’nın 16 Mayıs’ında İtalya’nın San Remo kasabasında hayata veda etmesi üzerine küçük kızı Sabiha Sultan’a, Sabiha Sultan’ın 1971’deki vefatından sonra da onun büyük kızı Neslişah Sultan’a (Osmanoğlu) geçti. Bir ara Hanzade Sultan’da, yani Neslişah Sultan’ın kızkardeşinde kalan mühür, Hanzade Sultan’ın da hayata 1998’de veda etmesi üzerine Sultan Vahideddin’in torun çocuklarına intikal etti ve ailenin ifadesiyle "saltanat mührünün kıymetini bilmeyen bir torun" tarafından geçtiğimiz senelerde elden satıldı. Mührü, 17 Aralık’ta yapılacak olan mezata bu yeni sahibi koydu.

Belki hatırlarsınız: Sultan İkinci Abdülhamid’in bundan sekiz sene önce Paris’te mezata çıkan özel mühürleri Türkiye’nin gündemini haftalarca meşgul etmişti. Abdülhamid’in Hotel Drouot’da satılan mühürlerini Nezih ve Zeynel Abidin Erdem kardeşler satın almışlar ve daha sonra törenle Topkapı Sarayı’na hediye etmişlerdi.





17 Aralık’ta Portakal Sanat ve Kültür Evi’nde açık arttırmaya çıkacak mühr-i hümayunun hikáyesi işte böyle... Sultan Vahideddin’den hoşlanırsınız veya hoşlanmazsınız, bu, işin başka tarafı. Ama, satılacak olan mührün taşıdığı tarihi önem, Paris’te mezata konan diğer mühürlerden çok daha fazla.

Zira, üzerinde Vahideddin’in tuğrasının bulunduğu som altından yapılmış olan bu obje, Osmanlı İmparatorluğu’nun son mührüdür. Bugün Çankaya Köşkü’nde bulunan "cumhurbaşkanlığı mührü" Türkiye Cumhuriyeti için ne ise, mezata çıkacak olan mühür de, Osmanlı İmparatorluğu için odur. Kurduğumuz bir önceki devletin son ve en önemli sembolüdür ve yeri de, bence, Topkapı Sarayı’nda bulunan, en eskisi Fatih Sultan Mehmed’in oğlu İkinci Bayezid’e ait olan diğer mühr-i hümayunların yanıdır.

Şimdi, bu mührün saraya gitmesini sağlayacak gönlü zengin bir Türk aranıyor.



Neslişah Sultan, büyükbabası Sultan Vahideddin’in diğer mührünü saraya bağışlamıştı:

Topkapı Sarayı’na 1998’in 18 Kasım’ında sessiz sadasız ama önemli bir bağış yapılmış, Osmanlılar’ın son hükümdarı Sultan Vahideddin’in torunu Neslişah Sultan (Osmanoğlu), büyükbabasının üzerinde "Mehmed Vahideddin" yazılı olan som altından şehzadelik mührünü saraya hediye etmişti.

Neslişah Sultan, büyükbabasının mührüyle beraber, hükümdarın tek oğlu olan ve hayata genç yaşta veda eden Şehzade Mehmed Ertuğrul Efendi’nin altın mührünü de saraya bağışlamıştı.

Mühürlerin, sahiplerinin Türkiye’den ayrılışlarının üzerinden 70 küsur sene geçmesinden sonra atalarının sarayına dönüşüne ilgililer dışında şahit olan tek kişi bendim. Sultan Vahideddin’in mührünün saraya tesliminden önce geleneklere uyulmuş ve artık kullanılmaması için üzeri çizilip iptal edilmiş, daha sonra ateşte eritilen balmumuna basılmış ve çizik olduğu açık şekilde görülmüştü. Böylelikle, çok sonraları bile yaşanması muhtemel olan bir belge sahtekárlığının da önüne geçilmişti.

Neslişah Sultan’ın bağışını sarayın o zamanki müdiresi Dr. Filiz Çağman ile Kültür Bakanlığı’nın yine o zamanki müsteşarı Prof. Dr. Tekin Aybaş teslim almışlardı. Hükümdarın torunu, ailesinin 70 küsur sene boyunca muhafaza ettiği hatıranın atalarının sarayına dönmesinden bir hayli memnundu ve "Mührün yerini bulduğunu" söylemiş, "Millete intikali gerekiyordu, bu intikal aradan çok uzun bir zaman geçtikten sonra yapıldı. Darısı diğerlerinin başına" demişti.

Sultan Vahideddin’in mühr-i hümayununun mezata çıkış haberini verirken, sekiz sene önceki bu hatırayı da nakletmek istedim.

Hürriyet, Haber: Murat Bardakçı, 26.10.2006













19 - 25 Kasım 2006

EREĞLİ'DE TARİHİ ESER OPERASYONU

Ereğli’de düzenlenen operasyonda, 91 adet tarihi eser ele geçirildi. Bir ihbarı değerlendiren Ereğli Jandarma Komutanlığı ekipleri, Yellice köyünde Duran Y'ye (37) ait evde yapılan aramada, evin çeşitli yerlerine gizlenmiş 91 adet tarihi eser buldu. Duran Y'nin gizlice yaptığı kazılarda çıkardığı, Bizans dönemine ait 5 metal ve 30 cam bilezik, 10 adet sikke, 2 hayvan figürlü heykelcik, 5 adet metal haç, 2 adet boncuklu bilezik, 16 adet metal ve boncuklu küpe, 9 adet metal ve boncuklu kolye ucu ve 12 adet yüzük olmak üzere toplam 91 adet tarihi esere el konuldu. Jandarma Komutanlığı, eserleri, Ereğli Müze Müdürlüğüne verilmek üzere Ereğli Adliyesi yetkililerine teslim etti. Duran Y, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Merhaba Gazetesi, 25.11.2006

SİKKE MACERASI KANLI BİTTİ

Tarihi Osmanlı sikkesi almak için Orhangazi'ye gelen Ankaralı işadamı 1'i kadın 4 kişi tarafından dolandırılırken, 50 bin YTL'si de gasp edildi. Orhangazi'de bir işadamı sikke pazarlığı yaptığı öne sürülen, 1'i kadın 4 şüpheli tarafından kurşunlandıktan sonra, 50 bin YTL'si gasp edildi. Olay, dün önceki akşam ilçeye bağlı Gölyaka Köyü'nde meydana geldi. Edinilen bilgilere göre, Ankara'da galericilik ve emlak işiyle uğraştığı belirtilen Adem İ.(43), daha önce Ankara'da bağlantı kurduğu 1'i kadın 4 kişiden bin 300 Osmanlı sikkesi satın almak için Orhangazi'ye geldi. Ancak, İstanbul ve ilçede buluştuğu kişileri, 06 AZ 8753 plakalı aracına alan işadamı Adem İ'yi, sikkelerin teslim edileceği söylenen Gölyaka Köyü'nde kötü bir sürpriz bekliyordu.Sikkeleri satın alacağı evin önüne geldiğinde, henüz belirlenemeyen bir nedenden ötürü şahıslarla tartışmaya başlayan işadamı, kendisine silah çekilince araçtan atladı. Bu sırada Adem İ'yi kurşun yağmuruna tutan ve sağ kolundan vuran şüpheliler ise araçtaki 50 bin YTL'yi gasp edip, bir başka araçla olay yerinden kaçtı. Adem İ'nin sürücü koltuğundan atlamasıyla birlikte kontrolden çıkan aracının köy çeşmesine çarparak durduğu öğrenilirken, jandarma ve polis ekipleri, olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı.Ancak, 10 gün önce Ankara'da buluştuğu ve burada kendisine gösterilen numune sikkeyi görerek, şüphelilerle pazarlık yapan işadamı Adem İ'nin, ilk ifadesinde jandarmaya yalan beyanda bulunduğu öne sürüldü. İlçeye Ankara'dan traktör satın almak için geldiğini söyleyen işadamının daha sonra gerçekleri anlattığı ve güvenlik güçlerine kendisini gasp eden 1'i kadın 4 şüphelinin eşkal bilgelerini verdiği öğrenildi. Bu arada, sağlık durumu iyi olduğu öğrenilen işadamı Adem İ, Orhangazi Devlet Hastanesi'ndeki ilk müdahalesinin ardından Bursa Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

Bursa Hakimiyet, 25.11.2006

KAÇAK KAZI

 

Celal Bayar Üniversitesi, Kültür ve Spor Kulübü Derneği, Anemon Trekkin Grubu yaptıklar› bir gezi sırasında kaçak kazı yapılan yerleri tespit ederek bize gönderdiler.

 

Bu duyarlılığı gösteren herkese çok teşekkür ederiz. Lütfen görüntüleri dikkatle izleyin:

http://www.anemontrekking.com/kacakkazi.html

TAYHaber, 25.11.2006

"KAPADOKYA'YI DÜNYA KÜLTÜR MERKEZİ YAPACAĞIZ"

 

Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver, "Kapadokya Bölgesini Dünya Kültür Merkezi yapacağız" dedi.

Belediye Başkanı Ünver, kültürel, doğal ve tarihsel zenginlikleri günümüze kadar yaşatmayı başaran Kapadokya'yı gelecek yüzyıllara aktarabilmek sistemli çalışma yürüttüklerini söyledi. Ünver, "Türkiye'de Kapadokya bitip tükenmek bilmeyen zengin doğal, tarihsel ve kültürel birikimleriyle Türkiye'nin dünyaya açılan penceresi haline geldi. Belediye olarak önemli bir çalışma sistemimizi tamamen kültürel turizmin temel altyapı sorunlarının karşılanmasına yönelik olarak ele alıyoruz. Bu kapsamda ilk olarak 800'ü aşkın kişinin aynı anda yararlanabileceği Antalya'daki Antik Açık Hava Tiyatrosu'ndan esinlenerek Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi'ni hizmete kazandırdık" dedi.

Belediye Başkanı Hasan Ünver, şimdi de 5 bin kişinin yararlanabileceği Türkiye'nin en önemli kongre merkezlerinden birini Kapadokya bölgesine kazandırabilmek için kolları sıvadıklarını söyledi. Ünver, "Aksaray Yolu üzerinde 10 bin metrekare kapalı alan üzerinde değişik mimari görünümü ile kongre turizmi yapılabilecek bir merkez olacak. Merkezin yanına da Kapadokya kültürünün otantik değerlerini barındıran büyük müzede yapacağız" diye konuştu.

Vatan, 24.11.2006

TARİHİ ESER OPERASYONU

Çanakkale'nin Gelibolu İlçesi'nde Hellenistik döneme ait olduğu belirlenen altın mezar süsleri ele geçirildi.


İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro ekipleri, takibe aldığı 61 yaşındaki Y.Ö'nün, iskele meydanında dolaştığı sırada üzerinde yaptığı aramada 3'üncü ve 4'üncü yüzyıllardan kalma Hellenistik döneme ait `Alınlık' diye tabir edilen 10 parça altın mezar süsü buldu. Tarihi eserleri Bursa'dan satın aldığını söyleyen ve ilçe dışına çıkmak üzereyken yakalanan Y.Ö.'nün emniyette ifadesi alındıktan sonra savcılığa sevk edileceği bildirildi.

Çanakkale Arkeoloji Müzesi'ne gönderilen tarihi eserlerin değerlerinin yapılacak incelemeden sonra belirleneceği öğrenildi.
Vatan, 24.11.2006

ALLIANOI KARARI

 

Bergama Müze Müdürü ve Yortanlı Barajı Kurtarma Kazısı Başkanı Ahmet Yaraş, İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu  Müdürlüğü'ne bir mektup yazarak Allianoi ile ilgili kesin bir karar vermelerinin beklendiğini hatırlattı.

Verilecek bu kararın bugün ve gelecekte tarihsel bir anlam taşıyacağını söyleyen Yaraş, Avrupa Topluluğu’na girme aşamasındaki ülkemizin, kültür varlıklarına kendi iradesi ile sahip çıktığını ve gelecek kuşaklara bırakabileceğini öncelikle çağdaş ülkemize sonra da tüm dünyaya göstermek için  çok önem taşıdığını belirtti.

TAYHaber, 24.11.2006

ÖZEL MÜZE DENETİMİNDE DEĞİŞİKLİK

 

Kültür ve tabiat varlıklarını öncelikli satın alma yetkisi devlet müzelerine ait olacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca hazırlanan Özel Müzeler ve Denetimleri Hakkında Yönetmelik'te yapılan değişiklik, Resmi Gazete'de yayımlandı.

 

Söz konusu değişiklikle, Bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişilerle vakıfların Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan izin almak şartıyla kendi hizmet konularının veya amaçlarının gerçekleştirilmesi için kurabilecekleri özel müzelerde yer alacak kültür ve tabiat varlıklarına "taşınır" olması şartı getirildi.

 

Önceki yönetmelikte "kiralık binada müze olmayacağı" şartı yer alırken, yeni düzenlemeye göre, binanın adresi ile tapu kaydı veya intifa, irtifak hakkı veya kira sözleşmesi gibi haklarla en az on yıl kullanma iznini gösteren belge örneğiyle başvurularak özel müze kurulabilecek.

 

Yeni düzenleme uyarınca, daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı'na verilen, kültür ve tabiat varlıklarının kaydedildiği envanter defterleri, bundan böyle özel müzenin denetim açısından bağlı olduğu müzeye verilecek.

Trt/Haber, 24.11.2006

"ZENGİNLİKLERİMİZ DEĞERLENDİRİLECEK"

 

Trabzon'da bir yıllık görev süreleri dolan komisyon başkanları, bir yıllık çalışmaları hakkında meclis üyelerini bilgilendirdi.

 

Trabzon İl Genel Meclisi’nde Kültür ve Turizm Komisyonu Başkanı Güler Kanca Durmuş, Trabzon’un bilinen İpek Yolu'ndan hariç antik Roma Uygarlığı’na ait ticaret yollarının yüzeysel arkeolojik incelemelerle ortaya çıktığını belirtti. Durmuş, var olanlarla değil var olup henüz gün ışığına çıkmamış, çıkartılmamış ve var olan kültür zenginliklerinin değerlendirilmesi açısından fikir ve proje ürettiklerini belirtti. Bu konunun en önemli projesinin Ortahisar tarihi kent dönüşüm projesi olduğunu belirtirken 'Zağnos Tabakhane Kentsel Dönüşüm Projesi' çerçevesinde Roma döneminde şimdi Devlet Tiyatrosu'nun bulunduğu bölgede bulunan saray ve çevresinin ortaya çıkartılarak bu alanın tarihsel gezi alanı olarak da düzenlenmesi gerektiğini belirtti.

 

Durmuş, yüzeysel arkeolojik araştırmalar sonucu Trabzon’un antik kentten kalma ticaret yollarının ortaya çıktığını belirterek bunu tam olarak ortaya çıkarttığımızda dünyada bir benzeri de olmayacak" şeklinde konuştu. Durmuş’un antik ticaret yolları ile ilgili bilgisi Meclis’te heyecan yarattı. Durmuş’un verdiği bilgiler ışığında Meclis’in bu antik ticaret yollarının ortaya çıkartılması konusunda gerekli katkıyı sağlaması da kararlaştırıldı.

Taka Gazete, 24.11.2006

DEFİNECİNİN EVİ MÜZE GİBİ

 

Konya'nın Ereğli İlçesi'nde düzenlenen operasyonda, 91 adet tarihi eser ele geçirildi.

Bir ihbarı değerlendiren Ereğli Jandarma Komutanlığı ekipleri, Yellice köyünde Duran Y'ye (37) ait evde yapılan aramada, evin çeşitli yerlerine gizlenmiş 91 adet tarihi eser buldu.

Duran Y'nin gizlice yaptığı kazılarda çıkardığı, Bizans dönemine ait 5 metal ve 30 cam bilezik, 10 adet sikke, 2 hayvan figürlü heykelcik, 5 adet metal haç, 2 adet boncuklu bilezik, 16 adet metal ve boncuklu küpe, 9 adet metal ve boncuklu kolye ucu ve 12 adet yüzük olmak üzere toplam 91 adet tarihi esere el konuldu.

Jandarma Komutanlığı, eserleri, Ereğli Müze Müdürlüğü'ne verilmek üzere Ereğli Adliyesi yetkililerine teslim etti. Duran Y, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Konya Kent Haber, 24.11.2006

BU NASIL KÜLTÜR ŞEHRİ?

 

Trabzon'da Kültür Bakanı Atilla Koç’un oluruyla Kültür Müdürlüğü’nün birinci katı ‘kültürün’ hizmetinden çıkarılarak Adliye'ye devrediliyor.





Siyasetçilerin kültür-sanat şehri olarak tanımladığı Trabzon, kültür kurumlarından sistemli bir şekilde mahrum bırakılıyor. Trabzon’un kültürel anlamda giderek yoksullaşması ve tarihi binaların tarihsel değerleriyle çelişir şekilde kullanılmasına itiraz eden aydınlar uygulamaya karşı ortak mücadele yapılması çağrısında bulunuyorlar.

 

Trabzon’daki kültür kurumlarının sistemli bir şekilde yok edilmesi süreci 1912 yılında opera binası olarak yapılan daha sonra Sümer Sineması olarak kullanılan muhteşem binanın  1958 yılında yol yapım çalışması nedeniyle yıkılmasıyla başladı. Bu olayın ardından kentteki diğer kültür kurumları da çeşitli gerekçelerle ya yıkıldı ya da kapatıldı. Trabzon’da son 20 yıllık süreçte Vakıfbank, Akbank son olarak ise İş Bankası Kültür Merkezi kapatıldı. Trabzon Devlet Tiyatrosu binası da önümüzdeki yıl içinde ‘yenisi yapılmak üzere’ yıkılacak. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Trabzon kültür-sanat şehridir diyen siyasetçiler sessiz kalmayı yeğledi. Aynı gelişmelere paralel olarak yıkılan, kapatılan kültür merkezlerinin yanı sıra kentteki tarihi binalar da talan edildi. Kent, çarpık yapılaşma ile birlikte adeta yağmalandı. Tüm bu gelişmelerin ardından Trabzon, Türkiye ve dünya kamuoyuna ‘şiddet kenti’ olarak lanse edildi. Bir dönemler futbol kulüplerinin bile tiyatro kollarının bulunduğu şehir, çetelerin cirit attığı bir yer durumuna getirildi.

 

Yaşanan "travmatik" sürecin sonunda elde kalan ender binalardan birisi olan eski Valilik binası, bugünkü Kültür Müdürlüğü de kültürün elinden çıkıyor. Hukuk adamlarının geçici bir uygulama olduğu şeklindeki savlarına karşın Adalet Bakanı Cemil Çiçek, yaptığı açıklamada, "Kararı Vali ve Başsavcı’ya bıraktım. Eğer ihtiyaç varsa binanın tamamını kullanabilirler" demişti.

 

Mimarlar Odası Trabzon Şube Başkanı M.Salih Akyüz de yaptığı açıklamada tarihi geçmişi ve birikimiyle Trabzon’un kültür ve turizm kenti olduğunun apaçık ortada olduğunu söyleyerek eski Valilik binasının mahkeme binası olarak kullanılmasına itiraz etti. Akyüz şöyle devam etti: "Kültür ve turizmin kalbi olacak Ortahisar’da bu cinayete kentin yaşayanları olarak, Trabzonlular olarak izin vermemeliyiz. Siyasetçilerimizin ve bakanlıkların aceleyle  yeterince düşünmeden almış olduklarına inandığımız bu karardan derhal dönmeleri, onların da bu ülkenin insanları olduklarını geleceğin, onların çocuklarının da geleceği olduğunu hatırlatırız"

Taka Gazete, 24.11.2006

TARİHİ HANDA HIRSIZ ALARMI

 

Bursa Ulucami`nin yanındaki işhanına hırsız girdiği yönündeki ihbar üzerine ekipler seferber oldu.

Atatürk Caddesi`ndeki tarihi Medrese İşhanı`nın güvenlik görevlileri, önceki gece binadan gürültü geldiğini duyunca polisi aradı. Kısa sürede olay yerine giden ekipler, iş hanının demir kapısını testereyle keserek içeri girdi.

Tarihi binadaki tüm dükkanları arayan polis, İtfaiye Daire Başkanlığı ekiplerinin yardımıyla çatıya da çıktı. Bir saat boyunca araştırma yapan ekipler, kimseyi bulamayınca normala döndü.

Bursa Olay, 24.11.2006

TARİHİ MEKANLAR KATMA DEĞER ÜRETECEK

 

Erzurum Kalesi'nde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan 400-500 yıllık tarihi mekanlar, turizmin hizmetine sunulacak. Erzurum Kalesi'nde geçen yıl başlayan bilimsel kazı, sona erdi. Bu yıl 100 bin YTL harcanan, 15 arkeolog ve 70 işçinin katıldığı 22 günlük kazı çalışmalarında, 400-500 yıl önce kullanılan mekanların bir bölümü ortaya çıkarıldı.






Erzurum Müze Müdürü ve kazı başkanı Mustafa Erkmen, yaptığı açıklamada, gelecek yıl da sürdürülecek kazı çalışmaları ile kaledeki tarihi mekanların tamamının gün yüzüne çıkarılacağını ifade etti.

 

Düzgün kesme taşlarla yapılan ve yüzeyden birkaç metre derinde bulunan tarihi mekanların geçmişi hakkında henüz kesin bir tarih verilemeyeceğini bildiren Erkmen, ''Kesme taşlarla yapılan binaların 400-500 yıl öncesinden kaldığını tahmin ediyoruz. Tarihi mekanlar tamamen ortaya çıktığında, geçmişi hakkında kesin bilgiler edinebiliriz'' dedi.

 

Gelecek yıl da yapılacak çalışmalarla tarihi mekanların tamamen ortaya çıkarılacağını belirten Erkmen, şunları söyledi: ''Birkaç metre yerin altında ortaya çıkarılan bu mekanlarda, rölöve ve restorasyon çalışmaları yapacağız. Kaledeki tarihi mekanların dışında kalan bölgelerde de hazırlanan peyzaj projesi uygulanacak. Bilimsel kazılarla ortaya çıkardığımız tarihi mekanları kullanılır hale getirip, turizmin hizmetine sunacağız.''

 

Türkiye'de kaleler içinde turizm amaçlı tesislerin bulunduğunu ancak tarihi mekanların kullanıldığı ender kalelerin bulunduğunu kaydeden Mustafa Erkmen, şöyle konuştu:

''Biz Türkiye'deki ender projelerden birini gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Bu sayede turistler hem tarihi mekanı gezme imkanı bulduğu gibi, bu mekanlarda içinde dinlenip, yeme içme gibi ihtiyaçları karşılayabilecek. Tanıtım açısından bu büyük fayda sağlayacaktır.''

 

Erzurum'un tarihi kimliğini ortaya çıkarılmak için yapılan çalışmaların önemine dikkat çeken Mustafa Erkmen, ''Erzurum aynı bölge içinde birçok önemli tarihi mekanı barından Türkiye ve dünyadaki ender illerden birisidir. Bunu en iyi şekilde değerlendirmek için çaba harcıyoruz'' dedi.

 

Erzurum Kalesi, Çifte Minareli Medrese ve Üç Kümbetler gibi tarihi birçok mekanın aynı bölge içinde yer aldığını belirten Erkmen, şöyle devam etti:   ''Bu tarihi güzelliklerin ortaya çıkarılması için kamulaştırma çalışmaları yapılıyor ve tarihi binaların çevresindeki metruk ve eski binalar yıkılıyor. Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı kamulaştırma çalışmaları tamamlandığında, Erzurum'un tarihi güzellikleri tamamen ortaya çıkacaktır. Anadolu'daki ilk Türk mimarisi örneklerinden olan Saat Kulesi ve kale mescidi ile Anadolu'nun en büyük medresesi, türbesi ve camisi bir gerdanlık gibi ortaya çıktığında Erzurum'un tarihi ve kültürel zenginlikleri daha iyi görülecek, yerli ve yabancı turistlerin daha çok dikkatini çekecektir. Kazı çalışmaları da bu çalışmaları açısından çok önemlidir.''

Erzurum Gazetesi, 24.11.2006

CENGİZ HAN İSTANBUL'DA

 

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), 7 Aralık 2006 - 8 Nisan 2007 tarihleri arasında Cengiz Han ve Mirasçıları - Moğol İmparatorluğu isimli sergiye evsahipliği yapacak.

Kunst und Ausstellungshalle der Bundesrepublik Deutschland-Bonn, Staatliches Museum für Völkerkunde-Münih, Kunsthistorisches Museum-Viyana, Aşağı Avusturya Eyaleti Eğitim, Bilim ve Sanat Federal Bakanlığı ve Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi işbirliği ve Garanti Bankası sponsorluğuyla düzenlenen sergide, Avrupa’nın ve Moğolistan ile Türkiye’nin başlıca müzelerinden derlenen, bazıları ilk kez gösterime sunulacak sergide 600 eser yer alacak. Sergi kapsamında ayrıca konferanslar, atölye çalışmaları, çocuk eğitim programları ve galeri sohbetleri de düzenlenecek.

Türkiye Gazetesi, 24.11.2006



ORTAYLI : "SWISSOTEL VE GÖKKAFES YIKILMALI"

 

Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı, Dolmabahçe Sarayı'nın hemen yakınında bulunan Swissotel ve Gökkafes"i kastederek, "Günün birinde bütçe ayırdığımızda, aklımız başımıza gelip tazminatı ödediğimizde bu iki bina yıkılır ümit ederim" dedi.

 

Dolmabahçe Sarayı'nda başlayan "150. Yılında Dolmabahçe Sarayı'' konulu uluslararası sempozyumda konuşan Ortaylı, Osmanlı hanedanının yaşadığı Topkapı Sarayı'nın, Osmanlı'nın son dönemlerinde dar gelmeye başladığını ve bunun üzerine yeni bir mekan ihtiyacının ortaya çıktığını anlattı. Ortaylı, ihtiyacın Dolmabahçe Sarayı ile giderilmeye çalışıldığını ve sarayın ihtişamıyla Topkapı Sarayı'ndan geri kalmadığını ifade ederek, "İstanbul 19. yüzyılda orman vasfını muhafaza etmektedir. Sarayın üzerinde bugünkü gibiacayip bir otel ve hemen yakınında acayip bir kule söz konusu değildi" dedi. İlber Ortaylı, "İnşallah günün birinde bütçe ayırdığımızda, aklımız başımıza gelip tazminatı ödediğimizde bu iki binanın yıkılacağını ümit ederim. Bunu görmek bizlere nasip olur" diye konuştu.

 Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen de restorasyon çalışmalarıyla ilgili bilgi vererek, bin 500 tarihi eserin restorasyon çalışmasının sürdüğünü dile getirerek, "Topkapı Sarayı'nda 40 trilyon liralık restorasyon çalışması yapıyoruz'' dedi. TBMM Milli Saraylar Daire Başkanı Cemal Öztaş ise Dolmabahçe Sarayı'nın, korunması ve gelecek nesillere aktarılmasının büyük önem taşıdığını söyledi.

Sabah, 24.11.2006

KARS'TA 113 YILLIK TARİHİ BİNA YANDI

 

Kars'ta, Atatürk Caddesi üzerinde bulunan ve Ruslar tarafından yapılan 113 yıllık tarihi bina, alt katındaki pastanede henüz bilinmeyen nedenle çıkan yangında büyük hasar gördü.

 

Kars'ın en işlek caddelerinden biri olan Atatürk Caddesi üzerindeki bir pastanede sabah 03.30 sıralarında bilinmeyen nedenle yangın çıktı. Ruslar tarafından 113 yıl önce yapılan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından koruma altına alınan 206 binadan biri olan iki katlı tarihi binanın alt katı pastane, üstü katı ise özel sürücü kursu olarak kullanılıyordu. Tarihi binanın büyük kısmının ahşap olması nedeniyle yangın kısa sürede büyüdü. Pastanenin mutfak bölümünde çıktığı tahmin edilen yangınla birlikte beş gaz tüpü art arda patladı. Alevlerin giderek yükseldiği yangına Kars Belediyesi'ne ait üç itfaiye aracı müdahale etti. Ancak yangının binanın her tarafını sarması pastane sahibi Resul Haliloğlu'nu çileden çıkardı. Sinir krizleri geçiren ve itfaiye görevlilerine çabuk davranmaları konusunda sitemde bulunan Haliloğlu, "Ocağım söndü" diyerek feryat etti.

Pastanenin üst katında bulunan sürücü kursu tamamen yanarken, alevler binanın yanı başındaki bir mobilya dükkanının çatısına da sardı. İtfaiye ekipleri, mobilya dükkanının çatısına su sıkarak alevleri söndürdü. Alevler binayı tamamen sardıktan sonra Kars Belediyesi'ne ait itfaiye araçlarının yetersiz kalması üzerine Şeker Farikası'ndan da itfaiye aracı istendi. Emniyet güçleri çevrede geniş güvenlik önlemi alırken, cadde üzerinde parkedilmiş araçlar da polis ve vatandaşların yardımıyla kaldırımlara kadar sürüklendi.

Belediye Başkanvekili Dünyamalı Demir ve İl Emniyet Müdürü İbrahim Demirci yangın yerine gelerek, ekiplerden bilgi aldı. Yangın, itfaiye ekiplerinin yaklaşık bir saat süren müdahalesi sonucu söndürülebildi. Ancak, koruma altındaki tarihi binadan geriye sadece duvarları kaldı.

Vatan, 23.11.2006

KIZLAR MANASTIRI'NDA ERKEK İSKELETİ BULUNDU

 

Trabzon'daki Kızlar Manastırı'nda sürdürülen kazı çalışmaları kapsamında 18. yüzyıl öncesine ait olduğu tahmin edilen 2 bütün iskelet ile 10 adet kafatası ve kemik parçaları bulundu. Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer Salihoğlu, mülkiyeti Trabzon Belediyesi'nde olan Kızlar Manastırı'nda kazı çalışmalarına 7 Kasım 2006 tarihinde başlandığını belirtti.

Salihoğlu, manastırın 14. yüzyılda Kommenos Kralı 3. Alexios tarafından yaptırıldığı, 18. ve 19. yüzyıllarda ise ilaveler yapılarak ve onarılarak son şeklini aldığının bilindiğini ifade ederek, 'Kazı çalışmasının ilk haftasında kafatasları ve iskelet parçalarına ulaşıldı. Önce 10 kişiye ait olduğunu tespit ettiğimiz kemik parçaları bulduk. Daha sonra ise üst üste gömülmüş 2 bütün iskelete rastlandı. Bozulmamış bu iki iskeletin erkeğe ait olduğunu ve birlikte gömüldüklerini tahmin ediyoruz.' dedi.

Akşam, Murat Alhan, 23.11.2006

GAP'IN TURİZME ARMAĞANI: HALFETİ

 

Anadolu'nun zengin tarihi geçmişi içerisinde kendine özgü mimarisiyle ayrı bir yeri bulunan Şanlıurfa'nın Halfeti İlçesi, sahip olduğu doğal güzellikleriyle bölgenin en önemli turizm merkezlerinden biri haline geldi. Topraklarının bir kısmı, GAP kapsamında inşa edilen Birecik Barajı'nın yapımı sırasında sular altında kalan Halfeti'de, tarımdan uzaklaşan yöre halkı turizm potansiyelini harekete geçirmeye yönelik çalışmalar başlattı.

 

Gönüllü turizm rehberliği, restoran işletmeciliği ve tekne turları gibi işlere yönelen yöre halkı, ilçenin gizli kalmış doğal güzelliklerini turizmle bütün dünyaya tanıtmaya başladı.

 

Aziz Nerses Kilisesi, Bar Savma Manastırı ve İncil'in bir nüshasının çoğaltıldığı yer olarak bilinen Rumkale, kaya kilisesinin yer aldığı tarihi Savaşan Köyü'ne teknelerle düzenlenen turlar ilgi çekiyor. Halfeti'yi her hafta binin üzerinde turist ziyaret ediyor.

Birgün, Haber: Mehmet Güldaş, 23.11.2006

AKSARAY'DA TARİHİ ESER VE SAHTE PARA OPERASYONU

 

Aksaray'da jandarma tarafından yapılan iki ayrı operasyonda çeşitli dönemlere ait 62 parça tarihi eser ile 45 adet sahte para ele geçirildi.

 

Aksaray İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, M.O'nun (30) merkeze bağlı Baymış köyündeki evine baskın düzenledi. Evde yapılan aramada, 62 parça tarihi eser ele geçirildi ve M.O. gözaltına alındı. Aksaray'da jandarmanın düzenlediği bir başka operasyonda ise 45 adet sahte banknot ele geçirildi.

 

Sultanhanı beldesindeki bir akaryakıt istasyonundan yakıt alan 2 kişinin verdiği 100 YTL'nin sahte olduğunu fark eden istasyon çalışanları olayı jandarmaya bildirdi. Harekete geçen jandarma, S.A. (39) ve M.K'yı (42) üzerindeki 45 adet sahte banknot ile yakaladı.

Zaman, 23.11.2006

AYASOFYA'DA NAMAZLI EYLEM

 

Ayasofya Müzesi'nde eylem yapan kalabalık bir grup, güvenlik kuvvetlerince gözaltına alınarak emniyete götürüldü. "Alperen Ocakları'' üyesi oldukları ifade edilen grup, Ayasofya'ya gelerek Papa 16. Benedict'in Türkiye'ye yapacağı ziyareti protesto amacıyla bir basın açıklaması yaptı.

 

Dağınık halde girdikleri Ayasofya Müzesi'nde toplanan grup adına bir basın açıklaması yapan Alperen Ocakları Genel Başkanı Serkan Tüzün, Papa 16. Benedict'in sözlerinin tüm İslam alemini derinden yaraladığını söyledi. Ardından da grup, iki rekat 'şükür namazı kıldı. Daha sonra slogan atmaya başlayan grup, güvenlik kuvvetlerince çembere alındı. Öncelikle müzeyi gezen turistlerin dışarı çıkartılmasını sağlayan polis, takviye ekiplerin gelmesiyle 39 kişi oldukları ifade edilen grup üyelerini gözaltına aldı. Bu kişiler, müzenin bahçesine kadar yaklaştırılan 2 polis aracına bindirilerek emniyete götürüldü. Gerçekleştirdikleri eylemin ardından gözaltına alınan 39 kişinin, emniyette yapılan işlemlerin ardından bugün savcılığa çıkartılacakları öğrenildi. Öte yandan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, olaya tepki göstererek "Hangi gayeyle olursa olsun bir ibadethaneye böyle bir baskını tasvip etmem mümkün değildir" dedi.

Sabah, 23.11.2006

DURAK: "TARİHİ TAŞ KÖPRÜ'NÜN RESTORASYONU BİR AN ÖNCE BİTİRİLSİN"

 

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, tarihi Taşköprü'nün restorasyonunun yılan hikayesine döndüğünü belirterek, "Restorasyona başladıysanız bitirin, Adanalıya yamalı köprü izlettirmeye hakkınız yok" dedi.

 

Durak, yaptığı açıklamada, geçmişi itibarı ile dünyanın sayılı köprüleri arasında bulunan, Adana'nın simgesi haline gelen Taşköprü'de Karayolları 5. Bölge Müdürlüğü tarafından başlatılan restorasyon çalışmasına ara verilmesinden tüm Adanalı'nın rahatsız olduğunu ifade ederek, "Seyhan içgölünü gerdan gibi süsleyen tarihi Taşköprü, hem görsellik açısından, hem de trafik açısından çok önemli. Başlatılan restorasyon çalışmasına ara verilmesi ve yamalı halde bırakılması çok yanlış. Özellikle Adana'nın tanıtımı açısından konuklara kötü izlenim bırakıyor" diye konuştu.

Zaman, 23.11.2006

YALILARI SU BASABİLİR

 

NASA'nın (Amerikan Ulusal Hava ve Uzay Ajansı) yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde, Türkiye'nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacak.


Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 2000 yılı sonlarında açıkladığı rapor ise ülkemizin yer aldığı Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde kuraklık artışı ve tarımsal verimde düşüş öngörmekte, küresel ısınmanın zararlı etkilerini en önce ve en şiddetli biçimde yaşayabileceğimize dikkat çekmekte. Aynı şekilde çölleşmeyle mücadele eylem planı verilerine göre düzenlenen Dünya Çölleşme Haritası'nda Anadolu, çölleşme tehlikesi derecesi "yüksek" ve "çok yüksek" sınıfına sokulmakta.


İTÜ Uçak ve Uzay Fakültesi Meteroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Şen de deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle kıyılarda bulunan bazı ünlü yalıların da bundan etkileneceğini belirterek, "Su seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle Boğaz kesiminde yer alan su seviyesine yakın bazı tarihi yalıların en az birinci katları sular altında kalacak" dedi.

Milliyet, 23.11.2006

PERU'DA İLK TUMİ BIÇAĞI

 

Peru'daki arkeolojik kazılarda İnka uygarlığı öncesi dönemlerde tanrılara insan kurban edilmesinde kullanılan bıçaklar bulundu.

 

'Tumi' adlı bıçaklar Peru'nun ulusal sembolü. 750-1375 yıllarında ülkenin kuzey kıyılarında yaşayan Sicanlara ait mezarlarda bulunan bıçakların, şimdiye kadar bulunan ilk örnekler olduğu açıklandı. Arkeolog Walter Alva bulguyu 'olağanüstü önemli' olarak niteledi.

Radikal, 23.11.2006

PROF. Y. MİMAR BEHÇET ÜNSAL VEFAT ETTİ

 

Mimarlık tarihi ve şehircilik araştırmalarının yanısıra tarihi yapıların korunmasına yönelik çalışmalarıyla da tanınan Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Y. Mimar Behçet Ünsal vefat etti.

Mimarlar Odası'nın 29 sicil numaralı üyesi Ünsal'ın cenazesi, 24 Kasım 2006 Cuma günü saat 10:00'da Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi önünde yapılacak törenin ardından, Suadiye Camisi'nde kılınacak öğle namazından sonra Kurtköy mezarlığında defnedilecek.

Yapı, 23.11.2006

TARİHE NEŞTER PROTOKOLÜ TAMAM

 

Rumeli ve Anadolu hisarları, Has Ahırlar, Nafi Baba-Şehitlik Tekkesi, mezarlığı ile Dua Tepesi, Kültür Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Boğaziçi Üniversitesi arasında dün imzalanan protokolle restore edilecek.

Tarihi eserlerin mülkiyetini elinde bulunduran kurumlar adına protokole Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal imza attı. Hayata geçirilecek projelerden bazıları şöyle:

1451 tarihli mezar taşlarının bulunduğu ve İstanbul’daki ilk Osmanlı-Türk şehitliği olarak bilinen Nafi Baba Mezarlığı gün yüzüne çıkacak. Tekke kültür merkezi olacak.

Rumelihisarı’nın halen kapalı olan Saruca Paşa Kulesi, Halil Paşa Kulesi, Zağanos Paşa Kulesi, müze ve sergi salonları olarak hizmet verecek.

Fatih Sultan Mehmet’in fetihten önce ordusu ile birlikte namaz kıldığı yer olarak bilinen "Dua Tepesi" ise kültürel amaçlı kullanılacak.

Protokol kapsamında ayrıca İstanbul Sur-u Sultani içinde yer alan Has Ahırlar, İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi olarak düzenlenecek.

1390’da Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid’ın yaptırdığı Anadolu Hisarı’na ait projeyi bakanlığının yürüteceğini belirten Koç, "Anadolu Hisarı’nın içinden geçen yol iptal edilecek. Yeni güzergahın projesini belediye yapacak" dedi.

Hürriyet, Haber: Hasan Ay, 23.11.2006

NEMRUT DAĞI'NDA RESTORASYON ÇALIŞMALARI 2007'DE BAŞLAYACAK

 

UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Nemrut Dağı'nda restorasyon ve koruma çalışmaları 2007 yılı içerisinde Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülecek.

 

2001 yılından beri Prof. Dr. Herman Brijder başkanlığındaki Hollanda'nın Amsterdam Üniversitesi kazı ve koruma çalışmalarını yürüten ekibin, Nemrut Dağı'ndaki çalışmaları durdurulmuştu. Turizm Bakanlığı ve ODTÜ yetkililerinin müşterek çalışması ile 2007 yılında Nemrut Dağındaki koruma ve restorasyon çalışmaları, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden mimarlık restorasyon bölümü, endüstri ürünleri tasarımı, arkeometri, jeoloji, inşaat mühendisliği, şehir ve bölge planlama bölümlerinden 28 kişilik bir ekip ile yapılacak.

 

Bu yıl 15 Ağustos'ta Kültür Bakanlığı ile Ortadoğu Teknik Üniversitesi arasında bir protokol imzalandığını açıklayan Restorasyon sorumlusu Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü restorasyon lisansüstü programında öğretim üyesi Doç. Dr. Neriman Şahin Güçal; "Bu protokole göre de Nemrut'ta merkezde olmak üzere bir Kommagene Nemrut koruma geliştirme programı tanımlandı" dedi. Projenin 2 ölçekten oluştuğunu söyleyen Güçal, "İlk ölçek Nemrut Dağı tümülüsünde ve yakın çevresinde yapılacak olan çalışmaları içeriyor. Bunların özellikle malzeme bozulmaları ve deprem analizleri jeolojik etütler ve korumaya yönelik müdahaleleri tarif edecek bir araştırma projesi bu ve bilimsel odaklı olacak. Buna paralel olarak da Nemrut Dağı'nın belgelenmesi ve çevre düzenlenmesi projesi hazırlanacak. Bu çalışmaların bir kısmının önümüzdeki yılbaşına kadar tamamlanmasını planlıyoruz özellikle çevre düzenlemesi ihalesi yılbaşından sonra açılacak. Ve ondan sonra da Nisan ayında çevre düzenleme ile ilgili uygulamaların başlayacağını varsayıyoruz. Dolayısıyla gelecek sene Adıyamanlılar ve gelecek turistler için çevre düzenlemesi bakımında daha sağlıklı olmasını sağlamayı umuyoruz " diye konuştu.

 

Eski Çağ Dilleri Uzmanı Prof. Dr. Sencer Şahin de Nemrut Dağı ve Tümülüsü'nün son 3-4 yılda haddinden fazla zarar gördüğünü söyledi. Şahin yaptığı açıklamada, Nemrut'ta bütün önemli tarihi delillerin yer değiştirdiğini ifade ederek, Antioch'un başını 2040 seneden beri durduğu yerden alıp terasa koymakla oradaki tamamlanmamış bir eserin orijinal yeri değiştirilmiş olduğunu açıkladı.

Adıyaman Haber, 23.11.2006









BURSA'DA TOPHANE CADDESİ GEÇİT VERMİYOR

 

Tarihi mekanların restorasyonu çalışmaları kapsamında Tophane Caddesi'nde kaldırımların kullanılması vatandaşlara yürüyecek alan bırakmadı.

 

Tophane yamaçlarında, Osmangazi Belediyesi'nin surları gün yüzüne çıkarma çalışması ile Büyükşehir Belediyesi'nin Balibey Han restorasyonu aynı anda kaldırımları işgal edince, vatandaşlar araçların ortasında yürümeye başladı.

 


Gerek Osmangazi gerekse Büyükşenir Belediyesi’nin bölgede yoğun bir şekilde çalışmasının sevindirici olduğunu belirten Hisar sakinleri, "Ancak çalışmaların, vatandaşın da durumu göz önüne alınarak düzenlenmesi gerekir. Avrupa'da bütün belediyeler önce vatandaşın can güvenliğini temin ediyorlar, sonra çalışıyorlar. Avrupa'ya üyelik konusunda hükümet yoğun gayret gösterirken, mahalli idarelerin de önce vatandaşın canını düşünecek hassasiyetin olması gerekir.
Bir taraftaki iş bitmeden diğer tarafta çalışma olmasını vatandaşlara saygısızlık olarak değerlendiriyoruz. Çocuklarımız buradan gidip geliyor, üzücü kaza yaşansa, bu çalışmaların önemi kalır mı?" şeklinde kaygılarını da dile getirdiler.

Bursa Hakimiyet, 22.11.2006

29. ULUSLARARASI KAZI, ARAŞTIRMA VE ARKEOMETRİ SEMPOZYUMU

 

29.Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu'nun 28 Mayıs - 1 Haziran 2007 tarihleri arasında yapılacağı açıklandı.

 

Türk Müzeciliği'nin Kurucusu Osman Hamdi Bey'in doğum yıldönümü anısına yapılacak olan sempozyumun organizasyonunu Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü-Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü yapıyor.

TAY Haber, 22.11.2006

KÜLTÜR MÜDÜRLÜĞÜ'NÜN ÇATISI YANDI

 

Batman İl Kültür Müdürlüğü binasının çatısında yangın çıktı.

 

Belediye itfaiyesinin yanı sıra çeşitli kurum itfaiyelerinin de müdahale ettiği yangında çatı ve arşive kaldırılmış kitaplar kül oldu. Uzun uğraşlar sonucu kontrol altına alınan yangının, onarım sırasında yapılan kaynaktan çıktığı belirtildi. Yangının fark edilmesi ile kütüphane ve binada bulunan vatandaşlar tahliye edildi. Ziya Gökalp Mahallesi'nde bulunan İl Kültür Müdürlüğü binasında, Kültür Merkezi ve Halk kütüphanesi ile bir de sinema salonu bulunuyor.

Zaman, Haber: Suphi Kaya, 22.11.2006

PAMUKKALE'YE ANKARA DESTEĞİ

 

Denizli Valiliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında 27 Kasım'da imzalanacak olan 'Pamukkale Sözleşmesi' ile ören yeri gelirlerinin yarısı Denizli'ye bırakılırken, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Beyaz Cennet'teki diğer tesislerin gelirlerini kente bırakma kararı aldı.


Denizli Valisi Nasan Canpolat, yıllık 8 milyon YTL'yi bulan ören yeri gelirlerinin yarısının kentte kalacağını ve Pamukkale Projeleri için kullanılacağını, bunun dışında termal havuzlar, termal su, rekreasyon alanı ve Kocaçukur çevresindeki dükkan ve tesis gelirlerinin de Denizli Özel İdare Müdürlüğü'ne verileceğini söyledi.

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Denizli ve Pamukkale'ye yaptığı ziyaretin ardından Beyaz Cennet'in bakanlık korumasına alındığını kaydeden Vali Canpolat, "Pamukkale'de hukuksal zeminde kalıcı çözümün yolu açıldı. Protokolün tüm detayları imzadan sonra açıklanacak. Bu çözüm tüm kesimleri mutlu edecek. Protokol sadece kapı gelirleri ile ilgili... Pamukkale'deki diğer tüm mekanların işletmesi ve kiralaması da Denizli Özel İdaresi'ne verildi. Bu işletmeler ile Pamukkale'den daha önce elde ettiğimiz 7-8 milyon YTL'lik yıllık örenyeri gelirini katlayacağız. Bizim hesaplarımız Denizli İl Özel İdaresi olarak en az yıllık 10 milyon YTL rutin gelir elde edeceğiz. Denizli'ye Pamukkale altın bir tepsi içinde, 'Buyrun en iyi şekilde işletin, bize de sadece kira ödeyin' diye sonuldu. Gerisi bizim ve Denizli'nin maharetine kalmış. Burada en önemlisi de Pamukkale geri dönülemeyecek biçimde kurtarılmış olacak. Böylece Bakan Atilla Koç, Denizli'yi ne kadar sevdiğini gösterdi" dedi.

 

Bakanlık Döner Sermaye İşletmeleri (DÖSSİM) Merkez Genel Müdürü Enver Altıntaç ile Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün Başkanlığı'ndaki heyetin Pamukkale'de incelemeler yaptığını kaydeden Vali Hasan Canpolat: "Bu ziyaret çok olumlu oldu. Bakanlık yetkilileri proje kapsamında kalan yerleri ve uygulamaları yakından görme fırsatı buldu" dedi.

 

Bölgedeki diğer gelirler neler?
Pamukkale sorunu ile ilgili ilk adım 27 kasım 2006 tarihinde protokolün imzalanması ile atılmış olacak. Protokolde kapı girişlerinden elde edilen gelirlerin 2 yıl boyunca yüzde 50, yüzde 50 Bakanlık ile Denizli İl Özel İdaresi arasında paylaşılması karara bağlanacak. Bu paylaşım daha sonra yüzde 25 ile yüzde 75 olarak devam edecek.
Pamukkale'de Denizli İl Özel İdare Müdürlüğü'ne kalacak diğer gelirler şöyle;
* Yıllık 8 milyon YTL kapi girişi gelirinin yarısı: 4 milyon YTL
* Antik Havuz geliri: 2 milyon YTL
* Kocaçukur'daki 10 dükkanın kirası: 1 milyon YTL
* Kocaçukur'daki termal havuz, kabinler ve kafeterya kiraları: 1 milyon YTL,
* Rekreasyon alanında kurulacak mekan, tesis ve dükkanların geliri: 500 bin YTL
* Karahayıt'ta termal sıcak su geliri: 1.5 milyon YTL
TOPLAM 10.5 MİLYON YTL

 

KONU HAKKINDA KİM NE DEDİ?
 

Denizli Mimarlar Odası Başkanı Süleyman Boz, para ve gelirle ilgilerinin bulunmadığını, kendileri için önemli olanın "Pamukkale'yi kurtaracak projeler" olduğunu belirterek, "Biz paraya pula ve gelire bakmayız. Biz projelerin sağlıklı uygulanıp uygulanmamasına bakarız. Önümüzdeki iki yılda projeler tamamlanır ve Ankara 2 yıl boyunca ödenek desteğini sürdürürse, Pamukkale gerçekten önemli mesafeler alır. Biz baştan beri, Pamukkale'nin gelirleri uygulama projeleri tamamlanana kadar kalsın istedik. Bu gelişme olumlu ve iyi bir adım. Pamukkale'yi izlemeye devam edeceğiz. Ancak bir şartla: Pamukkale için yaratılan kaynakların ve Ankara'nın gönderdiği ödeneklerin yerinde ve doğru dürüst kullanılması gerekli. Biz işin burasındayız" dedi.

 

CHP Denizli İl Genel Meclisi Grup Başkanı Abdullah Şavklı, "Pamukkale için atılan bun ilk adım olumlu. Kapı girişlerinden elde edilen yüzde 50 gerçekten önemli. Bakanlık bu oranı başka hiçbir yerde bu kadar vermiyor. Ayrıca Pamukkale'deki diğer tesislerin işletilmesi için Özel İdare'ye verilmesi de önemli. Bu da Pamukkale'den elde edilen gelirin katlanarak artmasını sağlar. Bu protokolün arkasından Pamukkale için özerk yapı gelecekse gerçekten çok olumlu olur. Kalıcı hukuki bir statü sağlanacaksa tüm tartışmalar biter. Artık Pamukkale Bakanlar ile Valilerin iki dudağı arasında, ortada bir yerde kalmamalı. Ben ilk girişimi olumlu buluyorum. Kalıcı çalışmalar için de Vali Bey'in duyarlı davranacağına inanıyorum" dedi.

 

AKP İl Başkanı Tin, "Pamukkale tartışmaları protokol ve sonrasında artık tamamen sona ermiştir ve sona erecektir. Pamukkale'de istediğimiz oldu. Bu konuda Sayın Bakanımız Atilla Koç'un da duyarlılığını gördük ve hep hissettik. Özerk ve tam korunma sağlanan bir Pamukkale Denizli ve Türkiye'yi olduğu gibi tüm dünyayı da mutlu edecektir. Bu protokol ile sadece yüzde 50'lik kapı gelirlerini kazanmadık, tüm Pamukkale'yi ve Pamukkale'den elde edilecek gelirleri kazandık. Bakanlık düzeyinde Pamukkale'ye gönderilecek ödeneklerin ve yatırım planları ile projelerinin de sonuna kadar takipçisi olacağız. Denizli AKP hükümeti için çok önemli. Bu mutlu son da bunun bir göstergesi.." şeklinde konuştu.

 

DYP Grup Başkanı Baklan ise "Sayın Valimize gelir gelmez Pamukkale konusundaki hassasiyetlerimizi anlattık. Bize, kendisi için de Pamukkale'nin öncelikli olduğunu söyledi ve sabırlı olmamızı istedi. Son protokol haberi üzerine kendisi ile yine konuştuk. Bizden bir ricada bulundu. Birkaç gün daha bekleyelim ve protokolle ilgili yapacağım geniş ve kapsamlı basın toplantısını yapalım, dedi. Ben Denizli için iyi ve güzel bir sonuca ulaşacağımızı umuyorum." dedi.

Yeni Asır, Haber: Mustafa Kaya, 22.11.2006

SELİMİYE VAKIF MÜZESİ ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR

 

Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, Selimiye Camii bahçesindeki Darül Kurra Medresesi'nin restorasyonu ve Selimiye Vakıf Müzesi'ne dönüştürülmesi çalışmasının devam ettiğini belirtti.

Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, Darül Kurra'nın restorasyonu ve Selimiye Vakıf Müzesi'ne dönüştürülmesi işi ihalesinin 522 bin YTL'ye İY-KA İnş. ve Kaya İnş. ortaklığı tarafından alındığını belirtti.

Restorasyon ve müze düzenlemesi işinin yıl sonuna kadar tamamlanacağını ifade eden yetkililer, Selimiye Vakıf Müzesi'nde erken Osmanlı eserlerinin sergileneceğini belirtti.

Restorasyonu üstlenen firma yetkilileri ise, çalışmaların yüzde 50'sinin tamamlandığını, 1'ü büyük 13 odanın iç ve dış cephesinde Horasan sıva yapıldığını söyledi.

Tarihi eserde yer döşeme ve elektrik sistemlerinin değiştirilmesi çalışmalarının devam ettiğini bildiren firma yetkilileri, Edirne'nin güzel bir müzeye daha kavuşacağını kaydetti.

Edirne Internet Gazetesi, 22.11.2006

ALAMET-İ HARİKASI BOL SANAT FUARI

 

Artistanbul Uluslararası Çağdaş Sanat Günleri, önceki akşam resmi açılışını yaptı, dün de gezilmeye başlandı. Tophane'deki 3 ve 5 No'lu antrepolarda gerçekleşen fuar, 'Bağlantı' temasıyla yerli ve yabancı 62 sanat galerisini, 150 sanatçıyı ağırlıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Sanat Galericileri Derneği ve Dream Design Factory'nin düzenlediği 'Artİstanbul 2006'nın yoğun sigara dumanı altında yapılan açılış töreninde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, kentlilere İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi sebebiyle artan sorumluluklarını hatırlattı. Artistanbul'un mekanının dekoratif baskınsızlığı sanat eserlerinin şansına olmuş bu yıl. Sekiz bin metrekarelik alanda, eserlerin her biri rahatça salınıyor. Fuarın en dikkat çeken sergilerinden biri Teşvikiye Sanat Galerisi'nde 15 ayrı sanatçının farklı şekillerde yorumladıkları Osman Hamdi Bey'in 'Kaplumbağa Terbiyecisi' tabloları. 'Ben olsam II' isimli sergi, tebessümü garantiliyor. Resmin ağırlıkta olduğu fuarda heykel, enstelasyon, vioeo, fotoğraf ve özgün baskı çalışmaları var. Kapsamına Genç Sanatçılar Resim Yarışması, Genç Sanatçılar Heykel Yarışması ve Genç Sanat Eleştirmenleri Yarışması'nı alan fuar, arayıp randevu alan okullar için ücretsiz. İstanbul Modern'le komşuluk vesilesiyle işbirliği yapan Artistanbul, 26 Kasım'a dek açık.

Zaman, Haber: Rengin Ege, 22.11.2006

POLİSİN KUYU BAŞI NÖBETİ

 

Bursa Çekirge Mahallesi yakınlarındaki 1. derece sit alanı olan arazide geçen hafta 4 kişi tarafından "define aramak için" açılan kuyunun başında, şimdi Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ekipleri nöbet tutuyor.

 

Baskında gözaltına alınan 4 kişi, Osmanlı döneminde araziye 130 kg. altın gömüldüğü söylentileri üzerine kazı yaptıklarını söylemişti. İfadeler sonrası 3 kişi daha gözaltına alınmıştı. 7 kişinin Cumhuriyet Savcısı tarafından serbest bırakılmasının ardından, Kaçakçılık ve Organize Suçlar'a ait iki ekip kuyu çevresinde 24 saat nöbet tutmaya başladı. Biri dürbünlü iki sivil ekip tarafından gözetlenen kuyuya kimse yaklaştırılmıyor.

Vatan, 22.11.2006

MÜZEDEN ÇALINAN ESERLER KÖPRÜ ALTINDA BULUNDU

 

Isparta Müzesi bahçesinden 2 yıl önce çalınan iki ayrı savaşçı heykeli, Burdur'un Bucak İlçesi'nde bir köprü altında bulundu. Burdur Müze Müdürü Hacı Ali Ekinci, eserlerin MS 2. yüzyıla ait olduğunu ve paha biçilemeyeceğini söyledi.

 

Isparta Müzesi'ni tanıtan kitaplara kapak olan birbirine bitişik iki savaşçı heykeli 14 Şubat 2004'te çalınmıştı. Heykeller, 13 Kasım'da Bucak jandarma ekiplerine gelen bir ihbarla bulundu. İhbarı yapana, eserlerin alınmasını sağlayan görevlilere eserlerin değerinin yüzde 7,5'i oranında ödül verilecek.

Zaman, 22.11.2006

BELGELER 'TARİH OLDU', ESERLER ALINAMADI

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, antik çağın yedi harikasından biri olan Mausoleion'un Mausolos ve Artemisia'nın heykellerinin İngiltere'ye götürüldüğünü belgeleyen resmi evrakı arşivlerinde bulamadı.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda yaklaşık 10 yıldır yürütülen kayıp evrak operasyonu olumsuz sonuçlandı. Bakanlık bünyesindeki Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, belgeler bulunamadığı için Mausolos ve Artemisia'nın heykellerini talep edemedi.


Bir bakanlık yetkilisi, 1996'dan beri Başbakanlık, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ve Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı'nda yurtdışına götürülmüş tarihi eserlerle ilgili tüm bilgi ve belgelere ilişkin döküm talep ettiklerini, ancak Mausolos ve Artemisia heykelleriyle ilgili herhangi bir belge bulunamadığını, hukuken belge olmaksızın İngiltere'den Türkiye'nin kültürel mirası olan bu heykelleri talep edemediklerini açıkladı.

Milliyet, Haber: Yıldız Yazıcıoğlu, 22.11.2006

KIRKDİREKLİ ONARILIYOR

 

Kastamonu şehir merkezinde Kırkodalı`nın ardından Kırk Direkli adıyla tanınan tarihi Atabeygazi Camii'nin bakım ve onarım ve restorasyon çalışmalarına başlandı.

Kitabesinde Selçuklu Devleti hükümdarından Hüsamettin Çoban Bey tarafından yaptırıldığı yazılı Atabeygazi Camii (Kırkdirekli) sonunda ele alındı.

Vakıflar Genel Müdürlüğü`nün 2006 yılı yatırım programında yer alan ve ihale aşamasını ancak geçtiğimiz aylarda tamamlayabilen ve yer teslimi ile inşaatın yüklenicisi Şükrü Şeref firmasının başladığı bakım-onarım ve restorasyona cami içerisinde devam ediliyor.


Hicri 672, Miladi 1273 yılında yapılarak hizmete giren ve çevresindeki türbede Atabeygazi`nin bulunduğu 733 yıllık caminin merdivenle çıkılan ikinci kat sağ duvarında ne zaman yapıldığı belli olmayan lale ve yaprak minyatürlerinin bulunması görenlerin ilgisini çektiği gibi ilk inşaatında horasan ile yapılan taş duvarların sağlamlığı da hayretle karşılanmakta.
Kastamonu Postası, 22.11.2006

GOYA'NIN ÇALINAN TABLOSU BULUNDU

 

Francisco de Goya'nın Ohio Toledo Sanat Müzesi'nden, Manhattan'da bulunan Solomon R. Guggenheim Müzesi'ne transfer edilirken yolda ortadan kaybolan 'Children with a Cart' adlı yağlıboya tablosu FBI tarafından bulundu. FBI'ın New Jersey eyaleti Newark ofisinde görevli özel ajanı Les Wiser, yaklaşık 1.1 milyon dolar değer biçilen tablonun, olayda herhangi bir zarar görmediğini söyledi.

Hırsızlık olayına medyada geniş yer verilmesinin tablonun bulunmasına yönelik ipuçları sağladığı belirtilen açıklamada, konuyla ilgili incelemenin devam etmesi sebebiyle tablonun ne zaman, nerede ve nasıl bulunduğuna dair bilgi verilmedi.
    
Tablo, 8 Kasım'da, Pennsylvania eyaletinin Stroudsburg kentinde, himayesinde bulunduğu profesyonel bir sanat nakliyecisinin geceyi geçirdiği otelin park yerinde bulunan kamyonundan çalınmıştı.
    
1778 yılında tamamlanan ve oyun oynayan dört çocuğun resmedildiği tablo, bir milyon dolara sigortalanmıştı.
 
Eser, yaklaşık 135 önemli İspanyol ressamın eserleriyle birlikte 17 kasımda açılan 'El Greco'dan Picasso'ya İspanyol Tabloları: Zaman, Gerçek ve Tarih' adlı sergide yer alacaktı.
    
Tabloyu sigortalayan şirket, tablonun bulunmasına yönelik bilgi verecek kişi ya da kişilere 50 bin dolar ödül verileceğini açıklamıştı.

Hürriyet, 22.11.2006

ATA'NIN KALDIĞI KONAĞA RESTORASYON

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı yıllarında Tokat'ta kaldığı tarihi konakta yapılan restorasyon çalışmalarının yüzde 90'ı tamamlandı. 

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyetin kuruluş yıllarında Tokat'a geldiğinde kaldığı yakın silah arkadaşı Yüzbaşı Mustafa Vasfi Süsoy'a ait Devegörmez Mahallesi'ndeki 2 katlı ev, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 14 Eylül 1984 tarih ve 379 sayılı kararıyla tescil edilmişti. 2000 yılında 64 bin YTL'ye alınan tarihi konakta 2005 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca röleve, restorasyon, restitüsyon çevre düzenleme projesi yapılırken, 2006 yılında başlayan restorasyon çalışmalarının kısa sürede yüzde 90'lık bölümü tamamlandı. Restorasyon çalışmalarının yaklaşık 278 bin YTL'ye mal olduğu kaydedildi. 

Müteahhit firma tarafından teslim edilmesi beklenen tarihi konağın müze ev olarak halkın hizmetine sunulacağı bildirildi. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün milli mücadele yıllarında Tokat'a geldiğinde kaldığı evde yatağı, müzede bulunan şezlongun ve bunların yanı sıra Anıtkabir ve bazı müzelerden istenilen Atatürk'ün eşyalarının sergileneceği kaydedildi. 

Öte yandan, tarihi konağın yanındaki bir evin de 48 bin 500 YTL'ye satın alındığı ve restorasyon çalışmaları sonrasında Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa'nın anısına Plevne Müzesi'ne dönüştürüleceği bildirildi.

Tokat Kent Haber, 22.11.2006

DEFİNE AVCILARI KAPI TOKMAĞI ÇALDI

 

Tokat'ta, tarihi bir konakta define arayan şahısların evin kapı tokmaklarını da çaldığı iddia edildi. 

İddiaya göre, Devegörmez Mahallesi'nde Atatürk'ün Tokat'a geldiğinde kaldığı evin yanında bulunan tarihi eski binaya giren kimliği belirsiz kişi veya kişiler define aradı. Virane halindeki tarihi evin ocak kısmının bulunduğu yeri yaklaşık 2 metre derinliğinde kazan define avcılarının, ayrıca evin kapı tokmaklarını çalarak kayıplara karıştığı ileri sürüldü. Şahısların eski evde ocağın üst kısmında bulunan oymalı taşı almaya çalıştıkları da tespit edildi. 

Restorasyon çalışmalarının yapıldığı tarihi konakta çalışan Mehmet Kaya, birkaç gün önce gece saatlerinde bina içinde dolaşan birilerini fark ettiklerini ve polise haber verdiklerini ifade ederek, "Polis mahalle çevresinde arama yaptı ama şahıslara rastlayamadı. Evin içerisinde define aramışlar. Ayrıca bu eski ev biraz ilerisindeki bahçe kapısının da tarihi kapı tokmakları çalınmış" dedi.

Tokat Kent Haber, 22.11.2006

KÜLTÜR VARLIKLARI TESCİLLENİYOR

 

Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından iki yıl önce tespit çalışmaları tamamlanan kültür varlıklarının, Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescil çalışmaları devam ediyor. 

Konu ile ilgili olarak bir açıklama yapan Gümüşhane Kültür ve Turizm Müdürü Hüseyin Ateş, Köse, Şiran ve Kelkit İlçeleri'ndeki tescil çalışmalarının tamamlandığını merkez ilçe ile Torul ve Kürtün İlçeleri'nde ise çalışmaların devam ettiğini söyledi. 

Müdür Ateş, il genelinde bulunan kemer köprü, çeşme, cami, kilise gibi kültür varlıklarının iki yıl önce tespit çalışmalarının müdürlük elemanlarınca yapıldığını belirterek, "İki yıl önceki bu çalışmamız sonrası il genelinde 550 adet kemer köprü, çeşme, cami, değirmen, kilise gibi kültürel varlıklarımız tespit edildi. Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu'na yapılan başvuru sonrası bu tarihi eserlerimizin 420' sinin tescili tamamlandı. Kalan 130 kültür varlığımız ise Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu'nda görevli Harita Mühendisi Seyhan Öztürk, Arkeolog Gülseren Boz, Mimar Çiğdem Çebi ve Tuğba Hacisalihoğlu'ndan oluşan ekiple birlikte tescil çalışmalarımız sürüyor" dedi. 

Kültür varlıklarının tamamlanmasından sonra bir envanterin çıkarılacağını belirten Gümüşhane Kültür ve Turizm Müdürü Hüseyin Ateş, il genelindeki kültürel varlıkları bir kitap halinde basarak 81 ilin kültür ve turizm müdürlüklerine gönderileceğini de sözlerine ekledi.


Öte yandan, Torul İlçesi'ne bağlı köylerde tescil çalışmalarını İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüseyin Ateş rehberliğinde sürdüren Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu teknik elemanları Öztürk, Boz, Çebi ve Salihoğlu, ilçeye bağlı Herek köyünden dönüşte yoğun kar yağışı sonucu bir saat mahsur kaldılar. 


Müdür Ateş, Herek köyündeki tescil çalışmasından sonra Demirkapı köyüne geçiş sırasında yoğun kar nedeniyle bir saat mahsur kaldıklarını belirterek " Köy Hizmetleri Birim Müdürlüğü'nü arayarak durumumuzu bildirdik. Ancak kara saplanan aracımızı kendi imkanlarımızla kurtararak yakında bulunan Demirkapı köyüne inmeyi başardık" dedi.

Gümüşhane Kent Haber, 22.11.2006

TARİHİ BİNA KUNDAKLANDI

 

Tuzpazarı Mahallesi Elmalı Cadde üzerindeki kullanılmayan 3 katlı tarihi binada yangın çıktı. Alevler kısa sürede büyüyerek ahşap binayı sardı.

 

Çevredeki esnafın ihbarı ile kısa sürede olay yerine gelen 6 itfaiye ekibi, yangına müdahale etti. Yangında ölen ya da yaralanan olmazken, tarihi bina küle döndü. Yapılan incelemede tarihi binanın 3 ayrı yerden ateşe verildiği bildirildi. Olay Yeri İnceleme ekipleri de geniş çaplı araştırma başlattı.

Bursa Hakimiyet, 21.11.2006

GÜMÜŞHANE'DE TARİHE IŞIK TUTAN CAMİSİZ MİNARELER RESTORE EDİLİYOR

 

Gümüşhane'nin en eski yerleşim bölgesi Süleymaniye Mahallesi'nde 16. yüzyıldan kalma olduğu belirtilen Osmanlı eseri camisiz 3 minare restore ediliyor.

 

Gümüşhane'nin güneybatısında bulunan ve ilk yerleşim yeri olarak 'Canca, Eskişehir' adlarıyla da bilinen Roma, Bizans ve Osmanlı kültürünün izlerinin hakim olduğu bölgede yıkılmaya yüz tutmuş, birçok tarihi eser kendilerine uzanacak eli bekliyor. İsmini yörede bulunan gümüş maden yataklarından aldığı belirtilen, 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon Rum İmparatorluğu'nu yıkmasıyla Osmanlı topraklarına katılan Gümüşhane'de, camilerden hiçbir iz kalmazken, minareler tarihe ışık tutuyor.

 

Bir dönem bünyesinde 70 bin nüfusu barındırdığı kaydedilen bölgede camilerin yanında harabeye dönen hamam, darphane ve kilise başta olmak üzere çok sayıda tarihi eser restore edilmeyi bekliyor. Vakıflar Bölge Müdürü Mazhar Yıldırımhan, camisiz minarelerin, tapu kadastro çalışması sırasında Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne tescilleri yapıldığını kaydederek, "Aynı bölgede bir de hamam var. Gelecek yıl onu da projelendireceğiz." dedi.

 

Camilerinden bir iz kalmadığını, minarelerinin ise kesin olmamakla birlikte 16. yüzyılda Osmanlı döneminden kalma olduğunu söyleyen Yıldırımhan, "Kanuni Sultan Süleyman'ın talimatıyla yaptırılan ve 'Süleymaniye Camii' olarak bilinen camiyi iki yıl önce restore ettirdik. Bunun yanında 12. yüzyıl başlarında Danişmendlilerin yöreye gelişlerinden sonra yapıldığı bilinen Küçük Camii'nin de kubbesini restore ettirdik. 2005'te projelendirilip ihale edilen camisiz 3 minareyi de bu yıl restore ettiriyoruz. Yaklaşık bir ay içinde restorasyon tamamlanacak. Bu şekilde tarihe ışık tutan üç eseri kurtarmanın sevincini yaşayacağız." diye konuştu.

 

Yıldırımhan, geçen yıl bölgede 11 eserin onarım ve inşaatının tamamlandığını, bu yıl yine 11 tane eserin onarım ve inşaatının devam ettiğini, 2007'de ise 29 eserin yatırım programına alınacağını kaydetti.

Zaman, Haber: Fahri Öztoprak, 21.11.2006

500 YILLIK 50 PİPO

 

Erzurum Kalesi’nde yapılan kazılarda 500 yıllık 50 pipo çıktı. Ayrıca Bizanslar’a ait su kanalı ve Osmanlı döneminden kalma küp ve top gülleleri bulundu.

Müze Müdürü Mustafa Erkmen, "Kazdıkça eski tarihe doğru gidiyoruz. Önümüze neler çıkacağını bilmediğimiz için çok heyecanlıyız" dedi.

Hürriyet, 21.11.2006

ÜÇPINAR KURŞUNLU CAMİİ RESTORASYONA  ALINDI 

 

Konya'da Bozkır’a bağlı Üçpınar kasabasında tarihi Kurşunlu Camii'nin restorasyon çalışmaları başlatıldı. Üçpınar Belediye Başkanı Ziya Kuz, yok olmakla yüz yüze kalmış ve içerisine rutubetten girilemeyen caminin restorasyonu için yoğun çaba harcadıklarını söyledi. Yoğun çalışmalarından dolayı Vakıflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürü Muammer Koyuncu ve kurul üyeleri ve milletvekillerine teşekkür etti. Tarihi Kurşunlu Cami’sinin restorasyonu için 250 bin YTL harcanacak.

Merhaba Gazetesi, 21.11.2006

BENZERSİZ BİR ROMA SANAT ESERİ ORTAYA ÇIKTI

 

İtalyan restoratörler, daha önce eşine rastlanmamış, parlak ve çok değişik renk mermerlerle yapılmış ve Romalıların bile göremediği bir zemin döşemesini açığa çıkardı. Opus sectile denilen bu teknik 1600 yıl önce Roma sarayının duvar ve zeminin dekore etmekte kullanılmıştı. Ne var ki, inşa esnasında sarayın tavanı çökünce mozaikler de binlerce yıldır yıkık yapının altında gömülü olarak kalmışlardı. Italyan Kültür Bakanı Francesco Rutelli “Sarayın sahibi bile bu şahaseri göremedi” dedi. 1600 yıl önce çatının çökmesine neyin sebep olduğu bilinmiyor ama bu kaza duvarlarda ve zeminde bulunan mozaiğin üstünü tamamen örterek korunmasını sağlamış.


 



Roma’daki Museo dell'Alto Medioevo’yu gezenler bu sarayın ana salonu şeklinde yeniden dekore edilen bir galeride üç duvarı ve zemini kaplayan bu mozaikleri görebiliyorlar. Bu grup Roma Dönemi’ne ait, bilinen yegane tümü ile sağlam opus sectile örneği. “Kesim İşi” anlamına gelen bu kelime, değişik renklerde kesilen mermer parçaların bir yapboz şeklinde birleştirilmesine verilen isim. Her ne kadar Roma’da değişik örneklerine rastlansa da aslında bu sanatın ilk ortaya çıktığı yerler Mısır ve Anadolu.

 

Kanada’da McMaster Üniversitesi profesörlerinden ve "Mosaics of the Greek and Roman World" isimli kitabın yazarı Katherine Dunbabin “Mozaiğe çok benzese de, mozaikte olduğu gibi tesserae denilen hurda malzemeden yapılmayıp, parlak, kaliteli ve renkli mermerlerden şekil verilerek kesilen parçalar kullanıldığı için, bu tarzın yapımı çok daha zor ve çok daha değerli” demekte.

 

Roma’dan fazla uzak olmayan Ostia yakınlarında,  Porta Marina’da deniz gören bir aristokrat sarayının ana salonunu süsleyen bu opus sectile MS 4. yüzyıla tarihleniyor. 1959 da bulunan bu sanat eserinin binlerce mermer parçası 50 yıla yakın bir süredir restoratörler tarafından birleştiriliyordu. Kültür Bakanı’nın söylediğine göre “Sonuç olağanüstü. Sadece bu sanat eserini görmek için bile Roma’ya gelmeye değer”

Discovery News, Haber: Rossella Lorenzi, 10.11.2006

CEVHERPAŞA CAMİİ ONARILIYOR

 

Denizli'nin Kale İlçesi'ndeki tarihi Cevherpaşa Camii'nde restorasyon çalışmalarına başlandı.

 

İlçenin eski yerleşim merkezi Tabae'de bulunan 781 yıllık cami, Vakıflar Aydın Bölge Müdürlüğü'nce restore ettiriliyor. Çalışmalar kapsamında caminin çatı kısmı onarılıyor, iç bölüm düzenlemesi, ahşap bölümler ve işlemeler aslına uygun olarak yenileniyor. Bakımsızlık ve doğa koşulları nedeniyle caminin hasar gören minaresinde de onarım yapılacak. Bu çalışmalar için 125 bin YTL harcanacak. Kale Belediye Başkanı Abdullah Karaayvaz, Cevherpaşa Camii'nin restorasyon işinin kısa sürede bitirilmesini beklediklerini belirterek, "1225 yılında yapılan bu cami, ilçemizdeki en eski yapılardan. Burası Denizli-Muğla kara yolu kenarında bulunduğundan, önemli bir ziyaretçi potansiyeli yaratacağına inanıyoruz" dedi.
Haber Ekpres, 21.11.2006

500 YILLIK APOSTOL BİR GÜNDE MOLOZ OLDU

 

Muğla'nın Karşıyaka mahallesinde Saburhane mevkiinde bulunan, geçtiğimiz gün meydana gelen çökmeler nedeni ile bölgede tehlike oluşturan ve 500 yıllık olduğu tahmin edilen tarihi Apostol Hanı belediye ekipleri tarafından dozer aracılığı ile yıkıldı. Yüksek Anıtlar Kurulu tarafından sabah saatlerinde inceleme yapılan bina öğleden sonra belediye ekiplerini çalışması ile tamamen yıkıldı. Yıkım işlemleri sırasında tarihi binanın mülk sahibi olan 76 yaşındaki Muharrem Kızılkaya ekiplere zorluk çıkardı. Yıkımı durdurmak isteyen Muharrem Kızılkaya'yı zabıta ekipleri ile vatandaşlar ikna edemedi. Bunun üzerine Kızılkaya olay yerine gelen polis ekipleri tarafından tarihi binanın bulunduğu bölgeden uzaklaştırıldı. Kızılkaya'nın binadan uzaklaştırılmasının ardından yıkım işlemleri gerçekleşti. Tarihi binanın yıkılışını mahalle sakinleri meraklı gözlerle izlediler. Muğla'nın Saburhane mevkiinde bulunan tarihi Apostolos Hanı'nın yaklaşık 500 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Yapıldığı yıllarda bölgede bulunan bir Rum usta tarafından inşa edilen han Rumların mübadele yıllarında kentten ayrılmalarına kadar han olarak hizmet verdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında Muğla'nın ilk okullarından biri olan Cumhuriyet İlköğretim Okulu'na ev sahipliği yapan han, okulun buradan ayrılmasının ardından uzun bir süre boş kaldı. Yaklaşık 6 yıl önce çıkan yangın nedeni ile tamamen yanan tarihi bina bakım yapılmayarak kaderine terk edildi.

Haber Ekspres, 21.11.2006

KAPALIÇARŞI KENTSEL YENİLEME ALANI OLUYOR

 

Kapalıçarşı’nın tamamı ve çevresindeki hanlar ile Beyazıt, Molla Fenari, Tayahatun Mahalleleri'nin belli kısımları, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından "Kentsel Yenileme Alanı" olarak belirlendi.

Belediye Meclisi’nin oybirliğiyle aldığı kararla, deprem riski taşıyan Kapalıçarşı güçlendirilecek, çarşının etrafındaki tarihi dokuyu bozan yapılar kaldırılacak, 50’ye yakın tarihi han restore edilecek. Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, "Bu çalışmayla, çarşının etrafındaki tarihi dokuyu bozan çıkıntı ve işgallere son verilecek. Kapalıçarşı, bütün ihtişamıyla ortaya çıkacak ve değer kazanacak" dedi. Karara yönelik uygulama, Bakanlar Kurulu’nun onayından sonra başlayacak. Kanun gereği, Kentsel Yenileme Alanları’nda kamulaştırma işlemleri kolaylaşıyor, bürokratik işlemler kısa yoldan çözülüyor.

Hürriyet, Haber: Hasan Ay, 21.11.2006

MÜZE OLARAK GEZECEK

 

Papa 16. Benedikt’in 28 Kasım-1 Aralık tarihlerinde yapacağı Türkiye ziyaretinin İstanbul ayağında Ayasofya’yı turistik amaçlı olarak ziyaret edeceği, Vatikan tarafından da teyit edildi.

Vatikan’ın resmi internet sitesi ziyaret programıyla ilgili ayrıntılı bilgilere yer verdi. Vatikan, Ayasofya’nın "müze" olduğunu teyit ederek, Papa’nın 30 Kasım günü "Ayasofya Müzesi'ni ziyaret edeceğini" açıkladı. Böylece Vatikan, Papa’nın Ayasofya’da dua edip etmeyeceğine dair tartışmalara da son noktayı koymuş oldu. Buna göre Papa, Ayasofya’da dua etmeyecek. Papa’nın Ayasofya’ya yapacağı turistik gezi iki ayin arasında gerçekleşecek. Önce Fener Rum Patriği Bartholomeos’un makam aracıyla birlikte Patrikhane’ye gidecek olan Papa, burada Aziz Andreas yortusu ayinine katılacak. Daha sonra Ayasofya’ya geçecek olan Papa, ardından Ermeni Apostol Kilisesi’ne giderek ayine katılacak, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan ile buluşup bir selamlama konuşması yapacak.

Hürriyet, Haber: Uğur Ergan, 21.11.2006

ISPARTA'DAN ÇALINAN HEYKELLER BULUNDU

 

2 yıl önce Isparta Müzesi'nin bahçesinden çalınan tarihi eserler, Burdur Jandarma Timleri tarafından yapılan bir operasyonla ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre, 13 Kasım 2006 tarihinde bir ihbarı değerlendiren Burdur Jandarma Timleri, bir operasyon düzenleyerek Bucak İlçesi Antalya Isparta yolu üzeri Elsazı Köyü yakınlarında bir köprünün altına bir yere götürülmek için bekletilen eserleri ele geçirdi. 

Eserler Side Mağara tipi MS 2. yy. a ait bir Lahit Mezar'ın kenarını süsleyen 2 savaşçıya ait olduğunu belirten Burdur Müze Müdürü Hacı Ali Ekinci, "14 Şubat 2004 tarihinde Isparta Müze Müdürlüğü bahçesinden çalınan eserler, 2 yıl aradan sonra Burdur'un Bucak İlçesi Antalya Isparta yolu üzeri Elsazı Köyü yakınlarında bir köprünün altına Jandarma Timleri tarafından yapılan operasyonla ele geçirildi. 

"14 Kasım 2006 tarihinde bize teslim edildi" diyen Ekinci, "Biz de yaptığımız tespit çalışmalarında çalınan eserlerin Isparta'ya ait olduğu anladık ve ilgili yerlere konuları ilettik. Isparta Müzesinden ilgili arkadaşlar geldi ve incelemelerde bulundular. İncelemeler sonucunda eseri bütün olduğu ve ikiye bölündüğünü gördük. Eserler Side Mağara tipi MS 2. yy. a ait bir Lahit Mezar'ın kenarını süsleyen iki savaşçıya ait olduğunu, Isparta Müdürlüğü'nden çalınan eserlerin envanter bilgilerine bakarak hem görsel olarak hem tanım olarak doğrulamış bulunmaktayız. Ancak kültür varlığına karşı yapılmış bu kaçakçılığı yurt dışına çıkarılmadan bulunmuş olmaları bizim için çok çok önemli. Tarihi eserlerin değerleri bize çok sorulan bir soru ancak, kültürel değeri çok önemli, maddi değeri de çok önemli, ihbarcı bulunursa ödülünü alacak. İhbarcı bulunur ise, eserin değerin yüzde 7.5 gibi bir miktarı ödül olarak verilecek" dedi. 

Ele geçirilen eserlerin önümüzdeki günlerde Isparta Müze Müdürlüğü'ne teslim edilmesi bekleniyor.

Burdur Kent Haber, 21.11.2006

BALIKESİR'İN SİMGE TARİHİ ESERLERİ EMLAK VERGİSİYLE RESTORE EDİLECEK

 

Balıkesir'in simgesi olan Saat Kulesi, Şadırvan ve Kuva'yi Milliye Müzesi'nin restorasyonun emlak vergilerinden ayrılan kaynak ile restore edileceği bildirildi.

 

Tarihi eserlerin restorasyonu projesi, Vali Selahattin Hatipoğlu başkanlığındaki bir komisyon tarafından yürütülüyor. Koca Saat, Kuva'yi Milliye Müzesi ve Şadırvan'ın restorasyonu için ihale yapılacak. Şehirde toplanan emlak vergilerinin yüzde 10'unun şehrin tarihi dokusunu oluşturan ve simgesi durumunda olan yapıların onarımı için bloke edildiğini ifade eden Belediye Başkanı Sabri Uğur, öncelikle tarihi eserlerin korunması için proje çalışmalarının yürütüleceğini söyledi. Uğur, ihale sonucunda restorasyonların yapılacağını bildirdi. Tarihi eserlerin restorasyonu projesinin Vali Hatipoğlu başkanlığındaki komisyon tarafından yürütüldüğünü ancak işin finansman kısmının belediye tarafından karşılanacağını kaydeden Başkan Uğur, "Üç tarihi eser için öncelikle ihale yapılacak. Proje çalışmalarının tamamlanmasının ardından düzenlenecek ihale ile üç tarihi eserimiz aslına uygun olarak yeniden restore edilecek. Bu çalışmalar için yaklaşık 1 milyon YTL harcanacak. Bunların yanında Balıkesir'in kurucu Karesi Bey'in türbesinin de restorasyon çalışması da ihale aşamasına geldi." dedi.

Zaman, Haber: Tuncay Cengiz, 20.11.2006

TARİHİ TAŞHAN MEDRESESİ BUTİK OTEL OLUYOR

 

Taşhan Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün yürüttüğü çalışmalar neticesinde 2007 yılında restorasyonu yapılarak 2008 yılında “Turizm amaçlı butik otel” olarak hizmet vermeye başlayacak

Kütahya Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya, Afyonkarahisar’daki tarihi doku ile ilgili düşüncelerini ve Taşhan’ın son durumunu değerlendirdi. Son bir haftadır ilimizde kaldığını, tarihi yerler ile devam eden restorasyon çalışmalarını yerinde incelediğini söyleyen Çetinkaya, “Afyonkarahisar tarihi açıdan farklılığını hissettiren bir il. Tarihi kalıntılar ve eserler Afyonkarahisar geçmişini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor ve Afyonkarahisar bu anlamda çok büyük bir güce sahip” dedi.

Taşhan’ı yeniden tarihe kazandırma çalışmalarının devam ettiğini belirten Çetinkaya, “İç kısımda bulunan 29 dükkanın istimlak işlemleri tamamlandı. Dış dükkan sahiplerinin istimlak işlemlerine karşı çıkması ile davalık olduk. Böyle tarihi bir mirasın yok olmaması için Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü dükkan sahiplerine dava açtı. Önümüze böyle bir engel çıktığı için üzgünüm. Yoksa şimdiye kadar çalışmalar belkide bitme aşamasına gelmişti ya da büyük bir çoğunluğu yapılmış olacaktı” dedi.






Mahkeme kararı sonrası, hak sahiplerine paraları ödenerek istimlak çalışmalarının tamamlanacağını kaydeden Çetinkaya, “Taşhan’da başlatacağımız ilk çalışma çevresel rahatlık olacak. Yani artık Taşhan’ın etrafında hiçbir şey kalmayacak. İç restorasyon çalışmaları tarihi dokuya uygun olarak yapılacak. Taşhan tamamlandığında düşüncemiz turizm amaçlı butik otel yapmak. Çünkü Taşhan, bulunduğu konum itibariyle, Afyonkarahisar Kalesi’ni net gören manzara lükslüğü ve bunun gibi turizmi kucaklayan özellikleri bir arada görmek mümkün. En elverişli kullanılacak alan turizm kaynaklı butik otel olacaktır” dedi.

Afyon Haber, 20.11.2006

ALT YAPIDAN 150 YILLIK ŞARAP KAZANI ÇIKTI

 

Bilecik'te su şebekesi döşeyen belediye ekipleri, 150 yıllık şarap kazanı buldu. Kazanın Ermenilere ait olduğu ve Kurtuluş Savaşı'nda toprak altında kaldığı sanılıyor.
 
Cumhuriyet Mahallesi Hacıhasan Sokak'ta su şebekesi yenileyen belediye ekipleri, ilginç bir olayla karşılaştı. Kanal kazan kepçeye takılan devasa bir demir parçası, işçileri heyecanlandırdı. Kepçeyle uzun süre uğraşan ekipler, kazma kürek yardımıyla kanalı genişleterek büyük bir kazana ulaştı. Kazanı kepçeyle çıkarıp bir kenara koyan ekipler, mahalle sakinlerinden de kazanın geçmişini öğrendi.
 
Kazanın çıktığı sokakta oturan Muzaffer Tavşanlı isimli yaşlı vatandaş, çıkan cismin 150 yıllık şarap kazan olduğunu belirterek, "Biz küçüklüğümüzde buralarda oynarken kazanın üst kısmını görürdük. Bu kazan şarap kazanı ve bu mahallede oturan Ermeniler bu kazanlarda şarap yapardı. Bilecik o zaman gelişmişti ve bu civarda 16 tane koza ve şarap fabrikası vardı" dedi.

Bilecik Kent Haber, 20.11.2006

MİLLİ KÜTÜPHANE 2.5 MİLYON ESERİNE YER BULAMIYOR

 

Her gün ortalama bin kişiye hizmet veren Milli Kütüphane; kitap, süreli yayın ve kitap dışı materyallerden oluşan 2 milyon 537 bin 604 esere sahip.

 

2006 yılında kütüphanenin materyal sayısında 112 bin 888 adet artış sağlandı. Ancak kütüphanenin mevcut depoları ihtiyacı karşılamıyor. Ek depo inşaat çalışmalarına başlayacak olan kütüphane, CD hazırlama ve çoğaltma merkezi kurulması projesi için de çalışıyor.

Zaman, 20.11.2006

BEYAZ CENNET KURTARILIYOR

 

Göreve gelir gelmez "Öncelikle Pamukkale'deki koruma amaçlı projenin uygulanmasındaki aksaklıkları tespit edeceğim. Beyaz Cennet'i kısır tartışmalardan kurtaracak çözümü bulacağım" diyen Denizli Valisi Hasan Canpolat, kördüğüm haline gelen çözümü nihayet buldu. Geçen hafta içinde Ankara'dan gelen heyetle birlikte Denizli'de bir toplantı yapan ve yerinde gözlemlerde bulunan Vali Canpolat ile Ankara bürokrasisi ve bakanlık tam mutabakata vardı. Bakanlık Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Genel Müdürü (DÖSİM) Enver Altıntaç ile Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün ve iki memur ile birlikte geçen hafta Denizli'de yapılan zirvede, Vali Canpolat, Vali Yardımcısı Kemal Özgün, Denizli İl Kültür-Turizm Müdürü Mehmet Korkmaz ve Denizli Müze Müdürü de bulundu. Pamukkale'de yapılan toplantıda, önemli kararlar alındı. Bu kararlar, Ankara'da Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'a sunuldu ve Bakan Koç'un da onay vermesinin ardından düğmeye basıldı.


İmzalanacak protokolle ilgili Yeni Asır'a ayrıntılı bilgi veren bürokratlar, gelinen noktadan hayli memnun olduklarını dile getirdiler. Baştan beri tartışma konusu olan ören yeri gelirleriyle ilgili soruna çözüm bulmanın kendilerini de mutlu ettiğini söyleyen bürokratlar, ilk iki yıl ören yeri gelirlerinin yüzde 50'si Denizli İl Özel İdaresi'nde kalacağını belirtti. Kalan yüzde 50'nin ise Ankara'ya gönderileceği ifade edilirken, iki yıldan sonra, takip eden yıllarda da gelirlerin yüzde 25'inin Denizli'de kalacağı açıklandı.


Ödenek ve mali durumla ilgili kesinlikle kendilerinden kaynaklanacak bir sorun olmayacağı garantisini veren bürokratlar, her ihtiyaç olduğunda veya proje uygulamalarında bakanlık olarak ödenek göndereceklerini açıkladı. Pamukkale'nin Dünya Kültür Miras Listesindeki yerinin ve Türkiye için önemini herkesten daha iyi bilindiğinin altını çizen Altıntaç ve Düzgün, Bakan Atilla Koç'un da gelinen noktadan memnun olduğunu hatırlattı. Geçen hafta Pamukkale'ye yaptıkları ziyaretin amacının, Beyaz Cennetin her açıdan daha iyi duruma getirilmesi, kurtarılması ve korunması için yapılacakları belirlemek olduğunu öne süren bürokratlar, ilk etapta yapılacak işler ve ilerleyen zamandaki planlar için 2 bölümlü bir yol haritası çizildiğini ifade etti.


Vali Canpolat ile yapılacak işler konusunda tam mutabık olduklarını açıklayan bürokratlar şöyle konuştu: "Vali'nin para konusunda bir talebi yok. Hatta mevcut kaynaklarla, Pamukkale'nin ihtiyacı olan projeleri karşılayabileceklerini beyan etti. Her iki taraf da karşılıklı anlaşma maksadıyla hareket ettiğinden bu noktaya varıldı. Öncelikli olarak ziyaretçi istatistiğinin yapılması için elektronik turnike uygulamasına geçilecek. Valiliğe yük olmaması için proje bakanlık tarafından hazırlandı. Kuruldan geçen proje, önümüzdeki günlerde valilik tarafından işleme konulacak. Böylelikle bugüne kadar kaç kişinin ziyaret ettiği istatistiği ortaya çıkacak hem de kaç kişinin ücretli, kaç kişinin ücretsiz olarak Beyaz Cenneti gezdiği anlaşılacak. Gölet etrafındaki barakalar yıkılarak bazı planlar hayata geçirilecek.

 

NELERİN HAYATA GEÇİRİLMESİ PLANLANIYOR?

1) Projesi önceki yıllarda yapılacak giriş kapılarının elektronik sistemle otomasyonunu sağlayacak tesislerin inşasına ait ihalenin yapılması
2) Pamukkale Koruma ve Geliştirme Projeleri kapsamında yapılan mevcut alanların temizlik, çiçeklendirme ve bahçıvanlık hizmetlerini ait hizmet alımı ihalesinin yapılması, söz konusu ihaleye Pamukkale Travertenleri ile Kocaçukur bölgesi arasındaki her türlü bitki örtüsünün temizletilerek doğal görünüm kazanması dahil edilecek
3) Pamukkale'nin önceki yıllardan Hacettepe Üniversitesi tarafından yapılan beton traverten oluşumlarının yapısına uygun doğal traverten görüntüsüne dönüştürülmesinin ihale edilmesi
4) Kuzey kapısı ile antik havuz arasındaki asfalt yolun kazı ile kaldırılmasının ihale edilmesi
5) Pamukkale Ören yerine içme ve sulama suyu sağlayan terfi tesislerinin yenileme ve geliştirme işinin ihale edilmesi
6) Araç trafiğine kapatılan Kuzey kapısı ile antik havuz arasındaki yolda yaşlı ve özürlülerin ulaşımını sağlayacak araçların kiralanması ve satın alınması için ihalelerinin yapılması
7) Pamukkale'ye ulaşım sağlayan ve köy yolları ağında bulunan mevcut yolun projesinin yapılması
8) Pamukkale ören yerindeki Kuzey ve Güney kapılarının yeniden düzenlenmesine ait hizmet alımı ihalesi
a-Kapılarda mevcut döşeme taşlarının (granit ve mermer) bozuk kısımlarının onarılması
b-Her iki kapıda atıl ve çürümüş durumda olan arıtma tesislerinin bulunduğu alandan kaldırılması ve bu alanların yeniden düzenlenmesi
c-Kapılarda bulunan aydınlatma sistemlerinin sosyal tesislerin su sisteminin vb. yapıların bakım ve onarımlarının yapılması
d-Otopark alanlarının bakım ve onarımlarının yapılarak düzenlenmesi

 

İzin bekleyen çalışmalar

1) Pamukkale Ören Yeri sınırlarının (öncelikle mülkiyeti belirlenecek) özel imalat çerçeveli kafes telle çevrilmesine ait proje hayata geçirilecek.
2) İşaret ve yön levhaları, bilgilendirme panolarının yapımı ile yarım kalan peyzaj çalışmalarının projelendirilmesi ihalesi gerçekleştirilecek.
3) Pamukkale örenyerinin iç-dış ve çevre güvenliğinin kamera sistemi ile (Mobesa sistemi gibi) sağlanmasına yönelik proje ihaleye çıkarılacak.
4) Pamukkale antik havuzu ve Anıtlar Kurulu'nun çevre düzenlemesine göre detay projelerinin tamamlanması beklenecek.
5) Akıllı terminallerin projelendirilmesi ve yapımının ihale edilecek.
6) Pamukkale örenyeri ve Kocaçukur Bölgesi'nin iç ve dış aydınlatma projeleri ihale edilecek.

Yeni Asır, Haber: Şebnem Bursalı, 20.11.2006

DOLMABAHÇE'DE 150. YIL ETKİNLİĞİ

 

Dolmabahçe Sarayı 150. yıl kutlama etkinlikleri çerçevesinde yurt içi ve yurt dışından müzeci, bilim adamı ve akademisyenlerin katılacağı "150. Yılında Dolmabahçe Sarayı Uluslararası Sempozyum" u, 23-26 Kasım 2006 tarihleri arasında yapılacak. 22 oturumun gerçekleştirileceği sempozyumda, değerlendirilen 76 bildiri sunulacak. Açılış töreni, 23 Kasım Perşembe günü 10.00'da TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın katılımıyla yapılacak.

Sabah, 20.11.2006

SAİD-İ NURSİ'NİN KALDIĞI TARİHİ HAN KÜLTÜR SİTESİ OLACAK

 

Said Nursi’nin 1907’de İstanbul’a geldikten sonra bir süre kaldığı Fatih’teki Şekerci Han, dün Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin oy birliğiyle aldığı kararla, "Tarihi ticaret alanı"ndan çıkarılarak, "Belediye kültür tesis alanı"na dönüştürüldü.

İstanbul’un en eski çarşılarından biri olan Şekerci Han’da 14 dükkan var. 1130 metrekarelik hanın kültür tesis alanı olması, çevresinin korunmasını da sağlayacak.

Hürriyet, 21.11.2006

SARAYDA 48 YILDIR YANLIŞ RESTORASYON YAPILIYORMUŞ

 

Osmanlı İmparatorluğu'nun Lale Devri'ndeki son büyük anıt yapısı olan Doğubayazıt'taki İshak Paşa Sarayı'nın yarım asırdır süren restorasyon çalışmalarının yanlış yapıldığı ortaya çıkınca, yeniden restorasyon kararı alındı. Tarihi yapının, uzmanına değil de müteahhide restore ettirilince zarar gördüğü bilimsel kurulun raporuyla da tespit edildi.




Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, geçen yıl ziyaret ettiği İshak Paşa Sarayı'nda çalışmaların iyi yapılmadığından yakınmış, Ağrı Valiliği de talimatlar üzerine bilimsel bir kurul oluşturmuştu. Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim üyelerinin de aralarında bulunduğu 20 kişilik bilim kurulu, sarayda 1958'den beri devam eden restorasyon çalışmaları hakkında yaptıkları incelemeleri raporlaştırdı.


Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne sunulan raporda, tarihi yapıya büyük oranda hasar verildiği, duvar yüzey kaplamasında dökülme, duvarlarda çatlak, su sızıntısı ve çatının yapısal taşıyıcı sisteminde bozuklukların tespit edildiği belirtildi.

Bilim kurulunda yer olan ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Caner Saltık, saraydaki restorasyonun tamamen yanlış olduğunu belirterek, "Sarayda incelemeler ve analizler yaptık. Yapıda problemler ve malzeme bozuklukları var. Bu tür yapıtları eski haline getirmek zor" dedi.


"İhale, konunun uzmanına değil de, müteahhide verilmiş" diyen Saltık, "Sağlam, orijinal taşlar çıkarılarak yerine yeni taşlar konulmuş. Restorasyon aşamasında denetleme yapılmamış. Yağmur koruma detaylarında da eksiklikler var. Ama ilk etapta acil olarak sarayın çatı probleminin çözülmesi gerekiyor" diye konuştu.

Ağrı İl Kültür ve Turizm Müdürü Muhsin Bulut, sarayın yeniden restorasyonu için 2007 yılında ihale açacaklarını ve restorasyonun, uzmanların hazırlayacağı rapora göre yürütüleceğini söyledi. Önceki hataların bu kez yapılmayacağını belirten Bulut, restorasyonun 10 milyon YTL'yi bulacağını söyledi.

 



Bilimsel kurula göre restorasyon skandalı

Ambarlar kazıldıktan sonra konulan dikmeler, destekler ve ambar bölgesinin dış duvarları, yapısal problemler içermektedir. Yerleştirilen profiller ve bunlara bağlı çaprazlar bölük pörçük ve gelişigüzel konularak kaynatılmıştır. Üst bahçede oluşan drenaj problemi nedeniyle sular bu bölgeye gelmekte ve paslanmaya neden olmaktadır. Destekleme işlemi çok acemice, hatalı, gereğinden çok fazla malzeme yanlış kullanılarak yapılmıştır.

Mutfak bölümünde gözlenen dış duvar yönündeki çatlaklar ve pencere dışındaki kaplama bölgesinin durumu endişe verici. Küçük kemerlere yapılan destekleme şekli kabul edilemez. Alttan yapılacak destek elemanı kesilerek gövdeden kaynatılmış. Konulan desteğin herhangi bir hesaba dayanmadığı ve kirişi sadece görüntüde desteklediği söylenebilir. Ana çatıyı destekler görünümündeki büyük kirişlerin de parça parça kesilerek konulduğu görülmüştür ve ne kadar yük taşıma kapasitesi olduğu belirsiz. Yapının kemerleri ve güney duvarı açıklıktadır. Açılma ilerlerse kemer ayaklarının denge yitirmesi ve tüm ağırlığı destekle gelmesi durumunda ne olacağı bilinmiyor.

Duvarlar, harem odaları ve sarayı kuzey cephesindeki bölümleri koruması için yapılan çatıda yapısal dizayn ve inşaat hataları var. Çatı makasları tamamlanmadan yarım bırakılmış. Elemanlar çatının ağırlığı ve rüzgar ile kar yükünü taşıyabilecek kadar kuvvetli değil. Dikmeler çok uzun, kar yüküyle burkulabilir. Çatının taşıyıcıları uygunsuz ve yanlış yapılmış.

Caminin iç tarafındaki çatlak sıvanarak kapatılmış. Kuzey-güney yönlerindeki tavan ve kemerde açılma var. Tavandaki çatlaktan su sızıyor.
Milliyet, Haber: Osman Kara, 20.11.2006

TAŞ DEVRİ İKİZLERİ BİR MAMUTUN KÜREK KEMİĞİNİN ALTINA GÖMÜLMÜŞ

 

Araştırmacılar Avusturya’da 27.000 yıllık üç mezar buldular. İkiz oldukları tahmin edilen ve birarada gömülmüş iki bebeğin mezarı bir mamut kürek kemiği ile örtülmüş durumda. Diğer tek mezar ise bir başka çocuğa ait. Geçen yıl bulunan ikiz mezarının civarında incelemelere başlanınca bu yıl bu mezardan yaklaşık bir metre kadar uzakta yeni bir mezar daha bulundu.

Ekip üyesi, Avusturya Bilimler Akademisi’nden Christine Neugebauer-Maresch, mamutun kürek kemiğinin ikizleri çevre etkisinden koruduğunu ve çok iyi korunduklarını söyledi. Yapılan analizler sonucunda bebeklerin dokuz veya on haftalık oldukları anlaşıldı. Neugebauer-Maresch bunun bu döneme ait bugüne dek bulunmuş yegane bebek mezarı olduğunun ve sadece bu açıdan bile çok önemli olduğunu bildirdi. Her üç bebeğin kalıntısı da kırmızı pigment bir boya ile boyanmış durumda idi ve ikizlerden birisinin yanında 30 adet fildişi boncuk, diğer tek mezarda ise, büyük bir olasılıkla deri veya kürk bir örtüyü tutmaya yarayan fildişi bir iğne bulundu.  

 

Mezarlar, güney Avusturya’da Krem Nehri’nin Danube’ye kavuştuğu yerin yakınında, 18 metrekarelik bir kazı alanında bulundu. Bölgede Gravettian kültürü olarak bilinen döneme ait başka ufak kalıntılara da rastlandı. Bunlardan birisi bir insanın parmak izini taşıyan pişmiş bir çamur parçası. Illinois Üniversitesi’nden antropolog Olga Soffer, bebek gömülerinin mamut kemikleri ve küçük mücevher örenekleri ile, Gravettian yetişkin mezarları ile aynı özellikleri paylaştığını, fakat bu kadar küçük bebeklerin mezarlarına gösterilen bu özenin çok şaşırtıcı olduğunu söyledi.

Scientific American News, Haber: JR Minkel, 15.11.2006



ERDEMLİ'DE 'FOSİL MAĞARA' BULUNDU

 

Mersin Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğunca (MÜMAT) Mersin'in Erdemli ilçesinde mağara keşfedildiği bildirildi.

MÜMAT Danışmanı Araştırma Görevlisi Murat Akgöz, yaptığı yazılı açıklamada, Elvanlı beldesine bağlı Dağlı köyünün Nalçalar Mahallesi'nde yeni bir mağara keşfettiklerini belirtti. Sandalseki adı verilen mağaranın Alt-Orta Miyosen yaşlı Karaisalı formasyonu içinde geliştiğini vurgulayan Akgöz, eğimli olarak gelişen mağaranın giriş kısmının oldukça dar olduğunu ve girişten itibaren ilk 15 metrelik kısımda sürünerek ilerlendiğini ifade etti. 

Mağaranın ana galerisinin bir bölümündeki yağışlı dönemlerde tavandan damlayan sular dışında tamamıyla kuru, gelişimini tamamlamış fosil bir mağara olduğunu bildiren Akgöz, şunları kaydetti:
“Ana galeride son derece yoğun damlataş oluşumları gözleniyor. Bu bölümde özellikle makarna sarkıtlar son derece yaygın. Ayrıca küçük ölçekli traverten havuzları ve mağaranın son bölümüne doğru perde yapıları bulunuyor. 

Yoğun olarak görülen sarkıt, dikit ve sütunlarda gözlenen süt beyazı renk ise kireç taşlarının bol miktarda karbonat içermesinden kaynaklanıyor. Giriş ve ana galeride bir örümcek türünün yaşadığını belirlediğimiz mağara, küçük boyutlu olmasından dolayı turistik amaçlı kullanılamayacağı gibi sıcaklığının ortalamadan yüksek olması nedeniyle de depolamacılığa uygun bulunmuyor.”

Mersin Kent Haber, 20.11.2006

'KARBON 14' METODU TARİH OLUYOR

 

Arkeolojik kazılarda elde edilen materyallerin yaşlarını belirlemekte kullanılan ''Karbon 14 metodu'', nükleer denemeler ve fabrika bacalarından atmosfere yayılan Karbon 14 gazı nedeniyle güvenilirliğini yitirdi ve yerini yeni metotlara bıraktı.

 

Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Niyazi Meriç, ''Karbon 14 metodu ile tarihlendirme yapan laboratuvarlar artık standartsız kaldı. Atmosferdeki Karbon 14 miktarı, ülkelerin sanayileşmesi ve nükleer denemeler yüzünden farklılaştığı için artık aynı ve doğru sonuç çıkmıyor'' dedi.

 

Meriç, yaptığı açıklamada, arkeolojik kazılarda bulunan ağaç, kemik ve benzeri organik malzemeler ile insan ya da hayvan kalıntılarında kalan Karbon 14 miktarının ölçülmesi suretiyle yapılan yaş tespiti için kullanılan yönteme ''Karbon 14 metodu'' denildiğini söyledi.

 

Arkeolojik kazılarda elde edilen materyallerde bulunan Karbon 14 miktarı ile günümüzde atmosferde bulunan Karbon 14 miktarının aynı olmadığını ifade eden Meriç, 1950'li yıllardan sonra ABD'nin Pasifik Okyanusu kıyılarında yaptığı 29 bin adet nükleer deneme ve endüstri devriminden sonra kurulan fabrikaların baca dumanlarının atmosferdeki Karbon 14 miktarını değiştirdiğini savundu.

 

Meriç, bilim adamlarının elinde 1950 yılından önceki atmosferde bulunan Karbon 14 miktarını verecek standart kalmadığını belirterek, ''Karbon 14 metodu ile tarihlendirme yapan laboratuvarlar artık standartsız kaldı. 1950'li yıllara kadar bir materyal üzerinde dünyanın farklı yerlerinde yapılan testlerde aynı sonuç çıkabiliyordu ama artık atmosferdeki Karbon 14 miktarı, ülkelerin sanayileşmesi ve nükleer denemeler yüzünden farklılaştığı için aynı sonuç çıkmıyor'' diye konuştu.

 

Karbon 14 ile yaş belirlemenin, yerini yeni metotlara bıraktığına işaret eden Meriç, bu metotlardan en güvenilir olanlarının OSL (Optical Silimulated Luminescance - Işık Uyarlamalı Luminenas Yöntemi) ve TLD (Termo Luminenas Yöntemi) olduğunu kaydetti.

 

OSL'nin, bir materyalin en son ne zaman gün ışığı gördüğünü saptamaya yönelik bir metot olduğunu, TLS ile de gün ışığı esasına dayalı olarak bir materyalin imalat tarihinin belirlendiğini anlatan Meriç, Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Fizik Mühendisliği Bölümü'nde bu metotların kullanıldığını belirtti.

 

Meriç, yeni metotların yüzde 5 hata payı ile çalıştığını ve bu yöntemlerle 30 bin yıldan, 200-300 bin yıla kadar tarihlendirme yapılabildiğini belirterek, yaş tahmininde verilen aralıkların, numunenin durumuna göre değişiklik gösterebileceğini kaydetti.

 

OSL'nin, fay hatlarının yaşını belirlemek için çok uygun bir yöntem olduğunu da ifade eden Meriç, fay hatlarının deprem olduğu zaman gün ışığı gördüğünü ve fay hattı üzerinde en son ne zaman deprem olduğunun OSL yöntemi ile öğrenilebileceğini belirtti.

 

Üniversite laboratuvarı olarak en son Denizli'deki fay hatlarının yaşlarını belirlediklerini ve yapılan ölçümlere göre, buradaki fay hattından, milattan önce 300 bin yıl önce deprem olduğunu saptadıklarını anlatan Meriç, OSL ve TLD yöntemlerinin, toplu mezarların ne zaman açıldığını, cesetlerin ne zaman gömüldüğünü ve sanat eserlerinin yaşlarını belirlemekte de kullanılabileceğini kaydetti.

 

TÜBİTAK'ın, tarihlendirme için yurt dışındaki laboratuvarlara yılda 1.3 milyon avro ödediğini ifade eden Meriç, Türkiye'nin parasının ülkede kalması için çalıştıklarını ve bu amaçla Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nün yurt dışında 60 bin YTL'ye yaptıracağı yaş tahmini işini, Ankara Üniversitesi laboratuvarında ücretsiz yaptıklarını belirtti.

 

OSL ve TLD yöntemlerinin güvenilirliklerine yönelik, uluslararası bilim literatüründe yüzlerce makale bulunduğuna işaret eden Meriç, bu makalelerin Karbon 14 metodunun tarih olmaya başladığını gösterdiğini savundu.

 

Meriç, konu hakkında isteyenlerin www.osl.ankara.edu.tr adresinden bilgi edinebileceklerini ifade ederek, üniversitede bu konuda doktora yapan 3, mastır yapan 2 öğrenci bulunduğunu söyledi.

TV8, 19.11.2006

TARİHİ SERVİNİN KESİLMESİNE TEPKİ

 

Bursa'da tarihi hazineler ve camilerde bulunan asırlık serviler birer yok oluyor. Maksem Camii önünündeki asırlık servinin kesilmesinin ardından Abdal Mahallesi'ndeki eski servi de belediye ekipleri tarafından kesildi.


Osmangazi Belediyesi'nin restorasyon çalışması başlattığı Abdal Mahallesi'nde bulunan asırlık servinin belediye ekipleri tarafından kesilerek Demirtaşpaşa Hamamı külhanına yakacak yapılması şikayet konusu oldu.


Bursalı restoratör Safiyüddin Erhan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na verdiği dilekçede, Pir Ahmet Muallimhanesi bahçesinde bulunan Pir Ahmet mezarının başındaki tarihi servinin kesilmesinin tarih ve çevre uygulamaları açısından yanlış olduğunu belirtti.

 

Bölgenin önemli bir kültür ve tarih değerine sahip olduğunu ancak restorasyon çalışmaları sırasında eski unsurların ve değerlerin, hassasiyetle muhafazasının gerektiğini ifade eden Erhan, Osmangazi Belediyesi'nin tarihi miras ile ilgili çalışmalarında bu hususa dikkat etmesini istedi.
Kabirlerinde düzenlemede ortadan kaldırılmak yerine muhafazasını isteyen Safiyüddin Erhan, değerlerin yaşatılması gerektiğini söyledi. Belediyenin kesilen servinin köklerinin bulunduğu yeri beton ile kamufle etmesi de dikkat çekti.


Osmangazi Belediyesi yetkilileri ise, servi ağacının tamamen kuruduğu için kesildiğini belirterek, yapılacak düzenlemede yeni bir servi ağacının bölgeye dikileceğini bildirdiler.

Bursa Hakimiyet, 19.11.2006

CAMİLERDE KIBLE ŞOKU!

 

Bursa'da aralarında Ulucami ve Orhangazi`nin de bulunduğu birçok tarihi caminin kıblesinde sapmalar çıktı. Sadece üçünün konumu doğru.

  

Osmangazi İlçesi'nde yapılan bir araştırma, özellikle tarihi camilerin kıblelerinde önemli sapmaların olduğunu ortaya koydu. Uydu destekli çok hassas ölçümlerle yapılan Osmangazi kent planına göre, Şehadet Camii'nin kıblesi 50 derece hatalı.
 
Bizans döneminde bir kiliseden dönüştürülen Şehadet Camii`nden sonra en büyük hata 45 derece ile Orhan Camii`nde. Hemen yanındaki Ulucami`nin kıblesinde de 24 derecelik bir yanlışlık bulunuyor. Yanyana olan bu iki camideki hata gözle bile görülebiliyor.
 
Osmangazi`deki tarihi camilerden yalnızca üçünün kıblesi doğru. Bunlar da, DSİ lojmanlarının arkasındaki Sivasiler Camii, Kayhan`daki Bedreddin Camii ve Setbaşı yakınındaki Selçukhatun Camii. Araştırmaya göre yeni yapılan bir çok caminin de kıblesi yanlış.
 
Ulucaminin yapıldığı 1398 ile 1400 yılları arasında camilerin kıbleleri yıldızları izleyen gökbilimcilerle ustaların verdiği bilgiye göre belirleniyordu. Bu dönemde bazı sapmaların olması normal karşılanıyor ancak, yeni yapılanlarda aynı hataların olması şaşırtıcı.

Bursa Olay, 19.11.2006

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Bursa Osmangazi Jandarma Komutanlığı ekipleri, bazı kişilerin Bursa`ya satmak için tarihi eser getirdiğini öğrenerek bir aracı takibe aldı.

Ekiplerin durdurduğu minibüsün içinde yapılan aramada tarihi değeri bulunduğu belirtilen bir heykel, 2 adet toprak gözyaşı şişesi, bir yüzük ve 283 adet bronz ve gümüş sikke ele geçirildi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 4 kişi ise, tutuksuz yargılanmak üzere Adliye`den serbest bırakıldı.

Bursa Olay, 19.11.2006

İSPANYOL ARAŞTIRMACILAR 1. YÜZYIL ROMA BATIĞI BULDULAR

 

Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan İspanyol arkeologlar, İspanya açıklarında MS 1. yüzyıla tarihlenen ve Roma’ya çok özel yemek, baharatlar ve soslar taşıyan bir gemi kalıntısının bulunduğunu, kazının ise devam ettiğini bildirdiler. Açıklandığına göre, içlerinde balık sosu bulunan çift kulplu amforaların bazılarında balıkların kılçıkları hala mevcut.

 

 

Ekip liderlerinden Carles de Juan’ın açıklamasına göre  2000 yılında güney doğu İspanya’da, Alicante açıklarında bir teknenin çapasının takılması sonucu tesadüfen bulunan batığın kazısı için gerekli olan ekip ve finansın sağlanmasının ardından Temmuz 2006 da başlayan kazılar çok verimli sonuçlar doğurdu.

 

AP ile görüşen Juan geminin uzunluğunun 30 metre, yük kapasitesinin ise 400 ton civarında olduğunu, bunun ise Akdeniz’de rastlanan tüm diğer Roma batıklarının nerede ise iki katı olduğunu söyledi. Geminin yükü arasında gayet iyi durumda 1500 amfora mevcut. Geminin ve yükünün gayet iyi durumda olmasının dışında en büyük şans batığa çok kolay ulaşılabilir olması; gemi sahilden 1800 metre kadar açıkta ve sadece 24 metre derinlikte bulunuyor. Bundan önce, bu boyda ve kalitede son Roma batığına 1985 de Korsika açıklarında rastlandı.

The Associated Press, Haber: Daniel Woolls, 13.11.2006

MÜZAYEDE KATALOĞUNDA ÇALINTI TABLO

 

Sosyetenin tanınmış isimlerinden Selda Sipahioğlu, iki yıl önce çalınan tablosunu bir müzayede kataloğunda buldu. Sipahioğlu'nun Bali Müzayede Evi'nden 2004 yılında satın aldığı Fahrelnissa Zeid'in "Soyut Kompozisyon" tablosu, aynı yıl içinde İstanbul-Ulus'taki evine giren hırsızlar tarafından başka eşya ve paralarla birlikte çalınmıştı. Sipahioğlu, Nişantaşı'ndaki Artium Sanatevi'nin 57'nci Kış Müzayedesi kataloğunda tesadüfen kendi tablosuna rastladı.  Müzayedede, çalınan tablosunun bin 750 YTL'den satışa konulduğunu fark etti.

Bunun üzerine Selda Sipahioğlu, hemen avukatlarını seferber etti. Polis, müzayede evine giderek tabloyu aldı ve Sipahioğlu'na yediemin olarak verdi. Tablo ile ilgili olarak soruşturma devam ederken, tabloyu aracı kurum olarak Artium'a veren Kadıköy Çakır Antik'ten bir yetkili de, tabloların kendilerine elden ya da esnaf tarafından getirildiğini ve getirenler hakkında araştırma yapmaya gerek görmediklerini söyledi.

 

ARTİUM Sanatevi Basın ve Halka İlişkiler Müdürü Nadya İnciyan ise  "Biz bu tabloyu konsinye usulü aldık. Bizde bu şekilde bulunuyordu. Kadıköy'de bulunan bir antikacı adına satmak için koyduk. Biz sadece aracıyız. Resim yarın müzayedede satılacak. Komisyonumuzu alıp parayı Çakır Antik'e verecektik. Ayrıca eser sahiplerinin eserleri çalındıktan sonra bütün müzayede evlerine eserlerin resimlerini gönderip, uyarmaları gerekir. Ne yazık ki Selda Hanım bizi uyarmadı, biz de çalıntı olup olmadığını bilemezdik." şeklinde konuştu.

Sabah, Haber: Sinan Özedincik, 19.11.2006

ZEMZEM KULESİ BİZİM ECYAD KALEMİZDİR, ORADAN DAİRE ALANLAR GÜLE GÜLE OTURSUNLAR

 

Sabah Gazetesi’nin 18 Kasım 2006 tarihli manşetinde Mekke’de, Kabe’nin hemen yanıbaşında inşa edilen "Zemzem Kulesi" isimli ultralüks gökdelende 700 Türk’ün devremülk sistemiyle daire satın aldıkları yazılıydı ama çok önemli bir ayrıntı farkedilmemişti:

 

Gökdelenin dikildiği alanın, 3 Ocak 2002’de Suudiler tarafından buldozerlerle yıkılan ve Türkiye ile Suudi Arabistan arasında bir diplomatik kriz yaratan bizim Ecyad Kalemiz olduğu... Zemzem Kulesi’nde daire alan Türkler orada güle güle otursunlar ve Kabe-i Muazzama’yı da pencerelerinden doya doya seyretsinler. Hatta, o gökdelenin yerinde bir zamanlar varolan kalede, yani Kabe’yi korumak maksadıyla inşa ettiğimiz Ecyad Kalesi’nde, Bedeviler tarafından asırlar boyunca katledilen binlerce Mehmetçiğin hala varolan sadásını bile işitebilirler, kimbilir?

Haberde, inşaatı tamamlanan Zemzem Kulesi’ndeki devremülklerin Türkiye’deki pazarlamasını "Turco Tour" isimli şirketin üstlendiği söyleniyor ve kulede daire sahibi olan bazı Türkler’in isimleri de veriliyordu ama önemli bir eksik vardı: Zemzem Kulesi’nin yerinde vaktiyle neyin bulunduğu...

İşte, haberdeki bu çok önemli eksiği, bugün ben tamamlayayım dedim:

Zemzem Kulesi’nin dikildiği alan, 2002’nin 3 Ocak günü Suudiler tarafından buldozerlerle gümbür gümbür yıkılan bizim Ecyad Kalemizdir. Kalenin yıkımı o sırada Kanal 7’nin haber sunuculuğunu yapan Ahmet Hakan’ın TV’deki, bendenizin de gazetedeki yayınları sayesinde gündemin en üst sırasına çıkmış ve Türkiye ile Suudi Arabistan arasında haftalar süren bir diplomatik krize sebep olmuştu.

Hatırlarsınız: Suudiler, yıkımdan sonra Ecyad konusunun kendi "içişleri" olduğunu ileri sürmüşlerdi. Hatta, Riyad’ın "Tarihten söz edebilecek son ülke Türkiye’dir ve önce Ermeni meselesini halletmesi gerekir" gibisinden küstahça açıklamalarına bile muhatap olmuştuk.

Ecyad, o sırada hayatta olan Kral Fahd’ın imzaladığı bir emirname ile yıkılmış ve arazisi, Fahd’ın şimdi 30 yaşında olan en küçük oğlu Prens Abdülaziz’e tahsis edilmişti. Kalenin bulunduğu yerde "Mekke’nin Manhattan’ını" yaratmak için kolları sıvayan Prens Abdülaziz, hemen, "El Beyt Kuleleri" adı verilen beş gökdelenlik bir proje hazırlatmıştı ve "Zemzem", bu kulelerin en yükseği olacaktı.

İşin daha da ilginç tarafı, Prens Abdülaziz’in inşaatını, Usame bin Ladin’in ailesine ait olan "Ben Laden Construction Group" adındaki Suudi şirketinin üstlenmesiydi. Şirket, Kuveytli iki İslami yatırım grubuyla, "Arif" (Aref Investment Group) ve "İcare" (International Ejarah and Investment Company) isimli şirketlerle bir konsorsiyum kurdu ve bu gruplar "Zemzem Kulesi"nin yapımına 390 milyon dolarla katıldılar.

Gökdelenlerin temeli, o zamanın veliahdı olan şimdiki Kral Abdullah tarafından 28 Kasım 2002’de atıldı. Zemzem Kulesi’nde devremülk şeklinde 24 yıllığına kiralanacak olan en küçüğü 33, en büyüğü de 76 metrekarelik 4 bin 668 adet daire bulunacaktı. Kabe’ye bakan dairelerin dönem fiyatları genişliklerine göre 5 bin 972 dolar ile 284 bin 273 dolar arasında değişiyordu. Türk vatandaşlarına 1240 adet daire tahsis edilmişti, satışlar İstanbul’daki "Turco Tour" şirketi tarafından yapılacaktı ve Ecyad’ın enkazı üzerinde yükselecek olan bütün bu binalarla ilgili projeleri, 4 Nisan 2004 günü, bu sayfada ayrıntılarıyla yazmıştım.

Sabah’ta manşetten verilen haberin arka planı, işte böyle. Yani, Zemzem Kulesi’nden daire alan ve haberde isimleri geçen işadamlarımızla iş hanımlarımız aslında Ecyad’ın hatırasının üzerinde ikamet buyuracaklar!

Şimdi, bütün bunlardan sonra, bana Zemzem Kulesi’nin Türk sakinlerine "dairelerinizde güle güle oturun" demek düşüyor. Güle güle oturun ve pencerenizden Kabe-i Muazzama’nın manzarasını da doya doya seyredin. Hattá, şimdiki devlethanenizin yerinde bir zamanlar varolan kalede, yani Kabe’yi korumak maksadıyla inşa ettiğimiz Ecyad Kalesi’nde, Bedeviler tarafından asırlar boyunca katledilen binlerce Mehmetçiğin sadasını bile işitebilirsiniz, kimbilir?

Hürriyet, Haber: Murat Bardakçı, 19.11.2006

'BURADAN ÇOK UZAKTA'.... HERKESİN ÇOK YAKININDA

 

İstanbul'daki tarihi Haydarpaşa Garı ilginç bir çoklu sergiye evsahipliği yapmaya hazırlanıyor. Adını Charles Baudelaire'in ünlü şiirinden alan ve geçen yıl Ankara'da gerçekleştirilen Buradan Çok Uzakta: Bir Kamusal Alan Projesi, 17 Kasım ile 2 Aralık tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak.





Sanat yapıtlarını kapalı ve steril mekanlardan çıkarıp kamusal alanlarda izleyiciyle buluşturmayı amaçlayan sergi, videodan, fotoğrafa, enstelasyondan, üç boyutlu uygulamalarıyla kendi içinde hem disiplinlerarası bir yapı taşıyor.

 

Sergi yalnızca galerilere, müzelere gitme alışkanlığı olan küçük bir grup izleyiciyle değil  hayatında hiç sanat yapıtıyla karşılaşmamış, hiçbir galerinin kapısından girmeye “cesaret” etmemiş yüzlerce farklı hayatla buluşuyor. Sergi hem İstanbul’dan yolculuğa çıkan, hem bir yolculuktan bu mekana ulaşan izleyiciler için enerjik bir platform yaratmayı hedefliyor.

Sergide aralarında Nil Yalter, Sarkis, Tomur Atagök, Balkan Naci İslimyeli, Yusuf Taktak, Kezban Arca Batıbeki'nin de bulunduğu 21 sanatçının yapıtları yer alıyor.

 

Yapımcılığını Döne Otyam'ın üstlendiği sergi Nurol Holding'in katkılarıyla gerçekleştiriliyor.

Hürriyet, 19.11.2006


ÖZEL HABER



SATIYORUM, SAAAAATTIM...



Sotheby’s firmasının 1-6 Aralık 2006 tarihleri arasında New York’taki yapacağı antika müzayedesinde Türkiye açısından iki ilginç eser yer almakta. Bu eserlerin katalog açıklamalarını, hiçbir yorum eklemeksizin aynen yazıyoruz.


NO 32: HERAKLES’İN MERMER BİR HEYKELİ, MS 2. YÜZYIL CİVARI


 



Walter Bareiss ailesinin mülkiyetinden

Açılış Fiyatı: 200,000 - 300,000 USD

Ölçü: 108 cm yükseklik

Açıklama:
MÖ 5. yüzyılda yapılmış Yunan heykellerinden esinlenmiş olan bu eserde Herakles’in sol omuzundan aşağıya doğru uzanan bir aslan postu olduğu düşünülmektedir.

Menşei: Münzen und Medaillen A.G., Basel, Kunstwerke der Antike. Auktion 34, May 6th, 1967, no. 198, pl. 68. Bu müzayede kataloğunda Herbert Cahn eserin Aphrodisias’dan gelmiş olabileceğini yazmıştı. Eserin son sahibi Walter Bareiss hakkında şu esere bakabilirsiniz:

D. von Bothmer: Greek Vases: Molly and Walter Bareiss Collection, Malibu, California, 1983



NO 38: MERMER KIBELE HEYKELİ, MS 2. YÜZYIL CİVARI




Açılış Fiyatı: 60,000 - 90,000 USD


Ölçü: 155 cm. yükseklik

Açıklama: Heykelin kaidesinde Yunanca bir yazıt mevcuttur; “Çiftçi Anchialos ve eşi, köylüler ile birlikte bu heykeli Ana Kibele’ye adadılar”

Menşei: Anadolu menşeli olduğu söylenmekte

Belçikalı özel koleksiyoner                   1960 – 1970
Ariadne Galerileri                                1978 – 1979
Şimdiki sahibi tarafından alındı             1985

TAY Haber - Ali Yamaç













12 - 18 Kasım 2006

İKİNCİ LAHİT YOLDA

 

İznik'te, Çeltik Yolu Mevkii'nde geçtiğimiz günlerde yapılan kazılarda Roma dönemine ait 2 bin yıllık lahit mezar kalıntılarının bulunmasının ardından, şimdi de Güney Çevre Yolu yakınında yeni bir lahit mezar olduğu tespit edildi.Müze Müdürlüğü'nün iki gündür yaptığı titiz çalışmanın ardından dün yeni bir lahit mezara daha ulaşıldı. Gömülü mezarın ne zaman gün ışığına çıkarılacağı henüz kesinlik kazanmış değil. Definecilerin iştahını kabartan bu bölgede polis, güvenlik açısından devriye görevini sürdürüyor.

 

Kaymakam Hüseyin Avcı, açığa çıkarılan mezarın hemen batısında olduğu öne sürülen diğer lahitin kazı çalışmalarının ne zaman yapılacağı konusunda tarih vermenin mümkün olmadığını ifade edip, "Mezarın olduğu alan elbette kazılacak. Defineciler bulmadan bizim bulmamız şart. Ancak ne zaman kazılacağı henüz belirlenmedi" dedi. Bu arada, yine geçtiğimiz günlerde İznik polisinin günlerdir başında nöbet tuttuğu Roma dönemine ait 2 bin yıllık mermer lahit mezarın içinden su, balçık ve iskelet parçaları çıktı.

Bursa Hakimiyet, 18.11.2006

HAYIRLI İŞLER

 

Tarihi Taç Kapı karşısındaki tartışmalı bina, kamuoyundan yükselen tüm itirazlara karşın dün faaliyete geçti.

 

 

Kamuoyunun her geçen gün artan tepkisine rağmen, Cuma namazı çıkışı yapılan açılış görenleri adeta şok etti. Pastalar, limonatalar eşliğinde hizmete giren bina, beklenen ilgiyi görmediği gibi gerginliklere de yol açtı.

 

Kapalıçarşı`dan Uzunçarşı`ya çıkan Gülayanlar açılış öncesinde dükkanın önüne demir bariyer koymak isteyince, esnafın tepkisiyle karşılaştı. Hasan Güleyan ile Uzunçarşı esnafı arasında sert tartışmalar yaşandı.

 

Aynı saatlerde açıklama yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin ise kamulaştırmanın son adımı olan uzlaşma komisyonunun biran evvel toplanacağını duyurdu. Şahin, `Mal sahiplerini pazarlığa çağırıp süreci hızlandıracağım` dedi.

 

Tartışmalı binanın yıkılması için düğmeye basan Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, `Vereceğim fiyatı kabul etmezse, mahkemenin tayin edeceği bilirkişinin vereceği fiyatı öderim. Sonra da yıkıma gidilir` dedi.

Bursa Olay, 18.11.2006

KOV KALESİ RESTORE EDİLECEK

 

Gümüşhane Valisi Enver Salihoğlu, Kov Kalesi'nin restorasyonu işinin en kısa zamanda ihale edileceğini söyledi.

 

Vali Salihoğlu, İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüseyin Ateş ile birlikte merkeze bağlı Esenyurt köyü sınırları içerisinde bulunan Kov Kalesi'nde incelemelerde bulundu. Kalenin, yaklaşık bin yıllık geçmişe sahip olduğunu belirten Salihoğlu, ''Tam yapım tarihi konusunda kesin bir bilgi yok, ama bunun Selçuklular tarafından kullanıldığına dair kuvvetli bilgiler var'' dedi.Bölgenin tarihi ve kültürel mirasının korunması ve turistler tarafından gezilebilmesi için kalenin 7-8 ay ziyarete açık olduğunu ifade eden Vali Salihoğlu, şöyle konuştu:

 

''Ayrıca gerek kalenin yapı kaidesi, gerekse üzerine oturduğu tepe insan psikolojisi üzerinde derin bir hakimiyet hissi uyandırmaktadır. Bugünkü konumuyla çevresinin en güzel turistik piknik alanı durumunda olan Kov Kalesi, dağcılık sporu açısından müsait bir görünüm arz etmektedir.''

 

Kov Kalesi'nin daha önce Trabzon Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'nce rölövesinin çıkarılarak keşfinin yapıldığını kaydeden Salihoğlu, şöyle devam etti: ''Kalenin restorasyonu için 245 bin YTL civarında bir ödenek var. Kültür ve Turizm Bakanlığımız da yeterli ödeneği gönderdi ve Merkez Köylere Hizmet Götürme Birliği bütçesine ödenek aktarıldı. Ancak yapılan ilk ihalede talipli çıkmadı, ikinci ihalede ise uygun talipli çıkmadı. Şimdi tekrar yeni bir ihale aşamasını başlattık. Kalenin restorasyonu işini en kısa zamanda ihale edeceğiz.''

Turizm Gazetesi, Fotoğraf: Gümüşhane Kent Haber, 17.11.2006

EFSANE GÜREŞÇİNİN EVİ YIKILIYOR

 

Avrupa, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu efsane güreşçi Yaşar Doğu'nun, Samsun'un Kavak İlçesi'ndeki evinin bakımsızlıktan yıkılmak üzere olduğu bildirildi. 

8 Ocak 1961 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu ölen Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu Yaşar Doğu'nun, Kavak'ın Emirli Köyü'ndeki evi yıllardır bakım yapılmaması sebebiyle yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. Yaşar Doğu, 1948 yılında Olimpiyat Şampiyonluğu, 1951 yılında Dünya Şampiyonluğu, çok sayıda Avrupa ve dünya birinciliği gibi dereceleri bulunan milli sporcunun başarılarından dolayı, örnek ve önde gelen sporcular arasında yerini aldı. İsmi spor salonlarına verilirken adına güreş turnuvaları da düzenlenen milli sporcunun, büyüdüğü evin bakımsızlık sebebiyle yıkılma tehdidi yaşaması güreşçilerin ve duyarlı vatandaşların tepkisini çekti. Köylüler ise evin güreş müzesi haline getirilmesi talebinde bulunuyor. 
Samsun Kent Haber, 17.11.2006

İSTANBUL TARİHİ GEÇİT VERMİYOR

 

Metro ve Marmaray için yapılan kazı çalışmalarında kentin 2 bin 500 yıllık geçmişi gün ışığına çıktı.

İstanbul'un ulaşım sorununa çözüm götürmek için başlatılan raylı sistem çalışmaları, kentin 2 bin 500 yıllık geçmişine ışık tutan arkeolojik kalıntıları ortaya çıkardı. En son; Taksim-Yenikapı metro inşaatının Şişhane ayağındaki çalışmaların durmasına yol açan duvar kalıntısının, Cenevizlilere ait surların günümüze ulaşan tek kalıntısı olduğu belirlendi. Marmaray Projesi kapsamında istasyon yapmak için süren kazılarda da Yenikapı'da tamamen yok olduğu sanılan Konstantin Surları, 8 adet tekne, Üsküdar'da ise 'apsidal' denilen yarım daire şeklinde bir dini yapının temel kalıntıları bulundu.

İstanbul gibi yerleşimin yoğun olduğu kentlerde arkeolojik kazı yapmak neredeyse imkansız. İstanbul'un tarihi geçmişi de göz önüne alındığında, metro ve Marmaray çalışmaları kapsamında yapılan kazılar büyük önem taşıyor. Önceden planlanmadan yapılan ve "kurtarma kazısı" olarak tanımlanan bu çalışmalar arkeologlar, tarihçiler, müze uzmanları tarafından bulunmaz birer fırsat olarak niteleniyor. Son olarak Şişhane'de metro kazısı sırasında Cenevizlilerin 700 yıl önce yaptırdığı surlarının son bölümünün bulunması, altyapı çalışmalarının bilim insanları tarafından neden şans olarak nitelendiğini ortaya koyuyor.

Bugüne dek kazılar sırasında ortaya çıkarılan arkelojik bulgular şöyle:
Şişhane'den Tophane'ye kadar Galata bölgesini çevreleyen Ceneviz Surları 2.8 kilometre uzunluğunda. Surların en eski kapısı olan Yanıkkapı'nın üzerinde, Cenovalı Amiral Andrea Dorya 'nın da üyesi olduğu Dorya ailesinin Aziz George haçlı arması bulunuyor. Armanın ortasında Cenova'nın kurucu meleği Aziz George'un haçı, iki yanında De Meruda ve Dorya ailelerinin armaları yer alıyor. Yanıkkapı, 1864 yılında büyük kısmı çalışmaları sırasında yıkılan Galata'nın surlarından geriye kalan az sayıdaki yerden biri olması nedeniyle de önem taşıyor.

 

Marmaray Projesi için İstanbul'un 3 ayrı noktasında yürütülen arkeolojik kazılarda en çok tarihi kalıntıya rastlanan bölge Yenikapı oldu. Kazılarda tümüyle yok olduğu sanılan Konstantin Surları bulundu. 4 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun, surların korunmasına karar vermesi üzerine Marmaray'ın güzergahında değişiklik yapıldı. Kazılar sırasında önce doğu-batı yönünde 4.5 metre genişliğinde düzgün taşlarla örülmüş bir duvara rastlandı. Uzunluğunun 51 metre kadar olduğu tahmin edilen surların en önemli kapısı da 1500'lerin başında yıkıldığı söylenen Hisar Kapısı. Konstantin Surları'nın içinde deniz tarafına açılan ve suru kesen 2 metre genişlikte 'S' şeklinde gizli bir yol bulundu. Yolun içinde bulunan yağ kandilleri, burasının aydınlatılarak geçilen bir yol olduğunu gösteriyor. Yolun üzerine inşa edilmiş 11. yüzyıldan kalma bir atık su kanalı var. Kanal sonradan bu gizli yolun içine verilmiş.

Tsunami ile yok olduğu tahmin edilen Eleutherion Limanı da Yenikapı'daki ortaya çıkarıldı. 4. yüzyıldan itibaren kullanıldığı düşünülen liman, ahşap kazıklar üzerine oturtulmuş. Limanın güneyinde bulunan mendireğin üzerinde de 18. yüzyılda bölge doldurulana kadar varolduğu bilinen Papaz Kulesi bulunuyor.

Üsküdar'daki çalışmalar sırasında da yarım daire şeklinde dini bir yapıya rastlandı. Apsidal denilen yarım daire şeklinde bir dini yapının temel kalıntıları kara bölgesinde bulundu. Kalıntıların Bizans dönemine ait şapel, kilise veya şehitlik olabileceği tahmin ediliyor. Kadıköy Ayrılık Çeşme'de kazı makinelerinin gireceği yer için 400 metrekarelik bir alanda çalışma yapılırken Bizans dönemine ait sarnıç kalıntıları ortaya çıkarıldı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, sarnıcın dilimler halinde sökülüp kaldırılmasına karar verdi.

Cumhuriyet, 17.11.2006

NOEL BABA SÜRPRİZİ

 

Vehbi Koç Vakfı'nın desteğiyle Demre'deki Noel Baba Kilisesi'nde yürütülen çalışmalarda iki yeni duvar resmi ortaya çıkarıldı.

 

Arkeolog Rıdvan İşler, kilisenin güney şapeli batı haç kolunda bulunan 11. ve 12. yüzyıllara ait iki resim için "Dilerim yağmurdan, nemden ve güneşten korunur; yoksa 15 yıl sonra tekrar yok olur" dedi.

 

11-12 yüzyılda İstanbul'da görülen resim sanatıyla benzerlikler taşıyan iki eserde Hazreti İsa, Hazreti Meryem ve Vaftizci Yahya birlikte görülüyor. Resimler, mezar odasındaki 'Noel Baba'nın Mucizeleri' resimleriyle de bütünlük oluşturuyor.

Radikal, Fotoğraf: Ahmet Acar/AA, 17.11.2006

TARİHİ DOKUYA UYMAYAN MİNAREYE İZİN YOK

 

Şanlıurfa Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Güllüoğlu, Haşimiye semtinde Tarihi Hanlar Bölgesi'nde yer alan, mülkiyeti şahsa ait olan Abdülvahit Tekkesi'nde inşaatı süren camiinin naylondan inşa edilen minareleri hakkında yazılı bir açıklama yaptı.

 

Başkan Yardımcısı Güllüoğlu, yaptığı yazılı açıklamada, sözkonusu minarelerinin kentin tarihi dokusuna uygun olmadığını belirterek, bu minareler yerine, en kısa zamanda tarihi dokuya uygun standartlarda yeni minareler inşa edileceğini bildirdi. Güllüoğlu, "Şanlıurfa Belediyesi olarak Tarihi Hanlar Bölgesi'ni turizme kazandırmak için gerekli çalışmaları titizlikle yürütüyoruz. Tarihi Hanlar Bölgesi'ni Sağlamlaştırma Projesi ile bölgede gerek alt yapı gerekse üst yapı alanında TEDAŞ ve Telekom ile birlikte çalışma yapıyoruz. Yıl sonu kent turizmine kazandırılacak olan Tarihi Hanlar Bölgesi'nde tarihi yapıya uygunluk arz etmeyen yapıları, Koruma Amaçlı İmar Müdürlüğü'müzün çalışanları ile ortadan kaldırıyoruz.. Haşimiye semtinde mülkiyeti şahsa ait olan Abdülvahit Tekkesinde inşaatı süren camiinin naylondan inşa edilen minareleri gerçekten kamuoyunda da yer aldığı gibi tarihi yapıya uygunluk arz etmiyor. Bu görüntünün ortadan kaldırmak için mülk sahibi ile Belediye olarak görüşme yaptık. Naylondan inşa edilen minareler, en kısa zamanda kaldırılarak, yerine tarihi yapıya uygun minareler konulacaktır" dedi.

Güneydoğu Medya, 17.11.2006

'YENİ 7 HARİKA' İÇİN OY VERİN

 

Ayasofya Müzesi'nin de aday olduğu dünyanın "7 yeni harikası" için düzenlenen yarışmada bugüne kadar 20 milyondan fazla kişinin oy kullandığı bildirildi.

İsviçreli Bernard Weber'in 1999'da başlattığı yarışmada 200 aday gösterilmişti. Listedeki aday sayısı 21'e düştü. Yeni 7 harika için oylama 6 Temmuz 2007'e kadar devam edecek.

Milliyet, 17.11.2006

KÖŞK'TEKİ KARATEPE CAMİİ VE ŞEHİTLİĞİ RESTORE EDİLECEK

 

Aydın'da Köşk’ün Karatepe Köyü'nde, 18 Şubat 1922 tarihinde Yunanlılar tarafından içerisine yüzlerce masum ve savunmasız insanın doldurulup ateşe verildiği Karatepe Camii ve şehitlik restore edilecek.

 
Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle Karatepe Köyü girişinde bulunan ve 18 Şubat 1922 tarihinde Yunanlılar tarafından yakılan caminin bulunduğu yerde çevre düzenlemesi yapılarak önüne de o günleri anımsatan, 'Çocuğunu ateşten korumaya çalışan bir Anadolu kadını' heykeli dikileceğini ifade eden Kaymakam Soykan, "Amacımız genç kuşaklara ve gelecek nesillere bu ülkenin hangi şartlar altında kazanıldığını öğretmektir. Tüm ihaleler yapıldı. Kültür Bakanımız sayın Atilla Koç'un yardımları sayesinde bu projenin gerçekleştirilmesinde herhangi bir ekonomik sıkıntımız yok. Çalışmalara başladık. Olayın meydana gelişinin 85. yıldönümü olan 18 Şubat 2007 tarihinde sayın bakanımız tarafından alanın açılışı yapılacak" diye konuştu.

Aydın Denge, 17.11.2006

SİCİLYA'NIN BİR ADASI YENİ BULUNTULARA EVSAHİPLİĞİ YAPIYOR

 

Sicilya ile Afrika arasında yer alan Pantelleria Adası’ndaki yepyeni buluntular yerel yöneticileri bir açık hava arkeoloji müzesi kurulmasına mecbur bırakmakta. Sicilya Kültür Şefi Lino Leanza “Bir inşaat çalışması sırasında ortaya çıkan anfora ve küpleri kazarak çıkarttık. Adadaki buluntu miktarı bir anda artarak bir açık hava müzesini kaçınılmaz kıldı. Mursia prehistorik köyü, San Marco akropolü, Punic-Roma adak merkezi, Venüs Gölü ve Scauri’deki Geç Roma yerleşimi ile adanın tümünü dünya kültür haritasına yerleştirrmek için gerekli herşeye sahibiz” dedi. Bunların dışında, adada bir de Sicilyalı yönetici ile imparator mermer büstü koleksiyonu da bulundu.

 

Pantelleria Adası uzun çağlar boyunca Afrika’dan İtalya’ya göçetmek isteyenler için bir atlama tahtası olmuş ve antik çağda güneyden kuzeye uzanan deniz yolunun en önemli uğrak noktası haline gelmişti.

ANSA, 13.11.2006

TÜRKİYE MAĞARACILAR BİRLİĞİ 12. TOPLANTISI ESKİŞEHİR'DE YAPILDI

 

Türkiye’de faaliyette bulunan 15  mağaracılık kuruluşunun oluşturduğu Türkiye Mağaracılar Birliği (TMB), 12. toplantısını 11-12 Kasım 2006 tarihinde Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi’nde gerçekleştirdi. 1994 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü ve Mağara Araştırma Derneği’nin işbirliği ile kurulan TMB geçen zaman içinde Türkiye’de mağaracılık yapan tüm kulüp ve dernekleri bünyesinde toplayarak bu kuruluşlar arasında koordinasyon ve işbirliğinin oluşmasına önayak oldu. Öte yandan, TMB en az bu görevi kadar, mağaracılıkla ilgili standartların oluşturulması, yurdumuzdaki mağaraların korunması, mağara kazalarında kurtarma faaliyetinin organize edilmesi gibi sorumlulukları da üstlenmektedir.

Ali Yamaç’ın Genel Sekreter seçildiği TMB’nin 12. toplantısında ayrıca Koruma, Dökümantasyon, Kurtarma, Eğitim ve Araştırma komisyonlarının başkanları da belirlendi.

TAY Haber, 17.11.2006

TARİHİ BEYOĞLU SİNEMALARINA GEZİ

 

Beyoğlu dendiğinde akla sinemalar gelir. Beyoğlu’nun tarihi, sinemalarımızın tarihidir de diyebiliriz. Bölgenin Pera olarak anıldığı dönemden başlayarak, bugüne kadar pek çok sinema salonu açılmış, kapanmış. Bugün bazıları varlığını hálá sürdürüyor.

Bazıları ise mağaza, büfe, eczane olmuş. Sinema tarihçisi Burçak Evren, düzenlediği tematik kültür turlarında, sinema salonları aracılığıyla Beyoğlu’nu da anlatıyor. Çünkü buradaki her bina aslında bir öykü. Beyoğlu’nda Eski Sinemalar başlıklı tur, Taksim’den başlayıp Tünel’e kadar sürüyor. Toplam 16 sinemanın temel özellikleri ve tarihçeleri anlatılıyor. Pek çoğunun içine girilmiyor. Burçak Evren, turu düzenlemesinin amacını, sinemaların kent kültürü içindeki yerlerini göstermek olarak açıklıyor.

Geziye, Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi’nin önünden başlıyoruz. Burası 1915’te Majik adıyla sinema salonu olarak açılmış. Bugün binası hálá ayakta duran en eski sinema salonu. Majik sinemasının çeşitli dönemlerde ismi Venüs, Taksim, Yeni Taksim ve Maksim olarak değişmiş. 1930 ve 1940’lı yıllara kadar yabancı filmlere ev sahipliği yapmış. Sonraları Türk filmlerinin galalar için tercih ettiği bir mekan olmuş.





Taksim Meydanı’ndan ayrılıp, İstiklal Caddesi’ne giriyoruz. Hemen solda, yakın zamana kadar Lale Sineması olarak hizmet veren yapının giriş katında, bugün dev bir müzik market bulunuyor. Karaköy’ün ünlü börekçisi Çeyrek Hasan’a ait olan bina, 1954’ten itibaren sinema işletmeciliği denince ilk akla gelen isimlerden Cemili Filmer tarafından işletilmiş. Sinema feneri denen teknik ilk kez burada kullanılmış. Yani, gösterimde olan bir filmin herhangi bir sahnesi dekupaj tekniğiyle alınıp dev boyutlarda sinemanın önüne asılmış ve arkasındaki fenerlerle aydınlatılmış. Yabancı filmlere ağırlık veren salon, zamanla arabesk filmlere yönelince izleyicisini kaybetmeye başlamış.

Lale Sineması’ndan karşıya, bugün AFM sinemalarının bulunduğu tarafa geçiyoruz. Burada 1919-1950 arasında, sinemalar yelpazesinin en önemlilerinden Kozmagraf Sineması bulunuyordu. Daha çok gelir düzeyi düşük kişilere hitap edip, ikinci vizyon filmleri gösterirmiş. 1960’ların sonunda Dünya ve Fitaş Sinemaları burada kapılarını açmış. Bugün hálá AFM Fitaş olarak gösterimlerini sürdürüyor.

Şimdi Denizbank olan, 1920’lerin Etual Sineması’nın önüne geliyoruz. Etual, 1933’te Yıldız adını almış. Çoğunlukla yabancı filmler gösterirmiş.

Biraz ileride, adı önce Elektra olan Alkazar Sineması’nı görüyoruz. 1923’te kurulan Elektra, dış cephesiyle günümüze kadar gelen en eski yapılarından biri. Burada genelde öğrenciler tarafından tercih edilen iki film birden, serüven ve kovboy filmleri oynarmış. 1980’li yıllarda kendi içinde salonlara ayrılan sinema, bugün ağırlıklı olarak Avrupa filmleri ve bağımsız sinema örnekleri gösteriyor.

Alkazar’dan çıkıp karşıya baktığınızda, tahta perdeler ile örtülü dev bir yapı göreceksiniz. Burası bir zamanların Saray sinemasıydı. 1913’te Gamo adıyla kurulan salon, 1914’te Lüksemburg, 1930’larda Glorya, 1933’te Saray adını almış. 20 yıl önce Demirören Grubu’na geçerek kapanmış. Saray, dünyaca ünlü yerli ve yabancı sanatçıların konser verdikleri bir kültür merkeziymiş aynı zamanda. En iyi Türk filmlerinin galaları burada yapılırmış. Lüksemburg olduğu dönemlerde önünde orkestralar kurularak filmlere adeta davetiye çıkartılıyormuş.

Saray’ın hemen yanında, aynı blokta Lüks Sineması varmış. Verdi Tiyatrosu olarak kurulan mekan, sonra Odeon ismini almış. Verdi ve Odeon, Avrupalı grupların oyunlar sergilediği en önemli salonlardan biri olmuş. 1914’te sinemanın yükselişiyle Ekler Sineması, 1933’lerde Şark Sineması ve daha sonra Lüks Sineması adını almış.

Turumuz Yeşilçam Sokak’ta devam ediyor. İstanbul’un en önemli ve görkemli sinema salonu Emek var sırada. Emek, 1924’te Melek Sineması ismiyle açılmış. Bina Emekli Sandığı’na ait olduğu için, 1930’ların sonunda Emek Sineması adını almış. O zamanlar mimarisi ve konforuyla Türkiye’nin en çağdaş sinemalarından biri. Uzun süre Akgün Film tarafından işletilmiş, sinemanın en kötü günlerinde bile aile sineması olma özelliğini sürdürmüş. 1950 ve 1960’larda salonun koltuklarının bir yıl süreyle satıldığı biliniyor. Emek için müze sinema demek doğru olur.

Emek’in hemen karşısında Sinepop var. Sinepop’un ilk adı Yeni Ar. Burada uygun fiyatla kovboy, Japon kökenli korku veya Tarzan filmleri gösteriliyormuş. Yeni Ar, Sinepop’a dönüşerek Türkiye’de sinemanın modernleşmedeki öncülüğünü yaptı.





Yeşilçam Sokak’tan çıkıp, İstiklal Caddesi’nin karşısına geçip, Erol Dernek Sokak’a girdiğinizde Yeni Melek Gösteri Merkezi’ni göreceksiniz. Burada 1954’te Melek Sineması hizmet vermeye başlamış. Tabanı ve yanları aynalı olduğu için o dönemde Aynalı Sinema da denirmiş. Hemen hemen bütün şirketlerin filmleri burada izleniyormuş. Çok el değiştiren salon, 50 yıl sonra gösteri merkezi olarak hálá yaşıyor.

İnci Pastanesi’nin yanında, hálá ayakta olan Rüya Sineması var. 1930’larda Artistik adıyla açılan salon, 1934’te Sümer, daha sonra Küçük Emek ve Rüya ismini almış. Bugün sadece seks filmleri gösteriliyor.

LCW mağazası olarak hizmet veren yapı, 1911’de Oryanto Sineması’ydı. 1926’da ismi Kısmet oldu. En önemli özelliği Pathe Sineması’ndan sonra Türkiye’nin en büyük ikinci sineması olmasıydı. Burada daha çok yabancı filmler gösterilmiş.

Atlas Sineması’nın karşısında, Halep İşhanı’nın içinde Ses Tiyatrosu var. Bugün Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncuları tarafından kullanılıyor. Mekan, 1911’de İdeal Sineması, 1915’te Royal Sineması, 1920’de Varyete Tiyatrosu, 1929’da Fransız Sineması olmuş. 1942’de Tepebaşı’ndaki Ses Sineması buraya taşınmış. Yıllar sonra Ferhan Şensoy tarafından aslına uygun olarak restore edilerek hayata döndü. En önemli özelliği 1911’den günümüze kadar gelebilmesi.

Galatasaray Meydanı’ndan İngiliz konsolosluğuna doğru sağa dönüyoruz. Burada eski Sponet Sineması varmış. Şimdi yerinde bir eczane bulunuyor. Sponet, 1896’da Türkiye’deki halka açık ilk gösterinin yapıldığı sinema olması nedeniyle önemli.

Rotamız tünele doğru devam ediyor. Önceleri Fransız Tiyatrosu olan ve 1923’te sinema olarak hizmet vermeye başlayan Elhamra’ya geliyoruz. Özellikle şık loca ve koltuklarıyla dikkat çeken Elhamra, sinema salonu olmanın dışında kültür merkezi ve tiyatro olarak da hizmet veriyormuş. Dünya sinemasının en iyi örnekleri burada gösterilir ve Avrupa’nın en önemli sinemalarından biri olduğu söylenirmiş. Atatürk’ün iki kere film izlediği tek sinema salonu olma özelliğine de sahip. 1936’da Sakarya ismini alan salon daha sonra tekrar Elhamra ismine geri dönmüş. Tünel ve Galatasaray hattının gözden düşmeye başladığı dönemde Tual Film’e geçmiş. 1999 yılındaki yangından sonra yalnızlığa terk edilen Elhamra, aralık ayında gece kulübü olarak kapılarını yeniden açacak.

Elhamra’dan aşağıya doğru inerek son durağımız Şark Pasajı’na geliyoruz. Pasajın içinde şimdi temsili bir bilet gişesi kalan Santral Sineması olduğunu öğreniyoruz. Bu sinema eskiden daha çok öğrenciler ve alt düzey izleyicilere hitap eden filmleriyle dikkat çekermiş.
Hürriyet Cuma, Haber: Hakan Gence, 17.11.2006

İZMİT'İN GEÇMİŞİ SANAL MÜZEDE

 

Etnografya Müzesi bile bulunmayan İzmit bundan böyle Elektronik Kent Müzesi ile tanıtılacak. İzmit'teki Saraybahçe Belediyesi'nce yaptırılan Dolphin Kültür Merkezi'ndeki Elektronik Kent Müzesi 450 metrekarelik alan üzerinde bulunuyor. Ayrıca 1 milyon 350 bin ölçekli İzmit maketinin de yer aldığı müzede, kentin sembolü olmuş tarihi yapılar ile sosyal yaşantıya şekil veren unsurların temsili maketleri de bulunuyor.

Elektronik Kent Müzesi'nde İzmit'te yaşayan eski medeniyetler ile bugüne kadar gelen kültürlerin anlatıldığı belirten Saraybahçe Belediye Başkanı Halil Vehbi Yenice şunları söyledi: "İzmit'te eski medeniyetlerin bugüne kadar yaşadıkları ortamları görmek mümkün. Kentin tarihi; sosyal ve kültürel yaşamı, ekonomisi ile ilgili görsel bilgiler veriliyor. Ayrıca İzmit'te yaşayan bir çok insanın da buradan öğreneceği önemli bilgiler var. Elektronik Kent Müzesi kentin tanıtımı açısından büyük önem taşıyor."

Vatan, 16.11.2006

DEFİNE ÇUKURUNDAN LAHİT ÇIKTI

 

Bursa'nın İznik İlçesi'nde defineciler tarafından kaçak kazı yapıldığı belirlendikten sonra polis tarafından 3 aydır güvenlik şeridi altında tutulan bölgede yapılan arkeolojik kazıda MS 3'üncü yüzyıl Roma Dönemi'ne ait mermer lahit mezar bulundu. Kapağı kepçe yardımıyla açılan mezardan su, çamur ve iskelet parçaları çıktı.

 

İznik Güney Çevre yolu kenarında yaklaşık 3 ay önce defineciler tarafından kazı yapıldığını belirleyen İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, çevrede güvenlik şeridi oluşturup, bölgede arkeolojik kazı yapılması için Müze Müdürlüğü'ne başvurmuştu. Bürokratik işlemlerin tamamlanmasının ardından iki gün önce, Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Mustafa Şahin tarafından kazı çalışmalarına başladı. Bugün de devam eden kazı çalışmalarında akşam saatlerinde Roma Dönemi'ne ait mermer lahit bulundu. Kaliteli mermerden köşeleri akroter ve saçak mimarisi ile yapılan ve üzerindeki yazılardan Lykoniolion Oskeronos adlı kişiye ait olduğu sanılan mezarın kapağı, belediyeye ait bir kepçenin yardımıyla açıldı.

 

Definecilerin uzun zamandır içinde altın olduğunu düşünerek çevresinde kazılar yaptığı mezardan, su, çamur ve iskelet parçaları çıktı. MS 3'üncü yüzyıl Roma dönemine ait olduğu sanılan mezar incelenmek üzere müze müdürlüğüne götürüldü.

Internet Gazetesi, 16.11.2006

TARİHİ KONAK KÜL OLDU

 

Sinop'ta çıkan yangında, 150 yıllık 3 katlı tarihi konak kül oldu. 


Edinilen bilgiye göre, Yeni Mahalle Okulaltı Sokak'ta bulunan ve yaklaşık 150 yıllık olduğu belirtilen tarihi konakta, gündüz saatlerinde henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Ahşap binayı saran alevler, çevrede paniğe neden oldu. Samsun Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan tescilli tarihi yapıda çıkan yangına, Sinop İtfaiyesi ile Orman Bölge Müdürlüğü'ne ait itfaiye ekipleri müdahale etti. 

Yol kenarlarındaki araç parklarından dolayı daralan sokaklardan geçemeyen itfaiye araçları, uzun süre yangın mahalline ulaşmaya çalıştı. İtfaiye araçlarının tıkalı olan yolun açılması ve yangın mahalline ulaşması sırasında olayı izleyen İstiklal İlköğretim Okulu öğrencileri, itfaiye ekiplerini alkışladı. İtfaiyenin kanalizasyon araçları dahil tüm araçlarını seferber ettiği yangın kısa süre içerisinde büyüyünce çevre apartmanlardan da vatandaşlar hortumlarla su sıkarak yangına müdahale etti. Osmanlı mimarisinin son örneklerinden olan ve önümüzdeki aylarda Belediye Sarayı olarak restorasyonu yapılacağı belirtilen konak tamamen yanarak kül olurken, yangın çevre binalara sıçramadan söndürüldü. 

Can kaybı ve yaralanmanın olmadığı yangın sırasında Sinop Valisi Zeki Şanal ve Belediye Başkanı Zeki Yılmazer ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileri de olay yerine geldi. Belediye Başkanı Yılmazer, itfaiye ekiplerini yangın mahallinde bizzat yönlendirdi. Yıllardır çocukların boş konakta oynadığını belirten bazı vatandaşlar, tepkilerini dile getirdi. Kundaklama ihtimali üzerinde durulan yangınla ilgili soruşturma başlatıldı.

Sinop Kent Haber, 16.11.2006

TABİAT VE KÜLTÜR VARLIKLARINI KORUMA KANUNU'NA MUHALEFET

 

Kırklareli'nde, Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefet eden 4 kişi hakkında soruşturma başlatıldı.

Edinilen bilgiye göre, Yayla Mahallesi'nde koruma altında bulunan tarihi binanın tahtalarını almak isteyen F.E. (45), M.L. (37), Ş.Y. (41) ve R.C. (26), polis ekipleri tarafından yakalandılar.
Adli makama sevk edilen zanlılar hakkında, Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefet suçundan soruşturma başlatıldı.

Edirne Internet Gazetesi, 16.11.2006

CANPOLAT: PAMUKKALE'DE UZAY ÇATILAR YIKILACAK

 

Denizli Valisi Hasan Canpolat, Pamukkale ören yerine girişi sağlayan kapılardaki uzay çatıların ve antik havuzun çevresindeki yapıların yıkılacağını bildirdi.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri (DOSİM) Genel Müdürü Enver Altıntaç ile Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, Pamukkale'ye gelerek Vali Canpolat ile Koruma ve Geliştirme Amaçlı İmar Planı kapsamında yapılan çalışmalarla ilgili incelemelerde bulundu.  

Pamukkale ören yerine girişi sağlayan kuzey ve güney kapılarındaki uzay çatılar, buralarda bulunan iş yerleri ile ziyaretçilerin termal suya girdikleri antik havuzun çevresindeki yapıların yıkılacağını belirten Canpolat, şöyle devam etti: ''Ancak yeni bir proje hazırlanmadan yıkmak, hoş olmayan görüntüler yaratır. Giriş kapılarındaki uzay çatılar da Pamukkale'nin görünümüyle uyuşmuyor. Uzay çatılar ve antik havuzun çevresindeki yapılar yıkılacak. Bunun için bir proje hazırlanıp, Koruma Kurulu'na sunulacak.''

 

Motorlu taşıt girişi yasaklanan ören yerinde iç ulaşımın sağlanmasıyla ilgili bir soruyu yanıtlayan Canpolat, Japonya tarafından bağışlanan akülü araçların bakımının yapıldığını, ancak doğa yolu olarak açılan yolların bu araçların dolaşımına uygun olmadığını, yolların ıslahının gerektiğini ifade etti. Faytonla dolaşımın da bir alternatif olarak düşünüldüğünü kaydeden Canpolat, ''Pamukkale gibi yerlerde en uygunu yaya dolaşımdır. Ancak, yaşlı ziyaretçiler için ulaşım sistemi oluşturulabilir. Pamukkale'nin dokusuna uygun faytonlar da kullanılabilir. Şu anda iç ulaşımdaki sorun geçici olarak minibüsle çözümlendi'' dedi.

 

Bu arada Denizli Valiliği, kuzey kapısındaki iş yerlerinin boşaltılması için işletmecilere tebligatta bulundu. Tebligatı alan işletmecilerin buraları boşaltmasının ardından iş yerleri mühürlendi.

 

Bu arada, Pamukkale beldesindeki Hierapolis antik şehrini ziyaret eden Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'nden 15 dolayında papaz, ören yerine araçla giriş yasağını deldi.

 

1994 yılında çıkarılan Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı kapsamında araçla giriş yasağı getirilmiş fakat o tarihten sonra görev yapan Denizli'de görev yapan valiler bunu uygulamamıştı. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Denizli'ye iki hafta önce yaptığı ziyaretten bir gün önce Denizli'nin yeni Valisi Hasan Canpolat, yasağı uygulamaya başladı. Koruma Kurulu kararı gereği engelli ve yaşlılar için valilik tarafından kuzey kapısından ören yerine ulaşımı sağlayan servis aracı haricinde özel araç giremiyordu.

 

Hz. İsa'nın havarilerinden olduğu ileri sürülen Aziz Philip'in 14 Kasım'daki ölüm yıldönümü dolayısıyla patrikhaneye bağlı Hıristiyan din adamları Pamukkale'ye geldi. Patrikhane görevlileri, ayin yapmak için izin aldıklarını belirterek araçla içeriye girdi. Daha sonra antik tiyatro arkasındaki Aziz Philip Kilisesi'nin alt bölümünde dualar okudular.

 

Konuyla ilgili açıklama yapan Denizli İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Korkmaz, patrikhane mensuplarına araçla giriş izni verilmediğini söyledi. Korkmaz, "Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan Pamukkale'de ayin yapmak için izin almışlar ancak araçla girmeleri için biz izin vermedik." dedi.

Turizm Gazetesi, 16.11.2006

ŞEHİR MERKEZİNDE DEFİNE ARADILAR

 

Bursa'da, kent merkezindeki bir metro istasyonunun arkasındaki arazide define arayan 4 kişi, Mali Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından suçüstü yakalandı. 

Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğü'ne bağlı ekipler, bir ihbar üzerine kent merkezindeki bir metro istasyonunun arkasında bulunan arazide kazı yapan 4 kişiyi takip etmeye başladı. Yaklaşık 10 gün boyunca takibi sürdüren ekipler, define bulmak için kazı yaptıkları belirtilen zanlıları suçüstü yakaladı. Çevredekilere belediyeden izinli olarak “su kuyusu” açtıklarını söyledikleri öğrenilen zanlılar, sorgulanmak üzere Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü.

Kurtuluş Savaşı zamanından kalma hazineleri bulmak için kazı yaptıkları öğrenilen zanlıların, sorgulamalarının tamamlanmasının ardından yarın Adliye'ye sevk edilecekleri bildirildi.

Bursa Kent Haber, 16.11.2006

İZNİK'İN TARİHİ KİTAP OLUYOR

 

Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Mustafa Şahin, İznik'in arkeolojik tarihini bir külliyatta toplayarak kitap haline getireceklerini söyledi.

 

Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden 25 kişilik ekip ilçeye gelerek, tarihi eserleri incelemeye başladı. Ekip, 15 gün boyunca araştırma ve inceleme yapacak. Prof.Dr. Mustafa Şahin, 2005 yılında Uludağ Üniversitesi'nde Arkeoloji Bölümü'nü kurduklarını, ilk görevlerinden bir tanesinin de Bursa ve çevresinde kültür envanterini çıkarmak olduğunu ifade etti.
 

İlk olarak tarih zengini olan İznik'i hedef seçtiklerini söyleyen Şahin, "2006 yılı itibariyle ilk projemizi İznik'te başlattık. Bu projeye Uludağ Üniversitesi 50 bin YTL kaynak ayırdı. Araştırmaların sonunda İznik'in kültür varlıkları bir külliyatta toplanarak kitap haline getirilecek. Böylece turizm açısından İznik'in ne kadar önemli bir yere sahip olduğu görülecektir." dedi.

Turizm Gazetesi, 16.11.2006

TARİHİ DİVRİĞİ EVLERİ TURİZME KAZANDIRILACAK

 

Sivas Valisi Veysel Dalmaz, Divriği'deki tarihi konakları turizme kazandırmaya çalıştıklarını belirterek, ''Divriği'yi bu konuda dünyaya duyurmamız lazım'' dedi.

 

Vali Dalmaz, yaptığı açıklamada, önemli turizm potansiyeli bulunan Divriği'nin bu yönlerinin ön plana çıkarılması gerektiğini söyledi. Divriği'de yapacak çok şey olduğunu, öncelikle tescillenen eserlerin restorasyon projelerini ortaya çıkarmak gerektiğini ifade eden Dalmaz, ''Elde eser kalmadıktan sonra onu ihya etmesi çok zor oluyor'' diye konuştu. Çalışmalarda ilçenin topyekun ele alınması gerektiğini bildiren Dalmaz, şunları kaydetti:

 

''Ulaşımdan tutun, tanıtımına kadar çok çalışma yapmamız gerekiyor. Sivas'tan turisti alıp, güzergahtan getirip burada konaklatıp birkaç gün kalmasını sağlayarak, tekrar geri gönderecek bir mekanizmayı oluşturmamız lazım Yani eseri sadece onarıp belli bir hale getirmek yetmiyor. Bunlara fonksiyon vereceksiniz. Bu fonksiyonlar bir araya gelince, ilçeye turizme katkısı olacak.''

 

Divriği'de hizmet sektörünün turizme uygun olarak gelişmesi gerektiğine dikkati çeken Dalmaz, şöyle dedi:  ''İşletmecilik kurallarını bilmiyoruz. Gelen turist nasıl ağırlanacak bunu bilmiyoruz. Ondan sonra da turizmden medet bekliyoruz. Hepsi topyekun turizmle ilgili bilinçlenme, turizme hizmet ve projeden geçiyor.''

 

Divriğililer'in ilçenin özelliklerini ortaya çıkarması konusunda önce Safranbolu ve Beypazarı'nı gidip görmesi gerektiğini vurgulayan Dalmaz, ''Divriğililer önce oraları görsün, buraların kıymetini daha çok anlayacak. Anadolu'da çoğu şehrin bu değeri yoktur. Bunun kıymetini iyi bilmek gerekiyor'' diye konuştu.

 

Divriği'de tarihi konakları onarmadan hem işletmecilerle hem görevli koruma kurulu üyeleriyle konunun tartışılması gerektiğini ifade eden Dalmaz, şunları söyledi: ''Turistler gelince onarılan evlerde konaklama ihtiyacı duyacak. Konaklarken banyosunu tuvaletini içinde görmek isteyecek. Her odada bir tuvalet, banyo ihtiyacı çıkacak. Mevcut yapılar içinde nasıl değerlendireceğiz bunun çarelerini aramak lazım.''

 

İlçenin tarihi yönden zenginliğine değinen Dalmaz, ''Divriği'deki tarihi konakları turizme kazandırmaya çalışıyoruz. Divriği'yi bu konuda dünyaya duyurmamız lazım. Bunu değerlendirecek yapıyı oluşturacağız'' dedi.

Turizm Gazetesi, 16.11.2006

WARHOL'A 17,4 MİLYON DOLAR

 

Pop-art'ın yaratıcısı Andy Warhol'un Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu Mao Zedong tablosu, 17,4 milyon dolara satıldı. Christie's Müzayede Evi'nden yapılan açıklamada, merkezi İsviçre'de bulunan Daros Koleksiyon tarafından satışa sunulan, Warhol'un en sansasyonel eserlerinden biri olan Mao tablosunu, Hong Konglu Joseph Lao'nun satın aldığı bildirildi.

Açıklamada, eserin beklenenin 5 milyon dolar üzerinde satıldığı ve 17,4 milyon doların, Warhol'un şimdiye kadar eserlerine verilen en yüksek rakam olduğu belirtildi.

Andy Warhol'un 1962 yılında yaptığı "Orange Marilyn" tablosu 16,2 milyon dolara satılmıştı.
Hürriyet, 16.11.2006

ALANYA, TOPHANE'DEKİ TARİHİ KİLİSE KÜLTÜR MERKEZİ OLACAK

 

Alanya Tophane Mahallesi'nde yer alan tarihi kilisenin, Kültür ve Turizm Bakanlığı-Belediye işbirliğiyle Kültür Merkezi adı altında hizmete açılacağı bildirildi.

 

Alanya Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu, Tophane Mahallesi'ndeki tarihi kilise ile yanında yer alan mescidin ve Kale yolundaki tünelde bulunan iki kapının, Tophane'deki "Kültürel Varlıkların Ayağa Kaldırılması Projesi" çerçevesinde restore edilerek orijinal haline getirileceğini söyledi.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan gerekli iznin alındığını, kilise yapılması için de resmi izin çıktığını, röleve çalışmalarının başladığını belirten Sipahioğlu, tek sorunun para olduğunu, bunun için de kaynak arayışlarının sürdüğünü bildirdi.Röleve çalışmasının tamamlanmasının ardından restorasyon projesi yapılacağını dile getiren Sipahioğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan para talep edeceklerini, ayrıca Avrupa Birliği yardım fonlarından da para almaya çalışacaklarını ifade etti.

 

Belediye'nin, topladığı emlak vergilerinden pay alarak, kilise ve mescidin yapımında kullanmayı hedeflediklerini de vurgulayan Sipahioğlu, gerekli kaynağın temin edilmesi halinde, kilise, mescit ve tünellerdeki çalışmanın 2008 yılında tamamlanacağını kaydetti. Sipahioğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, kilise açılmasına izin verdiğini, ancak burayı sadece kilise değil, bir kültür merkezi şeklinde açacaklarını ve çeşitli din mensuplarının burada ibadetlerini yerine getirebileceklerini söyledi.

Turizm Gazetesi, 16.11.2006

EFES ÖRENYERİ'Nİ TANITACAK KİTAP HAZIRLANIYOR

 

Efes harabelerine ilişkin kitap yazmaya hazırlanan mimar ve fotoğraf sanatçısı Ahmet Ertuğ, Selçuk İlçesi'nde çalışmalarını sürdürüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Borusan Holding'in desteğiyle Avusturya Arkeoloji Enstitüsü ve Ahmet Ertuğ'un hazırladığı kitabın gelecek yıl sonunda çıkarılacağı bildirildi.

 

Kitabı hazırlamak için bir süredir Selçuk'ta çalışan Ahmet Ertuğ ve ekibine, Avusturya Efes Kazıları Başkanı Prof. Dr. Friedrich Krinzinger, Efes ören yerleri hakkında bilgiler veriyor. Özel tekniklerle, sınırlı sayıda ve İngilizce basılacak kitabın ülke tanıtımına önemli katkıda bulunacağı belirtiliyor.

Turizm Gazetesi, 16.11.2006

676 YILLIK TARİHİ MEYDAN HAMAMI RESTORE EDİLECEK

 

Konya, Akşehir’de Selçuklular Dönemi'nden kalma Subaşı Emir Şerafettin Ahmet tarafından inşa ettirilen 676 yıllık tarihi Meydan (Şifa) Hamamı, Kültür ve Turizm Bakanlığının proje ve restorasyon desteği ile restore edilecek.

 

Hacı İbrahim Veli Vakfı mütevellisi Erkök Avcıoğlu yaptığı açıklamada, Selçuk Mahallesi Atatürk Müzesi yanındaki mülkiyeti vakfa ait 676 yıllık tarihi hamamın, aslına uygun restorasyonunun gerçekleştirileceğini belirtti. Restorasyonun Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın proje ve restorasyon desteği ile yapılacağını belirten Avcıoğlu, şunları kaydetti: ''Projesi Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunca kabul edildi. Tarihi hamamın restorasyonu projesinin kontrolü, Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından yapılacak. Hamam Selçuklu mimarisi tarzında inşa edildi. Meydan Hamamı'nın kitabesinde hamamın Subaşı Emir Şerafeddin Ahmet tarafından yaptırıldığı ve inşaatının 1329'da başlayıp 1330 tarihinde tamamlandığı belirtiliyor.''

Merhaba Gazetesi, 16.11.2006

DÖRT ÜLKENİN TARİHÇİLERİ İSTANBUL'DA BULUŞUYOR

 

Türkiye, Almanya, Yunanistan ve İsrail'den tarihçiler, İstanbul Bilgi Üniversitesi ile İstanbul Goethe Enstitüsü tarafından düzenlenen sempozyumda bir araya geliyor.

 

İki günlük sempozyumda, söz konusu ülkelerin toplumlarında tarihçiliğin başarı ve başarısızlıkları incelenecek, tarihçiliğin sınırları araştırılacak.

Zaman, 16.11.2006

NADİDE KİTAPLARA ÖZEL BAKIM

 

Batman'da selin vurduğu nadide kitaplar, Konya'ya taşındığında Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'nde aslına uygun onarılıp, doğal afete, nükleer etkiye, çalınma ve yıpranmaya karşı korumalı odalarda saklanacak.

 

Güneydoğu'da yaşanan sel felaketinde İluh Deresi'nin taşması sonucu Batman'ın kanaat önderlerinden Şeyh Maruf'a ait kütüphane sular altında kalmıştı. Osmanlı dönemine ait Türkçe, Arapça ve Farsça elyazması eserler adeta çamur deryasına gömülmüştü. Bölgeye iki uzman gönderen bakanlık, sel felaketinden zarar gören 3 bin elyazması eseri Konya'daki Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'ne taşımak istiyor. 46 kütüphanenin yazma eserlerinin toplandığı kütüphaneye getirilen yıpranmış kitaplar 'Hasta kitaplar patoloji ve restorasyon bölümü'nde onarılarak yararlanılabilir hale getiriliyor. Hasta kitapların tedavisinde nişasta, yumurta akı, çay ve soğan kabuğu gibi ürünler ile soğuk buhar kullanılıyor. Kütüphanede kurulan kitap ameliyathanesinde yıpranmış kitaplar, narkoz cihazına benzer bir aletle soğuk buhar verilerek yeniden hayata döndürülüyor. Sayfaları özenle açılan kitaplar, bakımdan geçirilerek nükleer etkiye karşı korumalı kasalarda muhafaza ediliyor. Kurt ve farelerin yediği kısımlar, yırtıklar, Japon kağıdı ve nişasta hamuruyla kapatılıyor.

Zaman, Haber: Ünal Livaneli, 16.11.2006

OSMANLI TAPULARI AB GÜNDEMİNDE

 

Türkiye konusunda zaman zaman AB Komisyonu üyelerine yazılı sorular yönelten Avrupa Parlamentosu üyelerinin gündemine Osmanlı arşivleri de girdi. İsveçli parlamenter Jens Holm, AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'den, Osmanlı tapu arşivlerinin Türkçeleştirilerek bilgisayar ortamına aktarılmasının "etnik ve siyasi istismara malzeme olabileceği" yönündeki Türkiye kaynaklı uyarılara açıklık getirmesini istedi.
 

İsveçli Holm tarafından AB Komisyonu'na yöneltilen yazılı soru önergesinde, Başbakan Erdoğan"ın "bütün arşivlerin açılacağı" izlenimini verirken Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK), Tapu Arşiv Otomasyonu (TARBİS) projesiyle ilgili değerlendirmesinin çelişki doğurup doğurmadığı sorulmuştu.
 

Soru önergesini yanıtlayan Rehn, MGK'nın, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nce yürütülen projenin "etnik ve siyasi istismara malzeme olabileceği" uyarısıyla ilgili olarak Türkiye'den açıklama isteyeceğini bildirdi.
 

Rehn, projenin Osmanlı dönemindeki tapu kayıtlarının sayısal ortama aktarılarak depolanması ve kamu kurumlarının bunlara daha kolay ulaşmasının amaçladığından haberdar olduğunu kaydetti.
Basında yer alan haberlerde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün projeyle ilgili MGK'nın görüşünü sorması üzerine "Osmanlı dönemindeki tapu kayıtlarına erişimin kısıtlanması" uyarısı yapıldığı bildirildi. Tuğgeneral Tayyar Elmas'ın yanıtında, bu tür belgelerin "etnik ve siyasi amaçlar, soykırım iddiaları ve Osmanlı dönemindeki vakıfların mülkleri" çerçevesinde kullanılabileceğinin ifade edildiğini kaydeden Rehn, "AB Komisyonu, bu konuda Türk makamlarından açıklama isteyecek" dedi.
 

AB yetkilileri, bu açıklama talebinin teknik bir boyuta sahip olduğunu ve sadece konuyla ilgili daha detaylı bilgiye sahip olma güdüsüyle yapıldığını vurguluyor.

Milliyet, 16.11.2006

DOSYA




"ÇEVRE"SİNİ ARAYAN ANKARA



Ankara; vadilerini, bağlarını, derelerini ve çaylarını ve tarihsel çevresinin büyük bir kısmını Cumhuriyet  Başkenti olduğundan bu yana geçen 80 yıl içinde kaybetmiştir. Günümüzde de Atatürk’ün mirası olan Atatürk Orman Çiftliği, şehrin en önemli ekolojik koruma alanlarından olan İmrahor Vadisi, Eymir ve Mogan gölleri su havzası, Çubuk Çayı havzası, Ankara Çayı ve batıda İstanbul yolu üzerinde Kazan’a kadar olan verimli tarım toprakları, kayak merkezi Elmadağ çevresi tehdit altındadır. Eski Ankara üzerinde de Merkezi İş Alanları’nın artan baskısı bulunmaktadır.



Bağlar





Keçiören, Etlik ve Dikmen bağları, vadi ve tepeleri ile önce gecekondu işgaline uğramış, vadi tabanlarına kadar yağmalanmasına göz yumulmuş, daha sonra da 1983 sonrasında çıkarılan “Islah” imar planları ile çok katlı yapılaşmaya açılmıştır. Böylece yerleşilmesi sakıncalı olan vadi içlerine kadar inen çok katlı yapılaşma, müteahhit yap sat düzeni ile zaten azalmış olan yeşil dokunun tamamını silip süpürerek yoğunlaşmış, bir beton yığınına döndürmeye başlamıştır.




Arkada sağlıklı kent(!), önde ıslah(!) edilen geckondular



Dere ve Çaylar

Ankara Çayı, Bend Deresi, Çubuk Çayı gibi akarsuların büyük bir kısmı daha ilk yıllarda kanalizasyona dönüştüğünden üstleri kapatılmış ve birer kanalizasyon kolektörüne dönüştürülmüştü. Hepimizin bildiği Jansen’in Antik Roma Bendi’ni bir yüzme havuzuna dönüştürmeyi amaçlayan tasarısı, Jansen’in işine 1939 yılında son verilmesi ile rafa kaldırılmıştı.




Jansen'in Bendderesi Roma seddi tasarısı



Zaten Altındağ sırtlarında başlayan ve önceleri önemsenmeyen “barakalaşma” Bendderesini önce kirli akan bir dereye, daha sonra da kanalizasyona dönüştürünce, Kale'nin üzerinde yükseldiği görkemli vadi tabanının üstü kapatılıverdi ve “Bendderesi” cadde haline dönüştürüldü. Altındağ tepesindeki “Hıdır” Türbesi de zaten yok edilmişti, Hıdrellezin kutlandığı, pikniklerin yapıldığı güzelim dere ve boyunca gelişen ağaç dokusu, tüm güzelliği ile yok oldu gitti. Ama, tüm çevre sorunları zaten Osmanlı Dönemi'nin son yüzyılı olan 19.yy sonlarında debbağların (tabak) ve tabakhanenin burada yer seçimi ile başlamıştı..



Gene Bağlar

Angora’lılar o dönemde yazın tozlu ve sıcak ortamından kaçmak  amacıyla Bağlara çıkardı. Tıpkı güneyin yaylaları gibi, Angora’nın da Etlik, Keçiören, Dikmen, Gaziosmanpaşa, Esat vd. Bağları vardı. Burada hali vakti yerinde olanlar tarafından yapılmış güzelim bağ evleri vardı. Vardı demek çok doğru çünkü bunlardan son döneme kadar onarılarak kurtarılmış birkaçı hariç hemen hepsi yok edildi ve yerini imar parselasyon düzeninde çok katlı yapılaşmalara bıraktı. Keçiören’de Ankara Araştırma Merkezine dönüştürülen (VEKAM Vehbi Koç’un doğduğu) bağ evi, GOP’da Papazın Bağı denilen yerdeki bağ evi, Karlı Sokaktaki bağ evi kendilerini zamanın ve imar planlarının tahribatından zor kurtarmışlardır.



Gecekonduları Islah (!) etmek

Bağlar, zaten bağa göçme adetinin unutulduğu hızlı çağdaş (!) yaşam içerisinde, kentin gelişme alanı yokmuşçasına önce gecekondularla sarıldı, daha sonra da 1980 sonrasının icadı İlçe Belediyeleri tarafından “Islah” edildi! Sadece Keçiören’deki ıslahın boyutlarını görmek hepinizi hayrete düşürecektir. Hemen her yer 5-8 katlı olarak, hiçbir açık ve yeşil alan, kamusal kullanım alanı (yeşil, spor, çocuk bahçesi vb) bırakılmadan aşırı yoğunlaşmış ve böylece “Islah” edilmiştir.

Doğal olarak eskiden çiçek seralarının, sebze bahçelerinin bulunduğu “Çubuk Çayı Vadisi” de “Islah” edilerek, bu kesim dev bir hipermarket, Belediye binaları ve 21. Yüzyıl başlarında Türk mimarisinin ulaştığı düzeyi gösteren ve İspanya ile boy ölçüşen, “Gaudivari” arabesk mimarisi ile inşa edilmiş apartmanlarla çevrelendi..

 

Dikmen ve Etlik Bağları, vadileri ve dereleri de Keçiören benzeri vahşice “Islah” edilmiştir. Çukurambarlar’da daha ODTÜ’de okurken hazırladığımız ikinci sınıf projemizde yer yer beş kata çıktığımızda, acaba bu yeşil dokuyu ve doğal yapıyı tahrip mi ediyoruz endişesine kapılmış ve de sınıfın neredeyse yarısı çok katlı yapılaşma nedeni ile kalmıştı şehircilik projesinden.. Demek ki  o dönemde henüz gecekonduların 10 kata çıkartılarak her bir katta 4-6-8 daire yapabilecek müteahhit gücü ve düşünsel gelişim süreci (!) henüz yok imiş.. Şimdilerde bu kesimdeki müthiş (!) ıslah çabalarını hayretle izliyor ve buradaki (Balgat’ta da benzeri var) bu buluşçu (!) ve gecekondu alanlarının yeşil dokusunu tamamen yok eden planları kimin yaptığına şaşırıyorum..



Eski Ankara





Eski Ankara ve Ulus tarihsel kent merkezi de kendisini bu doymak bilmez “rant” kavgasından kurtaramamış, Jansen’in “Protokol Alanı” ilan ettiği kesimler hariç, özellikle ana caddeler üzeri çok katlı (6-8-10) yapılaşmalar ile yok edilmiştir. Allahtan Yenişehir’in gelişimi ile MİA baskıları bir miktar da olsa bu kesimden uzak kalmıştır. Ancak, bu defa da yıkıp yapamayanlar, terk edip çöküntü bölgesi haline getirmişlerdir Eski Ankara mahallelerini.

Böylece güzelim geleneksel konut dokusu depolama, ikincil işlevler ve de çöplük haline dönüşen ve kentin en sefil bölgeleri haline gelmiştir. Köyden kente göç eden en düşük gelirlilerin önce yerleştikleri, ama bir gecekondu yapar yapmaz bu kesimden kaçtıkları kent parçaları, “ghetto” lar haline dönüşmüşlerdir.




Ankara Kaleiçi Dokusu


1980’lerin başına kadar kendi haline bırakılan ama Jansen’in “Kentin Tacı” olarak adlandırdığı Kale ve çevresi, bu dönemdeki sit kararları ve uzun yıllar sürecek “Koruma Amaçlı” çalışmalarla, bu defa da plansız uygulamaların odağı olmuştur. Turizmin ve entelektüel kesimin ilgisi ile bir miktar kendine çeki düzen vermeye çalışan tarihsel doku, tuhaf onarımlar, Ankara sivil mimarisinden esinlenen ama onu kopya eden eklektik yapılarla bozulmuştur.

Ulus yarışma projesinden bu yana 15 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen 100 hektarlık Ulus içerisinde düzenleme yapılan, onarım yapılan yerlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir.




Ulus'ta yapılan ender uygulamalardan biri: Hacıbayram Meydanı düzenlemesi (Düzenleme Öncesi ve Sonrası)


Çıkrıkçılar yokuşu, Hükümet Meydanı, Suluhan çevresi, İtfaiye meydanı henüz yayalaştırılamadı, aksine yoğunlaşma, araç trafiği baskısı altında. Esen Park’a yapılan devasa Altındağ Belediye binası da bu kesimde gene Jansen’de seyir ve bakı noktası olan kesimi yok etmekle kalmadı, yaya ve taşıt trafiği ile bu kesimi kilitlemek becerisini gösterdi. Yangınlarla da yer yer yok edilen Eski Ankara kesiminde Kaleiçi’ne yönelik bir Koruma Planı da henüz oluşturulamamış durumda..

Eski Ankara’nın durumu da bu açıdan bakıldığında Yeni Ankara’dan pek farklı değil, ancak spekülatörlerin önünü kapatan Sit Kararları var. Bu kararlar olmasa, Eski Ankara’nın da birkaç hafta içinde yok edilebileceğini, Kaleiçi'ne de hadi abartmayalım 4-5 katlı yapılar dikilebileceğini söylemek mümkün..



Sonuçlar


Ankara’da doğal, kültürel/tarihsel çevre giderek yok edilmektedir. Islah planları kentin geleceğini ipotek altına almaktadır. Buna dur demenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Kentlilerin de, sivil toplum örgütlerinin de, yerel ve merkezi yönetimlerin de bu gidişten sorumluluğu bulunmaktadır. Fakat en büyük sorumluluk kentin sahibi olan “Belediyeler” indir.

1.   Tarihsel / kültürel değerlerin envanteri tam olarak çıkarılmalı ve “Koruma Ana Planı” yapılmalıdır. Bu Plan var olan koruma planlarını yeniden gözden geçirilerek yapılabilir. Bu planlara kesinlikle uyulmalıdır.

2.   Doğal değerler, su havzaları, akarsular, vadiler, değerli topraklar, flora ve faunayı içeren bir envanter yapılmalıdır. Bu değerlerin tek tek her birini, ve bütünleşik olarak tümünü koruyup geliştirmeyi içeren bir “Doğal Çevre Koruma Ana Planı” hazırlanmalıdır. Kentsel ekolojik çevreyi dikkate alan ve yaya yolları, bölgeleri, yeşil akslar, kamalar, spor alanları ve bisiklet, yürüyüş yollarını içeren bir sistemler bütünü oluşturulmalı, yeşil alan oranlarının arttırılması için tescil dışı ve tescilli tüm hazine toprakları, belediye mülkleri koruma altına alınmalıdır.

3.   Doğal ve tarihsel/kültürel değerlerin korunduğu bir Metropoliten Alan Master Planı hazırlanmalıdır. Buna bağlı doğal, tarihsel/kültürel değerlerin özel projelerle ele alınmasına, onarım ve sağlıklaştırılmasına yönelik alt ölçeklerde  planlama ve projelendirme çalışmaları yapılmalıdır.

4.   Kentte yık-yap-sat süreci ve ıslah planlama süreci denetim altına alınmalı, yapıların ekonomik ve teknik ömürleri dolmadan yıkımı önlenmelidir. Altyapının, yolların, kaldırımların her seçim dönemi yeniden ele alınmasının önüne geçilmelidir. Sürdürülebilir kentsel gelişme ancak böyle sağlanabilir.

Kentlinin, kentte yaşayanların, “Ankara”lının doğal ve tarihsel çevre korunmasına yönelik olarak bilinçlendirilmesi ve bilgilendirilmesi, sivil toplum örgütlerinin geliştirilerek koruma/geliştirme konularında çalışmalar yapmalarının sağlanması da geleceğe yönelik önemli bir konudur. Her kentliye bu konuda önemli görevler düştüğü de unutulmamalıdır.


Doç.Dr. Mehmet Tunçer - Yüksek Şehir ve Bölge Plancısı (ODTÜ), Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilim Doktoru.(AÜSBF)

AB'YE AYASOFYA KİLİSE OLSUN BASKISI

 

Saygın İngiliz gazetesi Financial Times (FT), AB ile zorlu bir dönemece giren Türkiye'nin tepkisini çekecek bir girişimi gündeme getirildi.

 

FT'ye göre, Ayasofya'nın tekrar kilise olması için AB genelinde geniş kapsamlı bir lobi çalışması başladı. Cambridge Üniversitesi'nden tarihçi Mark Perry'nin başlattığı kampanyada internet üzerinden imza toplanıyor. 1 milyon imzaya ulaşıldığında, kampanyayı yürütenler AB Konseyi'ne ve Avrupa Parlamentosu'na başvurup taleplerini iletecek. Kampanyanın sloganı ise "Ayasofya'yı kilise yapmayan Türkiye'nin değerler topluluğu AB'de yeri yok". Financial Times, "1 milyon imza toplanırsa Türkiye'nin önüne yeni bir şart gelebilir" yorumunu yaptı. İspanyol İslam Konseyi de, Endülüs bölgesindeki 1200 yıllık Cordoba Camii'nin ve Ayasofya'nın ibadete açılması çağrısında bulunmuştu.

Vatan, 16.11.2006

KARAGÖZ EVSİZ KALDI

 

Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin iki kez tebligat gönderdiği 'Karagöz Evi' boşaltıldı. Türkiye'de tek olan, Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunları Festivali'ne ev sahipliği yapan ve aynı zamanda UNESCO'ya bağlı UNIMA Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunları Birliği Bursa Şubesi olan Karagöz Evi'nde son kez perdeden boş salona seslenen sanatçılar, karagöz maketleri, kuklalar ve daha sonra perdelerini toplayıp, binayı boşalttı.

 

Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunları Birliği Bursa Şubesi Başkanı Şinasi Çelikkol'un başvurusu üzerine 1997 yılında ANAP'lı Büyükşehir Belediyesi tarafından Çekirge semtindeki Hacivat- Karagöz Anıtı karşısına Karagöz Evi yapılmıştı. UNUESCO'ya bağlı bir birlik oldukları için, binanın belediyeye bağlı Kültür Sanat ve Turizm Vakfı üzerinden kendilerine tahsis edildiğini belirten Çelikkol, yaklaşık 9 yıldır gerek yerel, gerekse ulusal çaptaki tüm etkinlikleri Karagöz Evi'nde yürüttüklerini söyledi.

Bursa Uluslararası Karagöz Kukla ve Gölge Oyunları Festivali'ni düzenleyerek, bu sanatının bir kültür markası olarak ortaya çıkmasını sağlayan UNIMA Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunları Birliği Bursa Şubesi'ni yerinden edecek olan gelişme yaklaşık 10 ay önce yaşandı.

Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı üzerinden UNİMA Bursa Şubesi tarafından işletilen Karagöz Evi binası, AKP'li Büyükşehir Belediyesi'nin 7.12 2005 tarihli encümen kararı ile Büyükşehir Belediyesi Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı'nın tasarrufuna bırakıldı. Vakıf sorumluluğundan aldığı binayı kendi bünyesine geçiren Büyükşehir Belediyesi, `Dernek ve vakıfların kamu kurum ve kuruluşları ile lişkilerine dair kanun'da yer alan `Dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşların ismini alamaz, bu kurum ve kuruluşların hizmet binaları ve müştemilatı içinde faaliyet gösteremez ve bu kuruluşlara ait araç ve gereci kullanamaz' maddesini gerekçe göstererek binanın boşaltılmasını istedi.

Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Hüseyin Konçak imzasıyla Kasım ayı başında Osmangazi Kaymakamlığı'na gönderilen başka bir yazıda ise Belediye ile UNİMA Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği Türkiye Milli Merkezi Bursa Şubesi arasında herhangi bir kira sözleşmesi bulunmadığı hatırlatılıp, binanın 15 gün içinde tahliye edilmesi istendi.

Yılda yaklaşık 7 bin kişiye gösteri yapan, Bursa Uluslararası Karagöz Festivali'ni dünyanın pekçok ülkesinde Uluslararası Festivaller Listesi'ne aldırmayı başaran UNIMA Bursa Şube Başkanı Şinasi Çelikkol, "Atina'nın Maroussi bölgesinde, 11 yıl önce bir Karagöz Evi yaptırılmış. Belediye oranın ayakta kalması için her türlü desteği veriyor. Biz Yunanistan'da böyle bir ev görünce Bursa'da Karagöz Evi yaptık. Bizde ise belediye Karagöz Evi'ni elimizden alıyor. UNIMA olmadan burada Karagöz Sanatı ve gölge oyunları sanatı yapılamaz. Bu sanatı yaşatmak için biz de Yunanistan'a mı gidelim" diye konuştu.

Sabah saatlerinde binaya gelen Büyükşehir Belediyesi görevlileri, bina içindeki demirbaşları tek tek kontrol ederken, UNIMA üyeleri ise kuklalarını, perdelerini ve Hacivat- Karagöz maketlerini poşetlere doldurup, kamyonete yükledi. Binanın anahtarlarını da belediyeye teslim eden gölge oyunu sanatçıları, son kez boş salona bir karagöz gösterisi yaptıktan sonra binadan ayrıldı. Büyükşehir Belediyesi ile görüşmelerinin süreceğini belirten Çelikkol, "Uluslararası bir derneğiz. Bu bina ile özdeşleştik ve binanın bize verilmesini istiyoruz. Şimdilik bir süre eşyalarımızı bir depoda muhafaza edeceğiz" dedi.

Vatan, 15.11.2006

"GİRİTLİ EFTALYA"

 

Türkiye’deki siyahileri bir çatı altında toplamak amacıyla, büyükdedesi ve ninesi köle tacirleri tarafından kaçırılıp Girit'te bir Osmanlı ailesine satılan Mustafa Olpak (derneğin kurucu başkanı ve sözcüsü) tarafından kurulan ve merkezi Ayvalık-Cunda olan, Afrikalılar Dayanışma Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin açılış törreni18 Kasım'da yapılacak.

Derneğin kurucu başkanı ve sözcüsü olan Mustafa Olpak, basın-medya ile yurtiçi ve yurtdışından UNESCO mensuplarının da davetli olduğu açılış töreninde derneğe bağış amacı ile sanatçı  ressam Çiğdem Yorgancıoğlunun Afrika kıtası içine yerleştirilmiş "Giritli Eftalya" tablsonun açık arttırma ile satılacağını söyledi.

Tablonun ismi, toplumumuzun yakın tarihle yüzleşmesine ışık tutan Mustafa Olpak‘ın "Arap Kadın Kemale" ve "Köle/Kenya-Girit-İstanbul Kıyısından İstanbul Biyografileri" adlı yayımlanmış iki kitabına işaret ediyor .
TAY Haber, 15.11.2006

DİYARBAKIR TARİHİ GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR

 

Diyarbakır'ın Sur Belediyesi tarafından başlatılan 'Surları Açığa Çıkarma Projesi' kapsamında Diyarbakır'da hüküm süren 23 uygarlığın izlerini taşıyan oyma ve kabartma motiflerin yanı sıra, surların üzerine işlenmiş yazıtlar gün ışığına çıkarılıyor.

 

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Sur Belediyesi'nin ortaklaşa yürüttükleri çalışma çerçevesinde Balıkçılarbaşı semtinde bulunan tarihi Regaip Camii çevresinde bulunan 11 baraka yıktırıldı.

Zaman, 15.11.2006

TARİHİ GARLAR RESİMLENECEK

 

TCDD Genel Müdürlüğü ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü arasında tarih gar ve istasyonların resimlenmesine ilişkin protokol imzalandı. Güzel Sanatlar Genel Müdürü Bayram Bilge Tokel, "Türkiye Resimleniyor" adıyla başlattıkları projede 124 parça resmin ortaya çıktığını, bunları 28 Kasımda TBMM'de sergileyeceklerini söyledi. Bu projeden hareketle şimdi "Garlar Resimleniyor" projesinin başlatıldığını ifade eden Tokel, 35 ressam belirlediklerini, ressamların mimarileri, kültürel ve sanatsal değerleriyle dikkati çeken garları tuvale aktaracaklarını kaydetti.

Tokel, Ankara Garında gişelerin üzerinde boş bulunan alana da bir duvar resmi yapılmasını önerdi. TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman da garların eski nesillerde önemli hatıraları bulunduğunu, şimdi hızlı tren garlarının gündeme geldiğini, garların 24 saat açık olduğunu ifade etti. Garların geçmişte önemli yer tuttuğunu, gelecekte de önemli mekanlar olacağını anlatan Karaman, garları yeni nesillere hatırlatmak amacıyla projenin gündeme geldiğini belirtti.
Haber Ekspres, 15.11.2006

ANTANDROS'TA İĞNEYLE KUYU KAZIYORLAR

 

Edremit'in Altınoluk beldesi yakınlarındaki Antandros Antik Kenti'nde, Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencileri, tarihi eserleri gün ışığına çıkarmak amacıyla büyük bir özveriyle çalışıyor, adeta iğneyle kuyu kazıyorlar.

Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürcan Polat'ın sorumluluğunda yürütülen Antandros Antik Kenti 7. dönem kazılarında, Hellenistik döneme ait iki mezar ortaya çıkarıldı.

 

Balıkesir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne bağlı Müze Müdürlüğü öncülüğünde yürütülen kazı çalışmalarının sorumlusu Ege Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürcan Polat, bu yılki kazılarda dört farklı sektörde çalışıldığını açıkladı. Ekipteki öğretim üyeleri ve öğrencilerin antik kentin ortaya çıkarılması için özverili bir şekilde çalıştıklarını söyleyen Polat, "Antandros-Gargara (Küçükkuyu) antik yolunun içinden geçtiği nekropolde yapılan çalışmalarda, bu alanın geç Roma döneminde konut alanı olarak kullanıldığına işaret eden yapı kalıntılarıyla karşılaşıldı. Bu dönemde antik yolun, yaklaşık 2-3 metre kadar güneye kaydığı tespit edildi. Bu buluntular söz konusu alandaki mezarlara ulaşılmasını kısmen engellediği için önceki yıllara nazaran daha az sayıda mezara ulaşılabildi" dedi.

Haber Ekspres, 15.11.2006

"ROMA'NIN FAYTONLARINI YENİDEN YAPARIM"

 

Travertenlerin korunması amacıyla motorlu taşıt girişlerine sınırlama getirilen Pamukkale ören yerine ziyaretlerin faytonla yapılması önerildi. Almanya'da 23 yıl fayton üretimi işinde çalışan ve 11 yıl önce doğum yeri Denizli'nin Sarayköy İlçesi'ne dönerek 3 bin metre kare alan üzerine yılda 100 fayton üretim kapasitesine sahip bir atölye kuran Metin Demir, burada ürettiği faytonları İngiltere'den ABD'ye, Suudi Arabistan'dan Japonya'ya çok sayıda ülkeye satıyor.


Pamukkale'ye motorlu taşıt girişinin yasaklanmasının ardından ortaya çıkan ulaşım tartışmasına da değinen Demir, şunları söyledi: "İsviçre-Almanya sınırında tarihi bir saray var. Oraya da araçla gitmek yasak. Bunun çözümünü faytonla buldular. 22 kişilik özel faytonlarla turistler saraya taşınıyor. O bölge için 13 adet fayton ürettim. Pamukkale ören yeri için de benzer bir uygulama getirilebilir. Ziyaretçiler faytonla gezsin. Bu aynı zamanda bir nostalji olur. Roma Dönemi'nde kullanılan faytonlar, Pamukkale'ye uyarlanabilir." Denizli Valiliği, Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı, Koruma Kurulu Kararı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları Genel Müdürlüğü'nün 18.10.2006 tarih ve 169926 sayılı yazıları gereği, Pamukkale kuzey kapısından ören yerine ambulans, itfaiye ve servis araçları dışında, tur otobüsleri ve özel araçların girişini yasaklamıştı.

Haber Ekspres, 15.11.2006

KÜLTÜR BAKANLIĞI, SELİN VURDUĞU KİTAPLARI KONYA'YA TAŞIMAK İSTİYOR

 

Batman'daki sel felaketinden zarar gören 3 bin elyazması esere Kültür Bakanlığı sahip çıktı. Paha biçilemeyen kitaplara, kurtarma gerekçesiyle yanlış müdahale edilmesinden endişe eden Bakanlık, iki uzmanı bölgeye gönderdi.





Bakanlık, suların tahrip ettiği kitapları Konya'daki Elyazması Eser Kütüphanesi'ne taşıyarak restore etmek istiyor. Batman'ın kanaat önderlerinden Şeyh Maruf'a ait kütüphane, İluh Deresi'nin taşması sonucu sular altında kalmıştı. Osmanlı dönemine ait Türkçe, Arapça ve Farsça elyazması eserler çamur deryasına gömülmüştü. Suların çekilmesinin ardından kolları sıvayan 15 gönüllü, kitapları tek tek temizlemeye başladı. Eserlerin üzerindeki çamurlar, tahta parçaları ve tornavidalarla temizlendi, kurumaları için de güneşe konuldu.

 

Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Ahmet Arı ise ilginç açıklamalarda bulundu. Selden zarar gören eserleri 2003 yılında Diyanet'ten istediklerini söyleyen Arı, bu talebe olumsuz cevap verildiğini belirtti.

 

Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Ahmet Arı, elyazması eserlerin önemli bir kültür hazinesi olduğunu belirterek, yaşanan son olayla birlikte eserlerin daha korunaklı merkezlerde toplanması talebinin haklılığının ortaya çıktığını kaydetti. Arı, olaydan sonra Bakanlık olarak iki elyazması eser uzmanını görevlendirdiklerini ve uzmanların Batman'daki eserlere ilk etapta yanlış müdahaleyi engellemek için gittiklerini söyledi. Sayıları az olan uzmanların geneli de Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Elyazması Eser Kütüphanesi'nde istihdam ediliyor. Uzmanlar Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı 14 elyazması eser kütüphanesinde zarar gören eserlerin restoresini yapıyor. Ahmet Arı, bu uzmanlardan ikisinin Batman'a gönderildiğini açıkladı.

 

Olayın basına yansımasından sonra Diyanet İşleri Başkanlığı ile iletişime geçen Ahmet Arı, Diyanet'ten henüz bir geri dönüş olmadığını, kurumun izin vermesi halinde eserlerin Konya elyazması Eser Kütüphanesi'ne taşınacağını ve burada restorelerinin gerçekleştirilebileceğini ifade etti. Arı, bakanlık olarak eserlerin hem zamanın etkilerine hem de hırsızlık olaylarına karşı korunması açısından daha korunaklı yerlerde toplanmasının önemine işaret etti.

 

Bu arada kütüphaneyi gezen Batman Vali Yardımcısı Sedat Sırrı Arısoy, kitapları kurtarmak için İstanbul Üniversitesi'nde öğretim üyesi Prof. Sait Başaran ile iletişim kurduklarını söyledi. Arıcan, bu konuyla ilgili iki asistanın önümüzdeki günlerde Batman'a geleceğini ifade etti. Kütüphane ile ilgili olarak Batman İl Kültür Müdürlüğü de Kültür Bakanlığı'ndan Osmanlıca, Farsça ve Arapça bilen uzman ekibin Batman'a gelmesini talep etti.

Zaman, Haber: Aslıhan Aydın - Medeni Akbaş, 15.11.2006

1915'DE ÇANAKKALE AÇIKLARINDA BATAN DENİZALTI ÇIKARILIYOR

 

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Çanakkale Boğazı'nı geçtikten sonra Sultanhisar hücumbotu tarafından sıkıştırılınca, kaptanı tarafından vanaları açılarak batırılan Avustralya denizaltısı AE2'nin 2015 yılına kadar çıkarılması planlanıyor.

 

 

AE2 projesinin Türk danışmanı Vecihi Başaran, Avustralya hükümetinin bu amaçla 388 bin 500 Avustralya Doları (yaklaşık 427 bin YTL) fon ayırdığını hatırlatarak, "Batırılmasından 83 yıl sonra 73 metre derinlikte bulunan denizaltı uluslararası kanunlara göre Türkiye'nin malıdır. Çıkarma çalışmalarına 2007'de başlanacak" dedi.

Vatan, 15.11.2006



Google Earth tarihi harita bölümü, David Rumsey
Tarihi Haritalar Koleksiyonu'nun 1680'den 1792 yılına
kadar olan haritalarını kapsıyor. Koleksiyondaki
1787 tarihli Afrika haritası da Google Earth
adresindeki yerini aldı.

TARİHİ HARİTALARI DA 'GOOGLE'LAYABİLECEĞİZ

 

Tüm Dünya'nın uydudan çekilmiş değişik çözünürlükteki fotoğraflarının erişilebildiği Google Earth programında artık yeryüzünün geçmiş yüzyıllardaki haritaları da görülebilecek. Arama motoru Google, ücretsiz interaktif programı Google Earth'e, dünyanın zaman içinde nasıl değiştiğini göstermek için tarihi haritaların sayfalarını ekledi. Google Earth mühendisleri, ABD'nin en büyük harita koleksiyonlarından birini sayısallaştırdı ve bu bilgiyi programa ilave etti. Böylece, kullanıcılar gezegeni sanal olarak seyretme ve daha yakından inceleme imkanı bulacak.
 

David Rumsey Tarihi Haritalar Koleksiyonu, 1680'den 1792 yılına kadar olan haritaları kapsıyor. Koleksiyondaki haritalar arasında Cassini'nin 1790 tarihli Küre'si, 1787 tarihli Afrika ve 1710'dan Asya haritaları bulunuyor. Rumsey, "Google Earth teknolojisi sayesinde, dünyamızın coğrafi tarihini yenilikçi bir şekilde görmek harika" diyor. Rumsey, eğer yaşasalardı bu tarihi haritaları yüzyıllar önce oluşturan haritacıların Google Earth'te hazinelerini görmekten dolayı çok mutlu olacaklarını belirtti. Google ayrıca, Afrika'yla ilgili interaktif bir National Geographic testi ekledi.

"Bugün, internete bağlanabilen herkes, mouse yardımıyla Dünya'daki herhangi bir yeri keşfedebiliyor" diyen National Geographic Başkan Yardımcısı Terry Garcia korumanın, ilgilenmek ve görmekle başlayacağına dikkat çekiyor. Google Earth, başladığı Temmuz 2005'ten beri yüz milyondan fazla internet kullanıcısınca indirildi. Başladığı tarih olan Temmuz 2005'te sadece ABD'nin tamamına yakınının görece yüksek çözünürlükte fotoğrafları bulunurken, artık dünyadaki şehirlerin büyük bir bölümünün ayrıntılı uydu fotoğraflarına ulaşılabiliyor.

Radikal, 15.11.2006

SİLLE'DEKİ 1800 YILLIK OYMA MAĞARALAR, TEZEK DEPOSU VE AHIR OLDU

 

Konya'nın merkez Selçuklu İlçesi'nde tamamı SİT alanı olan tarihi Sille Mahallesi'ndeki erken Hıristiyanlık Dönemi'ne ait 1800 yıllık oyma mağaralar, çevrede oturan vatandaşlar tarafından tezek deposu ve ahır olarak kullanılıyor.

 

Tarihçilerin `Gizli Kapadokya' olarak nitelendirdikleri Sille'deki yaklaşık 50 mağaradan bazıları da barınma amaçlı kullanılıyor. Selçuklu Belediye Başkanı Adem Esen, "En kısa sürede tarihi mağaraları boşaltıp ıslahını yapacağız" dedi.

MS 150-200 yıllarında bölgede yaşayan Hıristiyanların yaptıkları oyma mağaralar yüzyıllar boyunca barınma amaçlı kullanıldı. Bu durum 1923 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi anlaşmasına kadar devem etti. Bölgedeki Rumların Yunanistan'a gönderilmesi üzerine Sille'ye mübadeleyle gelen Müslüman- Türkler yerleştirildi. Bölge kısa süre sonra iskana açıldı. Ancak Hıristiyanlardan kalma mağaralar, altın gömüldüğü düşüncesiyle define avcıları tarafından tahrip edildi. Sille'de MS 327 yılından kalan Aya Elena Kilisesi'nin duvarları da aynı düşünçeyle tahrip edildi. Rahiplerin mezarlarının bulunduğu mağara kiliselerin duvarları ve ahşapları büyük zarar gördü.

Çiftçilik ve hayvancılıkla geçinen Sille halkı, daha sonraki yıllarda mağaraları tezek deposu ya da ahıra dönüştürdü. Bazı Silleliler ise kapı taktıkları mağaraları ev gibi kullanmaya başladı. Mağarada ineklerini beslediğini söyleyen Hacer Kızıltaş, "35 yıldır burada oturuyorum. Elektriğimiz yok, gazlı lamba kullanıyoruz. Suyu ise köyün meydanındaki çeşmeden alıyoruz. Mağaranın alt bölümünde ise ineklerimiz bulunuyor. Belediye'nin bizi buradan çıkaracağı söyleniyor ama biz çıkmak istemiyoruz" dedi.

Sille'nin kent merkezine sadece 8 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen unutulan bir alan olduğunu belirten Selçuklu Belediye Başkanı Adem Esen, "Bölgenin tarihi dokusuna uygun koruma amaçlı bir imar planı hazırladık. Bazı binaların, hamamların ve yolların restorasyonunu gerçekleştirdik. Sille'deki yapıların tamamının dış cephesinin iyileştirilmesini gerçekleştireceğiz. Bölgede Erken Hıristiyanlık dönemine ait 50'ye yakın mağara bulunuyor. Bu mağaralarda arkeolojik araştırmalara başladık. Ancak bu çalışmalar sırasına gördük ki bazı mağaralar tezek deposu ya da ahır olarak kullanılıyor. Gerekli işlemleri yapıyoruz. Bu şahıslara resmi tebliğler yapıldı. Hayvan besleyen ya da oturanlar mağaralardan çıkacak. En kısa sürede mağaraları boşaltıp ıslah işlemini başlatacağız" dedi.

Vatan, 15.11.2006

KUMLARIN İÇİNDEKİ KÜTÜPHANELER AFRİKA'NIN TARİHİNİ AYDINLATIYOR

 

Timbuktu’daki araştırmacılar Avrupa Rönesansı kadar eski olan ve Afrika’nın yazılı tarihini içeren onbinlerce yazılı kaynağı korumaya çalışıyorlar.

 

Mali’deki bu meşhur şehirde bulunan kütüphanelerde şimdiye dek 150.000 elyazması toplandı ve yerel tarihçiler daha binlercesinin kumların altında gömülü olduğunu söylemekteler. Bu eserleri Faslı istilacılardan ya da Avrupalı veya Fransız kolonicilerden korumak isteyen Malililer uzun yıllar boyunca onları çoğunlukla kerpiç evlerin altına gömdükleri ya da çöl mağaralarına sakladılar. Oldukça süslü bir yazı ile kaleme alınmış bu elyazmalarının bir kısmında astroloji veya matematik anlatırken, diğerleri Timbuktu’nun en parlak dönemi olan 16. yüzyıla ait sosyal yaşam veya iş dünyası ile ilgili metinleri içermekte.

 

25.000 yazma içeren Ahmed Baba Enstitüsü’nün Müdürü Galla Dicko “Bu elyazmaları kanunlardan bilimlere, tıbba kadar insan bilgisinin tüm alanlarını kapsamakta” diyor. Cam vitrinde sergilenen, köşeleri yırtık ve kurt delikleri olan bir yazmayı işaret ederek “Bu politik bir yazı. İyi bir yönetici olabilmenin yöntemlerini anlatan, entellektüelleri, politikacıların gücü ile yozlaşmamalarını konusunda uyaran bir metin” demekte. Arkasında bulunan raflar matematikten Andalusian müzik metinlerine, aşk hikayelerinden Sahra Çölü’nde ticaret yapan kervan sahiplerinin kontratlarına kadar değişik eserlerle dolu. 1325 yılında kerpiç ve tahta ile inşa edilmiş, Timbuktu’nun en eski camii olan Djingarei-ber’in imamı Abdramane Ben Essayouti “Ancak bu eserlerle tarihteki yerimizi anlayabiliriz” demekte.

Reuters, Haber: Nick Tattersall, 10.11.2006

İPEK YOLU'NUN İZİNDE YAZININ TARİHİNİ ARAYACAKLAR

 

Türk ve İsveçli araştırmacılar, Latin ve Kiril alfabelerinin temelini oluşturduğu tahmin edilen 'Runik yazı'nın tarihini araştırmak için yola çıkıyor. Üç ay sürecek gezi boyunca Asya ve Avrupa kıtasındaki 25 ülkede incelemede bulunacak araştırmacılar, tarihi İpek Yolu'nun güzergahında ilerleyecek.2007 yılının Nisan ayında yola çıkmayı planlayan araştırmacılar, Moğolistan'dan Rusya'ya, İzlanda'dan Norveç'e, İngiltere'den Kazakistan'a kadar geniş bir coğrafyada incelemelerde bulunacak. Proje ekibi, İpek Yolu'nun Avrupa'nın kuzeye doğru ilerlediği ve 'yazı'nın da bu yolla taşındığı tezi doğrultusunda hareket edecek. Öncelikli olarak Latin ile Kiril alfabelerinin temelini oluşturduğu tahmin edilen Runik yazının tarihi araştırılacak. Geziye, İsveç'ten antropolog Prof. Dr. Tord Olsson, Türk etnografyası uzmanı Sonny Berntson ve İskandinav tarihi uzmanı Philip Mats katılacak. Türkiye'den ise Türkologlar Yard. Doç. Dr. İsmail Doğan ve Yard. Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz ile projenin fikir babası Turgay Kürüm yola çıkacak. Araştırmacılar, gezi süresinin üç ay gibi uzun bir süre olmasından dolayı vardiyalı çalışacak. Ekip, ilk olarak Türkiye'den Gürcistan'a geçerek Batum ve Tiflis'i ziyaret edecek. Ardından Bakü, Aşkabat, Taşkent, Semerkant, Buhara ve Almatı gibi Orta Asya şehirleri gezilerek Moğolistan'a ulaşılacak. Araştırmacılar, burada Orhun Abideleri'ni inceledikten sonra, 'Kuzey İpek Yolu' adını verdikleri Rusya, Kuzey Avrupa ve Doğu Bloku ülkelerini kapsayan güzergahta ilerleyecek. Bu yolla İzlanda'ya ulaşacak araştırma grubu, burada Avrupa'nın önemli başkentlerini ziyaret ederek geri dönecek. Araştırma ekibinden Turgay Kürüm, Latin ve Kiril alfabelerinin temelinin Runik yazısından geldiğini, bu yazı stilinin ise Göktürkler tarafından bulunduğunu söyledi. Bu nedenle yapılacak gezinin anlamlı olduğunu ve birçok fayda getireceğini belirten Kürüm, gezi sonrasında, araştırma sonuçları, görsel ve işitsel malzemeleri toplayarak arşiv oluşturacaklarını ifade etti. Kürüm, "Göteborg ve İstanbul'da yaptığımız araştırma ile ilgili sonuç konferansları düzenleyeceğiz. Elde edilen materyallerle yazı tarihi ve Kuzey İpek Yolu hakkında belgesel filmler hazırlayacağız. Bununla birlikte, kitap çalışması ve sergi açma çalışmalarımız da olacak." dedi. Yard. Doç. Dr. İsmail Doğan ise gezilecek bölgelerde sadece yazı tarihini değil, İpek Yolu boyunca taşınan kültür ve müzik tarihini de araştıracaklarını vurguladı.

Zaman, Haber: Mühenna Kahveci, 14.11.2006

MERİÇ NEHRİ'NDEKİ TAŞKINLARA ÜLKELER ARASI ÇÖZÜM ARANIYOR

 

Devlet Su İşleri (DSİ) 11. Bölge Müdürü Numan Gündüz, Meriç Nehri'nde yaşanan taşkınlardan Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan'ın büyük zarar gördüğünü, konuyu ülkeler arası çözüme kavuşturmak için büyük çaba gösterdiklerini söyledi.

 

Gündüz, DSİ 11. Bölge Müdürlüğü Toplantı Salonu'nda, merkezi Yunanistan'da olan Doğu Makedonya Trakya Genel Sekreterliği bünyesinde nehir taşkınlarıyla ilgili oluşturulan heyetle yapılan toplantıda, 2005-2006 yılında nehirlerde büyük taşkınlar yaşandığını söyledi.

 

Bu taşkınlardan üç ülkenin de mağdur olduğunu ifade eden Gündüz, taşkınlara ortak çözüm üretmek, önlem almak ve nehir yatağının Türk-Yunan ortak çalışmasıyla temizlenmesi konularında 20-21 Eylül tarihlerinde Ankara'da toplantı yapıldığını bildirdi. Türk-Yunan devletleri arasında ikili ve Türk-Yunan-Bulgar devletleri arasındaki üçlü toplantılardan sonra 16 Ekim'de Yunanistan'ın Dedeağaç kentinde toplantı yapıldığını belirten Gündüz, bu toplantılarda alınan ortak kararlarla Meriç Nehri'nin taşkın riskini azaltmak ve temizliğiyle ilgili çalışmalar yapmak üzere Edirne'de toplandıklarını kaydetti.

 

Amaçlarının önlemler konusunda ortak tedbirler almak olduğunu dile getiren Gündüz, "Gerçekleştirilen toplantılarda üç ülke de iyi niyetini ortaya koydu. Toplantının sonucunda Evros kentinin Orestiada (Kumçiftliği) ilçesinde yapacağımız toplantının olumlu sonuçlar vereceğini umuyoruz." dedi.

 

Yunanistan heyeti başkanı Georgios Tsesmelis de Meriç Nehri'nin bir geminin yüzebileceği kadar temizlenmesiyle taşkın sorununun yaşanmayacağını bildirdi. Bu yıl taşkınlara karşı daha hazırlıklı olacaklarını ifade eden Tsesmelis, 2 yıldan bu yana yaşanan sorunların tekrarlanmaması için yapılan toplantılarla tedbirler konusunda ilk adımı atacaklarını söyledi. İki ülkedeki nehir boylarında yapacakları incelemede sorunu yerinde göreceklerini belirten Tsesmelis, nehirlerin temizlenmesiyle ilgili Bulgaristan'daki yetkililerin kendilerine yardımcı olduğunu, çalışmaların sonucunda hiçbir sorun yaşanmayacağını anlattı.

 

Nehir taşkınlarıyla mücadele konusunda AB fonlarından faydalanmak için başvurduklarını, fakat olumlu sonuç alamadıklarını bildiren Tsesmelis, bu yıl da başvuru yaptıklarını, süreç devam ettiği için henüz bir sonuç alamadıklarını söyledi. "Nehir taşkınlarıyla mücadele konusunda Türk-Yunan devletlerinin bütçelerinin yeterli olmadığını" ifade eden Tsesmelis, bu nedenle bütün çabaların AB fonlarından kaynak sağlamak yönünde olduğunu bildirdi. Konuşmaların ardından iki ülkenin teknik ekibi basına kapalı olarak toplantı yaptı.

Zaman, 14.11.2006

SEL SULARI 3 BİN KIYMETLİ ESERİ YUTTU

 

Batman'daki sel felaketi, İluh Deresi kenarındaki Şeyh Maruf'un kütüphanesini büyük ölçüde tahrip etti. 10 bin kitabın bulunduğu kütüphane binasının tavanına kadar yükselen sel suları başka bir yerde bulunmayan 3 bin kıymetli eseri de yuttu.

 

Çamur deryası içinde kalan eserler arasında Osmanlı dönemine ait el yazması Türkçe, Arapça ve Farsça kitaplar bulunuyor. Eserlerin maddi değerinin ölçülemediğini belirten Şeyh Maruf'un kardeşi Tahir Yıldırım, 60 yıllık bir birikimin yok olduğunu ifade etti. Bölgedeki alimlerin başvuru kaynağı olan kütüphanenin bir benzerinin daha bulunmadığı belirtilirken, kitapların kalanlarını kurtarmak için 15 gönüllü vatandaş kolları sıvadı.

 

Eserleri çamurdan temizlemek için dama çıkartan vatandaşlar, sel sularında ıslanan bu tarihi kitapları elden geçiriyor. Vatandaşlar, bir yandan çamur deryası içinde kalan kitapları temizliyor, bir yandan da ıslak olanları havalandırarak kurutmaya çalışıyor. Ayrıca farklı illerden insanlar da kütüphanedeki kitapların kurtarılmasına katkıda bulunmak için Batman'a geldi.

 

Şeyh Maruf Kütüphanesi'nin imdadına Balıkesir'den Batman'a gelen 15 kişilik ekip yetişti. Kitapların kurtarılması için gönüllü olarak çalışmaya başlayan ekip, selden zarar gören kitapların yok olmasına gönüllerinin razı olmadığını belirtiyor. Yağmur yağması halinde tüm emeklerinin boşa gideceğini korkusun yaşayan İbrahim Kuzyaka, "Kurtarabildiğimiz kitapları temizledik. Damın üstüne binlerce kitabı kuruması için bıraktık. İnşallah yağmur yağmaz. Kitapların üstünü örtmek için naylon aldık, fakat ne kadar korur bilemiyoruz. İnşallah yaptığımız çalışmalar boşuna gitmez." diyor. Şeyh Maruf'un kardeşi Tahir Yıldırım "Kütüphanede 50-60 yıllık bir birikim vardı. Hiçbir yerde olmayan yaklaşık 3 bin kitap vardı. " dedi.

Zaman, Haber: Suphi Kaya - Medeni Akbaş, 14.11.2006

KASTAMONU'DA BULUNAN BRONZ ATLET HEYKELİ, ENDER ESERLER ARASINDA

 

Samsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesi`nde sergilenen MÖ 5 yüzyıla özgü, MS 1. yüzyılda yapılan `bronz dökme genç atlet heykeli` ziyaretçilerin ilgi odağı oluyor.

 

1976 yılında inşaatına başlanan ve 1981 yılında ziyarete açılan Arkeoloji ve Etnografya Müzesi`nin Amisos kentinde ortaya çıkarılan Roma İmparatoru Alexander Severus MS 222-235 zamanında yaptırılan ve MS 5. yüzyıl sonlarında Bizans döneminde tamir edilen mozaik, antik Amisos kentinde ortaya çıkarılan mezar odasında bulunan erkek, kadın ve kız çocuğuna ait altın taç, bilezikler, kolyeler, gerdanlıklar, küpeler, düğmeler, elbise süsleri, yüzük gibi altın takıların yanı sıra bronz dökmeden yapılan ve 1974 yılında Kastamonu`da denizde balıkçılar tarafından bulunan MÖ 5. yüzyıla özgü orijinalinin MS 1. yüzyılda yapılan dökme genç atlet heykeli ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.

 

Kolları kopuk olan ve vücut hatları tamamen dökme kalıba işlenerek heykel haline getirilen tarihi eser, ender eserler arasında bulunuyor. Roma dönemine ait olan eserin, bronz dökme olması özelliğini artırıyor. Samsun Müze Müdürü Muhsin Endoğru, müzede bulunan tarihi eserler arasında bronz heykelin ayrı bir yeri bulunduğunu söyledi. Eserin dönemin sanatsal çalışmalarını yansıttığını dile getiren Endoğru, "Müzemizdeki birçok tarihi eser gibi bronz heykeli görmek için şehir dışından gelenler oluyor. Bronz heykel ve o döneme ait diğer birçok heykelin fazla zarar görmemesi büyük bir şans" dedi.

 

Arkeoloji ve Etnografya Müzesi`nde, Samsun ve çevresinde ele geçen Kalkolitik, İlk Tunç, Hitit, Hellenistik, ve Roma dönemlerine ait eserler kronolojik olarak sergileniyor.

Kastamonu Postası, 14.11.2006

İSTANBUL 2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ

 

Avrupa Birliği Konseyi, geçen nisan ayında jüri tarafından İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olması kararını dün onayladı. Kararın İstanbul’un kültür turizmini olumlu etkilemesinin yanı sıra birçok tarihi eserin de restore edilerek yeniden kazanılmasına yardımcı olacağına dikkat çekildi.

 

Karar üzerine Beyoğlu’ndaki tarihi Atlas Sineması salonunda düzenlenen basın toplantısında konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, "İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olması hepimize daha fazla güç verecek" dedi. İstanbul 2010 Girişim Grubu Danışma Kurulu Başkanı ve İstanbul Milletvekilli Egemen Bağış ise "Bu netice aynı zamanda Türkiye’nin nereden nereye geldiğini de gösteriyor. Bir zamanlar Kafka’nın, Dostoyevski’nin kitaplarının toplandığı, Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ders kitaplarındaki şiirleri okuduğu için hapishanelerde yattığı bu ülke, artık düşüncelerin en özgürce ifade edildiği sanat ve kültürün başkenti ilan ediliyor" diye konuştu.

 

Bundan sonra İstanbullulara ve İstanbul’da yaşayan herkese çok önemli görevler düştüğünü belirten İstanbul Valisi Muammer Güler de şunları söyledi: "Kültürel eserlerimize daha çok sahip çıkacağız. Müzelerin, sanat eserlerinin çoğalmasına katkıda bulunacağız." İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ise, "Bir yandan kentin değişme alanları oluşturulurken, bir yandan problemleri çözme, diğer taraftan da kültür ve sanatı çok ileri noktalara taşımak zorundayız" diye konuştu.

Hürriyet, Haber: Selçuk Yaşar, 14.11.2006

TARİHİ CAMİLER RESTORE EDİLİYOR

 

Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Çanakkale'deki cami restorasyonları devam ediyor.
 
Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, tarihi yerlerin yanı sıra Çanakkale genelinde cami restorasyonlarına önem verdiklerini belirterek, "Ayvacık'ta Babakale Köyü Camii ile Bozcaada'daki Alaybey ve Köprülü Mehmet Paşa; Gelibolu İlçesi'nde de Gazi Süleyman Paşa Camii'ndeki restorasyon çalışmaları sürüyor" dedi.
 
Yetkililer, Çanakkale'nin Gelibolu İlçesi'nde bulunan 621 yıllık Gazi Süleyman Paşa Camii'nin restorasyonunun bu yıl sonuna kadar tamamlanarak yeniden ibadete açılacağını, diğer camilerdeki çalışmaların da kısa sürede tamamlanmasının planlandığını açıkladı.

Çanakkale Kent Haber, 13.11.2006

İSTANBUL MODERN SANAT MÜZESİ, ART COLOGNE'A DAVET EDİLDİ

 

İstanbul Modern Sanat Müzesi, ülkemiz adına bir ilki gerçekleştirerek, bu yıl 40. yılını kutlayan, dünyanın en uzun soluklu modern ve çağdaş sanat fuarı Art Cologne’a davet edildi. Almanya’nın Köln kentinde 1-5 Kasım 2006 tarihleri arasında yapılan Art Cologne’un “New Museums” bölümünde davet edilen öteki müzelerle birlikte yer alan İstanbul Modern, ülkemizi uluslararası boyutta tanıtma olanağı buldu.




Art Cologne, uluslararası galerilerin en yeni yapıtlarını sergiledikleri bir platform olmasının yanı sıra New Museums bölümüyle de yeni müzeleri tanıtmayı amaçlıyor. İstanbul Modern iki yıl boyunca gerçekleştirdiği etkinlikleri fuar süresince kendi standında 75 bin ziyaretçiyle paylaşma fırsatını buldu. Dünyanın dört bir yanından gelen sanatçı, galerici, müze yöneticisi ve sanatseverin bir araya geldiği fuarda İstanbul Modern’in koleksiyonunu ve “Venedik-İstanbul” sergisini içeren videolar gösterildi. Kurulduğundan bu yana düzenlenen sergilere ilişkin broşür ve kataloglar sergilendi. İstanbul Modern’in yeni ve özel bir müze olması, modern ve çağdaş sanat yapıtlarını içermesi ve en önemlisi sadece Türk sanatını değil, uluslararası sanatı da sunan, koleksiyonuna katan bir müze olması ziyaretçilerin yoğun ilgisini çekti.

 

Bu yıl Art Cologne’un “New Museums” bölümünde, İstanbul Modern’in yanı sıra Almanya’dan Museum für Architekturphotographie Hombroich e.V. ile Museum Ritter ve İsviçre’deki Zentrum Paul Klee müzeleri de yer aldı.

Mimarlar Odası, 13.11.2006

GOYA TABLOSU YOLDA ÇALINDI

 

Francisco de Goya'ya ait bir tablo, Amerika'da çalındı. 'Çocuklar ve Araba' (Children with a Cart) adlı tablo sergilenmek üzere Ohio Toledo Sanat Müzesi'nden New York Guggenheim Müzesi'ne gönderilirken yolda çalındı. Profesyonel bir sanat eseri nakliye firmasının himayesindeki tablo, Pennsylvania eyaletinin Scranton kentindeyken ortadan kayboldu. Yaklaşık bir buçuk metre boyunda ve bir metre enindeki ünlü tablonun satılmasının fiilen imkansız olduğu söyleniyor. FBI, olayı incelemeye alırken, tabloyu sigortalayan şirketin tablonun kurtarılmasına yönelik bilgi vereceklere 50 bin dolar ödeyeceği açıklandı. Oyun oynayan dört çocuğun resmedildiği 1778 tarihli tablo, 1 milyon dolara sigortalanmıştı.

Radikal, 15.11.2006

TARİHİ KAÇIRAMADILAR

 

Çanakkale'de bir ihbarı değerlendiren İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Şubesi ekipleri, Bizans ve Roma dönemlerine ait tarihi eserleri il dışına çıkarma hazırlığında olan 4 kişiyi yakaladı.

 

Operasyon sonucu 3'ü il merkezinde, biri Lapseki ilçesinde olmak üzere 4 erkek zanlının yakalandığını belirten yetkililer, satılmak için il dışına çıkarılmak üzere olan, eski Rumların "kalker blok" olarak kullandığı, üzerinde simler olan taş yapılar ve Geç Bizans dönemine ait çok sayıda bronz ve gümüş sikke, kemer tokası, haç parçası ve yüzük taşına el konulduğunu kaydetti.

Haber Ekspres, 13.11.2006

TARİHİ BİNALARIN ÇEVRESİ TEMİZLENDİ

 

Gaziantep'in merkez Şahinbey İlçe Belediyesi, tarihi binaların etrafındaki gecekonduları yıktı. 

Şehreküstü Semti'nde bulunan ve Şehitler Parkı, Şehitler Hamamı ve İhsanbey Camii'nin etrafındaki gecekondu ev ve iş yerleri, sahipleri ikna edilerek yıkıldı. 150 yıllık olduğu tahmin edilen ve "Şakir Hocanın Mahseresi" olarak da bilinen tarihi konak yıkımdan sonra göz önüne çıkmış oldu. Tarihi konağın özellikleri ve dokusu bozulmadan gerçekleştirilen yıkımın ardından enkaz temizleme çalışmalarına başlandı. 


Antep Savunması'nda çok önemli bir yeri bulunan ve içerisinde şehitleri simgeleyen bir anıtın da bulunduğu park, hamam ve konağın daha güzel bir görünüm kazanması için yapılan çalışmaları takdirle karşılayan çevre sakinleri, duyarlılığından dolayı Şahinbey Belediye Başkanı Ömer Can'a teşekkür etti. Çevre sakinleri, tarihi konağın restore ettirilerek turizme kazandırılmasını istedi.

Gaziantep Kent Haber, 13.11.2006

REHBERLER, PAMUKKALE'DEKİ ARAÇ GİRİŞ YASAĞINA DESTEK VERDİ

 

Pamukkale’deki araç giriş yasağına Pamukkale’ye turist getiren Antalya’daki Rehberler Odası destek verdi. Rehberler, “Valiliğin çalışmalarını destekliyoruz” dedi.

 

Açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Ulusal ve uluslararası alanda tanınan ve bir simge haline gelen Pamukkale sahip olduğu değerler açısından büyük önem taşımaktadır. Zengin bir kültür dokusuna sahip olan Pamukkale'nin tarihi güzelliğini korumak amacı ile 1991 yılında çalışmalarına başlatılan ve 2000 yılında ören yerinde bulunan otellerin kamulaştırılarak yıkılmasından sonra Denizli Valiliği ile Pamukkale Üniversitesi arasında imzalanan antlaşmalar sayesinde Koca çukur, Termal Gölet ve Havuz çevre düzenleme, Seyir Terasları, Doğa ve Kültür Yolu Projeleri, Denizli Valiliği'nin çalışmaları sonucunda hayata geçirilmekledir. Pamukkale ören yerinin 24 saat özel güvenlik birimlerince kontrol altına alındığını bilmekteyiz. Pamukkale Ören yerinin tarihi ve doğal dokusunun gelecek kucaklara aktarılmak amacıyla yapılan Denizli Valiliği tarafından yapılan çalışmaları Antalya Rehberler Odası olarak destekliyoruz. Denizli Valiliği'nin turizme yönelik çalışmaları, Denizli İli'nin turizm gelirlerinden daha fazla pay almasında ve Denizli İli'nin ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısının artmasında önemli katkı sağlamaktadır. Antalya Rehberler Odası olarak çalışmalarınızı takdirle izlemekteyiz.”

Turizm Gazetesi, 13.11.2006

ADADA GEZİNTİ 400 BİNE SATILDI

 

İbrahim Çallı’nın, yüzyıl sonra ortaya çıkan "Adada Gezinti" adlı yağlı boya tablosu, 400 bin YTL’ye satıldı. Antik A.Ş tarafından dün Swiss Otel’de düzenlenen müzayedede, 100 yıldır bir köşkte bulunan ve ilk kez gün ışığına çıkan "Adada Gezinti" adlı tablo, 150 bin YTL açılış fiyatıyla günün en değerli eseri oldu.

Açık artırma sonucu tablo, 400 bin YTL fiyat ile Can Has tarafından satın alındı. Müzayedede koleksiyonluk tablolar ve antikalardan oluşan 400 eser sanatseverlerle buluştu. Hikmet Onat’ın "Sarıyer Yenimahalle’de Tekneler" adlı yağlı boya çalışması, 110 bin YTL’ye alıcı buldu. Cevat Dereli’nin "Mine ve İstanbul Balıkçıları" adlı tablosu 105 bin YTL’ye, Sami Yetik’in "Bebek" adlı tablosu 50 bin YTL’ye, Diyarbakırlı Tahsin’in "Gemi" adlı tablosu ise 44 bin YTL’ye satıldı. Feyhaman Duran’ın natürmort çalışması 75 bin YTL, Orhan Peker’in kağıt üzerine pastel "Atbaşı" çalışması 70 bin YTL’ye, Henri Adrienne Tanoux’un "Harem Güzeli" 71 bin YTL’ye alıcı buldu.

Hürriyet, 13.11.2006

'OLMAYAN SERGİ'NİN SARSINTISI DA BÜYÜK OLDU

 

Sanatçı ve Çanakkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Fatih Balcı'nın sanat dünyasındaki yüzeyselliğe tepki göstermek için tertiplediği 'oyun' basın ve sanat dünyasında tartışılmaya başlandı





Gerçekte olmayan bir sergiyi varmış gibi göstererek pek çok yayında yer almasını sağlayan Balcı, kendisini tebrik eden ve 'en yakın zamanda görmeye geleceğim' diyen onlarca elektronik postayla karşılaşmıştı. Balcı'nın küratörlüğünü yaptığı 'Hacet' isimli sözde sergi, basında ilgiyle karşılanmış ve haberi, Birgün, Kanaltürk, cekirdeksanat.com, arkitera.com, sanatplatformu.com gibi yerli ve yabancı yaklaşık 15 gazete, TV, dergi ve internet sitesinde yayınlanmıştı. 10 Kasım'da 'sora eren' sergiyle ilgili gerçeği açıklayan Balcı, tebrik mesajlarının devam ettiğini; ancak bu kez 'bilinçli' tebrikler aldığını söylüyor. "Amacımız medya sektörünü eleştirmek değil, sanat sistemini sorgulamak. Sanat eseri olmadan, önemsenmeden sanat üzerine konuşuluyor." diyen Balcı, olmayan sergi fikrini sadece sanat ortamındaki yozlaşmaya dikkat çekmek için tasarladığını vurguluyor. Sanatçı, eleştirmen ve gazeteciler, Balcı'nın sanat ortamını 'silkeleme' amaçlı bu oyununu 'faydalı' ve gerekli buldu. Bakalım tartışmanın ucu nereye varacak?

 

Beral Madra (Eleştirmen) : "Fatih Balcı, beğenerek izlediğim bir sanatçı. Gerçekleşmeyen bu sergi, sanatçıların zaman zaman kullandığı bir yöntem. 1960'lar ve 70'lerde Yves Klein ve Daniel Buren bu tür eylemler yaptı. Balcı'nın iyi zamanlanmış bu işinin iki boyutu var: Birincisi sergiler bir izleyicinin yapıt görmeye geldiği yer olmaktan çıkıp, bir sınıfsal buluşma alanına dönüşüyor ve partileşiyor. İkincisi, sanal ortamda herkes yaptığı işi olduğundan çok daha fazla gösteriyor; özellikle şirket sanat merkezleri bu işi reklam ve medya dünyasındaki güçlerini kullanarak çok kolay yapıyor. Her bilgi gerçek midir? Bilgiyi sorgulamamız gerekmez mi? Öte yandan sergilerin işlevi nedir? Balcı, izleyiciyi bir sınamadan geçirdi. Çok başarılı bir iş."

 

Hakan Akçura (Sanatçı) : "Hacet'in açtığı tartışma haksız değil. Bugün, medyanın haber alma ve yayınlama kabulleri, gerçekten de o işin, o serginin var olup olmadığını bile sorgulamayan bir niteliksizlikte. Amaç kimseyi tufaya getirmek olmamalı. Kendisiyle yüzleşmesi gereken ortamı iyi belirlemek gerekiyor. Sergilerin sanat değerinin olmadığı vurgusuna katılmıyorum. Genel olarak bir nitelik düşüklüğünden bahsedilebilir; yolu doğru ilişkilerden geçen, doğru ata oynayan, sanatı bir "business" olarak gören sanatçının şansının arttığı doğru. Ama atölyesinde interneti ve cep telefonu olmayan, çok fazla insan görmeyi istemeyen bir yaşantıda kendi "dahice" üretimini sürdüren kaç sanatçı kalmıştır ve bir gün onları arayıp, bulmak kimin aklına gelecektir?"

 

Evrim Altuğ (Birgün Kültür-Sanat Editörü) : "Sergiden evvel bir ön haber yayınlandı gazetemizde. Hiçbir yorum eklenmeksizin hazırlanan haber, duyuru ve bilgilendirme görevini tamamen gazetecilik sorumluluğuyla yaptı. Bu sorumluluğun sorumsuzluk gibi anlaşılarak gazetecilerin duyarsızlıkla suçlanması, iletişim etiği adına abesle iştigal. Sergi, artık gerçek zaten. Sözde sergi sırasında alınan 'geri dönüşler' ise Türkiye'de ana akım sanat medyası ve sanat cemaatinin yokluğunun kanıtı. Yalnız, birkaç hafta önce Akbank Sanat Merkezi'ndeki 'Medya Olarak Söylenti' sergisinde gördüğümüz 'asılsız sergi davetiyeleri ve haberleri', bu 'sanat eyleminin' aslında sanat tarihsel bir fikir hırsızlığı olduğunu da düşündürüyor bana."

 

Cem Erciyes (Radikal Kültür-Sanat Editörü) : "Böyle bir şakanın yapılabileceğini hep düşünürdüm. Basın bültenleri üzerinden çalışıyoruz; bunlar light haberler diyerek çok önemsemiyoruz. Haberleri, medyayı iyi kullananlar belirliyor. İyi bir halkla ilişkiler şirketiyle çalışmak ve birkaç dost edinmek yeterli. Fatih Balcı daha büyük bir tanıtım çalışması yapsaydı, sonuç çok daha korkunç olabilir, sözde sergi haberine hepimiz yer verebilirdik. Ucuz atlattık. Neyin ne olduğunu bilen, araştıran muhabirler yetiştirmeliyiz. Güncel sanat ortamındaki yozlaşma söylemine gelirsek, ona katılmıyorum. Sanat ortamında her zaman farklı grup ve ekoller olur ve birbirini karalar dururlar. Vahim durumda olan sanat ortamı değil, medya."

 

Mehmet Güleryüz (Sanatçı) : "Çok güzel bir yaklaşım. Doğru olan tam da bu. Gerçi çürümüşlük ve yozlaşma çok ağır laflar. Her dönemde sanat ve düşünce ortamında fırsatlar kullanılır; fırsatçılar ve cehalet vardır. Plastik sanatların geçmişi tarih içinde doğru yerini bulmuş değil. Yaşayan ortam, görülmesinden çok duyulmasını önemsiyor. Görsel kaygılardan çok gariplik ve farklılık prim yapıyor. Fıkranın olduğu yerde edebiyata gerek duyulmuyor, sahte değerler oluşturuluyor."

Zaman, Haber: Jülide Karahan, 12.11.2006

TARİHİ PERA PALAS'TA ESER SAYIMI BAŞLADI

 

Pera Palas Oteli'nin işletmesini Süzer ailesinden alan İhsan Kalkavan'ın isteği üzerine bilirkişi, otelde bulunan tarihi eserlerin sayımını yapmaya başladı. Hasan Süzer'in ölümününün ardından İhsan Kalkavan'ın işletmesini satın aldığı Pera Palas Oteli'nin kavgasında dün yeni bir perde açıldı. Süzer Ailesi'nin fertleri tarafından geçtiğimiz hafta otele alınmayan Kalkavan'ın avukatları, dün icra memurları ve bilirkişiyle tarihi binaya gelerek, envanter sayımı başlattılar. Ellerinde mahkeme kararı bulunan icra memurları ile bilirkişi, polis eşliğinde saat 15.30 sıralarında otele geldi. Süzer Holding Yönetim Kurulu üyesi Kemal Süzer ile Aylin Süzer, görevlilere kendilerine verilen emri yerine getirebileceklerini bildirdiler. Misbak Muayyeş Vakfı'na ait yüzlerce tarihi eserin bulunduğu otelde görevliler, eserleri tek tek kayıt altına alacaklar. 29 sayfayı doldurması beklenen tarihi eserlerin sayımının 2 gün süreceği öğrenildi. Otelde yüzlerce tarihi eser ve değerli tablo bulunduğu belirtiliyor. Süzer ailesinin 1997 yılından bu yana işletmesini yaptığı Pera Palas Oteli'ne Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun koyduğu tedbir kararı, geçen yıl Hasan Süzer'in yaşamını yitirmesinin ardından kaldırılarak otelin işletmesinin devri gündeme geldi. Otelin işletmeciliğini alan ve Beşiktaş Denizcilik Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Kalkavan, "Pera Palas'ı dünyanın pırlanta taşı yapmaya kararlıyız" demişti. Kalkavan otelin restorasyonu için 1.5 yıl kapalı kalacağını, Pera Palas'ı deluks bir otel haline getireceklerini açıklamıştı.

Sabah, Haber: Hasan Erşan, 12.11.2006

OSMANLI ARŞİVİ SON ANDA KURTULDU

 

Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Taksim'deki binasında çıkan yangın, Osmanlı arşivi zarar görmeden söndürüldü.

Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul Bölge Müdürlüğü ile aynı binada bulunan Vakıfbank Finans Merkezi'nde dün saat 15.00'da henüz bilinmeyen bir nedenle çıkan yangın çıktı. Yangın 45 dakika sonra kontrol altına alınırken alevlerin Osmanlı arşivine ulaşması da engellendi. Taksim Gümüşsuyu, İnönü Caddesi'ndeki binada yer alan Vakbank Finans Merkezi'nin bodrum katında saat 15.00'da yangın çıktı. İtfaiye ekiplerinin müdahale ettiği yangın 15.45 sıralarında kontrol altına alındı.

Restorasyon çalışmaları bu yaz tamamlanan binada Osmanlı arşivi başta olmak üzere, emlak tasfiye, tabu tahsis ve kiralama dosyalarının tümünün bulunduğu belirtildi.

Sabah, Haber: Mustafa Kaya, 12.11.2006

KIRŞEHİR'DE YÜZLERCE TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ

 

Kırşehir'de polis ekiplerince yapılan aramada çok sayıda tarihi eser bulundu.

 

Edinilen bilgiye göre, polis ekipleri tarihi eser ticareti yaptığı ve elindeki tarihi eserlere müşteri aradığı ihbarı yapılan H.G'yi takibe aldı. Polis ekipleri, bir süre takip ettikleri H.G'yi Terme caddesi üzerinde elindeki bir poşetle dolaşırken yakalayarak gözaltına aldılar. H.G'nin taşıdığı poşetten 169'u Roma, 151'i Bizans, 14'ü Hellenistik, 56'sı Kapadokya, 30'u Selçuklu ve 2'si de Osmanlı dönemine ait sikke ile 79 adet dönemi belirlenemeyen sikke ele geçirildi. Ayrıca, Ortaçağ dönemine ait 19 adet ok ucu ve 10 adet mızrak ucu, İslami döneme ait 6 adet sağlam 3 adet kırık yüzük, İslami döneme ait 1 adet mumluk, Bizans dönemine ait 1 adet haç, değişik dönemlere ait 9 adet kemer tokası parçaları, 1 adet dönemi belirlenemeyen bilezik parçası, 2 adet kolye ucu, 16 adet niteliği anlaşılamayan metal parçası buldular. Tarihi eserler, Kırşehir Müze Müdürlüğü'ne gönderildi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Zaman, 12.11.2006

FATİH SULTAN MEHMET PARİS'TE

 

Sonunda Fatih, Paris'i de fethetti. Kılıcıyla değil ama Akşemseddin'den miras aldığı inancıyla ya da askeri dehasıyla da değil; Fatih, Paris'i Gentile Bellini'nin fırçasından tanıdığımız ünlü resmiyle fethetti.
 

Institut du Monde Arabe'da açılan "Venedik ve Doğu" sergisinin en gözde parçası, önünde kuyruklar oluşan, en fazla bakılan nesnesi Fatih Sultan Mehmet'in portresi. Yine aynı ressamın yaptığı Don Giovanni Mocenigo'nun portresiyle birlikte yalnızca sergi salonunu süslemiyor. Otobüslerin reklam panolarında, metro koridorlarında, Connaissance des Arts gibi popüler sanat dergilerinin kapaklarında da arz-ı endam ediyor.
 

Bu iki tarihsel kişiliğin birlikte sergilenişi, Serenissima Cumhuriyeti'nin tarih boyunca doğuyla, yani İslam dünyasıyla geliştirdiği ekonomik ve kültürel ilişkilerin özeti gibi.
 

Osmanlı-Venedik ilişkilerinden hareketle gösterilen resimler, seramikler, el yazmaları ve haritalar 15'inci yüzyıldan itibaren Doğu Akdeniz'de egemenlik kuran iki askeri gücün, Osmanlı ve Venedik devletlerinin yalnızca savaşmayıp ticaret de yaptıklarını, sanat ve kültür alanında sanılandan çok daha fazla alışverişte bulunduklarını kanıtlıyor. Ve uygarlıklar savaşı tezinin bugün olduğu gibi o dönemde de geçerli olmadığını anımsatıyor.




Venedikli ressam Gentile Bellini'nin Fatih'in ölümünden, haydi doğrusunu yazayım, en çok güvendiği adamı, doktoru Yakup Paşa tarafından zehirlenmesinden kısa bir süre önce, büyük bir olasılıkla 1480 yılı başlarında yaptığı bu portreyi ilk kez Londra'da, National Gallery'de gördüğümde modelin iç dünyasını merak etmiştim.
 

Yıllar sonra bu merak, 15'inci yüzyıl Osmanlı toplumu üzerine okuduğum kitapların ve yaptığım araştırmaların da etkisiyle bir tutkuya dönüştü. "Boğazkesen" adlı romanımın çıkış noktalarından biri, hatta en önemlisi, bu portrenin üzerimdeki çekim gücüdür diyebilirim.
 

Bellini'nin hüneri sayesinde Mehmet'in iç dünyasını, psikolojisini keşfe çıktım; onu hem kan dökücü hem şair, hem haz hem bilgi düşkünü bir hükümdar, her şeyden önce de bir roman kahramanı olarak kitabımın odağına yerleştirmek istedim.
 

Ne var ki, Bellini'nin yapıtını bir kez görebildim ancak. Yolum ne vakit Londra'ya düşse National Gallery'e uğruyor, nedense İtalyan Rönesans ressamlarının -Gentile'nin çağdaşı Ucello, Piero della Francesca, Antonello da Messina, Carlo Crivelli'lerin, hatta kardeşi Giovanni Bellini'nin- yapıtlarıyla birlikte değil de alt katta, kuytu bir köşede sergilenen tabloyu görmek istediğimde görevlilerden ya onarımda ya da yolculukta olduğu yanıtını alıyordum.

"Boğazkesen"in yayımlanmasından çok sonra, rastlantı bu ya, Bellini'nin İstanbul yolculuğundan ayrıntılarıyla söz eden bir başka romanım ("Resimli Dünya") piyasaya çıktığı gün Yapı Kredi'nin Galatasaray'daki sergi salonunda karşılaştım Fatih'le.
 

Heyecanımı tahmin edebilirsiniz. Tablo, geçici bir süre için de olsa, tasarlanışından tam 500 yıl sonra yapıldığı yere dönmüş, bir bakıma aslına "rücu" etmişti. Şimdi de Paris'te, yine karşımda işte.
 

Fatih başında kırmızı serpuşa sarılı, kat kat beyaz kavuk, kürk yakalı kırmızı kaftanının içinde üşüyor gibi. Yüzü solgun, gözleri çukurlarına kaçmış, elmacık kemikleri de siyah fonda belli belirsiz. Üzerlerine ışık düşmese böyle uçuk sarı görünmeyecekler.
 

Kemerli, uzun burnu ağzını örtecek neredeyse, bakışları donuk. Sakalı kürk yakanın renginde, belki biraz daha kızıl, bakıra çalıyor. Ressam onun en büyük düşünü, en gizli amacını sezdiğinden, iki Roma sütunun arasına hapsetmiş İstanbul fatihini. Üzerine de Bizans, Karaman ve Pontus taçlarının arasında fildişi gibi parıldayan bir zafer takı yerleştirmiş.

Mehmet tuğrasında yazdığı gibi, "İşte ben buradayım, bakın ve görün, Sultan Murat Han Gazi Oğlu Fatih Sultan Mehmet Han Gazi El Muzaffer Daima!" der gibi. Önünde bir balkon, balkonun korkuluğunda bir halı ya da değerli bir kumaş var, kumaşın üzerindeyse inci ve elmaslardan bir kabartma. Evet, değerli taşlar kumaşa dikilmiş sanki, sultanın muzaffer edasıyla çelişen sönük ve kederli bakışlarına inat parıldıyorlar.
Ne tam cepheden görülüyor Mehmet ne de tam profilden. Teknik bir deyimle söylersek, Gentile Bellini "dörtte üç" pozisyonda resmetmiş modelini.
 

Paris'e ayağıma kadar gelen Fatih'in portresine her bakışımda yeni anlamlar, değişik simgeler görüyorum. 26 Ocak 1479'da Giovanni Dario, Venedik hükümeti adına İstanbul'a gelip barış anlaşmasını imzaladığında Mehmet'in yeni planından haberi yoktu elbet.
 

Bir savaş planı değildi çünkü sultanın gönlünde yatan. İslamın yasağını hiçe sayarak kendi portresini yaptırmak, böylece geleceğe kalmak istiyordu. İstiyordu ki torunları, torunlarının torunları ve bizler, biz ölümlü kulları onu yüzyıllar sonra da anımsayalım. Oktay Rifat'ın sanki padişahın içine girmiş gibi konuştuğu o şiirindeki gibi:
"Karardı servi ve surda yeniçeri / Yürüdü ölüler üstünde biten çim toprağıma. / Yeniktim, akşamdı içim."
Ölüm her ölümlüyü yendiği gibi Fatih'i de yendi belki ama sanatın gücü onu ölümsüz kıldı diye düşünüyorum portreye baktıkça.
Milliyet Pazar, Haber: Nedim Gürsel, 12.11.2006

TOPKAPI SARAY GİBİ OLDU

 

Topkapı Sarayı depolarının içler acısı durumunu gözler önüne seren Milliyet, haberin takipçisi olarak bir yıl sonra depoları yeniden inceledi.
 

Milliyet'in 25 Aralık 2005 tarihli sayısında "Tarihimizi Süpüruyoruz" başlığı ile duyurduğu haberden sonra Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Topkapı Sarayı Müzesi'nde basın toplantısı yapmış ve depoların içler acısı halinin derhal düzeltileceğini ve eserlerin sarayda onarılabilmesi için atölyeler kurulacağını duyurmuştu.

 

Bir yıl sonra depoları yeniden görmek istediğimizi söylediğimizde Bakan Koç, depoların kapılarının açılmasına onay verdi. Biz de Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün ve Müze Müdürü Nurullah Çakır ile Harem, Tablo, ve Padişah Elbiseleri bölümlerine ait depolara girdik.

Harem'deki halı deposunda daha önce paha biçilmez halılar yerlere atılmış, üst üste, rutubet içinde çürümeye terk edilmişti.
 

Haberin ardından ise depoda halılar ilaçlanıp temizlenerek özel bezler içine sarıldı. Demirden yapılan raflara ayrı ayrı dizilen halılar çağdaş müze depolarındaki yerini aldı.

 

Harem'de saray eşyalarının saklandığı depolarda da mobilyalar restore edilerek koruma altına alındı. Diğer yandan bakteri ve nemden dolayı çürümeye terk edilen padişah elbiseleri ve değerli kumaşlar düzenli olarak ilaçlanıyor.
 

Sarayın bir bölümüne ilaçlama çadırları konularak kumaş eşyalar bakteri ve böceklere karşı koruma altına alınıyor. Çok değerli şehzade kıyafetleri, kaftanlar, yine saray mensuplarına ait günlük kullanım kıyafetleri ilaçlama çadırlarında günlerce tutuluyor.

 

Topkapı Sarayı'nda daha önceleri tekstil, marangoz, sedef, cilt, porselen, saat, tablo atölyeleri bulunuyordu. Kadro yetersizliği ve maddi imkansızlıklar nedeniyle bu atölyeler yıllar içinde kapandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, şimdi bu atölyeleri yeniden hayata geçiriyor.
 

Sedef, mobilya, tekstil atölyeleri çalışmalarına başladı. Padişah elbiseleri, günlük kullanım eşyaları, mobilyalar usta ellerce restore edilerek depolardaki ve teşhirdeki yerlerine konuluyor.

Düzgün, "Milli Eğitim Bakanlığı'nın Matba-i Amire binasını devraldık. Orası bizim depomuz olacak. Depolardaki eserleri oraya aktararak eserlerimizin restorasyonu için büyük bir imkan hazırlamış olacağız" dedi.

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 12.11.2006

ELHAMRA

 

1999’teki yangından sonra İstanbul’un göbeğinde, İstiklal Caddesi’nde yalnızlığa terk edilen Elhamra Sineması büyük bir eğlence mekanı oluyor. İnşaat sürüyor. Mekan, aralık ayında lokantası, kafesi ve barıyla Beyoğlu gece hayatına katılmaya hazırlanıyor. 1980’lerde porno filmler gösterilmeye başlanan bu salon, yapıldığında Avrupa’nın en ileri sinemalarından biriydi.

Asriliği büyükelçilik raporlarına bile konu edilmişti. Hatta Atatürk bile bu salonda bir zamanlar film izlemişti. Ancak Elhamra Sineması’nın hikayesi Cumhuriyet’in ilanından da öncelere uzanıyor.

1923’te ilk açıldığında Elhamra Sineması müşterilerin istirahatini en birinci vazife edinmişti: "Bunu temin için mükemmel ve rahat koltukların tedariki" sloganından hareketle salonunda 120’ye 120 cm boyundaki koltuklara yer vermiş, gösterim programını müşterilerden gelen istekler üzerine yapmış ve bir adamını Avrupa’ya göndererek bu istekler doğrultusunda filmler getirtmişti: Truvalı Helen, Genç Raca, Ormanlar Hakimi, Yırtıcı Kuş ve niceleri.

Taksim’den Tünel’e uzanan Grande Rue de Pera’nın tek doğu esintili binası Elhamra Han’ın girişindeki sinemada, büyük bir yenilik olarak yerler kırmızı ışıklarla belirlenmişti. Film gösterimi için ortalık kararınca bu ışıklar çok işe yarıyordu.

Elhamra’ya en şık kıyafetleriyle giderdi İstanbullular. 1920’lerin Elhamra’sına ilk kez yolu düşenler büyülenirdi. Müşteriler salona sahnenin arkasındaki iki kapıdan alınırdı. Salona girişten başlayarak zemin, sahne çukurundan geriye doğru hafifçe yükselir, kubbe şeklindeki tavanla birleşerek izleyicinin önünde uzanırdı. Böyle tasarlanmış bir salonda kolaysa şık görünmeyin! Salona giriş sahne tarafından olduğuna göre, içerideki herkes birbirini cepheden görüyordu. Öyle bir dönem ki salona girdiğinizde en ön sırada Gazi ile bile yüz yüze gelebilirdiniz.



Arkaya doğru yükselen zemin üzerinde büyük ve deri sandalyeler geniş aralıklarla yerleştirilmişti. Daha arkada dörder kişilik localar sandalyeleri çevreliyordu, locaların hemen önünde ise birkaç sıra deri koltuk vardı. Bu deri koltuklar salonun en popüler yeriydi. 50 kuruştan kapışılıyordu.

Karşıya yukarıya baktığınızda balkondan yükselen sütunların üzerine kurulu projeksiyon odasını görürdünüz. Balkonun girişindeki sulu boya Binbir Gece canlandırmaları, tavandan sarkan dev avizeler ve duvar lambalarıyla iç mekanda da Doğulu bir hava estirilmişti.

Elhamra Sineması açılır açılmaz öyle tutmuştu ki, bir sene sonra sezon filmlerinin tanıtıldığı bir katalog bastırılmıştı. Fransızca, Osmanlıca basılan bu kitapçıkta şöyle mağrur bir teşekkür yer almıştı: "Geçen sene Beyoğlu’nun en mutena mahallinde, pek büyük meblağ ve hizmetler sarfederek yalnız Türk sermayesi ile açılışını başardığımız Elhamra Sineması’na ümidimizin kat kat fevkinde gösterdikleri rağbetten dolayı muhterem müşterilerimize teşekkürü vecibeden biliriz." Sinema yazarı Burçak Evren böyle özenli bir program kitapçığına bugünkü sinemalarda bile rastlanmadığını söylüyor.

Müşteri memnuniyetini ön planda tutan, modern ve görkemli sinema yabancıların da ilgisini çeker. Elhamra Sinaması, dünya sinema sektörünü tamamen ele geçirmek üzere olan Hollywood için hazırlanan bir rapora da konu olur. ABD’nin İstanbul Büyükelçiliği’nce kaleme alınan 1926 tarihli raporda hangi Amerikan filmlerinin daha çok sevildiği gibi bilgilerin yanı sıra, devrin bu en ileri sinemasının işletme teknikleri detaylı bir biçimde yer alır.

Fakat Elhamra’nın şöhreti, Cumhuriyet’ten de öncesine gidiyor. O inişli çıkışlı hikayesine en başından başlamak lazım. 1923’te Elhamra Sineması olmadan önce İstiklal Caddesi’nin (Grande Rue de Pera) 320 numaralı binasında bir tiyatro varmış. Fransız Tiyatrosu adı verilen bu mekan 1831’deki büyük yangında birçok binayla birlikte kül oluyor. Yangından sonra yerine Giustiniani adında bir İtalyan tarafından yeni bir tiyatro yaptırılıyor. Ama ne tiyatro: Her biri 8 kişilik 26 locası bulunan, altın yaldızla bezenmiş bir muhteşem bir saray yavrusu!

Tiyatronun bu şatafatı yetmezmiş gibi kısa bir süre sonra binaya Eduard Salle tarafından bir de muhteşem balo salonu eklenir. Tam 400 arşınkare (yaklaşık 200 metrekare) büyüklüğünde pisti olan, giriş koridoru bütünüyle camdan bir salon. Salon bu cam giriş nedeniyle Palais de Cristal (Billursaray) ismiyle anılmaya başlanır. Fakat nedense tıpkı karşısındaki Concordia Tiyatrosu gibi Fransız Tiyatrosu da bir türlü iş yapmaz. Onca masraf ve ümit boşa gider. Önce Concordia Tiyatrosu yıkılarak yerine bugünkü Saint Antoine Kilisesi yapılır, Fransız Tiyatrosu ise el değiştirerek halıcı olur: Osmanlı-Avusturya Mobilya ve Halı Firması.

Neyse ki Fransız Tiyatrosu’nun halı macerası çok uzun sürmez. İleri görüşlü bir adam olan Arapzade Sait Bey sinema sektörünün hızlı yükselişini fark ederek burayı satın alır. Fransa ve Almanya’dan getirilen cihazlarla dönemin en ileri sinemalarından biri haline getirir.

Atatürk’ün bile iki kez film izlemek için geldiği bu salon Türk sinemasının birçok ilkine de evsahipliği yapar. İlk sesli Türk filmi "İstanbul Sokaklarında" burada seyredilir, filmi çok başarılı bulan Gazi, gösterimden sonra Muhsin Ertuğrul başta olmak üzere bütün ekibi Köşk’e çağırır, orada ağırlayarak tebrik ve teşekkür eder.

1936’da Elhamra el ve isim değiştirir, Sakarya Sineması olur. Önce İpekçi Ailesi, sonra başka şirketlerce işletilen salon 1944’te tekrar Elhamra adına döner. Eski parlak günler çok gerilerde kalmıştır. İstiklal Caddesi’nin daha az işlek Galatasaray-Tünel bölümünde kaldığı için iş yapamaz. Sanki Fransız Tiyatrosu’nun ahı tutmuştur. İş yapamayan salon 1958’de tekrar tiyatroya dönüştürülür. Önce Sururi Topluluğu, sonra İstanbul Opereti, daha sonra ise İstanbul Tiyatrosu burada unutulmayacak yüzlerce oyun sergiler. Toto Karaca ile Ali Sururi’nin İstanbul Tiyatrosu geride kahkahalar bırakarak geçer. Gülriz Sururi-Engin Cezzar ise Teneke, Ferhat ile Şirin, Zilli Zarife ve Palto gibi birçok oyunu bu salonda oynar.

1970’li yıllara gelindiğinde Elhamra’nın kader ibresi bir kez daha sinemadan yana döner. Tiyatroculuğun genel bir krize girmesiyle 1976’da Tual Film tarafından tekrar sinema salonu olarak işletmeye alınır. Biraz daha yıpranmış, seyirci kalitesi düşmüştür. Yarım yüzyıl önce yalnızca Türkiye’nin değil, Avrupa’nın sayılı sinemaları arasında yer alan salon, sadece mimari görkemini değil, gösterdiği filmlerle saygınlığını da kaybetmeye başlamıştır. Seks filmi afişleri artık bir zamanların o en mutena kalabalıklarına değil, loş salonlarda cinsel açlığını giderme peşindeki kalabalıklara hitap etmektedir. Sinematürk dergisinin yorumuyla, günün birinde Elhamra, tüm bu günahların bedelini ödercesine ateşler içine atılır.

15 Şubat 1999’da Hürriyet yangını şöyle duyurdu: "İstiklal Caddesi üzerindeki Saint Antoine Kilisesi karşısında tarihi binada bulunan Elhamra Sineması’nda, dün gece saat 23.15 sıralarında henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Kısa sürede büyüyen yangın, Beyoğlu, Beşiktaş, Fatih, Kağıthane ve Bayrampaşa itfaiye ekiplerinin yoğun çabaları sonucu kontrol altına alınarak, saat 00.30’da tamamen söndürüldü. Tarihi bina yangın sırasında tamamen yanarak kullanılamaz hale geldi."

Burçak Evren’in Düş Şatoları kitabında bahsettiği gibi, Elhamra Sineması’nınki aslında düşmüş bir kadının hikayesi: "Vakti zamanında dadılarla büyütülmüş, piyano-şan dersi almış, ama sonra feleğin sillesini yiyip de kaldırım pazarlıklarına düşmüş bir kadın. Onca örselenmeye ve kaldırım pazarlıklarına rağmen yine ayakta, ama bu kez farklı bir makyajla müşteri bekleyen bir kadın. Müşterilerin ortak yanıysa, film izlemek ya da bir kadına sahip olmak değil, kimi yitirdikleri güzellikleri loş yerlerde aramak."

Yangından beri geçen yedi yılda yalnızlığına terk edildi Elhamra. Şu sıralar hummalı bir inşaat faaliyeti var. Aralık başında gece kulübü olarak kapılarını açacak. Olur da loş köşelerinden birinde bir yitiği ararsanız, kadehinizi bu kadının hikayesine, eski görkemli günlerinin anısına da kaldırın bir kez. Beyoğlu’nun nice düşmüş, düşürülmüş simalarının başında gelir belki de Elhamra.

Eski Elhamra Sineması’nın yerine kurulan gece kulübü 1200-1500 kişilik olacak. Sinemanın balkonu restoran, salonu bar olarak tasarlandı. Girişte bir de kafe olacak. Kulüp işletmecileri 1999’daki yangında yanan ve yıkılan kısımların mümkün olduğunca orijinal haline sadık kalarak yeniden inşa edildiğini söylüyor. Henüz ismi de belli olmayan mekanda sadece dans müzikleri çalınmayacak. En geç aralık ortasına yetişmesi planlanan kulüpte komedi, yabancı konuk gruplar, canlı nostalji geceleri ve başka şovlarla çok yönlü bir konsept hedefliyorlar.

Hürriyet Pazar, 12.11.2006

KÜÇÜKSU KASRI SANALLAŞIYOR

 

Daha önce Dolmabahçe ve Beylerbeyi Saraylarını üç boyutlu olarak dijital ortama taşıyan Tooneffects Animasyon Stüdyosu’nun yeni projesini Küçüksu Kasrı oluşturuyor. Yaklaşık olarak üç ay sürmesi planlanan projede Küçüksu Kasrı birebir olarak bilgisayar ortamına aktarılacak.

Tooneffects Animasyon Studyosu , TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı ile yürüttüğü çalışmada ilk olarak Dolmabahçe ve Beylerbeyi Saraylarını üç boyutlu olarak dijital ortama taşımıştı. Bu çalışmaların gördüğü ilgiden dolayı diğer kültürel mekanlarında dijital ortama aktarılarak tarihi mirasın korunması ve tanıtılması konusunda çalışmalara devam edilmesi kararı alındı. Yaklaşık olarak üç ay sürmesi planlanan projede Küçüksu Kasrı birebir olarak bilgisayar ortamına aktarılacak.

 

Gelen ziyaretçilerin veya ülkemizdeki bu tarihi zenginlikleri görme imkanı olmayan ilgililerin farklı bir boyutta kültürümüzü ve zenginliklerimizi tanıyabilmesi amaçlanan projede başka bir yönüyle de tanıtım sağlanmış olacak.

 

Bilgisayar ortamındaki görüntüler müzik ses ve efektleriyle birleştirildiğinde ziyaretçilere ve ilgililere döneme ait yaşanmışlık hissi verilerek etkili bir tanıtım sağlanması amaçlanıyor.

 

Bu çalışma ile Animasyon Stüdyosu Tooneffects; iki yıl önce çıktığı animasyon yolculuğunda arkasında doğru izler bırakarak yeni projelere hayat vermeye devam ediyor.

Hürriyet, 11.11.2006

MAUSOLOS'UN MEZARININ İADESİ İÇİN TÜRKİYE'DEN HİÇ BAŞVURU YAPILMAMIŞ

 

Dünyanın 7 harikasından biri olan Bodrum’daki Kral Mousolos’un Mezarı’nın, British Museum’da sergilenen parçalarının iadesi için, bugüne kadar hiçbir başvurunun yapılmadığı ortaya çıktı.

Londra’daki British Museum’u ziyaret eden Bodrum Yarımadasını Tanıtma Vakfı (BOYTAV) Başkanı Mehmet Kocadon’un başkanlığındaki Bodrum’daki sivil toplum kuruluşları yetkilileri, 21 numaralı salonda sergilenen ve yaklaşık 150 yıl önce Bodrum’dan İngiltere’ye götürülen Kral Mousolos’un Mezarı’nın parçalarını inceledi.

Parçaların Bodrum’a iadesi için British Museum’un üst düzey yetkilileri ile görüşen Kocadon başkanlığındaki heyet, şu ana kadar Türkiye Cumhuriyeti resmi makamlarından herhangi bir iade talebi bulunmadığını öğrendi. Bir müze yetkilisi, heyete yaptığı açıklamada, "Kayıtlarımızda parçaların, ülkenin o yıllardaki en üst düzey makamlarından alınan özel izinle getirildiği yer alıyor. Ayrıca burada dünyanın dört bir yanından resmi izinlerle getirilen binlerce eser yer alıyor. Kral Mousolos’un mezarına ait parçaların iadesi söz konusu olamaz, hayal bile edilemez" dedi.

Hürriyet, Haber: Yaşar Anter, 14.11.2006















5 - 11 Kasım 2006

BİRGİ'NİN DEĞERLERİ ORTAYA ÇIKARILACAK

 

Tarihte Aydınoğlu Beyliği'ne başkentlik yapan ve doğal koruma alanı içinde bulunan İzmir'in Ödemiş İlçesi'ne bağlı Birgi'de Mimar Sinan Üniversitesi'nin katkısıyla araştırma merkezi kuruldu

Merkezin, Küçük Menderes Havzası'nda tarihi, doğal ve ekonomik değerlerin canlandırılmasını amaçlayacağı bildirildi. Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, Mimar Sinan Üniversitesi'nin, bölgeyle ilgili bir plan hazırladıktan sonra başladığı çalışmalarını tamamladığını söyledi.
Birgi ve Küçük Menderes bölgesinde tarihi ve kültürel zenginliklerin ayağa kaldırılması için yapılacak çalışmalara, yeni yılda başlanacağını ifade eden Şener, şunları kaydetti: "Birgi'nin tarihteki gerçek yerini alması ve dünya kenti kimliğini öne çıkarması için çalışmalarımız hızla sürüyor. Birgi Yarbaşı Seyir Alanı, Aydınoğlu Mehmet Bey Teras Projesi hazırlandı. Birgi'yi Küçük Menderes Havzası ile uluslararası bir boyuta taşımak istiyoruz."


Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı Koordinatörlüğü ile birlikte faaliyetlerini sürdürdüklerini söyleyen Şener, "Mimar Sinan Üniversitesi ile Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Birgi Belediyesi ve Küçük Menderes Havzası Araştırma Merkezi işbirliği ile kültürel zenginlikler ayağa kaldırılacak" dedi.


Şener ayrıca, Birgi Belediyesi'nin Mimar Sinan Üniversitesi'ne bağışladığı yaklaşık 40 bin dekar alanda yaptırılacak Röleve Restorasyon Yüksek Okulu'nun temelinin bu yıl içinde atılacağını kaydetti.

Haber Ekspres, 11.11.2006

ANKARA'NIN METAFORMİK İZLERİ BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ'NDE

 

TMMOB Ankara Şubesi’nin düzenlediği "Mimarlık Haftası 2006" boyunca, çeşitli temalar çerçevesinde çalışmalar gerçekleştirilmiş, Ankara’nın yaşadığı dönüşüm süreçleri bu atölyeler ile irdelenmişti. Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nde 7 Kasım 2006’da saat 16.00’da açılan sergi, Mimarlık Haftası 2006’nın atölye çalışmaları sonuçlarını ve sergilerini Başkent Üniversitesi öğrencileri ile buluşturuyor. Sergi, gerçekleştirilen atölyelerin sonuçlarını grafik bir anlatımla sunuyor. Örneğin “Metamorfoz ve Kentin Görüntüsü” temalı atölye çalışması, Ulus Heykel’den başlayarak kentin kuzey-güney aksını tekrar fotoğraflamış. Çünkü en büyük dönüşümün orada gerçekleştiği düşünülüyor! “Kentin Yok Anı” ise bir yapı sergisi. Ankara’da içi boşaltılmış, tamamlanamayan, yıllar boyunca boş kalmış binaları etkileşimleri, süreçleri ve tarihleri ile ele alıyor. Mimarlık Haftası’nın Ankara’yı irdeleyişinin sonuç ürünleri bu alanda eğitim alan öğrencilere süreçlere dair fikir oluşturmayı hedefliyor. Açılış konuşmasını GSTMF Dekanı Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu ile TMMOB Ankara Şubesi yönetim kurulu başkanı Dr. Nimet Özgönül’ün yapacağı sergi, 20 Kasım’a dek Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Mimarlık ve Tasarım Fakültesi’nde görülebilir.

TAY Haber, 11.11.2006

SURLAR MÜZEYE DÖNÜŞÜYOR

 

Bursa, Osmangazi Belediyesi, Tophane yamaçlarında Saltanat Kapısı'nın restrorasyonundan sonra önemli bir projeyi daha hayata geçiriyor. Kavaklı Caddesi'nde, kamulaştırılan dokuma fabrikasının temel kazısı sırasında ortaya çıkan yeraltı su sarnıçları, gözetleme kuleleri ile devşirme antik parçaların olduğu surları gün yüzüne çıkartıyor. Osmangazi Belediyesi'nin bölgede surların üzerinde kalan birkaç evi daha kamulaştıracağı, Pınarbaşı Mezarlığı'nın karşısında Kavaklı'dan başlayan surları Osmangazi İlköğretim Okulu'nu da kısmen kaldırarak, Fetih Kapı'ya kadar ortaya çıkarmaya hazırlandığı belirtildi. Belediye, Yerkapı'da Müze Müdürlüğü elemanlarıyla birlikte araştırma kazılarını büyük bir hızla sürdürüyor. Bölgede dış sur, iç sur durumu rahatlıkla anlaşılır hale gelirken, gözetleme kulesinin merdivenleri de ortaya çıktı. Ayrıca daha önce ikamet olarak kullanılan Kavaklı Caddesi'nin köşesindeki evin yıkılmasıyla bir su sarnıcı ortaya çıkartıldı.Yerkapı'da dokuma fabrikasının yıkılmasından sonra ise, Hisar içindeki 3 bin yıl öncesine ait çeşitli tapınak ve büyük ikametlerden sökülen sütun başları, mermer büyük parçaların surların takviyesinde kullanılması dikkat çekti. Arkeolojik SİT alanında Prof. Dr. Selçuk Mülayim'in başkanlığındaki akademik araştırma kazılarında, zeminden 60 santim aşağıda horasan harçlı zemin, 3 metre aşağıda Roma dönemine ait bir duvar ortaya çıkartıldı. Kazılarla 3 bin yıllık surların yapım tekniği ve bilinmeyen yönleri de ortaya çıkartılıyor.

Bursa Hakimiyet, 11.11.2006

OLMAYAN SERGİYE İLGİ BÜYÜKTÜ

 

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi öğretim görevlisi Fatih Balcı, sanat dünyasındaki yüzeyselliğe ve çürümeye tepki göstermek için bir 'oyun' tertipledi. Gerçekte olmayan bir sergiyi varmış gibi göstererek bülten ve görsellerle destekleyen Balcı, yerli ve yabancı basına e-posta ile duyuru yaptı. Basının, olmayan bir sergiye duyduğu ilgi, onu bile şaşırttı.




Küratörlüğünü Fatih Balcı'nın yaptığı 'Hacet' isimli sergi, 15 Ekim'de açılacaktı. Şair Eşref Sokak, Tenha Çıkmazı No:13-Galata... adresindeki sergide, yerli ve yabancı 11 sanatçının işleri vardı. Küratör, dün sona eren serginin kavramsal çerçevesini şöyle açıklıyordu: "18. yüzyılın icadı olan 'sanat' kavramı, tüm ideallerini zaman içinde yitirdi. Daha iyi bir dünya için hareket edecekti; var olanı yeniden üretmenin aracı oldu. Güzel olanı arayacaktı; çirkinden daha çirkine övgüler yazdı. Şimdi ise bir boşlukta kendini oynamaya çalışıyor. Sanatçı ilan edilenler aslında sanatçı olmadıklarını, ama neyi yapsalar alkışlandıklarını söylüyor. Öyle ki devasa başarısızlıklar bile baş döndürücü bir sanatsal olaya dönüşebiliyor. Ölçütün olmadığı yerde sanat her şeyi kapsıyor."

 

Basında ilgiyle karşılanan serginin açılış haberi, Birgün, Kanaltürk, cekirdeksanat.com, arkitera.com, sanatplatformu.com gibi yerli ve yabancı yaklaşık 15 gazete, dergi ve internet sitesinde yayınlandı. Hatta basın bülteni alıcılara ulaşır ulaşmaz tebrik eden, daha fazla bilgi isteyen, 'en yakın zamanda görmeye geleceğim' diyen 70 kadar elektronik posta geldi küratöre. Her şey normal ve olması gerektiği gibiydi. Normal olmayan tek şey vardı: Gerçekte böyle bir sergi yoktu!

 

Sergiyi gezmeye gidenler, verilen adreste inşaat malzemesi satan firmaların barındığı bir iş hanı ve tostçu dükkanıyla karşılaştı. Bir sanatsal çalışma için var olması gereken tüm belirtilerin olduğu; (hacet.org adlı web sitesi, basın duyurusu, mail, afiş) ama kendisinin ortada olmadığı bir çalışmaydı bu. Tıpkı, aslında sadece iletişim organlarında boy göstermek üzere kurgulanan diğer sergiler ve çalışmalar gibi. "Sergiyi birkaç kişinin dışında kimsenin gezmesini ya da aramasını beklemiyordum. Ama düşündüğümden daha fazla kişi ilgilendi galiba." diyen Dr. Fatih Balcı, amacının tüm belirtileri ortada olan sahte bir hastalığı teşhir etmek, sanat çevresindeki yozlaşma ve düzeysizliği ortaya çıkarmak olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Sergiyi web sitesinden takip edenlerin tebrik mesajları bir ay boyuncu geldi durdu; ama mekâna gidip de 'Bu adres yanlış yazılmış olabilir mi acaba?' diye dönen tek, Zaman muhabiri oldu. Ya kimse gezmeye gitmedi ya da gitti; ama sergiyi göremeyince üzerinde durmadı."

 

Uzun süredir sanat ortamını gözleyen ve yaşanan yozlaşmadan rahatsız olan Balcı, 'bir silkelenme olur' düşüncesiyle böyle bir sergi kurgulamış. Sergide eseri olan isimlerden bazıları gerçek, bazıları sahte. 'İsimlerin hepsi uydurma olsa anlaşılırdı.' diyen Balcı, şimdi gelecek tepkileri bekliyor.

 

Geçmiş yıllarda Paris sanat çevresi benzer bir olay yaşadı. 1998'in Aralık ayında sanat camiası var olmayan sergiler için davetiyeler almaya başladı. Art Press dergisinde olmayan sergilerden birinin eleştirisi bile yayınlandı. Kimin gönderdiği bulunmayan sözde davetiyeler bir yıl boyunca sanat camiasını meşgul etti. Sonra da kimin yaptığı bilinmeden unutulup gitti. Geçtiğimiz aylarda bu davetiyeler, Aksanat'ta 'Medya Olarak Söylenti' başlıklı sergide izlenmişti.

 

"Sergilerin gezildiğine inanmıyorum. Sponsorlar, süslü davetiyeler, açılış kokteylleri, yazılı ve görsel basında yazılıp çizilenlerden ibaret her şey. Sergiler basın için yapılıyor. Herkes isminin sanatla yan yana gelmesinin peşinde. Sponsorlar serginin niteliğini bile bilmez, bir küratöre devreder. Açılan sergilere ilgisizlik, işlerin etkisizliği, yenisi için mekânın telaşla boşaltılması... hep bu durumun sonuçları. Önemsenen tek şey, çalışmaların iletişim araçlarında dolaşıma girmesi. Klasik sanatta bir sorgu mekanizması vardı; ama güncel sanat, önüne konan her şeyi kabul ediyor. Kaygılar fark oluşturmak üzerine kurulu. Fark oluşturmanın kendisi erdem sayılıyor. Sergilerin çoğu, algımızı genişletmiyor, oyalıyor sadece. Bu durum, sanat nesnesi denen şeyin gittikçe gözden düşmesiyle alakalı. Bu sergiyi arayıp hiçbir şey bulamadıklarına inananlar, şu soruyu sormalılar kendilerine: "Kaç sergide bundan daha fazlasını bulduk ki?!"

Zaman, Haber: Jülide Karahan, 11.11.2006

HASANKEYF VE BENZERLERİ İÇİN SON KARAR DSİ'NİN

 

Hasankeyf'in kaderini çizecek Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu kararı, Resmi Gazete'de yayımlandı. Baraj alanından etkilenen taşınmaz kültür varlıklarının korunmasıyla ilgili 'ilke kararı'nda, baraj projelerinin ekonomik kalkınma açısından önemli potansiyel oluşturduğu vurgulandıktan sonra, koruma konusunda şöyle bir yol izleneceği belirtildi: "Baraj yapılması planlanan alanda taşınmaz kültür varlıkları ve arkeolojik sit alanları varsa, DSİ başka bir baraj alanı olup olmadığını araştıracak. DSİ, bunun mümkün olmadığını teknik, idari ve bilimsel açıdan saptarsa, bir bilim komisyonu oluşturulacak. Komisyon, baraj inşaatı sona erene kadar belgeleme ve kazı çalışmaları yapılacak, taşınmaz kültür varlıklarının rölöveleri çıkarılacak, jeolojik etüt yapılacak. Alandaki taşınmaz kültür varlıklarının yerinde korunmasına, başka bir yere taşınmasına veya belgelenerek su altında bırakılmasına ilişkin öneriler koruma bölge kuruluna sunulacak."


Hasankeyf'i Yaşatma girişimi üyelerinden arkeolog Azat Gül'se kararın Yortanlı ve Ilısu barajları için çıkarıldığını belirterek "Karar başta olumlu görünse de tartışmalara noktayı koyuyor. Tüm yetki, DSİ'ye bırakılıyor. Karar, Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere aykırıdır" dedi.

Radikal, 11.11.2006

ÇEŞME'DE BALIK ÇİFTLİĞİ KAVGASI

 

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, balık çiftliklerinin yarattığı kirlilikten şikayet eden milletvekillerini ’SİT alanına’ yazlık yapmakla suçladı.

Eker, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda önceki gün yapılan Tarım Bakanlığı bütçe görüşmelerinde ’vekillere’ yönelik eleştirilerde bulundu. Eker, CHP’li Birgen Keleş’in balık çiftliklerinin çevreyi kirlettiği ve yeterince denetim yapılmadığı eleştirileri üzerine şunları söyledi:

Dinime küfreden bari Müslüman olsa. Çeşme’de SİT alanında yazlık ev için kooperatif kuruluyor. Buraya ev yapabilmek için önce SİT alanı değiştiriliyor. Maalesef, eski dönemlerdeki milletvekilleri bunlar. Halen bunların içinde şu anda milletvekili olanlar da var. Ben şimdi onların partilerini söylemeyeyim, gerek yok. Çünkü maalesef CHP’liler de var. Önce evleri yapıyorlar, sonra da SİT kuruluna müracaat ediliyor, yeniden SİT alanı ilan ediliyor. Sonra da başkası oraya gelmesin diye, burada balık çiftliklerinden şikayet ediliyor. Eğer balık çiftliği standartlara uymuyorsa bunu kapatalım, eğer hakikaten objektif kurallara göre kirlilik yapıyorsa ben de sonuna kadar sizinle birlikteyim.

Eker’in dile getirdiği yazlık sitenin 1988 yılında Çeşme Ildır’da kurulduğu öğrenildi. Çoğunluğu eski milletvekili olan site sakinleri arasında halen milletvekili olanlar da bulunuyor. AKP’li Köksal Toptan, Anavatan’lı Süleyman Sarıbaş, CHP’li Ahmet Ersin ve Birgen Keleş’in de burada evi bulunuyor. CHP’li Ersin, kooperatifte yazlık evi olduğunu doğrularken, "Ben o evi yıllar sonra aldım. Ancak bakan balık çiftliklerinin temsilcisi gibi konuşuyor. Bu çiftliklerin yarattığı kirlilik bir tek Çeşme’de mi sözkonusu? Oralar için ne mazeret bulacak? Bakan acz içindedir. Bu sorunu çözmemek için bahane arıyor" dedi.

Hürriyet, Haber: Nuray Babacan, 10.11.2006

ANTİK VENÜS RÖNTGEN ÇEKTİRİYOR

 

Delta Havayolları bakım şefi, dev röntgen cihazından bir Boeing 757 motor kapağını çıkartıp yerine 1900 yıllık bir Roma Dönemi Venüs heykel başı yerleştirdi. Atlanta Havaalanı'nda gerçekleşen bu röntgen çekimi heykelin başı ile gövdesini birleştirme işleminin ilk adımıydı.

 

Emory Üniversitesi Müzesi'nin restoratörleri geçen ay satın alınan bu iki ayrı parçayı birleştirmeye çalışıyorlar. Heykelin, baş hariç daha önce kaç defa kırıldığını ve eski restorasyonların sağlamlığını anlayabilmek için en iyi yöntem ise röntgenle bakmak. Delta Havayolları’nın röntgen cihazı ise bu iş için biçilmiş kaftan, çünkü bu aletin amacı zaten metallerdeki en ince çatlakları tesbit etmek.

 

Restoratörler kırık veya çatlakları birleştirmek için kullanılan ve zamanla paslanmış metal çubukları aramaktalar. Bu çubuklardan bir tanesi heykelin ensesine dökülen ve yıllar önce kırılmış küçük saç parçasını tutturmak için kullanılmış. Antik çağdan 1800'lere kadar uzanan tüm bu eski restorasyonların durumunu tesbit ettikten sonra başın gövdeye nasıl monte edileceğine de karar verilebilecek. Müze konservatörü Renee Stein şaka ile karışık “Mesaimin üçte ikisini diğer insanların buluşlarını eski haline çevirmekle geçiriyorum” demekte.

 

En son 1836'da gövdesiyle bir bütün olduğu belgelenmiş olan bu heykelin başını yeniden yerine yerleştirmek, antik çağda en çok kopyalanmış heykel de olsa, bu mermer heykelin restorasyonun en zorlu kısmı olacak. Önce başı kaidesine tutturmak için yerleştirilmiş çubuk yerinden sökülecek. Ardından, kırık başın zemini ve başın alt kısmı düzeltildiği için uzmanlar boşlukların miktarını tesbit edecekler ve bu kısımlar doldurulacak.

 

Roma Dönemi’ne ait olan ve Fransa’da bulunduğu tahmin edilen heykel ilk olarak, Napoleon'un sanat danışmanı tarafından 1830'larda belgelenmiş. Müze, heykeli Sotheby's in New York’ta gerçekleşen müzayedesinden 968.000.- USD'ye satın aldı ve Houston’da yaşayan bir özel koleksiyoncu da başı aynı müzeye satmayı kabul etti.

Associated Press, Haber: Giovanna Dell’Orto, 02.11.2006




NEANDERTHALLER İLE MODERN İNSANLAR BİRLİKTE OLDULAR MI?

 

Romanya’da bir mağarada 50 yıl kadar önce bulunan kemiklerin yeniden incelenmesi sonucu Avrupa kıtasında yaşamış ilk insanlarla Neanderthal’lerin çiftleşmiş olabilecekleri fikri güçlendi. Kemiklerde, modern insan özellikleri ile Neanderthal özelliklerinin birarada görünmesi uzmanların, bu durumun türler arası bir ilişkinin delili sayılabileceğini düşünmeye itti.

 

 

Fosiller kafatası parçaları, çene ve bir köprücük kemiğinden ibaret. Kemiklerin bazı kısımları, örneğin ince burun ve alın gibi bazı detaylar modern insanları çağrıştırsa da, kafatası arkasındaki çıkıntı ve normalden daha kısa ve kalın olan çene kemiği gibi çok tipik Neanderthal özellikler de mevcut.

 

Ekibinin buluntularla ilgili fikirleri bu hafta Proceedings of the National Academy of Science’da yayınlanan, Washington Üniversitesi’nden Erik Trinkaus, “Modern insanlar Avrupa kıtasında Neanderthallerle karşılaşıp, kaynaştı ve çiftleşti. Bu fosilden elde edilen ipuçları bu bilmecenin ufak bir başka parçasını oluşturmakta.” demekte.

 

Daha önce de Portekiz ve Çek Cumhuriyeti’nde başka melez (ya da muhtemel melez) fosiller yine Trinkaus tarafından bulunmuştu. Trinkaus, bu tür ne kadar çok fosil bulunursa türlerin karıştığına dair elimizde daha çok delil olacağını söylemekte.

Son buluntular Neanderthallerin ve modern insanların binlerce yıl boyunca aynı bölgelerde birlikte yaşadıklarını ve çevreyi paylaştıklarını göstermekte. 50.000 yıl önce Neanderthaller Avrupa kıtasında yalnızdılar. Fakat 20.000 yıl sonra Avrupa’nın büyük bir kısmı modern insanlarla dolmuştu bile.
 
Bu noktada bu iki türün savştıkları mı, yoksa yanyana barış içinde yaşayıp hatta çiftleştikleri mi sorusu cevapsız kalmakta. Aynı şekilde, bu sorunun devamı olarak, bu iki türden üreyen çocukların doğurgan mı, yoksa katır gibi kısır mı olacağı da cevapsız diğer bir soru. Öte yandan, Trinkhaus bu iki türün tamamen sağlıklı çocuklara sahip olduklarını düşünmekte.

 
Bu teorinin zayıf halkası ise, şimdiye dek yapılan araştırma sonuçlarına göre Neanderthal DNA'larının modern insan DNA'ları ile örtüşmemesi. Yani bir anlamda Avrupa topraklarında yaşayan Neanderthaller insanlarla kaynaşıp genlerini aktaramadan zaman içinde yok oldular ve yerlerini modern insanlara bıraktılar.

 

Çözülmemiş diğer bir bilmece de Avrupa’da bulunan hiçbir modern insan fosilinin 30.000 yıldan daha eski olmaması. Bu tarihten daha eski tüm fosillerin ya Neanderthallere veya melezlere ait olması oldukça düşündürücü. Bilimadamları  eğer melezler varsa bu melezlerin var olmasını sağlayan modern insan kalıntılarının da bulunması gerektiğini düşünüyorlar.

Referanslar:

TrinkausE., et al. PNAS, doi:10.1073/pnas.0608443103 (2006).

Duarte C., et al. PNAS, 96 . 7604 - 7609 (1999).

Wild, M. E., et al. Nature, 435 . 332 - 335 (2005) doi: 10.1038/nature03585


nature.com, Haber: Kerri Smith, 30.10.2006

ANTANDROS KAZILARINDA ANTİK MEZARLAR BULUNDU

 

Balıkesir'in Edremit İlçesi'ne bağlı Altınoluk Beldesi yakınında, geleceğin Efes'i olarak belirtilen Antandros Antik Kenti'ndeki kazılarda Hellenistik döneme ait iki anıt mezar bulundu.

 

Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürcan Polat'ın sorumluluğunda yürütülen Antandros Antik Kenti 7. dönem kazılarında, Hellenistik döneme ait iki mezar ortaya çıkarıldı. Balıkesir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne bağlı Müze Müdürlüğü öncülüğünde yürütülen kazı çalışmalarının sorumlusu Ege Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürcan Polat, bu yılki kazılarda dört farklı sektörde çalışıldığını açıkladı.

Antandros-Gargara (Küçükkuyu) antik yolunun içinden geçtiği nekropolde yapılan çalışmalarda, bu alanın geç Roma döneminde konut alanı olarak kullanıldığına işaret eden yapı kalıntılarıyla karşılaşıldığını belirten Doç. Dr. Polat, "Bu dönemde antik yolun, yaklaşık 2-3 metre kadar güneye kaydığı tespit edildi. Bu buluntular söz konusu alandaki mezarlara ulaşılmasını kısmen engellediği için önceki yıllara nazaran daha az sayıda mezara ulaşılabildi" dedi.
 

Polat, ulaşılabilen mezarlardan ikisinin, daha önce Antandros nekropolünde rastlanmayan anıt mezarlar olduğunun altını çizdi. Hellenistik döneme ait bu anıt mezarların 3x3 metre boyutlarında, at nalı planında olduklarını bildiren Polat, "Açık olan güney kenarlarından üç basamak yardımıyla çıkılan bu anıt mezarların iç kısmında bir seki yer alıyor. Ölülerin kimi yakılmış, kimi toprağa gömülmüş. Bu anıt mezarların yakınında ele geçen bir MÖ erken 4. yüzyıla ait bir lahit içinde kaliteli ve bezemeli kaplar ele geçti. Bu yılki çalışmalar, antik yolun her iki yanında da defin yapıldığını gösterdi" diye konuştu.

Turizm Gazetesi, 10.11.2006

ALLIANOI ANTİK KENTİ

 

TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi, Allianoi Antik Kenti'nin sular altında kalmadan korunması gerektiğini bildirdi.

Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesinden yapılan yazılı açıklamada, "6. Türkiye Şehircilik Kongresi" kapsamında Yortanlı Barajı suları altında kalacak Allianoi Antik Kenti'ne "Allianoi ile Dayanışma Gezisi" düzenleneceği belirtildi. Antik kentin sular altında kalmadan yerinde korunması ve gelecek kuşaklara taşınmasının gerektiği vurgulanan açıklamada, "Çok geç olmadan tarihi mirasımızın telafisi mümkün olmayacak şekilde yok olmasına neden olacak girişimlerin bir an önce önlenmesini talep ediyoruz" ifadesi kullanıldı.

Açıklamada, şöyle denildi: "Alan, İzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun yetki alanına girmesinden sonra, yeniden yapılan değerlendirme sonucunda 2005 yılında bir kez daha '1. Derece Arkeolojik Sit Alanı' olarak ilan edilirken, kararda alanın yerinde korunması ve alanda su tutulamayacağı vurgusu yapılmıştır."

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın koruma kurullarınca iki kez alınan "1. Derece Arkeolojik Sit Alanı" kararlarına ve akademik komisyonun raporuna rağmen, DSİ'nin ihale merkezli su tutma projesinden vazgeçmediği ifade edilen açıklamada, sulama kanalları ve ek projelerin tamamlanmasına yıllar olduğu halde yeni dayatma girişimlerinde bulunulduğu kaydedildi.

Haber Ekspres, 10.11.2006

TARİHİ ŞADIRVAN RESTORE EDİLİYOR

 

Gerede Belediyesi ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü işbirliğiyle, Yıldırım Beyazıt Camii'nin tarihi şadırvanı restore edilmeye başlandı.

 

Çalışma hakkında açıklamalarda bulunan Gerede Belediye Başkanı Ömer Baygın, "Yıldırım Beyazıt Camii, Gerede'nin tarihi camilerindendir. Ancak 1944 depremi ile birlikte büyük hasar gören cami tekrar inşa edilmiş. Merkez camii olması hasebiyle caminin şadırvanı ve avlusu ihtiyaca cevap veremez duruma geldi. Cami avlusu ve şadırvanının restore edilmesi için, Vakıflar Bölge Müdürlüğü nezdinde yaptığımız girişimler neticelendi ve hazırlanan proje kurulca onaylandı. Restorasyon ihalesini alan firma çalışmalara başladı. Cami avlusu ve şadırvanın etrafı andezit taşı ile kaplanacak, avlu duvarları kaplanacak, şadırvanın dış cephesi yenilenecek, iç aksamı komple elden geçirilecek. Ayrıca cami tuvaleti de büyük oranda yenilenecek. 2006 hedeflerimiz içerisinde yer alan Yıldırım Beyazıt Camii Şadırvanı Restoresi'nin, en kısa sürede tamamlanması için gayret ediyoruz" dedi.

Bolunun Sesi, 10.11.2006

II. ABDÜLHAMİD PETROL HARİTASI HAZIRLATMIŞ

 

Sultan İkinci Abdülhamid'in kendi parasıyla yerli ve yabancı mühendislerden oluşan bir heyete petrol haritası hazırlattığı ortaya çıktı.

 

İlk kez haftalık haber dergisi Aksiyon'un bu haftaki sayısında yayımlanan "Sultan'ın petrol haritası"nda, Güneydoğu Anadolu'nun neredeyse tamamında yüksek ölçekte petrol rezervinin bulunduğu yer alıyor. Haşim Söylemez imzalı habere göre, Alman maden mühendisi Paul Groskoph ve Habip Necip Efendi yönetimindeki araştırma ekibi Dicle'de sal üstünde, karada at ve eşek sırtında aylarca süren bir çalışma yaptı. 22 Ekim 1901'de II. Abdülhamid'e sunulan raporda, Bitlis Suyu denilen çayın kıyısı boyunca önemli petrol rezervlerinin bulunduğu yer alıyor.

 

Güneydoğu Anadolu'nun neredeyse tamamı ve Doğu Anadolu'nun bir kısmını kapsayan petrol haritasında Diyarbakır, Mardin, Bismil, Hazro Çayı etrafı, Sinan, Batman Çayı etrafı, Dicle bölgesi, Midyat, Bedran, Tulan, Siirt, Botan Çayı etrafı, Habur, Fındık, Cizre, Habur Çayı etrafı, Bitlis Çayı kıyısı ve Hakkari (Çölemerik)'de önemli petrol yataklarının bulunduğu kaydediliyor. Groskoph, raporunda "Dicle ve Fırat nehirleri havzasında zengin ve mühim petroller bulunuyor. Bunların işletilmesi ve pazarlanması için Bağdat'a uzanan bir tren yolu lazım. 1889'da inşaatına başlanan ve 1902'de biten demiryolu, petrolün Anadolu'ya taşınmasını sağlayacaktır. Ana hatta sadece birkaç ilave ek hattın yapılması yeterlidir." diyor. Başmühendis, ayrıca iyi değerlendirilmesi durumunda bu petrol coğrafyasının gelecekte dünyanın en önemli merkezlerinden biri olacağını vurguluyor.

Zaman, 10.11.2006

KLIMT'İN TABLOSUNA 87.9 MİLYON DOLAR

 

Avusturyalı ressam Gustav Klimt'in, "Adele Bloch-Bauer II'nin Portresi" adlı tablosu, 87,9 milyon dolara alıcı buldu. Christie's Müzayede Evi'nden yapılan açıklamada, dün gece yapılan satışlardan yarım milyar dolara yakın gelir elde edildiği belirtilerek, Fransız ressam Paul Gauguin'in "Baltalı Adam" tablosunun da 22,4 milyon dolara alıcı bulduğu kaydedildi.


Açıklamada, müzayedeye sunulan 4 Klimt tablosunun toplam 192 milyon dolara satıldığı, bu tabloların, Nazi döneminde koleksiyonuna el koyulan Bloch-Bauer ailesinin mirasçıları tarafından geri alınan 5 tablodan dördü olduğu ifade edildi.

 

Aynı koleksiyonda yer alan "Adele Bloch-Bauer I'in Portresi" adlı tablo, haziran ayında Amerikalı milyarder Ron Lauder'e 135 milyon dolara satılmıştı.

Hürriyet, 10.11.2006



KANALİZASYON KAZISINDA HELLEN MEZARI

 

Samsun'da kanalizasyon çalışmaları sırasında, MÖ 3. yüzyıl Hellenistik döneme ait olduğu tahmin edilen bir mezar bulundu.


Samsun Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İşleri Daire Başkanlığı'nın Kadifekale Mahallesi'nde ana kanalizasyon hattında yaptığı çalışmalar sırasında, iş makinesinin boru yeri için açtığı çukurda çökme meydana geldi. Kepçe operatörü Mustafa Sözen, belediye çalışanlarının açılan deliğin içerisinde tarihi eşyaları fark etmesi üzerine yeri muhafaza altına alarak polise haber verdi. Olay yerine gelen emniyet güçleri çevre güvenliğini alarak, Müze Müdürlüğü yetkililerine haber verdi. Müze Müdürlüğü uzmanları, tarihi mezarda yaptıkları ilk kazıda MÖ 3. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen 1 altın ve üzeri işlemeli alın saç bağı, 1 adet madeni testi, 3 adet kilden yapılmış küp, 3 adet koku kabı buldu. Küplerin üzerinde ise çeşitli işleme ve insan kabartmaları olduğu belirtildi. Mezardan çıkarılan tarihi eşyalar Müze Müdürlüğü'ne getirilerek, tespitleri yapılıp incelemeye alındı.


Müze Müdürü Muhsin Endoğru, mezarın MÖ 3. yüzyıl Hellenistik döneme ait olduğunun tahmin edildiğini, incelemelerin devam ettiğini, mezarda kazı çalışmalarının devam edeceğini kaydetti. Emniyet güçleri tarafından korumaya alınan mezarda çalışmalar yarın da devam edecek.


Amisos'un, MÖ 2-3. yüzyıllar ve 7. yüzyılda Miletoslular tarafından bugünkü Samsun'un batısında yer alan 'Kara Samsun' yöresinde kurulduğu biliniyor. Dönemin önemli liman kentlerinden birisi olan Amisos, Pers, Roma ve Pontuslular'ın egemenliği altına da girdi.

Kuzey Haber, Alttaki foto: Samsun Kent Haber, 09.11.2006

KENT MÜZESİ'NDE İKİNCİ ADIM

 

Çanakkale Belediyesi tarafından geçen yıl satın alınarak "Tarih Kültür Evi ve Kent Müzesi" haline getirilecek olan Çarşı Caddesi'ndeki 3 katlı tarihi binada restorasyon çalışmalarına başlandı. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Belediye İmar ve Planlama Müdürlüğü yetkilileri,1995 yılında eski yapılaşmanın bulunduğu Fevzipaşa, Kemalpaşa, İsmetpaşa, Cevatpaşa ve Namıkkemal mahallelerinin bir bölümünü kapsayan 1/1000 ölçekli koruma maksatlı imar planları hazırlandığını kaydederek, "Bu kapsamda bizler de ilk etapta Tarihi Çevre Bürosu kurarken, bir müze kurmaya da karar vermiştik. Bunun için 1988 yılında Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla tescillenmiş olan Yalı Camii karşısında 3 katlı binayı satın almıştık. İşte bu tarihi özeliği olan taş binayı "Tarih Kültür Evi ve Kent Müzesi" haline getirmek için çalışmalarımıza başladık. Yaklaşık 500 bin YTL'ye mal olacak restorasyonu 1 yıl içerisinde tamamlamayı planlıyoruz" dedi.

Gazete Boğaz, 09.11.2006

SELÇUKLU SULTANLARI TÜRBESİ İLGİ BEKLİYOR

 

Konya İl Genel Meclisi Üyesi İlhan Çevik, içinde 8 Selçuklu Sultanı'nın yattığı 2. Kılıçarslan tarafından yapılan türbenin, unutturulmak istenircesine yanlış bir anlayışa teslim edildiğini öne sürdü.


Çevik, İl Özel İdaresi'nin Kasım ayı toplantısında, 1156'dan 1192'ye kadar 36 yıl hükümdarlık yapan 2. Kılıçarslan tarafından yapılan türbenin döneminin en azametli yapılarından biri olduğunu belirtti. İçinde sekiz Türk sultanının mezarlarının bulunduğu türbenin, millete has tarihi kimliği yansıttığını ifade eden Çevik, ''Türbenin kapısının büyük kemeri altında yabancı kültürlere ait üstüne çiçekli şekiller işlenmiş, ortasında haç taşıyan mermer taş bulunmaktadır. Bu ise farklı kültür ve inançlara ait sanat eserlerine karşı gösterilen alakanın ve güzel ahlakın bir örneğidir'' dedi.


Çevik, sahipsiz kalan bu türbenin, asırlık bir nine gibi küçüldüğünü, görünmez hale düştüğünü vurgulayarak şunları kaydetti: ''Türbenin üç yüzü tamamen, iki yüzü de kısmen tamir edilirken 'direk ayakları açılması' bahanesi ile yıkılıp cami içine katılmıştır, yok edilmiştir. Bu sekiz ulu sultan burada sanki mahkum. Ait olduğu ahali ile ilgisi kesilmiş, kapı kilitli, pencere demirli. Kirli camlardan zaten içeriyi görmek imkansız. Karanlık bir hücreyi andırıyor. Süsleme sanatı olarak da büyük öneme sahip olan ve sultanlara ait sandukaları, zamanında üstleri çini ile kaplıyken, şimdi pek çoğu dökülmüş ve yok olmuştur.''


Bir tarihi ve onun sahipleri sultanları unutturmak istercesine yanlış bir anlayışa teslim edildiğini dile getiren Çevik, türbede kubbeden duvarlara ve zemine kadar yer yer çatlaklar bulunduğunu bildirdi.


Çevik, Selçuklu Hükümdarı 2. Kılıçarslan Türbesi'nin kurtarılmayı beklediğini, bu tarihi görevi ise Meclis'in yapması gerektiğini sözlerine ekledi. Türbede, 2. Kılıçarslan, 1. Gıyaseddin Keyhüsrev, Rüknettin Süleyman Şah, 3. Kılıçarslan, 1. Alaaddin Keykubat, 2. Gıyaseddin Keyhüsrev, 4. Kılıçarslan ve 3. Keyhüsrev'in mezarının bulunduğu bildirildi. Meclis Başkanı Mustafa Sabri Ak ise bu konunun takipçisi olacaklarını söyledi.

Merhaba Gazetesi, 09.11.2006

'İSTANBUL'DA YAŞAM'

 

İstanbul'un yaşam kültürü, İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) düzenlediği üç günlük bir sempozyumda masaya yatırılacak.

 

9-11 Kasım tarihlerinde Nişantaşı The Sofa Hotel'de düzenlenecek 'İstanbul'da Yaşam Kültürü' sempozyumunda aldığı göçler, küreselleşme ve AB'ye uyum süreci etkileri altındaki İstanbul'un sürekli değişen yaşam kültürü tartışılacak.

Oturumlar Prof. Dr. Metin Sözen, Nail Güreli, Doğan Hızlan, Nuri Çolakoğlu, Şakir Eczacıbaşı, Ersu Pekin, Yavuz Baydar, Aydın Boysan, Prof. Dr. Vahdettin Engin ve Dr. Öztin Akgüç başkanlıklarında yapılacak.

Radikal, 09.11.2006

KÜLTÜR 2007-2013 PROGRAMI

 

Erzurum'da, AB Topluluk Programlarından ''Kültür 2007-2013'' hakkında bilgilendirme toplantısı düzenlendi. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesindeki toplantıda konuşan Kültür ve Turizm Bakanlığı Proje Koordinasyon Merkezi Uzman Yardımcısı Hüseyin Tan, Türkiye'nin Kültür 2007-2013 Programı'na tam üye olduğunu belirtti. Tan, proje kapsamında üye ülkelerdeki kuruluşlarla ortak projeler yürüten kültür sanat kurum ve kuruluşlarına destek verildiğini söyledi. Programın amacının ortak kültürel miras temeline dayanan ve üye devletlerce paylaşılan kültürel alanın genişletilmesi olduğunu ifade eden Tan, şunları kaydetti: ''Programda, kültürel diyalogların artırılması, sanatçılar ve kültür alanında çalışanların sınır ötesi dolaşımlarının geliştirilmesi amaçlanıyor. Projeler değerlendirilirken de hedefe uygunluk, katma değer yaratılmasına etki ve teklifin kalitesi dikkate alınıyor''.

Erzurum Gazetesi, 09.11.2006

PAMUKKALE'DEKİ SINIRLAMAYA TEPKİ VAR

 

Pamukkale'deki travertenler ve ören yerlerindeki tarihi ve doğal dokunun korunması amacıyla, araç giriş ve çıkışlarına sınırlama getirilmesine LiaisonTurizm’in sahibi ve aynı zamanda Fransızca rehber olan Serdar Oğuzoğlu tepki gösterdi. Oğuzoğlu, uygulamanın “dayatma” olduğunu ve konu hakkında Bakanlık ile yetkililerin uyarılması gerektiğini söyledi.

 

Uygulamanın teorik olarak kulağa ideale yakın geldiğini hatırlatan Oğuzoğlu, ancak uygulamanın iddia edilenin tersi sonuçlar doğuracağını ileri sürüyor. Minibüslerin Kuzey Kapısı olarak bilinen en uzak yola kadar gidebildiğini hatırlatan Oğuzoğlu şunları söylüyor: “Orada elektrikle çalışmayan iki minibüs bekliyor. Bu araçlar, sadece yaşlı ve yürüyemeyecekleri taşıyacak. Gitmek istemeyenleri ise 8-10 oturacak yeri olan bir kafe ağırlayacak. Geriye kalanlar, kar, yağmur ve sıcakta 2-3 km yolu yürümek zorunda kalacak. Arzu edenler Güney Kapısı’ndan da girebilir. Orası daha yakın, sadece 1 km yürümeniz yeterli. Ama, orada da kafe, tuvalet hatta alışveriş şansı bulunmuyor!”

 

Uygulamanın amacının Bakanın ağzından “Turistler  Pamukkale’ye daha fazla zaman ayırsınlar ve otobüsler çevreyi kirletmesinler” diye açıklandığına değinen Oğuzoğlu, bu uygulamanın kış ve yaz aylarında ayrı  sorunlar getireceğini belirtiyor. "Bu uygulama, ülkemizin cennet köşelerinden biri Pamukkale gezisini işkenceye dönüştürecek" diyen Oğuzoğlu sözlerini şöyle bitiriyor: "Yol yakınken, herkesi bu yanlış uygulama ve dayatmanın değiştirilmesi için, Bakanlık ve diğer yetkilileri uyarmaya çağırıyorum.”

Turizm Habercisi, 09.11.2006

TARİHİ ORHAN GAZİ CAMİİ ONARILIYOR

 

Bilecik'te, tarihi Orhan Gazi Camii'nin restorasyonuna başlandı. 

1392 yılında Yıldırım Beyazıd tarafından dedesi Orhan Gazi adına yaptırılan tarihi mabet, kubbesi kurşunla kaplı olduğundan, halk arasında "Kurşunlu Camii" olarak da biliniyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kubbelerin üzerinde bulunan eskiyen kurşun kaplamaların yenilenmesine başlandı. Ayrıca tarihi caminin alemi, şerefeleri, iki minaresi ve duvarlarında eskiyen taşlar da elden geçirilecek. Yetkililer, Osmanlı mimarisinin ilk devirlerinin güzel bir örneği olan bu ecdat yadigarının restorasyonunun en kısa sürede bitirileceğini söyledi. 365 cemaat kapasiteli Orhangazi Camii'nin 1973 yılında da tamirattan geçirildiği belirtildi.

Bilecik Kent Haber, 08.11.2006

UZUN MEHMET ANITI YIKIMLA KARŞIKARŞIYA

 

Zonguldak'ta Kozlu karayolunun kenarında, denize hakim bir tepede kurulu "Uzun Mehmet Anıtı", çevresinde başlatılan otel inşaatı nedeniyle yıkım tehlikesiyle karşı karşıya.

 

1829'da kömürü bulan Uzun Mehmet'in anısına 1973'te mimar Yılmaz Soylu tarafından projelendirilen anıtın yapımı, o yıllarda kentin başka bir bölgesindeki ve bir madenci fenerinden ibaret anıt-parkın kaldırılmasıyla gündeme geldi. Anıtın çevresi, 1983'te piknik alanı olarak düzenlendi ve imar kayıtlarına yeşil alan olarak geçirildi. Daha sonra yapılan değişikliklerle çevresi 'eğlence amaçlı' tesis kurulması koşuluyla imara açılan ve eski Enerji Bakanı Zeki Çakan'ın Zonguldak Belediyesi Başkanlığı'nda bir de 'hayvanat bahçesi' yaptırılan anıt, geçen yıllarda Zonguldak Valiliği'nce onarımdan geçirilmişti. Zonguldak'ta faaliyet yürüten "Demir Madencilik Şirketi" tarafından yapımına başlanan ve 'Dedeman Holding' tarafından işletilecek otelin kazı çalışmaları üzüntüyle karşılandı.

 

Anıtın mimarı Yılmaz Soylu "Olan biteni şaşkınlıkla izliyorum. Dünyanın her yerinde anıtlar çevresini tanzim ederken, burada anıtı gölgede bırakacak devasa bir yapıya, üstelik kıyı kenar çizgisi içinde kalacak şekilde izin verilmesi aklın alacağı iş değil," diyerek tepkisini dile getirdi

Birgün, 09.11.2006

"Ay inaaanmiyoruum..." Diyalogları


UTANIYORUM!



Asağıdaki alıntılar, 8 Kasım 2006 Çarşamba günü, saat 00:00’da Kanal D’de yayınlanan “Abbas Güçlü ile Genç Bakış” programının bant çözümlerinden alınmıştır:


“Türkiye’de 20.000 höyük, 3000 antik kent var (...)”

(“Türkiye’de 2600 höyük vardır. (...)” [15 Haziran 2006])

...bu gayrı ciddiyetten...


Hasankeyf ile ilgili:
“(…) Bir şey söyliyeyim, dünyanın en büyük barajlarından Assuan barajının altında da şeyler var… eski eserler vardı, kaldırıldı ve başka bir yere konuldu. Ve dünya UNICEF bu hareketi şeyle mükafatlandırdı. (…)”

...bu bihaberlikten…


“Bu arkoloji meselesinde de herkes her şeyi söyleyebilir. Biraz deprem uzmanları gibi bir şey oluyor.”

...bu çapsızlıktan...


Hasankeyf ile ilgili soru soran bir öğrenciye:
“Abdüsselam Hoca (Hasankeyf kazıları başkanı – SBS) size böyle söylüyor, bana başka şey söylüyor. (…) Orayı kazan hoca diiil mi bu? Yani şimdi ve geçen sene de şeyetmeye devam eden değil mi? (...)”

...arkeoloji mesleğine gönül verenler adına...


Öylesine:
“Ben de bir Türk vatandaşı olarak bu memleketi seviyorum. Hepimiz olduğu gibi. Ama bazı şeylerde çılgın Türklük yapıyoruz ama sürekli Türklük yapamıyoruz.”

...ağzına geleni söyleyenlerden...


Kitle turizmi için: “Ama yapılan turist… şey mes turizmi denilen güneş, kum eee şeydi.(…) Mes turizmi yani şey güneş toprak… toprak değildi…kum. Yani buu, bu turizm esas mes turizm diyoda, mes diyince niye gavurca konuşuyon doyalar. Onun için tasviye ediyorum…yani kitle turizmine bunu dengelemek durumundayız.”

...az şey bilip çok yer kaplayanlardan...


“Kazı başkanlarından birisinin işine son verdim. Ama bir Sangalossayı, Burdur’daki Sargalossa’yı yaşlı bir büyük, hoca, Belçikalı bir hoca çok iyi olarak kazıyor. Her sene oradan gelen fonun miktarı da 250.000 öyro filan. Mesela yine Aguro (Omura - SBS), arkolog Agura’nın Nevşehir’deki (Kırşehir – SBS) kazıları çok höyük kazıları gayet iyi. Prensin bir fonu destek veriyor oraya. (...)”

...bu “hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten”* zatlardan...


...U-TA-NI-YO-RUM...


S.B. Sinirli


Hamiş: Hep kasabalardaki iğnecilere, kendi görevlerini yaptıkları sürece cok saygı duymuşumdur; Ama sadece kendi görevlerini yaptıkları sürece...



*"Konuşma" - Ülkü Tamer

400 YILLIK TARİHİ KÖPRÜ YIKILIYOR

 

Kocaeli'nin Karamürsel İlçesi'nde 17. yüzyılda yapılan ve İpek Yolu üzerinde bulunan tarihi Valide Sultan Köprüsü'nün bakımsızlıktan ''kilit'' taşlarının düşmeye başladığı bildirildi.

 

Kültür ve Turizm Müdürü Adnan Zanburkan, yaptığı açıklamada, mülkiyeti Karayolları Genel Müdürlüğü'ne ait tarihi Valide Sultan Köprüsü'nün onarılması gerektiğini söyledi. Köprünün 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında olduğunu ifade eden Zanburkan, köprünün restorasyon, restitüsyon ve çevre düzenlemesinin yapılması için hazırladıkları projeyi 6 No'lu İstanbul Kültür Varlıkları Koruma Kuruluna sunduklarını belirtti.

Karamürsel'in Yalakdere beldesindeki Valide Sultan Köprüsü'nün ilçede Osmanlı dönemine ait en önemli eserlerinden biri olduğunu ifade eden Zanburkan, şunları kaydetti: ''Karamürsel-İznik arasındaki Devlet Karayolu üzerinde bulunan köprü 3 gözlü, sivri kemerli ve iki yanı korkuluklarla çevrili, Türk mimarisi tarzında, kesme taştan yapılmış. Boyu 64, döşeme eni 4.50 metre, korkulukların yüksekliği ise 50 santimetre. Ortadaki en büyük gözün genişliği 12.35 metre. Muntazam kesme taştan yapılmış sivri kemerli köprünün kemerleri tempan duvarlarına göre daha içeridedir.''

Adnan Zanburkan, 17. yüzyılda yayaların kullanması amacıyla İpek Yolu üzerinde yapılan köprünün günümüzde ağır tonajlı araçlar tarafından da kullanıldığını, bu nedenle bazı bölümlerinde hasar meydana geldiğini ifade etti. Zanburkan, şöyle devam etti: Köprünün kuzeye bakan asfalt ile korkuluk arasındaki dolgusu göçmüş. Bu nedenle Karayolları Bursa 17. Şube Müdürlüğü köprüyü trafiğe kapatmış. Karayolları 2007 yılında ağır tonajlı araçların geçmesi için bu köprünün yanına alternatif bir köprü yapmayı planlıyor. Kendileri ile görüştüğümüzde köprüyü onaracak, restorasyonunu yapacak ödenekleri olmadığını söylediler. Karayolları, mülkiyeti kendilerine ait köprünün restorasyonunu yaptıramıyorlarsa bize yetki verilsin biz yaptıralım.''

Zaman, 08.11.2006

ESKİ CEZAEVİ YENİ GALERİ

 

1906 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından yaptırılan ve 1994 yılına kadar da cezaevi olarak kullanılan eski Safranbolu Cezaevi artık bir sanat galerisi olarak hizmet vermeye başladı. 2005 yılında restore edilen eski cezaevi, yeni sanat galerisinin ilk etkinliği ise Ütopya Sanat Atölyesi'nin karma resim sergisi. Ruhan Ekmekçi, Mihriban Yurdaün, Esma Demir, Zuhal Kaval, Çiğdem Öner, Oya Yurdagül, Güldemay Gürsoy, Sema Akçay, Esra Torun, Ayla Dündar, Erkan Özdilek, Gazi Sansoy ve Ali Gün Yıldırım'ın eserlerinin yer aldığı sergi 10 Kasım'a kadar sürecek.

Radikal, 08.11.2006

MİLAS'TA ODA MEZAR BULUNDU

 

Muğla'nın Milas İlçesi'nde yapımı süren bir inşaatın arkasındaki arazide, Roma dönemine ait 2 oda mezar ortaya çıkarıldı. Milas Müze Müdürlüğü'ne bağlı kazı ekibi, ortaya çıkarılan ilk oda mezarda Roma döneminden kalma insan kemikleri, gözyaşı şişeleri, kandiller, çok sayıda sikke, 1 adet bronz bilezik ve yüzükler buldu. İkinci oda mezarı açan kazı ekibi, mezar içinde bir çuval dolusu taşla karşılaşırken, ikinci oda mezarın yakın bir dönemde soyguna uğradığı anlaşıldı. Kazı ekibi oda mezarlarda çalışmalarını sürdürürken, polis ekipleri de mezarların başında 24 saat nöbet tutuyor. Yetkililer çalışmalarla ilgili yaptıkları açıklamada, yeni bir oda mezarla daha karşılaşmayacaklarını tahmin ettiklerini belirtti.

Haber Ekspres, 08.11.2006

CAMİLERDEN TOPLANAN ESERLER VAKIF MÜZESİ'NDE SERGİLENECEK

 

Camilere dadanan tarih hırsızlarının elinden kurtulan eserler, Ankara'da yüksek güvenlik önlemleri altında açılacak Vakıf Müzesi'nde sergilenmeye başlanacak.

 

Şimdiye kadar tarihi eser hırsızlarının gözdesi durumunda olan camilerdeki halı, şamdan, avize, çini, tombak, elyazması Kur'an-ı Kerim, hat levhası gibi tarihi değeri yüksek olan eserler toplanmıştı. Vakıflar Müdürlüğü, koruması yetersiz camilerden topladığı tarihi eserleri 2007'nin ilk ayından itibaren Ankara'da sergilemeye başlayacak. Bu çerçevede tarihi Hukuk Mektebi restore edilerek vakıf eserleri müzesine dönüştürüldü.

 

"Başkent Vakıf Müzesi" ismi ile hizmete açılacak olan mekanda, sayıları bine varan eser teşhir edilecek. Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun onayının ardından başlatılan restorasyon çalışmaları yaklaşık 1 yıl sürdü. Müzede, paha biçilemeyen halı ve kilimlerden nadide çini, şamdan, avize ve tombaklara, elyazması Kur'an-ı Kerim'lerden hat levhalarına kadar yaklaşık bin tarihi vakıf eseri sergilenecek.

 

Çağdaş müzecilik anlayışına uygun olarak tasarlanan müzede, kafeterya, hediyelik eşya satış stantları, toplantı ve konferans salonları ile vakıf kültürü hakkında sürekli sunumların yapılacağı sinevizyon merkezi bulunuyor.

 

Müze aynı zamanda 'tarihi eser hastanesi' olarak da hizmet verecek. Müze binasında bulunan özel laboratuvarda hasar gören tarihi eserler bilimsel yöntemlerle onarılacak. Eserlerin özelliklerini kaybetmeden saklanabilmeleri amacıyla özel depoların da oluşturulduğu müzenin güvenlik önlemleri üst seviyede olacak. Müze sayesinde paha biçilemeyen halılarla diğer tarihi eserler depolarda çürümekten kurtarılacak. Türk halkı yeni müzeyle vakıf medeniyetinin değerli objelerini de tanıma fırsatı bulacak. Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara dışında da Osmanlı beylikler dönemi, erken Osmanlı dönemi ve Osmanlı dönemi olarak farklı dönemlere ait eserlerin sergilendiği 11 müze daha açacak. Müzeler 11 farklı ilde tarih meraklıları ile buluşturulacak.

Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 08.11.2006

EFSANELERİN RESİMLERİ

 

Resimlerinde Mezopotamya kent efsanelerini, söylenceleri, masalları yeniden gündeme getiren Ahmet Güneştekin'in yeni sergisi 'Aura',  Toprak Sanat Galerisi'nde açılıyor.

Sergide Medusa, Apollon ve Dafne, Şahmaran, Kız Kulesi Prensesi, Hz. İbrahim, Zümrüd-ü Anka Kuşu, Melek-i-Tavus gibi efsanelerin kahramanları izleyiciyle buluşacak.

Radikal, 08.11.2006

MEYDANA SİT ENGELİ

 

Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin, Emirsultan'da yapacağı meydan düzenlemesi, SİT engeline takıldı.


İl Genel Meclisi, meydan projesi dahilinde kalan Emirbuhari İlköğretim Okulu'nun, Belediye'nin gösterdiği bir araziye taşınmasıyla ilgili karar aldı. Anlaşma çerçevesinde İl Genel Meclisi, okulu belediyenin meydan projesine terk ederken, Büyükşehir Belediyesi de yine aynı bölgede okul yapılması için İl Genel Meclisi'ne 2 bin 500 metrekarelik bir arsa tahsis etti. Fakat belediyenin verdiği arazinin bir bölümünün SİT alanında kalması, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun bu bölgeye inşaat yapılmasına izin vermemesiyle gün ışığına çıktı.


Büyükşehir Belediyesi'nin 'Emirsultan Meydan' projesi, şimdilik askıya alınırken, Emirbuhari İlköğretim Okulu'nun başka bir yere taşınması da ertelendi. İl Genel Meclisi'nin, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ile görüşmelerini sürdürerek, sorunu çözmeye çalıştığı öğrenildi.

Bursa Hakimiyet, 08.11.2006

HAZAR GÖLÜ'NDEN BİZANS ŞEHRİ ÇIKTI

 

Elazığ'daki gölün altında 11. ve 12. yüzyılın dini merkezlerinden olan Dzovk adlı Bizans şehri bulundu.

 

Bölgede sualtı arkeolojisi, jeofizik ve jeolojik olmak üzere 3 çalışma yapıldı. Çalışmalar hakkında bilgi veren İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Okan Tüysüz, Hazar Gölü'ne dönüşmeden önce antik kentin Doğu Anadolu Fayı üzerinde kurulduğunu belirterek, "Şehir son olarak 1784'teki depremle çöktü" dedi.

Prof. Dr. Tüysüz, şunları söyledi: "10 bin yıl önce burada göl yoktu. Göl içinde hala aktif faylar mevcuttur. 5 kez büyük depremle çökmüş olan bölgede hala yerleşim birimleri mevcuttur."


İTÜ İnsan ve Toplum Bilimleri öğretim görevlisi sualtı arkeoloğu Dr. Çiğdem Özkan Aygün de, antik kentin dünya çapında önemli bir yer olduğunu belirttti.

Milliyet, Haber: Önay Yılmaz, 08.11.2006



TARİHİ ŞEHİRLER KONFERANSI KONYA'DA YAPILACAK

 

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Dünya Tarihi Şehirler Birliği Genel Kurulu’nun 2007’deki genel kurul toplantısı ile 2008’deki 11. Dünya Tarihi Şehirler Konferansı’nı Konya’da yapmayı oy birliği ile kabul ettiğini belirtti. Akyürek, “Tarihi Şehirler Birliği toplantılarının Konya’da yapılması, şehrimizi gündeme taşıyacak. Bu toplantı, hem ülkemiz, hem şehrimiz, hem de İslam dünyası açısından son derece önemli” dedi.

Zamanlama olarak dünyada birçok tartışmanın yaşandığı, dinler arası diyalogtan bahsedildiği bir dönemin içinde olunduğunu kaydeden Akyürek, bu dönemde yapılan toplantıda 51 ülkeden belediye başkanlarının bir araya gelmesinin önemine dikkat çekti. Dünya Tarihi Şehirler Birliği toplantılarının bütün dünyada dikkatle takip edildiğini vurgulayan Akyürek, şöyle devam etti: “Sonuç bildirgeleri ve toplantılar süresince ortaya konulan şehircilik yaklaşımları dönemsel çalışmaları etkiliyor. Tarihi Şehirler Birliği toplantıları bir şehrin gelişimi ve tanıtımında, tarihi dokusu ile ilgili çalışmalarda mesafelere yol açmıştır. Konya’nın bu toplantıya ev sahipliği yapması bizim için önemli idi. Bu toplantılara birçok şehir talip oluyor. 2008 yılında yapılacak 11. toplantının Konya’da yapılaması oy birliği ile kabul edildi. Bununla birlikte, yine Tarihi Şehirler Birliği’nin 2007 yılındaki genel kurulunun da Konya’da yapılma kararı alındı.”
Merhaba Gazetesi, 08.11.2006

ÜNLÜ RESSAMLARA SERVET ÖDEDİLER

 

New York'taki Sotheby's müzayede evinde yapılan açık artırmalarda, ünlü ressam Paul Cezanne'ın tablosu yaklaşık 37 milyon dolara, Modigliani'nin tablosunun ise yaklaşık 31 milyon dolara satıldı.

Sotheby's'den yapılan açıklamada, Cezanne'ın bir natürmort tablosunun 36,976 milyon dolara kimliğini açıklamayan bir alıcı tarafından satın alındığı belirtildi.


Modigliani'nin "Kapıcının oğlu" adlı tablosunun ise 31,1 milyon dolara Avrupalı bir alıcıya satıldığı kaydedildi.

Hürriyet, 08.11.2006

PICASSO TABLOSUNA SATIŞ İZNİ

 

Ünlü ressam Pablo Picasso'nun, bir Almanın tablonun atalarına ait olduğu ve Naziler tarafından zorla sattırıldığı iddiası üzerine satışı durdurulan 60 milyon dolar değerindeki tablosunun satışına izin çıktı. Manhattan Federal Mahkeme'sindeki duruşmada hakim Jed Rakoff, Picasso'nun "Portrait of Angel Fernandez de Soto" adlı tablosunun daha önceden planlandığı gibi Christie's Müzayede Evi'nde satışa çıkmasına izin vereceğini söyledi.  Müzayede Evi, "The Absinthe Drinker" adıyla da bilinen 1903 yapımı tabloya 40 ila 60 milyon dolar değer biçmişti. Julius Schoeps'in dava açmasının ardından Andrew Lloyd Webber Sanat Vakfı tarafından Christie's Müzayede Evi'nde açık artırmaya sunulması planlanan tablonun satışı, geçici olarak durdurulmuştu. Dava dilekçesinde, 1930'lu yıllarda Alman Nazi hükümetinin Yahudilere kötü muamelede bulunduklarını ve sahip oldukları sanat eserlerini çaldıklarını öne süren Schoeps, atalarından Berlin'de bankacılık yapan Paul von Mendelssohn-Bartholdy'nin 1934 yılında Nazi baskısı altındayken tablo ve sahibi olduğu başka birçok başyapıtı satmaya zorlandığını iddia etmişti. Schoeps, Mendelssohn-Bartholdy'nin Nazi iktidarından önce özel koleksiyonundan hiçbir eseri satmadığını ve Picasso'nun tablosunun zorla satıldığını belirterek, Mendelssohn-Bartholdy'nin varisi olması sebebiyle tabloda hakkı olduğunu ileri sürmüştü. Schoeps'in avukatı ise haklarını New York eyalet mahkemesinde arayacaklarını söyledi. Christie Müzayede Evi ve Andrew Lloyd Webber Sanat Vakfı'nın avukatları, davanın neden 1995 yılında tablonun vakıf tarafından 29 milyon dolara alındığı zamanda değil de müzayededen birkaç gün önce açıldığı sorusunu gündeme getirerek, öne sürülen iddiaların değer taşımadığını belirtti.

 

Trt/Haber, 08.11.2006

MUHTEŞEM SÜLEYMAN ALMAN TELEVİZYONUNDA

 

Alman devlet televizyonu ARD dün akşam Kanuni Sultan Süleyman’ın Viyana seferini anlatan bir belgesel yayınladı. Birinci Viyana kuşatmasının yıldönümü nedeniyle yayınlanan ’Büyük Meydan Muharebesi’ adlı 45 dakikalık belgeselde ’Muhteşem Süleyman’ olarak bilinen Kanuni’nin tahta çıkışı, 46 yıllık hükümdarlığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun 15 ve 16’ıncı yüzyıllardaki ilerleyişi canlandırmalarla anlatıldı.

Belgeselde, 1520’de tahta geçen Sultan Süleyman’ın 9 yıl sonra büyük bir orduyla gerçekleştirdiği Viyana seferinin başarısız olmasına rağmen, yeniçerilerin Avrupa’nın içlerine kadar sokulmuş olmasının tüm kıtada uzun yıllar sürecek büyük bir korkuya neden olduğuna dikkat çekildi. Kanuni’nin Viyana seferi sırasında Avrupa’nın Türk kültürünü daha yakından tanıdığı ve Türk kahvesiyle de tanıştığı belirtildi.

Belgeselde, 10 Mayıs 1529’da İstanbul’dan yola çıkan Osmanlı ordularının Viyana yolculuğu ayrıntılı biçimde ele alındı. Bu dönemde bazı Türk akıncılarının Bavryera içlerine kadar uzandığı da ifade edildi. Viyana kuşatmasının başarısız olmasını mevsim koşullarının erken bozulmasına bağlayan belgeselde, ağır kuşatma toplarının hava şartları yüzünden muharebe alanına getirilemediğine ve bu durumun kentin savunulmasını kolaylaştırdığına dikkat çekildi.

Hürriyet, Haber: İhsan Dörtkardeş, 08.11.2006

AMASYA'DA TARİH CANLANIYOR

 

Anadolu'da, 7500 yıllık geçmişiyle en eski yerleşim merkezlerinden olan Amasya'da tarihi zenginlik ayakta tutularak gelecek nesillere aktarılmaya çalışılıyor. Tarihi eserlerin restorasyonuna büyük önem veren valilik ve belediye, kent merkezindeki birçok vakıf eserinin restore edilmesini sağlıyor.


Amasya Valisi Celaleddin Lekesiz, Amasya'da bulunan birçok vakıf eserinin restore edilerek ayağa kaldırıldığını, restore çalışmalarının artarak devam edeceğini belirtti. 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait Amasya'da ne kadar eser varsa ayağa kaldırılacağını, el atılmamış vakıf eserinin kalmayacağını açıklayan Vali Celaleddin Lekesiz, "Saraydüzü Kışlası proje aşamasında. Önümüzdeki günlerde ihaleye çıkartılacak. Hatuniye Mahallesi girişinde turizm danışma binasının yapımına başlandı" dedi.


Amasya'da bulunan tarihi eserlerin ışıklandırılmasına son derece önem verdiklerini ifade eden Vali Lekesiz, "Amasya Kalesi'nde bulunan 12 metrelik bayrak direğinin yerine 25 metrelik bayrak direği dikilmesi için çalışmalar yapıyoruz. Bayrak direğini kalenin tepesine dikmek çok zor bir iş. Birkaç firmayla görüştüm, bir tanesi bu işi yapabileceğini açıkladı. Direğin dikileceği yerde kazı çalışmaları yapılıyor, herhangi bir engel çıkmaması durumunda çalışmalara başlayacağız. 60 ya da 70 bin YTL'ye mal olacağını sanıyorum" diye konuştu.

Turizm Gazetesi, 07.11.2006

TARİHİ CAMİDE TADİLAT

 

Muğla'nın Bodrum İlçesi'nde tarihi Adliye Camii'nde tadilat çalışmaları başlarken, iki caminin daha bakım ve çevre düzenlemesinin yapılacağı öğrenildi. 

Sultan II. Abdülhamid döneminde yaptırılan tarihi Adliye Camii, Aydın Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından tadilata alındı. Bodrum Belediye Meydanı'nda bulunan caminin özel bir firma tarafından yapılan tadilatının, 22 Aralık 2006 tarihinde bitirilmesi planlanıyor. 79 bin 800 YTL'ye ihale edilen sözleşmenin 9 Ağustos 2006 tarihinde imzalandığı ancak inşaat yasağı ve Ramazan ayı nedeniyle tadilat çalışmalarının bir hafta önce başladığı öğrenildi. 

Tarihi caminin 1902 yılında yaptırıldığı ve camiye ilk din görevlisinin 1917 yılında atandığını ifade eden Bodrum Müftüsü Mehmet Yiğit, "Adliye Camii dışında tarihi Kızılhisarlı Mustafa Paşa Camii'nin bakımının, Aydın Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2007 yılı içerisinde yapılacağını öğrendik. Ayrıca Tepecik Camii'nin çevre düzenlemesinin ise Bodrum Belediyesi tarafından yapılacağını ifade edildi. Camilerin bakımları ve çevre düzenlemeleri yapılırken eski mimari dokular korunacak" dedi.

Muğla Kent Haber, 08.11.2006

ÇANAKKALE'NİN KÜLTÜR DEĞERLERİ ARAŞTIRILIYOR

 

Çanakkale Valiliği ile Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü tarafından oluşturulan komisyonlar ile Çanakkale'nin kendine özgü kültür değerleri gün yüzüne çıkarılıyor.

 

Bu araştırma komisyonlarının çalışmaları sonucunda Çanakkale'nin geçmişe yönelik folklor oyunları, kıyafetleri ve yöre yemeklerinin yer aldığı değerler bütününün, gelecek nesillere miras olarak bırakılması ve sahiplenilmesi planlanıyor.

Konuyla ilgili açıklamada bulunan Vali Yardımcısı Ali Partal, 1973 yılından bu yana ilk defa 2007 Çanakkale İl Yıllığı'nın hazırlığının yapıldığını belirterek, "İl Yıllığımızı 29 Ekim 2007 Cumhuriyet Bayramı'na yetiştireceğiz. Çanakkale'nin öz ve has kültür değerlerinin tespit edileceği bu organizasyonu da il yıllığı için hazırlamaya çalışıyoruz. 1967 yılından bu yana yapılamayan bu çalışma 4 ay da sürer, 8 ay da sürer. Bu çalışma ile kültürel değerlerimiz, müziğimiz, folklor oyunlarımız, folklor kıyafetlerimiz gün yüzüne çıkarak, gelecek nesillere miras kalacaktır. Araştırma Komisyonu'nda bulunan arkadaşlarımız, köy köy gezerek, düğünlere katılarak araştırmalarını yapacak. Bu çalışmaların amacı, kentimizin sahip olduğu kültürel ve folklor değerlerini yaşatma ve yayma çabası ile, mahalli nitelikli halk oyunlarını destekleyerek geleneksel oyun ve müziğin kaybolmasını önlemek, yaygınlaştırmak ve gelecek kuşaklara, Çanakkale'nin kültürel zenginliğini aktarmak" dedi.

Komisyonda görevli olan Çanakkale Belediyesi Folklor Oyunları Sorumlusu Can Çinte ise, kaybolan kültürel değerlerin bu araştırma ile gün yüzüne çıkacak olmasının Çanakkale için büyük bir kazanç olduğunu belirtti.

Kültür ve Turizm İl Müdür Yardımcısı Hüsamettin Yarıcı'nın önerisi ile hazırlandığı öğrenilen projenin Çanakkale'nin kültürel değerleri açısından büyük kazanç sağlayacağı kaydedildi. Araştırmaya tüm merkez ve ilçeler ile köylerin katkı sağlayacağı bildirildi. Öte yandan, bu çalışmaların kitap haline de getirileceği ifade edildi.

Turizm Gazetesi, 07.11.2006

KATKI





HARRAN'DAN ALTINBAŞAK'A...



Anadolu'nun 1:1.000.000'dan daha büyük ölçekli ilk haritaları 1844 yılında Kiepert tarafından çizilmiştir. O günün imkanları ile oldukça detaylı ve güzel hazırlanmış bu haritaları bugün inceleyecek olursanız, haritada mevcut birçok yerin neresi olduğunu anlayamazsınız. Bunun sebebi, geçen süre içinde bu yerlerin yokolması değil, isimlerinin sürekli değiştirilmesidir.

 

Bir devlet politikası olarak, uzun yıllar boyunca devletin -konu ile hiçbir ilgisi olmayan- memurları tarafından sürdürülen bu faaliyet artık tepki gösterilmesi gereken sosyal ve kültürel bir rezalet haline gelmiştir. İlk olarak 1940'lı yıllarda ortaya atılan bu fikir, 1956 yılına kadar uygulamaya konmamış, bu yıldan sonra, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi'ne bağlı bir kurul tarafından yürütülmüştü. 1978 yılında, Başbakanlık tarafından, “Tarihi değeri olan yer adlarını da değiştirmek” gibi çok haklı bir gerekçe ile durdurulan bu faaliyete, 1983 yılından itibaren tekrar izin verilmiştir. Sebebi her ne olursa olsun, bu uygulama, Anadolu'nun tarihi, coğrafyası ve kültürü için tedavi edilemez yaralar açmıştır.

 

Bahsi geçen bu kurulun oluşturulması sırasında açıklanan sebepler ile uygulamada ortaya çıkan sonuçlar birbiri ile nerede ise taban tabana zıttır. 21 Şubat 1983 tarihli yönetmeliğe göre, Türkçe olmayan, güzel bir anlam taşımayan, halkın anlayışına aykırı, duygularını inciten yer adları değiştirilmektedir. Bu çalışmalar sırasında imkanlar ölçüsünde tekrarlardan kaçınılacağı ve tarihi yer adlarının değiştirilemeyeceği de aynı yönetmelikte yazmaktadır.

 

Şimdi bu uygulamanın sonuçlarına göz atalım. Önce genel sonuçlar: Sadece 1978 yılına kadar Türkiye'de mevcut  36.298 köy ve bucak isminin 12.756'sı, yani  %36'sı değiştirilmiştir. Bu yıla kadar 67 illik eski idari bölünmeye göre yer adlarında en fazla değişiklik yapılan 10 il ve yapılan değişiklik yüzdeleri şöyledir:

 

Mardin     %91                    Muş           %77

Bitlis        %86                    Van            %75

Siirt         %84                    Trabzon      %72

Bingöl      %80                    Tunceli       %68

Hakkari    %80                    Diyarbakır  %68

 

Gelelim yer adlarının değiştirilmesi sırasında ortaya çıkan bazı ilginç uygulamalara. Aslında ilginç, ya da garip uygulamalar başlı başına bir mizah eseri olabilecek çoklukta. Önce Türkleştirme faaliyeti ile başlayayım, aşağıda parantez içindeki isimler, aynı yerlerin değiştirildikten sonraki yeni adlarıdır:

 

Türkyenice (Belenyenice)-Manisa
Türkali (Dikendere)-Ağrı
Türkyenice (Akoluk)-Sivas
Türkderbendi (Eskiderbent)-Tokat
Türkhüyük (Hüyük)-Ankara
Türkeşen (Yiğitkonağı)-Kars
Ergentürk (Eskiergen)-Ordu

 

Evet, Türkleştirme faaliyetleri ile ilgili örnekleri okudunuz. Hayır, yanlış yazmadım, parantez içindeki adlar bu yerlerin yeni adları ve içinde "Türk" kelimesi geçen adlar ise eskileridir. Doğal olarak bu tür bir çabanın mantığını aramak da boşunadır. Türk oymakları ile ilgili örnekleri de dahil edersek, bu tür hatalı düzenlemelerin sayısı yüzleri geçmektedir.

 

Şimdi Türkleştirmeyi bir yana bırakıp Türkçeleştirme faaliyetlerinden örneklerle ile devam edelim. Yine parantez içindeki isimler aynı yerlerin değiştirildikten sonraki yeni adlarıdır:

 

Özbey (Özbek)-Çanakkale, Özbek (Özbey)-İzmir

Karahan (Dağbaşı)-Urfa, Karahan (Oğuzlar)-Diyarbakır

Oğuzlar (Dokuzdönüm)-Tunceli

Karaisa-Kırşehir, Karşıyaka-Kırşehir, Yarımkale-Kırşehir (bunların hepsi Dulkadirli oldu)

Eğin (Güzyurdu)-Malatya (“eğin” Türkçe sırt demektir)

Ağın (Gözecik)-Sivas, Ağın (Güneytepe)-Afyon (“ağın” doğum sonrası hayvanların ilk sütüne yörüklerce verilen isimdir)

Boran (Boncukgöze)-Bingöl (“boran” Türkçe fırtına şeklinde yağan kar demektir)

 

Tekrar tekrar kullanılan isimler ile ilgili örnek vermeyeceğim. Sadece, 459 köye “Yeniköy” adının verildiğini söylemem herhalde yeterli olacaktır.

 

En son ve en acı örnek, tarihi yer isimleri ile ilgili. Anadolu'nun binlerce yıldan bugüne ulaşmış antik yer adlarının zaman içinde Türkçe söyleyişe uyan yeni şekilleri, Türkçe olmadıkları gerekçesi ile değiştirilmektedir. Buradaki yegane amaç, Anadolu'nun Türkler öncesi döneminin devlet eliyle yok edilmeye çalışılmasından ibarettir.

 

Bu tür değişikliklerin en tipik örneği bu yazının ismidir; Anadolu'nun yazılı kaynaklara geçmiş en eski ismi Harran, 2800 yıl sonra Altınbaşak yapılmıştır. Burada merak ettiğimiz husus, bu denli yoğun bir Türkleştirme ve Türkçeleştirme kaygısı taşıyan görevlilerimizin, neden bu işe köy adlarından başladıkları ve il isimleri ile ilgilenmedikleridir. İl adlarını değiştirmek için Bakanlar Kurulu kararı gerekmesi onları engellememelidir. Öyle ya, İstanbul'un Rumca Stin Poli (şehire) den, Ankara'nın Angora'dan, İzmir'in Smyrna'dan, Konya'nın Iconium'dan, Manisa'nın Magnesia'dan türediğini bilmenin onlara nasıl büyük bir rahatsızlık verdiğini hisseder gibiyiz. O görevliler ki, kendilerini bu topraklarda 600 yıl hüküm sürüp, böyle bir işe kalkışmayan Osmanlı devlet memurlarından daha bilgili kabul etmektedir, haydi o zaman iş başına! Tarih karşısındaki yüce sorumluluğunuz sizleri bekliyor, lütfen geri kalan “hatalı” isimleri de düzeltiniz.


Ali Yamaç

TEOS'TA TARİHİ BİLE SATIYORLAR

 

CHP Seferihisar İlçe Başkanı Koray Acaroğlu, ilçede "Tanrılar Şehri" olarak adlandırılan Teos'ta bulunan ve yapılan kazılarda tarihi eserlere rastlanan belediyeye ait bir arazinin 20 milyon YTL'ye İngilizler'e satılmak istendiğini iddia etti.

İlçe Başkanı Koray Acaroğlu, Teos bölgesindeki 210 dönümlük belediyeye ait arazinin satışı için belediye encümenine yetki verildiğini, bu kapsamda arazinin 20 milyon YTL'ye satışı için İngilizlerle görüşmelerde bulunulduğunu öne sürdü.

Arazide belediye işçileri tarafından yapılan kazıda, yüzeyin 50 santimetre altında 3 bin yıllık olduğu tahmin edilen mermer lahit bulunduğunu belirten Acaroğlu, şunları söyledi: "Tarihi satamazlar. Belediye'nin satış kararı iptal edilmeli. Arazide lahidin bulunması, tarihi değerinin kanıtıdır. Yüzlerce mezar ve arkeolojik buluntunun yeryüzüne çıkmayı beklediği yerin satışa çıkarılması, siyasi ve keyfi bir karardır. Burası açık hava müzesi olmalı. Aldığımız bilgilere göre, Belediye Başkanı Hamit Nişancı tarafından İngilizler ile bu arazinin pazarlığı yapılıyor."

Koray Acaroğlu, Seferihisar Belediyesi'nin bu arazinin satışına ilişkin işlemleri karşısında başta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve meclis üyelerini göreve çağırdığını söyledi.

Seferihisar Belediye Başkanı Hamit Nişancı, Belediye Meclisi'nden 1 yıl önce turistik alanlara tesis yapılması için belediyeye ait alanların satışı, kiralanması veya işletmesi için yetki aldıklarını belirterek, "Yatırımcılara yer verebilmek için öncelikle buranın temiz olması gerekir. İçinde tarihi buluntular olduğunda, o yeri alan kişi veya kuruluşun açacağı davalarla bile uğraşamayız" dedi. Turistik tesis alanı olarak belirlenen arazide şu an İlçe Müze Müdürlüğü elemanlarıyla 40-45 kişilik ekibin kontrollü kazı yaptığını bildiren Nişancı, şöyle dedi:
"Buranın temiz ve kontrollü olduğuna dair yazının alınması için çalışılıyor. İnşaat yapılmasında sakınca bulunmadığı belirlenirse uygun bir proje geliştirerek, ciddi yatırımcılara vermeyi düşünüyoruz. İlçemde, Didim ve Bodrum'da olduğu gibi yasal engel bulunmayan yerlerde yabancıların mülk alması ve ilçemize yerleşmelerinden mutlu olacağımı söylüyorum. Biz ilçe menfaatine olacak her türlü proje için destek vermeye dünden hazırız."

Birgün, Haber: Erkan Çınar, 07.11.2006

BALİBEY'DE SONA GELİNDİ

 

Bursa Büyükşehir Belediyesi`nin restorasyonuna mart ayında başladığı Osmanlı İmparatorluğu`nun ilk üç katlı çarşısı olan Balibey Hanı`nda çalışmaların yüzde 75`i tamamlandı.

Aslına uygun olarak restore edilen Balibey Hanı`ndaki çalışmaları yerinde inceleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, 500 yıllık geçmişi bulunan bu tarihi yerde yapılan kazılarda yeni yerlerin ortaya çıktığını, bundan dolayı inşaatın 4 ay daha uzayacağını söyledi.
 
1. katında geleneksel Türk yemekleri lokantası ile turizme yönelik bir kahvehane bulunacak olan Han`ın 2. katında antika, bıçak, kitap-sahaflar gibi satış birimleri, 3. katında ise çini, ipek, gümüş, havlu, halı satan dükkanlar yer alacak. Kazı çalışmaları sırasında 24 olarak planlanan Balibey`deki dükkan sayısı 34`e çıkarken, restorasyonun 2007 Mayıs ayına kadar tamamlanması planlanıyor.
 
Tarihin soyağacındaki özel yerinin Bursa`nın en önemli kimliği olduğunu ifade eden Şahin, bu ayrıcalıklı kimliğimiz bugüne kadar devam etmiş olsa da ne yazık ki kentimizin hafızası olan tarihi ve kültürel mirasımızın son yıllara kadar yeterince korunamadığını kaydetti. Yüzlerce yıllık geçmişin izlerini taşıyan eşsiz tarihi eserlerimizin yok olduğunu veya çarpık yapılaşma sürecinde ihmal edildiğinin altını çizen Şahin, `Yeni fabrikalar, binalar ve gökdelenler inşa edebilirsiniz ama görkemli bir tarihin izlerini kaybederseniz bir daha asla geri getiremezsiniz. Mazinizi bilmez ve kültürünüze şekil veren eserlerinizi ve değerlerinizi koruyamazsanız, sağlam bir geleceğiniz de olamaz. Bize bir geçmişimiz olduğunu hatırlatan ve yaşadığımız çevreye değer katan bu mirası korumak, yaşatmak ve bizden sonraki kuşaklara devretmek hepimizin vicdani sorumluluğudur. İşte bu yüzden Bursa`mızın tarihi dokusunu ve kültürel mirasını bütün ihtişamıyla gözler önüne sermek için çalışıyoruz` dedi.
 
Balibey`de yapılan restorasyon çalışmasıyla Bursa`nın toprak altında kalmış gizli hazinelerinden birinin daha gün yüzüne çıkacağını anlatan Şahin, `500 yıllık bu han ne yazık ki yanından geçerken kimsenin dönüp bakmadığı bir virane olarak duruyordu. Bursa`nın hiçbir sorununa duyarsız kalmadığımız gibi, bu değerimizin yok olmasına da seyirci kalamazdık` diye konuştu.

Bursa Olay, 07.11.2006

İSHAK PAŞA SARAYI YENİDEN RESTORE EDİLİYOR

 

Ağrı İl Kültür ve Turizm Müdürü Muhsin Bulut, "İshak Paşa Sarayı röleve, restorasyon, makina, elektrik ve statik" projelerinin Erzurum Bölge Koruma Kurulu tarafından onaylandığını ve tarihi sarayın yeniden onarılacağını söyledi.

 

Açıklamada, her yıl 100 bini aşkın turistin ziyaret ettiği ve Türkiye'nin sayılı tarihi mekanları arasında bulunan İshak Paşa Sarayı'nın yeniden elden geçirileceğini belirten İl Kültür ve Turizm Müdürü Muhsin Bulut, 2007 yılı içerisinde bu iş için ihale açacaklarını ifade etti. Bu işin kendileri için çok önemli olduğunu belirten Bulut, "Yapılacak olan ihalenin ardından sarayda mevcut bulunan eski çatılar ve metal direkler kaldırılacak. Çatı için eski eserlerde bu uygulama ilk defa İshak Paşa Sarayı'nda gerçekleşmiş olacak. Yaklaşık 10 milyon YTL'yi bulacak olan restorasyon çalışması sonucunda tarihi sarayın daha güçlü ve güzel hale geleceğine inanıyorum" dedi.

Erzurum Gazetesi, 07.11.2006

ASUR KUPASINI SATMAYA KALKTI

 

MÖ 1300’lü yıllarda Asurlulardan kalma som altın kupayı Beyazıt’ta satmak isterken yakalanan Harun Yadirgar Savman hakkında dava açıldı.

Savman’ın "taşınır kültür varlığı ticareti yapmaktan" 3 yıla kadar hapsi istendi. Savman, "Obje bana aittir. Balık tutarken göl kenarında buldum. Alım-satımın suç olduğunu bilmiyordum. Koleksiyonerlik belgem yoktur. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyorum" dedi. Savman savcılık emriyle serbest bırakıldı ancak hakkında soruşturma açıldı. Soruşturma sonunda, Harun Yadigar Savman hakkında dava açıldı.

Hürriyet, Haber: Özden Atik, 07.11.2006

YAKUP SARNICI KORUMA ALTINA ALINDI

 

Şanlıurfa'nın Harran İlçesi'nde bulunan Yakup Peygamber'in sarnıcı Harran Belediyesi tarafından koruma altına alındı. Harran İlçesi'nde yabancı turistlerin akınına uğrayan sarnıç, güzel bir görünüme kavuşması için çevresine ihata duvarı çekildi. 

Yahudi ve Hıristiyanlar'ın özellikle Eylül ayının ilk haftasında ziyaret ettiği ve "Yakup kuyusu" olarak bilinen sarnıç çevresine Belediye tarafından ihata duvarı çekilerek ve turizme kazandırılmaya çalışılıyor. 

Harran Belediye Başkanı İbrahim Özyavuz, kuyunun etrafına ihata duvarının yapıldığını belirterek, "Burayı turizme kazandırmak ve tarihi dokuyu ve değerlerimizi koruma için böyle bir çalışmayı yaptık. Yakup Peygamber'in sarnıcı olarak bilinen sarnıcın çevresine ihata duvarı çektik. Ödenek geldikçe burayı tamamlamaya çalışacağız" dedi. 

İsrail'in sarnıcı restorasyon yaptığı iddialarının asılsız olduğunu kaydeden Harran Belediye Başkanı İbrahim Özyavuz, "Bunlar hayal mahsulü üretilen iddialardır. Böyle bir şey söz konusu değil. Bu yapılar bizim tarihi değerlerimizdir. Bu değerleri korumak bizim asli görevlerimizdir. Yakında herkesi kıskandıracak mini parka dönüştüreceğiz burayı. Bakalım o zaman ne diyecekler merak ediyorum" diye konuştu.

 

Şanlıurfa Kent Haber, 07.11.2006

AMASYA'DA RESTORASYON ATAĞI

 

Anadolu'da, 7500 yıllık geçmişiyle en eski yerleşim merkezlerinden olan Amasya'da tarihi zenginlik ayakta tutularak gelecek nesillere aktarılmaya çalışılıyor. 

Yalıboyu evleri, Kral Kaya Mezarları, Ferhat-Şirin kanalı, Kale ve benzeri tarihi mekanlarıyla Anadolu'daki ender yerlerden olan Amasya, bu tarihi zenginliğiyle görenleri kendine hayran bırakıyor. Tarihi eserlerin restorasyonuna büyük önem veren valilik ve belediye, kent merkezindeki birçok vakıf eserinin restore edilmesini sağlıyor. 

Amasya Valisi Celaleddin Lekesiz, Amasya'da bulunan birçok vakıf eserinin restore edilerek ayağa kaldırıldığını, restore çalışmalarının artarak devam edeceğini belirtti. 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait Amasya'da ne kadar eser varsa ayağa kaldırılacağını, el atılmamış vakıf eserinin kalmayacağını açıklayan Vali Celaleddin Lekesiz, "Saraydüzü Kışlası proje aşamasında. Önümüzdeki günlerde ihaleye çıkartılacak. Hatuniye Mahallesi girişinde turizm danışma binasının yapımına başlandı" dedi. 

Amasya'da bulunan tarihi eserlerin ışıklandırılmasına son derece önem verdiklerini ifade eden Vali Lekesiz, "Amasya Kalesi'nde bulunan 12 metrelik bayrak direğinin yerine 25 metrelik bayrak direği dikilmesi için çalışmalar yapıyoruz. Bayrak direğini kalenin tepesine dikmek çok zor bir iş. Birkaç firmayla görüştüm, bir tanesi bu işi yapabileceğini açıkladı. Direğin dikileceği yerde kazı çalışmaları yapılıyor, herhangi bir engel çıkmaması durumunda çalışmalara başlayacağız. 60 ya da 70 bin YTL'ye mal olacağını sanıyorum" diye konuştu.

 

Amasya Kent Haber, 06.11.2006

TARİHİ ESER OPERASYONU YAPILDI

 

Sakarya'da jandarma ekiplerinin düzenlediği operasyonda, 4 adet sikke, 1 adet demir bilezik ve 3 adet toprak çömlek ele geçirilirken, 2 de kişi gözaltına alındı.
 
Edinilen bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, alıcı kılığına girerek Z.Ş. ve M.B. isimli şahıslarla irtibata geçti. İl Jandarma Komutanlığı Asayiş Timleri ile ortaklaşa yapılan operasyonda, Yukarı Kirazca Köyü yakınlarında temasa geçilen şahıslar suçüstü yakalandı. Z.Ş. ve M.B. isimli şahısların üzerinde yapılan aramada 4 adet sikke para, 1 adet demir bilezik, 3 adet topraktan yapılma çömlek ele geçirildi. Jandarma tarafından gözaltına alınan şahıslar, çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Sakarya Kent Haber, 06.11.2006

BİLMEDİĞİNİZ HAYDARPAŞA


  

Anadolu'dan gelenlerin İstanbul'a çoğunlukla ilk adımlarını attıkları Haydarpaşa Garı, özelleştirme alıştırmalarına çoktan başlamış. Ama garın içindeki yoğunluk ve heyecan onun bu şekilde kalması gerektiğinin bir kanıtı gibi.

Taşı toprağı altın diye İstanbul'a koşan yüz binlerin, trenden iner inmez ilk gördüğü yerdir Haydarpaşa. Sultanahmet'in koca minarelerini, boylu boyunca Kadıköy'ü açık deniz dalgalarından koruyan mendireği, kendisini şehrin karmaşasına götürecek vapuru, ilk deniz fenerini, hatta ilk defa denizi gördüğü yerdir. İstanbul'a gelip de yepyeni beyaz sayfalar açabilenler için, geçmişlerinin son durağı; açamayanlar içinse hayal kırıklıklarının ilk durağıdır Haydarpaşa. Kadıköy'ün simgelerinden biri ve Anadolu yakasının göz önündeki nadir tarihi eserlerindendir. Ünlü mimar Vedat Tek'in 1915-1917 yılları arasında yaptığı çinili binasıyla Haydarpaşa İskelesi, tarihi gara eşlik eder. Son yıllarda karayolu taşımacılığının sıklaşması ve uçak firmalarının artık Taksim-Bakırköy taksi ücretine yolcu taşıyor olması, Haydarpaşa'nın eski önemini azaltmış.





Belki bundandır belki de şehrimizin gerçekten de beş yıldızlı otel ve alışveriş merkezi ihtiyacı olduğundan son zamanlarda Haydarpaşa Garı yeni bir dönüşüm projesiyle anılır oldu. Gündemdeki proje kapsamında liman ve gar bu bölgeden çıkarılarak yerine iş ve eğlence merkezleri, gökdelen, yat ve kruvazör limanlarının olduğu bir bölge haline getirilmesi planlanıyor. Buharlı makinenin icadından beri oradaymış gibi durmasına rağmen Avrupa garlarının arasında çok genç sayılabilecek olan Haydarpaşa Garı'nın tarihi sadece 100 yıl öncesine dayanıyor.

 

Dönemin Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit tarafından 1906 yılında yaptırılmaya başlanan ve iki yıl gibi kısa bir zamanda hizmete açılan Haydarpaşa, adını da III. Selim'in paşalarından olan ve tahmin edeceğiniz gibi Haydar Paşa'dan alır. Abdülhamit'e pek de şans getirmeyen Haydarpaşa Garı, hizmete girdiği yıl padişah tahttan indirilmiştir. Temeline Alman ve İtalyan ustaların Lefke'den gelen ilk taşı koymasından itibaren geçen tam 10 yıl boyunca, İstanbul'un başına gelenlerden bu anıtsal gar binası da payını alır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında gar deposunda bulunan cephaneliğe yapılan sabotaj sonucu binanın büyük bir bölümü zarar görür ve onarım sonucunda da bugünkü haline gelir. İstanbul'un işgaliyle daha kurbanı yeni kesilen gar binası, işgal kuvvetlerinin eline geçmiş ve 1925 yılında işgal kuvvetlerinin elinden alınmıştır. Gar binası bundan sonrası için sadece İstanbul'a gelenlere ev sahipliği yapmamış; yıllar yılı cepheye gidenlere, Aşkale'ye sürgüne gidenlere ve bu şehirde aradığını bulamayanlara, gidip de dönmeyenlere, dönüp de bulamayacak olanlara, arkalarında bu koca şehri bırakmadan önce koca duvarlarıyla son bir kez şahit olmuştur. 1100 adet ahşap kazığın üzerine inşa edilen Gar'ın atlattığı tehlikelerden neredeyse en büyüğü ise 1997 yılında pencerelerinin PVC yapılmaya çalışılmasıdır. Neyse ki o güne kadar tarihi eser statüsüne alınmamış olan Haydarpaşa son anda fark edilip bu sayede kültür varlıklarımız arasına girmiştir. Bir olay daha vardır ki 1979 yılında İstanbul'da olanların yüreğini hoplatan Independente adlı tankerin patlamasıdır. Dönemin büyük vitray ustalarından Linneman'ın yaptığı kurşun vitrayların neredeyse tamamı bu patlamada hasar görmüş, güneşli günlerin öğleden sonralarında gara o muhteşem ışığı sağlayan vitraylar daha sonra yeniden onarılmıştır. Bugün sinema, dizi ve reklam filmi çekenlerin platosu da olan gar binası, son dönemde Yılan Hikayesi, Aynalı Tahir gibi dizilerin de seti olmuştur. Haydarpaşa Garı'nın kameralarla tanışması ise bugünün televizyon dizilerinden çok daha önce Metin Akpınar, Zeki Alasya ve Kemal Sunal'ın başrolü paylaştığı 1974 yapımı Köyden İndim Şehre filmi ile bir sinema ikonu olmuştur. 1970'lerin sinemasında önemli bir yer tutan göç filmlerinde de plato olarak kullanılmıştır. Uzun yıllar ülkemizin doğusu ile tek köprü olan Haydarpaşa TCDD'nin yurtdışı seferlere zamanla ağırlık vermesiyle Tahran'dan Şam'a kadar olan hatta, gelen ve giden misafirlerine ev sahipliği yapıyor. Doğu ile batı arasında köprü olma görevini de sürdürüyor.





Bir yıl içerisinde akıbeti belli olması beklenen gara gideyim, bir-iki piksel fotoğraf çekeyim de ileride çocuklarıma Fatih Sultan Mehmet edasıyla "Bak babanın ilk bu şehre adım attığı yer burası,'' demek istiyorsanız o kadar aceleci olmayın. Özelleştirme alıştırmaları yapan Haydarpaşa'da elinizde fotoğraf makinesi baba ocağında hatıra fotoğrafı çeker gibi gezmek çok da mümkün değil. Öncelikle ticaret müdürlüğüne bir ödeme yapmanız ya da kim olduğunu asla öğrenemediğiniz birine kamu yararına bu fotoğraf çekimini yaptığınızı, asla dizi çekimi yapmadığınızı ve Aynalı Tahir'i de tanımadığınızı ispatlamak zorundasınız. Buraya kadar prosedürü tamamladıysanız hemen fotoğraf makinesine sarılmayın çünkü sırada sürekli izin belgenizi ve ticaret müdürlüğüne uğrayıp uğramadığınızı soran özel güvenlik görevlileri var. Bir süre sonra güvenlik görevlileri de size alışıp aralarında sizin eşgalinizle ilgili telsiz görüşmelerini bitirdikten sonra rahat rahat fotoğraf çekimlerinizi yapabilirsiniz. Hele hele biz ayrılırken bayram tatilini fırsat bilerek fotoğraf ödevini çekmek için gelen iki öğrenci yakalanmıştı ki siz bu satırları okurken hala dert anlatıyor olabilirler.





Garın girişindeki tavuk dönercilerin ve çevredeki sahte Ayvalık tostu imalatçılarının Haydarpaşa Garı'nın lojistik ihtiyacı karşılamadığı dönemde, yolcuların olduğu kadar dönemin bohem sanatçıların da uğrak yeri olan Gar Lokantası, neredeyse garın tarihine yakın zamandır değişmeyen dekoruyla hala hizmet vermeye devam ediyor. Örneğin duvarlarında hala çiniler ilk günkü parlaklıklarında mekana renk katıyor. Bazılarının bu şehrin ilk, bazılarının da son ekmeğini yediği lokanta, hala yolcu olsun olmasın belki de şehirde ilk içtiği içkinin tadını unutamayanlar tarafından gece gündüz dolu. Daha çok yolcuların tercih ettiği lokanta, her gar lokantası gibi ciddi bir müdavim kadrosuna sahip. Özellikle tren düdüğünü, yağ kokusunu unutamayanlar hala burada. Pencere kenarında tayini çıkmış memur, girişteki küçük masada eve gitmeden içilen akşam rakısı, bütün "Ey İstanbul, sen mi büyüksün ben mi?'' diyenler burada.

Haydarpaşa'ya Karaköy ve Eminönü tarafından gelen vapur yolcularının kullandığı ve Türk filmlerinden hatırladığımız deniz tarafındaki kapıda, sürekli bir hareket söz konusu. Trenle evine ya da işine gidecek olanlar trene koşarken, aynı saatte Doğu Ekspresi'nden inmiş, bir an önce "Neymiş bu İstanbul, görelim,'' diyen herkes, büyük ama sadece bir kanadı açık bırakıldığı için darlaşmış kapının etrafında telaş halindeler. Ancak kimsenin yüzünde yıllar önce Köyden İndim Şehre filminde Metin Akpınar'ın yüzündeki "Bura nere?" şaşkınlığı yok. Kapınnın çıkışında ne olduğunu bilen biliyor bilmeyen ise zaten televizyondan çoktan öğrenmiş.

Gar Lokantası'nın hemen yanında her zaman dolu koltuklarıyla gar berberi yer alıyor. Memleketine gidecekler, yüzünden şehrin izlerini son bir kez burada sildirmeye çalışıp biniyorlar trene. Limon çiçeği kokulu kolonya saçlara biraz jöle... Herkesin derdi tek; memlekete İstanbul'u feth etmiş gibi dönmek. İstanbul'a ilk adımını atanlarda fiyakalı görünmenin temiz bir yüz takınmanın derdinde; güzel kadın İstanbul, belki onu beğenir de bağrına basar, diye.

Sabah, Haber: Enis Umuler, 06.11.2006

GALATAPORT'TA GÖZLER KURUL KARARINDA

 

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), Galataport'la ilgili imar çalışmalarını bitirerek Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na başvuruda bulundu.

Bölgeyle ilgili imar planı yapma yetkisi bulunan ÖİB, çalışmalarını tamamlayarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Beyoğlu Belediyesi gibi ilgili kuruluşlardan da olumlu görüş aldı. Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'ndan da olumlu karar çıkarsa ilk ihalesi iptal olan Galataport'ta yeni ihalenin önü açılmış olacak.

ÖİB, Kurul'un onayından sonra proje çalışmasına başlayacak. Proje belirlenmeden limanın özelleştirilmesi ihalesine çıkılıp, sadece yatırım taahhüdü alınarak da ihaleye çıkılabileceği ifade ediliyor. Son aşamada strateji belirlenecek ve ihale süreci başlayacak. İhalenin işletme hakkı devri yöntemi ile yapılması konusunda da Rekabet Kurulu'ndan öngörüş alınmıştı.

Galataport'un ilk ihalesinde 49 yıl olan işletme süresinde değişiklik öngörülmezken ödeme süresinin kısaltılması planlanıyor. Teamül gereği işletme hakkı devri modeli ile yapılan özelleştirmelerde alıcıya genellikle iki-üç yıl gibi vade seçeneği sunuluyor.

Radikal, 06.11.2006

MEZAR TAŞI MÜZESİ OLUŞTURULACAK

 

Edirne Valisi Nusret Miroğlu, kent merkezinde eski elektrik fabrikasının bulunduğu alanı Mezar Taşı Müzesi olarak düzenleyeceklerini belirtti.


Miroğlu, valilik tarafından hazırlanan proje doğrultusunda, Tarihi Tatarhaniler Mezarlığının bulunduğu alan üzerinde yapılacak düzenlemeyle, Osmanlı mezar ve mezar taşı geleneğinin anlatılacağını söyledi. Alandaki düzenlemenin kısa sürede başlayacağını ifade eden Miroğlu, "Eski elektrik fabrikasının bulunduğu alan mezar taşı müzesi olarak düzenlenecek. Bu proje, Edirne Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunca onaylanarak, uygulama aşamasına geldi" dedi. Miroğlu, Selimiye Camii arkasındaki alanda da 198 mezar taşının yer aldığı bir alan oluşturduklarını kaydetti.

Bu arada, Edirneli tarihçi yazar Oral Onur, Edirne'de Cumhuriyet öncesi 100'e yakın mezarlık bulunduğunu ve bunlardan günümüze 15 mezarın kaldığını söyledi. Bu mezarlıkların yerine binalar yapıldığını iddia eden Onur, Edirne Valiliğince yapılan kazı çalışması sonucu eski elektrik fabrikasının bulunduğu alanda Tatarhaniler Mezarlığının ortaya çıkarıldığını anımsattı.
Haber Ekspres, 06.11.2006

RUHSAT SKANDALI

 

 

Bursa Büyükşehir Belediyesi`nin yıkım kararı aldığı binaya Osmangazi Belediyesi kullanma izni verdi.

 

Tapu kayıtlarına kamulaştırma şerhi koydurulan Koza Han Taç Kapı karşısındaki binadan pis kokular yükseliyor. İşi ağırdan alan Başkan Şahin yıkım için İller Bankası`ndan kredi beklerken, Osmangazi Belediyesi`nin son kararı soğuk duş etkisi yarattı.

 

Tarihi yapılarda usulsüz yıkımlar nedeniyle hakkında Ağır Ceza Mahkemesi`nde dava açılan mal sahibinin ‘yapı kullanma ruhsatı` başvurusu beklenmedik biçimde onay gördü. Bu onayla mal sahibine şaibeli binada ticaret yapma hakkı tanınmış oldu.

 

Oysa Altepe, `Tarihi mirasa sahip çıkıyoruz` sloganıyla restorasyon atağı başlatmış ve her fırsatta belediyenin imkanlarını seferber ettiklerini anlatmıştı. Hanlar Bölgesi Projesi`ne hançer saplayan karara onay vermesi ise üstlendiği misyona gölge düşürdü.

Bursa Olay, 06.11.2006

OSMANLI'NIN VİAGRALARINA 12 BİN 500 YTL

 

Osmanlı ve Karma Eserler Müzayedesi’nde satışa sunulan Afrodizyak etkili Osmanlı Amber Tabletleri ve bunların içildiği Kafesli Fincan 12 bin 500 YTL’ye alıcı buldu. Osmanlı Viagrası olarak bilinen 8 adet tablet ve fincan açık arttırmaya gidilmedi.

Tabletler ve kafesli fincanın yeni sahibinin müzayedeye telefonla bağlanan ve ismini vermeyen ünlü bir koleksiyoncu olduğu belirtildi. Afrodizyak etkili amberli haplar, kalp şeklinde ve tabletlerin üzerinde gücü temsil eden kartal ve akrep resimleri yer alıyor.

Hürriyet, Haber: Gülşah İnce, 06.11.2006

İZMİR'DE TARİHİ ESER VE SİLAH OPERASYONU

 

İzmir'in Selçuk İlçesi'nde tarihi eser ve silah ticareti yaptığı belirlenen 1 kişi yakalandı. Zanlının evinde 214 parça tarihi eser, ruhsatsız 4 tabanca, çok sayıda mermi, esrar ve uyuşturucu haplar ele geçirildi.


Alınan bilgiye göre, bir istihbaratı değerlendiren İzmir Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü Mali Büro Amirliği ekipleri, Selçuk ilçesi Zafer Mahallesi'nde oturan N.B'nin (49) evine baskın düzenledi. Tarihi eser ve silah sattığı bildirilen N.B. yakalandı.


Zanlının evinde yapılan aramada Roma ve Hellenistik dönemlerine ait, 214 parça sikke, heykelcik, toprak testi, göz yaşı şişesi, yüzük taşı, yüzük, bronz ok ucu ele geçirildi. Evde ruhsatsız 4 tabanca, çok sayıda tüfek ve tabanca mermisi, 100 gram esrar, 3 uyuşturucu hap ve 50 gram Hint keneviri de bulundu. Gözaltına alınan N.B'nin işlemleri tamamlandıktan sonra adliyeye sevk edileceği bildirildi.

Haber Ekspres, 05.11.2006

OSMANLI TARİHİ YENİÇAĞA'DA CANLANDI

 

Bolu'da Yeniçağa Belediyesi tarafından restore edilen Belediye eski hizmet binasının restorasyon işi sona erdi. Ankara’dan özel olarak getirilen ustalar tarafından özenle yapılan restorasyon çalışması sonrasında Kültür Merkezi tam anlamıyla Osmanlı tarihini içeriyor. Dış kapıları kündekari olarak yapılan kültür merkezi kapılarındaki Sultan Reşad’ın tuğrasının işlemeleri de dikkat çekiyor.

 

Yeniçağa Belediyesi tarafından restore ettirilen eski hizmet binası tamamlandı. Kültür hizmeti için kullanılacak binanın yapımı geçtiğimiz hafta içerisinde tamamlanarak vatandaşların beğenisine sunuldu. Sehpalarından pencere doğramalarına kadar Osmanlı motiflerini taşıyan kültür merkezine ise vatandaşlar büyük ilgi gösteriyor. İçinde sergi, teşhir salonu, sohbet ve çalışma odası, misafirhane bulunan salonun açılışı önümüzdeki haftalarda gerçekleştirilecek.

Bolu Olay, 10.11.2006

KÜLTÜR BAKANI KOÇ'A HASANKEYF ELEŞTİRİSİ

 

Hasankeyfi Yaşatma Girişimi Dönem sözcüsü Ercan Ayboğa,Kültür Bakanlığı başta olmak üzere tarihi varlıkları korumakla görevli tüm kurum ve kuruluşları sorumluluğa davet ederek, Bakan Koç'un "Hasankeyf'in tarihi değeri kalmamıştır" sözlerini eleştirdi.

Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi Dönem Sözcüsü Ercan Ayboğa, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un "Hasankeyf'in tarihi değeri kalmamıştır" sözlerini kaygıyla izlediklerini belirterek, Bakanlık başta olmak üzere tarihi varlıkları korumakla görevli tüm kurum ve kuruluşları sorumluluğa davet etti.

72 kuruluştan oluşan Girişim Dönem Sözcüsü Ayboğa, Kültür ve Turizm Bakanı'nın "Hasankeyf'in tarihi değeri kalmamıştır" sözlerini kaygıyla izlediklerini söyledi. Hasankeyf Kazı Kurulu Başkanı'nın "Hasankeyf koruma altına alınmazsa, baraj yapılmasa bile 10 yıl içerisinde tarihi değeri kalmayacaktır" şeklinde açıklama yaptığına dikkat çeken Ayboğa, yasalara göre Hasankeyf gibi tarihi değerlerin korunmasının Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın görevi olduğunu hatırlattı.

Ayboğa, "Eğer koruyacak bir değer kalmamışsa bu değerlerin tespit edilip koruma altına alınmamasında da bu bakanlık ve önceki Kültür ve Turizm Bakanlıkları sorumludur. Dolayısıyla yasal suç işlemişlerdir ve işlemeye devam etmektedirler" dedi.

Bakanlığın "Tarihi değerlerin olmadığına dair nasıl bir çalışma yapmışlardır" diye soran Ayboğa, "Yoksa yakın tarihte yapılması düşünülen ve balon uçurtmalarıyla temel atma töreni yapılan Ilısu barajına karşı kamuoyunda oluşan tepkileri bu şekilde mi dağıtmaya çalışmaktadırlar" diye konuştu. Hasankeyf'in korumasının bir an evvel yapılması gerektiğini belirten Ayboğa, şunları kaydetti: "Mevcut tarihi değerler sadece yüzeydekilerden ibaret değildir. Bu baraj havzasında 300'e yakın antik yerleşim yeri ve höyük mevcuttur. Bütün bu değerlerin ortaya çıkarılması ve koruma altına alınması uzun ve programlı bir çalışma gerekmektedir, yani barajın yapılması düşünülerek yangından mal kaçırılma şeklinde düşünülmemelidir."

Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi Dönem Sözcüsü Ercan Ayboğa, tarihi ve kültürel değerleri koruma ve kurtarmadan sorumlu kişi, kurum ve kuruluşları yaptıkları açıklamalarla sorumluklarının bilinciyle kamuoyuna doğru bilgilendirmelerini beklediklerini istedi. 50 yıldır yapımı gündemde olan Batman'ın Hasankeyf ilçesindeki Ilısu barajı ve hidroelektrik santralinin temeli 5 Ağustosta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından atılmıştı. Yedi yılda tamamlanması planlanan baraj, Hasankeyf'teki tarihi ve kültürel varlıkların bulunduğu alanı kaplayacağı için eleştiriliyor.

Hasankeyf'in yüzde 80'i baraj gölünden etkileneceği, aralarında köy ve mezraların da bulunduğu 199 yerleşim yeri sular altında kalacağı belirtiliyor.

Haber Ekspres, 05.11.2006

SARAYIN KOLTUĞUNU YIRTAN MÜDÜRE DAVA

 

Dolmabahçe Sarayı eski müdürü Dr. Erdal Eren, saray envanterine kayıtlı 3.000 dolar değerindeki koltuğun kumaşını kaza eseri yırtınca hakkında tazminat davası açıldı.

 

 

Kazanın olduğu tarihten bir süre sonra Dr. Eren, müdürlük görevinden emekli oldu. Koltuk ise değer ve zarar tespiti yapılması için Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde görevli Yrd. Doç. Dr. Senem Onur tarafından incelendi. Yrd. Doç. Onur, tarihi koltuğun değerinin 3.000, yırtılan bölümüyle oluşan zararın ise 1.500 dolar olduğu sonucuna vardı. TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı da üzerinden tam bir yıl geçen kazayı, mahkemeye taşıdı. Hazine avukatı Aynur Bulutçu aracılığıyla Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesi'ne başvuran Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı, davalı Dr. Erdal Eren'den 1.500 dolar tazminat isteminde bulundu. Davanın görülmesine önümüzdeki günlerde başlanacak.

Vatan, Haber: Cahit Yüce, 05.11.2006

ÖRDEKLİ HAMAMI KÜLTÜR SAÇACAK

 

Bursa, Tayakadın`da 6 asırlık tarihi Ördekli Hamamı, Osmangazi Belediyesi tarafından restore edilerek, kentin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan bir merkeze dönüştürülecek.

 

2007 yılı ağustos ayında açılması açılması planlanan kültür merkezi için ilk tuğla düzenlenen bir törenle kondu. Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, törende yaptığı konuşmada, bakımsızlık nedeniyle kaderiyle başbaşa kalmış tarihi Ördekli Hamamı`nı Bursalılara kazandırarak, sosyal ve kültürel faaliyetlerin yapılacağı bir merkez haline getirmeyi planladıklarını söyledi. Altepe, kullanım hakkının mülk sahibi Vakıflar Bölge Müdürlüğü`nden 20 yıllığına kiralandığını belirterek, 1400`lü yılların başında Yıldırım Beyazıd döneminde yaptırılan tarihi hamamın 2007 yılı ağustos ayından itibaren Bursa`nın tarihi ve turistik mekanları arasına katılacağını bildirdi. Ördekli Hamamı`nın planı itibariyle diğer Bursa hamamlarına benzemediğini, iç içe geçmiş üç-dört aşamalı odalardan oluşan hamamın, erkekler ve kadınlar olmak üzere iki ayrı bölümden oluştuğunu anlatan Altepe, hamamın bazı kubbelerinin tamamen çökmüş durumda olduğunu ve son 50 yıldır da metruk bir vaziyette kaldığını vurguladı. Altepe, bugüne kadar mülkiyetin Vakıflar Bölge Müdürlüğü`nden alınmasıyla röleve çalışmalarına başlandığını bildirerek, `Röleve ve restorasyon çalışmalarının tamamlanıp Bursa Kültür ve Tabitat Varlıklarını Koruma Kurulu`na onaylatılmasının ardından restorasyon ihalesi yapıldı. Restorasyonun, bölgedeki kamulaştırma ve çevre düzenlemeleriyle birlikte yaklaşık 3.5 milyon YTL`ye mal olacağını tahmin ediyoruz. Hamamı, eski el sanatlarının icra edildiği bir mekan olacak` diye konuştu. Altepe, toplam alanı bin 900 metrekare olan ve bin 400 metrekare kapalı alana sahip tarihi yapıda, biri büyük toplam beş salon bulunduğunu belirterek, büyük dahil üçünün sergi salonu, birinin toplantı salonu ve diğerinin de çok amaçlı salon olarak düzenleneceğini kaydetti. Hamam içindeki hol ve odaların ise, hat, ebru, minyatür ve tezhip gibi geleneksel el sanatlarının icra edilebileceği şekilde düzenleneceğini vurgulayan Altepe, yapı içerisinde fuaye, depo, arşiv ve büfe gibi bölümlerin yanı sıra otoparkın da yer alacağını dile getirdi.
Bursa Olay, 05.11.2006

SULTAN SURETLERİ

 

Ressam Ertuğrul Ateş imzasını taşıyan 'Osmanlı Sultanları Sergisi', 36 Osmanlı padişahı ve Ertuğrul Gazi'nin portrelerinden oluşuyor. Sergi, yarından itibaren Topkapı Sarayı'nda.


    


Osmanlılar hakkında çoğumuzun bilgisi, okullarda okutulan kitaplarla sınırlıdır. Ama artık tarihimizi daha çok merak eder hale geldiğimiz bir gerçek. Bu alanda kültürel tarihimize ışık tutan çalışmalar da gün geçtikçe çoğalıyor. Denizbank'ın kültürsanat projelerini yürüten Deniz Kültür de, 'Osmanlı'da eğlence hayatı, Topkapı Sarayı'nın yönetilişi' gibi çeşitli konularda çıkardığı kitaplarla Osmanlı İmparatorluğu'nu, daha yakından tanımamızı sağlıyor.

 

Denizbank'ın son projesi olan ve ünlü ressam Ertuğrul Ateş tarafından hayata geçirilen 'Osmanlı Sultanları Sergisi'nde Osmanlı İmparatorluğu'na padişahlık yapan 36 sultanın ve imparatorluğun tohumlarını atan Ertuğrul Gazi'nin portreleri sergileniyor. Sergi, 6-12 Kasım tarihleri arasında, padişahların imparatorluğu yönettikleri, aynı zamanda yaşadıkları yer olan Topkapı Sarayı'nda açılıyor. Açılışta, Osmanlı saray müziği eşliğinde Emel Aksoy imzalı Osmanlı Saray giysileri koleksiyonu da sunulacak. Aynı sergi 15-25 Kasım tarihleri arasında da Ayasofya Müzesi'nde gezilebilecek.


 


Denizbank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş; "Nereden geliyoruz, biz kimiz, nasıl bir tarihin üstünde oturuyoruz? diye bakmak istedik. Bugüne kadar Osmanlı sultanlarını hiçbir çağdaş ressam yorumlamamıştı. Amacımız kültürel mirasımızı ve o mirası oluşturan kişilerin bir daha hatırlatmak," diyor. Daha önce Hürrem Sultan ve Harem projelerine de imza atan ressam Ertuğrul Ateş, iki buçuk yılda tamamlanan proje için, padişahları tüm yönleriyle tanımasını sağlayacak çok detaylı araştırmalar yapmış. "Dönemlerinde yaşananların yanı sıra karakterleri, kişilik yapılarını da anlamaya çalıştım. İyi bir marangoz mu, şair mi, kardeşini mi öldürmüş, idam mı edilmiş; hepsi bir şekilde portrelerine yansıdı," diyen Ateş, resimlerinde semboller kullanmayı seven bir ressam. Her padişahın hayatındaki belirleyici noktalar, 2x2 olarak, dev boyutlarda yapılan tablolara sembollerle aktarılmış. Örneğin bir darbeyle tahttan indirilen Genç Osman'ın, sekiz cellat tarafından boğularak öldürülmesi portresinde kullanılan sekiz el iziyle yansıtılıyor. Hicaz'ı fethederek halifeliği ve kutsal emanetleri Osmanlı İmparatorluğu'na getiren Yavuz Sultan Selim'in tablosunda ise bu kutsal emanetleri simgeleyen mühür ve sancak karşımıza çıkıyor. Ertuğrul Ateş resimlerinin vazgeçilmez bir parçası olan kurdele de bu projedeki yerini almış. Serginin bir özelliği de, 37 Osmanlı sultanının portresine 37 usta kalemin satırları eşlik ediyor olması. Can Taşpulat, İlber Ortaylı, Rahim Er, Reha Çamuroğlu, İskender Pala, Hıncal Uluç, Alpay Kabacalı, Ahmet Ümit, Akgün Akova, Mehmet Z. Saçlıoğlu, Mustafa İsen, Ahmet Hakan, Ataol Behramoğlu, Yalçın Bayer, Necati Güngör, Selim İleri, Ayşe Kulin, Demirtaş Ceyhun, Zülfü Livaneli, Gazanfer Gür, Mehmet Yılmaz, Çetin Altan, Mert Sandalcı, Gül İrepoğlu, Mustafa Kaçar, Kanat Atkaya, Ömer Kul, Ali Bilge, Mehmet Barlas, Avni Özgürel, Sunay Akın, Necdet Sakaoğlu, Murat Belge, Hakkı Devrim, Ahmet Altan, Taha Akyol, Nebil Özgentürk birer padişah için yorumlarını kaleme alan isimler.

 

Sabah Pazar, Haber: Eylem Bilgiç, 05.11.2006

ÇİFTE MİNARE'YE BETON KUŞATMA

 

Türkiye'de tarihi eserleri koruma konusundaki boşvermişliğin en son örneği, 'Çifte Minareli Medrese'de yaşanıyor. Selçuklulardan kalma, açık avlulu, iki katlı medresenin hemen yanına Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından 38 dükkan yapılıyor. İnşaat, mahkemenin verdiği 'durdurma' kararına rağmen sürüyor. Çifte Minareli Medrese'nin doğuya bakan tarafındaki işyerleri geçen mayıs kaldırıldı ve işyerleri yıkılan esnaf için 38 dükkan yapımına başlandı. Sivil toplum örgütlerinin tepki gösterdiği tarihi eser yanındaki yapılaşmanın önüne geçmek için dava açıldı. Erzurum 2'nci İdare Mahkemesi, 12 Haziran'da verdiği kararda inşaatın durdurulmasını uygun gördü. O günlerde temel seviyesindeki inşaat, verilen durdurma kararına rağmen devam etti ve neredeyse tamamlanma aşamasına geldi. Mahkemeye başvurarak durdurma kararı çıkmasını sağlayan avukat Necati Bölükbaşı, medresenin üçüncü derecede 'arkeolojik sit alanı', birinci derecede 'korunan kültür ve tabiat varlıklarından' biri olduğunu söyledi. Bölükbaşı, "Tarihi eserin tahrip olacağı, telafisi güç ve imkansız zarar doğacağı için yürütmenin durdurulmasına karar verildi. Buna rağmen inşaat tüm hızıyla devam ediyor" dedi. Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, 'konu yargıya intikal ettiği' gerekçesiyle konuşmazken, belediye adına savunma yapan üç avukat, "Medresenin yıkılan ihata duvarı (medreseyi ve avluyu çevreleyen duvar) önüne, tarihi ve kültürel dokuya uygun, bu tarihi eseri de koruyacak işyerleri yaptırılıyor" dediler.

Radikal, Fotoğraf: Cem Bakırcı/DHA, 05.11.2006



Üçüncü derecede arkeolojik sit alanı
olan Çifte Minerali Medrese'nin
yanıbaşına 38 dükkan yapılıyor.

500 YILLIK SERVİLER KORUMAYA ALINACAK

 

Balıkesir'in Burhaniye İlçesi'ne bağlı Kızıklı Köyü'ndeki servi ağaçları koruma altına alınıyor.

Yaklaşık 500 yıllık olduğu bildirilen üç servinin korunması için Burhaniye Arkeoloji Derneği'nin başlattığı çalışmaların olumlu sonuçlandığı bildirildi. İlçeye 5 kilometre uzaklıktaki Kızıklı'nın Sinan Dede mevkisinde bulunan ağaçların korumaya alınması için başlattıkları çalışmaların sonucunu aldıklarını belirten Dernek Yönetim Kurulu üyesi arkeolog Nihat Güven, Çanakkale Anıtlar ve Müzeler Yüksek Kurulu'na yapılan müracaata olumlu cevap geldiğini söyledi.

Zaman, 04.11.2006

AKÇEKALE MAĞARASI İÇİN UMUT

 

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü “Turizme açılmasında sakınca yoktur”, Maden Teknik Arama Enstitüsü (MTA) ise “Tavanda çökmeler olabilir” şeklindeki iki çelişkili rapor nedeniyle turizme açılamayan Gümüşhane merkeze bağlı Akçakale Köyü’ndeki mağara için Vali Enver Salihoğlu, her iki kurum ile yeniden bir çalışma başlatacağını söyledi. 

Gümüşhane Valisi Enver Salihoğlu “Kendilerinden rica edeceğim. Bir araya gelerek birlikte bir çalışma yapacağız. Mağaranın açılmasında sakınca veya yararı nedir, açılmasındaki sıkıntı nedir, bu sıkıntılar nasıl giderilir, birlikte tartışacağız. Her iki kurum bilim adamları, konuyu birbirlerine izah ederlerse belki orta yolu buluruz.” dedi. 

Gümüşhane’nin mağara turizmi açısından çok zengin bir il olduğunu belirten Vali Salihoğlu “ Her iki kurumun bilim adamları bir araya gelişlerinde umarım aralarındaki ihtilafları gidererek olumlu bir sonuca varırlar. Karaca Mağarası’ndan sonra Akçakale Mağarası’nın da turizme kazandırılması ilimiz için çok önemli. Ancak, bizim için daha önemlisi bilim adamlarının vereceği rapor olacaktır.” dedi. 






1996 Yılında Mustafa Levent adlı bir vatandaş tarafından bulunan Akçakale Mağarası 18 bin 500 metrekarelik iç alana sahip. Mağara kalın katmanlı ve bol çatlaklı, üst kratese kalkerlerinin yer altı suları tarafından aşındırılması ile meydana gelmiş. Mağaranın ağzı deniz seviyesinden bin 585 metre yükseklikte yer alıyor ve içeriye doğru derinleşerek bin 490 metreye kadar alçalıyor. Mağaranın uzunluğu 290 metre, tavan yüksekliği ise bazı kesimlerde 40 metreyi geçiyor. Mağara havalandırma zonunda (vados zon) yer almakta ve düzenli bir akarsu bulunuyor. Mağara içerisinde dört ayrı yerde küçük gölcükler oluşmuş. Mağaranın havası 17-20 derece ile serin bir havaya sahip. Nem değeri ise yüzde 70 civarında. Gelişim dönemi itibariyle olgunluk dönemine ulaşmış bulunuyor. Mağarada sarkıt, dikit, mağara incisi, mağara çiçeği, flama, duvar travertenleri gibi eşsiz güzellikte damlataşları bazı kesimlerde önemli yoğunluğa ulaşıyor. Gümüşhane’ye 10 kilometre uzaklıkta merkeze bağlı Akçakale Köyü’nde bulunan mağara tüm bu özellikleri sebebiyle önemli turizm potansiyeline sahip olduğu belirtiliyor. 

Gümüşhane’de gerek MTA ve gerekse KTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü bilim adamlarınca yapılan araştırmalar sonucunda 21 adet daha mağaranın olduğu belirtildi. Arılı, İkisu, Ardıçlı, Üçbacalı, Altıntaş, Kartalkaya, K. Ardıçlı, Kabanbaşı, Arsa, Köprübaşı, Ambela, Taşbaşı, Üstüaçık, Yaylım, İnönü, Geremenizi, Mamatlar, Cingora, Karşı, Köroğlu ve Kırkgöz Mağarası.

Gümüşhane Kent Haber, 04.11.2006

TARİHİ MEZARLAR İŞ MAKİNELERİ İLE KIRILDI, İÇİNDEKİ ESERLER KAÇIRILDI

 

Gebze'nin Köseler Köyü'ndeki İMES Organize Sanayi Bölgesi'nin altyapı çalışmalarında 2 bin 150 yıllık mezarlar ve tarihi eserler ortaya çıktı. Kazı çalışmalarında bulunan bazı eserlerin kaçırılmaya çalışılırken, ihbar üzerine yakalandığı öğrenildi.

 

Kocaeli'nin Gebze İlçesi'ndeki bir organize sanayi bölgesinde altyapı kazı çalışması yapılırken ortaya çıkan tarihi eserlerin talan edildiği belirlendi. Edinilen bilgiye göre, Köseler köyündeki İstanbul Makine ve İmalat Sanayicileri Organize Sanayi Bölgesi'nin (İMES) altyapı çalışmalarında 2 bin 150 yıllık mezarlar ve tarihi eserler ortaya çıkmıştı. Altyapı kazı çalışmaları esnasında ortaya çıkan tarihi mezarların içinden sadece 2 bin 150 yıllık gözyaşı şişesi ve yivli karıştırma çubuğu bulunabildi.


 



İMES'in altyapı işini yapan inşaat şirketine ait iş makinelerinin kazı yaptığı esnada ortaya çıkan cam gözyaşı şişesi ve yivli karıştırma çubuğunun müzeye teslim yerine kaçırılmaya çalışıldığı anlaşıldı. Bir vatandaşın durumu bildirmesi sonucu olayla ilgili inceleme başlatan Gebze İlçe Jandarma ekipleri, yaptığı çalışmaların ardından tarihi eserlere ulaştı. Jandarma timleri tarihi eserleri saklayan A.B., C.K. ve U.F.'yi gözaltına alarak, "kültür ve tabiat varlıklarına zarar vermek ve tarihi eserleri saklamak" iddiasıyla haklarında suç duyurusunda bulundu.

 

Hellenistik döneme ait tarihi cam gözyaşı şişesi ve yivli karıştırma çubuğunun çıktığı bölgede inceleme yapan jandarma timleri, iş makineleriyle parçalanmış lahit mezarlarla karşılaştı. Gördükleri manzara karşısında adeta şok geçiren jandarma timleri bölgeyi koruma altına aldıktan sonra Kocaeli Müze Müdürlüğü'ne konuyla ilgili olarak haber verdi. Bölgeye gelen Kocaeli Müze Müdürlüğü yetkilileri, parçalanmış lahit mezarların üzerinde yaptıkları ön incelemede, İMES Organize Sanayii kurulma çalışmaları devam eden bölgenin milattan önce Hellenistik döneme ait nekrepol (toplu mezar) alanı olduğunu tespit etti. Parçalanan tarihi mezarlar üzerindeki yazı ve sembolleri de inceleyen yetkili ekipler, konuyla ilgili ayrıntılı tutanak tutup İstanbul Anıtlar Kurulu'na bilgi vermek üzere hiçbir önlem almadan bölgeden ayrıldı.

 

Tarihi mezarlığın bulunduğu bölgenin ayrıntılı incelenebilmesi için müze müdürlüğü ekipleri gelecek cevabı beklemek üzere ayrıldıktan sonra İMES OSB'de altyapı çalışmaları ağır iş makineleriyle birlikte kontrolsüz bir şekilde kaldığı yerden devam etti. Ortaya çıkan tarihi eserlere rağmen OSB'nin çalışmalarının durdurulmaması sebebiyle tarihi mezarlar, ağır tonajlı hafriyat kamyonları, iş makineleri ve işçilerin arasında kaldı. Olayın öğrenilmesinden önce bölgeden ne kadar tarihi eser kaçırıldığı ise bilinmiyor. Geçen yıllarda da birçok tarihi eser kaçakçısının, izinsiz kazı yaparak bölgedeki lahit mezarlardan çeşitli tarihi eşyalar çıkardığı belirlenmişti.

Zaman, Haber: İltifat Necefli, 04.11.2006

LATMOS DAĞLARINDAN TARİH ÖNCESİ KAYA RESİMLERİ FOTOĞRAF SERGİSİ

 

4 Kasım 2006 tarihinde Sadberk Hanım Müzesi -Sevgi Gönül Binası’nın giriş ve 1. katında açılan ve Müzenin 2006 dönemi ikinci etkinliğini oluşturan serginin konusunu, antik çağda Latmos olarak bilinen Beşparmak Dağları'nda 1994 yılında yapılan arkeolojik yüzey araştırmaları sırasında ilk defa keşfedilen kaya resimleri oluşturmaktadır. Sergi yirmi yıldır Latmos Projesi’nin başkanlığını yürüten Dr. Annelise Peschlow ve İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü işbirliği ile hazırlanmıştır.




Milet – Bafa Gölü'nün doğu kıyısında yer alan ve çentikli silueti yüzünden Beşparmak olarak anılan dağlar, Türkiye’nin batı kesimindeki arkeolojik açıdan en zengin yerleşimlerinden biridir. Bu bölge antik çağda İonia’ya komşu olan Karia’nın kuzeybatı ucunu oluşturur. Sarp kayalık yamaçlara, yeşil düzlüklere ve zengin ormanlara sahip, ulaşılması güç olan Latmos Dağları, günümüze kadar ulaşan el değmemiş bir doğa parçası görünümündedir.

 

Zirvesi 1400 metreye kadar yükselen Latmos Dağları'nda tarih öncesinden Ortaçağ'a kadar uzanan çok değişik yerleşimlerin izlerinin yer aldığı bilimsel araştırmalarla saptanmıştır. Latmos’un Anadolu’nun kutsal dağlarından biri olduğu ve Klasik Çağ'da Zeus’un yerini aldığı Hitit Çağı'ndan beri de tapınılan Anadolu Hava Tanrısı'nın yaşadığı yer olarak kabul edilmiştir. Zirvesinin çok eski dönemlerden beri bir yağmur kültünün merkezi olduğu ve Ortaçağ’da da aşırı kuraklık dönemlerinde yağmur duası için buraya çıkıldığı bilinmektedir.

 

Bugüne kadar bulunan kaya resimlerinin sayısı 170’tir. Bu resimler, Batı Anadolu’da tarihöncesi kaya resimlerinin ilk örneklerini oluşturur. Bunlar aynı zamanda şimdiye dek ne Akdeniz çevresinde ne de Orta Doğu’da doğrudan benzeri bulunmayan yeni bir kültürün temsilcileri olarak da kabul edilmektedir.


 


Arkeoloji dünyasında petroglyf olarak adlandırılan ve çoğu doğa tahribatına uğramış bulunan kaya resimleri su yakınındaki mağaralara, doğal oyuklara, yerlerinden kopmuş yana yatık büyük kaya levhaların üzerine ya da sığınaklara yapılmıştır.

 

Resimler, Bafa Gölü ile Antik Çağ’da Marsyas adı verilen Çine Çayı Vadisi arasında kalan yaklaşık 70 x 40 km genişliğinde dağlık bölgeye dağılır. Kaya resimlerinin bulunduğu yerler arasından sergiye seçilenler: Bafa Konağı, Balıktaş, Ballıkaya, Çayırlık Mevkii, Çobanlar Mevkii, Damlıyurt, Göktepe, İkizada, Karadere, Kavaklıdere, Kavalan, Kayabaşı, Kerdemelik, Kovanalan, Söğütdere resimleridir.

 

    

 

Motifleri kırmızı rengin değişik tonları kullanılarak oluşturulmuş olan Latmos kaya resimlerinin ana motifi insandır. Bu rengi oluşturan boya, büyük olasılıkla aşı toprağının toz haline getirilip yağlı bir sıvı ile karıştırılmasıyla elde edilmiş olmalıdır. Resimler parmakla veya parmak kalınlığında bir gereçle şematik olarak çizilmiş olup küçük boyutlu, soyut ve simgesel bir resim üslubu olarak yansıtılmıştır. İki farklı üslup ayırt edilir: çok az örnekle temsil edilen naturalist üslup ve stilize veya şematik üslup.


 


Konularda tekdüzelik hakimdir. Şimdiye dek yarıdan fazlası kadın betimlemesinden oluşan 500’den fazla insan figürünün varlığı saptanmıştır. Çok az istisnalar dışında resimlerde insanlar gruplar halinde gösterilmiştir. Grup resimlerinin çoğunluğunu kadın-erkek çifti oluşturur. Görünüşe göre, kaya resimlerinin ana konusu kadın-erkek ilişkisidir. Bu resimlerde aile ve ailenin sürekliliği veya daha genel ifadeyle bereket konu olarak işlenmiş gibi görünmektedir.

 

Hayvan resimlerine ender rastlanır. Resimlerde ayrıca çeşitli süs motiflerine ve çok sayıda el baskısı ile az da olsa ayak baskısı gibi işaret ve simgelere de rastlanır.

 

İnsan figürünün anlatımında belli bir şemanın uygulandığı görülür. Erkek her zaman cepheden gösterilmiş ve birkaç istisnanın dışında genellikle çıplak, kollar uzun ve dirsekten itibaren açı yaparak yukarı kaldırılmış, eller bazen üç, bazen de beş parmaklıdır. Bacaklar genellikle kalın ve yana açılmış olarak gösterilmiştir. Kadın figürlerindeki çeşitlilik, şematik anlatım biçimine bağlı kalınmasına rağmen, erkek figürlerine oranla daha fazladır. Hep profilden gösterilmiş olan kadın figürlerindeki en belirleyici yer çoğunlukla değişik bezemelerle süslenmiş olan dolgun kalçalardır.

Latmos kaya resimleri kendi aralarında karşılaştırıldığında farklı insanların elinden çıktıkları ve hatta aynı resimde büyük nitelik farklılıklarına sahip oldukları görülür.

TAY Haber, 11.11.2006














.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi