Haberler logo Eylül '06 Arşivi



24 - 30 Eylül 2006




17 - 23 Eylül 2006

ANITLARA DOKUNMAK SEVGİ GÖSTERGESİ

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Taşınabilir Kültür varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü Başkanı olan Prof. Başaran, restorasyon çalışmalarının Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) tarafından finanse ve koordine edildiğini belirterek, "Dört yıllık kazı çalışmaları sırasında gerek yüzey toprağı, gerekse kazılan alandaki toprak elekten geçirilerek eserlere ait olabilecek bütün parçalar toplanmış ve belgelenerek depoya kaldırılmıştır. Bu yüzden Prof. Celal Şengör’ün belirttiği gibi, gelen ziyaretçilerin hatıra olarak alabileceği herhangi bir arkeolojik bulgu yok" dedi. Prof. Başaran, "Ören yerlerinin, sit alanlarının veya arkeolojik çalışma yapılan yerlerin ziyaretçiler tarafından izlenmesi sırasında müdahalelere maruz kalması sadece Orhun bölgesine özgü bir sorun değildir" dedikten sonra şöyle devam etti:



"Tarihe ve kültür varlıklarına olan ilgisini veya sevgisini ifade etmek için onlara dokunmak, dokunarak fotoğraf çektirmek, üzerlerine oturarak veya basarak dolaşmak her yerde rastlanan bir olaydır. Ayrıca, Sayın Şengör’ün belirttiği gibi her elini kolunu sallayan eser alıyor ifadesi yanlıştır. Belki hatıra olsun diye bir avuç toprak ya da çakıl taşı alınıyor olabilir. Ancak bunların da Moğolistan dışına götürülmeleri Moğolistan yasalarına göre suçtur. Gümrük kapısında görülmeleri durumunda geri alınmakta ve götürenlere hakaret edilmektedir."

Prof. Celal Şengör ise Prof. Başaran’ın eleştirilerine cevap verirken, "Anıtlara ait herhangi bir koruma olsaydı biz elimizi kolumuzu sallaya sallaya anıtlara üzerlerinden karalama yöntemiyle kopya alabilecek kadar yaklaşamazdık. Yalnız biz değil, fotoğrafları yayımlanan turistler de anıtlara dokunacak kadar yaklaşabilmişlerdir" dedi. Prof. Şengör, şunları söyledi:



"Bizim şikayetimiz anıtların gayri bilimsel, korumasız bir tarzda bırakılmış olmalarıydı. Bunun için gidip görmekten başka bir araştırma gerekmiyor. Ben korumalı bir arkeolojik kazının nasıl olduğunu Troia kazılarında gördüm. Orhun Yazıtları projesinin büyük bir sorumsuzlukla yürütüldüğü düşüncemi vurgulayarak tekrar etmek isterim. Ayrıca oradaki herkes bizimle aynı fikirdeydi. Sait Başaran Hoca Orhun Yazıtları konusunda uluslararası saygın ortamda yapılan yayınlarının bir listesini gönderirse belki oradan okuyarak daha çok bilgilenebiliriz. Ancak bizim bakanlık tarafından yapılan rapor yayınlarını değil; konservasyon çalışmalarını ve buluşları anlatan uluslararası ciddi dergi veya yayınevleri tarafından yayımlanmış eserleri."
Hürriyet, Haber: Sefa Kaplan, 24.09.06

EN ESKİ İKİNCİ TÜRKÇE KİTABE KÜTAHYA'DA

 

Yaklaşık 7 bin yıllık tarihinde Hitit, Bizans, Roma, Selçuklu ve Osmanlı gibi çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmış olan Kütahya, Orhun kitabelerinden sonra en eski Türkçe kitabe olma özelliğini taşıyan Germiyan Beyi 2. Yakub’un taş vakfiyesi ile de önemli bir yere sahip bulunuyor.

 

Dünyanın ilk ticaret borsası, dünyada yapılan ilk toplu iş sözleşmesi, sağlam kalabilen en eski Zeus tapınağı gibi çok sayıda önemli tarihi değeri bünyesinde barındıran Kütahya’nın her karış toprağı tarih kokuyor. Dünyada bilinen en eski ikinci Türkçe kitabe olan ‘2. Yakub Taş Vakfiyesi’, Germiyan Beyi 2. Yakub’un hayattayken yaptırdığı külliyenin yerine yapılan ve şu anda Kütahya Çini Müzesi olarak kullanılan binanın girişindeki duvarda sergileniyor.

 

1410 yılında yazılan taş vakfiyede; devrin coğrafyası, külliyenin düzeni ve bazı kişilere ait bilgilerden bahsediliyor. Kendisini bir “Osmanlı torunu” olarak tanımlayan 75 yaşındaki araştırmacı-tarihçi yazar Mehmet Mustafa Kalyon, 2000 yılında yazdığı “Kütahya’da Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı Eserleri” kitabında diğer eserler gibi söz konusu taş vakfiye hakkında da açıklayıcı bilgiler aktarıyor. Rüştiye (ortaokul) mezunu olduğunu söyleyen Kalyon, çok sayıda yüksek lisans öğrencisine Osmanlıca konusunda ders vermiş. Tarihe meraklı genç beyinleri aydınlatmaya devam eden Kalyon, halen Belediye Meclisi Tarih Kültür Araştırma Komisyonu Başkanlığı’nı da yürütüyor.

Zaman, Haber: Cemil Türken, 22.09.2006

EDİRNE'DE TARİHİ KİTAPLARIN CD'YE AKTARILMASI ÇALIŞMASI TAMAMLANDI

 

Edirne'de, Selimiye Yazma Eserler Kütüphanesi'ndeki el yazması 3 bin 384 kitabın dijital ortama aktarıldığı belirtildi. İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla, Selimiye Camisi'nde, Selimiye Yazma Eserler Kütüphanesi'ndeki el yazması kitapların, 2004'ün mayıs ayında başlanan dijital ortama aktarılması çalışmaları tamamlandı.

 

Selimiye Yazma Eserler Kütüphanesi'nde, 5 bin 122 basma eser ve 3 bin 384 el yazması eser bulunduğunu belirten yetkililer, el yazması eserlerin 491 bin 700 poz çekilerek 442 CD'ye aktarıldığını bildirdiler. Kütüphanedeki eserler arasında Selçuklu dönemine ait el yazması kitapların da bulunduğunu ifade eden yetkililer, çoğunluğu dini kitaplardan oluşan yazma eserler arasında tarih, gramer, edebiyat, tıp, felsefe kitapların bulunduğunu kaydettiler.

 

Yazma eserlerin dijital ortama aktarılmasının araştırmacılar için büyük kolaylık olduğunu anlatan yetkililer, şöyle dediler: ''Yazma eserler CD'ye alınarak araştırmacılara kolay, hızlı, ucuz ve kaliteli hizmet sağlanacak. Araştırmacıların eserlerle direkt teması olmayacağı için eserlerin yıpranmaları önlenerek, gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılacak. Bazı yazma eserler yıllar sonra mürekkep yanması nedeniyle okunamayacak hale geleceğinden, şimdiden CD'ye alınarak bu eserlerin yok olması önlenecek.'

Turizm Gazetesi, 22.09.2006

BURSA'DA KAYIP ANTİK KENT ÜNİVERSİTE YERLEŞKESİNDE BULUNDU

 

Bursa Büyükşehir Belediyesinin, Uludağ Üniversitesi (UÜ) Görükle Yerleşkesi içinde yaptığı ''Yeni Hal Kompleksi'' inşaatı esnasında antik çağdan kalma bir mezar bulundu.

 

UÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin, yaptığı açıklamada, yaklaşık 4 ay önce hal kompleksi inşaatı kapsamındaki hafriyat çalışmalarında, yerleşke sınırları içinde kalan bölümde bir mezar ortaya çıktığını söyledi.Bu mezarın kazısını üstlendiklerini, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın onayı ile çalışma başlattıklarını anlatan Şahin, şöyle konuştu:

 

''Bölgede başlattığımız kurtarma kazısında, soyulmamış durumda bir mezar bulduk. Bu mezar iki bakımdan önemli. Birincisi, bir bey ya da yönetici mezarı olması. Mezar, kayaya veya toprağa oyulan bir mezar değil. Kesme taş kullanılarak tümülüs şeklinde yapılan bir mezar. Yapılan çalışmalarda 6 tane seramik bulduk. Pişmiş toprak yani. Bunlardan en önemlisi, kemik yığınlarının içinde bulduğumuz sikkedir. Bu sikke 2. Prusias'a ait. Antik çağ inancına göre ölen insanın ''Sytix Irmağı'nı geçebilmesi için tanrıları Chyron'a para vermeleri gerekiyor. Bu parayı verebilirse bu nehri geçiyor ve cennete ulaşıyor. Bu sikkenin özelliği de 2. Prusias'a ait olması. Onun da tarihi yaklaşık olarak İ.Ö. 190-140 yıllarıdır. Mezarda bulunan kemikleri Amerika'ya gönderdik ve yapılan incelemede, kemiklerin 1.68 boyunda erişkin bir erkeğe ait olduğu ortaya çıktı.''

Turizm Gazetesi, 22.09.2006

YAZMACILAR HANI VİRANEYE DÖNDÜ

 

Tokat yazmacılığıyla bütünleşen Yazmacılar Hanı, kaderine terk edilmiş durumda ilgi bekliyor. 

Yaklaşık 8 yıldır kapısına kilit vurulu halde duran Yazmacılar Hanı, ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle viraneye döndü.


Tarihi yaklaşık 100 yıla dayanan Yazmacılar Hanı içerisindeki esnaf, yazma üretiminde kullanılan kimyasal maddelerin insan sağlığına zararlı olması gerekçesiyle şehir dışına taşınırken, atıl duruma bekletilen han binasının ne olacağı ise belirsizliğini koruyor.

Tokat Kent Haber, 22.09.2006

TARİHİ AHŞAP KÖPRÜ

 

Çankırı'nın Bayramören İlçesi'nde bulunan, Osmanlı döneminden kalma, ahşap yapısı ve farklı mimarisiyle dikkat çeken köprü, restorasyonunun tamamlanmasının ardından halkın yoğun ilgisini çekiyor.

 

Bayramören Belediye Başkan Vekili Osman Akgül, ilçe merkezinin yakınlarından geçmekte olan Melen Çayı üzerinde bulunan tarihi köprünün kendine özgü farklı mimari yapısıyla dikkat çektiğini söyledi. Köprünün mimarı ve kesin yapım tarihi hakkında net bir bilgi ellerinde olmadığını dile getiren Akgül, ancak köprünün 19. yüzyılın ikinci yarısında yapıldığının tahmin edildiğini ifade etti.

Akgül, köprünün eski Bağdat yolu üzerinde bulunan bir posta güzergahının geçiş noktası olduğunu anlatarak, şunları kaydetti: "Köprü, iki gözlü, ayakları kesme taştan, diğer kısımları ahşaptandır. Köprü, üzerinden yayalar geçebilecek şekilde inşa edilmiştir. Kesme taş ayaklar üzerine ahşap kalasların bindirilmesi suretiyle köprü farklı bir mimari yapıya kavuşmuştur. Köprünün üstü ise kiremitle kaplıdır. Köprünün mimarisinin ikinci bir örneğinin olmadığı tahmin edilmektedir."

 

Akgül, tarihi köprünün 1943 yılında bölgede yaşanan depremin ardından hasar gördüğünü,, ancak 2003 yılında Karayolları Genel Müdürlüğünce restore edildiğini söyledi. Tarihi köprünün restore edilmesinin ardından bölgeye gelen turistlerin yoğun ilgisiyle karşılaştığını belirten Akgül, şöyle konuştu: "Köprümüzün mimarisi, ilçemize dışarıdan gelenlerin büyük ilgisini çekmektedir. Biz de köprümüzün gerekli tanıtımını yapacağız. Birçok ziyaretçinin görmeye geldiği tarihi köprü çevresi zamanla bir mesire alanına dönüştü. Biz de bu bölgede mesire alanı yapımı çalışmaları başlattık."
Haber Ekspres, 22.09.2006

TARİHİ YAPILAR RESTORE EDİLİYOR

 

Gaziantep'te, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Kültürel Mirası Geliştirme Programı çerçevesinde Avrupa Birliği (AB) fonlarından sağlanan 1 milyon 100 bin Euro'luk hibeyle 3 tarihi bina restore ediliyor.

 

Program kapsamında, ihaleleri gerçekleştirilen tarihi Naip Hamamı, Kır Kahvesi ve Antep Kalesi yanındaki taş binada restorasyon çalışmalarının başlaması nedeniyle tanıtım kokteyli düzenlendi. Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, kokteylde yaptığı konuşmada, restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından tarihi Antep Kalesi çevresinde çevre düzenlemesi yapacaklarını kaydederek, ''742 metrekarelik Naip Hamamı, hamam kültürünün yaşatılması amacıyla restore edilip halkın hizmetine açılacak. Kalenin sur duvarına bitişik taş bina ise butik otel olarak düzenlenecek. Burada konaklamanın yanı sıra Gaziantep yemekleri sunan bir lokanta ile yerli ve yabancı turistlere dünyaca ünlü mutfağımızın lezzetlerini de yaşatmayı hedefliyoruz. Tarihi Kır Kahvesi ise restorasyondan sonra turistik kahve olarak hizmet verecek. Burada geleneksel içeceklerin sunulduğu, oyunların oynandığı farklı bir atmosfer yaratılacak'' dedi.

Olay Medya, 22.09.2006

KARABÜK ESKİPAZAR'DAKİ KAZIDA BATI KARADENİZ'İN ANTİK İLK HAMAMI BULUNDU

 

Karabük'ün Eskipazar İlçesi'ne bağlı Budaklar Köyü'ndeki Hadrianoupolis antik kentinde yapılan kazılarda, Hellenistik, Roma ve Erken Bizans dönemine ait eserler bulundu.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün resmi izniyle 7 kişilik ekiple çalışma yürüttüklerini ifade eden Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ergün Laflı, daha önce Hadrianoupolis ören yerinde yaptıkları kazı çalışmalarında çok önemli arkeolojik keşiflere ulaştıklarını söyledi. Yrd. Doç. Laflı, kazı sezonunun başlamasıyla daha önce yüzeysel araştırmalarda tespit edilen ve dünyada benzeri az görülür taban mozaiklerine sahip erken Bizans dönemine ait 3 adet kilise binaları ve hamamın gün ışığına çıkarıldığını açıklayarak, "Bir kamu yapısı olan hamamın bize gösterdiği en önemli bilgi, bu yerleşimin bir köy değil kent olması olgusudur. Yaptığımız çalışmalarla hamamın 13 ana mekanı ortaya çıkarılmıştır. Hamamın zemininde ele geçen zemin mozaiği MS 5-6. yüzyıl sanatının en güzel örneğidir. Ayrıca binanın anıtsal girişleriyle 3 adet kemer yapısı keşfedilmiştir. Binanın 13 ana mekandan oluşması anıtsallığının göstergesidir. Bir teras üzerinde kayaya oyulan bir zemin üzerinde oturtulan bu hamamın yapısında bol miktarda ahşap malzeme kullanılmıştır" dedi

Yrd. Doç. Laflı, Fransız ve Alman arkeologlarla daha önce yüzeysel araştırmalarda tespit edilen erken Bizans dönemine ait birbirinden uzak inşa edilmiş 3 adet kilise binasını kazıp, temizlediklerini ve bunlardan 2'sinin dünyada benzeri az görülür taban mozaikleri olduğunu belirterek, kazı çalışmalarının en az 5 yıl daha süreceğini kaydetti.

Batı Karadeniz'in arkeolojik açıdan çok az bilinen bir bölge olduğuna değinen Laflı, "Bu bölgede de önemli tarihi kentlerin gün yüzüne çıkartılacağına inanıyorum. Şimdiye kadar yapılan kurtarma kazılarında MS 6. yüzyıla ait dünyada çok az örneği bulunan ve İncil'de isimleri geçen Dicle, Fırat, Geon ve Phison ırmaklarının ikonografik anlamda tasvir edildiği taban mozaikleri, erken Bizans mozaik sanatında önemli bir yer teşkil edecek niteliktedir. Antik çağda bölgenin üzüm üretimi ve satışında önemli bir merkez konumunda" diye konuştu.

Turizm Gazetesi, 22.09.2006

BURHANİYE'DEN TARİH FIŞKIRDI

 

Balıkesir'in Burhaniye İlçesi'nde, Edremit Körfezi'ne adını veren Adramytteion Antik Kenti'ni ortaya çıkarmak için başlatılan arkeojeofizik çalışmaları tamamlanırken, çok sayıda tarihi esere rastlandı.

Burhaniye`nin Ören Mahallesi`nde beş yıldan beri sürdürülen kazılardan sonra bu yıl ilk defa başlatılan arkeojeofizik çalışmalarında çok önemli bulgular ortaya çıktı. Sakarya Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü`nden Yrd. Doç.Dr. Can Karavul tarafından 22 Temmuz`dan bu yana sürdürülen çalışmalar tamamlanırken ören kazı evinde bilgilendirme toplantısı yapıldı. Toplantıya CHP`li Belediye Başkanı Fikret Akova, belediye meclis üyeleri ve il genel meclisi üyesi Bayram Kalay ile gazeteciler katıldı. Ören`de yapılan arkeojefizik çalışmaları hakkında bilgiler veren Yrd.Doç.Dr. Can Karavul, Ören`in her tarafının tarih dolu olduğunu söyledi. Çalışma yaptıkları süre içinde Ören gezinti yolu ve Bergaz Tepe Bölgesi`nde 16 sondaj gerçekleştirdiklerini belirten Karavul, Ören`den tarih fışkırdığını bildirdi. Türkiye de ilk defa Ören de arkeojeofizik çalışması yapıldığını belirten Yrd. Doç. Dr. Can Karavul, şunları söyledi:

"Adramytteion`un ikinci limanını bulduk. Bu liman Roz kafe ile Selina çay bahçesi arasında yer alıyor. Gezinti yolunda yaptığımız sondajda Roma Dönemi`ne ait sütunlar ortaya çıktı. Ören`in altı tamamen tarih dolu. Bergaz Tepe`de yaptığımız sondajda da 2 bin yıllık su rezervuarı ortaya çıktı. Bu arada yine Bergaz Tepe`de büyük bir kilisenin kalıntılarına rastladık. Eski kazı alanının yanında cam fabrikası diyebileceğimiz büyük bir cam eritme fırını bulduk. Önümüzdeki yıl yapılacak kazılar daha planlı ve programlı ve verimli olacak."

Körfezin Sesi, 22.09.2006

TARİHİ SURLARA HATALI RESTORASYON

 

Yıllar yılı kaçak yapılara göz yumulması nedeniyle gecekondulaşma kurbanı olan 9 bin yıllık tarihi Diyarbakır surları, bu kez de hatalı restorasyon kurbanı oldu. Özellikle burçlarda yapılan restorasyon nedeniyle tarihi surlar eski görünümünü kaybetmeye başladı. Tek Kapı Burcu'nda farklı tarihlerde yapılan restorasyonlar nedeniyle üç farklı görünüm ortaya çıktı. Tek Kapı Burcu'nda 10 yıl önce yapılan restorasyon nedeniyle çirkin bir görünüm ortaya çıkmış, ardından üç yıl önce restorasyon çalışmaları durdurulmuştu. Restorasyon yeniden ihale edilerek yaklaşık bir yıl önce yeniden çalışmalara başlandı. Bu kapsamda öncelikli olarak, daha önce hatalı restorasyon yapıldığı için medyada sıkça yer alan Tek Kapı Burcu'nda çalışmalar başlatıldı. Ancak restorasyon yine aslına uygun olarak yapılamadı. Üstelik yapılan çalışmaların ardından aynı burçta 3 ayrı görünüm ortaya çıktı. Hatalı restorasyon Tek Kapı Burcu'nun diğer burçlara oranla yüksek olmasına neden olurken, görünümünü de değiştirdi.

Sabah, Haber: Hüseyin Kaçar, 22.09.2006

BU NASIL ÇELİŞKİ?

 

Bursa'da tarihi ve kültürel değerleri koruma altına almak için Hanlar Bölgesi Projesi'ni hayata geçiren Büyükşehir Belediyesi ile Osmangazi Belediyesi, tarihi hanların önünü açarak çevrede düzensiz yapılaşmanın önüne geçmek yerine arsalara inşaat ruhsatı vermeye başladı.

 

Pirinçhan'ın arkasında yaklaşık bir haftadır 3 ayrı inşaat faaliyeti gözlenirken, çevre esnafı da koruma altına alınan bölgeye yapı izni verilmesine tepki gösterdi. İnşaat çalışmaları süren arsalardan birinin Bursa İlahiyat Vakfı'na ait olduğu, diğerlerinin de şahıs arazisi olduğu öğrenildi.

 

Bursa İlahiyat Vakfı Başkanı ve Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Algül, daha önce vakfa bağışlanan 2 işyerinin bulunduğu arsaya müstakil bina yapabilmek için 1.5 yıldır Osmangazi Belediye Meclisi'nden onay beklediklerini söyledi. Çevredeki tüm arsaları ilgilendiren iznin çıkmasıyla inşaat çalışmalarına başladıklarını anlatan Prof. Dr. Algül, "Burada vakfa ait zemin artı 2 katlı bir bina inşa ediyoruz ve bittiğinde binayı kiraya vererek vakfa gelir sağlayacağız. Ayrıca bölgedeki tek inşaat izni bize çıkmadı. Tüm arsa sahiplerini kapsayacak bir düzenlemeyi geçtiğimiz günlerde onaylayan Osmangazi Belediye Meclisi, hak sahiplerinin mağduriyetini gidermiş oldu. Anıtlar Kurulu başta olmak üzere Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve belediyeden onay alarak başladığımız inşaatın her türlü ruhsatı bulunuyor" dedi.

Bölge halkı ise Bursa'nın gündemindeki Hanlar Bölgesi Projesi'ne herkesten çok belediyenin sahip çıkması gerektiğine dikkati çekti. İnşaatlar ruhsatlı da olsa hanların önünün kapatılmaması gerektiğini belirten vatandaşlar, Bursa'nın tarihini simgeleyen değerler üzerinde çelişkili kararlar alınmaması gerektiğini vurguladı.



Konuya ilişkin soruları yanıtlayan Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, bölgede yıllardır uygulanan imar planı olduğunu ve yeni yapılan 3 inşaata da plan dahilinde ruhsat verildiğini söyledi. Hanlar Bölgesi Projesi'ni askıya almadıklarını belirten Başkan Altepe, "Her bölgenin kendisine göre geçerli bir imar planı var ve o uygulanıyor. İnşaat izni verilen Pirinçhan civarına özel bir değişiklik, yeni bir tasarı göndeme getirmiş değiliz ve plan neyse o uygulanıyor" dedi. Altepe, Hanlar Bölgesi Projesi kapsamında Kapalı Çarşı olarak bilinen bölgede sadece hanların kalmayacağını, çevrede işyerlerinin de bulunduğunu anımsattı.


Öte yandan, benzeri bir tartışma Kozahan'ın kuzey kapısının karşısında Uludağ Kuyumculuk'a ait binaya verilen inşaat ruhsatıyla gündeme gelmişti. Söz konusu tartışma ve tepki üzerine Büyükşehir Belediyesi, çözümü kamulaştırmada bulmuştu.

Bursa Hakimiyet, 22.09.2006

'MODERN'E İNGİLİZ MÜDÜR

 

İstanbul Modern Müzesi Müdürlüğüne İngiliz sanat tarihçisi, küratör ve müzeci David Elliott atandı. Durham Üniversitesi'nde modern tarih, Londra Üniversitesi'nde ise sanat tarihi eğitimi alan Elliott, 1976-96 yılları arasında Oxford Modern Sanat Müzesi'nin müdürlüğünü, 1998-2004 tarihleri arasındaysa Modern Sanat Müzeleri Uluslararası Müzeler Konseyi Uluslararası Komitesi'nin başkanlığını yaptı. Eliott, son beş yıldır ise Tokyo'daki Mori Sanat Müzesi'nin kurulması çalışmalarını yürütüyordu.

Radikal, 22.09.2006

YOL İNŞAATINDA KADIN HEYKELİ

 

Bursa, Mustafakemalpaşa`da Bursa-Balıkesir arası yapımı devam eden duble yol inşatındaki kazıda kadın heykeli bulundu.

 

2005 yılının Kasım ayında hava muhalefeti yüzünden durdurulan yol yapım çalışmaları geçen ay Kosova Rampası ile Üçkurnalar arasında yeniden hız kazandı. Roma dönemine ait eski bir yerleşim alanı olduğu bilinen ve geçmiş yıllarda da yol yapımı sırasında tarihi eserlerin ortaya çıktığı Melde bayırı mekviinde, Karayolları tarafından yürütülen çalışmalara, Bursa Müze Müdürlüğü`nce görevlendirilen 3 arkeolog eşlik ediyor. Çalışmaların dünkü bölümünde toprak altından başsız kadın heykeli çıktı. 500 kilogram ağırlığında ve 130 santimetre boyunda olan mermer heykel, incelenmek üzere Bursa Müze Müdürlüğü`ne gönderildi.

Bursa Olay, 22.09.2006

ÖLÜ GÖMME ADETLERİ ÇALIŞTAYI

Çanakkale Onsekiz Mart Universitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü ve Paris-10 Nanterre Üniversitesi tarafından, Burhaniye Belediyesi, Burhaniye Arkeoloji Derneği ve TÜBİTAK'ın aktılarıyla düzenlenen "Troya ve Çevresinde, Prehistorik Çağlardan Antik Çağlara Ölü Gömme Adetleri" çalıştayı, 2-6 Ekim 2006 tarihleri arasında, Onsekiz Mart Üniversitesi Troya Kültür Merkezi, Terzioğlu Yerleşkesi'nde gerçekleştirilecek.

Birçok yerli ve yabancı bilim insaninin bildirileriyle katılacağı çalıştayın 5. gününde oturumlar Balıkesir, Burhaniye-Ören Zeytinyağı Fabrikası'nda (İskele) sürdürülecek. 7 Ekim günü ise Burhaniye Belediyesi ve Burhaniye Arkeoloji Kulübü tarafından bir Allianoi gezisi düzenlenecek.
TAY Haber, 22.09.2006

TARİHE KATALOGLU IŞIK

 

Uludağ Üniversitesi (UÜ) ve Bursa Arkeoloji Müzesi işbirliğiyle 'Bithynia' ve 'Mysia' dönemlerine ait sikkelerin yer aldığı 'Sikke Teşhir Kataloğu' hazırlandı.

 

UÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, Fen Edebiyat Fakültesi bünyesinde bir yıl önce kurulan Arkeoloji Bölümü'nün Bursa Arkeoloji Müzesi ile ortaklaşa hazırladığı "Sikke Teşhir Kataloğu'nu düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna tanıttı. Türk müzecilik tarihinde bir ilk gerçekleştirilerek Türkçe ve İngilizce yayınlanan kataloğun hazırlanmasına katkı sağlayan üniteversite ve müze yetkilileri de toplantıda hazır bulundu.

 

Prof. Dr. Yurtkuran, MÖ 650 ve MS 1453 yıllarını kapsayarak yaklaşık 2 bin yıllık tarihi geçmişi içeren kaynağın 1908 yılında Fransızca olarak yayınlanan sikke kataloğundan sonra, Türkçe ve İngilizce yayınlanan tek sikke kataloğu olduğunu söyledi. Son 100 yılın en geniş kapsamlı çalışması olarak gösterilen kaynağın Bursa tarihine de ışık tuttuğunu belirten Prof. Dr. Yurtkuran, katalogdan 2 bin adet dağıtılacağını bildirdi. Prof. Dr. Yurtkuran, geçen yıl açılan Arkeoloji Bölümü'nün oldukça başarılı bir çalışmaya imza attığını ve önümüzdeki yıl bu bölüm öğrenci alacaklarını sözlerine ekledi.


Kaynağın hazırlanmasında editörlük görevini üstlenen Arkeoloji Bölümü Uzmanı Recep Okçu da katalog hakkında ayrıntılı bilgi verdi.

Bursa Hakimiyet,22.09.2006

ZEUGMA'YA ULUSLARARASI YATIRIM

 

Gaziantep Arkeoloji Müzesi Müdür Vekili Dr. Mehmet Önal, 2008 yılındaki Mozaik Kongresi’nin Gaziantep’te yapılması teklifinin kabul gördüğünü söyledi. Dr. Önal, UNESCO ve Makedonya Kültür Bakanlığı ile Uluslararası Çağdaş Mozaik Birliği (AIMC) tarafından Üsküp Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde 10-15 Eylül tarihleri arasında düzenlenen kongreye Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görevlendirmesiyle Türkiye’yi temsilen katıldığını belirtti.

 

Kongreye aralarında ABD, Fransa, Almanya, İtalya, Mısır, Brezilya, Avusturya ve Norveç’in de bulunduğu 20 ülkeden temsilcilerin katıldığını ifade eden Önal, katılımcıların, ülkelerindeki antik ve çağdaş mozaiklere ilişkin bilgiler verdiğini belirtti. Önal, şöyle konuştu:

“Zeugma Antik Kenti’nden çıkartılıp, Gaziantep Müzesi’nde sergilenen mozikler, Gaziantep’in olduğu kadar Türkiye’nin de en önemli kültürel zenginlikleri arasında yer alıyor. Zeugma mozaiklerinin sergilendiği Gaziantep Arkeoloji Müzesi, bu bakımdan dünyanın ikinci büyük mozaik müzesi unvanına sahip. Bu zenginliği ulusal ve uluslararası alanda daha iyi tanıtmak için yoğun tanıtım faaliyeti içerisinde bulunuyoruz.

 

Bu anlamda, Makedonya’daki kongre, bizim için önemli tanıtım fırsatı oldu. Burada , Zeugma Antik Kenti, buradan çıkartılan mozaikler ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ni mozaik alanında uzman olan yüzlerce kişiye anlatma fırsatı buldum. Mimariyle bütünleşen, üç boyutlu, nadir konulu, 12 renk ve açıktan koyuya doğru bütün renk tonlarının kullanıldığı ve sanatçı imzalarının yer aldığı Zeugma mozaikleri herkesin ilgi odağı oldu.” Önal, kongrede, 2008 yılındaki Mozaik Kongresinin Gaziantep’te yapılması konusundaki tekliflerinin kabul gördüğünü belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mozaik Kongresi, iki yılda bir yapılıyor. Tanıtım anlamında çok olumlu geçen 10. Mozaik Kongresi’nin 2008 yılında da Gaziantep’te yapılması konusunda AIMC Başkanı Manfred Hoehn’e yapılan teklif büyük memnuniyetle karşılandı. Büyük ihtimalle, 11. Mozaik Kongresi, Gaziantep Müzesi’nin organizasyonunda Gaziantep’te yapılacak. Tarih belirlendikten sonra da şimdiden hazırlıklara başlayacağız.”

Türkiye Gazetesi, 22.09.2006

UYDU FOTOĞRAFI KADAR KUSURSUZ

 

Rus uzmanlar, ünlü Osmanlı denizcisi ve alimi Piri Reis'in yaklaşık 500 yıl önce hazırladığı haritasının dünyanın uydudan çekilen fotoğrafları kadar eksiksiz ve mükemmel olduğunu söyledi.


Önceki gün yayımlanan haberinde Piri Reis'e geniş yer ayıran Komsomolskaya Pravda gazetesi, onun haritasından yola çıkarak 10 bin yıl önce Antarktika'da insanların yaşadığını yazdı. Gazete, haritada Şili kıyıları, And Dağları ve Afrika'nın o döneme kadar eşi görülmemiş şekilde ayrıntılı haritasının yer aldığını belirterek, "Türk amiralin haritasında, keşfinden 300 yıl önce Antarktika ile ancak 1958'de bulunan takımadalar da var" ifadesini kullandı.

Rus tarihçi Sergey Manukov ise Piri Reis'in 1513'te çizdiği haritasının benzerini hazırlamanın ancak dünyanın uydudan çekilmiş fotoğraflarıyla mümkün olduğunu söyledi. Rus uzman, "Aslında harita da fotoğrafa çok benziyor. Sanki, bir uydu aracı çizimi yapılan bölgenin üzerinde dolaşarak fotoğrafını çekmiş. Özellikle güney yarımküre inanılmaz ayrıntılı" dedi.
Manukov, Piri Reis'in trigonometri bilmeden böyle bir harita hazırlamasının mümkün olmadığını, ancak trigonometrinin 18'inci yüzyılda kullanılmaya başlanmasının şaşırtıcı bir durum olduğunu söyledi. Komsomolskaya Pravda, "Günümüzde bazı haritalardaki yanlışların Piri Reis'in haritasına bakılarak düzeltildiği biliniyor. Türk amiral ölümünden yüzyıllar sonra hala konuşuluyor" diye yazdı.

Milliyet, Haber: Cenk Başlamış, 22.09.2006

AYASOFYA VE TOPKAPI İÇİN DEPREM PROJESİ

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Topkapı Sarayı, Mecidiye Köşkü, Arkeoloji Müzesi, Ayasofya ve Aya İrini müzelerinin deprem performansını değerlendirerek depreme karşı yapısal güçlendirme projeleri hazırlayacak.

Uygulama, İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) kapsamında kullanılmak üzere Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası’ndan (IBRD) alınan kredi ile gerçekleşecek. Projenin hazırlanması için Bakanlık "müşavir hizmetleri satın alımı" için ilan verdi.

Projeyle olası İstanbul depremi karşısında kentin en önemli tarihi ve kültürel değerlerinin korunması amaçlanıyor. Bu yapıların depremde olası hasar ve yıkılma şekilleri de belirlenecek.

Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 22.09.2006

ORHAN VELİ'NİN MARTISI ÇALINDI

 

Ünlü şair Orhan Veli Kanık'ın heykelinde bulunan martı figürü çalındı.

 

Rumelihisarı'ndaki Aşiyan Mezarlığı'nda toprağa verilen Orhan Veli'nin ölümünden 38 yıl sonra yapılan heykeli sahildeki parka dikilmişti. Heykelin mimarı, ''Başıma da konuyor aman martı kuşları'' dizelerinden esinlenip heykele bir de martı figürü eklemişti. Ancak, Orhan Veli'nin başındaki martı figürü, heykelin açıldığının ertesi günü çalınmıştı. Bu martı, birkaç gün sonra balıkçıların ağında bulunmuştu. Önceki gün heykelin önünden geçenler, yeni monte edilen martı figürünün de yerinde olmadığını görünce şaşkına döndü. Vatandaşlar, tepkilerini, 'Bu heykel daha önce de bir kez saldırıya uğramış, martısı çalınmıştı. Bu ikinci hırsızlık olayı da Orhan Veli'ye yapılmış büyük bir saygısızlık' sözleriyle dile getirdi.

Akşam, Haber: Zana Yavuz, 22.09.2007

KAÇAK KAZI CENNETİ

 

Son örnek Urla... Koruma altındaki alanları defineciler talan ediyor. Üstelik bilimsel yöntemleri aratmayacak teknikler de kullanılıyor.

İzmir'in Selçuk, Kemalpaşa yöresi gibi antik eserlerle dolu Urla Yarımadası da hazine peşine düşenlerin akınına uğruyor. Talancılar ortalığı delik deşik ediyor, geceleri jeneratör kullanıyor. Zaman zaman dinamitle, zaman zaman da bilimsel yöntemlerle çukurlar açılıyor.

Definecilerin en gözde yerleri arasında, Kuşçular Köyü ile Demircili Köyü arasındaki Yaren Dağı geliyor. Bölgede, halkın ifadesine göre yıllardır yabancıların da katıldığı kaçak kazılar yapılıyor. MÖ 4'üncü Yüzyıl'a ait seramiklere, küplere ve sikkelere bolca rastlanıyor.

Sungurlu Köyü'nde olanlar ise hayrete düşürüyor. 14'üncü Yüzyıl'da yapılmış caminin külliyesi, hamamı tahrip edilmiş. Yetmezmiş gibi zamana direnen duvarlardan biri kepçeyle yıkılıp içinde hazine aranmış. İçmeler'deki Kervanyolu köprülerinin kilit taşları sökülerek çalınmış.

Urla'daki Klazomenai Antik Kenti'nde, çeyrek asırdır bilimsel kazı yürüten heyetin başkanı Prof. Dr. Güven Bakır, şöyle dedi: Bölgeye biz gelince kaçak kazıların duracağını düşündüm ama hala devam ediyor. Antik yerlerin üzerinde cirit atan kaçakçılarla başedilemiyor. Bir şeyler yapmaya kalkınca beni de ölümle tehdit ettiler. Bildirdim. Fiili durum yok, diye tevatür kabul edildi. Bu işe halk sahip çıkmalı. Tarih bilinciyle hareket etmeli. Orman yangını gibi kaçak kazı yapanlar da ihbar edilmeli. Bu suçlar ağır cezalıktır. Yakalanan kurtulamaz.

Milliyet Ege, 21.09.2006

ZEUGMA'DA ÜÇ GÜZELLER MOZAİĞİ

 

Zeugma Antik Kenti'nde Temmuz ayında başlayan ve 45 kişinin görev aldığı kazılarda Üçgüzeller Mozaiği ortaya çıktı.

 

Zeugma Kazı Başkanı Doç. Dr. Kutalmış Görkay, çok uluslu katılımın ilk adımı attıkları Zeugma kazılarında güzelliği, eğlenceyi ve neşeyi simgeleyen üçgüzeller mozaiği bulduklarını söyledi.

27 Temmuz'da başlayan ve 15 Ekim'de bitirilmesi planlanan kazı çalışmaları çerçevesinde Dionysos ve Danae Evleri evlerini bulduklarını belirten Görkay, "Kazıların ilk başlangıç aşamasında yani geçen yıl Dionysos ve Danae Evleri ortaya çıkmıştı. Şu anda kazı çalışması sürüyor. Başka bir çalışma alanı olan Hellenistlik metropol alanda ağırlıklı olarak çalışıyoruz. Çalışmalar çerçevesinde yeri bir ev yapısı ortaya çıktı. Roma evi. Bundan beklentilerimiz var. Üçgüzeller diye simgelenen ve Roma evinin yaşantısını ortaya koyan mozaikler, eğlenceyi, güzelliği ve neşeyi simgeliyor" dedi.

Gaziantep 27 Gazetesi, 21.09.2006

EDİRNE'DE 35 ADET SİKKE ELE GEÇİRİLDİ

 

Edirne'de, ele geçirilen 35 adet sikkeden 3'ünün Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamına girdiği belirtildi.

Edinilen bilgiye göre, L.B'nin evinde polis ekipleri tarafından yapılan aramada, toplam 35 adet sikke ele geçirildi. Sikkelere geçici olarak el konulmasının ardından Edirne Müze Müdürlüğü tarafından yapılan incelemede, sikkelerin 3 adedinin Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamına girdiği belirlendi.

Edirne Internet Gazetesi, 21.09.2006

 

TARİHİ ESERLERİN MİNYATÜRLERİ YAPILACAK

 

Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, yapımı süren Edirne Belediye Sarayı'nın bahçesine kentin tarihi eserlerinin minyatürlerinin yapılacağını bildirdi.

Sedefçi, Edirne'nin meşhur eserlerinin yer alacağı bir alan oluşturmayı hedeflediklerini belirterek, ''Yeni Belediye Sarayı'nın bahçesine Selimiye, Muradiye, Üç Şerefeli ve Eski Cami, Sağlık Müzesi, çeşmeler ve köprülerimizin minyatürlerini yapacağız. Kente gelen yerli ve yabancı turistler tarihi eserlerimizin minyatürlerini de gelip görebilecekler'' diye konuştu.
Edirne Internet Gazetesi, 20.09.2006

TARİHİ MİRASA SIKI KORUMA

 

Bursa'da Kestel`in tarihi Aksu köyünde oturanlar, hırsız ve define avcılarından yana bir hayli dertli...

Osmanlı Dönemi`nde kurulan 180 haneli köyün muhtarı Kerim Özgüç, köylerinde hazine olduğu yönündeki söylentiler üzerine define avcılarıyla baş edemezken, bu da yetmezmiş gibi bir de hırsızların köy meydanındaki Osmanlı Tuğrası`na göz dikmesinden yakınıyor.

Ancak muhtar Özgüç, Osmanlı Tuğrası`nı korumak için tarihi mirası demir parmaklık ve cam bölme içine aldı. Bir de alarm sistemi kurduran muhtar Özgüç, `Bu tuğrayı çalmak yürek ister` diyerek hırsızlara meydan okudu.

Bursa Olay, 21.09.2006

"DÜNYA MİRASI" LİSTESİNE GİRECEĞİZ

 

İzmir Ticaret Odası (İZTO), İzmir'in tarihi kent merkezinin UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınması için Temmuz ayında başlattığı girişimleri hızlandırdı. İZTO, konuyla ilgili hazırladığı projeyi kitapçık haline getirerek, ilgili tüm kurum ve kuruluşlara gönderdi ve projenin hayata geçirilmesi için görüşlerini bildirip katkı koymalarını istedi. İZTO Başkanı Ekrem Demirtaş, projenin hayata geçirilmesinde asıl sorumluluk sahibi olan İzmir Valiliği, Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi, İl Genel Meclisi, Kültür ve Tabiat Varlıkları 1 Nolu Koruma Kurulu nezdinde ikişer kez yazılı girişim yaptıklarını söyledi.

 

Demirtaş, özellikle Kemeraltı ve çevresindeki tarihi kent merkezinin kültürel canlılığını, dini zenginliğini, Helen ve Roma dünyası izlerini ve farklı medeniyetlere ait mirasını yeniden yapılandırmak gerektiğini belirtti. Demirtaş, şöyle devam etti: "İzmir yeni kent merkezi liman arkasında yükselirken, tarihi kent merkezi de müze kent şeklinde korunacak ve üç döneme ait İzmir'i bir arada görebilmek mümkün olabilecektir. Odamız İzmir kentini vizyonuna ulaştıracak bu tür proje ve çalışmalara destek olmaya ve kurumlarla işbirliği yapmaya hazırdır."

 

İZTO Başkanı Ekrem Demirtaş, projenin hayata geçirilebilmesi için önce Büyükşehir Belediyesi'nin proje ile birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı'na resmi olarak başvurması gerektiğini söyledi. Demirtaş, Bakanlığın başvuruyu uygun bulmasının ardından, hükümetin Dünya Mirası Komitesi'ne başvurması ve kentin sözkonusu alanının geçici listeye alınmasını talep etmesi gerektiğini ifade etti. Demirtaş, gerekli prosedür tamamlandıktan sonra İzmir'in listeye girmemesi için sorun olmadığını sözlerine ekledi.

Yeni Asır, 21.09.2006

ESKİ DOĞANBEY KÖYÜ CAMİİ İLGİ BEKLİYOR

 

Mübadele yıllarında Yunanistan'a göç eden Rum'ların mimari yapıları arasında kalan Eski Doğanbey Köyü Camii ilgi bekliyor.

 

Köy Muhtarı Bilgin Ergin, yaptığı açıklamada, Eski Doğanbey Köyü camisi ve minaresinin bakımsızlıktan yıkılmak üzere olduğunu savundu. Eski bir Rum Köyü olan yerleşim alanındaki vatandaşların 1980 yılından itibaren deniz kenarına taşınmaları ile nüfusun azaldığını, boşalan köyün SİT alanı ilan edildiğini anımsatan Ergin, köydeki evlerin restorasyon çalışmalarının hızla sürdüğünü ancak Köy Muhtarlığına ait cami ve minaresinin restorasyon yapılan eski yapıların arasında adeta yıkılma tehlikesi yaşadığını belirtti.

Aydın Denge, 21.09.2006

PİYER LOTİ'NİN EVİ İŞHANI OLDU

 

Yer; İstanbul'un Çemberlitaş semti...Ve burada küçük atölyelere evsahipliği yapan eski bir bina; Çağlar Han... İlk bakışta semtteki diğer binalardan hiç bir farkı bulunmayan bir yapı gibi görünüyor. Oysa bu binanın çok farklı bir özelliği var. Burası Türkiye'nin en zorlu günlerinde tek batılı savunucusu olan ünlü Fransız romancı Piyer Loti'nin yaşadığı bina... Loti'nin hiç bir ilgisinin bulunmadığı binalar onun adıyla ilişkilendirilip kullanılırken, ünlü yazarın adını taşıyan müzeye dönüştürülmesi gereken bu yapı ise her geçen gün köhneleşiyor. Sahibi Çağlar Bey yaşlandığı için binaya girişte taklit çanta atölyesi bulunan bir yakını sahip çıkıyor. Binada faaliyette bulunan atölyeler Piyer Loti'nin anısını yaşatmak için bir çaba göstermeye niyet değil. Önerileri ise şu: "Bunu yapmak devletin işi."

 

Binanın ön tarafındaki mermer plakada şöyle yazıyor : Türklerin iyi ve kötü günlerinde en soylu ve sadık olan, Fransız Akademisi'nden Piyer Loti 1910'da burada oturdu.

Vatan, 21.09.2006



Montclair'deki kale (solda) 8.2,
Batı Cus'tdaki kale 7.4 miyon dolar

SATILIK TARİHİ KALELER

ABD'nin önde gelen dergilerinden Forbes, birçok ünlü ve zenginin fantezilerini süsleyen kalelerin emlak pazarının yükselen trendi olduğunu yazdı. Uluslararası emlakçıların internet siteleri aracılığıyla satışa sunduğu muhteşem kalelerin fiyatları, konumu ve durumuna göre değişiyor.

 

En gözde kalelerse şöyle:
Kapri Adası, İtalya: Yedi yatak odası, beş banyo, iki mutfak, galeri, yüzme havuzu ve helikopter pisti bulunuyor. Fiyatı 38 milyon dolar.
Dark Adası, ABD: Gizli geçitleriyle ünlü kale, beş katlı ve 28 yatak odalı. Fiyatı 22 milyon dolar.
Salsomaggiore Terme, İtalya: 30 odası var. Fiyatı 12.7 milyon dolar.
Loire Valley, Fransa: 500 yıl önce yapılmış, Fransız Kraliyet ailesine de hizmet etmiş. 11.6 milyon dolar.
Longniddry, İskoçya: 18'inci yüzyılın sonlarında taşlardan inşa edilen kalenin satış fiyatı 9.4 milyon dolar.
Batı Cus, Fransa: 18 yatak odalı kaledeki su kulesinde dört ayrı yatak odası var. Fiyatı 7.4 milyon dolar.
Isle of Harris, İskoçya: 1862'de inşa edilen kalede sekiz yatak odası, beş banyo var. Fiyatı 1.1 milyon dolar.
Montclair, ABD: 1902'de inşa edilen kalenin en büyük özelliği New York manzaralı olması. 30 odalı kalenin satış fiyatı 8.2 milyon dolar.
Reith im Alpbachtal, Avusturya: Avusturya Alplerindeki 3.8 milyon dolarlık kalede 60 oda var.
Beziers, Fransa: Üzüm bağları arasında yer alıyor. 2.9 milyon dolar.
Durban, Güney Afrika: İçinde bir golf sahası, sauna ve yüzme havuzu var. Fiyatı 1.3 milyon dolar.

Radikal, 21.09.2006

ÇANAKKALE'DE MÜZE VE ÖREN YERLERİ BİR GÜN ÜCRETSİZ GEZİLEBİLECEK

 

Vatandaşların tarih ve kültür değerlerini görmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Türkiye genelindeki müzeler ve ören yerleri için başlattığı "Halk Günleri" kapsamında Çanakkale'de bulunan tarihi yerler de ücretsiz gezilebilecek.

 

Vatandaşlar ekim, kasım ve aralık aylarında bir gün boyunca ören yerleri ve müzeleri ücretsiz görecek. Çanakkale Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü yetkilileri, karar gereği il genelindeki ören yerleri ve müzelerde Halk Günü etkinliğinin başlatıldığını söyledi. Yetkililer, geçen mayıs ayından itibaren başlayan uygulamada il sınırları içerisinde bulunan Çanakkale Arkeoloji Müzesi, Truva, Assos, Apollon Smintheus Tapınağı ve Alexandrea Troas ören yerlerinin 2 Ekim, 6 Kasım ve 4 Aralık 2006 tarihlerinde ücretsiz ziyarete açık olacağını belirtti.

Turizm Gazetesi, 21.09.2006

İSTANBUL 'KÜLTÜR MİRASI' OLMAKTAN ÇIKARILABİLİR

 

Uluslararası Ahşap Komitesi'nin (ICOMOS) Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlediği 15. Uluslararası Ahşap Sempozyumu'nda konuşan Taşbaşı, İstanbul'un Dünya Miras Listesi'nde çok büyük öneme sahip olduğunu belirterek şunları söyledi: "Zeyrek, Süleymaniye ve Üsküdar'da önemli tarihi yapılar mevcut. Ancak bugüne kadar gerek bu yapılar, gerekse Boğaz'ın iki yakasındaki diğer tarihi yapılar iyi korunamadı. Toprak değerlerinin gün geçtikçe artması nedeniyle insanlar, ellerindeki kültür miraslarını çok daha yüksek şekilde değerlendirmek amacıyla korumaktan vazgeçtiler."

ICOMOS Ahşap Komitesi Başkanı David Michelmore da, Fener Rum Patrikhanesi binası ile Kumkapı'daki kilisenin kentteki önemli ahşap yapılar olduğunu, ancak patrikhanenin böcek ve mantar tehdidi altında olduğunu söyledi.

 

Ulusal Ahşap Birliği üyesi Emine Erdoğmuş ise "UNESCO, İstanbul'a 2008'e kadar süre tanıdı. İstanbul'un listeden çıkarılmaması için özelikle Süleymaniye ve Zeyrek'teki tarihi ahşap yapıların korunması ve restore edilmesi çok önemli. Çünkü, 2008 yılında yapılacak incelemeler neticesinde İstanbul Dünya Miras Listesi'nden çıkarılabilir. Bu aynı zamanda İstanbul'un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olma projesine de olumsuz etki yapabilir" diye konuştu.
Milliyet, Haber: Şakir Aydın, 21.09.2006

3.5 MİLYON YILLIK ÇOCUK İSKELETİ

 

Etiyopya’da, şu ana kadar bulunan en eski, "insanımsı" olarak takdim edilen ve Lucy adı verilen iskeletin yakınlarında, şimdi de 3,3 milyon yıllık çocuk fosili bulundu. Üç yaşında öldüğü sanılan kız çocuğunun milyonlarca yıllık kalıntıları, çok tartışılan evrim teorisi için de bir dönüm noktası olacak.

Çocuk fosili, teorinin en çok tartışılan insansı kolu olan "Australopithecus afarensis" ailesine mensup. 2 ila 4 milyon yıl önce yaşamış bu insansı türü, evrim teorisyenlerine göre maymundan türeyen insanın, kuyruksuz ve iki ayağı üzerinde yürüyebilen ilk biçimiydi. 200 bin yıl önce ortaya çıkan modern insanın en eski atası sayılan bu kısa boylu, küçük beyinli türün, aslında iki ayak üzerinde dik yürüyemediğini iddia edenler de vardı. Son keşif, bu türün üzerindeki esrar perdesini kaldıracak.

Hürriyet, 21.09.2006

SU KAZISINDA TARİHİ ESER BULUNDU

 

Afyonkarahisar Belediyesi, su arızası nedeniyle yaptığı kazı çalışması sırasında, Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen mezar taşı buldu.

 

Saraçlar Çarşısı'nda su arızası nedeniyle kazı yapan belediye işçileri, çalışma yaparken üstünde figürler ve yazıların bulunduğu mezar taşı buldu. Çalışmayı durduran ekipler, durumu, Müze Müdürlüğü'ne bildirdi. Çalışmanın olduğu yere gelen Müze Müdürü Arkeolog Mevlüt Üyümez, mezar taşı hakkında bilgiler vererek, "Belediye, bize çalışma sırasında yazılı taş çıktığını söyledi. Biz de bilimsel olarak inleyeceğiz. Taş, büyük ihtimalle Roma dönemine ait. Çıkan taş bir mezar taşı" dedi. Çalışma sırasında çıkan mezar taşı, bir kamyonetin arkasına yüklenerek, incelenmek üzere Müze Müdürlüğü'ne götürüldü. Başka taşların olup olmadığı yapılan çalışmanın ardından belli olacak

Afyon Haber, 21.09.2006

TARİHE SAYGILI BİR KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ ÖRNEĞİ: MERİNOS KÜLTÜR PARKI

 

Cumhuriyet döneminin ilk sanayi yapılarından Sümerbank Merinos Yünlü Sanayi Dokuma Fabrikası’nın 5 adet tarihi yün depoları, nedeni belirlenemeyen eş zamanlı çıkan bir yangında 31 Temmuz 2006 günü yok olmuştu. Bu alanda yapılacak olan proje ile ilgili araştırmalarımız ve görüşmelerimiz sonucu edindiğimiz bilgilere göre, sözü geçen yün depolarının konsept tasarım ve restorasyonu sırasında, koruma kurulu tarafından tescil edilmemiş olmasına karşın mevcut hali korunarak çay evleri olarak kullanılması düşünülmüş.



Günümüzde, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de “kentsel dönüşüm projeleri” önem kazanıyor. Mevcut yapı stoğunun iyileştirilmesi ve yenileme olgusuyla sıkça karşılaşılıyor. Bu bağlamda, kentin olumsuz ve plansız gelişme göstermiş kentsel örüntü alanlarını olumlu yönde tetikleyecek yöntemlerin kullanılması gerekiyor. Bazen ekonomik ömrünü tamamlamış yapıların işlevleri değiştirilerek nitelikli ve kaliteli yeni bir değer oluşturulabilirken, bazı durumlarda da var olanı kaldırıp gereğinde yeniden inşa etmek ve kente yeni eklemlemeler yapmak çağdaş bir planlama yöntemi olarak kabul görüyor.

 

Kentsel örüntüye, bu doğrudan yapılan müdehaleler, genellikle değişik işlevlerde hizmet verecek çeşitli büyüklüklerdeki fiziksel mekanların kazanılmasını sağlıyor. Bu görüşler doğrultusunda, Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından, Sümerbank Merinos Yünlü Dokuma Fabrikası’nda bulunan 55 yapıdan, 1938 yılında yapılmış olan Müdüriyet, İplik İşletmesi, Laboratuar, Puantörlük, Tabldot-Misafirhane, 1944 yılında yapılan Müdür Evi ve 1955 yılında inşa edilen Su Deposu korumaya alındı.



Bursa Büyükşehir Belediyesi, 2001 yılında bu alanı da içine alacak şekilde “Bursa Kültürpark ve Çevresi Planlama ve Tasarım Yarışması” konulu ulusal ölçekte 25 proje ile katılımın sağlandığı bir yarışma açmıştı. Bu yarışma sonucunda, alana ilişkin jüri notlarında, Merinos ağaç dokusunun olabildiğince korunarak “kültür, sanat ve rekreasyon alanı” biçiminde işlevlendirilmesi benimsenmişti.

“Bursa Atatürk Kültür Merkezi ve Merinos Kültür Parkı”, koruma kararları ve kamu yararı kavramı ile doğrudan örtüşen ve hemen yakınındaki iş merkezleri ve gecekondu alanlarının planlı gelişimini olumlu yöde tetikleyecek çok önemli bir kentsel dönüşüm projesi olarak görülüyor.

Bursa-Merinos Kentsel dönüşüm projesinde konsept tasarımından önce, rölöve çalışmaları ve ayrıntılı ağaç rölövesi yapıldı. Rölöve çalışmaları sırasında, ileriye dönük belge olması için yıkılacak olan yapıların da fotoğrafları ile birlikte rölöveleri hazırlandı. 1/1000 ölçekli ağaç rölöve planı yapıldı ve mevcut bitki örtüsünün iyileştirilmesi ne ilişkin “Bilimsel ve Teknik İnceleme Raporu’na dayalı ağaç revizyonu da diğer rölöve restitüsyon projeleri ile birlikte kurula sunuldu. Sağlıklı gelişme gösteren tüm ağaçlar tescillendi. Restitüsyon projesi yapılması gereken 13 binanın taşıyıcı düzeni, yapın yöntemi ve malzeme analizleri, sistem detayları, yerinde alınan katot örneklerle, zemin sondaj sonuçları, kolon ve kirişlerde darbe testleri ile mevcut donatıların arşivde bulunan 1938 yılındaki projelerle karşılaştırmalı analizleri yapılarak kurula sunuldu. Tüm bu çalışmalar sonunda, Prof. Dr. Hakkı Önel ve Güven Şener tarafından Büyükşehir Belediyesi ile Koruma Kurulu tarafından da uygun görülerek yeni işlevler bağlamında, merinos imajının külleri üzerinde kurgulanan ve onu tekrar alevlendirecek olan konsept tasarımı yapıldı. Tasarım, yeni bir kentsel mimari kimlik yaratırken kullanım bütünselliği, işlevsel ilişkiler, mevcut yapı kabuğu ile örtüşen mekan kurgusu, yapısallık, mekanlar arası yapılaşma oranları, sürdürülebilir malzeme seçimi ve kentsel kimlik ile uyum gibi temel tasarım yaklaşımları ile kurgulandı.

Projede, Cumhuriyet tarihine ışık tutan ve belge niteliği taşıyan Merinos Fabrikası, yapıları ve bitki örtüsü, mevcut fiziksel mekan özelliklerini bozmayacak biçimde, içindeki özgün kimliğini koruyan donanımları (sanayi makinaları, mobilyalar, yönlendirme-uyarı levhaları gibi...) ile birlikte işlevlendirildi.

 

Projede, Koruma Kurulu tarafından tescillenen yapılardan İplik İşletmesi, Kongre ve Fuar Merkezi olarak kullanıldı. Soğutma Kulesi, Kafe ve Gezinti Alanı olarak kullanılırken, su kulesi seyir kulesine dönüştürüldü. 1944 yılında inşa edilmiş olan Müdür Evi, Alakart Lokanta olarak işlevlendirildi. Puantörlük yapısı, danışma, yemekhane ise nikah salonu olarak düşünüldü.



Koruma Kurulu tarafından tescil edilmemesine karşın üç yapı, belirli üzelliklerinden dolayı proje kapsamında korundu ve değerlendirmeye alındı. Güç Merkezi, içindeki donanımları ile birlikte Enerji Müzesi olarak, Dokuma-Apre İşletmesi de Gençlik ve Çocuk Merkezi olarak yeniden işlevlendirildi. 31 Temmuz 2006 tarihinde yanan Salaş Ambarları’nın, projeye göre, mevcut hali korunarak çay evi olarak kullanılması planlanıyordu. Bursa’ya bu alanda kazandırılması istenen Opera ve Bale Salonu ile Tiyatro Binası, güç merkezi bitişiğinde yer alan ham madde deposunun bulunduğu yerde mevcut yapının gabarisine uygun biçimde tasarlandı ve yapının alan içindeki kütle etkisi diğer yapılarla uyumlu hale getirildi.

Arkitera, Der. Derya Karadağ, 20.09.2006

KARS MÜZESİ'NİN ONARIMI İHALEYE ÇIKARILDI

 

Kars İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Kars Müzesi'nin onarımı ile teşhir-tanzim ve çevre düzenlemesi işlerini yaptırmak üzere ihale açtı.

 

İhale, 16 Ekim 2006 tarihinde saat 10.00'da Kars İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nde ''açık ihale usulü'' ile yapılacak. Yer tesliminden itibaren toplam 240 günlük süreyi kapsayacak olan işin ihalesine sadece yerli firmalar katılabilecek. İstekliler ihale dokümanlarını, Kars İl Müdürlüğü'nden görebilecekleri gibi aynı yerden bedeli mukabili temin de edebilecekler.

Turizm Gazetesi, 20.09.2006

YAZMA ESERLER İÇİN ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ

 

Milli Kütüphane bünyesindeki el yazması eserler, Çek Cumhuriyeti öncülüğünde gerçekleştirilen internet projesi ile dünyaya açılacak.

 

Milli Kütüphane Başkanı Celal Tok, kütüphanenin toplam 27 bin cilt el yazması esere sahip olduğunu belirterek, bunları en iyi şekilde korumak ve tanıtmak için çalıştıklarını kaydetti. Avrupa kültür mirasının entegrasyonunun sağlanması amacıyla Çek Cumhuriyeti Milli Kütüphanesi öncülüğünde bir proje oluşturulduğunu belirten Tok, Türkiye’nin bu projeye katıldığını açıkladı. Tok, “Manuscriptorium” adı verilen projede, Çek Cumhuriyeti ve Türkiye’nin yanı sıra Polonya, Portekiz Hırvatistan, Litvanya, İspanya ve Slovenya’nın yer aldığını bildirdi. Milli Kütüphane’nin ilk etapta sahip olduğu eserlerin yüzde 10’una ait künyeleri sitede yayınlayacağını kaydeden Tok, kullanıcıların bilgilere Türkçe olarak da ulaşabileceğini vurguladı. Projenin, kültürel mirası oluşturan eski eserlerin katalog kayıtlarının ortak bir veri tabanında kullanılmasını amaçladığını işaret eden Tok, “Bu eserler yalnızca bizim değil, tüm dünyanın kültür mirasıdır. Bunları meraklıların, araştırmacıların hizmetine sunmak bizim görevimiz” dedi.

Türkiye Gazetesi, 20.09.2006

'LÜBNAN'DA TARİH ZARAR GÖRDÜ'

 

Unesco uzmanları, Lübnan'da Dünya Mirası Listesinde yer alan üç bölgenin acilen onarılması çağrısında bulundu.

 

Uzmanlar, Lübnan'daki savaş sırasında petrol sızıntısına maruz kalan arkeolojik kalıntıların da acilen temizlenmesi gerektiğini belirtiyor.

Unesco uzmanları, İsrail- Hizbullah savaşının ardından Lübnan'daki tarihi bölgelerde inceleme ve değerlendirme yaptı. Uzmanlar, dünya mirası listesinde yer alan üç bölgenin savaş sonucu zarar gördüğünü belirledi.

 

Sur kentinde bulunan Roma dönemine ait tarihi mezarın,150 metre uzağına atılan bir bomba, mezardaki fresklerin düşmesine neden oldu.

Eski bir Fenike kenti olan Byblos'taki tarihi kalıntılar ise Temmuz ayında bölgedeki bir elektrik santralinin bombalanmasının ardından petrol sızıntısına maruz kaldı.

 

Uzmanlar, Dünya Mirası Listesi'nde yer alan bu bölgenin acilen temizlenmesi ve onarılması gerektiği uyarısında bulundu.

Trt/Haber, 20.09.2006

TARİHİ MESCİDİN KAYIP ÇİNİLERİ BERLİN'DE

 

Sanat tarihi uzmanı ve mimar Dr. Kamil Uğurlu, Konya'daki 800 yıllık Beyhekim Mescidi'nin çinilerinin, kıble duvarının üzerindeki süslerin ve giriş kapısının yanında bulunan sulukların, 1800'lü yılların sonunda Almanya'ya kaçırıldığını iddia etti. Dr. Uğurlu, “Berlin'e götürülen bu parçalar, birkaç yıl sonra zengin bir işadamı tarafından Bergama Müzesi'ne bağışlanmıştır” dedi.

Dr. Kamil Uğurlu, bugün ABD, İsviçre, Belçika, Almanya, Ermenistan ve Gürcistan başta olmak üzere pek çok ülkede, Anadolu topraklarından kaçırılmış çok sayıda tarihi eserin bulunduğunu söyledi. Dr. Uğurlu, 1874 yılında çıkarılan Asar-ı Atika Nizamnamesi'nin tarihi eserlerin yurt dışına kaçırılmasına engel olamadığını, yetersiz kalan bu düzenlemeden sonra değerli eserlerin yurt dışına çıkarılmasının yoğunluk kazandığını belirtti. Bergama'daki Zeus Sunağı başta olmak üzere çok sayıda eserin yurt dışına kaçırılma furyasından, Konya'da çinileriyle ünlü Selçuklu eseri Beyhekim Mescidi'nin de nasibini aldığını anlatan Dr. Uğurlu, şöyle konuştu:“Tarihi çiniler, diplomatik bir görevle Osmanlı topraklarında bulunan Friedrick Barbarosa tarafından 1800'lü yılların sonunda Konya'dan kaçırılmıştır. Birkaç kez turist olarak Konya'ya ziyaret eden Barbarosa, yaptığı keşiflerin ardından mescidin çinilerini numaralandırmış, ardından da cami imamının yardımıyla, yüksek yevmiye verdiği amelelerle çinileri çıkarmıştır. Barbarosa, Berlin'e taşıdığı bu çinileri sonra müzeye bağışlamıştır. Beyhekim Mescidi'nin mihrap ve kıble duvarlarının kayıp çinileri, halen Berlin Bergama Müzesi'ndedir.”

Dr. Uğurlu, uluslararası anlaşmaların, bir tarihi eserin ait olduğu ülkeye iadesini öngördüğünü belirterek, “Konya Aydınlar Ocağı olarak geçmişte bu çinilerin iadesi için girişim başlatmayı düşündük. Ancak, bu girişimin başlayınca bitirilmesi, aksi takdirde eserlerin iadesinin sürüncemede kalacağını göz önünde bulundurarak, herhangi bir girişimde bulunmadık” diye konuştu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, bu paha biçilmez eserlerin Türkiye'ye iadesiyle ilgili bütçe ayırıp harekete geçmesi gerektiğini söyleyen Dr. Uğurlu, Selçuklu çini sanatının eşsiz örneklerini bir an önce tekrar Türkiye'de görmek istediklerini sözlerine ekledi.

Hürriyet, 20.09.2006













BODRUM'UN ANTİK KENTİ MYNDOS GÜN IŞIĞINA ÇIKARILIYOR

 

Bodrum’daki antik kent Myndos’un gün ışığına çıkarılması için arkeolojik kazı çalışmaları sürüyor. Uludağ Üniversitesi tarafından Yapı Endüstrisi’nin sponsorluğuyla yürütülen kazılar sonrasında Myndos’un bulunduğu Gümüşlük Beldesi’nin kültür turizminin önemli bir merkezi haline geleceği belirtiliyor.

 

Myndos’un gün ışığına çıkarılması ile Gümüşlük Bodrum Yarımadası’nda kültür turizminin merkezi haline gelebilecek. 2006 yılında yapılan çalışmalarla altyapısı büyük oranda tamamlanan kentteki kazıların 100 yıl aralıksız sürmesi gerekiyor. Böylece, Efes ya da Bergama gibi görkemli bir kentin ortaya çıktığını görebileceğiz. Arkeoloji kazılarla, Myndos’u, “Arkeopark” olarak düzenleyerek açık hava müzesi haline getirmek de hedefleniyor. Yapı Endüstrisi’nin de sponsor olduğu arkeolojik kazılar, Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mustafa Şahin başkanlığındaki 45 kişilik kazı ekibi tarafından sürdürülüyor.

 

Myndos ören yerindeki ilk çalışmalar 2004 yılındaki yüzey araştırmaları ile başladı. 2005 yılında Bodrum Arkeoloji Müzesi başkanlığı ve Prof. Dr. Mustafa Şahin’in bilimsel danışmanlığında 10 kişilik küçük bir grupla kurtarma kazısı adı altında yapılan arkeolojik çalışmaların ardından Bakanlar Kurulu Kararı ile 2006 yılında bilimsel arkeolojik kazılar grubuna katıldı. Böylece kentin terk edildiği MS 9. yüzyıldan sonra ilk defa kent tekrar gün ışığı ile tanıştı.

 

Arkeolojik kazılar sonucu artık MÖ 7. yüzyıldan başlayarak MS 9. yüzyıla kadar kentte kesintisiz bir yerleşimin olduğu söylenebiliyor. Elde edilen bulgular MÖ 2. binin sonlarında Ege adalarından göç eden Lelegler tarafından kurulan Myndos’un nerede kurulduğu ile ilgili tartışmalara da son verdi. Obsidyenler ve MÖ 7. yüzyıla tarihlenen seramik buluntular MÖ 350 yılından önce Bozdağ’da bir kentin kesin olarak var olduğunu gösteriyor. Ayrıca, tapınak alanında bulunan bir yazıta göre kazısı yapılan kentin Myndos olduğu da kesinlik kazandı.
 
Myndos kelimesinin aynı zamanda “Ana Tanrıçayı Sevenler” anlamına geldiği rivayet ediliyordu. Kentin en önemli noktasında büyük bir kaya bloğunun üzerine yerleştirilen Kybele Tapınağı’nın bulunması bu rivayetin doğruluğunu güçlendirdi. 2006 yılında yapılan çalışmalarda kentin altyapısını oluşturan bir su kanalı da açığa çıkarıldı. Bu yılki kazılarda elde edilen bir diğer bulgu da bugünkü Gümüşlük’ün yani Myndos’un antik çağda bir serbest bölge gibi kullanıldığı. Kazılar sırasında ortaya çıkan, 17 satırdan oluşan ve MÖ erken 3. yüzyıla tarihlenen yazıtta Myndos’a gönderilen bir heyetin talep ettiği ayrıcalıklar arasında “Vergi Muafiyeti” de yer alıyordu.

Turizm Gazetesi, 19.09.2006

AFYON'DA TARİH CANLANIYOR

 

Urfa'da gerçekleştirdiği restorasyon çalışmalarıyla örnek olan Vali Muzaffer Dilek, Kurtuluş Savaşı'nın önemli merkezi Afyonkarahisar'ın kaderine terk edilmiş kültür varlıklarını ayağa kaldırmak ve kentin sosyokültürel yapısını canlandırmak için de dikkat çekici çalışmalar yürütüyor.

 

Vali Dilek, 2003 yılının Şubat ayında Afyonkarahisar'a atanınca kentteki kültür varlıklarının büyük bölümünün harebeye döndüğünü fark ediyor. 2 aylık bir sürede valilik bünyesinde Restorasyon Proje ve Uygulama Bürosu'nu kuran Dilek, o günlerde yerel basında ''Atatürk'ün evi yıkılıyor'' başlıklı haberi görünce çalışmalarını hızlandırıyor.

Atatürk'ün 25 Ağustos 1922 günü konakladığı Şuhut İlçesi'ndeki Hacı Velioğlu Konağı, güzel bir restorasyonun ardından harap olmaktan kurtarılıyor, artık eğitim ve kültür amaçlı bir merkez olarak kullanılıyor. Kuvayı Milliye tablolarının süslediği Atatürk Evi'nde, Şuhut'un yaşam tarzı da sergileniyor.

Vali Dilek, bu yapının ardından Millet Hamamı, Kadınana İlköğretim Okulu, Çeşmeli Konağı, Sülüm Çeşmeli Evi, Ot Pazarı Camii, eski kışla binası, Emirdağ İnkilap İlköğretim Okulu, Bayat Hükümet Konağı, Zafer Müzesi, Yanıkkışla, Çiğiltepe, Agah Efendi ve Giresunlular Şehitlikleri, Utku Anıtı, Kocatepe Savaş Karargahı ve Afyonkarahisar tören alanını restore ettiriyor. Restore ve düzenleme çalışmalarından Millet Hamamı'nın çevresindeki 26 ev ve caddeler, Çavuşbaş, Küçük Olucak, Kale ve Bolvadin Cılkoğlu çeşmeleri ile Afyonkarahisar Kalesi yolu da hak ettiği payı alıyor.

Çevre ve Kültür Evi olarak kullanılan Çeşmeli Konak da artık Anneler Derneği İşbirliği ve Dayanışma Merkezi de hizmet veriyor. Son 20 yılda üç kuruma tahsis edilmesine karşın restore edilemeyen Millet Hamamı ise Dilek'in duyarlılığıyla Kültür ve Semt Evi olarak kullanılıyor. Ancak restore çalışmaları 2006'da da hız kesmiyor. Bir tarih ve sanat aşığı olarak bilinen Dilek, Sultandağı Sahipata Kervansarayı, Yanık Kışla, Afyon Lisesi ve Millet Hamamı civarındaki 100 evin restore ve düzenleme çalışmalarının yıl sonuna kadar tamamlanacağını belirtiyor.



Vali Dilek, Bedesten Çarşısı'nın restorasyonu için sponsor arıyor. Taşhan'a işlev vermek için de çaba harcıyor. Frig Vadisi, Kocatepe- Şuhut Zafer Yolu ve Ayazini Gezi Yolu projelerinde ise çalışmalar sürüyor. Büyük Zafer'in karargahı olarak nitelendirilen Afyonkarahisar'da kültür çalışmaları sadece restorasyonla sınırlı kalmıyor. Dilek, kentin tarihini, kültürünü ve turizmini anlatan çok sayıda kitap yayımlıyor, yerel müziğin örneklerini içeren CD hazırlatarak turizmin hizmetine sunuyor.

Afyonkarahisar artık mermeri, kaymağı ve sucuğuyla değil, duyarlı bir valinin müdahalesiyle ayağa kaldırılan tarihi eserlerle de ilgi çekiyor.


Valilerin genellikle protokol görevi üstlendiği Türkiye'de, sıra dışı bir yönetici kimliği sergileyen Vali Dilek, üç yılı aşan görev süresinde kentin atıl durumundaki tarihi eserlerine işlev kazandırma dışında yoğun bir çalışma trafiği yürütüyor. Afyonlular, kamu birimleri arasındaki koordinasyonu en hızlı düzeye çıkararak yurttaşın devlete güvenini arttıran Dilek'i artık bağrına basıyor.

Kentin kültürel dokusunu sahiplenen bir valinin varlığı, artık yöre insanına moral, girişimcilere cesaret verirken, Afyonkarahisar komşu şehirleri kıskandırıyor. Muzaffer Dilek, 2003- 2005 tarihleri arasını içeren valilik çalışma raporunun sonuç bölümünde bu çabaları şöyle özetliyor:

''Afyonsarahisar'da, kırsal kesimin altyapısı başta olmak üzere, eğitim, sağlık, çevre, el sanatları, kültürel miras, tarım, sanayi, kültür, turizm ve daha birçok alanda çalışma yapılmış, bu çalışmalar sırasında, kurumlar arasında oluşturulan ahenkli ve güvene dayalı ilişkilerin yarattığı sinerjiden de yararlanılmıştır.''
Cumhuriyet, 19.09.2006

TARİHİ ÇARŞI CAMİİ RESTORE EDİLİYOR

 

Balıkesir'in Dursunbey İlçesi'nde 1867 yılında inşa edilen tarihi cami restore ediliyor.
 
Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restorasyon programına alınan Dursunbey Çarşı Camii, ilçede merkez camii görevini görmesi sebebiyle büyük önem taşıyor. Balıkesir Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün, Çanakkale'de 4 ve Balıkesir'de 2 camiyi onarım programına aldığı bildirildi. Dursunbey Müftülüğü'nden alınan bilgiye göre, vaazlar yeni camide verilecek, cenaze namazları da yeni camide kılınacak. Hatim ve teravih vaazlarının Ferah Evler Camii'nde verileceği bildirildi. Ayrıca müftülük, Ramazan ayı münasebetiyle vatandaşların terdavihe rahat bir şekilde yetişebilmeleri için yatsı ezanının normal vaktinden 20 dakika sonra okunacağını duyurdu.
 
Yaklaşık 3 ay sürecek olan restorasyon işinin 590 bin YTL'den ihale edildiği, bu çalışmaların iç ve dış sıva, camlar, çatı, tuvaletler, çevre düzenlemesi ve şadırvan işlerini kapsadığı belirtildi. Tadilatın ardından 139 yıllık camii yeni bir çehreye kavuşacak.

Balıkesir Kent Haber, 19.09.2006

RENDA KÖŞKÜ KURTULUYOR

 

İzmir'de Buca Ticaret Lisesi'nin bahçesinde yer alan ve okuldaki öğrenciler için de tehlike yaratan Renda Köşkü'ne Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy sahip çıktı. Başkan Şeboy, köşkün restorasyonu için gereken kaynağı, emlak vergisi ile birlikte tahsil edilen 'Kültür ve Tabiat Varlıklarına Katkı Payı'ndan karşılamaya karar verdi. Belediyelerin tahsil ettiği bu payın, iki yıldır İl Özel İdare'nin havuzunda toplandığını anlatan Şeboy, belediye olarak havuza yaklaşık 742 bin YTL aktardıklarını söyledi.

 

Renda Köşkü, 1976'ya kadar Çamlaraltı Koleji, bu tarihten sonra Buca Ticaret Lisesi'nin idari binası olarak kullanıldı. 1995'te boşaltılan bina, geçen zaman içinde harabeye dönüştü. Buca İlçe ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri, 1998'den 2006'ya kadar defalarca İzmir Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na binanın durumunu iletti. Ancak, kurul röleve ve restorasyon projeleri hazırlanmadan yapıya müdahaleye izin vermedi. Buca Belediyesi, binanın 2003 yılında yola doğru çökmesinin ardından yapının etrafına duvar çekti. Binayı da tel örgüyle koruma altına aldı. Mülkiyeti Milli Eğitim Bakanlığı'na ait olan binanın röleve ve restorasyon projeleri için gereken yaklaşık 1.5 milyon YTL ise, bir türlü bulunamadı.

 

2005 yılında başlayan uygulamaya göre belediyeler emlak vergisini tahsil ederken, verginin yüzde 10'u oranında 'Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı' almaya başladı. Bu paralar İl Özel İdaresi'nin hesabında toplandı. Belediyelere de kültür varlıklarını korumaya yönelik proje hazırlamaları halinde bu havuzda toplanan paralardan pay alma imkanı verildi. Buca Belediyesi de topladığı emlak vergilerinden yaptığı kesintilerle kanundan çıktığından bu yana İl Özel İdare'ye yaklaşık 742 bin YTL aktardı.

 

Başkan Cemil Şeboy, toplanan bu paraları yıllardır çürümeye terk edilen Renda Köşkü için harcamaya karar verdiklerini belirterek, "Hem yoldan geçen vatandaşların hem de öğrencilerin hayatını tehlikeye atan köşkün artık kurtarılması gerekiyor. Emlak vergilerinden yapılan kesintilerle toplanan payı, Renda Köşkü'ne aktarmaya karar verdik. Milli Eğitim Müdürlüğü de bütçesinden bu konuda katkı koyacak" dedi.

Yeni Asır, Haber: Nil Kuyumcu Aksüyek, 19.09.2006

DA VINCI'NIN ÜNLÜ ESERİ SOFYA'DA

 

Leonardo da Vinci'nin ünlü "Resim Üzerine İnceleme" isimli eseri, Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da sergilenmeye başlandı. Vatikan Kütüphanesi'nde korunan eser, serginin en değerli paçalarından biri. "Resim Üzerine İnceleme," 1657'den bu yana ilk kez Vatikan Kütüphanesi'nden çıkarılıp bir sergiye dahil edildi.

Sabah, 19.09.2006

TARLADAN 9 ANTİK MEZAR ÇIKTI

 

Hatay’ın Dörtyol İlçesi’ne bağlı Sincan Köyü’nde çiftçi Osman Karaçocuk, ekim hazırlığı yapmak için traktörle tarlasını sürerken tarihi mezarlık buldu. Traktörün tekerlerinden birinin çukura düşmesi sonucu Osman Karaçocuk, çukurun içinde insan iskeleti bulunduğunu görünce, durumu yetkililere bildirdi.

Yapılan incelemede, mezarın tarihi özellikte olduğu tespit edildi. Daha sonra, tarla ve yakınında gerçekleştirilen araştırmalarda, aynı şekilde, tarihi özellikte olduğu belirtilen 8 mezar daha bulundu. Dörtyol, tarihi yolların üzerinde bulunduğundan çok zengin eserleri ve kültürü barındırıyor. Persler’den Hellenistik döneme, Romalılar’dan Bizans ve Osmanlılar’a kadar birçok uygarlığın buluşma noktası. Uzmanlar, bu nedenle tarihi buluntu açısından bölgenin çok zengin olduğunu bildirdiler. Hatay ve çevresinde 160’tan fazla da höyük bulunuyor.

Hürriyet, 19.09.2006

KÜLTEPE HÖYÜĞÜ'NDEN 219 ESER ÇIKARILDI

 

Kültepe'de bu yıl yapılan kazılarda 219 envanterlik eser ve 15 adet çivi yazılı kil tablet bulunduğu bildirildi.

 

Ticaret kolonilerinin 4 bin yıl önce yaşadığı Kültepe Höyüğü'nde 58 yıldır sürdürülen kazıların bu yılki bölümünün tamamlandığını belirten Kültür ve Turizm Müdürü İsmet Toymuş, yaklaşık üç ay süren kazı çalışmaları sonrasında 219 adet eser çıkartıldığını söyledi. Bu eserlerden envanterlik olanlarının Kayseri Arkeoloji Müzesi'ne, tabletlerin de Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne teslim edileceğini aktaran Toymuş, alanın aslına uygun restore edilip üzerinin kapatılarak en kısa zamanda ziyarete açıp turistik gezilerin düzenlenebileceğini dile getirdi.

 

Bu yılki kazılarda, MÖ 1750-1800 yıllarına ait mimari kalıntılar açığa çıkarıldığına değinen Toymuş, kazı çalışmaları sırasında dönemine ait bir yapıyla da karşılaşıldığını ve burada üzüm işlenen şıralıkların bulunduğunu söyledi.

Turizm Gazetesi, 19.09.2006

TAPU ARŞİVLERİNİ "SINIRLI" KULLANIN

 

Milli Güvenlik Kurulu, Osmanlı tapu arşivlerinin Türkçeleştirilerek, bilgisayar ortamına aktarılmasını sağlayacak Tapu Arşiv Otomasyonu Projesi’ne ’etnik ve siyasi istismara malzeme’ olabileceği gerekçesiyle karşı çıktı. MGK, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği ’gizli’ yazıda bu bilgilerin ’sınırlı’ kullanılmasını istedi.

Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Osmanlı tapu kayıtlarının Türkçeleştirilerek ’devlet arşivlerine’ devredilmesiyle birlikte aleniyet kazanmasına yol açacak olan TARBİS projesiyle ilgili olarak çeşitli kuruluşlardan projeyle ilgili görüş sordu.

Genel Müdür Yardımcısı Nihat Şahin bu çerçevede MGK’ya gönderdiği 17 Ağustos 2005 tarihli yazıda, Osmanlı dönemine ait, ’Tapu Tahrir Defterleri’nin’ sayısallaştırılarak Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmesiyle ilgili değerlendirme istedi. MGK Seferberlik ve Savaş Hazırlıkları Planlama Daire Başkanı Tuğgeneral Tayyar Elmas, 26 Ağustos 2005’te ’gizli’ ibareli yazıyla yanıt verdi. Tuğgeneral Elmas, şu görüşleri dile getirdi: "Osmanlı Devleti dönemine ait sözkonusu defterlerin içerdiği bilgilerin etnik ve siyasi (asılsız soykırım, Osmanlı Vakıfları mülkiyet iddiaları ve benzeri) istismara malzeme olabileceği ve ülkemizin içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında, kısmen ya da tamamen çoğaltılarak dağıtılmamalarının, genel arşiv çalışması yapılan merkezlere devredilmemelerinin, dolayısıyla bulundukları Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nde muhafaza edilmelerinin ve kullanılmasının ülke menfaatleri açısından sınırlı tutulmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir."

MGK’nın bu yazısının gelmesi üzerine bu yazışmadan sonradan haberi olan Tapu ve Kadastro Genel Müdür Vekili Zeki Adlı, yardımcısı Nihat Şahin’e MGK’dan görüş istediği için tepki gösterdi. Adl, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne bir yazı göndererek, tapu kayıtlarının bu kuruma devredilmesinde bir sakınca görmediğini bildirdi. Projeyle ilgili çalışmalar ise devam ediyor.

Tapu Arşiv Otomasyonu (TARBİS) Çalışması ile belgelerin en son teknoloji kullanılarak görüntülenmesi, sağlıklı bir dizin oluşturulması, arşiv bilgi ve belgelerine yetki verilmiş kişilerin güvenlik çerçevesinde kolayca ulaşmasının sağlanması amaçlanıyor. Çalışmaya konu olan arşiv belgeleri; "Zabıt-Kayıt Defterleri (Yurtiçi ve yurtdışı), İstanbul TKBM Arşivindeki defterler, Köy ve Yayla Sınır Kayıtları ile Mer’a Tahsis Kararları, Hasılat Kayıtları, Tapu Tahrir Defterleri" olarak sıralandı.

Hürriyet, Haber: Nuray Babacan, 19.09.2006

KÖYLÜLER TARİHİ ESERE SAHİP ÇIKILMASINI İSTİYOR

 

Eskişehir, Kırka Beldesi, Taşlık Köyü meydanında uzun yıllardır duran ve Roma dönemine ait olduğu belirlenen mezar lahit, vatandaşların tepkisine yol açıyor. Köylüler, tarihi zenginliklere sahip çıkılmadığından yakınarak, "Bu bölge, Frig ve Romalıların yaşadığı önemli bir merkezdir

Köyümüz ve çevresi önemli bir tarihe ışık tutmaktadır. Ancak, eserlerin çıkarılmasından çok koruma altına alınması gereklidir. Bu önemli tarih zenginliği buralarda bırakılmasıyla tarihi eserler kırılıp yok olmaya yüz tutuyor. Yetkililerden bu tarihi eserlere sahip çıkmalarını istiyoruz" şeklinde konuştu.

Eskişehir Haber, 18.09.2006

BOMONTİ MÜZE DİYE ALINMIŞ

 

12 milyon 750 bin dolara Global Yatırım-Çelebi ortaklığına satılan ancak ihalesi iptal edilen Bomonti Bira Fabrikası'nın Kültür Bakanlığı'na müze yapılmak için verildiği belirlendi.

Türkiye'deki 1900 öncesi yapılan ilk sanayi kuruluşu olan İstanbul'daki Bomonti Bira Fabrikası'nın, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın talebi üzerine Başbakan Erdoğan başkanlığındaki ÖYK kararıyla 'Çağdaş Sanatlar Müzesi' yapılmak üzere kapsamdan çıkartılarak bakanlığa devredildiği ortaya çıktı.



İsviçreli Bomonti kardeşler tarafından 1890 yılında Türkiye'nin ilk modern bira fabrikası olarak kurulan ve 1938 yılında devletleştirilerek Tekel'e geçen Bomonti Bira Fabrikası'nın işletme hakkı, geçtiğimiz günlerde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Global Yatırım Holding ile Çelebi Holding ortaklığına 12 milyon 750 bin dolar bedele 49 yıllığına devredildi.

İhalenin üzerinden çok kısa bir süre sonra yatırımcılar, fabrikayı eğlence ve gezi mekanı haline getireceklerini, burada 300 milyon YTL'lik yatırımla otel ve 3 bin 500 kişilik kongre merkezi yapacaklarını kamuoyuna açıkladılar. Projeyi, Galataport ihalesiyle gündeme gelen borsacı Mehmet Kutman'ın sahibi olduğu Global Yatırım Holding iştirakı Pera Menkul Kıymetler Yatırım Ortaklığı gerçekleştirecekti.


Ancak bu açıklamadan bir gün sonra, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Bomonti Bira Fabrikası ihalesini düşük fiyat nedeniyle 'içine sinmediği' için onaylamayınca ihalenin yenilenmesi gündeme geldi. Kültür Bakanlığı Tahsisler Komisyonu'nun bakan talimatıyla gerçekleştirdiği toplantıda, fabrikanın tahsisinden vazgeçilmesi ve yeniden ihaleye çıkılması kararlaştırıldı. Bakan Koç, ihalenin iptali ile ilgili olarak "Onaylamadım ki iptal kararını açıklayayım' yanıtı vermişti. Koç, ihaleyi kazanan şirketin projelerini ilan etmesini değerlendirirken de "Karar çıkmadan açıklamasalardı" demişti.

 

Ucuza gittiği gerekçesiyle iptali gündeme gelen Bomonti Bira Fabrikası'nın, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'ndan Kültür ve Turizm Bakanlığı'na, 'Çağdaş Sanatlar Müzesi' yapılması amacıyla devredildiği belirlendi. Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Özelleştirme Yüksek Kurulu, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun Temmuz 2003'te ÖİB'e gönderdiği yazıda, söz konusu taşınmazın "Türk el sanatları tasarım atölyesi, satış üniteleri, el sanatlarına yönelik kurs aktivitelerini de içerecek şekilde Çağdaş Sanatlar Müzesi kurulması" amacıyla bakanlığa devrini istedi.

ÖİB talebi ÖYK'ya sundu. ÖYK da 7 Aralık 2004'te Bomonti Bira Fabrikası'nın bakanlığa devrine karar verdi. Kararın gerekçesinde, 'bahse konu gayrimenkulün üzerindeki binayla birlikte Çağdaş Sanatlar Müzesi olarak kullanılmak üzere Turizm Bakanlığı'na tahsis edilerek mülkiyetinin Maliye Hazinesi'ne devredilmesi'nin uygun bulunduğu vurgulandı.


Maliye'ye devirde Tekel'in borcuyla mahsuplaşma yapıldı. Maliye Bakanlığı'nın değer tespitinde söz konusu taşınmazın emlak vergisi baz değeri olan 24.5 milyon YTL kıymet takdiri yapılmıştı.
Bomonti'de yer alan fabrika binası ve arsaların alanı 32 bin metrekareyi aşıyor. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kararıyla alan üzerinde kurulan fabrika binası korunması gereken kültür varlığı olarak tescillenmişti.

Radikal, Haber: Hanife Şenyüz, 18.09.2006

TARİH YENİDEN CANLANIYOR

 

Tokat'ta, yapılan restorasyon çalışmalarıyla vakıf eserleri ayağa kalkıyor. 3 yılda ayağa kalkan 45 vakıf eseri için yaklaşık 11 milyon YTL harcandığı bildirildi. 

Bir çok medeniyete ev sahipliği yapan Tokat'ta bulunan Selçuklu ve Osmanlı dönemi eserleri yapılan restorasyon çalışmalarıyla yeniden canlanıyor. 1999'lu yıllarda ödenek yetersizliği sebebiyle yarım kalan çalışmalara son yıllarda Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt'ın destekleriyle hız verildi. 

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2003-2006 yılları arasında Tokat ve ilçelerinde bulunan 45 adet vakıf eseri restore edilirken, bu eserlerin onarımı için ise yaklaşık 11 milyon YTL para harcandı. 2006 yılında ise 25 adet eser ihale edilerek bir çoğunun restore çalışması tamamlandığı, toplam 4 milyon YTL'ye mal olduğu bildirildi. Tokat'ta 2006 yılında Kadı Hasan Camii onarımı, Ali Paşa Camii Şadırvanı onarımı, Ahi Muhittin Zaviyesi Çevre düzenlemesi, Mevlevihane ve Turhal Ulu Camii onarımı yapılarak hizmete sunuldu. 

Ayrıca Tokat Merkez Hacı Turan Mescidi onarımı, Taşhan restorasyonu, Pervane Hamamı mermer kaplama ve tesisat değişimi; Niksar İlçesi, Çilhane ve Çöreği Büyük Camii, Sulusaray İlçesi Dutluca Seyit Ömer Camii, Zile İlçesi Boyacı Hasan Ağa Camii ve Reşadiye İlçesi Kızılcaören Beldesi Camii onarımları devam ediyor. Restorasyon yapılan projeler ise şöyle: "Tokat Merkez Yağıbasan, Suluhan, Pervane Hamamı, Meydan Camii Minaresi, Niksar İlçesi Hacı Çıkrık, Sunguriye, Cin Camii, Taş Bina, Doğan Şah Alp Türbesi, Seyit Nurettin Alparslan Türbesi, Kale Mescidi, Erbaa Akça Beldesi Silahtar Ömer Paşa Camii." 

Öte yandan 2007 yılı yatırım programında Tokat ve ilçelerinde bulunan 33 adet tarihi eserin onarım ihalesinin planlandığı kaydedildi.

Tokat Kent Haber, 18.09.2006







ALMANLARIN DİDYMA'DAKİ KAZI FAALİYETLERİNİN 100. YILI KUTLANDI

 

Didim’de devam eden Didyma kazılarının, Alman kazı ekipleri tarafından yapılmasının 100. yılı dolayısıyla tören düzenlendi.

 

Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz, ''Bu sıkı işbirliği içinde kazıların geliştirilmesi için, gelecekte de yeni konseptlerin oluşturulmasını umut ediyorum'' dedi. Didim Apollon Tapınağı'nda düzenlenen törende konuşan Cuntz, Didim'de Alman kazı faaliyetlerinin 1906 yılında başladığını ve kazıların 1962 yılından beri Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından yürütüldüğünü söyledi.

 

Aradan geçen 44 yıllık süredeki araştırma sonuçlarının, arkeolojik araştırma alanında Alman ve Türk bilim adamları arasındaki işbirliğinin ne denli oturmuş ve yoğun olduğunu gösterdiğini ifade eden Cuntz, şöyle konuştu: ''Bu önemli antik kültür yerinde kazı izninin Alman bilim adamlarına, son olarak da 2003 yılından itibaren Prof. Dr. Furtwangler'e verilmesi, Alman antik araştırmacılarının Türkiye'de gördükleri itibarın bir ifadesidir. Onlar, bilim adamı sıfatıyla aynı zamanda ülkelerimiz arasında araştırma alanındaki işbirliğinin de elçileridir. Bu sıkı işbirliği içinde kazıların geliştirilmesi için, gelecekte de yeni konseptlerin oluşturulmasını umut ediyorum.''

Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Felix Pirson da Alman arkeologların kazılara ilk başladıklarında amaçlarının, İngilizlerin ve Fransızların 19. yüzyılda Apollon Tapınağı'nı araştırmak için başlattıkları kazıya devam etmek olduğunu söyledi. Didim'in sadece Alman Arkeoloji Enstitüsü için değil, Almanya'nın dışa yönelik kültür politikası için de çok önemli bir proje olduğunun altını çizen Doç. Dr. Pirson, şunları söyledi:


''Türkiye, uluslararası arkeolojide yer alan Alman Arkeoloji Enstitüsü için en önemli çalışma alanlarından biridir. Hattuşa-Boğazköy, Milet, Pergamon ve Didim gibi başlıca arkeolojik yerlerin kazısını bize teslim etmeniz bizi onurlandırmaktadır. Aynı zamanda sorumluluğun da bilincindeyiz. Bu görevi yerine getirmek için enstitümüz hem modern bilimsel yaklaşımlar ve metotlar uygulamakta, hem de turizme yönelik bir sunum için anıtları korumaktadır.''

Didyma Kazı Başkanı Prof. Dr. Andreas Furtwangler ise yapılan kazı çalışmaları ile Didyma'nın tarihçesi hakkındaki bilinmezlerin, önemli özelliklerin yavaş yavaş deşifre edildiğini vurgulayarak, 100 yıllık araştırma ve restorasyon çalışmaları sayesinde tapınağın görünümünün tamamen değiştiğini söyledi.
Aydın Denge, 18.09.2006

İSHAKPAŞA SARAYI'NIN YOLU
YAPILIYOR

 

Ağrı’nın Doğubeyazıt İlçesi’nde sarp kayalar üzerinde kurulan ve her yıl yüzlerce turistin ziyaret ettiği 116 odalı İshak Paşa Sarayı’nın 7 kilometrelik yolunda, çalışmalar devam ediyor.

 

Kış mevsiminin ağır geçmesi nedeniyle yapılan asfalt kısa sürede tahrip olduğundan, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın talimatıyla başlatılan kaldırım yapma ve parke taşı döşeme çalışmalarının, önümüzdeki günlerde bitirilmesi bekleniliyor.

Turizm Gazetesi, 18.09.2006

ALTIN ARARKEN TARİHİ KALINTI BULDULAR

 

Erzurum'un Olur İlçesi'ne bağlı Ekinli Köyü yaylasında altın aramak için yapılan resmi izinli kazıda, tarihi kalıntılar bulundu. Ekinli Köyü yaylası Cevşen Tepesi'nde resmi belgeyle kazı çalışması yapan Kenan Kılıç ve Adem Yeşilbaş, bir evi andıran tarihi kalıntılara rastlamaları üzerine durumu Erzurum Müze Müdürlüğü'ne bildirdi. Müze müdürlüğü tarafından görevlendirilen bir arkeologun nezaret ettiği kazı çalışmasında kazıdan çıkarılan bir kısım parçalar incelenmek üzere Erzurum Müze Müdürlüğü'ne götürüldü. Arkadaşlarıyla birlikte kazı yerinde çadır kurarak gece-gündüz nöbet tutan Kenan Kılıç, "Olur'un her tarafından tarih fışkırıyor. Yetkililerden bunları ortaya çıkarmamız için yardım istiyoruz" dedi.

Erzurum Gazetesi, 18.09.2006

MÜZELERİN İŞLETMESİ ÖZELLEŞMELİ

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, müzelerin işletmelerinin de özelleştirilmesi gerektiğini söyledi. Bakanlığının faaliyetleri hakkında bilgi veren Koç, son 1.5 yılda kapalı 31 müzeden 27’sinin hizmete açıldığını ifade ederek, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin 1.5 trilyon lira yüzünden 15 sene kapalı kaldığını belirtti. Koç, “Türkiye’nin hiçbir yeri müzesiz kalmayacak. Hiçbir müzesi kapalı kalmayacak” dedi.

 

Bakanlığına bağlı 93 müzenin 79’unda elektronik güvenlik sistemi bulunduğunu, ancak bunlardan 63’ünün çalışmadığını açıklayan Koç, sorunların giderilmesi ve yeni sistem kurulmasına yönelik çalışmaların devam ettiğini kaydetti. Koç, göreve geldiğinde Türkiye’nin en büyük müzelerinden birinin elektronik güvenlik sisteminin çalışmadığını bildirerek, bu müzenin ismini vermek istemediğini söyledi. Bakanlığına bağlı 53 müzede özel güvenlik ve temizlik hizmeti satın alındığını dile getiren Koç, “Esasında bizim müzelerin işletmelerini de özelleştirmemiz lazım. İspanya’da en büyük resim müzelerini özel teşebbüs işletiyor. Burada dünya çapında eserler var. Fransa’da bile devlet müzeleri artık özel işletmelere geçme aşamasındadır” diye konuştu.

Atilla Koç, bakanlığının vizyon ve zihniyet değişikliğine gitmek amacıyla bir dizi faaliyet başlattığını anlatarak, çağdaş anlayış çerçevesinde gerek bakanlık çalışanlarının zihninde dönüşüm sağlamak, gerekse mevzuat düzenlemeleri ile köklü bir revizyona gitmek istediklerini belirtti. Bu amaca yönelik olarak 2004 yılında yapısal nitelikli yasal düzenlemeler gerçekleştirildiğini, 2005’de ise yönetmelikler çıkarıldığını belirten Koç, bakan olarak görev yaptığı sürede 45 yeni yönetmelik yayınlandığını bildirdi.

Türkiye Gazetesi, 18.09.2006

HİTİTLERDEN KALMA ANTİK BARAJ FAALİYETE GEÇTİ

 

Çorum Alacahöyük'te MÖ 1240 yılında Hitit Kralı IV. Tudhalia tarafından yaptırılan ve Anadolu'nun en eski barajlarından olan Hitit Barajı, yeniden işlevsel hale getirildi.

 

Yüksel İnşaat'ın sponsorluğu, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteği ile Ankara Üniversitesi'nce yürütülen Alacahöyük kazısı çalışmalarına başkanlık yapan Ankara Üniversitesi Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu, bunun sadece Türkiye'de değil, dünyada da antik dönemdeki aslına uygun şekilde kullanımına başlanacak ilk baraj olduğunu açıkladı.

 

Alacahöyük'teki kazılara Atatürk'ün emriyle 1936'da başlandığını anımsatan Çınaroğlu, bataklık bir durumdaki Hitit Barajı'nı toprak altından tümüyle çıkardıklarını, kısmen çökmüş bölümlerini onararak yeniden su tutar hale getirdiklerini anlattı.

Milliyet, Haber: Yıldız Yazıcıoğlu, 18.09.2006

ÇALINAN BAŞLIK PERU'YA İADE EDİLDİ

 

Peru, 20 yıl önce kaçak kazılar sonucu bir mezardan çalınan 1300 yıllık altın başlığın iadesini kutluyor. Geçen ay Londra’da bir avukat ofisine yapılan baskında ele geçen altın saç süslemesi merkezde oldukça değişik bir yüz ve bundan çıkan sekiz koldan oluşmakta ve yaklaşık 2 milyon USD değeri ile Peru’nun en kıymetli antik eserleri arasında yer almakta.

 

Geçen ay Scotland Yard'ın Sanat ve Antika Bölümü tatarfından yapılan bir baskında ele geçirilen bu altın saç süslemesi, antik deniz tanrısı görüntüsünde ve Peru kuzeyinde yaşamış Mochica uygarlığı tarafından yaklaşık MS 700 yılında yapılmış.

 

1988 yılında, Kuzey Peru’da, Jequetepeque Vadisi’ndeki bir mezardan kaçırılan saç süslemesi Dışişleri Bakanı Jose Antonio Garcia Belaunde tarafından teslim alınıp ülkenin Milli Müzesi’ne teslim edildi. Müzede kendisini karşılayanlar arasında İngiliz Büyükelçisi Catherine Nettleton ve Sipan Müzesi Peru Kraliyet Mezarları sorumlusu Walter Alva vardı.

 

Alva, gazetecilere “Bugün, kültürel ve sanatsal olarak olağanüstü önemde bir eserin geri dönüşünü beraberce yaşamaktayız. Bu, antik Peru döneminden bir kralın tacıdır.” dedi. Alva, Interpol, Scotland Yard ve kendisine satış için başvurulduğunda bu eserin çalıntı olduğunu tahmin edip yetkililere varlığını haber veren, Londralı sanat tüccarı Michel Van Rijn’e teşekkür etti.

AP, Haber: Rick Vecchio, Der. Ali Yamaç, 15.09.2006

İLK OSMANLI PARASI SATIŞA ÇIKARILIYOR

 

Dünyanın en değerli paraları arasında gösterilen Abdülmecid dönemine ait el yazması kaime, 29 Eylül'de Londra'da açık artırmayla satışa sunulacak.

Alınan bilgiye göre, 1666 yılından bu yana müzayede düzenleyen ve Avrupa'nın bu alandaki en seçkin şirketlerinden olan Spink'in 29 Eylül'de ''Dünya Kağıt Paraları'' başlığıyla gerçekleştireceği açık artırmada, Osmanlı döneminden kalma 68 parça kağıt para da koleksiyonerlerin beğenisine sunulacak.

Bu paraların en önemlilerinden biri, 1840 yılında tedavüle çıkarılan 1000 kuruşluk el yazması kaime oluşturacak. Dünyada sadece iki tane olduğu bildirilen Osmanlı parası için Spink, tahmini olarak 55-75 bin pound (150-200 bin YTL) aralığında değer biçti.

Spink'e ortağı Mehmet Tezçakın ile birlikte danışmanlık da yapan para koleksiyoneri Güçlü Kayral, yaptığı açıklamada, açık artırmaya çıkarılacak Osmanlı parasının ilk tedavüle konulan para olduğunu belirtti. Kayral, şunları kaydetti:

''Abdülmecid döneminde Tanzimat reformlarının finansmanına kaynak yaratmak amacıyla faizli kağıt para tedavül ettiriliyor. Londra'da satışa çıkarılacak bu kağıt paranın ilginç bir özelliği var, o da el yazması oluşu. O zamanki baskı teknikleri kullanılmadan hızlı bir şekilde ekonomiye değer, kazanç sağlasın maksadıyla el yazması, padişah mührü, nazım mührüyle birlikte sirküle ettiriliyor. El yazması kağıt üzerine yazılmış şeylerin bugüne kadar taşınmış örneklerini bulmak oldukça güç. Bu tertip paralardan günümüze bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar kupürler ulaşmış durumda.''

Paranın, Türkiye'den satışa sunulduğunu ve sahibinin de Türk olduğunu ifade eden Kayral, yurt dışında satışa çıkarılmasının, içeride alıcısının bulunmamasından kaynaklandığını bildirdi. Bu kadar kıymetli bir değerin yurt dışında satışa çıkarılmasının çok üzücü olduğunu ifade eden Kayral, tarihi ve kültürel varlıklara sahip çıkılmasının önemine işaret etti. Kayral, bu tip değerlerin yurt dışında satın alınmasının, kültürel açıdan önemli sakıncalar taşıdığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Yurt dışında bunu alanlar, müzeler ya da büyük koleksiyonerler, direkt bir eser, kaynak yaratma yoluna gidiyorlar. Bizim tarihimizi onlar yazıyorlar. Bu da büyük bir ayıp. Elimizde malzeme var, arşiv var, iş gücü var, ama bunları bir araya getirip yoğuracak bir kaynak yaratamıyoruz. Gönül ister ki Türkiye'de bu bilinç yerleşmiş olsun, kurumlar, kuruluşlar, sermayesi bol kişiler bu konuya el atsın ve bu değerler olması gereken yerde, yani kaynağında, ülkemizde değerlendirilsin.

Sermaye sahipleri, özellikle bankalar, parayı kullanan, parayı araç yapmış kurumlar, borsa kurumları, bu tip kıymetlerin manasını daha iyi anlayabilirler diye düşünüyorum. Bu kurumların koleksiyon oluşturma, bununla ilgili bir akıl geliştirme yönünde gidiyor olması, bizim tarihimiz açısından büyük bir kazanç olacaktır. Aynı zamanda bunların sergilenmesi, paylaşılması da ciddbir reklam unsuru. Bundan geri dönüş, katma değer sağlayacaklarından da eminim.''

Kayral, Osmanlı parasına en çok İsrailliler ve Amerikalıların ilgi gösterdiğini belirtti. Bunun Osmanlı parasının koleksiyonerler için taşıdığı büyük değerden kaynaklandığını bildiren Kayral, şöyle devam etti: ''Dünyada kıymeti en fazla iki ülkenin parası söz konusu. Birincisi Filistin. Çok kısa bir dönem ayakta kalmış ve çok kısa ve çok az sirkülasyonu olan paralar tedavül ettirmişler. İkinci olarak da Osmanlı İmparatorluğu madeni ve kağıt paraları. Bu, cidden dünyadaki bütün koleksiyonerlerin kıymet verdiği, değer verdiği malzemeler arasında yer alıyor.''

Sabah, 18.09.2006

RESTORASYON YENİDEN BAŞLAYACAK

 

Anıtlar Yüksek Kurulu kararı ile geçici olarak durdurulan Çorum Saat Kulesi'nin onarımına yeniden başlanacağı bildirildi.

189 bin YTL'ye ihale edilen Saat Kulesi onarımı, kullanılan taşlarla ilgili itirazlar nedeniyle Anıtlar Yüksek Kurulu kararıyla geçici olarak durdurulmuştu. Kurulun taş örneklerini incelemesini bitirerek kararını verdiği ve yüklenici firmanın kullandığı ve dışarıdan getirdiği taşların değil, Çorum'daki sarı taşların kullanılması gerektiğini bildirdiği kaydedildi.

Anıtlar Yüksek Kurulu heyetinin yaptığı inceleme sonucu, Saat Kulesi onarımında Çorum il merkezine bağlı Büğet ve Palabıyık köyleri ile Ortaköy İlçesi'ne bağlı Karahacip Beldesi'nde çıkarılan taşların kullanılmasına karar verildiğini belirten Belediye Başkan Yardımcısı Necip Cıdık, kuruldan gelen uzman heyetin firma yetkilileriyle toplantı yaparak kararın tebliğ edildiğini, önümüzdeki günlerde onarımın yeniden başlayacağını dile getirdi.

Çorum Kent Haber, 17.09.2006

KONYA'DA CİLALI TAŞ DEVRİ HASIRI

 

Konya'da Karatay İlçesi'ndeki 'Boncuklu Höyük'te Cilalı Taş Devri'nden kalma 11 bin yıllık hasır kalıntıları bulundu. Kazı başkanı İngiliz arkeolog Doç. Dr. Douglas Baind "20 gün önce başlayan kazılarda ilk kez kerpiçten yapılmış, planlı ve yuvarlak bir evin duvarlarına ulaştık. Bu aynı zamanda Anadolu'da ortaya çıkarılan ilk yuvarlak kerpiç ev. Elde ettiğimiz bilgiler Çatalhöyüklülerin atalarının kerpiç evlerde yaşadığı tezini güçlendiriyor. Boncuklu Höyük'te evlerin tabanlarına serilen üzeri resimli hasır kalıntıları da günyüzüne çıktı. Göçebe yaşamın sonlarında insanların evlerina hasır sererek üzerinde yattığını düşünüyoruz" dedi.

Radikal, 17.09.2006

MEKSİKA, VERACRUZ'DA YENİ DÜNYANIN EN ESKİ YAZISI BULUNDU

 

Uluslararası bir arkeolog ekibi tarafından bildirildiğine göre Meksika'da Veracruz yakınlarındaki bir Olmec yerleşiminde bulunan bir taş blok Amerika Kıtası’nda şu ana dek rastlanan en eski yazıyı içermekte. Ekibin tesbitine göre yazıt MÖ birinci binin başlarına tarihlenmekte. Bu da Amerika Kıtası’nda daha önce bilinen en eski yazıdan hemen hemen 400 yıl daha eski olduğunu anlamına gelmekte. Buluş Science Dergisi’nde de yayınlandı.

 

Serpantin kaya bloğu üzerine kazınmış olan yazıt şu ana dek bilinmeyen bir alfabeye sahip. Uluslararası arkeolog ekibi tarafından “Cascajal Bloğu” olarak isimlendirilen kayadaki yazıtlar MÖ birinci binin başlarına, Mesoamerika’daki Olmec Medeniyeti'ne tarihlenmekte. Antik yazıtın “Şüphe götürmez bir şekilde bir yazı sisteminin belgesi, Olmec Medeniyeti’nin okur-yazarlığının ispatı ve bu medeniyete ait yepyeni bir muamma.” olduğu bildiriliyor. Ekibin üyesi olan Brown Üniversitesi'nden Dr. Houston’un Science Dergisi’nde açıkladığına göre bu yazıt “Çarpıcı bir keşif. Olmec Medeniyeti'ne yönelik araştırmalarda yeni bir dönemin başlangıcı olarak dahi kabul edilebilir. Bize bu tür başka kayıtların da bulunabileceğini gösteriyor. Eğer yazıyı çözebilirsek Mesoamerika’daki en eski medeniyetin insanları bizimle konuşabilecekler.”

 

Yol işçilerinin, 1990'lı yılların sonunda, Lomas de Tacamichapa yakınlarında buldukları taşın önemi, bölgeye gelen Meksikalı arkeologlar Carmen Rodríguez ve Ponciano Ortíz tarafından anlaşıldı. Taş, Meksika Milli Antropoloji ve Tarih Enstitüsü’ne teslim edildi. Yol inşaatı sırasında taşın etrafında bulunan çanak çömlek parçaları ve kırık pişmiş toprak heykelcikler yazıtlı taşın MÖ 900'de biten ve San Lorenzo Dönemi diye de anılan döneme ait olduğunu ispatlıyordu. Bu da şu ana dek Amerika Kıtası’nda bilinen en eski yazıdan yaklaşık 400 yıl daha öncesi idi. Serpantin kaya bloğu yaklaşık 13 kilo ağırlığında ve 36x21 cm genişliğe, 13 cm kalınlığa sahip. Yazıt 62 işaretten oluşuyor ve bazı işaretler dört defaya kadar tekrar edilmiş. Uzmanların söylediğine göre, belirgin işaretler, sıralama serileri ve kazınıştaki sistem “ bir yazının, olması gereken tüm özelliklerini sağlamakta.”

Brown University News, Der. Ali Yamaç, 14.09.2006

HAZAR'IN ATLANTİS'İ BULUNDU

 

Pek çok gezgin tarafından yazılan Elazığ'daki Hazar Gölü'nün altındaki yerleşim yeri sonunda bulundu. İstanbul Teknik Üniversitesi'ne bağlı bilimadamları, Kültür Bakanlığı'nın izniyle Hazar Gölü'ne dalış yaptı. Bir yıl süren çalışma sonrasında gölün dibindeki yerleşimin 11. yüzyıla ait bir manastır olduğu belgelendi. Tamamı tuğla ve horasan harç ile yapılmış şehir duvarları, kullanılan malzeme açısından bölgedeki ilk ve tek örnek. Batık yerleşim, gölün güneybatısında Sivrice Kasabası'na 3 km uzaklıktaki Kilise Adası ve kara arasında bulundu. Burada 19. yüzyıl başlarına kadar Gölcük adında 50-60 haneli bir köy olduğu, suların yükselmesiyle köyün karşı kıyıya taşındığı biliniyor. Suların alçalmasıyla binaların bir kısmı tekrar görünür hale geldi. Bizans İmparatorluğu'nun güçlü olduğu dönemlere ait batık şehrin kuzeydoğusunda kalan Kilise Adası üzerinde ise 12 -13. yüzyıla ait seramikler bulundu. Yerleşimin 13. yüzyıla kadar aktif olarak kullanıldığı, fay hattının üzerinde olmasından dolayı şiddetli bir depremle sulara gömüldüğü düşünülüyor.

Hazar Gölü'ndeki çalışmalar, İTÜ öğretim üyesi Dr. Çiğdem Özkan Aygün koordinatörlüğünde yürütülüyor. Aygün'ün yanı sıra projede İTÜ Avrasya Yer Bilimleri öğretim üyesi Prof. Dr. Okan Tüysüz ve Prof. Dr. Emin Demirbağ görev alıyor. Tüysüz, şehri sular altında bırakan depremin izlerini araştırırken, Prof. Demirbağ dip haritasının çıkartılmasını sağlayacak.Hazar Gölü'ndeki batık yerleşimle ilgili efsaneler, coğrafyacıların ve gezginlerin yazdığı kitaplarda yer alıyor. Çalışmalar sonucunda ortaçağ yerleşimleri olan 'Göl Şatosu', 'Cowk Manastırı've 'Surp Nisan Kilisesi'nin de varlığı hakkında kesin bilgilere ulaşılabilecek. Projede çalışan bilim adamları, dalışlardan bir belgesel de hazırlayacak. Batık kentin 13. yüzyıla kadar ayakta olduğu ve şiddetli bir depremle sulara gömüldüğü düşünülüyor. Aktif fay hattında yer alan kent üzerinde yapılacak jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonunda bilim adamları, sualtındaki yapıların açığa çıkartılmasıyla bölgenin depremselliğiyle ilgili önemli bilgilere kavuşulacağını söylüyor.

Akşam, Haber: Özner Berber, 17.09.2006

İZMİR, BATI ANADOLU'DA EN ESKİ YURT

 

Yeşilova Höyüğü'nden çıkan buluntuların Almanya'da yapılan incelemeleri sonucunda İzmir'in tarihinin 8 bin 500 yıl öncesine dayandığı kesinleşti. İzmir Batı Anadolu'da belirlenen en eski yerleşim birimi unvanını kazandı.

 

Yeşilova Höyüğü belediyenin üç yıl önce Bornova'nın Yeşilova semtinde toprak almak için yaptığı çalışma sırasında tesadüfen ortaya çıkarılmıştı. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nün yaptığı kazılarda buranın bir höyük olduğu belirlendi. Kazılarda toprak heykelcikler, mutfak gereçleri, ok uçları, seramik eserler bulundu. Almanya'daki Köln Üniversitesi Radyokarbon Laboratuvarı'nda incelenen eserlerin 8 bin 500 yıl öncesine ait olduğu kesinleşti. Böylece İzmir'in Batı Anadolu'nun şu ana kadar ortaya çıkan en eski yerleşimi olduğu ortaya çıktı.

 

Kazı başkanı Yrd. Doç. Dr. Zafer Derin, höyükteki ilk yerleşimin 8 bin 500 yıl önce Neolitik Çağ'da bir kum tepesi üzerinde başladığını belirterek, "İzmir'in ilk sahiplerinin yaşam tarzlarını gösteren önemli bilgiler edindik. O dönemde yaşayan toplumlara ilişkin modern toplumlarda rastlanabilecek türde buluntular ortaya çıktı. Bunların en önemlileri pişmiş topraktan kısa saplı kaşıklar. Mama kaşığı boyutundaki kaşıklar akıllara bebekler için kullanıldığı düşüncesini getiriyor. Bir diğer bulgu da labirent motifli mühürler. Mühürler orada yaşayan kişinin önemini yansıtmakta. Yeşilova Höyüğü'nde işçilik bakımından Batı Anadolu'da böyle benzersiz örneklere rastlanması İzmir için bir ilk" dedi.

Radikal, 17.09.2006

BEKÇİ MURTAZA MÜZE NÖBETİNDE

 

Türk edebiyatının usta kalemi Orhan Kemal'in "Bekçi Murtaza" romanıyla ölümsüzleştirdiği, Türkiye'nin ilk sanayi tesislerinden Milli Mensucat Fabrikası, "Kültür Varlığı Endüstri Mirası" olarak tescillendi.

 

Fabrikanın kurucularından Mustafa Özgür'ün torunu Fatih Özgür, bu yıl 100'üncü kuruluş yıldönümünü kutlayan fabrikanın yıkılmaktan kurtulup kente kazandırılması için gösterdiği çabanın sonuçlandığını açıkladı. Kurulun fabrikayı "Kültür Varlığı Endüstri Mirası" olarak tescillediğini söyleyen Özgür, "Bu karar gereğince, söz konusu fabrikada her türlü inşai ve fiziki müdahale öncesi kuruldan izin alma zorunluluğu oluştu" dedi.


Özgür, Adana'nın Döşeme Mahallesi'nde bulunan ve mülkiyeti SSK Başkanlığı Adana Sigorta İl Müdürlüğü'ne ait olan fabrikanın "Orhan Kemal Kültür Merkezi" ya da "müze" olarak kente kazandırılması için Büyükşehir Belediyesi'nin imar değişikliği yapmasını beklediklerini de söyledi. Milli Mensucat Fabrikası, 1907'de Aristidi Kozma tarafından "Simyonoğlu Fabrikası" adıyla kuruldu. Kozma şehri terk edince fabrika Hazine'ye geçti. 1924'te Atatürk'ün emriyle satın alınıp adı 'Milli Mensucat' olarak değiştirildi. 1978'de Hazine'ye devredilen fabrika, 1983'te Gaziantepli işadamı Mehmet Özüzümcü'ye kiralandı. Son adı da "Milsan Mensucat" oldu.Erken cumhuriyet yıllarının önemli simgelerinden biri olan fabrikaya, Atatürk büyük önem vermiş ve iki kez ziyaret etmişti.

Usta romancı Orhan Kemal de uzun yıllar fabrikada memur olarak görev yapmıştı. Yazarın ünlü romanı "Bekçi Murtaza"nın aynı isimli karakteri fabrikanın gece bekçisiydi.

Milliyet, 17.09.2006

ZİYARETÇİ AZALDI GELİR ARTTI

 

Aydın Kültür ve Turizm Müdürü Nuri Aktakka, geçen yılın ilk 8 ayında ildeki ören yerlerini 246 bin 639 kişinin ziyaret ederek 393 bin 462 YTL; bu yılın aynı döneminde ise 197 bin 297 ziyaretçinin 653 bin 396 YTL gelir bıraktığını kaydetti.

 

Aktakka, yaptığı açıklamada şöyle konuştu: ''Geçen yılın ilk 8 ayı itibariyle ören yerlerimizi 246 bin 639 kişi ziyaret ederek 393 bin 462 YTL; bu yılın aynı döneminde ise 197 bin 297 ziyaretçi 653 bin 396 YTL gelir bıraktı. Bu arada, günü birlik deniz yolundan giriş yapanlar, geçen yılın ilk 8 ayında 140 bin 40 kişi iken bu yıl 240 bin 798'e yükseldi. Ayrıca, turistik bölgelerimizdeki tesislerdeki konaklamalarda yüzde 5 artış kaydedildi.''

Aydın'ın turizm gelirlerini ve turist sayısını artırabilmek için gereken her türlü çalışmayı yaptıklarını belirten Aktakka, ''Aydın'ın turizm gelirlerinde büyük bir artış kaydedildi. Geçen yılı aşacağımız görülüyor. Turist sayısında ise geçen yılki rakamları yakalamaya çalışıyoruz'' diye konuştu.

Aydın'daki ören yerlerinin Pamukkale-Kuşadası yolu üzerinde olmamasının dezavantajını yaşadıklarını ve bu yüzden ziyaretçi sayılarının düştüğünü ifade eden Aktakka, bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak için ören yerlerine ulaşım yollarını ve buralardaki konaklama yerlerini gösteren bir çalışma içinde olduklarını sözlerine ekledi.

Aydın Denge, 16.09.2006

TUZHANI'NDAKİ YANGIN KORKUTTU

 

Gaziantep'de tarihi bir binada çıkan yangın, korkulu dakikalar yaşanmasına neden oldu. İtfaiyenin zamanında müdahalesi ile büyümeden söndürülen yangında küçük çaplı maddi hasar meydana geldiği bildirildi. Alınan bilgiye göre, akşam saatlerinde Şahinbey Mahallesi'nde bulunan ve Tuzhanı olarak bilinen tarihi ahşap binada henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı.

Olay yerine gelen Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Arama-Kurtarma ve İtfaiye ekipleri tarafından, binanın altında bulunan dükkanların boşaltılması ve çatının sökülerek müdahalede bulunulması sonucu kısa sürede söndürüldü.

Yangında can kaybı ve yaralanan olmadığı belirtilirken, küçük çaplı maddi zararın meydana geldiği bildirildi. Yangınla ilgili soruşturma başlatıldığı bildirildi.

Gaziantep 27 Gazetesi, 16.09.2006

HASANKEYF MÜZE GİBİ

 

Batman’ın Hasankeyf İlçesi'nde gerçekleştirilen kazı çalışmalarında Neolitik dönem tarzı evler ortaya çıktı. Hasankeyf Kazı Ekibi Başkanı Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam, eski ve yeni köprü arasındaki alanda yaptıkları sondaj çalışmaları sonucunda, 2 katlı bir han kalıntısıyla hemen üst tarafta bulunan İmam Abdullah Zaviyesi’nin kuzeybatısında yeni yerleşim alanı tespit ettiklerini açıkladı.

 

Yerleşim alanında ilginç bir plan tipi ortaya çıktığını bildiren Kazı Başkanı Prof. Dr. Uluçam, “Bizim Neolitik dönemden beri tanıdığımız birbirine birleşik, çoğunun kapısı ve penceresi olmayan, dam olarak tabir ettiğimiz örtü sisteminden giriş sağlanan yapı tiplerine benzer yapılar bulundu. Burada yerleşik düzene yeni geçen kalabalık ailelerin kaldıklarını sandığımız yerleşim alanları ortaya çıktı. Bunların kazıları tamamlanıp belgelendirme çalışmalarına geçildi” diye konuştu. Uluçam, Kalebaşı’na giden anayol üzerinde daha önce tespit ettikleri mescitte yapılan temizlik çalışmaları sırasında, sondajlarda dü zgün mimari yontma taşlarla yapılmış duvar kalıntılarına takiben anıtsal boyutta bir caminin bulunduğunu da aktardı. Caminin mihrabının 2004 yılında ortaya çıkarılan Yamaç Külliyesi Camii’nin mihrabına benzer yine anıtsal değerde bir mihraba sahip olduğunu belirten Uluçam, şöyle devam etti: “Bugün itibarıyla caminin harem mekanı, son cemaat yeri denen bir revakı ile daha düşük kodda yap ılmış avlusu ve çok güzel bir havuz parçası var. Bu eserler kültür tarihimiz açısından önemli. Çünkü Artukluoğullarından kalan bir camimiz yoktu. Büyük olasılıkla bu caminin Artuklu hükümdarı tarafından yapılmış olduğu kanaati hakim. Cami üzerindeki çalışmalarımız devam ediyor.”

Türkiye Gazetesi, 16.09.2006

KANALİZASYON ÇALIŞMALARINDA İKİBİN YILLIK MEZAR BULUNDU

 

Aydın'da belediyenin kanalizasyon çalışmaları sırasında, 2 bin yıllık olduğu tahmin edilen mezar bulundu. Aydın Müzesi Müdürü Emin Yener, yaptığı açıklamada, Aydın Belediyesi'nin, Anıtlar Yüksek Kurulu izni ve Aydın Müzesi denetiminde, sit alanı olan Köprülü Mahallesi'nde kanalizasyon çalışması yaptığını söyledi.

 

Yener, iş makineleri tarafından yapılan çalışma sırasında, tarihi bir yapıya rastlandığını belirterek, ''Tarihi yapıda çalışma yapmak üzere, arkeologlardan bir ekip oluşturduk. Kazılarda, yuvarlak giriş kapısı olan, üstü tonozla örtülü bir oda mezarı ortaya çıkarıldı. Mezarda çok sayıda kemik, sikke, kandil, seramik parçaları ve koku şişeleri bulundu'' dedi.


Mezarın, tahmini olarak, Roma dönemine ait ve 2 bin yıllık olduğunu ifade eden Yener, kesin tarihin gelecek hafta, eserler üzerinde yapılacak çalışma sonunda öğrenilebileceğini belirtti. Bulunan mezara daha önce bir kaç kez girildiğinin ve yağmalandığının tespit edildiğini açıklayan Yener, kanalizasyon çalışmalarının ardından mezarın kapatılacağını söyledi. Yener, Aydın il merkezinin kuzey kısımlarının, Tralleis Antik Kentinin nekropol (mezarlık) alanı olduğunu ve bu bölgede çok sayıda mezar bulunduğunu vurgulayarak, şöyle dedi: ''Türkler, Anadolu'ya ilk geldiklerinde Aydın bölgesinde, asıl yerleşim yeri olan Tralleis Antik Kentine değil, onun nekropol alanı üzerine yerleşmişler. Bu kısım, bugünkü Kemer Mahallesi ile Tabakhane Deresi arasında kalan il merkezinin kuzey kısımları. Buralarda, önceki yıllarda yapılan inşaat kazılarında da bu tür tarihi mezarlara rastlanmıştı.''

Aydın Denge, 16.09.2006

PRENSİN MİRASÇISI ÇAYCI BOLAT MALINI İSTİYOR

 

Kahramanmaraşlı Sinan Bolat, Ulus'taki 22 dönüm koruyu, Neslişah Sultan ise üzerinde 4 mahalle, cezaevi ve bir mezarlık bulunan bin 700 dönüm arazi ile Hekimbaşı Çiftliği'ni alabilmek için dava açtı.

Osmanlı Hanedanı'nın mirasçıları, Hazine'ye devredilen ya da zamanla işgal edilen toprakların peşine düştü. İstanbul'un en önemli bölgelerinde bulunan ve 5 ila 2 bin dönüm arasında değişen arsalar ile korular için art arda tespit ve tescil davaları açılmaya başlanırken ailenin hayattaki son temsilcilerinden Osman Selaheddin Osmanoğlu'nun Kadıköy'de açtığı davayı kazanması emsal oldu. 2. Abdülhamit'in kız kardeşi Seniha Sultan'ın oğlu, fikir adamı Prens Sabahattin'in mirasçısı Sinan Bolat, Ulus'ta deniz manzaralı 22 dönüm korunun peşine düştü.

II. Abdülhamit'in kızkardeşi Seniha Sultan'ın oğlu ve ünlü fikir adamı Prens Sabahattin'in ikinci eşi Kamuran Kafkaslı, Kahramanmaraş, Göksun'da çay ocağı işleten Bolat'ın halası. Babasının, askeri okulda öğrenci iken halasının yanında kaldığını anlatan Bolat, hukuk mücadelesine 3 yıl önce başladı. Sinan Bolat, halasının ölümüyle babasına, ardından da kendisine geçen mirasta yer alan Ulus'taki TRT İstanbul Bölge Müdürlüğü binasının hemen altında bulunan denize sıfır 22 dönüm koru alanını için Sulh Hukuk Mahkemesi'ne veraset ve terekenin tespiti davaları açtı. Bolat'ın yanı sıra aynı arazi için Prens Sabahattin'in bir başka mirasçısı olarak eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut'un korumalığını yapan emekli komiser Ahmet Akyüz'ün eşi de dava açtı.Bolat, miras için 3 yıldır uğraştığını anlatarak, "Ulus'ta deniz manzaralı 22 dönüm koru büyük halamdan bize kaldı. Diğer akrabalarımız da mirasçı ancak onlar ekonomik durumları iyi olduğu için ilgilenmiyor. Elimde tarihi belgeler ve fotoğraflar var. Hakkıma düşen mirası alabilmek için elimden geleni yapacağım" dedi. Osmanlı Hanedanı'ndan Nilüfer Hatun'un mirasçısı Neslişah Sultan (Osmanoğlu) ise Ümraniye'de bulunan ve Sultan Abdülaziz'in Av Köşkü olarak bilinen Hekimbaşı Çiftliği ile çevresinde bulunan bin 700 dönüm araziyi almak için hukuk mücadelesi veriyor. Hekimbaşı Çiftliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce 7 yıldır restore edilmeye çalışılıyor. Söz konusu bin 700 dönüm arazi üzerinde ise 4 mahalle kurulu. Bölge 2B Yasası'yla orman vasfını kaybettiği gerekçesiyle Hazine arazisine dönüştürülmüştü. Arazinin üzerinde ayrıca bir mezarlık ve Ümraniye Cezaevi de bulunuyor.

Osman Selaheddin Osmanoğlu'nun Kadıköy'deki davalarını yürüten Avukat Ömer Köker, orman arazisinin alınamadığını belirterek, "Bugünkü tapu da olsa orman arazisi alınamıyor. Hazine'ye geçenlerin ise ormanla ilgisi yoksa alınabiliyor. Vakıf arazisinde ise vakıf geçerliliğini yitirmişse belli bedeli alınıyor. Biz Kadıköy İETT Garajı'nın bulunduğu araziyi kazanmıştık. Belediye ödemeyince Merdivenköy'deki mallarına haciz koyduk. Daha sonra parayı tahsil ettik" dedi.


1924'te yürürlüğe konulan 431 Sayılı Kanun'la hanedan mallarının Hazine'ye devredilmesi öngörülüyor. Ancak 1995'te çıkarılan 4071 Sayılı Kanun'da taşınmaz malların bazılarının zilyetlerine devri öngörülüyor. Gayrimenkul devredilmese bile malın bedelinin ödenmesi söz konusu.

Osmanlı Hanedanı'ndan kalan gayrimenkullerle ilgili araştırma yapan Jeneolojist Suat Nuri Kılıçarslan, elinde çok sayıda Osmanlı'ya ait tapu bulunduran aile olduğunu belirterek, "Bu davalardan daha çok açılacak. Bana gelen mirasçıların araştırma yapıp soyağaçlarını buluyorum. Bazı ailelerde 20'ye yakın tapu var. Daha sonra devreye avukatlar giriyor. İlk önce ailenin gayri menkulü tespit ediliyor. Sonra sahiplerinin soyağacı çıkarılıyor, sahiplerine bilgi veriliyor. Veraset ilamı çıkarılıyor. Tescil olmuşsa tapu tescili davası açılıyor ve satış yapılıyor" dedi.

Sabah, 16.09.2006








10 - 16 Eylül 2006

IX. ULUSLARARASI DOCOMOMO KONFERANSI ve I. ULUSLARARASI DOCOMOMO ÇALIŞTAYI

Modern Mimarlık mirasının belgelenmesi ve korunması konusunda 1990'dan beri iki yılda bir düzenlenmekte olan Uluslararası DOCOMOMO Konferanslarının dokuzuncusu Docomomo Türkiye Ulusal Çalışma Grubu ile İstanbul Teknik Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi'nin evsahipliğinde 25 Eylül - 1 Ekim 2006 tarihleri arasında İstanbul ve Ankara'da gerçekleşecek.

Konunun daha genç bir uzmanlar grubuna tanıtılması, farklı yaş gruplarından araştırmacıların katılımıyla kuram ve uygulamanın bir örnek çalışması üzerinde biraraya getirilmesi ve yapılan çalışmaların gelecek nesillere aktarılmasını amaçlayan I. Uluslararası DOCOMOMO Çalıştayı ise 18-26 Eylül 2006 tarihleri arasında Ataköy-İstanbul'da, “Bir Konut Ütopyasının Korunması: Modern Mimarlık Mirasının Belgelenmesi ve Sürekliliğinin Sağlanması, Örnek Çalışma: Ataköy - İstanbul” başlığı ile gerçekleştirilecek. Konferans öncesinde düzenlenecek olan bu yan etkinliğe Türkiye'den katılan; Dokuz Eylül Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi'nin yanısıra Almanya, Danimarka, Hollanda, İspanya, İsrail, İtalya, Kanada /Quebec' ten 11 üniversiteden yaklaşık 100 akademisyen ve yüksel lisans / doktora öğrencisi katılacak. Çalıştay sonuçları, 26 Eylül 2006 Salı günü öğlenden sonra İTÜ Mimarlık Fakültesi Taşkışla binasında yapılacak bir toplantıda sunulacak ve değerlendirilecek ve Konferans sırasında yine kısa bir sunum ve değerlendirmeye ek olarak, üretilen malzemeler Konferans süresince Ankara'da sergilenecek.

27 - 29 Eylül 2006 tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirecek olan konferansın teması 20. yüzyıl modernizmleriyle ilgili yerleşik tarih kurgularının diğer bazı modernist yaklaşımları göz ardı ettiği kabulünden yola çıkarak, böylesi oluşumlara tüm coğrafi, kronolojik, biçimsel, ideolojik ve politik çeşitlilikleri içinde odaklanmayı hedefleyen bir yaklaşımla “Öteki” Modernizmler olarak belirlendi. Bu ana tema, “tanımlar, sınırlar, paradigmalar”, “devingenlik ve değişim”, “kimlikler ve öznellikler”, “teknolojiler, süreçler, pratikler”, “gündelik modernizm(ler) ve kentsel çevre” alt başlıkları ile genişletildi.

36 farklı ülkeden 90 katılımcı tarafından sunulacak 50 sözlü bildiri ile 40 posterin yanısıra programda yer alan açık tartışma oturumları, koruma alanında seçilen örneklerin uygulamacıları tarafından sunumu, çağrılı konuşmalar, sergiler, film gösterimleri ve basın toplantıları gibi etkinlikler, özellikle son dönemlerde çeşitli yapıların yıkımı ya da yenilenmesi projeleri nedeniyle Türkiye'nin gündeminde daha çok yer almaya başlayan Modern Mimarlığın belgelenmesi ve korunması konusunun farklı açılardan irdelenmesine olanak sağlayacaktır. Modern Mimarlık örneklerinin korunması konusunda farklı ülkelerdeki deneyimlerin sunulacağı Örnek Uygulamalar oturumlarında; Türkiye'den Emre Madran, Belediyeler / İller Bankası; Fransa'dan Bernard Bauchet, Doesburg Evi ve Maison de Verre ; Şili'den Max Atria, Valparaiso Deniz Bilimleri Enstitüsü ve İngiltere'den John Allan, Priory Heights ve Priory Green Estate koruma ve yeniden işlevlendirme projelerini sunacaklar.

Konunun kuramsal arka planı ile koruma uygulama sırasında karşılaşılan sorunlar, iki tartışma oturumunda dinleyicilerin katılımı ile ele alınacaktır. Bu oturumlardan “Öteki” Modernizmler başlığını taşıyan ilkine, Sibel Bozdoğan (yönetici), Mary McLeod, Dilip Gaonkar ve Panayotis Tournikiotis tartışmacı olarak katılacaklardır . “Modern Mimarlık Mirasının Korunması ve Sürdürülebilirliği” başlıklı ikinci tartışma oturumunda ise Lousie Cox (yönetici), Allen Cunningham, Natalia Dushkina, Aydan Balamir, Emre Madran ve Hubert Jan Henket yer alacak.

Konferansın önemli yan etkinliklerinden biri olan sergiler kapsamında, DOCOMOMO üyesi her ülkeden seçilen beş örnek binanın tanıtıldığı posterlerden oluşan “Öteki” Modernizmler seçkisi, DOCOMOMO Türkiye tarafından 2004 ve 2005 yıllarında düzenlenen Modernizmin Yerel Açılımları poster sunuşları seçkisi ile Ankara'da bulunan Erken Cumhuriyet Dönemi yapılarının tanıtıldığı Bina Kimlikleri: Ankara, Cumhuriyetin 25 Yılı sergisinin yanısıra, önceki yıllarda düzenlenmiş ve mimarlık kamuoyunda ilgi uyandırmış olan August Perret ve Vedat Tek sergileri ile Modern Türkiye'nin Konutları, Mimar Ahmet Vural Behaeddin'in Kuzey Kıbrıs'ta Ötekiler için Konutları ve Mimarlar Odası'nın modenr mimarlığın korunması ile ilgili hazırladığı Türkiye'de 20. Yüzyıl Mimarlığı Mirası: Kayıplar, Kazançlar ve Ürünler sergileri yer alacaktır. Görsel sunuşlar kapsamında ise, “Türkiye'nin Kalbi Ankara” (Sergey Yosipoviç Yutkeviç, 1934), “Preserving Asmara: Architecture, Memory, and the Making of a Nation” (Caterina Borelli) gibi konuyla ilgili film, kısa film ve belgeseller sunulacak.

DOCOMOMO Türkiye, yayınladığı bildiride: uluslararası anlamda mimarlık ve koruma alanında etkin kuramcı ve uygulamacı yaklaşık 500 uzmanı biraraya getirecek olan bu iki haftalık etkinlikler dizisinin, Modern Mimarlık ürünlerinin belgelenmesi ve korunması konusunun son yıllarda kazandığı önem ve ivme ile uygun biçimde, ulusal ve uluslararası basın organları ile mimarlık ve popüler kamuoyunda geniş yansıma bulacağına inandıklarını belirterek, özellikle son dönemlerde Türkiye mimarlik gündeminde de sıklıkla yer alan Modern Mimarlık Mirasının değerlendirilmesi olanakları ve yeni kullanımlarla kent belleğinin bir parçası olarak ileriki nesillere aktarılması konusunda uluslararası örneklerinin sunulması ve tartışılması, konunun uzmanlarını olduğu kadar, kentlerin fiziksel yaşamı konusunda karar verme yetkisine sahip kişi ve kurumlar açısından da bilgilendirici olacağını duyurdu.

Ayrıca; son yıllarda yerel yönetimlerin konunun uzmanlarının görüşlerine değer vermeyen tutumları ile uzmanlık ve duyarlılıktan uzak yaklaşımları ve buna ek olarak Yüksek Kurulun koyduğu ilkelere rağmen bazı Bölge Koruma Kurullarının aldığı toplumsal çıkarları göz ardı eden uygunsuz kararlar sonucu yitirilen Balıkesir Kervansaray Oteli (Muhteşem Giray, Affan Kırımlı, 1950'ler), Ankara Havagazı Fabrikası (1926) ve Ayhan Apartmanı (Seyfi Arkan, 1935) üzerinde tartışmaların sürdüğü Kayseri Sümerbank Bez Fabrikası ve Tesisleri (Khan ve Turkstroj, 1935), İnönü Stadyumu, (Paolo Vietti-Violi, Fazıl Aysu, Şinasi Şahingiray, 1947), Ankara Ulus Meydanı ve Tarihi Kent Merkezi (1937- 1967), İstanbul Radyo Evi, (Doğan Erginbaş, Ömer Günay, 1945), Taksim Atatürk Kültür Merkezi, (Hayati Tabanlıoğlu, 1969) ve Büyük Ankara Oteli (Marc Saugey, Yüksel Okan, 1966) gibi çok sayıda olumsuz örnek düşünüldüğünde bu konuda uluslararası bir konferansa evsahipliği yapmalarının ilgili sorunları farklı yönleriyle ülke kamuoyunun gündeminde tutmalarına yardımcı olarak yine yakın zamanda tescillenerek koruma altına alınan Adana Ziraat Haşarat Laboratuarı (Mimar Ferit, Mimar Aptullah Ziya Kozanoğlu, 1931-1932), Adana Sait Bey Evi (Mimar Semih Rüstem, 1930), Adana Semih Rüstem Evi (Mimar Semih Rüstem, 1931), TED Ankara Koleji eski binaları (1930'lar), İstanbul TCK 17. Bölge Müdürlüğü, (Mehmet Konuralp, Salih Sağlamer, 1973-1979), İstanbul Ataköy İlkokulu (Muhteşem Giray, 1962-1965) ve TEKEL Mecidiyeköy Likör Fabrikası (Robert Mallet-Stevens, 1930-1932) gibi olumlu örneklerin sayısını arttıracağına inandıklarını açıkladı.
TAY Haber, 15.09.2006

MELİTA'DAN BATTALGAZİ'YE TARİH, ARKEOLOJİ, KÜLTÜR VE SANAT GÜNLERİ

 

Malatya'nın Battalgazi İlçesi'nde bu yıl 16-25 Eylül tarihleri arasında 2'ncisi düzenlenecek olan Uluslararası Katılımlı, "Melita'dan Battalgazi'ye Tarih, Arkeoloji, Kültür ve Sanat Günleri" etkinlikleri ilk gün Silahtar Mustafapaşa Kervansarayı'nda yapılacak. "Doğu’da Bir İlk, 250 Sanatçı 250 Eserle Tarihi Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı'nda Buluşuyor" sloganıyla da duyurulan etkinliğin yoğunluğu, 16-18 Eylül tarihlerini kapsarken, sergi bölümünün 10 gün süreceği bildirildi.

Malatya Haber, 15.09.2006

TAŞHAN'DA RESTORASYON ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR

 

Tokat'ın tarihi mekanlarından Taşhan'da restorasyon çalışmaları devam ediyor.

 

Türkiye'de sayılı eserler arasında yer alan ve yaklaşık 2 yıldır yerli ve yabancı turiste gezi amaçlı açık tutulan Taşhan, uzun yıllar kapalı kalmıştı. 1998 yılında yapılan ihalede otel olarak yapılması planlanan Taşhan'ın, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan girişimlerle otel olması karşılıklı olarak feshedilmişti. Bu aşamadan sonra çizdirilen restorasyon projesi kuruldan geçerek 19 Mayıs tarihinde ihale gerçekleşerek restorasyon çalışmaları başlatıldı. 112 odası ve bir mescidi bulunan iki katlı Taşhan'da Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce başlatılan restorasyon çalışmalarının yaklaşık 2 milyon YTL'ye mal olması bekleniyor.

Şantiye Şefi Mustafa Özbay, tarihi yapının aslına uygun olarak yeniden restore edildiğini ifade ederek, "Bu sene sonunda kadar çalışmaları tamamlamayı hedefliyoruz. Şu anda çatında yapılan çalışmaların büyük bir kısmı bitmek üzere. Bina içerisinde ise tüm oda ve katların sıvaları kazınarak tekrar aslına uygun olarak yenileniyor. Ayrıca binanın tüm ahşap aksamı yeniden elden geçiyor. Odaların komple kapıları yenilenecek" dedi. Tarihi mekanın, restorasyonu tamamlandığında tarihi ve turistik eşyaların satıldığı iş yerlerine kiraya verilmek suretiyle canlandırılması bekleniyor.

Turizm Gazetesi, 15.09.2006

SELÇUK'UN ARKEOLOJİ KÜTÜPHANESİ AÇILDI

 

Selçuk'ta, merkezi ABD'de bulunan Crisler Vakfı'nın arkeoloji araştırmalarını içeren eserlerinden oluşan bir kütüphane açıldı. Açılış törenine vakfın kurucu üyesi ve başkanı Janet V. Crisler ve Başkan Yardımcısı Linda R. Cain de katıldı.


Crisler, açılışta yaptığı konuşmada Efes antik şehrinde kazı çalışmaları yapan ve arkeoloji üzerine kitapları bulunan eşinin vasiyeti üzerine Selçuk'ta böyle bir araştırma merkezi kurmaya karar verdiğini söyledi. Crisler Vakfı'nın desteğiyle kurulan kütüphanenin burs, araştırma ve eğitim amacıyla hizmet vereceğini söyleyen Crisler, emeği geçenlere teşekkür etti.


Kütüphanede arkeoloji bilimi üzerine eserlerle Efes kazılarıyla ilgili araştırmaların bulunduğunu belirten Crisler, internet desteği ve zaman içinde tamamlanacak 3 bin eserlik kütüphaneyle önemli bir araştırma merkezi oluşturacaklarını dile getirdi.


Kütüphane eğitim amaçlı bir konferans salonu, iç bahçe ve okuma adalarından oluşuyor. Araştırma merkezinde bulunan tefrişatın tarihi eserlerden oluşması da buradan yararlanmak isteyenlere ayrı bir atmosfer sunuyor.

Haber Ekspres, 15.09.2006

YEŞİLBURÇ’TA OSMANLI HAMAMI KORUMAYA ALINDI

 

Niğde Yeşilburç kasabasında yer alan Osmanlı dönemi Rum Hamamı ile ilgili araştırma yapan Ömer Fethi Gürer'in yazıları üzerine hamamda yapılan incelemede hamamın korunması gereken eserler kapsamında olduğu kararına varılarak Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge kurulu Müdürlüğü'nce, 764 sayılı karar ile korumaya alındı.

 

Yeşilburç kasabasında 561 parsel kayıtlı hamamın 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca koruma altına alınması üzerine gazeteci yazar Ömer Fethi Gürer konuya duyarlılık gösteren yetkililere teşekkür etti ve Niğde genelinde çok sayıda höyük ile tarihi eser koruma ve kurtarılma inceleme beklediğini belirterek "Niğde bir hazine üzerinde ama kıymeti bilinmiyor’ dedi.



Üç ayrı bölümden oluşan hamam büyük ölçüde tahribata uğramış olup sadece iki kubbeli ana bölüm ayaktadır. Kasnaklı hamam tavanı halk arasında ‘cıngı’ denilen siyah taş ile yapılmıştır. Kazan dairesi sökülmüş, su getirme boruları dahi parçalanmıştır. Yazı ile bildirilen Koruma Kurulu Kararı'nda hamam hakkında verilen detaylı bilgiler Niğde Müze Müdürü Fazlı Açıkgöz tarafından hazırlanan rapordan alınmıştır. " Yeşilburç Köyiçi mevkindeki Hamam giriş ve soğukluk - sıcaklık - ısıtma bölümlerinden oluşmaktadır. Duvarlar moloz taş üzerine düzgün kesme taşla kaplanmıştır. İki bölüm kare planlı olup üstte kubbeye doğru geçiş duvar ve köşelerde yapılan sekiz adet sağır kemerle sağlanmaktadır. Köşelerde sağır kemerlerin içinde üçgen pandantif süslemeler yer almaktadır. Buradan sıcaklık bölümüne geçiş batı duvarındaki kapı ile olmaktadır. Bu ikinci bölümde sıcak suyun geçirildiği künkler halen görülmektedir. Kubbe üzerinde ışık gözleri mevcuttur. Bunun batısında dikdörtgen bir mekan ile batı yönde buna bağlı ısıtma bölümü yer almaktadır. Burada bir havalandırma bacası vardır. Yapı doğu-batı yönünde uzanmaktadır. Giriş kapıları güneydedir."

 

Yeşilburç’ta en çok bilinen tarihi yapı olan 1807 tarihli tamir kitabesi olan Yeşilburç Kilise Camii de 1992 yılında Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından koruma altına alınmıştı.

 

Niğde Merkez ilçeye 5 kilometre mesafede olan Yeşilburç, 1924 yılına kadar Rumların yoğun olarak yaşadığı yerlerdendi. "Tenei" olarak bilinen kasabada Sula Bozis1924 yılına kadar 4000 Rumun yaşadığını yazar. Macar gezgin Bela Horvarth da "1913 Anadolu" adlı kitabının Niğde bölümünde Telmiso Manastırı’na doğru yol alırken Tenei Köyü’ne rastlandığını anlatır. Yazar köyün güzel taş evleri, meyve ve sebze bahçeleri ile bağlarla çevrili olduğunu anlatır ve Telmiso Manastırı’ndaki altın kaplamalı tarihi ikonolar, avizeler ve diğer değerli eşyaya dikkatimizi çeker.



P.İ.Kiryakidis, 1955 yılında yayımladığı "Kapadokya’daki Tiana" adlı kitabında Bizans İmparatoru Nikiforos Fokas’ın eşi, İmparatoriçe Teofano'nun 965 yılında buraya yazlığa geldiğini yazar. Tiana doğumlu, İstanbul Fener Rum Lisesi'nde okumuş, sonraları Atina’daki İstanbullular Derneği’ne başkanlık etmiş olan Poti Kiryakidis’e göre Tianalılar, köylerinde çok güzel evler ve cemaat binaları inşa etmiş sanatsever ve varlıklı insanlardı. Tiana Katerdral Kilisesi üç azize adanmıştı: Agios Stefanos, Agios Minas ve Agii Teodori. Kasabada bir Rum Erkek İlkokulu, altı sınıflı bir kız ilkokulu, üç sınıflı bir yuva, ufak bir halk kütüphanesi, lokali, halı ve kumaş dokuma atölyeleri, misafirhane, han, hamam, su değirmeni, bulgur değirmeni ve dükkanları vardı. Tiana’nın lezzetli sebze, baklagiller ve meyveleri yaygındı. Özellikle kıpkırmızı kokulu ’Amasya elması’ olarak bilinen elmaları, Tokalıoğlu, Darende, Şekerpare türü kayısıları balı, kuru kaymağı ve P. Kiryakidis’e göre Fransız’rokfor’ peynirini anımsatan ‘güveç peynirine tanınmış ürünleriydi.

TAY Haber, Haber: Ömer Fethi Gürer, 15.09.2006

ANITLAR KURULU'NDAN TARİHİ CAMİYE KORUMA

 

Gemlik'e bağlı Küçükkumla Beldesi'ndeki Hacı Muhi Camisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumu Bölge Kurulu tarafından tarihi eser olarak tescil edildi.

 

Anıtlar Kurulu'nun aldığı karar doğrultusunda yüzlerce yıllık cami ve yanındaki hamam koruma altına alındı. Cami ile minare arasında geçen yolun iptal edilmesi de karara bağlandı. Kurul, koruma altına alınması kararlaştırılan tarihi caminin restorasyonunun yapılması için karar verdi.


Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu Üyesi Ali Turan, kararı sevinçle karşıladıklarını belirterek, "Bu kararın alınmasında Bursa Valisi Nihat Canpolat, Gemlik Kaymakamı ve kurul başkanı ve üyelerine teşekkür ediyoruz. Umarız en kısa sürede restorasyon kararı hayata geçirilir. Bu önemli eser gelecek yüzyıllara orijinal haliyle aktarılabilir" dedi.

Bursa Hakimiyet, Fotoğraf : Bursa Kent Haber, 15.09.2006

ANTİKA HALI HIRSIZLIK ŞEBEKESİ ÇÖKETİLDİ

 

Konya'da İl Jandarma Komutanlığı'nın yaklaşık 1.5 yıldır yürüttüğü çalışmalar kapsamında birçok ildeki camilerden tarihi eser niteliğindeki antika halı ve kilimleri çalarak, yurt dışına sattıkları öne sürülen 9 kişi yakalandı.


Konya Merkez ile, bağlı ilçe, belde ve köylerdeki camilerde bulunan antika halı ve kilimlerin çalınması üzerine harekete geçen jandarma, yaklaşık 1.5 yıl süren çalışmasını tamamladı.


Konya, Niğde, Bursa, Isparta ve Aksaray’daki camilerden tarihi eser niteliğindeki antika halı ve kilimleri çaldıkları ve yurt dışına sattıkları ileri sürülen M.G, M.R.Ç, N.C, M.K, M.I, N.Ö, İ.S, M.G. ve M.H’yi yakalayarak gözaltına alan Jandarma, bu kişilerle birlikte 30 tarihi halı ve kilimi ele geçirdi.


Bu kişilerin çaldıkları halı ve kilimleri İstanbul üzerinden yurt dışına çıkardıkları ya da ülkeye gelen yabancılara yüksek fiyattan sattıkları iddia edildi. Yetkililer, 1.5 yıldır şebekeye yönelik yapılan çalışmalarda 12 kişinin değişik tarihlerde tutuklandığını, son 9 kişinin yakalanmasıyla şebekenin tamamen çökertildiğini bildirdiler.


Gözaltına alınan 9 kişi, jandarmadaki sorgularının ardından Konya Adliyesi’ne sevk edildi. Zanlılarla birlikte ele geçirilen 30 antika halı ve kilim çuvallar içinde Adliye’ye getirildi.

Merhaba Gazetesi, 15.09.2006









TARİHİ KEPÇEYE YUVARLADILAR

 

Kadıköy-Kartal Raylı Toplu Taşıma Sistemi kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan tarihi eserler arasındaki bir sütun, kepçeyle taşınmak istenirken iki parçaya ayrıldı.

Kazı alanında çıkan tarihi eserler dün kepçelerle kamyonlara yüklendi. Ancak hiçbir uzman ve arkeolog gözetiminde olmadan yapılan çalışma tarihi bir hata ile sonuçlandı. Kadıköy Kartal Raylı Toplu Taşıma Sistemi, Üsküdar Ünalan Mahallesi İstasyonu kazı çalışmaları sırasında kepçeler tarihi kalıntıları ortaya çıkardı. Gece çalışan ekip kepçelere takılan tarihi kalıntıları fark edemeyince, tarihi kalıntıların bir bölümü harfiyatla beraber moloz alanına döküldü. Tarihi kalıntıların gündüz fark edilmesi üzerine kazı çalışmaları durduruldu.

Ancak kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkan tarihi eserler arasında bulunan bir sütun, koruma altına alınmak amacıyla kepçelerle taşınırken parçalandı. E-5 karayolunun kenarında bulunan tarihi eserler inşaat işçileri tarafından kepçe yardımıyla taşındı. Karayolu kenarındaki kazı alanında güvenlik şeridibile bulunmazken, 'gece hırsızlık olur' düşüncesiyle çıkartılan mermer sütunlar şantiyeye götürüldü. Çalışma sırasında kepçeyle alınmak istenen mermer sütun ihmal ve dikkatsizlik sonucu kırıldı. İşçiler iki parçaya ayrılan mermer sütunu elleri ve ayaklarıyla yuvarlayarak kepçeye taşıdı. Sütunun kırılan parçası da üzerine yerleştirildi. Adeta tarih kıyımının yaşandığı kazı alanında yaşanan görüntüler yürekleri sızlattı.

Eserlerin, bir saray, han veya kervansaray'ın duvarı olabileceği belirtilirken bulunan tünelin metrelerce uzunlukta olduğu ifade edildi. Yolun altında kalan kalıntıların devamında bir şehir olabileceği belirtilirken uzmanların konuyla ilgili vereceği karar bekleniyor. Çıkan karara göre kazıların tamamen durdurularak başka bir bölgeye kaydırılacağı veya kazıların proje doğrultusunda devam edeceği öğrenildi.

Sabah, Haber: Yalçın Bel - Cansu Yılmazkaya, 15.09.2006

İL KÜLTÜR MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN MÜZE ŞEHRİ ŞANLIURFA KİTABI

 

İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından şehrin tanıtımı için hazırlanan "Müze Şehir Şanlıurfa" adlı kitapla ilgili olarak şu açıklama yapıldı: "Bu eser tarih öncesinden başlayarak bölgenin siyasi ve sosyo-kültürel yapısını aydınlatan yüzey araştırmaları ile arkeolojik kazıların dönemlerine göre toplu bir değerlendirmesidir. Ayrıca bu çalışmanın belki de en önemli artısı gelecek nesillerin kentimizin tarihi mirasına duyarlılığına katkı sağlayacak olmasıdır.

 

Yrd. Doç Dr. Abdullah Ekinci imzasını taşıyan "Müze Şehir Urfa" adlı bu çalışmada, tarih öncesi ve sonrası dönemlerde çeşitli hakimiyetler yaşamış olan Şanlıurfa'da kazı ve yüzey araştırmaları sonucunda Paleolitik, Mezolitik, Neolitik, Halaf, Kalkolitik, Ubeyd, Uruk dönemleri, Tunç, Demir çağları ile Urartu, Frigya, Lidya, Hellenistik, İran, Roma-Bizans, İslam dönemi ile Türk dönemlerine ait buluntular üzerinde durulmakta, ayrıca bölgenin sosyo-kültürel yapısına ışık tutulmaktadır. Başta Harran Sabiileri, Pagan kültürü, Yahudiler, Hıristiyanlar ve İslami döneme ait çeşitli buluntuların öneminden bahseden kaynak kitapta; Anadolu'nun Türkleşmesinde bir giriş kapısı olma özelliği taşıması açısından da ayrıca önemine değinilmektedir."

Güneydoğu Medya, 15.09.2006

MİSİ'DE ŞENLİK

 

Bursa, Nilüfer Belediyesi'nin yürüttüğü 'Misi Koruma Yaşatma Projesi' kapsamında düzenlenen Misi Şenliği, 17 Eylül 2006 tarihinde yapılacak.

 

17. ve 18. yüzyıldan kalma 27 tescilli yapının bulunduğu bölgede ilk etapta 3 tarihi yapının kamulaştırılması, röleve ve restorasyon projelerinin hazırlanıp-uygulaması yönünde çalışmalar yürüten Nilüfer Belediyesi, bu binalara sanatevi, müze ev, halk eğitim merkezi gibi fonksiyonlar kazandırmaya hazırlanırken, bir yandan da bölgeye sosyo-ekonomik hareketlilik kazandırmak amacıyla çalışmalar yürütüyor.

 

Bu kapsamda yöre halkının katılımı ile geleneksel hale getirilecek olan bir şenlik organize eden Nilüfer Belediyesi, pazar günü tüm Bursalıları Misi Şenliği'nde buluşturmayı hedefliyor. Saat 14.00'de başlayacak şenlik kapsamında; köy içi gezi, tescil plaketlerinin evlere asılması, NİLFOD Misi Evleri fotoğraf sergisinin açılışı, çocuk oyunlarının sergilenmesi, ÇEKÜL Vakfı'ndan Ali Akdamar'ın konuk olacağı bir söyleşi, Misili kadınların yemek yarışması, en iyi korunan ev ödül töreni, keşkek ve ayran ikramı, Misili gençlerin katılımıyla oluşturulan Misi Halk Tiyatrosu'nun gösterimi ile Misi halk korosu ve Nida Ateş halk müziği konseri gibi etkinlikler gerçekleştirilecek.

Bursa Hakimiyet, 15.09.2006

TARİH SEVGİSİ YOKSULLUĞA KARŞI

 

Büyük bir tarihi zenginliğe sahip Hasankeyf'in diğer yüzünde yoksulluk var. Onlarca yıldır sular altında kalıp kalmayacağının belirsizliğiyle gelişemiyor, yeni yatırım yapılmıyor. Ilısu Baraj projesi ve sit alanı olması nedeniyle yeni evler inşa edilemediği için kalabalık aileler küçük evlere sığmaya çalışıyor. Hayvancılık ve tarımın çok sınırlı olarak yapılabildiği ilçede insanların büyük çoğunluğu işsiz. İlçe sürekli göç veriyor. Turizmse bölgedeki güvenlik sorunu ve devletin duyarsızlığı nedeniyle gelişmiyor. Bu koşullar bazılarını baraj fikrine ikna ederken ilçenin çoğunluğu tarihi eserlerin yüzyıllar öncesinden kendilerine bırakılmış birer emanet olduğunun bilinci ve tarih sevgisiyle ilçeyi sulara gömecek baraja 'Hayır' diyor.

Batman'da neredeyse bütün evlerin, dükkanların, otellerin duvarlarında Hasankeyf'in resimleri asılı. İlçede yıllardır bitmeyen baraj tartışması Başbakan Erdoğan'ın Ilısu Barajı'nın temelinin atılmasıyla hararetlendi. Eğer Ilısu Barajı yapılırsa yüzlerce tarihi eserle birlikte çocukluklarında oyunlar oynadıkları yerler, düğünlerinin yapıldığı sokaklar, yaşlılıklarında gölgesinde çaylarını yudumladıkları ağaçlar, başında dua okudukları atalarının mezarları sulara gömülecek. İlçede pek çok insan bunun hüznünü yaşıyor. Ama en çok içinde yaşadıkları ilçenin gönüllü tarihçileri etkileniyor. İlçede azınlıkta olsa bazıları eğitimsizliğe ve olanaksızlıklara karşın kendini geliştirerek gönüllü bir Hasankeyf tarihçisi olmuş. Zabıta Amiri Emin Turan, ilçenin gönüllü tarihçilerinden biri. İlçeyi ziyaret edenlere, eserleri tek tek anlatıyor. Turan, "Ben burada doğdum, büyüdüm. Ama halen eserleri geziyorum. Yeni özellikler, yeni işlemeler, yazılar görüyorum. Bu medeniyetlerin bize bıraktığı şaheserleri bütün dünyanın öğrenmesini, gelip görmesini çok isterdim. Para kazanmak için değil, çünkü buradaki tarihi zenginlik, paradan çok daha önemli" diyor.

İlçenin 40 yıl boyunca imamlığını yapan Ahmet Yurteri bir başka gönüllü Hasankeyf tarihçisi. O da Hasankeyf hakkında pek çok araştırma yapmış, öğrendiklerinin çoğunu Arapça kaynaklardan edindiğini anlatıyor. Kahvehanede çevresinde toplanan kalabalığa her seferinde merakla dinledikleri Hasankeyf efsanelerini anlatıyor. Ahmet Hoca, "Barajın kodu düşürülmezse sadece tarihi eserleri değil, medeniyetleri su yutacak" diye konuşuyor.
 

İlçede memur olan Visalettin Ceylan, Hasankeyf'i tanıtabilmek için web sayfası hazırlamayı öğrenmiş. 'hasankeyfim. com' sitesinde ilçesini tanıtıyor. Fotoğraflar ve bilgilerle web sayfasını sürekli yeniliyor. "İlçemiz için herkes bir şeyler yapmalı" diyor. Kaymakamlık da öğrencilere, Hasankeyf'in tarihi hakkında dersler veriyor. Kaymakamlığın dağıttığı 'gönüllü rehber kartları'nı takan genç ve çocuklar, 'Amacımız para değil, ilçemizi tanıtmak' diyerek ziyaretçileri karşılıyor. Böylece tarih sevgisi yayılıyor.




Ataları saraylarda yaşayan, iki üniversite inşa eden, dünyaca ünlü alimler yetiştiren Hasankeyf'te yoksulluk yaşanıyor. Hayvancılık yok denilecek kadar az. Ekilebilir araziler, üç ailenin elinde. Çoğunluğun toprağı yok. 1970 yılında yapılan ve kötü durumları nedeniyle bugün afet konutları olarak adlandırılan evlerde insanlar sağlıksız koşullarda barınıyor. Kalabalık aileler 49 metrekarelik bu evlere sığmaya çalışıyor.

Bu evlerden birinde 18 kişiyle birlikte yaşayan Abdullah Kesen, "Geceleri evin bütün zeminini yataklarla kaplıyoruz. Balık istifi yatıyoruz. Hiç ev yapılmadığı için barınma burada büyük sorun. Ama ben bu yoksulluğa karşın barajın kodunun düşürülmesini, buranın sit alanı kalmasını istiyorum" diyor. Ancak onun gibi düşünmeyen pek çok kişi bulunuyor. Abdullah Aslan şöyle konuşuyor: "Burada hepimiz işsiziz. Hiçbir geçim yok. Turizm de olmuyor. İş sahası açılmadığı için sürekli insanlar göç ediyor. Nüfus sürekli azalıyor. Belki baraj yapılırsa yeni tesisler olur. Baraj inşaatında iş çıkar. Yıllardır ne olacağı belli değil, artık ne olacaksa olsun."
 

Hasankeyf, güvenlik sorununun azaldığı son dört yıl boyunca, turizmin kazancıyla tanıştı. Yerli ve yabancı turistlerin ilgisi nedeniyle Dicle'nin üzerinde çardaklar kuruldu. Lokanta ve kafeteryalar açıldı. Kalede ve kayalıklarda bazı mağaralar, çay bahçesine dönüştürüldü. Batman Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre geçen yıl Hasankeyf'i 50 bin kişi ziyaret etti. Ancak PKK'nın saldırılarının artmasının ardından bu yıl Hasankeyf turizminde büyük düşüş yaşanıyor. Kaledeki kafeteryada çalışan Rüstem Ayhan, "Geçen iki yıl çok turist geldi. Biz de ilçemizin değerini gördük. Buradaki tarihi yok etmek yerine onu bütün dünyaya tanıtmamız gerekiyor. Bunlar bizim değerlerimiz, zenginliğimiz" diyor. Hasankeyf Belediye Başkanı Abdulvahap Kusen, "20 yıl önce Kapadokya'yı da kimse bilmiyordu. Şimdi bütün dünyadan turist gidiyor. Hasankeyf de bir süre sonra bir turizm merkezi olabilir. Türkiye barajdan çok daha fazlasını kazanır" diye konuşuyor.

Haber ve Fotoğraf: Timur Soykan, 15.09.2006

AKTOPRAKLIK KAZISI İÇİN TANITIM ATAĞI

 

Bursa'da Nilüfer İlçesi'nin Akçalar beldesinde 3 yıldır sessiz sedasız sürdürülen ve önemli tarihi bulguları ortaya çıkaran Aktopraklık Höyüğü kazılarını daha geniş kitlelere tanıt amacıyla Nilüfer Yerel Gündem 21 ve Aktopraklık Höyüğü Kazı Bilimsel Başkanı Doç. Dr. Necmi Karul`un girişimleriyle bir çalıştay düzenlendi.

İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı ve Bursa Arkeoloji Müzesi ortaklığında Akçalar`da yapılan kazıları daha geniş kitlelere tanıtmak amacıyla organize edilen `Aktopraklık Çalıştayı`nda, katılımcılara bölgedeki bulgular hakkında bilgi verildi. 

İstanbul ve Uludağ Üniversitesi`nden akademisyenlerin, DOĞADER, BAY Projesi, Ziraat Mühendisleri Odası ve Nilüfer Yerel Gündem 21 gibi STK`lardan, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Atlas Dergisi ekibinden katılımcıların biraraya geldiği çalıştayda, Doç. Dr. Nemci Karul, `Aktopraklık Tanıtım` ve `Eski Kızıl Elma Örnek Köyü` sunumlarını yaptı. Ardından Nilüfer Yerel Gündem 21 adına Sevgi Mutlu tarafından Uluabat Gölü Yönetim Planı sunumu gerçekleştirildi ve katılımcıların katkıları alındı.

Bursa Olay, 15.09.2006

ŞARAP YERİNE ŞIRA

 

Bodrum Kalesi'nin en görkemli bölümlerinden biri olan ve kapısındaki kabartma nedeniyle "Aslanlı Kule" olarak da bilinen tarihi İngiliz Kulesi'nde bir gelenek sessiz sedasız tarih oldu. Kulede ziyaretçilere şarap yerine üzüm suyu ikram edilmeye başlandı.


Bodrum Kalesi'nde kurulu Sualtı Arkeoloji Müzesi'nin Müdürü Yaşar Yıldız, değişikliği "kamu kurumlarında kurulan vakıf ve derneklerin kurumlarla her türlü ilişkilerini yasaklayan" düzenlemeye bağladı. Kulede daha önce Bodrum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği adına satış yapıldığını belirten Yıldız, Ocak 2004'te çıkan yasayla birlikte dernek adına yapılan satışlara son verdiklerini belirtti.

Müdürlüğe Temmuz 2005'te atandığını, göreve başladığı 1978'de kulede şarap ikramının bulunduğunu anlatan Yıldız, o tarihten beri kesintisiz süren uygulamanın yasayla "suç" haline geldiğini savundu.Şubat ayında kaleyi ziyaret eden Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın'a dışarıdan gelen üzüm suyunu ikram ettiklerini, daha sonra da bu uygulamaya devam etmek istediklerini belirten Yıldız, "Kaymakam Abdullah Kalkan'dan rica ettik. Üzüm suyu satışı için onay verdi. Zaten kendisi yeni göreve geldi. Eskiden şarap ikramı olduğunu bilmiyor bile olabilir" dedi.


Yıldız, üzüm suyu satışı için alınan kaymakamlık onayının neden şarap için de istenmediği sorusuna, şu yanıtı verdi: "Ben de şarap satabilmeyi isterdim. Ancak hassasiyetten dolayı, zor duruma düşmemek için üzüm suyuna onay istedik. Durumun hassasiyetini biliyorsunuz, aslında satış yetkimiz hiç yok. Bu uygulamayı hükümete bağlamak doğru olmaz."

22 Ocak 2004'te yürürlüğe giren yasa, kamu kurumları bünyesindeki vakıf ve derneklerin, kurumun adını kullanması, kurumun hizmetiyle ilgili ücret, bağış, katkı payı toplaması, bu kurumlarda ihalelere katılması, satış yapması, kurumların bina ve araçlarını kullanılmasını yasakladı.

Milliyet, Haber: Saliha Çolak, 15.09.2006

TARİHİ ESERLER RİSK ALTINDA

 

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nün yeni müdürü Prof. Dr. Gülay Altay, İstanbul'da tarihi eserlerin risk altında olduğunu söyledi. Enstitüde basınla tanışma toplantısı gerçekleştiren Prof. Dr. Gülay Altay, enstitünün yapısını, çalışmalarını, devam eden projeleri ve kendi çalışmalarını anlattı.İstanbul'da tarihi eserler konusunda risk olduğunu belirten Altay, "Bu risk ülke genelinde de, Avrupa'da da var. Şu anda yoğun şekilde bilim adamları ve kamu kurumları tarihi eserlerin korunması için çalışıyor" diye konuştu. Prof. Dr. Altay, kentsel dönüşüm projeleriyle ilgili bir soru üzerine, "Enstitünün kapasitesi ölçüsünde bu tür projelerle ilgileneceğini söyledi.

Radikal, 15.09.2006

DÜNYA DOLUSU HARİKA GOOGLE'DA

 

Google, tüm dünyanın uydu fotoğraflarını görüntülediği 'Google earth' programından sonra şimdi de dünyanın doğal harikalarını, popüler bölgelerini ve dünya üzerinde insan eliyle yapılan değişiklikleri bilgisayar ekranlarına getirecek. 'Google earth' programı içinde geliştirilen 'Featured content' bölümü, Tutankamun'un Mısır'daki mezarından, Japonya'daki Itsukushima Türbesi'nden Çin'deki Three Gorges Dam Barajı projesine kadar sayısız yeri gösterecek.

Kullanıcı ikonları tıklayarak doğal harikaları, dünyanın önemli şehirlerini, çevresel etkilerin neden olduğu değişiklikleri bilgisayar ekranında görecek.

Radikal, 15.09.2006

ÜÇ BOYUTLU ZEUGMA INTERNETTE

 

Gaziantep'in Nizip İlçesi'nde bulunan Zeugma Antik Kenti'nin renkli ve üç boyutlu görüntüleri bilgisayar ortamına aktarılıyor. Zeugma Kazı Başkanı Doç. Dr. Kutalmış Görkay, bir mühendislik firmasına çektirdikleri renkli ve 3 boyutlu görüntüleri, röleve ve restorasyon başta olmak üzere Zeugma ile ilgili çok farklı çalışmalarda kullanmayı düşündüklerini söyledi.

Zeugma Antik Kenti yerleşim yerinin laser scanner ile renkli ve 3 boyutlu olarak görüntülenmesi çalışmasının, yerleşim alanının tümünü kapsayacak şekilde hazırlanan iş planı çerçevesinde yürütülen çalışmayla 3 günde tamamlandığını ifade eden Doç. Dr. Görkay, şöyle konuştu:“Bu çalışmayla kısaca belirtmek gerekirse antik kentin şu andaki durumunu renkli ve 3 boyutlu olarak ölümsüzleştiriyoruz. Yani aradan yıllar da geçse antik kentin bugünkü halini bilgisayarımızda 3 boyutlu ve renkli olarak görmemiz mümkün olacak. Yanımızda bilgisayarımızın olduğu her yerde Zeugma'yı ayrıntılı olarak inceleyebileceğiz, kentte sanal gezi dahi yapabileceğiz.Biz Zeugma'nın renkli ve 3 boyutlu görüntülerini röleve ve restorasyon çalışmalarımızda kullanacağız. Ancak bu görüntüleri Zeugma'nın en etkili biçimde tanıtımı için de kullanmak mümkün. Örneğin bu kayıtları tanıtım amaçlı ilginç animasyonlar hazırlamada da kullanabiliriz.”

Görüntüleme çalışmasını üstlenen firmanın yetkilisi İnşaat Mühendisi Ertan İlter de açıklamasında, renkli ve üç boyutlu görüntüleme için geliştirilen RIEGL LMSZ-390 model cihazı, dünyada ilk kez Zeugma Antik Kentinde kullandıklarını belirtti.

 

Dünyada renkli ve üç boyutlu görüntüleme çalışmasının değişik amaçlar için yapıldığını ifade eden Ertan İlter, şunları söyledi:“Örneğin hazırlanacak CD'ler sayesinde Zeugma antik kentini dünyanın her yerine üç boyutlu olarak taşımak mümkün. Örneğin, yaşlı ya da sürekli hasta olması nedeniyle Zeugma'yı görmeye gelemeyenler olduğunu düşünelim. Hazırlanacak CD sayesinde bu kişiler bilgisayarları aracılığıyla Zeugma Antik Kenti'nde sanal gezi yapabilirler. Bu kişiler Zeugma Antik Kenti'ne gelenlerden farklı olarak yalnızca eserlere dokunamazlar, o kadar. Bir başka örnek vermek gerekirse arkeologlar ve bilim adamları da hazırlanacak CD'ler sayesinde Zeugma'ya gelmeden antik kente ilişkin doyurucu bilgiye ulaşabilecekler.”

 

Ertan İlter, kendisi bilimsel ve teknolojik bir çalışma olan renkli ve 3 boyutlu görüntülemenin, tarihi ve turistik değerlere ilişkin yapılacak pek çok çalışmada kullanılabildiğini ifade etti.

Hürriyet, 15.09.2006

YAŞAYAN LİKYA'NIN İZİNDE

 

Ressam Aydın Çukurova’nın Likya uygarlığının izleğinde 8 yıllık bir çalışmasının ürünü olarak ortaya çıkan Yaşayan Likya projesi, 14 Eylül'den başlayarak 30 Eylül tarihine kadar İstanbul arkeoloji Müzesi Assos Salonu'nda sanatseverlerin begenisine sunulacak.

Fotoğraf ve resim sergileri, saydam gösterileri ve albümüyle bir bütün olarak tasarlanan Yaşayan Likya/ Akdeniz Gerçeği başlıklı proje, Türkiye'nin yanısıra çeşitli Avrupa ülkelerinde de sunulacak.

 

Anadolu’nun hemen her noktasını ve dünyanın birçok ülkesini gezen Çukurova aynı zamanda Kaş-Eflatun Sanat Kampı’nın da kurucusu. Sanatçı, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, İzmir Resim Heykel Müzesi ve Antalya Müzesi sergiler işbirliğiyle oluşturulan projenin sadece projeyi hazırlayan bilim insanları ve sanatçıların değil bütün Anadolu ve Türkiye’nin projesi olduğunu söylüyor.

Hürriyet, 15.09.2006

TARİHİ ÇEŞMELER
İLGİ BEKLİYOR

 

Tarihi Erzurum çeşmelerine yeterli ilginin gösterilmemesi vatandaşın tepkisine yol açıyor. Yaz sezonu bitmesine rağmen, tarihi çeşmelerde yeterli düzeyde çalışma yapılmadı.

Vatandaşlar tarihi çeşmelere yeterli ilginin gösterilmediğini belirterek, tanıtım kitabeleri yapılmamasını da eleştirdiler.

 

Tarihe yenik düşmeyen tarihi Erzurum çeşmeleri ilgisizliğe yenik düşüyor, tarihi çeşmelerde tanıtım kitabeleri bulunmazken, bakımsızlık ve temizlik faktörü de göz ardı ediliyor.

 

Erzurum’daki en köklü çeşmelerden biri olan Dabakhane çeşmesinin bakımsızlığı da vatandaşların tepkisine yol açıyor.

 

Çeşmelerde tanıtım kitabelerinin olmadığını belirten vatandaşlar, “ Tarihi çeşmeler hepimizin ortak değerleri, bu çeşmelere gereken ilgi gösterilmelidir. Tarihi çeşmeler konusundaki bu duyarsızlığa bir anlam veremiyoruz. Konuyla ilgili olarak ilgilileri duyarlı olmaya davet ediyoruz.  Çeşmelerin bakımsızlığı ve temizlik faktörün göz ardı edilmesine bir anlam veremiyoruz. Herkes bu noktada duyarlı olmalıdır” diye konuştu.

Erzurum Gazetesi, 14.09.2006

KAÇAK KAZI YAPIYORLARDI

 

Çankırı, Yapraklı'da, kaçak kazı yapan 3 kişi suçüstü yakalandı. Güvenlik güçleri, ihbar üzerine, İkizören beldesinde, 1. derecede arkeolojik sit alanında detektörle define arayan M.Ş, Ş.K. ve Ö.K'yi suçüstü yakaladı. Zanlıların aracında, 1 detektör, detektöre ait 2 başlık, 19 eski para ve sikke, 1 dürbün, 3 ışıldak, 4 adaptör, 2 büyüteç, 1 fotoğraf makinesi, 1 yön bulma cihazı ele geçirildi. Zanlılar gözaltına alındı.

Haber Ekspres, 14.09.2006

SAKARYA KÖPRÜSÜ YAKINLARINDA KALINTILAR

 

Sakarya Nehri'nde kuraklık nedeniyle suların çekilmesiyle birlikte, eski Sakarya Köprüsü'nün Rüstemler Tesisleri yakınlarında nehir yatağında, Bizans dönemine ait olduğu belirtilen halk tipi mezarlar bulundu.

DSi 32'nci Şube verilerine göre susuzluk ve bahçe sulamada kullanılması ve yaz mevsimi nedeniyle su seviyesi hızla düşen Sakarya Nehri adeta bir dereye dönüştü. Daha 3 ay önce gürül gürül akan Sakarya Nehri'nin su debisi 15 metreküpe kadar düşerken, bu durum özellikle eski Sakarya Köprüsü’nde çok belirgin olarak kendini gösterdi. Suların çekilmesiyle, nehrin Rüstemler Köyü yakınlarındaki bölümünde insan kemikleri ve mezarlar ortaya çıktı.

Sakaryaspor antrenmanını izleyen gazetecilerin fark edip durumu Sakarya Müzesi Müdürlüğü'ne bildirmeleri üzerine müzeden gelen ekip bölgede inceleme yaptı. Sakarya Müze Müdürü Mürşit Yazıcı, bölgede yapılan ilk incelemenin ardından mezarlığın Bizans Halk Mezarlığı olduğunu ve değerli bir bulguya rastlanmanın mümkün olmadığını söyledi.

Ortaya çıkan mezarlığın suların altında kalması nedeniyle tahrip olduğunu söyleyen Murşit Yazıcı, “Burada kaç mezar olduğunu bilemiyoruz. Ancak yaptığımız incelemede 5- 6 tane mezar bulduk.
Burasının yıllar önce Bizanslıların mezarlığı olduğunu tahmin ediyoruz. Ancak zamanla Sakarya Nehri depremlerle yatağını değiştirince mezarlık da sular altında kalmış. Şuan için yapacak bir şey yok. Çünkü sular birkaç gün sonra yükseldiğinde yine mezarlar sular altında kalacak. Ancak bölgede kapsamlı inceleme yapacağız” dedi

Sakarya Kent Haber, 14.09.2006

PROF. DR. İLYAS YILMAZER'DEN HASANKEYF BİLDİRGESİ

 

Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Yılmazer, Ilısu Barajı'nın tarihi Hasankeyf'i katledeceğini belirterek, "30 yıllığına ülkenin yüzde 1 elektriğini sağlayacak diye kurulan barajlarla 12 bin yıllık Hasankeyf, Zeugma ve benzeri uygarlıklar ile uluslararası kültürel miraslarımız katlediliyor" dedi.  Adana’da düzenlenen "Hem Hasankeyf, Hem de Daha Fazla Enerji'' konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Yılmazer, Ilısu Barajı ve Hasankeyf bölgesiyle ilgili yürüttükleri bilimsel etkinliğin sonuç bildirgesini açıkladı.

 

Dünya çapında barajlardan çok dalgalardan ve rüzgardan yararlanılarak enerji üretildiğine dikkat çeken Yılmazer, "Barajların ömrü 30-60 yıl gibi kısa bir süredir. 30 yıllığına ülkenin yüzde 1 elektriğini sağlayacak diye 12 bin yıllık Hasankeyf, Zeugma ve benzeri uygarlıklarla uluslararası kültürel miraslarımız katlolur" diye konuştu.

 

Prof. Dr Yılmazer, şunları söyledi:  "Almanya son 10 yılda Türkiye'nin gereksinimi olan elektriğin yarısından fazlasını rüzgar, güneş, deniz dalgası ve benzeri yöntemlerle elde ederken, yüzde 15 de tasarruf sağlamıştır. Ilısu Barajı'nın yüzde 10 maliyetine, 2 kat fazla hidrolik enerji, Dicle havzasından barajsız olarak sunulabilir. Ilısu Barajı'nı besleyen akarsuların ortalama düşüşü 2000 metredir. Hakkari, Siirt, Van, Muş, Bingöl, Elazığ, Diyarbakır ve Batman illeri sınırları içerisinde kalan dağlar 2-3 bin metre yüksekliktedir. Bu düşüşten yararlanarak elektrik elde edilebilir."

Batman Gazetesi, 14.09.2006

KADIKALESİ'NDEKİ KAZI ÇALIŞMALARI
SONA ERDİ

 

Kültür Bakanlığı, Ege Üniversitesi ve Kuşadası Belediyesi arasında 2001 yılında yapılan protokolle Kuşadası Kadıkalesi'nde başlayan kazı çalışmalarının bu yılki bölümü sona erdi. 6. yılını tamamlayan kazılarda 40 kişilik bir kazı ekibi 2 ay boyunca Kadıkalesi'nde çalıştı. 

"Anaia Kazısı" adı verilen çalışmanın amacı, kalenin ortaya çıkarılıp onarılması ve 5 bin yıllık kültür varlığının hak ettiği ilgiye kavuşması olarak açıklandı.

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeynep Mercangöz başkanlığındaki 25 kişilik akademik personel ve 15 işçi tarafından kazılan Kadıkalesi'nde, her yıl olduğu gibi bu yıl da önemli eserler gün ışığına çıktı. 

Bugüne kadar yapılan kazı çalışmaları sonucunda höyük ve üzerindeki kalenin artık iyice ortaya çıkmaya başladığını açıklayan Prof. Dr. Zeynep Mercangöz, özellikle sur içi ve sur dışı çalışmalarda çıkarılan seramik buluntuların Bizans Dönemi İstanbul'unu aratmayacak kadar kaliteli olduğunu söyledi. 

 

Kış aylarında definecilerin mezarları tahrip ettiğini belirten Mercangöz, kazılarda çıkarılan Hitit, Roma ve Bizans dönemlerine ait seramik parçalar, sikkeler, heykelcikler ve birçok tarihi eserin yöre tarihine ışık tuttuğunu ve bu zenginliklerin turizme de büyük katkı sağladığını söyledi.

Mercangöz, şimdilik Kuşadası'nda 5 bin yıl önce yerleşim olduğunu, bu tarihin çok daha eskilere gidebileceğini ifade etti. Mercangöz ayrıca, Kadıkalesi Anaia kazılarının önümüzdeki yıl kaldığı yerden devam edeceğini sözlerine ekledi.

Aydın Kent Haber, 14.09.2006






İSTANBUL TASARIMLA DİKKAT ÇEKECEK, MİLANO'YU GEÇECEK

 

Balat’taki eski Galata Köprüsü üzerinde ikincisi düzenlenen İstanbul Tasarım Haftası’nın (İstanbul Design Week 2006) açılışında konuşan Kadir Topbaş, "İstanbul, modernliği, estetiği, fuarları ve tasarımlarıyla dünyanın yakından ilgilendiği bir kent olacak. İstanbul artık yatırım, cazibe, aktivite merkezi olan bir kent olma yolunda. Kenti yeniden oluşturuyoruz" dedi.

İstanbul’un sanat ve kültür kenti olacağını, bu alanda Milano’yu geride bırakmayı hedeflediklerini belirten Topbaş, "Fuar, genç tasarımcıların da katıldığı bir buluşma yeri olacak. Gelecek yıl katılımın daha çok olacağına inanıyorum" diye konuştu. İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş da tasarımın, katma değer oluşturduğu için ekonomide önemli bir yeri olduğunu söyledi. Şirketlerin ürünlerini daha yüksek değere satmak için tasarım yaptıklarını belirten Yalçıntaş, bu yarışta tasarım, Ar-Ge ve satışın 3 temel parametre olduğunu söyledi. Türkiye’de bu 3 parametrenin yeteri kadar kavranamadığını, özel sektör olarak bunun algılanması durumunda başka bir boyuta geçilmiş olacağını ifade eden Yalçıntaş, "O zaman sübvansiyonlardan, ihracat eşiklerinden değil, tasarım ve rekabetten bahsedeceğiz" diye konuştu.

84 kuruluş ve firma ile 65 bağımsız tasarımcının katıldığı fuarda, 19 konferans ve panel düzenlenecek. Ulusal ve uluslararası düzeyde 15 tasarım sergisinin açılacağı fuar kapsamında 3 tasarım ödülü verilecek. Türkiye’den 8 üniversitenin tasarım bölümlerinin projelerini de sergilediği fuarda 2 workshop yapılacak. Endüstri Ürünleri Tasarımı, İletişim Tasarımı, Moda Tasarımı, Çevre Tasarımı ve Mühendislik ve Tasarım olmak üzere 5 ana başlıkta toplanan tasarımlar, hafta boyunca 10.00-19.00 saatleri arasında ziyarete açık. Hollanda’nın ünlü tasarım ve mimarlık dergisi Frame ile ABD’nin endüstriyel tasarım dergisi I.D’nın medya sponsoru olarak destek verdiği İstanbul Tasarım Haftası, 17 Eylül’e dek sürecek.

Hürriyet, Haber: Mürteza Akkaya, 14.09.2006

ANTİK MEZARA İNŞAAT İZNİ İPTAL

 

Foça'da öğrencileriyle Koruma Kurulu'nun inşaat izni verdiği araziye Şafak Operasyonu düzenleyen Prof. Özyiğit 15'e yakın antik mezar bulmuştu. Yapılan kazılardan sonra, inşaat müsaadesi verilen arazide Phokaia antik kentinin nekrapol alanı ve aynı zamanda kente ait arkaik dönem kalıntıları ortaya çıkarıldı. Bu durumun Milliyet gazetesinde "Tarih Kıyımına Şafak Operasyonu" başlığıyla haber olmasından sonra, Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü, "İnşaat faaliyetlerinin durdurularak, konunun Koruma Kurulu'nun ilk toplantısında görüşülmesini" istemişti.

Koruma Kurulu da dün toplanarak daha önce almış olduğu inşaat kararının iptal edilmesine ve Prof. Dr. Özyiğit'in görüşlerinin alınmasına karar verdi. Özyiğit, Kurul'un almış olduğu karar için şöyle konuştu: "Ben Koruma Kurulu'na daha önce defalarca araziyle ilgili raporlar sundum. Bunları değerlendirmek yerine yeniden görüşüme başvurmaları ilginç. Burası nekrapol alanı olduğu gibi, arkaik dönem yapılarla dolu bir alandır. Birinci derece arkeolojik sit kapsamında değerlendirilmelidir."

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 14.09.2006

TARİHİ DAYI AHMET AĞA KONAĞI RESTORE EDİLİYOR

 

Gaziantep'in tarihi konaklarından Dayı Ahmet Ağa Konağı, GAP Bölgesel Kalkınma İdaresi Kültürel Mirasın Geliştirilmesi Programı kapsamında restore ediliyor. Restorasyon giderlerinin tamamı, AB hibe kaynaklarından faydalanılarak karşılanacak.

Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu ile Gaziantep Valiliği tarafından yürütülen proje, 18 ayda tamamlanacak. Projeyi, Antep Harbi'nde kumandanlık yapan Dayı Ahmet Ağa'nın isminin yaşatılması ve tarihi yapıların gelecek nesillere kazandırılması için başlattıklarını belirten Vali Süleyman Kamçı, gelecek yıllarda 30 tarihi Antep evini restore ettirerek, butik otel konumunda turizmin hizmetine sunmayı hedeflediklerini söyledi. İl Özel İdaresi'nin restore ettirdiği Dayı Ahmet Ağa Konağı'ndaki çalışmaları yerinde izleyen Vali Kamçı, önemli bir kültür mirası olan Antep evlerinin çok iyi korunması, restore ettirilerek turizme kazandırılması gerektiğini ifade etti. Kamçı, ''Gelecek yıllarda, 30 tarihi Antep evini restore ettirip, butik otel olarak turizmin hizmetine sunmayı hedefliyoruz. Bunun için ilk çalışmayı Dayı Ahmet Ağa Konağı'nda başlattık. Gaziantep gelecek 10 yılda turizm gelirini mutlaka ikiye katlamalı, bunun için altyapı iyi hazırlanmalıdır" dedi. Dayı Ahmet Ağa Konağı'nda yürütülen çalışmaya ilişkin bilgi veren İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Abdulkadir Demir ise tarihi yapıyı AB'den sağladıkları destekle restore ettirdiklerini söyledi. Restorasyon ihalesinin bedelinin 547 bin avro olduğunu kaydeden Demir, şunları söyledi: "İhalenin ardından konağın restorasyonuna başlandı. Çalışma, 10 ay gibi kısa bir sürede tamamlanacak. Proje için AB, GAP Bölgesinde Kültürel Mirası Geliştirme Programı'ndan 650 bin avro hibe destek aldık. İl Özel İdaresi olarak da proje için 190 bin avro ayırdık."

Turizm Gazetesi, Fotoğraf : Gaziantep Kent Haber, 13.09.2006

HAZİNEDAROĞLU KONAĞI'NIN RESTORASYONU BAŞLADI

 

Ordu'nun Fatsa İlçesi'nde uzun süredir restore edilmeyi bekleyen Bolaman Hazinedaroğlu Konağı'nda restorasyon çalışmasına başlandı.

 

Ordu İl Kültür Turizm Müdürü Muzaffer Günay, Bolaman Hazinedaroğlu Konağı'nın en önemli taşınmaz kültür varlıklarımızdan biri olduğunu belirterek, "Hazinedaroğlu Konağı, uzun zamandır atıl durumdaydı. Bakanlığımızdan sağladığımız imkanlarla buranın onarımı için açık ihale yaptık. Bunun sonucunda Zeki Polat Demir isimli bir müteahhit 276 bin YTL'ye ihalesini aldı. Buranın yaklaşık maliyeti 550 bin YTL idi. Böylece uzun yıllardır atıl vaziyette duran Bolaman Haznerdaroğlu Konağı'nın onarımına resmen başlanıldı" dedi.
10 işçiyle onarım çalışmalarına başlanılan konağın 2006 yılı sonuna kadar bitirilmesi planlanıyor.

Turizm Gazetesi, 13.09.2006

AB'DEN KÜLTÜRE DESTEK

 

Avrupa Birliği, kültür alanındaki projeleri hibe kapsamında destekliyor. Bu hibelerden yararlanılması için, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının daha fazla proje üretmesi gerektiği vurgulanıyor. Türkiye'nin bu yıl dahil olduğu Avrupa Komisyonu Topluluk programlarından "Kültür 2000" ve "Kültür 2007" Ankara'da düzenlenen toplantıyla tanıtıldı. Birlik, Kültür 2000 kapsamında ayrılan yıllık destek bütçesini 236 buçuk milyon avro olarak belirlerken, Kültür 2007 için bu miktarı 352 milyon avro düzeyinde öngördü.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen, Birlik'ten alınabilecek katkı için mutlaka proje yapılması gerektiğini belirtti. İsen, Birlik'ten fon beklentisinde olan bütün kurumları, üniversite ve sivil toplum örgütlerini proje üretmeye davet etti.

Trt/Haber, 13.09.2006

KAZI ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR

 

Samsun'da, 3 ayrı bölgede arkeolojik kazı çalışmalarının sürdürüldüğü bildirildi. 

Samsun Müze Müdürlüğü'nden edinilen bilgiye göre, 32 yıldır devam eden Bafra İlçesi İkiztepe, Vezirköprü İlçesi Oyma Ağaç Köyü'nde yüzey taraması, merkez Karasamsun ve Baruthane mahallerinde sondaj kazı çalışmaları devam ediyor. Özellikle tarihi Amisos hazinlerinin bulunduğu Karasamsun ve Baruthane mahallelerinde çalışmalar ağırlık kazandı. 

Amisos'un, MÖ 2-3. yüzyıllar ve 7. yüzyılda Miletoslular tarafından bugünkü Samsun'un batısında yer alan "Karasamsun'' yöresinde kurulduğu biliniyor. Dönemin önemli liman kentlerinden birisi olan Amisos, Pers, Roma ve Pontuslular'ın egemenliği altına da girdi.

Samsun Kent Haber, 13.09.2006

TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI ÇETESİ ÇÖKERTİLDİ

 

Ağrı Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin düzenlediği operasyonla, 8 kişilik tarihi eser kaçaklığı çetesi çökertildi. Operasyonda çeşitli dönemlere ait çok miktarda tarihi eser ele geçirildi.

Ağrı Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, `Define' adı verilen operasyonda, Ağrı'da 5, Eskişehir'de 2 ve Bursa'da 1 kişi olmak üzere toplam 8 kişi yakalandı. Gözaltına alınan Erol Çınar, Zeynel Tunç, Aydın Alptekin, Ferit Taşdemir, Metin Beytüzü, Orhan Akın, Fettah Akbaş ve Metin Beytüzü'nün ev ve işyerlerinde yapılan aramada, çeşitli dönemlere ait, 205 küçük sikke, 14 büyük sikke, geyik figürlü oymalı taş tablo, kırık mozaik kase, 2 metal bilezik, aslan ve insan figürlü taş tablo, metal deve heykeli, metal insan heykeli, taş insan heykeli, taş pipo, 6 değişik renkte taş, balık figürlü taş, kuş figürü, üzerinde insan figürü bulunan metal plaka, insan kafası heykeli, insanlı savaş arabası heykeli, küçük çömlek, yuvarlak taş, 2 sarı madeni para, kolye, gümüş kemer, 3 vazo, kare ön ve arka yüzünde değişik figürler olan madeni para ve yuvarlak ön ve arka yüzünde değişik insan figürü olan madeni para olmak üzere toplam (251) parça tarihi eser ile birlikte tarihi eser görüntüleri olan film negatifi, 3 tarihi eser görüntüleri bulunan CD ele geçirildi. Liderliğini Ferit Taşdemir'in yaptığı iddia edilen şebeke üyeleri, polisteki sorgularının ardından adliyeye sevk edilecek.
Vatan, 13.09.2006

İNŞAAT MI YAPILACAK KORUMA MI SAĞLANACAK?

 

Foça Kazıları Başkanı Prof. Dr. Ömer Özyiğit'in inşaat izni verilen araziye sabaha karşı öğrencileriyle giderek kazı yapıp lahitleri ortaya çıkarmasının ardından, İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu bugün, konuyu karara bağlamak için toplanacak. Daha önce nekropol alanında inşaat yapılmasına izin veren Koruma Kurulu'nun bugün alacağı karar merakla bekleniyor.

Söz konusu alanda halen kazıları sürdürmekte olan Foça Kazıları Başkanı Prof. Ömer Özyiğit şöyle konuştu: "Şu anda yaptığımız kazılar, 1994 ve 2004 yıllarında Koruma Kurulu'na vermiş olduğum raporların tamamen doğru olduğunu gösterdi. Altta antik Phokaia kentinin dünyanın en büyük kentlerinden biri olduğu zamana ait, yani arkaik döneme ait yapıların kalıntılarını buluyoruz. Üstünde ise Helenistik döneme ilişkin lahit ve kiremit mezarlar var. Daha üstte ise Roma döneminde zengin mutfak kültürünün belgeleri olan seramiklerin binlerce üretim örnekleri bulunuyor."


2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Yasası'nın 6. maddesine göre ören yerleri ve nekropollerin, korunması gerekli kültür varlığı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Yiğit şöyle devam etti: "Ancak daha önce Koruma Kurulu söz konusu kazı alanında ortaya çıkan lahitlerin taşıttırılmasına karar vermiş, kazı başkanı olmama karşın, ilke kararlarına aykırı olarak benim görüşümü de almamıştı. İzmir Müze Müdürlüğü arkeologları da lahitleri, kepçelerle parçalayarak bulundukları yerden dışarıya çıkarmışlardı. Öğrencilerle yaptığımız kazılarda İzmir Müzesi arkeologlarının parçaladığı taş lahitlerin altında başka lahitlerin de bulunduğu ve bütün lahitlerin İzmir Müzesi'nin kepçe operasyonu sırasında büyük zarar gördüğü ortaya çıktı."

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 13.09.2006

DEFİNE AVCILARI
TARİHİ KALEYİ YERLE BİR ETTİ

 

Ağrı Dağı eteklerindeki Korhan yaylasında bulunan Iğdır Kalesi, define avcıları tarafından iş makineleriyle tahrip edildi. Kalenin Oğuz Türkleri'nce 11. yüzyılda yapıldığını belirten İl Kültür ve Turizm Müdürü Ziya Zakir Acar, "Bu işi kim yapmışsa er ya da geç yakalanacak" dedi.

Merkeze 38 kilometre uzaklıkta, tarihi İpekyolu üzerindeki sarp kayalıklarda kurulu kale, gözü dönmüş defineciler tarafından yerle bir edildi. Güvenlik görevlilerinin soruşturma başlattığını kaydeden İl Kültür ve Turizm Müdürü Acar, definecilerin daha önce de kale içini köstebek yuvasına çevirdiklerini belirtti.

"Korhan ya da Iğdır Kalesi, 2001 yılında Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca tescil edilerek koruma altına alınmıştı" diyen Acar, şunları söyledi:
"Kale, iç ve dış olmak üzere iki bölümden oluşuyordu. Şimdi neredeyse hepsi zarar görmüş durumda. Kalenin bulunduğu alan yasak bölge olduğu için kimse gitmiyordu. Bazı görgü tanıkları, kalenin Köy Hizmetleri'ne bağlı iş makineleri tarafından yıkıldığını söylüyor. Valiliğin emri ile olayla ilgili soruşturma başlattık."

Milliyet, Haber: Aydın Deniz, 13.09.2006




HAVARİ HEYKELLERİ BULUNDU

 

Muğla'nın Yatağan İlçesi'ne bağlı Eskihisar Köyü'ndeki Stratonikeia antik kentinde bir kilise ve ellerinde rulo bulunan 2 havari heykeli bulundu. Heykellerin, Hz. İsa'nın Havarileri olduğu sanılıyor.


Stratonikeia kazı ekibi, Anıtsal Kapı'nın bulunduğu alandan şehre giden yolun etrafında, Aslan Heykeli'nden sonra, iki adet de, erkek heykeli buldu. Kazı ekibi başkanı Prof. Dr. Çetin Şahin, "Bilindiği üzere, Hz. İsa Hırıstiyanlığı yaymak için 12 havarisine görev verdi. Ellerinde İncil taşıyan bu erkek heykellerinden bu yol üzerinde 10 adet daha bulunmasını bekliyoruz" dedi.


"MS 4. ve 5. yüzyıla, yani Hıristiyanlık dönemine ait çok az heykel vardır." diyen Prof. Dr. Çetin Şahin, şöyle devam etti: "Onun için bu heykellerin, önemi çok büyük. Ancak daha sonra Bizans döneminde, bir ara getirilen resim yasağı sırasında, heykellerin başı koparılmış olmasına rağmen, çıkarmış olduğumuz bu heykeller çok değerli."

Haber Ekpres, 13.09.2006

ALAŞEHİR'DE TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Manisa'nın Alaşehir İlçesi'nde bir ihbarı değerlendiren polis, Roma ve Bizans dönemlerine ait 17 parça tarihi eser ele geçirdi. 

Alaşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, bazı şahısların ellerinde tarihi eser bulunduğu yönünde alınan ihbar üzerine polis ekipleri, tarihi eserleri evlerinde saklayan Alaşehirli A.K. ve Salihli'de oturan M.Ö.'yü yakaladı. Yakalanan şahıslar, adliyeye sevk edildi. 

Yapılan aramalarda; Roma ve Bizans dönemine ait paralar, altın takı setleri, gümüş sikkeler ve gözyaşı şişesiyle birlikte çok sayıda toprak vazo ele geçirildi. Ele geçirilen tarihi eserler, Manisa Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Eserlerin maddi değerinin yaklaşık 250 bin YTL olduğu öğrenildi. 

Manisa Kent Haber, 13.09.2006

TRALLEIS'DE ÖĞRENCİ-HOCA DAYANIŞMASI

 

Aydınlı Arkeolog Ömer Altıntaş, geçen yıl mezun olduğu Adnan Menderes Üniversitesi’nin sorumluluğunda yürütülen Tralleis kazılarında Kültür Bakanlığı’nı temsil ediyor. 2005 yılında Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden mezun olan Altıntaş, Karacasu Afrodisias Müzesi’nde arkeolog olarak göreve başladı. Kadrosu Afrodisias’ta bulunan Altıntaş, mezun olduğu okulda hocası olan Tralleis Kazı Başkanı Prof. Abdullah Yaylalı’nın talebi üzerine, 27 Temmuz tarihinde Kültür Bakanlığı temsilcisi olarak görevlendirildi.


Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Tralleis Kazı Başkanı Prof. Abdullah Yaylalı ile birlikte bu yılki kazı döneminde 10 öğretim üyesi, 25 yüksek lisans öğrencisi ve 25 işçi olmak üzere 60 kişilik kazı heyetinin başında Bakanlık görevlisi olarak görev yapan Ömer Altıntaş, Kültür ve Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğü’nün belirlediği koşullarda kazıların sürdürülmesi için takipte bulunuyor.




Kazı Başkanı Prof. Dr. Abdullah Yaylalı, yürüttüğü kazının başında öğrencisi Ömer Altıntaş’ın Bakanlık temsilcisi olarak görevlendirilmesini bizzat kendisini istediğini ve olması için çok çaba sarf ettiğini söyledi. Bir çok kazıda Bakanlık kazı sorumlusu ile kazı başkanı arasında anlaşmazlık çıktığını, bu nedenle bir takım sorunlar yaşandığını ve bu tür sorunların yaşanmaması için uyum içerisinde çalıştığı öğrencisi arkeolog Ömer Altıntaş’ın gelmesini istediklerini kaydeden Yaylalı, “ Kazılarda çoğunlukla yaşanan bir sorun bu. Bakanlık kazı sorumlusu ile kazı başkanı arasında bazı sorunlar yaşanabiliyor. Bu yüzden öğrencimiz olan Ömer’in Bakanlık sorumlusu olarak çalışmasını istedik. Temmuz başında başlayan kazının ilk bakanlık sorumlusu rapor alıp gelmedi. Bunun üzerine Aydın Müzesi’ndeki Handan Özkan Davutlar’daki Almanların yürüttüğü kazıda Bakanlık temsilcisi olmasına rağmen geçici bir süre yardımcı oldu. Daha sonra Ömer Altıntaş geldi. Geldiği de, çok iyi oldu. Kendisinden çok memnunuz. Tabii ki önümüzdeki yıllarda Bakanlığımız tekrar takdir buyurur ve Ömer Altıntaş’ı yine kazı sorumlusu olarak görevlendirilirse çok mutlu oluruz” dedi.


Tralleis kazısının bakanlık koşullarında sürdürülmesi için bütün gün öğrenci ve işçilerin başında bulunarak takip eden Ömer Altıntaş ise, mezun olduğu okulun yürüttüğü bir kazıda bakanlık sorumlusu olarak görevlendirilmekten büyük onur duyduğunu ve çok mutlu olduğunu söyledi. Altıntaş, “Bundan sonraki senelerde de uyum içinde çalışabileceğim bakanlığın belirlediği sınırlarda rahatlıkla görevimi yapabileceğim bir yer. Hocalarımla birlikte çalışmaktan büyük bir zevk alıyorum. İşimi daha büyük bir hevesle yapıyorum. Burada uyum içinde çalışma şartları mevcut. Arkadaşlarımız da, birlikte okuyup dirsek çürüttüğümüz arkadaşlarımız. İnşallah ileri ki yıllarda da kazının başında, bakanlık temsilcisi olarak görevlendirilirim” diye konuştu.

Aydın Denge, 12.09.2006

BARBAROS ANITI'NDA LEVENDİN KILICI ÇALINDI

 

Beşiktaş Meydanı ile özdeşleşen, Barbaros Hayrettin Paşa anısına 1944 yılında yaptırılan Barbaros Anıtı'ndaki levendin kılıcı kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce çalındı. Yaklaşık 60 yıldır Beşiktaş Meydanı'nı süsleyen anıttaki kılıcın çalınması Beşiktaşlıları şaşkına çevirdi. Heykeltıraş Zühtü Müridoğlu tarafından yapılan ve Barbaros Hayrettin Paşa'nın türbesinin yakınında yer alan anıt, kaide, heykel ve sütundan meydana geliyor.

Anıtın diğer yüzlerinde bronzdan oluşan ve Preveze Deniz Savaşı'nı anlatan mısraların yer aldığı plakalar bulunuyor. Barbaros Parkı'nda duran anıtın önünde her yıl 1 Temmuz'da Denizcilik Bayramı, 27 Eylül'de de Deniz Kuvvetleri Günü kutlanıyordu. Beşiktaş'ın sembolü olan heykeldeki kılıcın çalınması ilçe sakinlerini de üzdü. Olaydan ihbar üzerine bilgi sahibi olan belediyenin de inceleme başlattığı belirtildi.

Sabah, Haber: Umut Tütüncü, 13.09.2006

YALI SAHİBİ: "SABOTAJDAN KUŞKUM VAR"

 

İstanbul Üsküdar Kuzguncuk'taki Köprülü Hafız Ahmet Paşa Yalısı'nda geçtiğimiz cumartesi akşamı çıkan yangın esrarını koruyor.

 

Kullanılamaz hale gelen yalının sahibi Köprülü Hacı Hafız Ahmet Paşa'nın torunlarından Tamer Bostan, "Yalıda oturanları yaklaşık 15 gün önce mahkeme kararıyla tahliye ettirdik. Şu ana kadar bir şey olmayan yalıda her ne hikmetse yangın çıktı. Sabotaj şüphemiz var ama şu an birini suçlamak için çok erken. Eğer sabotaj çıkarsa ilgili kurumlara başvuracağız" dedi.

 

2000 yılında geçmişini veatalarını araştırmak için gittiği Osmanlı arşivinde yalıdan haberdar olduklarını belirten Tamer Bostan, dedelerine ait yalıda Esen Sabuncu'nun yaşadığını öğrendiğini anlattı. Anne Emine Oya Bostan ise şu bilgileri verdi: "2005'te yalıdaki işgalciler tahliye edildi ancak aynı kişiler mühürlenen yalıya tekrar girerek işgale devam etti. Şikayetimiz üzerine tekrar harekete geçen Boğaziçi İmar Müdürlüğü, yaklaşık 15 gün önce kısmen yıkıldığı için tehlikeli olan yalıdaki bu kişileri tahliye ettirdi."

Sabah, Haber: Müslim Sarıyar, 13.09.2006

İSHAKPAŞA SARAYI'NA TURİSTLERİN İLGİSİ

 

Ağrı'nın Doğubayazıt İlçesi'nde kurulduğu sarp kayalar üzerinde kartal yuvasını andıran 116 odalı İshak Paşa Sarayı, her yıl yüzlerce yerli ve yabancı turisti ağırlıyor. 

Doğubeyazıt ilçe merkezine 5 kilometre uzaklıktaki eski Doğubayazıt yanında bulunan İshak Paşa Sarayı, turistlerin önemli uğrak yerleri arasında bulunuyor. 1685'te inşaatına başlanılan ve günümüze kadar ayakta kalabilen saray, bir tarafında Ağrı Dağı, diğer tarafında ise ilçe merkezine bakan manzarasıyla ziyaretçileri büyülüyor. Doğubayazıt Sancak Beyi Çolak Abdi Paşa tarafından yapımı başlatılan ve oğlu Çıldır Valisi İshak Paşa ile onun oğlu Mehmet Paşa tarafından 1784'te bitirilen saray, mimari yapısıyla da ilgi çekiyor. Kartal yuvasını andıran saray, her yıl yüzlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor. 

7 bin 600 metrekarelik bir saha üzerinde kurulan ve 99 yıl süren inşaat sonucu tamamlanan İshak Paşa Sarayı, Türkistan, Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerini taşıyor. Sarayda 50x115 metre alanı kapsayan Harem Dairesi iki katlıyken, diğer bölümler ise tek katlı olarak inşa edilmiş. Günümüzde ikinci kat tamamen yıkılmış durumdayken, saraya ancak doğudaki tepeden açılan bir kapıdan giriliyor. Diğer tarafları 20-30 metre yükseklikte sağlam duvarlarla çevrili olan saray, Ruslar'ın Doğubeyazıt'ı işgali sırasında karargah olarak kullanılırken, Ruslar saraya ait kıymetli eşyaları da yanlarında götürdü. Bugün, sarayın 13x6.5 metre ebatlarındaki som altından yapılan kapısı Moskova Müzesi'nde bulunuyor. Sarayın çevresinde bulunan evler, camiler, mezarlık ve diğer yapılar ise yıkılmış durumda.

Ağrı Kent Haber, 12.09.2006

HASANKEYF'DE ARTUKOĞULLARI'NDAN KALMA CAMİ BULUNDU

 

Batman’ın tarihi Hasankeyf İlçesi'nde süren kazı çalışmalarında Artukoğullarından kalma bir cami bulundu. Caminin Artuklu hükümdarı tarafından yapılmış olabileceği sanılıyor.

 

Hasankeyf Kazı Başkanı Prof. Dr. Abdulselam Uluçam, eski ve yeni köprü arasındaki alanda yaptıkları sondajlar sonucu 2 katlı bir han kalıntısı ile İmam Abdullah Zaviyesi’nin kuzeybatısında yeni yerleşim alanı bulduklarını belirtti. Alanda neolitik dönem tarzı birbirine birleşik, çoğunun kapısı ve penceresi olmayan, dam olarak tabir edilen örtü sisteminden giriş sağlanan yapı tiplerinin yer aldığını anlatan Uluçam, “Evlerde yerleşik düzene yeni geçen kalabalık ailelerin kaldığını sanıyoruz.” dedi. Uluçam, Kalebaşı’na giden anayol üzerinde ise yontma taşlarla yapılmış anıtsal boyutta bir caminin bulunduğunu bildirdi. Caminin mihrabının 2004’te ortaya çıkarılan Yamaç Külliyesi Camii’nin mihrabına benzediğini ifade eden Uluçam, “Şu ana kadar harem mekanı, son cemaat yeri denen bir revaki ile daha düşük kotta yapılmış avlusu ve çok güzel bir havuz parçası ortaya çıktı. Buluntular kültür tarihimiz açısından çok önemli. Çünkü Artukoğullarından kalan bir camimiz yoktu. Caminin Artuklu hükümdarı tarafından yapılmış olduğunu sanıyoruz.” diye konuştu.

Zaman, 12.09.2006

OSMANLI MİMARI D'ARONCO SERGİSİ

 

"Osmanlı Mimarı D'Aronco 1893-1909 İstanbul Projeleri" sergisi, Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Galerisi'nde 17 Eylül'de açılacak.

 

Osmanlı mimarlığının bir dönemine ve 20. yüzyıl başındaki İstanbul'a damgasını vuran İtalyan Mimar Raimondo D'Aronco'nun özgün çizim, karakalem ve suluboya çalışmalarıyla, kitaplığından yapılan seçkiyi bir araya getiren serginin açılışını, İtalya Başkonsolosu Massimo Rustico ve Friuli-Venezia Giulia Özerk Bölgesi Başkanı Riccardo Illy gerçekleştirecek.

 

Küratörlüğünü Prof. Diana Barillari'nin yaptığı sergide, 1893-1909 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğunun kozmopolit başkentinde yaşayan ve çalışan D'Aronco'nun tanınan eserleri sanatseverlerle buluşacak.Usta mimara saygı niteliği taşıdığı kaydedilen sergi, 18 Eylül'den itibaren sanatseverlerin ziyaretine açılacak ve 15 Kasım tarihine kadar ücretsiz olarak gezilebilecek.

Trt/Haber, 12.09.2006

AYASOFYA "YENİ 7 HARİKA"YA ADAY

 

Merkezi İsviçre'de bulunan ''Yeni 7 Harika Vakfı'', dünyanın yeni 7 harikasını seçmek için hazırladığı listede Ayasofya'ya da yer verdi.

Ayasofya'nın aday olduğunu gösteren ''Yeni 7 Harika Balonu'', müze önünde düzenlenen törenle uçuruldu. Yaklaşık 30 metre yükselen balonun ipi daha sonra müze önündeki bir direğe bağlandı.

Yeni 7 Harika Vakfı tarafından oluşturulan ve 21 aday eserin yer aldığı ''Yeni 7 Harika'' listesinde Ayasofya da yer alıyor. Yetkililer, Yeni 7 Harika Vakfının amacının, dünya kültür mirası varlıklarının korunması için küresel duyarlılığı oluşturmak olduğunu kaydettiler. Dünyanın ''Yeni 7 harikası'' için internette ''www.new7wonder.com'' adresinden, 1 Ocak 2007'de sona erecek oylamaya katılınabileceği belirtildi. Adaylar arasında Ürdün'deki Petra Kenti, Çin Seddi ve Roma'daki Colesseum'un yanı sıra Paris'teki Eyfel Kulesi, New York'taki Özgürlük Anıtı ve Sydney'deki Opera Binası da yer alıyor.

Sabah, 13.09.2006

SAĞLIK MÜZESİ'NE KARDEŞ

 

Trakya Üniversitesi (TÜ) Rektörü Prof. Dr. Enver Duran, Moldova'daki ziyaretleri kapsamında, Milli Gagauz Tarih ve Etnografya Müzesi ile TÜ Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'nin kardeş müze olmasını kararlaştırdıklarını bildirdi.

Prof. Dr. Duran, Moldovalıların kendi geleneklerini en üst düzeyde yaşatmaya çalışmaları sonucunda 16 Eylül 1966'da Milli Gagauz Tarih ve Etnografya Müzesi'nin kurulduğunu söyledi.
Sağlık Müzesi'nin de Milli Gagauz Tarih ve Etnografya Müzesi ile tarih ve kültürel varlıkların günümüze taşınması konusunda önemli görevler üstlendiğini ifade eden Duran, bir ülkenin kalkınması için o ülkedeki bireylerin toprağına, insanına ve kültürüne sahip çıkması gerektiğini belirtti.

Toprağına, insanına ve kültürüne sahip çıkmayan bir milletin bağımsızlığından ve onurundan söz edilemeyeceğini kaydeden Duran, ''Tarihine ve kültürüne sahip çıkmak amacı üzerine odaklanmış bu iki müzenin kardeş müze olmasını ve bu yönde çalışmaların başlatılmasını kararlaştıran üniversitemiz heyeti ve Milli Gagauz Tarih ve Etnografya Müzesi yetkilileri, ilişkilerin devamlılığı konusunda da görüş birliğine vardılar'' dedi.

Duran, heyette TÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hilmi İbar, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bünyamin Özgültekin ve Sağlık Müzesi Müdürü Enver Şengül'ün bulunduğunu kaydetti.

Edirne Internet Gazetesi, 12.09.2006

HARPUT KALESİ'NDE OSMANLI İZİ ARANIYOR

 

Yüzyıllardır birçok medeniyete beşiklik eden Elazığ’ın tarihi mekanlarından Harput Kalesi’nde, Osmanlı döneminden kalma yerleşim birimlerini ortaya çıkartıp yaşatmak için kazı çalışmaları başladı.

 

Tarihi MÖ 2 bin 800 yıl öncesine Urartulara kadar uzanan kale içerisinde, Osmanlı mimarisinden kalıntılar ortaya çıkartılarak, Türkiye’de bir ilk gerçekleştirilmek isteniyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Elazığ Valiliği’nce desteklenen kazı çalışmaları, Elazığ Müze Müdürlüğü tarafından yürütülüyor. 1 Eylül’de başlayan kazı çalışmaları, Harput Kalesi içerisinde 19. yüzyılda terk edilerek ovaya inen Osmanlı zamanı kalıntılarını ortaya çıkarma yönünde yapılıyor. Kazının başkanlığını yapan emekli arkeolog Prof. Dr. Veli Sevin, bugüne kadar Osmanlı döneminin genellikle yazınsal ürünlerden takip edildiğine işaret ederek, burada yapılan kazılardan sonra görsel malzemelerle de o döneme ait net bilgiler elde etmeye çalışacaklarını belirtti. Yapılan kazı sonrasında ortaya çıkarılan belgeler ışığında Osmanlı Mahallesi’ni ayağa kaldırarak, günümüze aktarmak istediklerini anlatan Prof. Dr. Sevin, “Bu kazılar Osmanlı mimarisini günümüze taşıma adına Türkiye’de bir ilk. Kazılarda sadece Osmanlı dönemine kadar ineceğiz. Eğer daha derinlere inersek Urartulara kadar ulaşırız. Ancak biz Osmanlı dönemini günümüze aktararak yaşatmak niyetindeyiz.” dedi. Sevin, Türkiye’de birçok yerde yapılan kazılarda Osmanlı dönemi atlanarak daha derinlere inilmeye çalışıldığını da aktardı. Çalışmaların sadece bakanlığın ayırdığı kaynakla yürütüldüğüne değinen Prof. Dr. Veli Sevin, duyarlı vatandaşlardan sponsor olması durumunda daha faydalı çalışmalar yapacaklarını ifade etti.

 

Kazı şefi ve Elazığ Müzesi Müdürü Haydar Kalsın ise ortaya çıkarılan tarihi mekanların hemen korumaya alınmasının önemini vurgulayarak, aksi takdirde buraların rüzgar ve yağmur gibi doğal şartlardan dolayı çok çabuk tahrip olacağını söyledi. Geçen yıl da bu alanda kısa bir süre kazı yaptıklarını belirten Kalsın, bu yılki çalışmaların 1 ay süreceğini kaydetti.

 

Toplam 40 kişiden oluşan kazı ekibinde, Fırat Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Beşir Aşan, Prof. Dr. Veli Sevin, Prof. Dr. Necla Sevin, Elazığ Müzesi Müdürü Haydar Kalsın, öğrenciler ve işçiler yer alıyor.

Zaman, Haber: Ensar Alatürk, 12.09.2006

SAVAŞLAR SÜRÜYOR, GUERNICA UNUTULMUYOR

 

Picasso'nun efanevi eseri Guernica'nın İspanya'ya getirilişinin 25. yıldönümünde Madridliler tablonun bulunduğu müzeyi doldurdu.


Yıllarca New York Modern Sanat Müzesi'nde (MOMA) bulunan tablo 1981'de Madrid'deki Reina Sofia Müzesi'ne getirilmişti. Önceki gün müze bu kavuşmayı çeşitli etkinliklerle kutladı. Picasso, sanat tarihindeki en önemli savaş karşıtı eserlerden Guernica'yı 1937 yılında İspanya İç Savaşı sırasında yaşanan bir katliam üzerine yapmıştı. Diktatör General Franco'nun anlaştığı Alman uçakları 1937'de ülkenin Bask bölgesinde Cumhuriyetçiler'in hakim olduğu Guernica kasabasını bombalamış, pek çok sivil ölmüştü. Aynı yıl uluslararası Paris Sanat Fuarı'nın İspanya standı için bir duvar resmi siparişi alan sanatçı fuarda sergilenmek üzere Guernica'yı yapmış ve savaşı lanetlemişti. Picasso'nun "Bunu siz mi yaptınız?" diye soran Nazi generaline verdiği "Hayır, siz yaptınız," cevabı da en az tablo kadar ünlüdür.

Radikal, 12.09.2006

AHLAT'TA
BUDİST MABEDİ BULUNDU

 

Tarihi Selçuklu Mezarlığı ve kaya evlerin bulunduğu Harabeşir çevresinde kazı çalışmaları yürüten Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Nakış Karamağaralı, Harabeşir'deki mağaraların birinin, Budist manastırı olarak kullanıldığına dair birtakım figürlere rastlandığını söyledi.


Bir mağara evin süslemesinin dikkatini çektiğini belirten Karamağaralı, şöyle konuştu: "Bu süslemenin hangi amaçla, hangi dönemde yapıldığını ve benzer örneklerinin nerelerde bulunduğunu araştırmaya başladık. Bu işlemelerin diğer Budist manastırlarında da figürün aynen uygulanmış bir kompozisyon olduğunu gördük. İlçenin geçmişte Moğol tesirinde kaldığını düşününce ve Budist inancına bağlı altyapıyla şekillendirince de, buranın mabet için kullanılan bir mekan olduğunun sonucuna vardık."


Mağaranın giriş kapısında iki tavus kuşu figürünün bulunduğunu ve bu kuşların ortasında lotus yer aldığını, bunun özellikle Budist manastırlarında aynı şekilde kullanıldığını bildiklerini ifade eden Karamağaralı, şunları söyledi: "Lotusu başka amaçlarla oymuşlar. Tavus kuşları bilindiği üzere Budizm'de sonsuzluk ve cennet sembolüdür. Aslında Hıristiyanlık'da da Müslümanlık'ta da tavus kuşu, cennet ve sonsuzluk kavramlarıyla ilişkilendirilir. Ahlat'ta bunun iki örneğine rastladık. Biri Harabeşir mağaraları dediğimiz kaya yerleşim yerinde. Diğeri de Buğatayaka Kümbeti'nin içinde."

Harabeşir'deki buluntuların Moğol tesiri altındaki Selçuklu yaşamına ışık tuttuğunu da dile getiren Karamağaralı, Ahlat'ta bulunan tapınağın, Budist inancına ait Anadolu'da bilinen tek örnek olması bakımından önem taşıdığını söyledi.

Milliyet, Fotoğraflar : Bitlis Kent Haber, 12.09.2006






HARMANTEPE KALESİ'NDE RESTORASYON ÇALIŞMALARI BAŞLADI

 

Sakarya'nın, Söğütlü İlçesi'nin Akçakamış Mahallesi Harman Tepe mevkiinde bulunan ve bölgede Bizans dönemine ait yapılardan günümüze kadar gelebilen tek yapı olan Harmantepe Kalesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından gönderilen 320 bin YTL'lik ödenekle restore ediliyor. Restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından, arkeolojik bulgulara göre kalenin çevre düzenlemesinin yapılacağı ve turizme açılacağı bildirildi.

Turizm Gazetesi, 11.09.2006

İTALYA’NIN EN BÜYÜK NEOLİTİK KADIN HEYKELİ BULUNDU

 

Arkeologlar İtalya’da şimdiye dek bulunmuş en büyük Neolitik kadın heykelini gün ışığına çıkarıldığı bir basıl bülteni ile duyuruldu. Archeo Dergisi’nde yayınlanan diğer bir habere göre, Parma yakınlarındaki mezarlık alanında yapılan kazılar esnasında bulunan yaklaşık 7000 yıllık bu heykel 20 cm den daha uzun.

 

Oval yüzlü ve ince gözleri olan kadın heykelinin bariz bir burnu ve uzun saçları var. Elleri bileklerden dik açı yaparak vücudundan ayrılmış vaziyette. Her ne kadar bu tür heykellere sıkça rastlansa da Avrupa’da bu denli eski buluntular oldukça enderdir. Çoğunluğunda da üremeyi simgeleyen büyük bir karın bulunur.

 

Buna karşılık, arkeologlar daha sağlam yapılı ve nisbeten düzgün hatlı, büyük, gaga şeklindeki burunlu bu kadın heykelini ölüm ve yeniden doğum tanrıçası olarak tanımlama eğilimindeler.

Tüm bu özelliklerine ilave olarak heykelin alt kısmı, bacakları ile ayakları arasında hiçbir fark gözetmeksizin daha geniş ve dümdüz durumda. Aynı şekilde, sırtı tamamen düz olan heykelin  
sabit bir arkalığa veya taht benzeri bir nişe yerleştirmek üzere işlendiği düşünülmekte.
 

Heykelin bulunduğu mezar orta yaşlı bir kadına ait ve mezarda bahsedilen heykel dışında değişik çanak çömlekler de mevcut. Ne heykelin, ne de bulunan çömleklerin pişmemiş olmaları buluntuların günlük kullanımdan çok birer tören hediyesi olduğunu göstermekte. Mezarlık alanı Kuzey İtalya’da “Kare Ağızlı Çanak Çömlek Dönemi” olarak da bilinen MÖ 5000 – 4300 yıllarına ait.

ANSA, Der. Ali Yamaç, 11.09.2006

KÖYLÜLER TARİHİ YOLUN İŞLEMESİNİ İSTİYOR

 

Kütahya'nın Şaphane İlçesi'ne bağlı Gaipler Köyü sakinleri, İnceğiz Köyü'nün kenarından geçen ve köyü ilçe merkezine bağlayan tarihi yolun düzenlenerek kullanıma hazır hale getirilmesini istiyor. 

Gaipler Köyü Muhtarı Fevzi Öztürk, "Bizim köyümüzün yolu gerçekte burasıdır. Bu yol eski asırlık İpek Yolu'dur. Köyümüzün dışından bizi Şaphane'ye en kestirme bağlayacak yoldur. En azından yolumuz 3 kilometre daha kısalacaktır. Şaphane'ye ve çevre köylere de çok faydası vardır. 

Zamanla bozulan yolda traktörler kısmen işliyor. Bir iş makinesinin kısa bir çalışmasıyla yolumuz açılmış olacak. Yoldan dolayı kimsenin rahatsız olması da mümkün değil. Elimizde burasının 3 metre genişliğinde yol olduğuna dair tapu da var. Yani yol tapulu ve bu tapuya göre yine yola işlerlik kazandırılacak ve araçlar da işleyebilecek" dedi. 

Köy sakinlerinin yola büyük ihtiyaç duyduğunu söyleyen Muhtar Öztürk, "Şaphane bizim ilçemizse, bizi ilçemize 3 kilometre yakınlaştıracak olan yolumuz mutlaka açık tutulmalıdır. Kaldı ki şimdi yolumuzu ana yola bağlayan kısım çok tehlikelidir" diye konuştu. 

Yol yapıldığı takdirde ilçe merkezine ulaşımın 3 kilometre kısalacağını ifade eden köy sakinlerinden Hidayet Yıldırım da, "Ben de bu köyün yerlisiyim. Bu yolun tekrar işler hale gelmesini çok istiyoruz. Burasının bizim yolumuz olarak tapuda kaydı vardır. O tapunun bir örneği de bendedir. Yetkililerden köyümüzün yolunu tekrar işler hale getirilmesini bekliyoruz. Bu yol bizi Şaphane'ye daha da yaklaştıracaktır" dedi.

Kütahya Kent Haber, 11.09.2006

BERGAMA'DA AKROPOL İLE ASKLEPION ÖREN YERLERİ ARASINA TELEFERİK HATTI YAPILACAK

 

İzmir’e bağlı Bergama’da Akropol ile Asklepion ören yerleri arasına teleferik hattı yapılacak. Bin 545 metrelik uzaklığı 7 dakikaya indirecek teleferiğin başlangıç istasyonun bulunacağı alanda yaklaşık 100 adet işyeri, bir alışveriş merkezi, tarihi eserlerin sergileneceği açık sergi alanı, bir butik otel, restoran ve cafeler yer alacak.

 

Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na izin için müracaat edilen teleferik hattının yasal izinlerin alınmasının ardından 8 ay içinde inşa edilmesi bekleniyor.

 


Bergama Belediye Başkanı Raşit Ürper, “İlçemizin ekonomik sıkıntılarını yenmesi, işsizliğin önüne geçirilmesi, ticari canlılığın artırılması ancak turizm sayesinde söz konusu olacak. Bu proje sayesinde ilçemizin turizmden daha fazla pay alacağına inanıyoruz” dedi. Bergama’nın üç bin yıllık geçmişi ile dinlerin, bilimin ve medeniyetlerin merkezi olduğunu anlatan Ürper, “Mali boyutu yerli ve yabancı sermaye ortaklığı ile çözülen proje kapsamında Akropol ve Asklepion ören yerleri dev bir teleferik ile birbirine bağlanacak. Teleferik projesinin yapılacağı alanlarda arkeolojik jeofizik etütler devam ediyor. Bu incelemelerdeki amaç, teleferik direklerinin dikileceği ve istasyonların inşa edileceği alanlarda her hangi bir tarihi kalıntının olup olmadığının saptanması. Bu çalışmanın ardından projeyi belediye meclisinin onayına sunacağız. Ardından 8 ay içinde Bergama’da teleferik çalışmaya başlayacak” diye konuştu. “Teleferik projesi için yaklaşık 6 milyon avro harcanacak. Alışveriş merkezi, butik otel, seyir terası ve restoranı ile toplam proje maliyeti 20 milyon doları bulacak” diyen Ürper, şunları söyledi:

 

“Teleferiğin başladığı alanda 96 dönüm üzerine tarihi eserlerin yer alacağı açık sergi alanı, alışveriş merkezi ve teleferiğin ilk istasyonu inşa edilecek. Ayrıca teleferik güzergahına panoramik manzaralı bir butik otel inşa edilmesi düşünülüyor. Projenin finansmanı hazır. Yap-işlet modeli uygulayacağız. Projeyi yapacak olan Esiner İnşaat’ın ne kadar süreyle burasını işleteceğine ise belediye meclisimiz karar verecek. Yapılacak iş yerleri ile  ilçemizin ekonomisini canlanacak. Teleferik alanından Bazilika'ya (Kızıl Avlu) ve müzeye otobüslerle turlar düzenleyeceğiz. Şehir içerisinde gezmeyen otobüsle Akropole ve Asklepion’a giden turisti böylelikle ilçe merkezine çekeceğiz."

Dünya, 11.09.2006

TOPKAPI SARAYI'NIN SİLAH BÖLÜMÜ YENİLENMELİ

 

Topkapı Sarayı Müze Müdürü İlber Ortaylı, müzelerin bir kere değil, sürekli olarak ödeneğe ihtiyaç duyduğunu belirterek, “Örneğin müzenin silah bölümünün de yeni bir yere taşınması ve orada bulunan silahların bakımının yapılması gerekiyor” dedi.

Ortaylı yaptığı açıklamada, müzelerin bir kere değil, sürekli ödeneğe ihtiyaç duyduğunu kaydetti.
“Örneğin müzenin silah bölümünün de yeni bir yere taşınması ve orada bulunan silahların bakımının yapılması gerekiyor” diyen Ortaylı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan Topkapı Sarayı’nın bakımı için taahhüt aldıklarını bildirdi. Sahte tarihi eserlerin müzelere sızmasının ardından “kaçırılma ihtimaline karşı camilerde sergilenen sakal-ı şerife DNA testi yapılmalı mı” tartışmalarına, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, DNA testinin “şık” olmayacağını belirtmişti.

Topkapı Sarayı’ndan sakal-ı şerişerin çalındığının ortaya çıkmasından sonra ise İlber Ortaylı da kutsal emanete DNA testinin mümkün olmadığını kaydetti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğ lu da yaptığı açıklamada, sakal-ı şerişere DNA testi yapılmasına yönelik herhangi bir plan ya da program bulunmadığını belirtirken, "Öyle bir aidiyet konusunda çalışma yapmayı doğrusu şık bulmuyorum" dedi. Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan edinilen bilgiye göre, Türkiye’de toplam 1818 sakal-ı şerif bulunuyor. Bunlardan 422’si İstanbul’da, 153 Bursa’da, 98’i İzmir’de, 87’si Yozgat’ta, 83’ü de Balıkesir’de muhafaza ediliyor.

Bugün, 11.09.2006

YUMUKTEPE HÖYÜĞÜ'NDE BİR ÇAĞ DAHA

 

Mersin'de, Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden olan ve bu özelliği nedeniyle "medeniyetler beşiği" şeklinde nitelendirilen Yumuktepe Höyüğü tarihe ışık tutmaya devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Roma Lecce Üniversitesi'nden 30 kişilik bir ekibin yürüttüğü kazılarda Tunç Çağı katmanlarına ulaşıldı.

 

Çalışmalar, Tunç Çağı'na ait 2 odalı evin tamamen ortaya çıkarılması için devam ediyor.

9 bin yıllık tarihi bir geçmişe sahip Yumuktepe Höyüğü'ndeki çalışmalar ilk kez 1936'da İngiliz John Garstang başkanlığında gerçekleştirildi.

 

Höyükte bugüne kadar Neolitik, Hitit ve Bizans gibi bir çok tarihi katman tespit edildi.

Trt/Haber, 11.09.2006

KÜLTÜR BAŞKENTİ İSTANBUL'A PARİS MODELİ TANITIM ATAĞI

 

2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul'un tanıtımı için New York ve Paris gibi dünya kentlerinin tanıtım modeli örnek alınacak. Marka değerinin yükseltilmesi amaçlanan kentin tanıtımı için dünyadaki örneklerinden yola çıkılarak tasarlanan bir internet sitesinin yanı sıra yurtdışındaki büyük otel, restoran, kafe ve havaalanlarına bırakılacak dergi ve kitapçıklarla yine yurtdışında satılacak özel bir harita üzerinde çalışılıyor.

New York, Paris, Rio de Janeiro gibi canlı ve yaşayan kent imajının yerleştirilmesi amaçlanan İstanbul'da, kenti 2010 yılına hazırlamak için özel sektör de harekete geçti. 10 yıldır İstanbul'un elektronik ortamda tanıtımını yapan yarı resmi nitelikteki istanbul.com sitesi, İstanbul'u tanımayan tüm insanlara kenti doğrudan anlatan bir mecra olarak yeniden tasarlanıyor.

Tüm dünyadan ayda 9.5 milyon kişinin ziyaret ettiği site, içerik ve fonksiyonellik açısından yenilenirken site üzerinden İstanbul'daki otellere de eşzamanlı olarak rezervasyon imkanı sunulacak. istanbul.com Avrupa kentlerindeki billboard'larla da tanıtılacak. İstanbul'la ilgili bir başucu yayını niteliğinde hazırlanan In İstanbul dergisinin ikinci sayısı ise 50 bin adet olarak yurtdışındaki büyük otel, restoran, kafe, havaalanları, turizm acenteleri, sağlık ve spor kulüpleri, sivil toplum kuruluşları ve yurtdışındaki fuarlarla Türk konsolosluklarına dağıtılacak. Dergide kentin tarihi ve turistik yerlerinin tanıtımlarının yanı sıra kültür ve sanat etkinlikleri, festivaller gibi çeşitli organizasyonların duyurularıyla da İstanbul'un canlı ve yaşayan kent imajı yerleştirilmeye çalışılacak.

Şehirlerin "canlı ve yaşayan kent" imajlarını devam ettirmek ve cazibe merkezi haline gelebilmeleri için kendi bünyelerindeki her türlü yeniliği duyurup kendilerini dünyaya anlatmak zorunda olduklarını söyleyen istanbul.com Genel Müdürü Canan Erdoğan Abdurrahmanoğlu, "Çünkü onlar birer marka. Marka olmuş veya olmak isteyen şehirler için de her türlü iletişim kanalı kullanılmalı. Net bir şekilde kendilerini ifade etmeleri sağlanmalı" dedi. Globalleşen dünyada Paris ve New York gibi dünya şehirlerinin bile kendilerini tanıtmaya ihtiyaçları olduğunu söyleyen Abdurrahmanoğlu, İstanbul'un sahip olduğu marka değerinin de yükseltilmesi için kentin tüm dünyaya doğru şekilde yansıtılması gerektiğini belirtti. Abdurrahmanoğlu, "2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul'un önündeki 4 yıllık süreçte bu unvana layık olduğunu kanıtlamak için çok çalışılması gerekiyor. İstanbul'un marka değerinin artırılması isteniyorsa öncelikle doğru iletişim araçlarıyla kenti tüm dünyaya anlatıp global arenada tüm dünya kentleriyle yarışan bir konuma getirmeliyiz" dedi.

Referans, Haber: Ceyda Çağlayan, 11.09.2006

ULUS 12 YILDIR KAN KAYBEDİYOR

 

Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Zafer Şahin, Ankara Büyükşehir Belediyesinin, Ulus ve çevresini kapsayan tarihi kent merkezi yenileme projesinin çağdaş şehircilik anlayışına aykırı olduğunu öne sürerek, “Ankara tarihi kent merkezi ve Ulus ihmaller, yanlış politika ve uygulamalar sebebiyle 12 yıldır kan kaybetmektedir” dedi.

Şahin, cuma günü düzenlediği basın toplantısında, Ulus, Kale ve Hamamönü bölgelerinin, geçen 10 yılı aşkın sürede kaderine terk edildiğini ifade ederek, “Plansız, imarsız ve kanunsuz hale getirilen Ulus'ta durumun değişmesi için şubemizce dava süreci de başlatılmış olmasına rağmen şu anda hiçbir yapı ruhsat alamamakta, hiçbir plan uygulaması gerçekleştirilememektedir” dedi.

Ulus ve çevresindeki tarihi yapıların korunamadığı için yok olup gittiğini savunan Şahin, Büyükşehir Belediyesince “şifa niyetine” bir tek esaslı tarihi yapı restorasyonu yapılmadığını öne sürdü.

Yeni planın “sözde” koruma ve güzelleştirme görüntüsü içinde, Ulus'un tüm dokusunu tahrip ettiğini kaydeden Şahin, yeni planın bölge için geriye dönülmesi çok zor yıkım kararı içerdiğini söyledi.

Ulus'un korunması için önerilerini dile getiren Şahin, planda tarihi kent merkezine ilişkin strateji ve müdahale biçimlerinin üniversitelerin, meslek odalarının ve sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla belirlenmesi gerektiğini belirtti.

Şahin, tarihi kent merkezindeki tüm tescilli yapıların vakit kaybedilmeden ve onaylı planlar doğrultusunda işlevlendirilip restore edilerek kente kazandırılması gereğine işaret etti.

Referans, 11.09.2006

ÇİZİMLERİ TAMAM

 

Rumelihisarı’nda "Boğazkesen Camii" olarak bilinen mescidin rölöve-restitüsyon-restorasyon çizimleri yapıldı.

Orijinaline uygun olarak 100 metrekare büyüklüğünde ve tek katlı olacak cami, konserlerin yapıldığı platformun tamamına yakınını kaplayacak. Proje kapsamında, beş aylık bir çalışmayla "Tarihsel Araştırma Raporu" hazırlandı. Raporda ressam Melling’in gravürlerinden, Gabriel’in Rumelihisarı restitüsyon çalışmasından, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden ve özellikle Boğazkesen Camii’nin vaziyet planının yer aldığı Ekrem Hakkı Ayverdi’nin "Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri" adlı eserinden yararlanıldı. Mescidin cepheden görüntüsünün bulunması amacıyla British Museum’a dahi başvuruldu ama böyle bir görüntüye ulaşılamadı. Kısmen ayakta kalan minare, mescidin yapım tekniği ve malzemeyle ilgili fikir verdi. Minareden alınan taş örnekleri üzerinde yapılan kimyasal analiz sonucunda, yapının yaşı belirlendi.



Arazisi toplam 515 metrekare olan caminin, tavanı ahşap kaplama yapılacak. Caminin çatısı yerden 8.5 metre, minaresi ise 21 metre yükseklikte olacak. Cami, üç sıra tuğla-bir sıra küfeki taşı döşenerek yapılacak. Caminin bir girişi, 16 penceresi olacak. Üstteki pencereler fil örgü pencere, alttakiler ise lokma parmaklıklı yapılacak.
  

Proje kapsamındaki yapısal değerlendirmede, Rumelihisarı Konserleri’nin verildiği betonarme sahnenin, mescidin temelinin bulunduğu sarnıca büyük bir yük uyguladığı belirtildi. Mescidin zeminin taşıyıcılığını güçlendirmek için sarnıç ile cami arasına çelik profil yerleştirilecek. 3 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun, kendisine gelecek projeyi onaylaması halinde restorasyon çalışmasına başlanacak.



İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, hisarın içinde eskiden bulunan mahalledekine uygun olarak iki-üç evi de yapmayı düşündüklerini söyledi. Böylece turistlerin sadece burçları, surları dolaşıp gitmeyeceklerini belirten Topbaş, "Burada, yorgunluk atma bir nefes alma, hisarla ilgili bazı objeleri satın alma, İstanbul hakkında bilgi alma, müzik dinleme fırsatı veren bir alan olabilir" dedi.
 

Yapılan araştırmalarda Rumelihisarı’nın burçlarında külahlar olduğunu söyleyen Topbaş, "Bu külahlar yerine konmalı mı bunu tartışmak lazım. Çok daha çarpıcı olur tabii ki" dedi. Boğazkesen Camii’ne yönelik Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatı olmadığını belirten Topbaş, şunları söyledi: "Basında çıktıktan sonra kendisi sordu. Teknik bilgi verdik. Orada bir cami var. Minare ben burada varım diyor, haykırıyor. Bunun altında kalkıp da ’Taksim’e cami yapıyorlar, Göztepe’ye cami yapıyorlar. Şimdi de bu.’ diyenler olabilir. Dünyanın bu kadar hızla değiştiği bir dönemde hálá bir yerlerde kalanların ifadesidir bu."

Hürriyet, Haber: Hasan Ay, 11.09.2006










KÜL OLAN YALI 'İSTİKLAL SAVAŞI GAZİSİ' ÇIKTI

 

Önceki akşam çıkan yangında tümüyle yanan Boğaz'daki Hafız Ahmet Paşa Yalısı'nın, Kurtuluş Savaşı'nda silah sevkıyatının üssü olarak kullanıldığı ve 1800'lerin ortalarında inşa edildiği ortaya çıktı.

Kurtuluş Savaşı'nda silah sevkıyatının üssü olarak kullanılan Kuzguncuk'taki Hafız Ahmet Paşa Yalısı, önceki gün çıkan yangınla kül oldu. Geçen yıl adı rant kavgalarına karışan yalının haksız biçimde 28 yıllığına kiralandığı iddia edilmiş, Ahmet Paşa'nın torunlarından Emine Oya Bostan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın duruma el koymasını istemişti. Önceki akşam çıkan yangına Üsküdar, Kadıköy ve Beşiktaş İtfaiye ekipleri kısa sürede müdahale etti. Ancak yalının ahşap olması nedeniyle alevler kısa sürede tüm binayı sardı. Yangın itfaiye ekiplerinin yoğun çabasına rağmen ancak 3.5 saatte söndürülebildi. Yalının 10 gün önce boşaltıldığı ve polisin yangının kasıtlı çıkarıldığı ihtimali üzerinde durduğu belirtildi.

Kuzguncuk Çarşı Caddesi, 20 numaradaki iki katlı ahşap bina, 1869-70 yılları arasında Mısır valiliği de yapan Köprülüzade Hafız Ahmet Paşa tarafından 1850'lerin sonlarında yaptırıldı. Bina, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından bir süre önce satıldı, ancak alan kişi ise yalının korunması ve bakımının yapılması için buraya bir aileyerleştirdi. Yalıyı daha sonra satın alan kişi de bir başkasına sattı. Yalıyı son satın alan kişi, evde oturan aileyi çıkarmak için aylarca uğraştı. Osmanlı sadrazamlarından Köprülü Mehmet Paşa'nın torunu Köprülü Hacı Hafız Ahmet Paşa tarafından kurulan "Mülhak Köprülüzade Hafız Ahmet Paşa Bini Numan Ağa Vakfı''na ait köşkün, 28 yıllığına haksız bir biçimde kiralandığı iddia edildi.

Ahmet Paşa'nın torunlarından Emine Oya Bostan, vakfın mallarının peşkeş çekilmesine izin vermeyeceklerini vurgulayarak, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın duruma el koymasını istedi. Ancak daha sonra Sahilhane'nin, kendisine bilgi verilmeden Vakfın Mütevellisi Esen Sabuncu tarafından 28 yıllığına A.C.C. Gıda Restoran ve Turizm İşletmecilik Limited Şirketi'ne restore amacıyla, ilk 3 yıllığına bin 950 YTL'ye kiralandığını belirten Bostan, mütevellinin, vakfın yararlarını düşünmesi ve kanunlara göre davranması gerektiğine dikkat çekti. İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nü de olaya seyirci kalmakla suçlayan Bostan, Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

Sabah, Haber: Yalçın Bel - Ercan Sarıkaya, 11.09.2006

TARİHİ KÖPRÜ 7 ASIRDIR HİZMET VERİYOR

 

Karaman’da 14. yüzyıl başlarında yapılan tarihi köprü, geçen yüzyıllara rağmen hala hizmet vermeye devam ediyor.

 

Karaman merkez Bucakkışla Köyü yanında, Göksu Nehri’nin Hadim’den gelen kolu üzerinde Karamanoğulları döneminde yaptırılan Bıçakçı Köprüsü, 700 yıldır hizmet veriyor. Kesme taştan yapılan köprünün, ulaşımda bugün bile bir alternatifi bulunmuyor.

Yetkililer, 10 köyün yanı sıra Ermenek ilçesini en kısa yoldan Karaman’a bağlayan Bıçakçı Köprüsü’nü, patika olan Ermenek yolunun asfaltlanmasından sonra büyük tonajlı araçların da kullanılmaya başlayacağını belirtti.


Ermenek yolunun tamamlanmasından sonra özellikle kömür kamyonlarının bu köprüden sık geçiş yapacağını ifade eden vatandaşlar, “Ağır tonajlı kamyonların geçmesiyle tarihi köprü zamanla zarar görecektir. Köprü, yıllarca bu yöreye hizmet etti. Gelecek kuşaklara sağlam bırakılması için yanına alternatif ikinci bir köprü yaptırılmasını istiyoruz” dedi.

Merhaba Gazetesi, 10.09.2006

LİSENİN ALTINDA
MAĞARA BULUNDU

 

Tel Aviv’de Rogozin Lisesi’nin öğrencileri artık arkeoloji dersleri için fazla uzağa gitmek zorunda değiller. Belediye işçileri sınıflarından birkaç metre uzaklıkta, antik çağlarda mezarlık olarak kullanılmış bir mağara ortaya çıkardılar.

 

Tel Aviv’de, Mesilat Haolim Caddesi’nde altyapı çalışmalarını sürdüren işçiler sürpriz bir arkeolojik keşif yaptılar. Tam Rogozin Lisesi’nin önü kazılırken, MÖ 1. yüzyılda mezar olarak kullanılmış çok büyük bir mağara açığa çıktı.

Şehrin baş arkeoloğu Yossi Cohen mağaranın 20 m uzunluğunda ve 4 m genişliğinde olduğunu, doğal yapının içinde kumtaşına oyulmuş üç ayrı odası bulunduğunu açıkladı.

 

Cohen’e göre 1950 li yıllarda, Rogozin Lisesi inşa edilmeden önce, arkeologların bu bölgede yer altı mezarları olduğunu tahmin etmişlerdi.

1964 yılında ise bölge sit alanı ilan edilmişti. Şimdi ise Tel Aviv Belediyesi, altyapı çalışmaları mağaraya hasar verdiği ve oyulduğu kaya çatladığı için, mağarayı korumaya almak konusunda kararsız.

Mağaranın bu şekilde korunması durumunda üstünden geçen yolun tamamen çökmesi ihtimali mevcut olduğu için doldurulması düşünülüyor. Ancak bundan sonra yeni yol inşaatı devam edebilecek.

Öte yandan sadece şu anda açığa çıkan kısmın doldurulması da sorunu halletmiyor çünkü Cohen’in bildirdiğine göre mağara okulun altına ve yeni yola doğru devam etmekte. Bu çelişkili durumun üstesinden gelebilmek için mağaranın tümünün önce arkeolojik olarak kazılmasına, ardından da doldurulmasına karar verildi.

Y NET NEWS, Haber: Roee Mendel, Der. Ali Yamaç, 04.09.2006





7 BİN YILLIK EVİN MODELİ YAPILDI

 

Aksaray’ın Çatalsu Köyü’nde bulunan 7 bin yıllık tarihe sahip Güvercinkayası’ndaki kazı çalışmalarında ortaya çıkan tek göz evin modeli yapıldı.

 

Kazı Başkanı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sevil Gülçur, Çatalsu Köyü’nde bulunan Güvercinkayası’nda 1996 yılında başlayan kazı çalışmalarının İÜ Bilimsel Araştırmalar Projeleri ve Aksaray Müzesi Müdürlüğü’nün desteğiyle sürdüğünü bildirdi. Güvercinkayası’nın, Orta Kalkolitik Çağa (MÖ 5200-4750) ait 7 bin yıllık bir tarihi geçmişe sahip olduğunu ifade eden Gülçur, bölgedeki çalışmalarla eski toplumların yaşamlarına ilişkin önemli bilgiler ortaya çıkarıldığını söyledi.

Güvercinkayası’nda planlı yerleşmenin örneklerinin görüldüğü o dönemde insanların savunma ihtiyacının önem kazandığını dile getiren Gülçur, konut planlarına bakıldığında blok olarak bitişik düzen tek göz evlerin ortaya çıktığını ve tüm odaların içten birbirine bağlandığını gördüklerini anlattı.

 

Dönem insanlarının tek göz evlerinde ocak ve kilerlerinin de bulunduğunu belirten Gülçur, şunları kaydetti:“İngiltere’den başlayan ve Kudüs’e kadar uzanan Roma hac yolunda bulunan Güvercinkayası, kültürlerin iç içe geçtiği bir yerde bulunuyor. Buradaki toplum, tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor çünkü kazılarda koyun, keçi geyik ve diğer av hayvanlarının kemiklerini bulduk. Kazı çalışmalarının bu yılki bölümünde, 7 bin yıl önceki yaşam alanını göstermek için tek göz evin modelini yaptık. Model evin inşasını Çatalsu köyünde oturan ve kazılarda çalışan 8 kadın ve genç kız ile 2 erkek yaptı. Evi 4 günde tamamladık.”

 

Model evi bölgeye gelenlere 7 bin yıl önce insanların nasıl bir evde yaşadıklarını göstermek ve bilgi vermek amacıyla yaptıklarını vurgulayan Gülçur, “Model evde ocak ve kiler gibi bölümler bulunuyor. 7 bin yıl önce de insanlar ocak ve kilerini tek göz evine yapmışlar. Bizim yaptığımız binlerce yıllık tarih hakkında biraz olsun bilgi veriyor” dedi.

Merhaba Gazetesi, 10.09.2006

GİLAN’DA 3000 YILLIK BİR SAVAŞÇI MEZARI BULUNDU

 

İran’ın Gilan Eyaleti’nde bulunan Kouramar Köyü’nde yapılan kazılarda kılıcını hala elnde tutan 3000 yıllık bir savaşçı bulundu. Kazıları yöneten arkeolog Mohammad Reza Khalatbari’ye göre aynı bölgede daha önce de kılıçları ile gömülmüş birçok iskelet bulunmuştu, ama ilk defa birisi kılıcını hala tutar durumda. Bölgede bulunan silahların çokluğundan burada MÖ 1. bin yılda yaşayan halkın çoğunlukla svaşçı oldukları tahmin edilmekte. Tüm ülkenin en büyük mezarlığı olan bölge burada oldukça kalabalık bir nüfusun yaşadığının da ispatı.

 

Khalatbari’nin belirttiğine göre kılıcını sol elinde, göğsüne ve başına doğru tutan ölü sağ tarafına doğru yan yatırılark gömülmüş. Kılıca ilave olarak mezardan çıkartılan buluntular arasında büyük bir kama, bazı toprak kaplar ve sürüngen şeklinde bir adet riton da mevcut.

CHN, Haber: Soudabeh Sadigh, Der. Ali Yamaç, 10.09.2006

KUTSAL EMANETLER ALLAH'A EMANET

 

Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Saadet Bölümü'nde sergilenen Sakal-ı Şerifler'den üçünün kaybolması üzerine başlatılan soruşturmanın, Sakal-ı Şerifler'le sınırlı olmadığı belirlendi. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak Kültür ve Turizm Bakanı Bakan Koç'a sunulan inceleme raporunda, envanterlerde kayıtlı Sakl-ı Şerifler'in kaybolması ve çeşitli tarihi eserlerin bakımsızlık nedeniyle zarar görmesinin, ihmalden kaynaklandığı savunuldu ve soruşturma başlatılması istendi.

Akşam Gazetesi'nin ele geçirdiği soruşturma yazısında, kaybolan Sakıl-ı Şerifler'in envanter kayıt numaraları da ayrı ayrı belirtildi. Bakan Koç'un, 'olur' verdiği soruşturma yazısında, müzenin Hırka-i Saadet Bölümü'nde korunan Hz. Muhammed'e ait kılıcın kabzasında kurt yenikleri bulunduğu, kime ait olduğu bilinmeyen tarihi bir asa kılıfının ise güvelendiği belirtildi. Soruşturma yazısında ayrıca çok sayıda eserde, noksanlık, paslanma, yıpranma, dökülme, çatlama, küflenme ve kararma bulunduğu da vurgulandı. Hırka-i Saadet, Şerifler Yalısı ve Arzhane ve Çeşmeli Sofa bölümlerinde korunan eserlerden bazılarının, gerekli bakım çalışması aksatıldığı için zarar gördüğü belirtildi.

Yazıda ayrıca, Topkapı Sarayı Müzesi eski Müdür Yardımcısı Hilmi Aydın ile Müze Kütüphanecisi Sevgi Ağca arasında gerçekleştirilen devir-teslim tutanağının örneği de yer aldı. Bu tutanak Topkapı Sarayı'nın içler acısı halini ortaya koydu. Hafta başında Topkapı Sarayı Müzesi'ne gidecek olan Kültür Bakanlığı müfettişleri, geniş kapsamlı bir soruşturma yapacak.

Yürek yakan tutanak :

21/130 Hz. Peygamber'in kılıcı Siyah kabzasında kurt yenikleri
21/65 Asa Kılıfı güve yenikli ve yırtık
21/132 Hz. Ömer'in kılıcı Kabzasının kadifeleri yırtılmış, kayışında kopukluk var
21/137 Hz. Davut'un kılıcı Kınının kaplandığı deri yırtık ve noksan
21/199 Buhurdan Üç ayağından ikisi kırık
21/211 Pencere perdesi Güve yenikli astarı yıpranmış ve yırtıkları var
21/487 Matara Küf lekeleri var üzerindeki yazı yer yer silinmiş
11/48 Levha Kurt yenikli boyada yer yer noksanlık var
11/85 Kabe örtüsü Çok harap
11/120 Kandil Askıları yok
57/4 Sedefli Aynalı Konsol Sedefleri dökülmüş
57/17 Sedefli Sehba Çatlak
57/48 Avize Bazı kristalleri dökük

Topkapı Müze Müdürlüğü görevini vekaleten yürüten Prof. Dr. İlber Ortaylı, müzedeki tarihi eserlerin gerekli bakım yapılmadığı için zarar gördüğü iddialarıyla ilgili olarak şunları söyledi: Müzenin, bakım onarım işleri geçmiş dönemlerde ehil olmayan kişilere yaptırılmış. Elbette yıpranır. Bir tarihte Harem Dairesi'ni beyaz çimento ile sıvamışlar. Şimdi Harem Dairesi nemden dökülüyor. Hazine Dairesi de aynı şekilde. Müzeler, Kültür Bakanlığı'nın kurulduğu 1971 yılından bu yana, bakanlıktan gerekli desteği görmedi. Adeta müzelerin kötülüğü için gayret sarf edildi. Bunun sonucunda da müzeler bu hale geldi.

Akşam, Haber: Volkan Yanardağ, 10.09.2006

ERMENİ VAKFINDAN RUM KİRACIYA TAHLİYE

 

Kadıköy Çarşısı'nın 122 yıllık ilk ticarethanesi, eski adıyla "İngiliz Kooperatifi"nin Rum kiracısı Hristo Curi, mülk sahibi Surp Takavor Ermeni Kilisesi Vakfı tarafından mahkeme kararıyla tahliye ediliyor.

Çevreci Prof. Kriton Curi'nin ağabeyi olan Hristo Curi, Koruma Kurulu'nun içindeki antika mobilyalarıyla birlikte koruma altına aldığı iki katlı binadan mahkeme kararıyla çıkarılmak istenmesini haksızlık olarak niteledi.



Hristo Curi, "Kira farkını yasanın emrettiği şekilde bankaya yatırmamıza rağmen bu karar nasıl çıktı anlamadım? Babam burayı 1923'te İngilizlerden devralmış. 50 yıldır özenle koruduğum bu mobilyaları nasıl tahliye edecekler" diye konuştu. Surp Takavor Ermeni Kilisesi Vakfı'nın avukatı Oya Öztürk ise, "Mobilyaların kendilerine ait olduğu nereden belli? Müvekkilim, bina ile birlikte, içindeki mobilyaların da malikidir" iddiasında bulundu.

Taraflar arasındaki ihtilaf, 2 yıl önce patlak verdi. Surp Takavor Ermeni Kilisesi Vakfı, kiracısı Hristo Curi ve Ortakları Ekonomik Koll. Şti'nin 2003-2004 kira farkını ödemediğini öne sürüp Kadıköy 3'üncü Sulh Hukuk Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme, vakfın, davalı şirketten toplam 21 milyar 94 milyon 500 bin TL kira farkı alacağına karar verdi. Vakıf, kararla birlikte icra takibine geçti. Hristo Curi, parayı icranın tebliğinden önce, vakfın Vakıflar Bankası Kadıköy Şubesi'ndeki hesabına yatırdığını belirterek itiraz edince takip durdu. Vakıf, bu kez Kadıköy 3'üncü İcra Mahkemesi'nden itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulundu. Bilirkişi, kiranın elden ödenmesi gereken borçlardan olduğuna dair görüş bildirdi.

Davalı, mahkemeye benzer bir davada davalı lehine alınan bir içtihat hükmü ile Prof. Cevdet Yavuz'dan hukuki mütalaa ve İstanbul Defterdarlığı'nın görüşünü sundu. Defterdarlık yazısında "kiracının ödeme şeklinin doğru olduğu", 10 milyar TL'nin üzerindeki ödemelerin Vergi Usul Kanunu'na göre banka ya da finans kurumu aracılığıyla yapılmasının yasal zorunluluk olduğu vurgulandı. Mahkeme, bunlara rağmen itirazı reddetti, tahliye kararı verdi. Karar Yargıtay'ca onandı.



Kadıköy Çarşısı meydanında, köşesinde iki yaşlı akasyanın yükseldiği tarihi binadaki İngiliz kooperatifi, halk arasında "İngiliz Pazarı" adıyla biliniyor. Haydarpaşa İstasyonu'nu inşa eden işçilerin yaptığı öne sürülüyor. Binayla yaşıt İngiliz Kooperatifi, av tüfeğinden zücaciyeye, iğneden ipliğe bin bir çeşit malı İngiltere'den getirip satmasıyla tanınıyordu. 6-7 Eylül 1955'te gayrimüslimlere ait binlerce bina gibi İngiliz Pazarı da saldırıya uğrar. Kepengini kamyonete bağlayıp kırdıktan sonra yağmalanır. Dükkan, şimdi de tahliye ile yüz yüze.



1996 yılında, bir konferans dönüşü uçakta kalp krizi geçirerek vefat eden, adına her yıl çevre ödülleri verilen, park yapılan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kriton Curi'nin ağabeyi Hristo Curi, Cumhuriyetle yaşıt işletmeyle arasındaki duygusal bağı şöyle anlattı: "Şu döşemelerde babamın saç telleri var. Mobilyaların kimisi babamdan, kimi öncesinden kalma. Korumu Kurulu'na başvurduk. Bina gibi içindekileri de koruma altına aldı. Sözleşmeler düzenli olarak yenilenmiş. Cumhurbaşkanları, büyükelçiler, kimler geçmedi ki buradan, her köşesi anılarla dolu. Burada yaşlandım, ömrüm yettiğince de kalmak istiyorum."

Hürriyet, Haber: Ali Dağlar, 10.09.2006

OYLUM HÖYÜK'TE KAZI ÇALIŞMALARI

 

Kilis'te bulunan Oylum Höyük'te, 17. dönem kazı çalışmalarının sona erdiği bildirildi. 

Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Atilla Engin, Oylum Höyük'te sürdürülen kazı çalışmalarının bu yılki kısmının tamamlandığını söyledi. Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Özgen başkanlığında 17 yıl önce başlatılan kazılarda önemli sonuçlar alındığını ifade eden Engin, 2006 yılı için tahsis edilen ödeneğin bitmesiyle birlikte, çalışmalara gelecek yıla kadar ara verildiğini kaydetti. 17. dönem kazı çalışmalarının, Oylum Höyük'ün yaklaşık 200 metre güneybatısındaki bazilika alanında sürdürüldüğünü ifade eden Engin, "Çalışmalarda milattan sonra 6. yüzyıla ait, tabanları mozaik döşemeli bir bazilika yapısının doğu, batı ve güney bölümleri açığa çıkartılmıştır. Doğu bölümünde; daha önceki yıllarda yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılan apsis bölümünün ilk izleri kuzeye doğru takip edilerek, güneydeki ilk mekan şapel olmak üzere, diakonikon (apsis güney mekanı) ve ana apsisisin temeli ortaya çıkarılmıştır. Apsis kuzey mekanının (prothesis) ise temel izleri kısmen görülmekle birlikte tahribatın yoğun olması nedeniyle günümüze gelemediği görülmüştür. Bu bölümde kısmen korunmuş olan geometrik motifli bir mozaik kaplama gün ışığına çıkartılmıştır. Kazılarda; bazilikanın bir deprem sonucu yıkılmasından sonra Ortaçağ'a ait 2 farklı yerleşim evresinin ve mezarların bulunduğu saptanmıştır. Bazilika yapısının batısında yer alan uzun dikdörtgen avluda lahit ve basit toprak mezarlar bulunmuştur. Yapılan çalışmalarda çeşitli kaplara ait seramik parçaları, aydınlatma araçlarına ait cam parçaları, Roma ve İslam dönemlerine ait süs eşyaları ile çok sayıda bakır, bronz ve gümüş sikke elde edilmiştir" dedi.

Kilis Kent Haber, 09.09.2006

ARKEOLOJİ ESERLERİ KAYIT ALTINA ALINACAK

 

Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ), Arkeoloji Bölüm Başkanlığı'nda gerçekleştirilen "Asi Vadisi ve Asi Deltası Arkeoloji Projesi" kapsamında; Antakya, Samandağ, Altınözü ve Yayladağı bölgelerinde yer alan arkeolojik dokunun kayıt altına alınacağı bildirildi.

Projenin yürütülebilmesi için Leipzig Üniversitesi, Halle Üniversitesi, Dresden Üniversitesi ve Japonya Kültürel Mirası Koruma Enstitüsü'nden katılan arkeolog, mimar ve harita mühendislerinden oluşan 27 kişilik bir ekip kuruldu. Projenin başkanı ve aynı zamanda Mustafa Kemal Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hatice Pamir, proje sayesinde bölgede bulunan arkeolojik dokunun kayıt altına alınacağını aktardı. Söz konusu proje ile tarım ve imar gibi uygulamalar nedeniyle arkeolojik alanlara zarar verilmesinin önüne geçileceğini hatırlatan Pamir, proje içerisindeki ekibin 13 Ağustos'ta çalışmalarına başladığını ifade etti.
Vatan, Haber: Mehmet Adnan Tınk, 09.09.2006

TARİHİ MEZARLIK SAHİPSİZ KALDI

 

Van Kalesi'nin kuzeyinde yer alan ve içinde Kurtuluş Savaşı döneminde şehit olanlarının da bulunduğu bildirilen şehrin en eski tarihi mezarlığı, defineciler, çocuklar ve sorumsuz ziyaretçiler sebebiyle adeta talan edildi. Çevre duvarları yıkılan, mezar taşları parçalanıp delik deşik edilen mezarlığa, sit alanı içinde bulunduğu için müdahale edilemezken, hangi mahalle muhtarlığının sorumluluk alanında olması da tartışma konusu oldu. 

İçerisinde Galip Paşa ve Şeyh Abdurrahman Baba'nın türbesiyle bu isimle anılan caminin bulunduğu mezarlığın adeta talan edilmesi, ziyaretçiler ve çevre halkı tarafından tepkiyle karşılanıyor. Sit alanı olduğu için kimsenin ilgilenmediği, kaderine terk edilen mezarlıklar, gece köpek ve define avcılarının uğrak yeri olurken, gündüzleriyse kabirlerin üzerlerinde, çevresinde çocuklar oyun oynuyor. Mahalle sakinleri, yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olan tarihi cami ve mezarlıkların tahrip edilmesinin insanlık ayıbı olduğunu ifade ederek, buranın koruma altına alınarak tarihi görünüme yakışır bir şekilde onarılması gerektiğini beklediklerini kaydetti. Mahalleliler, "Buranın bekçisi, bakıcısı olmadığı için her geçen gün daha da tahrip ediliyor. Sit alanında diye ilgilenen de yok. Geceleri define avcıları tarafından kazılan birçok mezarlık yağmalanmış durumda. Birçok kabrin taşı da kırılmış vaziyette. Gündüzleriyse günboyu çocuklar mezarlıklar üzerinde dolaşıyor, sorumsuzlar çevreyi tuvalet olarak kullanıyor. Birçok insan, para vermeden gezmek için mezarlığın içerisinden geçerek kaleye çıkıyor" dedi. 

Bölgenin birçok açıdan Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nü, Van Belediyesi'ni, İl Özel İdaresi'ni ve Kültür Müdürlüğü'nü ilgilendirdiğini, bu yüzden arada kaldığını anlatan mahalle sakinleri, "Buraya gelen yerli ve yabancı turistler gördükleri bu manzara karşısında bizi kınıyor. 'İnsan tarihine, değerlerine, büyüklerine böyle mi saygılı olur' diye bizi ayıplıyorlar" diye konuştu. 

Belediye yetkilileri, sit alanı içinde olan mezarlığa müdahale edemediklerini söylerken, alanın hangi mahalle muhtarlığının sorumluluğunda olduğu da ayrı bir tartışma konusu oldu. Konuyla ilgili değerlendirmelerini almak için telefonla görüşülen Yalı Mahallesi Muhtarı Eyyüp Honca, bölgenin mahalleleri sınırları içerisine girmediğini, Buzhane Mahallesi'ne ait olduğunu kaydetti. Buzhane Mahallesi Muhtarı Hamdi Zengin de, mezarlığın Selimbey Mahallesi'ne ait olduğunu söylerken Selimbey Mahallesi Muhtarı Hüsnü Avcı da, belirtilen bölgenin Yalı Mahallesi sınırları içerisinde bulunduğunu söyledi.

Van Kent Haber, 09.09.2006

TAŞKÖPRÜ'DE ROMALILARIN VİLLALARI BULUNDU

 

Kastamonu’nun Taşköprü İlçesi'nde geçtiğimiz ay kazı çalışmalarına başlanan Pompeiopolis Antik Kenti’nde geç Roma dönemine ait “villa” bulundu.

Almanya Münih Üniversitesi’nin Taşköprü Belediyesi’yle ortaklaşa yürüttüğü kazının başkanı Doç. Dr. Latife Summerer de, 6 hafta gibi kısa bir süre zarfında beklentilerinin çok üzerinde bir durumla karşılaştıklarını ve geç Roma dönemine ait bir villaya ulaştıklarını belirtti.

Yürüttükleri kazı çalışmasında 2 amaçlarının olduğunu ifade eden Summerer, bunlardan birincisinin Roma mimarisinin ne şekilde yapılandığını ortaya çıkarmak olduğunu ikincisinin ise şehir yapılanmasındaki katmanlaşmayı belirlemek olduğunu dile getirdi.
Çok kısa bir sürede geç Roma dönemine ait bir villaya ait mozaiklere ulaştıklarını söyleyen Doç. Dr. Summerer, “Zımbıllı Tepesi’nde 6 km karelik bir alanı kapsayacak şekilde kazı çalışması yapmaktayız. Buradan Roma villasının yanı sıra büyük bir Roma Hamamı, antik bir köprü, antik tiyatro ve mabet gibi kalıntılara da ulaşmayı umut ediyoruz” şeklinde konuştu.

Almanya Münih Üniversitesi, İsviçre Basel ve Zürih Üniversitelerinden arkeologlar tarafından yürütülen bu yıl 6 haftalık bir çalışmayı kapsayan Pompeiopolis kazısı önümüzdeki yıl temmuz ayında başlayıp eylül ayının sonunda bitecek.

En az 10 yıllık bir çalışma sürdüreceklerini belirten Doç. Dr. Summerer, uzman ve arkeologların burayı Efes Antik Kenti’ne benzetmeleri konusunda ise şöyle konuştu; “Pompeiopolis’te, Efes Antik Kenti gibi Romalıların kurmuş olduğu bir kent fakat Pompeiopolis’i Efes’ten farklı kılan en büyük özellik, Efes, Romalıların başka bir kentin üzerine kurduğu bir şehir iken, Pompeiopolis Antik Kenti Romalılar tarafından sıfırdan inşa edilen bir kenttir. Bu konu bizim için Romalıların MÖ 1. yüzyılda Kuzey Anadolu’ da uyguladıkları Romalılaştırma politikası ve şehircilik anlayışları yani Romalıların bir şehir kurmaya başlayınca neyi göz önünde bulundurduklarını görmemize de yardımcı olacak.”

Taşköprü Belediye Başkanı Hasan Altan’da, yıllardır hayalini kurduklarını kazı çalışmalarını hayata geçirdiklerinden dolayı mutluluk duyduğunu belirterek bunun Karadeniz Bölgesi’nin eksik pay aldığı turizm pastasından gerektiği payı almasına da ön ayak olacağına inandığını belirtti. Altan, geç Roma dönemine ait villaya ve mozaiklere ulaşan uluslararası kazı ekibinin çalışmaları ve Pompeiopolis Antik Kenti’nin gün yüzüne çıkartılması için ellerinden gelen desteği de esirgemeyeceklerini ifade etti.

Kazı çalışmalarıyla, MÖ 64 yılında Roma İmparatorluğu`nun idaresine geçmesiyle başkent olan Pompeipolis Antik Kenti’nin Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Pontus Rum, Roma ve Bizans dönemindeki medeniyet ve uygarlıklara da ışık tutması bekleniyor.

Kastamonu Postası, 09.09.2006

TARİHİ ESERLER KORUMA ALTINA ALINACAK

 

Muş Valisi İbrahim Özçimen, Bulanık İlçesi'ne bağlı Mollakent Beldesi ile Esenlik köyünde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan tarihi eserlerin korunması ve gün yüzüne çıkarılması için çalışmalar başlatıldığını söyledi. 

Muş Valisi İbrahim Özçimen, Bitlis Vakıflar Bölge Müdürü Mirze Irmak ile Bulanık İlçesi'ne bağlı Mollakent Beldesi ile Esenlik köyünde bulunan tarihi eserleri inceledi. Selçuklular döneminden kalan, mezarlar, camii ve medreseleri inceleyerek, bunların koruma altına alınması gerektiğini kaydeden Vali Özçimen, Esenlik ve Mollakent'te bulunan tarihi eserlere gerekli önemin verileceğini ve bu eserlerin gün ışığına çıkarılacağını aktardı. Özçimen, "Bölgemizde tarihi eserler var. Ama biz bu işi şimdiye kadar inceleyip, tespitini tescilini yeterince yapamadık. Esenlik Köyü ve Mollakent Beldesi'nde bulunan tarihi eserlerle ilgili bilgi aldım. Bugüne kadar bu bölgeye gerekli önemi gösterememişiz. Bitlis Vakıflar Bölge Müdürü'nün katkılarıyla Van 100. Yıl Üniversitesi'nden bir hocamızla görüştüm. Bu bölgeyle ilgili olarak yapılmış bir mastır tezini alacağım. Daha sonra, bize, köylülere ve Ankara'ya düşecek işler var. Tüm gelişmeleri Ankara'ya intikal ettireceğiz" dedi. 



Tarihi eserlerin bu ülkenin tapuları olduğunu vurgulayan Özçimen, "Bin yıl önce buraya gelmişiz ve mührümüzü vurmuşuz. Sultan Alparslan ve Malazgirt Zaferi biliniyor. Ama öncesi Ahmet Yesevi ve talebeleri buralara gelmiş ve halkı olgunlaştırmışlar. Bitlis'in Ahlat İlçesi'nde ve buralarda bunun izlerini görüyoruz. Buraya kendi ruhlarının dokularını işlemişler. Taşlara, kapılara, ahşaplara işledikleri gibi ruhlarının zenginliklerini buradaki halka vermişler. Tarihi eserler neredeyse yok olmak üzere. Tarihi eserlere sahip çıkmamız gerekiyor. Bu eserlerin sadece Türk halkının değil bütün dünyanın önüne çıkarılması gerekiyor. Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde çalışmalar devam edecektir" dedi. 

Mollakent Beldesi ve Esenlik köyünde incelemelerde bulunan Bitlis Vakıflar Bölge Müdürü Mirze Irmak da yaptığı açıklamada, Muş Valiliği'nin talimatları doğrultusunda çalışma başlatıldığını söyledi. Mirze Irmak, "Esenlik Camii'nin onarımı ve tuvaletle abdesthane yapılması için Muş Valiliği'nin bir talimatı oldu. Bunun üzerine biz proje hazırlayarak Erzurum Vakıflar Bölge Müdürlüğü Koruma Kurulu'na gönderdik. Bu projemiz kurul tarafından onaylandı. Ancak mülkiyet konusunda sıkıntı var. Camiinin mülkiyeti köy tüzel kişiliğine ait olduğu için bizim camiye bir masraf yapma durumumuz söz konusu değil. Ancak Muş Valiliği'nin talimatı doğrultusunda tarihi bir eser olan camiinin onarıma ihtiyacı olan kısımlarını onarmayı planlıyoruz" diye konuştu. 

350 hane ve 2 bin 500 nüfuslu Mollakent Beldesi'nde Selçuklular döneminden kalan abdesthane de incelemelerde bulunan Muş Valisi İbrahim Özçimen, köylülere kızdı. Abdesthanenin onarımını yaparak tarihi dokusunu bozduklarını gören Vali Özçimen, köylülerin kaş yapmak isterken göz çıkardıklarını söyleyerek, tarihi eserlerin korunması gerektiğini vurguladı.

Muş Kent Haber, 08.09.2006

MEYDANCIK'TA TAŞ MAĞARA KEŞFEDİLDİ

 

Artvin'in Şavşat İlçesi Meydancık Beldesi'nde, bugüne kadar saklı kalan bir mağara ortaya çıkarıldı. 

Meydancık Beldesi'ne bağlı Taş Köprü Mahallesi'nde bulunan ve Tamara döneminde inşa edildiği tespit edilen 1 metre uzunluğundaki odalar halinde taşlarla bölünen taş mağara, görenleri şaşırtıyor. Mahalle sakinlerinden emekli öğretmen Mehmet Keskin, "Tamara döneminde bir nevi sığınak olarak kullanılmış. Mağarada yiyecek ve önemli eşyaların saklandığı bölümler var. Bugüne kadar burası saklı kalmış. Tanıtımı yapılmamış. Buranın turizme kazandırılmasını istiyoruz" dedi.

İsmail Yazar adlı vatandaş ise, "Mağaranın önünü taş kapattığı için içeri giremiyoruz. Ama içeride sağa sola ayrılan yollar var. Bir arkadaşımla mağaranın içine kaybolmayalım diye iple girdik. İçeride çok sayıda oda var. Bir odanın kapısı demirden yapılmış ve kapısında 500 kilo ağırlığında kilit var. Kilidini varyozla kırmaya çalıştık ama nafile iz bile yapmadı" şeklinde konuştu. 

Artvin Turizm Müdür Vekili Servet Tüylüce de, "Buranın yapılacak restorasyonla turizme kazandırılması gerekiyor. Buranın yiyeceklerin uzun süreli olarak saklanabileceği ve sığınak gibi bir yer olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.

Artvin Kent Haber, 05.09.2006






EPİLOG





Bu dizide, yaklaşık beş ay boyunca her hafta, Anadolu tarihinden koparılan bir başka sayfanın hikayesini okudunuz. Bu hikayelerin bazıları yüzlerce, bazıları ise onlarca yıl öncesine ait idi. "Koparılan Sayfalar” ile anlatmaya çalıştığımız, kaçak veya bilimsellikten uzak kazılar ile ait oldukları yerlerden farklı coğrafyalardaki müzelere veya koleksiyonlara taşınan eski eserlerin, aslında kocaman bir tarih kitabının “Koparılan Sayfalar”ı olduklarıydı. O sayfalar koparıldıkça, kitabın önce bazı bölümleri, sonra da bölümler arasındaki bağlantılar anlaşılmaz hale gelmekte.

Bir ülkenin, kendi topraklarında bulunmuş eski eserlere ait mülkiyetinin korunması gerekliliği birçok değişkeni olan, oldukça ince ve tartışmalı bir konu. En önemli incelik ise tarihsel süreçten gelen böylesi bir mülkiyetin kime ait olduğu. Bir örnek vermek gerekirse: Yıllar önce, Focus Dergisi'nin bir sayısında, “Hırsız Müzeler” başlığı ile bir yazı yayınlanmıştı. Yazıda, “Hırsız” sıfatına sahip müzelerden birisi de Berlin Müzesi'ydi. Örnek olarak verilen ise, bu müzede sergilenen Babil İştar Kapısı'nın aslan frizleriydi. Bu frizler, yıllar önce Babil'den Almanya'ya taşınmıştı. Ama aynı aslan frizleri bugün İstanbul'daki Şark Eserleri Müzesi'nin de duvarlarını süslemekte. Fark ne? Fark, Irak'ın eskiden Osmanlı toprağı olması, ama Alman toprağı olmaması mı? Bunu söylediğiniz an, 50 yıl önce Fransızların Cezayir'de veya Kamboçya'da buldukları tüm eserleri Louvre'a, Rusların da Moğolistan ve Tacikistan'daki eserleri Hermitage'a taşımalarını haklı bulmuş olursunuz.

Bu mülkiyet konusundan bağımsız olarak, Anadolu gibi az gelişmiş topraklardan Batıya doğru yapılan eski eser kaçakçılığı ile ilgili üç temel sebep mevcut. Asıl acı olan ise, aşağıda vurgulanan bu üç temel sebep veya sorunun Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne fazla değişiklik göstermemesi:


Genel Bilgisizlik ve Umursamazlık

Burada kasdettiğimiz Osmanlı devlet ricalinin eski eserlere karşı bilgisizliği ve ilgisizliği, yoksa halkın değil. Devletin böylesi bir tutum içinde olduğu bir ülkede halkın özeninden bahsetmek dahi anlamsız. Geçtiğimiz haftalar boyunca "Koparılan Sayfalar” da okuduğunuz birçok eski eser nakliyatı Osmanlı Devleti'nin izni ile yapılmıştı. Çoğunlukla da verdikleri iznin anlamını dahi bilmiyorlardı. Berlin'de bulunan Bergama Zeus Altarı'nın ne şekilde taşındığını, izinlerin nasıl alındığını ve kimlerle nasıl pazarlık yapıldığını anlatan birçok yayın var. Ama, bu bilgilerden bağımsız olarak, Carl Humann'a bu iş için gerekli tüm paranın devlet bütçesinden ödendiğini; buna karşılık Zeus Altarı'nın Berlin'e götürülmesi için 1878 yılında yazılı izin veren padişah 2. Abdülhamid'in, taşınmasına izin verdiği nesnenin ne olduğuna dair en ufak bir fikri bile olmadığını bilmem yazmaya gerek var mı? Ya da başka bir örnek verelim; Fatih'in Bellini tarafından yapılmış portresi bugün Londra National Gallery'de asılıdır, ama bu eserin orada olmasının asıl suçlusu, onu İstanbul'da bir evde bulup satın alan Layard mı, yoksa onu, gözünün önünden kalksın diye, saraydan çıkartıp birilerine hediye eden II. Beyazıt mı sizce? Osmanlı'dan günümüze bu konuda yaşanan yegane değişiklik, bilgisizliğin devlet ricalinden halka kayması. İlgisizlik ise geçen tüm bu yüzyıllar boyunca fazla değişmedi...


Para

Bu, Osmanlı'dan günümüze kadar fazla değişmeyen bir sorun, yegane fark, yabancıların eski eserlere ödedikleri paraları eskiden devlet alırken, şimdi kaçakçı ve aracıların alıyor olması. Rönesans'tan itibaren Avrupa'lı entellektüeller arasında Batı sanatının kaynaklarına, yani Yunan ve Roma sanatına hayranlık ve özlem nerede ise soyluluğun vazgeçilmez işareti kabul edilmiştir. Bu tutku, beraberinde, eski eserlere büyük bedeller ödenmesini de getirmiştir. Ne de olsa Avrupa'da yüzyıllardır soylu ve aristokrat olmanın bedeli bu eserlere sahip olmaktı ve bu eserlere yönelik talep arttıkça bedeller de yükselmişti. Bugün de değişen hiçbir şey yok. Avrupa ya da ABD'de herhangi bir antika galerisindeki etiketler, bırakın sıradan vatandaşları, birçok zenginin dahi ulaşamayacağı seviyededir. Bu da çağdaş aristokratlığın fiyatı herhalde. Öte yandan, ICOM İngiltere tarafından desteklenen ve Neil Brodie, Jenny Doole ve Peter Watson tarafından 2000 yılında hazırlanan “Stealing History” isimli raporda oldukça ilginç bölümler mevcut. Bu rapora göre, belgelenmiş kaçak eski eserler arasında, ilk bulan şahsın aldığı para hiçbir zaman eserin son satış fiyatının %1,5'undan daha fazla olmamakta. Diğer bir deyişle, kaçırılan eserlerin bedellerinin % 98,5'u yurt içi ve yurt dışı aracıların cebine giriyor.


Tahribat

“Yerinde kalsa idi tahrip olacaktı” sözü, eski eserleri kendi ülkelerine götüren Avrupalıların en ciddi savunma zeminidir. Kaldı ki, bugün dahi aynı sorun yaşanmıyor mu? Bir eski eser yurt dışına kaçırılıp bir müzayedeye çıktığında kıyametleri kopartıyor; buna karşılık, “yerinde güzel olan” bu eserlerin yine yerinde tahrip edilmesine ise kimsenin sesi çıkmıyor. Örnek mi istiyorsunuz: Miletopolis ve Termessos Minor antik şehirleri yabancılar tarafından yağmalanmadı, 1970'li yıllarda karayolları tarafından içinden yol geçirilerek tahrip edildi. Aynı şekilde, TAY Projesi'nin yıllardır ısrarla yayınladığı Tahribat Raporları'nda yer alan tarihöncesi yerleşmelerin çok büyük bir bölümü, plansız tarımsal faaliyetler, kaçak kazılarla talan ya da bazı resmi kurumlarca yok edilmedi mi? Ya da, Atatürk Barajı göl alanında kalacak eski çağlara ait yerleşmelerde yapılan kurtarma kazılarının toplam bütçesinin bu barajın temel atma töreni için harcanan paradan daha az olduğunu biliyor muydunuz? Şimdi, tüm bu kültür varlıkları için "Gerekirse tahrip olsun, ama bu topraklarda kalsın" diyebilir miyiz? Yıllar önce British Museum'u ilk defa gezdiğimde Nereid Anıtı'nın önünde uzunca bir zaman geçirdim. Benim bu ilgimi gören yaşlı müze bekçisi ile sohbete koyulduk. Ben “Bunu benim ülkemden söküp buraya taşıdınız” havasında bir söz sarf ettiğim zaman, yaşlı bekçinin verdiği cevabı hala hatırlarım: “Fena da etmemişiz. Bak burada milyonlarca insan görüyor, ülkenizin reklamı oluyor. Orada kalıp Kınık'ta (aynen böyle, “Xanthos” değil, “Kınık” demişti o yaşlı bekçi) bir camiye taş mı olsaydı yani?”. Sizce haksız mıydı? “Çalmasınlar” diyoruz ama çalmadıklarını koruyabiliyor muyuz? Birileri yıllar önce Miletopolis, Termessos Minor ya da Hasankeyf'te veya Samsat'ta kazı yapıp buldukları eserleri yurt dışındaki bir müzeye taşımış olsalar bugün onları eleştirebilecek miydik?


"Koparılan Sayfalar” da çıkan “Kaçakçıların Sevdiği Şehir: Aphrodisias” yazısında okuduğunuz gibi, Osman Hamdi Bey'in çabaları ile 1905 yılında çıkarılan “Asar-ı Atika” ile ilgili kanun bile, yabancı kaçakçılar üzerinde fazla etkin olamamıştı. Fakat, Osmanlı döneminden farklı olarak, eski eserlerin Anayasa güvencesi ile koruma altına alındığı ve alınıp satılmasının 2863 sayılı yasaya göre ciddi bir suç olduğu günümüz Türkiye'sinde, eski eser kaçakçılığının hem mal sahibi, hem kaçakçı, hem de alıcı tarafından açıklanabilir herhangi bir savunma veya gerekçesi söz konusu dahi olamaz. Öte yandan, Anayasa'da açıkça belirtildiği şekilde, devlet de bu eserlerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasından sorumludur.

Eski eser kaçakçılığının önlenmesi, bu kitaptan daha fazla "Koparılan Sayfalar” olmaması için neler yapılabilir? Talebin olduğu her yerde, öyle veya böyle bir arz olacağı kesindir. Talep var oldukça, arzı kontrol altına almaya çalışmak ise hem yorucu, hem de faydasız bir çabadır. Dolayısıyla, her köyün en az bir definecisinin olduğu ülkemizde tek tek kaçakçılarla, yani bu işin arzı ile uğraşmaktan öte, bir takım geniş çerçeveli tedbirlere ihtiyaç olduğu artık aşikardır. Bu tedbirler de yurt içinde ve dışında eski eser talebini kısmaya yönelik olmalıdırlar. Çok zor, ya da ütopik mi? Her köyün definecisini, kaçakçısını veya bunların yurt içi ve yurt dışındaki aracılarını yakalamaya çalışmaktan daha zor değil aslında.


Aşağıdaki birkaç öneri bu aşamada aklımıza gelenler:

Yıllar önce bir yazısında Sayın Nuşin Asgari'nin önerdiği “ödünç verme sistemi” kaçakçılığın önlenmesinde etkili bir adım olabilir. Yabancı müzeler, kaçakçıların getirdikleri sorunlu eserlere yığınla para ödeyeceklerine, Türkiye'ye 3-5 yıllık kira bedeli ödeyebilirler. Böylece yurdumuzun müze depolarında bekleyen eski eserler yurt dışındaki müzelere, belirli bir kira karşılığı uzun dönemli ödünç verilerek Türkiye'ye hem finansal, hem de tanıtımsal yarar sağlanabilir. Son yıllarda İtalya'nın bu konuda nasıl davrandığına bakarak yeterince ders alabiliriz.

Müze depolarında bekleyen eski eserlerin fazla adetli mükerrerleri ya satılmalı, ya da yurt dışında bulunan farklı eserlerle takas edilmelidir. Örneğin, depolarda onbinlerce kandil ve anfora var. Bu kandillerin büyük bir kısmı yapıldığı zaman bile işporta malı idi. Bugün, teşhir edilmesinin imkansızlığı bir yana, müze depolarına bile yük olan bu eserleri onlara sahip olmayan ülkelerle paylaşabiliriz. Yıllar önce bir Kazı Sonuçları Sempozyumu'nda, bir arkeolog tarafından dile getirildiğinde, dinleyicilerin kahkahaları ile karşılanan bu öneri, İsrail tarafından yıllardır uygulanmaktadır ve fazla sayıdaki mükerrerlerin paylaşımı açısından çok mantıklı bir çözümdür.

Aynı şekilde, yabancı kazıların buluntularını, kendi ülkelerinde dönemsel olarak sergileyebilmelerine de imkan tanınmalıdır. Böylesi bir yaklaşım, onların da içinde bulundukları finansal sorunlara katkı sağlayacak ve kazılarını güçlendirecektir. Unutmamak gerekir ki, her arkeolojik kazı, kazılmamış sahalarda meydanı boş bulan kaçakçılar için ciddi bir engeldir.

Öte yandan, bu tür yardımcı ve destekleyici çabalara rağmen hala Türkiye'den kaçırılmış eski eser almakta veya aldıklarını geri vermemekte direnen yabancı müzelere, bu müzelerin yöneticilerine ve koleksiyonerlere daha ciddi, daha kararlı ve uzun vadeli tavır alınmalı ve yaptırımlar uygulanmalıdır.

Eski eserlerin yurt dışına kaçırılmasını engellemek için, yurt içinde koleksiyon yapılmasına olumlu yaklaşmak, kaçak kazılara engel olmamaktadır. Bu durumda, talebin ve dolayısıyla arzın sadece yönü kaymaktadır, o kadar. Kanunun izin vermemesine rağmen günümüzde artık birçok yerli müzayedeye kaçak kazılar sonucu bulunmuş Selçuklu metal eserlerinin çıkması ve açıkça yapılan bu satışlara göz yumulması da bu durumun somut bir ispatıdır.

Arkeolojik kazılara finansal destek veren şahıs veya kurumların bu harcamalarını kurumlar veya gelir vergisinden düşebilmeleri nerede ise tüm Avrupa ülkelerinde ve ABD'de yürürlükte olan, son derece yararlı bir uygulamadır. Türkiye'de henüz yürürlükte olmayan bu sistemin uygulamaya konması arkeolojiye ve eski eserlerin korunmasına büyük destek sağlayacaktır.

Müzeler belediyelere değil, belediyeler müzelere destek olmalı ve devlet artık müzeyi bir kazanç kapısı olarak görmekten vazgeçmelidir. Müze gelirlerinin tümü olmasa bile, belirli bir oranı müzelere bırakılmalı ve müzelere eski eser getiren köylülere paraları en kısa zamanda ödenmelidir.

Bunu yazmaktan utanıyorum ama, envanter, hatta görsel envanter olmadığı sürece müzeden çalınan bir eseri geri almanın imkansızlığı bilinmeli ve artık Türkiye müzeleri envanterlenmelidir.

Kaçakçılık cezaları daha sert ve caydırıcı olmalıdır. Böylece, Edip Telli ve Aydın Dikmen'lerin ara sıra hapse girip, ardından tekrar bu ticarete dönebilmelerine imkan tanınmamalıdır.

Son olarak, eski eser kaçakçılığının en önemli engelleyici unsurlarından birisinin arkeolojik kazılar olduğu göz ardı edilmemeli, yerli veya yabancı, tüm arkeolojik kazılar sürekli olarak desteklenmelidir.

Aslında tüm bu uzun yazılara hiç gerek yok, çözüm çok ama çok basit:

Bu toprakların, tüm geçmişi ile bize ait olduğunu anladığımız ve “bu topraklarda bir kiracı gibi değil ama, ev sahibi gibi” oturmayı becerebildiğimiz gün birçok şey hallolacak...


Ali Yamaç



Başlık resmi: Layard tarafından Nimrud'da bulunan kanatlı aslan heykeli British Museum'a taşınıyor. Illustrated London News, 28 Şubat 1852









3 - 9 Eylül 2006

MOLLA YEGAN MEDRESESİ KÜLTÜR MERKEZİ OLACAK

 

Bursa'da Yıldırım Belediyesi, `Tarihi ve Kültürel Mirasımızı Koruma ve Yaşatma` projesi kapsamında ilçenin önemli tarihi eserlerinden biri olan Molla Yegan Medresesi`ni restore ediyor.

 

Dün başlanan restorasyon çalışmaları 7 ay sürecek ve kaybolmaya yüz tutmuş Molla Yegan Medresesi ticaret ve kültür merkezi olarak Yıldırım İlçesi'ne hizmet verecek.
Bursa Olay, 09.09.2006

ÇORUM SAAT KULESİ'NİN RESTORASYONU DURDURULDU

 

Çorum Belediyesi tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığının katkıları ile 189 bin YTL'ye restore edilen 112 yıllık Saat Kulesi'nde 15 Temmuz 2006 tarihinde başlayan restorasyon çalışmaları durduruldu.

Saat kulesinin restorasyonunda kullanılan taşların orijinaline uygun olmadığı ve restorasyon için izlenen yolun da yanlış olduğu iddiaları üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı Taşınmaz Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından, restorasyon çalışmaları hakkında inceleme başlatıldı.

 

İncelemeler kapsamında Çorum'a gelen bir heyet saat kulesinde incelemelerde bulunarak, yetkililerden bilgi aldı. Bu arada kulenin restorasyonunda kullanılan taşlardan da gerekli incelemeler için numune alındı.

Öte yandan Mimarlar Odası Çorum Temsilciliği de müteahhit firma tarafından, restorasyonunda kullanılan taşlar ile kulenin yapımında kullanılan orijinal taşların karşılaştırılması amacıyla, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü'ne (MTA) numune gönderildi.

 

Yetkililer, incelemelerinin ardından restorasyon çalışmalarının devam edeceğini, ancak bugüne kadar restorasyonda kullanılan taşların orijinal olmadığının belirlenmesi halinde, kuleye yerleştirilen taşların yeniden değiştirileceği belirtildi.

Turizm Gazetesi, 09.09.2006

HARPUT KALESİ'NDEKİ KAZIDA ÖNEMLİ BULGULARA ULAŞILDI

 

Elazığ Valisi Muammer Muşmal, Harput Kalesi'nde incelemelerde bulunarak burada yürütülen kazı çalışmalarının başkanı Prof. Dr. Veli Sevin'den bilgi aldı.Gazetecilere açıklamalarda bulunan Vali Muşmal, kazının geçen yılki çalışmalarından önemli sonuçlar elde edildiğini, bir hafta önce bakanlıktan ayrılan ödenekle de ikinci yıl kazı çalışmalarına başlandığını söyledi. Vali Muşmal, yapılan çalışmalar sonucu, Osmanlı dönemi bürokratlarının yaşadığı tahmin edilen bir mahalleyi ortaya çıkardıklarını kaydetti. Söz konusu bölgede 1850'li yıllara ait önemli eserlerin bulunduğunu bildiren Vali Muşmal, şunları söyledi: ''Bugün, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'a konuyu ilettim. Çok ciddi sonuçların ortaya çıktığını söyledim. Önümüzdeki yıllarda da bu ödeneklerin artarak devam edeceğine söz verdiler. İnşallah bundan sonra çok önemli bir Osmanlı Mahallesini, Osmanlı kentini hem dünya turizmine, hem Türkiye turizm tarihine kazandırmış olacağız.'' Kazı Başkanı Prof. Dr. Sevin de yapılan çalışmalarla, önemli bir camiyi keşfettiklerini bildiren Sevin, şöyle dedi: ''Türk sanatına belki Artuklu dönemine ait bir cami kazandırmış oluyoruz. Kaynaklardan adını duyduğumuz, fakat yerini bilmediğimiz bir cami, mihrabıyla önümüze çıkmaya başladı. Ayrıca bu kalede yaşadığını bildiğimiz Harput Valisinin konağının bulunduğu mekanlardan birini, hemen hemen açmış bulunmaktayız. İnşallah kazı sonunda konak ve cami temizlenmiş olarak ortaya çıkacak.''

Turizm Gazetesi, 09.09.2006

TOPKAPI SARAYI'NDA HIRSIZ VAR

 

Müzelerdeki skandallar bitmek bilmiyor. Uşak Müzesi'nde Kanatlı Denizatı Broşu'nun kaybolmasından sonra Topkapı Sarayı'nda da benzer bir olay yaşandı. Müzenin Kutsal Emanetler bölümünün Hırka-i Saadet Dairesi'nde bulunan ve envanter kayıtlarında yer alan 6 ayrı Sakal-ı Şerif'ten üçü ortadan kayboldu.

Skandal, Müze Müdür Yardımcısı Hilmi Aydın'ın 2005 yılında Edirne İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı olarak atanmasıyla ortaya çıktı. Aydın'ın, zimmetinde bulunan eserlerin Müze Kütüphanecisi Sevgi Ağca'ya devir işlemi sırasında oluşturulan Devir Teslim Komisyonu, Müze'nin Hırka-i Saadet Bölümü'ne kayıtlı 6 ayrı Sakal-ı Şerif'in yerinde olmadığını tespit etti. Komisyon durumu Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bildirdi. Bakanlığın envanterin yeniden incelenmesini istemesi üzerine yeni bir sayım yapıldı. Ancak sonuç aynı çıktı.


Kültür ve Turizm Bakanı Bakanı Atilla Koç, bu gelişme üzerine Teftiş Kurulu Başkanlığı'na talimat vererek soruşturma başlatılmasını istedi. Bakanlık tarafından görevlendirilen müfettişler, önümüzdeki hafta içinde müzeye giderek, kaybolduğu bildirilen Sakal-ı Şeriflerin izini sürecek.

 

Topkapı Müzesi Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı, müze envanterinde kayıtlı bulunan Sakal-ı Şerif'lerden 3'nün kayıp olduğuna ilişkin iddianın, Osmanlıca envanterin yanlış okunmasından kaynaklanmış olabileceğini söyledi. Ortaylı, 'Bir süre önce de, müzedeki kumaşların kayıp olduğu ileri sürülmüş ve bu iddia basına yansımıştı. Yapılan incelemede, kayıp iddiasının envanterin yanlış okunmasından kaynaklandığı belirlendi' dedi.


Topkapı Sarayı'ndaki Sakal-ı Şerifler, Hırka-i Saadet Dairesi'nde biri altın çerçeveli ve camlı bir muhafaza içinde, diğerleri mücevherli kutularda korunuyordu.

Akşam, Haber: Volkan Yanardağ, 09.09.2006

URARTU TAKILARINI POLİSE SATIYORDU

 

İstanbul’da bir bijuteri dükkanına yapılan operasyonda Urartu Kralı 2. Sarduri’ye ait 2800 yıllık 84 parça takı koleksiyonu ele geçti.

Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Eminönü Bakırcılar Çarşısı'nda bijuteri dükkanı işleten bir kişinin elinde bulunan tarihi eserleri satmak istediği bilgisini aldı.

 

Abdulkadir Tekin olduğu belirlenen kişiyle alıcı rolünde temas kuran ekipler, bijuteri dükkanında randevulaştı. Ekipler, Tekin’i gözaltına aldı ve dükkanda bulunan 84 parça esere el konuldu.

Tekin’in eserleri Van’daki bir tanıdığından elde ettiği belirlendi. Urartu Kralı 2. Sarduri’ye ait 2800 yıllık 84 parça takı koleksiyonu üzerinde yapılan incelemede en dikkat çeken parçanın parfüm şişesi olarak kullanıldığı belirlenen gümüş şişe olduğu belirtildi.

Ele geçen eserlerin yaklaşık 100 bin dolar değerinde olduğu belirtilirken, eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne teslim edildi.

Hürriyet, 09.09.2006

FATİH'İN EŞİNİN MEZARI ONARILDI

 

Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Fatih'in eşi Mükerreme Sitti Hatun'un Sitti Şah Camii'nin bahçesindeki mezarının harap halde olduğunu tespit ederek, onarım çalışmalarını başlattıklarını söyledi. Tüm tarihi eserlerin bakımlı olması gerektiğini vurgulayan Miroğlu, kötü durumdaki Sitti Hatun'un mezarını aslına uygun onararak iyi bir görünüme kavuşturduklarını belirtti. Miroğlu, Sitti Hatun'un yanı sıra diğer camilerin bahçelerindeki mezarların da bakımdan geçirildiğini kaydetti.

 

Edirneli tarihçi yazar Oral Onur, Fatih'in, ikinci eşi Mükerreme Sitti Hatun ile 1449 yılında evlendiğini söyledi. Fatih'in 1451 yılında tahta çıkmasıyla eşler arasında huzursuzluğun başlaması üzerine, Fatih'in Sitti Şah Camii'nin bulunduğu alana bir saray yaptırarak Mükerreme Sitti Hatun'un burada yaşamasını sağladığını ifade eden Onur, Mükerreme Sitti Hatun'un, hayatını kaybettiği 1485'e kadar burada yaşadığını belirtti. Sitti Hatun'un, üvey oğlu Sultan II. Bayazıd tarafından aynı yerde yaptırılan Sitti Şah Camii'nin bahçesinde toprağa verildiğini bildiren Onur, mezarın 1960 yılında tahrip edildiğini kaydetti.

Edirne Valiliği tarafından mezarın onarılmasının yerinde bir karar olduğunu ifade eden Onur, şunları söyledi: ''Osmanlı İmparatorluğu tarihinde Edirne önemli bir yer tutuyor. Kentte çok sayıda tarihi cami, köprü ve çeşme bulunuyor. Bunlara sahip çıkmak gerekiyor. Edirne Valiliği Sitti Hatun'un mezarını onartarak, tarihi eserlere sahip çıkmıştır.''

Edirne Internet Gazetesi, 07.09.2006

KAZILARA DESTEK İÇİN
VAKIF KURDULAR

 

Amik Ovası Kazı Çalışmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Aslıhan Yener, ''her şeyin devletten beklenmemesi gerektiği inancı'' ile yapılanmaya gittiklerini, sponsor kuruluşların katkılarıyla 30 höyüğü gün ışığına çıkarmaya yönelik çalışmalara başladıklarını bildirdi.

 

Yener, yaptığı açıklamada, yeni kurdukları vakfın, Türk tarihi, kültürü ve sanatına ilk katkısının Hatay'ın Reyhanlı İlçesindeki Tayfur Sökmen Köyü yakınlarında bulunan Tayinat ve Aççana höyüklerinden çıkan eserlerin kazanımı için kurdukları, eserlerin onarımı, arşivlenmesi ve bazı kimyasal işlemlerden geçirilmesi uygulamalarının yapılacağı ''Kazı Restorasyon ve Korservasyon Laboratuvarı'' olduğunu kaydetti.

Hatay Gazetesi, 08.09.2006

HİTİTLERİN DİNSEL MERKEZİ NERİK OLABİLİR

 

Samsun'un Vezirköprü İlçesi'nde bulunan ve Hititlerin dinsel merkezi Nerik olduğu düşünülen Oymaağaç Höyüğü ve çevresinde ikinci kez yüzey araştırması çalışması başlatıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izni ile Berlin Üniversitesi'nden Doç. Dr. Rainer Czichon başkanlığındaki 11 kişilik ekip ve bakanlık temsilcisi Nihal Metin'in katılımıyla başlatılan çalışmalar yaklaşık bir ay sürecek.Yapılan çalışmalarda çeşitli buluntulara rastlandığını belirten Czichon, ''Oymaağaç Höyüğü ve çevresinde yapılan yüzey araştırma çalışmalarında MÖ 2 bin 700'lü yıllara ait taştan yapılmış balta ile çanak çömlek gibi buluntular elde edildi'' dedi. Geçen yıl ve bu yıl yapılacak çalışmalardan elde edilecek sonuçların rapor halinde Kültür ve Turizm Bakanlığı'na sunulacağını belirten Czichon, hüyükte kazı yapılıp yapılmayacağına bu rapor doğrultusunda daha sonra karar verileceğini bildirdi. İlk Tunç Çağı höyüğü olduğu bilinen Oymaağaç Höyüğü'nün yaklaşık 5000 yıllık geçmişi olduğu tahmin ediliyor.

Turizm Gazetesi, 08.09.2006

ÇAĞIRGAN BABA TÜRBESİ RESTORE EDİLDİ

 

Gümüşhane Merkez İlçeye bağlı Tekke Beldesi'nde bulunan Çağırgan Baba Türbesi ve çevresinin 22 bin YTL'ye restore edildiği belirtildi.

Türbenin restorasyonu ile ilgili olarak bir açıklama yapan Tekke Beldesi Belediye Başkanı Rahmi Ertürk, belediyece hazırlanan projenin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kabul edildiğini söyledi.

Başkan Ertürk, proje tutarı olan 22 bin YTL'nin Bakanlık tarafından gönderilmesi üzerine türbenin restore edildiğini ve çevre düzenlemesinin yapıldığını belirtti.

Türbenin 1582 yılında 3. Murat'ın 1574-1595 İran Seferi sırasında gördüğü bir rüya üzerine yapıldığını ifade eden Ertürk, "Beldemizde bulunan türbe zaman zaman onarım görmüştür. Ancak yaptığımız restorasyon ve çevre düzenlemesi ile birlikte türbenin ziyaretini daha da kolaylaştırdık" dedi.

Gümüşhane Kent Haber, 07.09.2006

LAODIKYA'DA 3. KULE

 

Denizli Merkeze bağlı Eskihisar Köyü yakınlarındaki Laodikya Antik Kenti'nin 3'üncü su dağıtım kulesi yapılar kazılar sonucu ortaya çıktı Laodikya Kazı Heyeti Başkanı, Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Celal Şimşek, yaptığı açıklamada, 4 yıldır devam eden kazılarda antik kentin toprak altında kalan güzelliğinin yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladığını söyledi.


Kanalizasyon, yol ve içme suyu hatlarıyla Laodikya'nın şehirleşme açısından günümüze önemli mesajlar verdiğini belirten Şimşek, "Burada 2 su dağıtım terminali olduğu biliniyordu. Kazıların bu yılki bölümünde 3'üncü su dağıtım kulesini de ortaya çıkardık" dedi. Yapının Erken Bizans Dönemi'ne ait olduğunu ifade eden Şimşek, su dağıtım kulesinde küçük bir havuz, üçlü bağlantı yeri ve dağıtımı sağlayan pişmiş topraktan yapılmış boruların yer aldığını bildirdi.


Şimşek, 15 Hazirandan beri süren kazılarda erzak deposu ortaya çıkardıklarını, Roma dönemine ait şarap tanrısı Dionysos, Erken Bizans Dönemi'ne ait piskopos mermer başı, geç Hellenistik döneme ait kadın heykeli gövdesi, çok sayıda sikke ve kabartmalar bulduklarını bildirdi. Kabartmalardan birinin üzerinde Yunus ve köpek balıkları ile bunların arasında küçük bir balık figürü yer aldığını belirten Şimşek, "Yazıtlardan, Lycus Vadisi'nde bir gölün varlığını biliyoruz. 1600 yıllık bu kabartma da bunun bir başka işareti" diye konuştu.

Haber Ekspres, 08.09.2006

TRABZON'UN TARİHİ CANLANACAK

 

Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir Ortahisar Turistik Amaçlı Özel Planlama alanında incelemelerde bulundu.


Vali Yavuzdemir, şunları söyledi:
"Ortahisar'ın tarihi özelliğini göze alarak Kültür Turizm Bakanlığı'na bir proje sunduk. Bugün bu projeyi müteahhit arkadaşa verdik, ihalesini yaptık. 537 bin YTL civarında bir ödenek sözkonusu. Bu Bakanlığın Trabzon'a bir armağanı oluyor tarihi özelliğinden dolayı. Ortahisar'ı canlandırmamız lazim.

 

Trabzon şehzadeler kenti diyoruz ama şu düzenleyeceğimiz alan gelecek yıl bu vakte kadar kalmayacak. Trabzonlular'ın böyle tarihi bir mekanda oturup dinlenmeleri, rekreasyon alanı olarak buranın düzenlenmiş olması, Trabzon'un tarihi ile de uyumlu olacak. Dışardan gelen turistler burayı ziyaret ettiği zaman Fatih'i, Yavuz'u, Kanuni'yi teneffüs etmiş olacaklar. Burdaki asıl amaç budur. Trabzon'un tarihini ön plana çıkarmaktır. Bu yaptığımız projeyle de bunu ön plana çıkarmış oluyoruz. Meydan gibi, Atapark gibi burası da insanlarımızın rahatlıkla dinlenebileceği bir mekan olacak. Projenin amacı tarihsel özelliğinin ön plana çıkarılması."


Proje tamamlandığında alanda, yöresel yemek sunum aalanı, dinlence alanı, ailelerin birlikte kahvaltı edebileceği mekanlar, el sanatları satış yeri ile kitap satış yerleri bulunacak.

Karadeniz Gazetesi, 08.09.2006

SİİRT'Lİ ÇOCUKLARIN ARKEOLOJİ KAMPI

'HAYDİ ÇOCUKLAR KAZIYA'

 

Ege Üniversitesi öğretim üyelerinden arkeolog Doç Dr. Haluk Sağlamtimur’un başkanlığında 2002 yılından beri kazı çalışmaları yapılan Siirt’e 27 km. uzaklıkta Botan Nehri kıyısındaki Türbe Höyük kazı alanında Siirtli çocuklara yönelik 3 günlük arkeoloji kampı düzenleniyor.

 

Siirtliler Derneği (SİDER) ile Ege Üniversitesi’nin birlikte yürütecekleri bu etkinlik Siirt Valiliği, Siirt Belediye Başkanlığı ile birlikte kazıya başından beri sponsor olarak destek veren Hedef Alliance’ın katkılarıyla 8 – 9 – 10 Eylül günleri gerçekleşiyor.

 

“Haydi Çocuklar Kazıya” sloganıyla yapılacak etkinlik için kazı başkanı Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur, etkinlik süresince “kazı alanında Siirt’te çeşitli okullardan seçilmiş çocuklara yönelik arkeolojik dersler verileceğini, bölgenin tarihsel öneminin vurgulanacağını ve çocuklara dağıtılacak, mala, fırça gibi aletlerle sınırları belirlenmiş alanlarda uygulamalı kazı yaptırılacağını” belirtti.

 

Siirtliler Derneği (SİDER) yönetim kurulu başkanı Fahri Aral ise kampın amacının “özellikle arkeoloji ve tarih konusunda ortak bir toplumsal bilincin oluşturulması, tarihsel mirasın bölgenin çocukları tarafından küçük yaşta benimsenerek, gelecek kuşaklara aktarılması” olduğuna dikkat ederken, bu çalışmaların yerleşim tarihinin MÖ 7 bin yıllarına kadar uzanan Siirt’in tarihsel kimliğine de katkı sağlayacağını ifade etti.

 

Siirt merkezine yaklaşık 27 km. uzaklıkta Botan Nehri’nin kıyısında yer alan ve Ilısu Barajı’nın su toplamasıyla sular altında kalacak Türbe Höyük MÖ 6. binyıla kadar giden bir yerleşme yeri olarak biliniyor.

 

Höyük üzerinde MÖ 1700’lerde muhtemelen bölgedeki ticaret yollarını denetlemek amacıyla inşa edilmiş bir kalenin kalıntıları üzerinde yapılan kazıda, şu ana kadar MÖ 1300 ve 1000 yılları arasına tarihlenen 20’e yakın mekan kalıntısı çıkarılmış ve önemli buluntular elde edilmiştir. Ortaya çıkan buluntular ise Siirt’te müze olmadığı için Mardin Müzesi’nde sergilenmektedir.

TAY Haber, 07.09.2006

TARİHİ YILANLI CAMİİ YANDI

 

Kastamonu dün gece bir tarihin yanışını acı içerisinde seyretti. 1210 yılında yapılan Tarihi Yılanlı Camii, onarım ve bakım gördüğü sırada nedeni henüz belirlenemeyen bir yangın sonrası kullanılamaz hale geldi. Saat 02:30 sıralarındaki yangına itfaiye ekipleri anında müdahale etti.

Kastamonu Postası, 07.09.2006

KARAMAN'DA TARİHİ YAPILAR RESTORE EDİLİYOR

 

Karaman Vali Yardımcısı Davut Gül ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Dindar Dilbaz, restorasyon çalışmaları başlayan tarihi Çeşmeli Kilise, Tartan Evi ile Yeni Hamam'da incelemede bulundu. Vali Yardımcısı Gül ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Dilbaz, ilk olarak Çeşmeli Kilise ile bitişiğinde bulunan Yeni Hamam'daki restorasyon çalışmalarını inceledi. Çeşmeli Kilise ile Yeni Hamam hakkında bilgi veren İl Kültür ve Turizm Müdürü Dindar Dilbaz, Çeşmeli Kilise'nin Avrupa tarzı bir işçiliğinin olduğunu daha önceleri de yine kilise olarak kullanıldığını söyledi. Çeşmeli Kilise'nin restorasyonu için 401 bin YTL ödenek ayrıldığını da belirten Dilbaz, kilisenin restore çalışmalarının 2006 yılının sonunda biteceğini ve buranın çok amaçlı toplantı salonu olarak kullanılacağını ifade etti. Vali Yardımcısı Davut Gül de, Çeşmeli Kilise ile bitişiğinde bulunan Yeni Hamam'la birlikte Karaman'da toplam 40 tarihi eserin restore edilmesini üstlenen Vakıflar Konya Bölge Müdürlüğü'ne teşekkür etti.

Turizm Gazetesi, 07.09.2006

KARUN DAVASI BAŞLADI

 

Uşak Arkeoloji Müzesi'nde Karun Hazinesi'nin en değerli parçalarından olan Kanatlı Denizatı Broşu'nun orijinalinin yerine sahtesinin konulmasıyla ilgili olarak 10 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması dün yapıldı.


Milliyet'te 20 Nisan'da yer alan "Karun Hazinesi'nin soyulduğu" haberinin ardından broşun sahtesiyle değiştirildiği ortaya çıkmış, eski müze müdürü Kazım Akbıyıkoğlu, Ahmet Düzyer, Uğuz Sağlan, Mehmet Polat, Halil Eker, Fuat Ergün, Fehmi İşler, Suat Yenmez polis Bülent Yücel ve İsmail Bilgin hakkında dava açılmıştı.


Akbıyıkoğlu ifadesinde, broşu ABD'den Türkiye'ye getiren kişi olarak, kendisinin dahi bu eserin orijinal boyutlarını ve gramajını bilmediğini kaydetti. Akıbıyıkoğlu, görev yaparken eseri müzeden çıkarmasının mümkün olmadığını da öne sürdü.

Milliyet, 08.09.2006

ÇALINAN TARİH DÖNÜYOR

 

Aydın'ın Karacasu ilçesindeki Afrodisyas antik kentinden çalındıktan sonra üçü yurtdışına kaçırılan ve biri Türkiye içinde satılan Roma dönemi dört kabartma New York, Londra ve Ankara'dan Aydın'a getirildi. Dört parça, Aydın Milletvekili, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç 'un da katılacağı törenle müzede hazırlanan özel yere bugün konulacak. 7 Eylül'ün Aydın'ın kurtuluş yıldönümü olması töreni ayrıca farklı kılıyor.

Afrodisyas'ı dünya çapında üne kavuşturan Prof. Dr. Kenan Erim'in 1980'li yıllarda bulduğu Tiberus portikosundan bazı kabartma parçalar 1989 yılında çalınmış ve durum Interpol'e de duyurulmuştu. Portiko, Roma İmparatoru Tiberus 'un zaferlerini anlatmak amacıyla Afrodisyas heykelcilik okulunca yapılmış bir dizi değerli mermer kabartmayı içeriyor. Afrodisyas'ta müzenin olmadığı yıllarda İzmir Arkeoloji Müzesi'ne getirilen ilk parçalar, daha sonra bulunan parçalarla birleştirilerek yapımına başlanacak olan yeni Afrodisyas Müzesi'nde topluca sergilenecek.

Yeni kazı başkanı İngiliz arkeolog Dr. Smith, meyve çelenkleri arasında bir genç erkek başını gösteren parçayı Türkiye'de eski eser kaçakçılığı sabıkası olan Selim Dere 'nin New York'ta ''Fortuna Güzel Sanatlar Galerisi'' adıyla açtığı antika mağazasında bulmuştu. Dr. Smith, 1993'te durumu Kültür Bakanlığı ile FBI sanat hırsızlığı bölümüne bildirmişti. Türk hükümetinin girişimiyle parça 1994'te geri getirilmişti.

Artemis'e avdan pay vermediği için ailesince de lanetlenen, ancak düşmanlara karşı savaşmada yalvarılan mitolojik bir kişi olan Meleagros'un avını anlatan bir kabartmadaki baş da 1993'te müze bahçesinde kesilerek çalınmıştı. Dr. Smith, bir yıl sonra başı yine Dere'nin galerisinde bulmuştu. Baş, 1995'te New York'tan geri getirilmişti. Tiberius portikosundan yine meyve çelenkleri arasında yer alan bir tiyatro maskeli kabartma da müze bahçesinden çalınmıştı. Ankaralı koleksiyoncu Turgut Tokuş , kabartmanın çalıntı olduğunu saptar saptamaz, parçayı önceki yıl Kültür Bakanlığı'na vermekte tereddüt etmemişti.

Aynı yerden ve aynı tarihte çalınan bir başka mermer kabartma parçasını Dr. Smith yine bir ''dedektif'' gibi iki yıl önce Londra'da Bakarat adlı bir galeride saptayınca, durumu bu kez Kültür Bakanlığı ile birlikte Scotland Yard'ın sanat hırsızlığı bölümüne duyurmuştu. Kabartmada yine meyveler ve çam kozalakları arasında bir trajedi maskesi bulunuyor. Hırsızlar taşımada kolaylık olsun diye parçanın yanlarını kırmışlardı. Kültür Bakanlığı, birkaç ay önce Londra Büyükelçiliği ile işbirliği yapmaya başlayınca bu parça da Türkiye'ye döndü.

Yine Afrodisyas çevresinde yoğunlaşan kaçak kazılarla savaşan Geyre köyü jandarma komutanı başçavuş Erdal Uysal'ın da son iki yılda altı lahdi kaçakçıların ellerinden kurtardığı bildiriliyor.

Cumhuriyet, Haber: Özgen Acar, 07.09.2006

UKRAYNA'DA PİRAMİTLER KEŞFEDİLDİ

 

Ukrayna'da yapılan arkeolojik çalışmalar sırasında bilim adamları en az 5 bin yıl öncesine ait piramitler keşfetti.

 

Lugansk kentinde yapılan çalışmalar sırasında keşfedilen piramitlerin, Mısır piramitlerine çok benzer şekilde inşa edildiği belirlendi. Herbiri en az 2 tonluk kil tabakaların, daire şeklinde yerleştirilerek, kille yapıştırıldığı tespit edildi.

 

Bölgeyi bir açık hava müzesine dönüştürmek için çalışan bilim adamları, Ukrayna'daki piramitlerin büyük olasılıkla birer tapınak olarak inşa edildiği tahmininde bulunuyor. Bölgede bir de 4'üncü yüzyıla ait bir çocuk mezarı ortaya çıkarıldı.Bilim adamları, piramitlerin tamamen ortaya çıkarılabilmesinin ise en az 10 yıllık bir çalışma gerektirdiği görüşünde.

Trt/Haber, 07.09.2006

DEPOLARDAKİ ESERLER MÜZEDE SERGİLENECEK

 

Aksaray’da yeni müze binasının hizmete girmesiyle birlikte depolarda korunan yaklaşık 5 bin eserin sergilenmesine başlanacak.Aksaray Valisi Sebati Buyuran ile Kültür ve Turizm Müdürü Hamza Zengin yapımı tamamlanan yeni Aksaray Müze binasını ziyaret ederek, Müze Müdürü Yücel Kiper’den teşhir çalışmaları hakkında bilgi aldı.


8000 bin yıl öncesinden günümüze Aksaray’da yaşayan medeniyetlerin izlerini taşıyan eserlerin önemli bölümünün sergilenmek üzere teşhir salonlarındaki cam vitrinlere yerleştirildiğini belirten Kiper, çalışmaların kısa sürede tamamlanacağını ve müzenin hizmete açılacağını söyledi.


Teşhiri yapılacak eserleri inceleyen Vali Buyuran, Aşıklıhöyük, Musular ve Acemhöyük gibi kazı alanlarından önemli tarihi eserler elde edildiğini, bunların günümüzden binlerce yıl önce yaşayan medeniyetlerin tarihine ışık tuttuğunu ifade etti. Vali Buyuran, Aşıklıhöyük’teki kazılarda bulunan ve 10 bin yıl önce beyin ameliyatı gerçekleştirildiği tespit edilen bir kadına ait kafatası ile çocuk, kedi ve bir yetişkine ait mumyaları dikkatle inceledi.


Aksaray Müze binasında etnoğrafik, arkeolojik eserlerin yanı sıra mumyaların sergilendiği üç bölüm bulunuyor.


Kültür ve Turizm Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden gelen uzmanların müzede sergilenecek eserlerin, teşhir yerlerinin seçimi ve eser yerleştirme işlemleri devam ediyor.


Daha önce müze olarak kullanılan Bedriye Medresesi’nin depolarında korunan yaklaşık 5 bin eserin sergileneceği Aksaray Müzesi’nin önümüzdeki günlerde hizmete açılması bekleniyor.

Merhaba Gazetesi, 07.09.2006

'ANTİK ESERLER YERİNE YAKIN TARİHİMİZİ KORUMALIYIZ' *

 

Denizli'nin tarihinin en büyük organizasyonu olan Uluslararası Denizli ve Çevresi Tarih ve Kültür Sempozyumu, PAÜ Kongre ve Kültür Merkezi'nde başladı. Denizli Valiliği, Denizli Belediyesi ve PAÜ'nün ortaklaşa düzenlediği PAÜ Rektörü Prof. Dr. Hasan Kazdağlı, sempozyumun Denizli'nin tarihi ve kültürü ile ilgili şimdiye kadar gerçekleşen en büyük organizasyon olduğunu söyledi.


Rektör Kazdağlı, "Zengin bir tarih ve kültür mirasına sahip olan Denizli'nin Türkler tarafından fethinin 800. yılı anısına bu kongreyi düzenledik. Sempozyumda kongrede Denizli ve çevresi hakkında yapılan ve yapılması düşünülen bilimsel çalışmalara ilk kez toplu halde bakış yapılacaktır. Denizli tarihi, eğitimi, sosyal, sanatı ve ticari hayatı geçmişten günümüze ele alınıp derinlemesine incelenecektir" dedi.


Geçmişle övünülecek çok şeyin olduğu gibi eleştirilecek şeylerin de olabileceğini belirten Kazdağlı, "Antik dönem eserlerini korumaya çalışıyoruz ama 800 yıllık tarihimize bakmıyoruz. Eserlerimize bakınca elden gitmekte olduğunu görüyoruz" ifadelerin kullandı.


Denizli Belediye Başkanı Nihat Zeybekci de, Anadolu'nun Selçuklu ve Osmanlı eserleriyle dolu olduğunu, ancak aynı şeyin Denizli için söylenemeyeceğini söyledi. Zeybekci, "Bunun, Denizli'ye gelenlerin ya tembelliğinden ya da sonraki nesillerin hoyrat davranmasından kaynaklandığını zannediyorum. Atalarımız Denizli'yi batıya gidebilmek için sanki çadır kurmuşlar. Biz bir toprağı kan bedelinde alırken en iyisi yapmış. Ama eserlerini korurken aynı duyarlılığı göstermemişiz" dedi.


Törenin sonunda ''Osmanlı Müzehhep Fermanları'' ile ''Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadelede Türk Ordusu'' fotoğraf sergisi açıldı. 8 Eylül'de sona erecek sempozyumda, 210 yerli ve yabancı bilim adamı, 176 bildiri sunacak. Sempozyumda 38 oturum düzenlenecek.

Haber Ekspres, 07.09.2006


*Nano Yorum: Dikkat! Bunu söyleyen bir akademisyen, üstelik de bir rektör...

AÇÇANA HÖYÜĞÜ TURİZME KAZANDIRILACAK

 

Aççana Höyüğü Kazı Başkanı Prof. Dr. Aslıhan Yener, Antakya’daki antik kalıntıların bulunduğu Aççana Höyüğü’nü “Açık hava arkeoloji parkı” haline getirerek kentin tanıtımına katkıda bulunacaklarını söyledi. Kazı Başkanı Prof. Dr. Yener, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) adına, 56 yıl aradan sonra yeniden başlayan kazı çalışmaları nedeniyle düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, MÖ 2000-1300 yılları arasında, Orta ve Geç Tunç Çağı'na ait kalıntıların bulunduğu Aççana Höyüğü hakkında bilgi verdi.Prof. Dr. Yener, kazılarla Aççana'yı açık hava arkeoloji parkı haline getirerek yerli ve yabancı turistlerin görmelerini sağlayacaklarını kaydetti. Aççana’nın Amik Ovası’nın tamamını kapsayan Mukish’i bölgesinin başkenti olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yener, şöyle devam etti: “Antakya-Reyhanlı kara yolunun 22. kilometresinde, Tayfur Sökmen köyü yakınlarındaki Aççana Höyüğü’nde yapılan kazılar sonucunda, yaklaşık 4 bin yıl önce bölgede kurulan Hitit medeniyetine ışık tutacak önemli arkeolojik bulgular elde edildi. Bölge, Hitit tarihçileri için büyük önem taşımaktadır. Aççana Höyüğü’ndeki çalışmalarımız, 56 yıl önce, British Museum adına kazılar yapan Sir Leonard Wolley’in çalışmalarının devamı niteliğindedir. Aççana Höyüğü, aynı bölgede bulunan Tayinat Höyüğü ile benzerlik göstermektedir. Kazı esnasında, saray ve mezar kalıntıları yanında 550 Hititçe, Hurrice, Akadca ve Sümerce yazılı tablet çıktı. 4 dilde yazılmış bu tabletler, burada yaşayan uygarlıklarla ilgili önemli bilgiler veriyor. Burayı turizme kazandıracağız.” Aççana Höyüğü kazılarında, 30’u arkeolog 55 kişinin görev aldığı bildirildi. Bu arada, Amik Ovası’ndan çıkan tarihi eserlerin restorasyon ve konservasyon çalışmalarının gerçekleştirileceği laboratuvarın açılışını, Vali Ahmet Kayhan, Belediye Başkanı Mehmet Yeloğlu, MKÜ Rektörü Prof. Dr. Metin Gürkanlar ve Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü Kazılar Şube Müdürü Melik Ayaz birlikte yaptı. Vali Kayhan, Kazı Başkanı Prof. Dr. Yener ile diğer hizmeti geçenlere teşekkür ederek, açık hava arkeoloji parkının yaşama geçmesi için gerekli desteği sağlayacağını söyledi.

Vatan, 06.09.2006

AGORA'YA 400 BİN YTL

 

İzmir Ticaret Odası (İZTO) ile İzmir Valiliği arasında Agora Ören Yeri Batı Stoa kazı ve restorasyon çalışmaları arasında sponsorluk anlaşması dün imzalandı. Vali Oğuz Kağan Köksal, İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, İzmir Müze Müdürü Mehmet Tuna, İZTO Yönetim Kurulu Üyesi Necmi Çalışkan ile Murat Dağaltı, İZTO Meclis Üyesi Yalçın Erdoğan ve İZTO Genel Sekreteri Adnan Yıldırım'ın katıldığı imza töreni, tarihi Agora'da gerçekleştirildi.

 

Agora'ya büyük önem verdiklerini belirten Demirtaş, 2005'te kazı ve restorasyon çalışmaları ile ilgili olarak Koruma Kurulu'nda yaşanan sıkıntıların ardından, bölgede kazı çalışmalarının durduğunu hatırlattı. Demirtaş, "Şimdi kazının bilimsel başkanlığı İzmir Müze Müdürlüğü'nde. Nihayet yeniden düzenlenen protokolü imzalıyoruz" dedi.


Yıl sonuna kadar kemer ve mimari elemanların restorasyonunun yapılacağını kaydeden Demirtaş, "Oda bütçesinden bu yıl için ayırdığımız miktar 400 bin YTL. Agora kazı ve restorasyon çalışmaları planlı ve programlı bir şekilde hız kazanacak ve 2015 EXPO'su geldiğinde Agora, en çok gezilen yerler arasında yerini alacak" diye konuştu.

 

Agora kazılarının Kemeraltı ve Kadifekale bütünlüğü içinde ele alınması gerektiğini kaydeden İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, "Agora Kadifekale 750 metre. Yine bu bölgeden yeraltı geçitleriyle Kadifekale'deki sarnıca ulaşmamız gerekiyor. Agora ile Kadifekale'yi hem havadan, hem yeraltından birbirine bağlamalıyız. Bu nedenle Agora ile Kadifekale arasına teleferik kurulması ile ilgili önerimizi yinelemek istiyoruz. Bu sağlandığı takdirde İzmir, dünya kültür mirası açısından Atina, Roma ve Barselona'nın önüne geçecektir" dedi.

Yeni Asır, Haber: Nihat Delibaş, 07.09.2006

'SUSUZ ÇEŞME KALMAYACAK'

 

Karabük’ün Safranbolu İlçesi'nde, 100’ü aşkın tarihi çeşmeden, restorasyonu tamamlanan 42’sinin su kanallarının onarılması planlanıyor.

 

Alınan bilgiye göre, UNESCO’nun Dünya Miras Kentleri Listesi’ndeki Safranbolu’da, dini bakımdan “cömertliğin”, sosyal açıdan “tanınmışlığın” ve mimari yönden de “cezbediciliğin” ifadesi olan çok sayıda tarihi çeşmenin suyu yaklaşık 15 yıldır akmıyor.

Genellikle dikdörtgen planlı çeşmelerin, yuvarlak ve sivri kemerli yapıldığını anlatan Safranbolu Belediye Başkanı Nihat Cebeci; “Çeşmelerin ayna taşlarındaki kabartma motifleri, bitki ve vazo içinde çiçek motiflerinde olmaktadır. Bazı çeşmelerde inşa edildiği tarih, saat figürüyle belirtilmiştir. Hazırladığımız projenin hayata geçirilmesiyle Safranbolu’da susuz çeşme bırakmayacağız” dedi.

Türkiye Gazetesi, 07.09.2006

KALE KAZILARINDA İKİNCİ ETAP

 

Erzurum Müze Müdürü Mustafa Erkmen, Erzurum Kalesi'nde devam eden arkeolojik kazıların ikinci aşaması için 700 bin YTL’lik kaynak gönderildiğini belirterek, kazı çalışmalarından sonra onarım çalışmalarına başlanacağını ifade etti. Erzurum Kalesi'ndeki çalışmalarla Osmanlı dönemine ait bulguların ortaya çıktığını belirten Erkmen, “Kalede geçtiğimiz yıl yaptığımız çalışmalara bu yıl tekrar başlayacağız ödenek konusundaki sorun çözüme ulaştı. Osmanlı Dönemi'ne ait bulguları ortaya çıkardık” diye konuştu.Çalışmaları süreci hakkında bilgiler veren Erkmen, “Hava şartları uygun olduğu ve ödenek yettiği müddetçe çalışmalara devam edeciğiz. Kazı çalışmalarından sonra onarım çalışmalarına başlanacak. Kaledeki çalışmalar, uzun süreçte yapılacak çalışmalar, yapılacak kazı çalışmalardan sonra peyzaj düzenlemelerine geçilecek. Kale içerisinde değişik mekanlar inşa edilecek, çalışmalar kısa bir süreci kapsamıyor” diye konuştu.

Erzurum Gazetesi, 07.09.2006

'RODIN'İ EN ÇOK KADINLAR MERAK ETTİ'

 

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde gerçekleştirilen ''Heykelin Büyük Ustası Rodin İstanbul'da'' sergisini 77 bin 72 sanatsever ziyaret etti. Ziyaretçilerin yüzde 61'ini, kadın ziyaretçiler oluşturdu. Müze Müdürü Nazan Ölçer,serginin başarıyla tamamlandığını, yaz aylarında düzenlenmesine rağmen kendilerini şaşırtan bir ilgi gördüğünü kaydetti.

Ölçer, sergiyi 77 bin 72 ziyaretçinin gezdiğini belirterek, ''Sergi aslında iki aydan fazla açık kaldı. Hep Picasso ile karşılaştırırız, Picasso 4 ay açık kalmıştı. Bu onun yarısı kadar, yaz ayları ve okulların kapalı olmasını dikkate alırsak, neredeyse Picasso kadar ilgi gördü diyebiliriz'' dedi.

Sergi kapsamında gerçekleştirilen heykel atölyesi, konferanslar ve galeri sohbetlerinin de büyük ilgi gördüğünü ifade eden Ölçer, ''Son hafta Picasso'yu hatırlatan uzun kuyruklar oluştu. Heykel için bu ilginin ilginç olduğunu düşünüyorum. Türk ziyaretçisinin çok alışık olmadığı bir alan çünkü. Rodin de kolay bir sergi değildi, ama ona rağmen büyük ilgi gördü'' diye konuştu.

Nazan Ölçer, diğer ilginç bir noktanın da, ziyaretçiler arasında kadınların oranının fazlalığı olduğuna işaret ederek, Rodin İstanbul'da sergisini ziyaret edenlerin yüzde 61'ini kadınların oluşturduğunu bildirdi.

Serginin son döneminde yoğunluğun zirveye ulaştığını ifade eden Ölçer, engelliler için dokunma izni alındığını ve bunun engelliler için bir yenilik olduğunu da hatırlattı. Ölçer, ziyaretçilerin en fazla ''Düşünen Adam'' heykeliyle ilgilendiğini, onun dışında büyük boy heykeller arasında Victor Hugo ve Kibele'nin büyük ilgi topladığını belirtti.

Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer, bu ayın sonuna doğru ''Boğaziçi'' adlı büyük bir sergi hazırladıklarını, bunun resim, edebiyat ve müzikle birleştirilen kısa bir ara sergi olacağını söyledi.

Ölçer, Aralık ayında ''Büyük Cengiz Han ve Mirası'' sergisini açacaklarını kaydederek, bu sergide, Moğolistan, Rusya, Almanya, Fransa, Tayvan, Japonya, İran ve Avusturya gibi birçok ülkedeki müzelerden toplanan koleksiyonların yer alacağını bildirdi.Sergi kapsamında Cengiz Han'la ilgili sempozyum, konferans, galeri çalışması ve eğitim programları da yapılacağını ifade eden Ölçer, ''Bu sergi bizim açımızdan ayrıca önemli, çünkü köklerimize inen ve eski Türk devletleriyle de ilgili bir sergi olacak'' dedi.

Sabah, 07.09.2006

KARAMAN'DA RESTORASYON ÇALIŞMALARI

 

Karaman Vali Yardımcısı Davut Gül ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Dindar Dilbaz, restorasyon çalışmaları başlayan tarihi Çeşmeli Kilise, Tartan Evi ile Yeni Hamam'da incelemede bulundu. 

Vali Yardımcısı Gül ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Dilbaz, ilk olarak Çeşmeli Kilise ile bitişiğinde bulunan Yeni Hamam'daki restore çalışmalarını inceledi. Çeşmeli Kilise ile Yeni Hamam hakkında bilgi veren İl Kültür ve Turizm Müdürü Dindar Dilbaz, Çeşmeli Kilise'nin Avrupa tarzı bir işçiliğinin olduğunu daha önceleri de yine kilise olarak kullanıldığını söyledi. Çeşmeli Kilise'nin restoresi için 401 bin YTL ödenek ayrıldığını da belirten Dilbaz, kilisenin restore çalışmalarının 2006 yılının sonunda biteceğini ve buranın çok amaçlı toplantı salonu olarak kullanılacağını ifade etti. 

Vali Yardımcısı Davut Gül de, Çeşmeli Kilise ile bitişiğinde bulunan Yeni Hamam'la birlikte Karaman'da toplam 40 tarihi eserin restore edilmesini üstlenen Vakıflar Konya Bölge Müdürlüğü'ne teşekkür etti.

Karaman Kent Haber, 06.09.2006

II. BAYEZID HAMAMI'NIN SON DURUMU

 

30.07.2005 tarihli haberimizle Beyazıd Meydanı'nda, Patrona Halil Hamamı olarak da bilinen II.nci Beyazıd Hamamı çalışmalarının başlatıldığını duyurmuştuk. İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinden Doç.Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller 2002 yılının yaz aylarında İstanbul Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi arasında imzalanan protokolün bugünkü çalışmaların hazırlayıcısı olduğunu belirterek, söz konusu protokol uyarınca, hamamın "Restorasyon ve Yeniden İşlevlendirme Projeleri"nin hazırlanmasına İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerince başlanıldığını aktarmıştı. Restorasyon Projesi'nin müellifliği Doç.Dr. K.Kutgün Eyüpgiller ve Prof.Dr. Ahmet Ersen tarafından üstlenilmiş, yapının statik güçlendirilmesi kapsamında Prof.Dr. Kaya Özgen, yeniden işlevlendirilmesi kapsamında da Prof.Dr. Hasan Şener ve Doç.Dr. Sinan M. Şener proje ekibinde yer almışlardı. "II. Bayezid Hamamı Restorasyon, Güçlendirme ve Yeniden İşlevlendirme Projeleri" 2003 yılının Haziran ayında tamamlanarak ilgili Koruma Kurulu'na gönderilmiş ve onaylanmıştı.

 


İstanbul Valiliği'nin web sitesinde 28.07.2005 tarihinde yayınlanan haber II. Bayezid Hamamı’nın restorasyonu için son aşamaya gelindiğini bildirmekteydi. İstanbul Valisi Muammer Güler'in Hamam'da düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamalardan İl Özel İdaresi'nin restorasyon çalışması için 3.5 trilyon TL ödenek ayırdığı ve çalışmaların 2 yılda tamamlanmasının öngörüldüğü anlaşılmaktaydı.

 

Bu haberin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçtiği, plana göre restorasyonun bitimine bir yıl kaldığı halde herhangi bir çalışma görülmemektedir. Hamamın dış zeminindeki Roma dönemi kabartmaları sadece bir süre önce sapasağlam olmasına rağmen bugün yok olmaya yüz tutmuş durumda. Koruma adına tahta bir perde konulmuş ancak tahta perde kırılmış ve tarihi kalıntılar şehir magandaları ve tarihi eser kaçakçılarına açık bir hale gelmiş. Şehir magandaları tuvalet ihtiyacını gideriyor, tahta perdenin arkasındaki tarihi duvar kabartmaları ise çöplük içinde.

Sorumluların bir an önce harekete geçmesini, restorasyon başlayana kadar, hamamı ve cephedeki Roma dönemi kalıntılarını korumak için gerekli işlemlerin yapılmasını talep ediyoruz.
TAY Haber - Öğr.Gör. Yusuf Ziya Ay, 06.09.2006

KİRLİLİĞİN TEHDİT ETTİĞİ YUMUKTEPE KORUMA ALTINA ALINMALI

 

Mersin'de, Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden olan ve bu özelliği nedeniyle “medeniyetler beşiği” olarak nitelendirilen Yumuktepe Höyüğü, çevre kirliliğinin tehdidinde. Göç dolayısıyla gittikçe büyüyen Demirtaş ile sürekli genişleyen Cumhuriyet ve Hürriyet mahallelerinin ortasında kalan Yumuktepe Höyüğü, toprak kayması, çevresine dökülen moloz yığınları ve belediyeye ait şantiye çalışmaları yüzünden tehlike altında.

Höyükte yeniden başlayan kazı çalışmalarına başkanlık eden İtalya'nın Lecce Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. İsabella Caneva, höyüğün, MÖ 9000'li yıllara kadar kesintisiz yerleşim yaşanması nedeniyle önemli konuma sahip olduğunu söyledi. Caneva, “Höyük, tarihin anlatıldığı, birinci sayfadan son sayfaya kadar tam bir kitap gibi. Her katman, adeta kitabın bir sayfasını oluşturuyor. Birçok yerde bir veya birkaç evre var. Yumuktepe Höyüğü bir açıkhava müzesi haline getirilmeli” diye konuştu.

İl Kültür ve Turizm Müdürü Osman Arık da Yumuktepe Höyüğü'nün önemli bir tarihi miras olduğunu ve yaşatılması için ciddi irade ile yürütülecek uzun vadeli bir sosyal projeye gereksinim duyulduğunu belirtti.

Referans, 06.09.2006

OTOMOBİLDE TARİHİ ESER
YAKALANDIĞI İDDİASI

 

Karaman'ın Ermenek İlçesi'nde, polisin şüphelenerek durdurduğu bir otomobilde tarihi eser niteliği taşıyabilecek heykelciklerle, tarihi eser aramada kulanılan dedektör ele geçirdi.


1. Ana Caddesi Top Mevkii'nde saat 03.00 sıralarında seyir halinde olan bir otomobilden şüphelenen polis ekibi aracı durdurdu. Araç içerisinde arama yapan ekip, 2 adet kül tablası, 1 adet dökümden yapılmış haç işaretli insan figürlü olan ikon tablo, 1 adet küçük heykelcik ile tarihi eser aramada kullanılan 1 adet dedektör ele geçirdi. Otomobilde bulunan C.Y, H.K. ve R.B. ifadeleri alındıktan sonra sevk edildikleri mahkemece serbest bırakıldı.

Merhaba Gazetesi, 06.09.2006

KAYA EVLERİNE İLGİ ÇOK

 

Bolu Valisi Ali Serindağ tarafından gerçekleştirilen Seben ziyaretinde en çok ön plana çıkan konular Muslar Mağarası ve kaya evleri oldu.

 

Mağarayı ve kaya evlerini gezmek isteyen yerli ve yabancı turistler için alternatif ulaşım yolları üzerinde de durulması gerektiğini ifade eden Bolu valisi Ali Serindağ konu hakkında yetkililerden bilgi alırken mağaraya ulaşım yolunda yaşanan alternatifler konusunda yetkililerin somut çözüm önerilerini kendisine sunması gerektiğini söyledi.


Tarihi çok eski dönemlere dayanan doğal ve otantik yapısıyla görenleri şaşkına çeviren Muslar Mağarası ve kaya evleri Seben'in en önemli turistlik değerleri arasında yer alıyor.

Bolu Olay, 07.09.2006

MÜZE ŞEHİR SAFRANBOLU

 

Tarihi konaklarıyla tanınan Safranbolu, turizmin kum deniz güneşten ibaret olmadığını savunanları yalancı çıkarmadı. Tarihe yapılan yatırımların misli misli döneceğini ispatladı. Mesela 1645’de bina edilen Cinci Hanı yıllarca metruk ve bakımsız kaldıktan sonra, yaklaşık 2 yıl önce restore edildi ve el sanatlarına hediyelik eşya satıcılarına ev sahipliği yapmaya başladı. Adı geçen han yılda 250 bin yerli ve yabancı turist ağırlıyarak kırılması güç bir rekora imza attı. Yap-işlet-devret modeliyle 1 milyon 500 bin dolar harcanarak onarılan ve 2004 Temmuz’unda hizmete açılan Cinci Hanı yöre ekonomisine çok şey kattı.

 

Safranbolu Belediye Başkanı Nihat Cebeci bölgeye gelen turistlerin handa konaklamak istediklerini belirterek ‘’Osmanlı mimarisinin en gelişmiş örneklerinden biri kabul edilen binayı her yıl çok sayıda kişi geziyor. Bugüne kadar çeşitli etkinliklerle çeyrek milyon yerli ve yabancı turist burayı görme imkanına kavuştu. Turizmin az yoğun olduğu hafta içlerinde bile handa konaklayanların oranı yüzde 50’nin altına düşmüyor. Handaki odalarda yapılan restorasyon çalışmalarında, tarihi doku korundu ve geleneksel Türk motifleri öne çıkarıldı. Zaten Safranbolu’muz açık hava müzesi gibi. Uzak ülkelerden gelen misafirler hayran kalıyorlar” dedi.

 

Cinci Hanı 460 yıl evvel Hüseyin Efendi adlı bir hayırsever tarafından dönemin ünlü mimarlarından Mimar Kasım’a yaptırıldı. Adı geçen handa 22 standart, 2 süit oda bulunuyor. Mükemmel taş işçiliği ile parmak ısırtan Han devrin sanat ve ticaret hayatına da ışık tutuyor. Cinci Hanı özellikle içinde antika banyosu bulunan Ağa Odası ile dikkat çekiyor.

Türkiye Gazetesi, 06.09.2006








TEPEKÖY'DE YAĞMALANAN KRAL MEZARI

 

Niğde'de farklı yerlerde devam eden kaçık kazılar birçok değerin yok edilmesine neden olurken Niğde'ye 5 kilometre ötede yer alan Tepeköy’de de define avcıları son kral mezarını da yıkmak üzereler. Bölgede yer alan 100’ü aşkın antik mezar ise yağmacılarca açılıp talan edildi.

 

Köy halkından bölgede kırılmış küçük su kapları gördüklerini söyleyenler olurken Köy Muhtarı Mustafa Coşkun Cingören mevkiindeki mezar ve kalıntıların kimliği bilinmeyen kişilerce talan edildiğini anlattı. Yaptığımız araştırmada Kral Mezarı'nın Niğde’ye bakan görkemli bir yapı olduğunu, 1.5 metrelik taşların birbirine geçmesi ile yapıldığını gördük.

 

Muhtar Mustafa Coşkun bölgedeki bu eserin korunması için Niğde Anadolu Gazetesi'nde haber yaptırmış ama yetkilerden önce bölgeye define avcıları gelmişti. Muhtar ile mezar yakınına çıktığımızda mezar yanında büyük bir çukur açılmıştı. Daha bir ay önce olmayan bu çukur son kral mezarının temellerine doğru iniyordu.

 

Gördüğümüz kadarıyla, çevredeki her tepede bir yığma mezar vardı ve bunlardan bir kaçı açılmıştı.

Muhtar,  Cingören, Mergava ve Kör Han ören yerlerinde kontrol, inceleme, araştırma  beklentisini anlattı. O arada köy için açılan bir dağ yolunu işaret etti, Mergava Kalesi'nin son izlerini gösterdi. Bu yolda çalışmalar sırasında çok mezar açığa çıkmıştı. Ayrıca antik kent yerleşmesi olarak bilinen alanı gösterdi. Bu bölgelerde acil bir kazı çalışması gerektiğin ve çok bulguya erişeceğine inandıklarını dile getirdi. Bölgede gördüklerimiz ve gözlemlerimiz Niğde için en yoğun tahribatın olduğu alan izlenimi edinmemize neden oldu. 

 

Niğde Karaltı, Dikilitaş, İftiyan gibi yerlerde verilen zarar bu bölgede yok etme noktasına ermişti. Bilim adamları bir kafatası ile tarihi dünü aydınlatma çabası içinde iken kimlere ait olduğu saptanamayan 100’e yakın mezarın 80’i açılması ve son kral mezarı yok edilme boyutuna gelmesi konun önemini gözler önüne seriyordu. Taka yunus denilen farklı bir yerde yapılmış künk boruları ile oluşan kalıntılar daha yakın yılları tanımlarken kral mezarı ve çevresi antik dönemin izlerini taşıyordu.

TAY Haber, Ömer Fethi Gürer, 06.09.2006

KORUMASIZ TARİHİ ESERLER HIRSIZLARIN İŞTAHINI KABARTIYOR

 

Türkiye’de korumasız 20 bin tarihi eser, çalınma ve yangın tehdidiyle karşı karşıya. Vakıflar Genel Müdürlüğü verilerine göre son on yılda cami ve mescitlerde yaşanan 287 hırsızlık olayında toplam 2 bin 728 eser çalındı.

 

Bu eserlerden sadece 308’i bulunabildi. Vakıf eserlerinin en fazla talan edildiği illerin başında İstanbul, Konya ve Kütahya geliyor. Sanat tarihçisi Yard. Doç. Dr. Yaşar Erdemir, tarihi mekanların korumasız olduğunu, “Yol geçen hanı gibi gelen götürüyor.” sözleriyle ifade ediyor. Erdemir’e göre, envanteri bulunmayan binlerce kıymetli halı, kilim, şamdan, kapı ve pencere adeta yağmalanıyor. Yağmalanan tarihi eserler ya antikacı dükkanından çıkıyor ya da yurtdışına kaçırılıyor.

 

İstanbul Beşiktaş’ta yapılan operasyonda, cami ve tekkelerden çalınan 110 tarihi eserin ele geçirilmesi, gözleri kamuya açık alanlarda bulunan tarihi eserlere çevirdi. Eserlerin İstanbul, Konya, Balıkesir ve Diyarbakır’da bulunan vakıflara ait cami ve tekkelerden çalındıklarının belirlenmesi vakıf eserlerinin korumasızlığını gündeme getirdi. Tarihi eser kaçakçılarının önüne geçmekte zorlanan Vakıflar Genel Müdürlüğü ise eserleri daha iyi koruyabilmek için 12 ilde Vakıf Eserleri Müzesi kurmak için kolları sıvadı. Türkiye’de cami, tekke ve mescitlerde 20 bin civarında eski eser bulunduğu belirlendi. Uzmanlar, binlerce çini, sütun başlığı, kitabe, levha, şamdan, alem, çeşme taşı, kapı-pencere kanatları, kilim, halı gibi eserlerin 12 müzeye sığmasının imkansız olduğunu vurguluyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü sorumluluğunda olmayan ve henüz envanteri yapılamayan tarihi eserlerin bulunamadığına dikkat çeken uzmanlar, her geçen gün bu eserlerin sayılarının azaldığına işaret ediyor. Halen Vakıflar’a ait, 3 adet kütüphane ile 4 adet müze bulunuyor. Bunlara ek olarak Ankara, İstanbul, Kayseri, Tokat, Konya, Bursa, Kastamonu, Antalya, Sivas, Erzurum, Gaziantep ve Edirne illerinde tarihi yapıların restore edilerek Vakıf Eserleri Müzesi’ne dönüştürülme çalışmaları sürüyor.

 

Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, günden güne artan hırsızlık olayları sebebiyle taşınabilir eserleri yeni açılacak müzelerde toplamanın zorunlu hale geldiğini belirtiyor. Tarihi eser hırsızlığı ve kaçakçılığının sosyal bir yara haline geldiğini dile getiren Beyazıt, bütün idari ve yasal tedbirlere rağmen bunun önüne geçilemediğini söylüyor. Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Yaşar Erdemir ise 30 yıldır eski eserleri araştırdığını ifade ederek gözlemlerini şöyle dile getiriyor: “Özellikle taşrada pek çok eserin korumasız olduğunu gördüm. Daha geçen sene Konya’nın Doğanhisar ilçesindeki Ulucami’nin pencere kapakları çalındı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nde fotoğrafı bile yoktu.”

Zaman, Haber: Ünal Livaneli, 06.09.2006

TARİH KAÇAKÇILARI BURSA'DA YAKALANDI

 

Konya'da bir camiden 3 yıl önce çaldıkları tarihi sancağı satmak için Bursa'ya geldikleri öne sürülen 2 kişi yakalandı. Zanlıların otomobillerinde yapılan aramada, 13'üncü yüzyıldan kalma Selçuklu Sancağı ile Roma Dönemi'ne ait tunçtan yapılmış 4 sikke ele geçirildi.

Konya'nın Hadim İlçesi Dedemli Beldesi'ndeki Seyit Bayram Veli Camii'nde bulunan ipek üzerine altın sim işlemeli tarihi Selçuklu sancağı, 2003 Haziran ayında çalınmıştı. Olayla ilgili soruşturma başlatan jandarma, sancağın peşini bırakmadı.

Tarihi sancağın Dedemli Beldesi'nde çiftçi 29 yaşındaki Gökhan Göksu ve 36 yaşındaki Mustafa Nur tarafından Bursa'da satılacağı yönünde ihbar alan jandarma, önlem aldı. Konya'dan yola çıkan zanlıların bulunduğu plakası gizli tutulan otomobil, Bursa şehir merkezi girişinde durduruldu. Otomobilde arama yapan jandarma ekipleri, 3 yıl önce çalınan tarihi sancak ile Roma Dönemi'ne ait 4 sikke ele geçirdi. Gözaltına alınan zanlıların sorgusu sürüyor.

Vatan, Fotoğraf: Bursa Olay, 06.09.2006

 

TARİHİ ESERLERİN RESTORASYONU İÇİN KAYNAK VAR, KULLANAN YOK

 

Bugüne kadar tarihi eserlerin korunması ve restorasyonu için kaynak bulamadıklarını öne süren belediyeler, kendilerine ayrılan 80 milyon YTL’yi kullanmadı.

 

Geçtiğimiz yıl, taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve restorasyonu için Emlak Vergisi’nden yüzde 10’luk payın bu alanlarda kullanılmak üzere il özel idarelerine aktarılması ile ilgili yönetmelik Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yürürlüğe konuldu. Yönetmelik gereği, Emlak Vergisi’nden kesilecek pay valilikler tarafından belediyelere kullandırılacaktı. 81 ilin kasasında toplam 95 milyon 80 bin YTL birikti. Ancak bu rakamın 15 milyon 564 bin YTL’si kullanıldı. Geriye kalan para valilik kasalarında bekliyor.

 

Nisan 2005’te çıkarıldığında eski eserlerin korunması adına önemli bir adım olarak değerlendirilen yönetmelik gereği, 81 ilde, il özel idarelerince banka hesabı oluşturuldu. Yönetmelikte, paraların tahsil edilmesi görevi belediyelere, paraların idare edilmesi ise valiliklere verildi. Valilikler, belediyelerden gelen projeleri değerlendirerek, eski eser restorasyonu için toplanan paradan, proje bedelinin en az yüzde 49’unu karşılamakla yükümlü hale getirildi. Paralar hesapta birikmesine rağmen valiliklere çok az proje sunuldu. Hatta, Mardin, Muğla, Trabzon, Şanlıurfa, Burdur, Antalya’nın da aralarında bulunduğu 63 ilin kasasında para birikmesine rağmen, eski eser restorasyonu ve korunması adına bir lira bile harcanmadı. Taşınmaz kültür varlığı sayısında Türkiye’nin önde gelen illerinden olan İstanbul’da 2005-2006 yıllarında Emlak Vergisi’nden alınan pay 38 milyon 210 bin YTL. Bunun sadece 561 bin 826 YTL’si eski eserlerin korunması ve restorasyonu için kullanıldı. 37 milyon 649 bin YTL’si kasada bekliyor. Ankara’nın kasasında biriken 5 milyon 398 bin 456 YTL’nin ise 1 milyon 139 bin YTL’si kullanıldı.

 

İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı, belediyelerin işi tam kavrayamaması sebebiyle biriken paranın kullanılmadığını düşünüyor. Taşbaşı, yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden sonra belediyelerden proje istediklerini; ancak gelmediğini savunuyor. “Biz de belediyeleri bilgilendirdik. Konudan haberdar etmeye çalıştık. Meseleyi yavaş yavaş kavradılar. Yeni yılda bu konuda daha fazla projenin gelmesini umut ediyoruz.” diyen Taşbaşı, kaynak olduğu halde bilgisizlikten, eserlerin korunamadığını aktarıyor.

Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 06.09.2006

SIRADA GALLE HANI VAR

 

Zaman içerisinde harabe haline gelen yapı için ODTÜ Üniversitesi'nde tez çalışması yürütülüyor. Yürütülen tez çalışması sırasında elde edilen bulgulardan yapının Mimar Sinan'ın eserlerinden biri olduğu tahmin ediliyor. Halen sürdürülen çalışmalarla silueti ortaya çıkarılacak olan yapının gelecekte rölevesinin çıkarılması, restorasyon projesinin hazırlanarak yapının yeniden Bursa'ya kazandırılması sağlanacak.


Bursa, Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, Cumhuriyet Caddesi'nin ikiye böldüğü yapının zamanın acımasızlığına dayanamayarak büyük zarar gören kültür miraslarından biri olduğunu söyledi. Tarihi yapının ilk aşamada cephe düzenlemesinin yapılarak siluetinin ortaya çıkarılacağını belirten Altepe "Yaptığımız çalışmaların ardından kentin en merkezi yerinde bulunduğu halde gözlerden ırak kalan bu yapı, ben buradayım diyebilecek" dedi.


Bu arada Cumhuriyet Caddesi Dörtyolağzı Yiğit Köhne Camii karşısında, kalıntı duvarları ve birkaç odası bulunan Galle Hanı, XVI.yy da Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamlarından Semiz Alizade tarafından yaptırılmış. Tahıl Hanı ve Yeni Galle Hanı adları ile anılan bu han, iki katlı olarak inşa edilmiş, duvarları kesme taş ve tuğla ile örülmüş. Avlusunda tarihi çınarlar ve İznik çinili çeşmenin varlığından söz edilmektedir.

Bursa Hakimiyet, 06.09.2006

DÜNYADA 170 BİN SANAT ESERİ KAYIP

 

Aralarında çok ünlü ressamların eserlerinin de yer aldığı 170 bin adet sanat eserinin kayıp olduğu belirtildi.

Uzmanlar, aralarında 167 Renoir, 166 Rambrandt, 175 Warhol ve 200'ün üzerine Dali tablosunun bulunduğu kayıp eserlerden devasa bir müze kurulabileceğini belirtiyorlar. Bu önemli eserlerin birçoğu evlerdeki özel koleksiyonlardan, bir kısmı da müzeler ve depolardan çalındı. İnterpol verilerine göre, şimdiye kadar, çalınan eserlerin yalnızca yüzde 10'u ele geçirilebildi.

Amerikan Federal Soruşturma Bürosu'na (FBI) göre, yılda ortalama 6 milyar dolar değerinde sanat eseri çalınıyor.

Dünyanın konuyla ilgili en büyük veritabanı olarak kabul edilen Kayıp Sanat Kütüğü, çalınmış, kayıp veya yağmalanmış sanat eseri ve değerli parçaların sayısını 170 bin olarak verirken, İnterpol'ün veritabanında 30 bin kayıp eser bulunuyor.

Müzelerin depolarından çalınan eserlerin kayıp olduğundan, sayım yapılıncaya kadar bazen yıllarca haberdar olunmuyor.
Bazı hırsızlar bu çok kıymetli sanat eserleri için fidye istiyor, bazıları ise değerinin çok altında satmaya çalışıyor.

Sabah, 06.09.2006

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI ÇORUM TANITIM BROŞÜRÜ ÇIKARDI

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü tarafından Hitit Medeniyeti'ne başkentlik yapan Çorum'un tanıtımı için broşür bastırıldığı bildirildi.

 

Kültür ve Turizm İl Müdürü Ali Özüdoğru, Hattuşa, Alacahöyük ve Şapinuva gibi Hititler'in en önemli şehirlerini topraklarında barındıran Çorum'u, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 88 sayfalık bir broşürle tanıttığını söyledi.

 

Özüdoğru başta Hititler olmak üzere şehrin kültür ve turizm değerlerinin yer aldığı broşürün 21x10 ebadında, Türkçe ve İngilizce olarak iki dilde bastırıldığını belirterek, kapağında sfenksli kapı, törensel sembol ve çivi yazısı fotoğrafı bulunan tanıtım broşürünün valilik ve müdürlüklerinin tanıtım çalışmalarında kullanılacağını söyledi. Çorum başlıklı broşürde, Hattuşa, Alacahöyük ve Şapinuva gibi Hitit şehirleri, Çorum Müzesi, kazılarda bulunan önemli eserler ile şehrin tarihi ve doğal güzellikleri yer alıyor.

Dünya, 06.09.2006

TÜRSAB'DAN KOÇ'A 'RAMAZAN ŞENLİĞİ SULTANAHMET'E YAKIŞMIYOR' MEKTUBU

 

Sultanahmet  Meydanı’nda bu yıl 11’incisi yapılacak olan Ramazan Şenliği, TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) ile Eminönü Belediye Başkanlığı’nı karşı karşıya getirdi. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’a mektup yazarak, Sultanahmet Meydanı’nda Ramazan’da düzenlenen şenliğin, yinelenmemesini istedi. Ulusoy, şenliğin tarihi dokuya zarar verdiğini savundu. Şenliği düzenleyen Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er ise etkinliğin yerinin değişmeyeceğini ancak TÜRSAB’ın dikkat çektiği aksaklıkların bu yıl yaşanmayacağını söyledi.

Ulusoy, Koç’a gönderdiği mektupta Sultanahmet Meydanı’nın, İstanbul’un Dünya Mirası Listesi’nde bulunmasına neden olduğunu söyledi. Meydanda her yıl düzenlenen Ramazan Şenlikleri’nin her türlü girişime rağmen bu yıl da tekrarlanacağının anlaşıldığı belirten Ulusoy, şöyle konuştu: "Halkımız açısından bu mübarek ay boyunca renkli, hareketli, sosyal kaynaşmaya katkı sağlayan ve kültürel nitelikli bir şölen olma gayesiyle yola çıkılmış olduğunun idrakinde olmakla birlikte, etkinliğin son yıllarda aldığı haliyle ne yazık ki Dünya Kültür Başkenti İstanbul’a yakışmadığını ifade etmeliyim" dedi. Hijyenik ortamın oluşturulmadığı yetersiz standlarda yiyecek, içecek üretimi veya servisinin çevre ve görüntü kirliliği yarattığını belirten Ulusoy, "Sultanahmet Bölgesi’nin evrensel değer ve niteliği açısından ele alındığında ülkemizin dış tanıtımında son derece olumsuz yansımaları olması kaçınılmazdır" diye konuştu.



Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er ise etkinliklerin bu yıl 11’incisini yapacaklarını belirterek, şunları anlattı: "Eminönü Belediyesi’ne her yıl binlerce vatandaşımızdan bu etkinliklerin devamı yönünde başvurular geliyor. Sadece ülkemiz vatandaşları değil, turistler de Ramazan ayında Sultanahmet’e gelip, etkinlikle ilgili memnuniyetlerini dile getiriyorlar. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan bazı eksiklikler bu yıl giderildi. Ramazan’ın manevi yapısına uygun sanatsal program hazırlandı."

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, şenliğin düzenlenmesine değil ancak yer seçimi ve yapılış biçimine karşı olduklarını söyleyerek etkinliğin Gülhane Parkı’nda el sanatları, kültürel unsurların ön plana çıkartıldığı sıhhi tedbirlerin alındığı turistlerin de ilgisini çekebilecek hale getirilmesini istedi. Şenliğin yerinin değiştirilmesiyle ilgili turizmle ilgili farklı kuruluşlarda geçmişte benzer görüşlerini dile getirmişti.

Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, TÜRSAB’ın önerisi olan etkinliği Gülhane Parkı’nda yapma teklifini değerlendirdiklerini söylemekle birlikte, "Gezi parkı konseptiyle İstanbullular’a hizmet veren Gülhane Parkı’na farklı bir fonksiyon vermeyi doğru bulmuyoruz. TÜRSAB’ın dikkat çektiği eksikliklerle ilgili her türlü tedbir alınacaktır" diye konuştu.

Hürriyet, Haber: Ardıç Aytalar, 06.09.2006

TARİHİ BİNALAR KENT MÜZESİ OLACAK

 

Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen 2 tarihi bina, Kent Müzesi olarak kullanılacak.


Selahiye Mahallesi 100. Yıl Bulvarı üzeri, 30 Ağustos İlköğretim Okulu bitişiğinde bulunan 2 tescilli tarihi binanın Samsun Evi Projesi kapsamında projelendirilerek Kent Müzesi kompleksi yapılması planlandı. Büyükşehir Belediyesi 2 binayı satın alarak restorasyon projelerini tamamlayıp yapım ihalesi gerçekleştirilerek restorasyon çalışmalarına başlandı.


2007 Ekim ayında tamamlanması planlanan Samsun Kent Müzesi'yle Samsun'un tarihsel derinliğini tanıtmak, yaymak, yarının kentlilerini
yetiştirebilmek amaçlanıyor.

 

Çalışmayla şehre ait tarihi, coğrafi, idari, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, ticari yapısı gibi her türlü belge, kitap, görsel malzeme, harita, sesle görüntü kayıtlarına dayalı kronolojik, tematik sürekli ve geçici sergilerin düzenlendiği, halkın ziyaretine açık bir müze olması hedefleniyor.

Kuzey Haber, 06.09.2006

TARİHİ ÇAN HIRSIZLIĞI DAVASINDA 8 TAHLİYE

 

Sivas 5. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı sınırları içerisindeki tarihi bir kilisenin çanının çalınması olayıyla ilgili tutuklanan 1 yarbay ve 3 astsubayın da aralarında bulunduğu 8 sanığın tahliyesine karar verildi. Sivas 1. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya askeri cezaevinde tutuklu sanıklar Yarbay Ertan Ş. (43), Astsubay İsmail Ç. (29), Astsubay Ali K. (35) ve Astsubay Ahmet A. (36) ile Sivas Kapalı Cezaevinde tutuklu diğer sanıklar Halil İbrahim S. (33), Hasan Kapkın (31), Tuncay K. (31) ve Tuncay E. (27) katıldı. Duruşmada, tutuksuz yargılanan Astsubay Soner A. (22) ile Ahmet G. (45), Gıyasettin A. (42) ve Kürşat Ç. de hazır bulundu. Delillerin toplanmasını, sanıkların sabit ikamet sahibi olmaları ve delillerin karartılmasının mümkün olmamasını göz önüne alan mahkeme, 8 sanığın tahliyesine karar verdi. İddianamede, sanıkların, 5. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı sınırları içerisindeki tarihi bir kilisenin çanını çaldıkları, Ankara’ya götürmek üzere bir araca yükledikleri iddia ediliyor. Çanın 5 ile 8 milyon euro karşılığında satılması planlandığı belirtilen iddianamede sanıkların suç örgütü oluşturmak ve Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanuna’na muhalefet suçlarından cezalandırılmaları isteniyor.

Hürriyet, 06.09.2006

NOEL BABA KİLİSESİ'NE ZİYARET AKINI

 

Antalya'nın Demre İlçesi'ndeki tarihi Noel Baba Kilisesi'ni, geçen ay 61 bin 754 kişi ziyaret etti.

Demre Müzesi yetkililerinden alınan bilgiye göre, Noel Baba Kilisesi'ni geçen ay 61 bin 754 kişi ziyaret ederken, kiliseden 176 bin 482 YTL 50 YKr gelir elde edildi.

 

Kiliseyi önceki yıl aynı dönemde 48 bin 291 kişinin gezdiğini belirten yetkililer, kilise tarihinde ilk kez aylık 60 bin ziyaretçinin üzerine çıkıldığını söylediler.

 

Yetkililer, Noel Baba Kilisesi'ni 8 aylık dönemde de 228 bin 68 kişinin ziyaret ettiğini, kiliseden bu dönemde 702 bin 407 YTL 50 YKr gelir elde edildiği bildirdiler.

Trt/Haber, 05.09.2006

RESTORASYON ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR

 

Mardin Valisi Mehmet Kılıçlar, son yıllarda tarihi kentte başlatılan restorasyon çalışmaları kapsamında tarihi binaların aslına uygun bir şekilde restorasyonlarının tüm hızıyla sürdüğünü söyledi. 

7 bin yıllık tarihi şehrin dokusunu korumak için hayırsever vatandaşların ve devletin imkanlarıyla birçok tarihi eserin yeniden restore edildiğini belirten Vali Mehmet Kılıçlar, inanç ve kültür turizmi kapsamında Mardin'de birçok tarihi cami ve kilisenin yeniden restorasyonun yapıldığını kaydetti. Son 4 yılda yapılan restorasyon çalışmaları hakkında bilgi veren Vali Kılıçlar, tarihi kentteki Şehidiye, Latifiye ve Reyhaniye Camii, Ulu Cami, Zinciriye Medresesi olmak üzere birçok tarihi cami ve medresenin onarılarak yeniden ibadete açıldığını belirtti. Mardin ve ilçelerinde bulunan Süryani cemaatine ait birçok kilise ve manastırın da restore edildiğini de dile getiren Vali Kılıçlar, "Şu an restorasyon çalışmaları devam eden Kasimiye Medresesi, Şeyh Çabuk Camii ve Tekke Zaviyesi ile birlikte birçok cami ve kiliselerin inşaatı bitmek üzeredir. Cami ve kilisenin yan yana olduğu medeniyetlerin kardeşçe yaşadığı Mardin'de bu çalışmalar, dünyaya önemli mesajlar vermektedir. Barışın ve hoşgörünün kentinde yaşayan Müslüman ve Süryani cemaati, bu çalışmalardan dolayı çok mutlu olduklarını bize iletmektedir. Dünya turizmine önemli katkılar sağlayan Mardin'in, acilen Dünya Kültür Mirası olarak UNESCO'ya alınması gerekir" açıklamasında bulundu. 

Tarihi mekanların restorasyonu konusunda Mardinli hayırsever işadamlarının gösterdiği duyarlılığa da teşekkür eden Vali Kılıçlar, bütün Mardinliler'den kendilerine miras olarak bırakılan tarihi ve kültürel değerlere sahip çıkmalarını istedi. Her yıl ortalama yüz binlerce turistin ziyaret ettiği Mardin'in tarihi dokusunu korumak için herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiğinin altını çizen Vali Kılıçlar, "Dünyanın gündemine oturan Mardin, artık bir dünya şehri unvanını çoktan hak etti. Avrupa'nın ve dünyanın artık bunu görmesi gerekir. Bu şehir hepimizin. Tarihi kültürel varlıklarıyla, dinleri ve dilleriyle tam bir kültür şehri olan Mardin'in bu güzelliğini dünyaya yansıtmak için, yıkılmaya yüz tutmuş binaların aslına uygun bir şekilde restore etme çalışmalarımız devam edecektir" dedi.

Mardin Kent Haber, 05.09.2006

AMASYA MÜZESİ'NE İLGİ

 

14. yüzyılda İlhanlılar Dönemi'nde, Amasya'da Vali olarak görev yapan Anadolu Nazırı Şehzade Cumudar, Amasya Emiri İşbuğa Noyin, Amasya'da hükmetmiş Pervane Bey, eşi ve çocuklarına ait olduğu sanılan ve Amasya Müzesi'nde sergilenen mumyalar, kente gelen yerli ve yabancı turistlerin ilk önce uğradıkları yerlerin başında geliyor. 

7 bin 500 yıllık bir tarihi ve birçok medeniyete yaptığı ev sahipliğiyle Türkiye'de kültür turizminin önde gelen yerleşim yerlerinden olan ve dünyanın en iyi mumya koleksiyonuna sahip olan Amasya'da, 14 yüzyılda egemenliklerini sürdüren İlhanlılar Dönemi'nde, Moğollar tarafından zehirlenerek ya da boğularak öldürüldükleri zannedilen Amasya Valisi ya da Anadolu Nazırı olarak görev yaptığı bilinen Şehzade Cumudar, ailesi, eşi ve çocuklarına ait mumyalar, Mısır mumyalarının aksine iç organları çıkartılmadan mumyalanan ilk Türk ve Müslüman mumyalar olma özelliğini de taşıyor. Seyyah Evliya Çelebi'nin de bahsettiği mumyalar, Amasya Müzesi'nin kurulduğu 1925 yılından beri biliniyor. O yıllarda sergilenmek üzere müze deposuna konulan mumyalar, kentin ortasından geçen Yeşilırmak'ın taşması sonucu olumsuz yönde etkilenirken, Daha sonra Gökmedrese Camii'nin 1962 yılında müze olarak kullanılmaya başlanmasıyla birlikte burada sergilendi. Şu anda kullanılan Amasya Müzesi'nin 1976 yılında hizmete girmesiyle birlikte yeni müzenin bahçesinde bulunan Sultan Mesut Türbesi'de mumyalık olarak düzenlendi ve mumyalar burada sergilenmeye başladı. 

Amasya Müzesi'nin Hitit Uygarlığı'na ait en önemli eser olan Fırtına Tanrısı Teşup ve mumyalar ile önemli birer özelliğe sahip olduğunu ifade eden Amasya Valisi Celaleddin Lekesiz, "Amasya Müzesi bünyesinde barındırdığı gerek arkeoloji literatürüne geçen eserlerle gerekse Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait 40 bini aşkın eserle Türkiye'de seçkin ve zengin müzelerden birisidir. Diğer müzelerden önemli iki farklılığı vardır. Bu özellikler Türkiye'nin yurtdışı tanıtımında katkıda bulunulmasına yol açar. Bunlardan birtanesi Hitit Uygarlığı'na ait Fırtına Tanrısı Teşup Heykeli Amasya'da bulunamamakta ve paha biçilememektedir. Amasya Müzesinde Türkiye'deki diğer müzelerde bulunmayan 8 adet mumya vardır. Mumyalar, Moğol kökenli Müslümanlara aittir. İlhanlı Dönemi'ndeki Selçukluların son dönemlerine ait yöneticiler ve çocuklarına ait mumyalardır. Ziyaretçiler ençok dikkatini çeken husus, Türk ve İslam dünyasında mumyalama sanatının kullanılmasıdır. Mumyalar, Türkiye'nin tanıtımı açısından İslam dünyasında da mumyalama olayının olduğuna vurgu yapılarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın yaptığı yayınlar aracılığıyla Türkiye'nin tanıtımına katkı sağlayabilir" dedi. 



Mumyalama sanatına, Osmanlı Devleti dönemindeki tahnit işlemlerine ve tahnit işlemlerinde kullanılan ilaçlara değinen Müze Araştırmacısı Muzaffer Doğanbaş, "Türkiye'de 7 adet müzede mumya bulunmaktadır. Bunun yanısıra Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait türbelerde mumya örnekleri var. Örneğin Elazığ Arap Baba Türbesi'nde, Kemah'taki Danişmenli türbelerinde ve Konya'daki Türbelerde bulunmaktadır. Türklere has bir mumyalama geleneği vardır. Türk mumyalarında Mısır mumyalarında olduğu gibi ketenleme yoktur. Türklerdeki mumyalama geleneği kendi içerisinde bir farklı gelenek çözümlemesi var. Örneği Rusya'daki mumyalara baktığımızda ameliyat işlemleri, iç organlarının çıkartılma teknikleri farklı, bunun çok teknik olarak mukayeseni yapmak için örneklerin biraraya gelmesi gerek. Türkiye'de mumyalama yapacak bir uzman yok, ama tıp fakültelerinde kadavraları ilaçlama teknikleri var. Mumyalamanın bir alt kademesi olarak düşünülebilir, cesedi muhafaza anlamında ama dolayısıyla mumyalama uzmanı yok. Mumyalama sanatında kullanılan ilaçlar 40 civarındadır. Özellikle Hacı Paşa'nın 1380 tarihli Şifa-ül Eksan isimli eserinde yazılıdır. Bunları halkın anlayabileceği şekilde söylersek yemeklerde kullanılan tuz mumyalama maddesidir, soğan bir mumyalama maddesidir. Bunların dışında birçok kimyevi medde vardı. Bugün mumyalama yapılmadığı içinde bu maddelerin isimleri konulmuş değildir. Tahnit yapan insanlar tıppı bilen insanlardı. Osmanlı'da kadrolu tahnit memurları vardı. Sultanlar veya şehzadeler öldüğü zaman onların mumyalanmasında bulunurlardı. Osmanlı sultanları içerisinde mumyalanmış sultanlar tabii ki var. Osman Gazi, Orhan Gazi, Yavuz Sultan Selim ve 2 Bayezid çıkartıldığında diğerlerinin tamamı nerdeyse mumyalanmıştır" diye konuştu. 


Amasya Müzesi'nde sergilenen mumyaların nasıl öldürüldükleri konusunda fikir yürüten Amasya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü ve Araştırmacı Yazar Hüseyin Menç, "Anadolu'da hakimiyet kurmuş olan İlhanlılar döneminde Amasya Emiri olan Cumudar, cariyeleri ve çocuklarına ait mumyalardır. Moğolların Anadolu'yu istila etmesi ile birlikte Amasya'daki Anadolu Nazırı ve tüm ailesi katledilmişlerdir. Cesetler üzerinde kesici alet yada kılıç ile öldürüldüklerine dair bir iz yoktur. Büyük bir ihtimalle Vali ve ailesi boğularak öldürüldüler. Buradaki ilginçlik Cumudar ve ailesinin iç organları çıkartılmadan mumyalanmışlar" açıklamasında bulundu.

Amasya Kent Haber, 05.09.2006

ASSOS ORTAYA ÇIKARILIYOR

 

Ünlü filozof Aristo'nun ders verdiği Assos'ta kazılar yeniden başladı. Çanakkale yöresinde 2006 yılında erken başlayan arkeolojik kazılar sona ererken, Assos kazıları 18 Ağustos’tan itibaren yeniden başladı. Assos kazılarını yürüten Prof.Dr. Ümit Serdaroğlu’nun geçtiğimiz yıl ölümünden sonra bu yıl kazılar onsuz devam ediyor.

Bu yılki kazı heyetinin başkanı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Nurettin Arslan. Ayrıca Yard. Doç. Dr. Veysel Tolun, üniversitenin diğer uzmanları ve öğrencileri çalışmalara eşlik ediyor.

On yedi kişilik kazı ekibi, öncelikle Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu’nun 25 yıllık çalışması sırasında oluşturduğu kazı evi ve çevresini düzenlediler. Bu yılki çalışmalarda nekropol alanı öncelikle ele alınacak. Alanı kaplayan bitkiler temizlenerek Assos antik kentinin batı kapısına ulaşan ana yolun ortaya çıkarılacağı, ele geçecek küçük buluntuların da değerlendirileceği belirtildi.

Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu Assos’taki 25 yıllık çalışmalarında başta Athena Tapınağı ve surlar olmak üzere restorasyona ağırlık vermişti. Bu çalışmalar sonunda antik kentin tapınak, tiyatro ve nekropol alanı ile surlarında restorasyonlar yapılmıştı.

Son yıllarda yerli ve yabancı ziyaretçilerin uğrak yeri olan Assos’ta bilgilendirme konusunda bazı eksiklikler olduğu, bu nedenle Assos’ta da Troia’da olduğu gibi bilgilendirme levhaları ile gezi güzergâhı düzenleniyor. Bu yılki çalışmalarda buna ağırlık verileceği belirtiliyor.Ayrıca Behramkale Köyü içerisinde Assos’u tanıtan maketler ve grafikler içeren Assos Tanıtım Merkezi kurulması da çalışma planında bulunuyor.Bu yılki Assos kazıları Eylül ayının sonuna kadar devam edecek.

Çanakkale Kent Haber, 05.09.2006

BEŞKONAKLAR RESTORASYONUNA ÖDENEK

 

Malatya'da Sinema Caddesi'ndeki Beşkonaklar'ın restorasyonu için ihale aşamasına gelindiği, 1 milyon 250 bin YTL ödenek çıkarıldığı açıklandı. Bu arada Malatya'da tarihi bakımdan önemli bir yere sahip olan Arslantepe Höyüğü'deki dünyanın bilinen en eski sarayının açık hava müzesi yapılması için Roma Üniversitesi'nin hazırladığı projenin Sivas Anıtlar ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylandığı bildirildi.

Malatya İl Genel Meclisi, Meclis Başkanı Bekir Çelik başkanlığında toplanarak eylül dönemi toplantılarını Özel İdare Salonu'nda sürdürdü. Toplantıda, Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ile Milli Eğitim Müdürlüğü'nün 2007 yılı yatırım projeleri teklifleri görüşüldü.

Kültür ve Turizm İl Müdürü Derviş Özbay, meclis üyelerine verdiği bilgide, Anadolu'da önemli bir yere sahip olan Arslantepe Höyüğü'ndeki dünyanın bilinen en eski sarayının açık hava müzesi olarak ziyaretçilere açılması amacıyla Roma Üniversitesi tarafından hazırlanan projenin Sivas Anıtlar ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylandığını söyledi. Özbay, projenin en kısa sürede hayata geçirileceğini söyledi.

Malatya mimarisinin önemli simgelerinden olan Beşkonakların restorasyon projelerinin de tamamlandığını ifade eden Özbay, Beşkonaklar için 2006 yılı yatırım programından 1 milyon 250 bin YTL tutarında ödenek ayrıldığını kaydetti. Restorasyon ihalesiyle ilgili hazırlığın sürdüğünü anlatan Özbay, Beşkonaklar'da 1 konağın kültürevi, 1 konağın sanatevi, 1 konağın Malatya Mutfağı, 2 konağında Etnografya Müzesi olarak düzenleneceğini aktardı.

Karakaş Konağı'nın Özel İdareye devri için çalışmaların sürdüğünü anlatan Kültür ve Turizm İl Müdürü Derviş Özbay, Yeşilyurt İlçesi'ndeki tarihi evlerin onarımının da 2007 yılında bitmiş olacağını söyledi.

Malatya Haber, 05.09.2006

TARİHİ ESER KAÇAKÇILARINA SUÇÜSTÜ

 

Burdur, Karamanlı İlçe Emniyet Amirliği ve İlçe Jandarma Komutanlığı'nın müşterek çalışması sonucu, 51 parça tarihi eser ele geçirildi. 

Edinilen bilgiye göre, polis ve jandarma ekipleri, Burdur'un Karamanlı İlçesi'nde ikamet eden M.Ş. isimli şahsın tarihi eser kaçakçılığı yaptığı ihbarını aldı. Bunun üzerine harekete geçen polis ve jandarma ekipleri, şüpheli şahsın evinde yaptığı aramada, 6 adet etütlük kurşun parçası, 31 adet faklı dönemlere ait sikke, 3 adet çeşitli objelere ait bronz etütlük parça, 1 adet içi kurşun doldurulmuş etnoğrafik nitelikli dışı bronz kaplı şakül, 2 adet gümüş İskender sikke, 2 adet bronz helenistik sikke, 1 adet gümüş Roma sikke, 1 adet gümüş kaplama Roma sikke, 2 adet bronz Roma sikke, 1 adet bronz at şeklinde Figula ve 1 adet prehistorik döneme ait taş balta olmak üzere toplam 51 parça, çeşitli dönemlere ait tarihi eser ele geçirdi. 

Aynı çalışmalar içersinde, H.K. isimli şahsın aracında yapılan aramada, 1 adet Amerikan yapımı detektör ve parçaları ele geçirilmiştir. Her 2 şahıs da, adli makamlara sevk edilmek üzere gözaltına alındı. Bulunan eserlerin 1. sınıf müzelik parçalar olduğu tespit edildi.

Burdur Kent Haber, 05.09.2006

UZAKTAN KUMANDALI MODEL HELİKOPTERLE ARKEOLOJİ

 

Kayseri’de 4 bin yıllık geçmişi bulunan Kültepe kazı alanı, uzaktan kumandalı model helikopterle fotoğraflandı.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi ve Kültepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, uzaktan kumandalı model helikopterle fotoğraf çekiminin Türk arkeolojisinde ilk defa kullanıldığını söyledi.

120 santimetre uzunluğunda 7 kilogram ağırlığındaki helikopterin sahibi inşaat mühendisi Osman Sevgi de 100 metre yükseklikten yerdeki bilgisayara otomatik olarak fotoğraf ve görüntü aktarımı yapabildiklerini söyledi.

Hürriyet, 05.09.2006

MERYEMANA EVİ'NE YENİ KORUMA PROJESİ

 

Selçuk Belediye Başkanı Vefa Ülgür, yangında kül olan toplam 300 hektarlık alanın, Bülbüldağı'ndaki Meryemana Evi'ni de kapsayan 30 hektarlık bölümünün ağaçlandırılması için 'Meryamana Evi ve Kültürpark Ormanı' isimli proje hazırladıklarını açıkladı.

 

Ülgür, 30 hektarlık alanın özel bir statü ile Selçuk Belediyesi'ne tahsis edilmesini isteyerek, 'Bu sağlanırsa, tüm finansmanı belediyemiz bütçesinden karşılamak üzere söz konusu alanı 10 ayda ağaçlandırırız. Kısa süre içinde de Meryemana Evi ve çevresi eskisi gibi yemyeşil ormanlarla kaplanır' dedi. Meryemana Evi'ni başta Hırıstiyanlar olmak üzere her yıl çeşitli dinlere mensup 1.5 milyon insanın ziyaret ettiğine dikkat çeken Selçuk Belediye Başkanı Vefa Ülgür, 'Bu bölge tüm dünya insanlığı tarafından kutsal sayılmaktadır. Bu nedenle dünyanın gözü, yangından sonra bizlerin üzerinde' diye konuştu. Ülgür, 30 hektarlık alanın özel orman statüsü veya benzeri bir statü ile belediye devri için Çevre ve Orman Bakanlığı'na başvurduklarını belirterek, 'Hazırladığımız proje ile söz konusu alanı en kısa sürede eski haline döndürüp, ileriye yönelik gerekli önlemleri de alarak dünya insanlığının hizmetine sunmak istiyoruz' dedi. Selçuk Belediye Başkanı Ülgür, hazırladıkları projenin yaşama geçirilmesi durumunda Meryemana Evi ve çevresinde bir daha benzer yangınların yaşanmayacağını söyledi.

 

Ülgür, 30 hektarlık alanın belediyeye tahsis edilmesi durumunda yaşama geçirecekleri kurtuluş projesini şöyle sıraladı:

- Bülbüldağı ve Meryemana Evi çevresinde su kaynakları bulunmadığı için, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın göstereceği bir ala standartlara uygun yangın havuzu inşa edilecek.

- Yangın havuzuna su, 20 kilometre uzaklıktaki Selçuk'tan döşenecek boru hattı ve terfi istasyonları ile taşınacak.

- Meryemana Evi'ne içme suyu sağlayan terfi istasyonlarının enerji kaynakları, yangında devre dışı kalmaması için jeneratörlerle takviye edilecek.

- Meryemana Evi ve çevresine 500 metre aralıklarla yangın vanaları konacak.

- Selçuk Belediyesi tarafından asfaltlanan Efes Antik Kenti üst kapısı ile Meryemana Evi arasında kalan 14 kilometrelik yol boyunca, yangın araçlarına su sağlayacak irsaliye hattı döşenecek ve yangın vanaları konacak.

- Stratejik noktalarda, teknolojiden yararlanılarak fıskiye ile yağmurlama sistemi kurulacak.

- Meryamana Evi ile Kuşadası yolu arasında bir yangın yolu açılacak; bu yola su irsaliye hattı döşenecek ve belirli aralıklarla yangın vanaları konacak.

- 30 hektarlık alanın ağaçlandırılması için Orman Bakanlığı ve ilgili fakülteler ile işbirliği içinde yangına dayanıklı ağaç türleri seçilerek bir ağaçlandırma projesi yaşama geçirelecek.

- 30 hektarlık alanın bakım ve işletmesi Selçuk Belediyesi tarafından gerçekleştirilecek

Selçuk Belediye Başkanı Vefa Ülgür, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, 'Antik kentlerin, özellikle de tiyatroların özelleştirileceğini, antik tiyatro ve kentlerde özelleştirmenin bakım ve temizlik işinin üstlenilmesi, karşılığında kapı giriş bedellerinin alınması şeklinde gerçekleştirileceğini' söylediğini hatırlatarak, 'Biz, buna da talibiz. Selçuk Belediyesi olarak, bölgemizi ilgilendiren ve Türk turizmine hizmet edecek her uygulama ve işe katkı koymaya hazırız' dedi. Selçuk’ta bulunan tarihi ve kültürel zenginlikleri korumak ve kollamayı, hizmet programlarında birinci sırada tuttuklarını belirten Ülgür, belediye olarak antik kentin temizlik ve bakımını yıllardır özenle yerine getirdiklerini söyledi.

Akşam Ege, 05.09.2006

TARİHİ GİRESUN EVLERİ KORUMA ALTINA ALINIYOR

 

Giresun Kültür ve Turizm Müdürü Emin Yılmaz, kentsel sit alanı ilan edilen Zeytinlik Mahallesi başta olmak üzere il genelindeki tarihi Giresun evlerinin koruma altına alındığını söyledi. Yılmaz, il genelinde aslını koruyarak ayakta durmayı başaran 60 dolayında tarihi Giresun evi bulunduğunu anımsattı. Mimari özelliklerini bugüne kadar muhafaza eden tarihi evlerin restorasyonları için yaklaşık 6 yıl önce başlatılan çalışmaların son dönemde hız kazandığını belirten Yılmaz, ''Kentsel sit alanı ilan edilen Zeytinlik Mahallesi başta olmak üzere il genelindeki tarihi Giresun evleri koruma altına alınmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığınca Zeytinlik ve Hacıhüseyin Mahallesi ile Görele İlçesi'ndeki 4 tarihi evin sahibine 80 bin YTL ödenek sağlanmıştır'' dedi. Yılmaz, il genelindeki tarihi evlerin önemli bir kısmının Zeytinlik Mahallesi'nde bulunduğunu ifade ederek, ''Giresun Kalesi'nin güneydoğu eteklerinde yer alan ve geniş bir alanı kaplayan tarihi Zeytinlik Mahallesi'nin Arnavut kaldırımlı dar sokakları ve her bir bahçe içindeki tarihi evleri, turizm için büyük bir potansiyel oluşturmaktadır'' diye konuştu. Mahallede 50'ye yakın tescilli tarihi ev bulunduğuna dikkati çeken Yılmaz, şunları söyledi:

 

''Bugüne kadar bu evlerden 10'unun restorasyonu sahipleri tarafından yapılmıştır. Bakanlığımız restorasyon çalışmalarına destek vermektedir. Evlerini restore etmek isteyenlere proje için 5 bin YTL, restorasyonu için ise daha sonra gerekli olan ödeneği sağlamaktadır. Evlerini restore etmek isteyenler, 2007 yılının mart ayı sonuna kadar müdürlüğümüze müracaat edebilirler.'' Yılmaz, Zeytinlik Mahallesi'ndeki tarihi evlerin tamamının restore edilerek, yeniden düzenlenmesi halinde, bu mekanın kısa sürede Safranbolu evleri kadar ilgi görmeye başlayacağını söyledi.

Turizm Gazetesi, Fotoğraf: Zaman, 05.09.2006

İSTANBUL'DA BİR SOKAK KAYBOLDU

 

İstanbul'daki çarpık yapılaşma ve işgal, görülmemiş bir sonuç verdi: İstanbul'un göbeğindeki Çifte Fabrika Sokağı 'kayboldu'.

 

Çifte Fabrika Sokağı, İstanbul Sarıyer'de tarihi binaların da bulunduğu eski bir sokak. Sarıyer Askerlik Şubesi'nin hemen karşısındaki sokaktan geçmeye çalışan mahalle sakinlerinin karşısına otopark, apartman bahçesi ve nihayet sokak ortasına yapılmış binalar çıktı. Bu bahçelerden biri de bölgedeki tek sinagog olan Yeniköy Sinagogu'na ait çıktı. Aynı zamanda SİT alanı olan sokağın kayıtlarını isteyen mahalle sakinlerine Sarıyer Kadastro Müdürlüğü'nden, bölgedeki işgalleri gösteren krokiler verildi.

Sabah, Haber: Ersan Atar, 05.09.2006

RUMKALE S.O.S. VERİYOR

 

Gaziantep'ten 62 kilometre uzaklıkta, Fırat Nehri ile Merzimen Çayı'nın birleştiği noktada bulunan, Birecik Baraj köyü suyunun yükselmesiyle yarımadaya dönüşen Rumkale kendi kaderine terk edildi. Geçen yıllara oranla turist sayısında ciddi bir azalma olan Rumkale, pislikten geçinmiyor. Dönemin bakanlarından Mustafa Taşar'ın girişimleri sonucu tekne turu düzenlenen Rumkale, eski özelliğini kaybetti. Artık turistlerin ilgi göstermemeye başladığı Rumkale ilgi bekliyor.

 

Birecik barajının su tutmaya başlamasıyla her şeylerini kaybeden ve hatta mezarları bile sular altında köylünün bir kısmı hala Rumkale"de yaşamaya devam ediyor. Halfeti eski Milli Eğitim Müdürü Çelebi Yener de Rumkale"den vazgeçmeyenlerden. "Birecik Barajı su tutmaya başlayınca mezarımızı bile sular altında bıraktık" diyen Yener, "İklimin tamamen değiştiği Rumkale"de en üzücü nokta kendi kaderine terk edilmesi. Buradan çok fazla şey bekliyorduk ve ilk zamanlarda bu beklentimiz oldu. Turistler inanılmaz ilgi gösterdi. Ancak şimdi hem bakımsız, hem de pis. Turist geldiği zaman dinleneceği bir yer yok. Hatta tuvalet ihtiyacını bile karşılayamıyor. Bu durumda ise, gelmekten vazgeçiyor" dedi.



Çelebi, 6 yıldır barakasında yaşadığını ve her geçen yıl Rumkale"nin kendi kaderine terk edildiğini söyledi. "Rumkale Gaziantep"in denizidir" diyen Çelebi, "Biz burada o kadar çok şey yaşadık ki... Burası tam bir hazine idi. Ancak artık hazine olmaktan çıktı. Yetkililerin kaderine terk ettiği Rumkale, maalesef ağlıyor. Gelen turist, önceleri tekne turuna ilgi gösterirdi. Ancak tekne turundan sonra dinlenecek bir yer bulamayınca, bir daha gelmek istemiyor. Bu konuya milletvekillerinin ve mülki amirlerin bir çözüm bulması gerekiyoı" diye konuştu.

 

Tekne turu yaparak para kazanan Mehmet Durmuş ise, bu işi yıllardır yaptığını ve Rumkale"nin en kötü sezonun yaşadığını kaydetti. Geçen yıllarda inanılmaz sayıda tekneyle turist gezdirdiğini belirten Durmuş, "Ancak bu sene ne oldu ise oldu turistlerimiz gelmekten vazgeçti. Burası kendi kaderine terk edildi. Aslında Zeugma kadar değerli bir yer. Biraz bakım olsa, restourant tarzı bir şey açılsa, en önemlisi de tuvalet olsa, eski cazibesini yeniden kazanacağına inanıyorum. Gaziantepli yetkililer eskiden buraya nasıl bakıyorsa aynı şekilde bakmalarını talep ediyoruz. Buradan ekmek parası kazanan çok sayıda insan var. Tarihimize sahip çıkalı" şeklinde konuştu.

Yavuzeli ilçesine 25 km. ve İl Merkezine 62 km. mesafede olan Rumkale'nin tarihi hakkında kesin bilgiler bulunmamasına karşın MÖ 840 yılında Geç Hitit Döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.Roma döneminde Hıristiyanların burayı merkez yaparak hıristiyanlığı Rumkale ve çevresinde yaymaya çalıştığı ayrıca Hz.İsa'nın havarilerinden Yuhanna'nın İncil müsveddelerini Rumkale'de sakladığı ve daha sonra da Beyrut'a kaçırıldığı rivayet edilmektedir. Bu nedenle burası hıristiyanlarca kutsal sayılmaktadır.Sonradan haçlıların mağlup edilip bölgeden çıkarılmasıyla 1292 yılında Rumkale ve çevresi Müslümanlar tarafından ele geçirilmiştir. Müslümanların eline geçen kalede ve bölgede Türk-İslam döneminde yapılan birçok eser bulunmaktadır. Türk- İslam sanatının özelliklerinin de görülebildiği kalede, kullanılmayacak kadar harebe olan bir de mescit bulunmaktadır.

Gaziantep 27 Gazetesi, 05.09.2006

SANTRALİSTANBUL'UN TASARIMCILARI

 

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Domus Academy işbirliği ile yürüttüğü, Avrupa’nın en büyük kültür sanat ve eğitim projelerinden biri olan “Tasarım Kültürü ve Yönetimi Sertifika Programı” nın 8.dönemi Santralistanbul bünyesinde gerçekleşecek.


Tasarımdan işletmeye, mimarlıktan iletişim ve mühendisliğe kadar farklı formasyonlara sahip ve tasarım sürecinde yönetici olarak görev almak isteyen tüm katılımcılara hitap eden program, farklı sektörlerden gelen ve programa destek veren kuruluşların yöneticileri ve tasarımcıları ile öğrencileri biraraya getiren Salı Atölyeleri ve dersler tamamlandıktan sonra, bitirme projesi ile topyekün bir proje kültürü oluşturmayı amaçlıyor. Katılımcılar; sanat, tasarım, işletme ve pazarlama alanının önde gelen isimlerinden oluşan öğretim kadrosuyla etkileşim içinde araştırma, konsept oluşturma, sistem kurma, ürün senaryoları, promosyon ve pazarlama stratejisi gibi konuları tasarım perspektifinden irdeleme fırsatını buluyorlar. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk enerji tesisi Silahtarağa’nın korunarak Çağdaş Sanatlar Müzesi, Enerji Müzesi ve bir kültür ve eğitim merkezine dönüştürülmesini kapsayan Santralistanbul’da gerçekleşecek olan dersler, öğrencilerin iş hayatları göz önünde bulundurularak Çarşamba ve Perşembe 18:30-20:30 ile Cumartesi’leri 09:30-13:30 arasında yapılıyor.

Türkiye Gazetesi, 05.09.2006

BESNİ'DE
TARİHİ ESERLERİN RESTORASYONU İÇİN
ÇALIŞMA BAŞLATILDI

 

Adıyaman’ın Besni İlçesi'nde tarihi eserlerin restore edilebilmesi için ön çalışmalar başladı.

 

Çukurova Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim görevlileri ile öğrencileri, Eski Besni’de bulunan tarihi eserleri inceleyerek Besni’den ayrıldı.

Besni Belediye Başkanvekili Osman Aydın konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “Çukurova Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi’nden davetimiz üzere Besni’ye gelen iki öğretim üyesi ve altı öğrenci, Eski Besni’de bulunan tarihi Ulu Camii, Kızılcaoba Camii ve Bekirbey Hamamı gibi tarihi eserleri gezerek incelemede bulundu. Bu inceleme neticesinde restore için gerekli ön hazırlık çalışmalarını yaparak Besni’den ayrıldı. Biz belediye olarak tarihimize sahip çıkacağız. Bu alandaki çalışmalarımız devam edecek. İlçemizde restore için ön hazırlık çalışması tamamlanan tarihi cami ve hamamların raporu Şanlıurfa Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne verilecek. Bu eserlerin tekrar ayağa kaldırılması için ne gerekiyorsa, elimizden geleni yapacağız,” dedi.

Zaman, 04.09.2006

TARİHİ SAAT KULESİ BULUŞMA NOKTASI OLUYOR

 

Kayseri Büyükşehir Belediyesi hayata geçirdiği projeyle yıllardır değerlendirilemeyen tarihi saat kulesi ve çevresini canlandıracak.

 

Hazırlanan projeyle saat kulesinin Kayserililer'in buluşma noktası olması hedefleniyor. Şehrin tam merkezinde ve göz önünde olmasına rağmen çok fazla kişinin ilgisini çekmeyen saat kulesi, yeni meydan düzenlemesi projesi içerisine alındı.Saat kulesinin Kayseri için ayrı bir öneme sahip olduğuna dikkat çeken Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, “Tarihi yapısının yanı sıra Atatürk'ün Kayseri'ye geldiğinde toplantı yaptığı, önemli kararlara imza attığı bir mekan burası. Ama yıllardır atıl vaziyette duruyor ve insanlar burasının içini hiç görmemişler bile. İşte bu mekanı da yine Cumhuriyet Meydanı düzenleme çalışmaları çerçevesinde günlük hayatın yaşandığı bir mekana çevirmek amacındayız. Öncelikli olarak içinde ve dış cephesinde restorasyon çalışmaları yapılacak. Ardından da burasını ve etrafını bir kafeteryaya dönüştüreceğiz. İnsanların buluşma noktası olacak. Buraya gelip içinde çay-kahve içecekler. Artık saat kulesinde hayat belirtileri olacak. Tarihi saat kulesi unutulmuş bir şekilde kenarda köşede kalmayacak." dedi.

Zaman, 04.09.2006

HARRAN'DAKİ TARİHİ KÜMBET EVLER TURİZME KAZANDIRILACAK

 

Şanlıurfa'nın Harran İlçesi'ndeki tarihi kümbet evlerin koruma altına alınması için Harran Belediyesi ile TOKİ işbirliğiyle toplu konut yapılacak. Kümbet evler boşaltılarak, içinde yaşayan vatandaşlar TOKİ'nin yapacağı evlere yerleştirilecek. Çok sayıda medeniyete beşiklik eden, dünyanın en eski üniversitesine, ilk rasathanesine ve kümbet evleriyle en ilginç mimarisine sahip olan Harran, Tarım Köy Projesi ile kurtarılıyor. Harran'da belirlenen SİT alanı dışındaki bölgeye TOKİ işbirliğiyle toplu konut inşa edileceğini belirten Harran Belediye Başkanı İbrahim Özyavuz, "Harran'da 2 bin 500 odadan oluşan 179 kümbet ev bulunuyor. Bu evlerin kurtarılarak turizme açılması için TOKİ ile birlikte 300 civarında konut yapacağız. Konutların temelini de önümüzdeki günlerde atacağız" dedi. Özyavuz, tahliyeden sonra belediye olarak kümbet evleri restore edip eski sahiplerine turistik amaçlı kullandıracaklarını belirtti.

Sabah, Haber: Mehmet Yıldırım, 04.09.2006


Nano Yorum: Tarihi doku TOKİ evleriyle bozulmayacak mı yani? Dokuya uygun bir mimari proje çizmeyi akıl ederlese bu kim olacak? Yoksa bu detay akıllarına bile gelmedi mi? Göreceğiz...

YOZGAT'TAKİ
TARİHİ SAAT KULESİ
RESTORE EDİLECEK

 

Yozgat şehir merkezindeki tarihi saat kulesinin restore edilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığına başvuruldu.

 

Yozgat Belediye Başkanı Yusuf Başer, yaptığı açıklamada, Yozgat'ın simgesi tarihi saat kulesinin, bölgede yapılan çalışmalar kapsamında restore edileceğini bildirdi.

 

Başer, ''Restore çalışmaları için Bakanlıktan izin talebinde bulunduk. Uzun yıllar boyunca, yazın yakıcı sıcağı, kışın kar ve yağmuruna rağmen günümüze kadar ayakta duran saat kulesinin yıpranan bölümlerini onaracağız'' dedi.

 

Yozgat'ın simgesi tarihi saat kulesi, 1908 yılında Şakir Usta tarafından yapıldı.

Enine silmelerle 6 kata bölünen kare prizma şeklindeki kulenin en üst kısmında çan şeklinde külah, külah içinde de 2 bin 50 kilo ağırlığında saat çanı yer alıyor.

Turizm Gazetesi, 04.09.2006

MERYEM ANA EVİ TANINMIYOR

 

New York Times Gazetesi hafta sonu ekinde, İzmir Selçuk'taki Meryem Ana Evi'ni tanıttı.

 

New York Times muhabiri Scott Spencer, Meryem Ana Evi'yle ilgili izlenimlerini, 'Müslüman Topraklarında Bir Hıristiyan Tapınağı' başlığı altında aktarırken, pek çok Batılının, Meryem Ana'nın son günlerini geçirdiğine inanılan evin Türkiye'de olduğunu bilmediğini yazdı.

Dünyanın her yerinden milyonlarca kişinin Hıristiyanlarca kutsal sayılan evi ziyaret ettiğini belirten Spencer, Müslümanların da Meryem Ana'yı kutsal ve erdemli bir kadın olarak gördüklerini vurguladı. Yazıda, antik Efes Kenti'ne çok yakın olan kutsal evin Bülbül Dağı isimli tepenin üzerinde olduğu açıklanarak, bu dağdan akan suyun da kutsal ve insanlar üzerinde iyileştirici etkileri olduğuna inanıldığı belirtiliyor.

Radikal, 04.09.2006

NEVŞEHİR'DE 226 ESER VAR

 

Erciyes Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Kapadokya Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce, Nevşehir’deki Türk-İslam eserlerinin araştırılması çalışmaları tamamlandı. Kapadokya Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdür Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Celil Arslan, 1 ay süreyle Nevşehir kent merkezi başta olmak üzere ilçe, belde ve köylerde Türk-İslam eserlerinin araştırıldığını belirterek, şunları söyledi: ‘’Araştırmalarımızda Türk-İslam eserlerinin fotoğraflarını çektik. Nevşehir il merkezinde 53, Acıgöl ilçesinde 9, Avanos ilçesinde 18, Derinkuyu ilçesinde 7, Gülşehir ilçesinde 17, Hacıbektaş ilçesinde 16 ve Kozaklı ilçesinde de 106 olmak üzere, toplam 226 adet Türk-İslam eserlerinden oluşan, camii, çeşme, türbe, hamam, medrese, imaret, sıbyan mektebi, kervansaray, han, kale, tekke-zaviye, köprü, kütüphane ve konak tespit ettik. Çalışmalarımızı kitap haline getirerek, araştırmacılara ışık tutmayı hedefliyoruz.’’

Türkiye Gazetesi, 03.09.2006

400 YIL ÖNCEKİ HARÇ KARIŞIMIYLA TAMİR

 

Edirne, Ayşekadın'da bulunan Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı restorasyon ihalesini alan firmada görevli Mimar Dr. Şirin Akıncı, restorasyon çalışmaları sırasında kervansarayın yapımında kullanılan harcı kullandıklarını kaydetti.

 

Mimar Dr. Şirin Akıncı, kervansarayın tamamen aslına uygun şekilde restore edildiğini kaydetti. Restore çalışması öncesi binada harç olarak kullanılan maddelerin bir analizini yaptıklarını ifade eden Akıncı şunları söyledi: “Burada harç olarak tuğla kırıkları ve tozu, sönmüş kireç ile puzdan (toz haline getirilmiş kaya parçası kiremit tozunda da bulunmakta) kullanılmakta. Çimento 100 yıl sonra özelliğini kaybetmekte. Oysa puzdanın tutucuğu özelliği zaman geçtikçe daha fazla artmaktadır. Bu çok önemlidir. Burada her şeyi doğal haliyle yapıyoruz. 1609'da üretilen haliyle aynen yeniden yapıyoruz.”

 

Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından İstanbul'da bulunan Sultan Ahmet Camii'ni yapan Sedefkar Mehmet Ağa'ya 1609'da yaptırıldı. Kervansarayın bir benzerinin de Bulgaristan'daki Harmanlı dolaylarında olduğu kayıtlarda yer almakta.

Kervansaray olarak yapılan yapıda kervanlar hayvanlarıyla birlikte iç kısımda barınmaktaydılar. İki yatma gözü olan yapıda 6.500 metrekare kapalı alanı, 3 bin metrekare de açık alanı bulunmakta.

Edirne Internet Gazetesi, 04.09.2006

DÜNYANIN EN ESKİ BATIĞI YENİDEN DENİZE

 

Aslı Bodrum Müzesi'nde sergilenen 3 bin 300 yıllık Uluburun batığının 'Uluburun Batığı 3' adıyla 40 günde inşa edilen kopyası, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda, çıkarıldığı Kaş'ın Limanağzı mevkisinde batırılacak. Batık, sualtı arkeoloğu yetiştirmek amacıyla Arkeo-Park'a dönüştürülecek.


Antalya'nın Kaş ilçesinin 8.5 kilometre açığında batan, dünyanın en eski batığı Likya ticaret gemisi Uluburun'un yeniden hayat bulması için 360 Derece Tarih Araştırmaları Çalışma Grubu, Kaş Kaymakamlığı ve belediyesi işbirliği yapıyor. Projeyi yürüten 360 Derece Tarih Araştırmaları Çalışma Grubu Koordinasyon Şefi arkeolog Osman Erkurt, Eylül 2005'te başlatılan Uluburun 3 Reanimasyon Projesi'ni şöyle anlattı:

"Genç Tunç Çağı'na ait geminin, 14 metre boyunda, 5 metre enindeki kopyasını 40 günde inşa ettik. Ankara Üniversitesi, İsrail'deki Hayfa Üniversitesi ve ABD'den Teksas Üniversitesi destek verdi. Geminin maketini Almanya'daki bir sergide dokuz ayda 500 bin kişi gezdi. Dünya projeyi yakından izliyor. Kaş Kaymakamlığı ve belediyesinin büyük katkılarıyla sona yaklaştık. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda tekneyi Limanağzı'nda batıracağız. Suyun 18 metre altında kalacak. Batık, sualtı arkeoloğu yetiştirmek amacıyla Arkeo-Park'a dönüştürülecek."

Radikal, 04.09.2006

TARİHİ KONAK İLGİSİZLİKTEN YIKILMAYA YÜZ TUTTU

 

Erzurum’un tarihi konaklarından Kadı Hafızoğlu Konağı ilgisizlikten yıkılmaya yüz tuttu. Üç asırlık tarihi konağın bakımsızlıktan üst katının tavan kısımları büyük tahribat görmüş, bazı kısımları ise tamamen yıkılmış. Evde kalan aile ise konağı tamir etmek isterken bilmeden evin tarihi dokusunu tahribat etmiş. Tavan kısmı zarar gören konağın çatısı mimari özellikleri dikkate alınmadan onarılmış.

 

Halen Kadı Hafızoğlu’nun yedinci nesil torunlarının yaşadığı tarihi konağın eski tahtaları evin içinde köşelere biriktirilmiş şekilde kurtarıcılarını bekliyor. 600 metrekare alan üzerine kurulmuş tarihi konakta ikamet eden Nurhayat Şekavlı (65), tarihi binayı incelemek için Kültür Bakanlığı ve üniversiteden akademisyenlerin geldiğini söyleyerek, “Kültür Bakanlığı’nın hazırladığı kitapçıklarda Kadı Hafızoğlu Konağı yer alıyor. Birçok araştırmacı gelip incelemelerde bulundu. İncelemelerini bitirdikten sonra gittiler ve bir daha da arayıp sormadılar.” diye şikayet ediyor.

 

Kiler girişindeki kemer üzerinde bulunan kitabede yapılış tarihi 1641 olarak belirtilen tarihi konağın asli özelliğine uygun olarak profesyonelce restore edilip bakıma alınması gerekirken, yetkililerin ilgisizliğinden dolayı ev sahipleri tarafından gelişi güzel tamir edilmeye çalışılıyor.

 

Atatürk Üniversitesi (AÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Yurttaş, Erzurum’un 6 bin yıllık tarihe sahip olduğunu vurgulayarak, birçok tarihi eserin harabe durumda olduğunu söyledi. Erzurum Evleri’nin durumunu içler acısı olarak nitelendiren Doç. Dr. Hüseyin Yurttaş, tarihi Erzurum Evleri’ndeki işe yarar eşyaların da çalındığını öne sürdü. Yurttaş, “Erzurum’da kaderine terk edilmiş onlarca tarihi ev var. Bu evler restore edilerek turizme kazandırılabilir. Üniversite olarak bu yönde çalışmalarımız olacak.” ifadelerini kullandı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürü Ulvi Özer, kendilerine her hangi bir yerden konağın restorasyon projesinin gelmediğini, tarihi Kadı Hafızoğlu Konağı’nın restorasyon çalışmalarına başlanmasının halen gündemde olmadığını dile getirdi.

 

Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, belediye olarak tarihe büyük önem verdiklerini belirterek, şehirde bulunan tarihi Erzurum Evleri’ni bir bir restore edeceklerini ifade etti. Belediye olarak Araştırma Planlama Kordinasyon Merkezi kurduklarını kaydeden Küçükler, ilde tespit ettikleri 25 tarihi konağı restore edeceklerini vurguladı. Müceldili Konağı’nın restorasyon çalışmalarına başladıklarını dile getiren Küçükler, “Büyükşehir Belediyesi olarak şehrin tarihi dokusunu korumaya ve yaşatmaya büyük önem veriyoruz. Tarihi Murat Paşa Camii’nin çevresinde düzenleme çalışmalarını tamamladık. Yine aynı şekilde Müceldili Konağı’nın da restorasyonuna başladık. Araştırma Planlama Kordinasyon Merkezimiz ilde 25 adet tarihi konak belirledi. Bu konakları bir bir restore edip turizme kazandıracağız.” şeklinde konuştu.

Zaman, Haber: Fatih Temizyürek, 03.09.2006

ESKİ İPLİK FABRİKASINDA SANAT DOKUNACAK

 

Antalya’nın eski Dokuma ve İplik Fabrikası, Türkiye’nin önde gelen modern sanat müzelerinden biri olmaya hazırlanıyor.

 

Dokuma Fabrikası’nın ana binası ve bahçesi, Multi TürkMall tarafından restore edilerek Dokuma Modern Sanat Müzesi olarak hayata geçiriliyor. Antalya Kepez Belediyesi’nin de desteği ile gerçekleştirilecek proje ile 2003 yılından beri atıl durumda olan fabrika, sanatseverlere hizmet eden bir merkez olacak.

 

Dokuma Fabrikası’nı Dokuma Modern’e dönüştürecek restorasyon ve düzenleme çalışmaları önümüzdeki günlerde başlatılacak. 200 dönümden daha geniş ve ağaçlıklı bir alanda hizmet verecek, teşhir alanlarının, oditoryum ve atölyelerin yer alacağı müzenin restorasyonunu mimar Eren Talu yapacak. Kısa sürede tamamlanması planlanan restorasyonun ardından müze, Türkiye’nin dış turizme açılan penceresi Antalya’da yerli ve yabancı sanatseverlere hizmet vermeye başlayacak.

 

Ancak müze, henüz açılmadan etkinliklerine başlaması bakımından ilginç bir işleyiş sergiledi. Müze dün, açık alanında 1. Uluslararası Heykel Sempozyumu’na ev sahipliği yaparak, ilk etkinliğine imza atmış oldu. Etkinliğe biri Türkiye’den, diğerleri dünyanın çeşitli ülkelerinden 10 ünlü heykeltıraş katıldı. Çeşitli panel ve söyleşilerin gerçekleştirileceği etkinlikte, üç hafta boyunca 10 sanatçı tarafından on heykelin yapımına da başlandı. Ünlü heykeltıraşların, dün sabah taşlara ilk çekiçlerini vurarak başladıkları bu etkinlik üç hafta sürecek ve sonunda müzenin ilk eserleri de ortaya çıkmış olacak. Ziyaretçilerin de gün boyunca ücretsiz olarak yapım çalışmalarını izleyebildiği etkinlikte, Anadolu şehirlerindeki güzel sanatlar fakültelerinden 10 öğrenci de heykeltıraşlara asistanlık yapıyor. Sempozyumun danışmanlığını yürüten ve bir eseri ile programa katılan heykeltıraş Yunus Tonkuş, sanat icra ederken bunun halka da mal edilmesi gerektiğini belirterek bunu gerçekleştirmek için yapım sürecinin gözlenmesini istediklerini söyledi. Multi TürkMall Genel Müdürü Levent Eyüboğlu da, Dokuma Modern ile, atıl durumdaki fabrikanın Antalya’ya geri kazandırılacağını ve müzenin yakınına yapılacak alışveriş merkezinin şehrin ticari potansiyelini yeniden canlandıracağını ifade etti.

Zaman, Haber: Burhan Eren, 03.09.2006

KÜLTÜR HAZİNEMİZ YANMASIN

 

800 yıllık el yazması Kur'an-ı Kerim'den Batı ve Doğu klasiklerinin ilk örneklerine kadar tarihe ışık tutan bir çok eseri bünyesinde barındıran İzmir Milli Kütüphane'de yangın tehlikesine karşı alınan çağdışı önlemler adeta felakete davetiye çıkarıyor.


Gelişmiş ülkelerde böyle önemli kütüphaneler kitaplara zarar vermeyen otomotik gazlı söndürme sistemiyle korunurken 600 bin esere sahip İzmir'in kültür hazinesi konumundaki Milli Kütüphane ise, sadece 5 söndürme tüpü ve 3 yangın musluğu ile yangını bekliyor.


Eskiyen elektrik altyapısı tehlike saçan kütüphanede bu nedenle geceleri çıkabilecek yangınlara karşı alınan önlem ise trajikomik bir özellik taşıyor. Akşam son çıkan çalışan, elektrik kontağındaki bir kaçaktan çıkabilecek yangın tehlikesine karşı ana şarteli indirerek kütüphaneden ayrılıyor. Bekçisi olmayan kütüphane gece boyunca ise, çevrede devriye gezen polislerin kontrolüne ve önünde 24 saat görev yapan taksi şoförlerine emanet ediliyor. Sahip oldukları kısıtlı olanaklar nedeniyle kütüphanenin eskiyen elektrik altyapısını yenileyemediklerini belirten Milli Kütüphane Vakfı yöneticileri, İzmirli hayırseverlere yardım çağrısında bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere başvurdukları hiçbir kurum ve kuruluştan destek göremediklerini belirten yetkililer, "Kütüphanemiz devletten tek kuruş destek almadan ayakta durmaya çalışıyor. İzmirli'nin hazinesine sahip çıkacağına inanıyoruz" dedi.




72 yıllık binasında faaliyet gösteren Milli Kütüphane'nin çıkacak küçük bir yangında bile yeterli önlem alınmadığı için 'kül' olabileceğine dair ilk uyarı geçtiğimiz yıl Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı İtfaiye Daire Başkanlığı tarafından yapılan denetimlerde yapıldı. 2002'de yürürlüğe giren ve 2005 yılında uygulamaya konan yeni Yangın Koruma Yönetmeliği'ne göre İzmir Valiliği'nin talebiyle yapılan denetim sonucu hazırlanan raporda, kütüphanedeki yangın söndürme sisteminin yetersiz olduğu ayrıntılarıyla gözler önüne serildi. Kütüphaneye mutlaka bir kısmi yangın algılama sistemi kurulması istenen raporda, eskiyen elektrik altyapısına da dikkat çekildi. Raporda, binanın elektrik tesisatının gözden geçirilerek mevcut elektrik hattının güçlendirilmesi, sigorta ve pano tertibatının değiştirilmesi talep edildi. Elektrik hatlarında aşırı yük ve ya kısa devre oluşumunu engelleyici ve herhangi bir aksilik veya kaçakta binadaki tüm elektriği kesen sistemin kurulması gerektiğine de raporda yer verildi. Raporda ayrıca bazı odaların düzenlenerek kütüphane içinde boşluklar yaratılması ve yangın dolapları kurulması gerektiği de vurgulandı.

Bu raporun ardından kütüphanenin bünyesinde bulunduğu İzmir Milli Kütüphane Vakfı yöneticileri, belirtilen eksiklikleri giderme ve kütüphaneye modern ülkelerdeki benzerlerinde uygulanan gazlı söndürme sistemi kurmak istedi. Ancak, devletten tek kuruş destek almadan kütüphanenin personel ve diğer masraflarını halen Devlet Opera ve Balesi'ne yıllık 60 bin YTL'ye kiralanan Elhamra Sahnesi ve yan tarafında yüzde 67'sine sahip olduğu İl Özel İdare binasından yıllık 120 bin YTL kira geliriyle karşılamaya çalışan vakfın önüne maddi sorunlar çıktı. Vakıf, parasızlık yüzünden eskiyen elektrik altyapısını bile yenileyip güçlendiremedi.

 

Modern korunma nasıl olmalı :

  • Çıkabilecek yangınlarda eserlere zarar vermemek için söndürme tüpü veya suyla müdahele yerine kimyasal madde bazlı gaz sistemi kurulmalı. Azot bileşenli bir gaz olan EFM 200'e sahip sistemde, yangın halinde püskürtme yöntemiyle odanın içindeki oksijen sıfırlanıyor. İtfaiyeciler buna 'boğma' usulü diyor. Böylece hem yangın söndürülürken hem de kitap ve eserler zarar görmüyor.

  • Ana santral içine yerleştirilen bilgisayar aracılığıyla duman, ısı değişimleri ve alev algılayan dedektörlerle erken uyarı sistemi kurulmalı.

  • Yangın yükü ve hızını azaltıcı duvar boyaları ve kaplamaları kullanılmalı.

  • Hassas ve çok kıymetli eserlerin bulunduğu bölümlerde nem ve ısı derecesini sabit tutacak sistemler kurulmalı.

Osmanlı Devleti'nin son yıllarında dönemin İttihat ve Terakki hareketinin önderleri ülke genelinde Milli Kütüphaneler kurmak için harekete geçti. Celal Bayar, Celal Saygun, Faik Ener, Ferit Eczacıbaşı, Salih Akalın, Suleyman Tuser, Şükrü Cevahirci, Hamdi Aksoy, Sezai Söker, Talat Muşkara, Mahmut Tahir, Maksutoğlu Etem, Abidin, Salahattin Saip, Doktor Şehri biraraya gelerek İzmir'de Milli Kütüphane'yi 1912 yılında kurdu. Milli Kütüphane ilk olarak Salepçioğlu Hanı'nda kiralanan küçük bir odada faaliyete geçti. Dönemin Valisi Rahmi Bey, şu an Milli Kütüphane ile Devlet Opera ve Balesi Sahnesi'nin bulunduğu arsayı Milli Kütüphane'ye bağışladı. Mimar Tahsin Sermet tarafından önce Elhamra Sineması'nı inşa etti. 1926'dan itibaren İpekçi Ailesinin işlettiği salondan elde edilen kira geliriyle yine Mimar Tahsin Sermet tarafından projelendirilen Milli Kütüphane'nin şu anki binası 1933'de tamamlanarak hizmete girdi.

Yeni Asır, Haber: Nihat Delibaşı, 03.09.2006

VALİ BEDER: NİĞDE KALESİ MÜZE OLACAK

 

Niğde Valisi Gündüz Beder, Niğde Kalesi’nin restorasyon işlemlerinin tamamlandıktan sonra geleneksel el sanatlarının sergileneceği bir müze haline getirileceğini söyledi.

 

Niğde Kalesi’ndeki restorasyon çalışmalarını yerinde inceleyen Beder, son 3 ayda yapılan hızlı ve kaliteli restorasyon sonrası, Niğde Kalesi’nin yeni bir çehre kazandığını ifade etti.

Niğde Kalesi'nde açığa çıkarılan yeni mekanların yanında eski mekanların da restore edilmesiyle gerek Niğdelilerin gerekse yerli ve yabancı konukların beğenisini topladığını anlatan Beder, “Niğde Kalesi taş eserler, geleneksel el sanatlarının sergileneceği bir müze olarak da hizmet verecektir. Kalenin müze haline getirilmesi için teşhir tanzim ve aydınlatma çalışmaları devam ediyor. Kalede yok olmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarını yaşatmaya ve gelecek nesillere aktarmaya çalışıyoruz. Kale eskiden olduğu gibi yine Niğde’yi muhafaza görevi üstlenip eski yerini alacaktır” diye konuştu.

Zaman, Haber: İbrahim Saygı, 03.09.2006

ARAZİDEN ÇIKAN ONLARCA TARİHİ ESERİN SIRRI ÇÖZÜLDÜ :

EROZYONLA GELMİŞ!

 

İzmir Foça'da, inşaat izni verilen arkeolojik alanda öğrencileriyle birlikte sabah erkenden yaptığı kazılarda 12 lahit bulan Foça Bilimsel Kazılar Başkanı Prof. Ömer Özyiğit daha önce de Foça'da benzer bir operasyon yaptı. Ancak bu kez sesini pek duyuramayan Özyiğit, içinden onlarca eserin çıktığı araziye inşaat yapılmasına engel olamadı. İzmir 2 No'lu Koruma Kurulu ve İzmir Arkeoloji Müzesi araziden eserler çıkmasına rağmen, bunların erozyonla geldiğini ileri sürerek inşaat izni verdi. Şimdi bu eserlerin üzerinde 2 katlı bina yükseldi.


Atatürk Mahallesi 3. parselde 2004 yılında İzmir Arkeoloji Müzesi arkeologları Hikmet Ortakaya ve Hüseyin Teoman kazı çalışması yaptı. 26 Nisan 2004 tarihinde hazırlanan raporda, "Herhangi bir arkeolojik esere rastlanmamıştır" denildi.

 



İzmir 2 No'lu Koruma Kurulu, Kazı Başkanı Prof. Özyiğit'ten görüş istendi. Kazı ekibi müzenin sondaj kazılarını yeniden açtı. Açmaların içinde binlerce seramik parçaları, kandil, pişmiş toprak heykelcik, amphora, sikke gibi tarihi eserler bulundu. Prof. Özyiğit, raporunda alanın birinci derece arkeolojik sit alanı yapılmasını önerdi.


Ancak Koruma Kurulu, bu rapora karşılık eserlerin erozyonla geldiğini ileri sürerek, inşaat yapılmasına izin verdi. Kurul 9 Eylül 2004 tarihli toplantısında şu kararı aldı: "Rapordaki buluntu ve bilgilerin kültür katmanlarından değil erozyonla oluşmuş dolgu malzemesinden elde edilmiş olması, söz konusu parselde yapılan sondajlarda elde edilen verilerin önerilen sit alanın sınırlarını, boyutlarını ve niteliğini belirleyici projeksiyonlar veren nitelikte olmaması gerekçeleriyle birinci derece arkeolojik sit alanı olarak belirlenmesi için yeterli olmadığına karar verildi."

Prof. Özyiğit'in raporunda şöyle denildi: "Phokaia antik kentinin Roma dönemine ait çömlekçi atölyeleri ve onlarla bağlantılı diğer yapıların yer aldığı çömlekçiler mahallesi bulunmuştur. Seramik atölyesinin altından daha eski zamanlara ait seramiklerin elde edilmesi, MÖ 7. yüzyıla kadar tarihlenen bu buluntular eski zamanlarda da alanın yerleşim yeri olarak kullanıldığını gösteriyor. Alan birinci derece arkeolojik sit yapılmalıdır." Ancak bu alanda inşaat izni verildi ve villalar yükselmeye başladı.

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 03.09.2006

MODERN HEYKELLERE RİTMİK ŞARKILAR

 

Müzeciliğe yenilik getirmekte sınır tanımayan Tate Modern şimdi de sergilediği yapıtlar için özel müzikler besteletiyor.

 

Her ay ziyaretçilere yeni bir 'sanat müziği' dinletmeye kararlı olan Tate, ilk görevi The Chemical Brothers'a verdi. Topluluk, Jacop Epstein'ın 1913-14 yıllarında yaptığı 'Taş Matkabından Metal Torso' (Torso in Metal from The Rock Drill) isimli yapıtı için bir şarkı besteledi. "Taş Matkabı için beste yapmak istedik, çünkü çok dinamik, güçlü ve modern gözüküyor. Gayet 'tekno' bir görünümü var, onu gördüğümüz anda müziği de hissettik," diyen The Chemical Brothers, heykelin içerdiği hareketi ve gizli gücü yakalayan bir beste yapmayı hedeflemiş. Tabii sonuçta ritmik bir yapıt ortaya çıkmış.


The Chemical Brothers'ın 'Taş Matkabı' için yaptığı 'soundtrack' heykelin hemen yanına konulan bir cihazdan dinlenebilecek. Önümüzdeki aylarda da Graham Coxon, Estelle and Klaxons, The Long Blondes, Roll Deep ve The Union of Knives gibi müzisyen ve topluluklar besteler yapacak. Tate yönetimi ise müzikle plastik sanatlar arasındaki ilişkiyi göstermek istediklerini ve sonuçtan memnun olduklarını açıkladılar.


'Taş Matkabı'nı yapan Jacop Epstein, makinalardan etkilenen ve geleceğin dünyasında onların söz sahibi olacağına inanan sanatçı grubuna dahildi.

Radikal, 03.09.2006

YENİKAPI'DAKİ HAZİNE

 

MS 4'üncü yüzyıl. Konstantinapolis'in güneyinde mermerden bir heykel, zemini taş döşeli Theodosios Limanı'nı süslüyor. Bu, civarda bir saray yaptıran Eleutherius'un heykeli. Heykel, omzunda sepet, elinde buğday tanelerini ayırdığı tırmıkla, her gün limanda güneşin doğuşuna ve batışına tanıklık ediyor.


Ama liman, yelkenlileri, anforaları ve Eleutherius'un heykeliyle birlikte; kimine göre tsunami nedeniyle birdenbire, kimilerine göreyse Lykos Deresi'nin (Bayrampaşa Deresi) getirdiği alüvyonlarla ağır ağır karanlığa gömülüyor. 2004 yılı kasım ayında 'modern dünya' Avrupa'yla Asya'yı tüp geçitle bağlamak için yeniden yanaşıyor batık Theodosios Limanı'na.


Marmaray Tüp Geçit Projesi'nde vurulan her kazma, onu nefes kesen bir arkeolojik maceraya dönüştürüyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü ve Marmaray Projesi Kazıları Başkanı İsmail Karamut iddialı: "Yenikapı, şu an Türkiye'deki en büyük ve en önemli arkeolojik kazı alanı oldu."




Yenikapı'daki inşaat alanının kuzeyinde bir kilise kalıntısı, batısında Bizans dönemine ait bir mimari eser ve doğusunda yedisi Bizans döneminden biri daha yakın çağdan sekiz yelkenli bulundu. Dünya yüzünde bugüne kadar farklı dönemlerden yaklaşık bin batık bulunurken, İstanbul bir anda bir Ortaçağ filosuna kavuştu.


17 arkeolog, üç mimar ve 250 kadar işçiyle süren arkeolojik kazılarda, Theodosios Limanı'na ait bir iskele ve Konstantin Surları'na ait olduğu sanılan duvarlar da gün yüzüne çıktı. Duvarların altında bir de gizli geçit bulundu. İmparator Konstantin'in annesinin sarayından denize uzanan, içinde rahatlıkla yürünebilen geçidin şehirde bir isyan çıkması halinde denizdeki gemilere ulaşmak amacıyla yapılmış olduğu tahmin ediliyor.


Marmaray Tüp Geçidi'nin Yenikapı İstasyonu'nun yaya çıkışına denk gelen bu mimari eserler nedeniyle proje, Koruma Kurulu'nun kararıyla değişti. Buna göre yayaların Yenikapı Çıkışı, kazı alanının biraz daha doğu kesimine alınarak, projedeki ilk halinden daha küçük bir istasyonla sağlanacak. Günyüzüne çıkan mimari eserlerinse üstleri kapatılarak açık hava müzesi olarak kullanılması planlanıyor.

Batı bölümünde '100 Ada' adlı alanda çıkan mimari eser nedeniyle Marmaray Yenikapı Yaya Çıkış Noktası'nın değişikliğe uğradığını belirten Marmaray Projesi Kazıları Başkanı Arkeolog İsmail Karamut, kazı alanının kuzey tarafında çıkan kilise nedeniyle de, Koruma Kurulu'nun metro hattında bazı değişikliklere gidebileceğini söyledi.


Karamut arkeolojik bulguların projeyi aksatıp aksatmayacağı sorusunuysa şöyle yanıtladı: "Arkeolojik kazılarda tarih vermemiz çok güç, çıktığı sürece kazmak zorundasınız. Zaman zaman tarih mi? Yoksa 3 milyar dolarlık proje mi? diye sorular aklımıza geliyor ama ikisini de bir arada yürütmek için kurul da, bizler de elimizden geleni yapıyoruz, zaten ben arkeoloji müze müdürü olarak arkeolojik kazılardan vazgeçemem. Yenikapı şu anda Türkiye'deki en büyük ve en önemli arkeolojik kazı alanı oldu."

Limanda bulunan sekiz yelkenliyse sergilenebilmeleri amacıyla yaklaşık beş yıl boyunca kimyasal havuzlarda tutularak çeşitli koruma işlemlerinden geçirilecek.

 

Hayalet filo'nun korunması ve belgelenmesiyle ilgili çalışmalar Prof. Dr. Sait Başaran başkanlığındaki İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü ve Teksas AWM Üniversitesi Antropoloji Sualtı Arkeoloji Programı'ndan Doç. Dr. Cemal Pulak'ın ekibi tarafından yapılıyor. Proje tamamlandığında, İstanbul, dünyanın sayılı antik gemi koleksiyonlarından birine sahip olacak.
 

Yenikapı'daki Marmaray kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan mimari eserler, üzerleri kapatılarak açıkhavada sergilenecek. Taşınabilir buluntuların bir kısmı metro istasyonlarında, bir kısmı 2007 Haziranı'ndan itibaren Arkeoloji Müzesi'nde sergilenecek. Sayıları 3 bini bulan buluntuların arasında anforalar, pişmiş topraktan yapılmış mutfak malzemeleri, gemicilerin kullandığı aletler, ahşap taraklar, Bizans ve Osmanlı döneminde kullanılan kap kacaklar var.

İstanbul'daki arkeolojik hareketlilik Yenikapı istasyonuyla da sınırlı değil. Kentin çeşitli yerlerinde yapılan metro çalışmaları ve Marmaray kazılarıyla Cumhuriyet, Geç Osmanlı, Osmanlı, Bizans ve Roma dönemlerine ait eserler bulundu. Üsküdar, Yedikule, Yenikapı, Sirkeci ve Cağaloğlu'ndaki arkeolojik kazıları yöneten yetkililer, Marmaray Tüp Geçidi Kazı Çalışmaları'nın diğer ayağı olan Üsküdar'da da 18 ve 19'uncu yüzyıl Osmanlı çarşısıyla Tabakhane'ye ulaşıldığını söyledi.

Radikal, 03.09.2006

ZEUS TAPINAĞI GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR

 

Amasya Müzesi tarafından bin 300 metre yükseklikte bulunan Yassıçal Beldesi'nde, Zeus Stretios Altarı olarak bilinen tarihi tapınağın gün ışığına çıkartılması çalışmaları yapılıyor. 

MÖ 2. yüzyılda kullanılmış ve MS 2 bin-4 bin yılları arasında Romalılar'ın baş Tanrısı olan Zeus Stretios için yapılan ve çevre köylerden gelen insanların tapınak olarak kullandığı bölgenin en hakim tepesine inşa edilen tapınak, Amasya Müze Müdürlüğü tarafından yapılan kazı çalışmalarıyla gün ışığına çıkartılmaya çalışılıyor. 

22 Ağustos tarihinde başlayan ve 40 gün sürecek olan kurtarma çalışmalarında Altar'ın yakınında bulunan Yassıçal Beldesi sakinleri kazı işçisi olarak çalışıyor. 

Roma döneminde Romalılar'ın inanışına göre en büyük tanrı olarak bilinen ve askerlerin koruyucusu olduğu varsayılan Zeus Stretios için yapılan Altar'da MS 4. yüzyılda bir yangın çıktığını belirten Kazı Başkanı Müze Müdür Vekili Celal Özdemir, "Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ayırdığı ödenekle Yassıçal Beldesi'ne 3 kilometre uzaklıkta bulunan Zeus Altarı olarak adlandırdığımız bölgede kurtarma kazılarımızı yapıyoruz. Bu bölgenin zengin arkeolojik varlığını ortaya çıkartmak ve bunları belgelemek amacıyla 22 Ağustos tarihinde başladığımız ve 40 gün sürecek kazılarda 23 işçi çalışıyor. Bu bölgenin en nadir yapılarından olan yapı, 14 metre yüksekliğinde heykellerin bulunduğu bir anıt ve duvarlarla çevrili ve ortasında heykellerin ve tanrı heykelinin bulunduğu bir yapı kompleksi. O insanların bu bölgede kaldığı ve konakladıklarına ait bulgular içerisinde 4 mekan ortaya çıkardık. Sikkeler, seramik kalıntıları ve kandiller bulduk. Buranın ilk yapım tarihi MÖ 2. yüzyılda yani Helenistik Dönem'de inşa edildiği bilinmektedir. Bunu da buradan çıkarttığımız sikkelerden anlıyoruz. Burada MS Roma Dönemi'nde 2. ve 3. yüzyıllarda yoğun bir iskan olduğunu biliyoruz. Yine 4. yüzyılda bir yangınla mekanların yıkıldığını bulduk. Yine Osmanlı Dönemi'nde burasının kullanıldığını ortaya çıkarttık" açıklamasında bulundu.

 

Tapınağın bölgeye hakim olan tepede yapılmasının önemine de işaret eden Celal Özdemir, "Erbaa ve Niksar'dan gelen Antik Roma yolu bölgeden geçip Amasya'ya gittiği ve burası bölgeye hakim ve bin 300 metre yükseklikte bulunan bir tepe olduğu ve antik dönemde Romalılar'ın inanışına göre Zeus gökyüzünün hakimi bir Tanrı olduğu için bu tapınak buraya yapılmış. Bu kazıların buradaki tanıtımın ve inanç sisteminin ortaya çıkmasında büyük faydası olacaktır" dedi.

Amasya Kent Haber, 02.09.2006













-20-


KOPARILAN SAYFALAR



Madem bu yazı dizisinin ismi “Koparılan Sayfalar” ve madem bu ismi, sembolik olarak, kaçak kazılarla bulunup, kanun dışı yollardan satılan her eski eserin, dünya tarihinin kitabından koparılmış bir sayfa olduğunu vurgulamak için koyduk; size olayın ne denli trajik olduğunu anlatabilmek için bu alegoriyi somuta taşıyan bir örnek sunmak ve bu dizinin son yazısını gerçekten “Koparılan Sayfalar”a ayırmak istiyoruz.

İran Şahı Tahmasp, 1542 yılında Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'a bir armağan gönderir. Bu armağan, divana kabul edilen İran sefiri tarafından padişaha bizzat sunulur. Kanuni'nin hat, tezhip ve minyatürlere olan düşkünlüğünü bilen İran Şahı, Osmanlı padişahına olağanüstü bir kitap göndermiştir. Bu, İranlı şair Firdevsi'nin Şehname'sidir. İran süsleme sanatının eşsiz örneklerinden birisi, tümü ile minyatürlerle bezenmiş ve harikulade ciltlenmiş bir başyapıttır. 759 sayfada 258 minyatür vardır. 1522'de Şah İsmail'in emri ile süslenmesine başlanmış, tezhip ve minyatürlerinin tamamlanması tam 20 yıl sürmüştür. Eser, Şah İsmail'in ölümü üzerine tahta geçen oğlu Şah Tahmasp tarafından Osmanlı sultanına hediye edilmiştir.

Eser, 400 yıla yakın bir süre Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde korunur. Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, en az bugün olduğu kadar, hatta belki de bugünkünden daha sıkı korunan bir yerdi. Çok az insanın girebildiği, dışarıya kitap çıkartmanın ise mümkün olmadığı bir kütüphaneydi burası. Dolayısıyla, Şehname'nin 1903 yılında bu kütüphaneden dışarıya nasıl çıktığı bilinmemekte. Bu tarihte dışarı çıktığını ise ancak tahmin edebiliyoruz. Çünkü bu, Baron Edmond de Rothschild'in Şehname'yi satın aldığı tarih. Satışın ne şekilde olduğuna dair elimizde herhangi bir bilgi yok. Kitap, 1950 yılına kadar baronun özel kütüphanesinde korunur. Bu, olağanüstü zenginlik ve güzellikte bir özel kütüphanedir.

Şehname için şanssızlıklar zinciri, Baron'un ölümü ile başlar. 1950 yılında, Baron'un ölümünün ardından, oğlu ve varisi Maurice de Rothschild, Şehname'yi New York'ta antika ticareti yapan Rosenberg & Stiebel şirketine satar. 1959 yılında Şehname'yi bu şirketten satın alan Arthur Houghton ise eseri yırtarak sayfa sayfa satmaya başlar! Yanlış okumadınız, “Yırtarak sayfa sayfa satmaya başlar”.

Eserin bazı sayfaları, 1962 yılında Grolier Club'da sergilenir. Ardından diğer bazı sayfalar 1968 yılında Knoedler Company'de ve 1970 yılında başka bir takım sergilerde görünür. 1972 yılında, Houghton, 78 sayfayı mütevelli heyetinde olduğu Metropolitan Müzesi'ne bağışlar. 1976 yılında Christie's müzayede salonlarında satılan 7 sayfaya tam 785.000.- pound ödenir. 1988 yılında, yine Christie's'de yapılan diğer bir müzayedede ise 14 sayfa 880.000.- pounda satılır. Farklı kuruluşlar tarafından piyasaya sürülen sayfaların satışı yıllar boyunca devam eder.

1988 yılındaki satış öncesi, Daily Telegraph Gazetesi'nin sanat sayfasında, bu eserin parçalanarak satılması için yapılan yorum, “İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, bir tarihi esere yöneltilmiş en barbarca hareket” olmuştur. Aynı tarihlerde, International Herald Tribune Gazetesi ise olayı, “Bir İran Şaheseri Tahrip Edildi” başlığı ile duyurur.

Houghton'un bir kısmını dostlarına hediye ederek, diğerlerini de müzayedelerde satarak sürdürdüğü bu parçalama operasyonu ölümüne dek sürer. 1990 yılındaki ölümünden önce Houghton, Şehname'nin nerede ise tümünü parça parça elden çıkartır. Ardından, eser için tam anlamı ile bir kurtuluş sayılmasa bile, ufak bir ümit ışığı doğar: 1996 yılında İran hükümeti, devrik şah Rıza Pehlevi'nin özel koleksiyonunda bulunan ve darbe sırasında İran'da kalan, Willem de Kooning'in, 1952 yılında yaptığı bir çıplak kadın tablosuna karşılık, Şehname'nin ABD'de bulunan 118 minyatürünü geri alır. Bu çabaya rağmen, Şehname'nin 140 minyatürü bugün hala Metropolitan Müzesi'nden, Virginia Müzesi'ne, Berlin'den İngiltere'ye kadar birçok müzeye ve en az 44 ayrı özel koleksiyona dağılmış durumda. Ve, bu acıklı durumun yanısıra, bu davranışın haklı olduğunu, bu bölünmenin eserin mümkün olduğunca fazla insan tarafından görülmesini sağladığını savunan kuruluşlar hala mevcut.

Sadece İran'ın değil, dünya sanatının olağanüstü bir mirası, tezhip ve minyatür sanatı açısından döneminin en önemli özelliklerini barındıran bir eser, artık onarılamaz bir durumdadır. Döneminde üç ayrı sanatçı tarafından, 20 yılda yapılan ve bir hikayenin tümünü anlatan 258 minyatür artık dağılmış, anlattıkları hikayenin bütünlüğünden ise eser kalmamıştır. Örnek vermek gerekirse, bir bestecinin konçertosunun tüm partisyonları artık değişik insanların elindedir ve herkes kendi partisyonun ne denli güzel olduğunu düşünmektedir. Konçerto ise bir daha asla çalınamayacak ve dinlenemeyecektir...


***


Tam yirmi haftadır Ali Yamaç'ın titiz, bilimsel araştırıcılığı, derleyiciliği sayesinde sürdürdüğümüz "Koparılan Sayfalar" dizisi, önümüzdeki hafta yayınlayacağımız "Epilog" ile sona eriyor...

Umarız bu koparılmışların acıklı öyküleriyle, billur koöşklerinde ikamet eden, resmi ve akademik "üç maymunlar"ın ellerini, biraz olsun kıpırdatabilmişizdir...

Teşekkürler Ali,

TAYHaber




Christie's 29 Nisan 2003 tarihli müzayede kataloğu, lot 100


Metropolitan Müzesi,
Arthur A. Houghton Jr. Bağışı,
envanter no. 1970.301.2
























Menşei belli olmayan bir
Tahmasp Şehname'si minyatürü
























Sotheby's 15 Kasım 1997
tarihli müzayede kataloğu, lot 43








.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi