![]() |
Arşiv |
EKMEKÇİZADE KERVANSARAYI'NIN RESTORASYONU Ekmekçizade Kervansarayı'nın restorasyonu ve kotrolluk hizmetleri projelerinin başlatılması amacıyla, Edirne Valiliği İl Özel İdaresi Müdürlüğü Genel Sekreteri İlhami Doğan başkanlığında toplantı yapıldı. Merkezi Finans ve İhale Birimi ihale yönetici Haluk Üçem, Edirne Valiliği toplantı salonunda, Türkiye ve Bulgaristan sınırının iki yakasında bulunan Osmanlı eserlerini ekonomiye kazandırmak, her iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğini ve ülkelerdeki istihdamı artırmayı amaçladıklarını söyledi. Üçem, bu çerçevede, 18 ay süreli sınır ötesi işbirliği kapsamında Ekmekcizade restorasyonu projesini hazırladıklarını söyledi. Projelerin toplam maliyetinin 19.5 milyon Avro olduğunu belirten Üçem, ''Ekmekçizade Kervansarayı Restorasyonu için 4 milyon Avro bütçe hazırladık'' dedi. Proje sona erdiğinde Ekmekçizade Kervansarayı'nın gerektiğinde konferans salonu, otel, fuar ya da sergi salonu olarak kullanılabileceğini ifade eden Üçem, şunları kaydetti: ''Restorasyon sona erdiğinde, teknik yardım ihalesi yapılacak. Böylece, teknik yardım ekibi ile kervansarayın nasıl en verimli biçimde değerlendirileceği konusunda çalışmalar yapılacak. Bu çalışmaların yapılması ile ilgili proje fişi, Edirne Valiliği Avrupa Birliği Eşgüdüm Merkezi tarafından hazırlanarak, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu ve Bulgaristan tarafına sunuldu.'' www.edirneninsesi.com, 03.03.2006 |
||
1.5 MİLYON DOLARLIK TABLOYA SAKIZ YAPIŞTIRDI
ABD'de Detroit Sanat Müzesi'ne düzenlenen okul gezisi sırasında 12 yaşındaki bir erkek öğrenci, 1.5 milyon dolar değerindeki tabloya sakızını yapıştırdı. Helen Frankenthaler'in 1963 tarihli soyut çalışması "The Bay" adlı tablosu, çocuğun sakızını yapıştırması sonucu hasar gördü. Çocuğa, okuldan uzaklaştırma cezası verildi. Milliyet, 03.03.2006 |
![]() |
|
![]() ![]() ![]() ![]() |
KÜLTÜREL MİRASIMIZ ÇİNİLER İÇİN İNGİLİZ POLİSİ BİZDEN ÇOK ÇALIŞTI Türkiye'nin kültürel mirasına ilgisizliği bir kez daha gözler önüne serildi. 1999'da Bursa'nın Yenişehir ilçesindeki 16. yüzyıldan kalma Sinan Paşa Camii'nden çalınan paha biçilmez 14 parça İznik Çinisi'nin izi, 2002'de Londra'da ortaya çıktı; ancak Türkiye'den iade için herhangi bir talep olmadı. Bunun üzerine antika kaçakçıları bu tarihi mirasımızın izini bir kez daha kaybettirmeyi başardı. Milliyet Gazetesi ise tarihi çinileri Londra'da Bonhams Müzayede Firması aracılığıyla satmaya çalışan Pakistanlı antika tüccarı Beşir Muhammed'i bularak, Sinan Paşa çinilerinin akıbetini araştırdı. Ve işte çinilerimizin ve ilgisizliğimizin öyküsü: Beşir Muhammed konuşmaya, "Sinan Paşa Camii'ne ait İznik çinileri, dükkânımın bodrumunda birkaç ay kaldı. Çinilerin çalıntı olduğunu anladıktan sonra bunları bana satan ve Türkiye'de 'sosyete antikacısı' olarak tanınan Yaman Mursaloğlu'na iade ettim. Ona verdiğim 45 bin sterlini hâlâ geri alamadım. Tarihi eserler şimdi Yaman Mursaloğlu'nda" sözleriyle başladı. Çiniler için 270 bin sterlin isteyen Mursaloğlu'na 45 bin sterlin nakit, bir tombak miğfer ve ünlü Fransız ressam Antoine de Favroy'un bir tablosunu verdiğini söyleyen Muhammed, şunları anlattı: "Londra'da Broadbent Caddesi'ndeki 8 numaralı dükkânımın bodrumunda, bir yatağın altında sakladığım çinileri satmak için ünlü müzayede firması Bonhams'la temasa geçtim. Bonhams'ın İslam Eserleri Bölümü Başkanı Claire Penhallurick'e çinilerin fotoğraflarını gösterdim. Ardından kendisi de gelip çinileri gizlediğim yerde gördü. Çinilerin çalıntı olmadığını, Türkiye'de 1999 depreminde yerle bir olan bir camiden alındığını anlattım. Ancak 12 Ekim 2002'de Hollandalı antika uzmanı Michel Van Rijn, internet sitesinde çinilerin çalıntı olduğunu açıkladı. Aynı tarihlerde bir Türk gazetesi de 'Çalınan çiniler Katarlı Şeyh'te' diye haber yaptı. Şeyh Saud Thani bu haberi yalanladı ama Bonhams Müzayede Şirketi çinileri almaktan vazgeçti, üstelik İngiliz polisi Scotland Yard'a ihbar etti." Bundan sonra çinilerin bir süre Londra'da başka bir galeride kaldığını anlatan Beşir Muhammed, "Çinileri, ünlü bir galeri sahibi benden Katar Şeyhi Saud al Thani'ye göstermek istediğini söyleyerek istedi. Çiniler bir hafta galerilerinde kaldı. Sonra satın alma planları olmadığını belirtip geri getirdiler" dedi. Londra'da Türkiye'den kaçırılan birçok parçanın el atından satıldığını iddia eden Pakistanlı antika tüccarı, şöyle devam etti: "Yaman'la birkaç iş yapmıştık. Getirdiği çinilerin çalıntı olup olmadığını sordum. Bana Türkiye'den bir antika satıcısından aldığını söyledi. 270 bin sterlin istedi. O kadar parayı bulmam imkânsızdı. Çinileri galerimde satarsam parasını verebileceğimi söyledim. Yaman paraya acil olarak ihtiyacı olduğunu söyleyince önce bir miğfer ve bir tablo verdim. Bir ay sonra da 45 bin sterlin gönderdim. Ardından bir Türk gazetesinde çıkan bir haber üzerine Yaman'ı aradım. 'Malını geri al, çalıntıymış' dedim. Arkadaşı Kamil Kitapçı'yla birlikte bana geldi. Çinileri geri aldı, paramı da en kısa zamanda vereceğini söyledi. Hâlâ vermedi." Muhammed, "Çiniler şimdi nerede?" sorumuza da şu yanıtı verdi: "Tarihi eserlerin İngiltere'de arandığını öğrenen Yaman Mursaloğlu, 14 parçayı ayrı ayrı partiler halinde büyük ihtimalle İngiltere'den çıkardı." Bonhams'ın ihbarı üzerine Beşir Muhammed'i sorgulayan Scotland Yard'ın tarihi eser kaçakçılığıyla ilgili şubesinden polisler, Türk hükümetinden çinilerin çalındığına dair hiçbir başvuru olmadığı için bir şey yapamadı. Konuştuğumuz bir Scotland Yard üst düzey yetkilisi, 12 Ekim 2002'den geçen yıla kadar Türk yetkililerden bir başvuru gelmediğini ve olayın üzerine gidilemediğini doğruladı. Michel Van Rjin de antika kaçakçılığı yapıyordu, daha sonra kaçakçılığı bırakıp antika kaçakçılarının peşine düştü. Orijinal mekânlarından kaçırılan tarihi eserleri ait oldukları ülkelere göndermekle ün salan Hollandalı antikacı, "Türk yetkilileri birçok kez uyardım, ama onlar hiçbir şey yapmadı. Web sayfamdaki haberler yüzünden Türkiye'den de birçok ölüm tehdidi aldım" dedi. Beşir Muhammed ve Yaman Mursaloğlu'nu uslanmaz birer tarihi eser kaçakçısı olarak tanımlayan Rijn, "Eğer İznik çinilerine ilişkin haberleri web sayfama koymasaydım, ayrıca Scotland Yard'a bu kadar baskı yapmasaydım, Bonhams müzayede şirketi bu çinileri 250 bin sterlin taban fiyattan satacaktı" diye konuştu. Milliyet, Haber: Nevsal Elevli, 02.03.2006 |
|
DOLMABAHÇE SARAYI'NIN 150'NCI YILI İÇİN GALA GECESİ DÜZENLENECEK
Osmanlı İmparatorluğu'nun son beş padişahına ev sahipliği yapan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı 150 yaşında. Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Doğu-Batı sentezi mimarisiyle her yıl yüz binlerce kişinin ziyaret ettiği Dolmabahçe Sarayı'nın 150. yıldönümü için bir dizi etkinlik düzenledi. 7 Haziran 2006 Çarşamba akşamı üst düzey protokolün katılacağı "150'nci Yıl Gala Gecesi"nin yapılacağı Dolmabahçe Sarayı için "Dolmabahçe Prestij Kitabı" da hazırlanıyor. Etkinlikler, yıl boyunca düzenlenecek sergi ve sempozyumlarla sürecek. Hürriyet, 02.03.2006 |
![]() |
|
![]() |
İŞTE DOĞUNUN POMPEI'Sİ
Endonezya'nın Sumbawa Adası'ndaki Tambora Dağı'nda 1815'te gerçekleşen 'modern zamanların en büyük volkanik patlaması', 10 bin kişinin yaşadığı kasabanın yok olmasına yol açmıştı. 200 yıl boyunca gözlerden uzak olan bu alan, şimdi bilim adamlarınca keşfediliyor. 'Doğunun Pompei'si' olarak da anılan bu alanda şimdiden, içinde iki kişinin kalıntılarının bulunduğu bir ev ortaya çıkarıldı. Bunlardan birinin patlama sırasında mutfakta bulunan bir kadına ait olduğu sanılıyor. Bu iskeletin yanında metal bir spatula ve erimiş bir cam şişeye de rastlandı. Kazıda Endonezya kültürüne ışık tutan bronz kaplar, seramik çanaklar ve insan eliyle yapılmış başka araç gereçler de bulunuyor. Alanda 20 yıldır çalışan Prof. Haraldur Sigurdsson ve diğer araştırmacılar, kalıntıların 1815'teki haliyle karbonize olduğunu ve araştırmanın çok dikkatli yapılması gerektiğini belirtti. Patlamada 10 bin kişinin yanarak öldüğü, adada yaşayan 117 binin ise salgın hastalık ve açlıktan hayatını kaybettiği Tambora'daki facianın, insan tarihindeki en şiddetli patlamalardan olduğu belirtiliyor. Patlamanın ardından gökyüzüne yayılan 400 milyon ton sülfürik asit ise küresel soğumaya neden olmuş ve bu nedenle 1816'ya tarihçiler tarafından 'Yazı olmayan yıl' adı verilmişti. Radikal, 01.03.2006 |
|
YENİ VAKIFLAR KANUNU'NDAKİ DEĞİŞİKLİKLER VE DIŞARIDAKİ TARİHE KORUMA Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, yeni Vakıflar Kanunu'yla, Türkiye'de ve dünyada vakıf medeniyetinin yaygınlaşmasına önderlik yapacaklarını söyledi. Hazırlıkları tamamlanan Vakıflar Kanunu'nu değerlendiren Beyazıt, hedeflerinin vakıf hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi olduğunu ifade etti. Vakıfların yönetim, taşınmaz, faaliyet, denetim ve temsili açısından önemli yenilikler getirdiklerini vurgulayan Beyazıt, “Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalar da dikkate alınarak vakıfların yeniden yapılandırılması ve amaçlarına uygun faaliyetlerde bulunmasını sağlayacağız” dedi. Beyazıt, kanunun kısa süre içersinde Meclis Genel Kurulu'na getirilerek yasalaşmasını beklediklerini de sözlerine ekledi. Yusuf Beyazıt, kanunun yönetim açısından getirdiği yeniliklerin başında kurucu olmak için sınırlandırmaların kalkması ve yönetici olmanın kolaylaştırılmasının geldiğini açıkladı. Yönetici olamayacaklarının kriterlerinin belirlendiğini dile getiren Beyazıt, yabancılara yönetim organlarında görev alabilme hakkının sağlandığını ifade etti. Beyazıt, kanunla vakıf yöneticilerinin sorumluluklarının ortaya konduğuna da dikkat çekerek, “Yöneticiler yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde idarece görevden alınırken, yapılan düzenleme ile cezalandırma idarece uyarı, tedbir (idari para cezası) ve mahkemece görevden alma şeklinde kademelendirilmiştir” dedi. Beyazıt, vakıfların başlangıçtaki malları dışında kalan mallarının serbestçe satılabileceğini ve değiştirilebileceğini de açıkladı. Vakıfların izin almaksızın milletlerarası faaliyet ve işbirliğinde bulunabileceğini, yurt dışında şube ve temsilcilik açabileceklerini de dile getiren Yusuf Beyazıt, “Üst kuruluşlar kurabilecekler, yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilecekler, yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan aynı ve nakdi bağış ve yardım alabilecek ve yapabilecekler” dedi. Beyazıt ayrıca, vakıfların iktisadi işletme, şirket kurabileceklerini ve kurulmuş şirketlere ortak olabileceklerini sözlerine ekledi. Halen atanmış 5 kişiden oluşan Vakıflar Meclisi'nin yapısının değişeceğini de açıklayan Beyazıt, “Meclis, 41 bin 550 mazbut vakfı temsilen 12, 4 bin 489 yeni vakfı temsilen 3, 300 mülhak vakfı temsilen 1, 161 cemaat vakfını temsilen 1 kişi seçilmiş üye olmak üzere katılımcı bir anlayışla 17 kişi olarak yeniden yapılandırıldı” diye konuştu. Genel Müdür Beyazıt, yeni kanunla yurt dışındaki tarihi eserleri korumak amacıyla Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı'nın kurulacağını açıkladı. Ayrıca personel yapısını güçlendirmek üzere vakıf uzman ve uzman yardımcılığının ihdas edileceğini de vurgulayan Beyazıt, vakıf taşınır değerlerinin muhafazası ve kültür hayatına kazandırılması için kültür merkezleri, müzeler ve kütüphaneler açılabileceğinin de altını çizdi. Türkiye Gazetesi, 01.03.2006 |
||
TALAN EDİLEN TARİHİ KÖPRÜ RESTORE EDİLMEYİ BEKLİYOR Bizans İmparatorluğu döneminde yapılan, fakat define avcıları tarafından hazine bulma ümidiyle talan edilen tarihi Kurt Köprü, restore edilerek turizme kazandırılmayı bekliyor. Samsun İli, Havza İlçesi'nin Kayabaşı köyündeki İstavroz Çayı üzerindeki 40 metre uzunluğunda, 15 metre yüksekliğindeki tarihi köprünün restorasyonu bölge turizmi açısından da önem taşıyor. Define avcılarının tarihi köprüye her geçen gün daha çok zarar verdiğini söyleyen Havza Belediye Başkanı Murat İki, köprünün mülkiyetinin Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde olduğunu hatırlattı. İkiz, “Köprüde hala define kazısı yapılıyor. Köprünün restore edilmesi bölge turizmi için önemli.” dedi. Zaman, 02.03.2006 |
TARİHÎ KİTAPLARI JANDARMAYA SATACAKLARDI Kocaeli'nin Gebze ilçesinde Jandarma Komutanlığı ekipleri, Osmanlı dönemine ait tarihi eser niteliği taşıyan 3 kitap ile bir miktar esrar ele geçirdi. Olayla ilgili 2 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerin daha önceden de kaçakçılıktan dolayı sabıkalı olduğu anlaşıldı. Jandarma ekipleri, ellerinde Osmanlı döneminden kalma tarihi kitapların bulunduğunu söyleyen Bahadır B. (25) ve Fatih B. (23) ile alıcı kılığına girerek 50 bin dolar karşılığında anlaştı. Şekerpınar beldesinde bulunan bir işyerinde tarihi kitapları satmak isteyen kişilerle bir araya gelen jandarma ekipleri, kitapları yanlarında getiren tarihi eser kaçakçılarını yakalayarak karakola götürdü. Kocaeli Etnografya Müzesi uzmanları ve Kocaeli Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'ndaki bilim adamlarının da incelediği kitapların tarihi eser niteliği taşıdığı, yazarları ve basım tarihleri tespit edildi. Tarihi kitaplar ve 20 gram esrar ile ele geçirilen zanlılar, kitapların dedelerinden kaldığını ileri sürdü. Kaçakçılıktan sabıkalı zanlılar adliyeye sevk edildi. Zaman, 01.03.2006 |
|
ROMA DÖNEMİNE AİT ZİYNET EŞYALARI ELE GEÇİRİLDİ Denizli Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ekipleri, Roma dönemine ait yaklaşık piyasa değeri 500 bin dolar olan yüzük, küpe, çıplak erkek tanrı heykeli ve pişmiş topraktan yapılmış koku kabı ele geçirdi. Edinilen bilgilere göre, Denizli Emniyet Müdürlüğü, Roma dönemine ait tarihî eser ve ziynet eşyalarının satılacağı ihbarını aldı. Harekete geçen Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, M.Ö. (63) ve K.G. (41) ile bir araç içinde buluştu. Emniyet ekipleri ile şahıslar arasında anlaşma yapılamayınca zanlılar olay yerinden ayrıldı. Polis ekipleri daha sonra Pamukkale Üniversitesi Hastanesi önünde aracı durdurarak yaptığı aramada tarihî eser ve ziynet eşyalarının yanısıra sahte 100 ABD doları, ruhsatsız tabanca ve bu tabancaya ait beş fişek ele geçirildi. Zaman, 28.02.2006 |
||
ALLIANOI BELGESELİ ERTELENDİ TRT tarafından geçen yıl hazırlanan ve şubat ayında 2 bölüm halinde TRT- 2'de gösterileceği ilan edilen "Su Perisi Allianoi" adlı belgesel "daha sonra gösterilmek üzere" yayından kaldırıldı. Yayın danışmanlığını Allianoi Kazı Başkanı Dr. Ahmet Yaraş'ın, yönetmenliğini de Şirin Sümer'in yaptığı 2 bölümlük belgeselin geçen hafta yayına girmesi gerektiğini belirten Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü Avukat Arif Ali Cangı, şunları söyledi: "Türkiye'nin her yanına dağıtılan afişlerle belgeselin ilk bölümünün 17 Şubat Cumartesi, 2'nci bölümünün de 24 Şubat Cumartesi günü saat 22.30'da yayınlanacağı duyuruldu. Ancak ne olduysa yayınlanmadı. Çok büyük emeklerle hazırlanan belgeselin, tamamlanan Yortanlı Barajı'nı bir an önce işletmeye açmak isteyen DSİ'nin baskısıyla yayından kaldırıldığını düşünüyoruz." Belgeselin yayından kaldırılmasının söz konusu olmadığını belirten TRT Televizyon Dairesi Başkanı Muharrem Sevil ise belgeselin şimdiye kadar yayın akışına hiç alınmadığını öne sürdü. Sevil, şunları söyledi: "Yaptığımız bir işi yayınlamamamız diye bir şey söz konusu olamaz." Hürriyet, 28.02.2006 |
![]() |
|
"ARTİST" DEMİŞ SONRA SÜRMÜŞ Zeugma'nın mozaiklerinin sular altında kalmaması için uğraş veren Gaziantep Arkeoloji Müzesi Müdür Vekili Arkeolog Fatma Bulgan görevinden alındı. Bu duruma, Bulgan ile AKP Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin arasında yaşanan tartışmanın neden olduğu belirtildi. Tartışma, iddialara göre şöyle gelişti: ![]() 21 Kasım 2005 günü AKP Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin, Suriye Sağlık Bakanlığı müsteşarı ve bir heyetle müzeyi gezmek istedi. Müze kapalıydı. Şahin'in talebi üzerine müze açıldı, milletvekili öğle saatlerinde heyetle birlikte müzeye geldi. İddiaya göre, müzeyi gezen Şahin çevredeki görevlilere, "Buraların pisliği ne, siz ne iş yapıyorsunuz? İşe girmek için elimizi ayağımızı öpersiniz, sonra da çalışmazsınız" diye bağırdı. Şahin'in talebi üzerine, ihale komisyonundaki görevi nedeniyle o sırada müze dışında olan Gaziantep Müzesi Müdür Vekili Fatma Bulgan çağırıldı. Bulgan, Fatma Şahin'e müzede personel yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar bulunduğunu söyledi. Milletvekili Şahin'in, heyet önünde Fatma Bulgan'a "Size bizim geleceğimiz haber verilmedi mi? Bizi böyle mi karşılayacaksınız? Artist gibi ortalıkta dolaşıyorsunuz. İhaleyi iptal edip, gitmeyecektiniz" diye bağırdı. Bunun üzerine Müze Müdür Vekili Bulgan, "Sizi kapıda karşılamak mecburiyetinde değilim" yanıtını verdi. ![]() 1988'den bu yana müzede görev yapan Bulgan'ın, bu tartışmadan iki ay sonra Adıyaman Müzesi'ne tayini çıktı. Bulgan yeni görevine, Gaziantep Müzesi'nde üzerine zimmetlenen 42 bin eserin devir işlemlerinden sonra başlayacak. Görevden alınan Bulgan, verdiği savunmada pazartesi günleri müzenin kapalı olmasına rağmen heyet için ziyarete açtırdığını, ancak bir ihaleye başkanlık edeceği için ihalenin ardından müzeye gelebileceğini yetkililere ifade ettiğini yazdı. Ardından da görevine iadesi için Bölge İdare Mahkemesi'ne dava açtı. Gaziantep'teki sivil toplum örgütleri, Bulgan'ın tayinine tepki gösterdi. Bulgan'ın Gaziantep Müzesi'ne Topkapı Sarayı Müzesi'nden geldiğine, müzecilik kurallarını çok iyi bildiğine, Zeugma'da 2. villaların sular altında kalmaması konusunda büyük çaba harcadığına dikkat çeken sivil toplum temsilcileri, kararın siyasi olduğu görüşünü savundu. AKP Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin, Zeugma Müzesi'nde ciddi bir "işletmecilik zaafı" olduğunu, kendisinin de buna müdahale ettiğini söyledi. Şahin, müzeyle ilgili sıkıntıları valiye aktardığını, "bu konudaki şikayetler ilk değil" diyen valinin de müzede görev değişikliğine gittiğini söyledi. Şahin, şöyle konuştu: "Suriye'den gelen 10 kişilik bir heyete müzeyi gezdirmek istedik. Gitmeden de müdürü arayarak bildirdik. Ancak, müzeye gittiğimizde baktık heyetle ilgilenecek kimse yok. Kendisini aradık, bizi 15-20 dakika beklettikten sonra geldi." Bulgan'ın heyetin önünde kendisiyle tartıştığını da söyleyen Şahin, "Kendisine, 'siz burada müdürsünüz, o halde müdürlüğünüzü yapın' dedim. 'Artist gibi ne dolaşıyorsun' demedim. Kişilerle bir işim yok" dedi. Geçen yıl, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'le birlikte Gaziantep Zeugma Müzesi'nin açılışını yapan Başbakan Tayyip Erdoğan, bir yıl gibi kısa sürede böyle bir müze yarattığı için Bulgan'ı kutlamıştı. Gaziantep Valisi Lütfullah Bilgin de müze müdür vekili Fatma Bulgan'a "Müzenin hizmete açılması sırasındaki üstün başarıları" nedeniyle takdir vermişti. Hürriyet, 28.02.2006 |
||
CAMİ'DE BİR KOMİK HIRSIZLIK
Alınan bilgiye göre, Afyonkarahisar'ın Çay ilçesi Hatip Hoca Kurşunlu camisine demir korumaları bükerek içeri giren hırsızlar, tarihi eser diyerek tarihi eser niteliği taşımayan 3 seccade ile bir halıyı alarak kaçtılar. Olayla ilgili soruşturma sürüyor. Afyon Haber, 28.02.2006 |
||
FINANCIAL TIMES'DAN İSTANBUL MODERN'E ÖVGÜ
İngiliz Financial Times gazetesi, "İstanbul Modern" hakkında yayımladığı bir makalede müzeye övgüler yağdırdı. Sarah Woodward'un kaleme aldığı "Bugünün Türkiyesi'nin Estetik Zaferi" başlıklı yazıda, sanat müzesinin İstanbul'un nasıl geliştiğini ortaya koyduğu vurgulandı ve tarihi eserlerden tatmin olan turistler için yeni fırsatlar yarattığı belirtildi. Yazıda, şu görüşlere yer verildi: "Tarihi koleksiyonları dolaştıktan sonra, terasa oturup Topkapı Sarayı'nın ve muhteşem manzaraların keyfini çıkarabilirsiniz. Eski ile yeninin karışımını bu göz kamaştırıcı kentten başka hiçbir yerde bulamazsınız. İşte benim sevdiğim şey de bu." Eczacıbaşı'nın çağdaş bir müze kurmak için 17 yıl önce harekete geçtiği belirtilen yazıda, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın AB ile müzakereler başlamadan birkaç gün önce müzeyi açtığına dikkat çekildi. Gazeteye konuşan İstanbul Modern Kuratörü Roza Martinez, Boğaz'da 8 bin metrekarelik alan üzerine kurulu müzenin yer olarak benzerlerinden üstün olduğuna dikkat çekiyor. Martinez, "İstanbul Modern, örneğin Tate Modern'den daha iyi manzaraya sahip" diyor. Martinez, İstanbul'a gelen turistlerin tarihi eserleri gördükten sonra, İstanbul Modern'e uğradıklarında, ferahlatıcı bir değişiklik yaşayacaklarını da vurguluyor. İstanbul Modern'in bu yıl eylül ayında açacağı "Venedik-İstanbul Sergisi" ile Avrupa'ya damgasını vuracağını belirten Martinez, böylece Venedik Bienali'nin bir kesiminin 110 yıllık tarihinde ilk kez İtalya sınırları dışına taşacağını sözlerine ekledi. Gazetenin sorularını yanıtlayan İstanbul Modern'in Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, İstanbul'da çağdaş bir müze kurmak için 17 yıl süreyle Eczacıbaşı Vakfı ile sıkı bir biçimde çalıştıklarını söyledi. Hürriyet, 28.02.2006 |
||
KONYA, SEYİT HARUN CAMİİ RESTORE EDİLİYOR
Konya'nın Seydişehir İlçesi'nin en önemli tarih ve kültür mirası olan Seyit Harun Camii ve Külliyesi restore ediliyor. Konuyla ilgili bilgi veren AKP Konya Milletvekili Harun Tüfekçi, Seydişehir'in en önemli tarih ve kültür mirası olan Seyit Harun Veli Camii ile hamamında zamanla oluşan yıpranmaların onarımı ve aslına uygun restorasyonunun son derece önem taşıdığını söyledi. Tüfekçi, "Özellikle hamamın içinde bulunduğu durum iyi değildir. Mümkün olduğu kadar eski görünümüne kavuşması için girişimlerimiz olmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Seyit Harun Camii'nin onarımı için gerekli kararı almıştır. Külliyesinde bulunan hamam için de kurul kararı alındıktan sonra ikisinin birlikte restorasyonuna 2006 yılı içinde başlanacaktır" dedi. Konya Hakimiyet Gazetesi, 27.02.2006 |
![]() |
|
![]() |
KARNAVAL ARASINDA MÜZE SOYDULAR! Brezilya'da önceki akşam başlayan Rio Karnavalı'nı fırsat bilen hırsızlar, karnavalın yapıldığı Rio de Janeiro'daki bir müzeden Picasso, Monet, Matisse ve Dali'ye ait dört tablo çaldı. Karnavalın başladığı cuma akşamı Chacara de Ceu Müzesi'ne giren hırsızlar, bir el bombasıyla korkuttukları güvenlik görevlilerine güvenlik kameralarını kapattırdı. O sırada müzeyi gezmekte olan turistleri de tartaklayan hırsızlar, müzedeki en değerli eserleri almayı başardı. Pablo Picasso'nun 'The Dance', Salvador Dali'nin 'The Two Balconies', Henri Matisse'in 'Luxemburg Garden' ve Claude Monet'nin 'Marine' adlı tablolarını alan hırsızlar, müzeden çıkıp karnavalı kutlayan kalabalığın arasına katılıp gözden kayboldu. Müze Müdürü Vera de Alencar, soygunun bu işin uzmanları tarafından yapılmış gibi göründüğünü belirtti. Polis, çalınan tabloların ülke dışına çıkarılmasını önlemek için ülke çapında bir çalışma başlattı. Milliyet, 26.02.2006 |
|
EFES'İ IŞIKLANDIRMAK İÇİN 38 KM KABLO DÖŞENDİ
İzmir'in Selçuk ilçesindeki Efes Antik Kenti'nde yürütülen ışıklandırma çalışmaları tamamlanmak üzere. Kentteki ışıklandırma çalışmaları için bugüne kadar 38 kilometre kablo döşendi. Antik kentin, akşam karanlık çöktükten sonra da yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilebilmesi için geliştirilen ışıklandırma çalışmalarına 2004'ün Mayıs ayında elektrik tesisatı yenileme projesiyle başlandı. Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) tarafından yürütülen projenin ikinci kısmını oluşturan cadde aydınlatmalarında kullanılan armatürlerin değiştirilmesi ve diğer mekan aydınlatmaları ise 2005 yılında başladı. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, bugüne kadar Efes Antik Kenti'nde 38 kilometre kablo döşediklerini, 6 bin armatür yerleştirdiklerini hatırlatarak, “Kentin tüm temizlik işi ve bakımını da yaptık. 70 dönüm alanda 50 yıldır el sürülmemiş yerleri temizleyerek bakımını gerçekleştirdik. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte çok güzel bir çalışma yürüttük.” dedi. Efes Antik Kenti'nin ışıklandırma ve bakım çalışmalarına bugüne kadar 3.5 milyon YTL harcandığını aktaran Ulusoy, “Sayın başbakanımız da burayı gezdiler ve yapılan çalışmaları beğendiler. Çalışmalar tamamlanmak üzere. Tamamlandıktan sonra akşamları da ziyarete açılacak. Ancak bunun ne zaman olacağına bakanlık karar verecek.” diye konuştu. Efes Müze Müdürlüğü yetkilileri, kentte yapılan ışıklandırma çalışmalarının son durumu ile ilgili şu bilgileri verdi: “Antik kentteki protokol yolu, Meryem Ana Kilisesi, tiyatro, mermer cadde, Celsus kitaplığı, Aşağı Agora, Kuretler caddesinin cadde ve mekan aydınlatması tamamlandı. Odeon ve Yukarı Agora'da aydınlatma çalışmaları da tamamlanmak üzere.” Zaman, 26.02.2006 |
||
TARİHİ KÖŞKTEN 'ESER' KALMADI
İstanbul'da Sağlık Bakanlığı'na devredilen Erenköy Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi'nin bahçesindeki SSK'ya ait tarihi Ziya Paşa Köşkü'nden 12 kamyon tarihi eser kaçırıldı. SSK müfettişlerini ve polisi harekete geçiren soygunun boyutunun çok büyük olduğu sadece kayıp dokuz tablonun değerinin 1 milyon YTL'yi bulduğu belirtiliyor. 16-17 Şubat tarihinde gerçekleşen olayda hırsızlar köşkte bulunan 150 adet sandalye, 35 adet kapı, masa, koltuk, yatak ve resimleri kamyonlara yükleyerek taşıdı. SSK yetkilileri olaydan hastane yönetimini sorumlu tutarken eski başhekim Dr. Erdal Atalay köşkten bir kamyon hurda attıklarını ancak diğer 11 kamyon iddiasının yalan olduğunu söyledi. Sabah, 25.02.2006 |
![]() |
|
TARİHİ KİLİS EVLERİNİN YAŞATILMASI İÇİN KAMPANYA BAŞLATILDI Her yıl binlerce turistin giriş-çıkış yaptığı Öncüpınar sınır kapısında yer alan Kilis'te turizme hizmet etmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması için tarihi Kilis evlerinin restorasyonu için kampanya başlatıldı. 'Bir ev de sen al yaşat' sloganıyla başlatılan kampanyada tarihi binaların yıkılmasının önüne geçileceği ve gelecek nesillere aktarılacağı ifade edildi. Kampanyanın mimarı olan Kilis Belediye Başkanı Mehmet Abdi Bulut, eski Kilis evlerini ayakta tutmak, turizme kazandırmak, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle korunmasını sağlamak için kampanyayı başlattıklarını dile getirdi. Bulut, yaptığı açıklamada, Kilis'in tarihi ve kültürel zenginliklerinin korunması ve turizme açılması, eski Kilis evlerinin 40-50 yıl öncesinde olduğu gibi aslına uygun olarak restore edilmesinin büyük önem taşıdığını belirterek, “Bu evleri, restore edip, Belediye Konukevi başta olmak üzere turizm ve diğer amaçlar için çeşitli projeleri devreye koyarak, hizmete açmayı planlıyoruz. Öncüpınar sınır kapısı bizim sınırımızda. Buradan yıl içerisinde Türkiye'yi ya da Suriye'yi gezmek isteyen turistlerin geçiş noktası durumundayız. Bu sirkülasyondan yararlanmalıyız. 'Bir ev de sen al yaşat' sloganlı projemize, tüm vatandaşlarımızdan destek bekliyoruz. Geleneksel halk kültürü ve yaşam tarzını gelecek kuşaklara taşımak ve kentimizin tarihi kent dokusunu korumak amacıyla başlattığımız çalışmaların başarılı olması için desteğe ihtiyacımız var. Belediye olarak, proje kapsamında, satın alınan eski bir Kilis evinin restorasyonuna başladık.”dedi. Kilis için tarihi evlerin öneminin çok büyük olduğunu aktaran Başkan Bulut, “Tarihi bir Kilis evi, bizim için adeta Kilis'in tapu senedi ve gerçek kimliği gibidir. Kilis'in tarihi dokusunu korumaya kararlıyız. Tescilli, SİT alanı olarak imar planımızda belirlenen alan için vatandaşlarımızdan olduğu kadar kamu kurum ve kuruluşlarından da gerekli desteği bekliyoruz. Kilis'in tarihi ve turistik kentlerin en önünde gelen bir şehir olarak alınmasını sağlamalıyız. Bu şekilde kentimize gelen yerli ve yabancı turist sayısında büyük bir artış olacaktır. Bu işten halkımız ve esnafımızda yararlanacak.'' diye konuştu. Zaman, 25.02.2006 |
||
HEYKELİN BÜYÜK USTASINA SAYGI
![]() Heykeltraş Zühtü Müridoğlu'nun doğumunun 100. yıldönümü dolayısıyla Yapı Kredi Kültür Sanat ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi işbirliğiyle gerçekleştirilen "Zühtü Müridoğlu: Resim, Heykel: Bütün Bir Yaşam" adlı retrospektif sergi, büyük ustaya saygı niteliğinde. Taş, ahşap, bakır, demir ve alçı dahil olmak üzere birçok malzemeden yararlanarak pek çok soyut ve figüratif heykel üreten Zühtü Müridoğlu, Ali Hadi Bara, Nusret Suman, Ratip Aşir Acudoğu, Hüseyin Gezer, Mehmet Şadi Çalık ve İlhan Koman ile birlikte Cumhuriyet kuşağının ilk heykel sanatçıları arasında yer aldı. Müridoğlu'nun en çok bilinen eseri, Beşiktaş'ta bulunan Barbaros Anıtı. Müridoğlu, bu anıtı 1939 - 1944 arasında meslektaşı Hadi Bara ile yaptığı ortak bir çalışmayla gerçekleştirdi. Sanatçının anıt alanında verdiği diğer yapıtlar arasında Zonguldak Atatürk Anıtı (1941 - 1946), Anıtkabir kabartmalarından Dumlupınar (1951 - 1953), Muş Atatürk Anıtı (1963 - 1965) ve Büyükada Atatürk Anıtı (1964 - 1965) yer alıyor. 26 Ocak 1906'da İstanbul'da doğan Zühtü Müridoğlu, 1924'te Sanayi - i Nefise Mekteb - i Âlisi'nin resim bölümüne girdi. Daha sonra heykel bölümüne geçti ve 1928'de öğrenimini tamamlayarak Fransa'ya gitti. 1928 - 1932 arasında Colarossi Akademisi'nde Marcel Gimond'un öğrencisi oldu. Fransa'daki eğitim süresi tamamlanınca, Ocak 1932'de İstanbul'a dönen Müridoğlu, kısa süre sonra Samsun Lisesi'ne resim öğretmeni olarak atandı. Ama taşra yaşamıyla pek uyuşamadı. Heykel çalışmaları kişisel bir sergi açacak düzeye gelince, arkadaş ve hocalarının da katılımıyla, Gülhane Parkı'nın girişindeki Alay Köşkü'nde Türkiye'deki ilk heykel sergisini açtı. Zühtü Müridoğlu, 1933'te kurulan D Grubu'ndaki tek heykeltraştı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretmenlik yaptıktan sonra 1950'de Akademi'nin Heykel Bölümü'nde atölye öğretmenliğine getirildi, 1971'den sonra ağaç uygulama atölyesinin başına geçti. 1974'te emekli olan, 1991 yılında kendisine verilen Devlet Sanatçılığı unvanını reddeden Müridoğlu, 21 Ağustos 1992'de öldü. Klasik batı müziğine, özellikle Wagner'e hayran olduğu bilinen sanatçının opera, bale ve tiyatroya ilgisi yapıtlarına da yansıdı. Ahşap, bronz ve pişmiş toprak gibi tekil malzemelerden kurduğu heykellerin yanında, iki farklı malzemeyi, örneğin ahşap ile bakırı, demir çubuk eşliğinde betonu, ahşap ile demiri bir bütünlük oluşturacak biçimde kullandı Müridoğlu. Sergi, Zühtü Müridoğlu'nun sanatını, Türk heykelindeki üçüncü kuşak üyelerinin önde gelenlerinden biri olarak ilk kez toplu biçimde, daha önce sergilenmemiş yapıtları ve kullanmış olduğu malzemeler eşliğinde tanıtıyor. Milliyet, 25.02.2006 |
||
GELİBOLU ALEADDİN KALFA MEZARLIĞI'NDA BULUNAN TARİHİ MEZAR TAŞLARI, MEVLEVİHANE'DE SERGİLENECEK Çanakkale'nin Gelibolu ilçesi, Aleaddin Kalfa Mezarlığı'nda bulunan, Türk askerleri ile büyüklerine ait yaklaşık 600 parça tarihi mezar taşının, Milli Savunma Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında yapılacak protokolden sonra Mevlevihane'nin bahçesinde oluşturulacak Açık Hava Müzesi'nde sergileneceği kaydedildi. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Gelibolu Belediye Başkanı Cihat Bingöl, Aleaddin Kalfa Mezarlığı'ndan toplayarak biriktirdikleri ve Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ile yaptıkları ortak bir çalışma programı dahilinde Gelibolu'da hayatını kaybeden Türk askerleri ile Türk büyüklerinin tarihçeleri üzerinden bir çalışma yaptıklarını belirterek, "Bu çalışmayı kısa bir zaman sonra fakülte ile birlikte, bir kitaba dökeceğiz. Bilimsel bir çalışma yapıyoruz. Buradan topladığımız ve bir araya getirdiğimiz mezar taşlarını da Milli Savunma Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında yapılacak protokolden sonra, Mevlevihane'mizin bahçesinde bir Açık Hava Müzesi şeklinde sergilemeyi düşünüyoruz. Bunların Türkçeleştirilmeleri fakülte tarafından yapıldı. Yanına bir de yabancı konuklarımız için de İngilizcesi tercüme edilip yazılacak." dedi. Gazete Boğaz, 25.02.2006 |
![]() |
|
![]() |
DEDEKTÖRLE KAZDILAR
Tarsus'ta Roma dönemine ait mermer boğa başı heykeli ile bronz sikke ele geçirildi. Edinilen bilgiye göre, Mersin İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat ekiplerinin uzun süren çalışmaları sonucu Tarsus İlçesi'ne bağlı Gülek Beldesi Talim Tepe mevkiinde dedektörle kazı yapan M.S ve A.C 7 adet Roma dönemine ait bronz sikke ile suç üstü yakalandı. Olayla ilgili İ.S'ninde Roma dönemine ait kartal heykelini daha önceden bulduğu ve satmak için evinin bahçesine gömdüğü tespit edildi. Yakalanan zanlılar gözaltına alındıktan sonra savcılığa sevk edildi. Tarsus Müze Müdürü Kadir Yanık yapılan operasyonda yakalanan tarihi eserlerin M.S. 3-4. yüzyıla ait olduğunu belirterek heykelin Gülek Kalesi'nin yakınlarında bulunduğunu tahminlerince savaş sırasında kale tahrip olmadan önce kale dışına çıkarıldığını kaydederek heykelin büyük olasılıkla kale komutanını temsil ettiğini söyledi. Tarsus Haber, 25.02.2006 |
|
SİVAS, BURUCİYE MEDRESESİ KÜLTÜR VE EL SANATLARI MERKEZİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Sivas'ta 1271 yılında Anadolu Selçukluları döneminde yaptırılan Buruciye Medresesi, başlatılan onarım çalışmalarının ardından kültür ve el sanatları merkezine dönüştürüldü. Merkez, 28 Şubat'ta Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un da katılacağı bir törenle hizmete açılacak. Anadolu Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Sivas'ın ileri gelenlerinden aslen Hamedan yakınlarındaki Burucird şehrinden olan Muzaffer Burucerdi tarafından pozitif bilimlerin okutulması amacıyla yaptırılan Buruciye Medresesi'nde Sivas Valiliği tarafından başlatılan onarım faaliyetleri kapsamında temel güçlendirme ve drenaj çalışması yapıldı. Özgün revak döşeme seviyeleri belirlenerek, ortaya çıkan verilere göre belirlenen döşeme seviyesinde taş kaplaması yapılan eserin dış ve yan cephe duvarlarının boşalmış kesimleri mevcut örgüye uygun olarak moloz taş örgüyle takviye edildi. Amacına uygun olarak kullanılacak medresede, Buruciye sohbetleri, müzik akşamları, sinema ve şiir günleri gibi faaliyetler düzenlenecek. Çeşitli sergilerin de açılacağı medresede, Osmanlıca, hüsnü hat, ney, tezhip, ebru, cam üfleme, gümüş kakmacılığı, çömlekçilik, çubukçuluk, ahşap oyma gibi kurslar da verilecek. Zaman, 25.02.2006 |
![]() |
|
|
||
![]() |
||
|
TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI
Konya'nın Seydişehir İlçesi'nde tarihi eser kaçakçılığı yapmak istediği iddia edilen 2 kişi yakalandı. Tarihi eser kaçakçılarıyla ilgili çalışmalarını sürdüren Seydişehir Jandarma Komutanlığı ekipleri, Ulukapı Mahallesi'nde ikamet eden M.Y.'nin (44) evine düzenledikleri operasyonda Roma dönemine ait iki tarihi eser ele geçirdi. Eserlerden birinin Roma dönemine ait Kibele heykeli, diğerinin de yine Roma dönemine ait mimari bir yapı taşı olduğu tespit edildi. Olayla ilgili olarak M.Y. ve N.O. (45) jandarma tarafından gözaltına alındı. Merhaba Gazetesi, 24.02.2006 |
||
MACHTELD MELLINK'İ KAYBETTİK
Doktorasını 1943 yılında Hollanda Utrecht Üniversitesi'nde yapan ve bilimsel çalışmalarını 1949 yılından itibaren Bryn Mawr College Arkeoloji Bölümü'nde sürdüren Prof.Dr. Machteld Mellink yaşamını yitirdi. Uzun yıllar aynı kolejin arkeoloji bölümü başkanlığını da yürüten Prof. Mellink 1947-49 yılları arasında Tarsus ve 1950-65 yılları arasında ise Gordion kazılarına katılmış; 1963-70 yılları arasında Elmalı tarihöncesi yerleşmesi kazısının başkanlığını yürütmüştür. Mellink 1980-84 yılları arasında ise Amerikan Arkeoloji Enstitüsü'nün başkanlığını sürdürmüştür. TAYHaber, 25.02.2006 |
![]() |
|
![]() |
ARCHATLAS'IN BABASI YAŞAMINI YİTİRDİ Eski kültürlerin dünya üzerindeki yayılımını uzaktan algılama yöntemleri ve uydu haritalarıyla anlamayı hedefleyen, dijital kartografya teknolojileri kullanarak arkeolojik yerleşme dokusu ve eski kültürlerin doğal çevreyle olan ilişkilerini açıklamaya çalışan, arkeoloji biliminin önemli projelerinden birisi olan ArchAtlas'ın fikir babası ve yöneticisi, Oxford Üniversitesi Arkeoloji ve Sheffield Üniversitesi Eski Dünya Prehistoryası bölümleri öğretim üyesi Prof.Dr. Andrew Sherratt yaşamını yitirdi. Prof. Sherratt'ın "Economy and Society in Prehistoric Europe: Changing Perspectives", "Archaeological Theory: Who Sets the Agenda?", "The Cambridge Encyclopedia of Archaeology" gibi yayınları ve birçok makalesi bulunmaktadır. TAYHaber, 25.02.2006 |
|
PERİBACASI ZENGİNİ ARKEOLOG Nevşehir'de peribacalarının sayımı devam ederken, işlemleri tamamlanan 350 peribacası Müze Müdürlüğü'nde görevli Arkeolog Murat Gülyaz'a zimmetlendi. Nevşehir Müze Müdürü Halis Yenipınar, "Yaptığımız uygulama, Kültür ve Turizm Bakanlığı adına yapılmaktadır" dedi. Gülyaz ise peribacalarının kendi üzerine zimmetlendiğini bilen arkadaşlarının kendisini sık sık telefonla arayarak, "Bugün Göreme'de senin peribacalarından bir tanesini göremedik, çaldılar mı acaba" şeklinde şakalar yaptıklarını söyledi. Hürriyet, 24.02.2006 |
![]() |
|
İKİ TARİH CANLANACAK
Manisa'da iki tarihi eserin canlandırılması için harekete geçildi. Demirci'de 2004 yılında elektrik kontağından çıkan yangında büyük hasar gören 600 yıllık Yakup Çelebi Camii'nin çatısı belediye ve hayırseverlerin katkılarıyla onarıldı, sıra iç ve dış donanımın tamirine geldi. Yunuk Emre ve Taptuk Emre türbelerinin bulunduğu Emre Köyü'ndeki, 1548'de Carullah Bin Süleyman tarafından yaptırılan cami de bakımdan geçirilecek. Demirci Belediye Başkanı Mithat Erşahin, 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu'ndan gerekli izni aldıktan sonra restorasyon çalışmalarına başladıklarını belirterek, "Yakup Çelebi Camisi'nin önce çatısını yaparak, kış şartlarında içinin etkilenmesini önledik. Dokusuna uygun biçimde camiyi yeniden yapılandıracağız ve en kısa zamanda hizmete açacağız" dedi. Vakıflar Genel Müdürlüğü, Emre Köyü'ndeki tarihi caminin restorasyonuna karar verdi. Bursalı Şeyhzade Abdurrahman Efendi adlı ustanın kalem işi resimleriyle süslü caminin tamir edileceği haberi, köy halkını çok sevindirdi. Köy Muhtarı İbrahim Karaman, TBMM Başkanı Bülent Arınç başta olmak üzere çeşitli yerlere başvuruda bulunduğunu, sonunda tarihi camiyi kurtarmayı başardıklarını söyledi. Yeni Asır, 24.02.2006 |
||
![]() |
TABYALAR YENİDEN DÜZENLENİYOR
Çanakkale'de yıllardır bakımsızlık sebebiyle adeta hayvanların barınağı haline gelen Namazgah ve Ertuğrul tabyaları yeniden düzenlenerek gerçek kimliğine kavuşuyor. “Gelibolu Yarımadası, Kilitbahir Kalesi, Namazgah Tabyası, Ertuğrul Tabyası, Yahya Çavuş Şehitliği ve Şehitler Abidesi Restorasyonu ile Onarım ve Çevre Düzenlemesi” kapsamında başlatılan tabyalardaki çalışmalar aralıksız olarak gece gündüz devam ediyor. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan yetkililer Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı çerçevesinde bölgede devam eden çalışmaların bütün hızıyla sürdüğünü belirterek, “Bu kapsamda Namazgah ve Ertuğrul tabyalarının bulunduğu bölgelerde çevre düzenleme çalışmaları hız kazandı. Bu bölgede yer alan tabyaların bulunduğu bölgelere küfeki adı verilen taşları döşüyoruz. Böylece tabyaların bulunduğu bölge daha güzel bir görünüme kavuşuyor. Ayrıca tabyaların etrafındaki bölgelere de küp granit taşlar döşeniyor. Buradaki çalışmalarımızı 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferinin 91. yıldönümüne kadar tamamlamayı planlıyoruz. Çalışmalarda tabyaların iç kısımları da sıva yapılarak orijinal bir hale getiriliyor. Restorasyon ve onarım çalışmalarının ardından bu tabyaların içi, bölgede çıkan savaş eserleri sergilenecek birer mini müze haline gelecek” dediler. Gazete Boğaz, 24.02.2006 |
|
ALLIANOI İÇİN BİLİM KURULU OLUŞTURULDU
Allianoi Girişim Grubu dönem sözcüsü Av. Arif Ali Cangı, Allianoi'un korunması için çözüm üretecek olan Bilim Kurulu'nda "Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji" bilim dalından da bir uzmana yer verilmesi gerektiği söyledi. Allianoi girişim grubu öncüsü Av Arif Ali Cangı, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamasında şunlara yer verdi. "Bergama Yortanlı Barajı göl alanı içinde kalan ve barajda su tutulması ile yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Allianoi ile ilgili olarak, İzmir II.Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından Bilim Kurulu oluşturulması için 13 Ekim 2005 tarih ve 1453 sayılı karar alınmıştı. Kararda özetle; "Allianoi'un "Dünya mirası literatürüne girebilecek nitelikte korunması gerekli Kültür Varlığı olduğu, Allianoi'un korunmasına yönelik önlemlerin, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından çözümlenmesine, çözüm üretilene kadar barajda su tutulmamasına…" karar verilmişti. Edinilen bilgiye göre, koruma kurulu kararında söz edilen Allianoi'un korunmasına ilişkin koruma önlemlerini belirlemek için bilim kurulu oluşturuldu. Bu kurulda, arkeoloji, jeoloji, inşaat mühendisliği ve mimarlık bilim dallarından uzmanlar bulunmaktadır. Seçilen uzmanlar; Prof Dr.Hayat Erkanal (AÜ- DTCF Arkeoloji Bölümü), Doç Dr.Kutalmış Görkay (AÜ - DTCF Arkeoloji Bölümü), Prof.Dr.Vedat Toprak (ODTÜ - Jeoloji Mühendisliği), Prof Dr.Halil Önder (ODTÜ - İnşaat Mühendisliği), Prof.Dr.Ataman Demir (MSÜ - Mimarlık Fakültesi). Ancak, Allianoi'un "suyla tedavi merkezi yani kaplıca" olduğu göz ardı edilmiş, Kurulda bu alandan bir uzmana yer verilmemiştir. Allianoi, 1800-2000 yıllık tarihi ile ülkemizde sağlam kalmış halen kullanılabilecek sıcak suyu olan, dünyanın doğa tarafından en iyi korunmuş ve en sağlam kalabilmiş sağlık yurtlarından biridir. Allianoi'un bir sağlık yurdu, suyla tedavi merkezi yani kaplıca olması yönü de göz önüne alınarak, oluşturulan bilim kurulunda, bu konunun uzmanlık alanı olan "Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji" bilim dalından bir uzmana da yer verilmelidir"dedi. Arif Ali Cangı, Bu amaçla Kültür Bakanlığı - Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne ekli/aşağıdaki dilekçe konu hakkında kendilerini bilgilendirdiklerini söyledi. Bergama Kuzey Ege Gazetesi, 24.02.2006 |
||
![]() ![]() |
TÜRBEYE TAHRİK BOMBASI
Şii ve Sünni politikacılar Irak'ta yeni bir hükümet kurmaya çalışırken üç günde Şii hedeflerine üç saldırı düzenlendi. Dünkü saldırının hedefi ülkenin kuzeyindeki Samarra kentinde "Beklenen Mehdi"nin son göründüğü yer olduğuna inanılan Askariye Türbesi oldu. Polis kılığıyla türbeye gelen saldırganlar, 20 metrelik altın kubbeyi yerle bir etti. İmam Ali el-Hadi diye de anılan bin yıllık türbeyi basan silahlı adamlar önce güvenlik görevlilerini bağlayarak etkisiz hale getirdiler, sonra patlayıcı yerleştirerek altın kubbeyi havaya uçurdular. Şans eseri saldırıda ölen ya da yaralanan olmazken, Şiilerin dört kutsal mekanından biri kabul edilen türbeye düzenlenen saldırı büyük infial uyandırdı. Irak'ın önde gelen Şii dini liderlerinden Büyük Ayetullah Ali el-Sistani, Şiiler'den, saldırıyı kınamaları için harekete geçmelerini istedi. Ancak Sistani'nin bu çağrısı 60 Sünni camisine saldırı düzenlenmesini engelleyemedi. Misilleme olarak yapıldığı bildirilen saldırıların üçünde patlayıcıların kullanıldığı ve hedef alınan camilerin yerle bir edildiği ifade edildi. Bazı silahlı Şiilerin otomatik tüfeklerle ve roketatarlarla camilere saldırdığı bildirildi. Başbakan İbrahim Caferi, üç günlük matem ilan etti. Başbakan'ın ulusal güvenlik danışmanı Muvaffak Rubai, saldırganların polis üniforması giydiğine işaret ederek, bu saldırıyı ülkenin birliğini bozmaya yönelik bir provokasyon olarak değerlendirdi ve eylemin El Kaide'nin izlerini taşıdığını belirtti. Patlamayla ilgili olarak üç kişi tutuklanırken, türbedeki kutsal emanetlerin de zarar gördüğü bildirildi. İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de, saldırının ardından 7 günlük yas ilan ederek, "Bu, muhtemelen siyonist istihbarat servisleri ve Irak'ın işgalcileri tarafından düzenlenmiş siyasi bir cinayettir" diye konuştu. Şiilerin 1000 yıllık kutsal mekanı olan ve altın kubbesi 1905 yılında tamamlanan türbeye yapılan saldırı infial yarattı. Misilleme olarak 60 Sünni camisine saldırıda bulunuldu. Bağdat'ın 125 km kuzeyindeki Samarra'daki Askariye Türbesi'nde "Kayıp İmam" ya da "Beklenen Mehdi" diye adlandırılan 12'inci İmam'ın, babası ve büyükbabasının, yani 10'uncu ve 11'inci imamın türbeleri bulunuyor. Şii inanışına göre 12'nci İmam Muhammed Hasan el-Asker, 867 yılından beri kayıp. Bu kutsal zatın, geri gelip dünyayı düzene kavuşturacağına inanılıyor. Hürriyet, 23.02.2006 |
|
KAÇAK KAZI YAPAN İKİ KİŞİ YAKALANDI Aydın'ın Germencik Belediyesi'nde görevli 2 kişi kaçak kazı yaparken yakalandı. Alınan bilgiye göre, Germencik İlçesi Dağkaraağaç köyünde Yaşar Güler'in tarlasından geçen Germencik Belediyesi'ne ait su borusunu patlamış gibi gösterip, tamirat yapılıyor görüntüsü altında kaçak kazı yapan belediyede görev yapan M.G ve kepçe operatörü F.A, jandarma ekiplerince yakalandı. Zanlılar, Cumhuriyet Savcısının talimatı ile ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. Aydın Denge Gazetesi, 23.02.2006 |
METROPOLITAN ÇALINTI ESERLERİ İADE EDECEK New York Metropolitan Müzesi, İtalya'dan çalındığı belirtilen bazı tartışmalı tarihi eserlerin bu ülkeye iade edilmesini kabul eden bir anlaşmayı imzaladı. İtalya Kültür Bakanı Rocco Buttiglione ile New York Metropolitan Müzesi Başkanı Philippe de Montebello tarafından imzalanan anlaşma ile aralarında 2 bin 500 yıllık bir antik Yunan vazosu ve Helenistik döneme ait 15 gümüş parça İtalya'ya verilecek. Buttiglione, imzanın ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, "İtalya kazandı, New York kaybetmedi" dedi. Anlaşmaya göre, 1972'de Metropolitan Müzesi tarafından 1 milyon dolara satın alınan vazo, İtalya'ya dönmeden önce 2008'e kadar müzede kalacak. Sicilya'dan elde edilen gümüş parçalar ise 2010 yılına kadar iade edilmiş olacak. Radikal, 23.02.2006 |
|
DİVRİĞİ ULU CAMİİ İÇİN 4. KEZ İHALE YAPILACAK UNESCO'nun koruma çalışmaları kapsamında 'Dünya Kültür Mirası' listesinde yer alan Sivas'ın Divriği ilçesindeki Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nın restorasyonu için 4. kez proje ihalesine çıkılıyor. Sivas Valisi Hasan Canpolat, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nı iki yıl içinde üç defa proje ihalesine çıkardıklarını, bu süre içinde herhangi bir sonuç alamadıklarını söyledi. Mart ayı içinde Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası için 4. kez proje ihalesine çıkacaklarını anlatan Canpolat, “Biz tekrar çağrı yapıyoruz. İhaleyi zaten ilan ettik ama tekrar duyuruyoruz. Elinden bir iş gelen herkes, bütün kişi ve kurumlar bu işe ilgi göstersinler. Bu işi Türkiye'nin kapasitesinin çözeceğine inanıyoruz. Ülkenin en yetkili firmaları, üniversiteler bu ihaleye katılabilirler.” dedi. Divriği Ulu Camii'de yapılacak çalışmanın proje ihalesi olduğunu özellikle vurgulayan Canpolat, “Altını çizerek söylüyorum. Restorasyon ihalesi değil. Kamuoyuna böyle yansıdı. Sanki cami ihale ediliyormuş gibi. Bu bir proje ihalesi.” diye konuştu. Öte yandan Sivas Valiliği öncülüğünde, Divriği'de kaymakamlık ve belediye tarafından ilçenin kültürel mirasını ortaya çıkaracak 'Divriği'deki Kültürel Mirasın Korunması Eylem Planı' çalışması başlattıklarını belirten Canpolat, amaçlarının Divriği'yi bir bütün olarak ele almak olduğunu söyledi. Canpolat, “Divriği'yi Safranbolu gibi kültür turizminin merkezlerinden yapmak istiyoruz. Proje çok boyutlu.” dedi. Anadolu beyliklerinden Mengücekoğulları döneminde hükümdar Süleyman Şah oğlu Ahmed Şah'ın 1228 yılında yaptırdığı Divriği Ulu Camii, UNESCO'nun koruma çalışmaları kapsamında oluşturulan 'Dünya Kültür Mirası' listesine alınmıştı. Zaman, 22.02.2006 |
||
PARMAKSIZ HERODOT
Bodrum Kalesi'nin önünde bulunan Herodot heykelinin sol elinin işaret parmağı kimliği belirsiz kişi veya kişilerce kırıldı. M.Ö. 5. yüzyılda bu bölgede yaşadığına inanılan ünlü tarihçinin heykeli 2003'te Bodrum Belediyesi tarafından yaptırılmıştı. Olayın faili henüz belirlenemezken yetkililer parmağın onarılacağını açıkladı. Radikal, 22.02.2006 |
![]() |
|
TARİHİ ESER OPERASYONU ANTİK KENTİ ORTAYA ÇIKARDI
İstanbul'da, Roma ve Osmanlı dönemlerine ait 4 parça tarihi eseri alıcı rolündeki polislere 75 bin dolar karşılığında satmaya çalıştığı öne sürülen 2 kişi gözaltına alındı. Mali Suçlarla Mücadele ekipleri, ellerindeki tarihi eserleri satmak amacıyla müşteri arayan kişilerle irtibat kurdular. Avcılar'daki buluşma yerine gelen zanlılar, alıcı gibi davranan polislerden 4 parça eser için 75 bin dolar istediler. Polisle anlaşan emlakçı Burhan Burgucu ile özel bir bankada çalışan Alpaslan Metin geldikleri otomobilin bagajından eserleri çıkarınca yakalanan Burgucu ve Metin, "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa Muhalefet" suçundan tutuklandı. Eserlerin bulunduğu Küçükçekmece'deki köye giden ekipler, Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait olduğu sanılan yerleşim alanında çeşitli bulgularla karşılaştılar. İstanbul Arkeoloji Müzesi yetkilileri köyde çalışma başlattı. Milliyet, 22.02.2006 |
||
![]() |
UZUNCABURÇ 30 YIL ÖNCEKİ SİDE GİBİ
Silifke ilçesindeki Uzuncaburç Antik Kenti, Antalya'daki Side Antik Kenti kadar zengin tarihi dokuya sahip olmasına karşın, tanıtım eksikliği nedeniyle yeteri kadar turist çekemiyor. M.Ö 3. yüzyılda bölgenin yürütme merkezi olan Uzuncaburç'ta üçüncü bir tapınağın varolduğu yönünde bulgulara rastlanıldığı söyleyen uzmanlar, kentin zengin yapılarıyla pek çok antik kentten daha ayrıcalıklı bir konumda olduğunu belirtti. Uzuncaburç Belde Belediye Başkanı İshak Yılmaz'ın hedefi ise bölgede Side gibi bir çekim merkezi yaratmak. Yılmaz "Uzuncaburç, Antalya'daki Side'nin 30 yıl önceki halini andırıyor. Henüz bakir durumda. Başarılı bir tanıtım çalışmasıyla Uzuncaburç'un turizmden hak ettiği payı alacağına inanıyorum. Biz de Side gibi etkin tanıtımla turizm pastasından pay almak istiyoruz" diye konuştu. Radikal, Foto: Veli Gürhan, 22.02.2006 |
|
IRCCZSID - MİMARİ RESTORASYON KONFERANSLARI 2006 “MİMARİ RESTORASYON VE PROBLEMLERİ”
Tarihi yerleşmelerde restorasyon konusunda bilinçlenmeye katkı amacıyla İtalyan Restorasyon Enstitüsü IRCCZSID, bu yerleşmelerde konferans için işbirliği yapmakta. IRCCZSID'ın Türkiye'de konferans için işbirliği yaptığı iki tarihi yerleşme Taraklı ve Bergama. Taraklı Belediyesi ve Bergama Ticaret Odası ile yapılan işbirliği çerçevesinde, IRCCZSID başkanı mimar Roberto Raccanello ' Mimari Restorasyon ve Problemleri ' konusunda deneyimlerini aktaracak. 'IRCCZSID - Mimari Restorasyon Konferansları 2006/ Taraklı ' adlı ilk konferans Taraklı'da 21 mart 2006 salı günü saat 14.00'te Taraklı Kültür Evi'nde, 'IRCCZSID - Mimari Restorasyon Konferansları 2006/ BERGAMA' adlı ikinci konferans ise Bergama'da 23 mart 2006 perşembe günü saat 14.00'te Bergama Meslek Yüksek Okulu Konferans Salonu'nda gerçekleştirilecek. Konferanslar restorasyon ile ilgilenen tüm kişilere açık olacak. TAY Haber, 22.02.2006 |
||
![]() |
DEFİNECİLER 20 MAĞARAYI ÇÖKERTTİ!
Ilısu Barajı suları altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya olan Hasankeyf'in başı, şimdi de define arayanlarla dertte. Batman'ın bu antik kentinde izinsiz altın arayan definecilerin kazıları Hasankeyf'te 20 mağaranın çökmesine neden oldu. Ilısu Barajı tehdidinden kurtulması için mücadele edilen Hasankeyf'te Uzundere-Karaköy yolu üzerinde bulunan mağaraların bir bölümünün çöktüğü, yaklaşık 20 mağaranın definecilerin yaptığı kazılar nedeniyle yıkıldığı belirtildi. Arkeolojik kazı heyeti Başkanı Prof. Dr. Abdulselam Uluçam da antik kenti ziyaret edenlerden, burada etkinlik yapanlardan ve dinamit patlatarak balık tutanlardan dert yandı. Yerli ve yabancı turistlerin ziyaretleri sırasında tarihi eserlere büyük zarar verdiğini belirten Uluçam, Süleyman Koç Camii'nin de bazı bölümlerinin son iki yılda çöktüğünü ifade etti. Turistlerin beraberinde getirdikleri çöplerin de Hasankeyf'i olumsuz etkilediğini belirten Uluçam, "Sadece bu olumsuzluklar yaşanmıyor. Dicle Nehri'nde balık avlayanlar, tarihe ne kadar zarar verdiklerinin farkında değil. Birçok eser, dinamit patlattırılınca yıkılmış durumda" dedi. Milliyet, 21.02.2006 |
|
AYDIN'DA 2005'TE MÜZE VE ÖREN YERLERİNDEN 730 BİN YTL GELİR ELDE EDİLDİ
Aydın İl Kültür ve Turizm Müdürü Nuri Aktakka, ''2005 yılında Aydın'da müze ve örenyerlerinden 730 bin YTL gelir elde edildi'' dedi. Aktakka, yaptığı açıklamada 2005 yılı içerisinde Aydın'da bulunan dört müzenin 139 bin 682 kişi, sekiz örenyerinin 352 bin 371 kişi tarafından ziyaret edildiğini belirterek ''2005 yılında Aydın'da müze ve örenyerlerinden 730 bin YTL gelir elde edildi'' dedi. Aydın Denge Gazetesi, 21.02.2006 |
ÇİN SEDDİ HAVADAN ÖLÇÜLECEK
Çin Seddi'nin kesin uzunluğunu belirlemek için havadan ölçüm yapılacak. Resmi uzunluğu 7 bin 300 km olan Çin Seddi'nin havadan ölçümü, ulusal harita kurumu uzmanlarınca hayata geçirilecek. Çinli yetkililer, ülkenin bu en ünlü anıtının kesin uzunluğunun bilinmediğini, çünkü modern tekniklerle henüz ölçülmediğini belirttiler. Çin Seddi MÖ 221-206 yıllarındaki Şih hanedanıyla 1368-1644 yıllarındaki Ming hanedanı tarafından kuzeyden gelen halkların püskürtülmesi için inşa edilmişti. Bursa Olay Gazetesi, 20.02.2006 |
|
TARİHİ ALANDA KAZDI, DEŞTİ, FİLM ÇEKTİ, ORTALIĞI PİSLİK İÇİNDE BIRAKTI GİTTİ...
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanımızın oğlu Tolga Örnek'in, "annesine ithaf ettiği"ni açıkladığı Gallipoli filminin setini, Çanakkale-Kumkale'de gerçek savaş alanı olan ve bugün askeri bölge içinde bulunan mevkide kurduğu; dozerlerle tahrip ettiği bu tarihi alanı da çekimler bittikten sonra çöp ve pislik içinde bırakarak terkettiği ortaya çıktı. Yerel medya organlarının bu çirkin manzarayı haber yapması üzerine harekete geçen Methal Liman Grup Komutanlığı, sivil giyinmiş askerlere bölgeyi temizletti ama, arazide kazılan siper çukurları ve çürümüş kum torbası yığınları yok edilemedi… Ben, set için gerçek savaş alanlarının seçildiğini daha hazırlık sırasında duymuş; mahdum beyin bu imkanı bulabilmesini de babasının torpiline bağlamıştım. Sonuçta peder bey, henüz Türk Ordusu'nun deniz gücünün komutanıydı o sıralarda... Her imkan, iki dudağının arasındaydı... Böylece Orhaniye tabyalarının binaları film ekibine depo oldu; bölgedeki deniz birliklerinin imkanları, mahdum bey için seferber edildi... Geçtiğimiz yılın ortalarında gösterime girdikten sonra sponsor olan medya sayesinde dikkat çekici bir gişe yapan; ama izleyenler ve tarihciler tarafından ağır biçimde eleştirilen “Gallipoli” isimli filmin yönetmeni Tolga Örnek, o sırada Deniz Kuvvetleri Komutanı olan babasının sağladığı imkanlarla, film setini gerçek savaş alanı olan Çanakkale'nin Kumkale mevkiinin sahilinde bir askeri bölgede kurmuştu... Örnek, set hazırlığı için önce bölgedeki Kumkale Belediyesi'ne başvurdu ve onlardan dozer, kepçe gibi araçlar kiraladı. Karşılığında 10 milyar Türk Lirası ödeyecekti ama, iş bittikten sonra sözkonusu paranın 4 milyarını ödedi. Niye gerisini ödemediği sorulduğunda da, Ekip Film sorumluları; "Filmin jeneriğinde belediyenizin adını geçirdik, bunun bedelini kestik" dediler... Gerçek savaş alanlarında bir sürü çukur ve çöple başbaşa kalan Kumkale Belediye Başkanı ve köylüler, böylece Çanakkale savaşını anlattığı iddia edilen "Gallipoli filminin jeneriğinde köylerinin adını görmenin bedeli"nin kaç para olduğunu anlamış oldular... Oysa, gazetecilerin sorularına "kullandıkları malzemeyi köylülere bağışladıkları"nı söyleyerek cevap veren mahdum bey, bu paranın da ödendiğine inanıyordu... Kim bilir; sözkonusu 5 milyara yakın para belki de buharlaşıp fezaya karışmıştı... Aradan yaklaşık bir yıl geçti; yöredeki duyarlı kişilerin şikayeti üzerine çekim alanını gezen yerel medya, Tolga Örnek'in arkasında bıraktığı pislik ve tahribatı görüntüleyerek yerel yayın organlarında duyurdular... Olay Çanakkale'ye yayılınca, bölgeden sorumlu Methal Liman Grup Komutanlığı duruma el koydu. Sivil giydirilip set alanına yollanan askerler, sözkonusu pisliği olabildiğince temizlediler. Ancak, bu operasyonu izleyenler arasında bir emekli subayın olması, medyanın gözünün önünde oynanan bu oyunu bozdu: Sivil giyindirilmiş askerler, daha önceden tanıdıkları bu emekli subayı görünce otomatik olarak hazırola geçmişlerdi. Bu fiyasko basının gözünden kaçmadı. Operasyonda açık veren askerler başlarındaki astsubaylardan epey fırça yedi ama iş işten geçmiş, durum anlaşılmıştı... Sivil de olsalar, bu askerler ne yazık ki, gerçek savaş alanında dozerlerle açılan sahte siper çukurlarını kapatamadılar… Çukurlar hem çok derin, hem de çok uzundu. Tonlarca toprağı kürekle doldurmak zorundaydılar, yapamadılar... Bu çukurları açan da zaten Kumkale Belediyesi'nden kiralanmış dozer ve kepçelerdi... Bugün bu siperlerin içi yarıya kadar su dolu ve oralarda dolaşacak insanlar için ciddi tehlike arzediyor. Film ekibi tarafından bırakılan çöplerin bir kısmı hala görülebiliyor. Avustralya TV'lerine verdiği demeçlerde, Avustralya'yı "Türk olduğunu en rahat söylediği ülke" olarak niteleyen ve o günlerden beri de dünyadaki tüm 3. sınıf belgesel festivallerini dolaşıp ödül toplayan yönetmenimiz, hakkındaki bu suçlamalar üzerine ortaya çıkıp üzüntülerini bildirmekten geri kalmadı. Gazetecilere konuşan yönetmen, bu çöplerin bırakılmasını Belediye'nin istediğini iddia etti; sözüm ona belediye başkanı "Turistlere gerçek siperler diye yuttururuz..." demişti... Oysa, Kumkale Belediye Başkanı Süleyman Erte ise, "Ne turisti? Burası askeri bölge... Turist falan geldiği yok... Bıraktıkları pisliğin arasında, askeriyeden alınmış kütükler, kum torbaları ve sair askeri malzeme var… Başımıza iş gelir diye elimizi bile süremedik, bir depoya doldurduk, hesabını sorarlar diye başını bekliyoruz..." diyor. Yönetmen Tolga Örnek'in "babasının malı" gibi kullandığı arazi, aynı zamanda askeri bölge... Ama, bundan daha da önemlisi, bu bölgenin "gerçek savaş mahalli" olması... Uzmanlarca bugüne kadar hiç araştırılmamış bu sahiller, yıllardır "iki cami arasında binamaz" kalmış olmanın dertlerini taşıyor. Bölgenin güneyi, Truva kazı alanının da içinde bulunduğu Truva Milli Parkı... Rahmetli arkeolog Manfred "Osman" Korfmann, ölmeden önce bu parkı dikenli tellerle çevirmişti... Kuzeyinde ise Yarımada Tarihi Milli Park'ına var... Ama Kumkale, onun sınırlarının da dışında kalıyor... Kumkale sahilindeki savaş alanları ise askeri bölge... Dolayısıyla, bir sahibi yok; 100 milyon dolar bütçeli Tarihi Yarımada Uzun Vadeli Geliştirme Planı içinde de yer almıyor. Kısmen kalabalıklardan korunmuş durumda sayılsa da bunun bir faydası olmamış bölgeye; zaman içinde hem çevre köylüsü, hem de "tüccar" müzeci araştırmacılar, karış karış elden geçirerek yöreyi adeta yağmalamışlar... Zaman zaman gazetelere konu olan ve ardından Internet'te satışa konan bir kısım "Çanakkale Harp Malzemesi"nin menşei de bu... Anlam itibariyle Gelibolu Yarımadasından bir farkı olmayan bu bölgedeki anıt ve mezarlıklar da neredeyse toprağa karışmak üzere… Etraflarını çeviren çit veya duvarların yıkıldığı, taşlarının kırılıp döküldüğü ve toprağa karıştığı bu mekanlar, şimdilik duyarlı yerli vatandaşlar tarafından korunuyor. Ancak, sonra ne olacakları meçhul. Yarımadadaki betonlaşma faaliyetlerine bugüne kadar 25 milyon dolar harcayan Orman Bakanlığı ile Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün Kumkale hakkında hiçbir plan ve projesi yok. Bölgeyi Uzun Dönemli Geliştirme Planı'na bile dahil etmemiş durumdalar… Bölgede halen varlığını sürdüren tabya ve bataryalar ile içlerindeki eski toplar, zamanın ve insanoğlunun tahrip edici etkisine direnmeye çalışıyorlar. Ancak, ne ilgilenenleri, ne de gelecekte ilgilenebilecek birileri var. Bir zamanlar tabya personeline kışla görevi görmüş binalar, metruk ve bakımsız... Yıkılmaları pek zaman almayacak gibi... Bir bekçi veya bakıcıları yok, kaderlerine terkedilmiş... Yerinden kaldırılamayacak kadar ağır toplar, üzerilerine beyaz boyayla yazılmış isimlerle kirletilmişler... Bulundukları beton koruganlar ise, adeta birer umumi tuvalet... Velhasıl-ı kelam, Çanakkale'de sadece asfalta ve betona yatırım var; tarihi ve kültürü korumaya, bilime ve araştırmaya değil... Çünkü, yandaş müteahhidler mama bekliyor... Tarih, kültür, bilim ise ne yazık ki bu ülkede hiç karın doyurmuyor... www.bursicanakkale.com, 20.02.2006 Yetkin İşcen www.gallipoli1915.org |
eski görüntüleri ![]() ![]() Bölgede film çekildikten sonraki görüntüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
|
![]() |
HARABE GÖRÜNÜMÜNDEKİ DEPOLAR, ARTIK AYASOFYA'YA YARAŞIR BİR HALDE
Dünyanın sekizinci harikasına aday gösterilen Ayasofya Müzesi'nin çöplüğü andıran depoları özverili bir çalışmayla modern bir yapıya kavuşturuldu. Müze yetkilileri, Milliyet'in "Ayasofya'nın deposu çöplük gibi" haberinden sonra depoları düzenleyerek eserlerin yok olmasının önüne geçti. Kamyonlar dolusu pisliğin taşındığı depolarda çok sayıda eser de gün yüzüne çıkarıldı. Ayasofya Müzesi'nin depolarında bulunan çini, taş eserler, amfora, mezar taşı ve müzenin orijinal eşyaları üst üste atılmış, harabe görünümündeydi. Osmanlı döneminin son yıllarında müzede onarımlar yapan İtalyan mimar Fossati'ye ait atölyede bulunan orijinal projeler, fotoğraflar, restorasyon malzemeleri de yok olmak üzereydi. Toz ve pislikten eserlerin görünmediği depolarda çok sayıda altın kaplama mozaik tesseraları da bulunuyordu. Ayrıca bir müze deposunda bulunması gereken aydınlatma, raf, nem ve ısı ayar gibi cihazların olmadığı depolara uzun yıllar girilmediği ortaya çıkmıştı. Nemden çürüyen, toz ve pislikten görünmeyen amforalar şimdi deprem önlemli raflarda sırayla dizilerek gerçek yerlerine kavuştu. Işıklandırması olmayan galeri katları özel olarak aydınlatılarak, yakında ziyarete açılacak bölümler haline getirildi. Ayasofya Müzesi'ne dört ay önce müdür olarak atanan Jale Dedeoğlu, ilk geldiğinde gördüğü manzara karşısında irkildiğini belirtti. Müzenin ilk kadın müdürü Dedeoğlu, şöyle konuştu: "Bakanlığımızın bu konudaki destekleriyle hemen depolara müdahale ettik. Emin olun bilâ bedel yaptık bunları. Sadece uzman personelimiz özverili bir çalışmayla depoları günlerce temizledi. Girilmeyen odaları tespit ettik. Hepsini temizleyerek Ayasofya'ya yaraşır hale getirdik. Depolarda bulunan eserleri kısa zaman içinde yeni sergileme mekânları oluşturarak burada ziyaretçilerin görebileceği hale getireceğiz." Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 19.02.2006 |
|
HASANKEYF İÇİN BİR ÖNERİ Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği'nin öncülüğünde kurulan 'Hasan keyf'i Yaşatma Girişimi'nce düzenlenen 'Hasankeyf'i Yaşatalım' sempozyumu başladı. Belediye başkanları, kazı başkanı ve gönüllüleri buluşturan toplantıda, Batman Belediye Başkanı DTP'li Hüseyin Kalkan konuyu PKK'ya bağladı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu'ndaki sempozyumun açılışında, Büyükşehir Belediye Başkanı Baydemir bir konuşma yaptı. Baydemir, "Bölgede yoksulluğun had safhada olduğunu biliyoruz. Ama istihdam sağlarken tarihi ve kültürel zenginliği yok etmemiz mi gerekiyor ya da başka bir süreci yaşama geçirmemiz mi? Baraj 2010'da bitirilecek ve dört şirketin oluşturduğu konsorsiyuma 2 milyar dolar ödenecek. Barajın yapımı için dört şirkete verilecek 2 milyar doları bize verin, bütün bölgenin turizm potansiyelini harekete geçirelim. Yılda 300 bin dolar değil, 500 bin dolar getiri sağlayalım" dedi. Baydemir, bölgedeki insanların yüzde 90'ının barajın yapılmasını istemediğini de ekledi. Tarih Vakfı Başkanı Orhan Silier ise Türkiye'de 200'ü büyük 1200 baraj bulunduğunu, 100'ü büyük 350 baraj inşaatının sürdüğünü vurguladı. Hasankeyf kazı başkanı Prof. Dr. Abdülselam Uluçam da kültürel mirası hem baraj inşaatlarının hem de Dicle'de dinamitle balık avlayanların zedelediğini vurguladı. Hasankeyf İlçe Belediye Başkanı Abdülvahap Kusen ise 51 yıldır yok olma korkusu yaşadıklarını, bu bekleyişten dolayı Hasankeyflilerin psikolojisinin bozulduğunu savunurken, Batman Belediye Başkanı DTP'li Hüseyin Kalkan, "Tarihimiz, kültürümüz yok edilmek isteniyor' dedi ve konuyu PKK'ya bağladı. Belediye Başkanı Balkan, "Bölgemizde PKK militanları sağ yakalandığı zaman kulak, burunları kesiliyordu ve bunlar basında yer alıyordu. Birileri de zevkle izliyordu. Hasankeyf'in başına getirilmek istenen biraz da o. Tarihimiz, kültürümüz yok edilmek isteniyor. Bunu yaparken de herkese 'Gelin bakın tarihinizi, kültürünüzü böyle yok ediyoruz' denilmek isteniyor" dedi. Radikal, 19.02.2006 |
||
BU KEZ HASANKEYF İÇİN YOLLARA DÜŞTÜ
Irak savaşını, ABD üslerini, enflasyon rakamlarını, NATO politikalarını Don Kişot gibi giyinerek protesto etmesiyle tanınan Osman Akkuş, bu kez de Hasankeyf'teki tarihi eserlerin taşınmasını protesto etmek amacıyla Diyarbakır'da Ofis semtinde gösteri yaptı. 10 bin yıllık geçmişiyle Hasankeyf'in dünya kenti ve insanlığın ortak mirası olduğunu söyleyen Akkuş, şöyle konuştu: "Hasankeyf ayrıca bizim de onurumuzdur. Bu onuru ilelebet yaşatmak ve çocuklarımızla paylaşmak istiyoruz. Enerji bahanesiyle Hasankeyf'i ilelebet yok etmeye kararlılar. Lakin bize, halka rağmen bir şey yapılamayacağını bir kez daha anlayacaklar. Mezopotamya'ya mal olmuş işlerimizi, bu topraklarla yoğrulmuş kültürümüzü yok edeceklerini sananlar yanılgı içindedirler." Milliyet, 19.02.2006 |
![]() |
|
SURLARIN UNESCO PRESTİJİ TEHLİKEDE![]() Dünyaca ünlü bilim adamları, İstanbul'un tarihsel kimliğinde başrolü oynayan şehir surlarının, orijinalinden farklı restore edilmesi nedeniyle 'UNESCO Kültür Mirası' listesinden çıkarılabileceği uyarısında bulundu. Aralarında Avrupalı restorasyon uzmanları ve arkeologların da bulunduğu bir grup bilim adamı, İstanbul'un tarihsel kimliğinde başrolü oynayan sembollerinden şehir surlarındaki gelişigüzel ve orijinalinden farklı restorasyonun, surların "UNESCO kültür mirası" listesinden çıkarabileceği uyarısında bulunuyor. İstanbul'da geçtiğimiz kasım ayında yapılan "İstanbul Theodosius Surları: Restorasyonun Anlamı ve Uygulamalar" başlıklı toplantıda biraraya gelen ve surların durumunu inceleyen bilim adamları, 'büyük ve kompleks anıtsal yapının bütünlüğünün derinden bozulduğunu, anıtın geçirdiği dönemlere dair özelliklerinin yok edildiğini, bu nedenle yapılmış çalışmaların Türkiye'nin de imzalamış olduğu Venedik Tüzüğü'ne aykırı olduğunu' vurguladı. Akademisyenler, tarihi yarım adayı çevreleyen 22 kilometre uzunluğundaki surların bazı bölümlerinde kapsamlı ve uyumlu bir genel program doğrultusunda çalışılmadığını, anıtın bütünlüğünün bozulduğunu ve gayriestetik bir görünümün ortaya çıktığını belirtti. Uzmanlar, Prof. Dr. Metin ve Zeynep Ahunbay'ın restorasyonunu yaptığı Yedikule-Sahilyolu arasındaki bölüm dışındaki kısımlarda 20 yıldır devam eden yanlış restorasyon çalışmalarının, surların UNESCO'nun tarihi miraslistesinden düşürülmesine neden olacağını iddia etti. Boğaziçi Üniversitesi'nde mimarlık tarihi dersleri veren Günhan Danışman ise belediyelerin ihalelerde en düşük teklifi veren ehliyetsiz firmalara iş vermesiyle yanlışa devam edildiğini belirterek "UNESCO kültür mirasından çıkma tehlikesi giderek artıyor. Bizi her an kara listeye alıp fonlarımızı kesebilirler. Dünya kültür mirasından çıkmak demek kültür mirasını tahrip ediyorsunuz anlamına gelir" dedi. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhçu ise kültür mirasından çıkma tehlikesine şu sözlerle değindi: "Süslemeler ve surun sanatsal değerini ortaya koyabilecek taş işçilikler yok edildi. Bunları restore edecek birikime sahip değilseniz kültürü geleceğe bırakamazsınız." 5. yüzyıl Roma devrine ait surlar 'Byzantion' şehir sitesinin kurulmasından itibaren batı yönüne doğru genişleyerek 4 defa yeniden yapıldı. Kara surları deniz kıyısından başlayarak tepeleri ve vadileri geçerek Haliç surlarına iniyor. Surlardaki orijinal kapıların çoğu günümüze kadar ulaşmış durumda. Sabah, 19.02.2006 |
||
AYASOFYA İLE CORDOBA EVRENSEL İBADET YERİ OLSUN
İspanya'daki İslam Konseyi, Başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero'dan Cordoba Katedrali ve Ayasofya Cami'nin evrensel ibadet yerleri olmasının sağlanmasını istedi. İslam dünyasında rahatsızlık yaratan karikatürlerin yayımlanmasından sonra ortaya çıkan gerginliği yatıştırmak amacıyla Başbakan Zapatero tarafından geçtiğimiz günlerde kabul edilen İslam Konseyi, internet sitesindeki açıklamada, geçmiş tarihte katedralken cami olan İstanbul'daki Ayasofya Camii'nin ve cami iken katedral olan Cordoba Katedrali'nin "evrensel ibadet yerleri olmasının Medeniyetler İttifakı projesinin çimentosunun sağlamlaştırılmasına yardımcı olacağını" savundu. "Hıristiyanlar, Müslümanlar, diğer dinlerin inananları aynı Allah için birlikte dua edebilir ve ruhsal düğümleri aza indirebiliriz" denilen açıklamada, Ayasofya Cami ve Cordoba Katedrali'nin evrensel ibadet yerleri olarak kullanılmasına yönelik Zapatero'dan teşvik istendi. Başbakan Zapatero ve Başbakan Erdoğan'ın eşbaşkanlığında yürütülen Medeniyetler İttifakı projesinin "çok değerli bir iddia" olduğunu kaydeden İslam Konseyi, dinler arasındaki farklılıkların hiçbir şekilde "yabancılaştırılmaması" gerektiğini kaydetti. Öte yandan İslam Konseyi, Avrupa'daki bazı medyada halen "İslam düşmanlığına karşı kampanyanın devam ettiğini" ileri sürüp, bunun engellenmesini istedi. Hürriyet, 18.02.2006 |
![]() |
|
![]() |
OSMANLI SARAYININ ÇOCUKLARI
Aygaz, kültür ve tarih kitapları dizisine sekizincisini ekledi: Osmanlı Sarayının Çocukları. Kitabı 27 yıl Topkapı Sarayı'nın Padişah Elbiseleri Bölümü'nün küratörlüğünü yürüten Doç. Dr. Hülya Tezcan hazırladı. "Şehzadeler ve Hanım Sultanların Yaşamları, Giysileri" adlı kitap, Osmanlı saraylarında büyüyen, çocuk yaşta büyük önem ve güce kavuşan şehzade ve hanım sultanların yaşamını farklı bir açıdan ele alıyor. Onların doğumlarından aile içindeki statülerine, eğitim, düğün gibi sosyal yaşam olgularına, giyim kuşamlarına, portre fotoğraf ve tablolardan mühür gibi kişisel eşyalarına kadar pek çok konuya değiniyor. Şehzade ve hanım sultanların, Osmanlı hanedanının yönetim politikasındaki yerini anlatarak başlayan kitap, daha sonra hanedanın aile içi ilişkilerini, doğum ve ölüm geleneklerini ele alıyor. 250'den fazla fotoğrafın yer aldığı kitapta Osmanlı saray yaşantısının tarih kitaplarında çok işlenmemiş ve çoğu zaman yanlış aktarılmış yönlerini de görüyoruz. Saray çocuklarının tüm eğitim süreçlerini; sancağa çıkış, kafes hayatı ve tahta çıkış gibi önemli olayların akışını aktaran kitabın en ilginç yanı çocuk giysileri, oyuncakları ve aksesuarları. Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden son halife Abdülmecid'nin kızı Dürrüşehvar Sultan'ın çocukluk elbiseleri de bunlar arasında. Hürriyet Pazar, 18.02.2006 |
|
700 YILLIK AHMET GAZİ CAMİİ ÇEVRE DÜZENLEMESİ İÇİN ÖDENEK BEKLİYOR Aydın İli Çine İlçesi'nin Eskiçine Köyü'nde bulunan ve 1308 yılında inşa edilen, Batı Anadolu'daki ilk Türk ulu eserlerinden olan ve zamanın Fethiye ve Marmaris Valiliği'ni yapan Ahmet Gazi Bey tarafından yaptırılan ve onun adını taşıyan Ahmet Gazi Camii'nin çevre düzenlemesi için Kültür ve Turizm Bakanlığından ödenek bekleniyor. Eski Çine Köyü Muhtarı Mehmet Alcan, camiyi çok sayıda yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiğini belirterek, cami çevresinin de esere yakışır bir biçimde düzenlenmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Çine İlçe Özel İdare Müdürü Dursun Bozkış ve Bayındırlık İl Müdürlüğü yetkililerinin inceleme yaptığı Ahmet Gazi Camii'nin çevre düzenlemesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan ödenek talep ettiklerini söyleyen Muhtar Alcan, “Kültür ve Turizm Bakanımızın bu tür tarihi eserlere verdiği önemi takdirle karşılıyoruz. Köyümüzde bulunması büyük bir şans olan yaklaşık 700 yıllık bu eserin çevre düzenlemesi için de yeterli ödeneğin çıkartılacağını inanıyoruz. Yıllardır biz bu düzenlemenin yapılması için çaba gösteriyoruz. Fakat bir türlü başaramıyoruz. Bu kez çok ümitliyiz, bakanımızın sayesinde Ahmet Gazi Cami'nin çevresini düzenleyerek, gelen turistlerin gözünde iyi itibarlar bırakacak bir görünüme kavuşturacağız” diye konuştu. Aydın Denge Gazetesi, 18.02.2006 |
||
![]() |
||
|
165 YTL ÖDEYEN HERKES ÇİN SEDDİ'NE YAZI YAZABİLİR
Çin Seddi'nin duvarlarını yazılarla dolduranlardan bıkan yöneticiler, ziyaretçilerin bunu "gönül rahatlığıyla" yapabilmesi için işi resmiyete döktü. Yöneticiler, yazı başına 999 yuan (165 YTL) ödeyen herkesin özel olarak tahsis edilen taş duvarlara istediğini yazabileceğini açıkladı. Çin Seddi'nin turistler tarafından gezilen bölümleri genellikle restorasyon yapılmış olan yeni duvarlardan oluşuyor. Duvarın özgün tarafına geçmekse yasak. Çin Seddi'nin en çok gezilen Badaling bölümünden önceki Juyongguan bölümünün yöneticileri, burada sırf bu amaçla bir duvar bile inşa etti. "Graffiti"sine güvenen ziyaretçiler, 999 yuanı fahiş bulmazlarsa gidip bu duvardaki bir tuğlada kendilerini ebedileştirebilecek. Seddin yöneticileri de bu işten toplam 9.9 milyon yuan (yaklaşık 1 milyon 650 bin YTL) gelir bekliyorlar. Hürriyet, 17.02.2006 |
||
BAKAN'A "ETRÜSKLER TÜRK MÜ?" DİYE SORDU Anavatan Partisi Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit, MÖ 1000'li yıllarda İtalya'da yaşayan ve bugünkü Avrupa kültürünün oluşmasına çok büyük katkıları olan 'Etrüskler'in Türk kökenli olup olmadığını sordu. Koçyiğit, Etrüsklerin, Hitit diline benzer bir dil kullandıklarını ve DNA araştırmalarında en fazla Türklerle benzerlik gösterdiklerinin ortaya çıktığını belirtti. Koçyiğit'e yanıt veren, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, bakanlığın bu konuda yönlendirici bir rol oynamayı tercih etmediğini belirterek, "Ancak, bu konuda yurtiçi ve yurtdışında yapılan araştırmalara katkı istenmesi durumunda her türlü yardımı yapabiliriz" dedi. Hürriyet, 18.02.2006 |
||
TARİHİ ESERLERE TEMİZLİK OPERASYONU İstanbul Büyükşehir Belediyesi sur içindeki tarihi dokunun rehabilitasyonu için çalışma başlattı. Rehabilitasyon çalışmaları kapsamında dün sabah İstanbul Üniversitesi'nin Süleymaniye tarafında bulunan duvarına bitişik 72 dükkân yıkıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Daire Başkanlığı ile Eminönü Belediyesi İmar Müdürlüğü tarafından ayrıca Kentsel Tasarım Planı çerçevesinde Nuruosmaniye Camii ve Çemberlitaş bölgesinde bulunan 100 tarihi binada görüntü kirliliğine neden olan tabela, klima, çanak anten ve tenteler kaldırıldı. Çemberlitaş Vezirhan Caddesi'nde başlayan uygulama ile tarihi eserlerin korunması ve tabela kirliliğinin önlenmesi amaçlanıyor. Sabah, 17.02.2006 |
![]() |
|
KARPUZLU ANTİK KENTİNE AVUSTURYA'DAN DESTEK Aydın'ın Karpuzlu İlçesi Belediye Başkanı Hayrettin Anmak, yaptığı açıklamada, dünyanın sayılı üniversitelerinden olan Viyana Üniversitesi'nden bir grup gözlemci heyetin, gelecek günlerde Karpuzlu İlçesi'ne gelerek Alinda Antik Kent kazı alanında incelemelerde bulunacağını söyledi. Aydın ilinin zengin tarihi ve kültürel zenginliklere sahip olduğunu belirten Anmak, "Alinda Antik Kenti de bölgemizde saklı kalmış tarihi zenginliklerimizden bir tanesi. Bu tarihi kenti, turizme açmak için elimizden ne geliyorsa yapacağız" dedi. Bugünkü Karpuzlu ilçe merkezi sınırları içerisinde, doğuya bakan bir yamaçta kurulu olan Alinda, Karyalılar tarafından kurulmuş. Alinda kentinin üç katlı agorası, Anadolu'nun ayakta kalabilmiş ender üç katlı agoralarından biri. Anıtsal bir görünümde olan agora, kentin doğusunda, kentin kurulu olduğu 170 metre kadar yükseklikteki oldukça dik yamacın başlangıcında yer almakta. Geniş bir alana yayılan Alinda kentinin çevresindeki surların büyük bölümü yıkılmış olsa da bazı kuleler halen ayakta. Bugün hiçbiri tahrip olmamış halk arasında ''Yedigözler'' adıyla anılan su sarnıçları da devasa boyutta ve yedi tane. Kentin ayakta kalmış diğer bir yapısı da tiyatrosu. Haber Ekspres, 17.02.2006 |
||
SAMANLIKTAN ÇIKAN TARİH Çanakkale savaşında Gelibolu Yarımadasında Seddülbahir köyü sahilinde hayatını kaybeden Fransız topçu subayının üniforması 91 yıl sonra bölgedeki bir köylünün samanlığındaki sandığından çıktı. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan “Çanakkale Savaş Eserleri Galerisi” sahibi Ahmet Uslu, Çanakkale Savaşları'yla ilgili 21 yıldır topladığı 8 bine yakın eserden oluşturduğu galerisine yeni eserler katmak için Yarımadadaki köyleri tek tek dolaştığını belirterek, “91 yıl önce Çanakkale savaşında hayatını kaybeden bu Fransız askerlerinin üniformaları yokluk içinde bulunan köylüler tarafından giyilerek kullanılmış. Kimisi bunları ceket olarak kullanmış, kimisi de pantolon olarak giymiş. Bu da onlardan birisi” dedi. 25 Nisan 1915 tarihinde Gelibolu Yarımadasında Sedülbahir köyü sahilinden çıkarma yapan İngiliz ve Fransız askerlerinin içinde bulunan 60 bine yakın Fransız'dan 6 bini Fransız subayıydı. Çıkarma sırasında bu askerlerin büyük çoğunluğu ise hayatını kaybetmişti. Savaşın sona ermesinin ardından yokluk içinde olan bölgedeki köylüler hayatını kaybeden askerlerin üniformalarını alıp giyecek olarak kullanmışlardı. Gazete Boğaz, 17.02.2006 |
![]() |
|
![]() |
TARİHİ AYNALI ÇARŞININ RESTORASYON ÇALIŞMALARINA YENİDEN BAŞLANDI Yoğun kar yağışı sebebiyle ara verilen, Çanakkale'nin sembolü olan tarihi Aynalı Çarşı'nın son bölümünün restorasyon çalışmalarına havaların düzelmesiyle birlikte yeniden başlandı. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Çanakkale Belediyesi yetkilileri, Aralık ayı içinde yıkımına başlanan tarihi çarşının 3. kısmında çalışmalara yoğun kar yağışı sebebiyle ara verdiklerini belirterek, "Havaların düzelmesiyle birlikte tarihi Aynalı çarşının son bölümünün restorasyon çalışmalarına yeniden başladık. 4 yıl önce çarşının İnönü Caddesi'ne bakan kısmına 11 dükkan yapılmıştı. Ardından ikinci etap çalışmalar tamamlandı. Bu bölümde de 32 dükkan bulunuyor. Son etap çalışmalarında temel atımına başladık. Bu bölüme de 15 dükkanın yapılması planlanıyor. 1 yıl sürecek çalışmayla bu bölümü kısa sürede hizmete açmayı planlıyoruz. Restorasyonun ardından Aynalı Çarşı gerçek kimliğine kavuşmuş olacak" dedi. Gazete Boğaz, 17.02.2006 |
|
TRABZON İL HALK KÜTÜPHANESİ'NDEKİ EL YAZMASI ESERLER KONYA'YA NAKLEDİLİYOR Trabzon'da koruma altında tutulan paha biçilemeyen değerdeki 600-700 yıllık el yazması eserler Konya'ya naklediliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından geçen hafta içinde Trabzon İl Halk Kütüphanesi'ne yollanan yazıda eserlerin devredilmesi için hazırlıkların en kısa sürede tamamlanması istendi. Eserlerin nakledilmesi kararı tepkiyle karşılandı. Trabzonlu tarihçiler, eserlerin Konya'ya gönderilmesi kararının kabul edilemez olduğunu söylerken eserlerin Trabzon İl Halk Kütüphanesi tarafından son sistem güvenlik önlemleri ile koruma altında tutulduğuna dikkat çekiyorlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1991 yılından bu yana Konya'ya nakledilmek istenen el yazması eserler için son işlemler de tamamlanıyor. Bakanlığın, eserlerin tek merkezde toplanması için 1991 yılında başlattığı çalışmalar bir süre sonra askıya alınmıştı. Proje 1998 yılında yeniden gündeme gelince Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ile kütüphane yetkilileri bakanlığa, el yazması eserlerin Trabzon'da kalması için neler yapılması gerektiğini sormuş, gelen yanıt üzerine 1998-2001 yılları arasında İl Özel İdaresi'nden de çıkarttıkları ödenek sayesinde eserleri koruma altına almışlardı. Eserlerin koruma altına alındığı odanın açılışı ise 5 Şubat 2002 yılında yapılmıştı. Ancak bu işlemin tamamlanmasının ardından bakanlığın tek merkez düşüncesindeki ısrarı devam etti. El yazması bulunan kütüphanelerin müdürleri İstanbul'da toplantıya çağrıldı. Trabzon İl Halk Kütüphanesi yetkilileri burada yaptıkları sunumda koruma için hemen her şeyin tamam olduğunu yalnızca kamera eksiklerinin bulunduğunu bildirdiler. Bunun üzerine Bakanlık, Trabzon'a kameraların alınması için gerekli ödenekle, eserlerin dijital ortamda saklanması için bilgisayar yolladı. Bu engelin de aşılmasıyla yetkililer eserlerin Trabzon'da kalacağına kesin gözüyle bakmaya başladılar. Ancak vazgeçti diye düşünülen bakanlık ısrarını sürdürdü ve Haziran 2005'te yeni bir yazı yazarak eserlerin Konya'ya nakledilmesi için hazırlıkların 2006 Ocak ayına kadar tamamlanmasını istedi. Kütüphane yetkilileri ise bu yazıya Aralık 2005'te yanıt verdi. Bu yazıya gelen karşı yanıtta ise, "Trabzon'daki eserlerin, Konya Yazma Eserleri Kütüphanesi'ne devredilmesi gerekmektedir" denildi. Gelen son yazı üzerine yetkililer devir hazırlıklarına başladı. Eserlerin Konya ve Ankara'ya taşınması isteğinin altında kütüphanelerin yerel yönetimlere devredilecek olmasının önemli bir etkisi olduğu dile getiriliyor. Bakanlığın kararını destekleyen çevreler el yazması eserlerin bulunduğu kütüphanelerin yerel yönetimlere devredilmesi ile ciddi anlamda denetim sorununun yaşanacağını söylüyor. Bugün koruma altında olan eserlerin bulunduğu bölüme girebilmek için 2 görevlinin hazır bulunması gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, "Vali bile istese eserlerin buradan çıkması mümkün değil, ancak kütüphane yerel yönetimlere devredilirse bu hassasiyet gösterilir mi kaygılıyız" diyorlar. Bu karara itiraz eden tarihçiler ise eserlerin Trabzon'un belleği ve değeri olduğuna dikkat çekerek aktarma işleminin kentin tarihine bir ihanet olacağını vurguluyorlar. Aynı çevreler, el yazması eserlerin bir çok yerde bulunduğuna da dikkat çekerken, "Örneğin vakıfların elindeki eserler duracak. Vatandaşın elindekiler de öyle. Buradaki eserlerin tek başına nakledilmesi çözüm olamaz" diyorlar. El yazması eserler üzerinde araştırma yapmak isteyen uzmanlar, araştırmalarını dijital ortama aktarılan eserlerin kopyaları üzerinden yapabiliyorlar. Bu durumda "Araştırmacılara kolaylık sağlamak" düşüncesi de geçerliliğini kaybediyor, Çünkü amacın bu olması durumunda kopyalanan eserlerin cd'leri ilgili kütüphanelere aktarılabilir ve araştırmacıların hizmetine sunulabilir. Uzmanlar, kent bileşenlerinin tarihsel belleğimiz olan eserlere sahip çıkmamız gerektiğinin önemine işaret ediyorlar. takagazete.com, 17.02.2006 |
||
AYASOFYA'DAN ÇALINANLAR LOUVRE'DAN İSTENECEK!
Ayasofya Müzesi'nde taklitleriyle gerçeği değiştirilerek yapılan çini hırsızlığının boyutlarının çok büyük olduğu anlaşıldı. Müzenin içinde, 2. Selim Türbesi'nde bulunması gereken pek çok çininin Louvre Müzesi'nde olduğu biliniyordu. Ancak yapılan son araştırmalar, 3. Murat Türbesi ve Sultan 1. Mahmut Kütüphanesi'nden de çok sayıda çini çalındığı belirlendi. Bu arada Louvre Müzesi'nden geri istenecek olan çinilerle ilgili deliller toplandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı da, Louvre Müzesi'nde sergilenen eserlerin geri istenmesi için hazırladığı dosyayı Dışişleri Bakanlığı'na gönderdi. Her şey, Milliyet gazetesinin, Ayasofya Müzesi'nde yer alan 2. Selim Türbesi'ndeki 16. yüzyıl tarihli çini panonun Louvre Müzesi'nde sergilendiği haberiyle başladı. Müze Müdürü Jale Dedeoğlu bu haber üzerine bir araştırma başlattı. Çinilerle ilgili tüm ilgili kurumları tek tek arayan ve arşivlerde araştırma yaptıran Dedeoğlu ilginç bilgilere ulaştı. Bu bilgilere göre, 1895'te İstanbul'da diş doktorluğu yapan ve aynı zamanda restoratör ve koleksiyoncu olan Fransız Albert Sorlin Dorigny, dönemin Evkafı Hümayun Nezareti'ne (İnşaat ve Tamirat Genel Müdürlüğü) müracaat edip restorasyonlar için izin istedi. Para karşılığında da bu restorasyonları gerçekleştirdi. Ancak Dorigny, Fransa'dan getirttiği taklit çinilerle gerçekleri bir gecede değiştirdi. Fransa'ya kaçırılan çinilerin bir kısmı Louvre Müzesi'ne satıldı. Dedeoğlu'nun yaptırdığı araştırma sırasında büyük bir talan daha ortaya çıkarıldı. Sadece 2. Selim Türbesi'nde değil, Ayasofya'daki 3. Murat Türbesi ve Sultan 1. Mahmut Kütüphanesi'nde de çok sayıda çininin taklitleriyle değiştirildiği ortaya çıkarıldı. Bu durum 8 Ocak 2006'da, fotoğraflı bir raporla Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bildirildi. Müze Müdürü Dedeoğlu, Avrupa'daki tüm müze kataloglarının taranarak çinilerin bulunacağını söyledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Louvre Müzesi'nden geri verilmelerini isteyeceği çinilerle ilgili olarak sunulan deliller şöyle: ¢ Ayasofya Müzesi'ndeki imitasyon çinilerin Fransa'da üretildiği kesinleşti. Taklitlerin arka yüzünde, 19. yüzyılda Fransa'da faaliyet gösteren en büyük çini atölyelerinden biri olan 'Choisleroi Seine'in Dorigny tarafından 1895 yılında türbede restorasyon yapıldığı kesin bir bilgi. Bu tarihten sonra restorasyon amaçlı olarak türbeye girilmedi. Dorigny'ye restorasyon için para bile verildi. ¢ Çiniler 1922'deki Louvre katoloğunda yer aldı. ¢ 1923 ve 1925 tarihlerinde Fransa'da yayımlanan "14. ve 18. yüzyılda Anadolu ve İstanbul Seramikleri" isimli eser ile E. Mamboury'nin İstanbul Rehberi Seyyahini isimli eserinde çinilerin çalındığı belirtildi. Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 16.02.2006 |
![]() ![]() ![]() ![]() |
|
![]() |
Sharon Stone'u öptü, paraya kondu... POLAT ALEMDAR, ALAADDİN KEYKUBAT'A KOMŞU OLDU! Kurtlar Vadisi'nin başrol oyuncusu Necati Şaşmaz Konya'nın Beyşehir İlçesi'ndeki Anamas Dağı'nın eteklerinden 10 bin 340 metrekarelik arazi satın aldı. Kurucuova Beldesi Belediye Başkanı Vedat Sabırlı, "Beldemizdeki araziyi babası Abdülkadir Şaşmaz adına 2.5 yıl önce aldı. Çok isabetli bir seçim yaptı. Hem orman, hem de Beyşehir Gölü manzaralı. Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat'ın yazlık köşk kalıntılarının yanında. Artık Polat hemşehrimizdir. Bölgeyi imara açıp yazlık evler yapmayı planlıyoruz. Tüm ünlülerimizi Kurucuova'ya davet ediyorum" dedi. Vatan, 16.02.2006 |
|
EVET REMBRANDT BU!
Doğumunun 400. yılında anılan Rembrandt'ın iki tablosu keşfedildi. Polonya'daki Warsaw Kraliyet Sarayı koleksiyonunda bulunan ve 1969'dan beri Rembrandt'a ait olup olmadığı tartışılan iki tabloyla ilgili tartışmaya noktayı ünlü Rembrandt uzmanı Prof. Van Den Wetering koydu: "Gerçekten Rembrandt.." Radikal, 16.02.2006 |
![]() |
|
“HERKESİ DUYARLI OLMAYA ÇAĞIRIYORUZ!” Tevitöl (Türk Eğitim Vakfı İnanç Turkeş Özel Lisesi) Tarih Kulübü öğrencileri 11 Şubat 2006 sabahı, İstanbul'un tarihî mekanlarından Zeyrek'te bir eylem yapmak üzere toplandılar. Amacı, ülkemizin önemli sorunlarından biri olan tarihi tahribata karşı toplumsal bilinç oluşturmak olan etkinlikte çevre sakinleri ve mekanı ziyarete gelen turistlerin katılımıyla yaklaşık 100 kişilik bir topluluk oluştu. Grup, Molla Zeyrek Camii (Pantokrator Kilisesi) önünde yaklaşık 2 saat boyunca tarihimize olan ihmalkarlık ve duyarsızlığı ana haber bültenlerinde görmeye alışık olduklarımızdan farklı bir şekilde protesto etti. Bir yanda yapının şu anki halini resmeden sanat öğrencileri, diğer yanda genç müzisyenler elleinden geldiği ölçüde tahribata dikkat çekmeye çalışarak herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ettiler. TAY Haber, 15.02.2006 |
EDİRNE'DE TARİHİ KÖPRÜLERİN ONARIMI Edirne Valisi Miroğlu, Osmanlı Devleti döneminde inşa edilen tarihi köprülerin halen fonksiyonlarını sürdürdüğünü belirterek, ''Tarihi köprülerimiz kentin karakteristiğini yansıtıyor'' dedi. Miroğlu, yaptığı açıklamada, tarihi köprülerin restorasyon ve onarımı için ödenek ayrıldığını belirterek, ''Karayollarına ait tarihi köprülerin onarımı için keşif özetleri hazırlandı. Yakında ihaleye çıkarılacak'' dedi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Edirne'deki köprülerin onarımı için İl Özel İdaresi Müdürlüğü'ne geçen yıl 1 milyon YTL ödenek aktardığını ifade eden Vali Miroğlu, ödenekle Tunca, Meriç, Fatih, Kanuni, Saraçhane, Beyazıt, Yalnızgöz ve Gazimihal köprülerinde sondaj çalışmaları yapıldığını kaydetti. www.edirneninsesi.com, 14.02.2006 |
|
TARİHİ ÇEŞME HAYAT BULDU
Osmanlı Sultanı 1. Mahmut'un 1732'de annesi adına yaptırdığı, ancak yıllar içinde bakımsızlıktan bitap düşen görkemli 'Saliha Sultan Çeşmesi ve Sebili' restore edildi. Tarihi "Saliha Sultan Çeşme ve Sebili", Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Kuveyt Türk Katılım Bankası'nın 'Yok Olmaya Terk Edilmiş Tarihi Eserleri Koruma Projeleri' kapsamında yaptıkları işbirliği çerçevesinde restore edildi. Tarihi çeşmenin açılışına Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı, İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur, Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan, Kuveyt Türk Katılım Bankası Genel Müdürü Ufuk Uyan, Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkilileri ile ilçe belediye başkanları, akademisyenler katıldı. Halkın da ilgiyle izlediği açılışta 1700'lü yılların ruhuna uygun olarak hazırlanmış ikramları, dönemin giysileri içinde sunan görevliler oldukça ilgi çekti. İstanbul'un en turistik bölgelerinden biri olan Beyoğlu, Unkapanı Köprüsü ayağında, Sokullu Mehmet Paşa Camii arkasında yer alan Saliha Sultan Sebili ve Çeşmesi'nin restorasyon projesini İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bağlı kuruluşlarından İSKİ Müdürlüğü hazırladı ve Anıtlar Kurulu'na onaylattı. Osmanlı Sultanı I. Mahmut'un annesi Saliha Sultan adına 1732'de yaptırdığı, ancak uzun yıllardır bakımsızlığa terk edilen Saliha Sultan Çeşme ve Sebili, restore edilerek yeniden tekrar kullanılmaya başlandı. Osmanlı dönemindeki İstanbul'un kimliğine tanıklık eden önemli kentsel yapılar arasında yer alan çeşme ve sebil,uzun yıllardır bakımsızlığa terk edilmiş, bu süreç içinde de süslemeleri çalınmıştı. 5 ay önce başlayan restorasyonla, çeşmenin üst örtüsü orijinal şeklinde ahşap kubbe olarak yeniden yapıldı. Bozulmuş süs kubbelerinden 3 adedi onarıldı. 200 bin YTL'ye malolan restorasyonda, çeşmenin kubbe ve kitabeleri Almanya'dan getirilen 300 defter altın varakla bezendi. ![]() Çeşmenin Hikayesi : IV. Mehmet'in eşi Rabia Gülnuş Valide Sultan, bir gün Azapkapı taraflarından geçerken, gözüne buradaki basit çeşmenin önünde ağlamakta olan küçük bir kız çocuğu çarpar. Küçük kızı avutmak amacıyla eline biraz para sıkıştırmak isterse de, çocuk 'testisi kırıldığı için değil, evine su götüremeyeceği için ağladığını' söyler. Saliha adındaki bu kızın cevabından hoşlanan Sultan, onu sarayına alır ve yıllarca özenle büyütür, yetiştirir. Yaşı gelince de oğlu II. Mustafa ile evlendirir. Saliha Sultan, yıllar önce önünde testisinin kırıldığı o basit, küçük mahalle çeşmesinin yerine, mevkiine yaraşan büyük bir çeşme yapılmasını arzu eder. Yıllar sonra oğlu 1. Mahmut tahta çıktığında, annesinin bu arzusunu yerine getirmek için harekete geçer. Kayserili Mustafa Ağa'ya, Lale Devri üslubuna uygun, her yanı nefis taş işçiliğiyle süslü çeşme yaptırır. Suyunu da Topuzlu Bendi'ne bağlı Taksim Suyu'ndan getirtir. Sabah, 16.02.2006 |
||
RESTORASYONU YAPILAN CAMİNİN BAHÇE TAŞLARI KABARDI Hayrabolu'da Güzelce Hasan Bey Camii'nin 2005'te restorasyon çalışmaları kapsamında cami avlu ve bahçesinde kullanılan taşların bir çoğunun kabardığı belirtildi. Taşların bir çoğunun yağmur ve kar sonrası eriyerek kullanılamaz hale geldiğini belirten camii cemaati, taşların yenileriyle değiştirilmesi gerektiğini bildirdi. Güzelce Hasan Bey Camii, Osmanlı döneminde 2. Beyazıd'ın damadı Turhanbeyzade Güzelce Hasan Bey tarafından 1499 tarihinde yaptırılmıştı. www.edirneninsesi.com, 13.02.2006 ELYAZMASI ESERLERE KREDİ KARTIYLA ULAŞILABİLECEK Kültür ve Turizm Bakanlığı, elyazması eserlere ulaşmada kredi kartı kolaylığı getiriyor. Kullanıcılar, belirlenecek miktarı kredi kartlarını kullanarak Kültür ve Turizm Bakanlığı hesabına aktaracak, karşılığında en nadide elyazması eserlere internet üzerinden erişme imkanı bulacak. Yönetmelik gereği şimdiye kadar, araştırmacılar incelemek istedikleri eserleri, bakanlığa yazı yazarak talep ediyordu. Talebin uygun görülmesi halinde, eserler veriliyordu; ancak bu da eserlerin daha fazla yıpranması anlamına geliyordu. Elyazması kütüphanelerinde yapılan yeni çalışmalarla, eserlerin ilk olarak mikrofilmleri çekildi. Bu mikrofilmler bilgisayar ortamına aktarılmaya başlandı. Artık araştırmacılara orijinal eserler teslim edilmeyecek. İnternet üzerinden herkes istediği eseri, dijital ortamda inceleyebilecek. Zaman, 16.02.2006 |
SELİMİYE CAMİİ'NDE ONARIM ÇALIŞMALARI
Edirne Valisi Nusret Miroğlu, mülkiyeti Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne ait Selimiye Camii'nin restorasyonu, dış aydınlatması ve çevre düzenlemesinin, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) finansmanıyla yapıldığını bildirdi. Vali Miroğlu, 2004-2005'te Edirne Turizm Endüstri ve Ticaret A.Ş (ETUR) tarafından yürütülen çalışmalar için TOBB'dan 783 bin 352 YTL ödeme yapıldığını söyledi. Selimiye Camii'nin Edirne için çok önemli olduğunu ifade eden Miroğlu, bu nedenle caminin ilk günkü özelliğini korumak için gereken tüm çalışmaların yapılacağını belirtti. TOBB tarafından Edirne'ye yapılan yardımlardan memnun olduklarını bildiren Miroğlu, mülkiyeti Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne ait Selimiye Camii'nin restorasyon, dış aydınlatma ve çevre düzenlemesinin de TOBB'un finansmanıyla yapıldığını ifade etti. Çalışmalar kapsamında son cemaat kubbe kurşunlarının yenilendiğini, cami dış beden duvarlarının temizliğiyle onarımının yapıldığını anlatan Miroğlu, şu bilgileri verdi: ''Caminin klasik ahşap kapı, pencere kapakları ve metal aksesuarlarının temizliği ve Osmanlı gomalak cilaları yapılmıştır. Caminin demir pencere parmaklıklarıyla gergi demirleri boyandı. Cami hazinesinin yıkılan duvarı onarıldı ve bahçe çevre ihata duvarı temizlendi. Ana kubbe denge kule alemleri, altın varak kaplama yapıldı. İç ve dış aydınlatma tesisatı ve armatürleri günümüz teknolojisiyle yenilendi. Aydınlatma ana kumanda panoları da dijital sistemle değiştirildi.'' Çevre düzenlemesinde ise Osmanlı taş eserleri sergileme alanın tanzimi, otomatik sulama sistemi ve aydınlatma tesisatı, granit taş kaplı yaya yollarının yapıldığını kaydeden Miroğlu, alanın tanzimini ve diğer çalışmalarının Özel İdare Müdürlüğü tarafından 21 bin 500 YTL bedelle yaptırıldığını sözlerine ekledi. www.edirneninsesi.com, 13.02.2006 |
|
URFA'DAN TARİHİ HABER!
Alman arkeologlar, Şanlıurfa'daki Göbekli Tepe mabedinde, yaklaşık 11 bin yıl öncesine dayanan; insanlığın en eski haber sistemi olarak tanımladıkları ve günümüzde kullanılan yazının ilkel biçimi olan işaretler buldu. Alman Berliner Morgenpost gazetesinin 'Taş Devri'nden haberler' başlığıyla verdiği haberde, Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından Şanlıurfa yakınlarında ortaya çıkarılan ve İsa'dan yaklaşık 12 bin yıl önce kurulduğu belirlenen dünyanın en eski mabedinde, şimdi de modern yazı sisteminin ilkel biçiminin bulunduğunun anlaşıldığı yazıldı. Kazı ekibi başkanı olan Schmidt'in, Göbekli Tepe'deki mabedin içinde bulunan sütunların üzerindeki geometrik biçimli rölyef ve semboller hakkında 'süs olmaktan öte' değerlendirmesi yaptığı belirtildi. İsa'dan yaklaşık 12 bin yıl önceye tarihlenen bu buluntulardan sonra insanlık tarihinin en eski haber sisteminin burada yaşayanlar tarafından kurulduğu ifade edildi. Schmidt, hangi dine mensup oldukları henüz belirlenemeyen bu devrin insanlarının transandantal düşünceye sahip olduklarını vurgulayarak, insanların bu düşüncelerini, değişik hayvan motifleri, 'H' ve 'O' harflerini anımsatan işaretler ve diğer sembollerle gelecekteki insanlara bildirmek istediklerini belirtti. Scmmidt ayrıca, Göbekli Tepe'nin kurucularının geliştirdikleri bu semboller sistemiyle hem haber formüle edebildiklerini hem de kendilerinden sonrakiler için mesaj bırakabildiklerini belirterek, "11 bin yılı aşan bu haber sistemi, şu an için yalnızca o devrin insanları tarafından anlaşılabilir" dedi. Radikal, 13.02.2006 |
||
METROPOLİS AYAZİNİ'DE KÖYLÜK ENDİŞESİ
Belediyeler Kanunu'na göre Afyonkarahisar'da nüfusu 2 binin altında olan 18 beldenin köy olacağı bildirilmesi üzerine Afyonkarahisar'ın İhsaniye İlçesi'ne bağlı Ayazini Beldesi'nin Belediye Başkanı Kuddusi Özçelik yaptığı açıklamada, 1998 yılında belediyelik olan Ayazini'nin köy olması durumunda turizmin etkileneceğini söyledi. Ayazini'nin bir turizm bölgesi olduğuna dikkat çeken Başkan Özçelik, "Beldemizin köy olması turizmi etkiler. Temizlik işleri aksar ve ulaşımda sorunlar yaşanır. Ayazini halkı köy olmak istemiyor. 2000 yılı sayımı göz önünde bulundurularak beldemiz köy yapılmak isteniyor. Ama şimdiki nüfusumuz 2 binin üzerinde. Devletimizden tek isteğimiz, yeni nüfus sayımı yapıldıktan sonra bu uygulamanın başlamasıdır" dedi. Bu arada, tüf kayalıklardan oluşmuş yüzey aşamasıyla bir dere yatağının iki tarafında konuşlanan Ayazini Beldesi, Hititler'den günümüze kadar birçok uygarlığın izlerini taşıyor. Seydiler Beldesi'nden Döğer Beldesi'ne kadar uzanan peribacaları, turistlerin büyük beğenisini kazanıyor. Roma döneminde metropolis (büyükşehir) adını alan dini merkezde kaya içinde oyularak yapılmış büyük kilise, mezar odaları ve kaleler bulunuyor. Yine aynı yerdeki oyma kilise ise görenleri kendisine hayran bırakıyor. Hamam tipinde yapılan ve 6 direği bulunan kilise, yabancı turistlerden çok çevredeki köylülerin ve Ayazini halkının akınına uğruyor. Aydınlatmak amacıyla kullanılan meşalelerin isiyle simsiyah bir görünüme bürünen kilisenin tavan kubbeleri ile kemerlerinde haç kabartmaları ve çeşitli yazılar yer alıyor. Afyon Haber, 13.02.2006 |
![]() |
|
FRİGYA TERMAL TURİZM BÖLGESİ OLUYOR ![]() Kültür ve Turizm Bakanlığı, alternatif turizmin ön plana çıkarılması ve yatırımlarla desteklenmesi amacıyla yeni bir çalışma başlattı. Uygulama kapsamında; Frigya Vadisi Termal Turizm Bölgesi olarak seçildi. Vali Kadir Çalışıcı alınan kararın sevindirici olduğunu belirterek, “Frigya ve Kızılinler sadece ülkemizin değil, dünyanın termal merkezi adayı haline gelecek.”dedi. Bakanlığın aldığı kararla; Afyon, Ankara, Eskişehir, Kütahya ve Uşak illeri sınırları içersinde bulunan Frigya Vadisi, Termal Turizm Bölgesi olarak seçildi. Bakanlık tarafından bastırılan afişlerde, tüm girişimciler bölgeye yatırım yapmaya çağrıldı. Vali Kadir Çalışıcı dün makamında düzenlediği basın toplantısında, alınan kararın sevindirici olduğunu belirterek, “Türkiye'de turizmde yeni bir zihniyet değişimi var. Yeni bir turizm konsepti olşuyor. Sadece deniz, kum ve güneşle sınırlı olmayan bir turizm gelişiyor. Sadece deniz, kum ve güneşle sınırlı olan turizmin ülkemize getirisi de sınırlı oluyor. Ülkemizin çok büyük kaynakları var. Doğal kaynakların yanısıra kültür varlıklarımız var. Termal kaynaklarımızıda turizma kazandırmak gerekiyor. Bakanlık bizimde içinde bulunduğumuz Frigya bölgseni termal turizm bölgesi olarak belirledi. Daha önce eksiğimiz vardı. Termal merkezler, yerleşim alanları altında kalmıştı. Kızılinler'de yapılan sondaj çalışmalarında olumlu sonuç alındı. İlk kuyuda saniyede 30 litre 42 derece sıcaklıkta su çıktı. 46 dekar alanda 6 kuyu var. İkinci kuyuda da su çıkarsa, bölge Turizm Bakanlığı tarafından yatırım bölgesi ilan edilecek.”dedi. www.eshaber.net, 12.02.2006 |
||
![]() |
||
|
ÇEMBERLİTAŞ HAMAMI GÜNE AYAK UYDURDU!
![]() Tam 422 yıllık bir hamam. Su mimarisinin eşsiz ve benzersiz abidesi. İstanbul'un en güzel hamamlarından biri. Türklerin su ile ilişkisinin tarihi tanığı. Ve tabii ki bir Mimar Sinan eseri. Burası Çemberlitaş Hamamı. Uzun süredir örselenmiş, yer yer orijinalliğini kaybetmiş, eklemelerle ve uygunsuz yapılarla kuşatılmış olarak Beyazıt'la Sultanahmet arasında bir yerde ayakta kalmaya çalışıyordu. Sonunda bir proje çıktı, parçalanmış bedeni mahkeme kararıyla birleştirildi ve onarılmaya başlandı. Yarısı bitti, iki sene içinde kalan kısım da tamamlanacak, yine ve yeniden su kültürümüzün bir abidesi olarak geçmişten geleceğe olan yolculuğunu sürdürecek. Hamam olarak kalacak ama adına bir de "Günlük Kür Merkezi" gibi afilli bir sıfat ekleyecek. Çemberlitaş Hamamı, Sultan II. Selim'in karısı ve Sultan III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmış. Sultan, Çemberlitaş Hamamı'nı yaptırırken de Mimar Sinan'la defalarca fikir alışverişinde bulunmuştu. Bu hamamı, Valide-i Atik Külliyesi'ne gelir sağlamak amacıyla inşa ettiriyordu. O dönemde İstanbul'un nüfusu hızla çoğalıyor ve kente gelen su kaynakları yetersiz hale geliyordu. Mimar Sinan, Nurbanu Sultan'ın hamamı için öncelikle su bulmalıydı. Bir yandan külliyeler, hamamlar, camiler, köprüler inşa eden Sinan, diğer yandan da eski Bizans suyollarını elden geçirip yeni kanallar açarak su sorununu çözmeye çalışıyordu. Nurbanu Sultan'ın siparişi geldiğinde kentin 45 kilometre dışında Belgrad Ormanları'nın ortasında kalan bentlerin yakınlarında yeni bir su kaynağı keşfetmişti. Hekimler, bulunan yeni kaynağın suyunun şifalı olduğunda karar kılmıştı. Müjdeyi tez elden Sultan'a yetiştiren Sinan, birkaç hafta içinde Çemberlitaş Hamamı'nın temelini atmış ve 1584'te tamamlayıp anahtarı Nurbanu Sultan'a teslim etmişti. ![]() Çemberlitaş Hamamı, Çemberlitaş'ta, Divanyolu üzerinde, I. Constantinus'un (M.S. 324-337) diktirdiği anıtın Vezir Han tarafında yer alır. Hamam'ın karşısında Köprülü Mehmet Paşa Cami, medresesi ve türbesi, yanında Vezir Hanı, eski Dar'ül-fünun binası, civarında ise Sultan II. Mahmut Türbesi, Köprülü Kütüphanesi, Atik Ali Paşa Camii ve medresesi ve Ali Baba Türbesi mevcut. Çemberlitaş Hamamı, birbirinin tamamen benzeri ve bitişik bir çifte hamam olarak planlanmış. Erkekler kısmının girişi Vezir Han Caddesi üzerinde. Giriş üzerinde, etrafı rumilerle bezeli, üç sıra halinde hazırlanmış altı mısralı bir kitabe var. Kadınlar kısmı girişi eskiden Divanyolu Caddesi üzerinde Sultan Mahmut Türbesi tarafındaydı. Kadınlar kısmının soyunma mekanı cephesi, 1968'de Divanyolu Caddesi genişletme çalışmaları sırasında bir miktar kesilmiş. Kesilen kısım altta dikdörtgen, üstte yıldız biçiminde pencereleri olan bir duvarla kapatılmış. Erkekler ve kadınlar bölümlerinin soyunma yerleri, geçişi köşe trompları ile sağlanmış büyük birer kubbe ile örtülü. Etrafında üç kat soyunma odaları var. Her iki kubbede de aydınlık feneri mevcut. Bugün sadece kadınlar kısmının aydınlık feneri orijinal durumda. İnce sütunlara dayanan kemerlerin taşıdığı bir kubbecikle örtülü olan aydınlık feneri zarif bir biçimde bezenmiş. Her iki kısımda da üçer kubbe ile örtülü ılıklık var. Ilıklıktaki orta kubbenin altından geçerek, ahşap bir kapı ile sıcaklık bölümüne giriliyor. Sıcaklık bölümlerinde hamam mimarisindeki geleneklerden tamamıyla uzaklaşılmış. Bu da Mimar Sinan'ın farklı denemeleri sevmesi ya da Nurbanu Sultan'ın projeye müdahale etmiş olmasıyla açıklanıyor. Hamamın toplam 38 kurnası var. Kubbenin altında çok yüzlü büyük bir göbek taşı bulunuyor. Sıcaklık bölümleri kubbelerinde bulunan küçük delikler ile aydınlatılıyor. Delikler cam fanuslar ile kapatılmış. Yapı, Mimar Sinan'ın son dönem eserleri arasında. Ustalığının son döneminde, sadelikten vazgeçmeden, fonksiyon zenginliği, zarafet ve dinginliği bu yapıda buluşturmuş. Çemberlitaş Hamamı bugün Baltacı ve Bayrak aileleri tarafından ortaklaşa işletiliyor. Ailenin yeni kuşak temsilcileri olan Ruşen Baltacı ve Mustafa Bayrak, eserin restorasyonu için yıllardır uğraş veriyorlar. 1993'te bir proje yaparak Anıtlar Kurulu'na sunmuşlar ve söz konusu proje epey bir tadilat gördükten sonra 2001'de onaylanmış ve restorasyona bir yıl sonra başlanmış. Projenin yarısı tamamlanmış. Kalan kısım ise, 2007'nin sonunda bitirilecek. Hamamın kadın ve erkek kısımları faal durumda. Restorasyon süresince de devre dışı kalmayacaklar. Ancak kadın kabul ve soyunma odaları şu anda farklı bir işletmecide. Söz konusu kısım bu yıl sonunda boşaltılarak restore edilecek ve eski haline geri dönecek. Ruşen Baltacı, "Proje tamamlandığında hamamın yanı sıra günlük kür merkezi olarak da hizmet verecek şekilde plan yaptık" diyor. Günlük kür merkezinin ne demek olduğunu ise şöyle açıkladı: "Bu tür merkezler genellikle kent dışında, kaplıca bölgelerinde yer alıyor. Üniversiteye hamamda kullanılan suyun analizini yaptırdığımızda şaşkınlık içinde kaldık. Çünkü analiz sonucunda hamamın suyunun, soğuk kaplıca suyu özelliğini taşıdığını öğrendik. Hocalara bunun nedenini sorduğumuzda, Sinan döneminde kullanılan su kaynağının değişmeden günümüze kadar geldiğini söylediler. 422 yıldır İstanbul onca felaket gördü, depremler yaşadı, modern çağın tahribatıyla karşı karşıya kaldı. Ama anlaşılıyor ki, tüm gayretlere rağmen Sinan'ın yaptığı horasan kanalları yıkmak mümkün olmamış..." Hürriyet Cumartesi, Ersin Kalkan, 11.02.2006 |
||
KRALLAR VADİSİ'NDE YENİ BİR HAZİNE
Mısır'da firavun Tutankamon'un mumyasının 1922 yılında ortaya çıkarılmasından beri Krallar Vadisi'nde ilk kez mumyalarıyla birlikte beş yeni mezar bulundu. Arkeologlar, eski Mısır'ın en büyük firavunlarının gömüldüğü vadide artık arkeolojik keşif yapılamayacağını düşünürken ortaya çıkarılan mezarların, bir kralın karısına veya bir rahibe ya da bir mahkeme yetkilisine ait olabileceğini sanıyor. Memphis Üniversitesi ekibince keşfedilen mezarların, arkeologlarca incelenmesi için molozlardan temizlenmesine çalışılıyor. 18. hanedana ait olan ve Luksor kenti yakınlarında bulunan mezarın yanında cenaze töreninde kullanılan renkli maskeler ve firavunluk mührüyle kapatılmış 20'den fazla saklama kabı bulundu. Mezarın kime ait olduğu kesinlik kazanmazken, arkeologlar, Krallar Vadisi'nden her umut kesildiğinde yeni bir keşif yapıldığını belirterek, "Bu da son olmayacak" dedi. Krallar Vadisi, 1922'de Amerikalı arkeolog Howard Carter'ın Kral Tutankamon'un mezarını bulmasıyla eski Mısır'da en iyi tanınan arkeolojik bölgelerden biri haline gelmişti. Uzmanlar, MÖ 1540'lı yıllara kadar 500 yıl boyunca firavunların gömüldüğü vadide 62 mezarın bulunduğunu sanıyor. Krallar Vadisi'nde uzun aramalardan sonra bulunmuş 3300 yıllık mezar odasından çıkarılan Tutankamon mumyası geçen yıl röntgen cihazıyla incelenmiş ve ünlü firavunun öldürülmediği, muhtemelen uyluk kemiğindeki yaradan öldüğü açıklanmıştı. Firavun Tutankamon, 19 yaşında öldüğünden ölüm nedeni araştırılıyordu. Firavun Tutankamon'un mezarına ilk girenlerden biri olan Lord Carnarvon'un kısa süre sonra hastalanarak ölmesi, 'Tutankamon'un laneti' efsanesini yaratmıştı. Radikal, Foto: AP 11.02.2006 |
![]() |
|
ARKEOLOJİ DERGİSİ, YENİDEN
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin yayını olan “Arkeoloji Dergisi”nin editörlüğünü üstlenen Prof.Dr. Hasan Malay'ın emekli olması sonrasında yayınına bir süre ara verilen dergi, fakültenin Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Ersin Doğer danışmanlığında ve Dr. Aytekin Erdoğan, Dr. M. Nezih Aytaçlar, Araş.Gör. Fulya Dedeoğlu ve Araş.Gör. Mahmut Bilge Baştürk'den oluşan bir editörler kurulu tarafından tekrar yayınlanacak. Arkeoloji Dergisi, Klasik Arkeoloji, Önasya Arkeolojisi, Protohistorya, Prehistorya ve Epigrafi alanlarında yazılmış, özgün malzeme üzerine yapılmış ya da konusunda özgün fikirler üretmeyi amaçlayan çalışmaları yayınlamayı planlıyor. Derginin yılda 2 kez yayınlanması hedefleniyor. TAY Haber, 11.02.2006 |
"TRUVA VE MİLET ANTİK KENTLERİNİN YOK OLMASINDA DOĞA GÜÇLERİNİN ROLÜ"
Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yücel Yılmaz, 20 Şubat 2006 Pazartesi günü, saat 18:30'da, TÜBA İstanbul Ofisi'nde (İTÜ Eski Maden Fakültesi, Yabancı Diller Yüksek Okulu, Maçka) “Truva ve Milet Antik Kentlerinin yok olmasında doğa güçlerinin rolü” konulu bir konferans verecek. TAY Haber, 11.02.2006 |
|
OSMAN HAMDİ GİTTİ Mİ GELMEZ
Devlet para vermiyor ama İstanbul Resim Heykel Müzesi kendi olanaklarıyla onardığı salonlarını dün açtı. Müzenin müdürü çok dertli: Başbakanlar gider, gelir ama bir Osman Hamdi gitti mi yenisi gelmez. Deposunda resim ve heykel hazinesi yatan İstanbul Resim Heykel Müzesi, gündemdeki diğer müzelerin aksine bir devlet kuruluşu. Devlet tarafından üvey evlat muamelesi gören bir devlet kuruluşu. Bu muameleye rağmen, kısıtlı imkânlarıyla sanat müzeciliği adına önemli adımlar atıyor. Müze son olarak MSGSÜ'den kendisine ayrılan sınırlı bütçeyle kapalı olan teşhir salonlarını restore edip açık olan salonlarını da yenileyerek açıyor. Dün bir törenle açılan müzede bazıları 30 yıldır sergilenmemiş paha biçilmez resim ve heykeller sunuluyor. Sergilenen yapıtların üzerinde Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmet Paşa, Halil Paşa, İbrahim Çallı, Sami Yetik, Namık İsmail, Abdülmecid Efendi, H. Avni Lifij, Zeki Kocamemi, Ali Hadi Bara, Zühtü Mürüdoğlu, Ali Çelebi, Sabri Berkel, Zeki Faik İzer, Adnan Çoker, Nuri İyem ve Özdemir Altan gibi önemli sanatçıların imzaları var. ![]() Müzenin yeni müdürü Ferit Özşen'e göre bu yenilenmenin iki nedeni var. Birincisi müzenin koleksiyonunda bulunan binlerce eserin yer sorunu nedeniyle halka sunulamaması ve bu sorunu biraz olsun aşmak adına müze içinde salonları genişletme ihtiyacı. İkinci nedense bu yaz gerçekleştirilecek çatı restorasyonu öncesi eserleri elden geçirmiş olmak. Bunun için müzenin şu ana kadar kapalı olan ve yarısını kaplayan sergi salonları restore edilmiş. Tabii restorasyon oldukça zorlu geçmiş. Bunun nedenlerinden biri müzenin çok kısıtlı bir bütçesi olması ve hâlâ kendine ait bir müze kadrosunun olmaması, ikinci nedense müze binasının bir saray olması nedeniyle Milli Saraylar'a bağlı olması. Dolayısıyla müzeye Milli Saraylar'ın onayı olmadan tek bir çivi dahi çakılamıyor. Müzedeki yenilik yalnızca yeni salonların açılmasından ibaret değil, eski salonlar da yeniden düzenlenmiş. Yeni düzenlemeye göre önceden 150 kadar eser sergilenen müzede 350 kadar eser sergilenecek. Müzede eserlerin yerleştirmesi kronolojik sıra esas alınarak düzenlenmiş. Osman Hamdi Bey, Hoca Ali Rıza ve Zühdü Mürüdoğlu eserlerine özel odalar ayrılırken yakın gruplaşmaların örneğin D Grubunun yer aldığı odalar da açılmış. Müzedeki hamam da restore edilerek sergi salonuna dönüştürülmüş. Ferit Özşen, devlet tarafından gördükleri üvey evlat muamelesini gözyaşları içinde anlatıyor. Ona göre Türk heykeli ve resminin en değerli eserlerinin yattığı Resim Heykel Müzesi önceki hükümetler gibi AKP hükümetinden en ufak bir destek alamıyor. Yangına karşı ciddi bir koruma sistemi olmayan, duvarları çatlaklarla dolu, parkeleri gıcırdayan, kendisine ait çalışan kadrosu bulunmayan, resimleri ve heykellerin modern bir güvenlik sistemiyle korunmadığı, yalnızca üç bekçinin kendi aralarında devir yaparak nöbet beklediği müzenin acil olarak baştan tırnağa gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu konuda geçmişte müze başına gelen müdürlerin önemli çabaları var. Son olarak önceki müdür Hüseyin Gezer dönemin AKP'li bakanı Erkan Mumcu'dan 16 trilyon talep etmiş, Mumcu ise 30 trilyon sözü vermiş. Ama söz tutulmamış. Yeni bakan Atilla Koç'tan ise bir türlü randevu alınamamış. Özşen tüm bunları bize gözyaşları içinde anlatırken zorlanıyor. Kendisi vaat edilen 30 trilyondan vazgeçmiş, "Bir hesap yaptırdım 10 trilyonla bile bu müzeyi baştan sona yenileyebiliriz" diyor. Özşen ayrıca üniversitenin kadrosundan bağımsız, müzeye has bir kadro bir de kendi yağında kavrulmasına olanak tanıyacak özel bir ticari statü istiyor: "Sponsor olabilecek firmalara danıştık. 'Biz istediğiniz kadar size bu imkânı tanıyalım o müze ayakta kalamaz, çünkü müzenin geliri olması lazım' dediler. Müzenin kendi yağıyla kavrulacak ticari bir yapıya kavuşması lazım, gelir elde etmesi lazım. Örneğin restoran, kitapçı, hediyelik eşya dükkânı gibi bölümler olabilir." Ancak Özşen'e göre çözüm bunlarla da sağlanacak gibi değil. Müzenin elindeki tüm eserleri, yeni gelecek eserleri ve resim, heykel dışında enstelasyon gibi çağdaş sanat eserlerini de sergileyebilmesi için yeni, çağdaş bir binaya ihtiyaç var. Özşen son olarak AKP hükümetinin sanata önem vermediğinden dem vuruyor ve kamuoyunu kendilerine sahip çıkmaya çağırıyor: "Yanımızdaki Başbakanlık konutuna kısa sürede bir sürü para harcandı ve inşaatı tamamlandı. Tabii ki Başbakanımızın buna hakkı var. Ama buna para varsa sanata bundan çok daha fazlası ayrılmalıdır. Başbakanlar gider, başbakanlar gelir ama bir Osman Hamdi Bey, bir Şeker Ahmet Paşa gitti mi yerine yenisi gelmez. Kamuoyu bu eserlerin halka ait olduğunu artık anlamalı ve sahip çıkmalı." Radikal, 11.02.2006 |
DARENDE'DEKİ
EL YAZMASI ESERLER KONYA'YA GİTTİ ![]() Malatya'nın Darende İlçesi'ndeki Sadrazam Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi'nde bulunan "el yazması" 710 eser, Konya Bölge Yazma Eserler Küpüthanesi'ne nakledildi. Daha önceden alındığı belirtilen nakil kararının, Darende'deki kütüphaneden geçtiğimiz yıl Temmuz ayında paha biçilmez el yazması Kur'an-ı Kerim'in çalınmasının ardından hızlandırıldığı belirtiliyor. 2002 yılında Kültür Bakanlığı'nın genelgesi doğrultusunda Türkiye'nin belirli yerlerinde bulunan yazma eserlerin, İstanbul Süleymaniye, Konya Bölge Yazma Eserler ve Milli kütüphanelerinde toplanmasına başlanmıştı. Bu genelge doğrultusunda Darende Sadrazam Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi'nde bulunan 710 değerli el yazması eser, bakım ve restorasyon çalışması yapılması ve dijital kopyalarının çıkartılması için restorasyon ve patoloji merkezi bulunan Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'ne götürüldü. Çalışmaların ardından eserlerin ilçeye tekrar iade edilebileceği ya da kısa sürede dijital kopyalarının yapılarak Darende'ye gönderileceği belirtildi. El yazması eserlerin, Malatya'da uygun koşullarda oluşturulacak bir kütüphanede muhafaza edilmesi gerektiği ifade edilirken, bu eserlerin naklini hızlandırdığı değerlendirilen "hırsızlık" olayı ile ilgili eleştirilerin muhatabının da, kütüphanede bekçi görevlendirmeyen bakanlık olduğu öne sürülüyor. Darende ilçesinde bulunan tarihi Sadrazam Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi'he, geçen yıl Temmuz ayında hırsız girmişti. Başta 700 civarındaki "el yazması" olmak üzere 28 binin üzerinde kitabıyla, bölgenin en önemli kütüphanelerinden biri olan Sadrazam Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi'ne giren hırsız ya da hırsızların, zemin kattaki kalorifer dairesinin kapısını zorlayarak açıp girdikleri saptanmıştı. Bekçi kadrosu bulunmayan ve bu nedenle de bekçisi olmayan kütüphanede hırsız ya da hırsızların ne çaldıklarının envanter incelemesinden sonra ortaya çıkacağı belirtilmişti. Yapılan araştırmalar sonucunda, hırsız ya da hırsızların, kütüphaneye 35 yıl önce bağışlanan ve en az 500 yıllık olan 30 ciltlik çok değerli el yazması Kur'an-ı Kerim'i çaldıkları saptanmıştı. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdür Vekili Mustafa Paşalıoğlu, kütüphaneye giren kişi ya da kişilerin sandık içerisinde korunan Arapça nesih yazı türü ile kaleme alınan 17 yaprak, 34 sayfa ve her sayfasında 7 satır bulunan set halindeki 30 cüzlük Kuran'ı çaldığının belirlendiğini, ayrıca elyazması Buhari Şerhi ile Ayni'nin kaleme aldığı 2 ciltlik tarih kitabının kapaklarını söküp atan kişilerin, bu eserlerin içlerini de çaldığını bildirmişti. Malatya Haber, 10.02.2006 |
|
HEYKELİN GURUR GÜNÜ ![]() Türkiye'nin en kapsamlı heykel sergisi İstanbul Modern'de açıldı. Türk heykelinin 15 büyük imzasını ilk kez buluşturan 'Modern Heykel' sergisi heykelin 50 yıllık serüvenine ışık tutuyor. Modern Türk heykel tarihine ışık tutmayı amaçlayan 'Modern Heykel-Bellek ve Ölçek' adlı sergi ilk örnekleri 1950'li yıllarda görülen Türk heykel sanatının 50 yıllık serüvenine farklı kuşaklardan sanatçıların eserleriyle ışık tutmayı amaçlıyor. Türk heykelinin 15 büyük imzasını ilk kez bir araya getiren sergide Ali Hadi Bara (1906-1971), Zühtü Müridoğlu (1906-1992), Şadi Çalık (1917-1984), İlhan Koman (1923-1986), Kuzgun Acar (1928-1976), Ali Teoman Germaner (1934), Saim Bugay (1934), Mehmet Aksoy (1939), Seyhun Topuz (1942), Meriç Hızal (1943), Ferit Özşen (1943), Koray Ariş (1944), Osman Dinç (1948), Azade Köker (1949), Rahmi Aksungur'un (1955) heykel sanatını, kütle-mekân-form ilişkisi bağlamında algılayıp modern çözümlemeler getiren 119 eser yer alıyor. Küratörlüğünü Haşim Nur Gürel, Ali Akay ve Levent Çalıkoğlu'nun üstlendiği sergideki eserler mekâna tarihsel ve kronolojik bir anlayışla yerleştirilmiş. Sergide Türk heykelinin duayenlerinin yanı sıra çağdaş sanatçıların eserlerine de yer verilerek bu sanatın anlayış ve uygulayış farklarının altını çiziliyor. Öte yandan sergi Türk heykel sanatının başlangıç evresindeki soyut-inşacı gelenekten, tasarım fikrinin öne çıktığı uygulamalara, malzeme tercihlerinin çeşitliliğine kadar geniş bir perspektifte heykeli sorguluyor. Dün yapılan basın toplantısıyla sergiyi tanıtan küratörler ve İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, 'Modern Heykel-Bellek ve Ölçek'in Türkiye'de bu alanda yapılmış en kapsamlı sergi olduğunu vurguladı. İstanbul Modern'in daha önce Heykel Bahçesi'ndeki heykel koleksiyonundaki eserlerin çekirdeğini oluşturduğu 'Yeni Alımlar' sergisini açtıklarına dikkat çeken Oya Eczacıbaşı "Bu başyapıtları, belirli bir konolojik düzen içinde tek bir mekanda sergileyen 'Modern Heykel' sergisi, yapıtların bir bütün olarak değerlendirilmesine ve sanat tarihi bakımından kalıcılığı olan bir etkiyle toplumsal belleğin geliştirilmesine olanak sağlayacak. Türkiye'de heykel, ne yazık ki bugüne kadar geniş kitlelere ulaşamadı. Ülkemizde yaygınlaşmamış, her zaman belirleyici bir izleyici zümresi ile sınırlı kalmış olan heykel sanatımızın, çağdaş sergileme anlayış ve titizliği ile düzenlenen bu sergiden sonra geniş toplum kesimleri ile ilişkilerini geliştirmesini umuyorum" diye konuştu. Basın toplantısında hazır bulunan Gürel, Akay ve Çalıkoğlu sergide özellikle heykeltıraşların üretim dünyalarına, tercih ettikleri anlatım biçimlerine işaret ettiklerini ve diğer sanatçılardan ayrılan/benzeyen yönlerini vurguladıkları söyleyerek "Bu nedenle üslup gelişimi ve ve tarihsel perspektif içerisindeki sanatçıların en özgün yanlarını sergilemeyi uygun bulduk ve yapıtların tarihsel bir süreklilik oluşturmasına da özen gösterdik" dedi. Türk heykel sanatının geniş kitlelerle buluşmasının yanı sıra sanatsal açıdan bir durum tespiti yapmayı da amaçlayan 'Modern Türk Heykeli'nden Bir Seçki 1950-2005' altbaşlıklı sergi 30 Nisan'a kadar devam edecek. Radikal, Foto: Serkan Taycan 10.02.2006 |
||
ERZURUM VALİSİ GÜVENÇ: TARİHÎ ESERLERİMİZİN DURUMU MAALESEF İÇ AÇICI DEĞİL Erzurum Valisi Celalettin Güvenç, tarihî eserlerin onarımı konusunda başarılı olamadıklarını belirterek, “Tarihî eserlerimizin durumu hiç iç açıcı değil.” dedi. Yılda dört kez yapılan İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı'nın açılış konuşmasını yapan Vali Güvenç, burada bir itirafta bulundu. Güvenç, geçen yıl şehirde birçok başarılı hizmete imza attıklarını; ancak tarihî eserleri ihmal ettiklerini açıkladı. Vali Celalettin Güvenç, “O konuda ilgili müdürlerimizden rica ediyorum, gereken çalışmayı yapsınlar. Onlardan biraz daha gayret bekliyoruz.” ifadelerini kullandı. Zaman, 09.02.2006 |
ASLAN FİGÜRLÜ HEYKELLE
7 TARİHÎ SİKKE ELE GEÇİRİLDİ Muğla İl Jandarma Komutanlığı ekiplerinin, Marmaris-Muğla karayolunun Çetibeli mevkiinde yaptıkları yol kontrolünde, 03 PF 369 plakalı aracın bagajında 50 santimetre büyüklüğünde aslan figürlü heykel bulundu. Araçtaki 4 kişinin üst aramasında ise 7 tarihî sikke ele geçirildi. Sürücüsü E.D. ile E.S., B.S. ve Y.B. gözaltına alındı. Marmaris Müze Müdürlüğü'ne incelenmek üzere gönderilen aslan figürlü heykelle tarihî sikkeleri Afyon'da bulan zanlıların satmak için Marmaris'e getirdiklerini ifade ettikleri bildirildi. Zaman, 08.02.2006 |
|
SURİYE'DEKİ OSMANLI ESERLERİ ONARILACAK
Suriye'de bulunan Osmanlı eserlerinin restorasyonu konusunda bu ülkeyle devam eden işbirliği çerçevesinde, Suriye Evkaf Bakanı Danışmanı ve Emevi Camii Genel Müdürü Ahmet Sabbagh ile Evkaf Bakanlığı Teknik Müdürü Mahmut Habbaz, Türkiye'ye geldi. Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt'ın daveti üzerine Ankara'da bulunan Suriyeli heyet, Suriye'deki eski eserlerin restorasyonu ve kullanımı, başta dinî merkezler olmak üzere tarihi eserlerin korunması ve turizme açılması konusunda Türkiye'nin tecrübelerinden yararlanmak istiyor. Şam da bulunan Emevi Camii depolarındaki çoğu Osmanlı dönemi eserlerin sergilenmesi ve bir kütüphane ve müze kurulması konusunda da Türkiye'nin tecrübesinden yararlanmak isteyen Suriyeli heyete, Vakıflar Genel Müdürü Beyazıt, “Biz her türlü desteğe hazırız” mesajını verdi. Dünya kültür mirası eserlerinden biri olan Süleymaniye Külliyesi'nin çok ciddi anlamda restorasyona ihtiyacı bulunduğunu; Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, TİKA ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün bunlarla ilgili başlattığı projelerin belli bir noktaya geldiğini bildiren Beyazıt, “UNESCO'dan karar alındıktan sonra bunların restorasyonları hızlı bir şekilde yapılacak. Biz Suriye'ye hem kültür anlamında, teknik bilgi anlamında, fikri çalışmalar anlamında destek veriyoruz. Hem de bunların ayağa kalması noktasında karşılıklı işbirliğinde bulunuyoruz” diye konuştu. Beyazıt, Emevi Camii'nin depolarında olan yüzlerce Osmanlı eserinin envanterinin çıkartılması noktasında Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak Suriye'ye desteği vereceklerini bildirdi. Beyazıt, el yazması eserleri müzelerde sergileyerek gün yüzüne çıkartacaklarını ve bu kapsamda bu eserlerin sergileneceği 9 müze kurulacağını söyledi ve Ankara Müftülüğü'nün boşalttığı binanın bu kapsamda değerlendirilerek en kısa sürede müze haline getirileceğini ifade ederek bu eserleri insanlığın hizmetine sunacaklarını kaydetti. Türkiye Gazetesi, 10.02.2006 |
||
TEPECİK HÖYÜĞÜ KAMULAŞTIRILDI 2004 yılında başlayan kazı çalışmaları ile gün yüzüne çıkmaya başlayan Tepecik Höyüğü'nün içinde bulunduğu 17 dönümlük arazi kamulaştırıldı. Konuyla ilgili bir açıklama yapan AK Parti Çine İlçe Başkanı Kayhan Güney, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un destekleri ile kamulaştırma işinin çok hızlı bir şekilde gerçekleştirildiğini ve kazı çalışmalarının bu yıl daha kapsamlı olarak devam edeceğini söyledi. Tepecik Höyüğü'nün 6-7 bin yıl önce insanların yaşadığı bir yerleşim alanı olduğunu söyleyen Güney, höyüğün gün yüzüne çıkarılması ile birlikte ilçenin tarih turizminin cazip merkezlerinden olacağını belirterek, “Alabanda'da kazı çalışmaları bu yıl yine yoğun bir şekilde devam edecek. Gerga Antik Kenti ile ilgili bir takım çalışmalarımız var. Çok yakında Gerga ile ilgili de gelişmeler olacak. İlçemizin tarihi mekanlarının bir bir gün yüzüne çıkartıp restore edeceğiz. Bu çalışmalar sonunda tarih turizmi adına Çine çok büyük gelişmeler kaydedecek” diye konuştu. Tepecik Höyüğü'nün kamulaştırmasının çok adil bir şekilde yapıldığını söyleyen Güney, “Tepecik Höyüğü'nün bulunduğu bölgeler ekili arazilerin çok yoğun olduğu bir yer. Oralarda da çok yoğun bir tarımsal faaliyet var. O yüzden kamulaştırılması gerekiyordu. Birinci derecede arkeolojik sit olarak tescillenen höyükte bu güne kadar yapılan kazı çalışmaları süresince arazinin ekilmesi de devam etmişti. Kazı ekibinin işini zorlaştırdığı için kamulaştırılması kaçınılmaz bir hal almıştı. 2005 yılı içerisinde kamulaştırılması için Bakanlığa müracaat ettik ve 2005'in sonlarına doğru kamulaştırma kararı alındı. Metrekaresi 5 YTL'den mülk sahiplerine de paraları ödendi. Tarlalara değerinde kamulaştırma bedeli ödendiği için mülk sahipleri de çok memnun kaldılar. Kamulaştırma işlemi hak ve hukuk çerçevesinde adil bir şekilde yapıldı” şeklinde konuştu. Aydın Denge Gazetesi, 09.02.2006 |
MALATYA, ULUSAL MÜZE STATÜSÜNE ALINMADI
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 23 ilden 41 ulusal müze belirledi. Ulusal müzeler, bulundurdukları eser sayısı, eserlerin değeri ve ziyaretçi sayısı gibi kriterler göz önünde bulundurularak seçildi. Seçilen müzeler arasında büyük bölümü arkeolojik eserlerden oluşan 17 bin dolayında tarihi esere sahip Malatya Müzesi'nin bulunmaması tepkilere sebep oldu.4 yıl kapalı olduğu için bu sürede ziyaretçi sayısı sıfır olarak görülen müze, geçen yıl Mayıs ayında yeniden ziyarete açıldı ve 7 aydaki ziyaretçi sayısı 16 bin olarak gerçekleşti. Malatya'nın Orduzu beldesinde bulunan Arslantepe höyüğü kazı alanından çıkarılan eserler tarihin karanlık sayfalarına ışık tutacak nitelikte. 1930'lu yıllardan beri yapılan çalışmalarda dünyanın ilk sarayı ve ilk kılıcı da çıkarılan eserler arasında yer alıyor. Bu kadar önemli eserlerin yer aldığı Malatya Müzesi'nin ulusal müze statüsüne alınmamasına bir anlam veremediklerini belirten Malatya Kültür ve Sanat Derneği (MAKSAD) Başkanı Yaşar Karaaslan, “Malatya müzesi, 2001 yılında başlatılan proje sonucu modern bir teşhir salonuna sahip olmuştur. Müzede M.Ö. 8000'li yıllarda başlayan ve Osmanlı dönemine kadar geçen tarih içindeki yerleşmelerin buluntuları sergilenmektedir. Özellikle Cafer höyük vitrinindeki neolitik heykel örnekleri, Aslantepe vitrinlerindeki kılıç-mızrak örnekleri, mühür baskılar ve kral mezarı buluntuları ilgi çekmektedir.” dedi. Zaman, 09.02.2006 |
|
HASANKEYF'İ YAŞATMA SEMPOZYUMU
Yüzyıllar önce kurulan ve özellikle son dönemde Ilısu Barajı'nın suları altında kalma tehlikesiyle sık sık gündeme gelen Hasankeyf önemli bir sempozyuma evsahipliği yapacak. 18-19 Şubat günlerinde düzenlenecek olan Hasankeyf'i Yaşatma Sempozyumu'nda resmi yetkililer, bölge halkının temsilcileri, akademisyenler ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin sunumları yer alacak. Sempozyumun ilk gününde “Uluslararası ve Ulusal Düzlemde Hasankeyf Mirası”, “Hasankeyf ve Ilısu Barajı: Çevre, Enerji ve İnsan Bağlamında” başlıklı oturumlar düzenlenecek. Günün sonunda, 2002'de Parma Belgesel Film Festivali'nde Altın Sertifika Ödülü alan Su Altı Cevherleri adlı belgesel film gösterilecek. Sempozyumun ikinci gününde ise “Uluslararası ve Ulusal Düzlemde Hasankeyf Mirası”, “Ilısu Barajı Projesi ve Hasankeyf Halkı” ve “Hasankeyf, Ilısu Projesi, Çözüm Önerileri” başlıklı oturumlar yapılacak. Daha sonra bazı konuşmacılar, yerel bir televizyon kanalı olan Gün TV'deki Kent Gündemi programına katılacak. Sempozyumun ardından bir deklarasyon yayınlanacak. Tarih Vakfı E-Bülten, 08.02.2006 |
||
“BİR SÜRE MÜZEMİZİ ZİYARETE GELMEYİN” İngiltere'de bir müzeyi ziyaret ederken ayağı takılarak yaklaşık 300 yıllık bir Çin vazosunu kıran adama müzeden gelen mektupta, "Bu yakınlarda müzeyi ziyaret etmeyin" uyarısı yapıldı. Cambridge kentindeki Fitzwilliam Müzesi'nde yaşanan olayla ilgili olarak Nick Flynn (42), BBC radyosuna yaptığı açıklamada, "Ayakkabımın bağcığına basınca, basamakta tökezlenip yuvarlandım. Bir anda seramik vazo milyon parçaya bölündü. Kesinlikle bu hasarı karşılayabilecek gücüm yok" dedi. 17'nci yüzyılın sonları ya da 18'inci yüzyılın başlarında yapılmış olduğu tahmin edilen vazo, 1948 yılında müzeye bağışlanmıştı ve sergilenen en önemli parçalardan biriydi. Hürriyet, 07.02.2006 |
MİLLİ SARAYLAR'A İLGİ ARTIYOR
TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı'na bağlı tarihi mekânları gezenlerin sayısı son iki yılda yüzde 40 arttı. Milli Saraylar'ı ziyaret edenlerin sayısı 2003'te 570 bin, 2004'te 700 bin kişiyken 2005'te 960 bin kişiye ulaştı. Milli Saraylar bünyesinde ziyarete açık olan Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayları, Küçüksu, Maslak ve Ihlamur Kasırlarının yanı sıra, Florya ve Yalova Atatürk Köşklerini gezen 960 bin ziyaretçinin 415 binini yabancı turistler oluştururken yerli ziyaretçi sayısı da büyük bir artışla 545 bine ulaştı. Milli Saraylar'ın kasasına 5 milyon 746 bin YTL girdi. Milli Saraylar içinde en fazla Dolmabahçe Sarayı ziyaretçi çekti. 2005 yılında 720 bin kişinin gezdiği Dolmabahçe Sarayı'nı, 120 bin kişiyle Beylerbeyi Sarayı izledi. Radikal, 08.02.2006 |
|
YAZMA ESERLERE YAPILAN BAKIM MEDYAYA YANSIDI, KİTAP BAĞIŞLARI İKİ KAT ARTTI
Tarihî elyazması ve nadide eserlere yapılan bakım ve onarım çalışmalarının medyada geniş yer bulması kitap bağışlarını iki kart artırdı. El yazması eserlere uygulanan restorasyon çalışmalarını medyadan izleyen birçok vatandaş, ellerindeki nadide kitapları İstanbul ve Konya'da bulunan Yazma Eserler Patoloji ve Restorasyon Araştırma merkezlerine getirdi. Geçtiğimiz yıl İstanbul'da 874 tarihî elyazması kitap, kültür dünyasına kazandırılırken, Konya'da da 2 bin 241 nadide eser bakım ve onarım yapılarak araştırmacıların hizmetine sunuldu. Süleymaniye Kütüphanesi ve İstanbul Yazma Eserler Patoloji ve Restorasyon Araştırma Merkezi Müdürü Nevzat Kaya, nadide kitaplara uygulanan bakım ve onarım çalışmalarının medyaya yansımasının olumlu etkiler oluşturduğunu dile getiriyor. Tarihî kitapların mutlaka restorasyon merkezlerine getirilmesi ve uzmanlara incelettirilmesi gerektiğine işaret eden Kaya, geçen yıl toplam 874 eseri kültür dünyasına kazandırdıklarını kaydediyor. Konya Yazma Eserler Kütüphanesi Patoloji ve Restorasyon Araştırma Merkezi Müdürü Bekir Şahin de, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın yazma ve nadir eserlerin korunmasına yönelik son yıllardaki atılımının olumlu sonuçlar verdiğine dikkati çekiyor. Şahin, tarihî değere sahip el yazması kitaplara uyguladıkları bakım ve onarım çalışmalarının medyaya yansımasıyla birlikte kendilerine yapılan başvurularda iki kata ulaşan artış olduğunu belirtiyor. İstanbul ve Konya Yazma Eserler kütüphanesinde kurulan restorasyon merkezlerinde yıpranmış, can çekişen kitaplar, hastanelerde bulunan narkoz cihazına benzer bir aletle soğuk buhar verilerek yeniden hayata döndürülüyor. Sayfaları özenle açılan kitaplar daha sonra bakımdan geçirilerek depremlere ve nükleer etkilere karşı korumalı kasalarda muhafaza ediliyor. Zaman, 06.02.2006 |
||
![]() |
2400 YILLIK ANTİK KENT YİNE SULAR ALTINDA KALDI
Aydın İli, Germencik İlçesi, Tekin Köyü yakınlarında bulunan ve 20 yıldır kazı çalışmaları devam eden Magnesia Antik Kenti, bu yıl da sular altında kaldı. Gümüş Çayı'nın taşması nedeniyle sular altında kalan M.Ö. 3. yüzyıla ait antik kent, göl görünümünü aldı. Geçen yıl taşkınlarla ilgili açıklama yapan dönemin Kültür ve Turizm Müdürü Halil İbrahim Aktemur, her yıl kış mevsiminde taşkın sorunu yaşadıklarını ve antik kentin yanından geçen Gümüş Çayı'nın ıslah edilmesi ve taban suyu sorununa çözüm bulunması halinde sorunun ortadan kalkacağını söylemişti. Antik kentle ilgili gazetelerde yer alan haberler üzerine Aydın Valisi Mustafa Malay'ın talimatıyla Magnesia Antik Kenti kazı alanında biriken sular motorlu pompalarla çekilmişti. DSİ yetkilileri de, yaptıkları açıklamayla Gümüş Çayı'nı ıslah ederek sorunu çözeceklerini söylemişlerdi. Aradan geçen bir yıla rağmen sorun çözülmeyince, 2 bin 400 yıllık antik kent bu yıl da sular altında kaldı. Magnesai Antik Kenti, tarihte önemli olaylara sahne olduğu için 'Olaylar Kenti' olarak anılmakta. Antik kent en çok M.Ö. 3 yüzyıla ait Artemis ve Zeus tapınaklarıyla biliniyor. Artemis Tapınağı ve Artemis Sunağı portikolarla çevrili kutsal alanın ortasında yer alıyor ve doğusundaki kutsal kapıyla da agoraya bağlanıyor. Artemis Tapınağı, Anadolu'nun en büyük dördüncü tapınağı. Aydın Denge Gazetesi, 06.02.2006 |
|
TOPKAPI SARAYI HIRSIZI YAKALANDI
Topkapı Sarayı'ndan çaldığı 9 parça tarihi eseri satamadığı için bir cami avlusuna bırakan Hacı Mustafa Özkanlı, eserler üzerinde bıraktığı parmak izinden kimliği tespit edilerek, sevgilisiyle buluşmak için gittiği Aksaray'da bir barda yakalandı. Hırsızlık olayı 27 Haziran 2005 günü Topkapı Sarayı'nda meydana gelmişti. Bağdat Köşkü'nün arkasındaki mühürlü müze deposunun camı kırılarak girilmiş ve I. Mahmut ve I. Abdülhamit'e ait tuğra, tuğralı levha, şallardan oluşan 9 parça tarihi eser çalınmıştı. Ancak 21 Aralık 2005'te çalınan tarihi eserler Fatih Hüsambey Tezgahçılar Camii'nin avlusunda bezlere sarılı halde bulunmuştu. Eserler üzerinde yapılan incelemede sabıkası bulunan Hacı Mustafa Özkanlı'nın parmak izlerine rastlandı. Özkanlı'nın sevgilisinin kimliğini belirleyen polis, ismini açıklamadığı 35 yaşındaki kadına durumu anlatıp yardım istedi. Özkanlı'yı telefonla arayan sevgilisi, "Seni çok özledim. Bekliyorum" deyip buluşma ayarladı. Önceki gece bara gelen Özkanlı gözaltına alındı. Milliyet, 05.02.2006 |
![]() |
|
![]() |
TAŞHAN'IN RESTORASYONUNA KURULDAN ONAY ÇIKTI
Gelecekte Afyon'un ticari ve turizminin canlandırılması açısından çok önemli bir merkez olacak olan Taşhan'la ilgili yazışmalar, 2003 yılı ortalarında Vali Muzaffer Dilek'in talimatı ile başlatılmıştı. Bu girişim üzerine binanın müşterek mülk olduğu göz önüne alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü, özel şahıslar ve Afyonkarahisar Belediyesine ait hisselerin Vakıflar Genel Müdürlüğünde tek bir elde toplanması gerektiği noktasından hareket edilerek kamulaştırma çalışmaları başlatılmıştır. Kamulaştırma süreci içerisinde zamandan tasarruf edilmesi için yapının restorasyon projesinin de hazır edilmesi düşünülmüş Valilik Proje Bürosunda, proje hazırlıklarına da eş zamanlı olarak başlanmıştır. Mimar Turan Ertuğrul'un eşgüdümü ve sorumluluğunda 2004-2005 yıllarında devam eden restorasyon projesi çalışmaları, 2005 Temmuz ayında tamamlanmış ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün incelemesine sunulmuştur. Gerekli incelemelerden geçen proje, her aşamada bizzat Vali Muzaffer Dilek tarafından takip edilerek Eskişehir Koruma Bölge Kurulu'na sunulmuştur. Valilikçe hazırlatılan proje 27 Ocak 2006 tarihli kurul toplantısında görüşülerek onaylanmıştır. 2006 yılının Ocak ayı itibariyle Taşhan'ın başka kişilere ait hisselerinin kamulaştırılması için gerekli karar Vakıflar Genel Müdürlüğünce alınmış ve kamulaştırmaya esas bilgi ve değerlerin tespiti çalışmalarına Kütahya Bölge Müdürlüğünce devam edilmektedir. Taşhan'ın restorasyonunun önümüzdeki dönemde süratle tamamlanması, kazandırılacak yeni fonksiyonlarla şehir ekonomisine katkı yapar hale getirilmesi, bundan da önemlisi yüzyıllara meydan okumuş bu özgün tarihi mirasın korunmuş olması başlı başına bir değer ve hizmet olacaktır. 2006 yılı içinde kamulaştırma işleminin tamamlanması halinde bu bina Vakıflar Genel Müdürlüğünce restore edilebileceği gibi, kullanım karşılığı restore edilmek üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarına da 29 yıl süreyle tahsis edilebilecektir. Afyon Haber, 05.02.2006 |
|
MOZAİK EĞİTİM MERKEZİ AÇILIYOR GAP Bölgesi'nde Kültürel Mirasın Desteklenmesi Programı kapsamında hazırlanan Gaziantep (Zeugma), Halfeti ve Rumkale'nin Turizm Potansiyelinin Artırılması Projesi çerçevesinde Gaziantep'te Mozaik Eğitim Merkezi açılacak. Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan, Gaziantep Mozaik Eğitim Merkezi'nde, Zeugma mozaiklerinden yola çıkılarak mozaik türü takı, kullanım eşyası ve hediyelik eşya yapımı konusunda eğitim verileceğini söyledi. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından kabul edilen projenin bütçesinin 466 bin 301 Avro olduğunu ifade eden Aslan, bütçenin yüzde 90'ının Avrupa Komisyonu, yüzde 10'luk bölümünün ise Ticaret Odası tarafından karşılanacağını bildirdi. Aslan, Zeugma yöresinde bulunan mozaiklerle birlikte Gaziantep ve yöresinin, dünya genelindeki mozaik mirası içerisinde ön sıralardaki yerini aldığını kaydetti. Aslan, merkezde temel ve uzmanlık eğitimi verileceğini ve 20 kursiyerin katılacağı temel eğitimin 3 ay süreceğini ifade etti. Temel eğitimi başarıyla tamamlayan, uzmanlık eğitimi sınavını kazanan 10 kursiyerin uzmanlık eğitimi alacağını dile getiren Aslan, “Eğitim alan kursiyerler ve eğitmenler tarafından bir final projesi hazırlanacak ve Gaziantep'te kalıcı bir eserin yaratılması final projesinin konusunu oluşturacak. Final projesinin açılışı, proje tamamlanma toplantısı ve mozaik sempozyumu kapsamında yapılacaktır. Merkez için gerekli donanım, mevcut örneklerin incelenmesi, çeşitli araştırmalar ve uzmanlarla yapılacak görüşmeler kapsamında belirlendi. Dolayısıyla merkezin donanımı ve eğitime hazır hale getirilmesi için proje başlangıcından sonra gerekli hazırlıklar başladı" şeklinde konuştu. Gaziantep27, 05.02.2006 |
||
![]() |
||
|
MİLLÎ SARAYLAR'I GEÇEN YIL 960 BİN ZİYARETÇİ GEZDİ Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Milli Saraylar Daire Başkanlığı'na bağlı tarihî mekânları gezen ziyaretçi sayısı 2005 yılı içinde rekor rakama ulaştı. 2005 yılında Milli Saraylar'ı gezen yerli ve yabancı turist sayısında bir önceki yıla göre görülen % 40 artış sonucu, ziyaretçi sayısı bir milyon sınırına dayandı. Milli Saraylar genelinde 2003 yılında 570 bin kişi, 2004 yılında ise 700 bin kişi olan ziyaretçi sayısı, iki yıl öncesine oranla yüzde 80 dolayında artarak 2005 yılında 960 bin kişiye ulaştı. Yenilenen sosyal tesislerinde ziyaretçilere kahvaltı ve kafeterya hizmeti de sunan Milli Saraylar'da halen onarım görmekte olan Aynalıkavak Kasrı ve Yıldız Şale Kasrı'nın hizmete girmesinin ardından önümüzdeki yıl Milli Saraylar'ı gezen ziyaretçi sayısının daha da artması bekleniyor. 2006'da 150. yaşını kutlayacak olan Dolmabahçe Sarayı'nın önümüzdeki yıl 1 milyon ziyaretçiye ulaşması hedefleniyor. Zaman, 04.02.2006 |
||||
VAKIFLAR, HAVRA RESTORASYONUNA 4 TRİLYON LİRALIK ÖDENEK AYIRDI Edirne'nin Kaleiçi semtinde 1902 yılında inşa edilen ve halen yıkık durumdaki Yahudi havrası, Vakıflar tarafından restore edilerek kültür turizmine kazandırılacak. Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya, harabe durumdaki tarihi havranın röleve ve restorasyon çalışmalarının tamamlandığını belirterek, mart ayında ihaleye çıkılacağını aktardı. Tarihi havranın restorasyonu için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 4 trilyon liralık ödenek ayrıldığını ifade eden Hasan Çetinkaya şunları söyledi: “Havranın röleve, restorasyon ve restürülasyon projesinin çalışmaları hahambaşı tarafından yaptırıldı. Projeyi onlara yaptırmamızdaki amaç, ilerleyen yıllarda havranın tarihi dokusuna uygun olarak inşa edilmediği söylentilerinin önüne geçmektir. Mart ayında havranın ihalesi yapılacak ve nisan ayında da restorasyon çalışmalarına başlanacak.” diye konuştu. Havranın inanç turizmi açısından kent ekonomisine büyük katkı sağlayacağına dikkat çeken Çetinkaya, havrayı 31 Aralık 2006'da bitirip inanç turizmine açacaklarını ifade etti. Dünyada 4. büyük havra olan müzenin mülkiyetinin de kendilerine ait olduğunu belirten Çetinkaya, “Edirne'de bildiğim kadarıyla hiç Yahudi cemaati yok. Buranın turizme açılmasıyla birlikte Yahudi cemaatinin ziyarete geleceğini tahmin ediyoruz.” açıklamasında bulundu. Zaman, 04.02.2006 |
||||
BİZANS TARİHİ UZMANI IŞIN DEMİRKENT ÖLDÜ Haçlı seferleri ve Bizans imparatorluğuyla ilgili çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Işın Demirkent dün sabaha karşı öldü. 68 yaşındaki Demirkent'in cenazesi pazartesi günü kütüphanesinin bulunduğu 'Globus' Dünya Basınevi'nde ve emekli olduğu İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde gerçekleştirilecek törenlerin ardından Sultanahmet Camii'nde kılınacak öğle namazını takiben Aşiyan'da defnedilecek. Dünya Şirketler Grubu'nun kurucusu merhum Nezih Demirkent'in eşi olan Işın Demirkent, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Ortaçağ Tarihi Ana Bilim Dalı'nda yükseköğrenimini bitirdi. Haçlı seferleri ve Bizans imparatorluğu tarihi konularında ders verdiği anabilim dalının 1994 yılında emekli olana kadar başkanlığını yürüttü. Son nefesine kadar çalışmalarını sürdüren Demirkent'in yayımlanmış yapıtları arasında 'Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi', 'Mikhail Psellos'un Khronographia'sı', 'Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan', 'Bizans Tarihi Yazıları (Makaleler-Bildiriler-İncelemeler)', 'Haçlı Seferleri' yer alıyor. Radikal, 04.02.2006 |
![]() |
|||
![]() |
PARİS MÜZESİNE KAVUŞTU Yangın ve güvenlik sistemlerinin yenilenmesi nedeniyle iki yıldır kapalı bulunan Paris Modern Sanat Müzesi önceki gün yeniden açıldı. Müze, yeniden açılışını usta ressam Pierre Bonnard sergisiyle yaptı. 7 Mayıs'a kadar sürecek sergide Bonnard'ın kariyerinin farklı noktalarında yaptığı 90 tablo bulunuyor. İkisi müzenin koleksiyonundan çıkarılan tabloların geri kalanı St. Petersburg'dan Pittsburgh'a kadar dünyanın farklı müzelerinden getirilmiş. Fransa'nın olduğu kadar dünyanın da en önemli sanat müzelerinden biri olarak görülen, yangın ve güvenlik sistemlerinin yenilenmesi için 15 milyon Avro harcanan Paris Modern Sanat Müzesi'nde çoğu Fransız ressamların olmak üzere yüzlerce paha biçilmez eser sergileniyor. Radikal, 04.02.2006 |
|||
150 YILLIK HANIN ÜZERİNE GECEKONDU YAPTILAR
İzmir'in Çankaya Semti'nde Fevzipaşa Bulvarı üzerindeki 150 yıllık Karaosmanoğlu Han'ın giriş kısmında bulunan tarihi kemer üzerine kondurulmuş gecekondu, İzmir'in utanç kaynağı oldu. 30 yıl önce yapılan, 25 yıl terzi dükkanı, son 5 yıldır da bir esnaf tarafından depo olarak kullanılan 10 metrekarelik gecekondu, tarih katliamını gözler önüne serdi. İstihdam sağlayacak yatırımların önüne sürekli SİT engeli çıkarılırken, şehrin göbeğinde Büyükşehir ve Konak belediyelerine 500'er metre uzaklıkta bulunan kaçak yapının bunca yıldır fark edilmediği ortaya çıktı. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nun da bugüne kadar tespit etmediği Fevzipaşa Bulvarı üzerindeki gecekondu, Kemeraltı'nı ziyaret eden turistlerin ise ilgi odağı haline geldi. Kulübenin tam altında ve Karaosmanoğlu Han'ın girişinde bulunan dönercinin işletmecisi Erol Koçan, kaçak yapıya göz yumulmasına anlam veremediğini belirtti. Karaosmanoğlu Han'ın bağlantısı olan tarihi kemer kalıntısı üzerindeki gecekondunun hem sahibi, hem de kiracısı bulunuyor. Depo olarak kullanılan binanın kiracısı paspas satıcısı Şerif Ali Şengül, kulübenin tapusu olduğunu iddia ediyor. Kulübeyi, 5 yıl önce Antalya'da yaşayan Halil Özdoğan'dan kiraladığını belirten Şengül, "Mal sahibi bana, bu yapının tapusu olduğunu söyledi. Ben de yaklaşık 30 yıldır yapıdan haberdar olduğum ve yıllarca terzi olarak faaliyet gösterdiğini bildiğim için kiraladım. Bugüne kadar hiç bir sorun yaşamadım. Kimse de bana 'Burası kaçak. Yasadışı iş yapıyorsun' diye bir şey söylemedi" diye konuştu.
Tarihkondu kulübenin kiracısı Şengül, mal sahibinde tapu bulunduğunu iddia ederken, yapıyla ilgili hiç bir kurumun 30 yıldır işlem yapmadığı ortaya çıktı. İzmir Tapu Bölge Müdürlüğü 5'inci Bölge yetkilileri, yapının kendilerine kayıtlı olmadığını belirterek, "Yapının bulunduğu parselde dönerci dükkanından başka bir şey görünmüyor. Ayrıca kayıtlarımızda bu parselin korunması gereken 1. derece kültür varlığı olduğu belirtiliyor" şeklinde konuştu. Konak Belediyesi yetkilleri ise yapının kendilerinde de kayıtlı olmadığını ve bugüne kadar hiç bir işlem yapılmadığı ifade etti. Tarihi tehdit eden çok sayıda yapıyı belediyelere bildiren Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu yetkilileri de, böyle bir yapıdan haberdar olmadıkları yönünde bilgi verdi. Karaosmanoğlu Hanı, 150 yıl önce Orta Asya'dan Manisa'ya, daha sonra İzmir ve Urla'ya göç eden Karaosmanoğlu Ailesi tarafından yaptırıldı. Yıllar geçtikçe handa bulunan dükkanlar tek tek özel şahıslara satıldı. Görsel güzelliği ile dikkat çeken han, Fevzipaşa Bulvarı yapılmadan önce Mimar Kemalettin Moda Merkezi ile birbirine bağlıydı. Ancak Fevzipaşa Bulvarı'nın 1940'lı yıllarda açılması amacıyla hanın neredeyse yarısı, istimlak edilerek yıkıldı. Hala 2 katlı tarihi handa, 22 civarında dükkan faaliyet gösteriyor. Hisarönü, Karaosmanoğlu ve Kızlarağası Han'ı ziyaret eden turistlerin bu yapıyı gülerek ve hayretle fotoğraflamasından utanç duyduğunu belirten dönerci Erol Koçan, "Turistler bize, fotoğrafını çektikleri bu yapının nasıl inşa edildiğini, neden izin verildiğini ve niçin göz yumulduğunu soruyorlar. Bu soruları ne yazık ki yanıtlayamıyoruz. Her turist kafilesi geldiğinde bu utancı yaşamaktan bıktık" şeklinde konuştu. Tarihi kemer üzerindeki kaçak binanın Büyükşehir ya da Konak Belediyesi tarafından tespit edilerek, 3194 sayılı İmar Yasası'na göre yıkılması ve yıkımın Koruma Kurulu'na bildirilmesi gerekiyordu. Ancak belediyelerin fark etmediği kulübe, Koruma Kurulu'nun da dikkatini çekmedi. Koruma Kurulu yetkilileri, tescilli yapılara müdahale edildiği takdirde Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunduklarını ifade etti. Yeni Asır, 03.02.2006 |
||||
TRUVA'DA ZİYARETÇİ REKORU Çanakkale merkeze bağlı Teyfikiye Köyü sınırları içerisinde yer alan Troia (Truva) Antik Kenti'ni 2005 yılında 583 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği açıklandı. Çanakkale Kültür ve Turizm İl Müdürü İsmail Kansız, "Troy filmiyle birlikte Çanakkale'ye olan ilgi daha da arttı. Antik kenti ziyaret edenlerin başında Almanlar, Japonlar, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar ve Yeni Zelandalılar geliyor. Önceki yıllara göre burayı ziyaret eden yabancı turistlerin ülkelerinin çeşitliğindeki artık dikkat çekiyor" diye konuştu. Bursa Olay Gazetesi, 03.02.2006 |
![]() |
|||
TARİHÎ KERVANSARAY, İŞ MERKEZİNE DÖNÜŞECEK Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Balkan Ticaret İş Merkezi olarak kullanılması planlanan Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı'nın restorasyonuna mart ayında başlanacağını belirtti. Miroğlu yaptığı açıklamada, Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı'nın restorasyonu için AB Genel Sekreterliği bünyesindeki Merkezi Finans ve İhale Birimi ile Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu temsilcileriyle geçen yıl görüşmeler yaptıklarını söyledi. Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı'nın da ihalesinin yapıldığını belirten Miroğlu, proje için 3 milyon Euro ödenek ayrıldığını bildirdi. Vali Miroğlu, “Restorasyonun finansmanının yüzde 75'i AB, yüzde 25'i de Türkiye tarafından karşılanacak.” dedi. Zaman, 02.02.2006 |
İLK KÖLELERİN KALINTILARI
Arkeologlar Afrika'dan Yeni Dünya'ya getirilen ilk kölelerin kalıntılarını buldu. En eski Avrupalı yerleşimlerin yer aldığı kolonyal döneme ait mezarlıkta bulunan iskeletlerin 16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başlarına ait olduğu belirlendi. Araştırmacı Douglas Price, "Bu Afrika diasporasının Yeni Dünya'daki ilk belgesidir ve kölelerin buraya Avrupalılarla yaklaşık aynı zamanlarda getirildiği anlamına gelmektedir" dedi. İskeletlerin Afrika kökenli olduğu diş minesindeki bir kimyasalın incelenmesiyle ortaya çıktı. Bu kimyasalın doğum yerinin belirlenmesinin kesin kanıtı olduğu belirtiliyor. Radikal, 02.02.2006 |
|||
ONARILAN İKİ ZEYREK EVİ SAHİPLERİNE VERİLDİ Osmanlı kent dokusunu günümüze taşıyan en önemli mahallelerden olan ve UNESCO tarafından 'Dünya Kültür Mirası' olarak belirlenen Zeyrek Evleri'nden onarımı tamamlanan ikisi daha sahiplerine teslim edildi. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, proje kapsamında 50 ahşap ev daha bulunduğunu belirterek "İlk aşamada 11 evin restorasyonunu tamamlayacağız. Şu anda bu evlerin 5'inin restorasyon projesini hazırlatıyoruz. Geri kalanlara haziran ayında başlayacağız" dedi. Sabah, 03.02.2006 |
||||
MERİÇ VE TUNCA KÖPRÜ AYAKLARININ TEMİZLENMESİ Edirne'de, Meriç ve Tunca (Ekmekçizade Ahmet Paşa) köprülerinin ayaklarında biriken dal parçalarının, çevre kirliliğine yol açarak, köprü ayaklarına zarar verdiği belirtildi. Karaağaç Mahalle Muhtarı Agah Korkan, su debilerindeki değişim ve akıntı dolayısıyla, Meriç ve Tunca köprü ayaklarına dal parçalarının biriktiğini söyledi. Devlet Su İşleri (DSİ) 11. Bölge Müdürlüğü'nden yetkililer ise, köprülerin tarihi eser olduğunu, bu yüzden dalların toplanmasına belediyenin ve Vakıflar bölge Müdürlüğü'nün baktığını ifade ederek, temizlik anlamında yapılacak ortak çalışmalara katılacaklarını kaydetti. Biriken dalların toplanmasına elle müdahale edilmesi gerektiğini belirten yetkililer, dalların geçen su miktarını azalttığını, suyun sağa sola yayılmasına neden olduğunu bildirdi. www.edirneninsesi.com, 02.02.2006 |
KARABÜK'TE TARİHİ ESER OPERASYONU Karabük Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Organize Suçlar ve Kaçakçılık Şubesi ekiplerinin uzun süren istihbarat çalışması sonucu tarihi eser kaçakçılığı yaptığı belirlenen 2 kişi yakalandı. Satılmış Hamza ve İsmail Kemik adlı kişilerin tarihi eser kaçakçılığı yaptığı istihbaratını alan Organize Suçlar ve Kaçakçılık Şubesi ekipleri, 78 S 0052 plakalı otomobili sabah saat 08.00 sıralarında durdurarak arama yaptı. Aramada Satılmış Hamza'nın üzerinde ve otomobilde biri el yapımı, diğeri de kurusıkı 2 tabanca ele geçirildi. Bu kişilerin evlerinde yapılan aramalarda da Roma ve Bizans dönemine ait 26 bronz ve gümüş sikke, 2 çanak tabak, göz yaşı şişeleri ve kil tabletler ele geçirildi. Gözaltına alınan her iki sanık, Karabük Emniyet Müdürlüğü'nde yapılan sorgulamalarının ardından Cumhuriyet Savcılığı'na sevk edildi. Vatan, 02.02.2006 |
|||
MAUSOLEUM BODRUM'U DÜNYAYA TANITACAK
Bodrum'un tarihi ve kültürel kimliğini ön plana çıkarıp dünyaya tanıtmak için atağa kalkan Bodrum Yarımadası Tanıtma Vakfı'nın (BOYTAV) Tanıtım Projesi Yarışması'nı kazanan Süleyman Dinçsoy ve ağabeyi Orhan Dinçsoy, Mausoleum'un dev maketinin hazırlıklarına başladı. Maket, uluslararası turizm fuarlarında sergilenecek BOYTAV yönetim kurulu, Bodrum Ticaret Odası Meclis Salonu'nda düzenlediği toplantıda, turizm kentini daha iyi ve etkin biçimde tanıtma kampanyası başlatılmasına karar verdi. Ortakent- Yahşi Belediyesi ve BOYTAV Başkanı Mehmet Kocadon başkanlığındaki Ticaret Odası Temsilcisi Adem Güner, Deniz Ticaret Odası Bodrum Şubesi Başkanı Gündüz Nalbantoğlu, Bodrum Otelciler ve Turistik İşletmeciler Derneği (BODER) Başkanı Halil Özyurt ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin katıldığı toplantıda Dinçsoy kardeşler de tasarımlarıyla ilgili bilgi verdi. Bodrum'u tanıtmak için uluslararası fuarlarda düzenli olarak sergilenecek maket tasarım ve tanıtım projesini kazanan el sanatları sanatçısı 35 yaşındaki Süleyman Dinçsoy ve ağabeyi 38 yaşındaki Orhan Dinçsoy, BOYTAV'ın katılacağı 6 uluslararası turizm fuarında açılacak standta sergilenecek 17 metre yüksekliğinde, 3 metre genişliğindeki Mausoleum maketiyle ilgili açıklama yaptı. Dinçsoy kardeşler, Karya Kraliçesi Artemis'in, Kral Mausolus için Halikarnas'ta M.Ö. 350 yılında yaptırdığı, dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Mausoleum'un taşınabilir maketini üç haftada tamamlayacaklarını belirtti. Maketin ilk olarak şubat ayı sonunda İstanbul'da yapılacak EMİTT Uluslararası Turizm Fuarı'nda sergileneceği belirtildi. Vatan, 01.02.2006 |
![]() |
|||
DPT 'OLMAZ' DEDİ GALATAPORT'A İPTAL YOLU GÖRÜNDÜ Galataport ihalesinde dün şok bir gelişme yaşandı. YPK'nın sekreteryasını yürüten Şener'e bağlı DPT, Galataport ihale dosyasını ÖİB'ye iade etti. Hükümette çatlağa yol açan Galataport ihale sürecinde dün şok bir gelişme yaşandı. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in, "Yargı kararları varken Galataport'ta, Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararını imzaya açmam" açıklamasının yankıları sürerken bu kez YPK'nın sekreteryasını yürüten Şener'e bağlı DPT kritik bir adım attı. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Galataport ihale dosyasını Özelleştirme İdaresi'ne iade etti. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da ilk kez iptal sinyali verdi. Galataport ihalesi, özelleştirme kapsamındaki Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarafından yapıldığı için DPT, ihale dosyasını Özelleştirme'ye gönderdi. DPT'nin yazısında, ihale ile ilgili kuruluşların görüşleri ve Danıştay'ın verdiği kararlar anımsatıldı. Galataport projesinin gerçekleştirilmesine olanak sağlayan imar planı değişikliği için yürütmeyi durdurma kararı alındığına değinen DPT yönetimi, "Gelinen aşamada konunun tarafınızca tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir" dedi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, "YPK kararı imzaya açılmış değil. Neden bakanların ters düştüğü iddia ediliyor, anlamıyorum. Yürütmeyi durdurma varken karar imzaya açılamaz" derken Özelleştirme İdaresi yetkilileri, şu bilgiyi verdiler: "Türkiye, hukuk devleti. İhale nasıl yapılmışsa o yolla iptal edilir. Biz, DPT'nin yazısını, ihaleyi yapan Denizcilik İşletmeleri'ne iletiriz.'İptal edin veya etmeyin' demeyiz. İhale komisyonu ve yönetim kurulu kararını bize bildirir. Ona göre ne olacağı netleşir." YPK sekreteryasını yürüten DPT, Galataport'a ilişkin YPK'da bekleyen dosyayı Özelleştirme'ye iade edeceği öğrenildi. Sabah, 01.02.2006 |
||||
TARİHÎ CAMİLERİN DIŞ CEPHELERİ KİMYASAL MADDEYLE TEMİZLENECEK
Dış cepheleri kirlenen tarihî camiler kimyasal maddelerle temizlenecek. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yürüttüğü çalışmaya göre ilk etapta İstanbul'daki 715 vakıf camisinin dış cephesi temizlenecek. Daha sonra tüm Türkiye'deki camiler temizleme programına alınacak. Yapılara zarar verilmesini engellemek için temizlik işlemleri, Koruma Bölge Kurulları ile Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı Müdürlüğü'nden alınacak rapor doğrultusunda gerçekleştirilebilecek. Tarihî eserlerin dış yüzeyleri için son yıllarda özellikle sıvı su ile temizlenme yöntemi kullanılıyor. Ancak sıvı su tam bir sonuç vermiyor. Eserlerin bazı bölümleri kirli kalabiliyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu durumun önüne geçebilmek için hem su püskürtme yöntemini, hem de kimyasal maddeleri kullanarak camilerde temizlik yapacak. Genel Müdürlük örnek olarak ilk etapta İstanbul'da Tophane Meydanı'nda bulunan tarihî Kılıç Ali Paşa Camii'nin cephe temizliği ile ilgili kurullara rapor hazırlattı. Medrese, türbe, hamam ve küçük külliyeden oluşan cami 1580-1581 tarihinde Kaptan-ı Derya olan Kılıç Ali Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılması bakımından önemli bir eser. Yapılan incelemelerden sonra, caminin taş yüzeyinde rüzgar, yağmur gibi atmosferik koşullar ve hava kirliliği sonucu gazların oluşturduğu toz, is, alçıtaşı oluşumu gibi kirlilik tespit edildi. Bazı yerlerde çıkan bitkilerin köklerinin büyümesi, bazı yerlerde de metallerin oksitlenmesi sonucu meydana gelen hacim büyümesinin taşlarda kırılmalara sebep olduğu ortaya çıktı. Ayrıca yapının bazı bölümlerinde de taşlarda oyulma, kabuklanma biçiminde bozulmalar olduğu belirlendi. Koruma Kurulu'nun raporuna göre Kılıç Ali Paşa Camii'ndeki kirlilik taş yüzeye spreyleme usulü su kullanılarak giderilecek. Suyun etkisi ile yumuşayan kirler plastik tırnak fırçası yardımı ile arındırılacak. Bu yöntemle çıkmayan kirlere ise lokal olarak yüzde 10'luk amonyum karbonat çözeltisi, kağıt hamuruna emdirilip taş yüzeyine kompres yapılacak. Üstleri plastik örtü ile kapatılıp bir iki saat bekletildikten sonra su ve plastik tırnak fırçası kullanılarak kirlerin çıkması sağlanacak. İlk uygulamada istenilen temizliğin elde edilmemesi durumunda aynı uygulama üç kez daha tekrar edilebilecek. Kılıç Ali Paşa Camii için hazırlanan bu temizlik yöntemleri diğer yapılarda da uygulanacak. Zaman, 01.02.2006 |
||||
Eyvah! Yıllardır yerli ziyaretçi akınına uğrayan müzeler şimdi boş mu kalacak?!
|
||||
MÜZE BİLETLERİNDE AYRIMI KALDIRMAK İÇİN YERLİ TURİSTE YÜZDE 350 ZAM
Kültür Bakanlığı, müze girişlerinde yerli ve yabancılara uygulanan farklı ücret tarifesinden vazgeçti. Bugünden itibaren uygulanmaya başlayan tarifeye göre yerli ve yabancı turistler, müze ve ören yerlerine girişte aynı ücreti ödeyecek. Bakanlığın yeni uygulaması, yerli ziyaretçiler için yüzde 350 zam anlamına gelirken, yabancı turistin lehine oldu. Türkiye'de en çok ziyaret edilen Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi ve Efes Müzesi'nin yerli bilet fiyatları 3 YTL'den 10 YTL'ye çıkarıldı. Yabancılar için 15 YTL olan giriş ücretleri de 10 YTL'ye indirildi. Bakanlığın, Avrupa Birliği'nin isteği üzerine müzelerdeki yerli ve yabancı turiste uygulanan fiyat ayrımını kaldırması, devleti tahminen 10 milyon YTL gelir kaybına uğratacak. Türkiye, 300'den fazla müze ve ören yerine sahip. 2005 yılında bu müzeleri 8,5 milyon yerli, 10,5 milyon yabancı olmak üzere 19 milyona yakın turist gezdi. Devlet, müze gişelerinden yaklaşık 85 milyon YTL gelir elde etti. Müzelerin gelirlerinin büyük bir kısmı yabancı ziyaretçilerden elde edildi. 8,5 milyon yerli ziyaretçinin yarıdan fazlası öğrenci, öğretmen ve emeklilere sağlanan ücretsiz bilet imkanıyla müzelere giriş yaptı. En çok turist alan İstanbul, Ankara, İzmir, Aydın ve Antalya'daki müzelerin ücretleri 10 YTL iken, Anadolu'daki müzelerin giriş ücretleri 2 ile 5 YTL arasında değişiyor. Yerli ziyaretçilerin biletlerine yüzde 350 zam yapılırken, yabancı turistlerin bilet fiyatlarında yüzde 50'ye yakın indirime gidilmesi tartışmaları da beraberinde getirecek. Turistlerle yerli ziyaretçilere uygulanan fiyat farklılığının ortadan kaldırılması ile ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, “Avrupa Birliği müzakerelerinde Türkiye'nin önüne konulabilecek en önemli sorunlarından birini ortadan kaldırdık.” dedi. Dünyanın hiçbir yerinde yerliye ucuz, yabancıya pahalı fiyat uygulamasının olmadığını söyleyen Koç, “Yabancı ülkelerin bu konuda tepkileri vardı. AB'ye girdiğimizde zaten bu fark ortadan kalkacaktı. Ama biz bu uygulamayı şimdiden kaldırdık. Ancak önümüzdeki günlerde yerli turistin müzeleri gezmesini teşvik edecek yeni uygulamalar başlatacağız.” şeklinde konuştu. Müze girişlerinde yerli ve yabancılara uygulanan farklı ücret tarifesinden vazgeçen Kültür Bakanlığı, yerli ziyaretçileri gözeten bir dizi uygulamayı yürürlüğe koyacak. Bir açıklama yapan bakanlık, müzeleri ayda bir ücretsiz hale getirme kararı aldı. Avrupa'da pek çok müzede uygulanan bu yöntem, Türkiye'de de devreye sokulacak. Böylece maddi imkanları yetersiz olan ziyaretçiler de ayda bir kez ücretsiz olarak müzeleri gezme imkanına kavuşacak. Zaman, 01-02.02.2006 |
||||
GÜZELBEY: 2006 GAZİANTEP'İN KÜLTÜREL MİRASINA SAHİP ÇIKILAN BİR YIL OLACAK
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, 15 tarihi Antep evinin röleve, restitüsyon ve restorasyon projelerini yapı sahiplerine teslim etti. 2006'nın kentin kültürel ve tarihi mirasına sahip çıkmak adına önemli bir yıl olacağını belirten Güzelbey, “5 bin yıllık geçmişe sahip Gaziantep'in, tarihi ve kültürüyle anılan bir şehir olması için elimizden geleni yapıyoruz.” dedi. Projelerin yapı sahiplerine dağıtımı sırasında konuşan Güzelbey, Antep evlerini korumak için 2 yıl önce 'Eski Evlerimizi Koruyalım ve Sahip Çıkalım' projesi başlattıklarını söyledi. Güzelbey, bu evlerden 15 tanesinin çatı onarımını üstlendiklerini belirtti. En büyük amaçlarının ev sahiplerini evleri konusunda bilinçlendirmek olduğunu söyleyen Güzelbey, “Ne yazık ki, bugün sayıları 528 olan bu evlerin bir kısmı yıkılmış ve açık otopark yapılmış durumda. Bu evlerin korunması içen mülk sahiplerini her fırsatta bilgilendiriyoruz. Betonla, tuğlayla her şey yapılabilir ama bu evleri geri getirmek mümkün olmaz.” şeklinde konuştu. Yapı sahiplerinin, evleri restore etmek yerine gelire çevirmenin hesabını yaptığına dikkat çeken Güzelbey, 2006'nın Gaziantep'te kültürel ve tarihi mirasa sahip çıkmak açısından önemli bir yıl olacağına, onarılacak birçok tarihi eserin insanlığın hizmetine sunulacağına vurgu yaptı. Gaziantep'te, 100 yıllık tarihi olan Beyaz Han'ın onarımının sürdüğünü, AB'den sağladıkları fonlarla kale çevresindeki Naib Hamamı, Kır Kahvesi ve Butik Otel'e destek verdiklerini ifade eden Güzelbey, şöyle devam etti: “En büyük amacımız, Gaziantep Kalesi'ni restore ederek, halkın ve turizmin hizmetine kazandırmak. Göğüş Konağı'nı da Gaziantep Yemek Müzesi'ne çevirme planımız var. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından projelerin toplam maliyeti olarak gönderilen 261 bin YTL mimarlara ödendi.” Zaman, 01.02.2006 |
||||
![]() |
TARİHİ URFA EVLERİ KURTARILIYOR
Güneydoğu Anadolu evleri içerisinde farklı bir yeri bulunan Urfa'nın tarihi evlerini kurtarmak için valilik harekete geçti. Yüzyıllardan beri bölgede süregelen mimari geleneğe dayanan evlerinin kiminin restorasyonu devam ediyor kiminin ise çalışmalarına ivme kazandırmak için gayret ediliyor. Gerek malzeme seçimi ve gerekse plan uygulaması yönünden Urfa evlerinde ve evlerin oluşturduğu sokak görünümlerinde iklimin büyük etkisi görülüyor. Kalker taşından yapılmış kalın duvarların ve tonoz örtülü toprak damların kullanılmasıyla yaz aylarının gölgede 45-47 dereceye kadar varan sıcaklığı büyük ölçüde hafifletilmiş, sokakların dar, duvarların yüksek tutulmasıyla da hemen hemen günün her saatinde güneşte yanmadan yürünebilecek gölgelik kesimler elde edildiği tarihi evleri yeniden canlandırmak için Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan kolları sıvadı. Restorasyonu gerçekleşecek tarihi evlerden biri de Akyüzler Konağı. Bir süre önce tarihi Narlı evini kurtaran Şanlıurfa valiliği, geçmişi 1867 yılına dayanan konağın restore edilip korunması ve buradaki tarihin yeniden canlandırılması için mülk sahiplerinin ikna çabaları sonuç verdi. Valiliğe müracaat eden Akyüzler ailesinin iki ileri geleni Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan ile görüşerek hiçbir maddi beklenti içinde olmadan konağı devredeceklerini bildirdi. Akyüzler konağının restorasyon çalışmalarını ise onursal başkanlığını Vali Yavaşcan'ın yaptığı Şanlıurfa Kültür, Eğitim, Sanat ve Araştırma Vakfı'nın (ŞURKAV) üstlendi. Vali Yavaşcan, Akyüzler konağının en kısa zamanda kültür hizmeti vermeye başlayacağını söyledi. Akyüzler Konağı Ellisekiz Meydanı doğusuna yakın Tarakçılar Sokakta yer alan tarihi ev, haremlik ve selamlık Urfa evlerinin anıtsal örnekleri. Sokak tarafından büyük bir kapıyla girilen selamlık bölümü küçük ve teşkilatsızdır. Selamlıktan ikinci bir kapıyla geçilen haremlik bölümü insanı büyüleyecek derecede güzel ve teşkilatlıdır. Kare avlunun kuzey cephesi iki katlı olup her iki kat da ortada bir eyvan, yanlarda birer oda planında düzenlenmiş. Eyvanlar ikişer sütunla ve sakallı kemerlerle üçer göze ayrılıyor. Alt kattaki eyvan ve odalar tonozlu, üst kattakiler ise bağdadi tekniğinde tekne ve oval kubbe tavanlı olup dıştan çatı ile örtülü görünümü mimari açıdan yapının zenginliğini gösteriyor. Üçgen alınlıklı çatı ise bu sıralar çok harap bir durumda olduğundan ikinci kat kullanılmıyor. Avlunun kuzey tarafı tek katlı. Ortada eyvan ve yanlarında birer oda bulunuyor. Sokak kapısı üzerindeki kitabeden evin H. 1284 (M. 1867) tarihinde inşa edildiği anlaşılıyor. Zaman, 01.02.2006 |
|||
İZMİR'DE KONAK VARYANT'TAKİ BİNA, YENİ BAŞTAN YARATILACAK
Dört ay içinde tamamen yenilenecek İzmir Arkeoloji Müzesi'nin "B" ve "C" nın onarımı, teşhir ve tanzimi ikmal inşaatı için İzmir Özel İdare Genel Sekreterliği ihaleye çıkıyor. İhale, 20 Şubat 2006 tarihinde saat 10.00'da "açık ihale usulü" ile İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'nde yapılacak Yer tesliminden itibaren toplam 150 günlü süreyi kapsayacak olan işin ihalesine, sadece yerli firmalar katılabilecek. Söz konusu iş, 7 bin metrekare kapalı alanda inşaat onarımı işini kapsayacak. Yeni Asır, 31.01.2006 |
KOCAELİ'NDE TARİHÎ MEKÂNLAR İÇİN YENİ MÜDÜRLÜK KURULDU Kocaeli'nin kültürel birikimlerine sistemli bir şekilde sahip çıkabilmek amacıyla Tarihî Mekanlar ve Kent Estetiği Müdürlüğü kuruldu. Müdürlük, tarihî eserleri ayağa kaldırmak için çalışacak. Şehir plancısı Salih Palaz yönetiminde kurulan müdürlük, tarihî ve kültürel yapıları onaracak, yaşatacak, yapacak ve işletecek. Yönetmeliklerin oluşturulması ile ilgili hazırlıklarını tamamlayan müdürlüğün ilk çalışması, Kocaeli'ndeki tarihî eserlerle ilgili kapsamlı bir envanterin çıkarılması olacak. Öncelikli olarak tescilli eserlerin tespitini yapacak olan müdürlük bünyesinde, her bir tescilli yapı için kimlik dosyaları oluşturulacak. Eserlerin fotoğrafları çekilecek, mevcut durumları göz önünde bulundurularak, aciliyet sırasına göre koruma ve yaşatma programları hazırlanacak. Zaman, 31.01.2006 |
|||
TARİHÎ ESER ZENGİNİ MÜZELER ULUSAL OLDU
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye'nin ulusal müzelerini ilan ediyor. Bakanlık, 23 ilden 41 ulusal müze belirledi. Ulusal müzeler, bulundurdukları eser sayısı, eserlerin değeri ve ziyaretçi sayısı gibi kriterler göz önünde bulundurularak seçildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ulusal müze ilan ettiği yerler arasında; Ankara'dan Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzesi, Etnografya Müzesi, İstanbul'dan Ayasofya Müzesi, Topkapı Müzesi, Yıldız Sarayı Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Konya'dan Mevlana Müzesi bulunuyor. Ayrıca Aydın, Antalya, Gaziantep, Çorum, Denizli, Çanakkale, Erzurum, Diyarbakır, Van illerinde bulunan müzeler de 'ulusal müze' olarak seçildi. Avrupa'daki müzecilik sistemi Türkiye'ye uyarlandı. Avrupa ülkelerinde, ülkenin ulusal müzeleri, ayrıca yerel yönetimler tarafından işletilen normal müzeleri bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı da söz konusu sistemi Türkiye'de uygulamaya koyuyor. Belirlenen ulusal müzelerin her türlü denetimi ve yönetimi bakanlıkta kalacak. Müzelerin finansı, onarım ve bakım ihtiyaçları da bakanlık tarafından karşılanacak. 'Ulusal' sıfatını taşımayan müzeler de denetimi bakanlıkta kalmak şartı ile içinde arkeolojik eser bulunanlar valiliklere, etnografik eser bulunanlar da belediyelere devredilecek. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, ulusal müze belirleme kriterlerini açıkladı. Düzgün, müzelerde bulunan eser sayısı, eserlerin kıymeti, ziyaretçi sayısı gibi ölçülere göre ulusal müzeleri seçtiklerini söyledi. Zaman, 31.01.2006 |
||||
MÜZEDEKİ ROMA SİKKELERİ KAYIP 40 yıl önce Arkeoloji Müzesi'ne emaneten verilen 296 altın sikkeden kaybolan 9'unun çalındığı ortaya çıktı. Müfettişler, sikkelerin müze deposuna konulduğu 40 yıl öncesinden bugüne kadar görev yapan 21 kişiyle ilgili soruşturma başlattı. Konya Emniyet Müdürlüğü ekipleri 1966 yılında ihbar üzerine Meram İlçesi'nde Aydın Dikmen'in evine yaptığı baskında, yurtdışından getirilen ve çoğunluğu Helenistik döneme ait altın levhalardan oluşan sikke ve Romalı kadınların kullandığı altın diyademler (alınlık) ele geçirdi. 296 tarihi eser mahkeme kararıyla dava sonuçlanıncaya kadar Konya Arkeoloji Müzesi'ne teslim edildi. 10 kutu içindeki altınlar dava sonucu bildirilmediği için yıllarca unutuldu. Geçen yıl depodaki onarım sırasında arkeolog Kazım Mertek, iki duvarın birleştiği noktada rafların arka boşluğunda duran 10 küçük koliyi fark etti. Koliler açılarak incelendiğinde içinden Roma dönemine ait 287 altın sikke çıktı. Kayıtlardan bunların 1966 yılında depoya konan altınlar olduğu anlaşıldı ancak kayıp 9 sikkenin izine rastlanmadı. Konya Müzeler Müdürü Erdoğan Erol, ağırlığı 150 gram olan 9 altın sikkenin depodan kaybolduğunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na yazılı olarak bildirdi. Konya'ya gelen bakanlık müfettişleri Arkeoloji Müzesi arşivinde bulunan kayıtları ve müzede 40 yıl boyunca görev yapanları saptayarak, aralarında ölen, emekli olan veya başka yere atanan 21 kişilik liste çıkardı. Şimdi hayatta olan ve bu 40 yıllık süre içinde Konya Ankeoloji Müzesi'nde 9 altın sikkenin kaybolduğu bölümde görev sayanlar bulunup ifadelerine başvurulacak, gerekirse haklarında dava açılacak. Depodaki onarım sırasında arkeolog Kazım Mertek, iki duvarın birleştiği noktada rafların arka boşluğunda duran 10 küçük koliyi fark etti. Koliler açılarak incelendiğinde içinden müzeye 1966'da emanet edilen Roma dönemine ait 296 altın sikkenin 9'unun eksik olduğu belirlendi. Soruşturma başlatan müfettişler şimdi 40 yıllık süreyi araştırıyor. Hürriyet, 30.01.2006 |
![]() |
|||
ANKARA'NIN MÜZESİNE BAK!
İstanbul'da yeni açılan müzeler büyük ilgi görüyor. Ankara'da ise Çağdaş Sanat Müzesi inşaatı yıllardır yarım kalmış bekliyor. Üstelik şimdiden arsasının bir bölümü başka bir kuruma, Adalet Bakanlığı'na verildi. 1990 yılında yapımına başlanan ve o günden beri inşaatı bir türlü bitirilemeyen müzenin inşaatının bir an önce bitirilmesi için uğran Çağdaş Sanat Vakfı (ÇAĞSAV), ne sponsorlardan ne Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan, ne yazıktır ki, yeterli desteği alamıyor. Üstelik projeye ayrılan yer Adalet Bakanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin de iştahını kabartmaya başladı. Projeye ayrılan 'Atatürk Kültür Merkezi' alanı, içindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu, sergi salonları ve kültür merkezinin aleyhine küçültülme tehdidi altında. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında yapılan cer atölyesinin kapanmasından sonra, 1990 yılında ÇAĞSAV'ın sunduğu proje kapsamında buraya kültür merkezi kurulması ve içerisinde de Ankara Çağdaş Sanatlar Müzesi'nin kurulması istenmişti. Dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın projeyi hayata geçirmesiyle birlikte atıl durumdaki cer atölyelerinde restorasyon çalışmaları başlamış, aynı alanda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın yeni bir konser salonu için temel atılmıştı. Milli Komite'nin kararı var. Alanın bulunduğu bölgenin 'Atatürk Kültür Merkezi' ilan edilmesi yönünde başkanlığını Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in yaptığı Milli Komite'nin kararı bulunmasına karşın, inşaat alanının bir kısmı, Adalet Bakanlığı'nın kullanımına verildi. Bu arada müze inşaatının yüzde 68'i sponsorların katkılarıyla tamamlanmış durumda. Ancak ihtiyaç duyulan 6 milyon YTL bulunamadığı için inşaat tamamlanamıyor. Zaten inşaat tamamlansa bile müzenin hizmete girmesi ve işletilebilmesi için 8 milyon YTL'ye daha ihtiyaç duyulacak. Bu paranın bulunabilmesi için her Kültür ve Turizm Bakanı bir söz verdi, ama hiçbir gelişme yaşanmadı. ÇAĞSAV yetkilileri hem Atilla Koç'tan hem Erkan Mumcu'dan söz aldıklarını hatırlatıyorlar... ![]() ÇAĞSAV başkanı ressam Turan Erol, Adalet Bakanlığı'nın Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı ikna ederek Adalet Sarayı'nın ek binaları için müze alanına 12 metre gireceğini ve 25 bin 367 metrekareyi işgal edeceğini öne sürdü. Erol, bakanlığın sunduğu ek inşaat projesine Büyükşehir Belediyesi ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onay verildiğini söyleyerek, "Bu onay kararlarının Milli Komite'nin 11.07.2005 tarihli 18. toplantısının 2 numaralı kararına uygun olduğu da iddia ediliyor" dedi. Erol sözlerini şöyle sürdürdü: "Atatürk Kültür Merkezi alanı sınırları ve kapsamı 2302 sayılı yasa ile saptanmıştır. Milli Komite'nin bu yasaya aykırı bir karar alması düşünülemez. Kaldı ki Milli Komite'nin 18. toplantısının 2 numaralı kararında Adalet Sarayı ek inşaatının Adalet Bakanlığı'na ait olan açık otopark alanında gerçekleştirilmesi açıkça belirtilmektedir. Ne var ki Adalet Bakanlığı bu alanla yetinmeyip sınırı aşmakta beis görmemektedir. Milli Komite bu yanlış ve yakışıksız duruma bir an önce el koymalıdır. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç bir törende, kendinden önce başlatılmış ve yarıdan çoğu gerçekleştirilmiş bu inşaatı tamamlatma sözü vermişti. Şimdi ondan hem bu sözünü tutmasını, hem de Adalet Bakanlığı'nın hiç de doğru olmayan projesine karşı çıkmasını bekliyoruz." Atatürk Kültür Merkezi Alanı Nedir? 1980'li yılların başında Ankara'da dev bir 'Atatürk Kültür Merkezi' kurulması öngörüldü ve 23.09.1980 tarihli ve 2302 sayılı yasayla merkezin alanı ve sınırları belirlendi. Bununla yeniden yapılanma ve eskileri koruma yolu ile çeşitli kültür ve sanat kurumlarını belirli bir alanda toplama, böylece Atatürk'e adanmış bir kültür bölgesi oluşturulmak hedefleniyordu. 2302 sayılı yasa bu bölgeyi şöyle tarif ediyor: 'Atatürk Kültür Merkezi alanı', doğusu Atatürk Bulvarı, batısı İstiklal Caddesi (Konya Yolu), kuzeyi İstiklal ve İstanbul caddeleri (Birinci ve İkinci TBMM binaları, Danıştay binası, Ulus Atatürk Heykeli ve Ankara Palas binası dahil), güneyi Hipodrom Caddesi ve Talatpaşa Bulvarı ile çevrili ve İmar İskân Bakanlığı'nın 3 Ocak 1973 tarih ve 761043 sayılı onayı ile belirlenen (Adalet Sarayı'na tahsis edilmiş kısım hariç) yerlerdir." Alan içinde dördüncü bölgede yer alan tescilli yapılar, CSO eski binası, Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu ve Cer Atölyeleri'dir. Yapılmakta olanlar CSO konser salonu ve koro çalışma binaları ve cer atölyeleri üzerinde Ankara Çağdaş Sanatlar Müzesi'dir. Radikal, 30.01.2006 |
||||
|
||||
CEMAAT KİLİSELERİNİ VAKIFLAR ONARACAK Vakıflar Genel Müdürlüğü Gökçeada'daki kiliseleri restore ediyor. Şimdiye kadar birçok cami, mescit restore eden Genel Müdürlük, 2006 restorasyon programına Cunda Adası'ndaki Aya Nikola Kilisesi, Gökçeada'daki Aya Marina, Aya Nikola kiliseleri ile Yıldızköy Manastırı'nı ve Diyarbakır'daki Katolik Kilisesi'ni de dahil etti. Osmanlı döneminde, azınlıkların kendi ibadethanelerini rahatlıkla inşa etmelerine izin veriliyordu. İbadethaneler yine azınlıkların kurduğu vakıflar tarafından idare ediliyordu. Ancak günümüzde söz konusu vakıfların yönetiminde herhangi bir mirasçı kalmadığı için Aya Nikola, Aya Marina gibi kiliselerin yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne geçmiş durumda. Şimdilerde kullanılamaz durumda olduğu için Gökçeada, Cunda Adası ve Diyarbakır'daki kiliseler ve manastır için Vakıflar Genel Müdürlüğü kolları sıvadı. 2006 yılı için restorasyonlara yaklaşık 200 milyar YTL'lik bütçe ayıran Vakıflar Genel Müdürlüğü, restorasyon programını Müslüman vakıflara ait yapılarla sınırlandırmadı. Bakımsız kaldıkları için kullanılamaz durumda olan yapılar 2006 yılında restore edilerek kullanıma açılacak. Zaman, 30.01.2006 |
||||
![]() |
||||
|
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |