Haberler logo Ocak '07 Arşivi

28 Ocak - 3 Şubat 2007

KUŞADASI SAKIZDEDE TÜRBESİ İLGİ BEKLİYOR

 

Kuşadası'ndaki üç türbeden biri olan Sakızdede türbesi, yetkililerin ilgisizliği nedeniyle kaderine terk edildi.
Kuşadası Salı Pazarı'nda bulunan Sakızdede, Adalızade ve Bayraklıdede ile birlikte Kuşadası'nın üç türbesinden biri. Ama diğer iki türbe korunurken, Sakızdede yatırının hali içler acısı. Unutulup giden Sakızlıdede'nin türbesi yıkılmış ve evlerin arasında sıkışıp kalmış durumda. Kuşadalılar, Sakızdede Türbesi'nin bakımsızlıktan harabe haline geldiğini belirterek, hiçbir şekilde bakım ve temizliğinin de yapılmadığını söylediler. Birkaç hayırseverin kendi girişimleri ile virane hale dönen türbeyi boyattığını belirten çevre sakinleri, yetkililerden bir an önce türbeye gerekli saygı ve ilgiyi göstermesini istediler.

Aydın Denge, 03.02.2007

İSRAİL'İN HAZİNESİ HAK SAHİPLERİNE VERİLİYOR

 

Kudüs'teki İsrail Müzesi, kanunlar uyarınca, 400 kadar sanat eserini esas sahipleri olan Nazi soykırımı kurbanlarının mirasçılarına vermek zorunda kalacak. Haaretz gazetesindeki haberde, soykırım kurbanlarının izlerinin bulunması için İsrail'de bir hükümet kurumu oluşturulduğu ve kanun gereği, eserlerin kurbanların mirasçılarına verilmesi gerekliliğinin ortaya çıktığı belirtildi. Bu eserleri verecek mirasçıların bulunamaması halinde eserlerin açık artırmaya çıkarılacağı belirtilen haberde, elde edilen gelirlerin soykırım anısına kurulan kuruluşlara aktarılacağı kaydedildi. Eserler arasında, Egon Schiele'nin bir tablosuyla, Sisley, Max Liebermann ve Moritz Oppenheim'ın elinden çıkmış birçok tablonun yer aldığı belirtiliyor. Bu eserler bütün Avrupa'da Naziler tarafından yağmalanmış ve 2. Dünya Savaşı bitiminde Amerikan askerleri tarafından bulunmuştu. Eserleri 1965'te bünyesine dahil eden İsrail Müzesi de mirasçıları bulmak için hiçbir çaba sarf etmemişti.

Birgün, 02.02.2007

TARİHİ CAMİYE RESTORASYONDA SON CEMAAT YERİ İLAVE EDİLMİŞ

 

Restorasyon çalışmaları geçen yıl yapılan Sivas Ulucamii'ndeki onarım projesinin hatalı olduğu belirlendi. Sivas Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından yapılan incelemede, camiye, aslında olmadığı halde son cemaat mahalli eklendiği tespit edildi.

Ulucami'nin aslında yer almayan son cemaat mahallinin geçen yıl yapılan restorasyon sırasında ilavesi tartışmaya yol açtı.

Selçuklular döneminde Kızılarslan bin İbrahim tarafından yaptırılan Ulucami'de geçtiğimiz yıl rölöve, restorasyon ve statik güçlendirme çalışmaları başlatılmıştı. Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü çalışmalar için 53 bin 400 YTL ödenek ayırdı. Çalışmalar yaz sonunda tamamlandı; ancak camiye eklenen son cemaat mahalli tartışma konusu oldu. Selçuklu eserlerinde son cemaat mahalli kültürünün olmadığını ifade eden uzmanlar, buranın caminin tabii yapısını bozduğunu dile getiriyor. Konuyu araştıran Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, caminin aslına uygun hale getirilmesi için mevsim şartları düşünülerek sonradan ilave edilen son cemaat mahallinin yıkılması gerektiği yönünde karar verdi. Hazırlanan raporda, son cemaat mahalli uygulamasının, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 20 Aralık 2005 tarihli ilke kararına uygun biçimde projelendirilmediği ifade edildi. Bu karar tartışmaları iyice alevlendirdi. Vakıflar Bölge Müdürlüğü, caminin mevcut haliyle korunmasını talep ederken, Bölge Kurulu da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun ilke kararının uygulanmasını istiyor.






Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Yard. Doç. Dr. Erdal Eser, caminin aslında son cemaat mahallinin bulunmadığını söylüyor. Rölöve ve restorasyona başlamadan önce sondaj çalışması yapılmadığını ifade eden Eser, konuyu Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne bildirdiğini kaydediyor. Ulucami'nin yeterince araştırılmadığını savunan Eser, "Burası Anadolu'nun çok önemli eserlerinden. Caminin son cemaat mahalli normalde yok. Her müdahale, özgün işlerin bozulmasına neden oluyor. Zamanında sondaj yapılsaydı işler bu noktaya gelmezdi." diyor. Eser, ayrıca Kayseri Koruma Bölge Kurulu'nun onayı doğrultusunda yapılan yanlışlığın iyi niyetli olduğunu savunuyor.
 

Sivas Ulucamii, kendi adı ile anılan mahallededir. Sivas Müzesi'nde bulunan kitabesine göre 593 H.(1196-1197M.) yılında Kızılarslan bin İbrahim tarafından yaptırılmıştır. 3 bin 154 metre iç ölçülerinde ve yaklaşık bin 674 metrekarelik bir alana oturan dikdörtgen planlı caminin üst örtüsü düz dam şeklindedir. Güney duvarına dik olarak uzanan 11 sahanlı asıl ibadet alanında toplam 50 yığma ayak bulunmaktadır. XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen tuğla örgülü, silindirik gövdeli minaresine 116 basamakla çıkılmaktadır. Sekizgen kaidesinde kufi yazı şeritleri firuze renkli sırlı tuğladandır. Gövdede kilitli örgü sistemi aralıksız devam eder. Kaide, gövde ve şerefe altı, firuze renkli çinilerle süslenmiştir.

Zaman, Haber: İsmail Yıldız, 02.02.2007

KANGREN OLMUŞ BİR YARA: İSTANBUL KENT MÜZESİ

 

İstanbul Kent Müzesi hakkında Tarih Vakfı ile Kültür Bakanlığı arasındaki 11 yıllık karmaşa sürüyor.

 

Tarih Vakfı, geçtiğimiz günlerde Darphane-i Amire’de Yönetim Kurulu Başkanı Halim Bulutoğlu’nun deyimiyle “artık bir kangren haline gelmiş” Darphane-i Amire binaları ve İstanbul Müzesi hakkındaki son gelişmeleri paylaşmak ve görüşlerini almak üzere üyeleriyle bir toplantı gerçekleştirdi.


Yapılan toplantıda konuşan Halim Bulutoğlu, 25.12.2006 tarihinde Eminönü zabıta ekiplerinin, Kültür Bakanlığı’na verilmiş olan yetkiye dayanarak Darphane-i Amire binalarının tamamının yıkılmak üzere olduğu gerekçesiyle iki ay içerisinde boşaltılması gerektiğini kendilerine tebliğ ettiklerini belirtti.

 

Aslında bu noktaya kadar olan on bir yıllık süreç epey karışık. Bilindiği gibi Darphane-i Amire binalarının 1995 yılında Tarih Vakfı’na 49 yıllığına tahsisi, Habitat’ın sergisini açmak ve altı yıl içinde İstanbul Kent Müzesi’ni kurmak üzere verilmiş ve Kültür Bakanlığı’nın onayıyla bu tapuya da işlenmişti.


Bulutoğlu, binaların devralındıktan sonra on ay içerisinde, Kültür ve Doğa Varlıklarını Koruma Kurulu’nun bilgisi dahilinde kaba temizliğinin ve geçici restorasyonunun yapıldığını ifade etti. Fakat bu arada Kültür Bakanı’nın değiştiğini, yeni Bakan’ın yeni bir koruma kurulu atadığını söyleyen Bulutoğlu, işte bu koruma kurulunun aldığı karar gereği 1996 yılında, Sur-i Sultani diye nitelendirilen sarayın surları içinde kalan alanlarda, kültürel amaçlarla da olsa değişiklik yapmanın sadece Kültür Bakanlığı’nın yetkisinde olduğu kararı verdiğini belirtti.






Bulutoğlu’na göre dolayısıyla bu karar, Tarih Vakfı’nın burada İstanbul Kent Müzesi’ni kurmak için gerçekleştireceği girişimlerin ve restorasyonun önünü tıkıyor. Bu arada Darphane binalarının boşaltılması için açılan davaları, Tarih Vakfı kazanıyor. Koruma kurulunun kararının aşılması için de Kültür Bakanlığı’yla ortak bir projenin yolları aranıyor.


İstanbul, 2010 Kültür Başkenti seçildikten sonra Tarih Vakfı ile Kültür Bakanlığı yeniden görüşüyor ve görüşmeler sonucunda İstanbul Müzesi’nin Darphane binalarında; Kültür Bakanlığı, Büyükşehir Belediyesi, Tarih Vakfı ve İstanbul Valiliği ortaklığıyla kurulması kararlaştırılıyor. Bunun üzerine Tarih Vakfı anlaşmanın protokolünü hazırlamaya başlıyor, fakat üç gün sonra Eminönü zabıta ekipleri boşaltma kararı ile geliyor.


Bulutoğlu, İstanbul Müzesi için “Size başka bir yer gösterelim” teklifine de olumlu cevap verdiklerini, Büyükşehir Belediyesi’nin Sirkeci Garı’nı müze mekanı olarak önermelerini değerlendirdiklerini; fakat Ulaştırma Bakanlığı’nın, Sirkeci Garı’yla ilgili konuyu ancak 2009 yılında konuşabileceklerini belirtmesi üzerine bu olasılığın da ortadan kalktığını söylüyor.

 

Son gelinen noktada Kültür Bakanlığı, yıkılma tehlikesi içerdiği gerekçesiyle Darphane binalarının boşaltılmasını talep ederken Tarih Vakfı, Teknik Üniversite’den yedi numaralı bina haricinde yapıların sağlam olduğuna dair rapor alıyor. Yedi numaralı binanın bu durumda olmasının sebebinin de koruma kurulu kararı yüzünden restore edilememesi olduğunu söylüyor. Tarih Vakfı, bu gelişmeler sonucunda Darphane binalarından çıkarılsa bile Tarih Vakfı’na tahsis süresinin dolmasına daha 39 yıl var.


25 Şubat’a kadar vakfın yapacağı hukuki girişimler ve bu tarihte, binaların boşaltımı sırasında takınacağı tutum ise merak konusu.

Evrensel, Haber: Uğur Manay, 02.02.2007

TOBB'DAN SELİMİYE CAMİİ'NİN EKSİKLERİ İÇİN ÖDENEK

 

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu üyesi ve Edirne Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Yardımcı, TOBB'nin Edirne'deki Selimiye Camii'nin eksiklerinin giderilmesi için ekonomik destek vereceğini söyledi.

Yardımcı,yaptığı açıklamada, 28 Ocak Pazar günü Edirne'ye gelen TOBB Yönetim Kurulu Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile Selimiye Camii'ni ziyaret ettiklerini ve Hisarcıklıoğlu'nun caminin eksiklerinin tespit edilmesini isteyerek, yardım sözü verdiğini söyledi.

TOBB'nin 2005 yılında Selimiye Camii'nin aydınlatma sistemi, bahçe düzenlemesi, caminin dış cephesinin temizlenmesi ve kubbelerdeki kurşunların değiştirilmesi işi için 779 bin YTL'lik bir destek verdiğini ifade eden Yardımcı, TOBB'nin ikinci bir ödenek daha çıkaracağını belirtti.

Hisarcıklıoğlu'nun yardım yapacağını Edirne Valisi Nusret Miroğlu'na ilettiğini bildiren Yardımcı, ''TOBB, Selimiye Camii'nin eksiklerinin giderilmesi için ekonomik destek verecek. Bizler de Selimiye Camii'nin en kısa sürede ihtiyaçları ve eksiklerini tespit edeceğiz'' dedi.

Edirne Internet Gazetesi, 02.02.2007

TOPKAPI SARAYI'NIN ONARIMI İÇİN UYGUN PROJE BULUNAMIYOR

 

Topkapı Sarayı ve Dünya Mirası Listesi'ndeki Divriği Ulucamii'nin restore edilmesi için uygun proje bulunamıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, restorasyon için 3-4 kere ihaleye çıkıldığını; ancak sonuç alınamadığını kaydetti. "İhalelerde eserleri tamir edecek ve aslına uygun yapacak bir proje çıkmadı." diyen Koç, bu işlerin zorluğuna dikkat çekti.

Ayasofya Müzesi Külliyesi içinde yer alan Ayasofya Türbeleri'nin restorasyonuyla ilgili bir törene katılan Bakan Koç, kültürel eserlerin onarımıyla ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın özel bir desteği olduğunu söyledi. Projenin 2 yıldan bu yana devam ettiğini ve çalışmalar ilerledikçe yeni şeyler öğrendiklerini anlatan Bakan Koç, "Önce bilmeye, bildiklerimizi de bildirmeye çalışıyoruz." dedi. Ayasofya Müzesi Külliyesi içerisinde Sultan II. Selim, Sultan III. Murad, Sultan III. Mehmed, Sultan I. Mustafa ve Sultan I. İbrahim türbelerinin yanı sıra şehzadeler türbesi bulunuyor. Külliyede toplam 157 sanduka var. Yaklaşık 2 milyon YTL'ye mal olacak restorasyon çalışmaları kapsamında kurşun kaplama çatı örtüsünün yenilenmesi, dış cephe restorasyonu, çevre düzenlemesi gibi işler yer alıyor. Restorasyon çalışmalarının nisan ayına kadar bitirilmesi planlanıyor. Restorasyonu yapılan türbelerde bulunan sultanların Osmanlı Devleti'nde hüzünlü bir dönemi temsil ettiğini belirten Bakan Koç, "Osmanlı'da yapılan kardeş katli hüzün veriyor. Ama bunları konuşurken o dönemi iyi anlamak gerekiyor." ifadelerini kullandı. Şimdiye kadar şehzade türbelerinin neden restore edilmediği sorusu üzerine Bakan Koç, "O zaman Atilla Koç yoktu." dedi.

Zaman, Haber: Habibe Demircan, 02.02.2007

"GELİN VE TARİHİ ESERLERİNİZİ ALIN"

 

Türkiye’den bir yolcu otobüsü içinde kaçırılırken Avusturya’da yakalanan 316 parça tarihi eserin Türkiye’ye iade edilmesini Avusturya resmen onayladı. Avusturya Adalet Bakanlığı, 11 Ocak 2007 tarihinde Türk Adalet Bakanlığı’na bir yazı göndererek "Gelin eserlerinizi alın" dedi.

Avusturya Adalet Bakanlığı basın sözcüsü Thomas Geiblinger, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:

"Biz Türkiye’ye ait olduğu tespit edilen bu eserlerin geri verilmesini onayladık. Bu eserlerin Türkiye’ye iadesinde bizim açımızdan hiçbir sakınca yoktur. Eserler halen Innsbruck Emniyet Müdürlüğü’nde güvence altında tutulmaktadır. Türkiye doğrudan Innsbruck Emniyet Müdürlüğüne başvurup bu eserleri hemen alabilir."

Innsbruck Emniyet Müdürlüğü ise Türkiye’den bu eserleri gelip almalarını beklediklerini açıkladı.

Hürriyet, Haber: Celal Özcan, 02.02.2007






ADALET BAKANLIĞI ÜÇ AYDIR YAZI YAZAMADI

 

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre iki bakanlık uzmanı, ağustos ayında bu eserlerin tespitleri için Avusturya’ya gitti. İncelemeler sonrasında eserlerin Anadolu kökenli olduklarına karar verildi.

Genel Müdürlük tespit sonrasında Adalet Bakanlığı’na 26 Ekim tarihinde iade talebi yazısı yazması için yazı gönderdi. Ancak Bakanlıktan bir yanıt gelmedi. Bunun üzerine Kültür Bakanlığı, yazının hızlandırılması için Adalet Bakanlığı’na 22 Ocak’ta bir yazı daha yazdı. Ancak halen Bakanlık’tan yanıt gelmedi. Bakanlık yetkilileri yazı gelir gelmez eserleri almak için gideceklerini vurguladılar.

Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 01.02.2007

ANITLAR KURULU: İSTANBUL MODERN TAŞINSIN

 

Galataport'un yeni imar planı bu kez de Anıtlar Kurulu'na takıldı. Kurul planda meydan olarak tanımlanan 'İstanbul Modern' Sanat Müzesi'nin başka bir yere taşınmasını şart koşuyor. Ancak Müze Yönetimi, taşınmaya yanaşmıyor.

 

Konuyla ilgili olarak dün öğle saatlerinde NTV televizyonunda yayımlanan 'Günün İçinden' programında verilen Sezer Kılıç imzalı özel habere göre, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da, tüm hazırlıklar tamamlanmasına rağmen Anıtlar Kurulu onay vermediği için ihaleye çıkamıyor. Galataport ihalesinin yeni imar planını Anıtlar Kurulu'na sunan Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, aylardır onay bekliyor.

 

Sorunun çözülmesi halinde i / 5000'lik ve ıooo'lik uygulama planları hazırlanacak. Projenin, teklif sahiplerine de yaptırılabileceği belirtiliyor. Bu anlamda , son gelişmeyi de daha öncekiler gibi yine basından öğrendiklerini söyleyen müze kadrosu da açıklama yapmıyor. Konunun aydınlığa kavuşması için halen yurt dışında bulunan Müzenin Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı'nın İstanbul'a dönüşü merakla bekleniyor.

 

İstanbul Fındıklı'daki Antrepo bölgesinde yer alan 4 numaralı Antrepo Binası'nda, Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından kurulan İstanbul Modern Sanat Müzesi, Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı özel ve ihtişamlı bir açılışla 12 Aralık 2004'te sanatseverlerle buluşmuş; müze açılışının ikinci yılını doldurduğu günlerde 1 milyonun üzerinde ziyaretçiyi kendisine çektiğini açıklamıştı.

 

Müzenin açılışından bir yıl sonra Hürriyet Gazetesi'ne 17 Ekim 2005 tarihinde bir röportaj veren proje mimarları Murat ve Melkan Tabanlıoğlu ise, yıkım meselesi ile ilgili olarak gazeteci Nurten Erk'e verdikleri röportajda, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan 2004 yılında gelen paftalar doğrultusunda projeleri yaptıklarını şöyle anlatmıştı: "...Hem Anıtlar Kurulu'nun, hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 'Denizden bakıldığında Tophane'nin, Nispetiye Camii ve Kılıç Ali Paşa Camii'nin siluette ortaya çıkabilmesi için 4 numaralı antreponun yani şu anda İstanbul Modern'in kaldırılması gerekiyor. 1960'da yapılan ilk projede o antrepo yokmuş, sonradan yapılmış. O yüzden biz ihaleye çıkan projemize o müzeyi koyamadık. Bize devlet 'Ey mimar bunu kaldır' dedi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan gelen talep buydu. Bakanlık bize bunu derken, Başbakan müzeyi bizzat ziyaret ediyor ve bunu Aralık'ta bitirin ben açacağım' diyor...Başbakan'ın açtığı İstanbul'un ilk modern müzesinin yıkılması bizce doğru değil. Anıtlar Kurulu'nda tekrar konuşulması gerekiyor. İstanbul'un silueti için müzenin yıkılması gerekebilir, ama bizce böyle bir müze bir daha kolay kolay yapılamaz. Projeye adapte olmasında fayda var."

Birgün, 01.02.2007

VE POMPIDOU 30 YAŞINA GİRDİ

 

Fransa'nın başkenti Paris'in kültür ve sanat alanındaki 'kilometre taşlarından' biri olarak anılan ve ilginç tasarımı ile mimar Renzo Piano'nun imzasını taşıyan Centre Georges Pompidou / Georges Pompidou Kültür Merkezi'nin 30. kuruluş yıldönümü, önceki akşam Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın da içinde bulunduğu geniş bir topluluğa verilen özel gecede kutlandı. Geceye, kültür merkezine adını veren eski Fransa Cumhurbaşkanı Pompidou'nun eşi Claude Pompidou' da katıldı.

 

Cumhurbaşkanı Chirac burada yaptığı konuşmada, içerisinde bir kütüphane, müzik merkezi, sinema ve sanat galerileri bulunan yapının görevinin yolu aydınlatmak olduğunu, bunun da ancak tüm sınırların ötesine geçmekle mümkün olabildiğini bir kere daha vurguladı. Chirac ayrıca Pompidou Kültür Merkezi'nin Çin'in Şangay ve Fransa'nın Metz bölgesine açacağı yeni 'şubelere' de değinerek, 'Aynı ruhla, müzenin Rusya, Hindistan, Afrika ve Güney Amerika'da da' bulunmasına dair inancı ve düşünü ifade etti. Paris'in Beaubourg bölgesinde yer alan Georges Pompidou Kültür Merkezi, açıldığı 1977 yılında, başını Jean Baudrillard gibi aydınların çektiği bir çok akademisyen ve entelektüel tarafından çirkin bulunarak eleştirilmişti. Buna karşın Louvre Müzesi'ne ciddi bir rakip olmaya doğru yönelen modern sanat merkezi Pompidou, zaman içinde yılda 6 milyon kişilik ziyaretçi birikimini kazandı. Merkez böylece Paris'te Eyfel Kulesi ve Louvre Müzesi'nin ardından gidilen uğrak noktaları arasında üçüncü sıraya çıktı. Georges Pompidou Kültür Merkezi, bünyesinde barındırdığı 58 bin parçalık sanat eseri koleksiyonunun halihazırdaki 2 bin adedini sergilerken, kurum müdürü Pompidou'nun, Paris manzarasında Eyfel kadar 'sembolik' olduğunu vurguluyor.

Birgün, 01.02.2007

MİMAR SİNAN'IN İSTANBUL'DA 100 ESERİ BULUNUYOR

 

Osmanlı devleti sınırları içinde 400'ü aşkın eser bırakan Mimar Sinan'ın İstanbul'da 58'i özgünlüğünü koruyan toplam 100 eseri bulunuyor.

Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma Vakfı (ÇEKÜL) tarafından 1998 yılından beri yürütülen ''Sinan'a Saygı Projesi'' kapsamında hazırlanan ''Mimar Sinan Eserleri İstanbul Gezi Haritası'' adlı çalışmadan derlenen bilgiye göre, Kayseri Ağırnas'ta doğan (1490), 1588 yılında İstanbul'da ölen Koca Sinan'ın İstanbul'da 100 eseri ayakta kaldı. Anadolu, Trakya, Balkanlar, Kırım, Orta Doğu'da ve dünyanın çeşitli yerlerinde 400'ü aşkın eseri bulunan Mimar Sinan'ın İstanbul ve yakın çevresindeki illerde 200'e yakın eseri yer alıyor. İstanbul'da ayakta kalan 100 eserden 58'i ise özgünlüğünü koruyor. Sinan'ın İstanbul'daki eserleri arasında, ''ilk Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa için yapılan Beşiktaş'taki türbe, Üsküdar'daki Atik Valide Sultan Külliyesi, Sultanahmet Meydanı'ndaki İbrahim Paşa Sarayı (Türk İslam Eserleri Müzesi), Ayasofya minareleri'' ilk akla gelen eserlerinden bazıları. Kemerburgaz'daki Havzı Kebir (Başhavuz), Eyüp'teki Kovuk (Eğri) Kemer ve Zal Mahmut Paşa Külliyesi, Ortaköy'deki Hüsrev Kethuda Hamamı, Haramidere'deki Kapı Ağası Köprüsü ve Fatih'teki Semiz Ali Paşa Medresesi de ünlü mimarın İstanbul'a bıraktığı eserlerinden birkaçı...

Bugün, 01.02.2007

EFES VALİSİ'NİN SARAYI BULUNDU

 

Antik dünyanın en önemli merkezlerinden birisi olarak adlandırılan İzmir'in Selçuk ilçesi sınırları içindeki Efes Antik Kenti'nde 116 yıldır yürütülen kazı çalışmalarında son olarak gün güzüne çıkarılan yapılardan birisinin, valilerin yaşadığı saray olduğu sanılıyor.


Tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında önemli rol oynayan ve ilk kuruluşu MÖ 6000 yıllarında Neolitik dönem olarak adlandırılan Cilalı Taş Devri'ne kadar uzandığı bildirilen antik kentteki son araştırmalarda, antik tiyatronun doğusunda bulunan yapının, Efes'i imparator adına yöneten valilere ait olduğu üzerinde duruldu.


Efes kazıları gözlemcilerinden Efes Müzesi'nden Emekli Arkeolog Cengiz İçten, antik kentte restore edilmiş birçok görkemli yapı bulunduğunu, bunların arasında Yamaç Evler 2 oturma birimlerinin gösterilebileceğini belirterek, "Bu bölge, Efes'teki zengin ailelerin oturdukları evlerdi. Eğer zenginler, böyle güzel evlerde oturdularsa, kenti imparator adına yöneten valiler nerede oturuyorlardı sorusu kafamızı kurcalıyordu" dedi.


İçten, Efes'te yapılan son araştırmaların, 24 bin kişilik antik tiyatronun doğusunda, tiyatronun üstünde bulunan yapının, bu soruya yanıt olabileceğini ifade etti.Cengiz İçten, yolları gören konumu bulunan yapının, valinin sarayının savunmasını da kolaylaştıracağını düşündüklerini ifade etti.


Efes'e ilk kez Roma İmparatoru Hadrian'ın konuk olarak gelerek bu yapıda kaldığının sanıldığı, Avusturya kazı ekibinden Dç. Dr. Hilke Thüür tarafından son yıllarda yapılan araştırmaların, bu yapıya ilişkin tezi desteklediği bildirildi.

Bu arada, antik kentte gün ışığına çıkan daha önce bir hamam olduğu düşünülen yapının, büyük bir kompleks olduğu kaydedildi. Kompleksin halen tümüyle açıklığa kavuşmadığı belirtildi. Efes kentinde, dini ve resmi merkezlerin, buluntular ışığında yan yana konumlandığına işaret edildi.

Haber Ekspres, 01.02.2007

OLMAYAN SERGİNİN TARTIŞMALARI SÜRÜYOR

 

Zaman'ın 11 Kasım 2006'da 'Olmayan sergiye ilgi büyüktü!' başlığıyla verdiği serginin tartışmaları sürüyor.

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü "Hacet Sergisi: Gösteri Çağında Sanat ve Gerçeklik" adlı bir söyleşi düzenliyor. Cumartesi günü saat 15.00'te Taksim Sanat Galerisi'nde gerçekleşecek söyleşinin konuğu Beral Madra ve Fatih Balcı. 'Hayali' sergi duyurusundan yola çıkarak sanatın gündelik hayattaki yeri ve varoluş konumunun sorgulanacağı söyleşide 'sergi'lerin güncel sanattaki işlevinin hangi yönlerden farklılaştığı ve izleyici-yapıt ilişkisini nasıl değiştirdiği tartışılacak. "Sanat, daha iyi bir dünya için hareket edecekti; var olanı yeniden üretmenin aracı oldu. Gündelik yaşamı dönüştürecekti; gündelik yaşama katıldı. Eleştirel mesafesi olacaktı; toplumsal olanda eridi. Şimdi ise boşlukta kendini oynamaya çalışıyor. Sergilerin çoğu, algımızı genişletmiyor oyalıyor." diyen Fatih Balcı ve "Sergiler, izleyicilerin yapıt görmeye geldiği yer olmaktan çıkıp, bir sınıfsal buluşma alanına dönüşüyor" diyen Beral Madra sanat kavramı ve güncel sanatı tartışacak.

Zaman, 01.02.2007

BALATLAR KİLİSESİ TURİZMİ CANLANDIRACAK

 

Bizanslılar tarafından MS 660 yılında Sinop'ta yapılan Balatlar Kilisesi, gerçekleştirilecek kazı ve onarım çalışmaları sonrası turizme kazandırılacak. 

Balatlar Kilisesi'nin geniş çaplı kazı programı sonrası Trabzon'daki Meryem Ana Manastırı'nı turist potansiyeli bakımından geride bırakacağı ve Hıristiyanlar'ın hac görevleri için en önemli nokta haline geleceği belirtiliyor. İl Kültür ve Turizm Müdürü Hikmet Tosun, Balatlar'ın sadece bir kilise değil eski bir manastır olma özelliğine sahip olduğunu belirterek, şu anki kalıntılar altında gün ışığına çıkmayı bekleyen eşsiz bir tarih mirasının yattığını söyledi. 

Hikmet Tosun, "Balatlar Kilisesi bizim için potansiyel bir değer. Bu alan kiliseden öte bir manastır ve bir Hıristiyan kültür merkezi. Alanda kazı çalışması için çalışması yapılması konusunda bir karar aldık. Kazı çalışması bakanlığımız tarafından yapılacak. Çok önemli bulguların çıkacağına inanıyoruz. Karadeniz'e gelen turist gemileri Trabzon'a gidiş nedenlerini Meryem Ana'ya bağlıyorlar. 

Balatlar Kilisesi ve Manastırı, Meryem Ana'dan daha önemli ve öncelikli hale gelecek. Biz turizm fuarlarına gittiğimizde çok sayıda yabancı Sinoplu olduğumuzu duyunca hemen Balatlar Kilisesi'ni sormakta. 3-4 medeniyeti kapsayan bu yapı Hıristiyan aleminin mezhep çatışmalarında zarar görmüş, altında eşsiz bir tarihi mirasın olduğuna inanıyoruz. En eski kiliselerden bir tanesi. Biz bu alanı çalışmalarımız sonrası ayağa kaldırıp turizme kazandıracağız" dedi.

Sinop Kent Haber, 01.02.2007

TÜRKİYE'DEN ÇALINAN ALTIN HAÇ RUSYA'DAN ÇIKTI

 

Rusya'nın Saint Petersburg kentindeki dünyaca ünlü Ermitaj Müzesi'ne satılmaya çalışılırken ele geçirilen Bizans dönemine ait altın haçın, 1963'te Antalya'dan kaçırılan "Noel Baba Hazinesi" nin bir parçası olduğu belirlendi. Rusya Devlet Kültürel Varlıklarını İzleme Ajansı Rosokhrankultura Başkan Yardımcısı Anatoly Vilkov, altın haç ve kutunun, İngiltere ve Avusturya'daki koleksiyonlardan geldiğini ve ABD'li bir müzeyedeci tarafından Kremlin Müzesi'ne satılmak istendiğini kaydetti. 5. ve 12. yüzyıllar arasındaki döneme ait olan eserlerin Türkiye'den çalındığı düşüncesiyle Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurduklarını belirten Vilkov, "Şimdi Türkiye'nin, belgelerle bu eserler üzerindeki hakkını kanıtlamasını bekliyoruz'' diye konuştu. Bu arada Türkiye'nin yapılan başvuruya henüz yanıt vermediği öğrenildi.

Sabah, 01.02.2007

4 BİN 600 YILLIK TARİH AYDINLANIYOR

 

Britanya'nın güneybatısında Keltlerden kalan Stonehenge dikilitaşlarının yakınında yapılan kazılarda, dikilitaşları yapanlara ait olduğu sanılan bir köyün kalıntıları bulundu. Bilim insanları, kalıntıların MÖ 2600 yıllarına ait olduğunun sanıldığını belirtti.


Kazılar Stonehenge'e 3.2 km. mesafedeki Durrington Surları bölgesinde yedi yıldır sürüyordu. Ortaya çıkarılan sekiz evden tahta yatak çevçeveleri, tahta raflar ve 4 bin 600 yıllık kalıntılar çıkarıldı. Ayrıca yanmış taş, kil zemine yayılmış hayvan kemikleri de bulundu. Sheffield Üniversitesi arkeoloji profesörü Mike Parker Pearson, "Bulguların Stonehenge'in amacının anlaşılması açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Stonehenge'in çok büyük bir kompleksin yarısını oluşturduğunu ortaya çıkardık" dedi.

Radikal, Fotoğraf: AP, 01.02.2007

YEREBATAN'IN ÜSTÜNDEKİ BİNALAR KALDIRILIYOR

 

Bizans İmparatoru Justinyen tarafından 542 yılında sarayın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılan Sultanahmet’teki 1500 yıllık Yerebatan Sarnıcı’nı, üzerindeki büyük ağırlıktan kurtarmak için İl Genel Meclisi ve İl Özel İdare binaları kaldırılacak.

1999’da hazırlanan raporla, Yerebatan Sarnıcı’nın taşıyıcı sütunlarındaki çatlakların üzerindeki binaların ağırlığından kaynaklandığını tespit edildi.

Sarnıç üzerinde üç katlı İstanbul Özel İdare Müdürlüğü ile İl Genel Meclisi binası, 7 katlı otel, 3 katlı turistik dükkan ve restoranlar bulunduğuna dikkat çekilen rapora göre bu yapılardan bazılarının temel demir çubukları, sarnıcın tavanını deldi. Bunun üzerine Özel İdare Müdürlüğü ve İl Genel Meclis Salonu binalarının kaldırılması ve bu alanların kamuya açık yeşil alan olarak düzenlenmesine karar verildi. Yeni binaların yapımı için Fatih, Mimar Sinan Mahallesi, Vatan Caddesi üzerinde bulunan 11 bin metrekarelik arazi tahsis edildi. İşin süresi, yer tesliminden sonra 420 gün olarak belirlendi.

Hürriyet, Haber: Hasan Ay, 01.02.2007

TARİHİ HAMAM 140 BİN AVRO İLE 'GALERİ' OLUYOR

 

Kosova'nın başkenti Priştine'de XV. yüzyıldan kalma Büyük Hamam'ın restorasyon ihalesi nisan ayında yapılacak. Pristine Belediyesi Kültür Müdürü Mustafa Halili, başkentin en önemli tarihi mirası sayılan hamamın restorasyonu için belediye bütçesinden 140 bin avro ayrıldığını açıkladı. Halili, tarihi hamamın harabeye döndüğünü ve kurtarılması için proje çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu söyledi. Restorasyon çalışmalarıyla ilgili ihalenin nisan ayında yapılacağını bildiren Halili, hamamın müzeye ve Pristine Sanat Galerisine dönüştürüleceğini kaydetti. Priştine'deki "Fatih" ve Prizren'deki "Si-nanpaşa" camilerinin restorasyonuyla ilgili belgeler, Kosova Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığına geçen yıl teslim edilmişti. Pristine yakınlarındaki "Sultan I. Murad Türbesi" ise geçen yıl restore edilmişti. Kosova Türk Eşgüdüm Bürosu Müsteşarlığı, aynı bölgede bulunan Bayraktar Türbesinin de bu yıl restore edileceğini açıklamıştı. Kosova'daki tarihi kültürel mirasın korunması amacıyla 2005 mayısında Paris'te yapılan ve 10 milyon avronun toplandığı bağışçılar konferansında Türkiye'nin katkısı 2 milyon avro olmuştu.

Birgün, 31.01.2007

GÜNEY SURLARI İÇİN KAZI BAŞLADI

 

Bitlis'in Adilcevaz İlçesi'ndeki tarihi kalede, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izni ile Ahlat Müze Müdürlüğü tarafından çalışmalar başlatıldı.

Ahlat Müze Müdürü Mehmet Yıldız, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar dönemlerinde kullanılan ve tarihi önem taşıyan Adilcevaz Kalesi'nin güney surlarını bulmak için sondaj çalışmalarının sürdüğünü söyledi. Yıldız, "Kazı ve sondaj çalışmalarının ardından kalenin restorasyon ve onarım ihalesi yapılacaktır. Kalenin, ilçe turizminin gelişimine büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz. Kalenin restorasyon ve onarımı tamamlandıktan sonra, önündeki Tuğrul Bey Camii ve yanındaki Zalpaşa Camii ile ilçenin görsel görünümünün değişeceğine inanıyoruz" dedi.

Yeni Şafak, Haber: Rahmetullah Aydoğdu, 31.01.2007

EDİRNE'DE KÜLTÜREL MİRASIN ENVANTERİ ÇIKARILACAK

 

Kültürel ve doğal mirasın korunması için önceliğin kültür varlıklarının tespitinde olduğuna karar veren Edirne Valiliği, bu amaçla bir proje başlattı. 6 ay sürecek çalışma ile şehrin kültürel envanteri çıkartılacak. Envanter çalışmasıyla eski eser ve korumacılık konusunda geniş kitlelerin bilinçlendirilmesi hedefleniyor.

Edirne Valiliği, Edirne il sınırları içindeki kültürel ve tarihsel mirasın tespiti için envanter çalışması başlattı. Vali Nusret Miroğlu başkanlığında Envanter Danışma ve Koordinasyon Kurulu'nca yürütülen 'Edirne Kültür Varlıkları Envanteri Projesi'nin 6 ayda tamamlanması bekleniyor.


Proje hakkında bilgi veren Vali Nusret Miroğlu, "Yaşadığımız topraklar üzerinde binlerce yıl süregelen uygarlıkların yarattığı kültürel çeşitlilik, oldukça geniş ve zengin bir çalışma sahası oluşturduğundan, envanter genel anlamda taşınmaz kültür varlıklarının yanı sıra arkeoloji, kentsel ve kırsal mimarlık, yazılı tarih, sözlü tarih, etnografya, etnobotanik ve jeoloji gibi birbirinden ayrı alanları da kapsıyor. Buna göre; 'Edirne Kültür Envanteri Projesi' il sınırları içerisinde yer alan 'Kentsel Kültür Varlıkları' ve 'Arkeolojik Kültür Varlıkları' olarak iki ana başlık altında toplandı." dedi. Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı paftaları ve lejantları baz alınarak uygulamanın gerçekleştirileceğini ifade eden Miroğlu, şunları söyledi: "Bu proje için oluşturulacak olan uygulama ekibi, söz konusu paftalar üzerine, yaptıkları tespitleri ve topladıkları verileri aktaracak. Bu tespitlerde Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun hazırladığı tescil fişleri de bilgi amaçlı olarak kullanılacak. Tüm veriler Edirne Kültür Envanteri Danışma Kurulu'nun hazırlamış olduğu kentsel kültür varlığı envanter fişlerine işlenecek."

Kentsel Kültür Varlıkları Envanteri çalışmasından farklı olarak bu çalışmada,1/25 bin ölçekli askeri haritaların kullanılacağını söyleyen Miroğlu, "Kadastro geçen yerlerde ada, pafta, parsel numaralarına dayalı olarak yürütülmesi planlanan bu projenin, kadastro geçmemiş yerlerde ise, Küresel Konumlama Sistemi (GPS) cihazları kullanılarak enlem, boylam olarak ifade edilmesi planlanıyor." şeklinde konuştu. Çalışmanın bilimsel niteliğini sağlamak amacıyla üniversitelerin ilgili bölümlerinden akademisyenlerin ve Edirne'nin tarihsel ve kültürel mirasına ilişkin çalışmaları olan araştırmacı ve yazarlardan oluşan koordinasyon ve danışma kurulu oluşturulduğunu bildiren Edirne Valisi Nusret Miroğlu, uygulama ekibinde 2 mimar ve 1 bilgisayar mühendisinin yer aldığını kaydetti.

Zaman, Haber: Muhammet Çakan, 31.01.2007

FOTOĞRAF GALERİCİLİĞİNDE OLAY

 

Dünyanın yedi önemli şehrinde yer alan ve sadece dünyanın saygın fotoğrafçılarının eserlerinin sergilendiği Leica Galerileri'nin sekizincisi, İstanbul'da, fotoğrafçı Sebastiao Salgado'nun 'INDIA' sergisi ile kapılarını açıyor.

 

İstanbul Fotoğraf Merkezi (İFM) bünyesinde açılan Leica Galeri İstanbul, yarın akşam, efsanevi fotoğrafçı Sebastiao Salgado'nun ' INDIA' isimli sergisi ile sanatseverlere merhaba diyor. 4 Mart'a kadar gezilebilecek olan İstanbul'daki ilk Leica Galeri sergisi efsanevi fotoğrafçı Sebastiao Salgado'nun "INDIA"isimli çalışması. Serginin küratör'lüğünü ise sanatçının eşi Lelia Wanick Salgado üstleniyor.

 

Leica Galeri'lerin sekizinci halkası için İstanbul'u tercih etmelerinde İstanbul'un dünyanın en heyecanlı şehirlerinden biri olmasının önemini vurgulayan Leica Kurumsal İletişim Müdürü, Gero Furchheim "İstanbul, Avrupa ve Asya'nın kesiştiği noktada kurulmuş bir kültür başkenti olarak dünyanın en heyecan verici şehirlerinden birisi" diye konuşuyor.

 

İstanbul Fotoğraf Merkezi'nin 'kalplerin fotoğraf için attığı bir mekan' olduğunu vurgulayan Furchheim, İFM'nin dünya çapındaki Leica Galeri ağı ile fotoğraf dünyası arasında her türlü etkinliği de kapsayacak bir bağ kurmak için uygun bir ortak olduğunu söyledi.

 

Leica Galeri İstanbul sayesinde sanatseverleri dünyanın seçkin fotoğrafçılarının eserleri ile buluşturmaya hazırlanan ve 6 Mart 2003 tarihinde açılan İstanbul Fotoğraf Merkezi'nin kurucusu Mehmet Kısmet ise, Leica ile gerçekleşen işbirliği ardındaki itici gücü, "Tarihe mal olmuş veya bugün de üretmeye devam eden sayısız önemli fotoğrafçının Leica ismiyle bütünleşmiş olması, bu değerli markanın bir 'kültür' haline dönüştüğünü gösteriyor. İFM'nin Leica ile işbirliğine girmek arzusunun ana itici gücü işte bu sihirli 'kültür' kelimesine dayanmakta. İFM'nin ana hedeflerinin başında gelen ülkemiz ve dünya fotoğraf kültürünün kitlelere daha da iyi bir şekilde ulaştırılması ve yayılması amacının, bu işbirliği ile daha da güçlenerek gerçekleşeceği inancındayım" sözleriyle açıklıyor. Bu anlamda dünyaca ünlü Leica Fotoğraf Galerileri de daha önce New York, Sao Paulo, Frankfurt, Melbourne, Tokyo, Solms ve Viyana'da açılmıştı.

Birgün, 30.01.2007

TAM 12 BİN YILLIK ANADOLU TARİHİ ALMANYA'YA TAŞINDI

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Almanya'nın Baden Eyalet Müzesi'nde (Karlsruhe Sarayı) '12 Bin Yıl Önce Anadolu: İnsanlık Tarihinin En Eski Anıtları' adlı bir sergi açtı. 20 Ocak'ta açılışı yapılan sergi, 17 Haziran'a kadar görülebiliyor. Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü ile işbirliğinin sonucunda açılan sergide, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nden 34 adet eser ile bir adet kopya yapıtın yanı sıra, Antalya Müzesi'nden 25, Burdur Müzesi'nden 20, Diyarbakır Müzesi'nden 87, Edirne Müzesi'nden 4, Kırklareli Müzesi'nden 2, İzmir Arkeoloji Müzesi'nden 4, Niğde Müzesi'nden 52, Konya Müzesi'nden 34, Malatya Müzesi'nden 4, ve Şanlıurfa Müzesi'nden 120 olmak üzere, 386 eser yer alıyor. Sergide Çatalhöyük, Hacılar, Bademağacı, Çayönü, Höyücek Höyük, Kuruçay Höyük, Hallançemi, Kortik Tepe, Hocaçeşme Höyüğü, Ulucak Höyük, Aşağıpınar, Caferhöyük, Kaletepe, Köşk Höyük, Tepecik Höyük, Göbekli Tepe, Mezra- Teleilat ve Nevala Çori kazılarından ele geçen Akeramik Neolitik, Neolitik, Erken Kalkolitik ve Kalkolitik dönemlere ait çok sayıda özgün eser izlenebiliyor.

Birgün, 30.01.2007

GÜZELYURT, YENİ YERALTI ŞEHRİNE KAVUŞUYOR

 

Aksaray'ın Güzelyurt İlçesi'ne bağlı Gaziemir Köyü'nde ortaya çıkartılan yeraltı şehrini temizleme çalışmaları devam ediyor.

 

 

Bölgedeki yeraltı şehrinin Aksaray'ın en büyük yeraltı şehri olabileceği öğrenildi. Güzelyurt'ta yıllar önce sel nedeniyle büyük bir bölümü kapanan yeraltı şehrinin, temizlenerek turizme kazandırılması için çalışmalar sürüyor. Köylüler arasında Kırgöz olarak bilinen ve yıllarca hayvan barınağı olarak da kullanıldığı öğrenilen yeraltı şehrinin, temizlendikten sonra ziyarete açılacağı bildirildi.

Yapılan araştırmalarda çok büyük olduğu saptanan yeraltı şehrinin, Aksaray'da bulunan en büyük yeraltı şehri olabileceği öğrenildi. Temizlenme çalışmalarına köylü gençlerin de katıldığı yeraltı şehrinin, tüm özellikleriyle hizmete girmesi bekleniyor. İçinde farklı bölümler tespit edilen ve ibadethanenin de bulunduğu yeraltı şehrinin, bu yıl yaz aylarında ziyarete açılması bekleniyor.

Turizm Gazetesi, 30.01.2007

TARİHİ MEZAR TAŞLARI MÜZEDE KORUNACAK

 

Trabzon’un Sürmene İlçesi Kaymakamlığı, tarihi mezar taşlarının kaybolmaması amacıyla çalışma başlattı. İstanbul’dan sonra önemli ve eski tarihi mezar taşlarının Sürmene’de bulunduğunu ifade eden Sürmene Kaymakamı Eyüp Sabri Kartal, “Mezar taşları zaman içinde bir şekilde zarar görerek yok oluyor. Bu durumu göz önünde alarak, mevcut tarihi mezar taşlarının kopyalarını hazırlıyoruz” dedi. Kopyalama tekniği ile yüzlerce yıllık eserleri, halka sunma fırsatı bulacaklarına dikkati çeken Kartal, şunları söyledi: “30 din görevlisinin katıldığı çalışmalarda şimdiye kadar alüminyum folyo kullanılarak ters kabartma tekniği ile yaklaşık 100 mezar taşının kopyaları çıkarıldı. Kopyalar deri kaplanmış kontrplak üzerine yerleştirildikten sonra özel bir teknikle boyanıyor. Ayrıca mezar taşı yazıları Türkçeye çevriliyor. Kullanımı kaymakamlığımıza ait olan Memiş Ağa Konağı’nı Kitabeler Müzesi’ne dönüştürerek, mezar taşlarının kopyalarını burada sergileyeceğiz.”

Türkiye Gazetesi, 30.01.2007

DİYARBAKIR'DA TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Diyarbakır'da gerçekleştirilen operasyonda Roma dönemine ait bin 600 adet sikke ve 4 adet heykel ele geçirildi.


Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı ekipler, tarihi eser kaçakçılığı yapılacağı yönünde aldığı istihbari bilgiler ışığında operasyon başlattı. İl merkezine bağlı Feritpaşa Mahallesi'nde Emniyet Müdürlüğü ile ortaklaşa yürütülen operasyon sonucunda H.D. ve İ.E. isimli şahıslara ait evlerde yapılan aramalarda, bin 600 adet sikke ve 4 adet muhtelif figürler bulunan heykeller ele geçirildi.


Olayla ilgili olarak gözaltına alınan 2 kişi adli mercilere sevk edilirken, ele geçirilen tarihi eserlerin Roma ve Bizans dönemlerine ait olduğunu belirtildi.

Diyarbakır Kent Haber, 30.01.2007

SANAT MADALYONUNUN ARKA YÜZÜ

 

Para için sanattan ödün verenler ve ödün vermeyerek aç kalanlar diye ikiye ayrılmıştı sanatçılar daha 19. yüzyıl başında. Önlerinde uçsuz bucaksız seçenekler açılmış; ama yaptıklarının satılmama ihtimali de karışmıştı bu seçenekler arasına.





Sanat tarihinin 1800'lerde tanıştığı sanat ve para ikilemi sürüyor hala. Sanat madalyonu önce bir yüzünü, sonra diğer yüzünü dönüyor meraklısına. James Abbott McNeill Whistler gibi madalyona meydan okuyanlar da yok değildi ama. Whistler 1877'de kimi gece görüntülerini 'Noktürnler' adıyla sergilemiş, her bir resim için de 200 Gine bedel biçmişti. Dönemin ünlü eleştirmeni John Ruskin "Bir züppenin halkın suratına bir çanak boya atmak için 200 Gine isteyeceği aklımın ucundan bile geçmezdi." diye yazınca Whistler, Ruskin'e hakaret davası açmıştı. Duruşmada bu yüksek fiyatı gerçekten iki günlük bir iş için mi istediği sorulunca da "Hayır, bunu yaşam boyunca edindiğim bilgi için istiyorum." demişti.

 

Sanat tarihinin bitmez tükenmez hikayelerini hatırlatan ve daha da önemlisi madalyonun iki yüzünü birden göstermeye çalışan bir sergi açıldı Siemens Sanat'ta. İsmini madalyonun iki ayrı yüzünden alan 'Sanat ve Para', birçok çağdaş sanatçının grafik tasarım şirketlerinde çalıştığını, portre sattığını, doğu sanatının reprodüksiyonlarını yaptığını hatırlatıyor izleyiciye. Küratörlüğünü Marcus Graf'ın yaptığı sergide sanat ve para ilişkisinden kaynaklanan çıkmaz, 11 sanatçı tarafından ele alınıyor. Madalyonun iki ayrı yüzünü evirip çeviren işler, birçok çağdaş sanatçının zamanlarının çoğunu sanatın ticari yanına yöneltmeleri sorununa eleştirel bir bakış getiriyor. Resim, heykel, fotoğraf, video ve objeden oluşan eserler arasında bir küçük video çalışması dikkat çekiyor. Ergün Yıldız, Kaos adını verdiği videosunda iğne ile ipliği bırakmış bir başlarına. Onlar da bir buluşup bir ayrılıyor, bir dikip bir söküyorlar kendi kendilerine. Şehrin basma kumaşlı ayak izlerini takip edip galerinin üst katına çıkmaya üşenmezseniz Recep Keçeli'nin IMF isimli karıncalarıyla da tanışabilirsiniz.

 

Sanatın yaşamla bütünleşmeyi amaçladığını hatırlatan küratörün "Toplum ne düşünüyor? Bir görsel sanatçı yıldız olabilir mi? Sanatın kaç tane takipçisi var? İzleyici kitlesi ne denli geniş? Sanat popüler olabilir mi? Ya da, biz hala sanat aracılığıyla toplumun ruhsal ve entelektüel seviyesinin yükseltilebileceğine mi inanıyoruz?" gibi pek çok sorusu var. Cevabı ise bir cümleyle şöyle: "Sanatın toplumun aktif bir öğesi haline getirilebilmesi için eğitim müfredatlarına eklenmesi ve ekonomiye entegre edilmesi gerek." Peki siz hayatınızda kaç sergi izlediniz, kaç tane sanat eseri satın aldınız? En azından bu sergi için 18 Mart'a dek vaktiniz var.

Zaman, Haber: Jülide Karahan, 30.01.2007

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Kırıkkale Merkez Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından düzenlenen operasyonda çok sayıda tarihi eser ele geçirildi.


Edinilen bilgiye göre, yapılan istihbari çalışmaları değerlendiren Kırıkkale Merkez Jandarma Komutanlığı ekipleri, bir kişinin elinde bulunan tarihi eserleri satmak için müşteri arayışında olduğu bilgisine ulaştı. Söz konusu kişiyle alıcı kimliğinde irtibata geçen jandarma ekipleri, çeşitli dönemlere ait 47 adet sikkeyi 2 bin 100 YTL'ye satmaya çalışırken suçüstü yakaladı.

 

Gözaltına alınan ancak ismi açıklanmayan tarihi eser satıcısının yapılan sorgulamanın ardından adliyeye sevk edileceği öğrenildi.

Kırıkkale Kent Haber, 30.01.2007

ERMİTAJ'DAKİ HAÇ TÜRKİYE'YE Mİ AİT?

 

Dünyaca ünlü Rus Ermitaj Müzesi'nin satın alma komisyonunun arşivinde, 6'ncı yüzyıla ait Bizanslılardan kalma bir haç bulunduğu kaydedildi. Haberde, komisyonun haçın 1963'te Antalya'daki Medeniyetler Müzesi'nden çalındığını tahmin ettiği belirtildi.


Rusya Kültürel Varlıkları Koruma Ajansı (Rosohrankultura) Başkanı Boris Boyarskov da UNESCO'nun Ermitaj'da düzenlediği uluslararası konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye'nin haçın kendisine ait olduğunu ispatlaması halinde iade edeceklerini söyledi. Boyarskov, Ermitaj uzmanlarının, müzenin satın alma komisyonuna gelen eşyalarla Rosohrankultura'nın kayıp kültürel değerler veritabanını araştırması sırasında, haçın Türkiye'den çalınmış olabileceği kanaatine vardıklarını belirtti.

Radikal, 30.01.2007

2100 YILLIK KEMERDE YIKILMA TEHLİKESİ

 

Antik çağlarda Efes’e su sağlayan 3 büyük sistemden biri olan 2100 yıllık tarihi su kemeri, doğu ve batı ayaklarının dayandığı tabanlardaki kayalarda meydana gelen çatlamalar yüzünden yıkılma tehlikesi altında.

Efes kazıları gözlemcilerinden Efes Müzesi’nden emekli arkeolog Cengiz İçten, MÖ 1. yüzyılda dönemin varlıklı kişilerinden Pollio’nun yaptırdığı su kemeri için, "Bariz çatlamalar oluşan ana kaya, çok kısa zamanda kemerin yükünü çekemeyecektir. Şu anda durum bu aşamaya gelmiştir" dedi.

Hürriyet, 30.01.2007

İZMİR'E 23 ÜLKEDEN 200 ARKEOLOG GELİYOR

 

Dokuz Eylül Üniversitesi’nce (DEÜ) İzmir’de düzenlenecek olan arkeoloji konferansına katılmak için 23 ülkeden 200’ün üzerinde bilim adamı başvurdu.

DEÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ergün Laflı, 2-6 Haziran 2007 tarihleri arasındaki konferansa, Türkiye, Yunanistan, İtalya, Almanya, Fransa, ABD, İngiltere, Avusturya, Romanya, İsviçre, İsrail, Rusya, Ürdün, Kanada, İsveç, İspanya, Güney Afrika, Polonya, Bulgaristan, Ukrayna, Arnavutluk, Mısır, Tunus ve Cezayir’den arkeologların katılacağını açıkladı.

Hürriyet, 30.01.2007

SARAY, 180 KAMERA İLE GÖZETLENECEK

 

Dolmabahçe Sarayı’ndaki mevcut 61 kameranın sayısı, Sabancı Holding’e ait Bimsa’nın ana yüklenici olarak yer aldığı 1 milyon 300 bin YTL’lik yatırımla 180’e çıkarıldı.

Kurulan Kamera Güvenlik Sistemi TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın katıldığı törenle hizmete girdi. Arınç, günümüzde kameralı güvenlik sisteminin çok önemli bir işlevi olduğunu belirterek, Hrant Dink’in katilin yakalanmasında da bir güvenlik kamerasının etkili olduğunu hatırlattı.

Sabancı Holding CEO’su Ahmet Cemal Dördüncü de "Gelecekle geçmiş arasındaki en güçlü köprüler olan tarihi eserlerimizi, dünya mirası olarak kabul ediyoruz ve bizden sonraki nesillere hiç zarar görmeden iletilmesi gereken kıymetler olarak değerlendiriyoruz. Diğer saray ve müzelerimizi de benzer güvenlik projelerini tesis edeceğiz" diye konuştu.

Hürriyet, Haber: Muharrem Aydın, 30.01.2007

KASTAMONU ULUSAL MÜZE OLMAK İSTİYOR

 

Kültür ve Turim Bakanlığının 23 müzeyi ulusal müze olarak belirlemesi,köklü bir geçmişe sahip aynı zaman da 1333 Arkeolojik eserin bulunduğu Kastamonu Müzesinin ulusal müze kapsamına alınmamasına Kastamonu Arkeoloji Müzesi Müdürü Hüseyin Karaoğlu tepki gösterdi.

 

Kastamonu gibi sanayiden yoksun en büyük övün kaynağı doğası, tarihi ve gelişmekte olan turizmi olan bir kent için bu konunun büyük önem arz ettiğini belirten Karaoğlu zaten doğal bir mucize şehir görünümünde olan Kastamonu’nun neden ulusal müze kapsamına alınmadığına bir anlam veremediğini ifade etti.

Kastamonu Postası, 29.01.2007

BOLU MÜZESİ'NE GİTTİNİZ Mİ?

 

Bolu Müzesi’nde geçen yıl yeni düzenlemeler yapıldı. Yeni eserler salonlardaki yerini aldı. Şu anda müzede 15.945 eser sergileniyor

 

Bolu İl Kültür ve Turizm Müdürü Hasan Kaplani, Bolu Müzesi’nin 2006 yılında teşhir-tanzimi yapılarak tekrar ziyarete açıldığını ifade ederek, 2006 yılı içinde müzeye 19 adet eserin kazandırıldığını ve müzedeki toplam eser sayısının 15.945 adete ulaştığını söyledi.


2006 yılı içinde müzeye başvuran toplam 127 öğrenciye Bolu Müzesi’nde bulunan eserler ve Bolu'daki taşınmaz kültür varlıkları konusunda bilgi, belge,broşür verildiğini ifade eden Kaplani 2006 yılında Bolu Merkezde bulunan 3 ayrı ilköğretim okulunda toplam 350 öğrenciye " Kültür Varlıklarının Tanıtımı " ile "Eski Eser Kaçakçılığının Önlenmesi " konularında konferans verilerek slayt gösterisinin yapıldığını belirtti.Yıl içinde Bolu il genelinde toplam 7 adet tarihi ev ile 1 adet Roma Dönemi nekropol (mezarlık) alanının tescil edilerek koruma altına alındığını da sözlerine ekleyen Kaplani yıl içinde Akpınar Mahallesi, Karamanlı Mahallesi, Alpagutbey Mahallesi ve Köprücüler Köyü’nde olmak üzere 4 adet kurtarma kazısı ile Gölyüzü Mahallesi’nde 2 adet sondaj kazısı yapıldığını ve yeni yapılanma, hazine arazisi satışı, kum-çakıl ocağı yeri, mevzii imar planı yapımı talepleri, tespit-tescil vb. konularda toplam 132 adet saha incelemesinin yapıldığını söyledi.

Bolu Olay, 29.01.2007

FOSİLLER İÇİN ÖZEL 'AÇIK HAVA MÜZESİ'

 

Muğla'ya bağlı Özlüce köyünde 5-10 milyon yıl öncesine ait fosillerin bulunduğu alan, açık hava müzesi haline getirilecek.

 

Muğla Valisi Temel Koçaklar, yazılı açıklamasında, Muğla Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi işbirliği ile hazırlanan 'Turolian Park ve Açık Hava Müzesi' projesiyle, fosillerin bulunduğu bölgenin açık hava müzesi haline getirileceğini belirtti. Projenin 7 bin metre kare alanda uygulanacağını bildiren Koçaklar, şunları kaydetti: '...Önümüzdeki yıllarda, fosil yataklarında kazılara devam edilirken, bu projenin turizme sağlayacağı ekonomik katkıyla, 'köy turizmi' uygulaması da başlatılmış olacak...Turistler ise, fosil yataklarını ve bu yerde oluşturulan açık hava müzesini gezme fırsatını da bulacaklar."

Birgün, 29.01.2007

MAĞARALARIN DERİNLERİNE YOLCULUK

 

Yaklaşık 40 bin mağarasıyla "mağara cenneti ülke" Türkiye’de mağara turizmi son dönemlerde önem kazanmaya başladı. Şimdilik bunlardan yaklaşık 30’u turizme açıldı. Çeşitli aktiviteler yerli ve yabancı birçok turisti mağaralarımıza çekiyor. Yıllık ziyaretçi sayısı 400 bini buldu.





Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın denetimindeki çalışmalar mağara turizminin hızla gelişmesinde etkili. Birçok mağara turizme açıldı, rehber eşliğinde gezilebiliyor, aktivite yapılabiliyor. Mağara sporlarıyla ilgilenenlere ya da sadece turistik gezilere hitap eden farklı mağaralar bulunuyor.

Rehberler eşliğinde gezilebilen Bursa-Oylat, İstanbul-İkigöz, Karaman-İncesu, Zonguldak-Çayırköy, Bartın-Gürcüoluk, Antalya-Yerköprü Mağaraları daha çok macera sevenlerin gözdesi. Antalya-Altınbeşik, Tokat-Ballıca, Karaman-Gürleyik, Konya-Salkıtan, Zonguldak-Kızılelma Mağaraları turistik gezilerin dışında, mağara sporuna ilgi duyanların yeni keşif mekanı.

Bilimsel araştırmalar yapmak isteyenlerin adresi ise Zonguldak-Pınargözü, Antalya-Damlataş, Burdur-İnsuyu, Denizli-Kaklık, Gümüşhane-Karaca, Karabük-Mencilis mağaraları.

Mağaralar, turizmin yanı sıra doğal soğuk hava depolamacılığı, kültür mantarcılığı, solunum yolu hastalıkları tedavisi, hayvansal ürünlerin olgunlaştırılması ve korunması gibi amaçlarla da kullanılıyor.

Yürüyüş parkurlu Gökgöl

Zonguldak’ın girişindeki ormanın içinde. Kente gelenler için hoş bir sürpriz, kentten ayrılanlar için ise hafızalardan silinmeyecek bir anı özelliği taşıyor. Kollarıyla birlikte uzunluğu 3350 m. Dar ve sulu bir sifonla sona eren ana galeriden sonra, Büyük Çöküntü Salonu’nda yeraltı deresi var. Köprülerle geçilen bu dere, mağaranın ağzından Erçek Deresi’ne dökülüyor. Mağara damlataş birikimi yönünden oldukça zengin. Travertenler, sarkıtlar, akma damlataşlar, mağara gülleri ve damlataş havuzlarıyla süslü. Büyük bölümü aydınlatılan mağarada, yürüyüş parkuru, köprüler ve seyir terasları bulunuyor.

Türkiye’nin en uzun mağarası Pınargözü

Isparta’nın Yenişarbademli ilçesine 8 km. uzaklıkta, Çaydere Ormanları’nın içinde. Turizme açılan ilk mağaralardan biri olmasına karşın gezmek zor. Su birikintisine dalarak giriliyor, içinde ilerlemek için şelaleri, travertenleri aşmak gerekiyor. Dünya Mağaralar Literatürü’ne giren mağarada yerli ve yabancı araştırmacılar her yıl yeni bir bölüm keşfediyor. Şimdiye kadar ulaşılabilinen 16 km’lik kısmı itibarıyla Türkiye’nin en uzun, 4-5 derecelik sıcaklığı ile en soğuk suyuna sahip mağarası. Su kaynağı ve çevresinde 213 bitki türü bulunuyor. Çıkışında 6 asırlık bir çam ağacı var.

Travertenler içinde Altınbeşik

Antalya’nın Akseki ilçesinde, Manavgat Vadisi’nin yamacındaki çam ormanında. Daha çok profesyonellerin uğrak yeri. Türkiye’nin en büyük ve en uzun karst sistemine sahip mağaralarından. Uzunluğu 2500 metre. İçinde göletler bulunuyor. Mağara çok uzun ve büyük bir yeraltı sisteminin çıkış ucunda yer alıyor. Çıkış noktaları beyaz renkli, kalın travertenlerle kaplı.

Cehennemağzı Mağaraları

Zonguldak Ereğli’deki Antik Çağ’ın ünlü Acheron Vadisi’nde. İlkçağın en önemli iki kehanet merkezinden biri. Hıristiyanlığın yasak olduğu dönemde gizli ibadet merkezi olarak kullanılmış. Cehennemağzı, yanyana sıralanmış üç mağaradan oluşuyor. Birinci mağaranın zemini bitki ve geometrik motifli mozaiklerle kaplı. İkinci mağarayla bağlantılı duvara küçük bir yarım kubbe oyulmuş, ayrıca basamaklar bulunuyor. Hıristiyanlığın yayıldığı ilk yıllarda gizli ibadet yeri olarak kullanılmış ve hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiş. İkinci mağara ise yol kenarındaki yamaç üzerinde. Yöre halkı Koca Yusuf Mağarası adını takmış. Yamaçtaki basamaklardan inilerek gidilen mağara içe doğru devam ediyor. Üçüncü mağara, yüzölçümü bakımından en geniş olanı. Zemini taban suyu ile kaplı. İnsan eli ile yapılmış bu mağara bir ve ikinci mağaralara su sarnıcı görevi görmüş.

1.5 milyon yaşındaki Gürcüoluk

Bartın’ın Amasra ilçesi, Kuyupınar köyünde. Asırlık ağaçların oluşturduğu ormanın iç kesiminde yer alıyor. Gürcüoluk Mağarası’nın 1.5 milyon yaşında olduğu söyleniyor. Son derece ilginç sarkıt ve dikitlerle bezeli. Duvar ve perde damlataşları, gri, krem ve bej renklerinde değişen sarkıtlarıyla rengarenk bir atmosferi var. Dehliz ve odalardan oluşmakta.

22 bin yıllık Damlataş

Türkiye’nin en turistik mağarası. 22 bin yaşında. Antalya’nın Alanya ilçesinde. Merkezi yarım saatlik yürüyüş mesafesinde. Deniz kıyısında. Çok sayıda sarkıt ve dikitin eşsiz bir görüntü verdiği mağara 15 metre yükseklikte. Karbondioksit gazı, yüksek ölçüde nem, düşük ısı ve radyoaktif havasıyla astım hastaları için son derece yararlı. Bu yüzden turistlerin dışında, solunum problemi yaşayanların da uğrak yeri.

Deniz mağarası Yerköprü

Antalya travertenleri içinde, eski bir mağara tavanının çökmesi sonucu oluşmuş. Denizle bağlantılı olduğu için "deniz mağarası" adını almış. Bağlantı noktası suyla kaplı, ancak mağaranın bütünü kuru. En derin noktası 27 metre. Rahatça gezmek mümkün.

Hürriyet Seyahat, 29.01.2007

ANTİK SİDE DÜNYA VİTRİNİNDE

 

Anadolu'nun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Side, plajları, tapınakları, antik tiyatrosu ve çarşısına yerleştirilecek kameralarla dünyanın her yerinden internet kanalıyla 24 saat izlenebilecek.


MÖ 7. yüzyıldan önce kurulduğu bilinen, Roma döneminin önemli ticaret merkezlerinden Side, internet ortamına taşınıyor. Athena ile Apollon tapınakları ve Roma dönemindeki kalıntılarıyla cazibe merkezi olan Side, yaz aylarından itibaren güzelliklerini 24 saat internet kullanıcılarıyla paylaşacak.


Side Belediye Başkanı Osman Delikkulak, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, her yıl yerli ve yabancı binlerce turisti ağırladıkları beldede, antik kentin bulunduğu alana 70 kamera yerleştireceklerini söyledi. Kameraların Side'nin güvenliği ve tanıtımı için kullanılacağını belirten Delikkulak, sistemin 200 bin avroya mal olacağını dile getirdi. Delikkulak, kameraların plajlar, tapınaklar, tiyatro ve kalıntılar arasına yerleştirileceğini, görüntülerin 24 saat internetten yayınlanacağını bildirdi. Görüntülerin Side-Manavgat Turizm İşletmecileri Derneği (TUDER) ve belediyenin internet sitelerinden izlenebileceğini dile getiren Delikkulak, "Antik Sidemizin tüm güzelliklerini dünya ile paylaşacağız. Kameralar etkili bir tanıtım aracı olacak" dedi.

 

Eski Pamfilya'nın doğal limanı Side'de, arkeolojik sit alanında bulunan antik liman da yenilendi.
Side Belediye Başkanı Osman Delikkulak'ın Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü (DLH) Antalya Bölge Müdürlüğü ile yaptığı görüşmeler neticesinde Side Limanı'na gelen Kazar-1 tarama gemisi, 50 kamyonun taşıyabileceği kumu tek seferde açıklara bıraktı. Gemi, Antalya Koruma Kurulu izni ve Side Müze Müdürlüğü denetiminde Side Antik Limanı'nda tarama çalışmaları yaptı. Side Belediye Başkanı Osman Delikkulak, limanın doğal görünümü bozulmayacak şekilde yeniden düzenlendiğini bildirdi. Ana limanda mendirek yapımı ve tarama çalışmalarının tamamlandığını belirten Delikkulak, balıkçı barınağındaki yenileme çalışmasıyla da birinci limana yakın ikinci bir liman daha oluşturulduğunu söyledi.


Delikkulak, Side Belediyesi'nin her iki limanı 10 yıllığına kiraladığını ve burada yaklaşık 150 yata marina hizmeti vereceklerini ifade etti.

Haber Ekspres, 29.01.2007

TARİHİ TABYALAR GÜNYÜZÜNE ÇIKARILIYOR

 

Osmanlıdan günümüze önemli bir tarih mirası olan, ancak bugüne kadar yeterli ilgiyi göremeyen Namazgah ve Mecidiye tabyaları, adeta açık hava müzesine dönüştürülüyor.

 
Uzun Devreli Gelişme Planı (UDGP) kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığınca yürütülen projeyle tabyalar baştan aşağı yenilenip, gün yüzüne çıkarılıyor. İhale bedeli 4 milyon 200 bin YTL olan projeyle restorasyon ve çevre düzenlemesi yapılan tabyalar, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nın önemli ziyaret merkezlerinden biri haline gelecek. İhaleyi kazanan Delta inşaat şirketi tarafından tabyalar ile bonetlerin temizliği yaklaşık 9 ay sürdü. 17 Aralık 2006 tarihinde başlayan restorasyon ve çevre düzenlemesi çalışmalarında ise artık sona gelindi.


Proje Uygulama Danışmanı Ömer Yörükoğlu, Namazgah Tabyalarının yapımına 1840'lı yıllarda başlandığını, 1894 yılında son şekli verilip, 1915'de Çanakkale Savaşları sırasında boğaz savunmasında kullanıldığını söyledi. Yörükoğlu, Sultan Mecid ve Abdülhamid dönemlerinde yapıldığını söylediği tabyaların 1960'lı yıllara kadar askeri birlik olarak hizmet verdiğini sonrasında ise kaderine terk edildiği ifade etti.

 

Çalışmalar sırasında tabya ve bonetlerden tonlarca çöp ve toprak çıktığını anlatan Yörükoğlu, "Geçmişi 100 yılı aşan tabyalarda zaman içinde su ve rüzgar nedeniyle toprak kaymaları meydana gelmiş, içleri ise çöplüğe dönüşmüş" dedi. Yörükoğlu, gerçekleştirdikleri çalışmalar hakkında şu bilgileri verdi:


"Temizliğin ardından, tabyalar ile bonetlerin eskiyen ve yıpranan taşları orijinal taşlarla tamamlandı. Tabyaların içinde gerekli olan bölümler sıvandı ve boyandı. Kapı ve çerçeveleri değiştirildi. Topların konduğu yerler eski haline getirildi. Proje kapsamında buralara yeniden top namluları konulacak. Gezinti yerleri düzenlendi."


Çalışmalar sıradan yapılan kazılarda at nalları, anahtarlar, kilitler, kazma ve kürekler, döneme ait üzerinde ay yıldız bulunan tuğlalar, ilaç şişeleri, ütü, pipo gibi günlük kullanım malzemeleri bulunduğunu anlatan Yörükoğlu, şöyle konuştu: "Bu malzemeler müze haline getirilecek bir tabyada sergilenmek üzere kayıt altına alındı. Ayrıca, bir tabyanın iki tarafında savaş döneminde kireç imal edilen iki fırın bulundu. Bunlarda gün yüzüne çıkarıldı. Yine o dönemde bölgeyi su basmaması için yapılmış olan ve denize kadar uzanan iki adet su kanalı bulduk."

Haber Ekspres, 29.01.2007

TARİHİ KENTLER KAŞ'TA BULUŞTU

 

Tarihi Kentler Birliği üyesi belediye ve destek kadrolarının, temel sorunlarına çözüm oluşturmak, var olan yeteneklerin geliştirilip, yapabilirliklerini artırmaya yönelik düzenlenen Tarihi Kentler Birliği Semineri, Antalya’nın Kaş İlçesi’nde gerçekleştirildi. Kaş’ın Çukurbağ yarımadasında bulunan Aqua Park Otel’de yapılan seminere, çeşitli illerden gelen toplam 350 kişi katıldı.

Seminerin ev sahipliğini yapan Kaş Belediye Başkanı Halil Kocaer, Kaş’taki tarihi dokunun korunduğuna değinerek, “Kaş’ımızı gözümüz gibi koruyoruz. Kaş’ta, tarih ayağa kalkıyor. Tarihi Kentler Birliği’ni Kaş’ta buluşturmaktan ağırlamaktan gururluyuz” dedi.


Tarihi Kentler Birliği Danışma Kurulu Başkanı ve ÇEKÜL Başkanı Metin Sözen, “Tarihi Kentler Birliği olarak, her ilçede, o ilçenin geçmişini birikimlerini sunmak istiyoruz, bu amaçla her kentte kent envanteri kurulsun, kent müzesi kurulsun” dedi. Antalya Valisi Alaaddin Yüksel ise tabiat ve kültür miraslarına sahip çıkmak için hedefler koyulması, stratejik planlar yapılması gerektiğini belirterek, “İlk defa sınırlı bir çatı altına girerek tarihi envanteri koruma altına almalıyız. Tabiat ve kültür varlıklarını koruma bölge planlamasının havza planlamasının yapılması gerekir” diye konuştu.

Türkiye Gazetesi, 29.01.2007

BÜYÜK FATİHE BÜYÜK AYIP

 

Malazgirt’te 26 Ağustos 1071 tarihinde Bizans ordusunu mağlup edip, Türkler’e Anadolu’nun kapısını açan Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın anıtındaki kılıcı çalındı.

 

Kayseri’nin Melikgazi Belediyesi’nce Alparslan Mahallesi Alparslan Parkı’na 6 ay önce yerleştirilen, at üzerinde kılıç ve kalkanıyla Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ı sembolize eden anıttaki kılıcı hırsızların keserek çaldığı belirlendi.

 

Hırsızlar daha önce de 27 Aralık’ta Melikgazi Belediyesi’nce Besime Özderici parkındaki Keloğlan heykelinin kavalını çalmışlardı. Melikgazi Belediyesi yetkilileri, çalınan kavalın yerine yenisini koymuştu.

Hürriyet, Haber: Demet Öztürk, 29.01.2007

RÖNESANS'IN HAYALETİ İSPANYA'DA DOLAŞIYOR

 

Venedik asıllı Rönesans ekolünün tanınmış fırçası Tintoretto (1518 - 1594), İspanya'nın başkenti Madrid'deki ünlü Prado Müzesi'nde açılan kapsamlı bir sergiyle anılıyor. Ressamın vatanı dışında 70 yıldan bu yana açılan en kapsamlı sergi olarak anılan etkinlikte sanatçının 'Son Yemek' ve 'Samanyolu'nun Kökeni' gibi başyapıtlarının da içinde olduğu 49 çalışması izleniyor. Mayıs'a dek sürecek ve açılışı İspanya Kralı Carlos tarafından yapılan sergide sanatçının 13 deseni ve üç heykeline de yer verilirken, etkinlik nedeniyle ressam üzerine 26 ve 27 Şubat'ta uluslararası bir kon-ferans'da düzenlenecek. Bu anlamda Prado Müzesi'nde izlenen bir diğer Rönesans ustası olan Titian'ın sergisi, açıldığı 2003 yılında 400 bin kişiyi kendine çekmişti.

Birgün, 28.01.2007

TARİHİ KONAK CUMHURİYET EVİ OLUYOR

 

Manisa merkez Sakarya Mahallesi'ndeki Cumhuriyet dönemi eserlerinden, 1926 yılında yapılan Hıdıroğlu Konağı'na Kültür ve Turizm Bakanlığı talip oldu.

İzmir 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 1993 yılında koruma altına alınan konak için Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü proje hazırlıyor. Konak, restore edilmesinin ardından cumhuriyet evine dönüştürülecek.


Alanı 322 metre kare, üç katlı ve 12 odası bulunan, Hıdıroğlu ailesinin yaptırdığı Konak için mirasçı Ozan Hıdıroğlu, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne müracaat etti. Konağın son 20 yılda kimliği belirsiz kişilerce dört defa yakıldığını ifade eden Hıdıroğlu, "Bugünkü değeri 500 milyon YTL civarında olan konağımız, yaklaşık 17 yıldır metruk bir halde bekliyordu. Koruma altına alındığı için biz de giremiyorduk. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün Cumhuriyet Evi projesi olduğunu duyduğumda, konağı Manisa'ya kazandırmak amacıyla müracaat ettim" dedi.


İl Kültür ve Turizm Müdürü Erdinç Karaköse'yle görüşen Hıdıroğlu, konağın tek mirasçısı olduğunu ifade ederek, "Konak koruma altına alınmadan önce üç katını da kiralıyorduk ancak çok eski olan binayı restore etmek için çalışmalara başladığımızda, bakanlığın bu gibi eserleri koruma altına aldığını öğrendik. Bunun üzerine 1993 yılında koruma altına alındı" şeklinde konuştu.


İl Kültür ve Turizm Müdürü Karaköse de Manisa'da cumhuriyet döneminden kalma iki ev olduğunu belirterek, "Birisi Hıdıroğlu Konağı. diğeri Erler Caddesi'nde iki katlı bir yapı. Onun da mülk sahibini bulmaya çalışıyoruz. Hıdıroğlu Konağı, Manisa'nın o dönemden kalma en özellikli yapısı. İncelemelerimiz sonucu, tarihi cumbalarını Manisa Müzesi'ne aldık. Konakla ilgili projemiz kabul gördüğünde cumhuriyet evi olarak kullanacağız" açıklamasında bulundu.


İlk hazırladıkları projede konağı Manisa misafirhanesi olarak kullanmayı düşündüklerini kaydeden Karaköse, "Daha sonra cumhuriyet evi yapmayı tasarladık. Bu tarihi binada, Manisa Müzesi'ndeki cumhuriyet dönemine ait eserleri sergileyeceğiz. Bunun yanısıra o döneme ait türküler, vazolar ve sultan çayı da konakta yeniden hayat bulacak." dedi.

Haber Ekspres, 28.01.2007

FOTOĞRAFIN DUAYENLERİ İSTANBUL'DA

 

İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, dünyanın en önemli fotoğraf ajanslarının başında yer alan Magnum Photos’nun 60. kuruluş yıldönümünü “Magnum Gözüyle Türkiye” adlı kapsamlı bir sergiyle kutlayacak. 17 Şubat 2007’de açılacak olan ve 13 Mayıs 2007’de sona erecek olan sergi, Magnum Photos’nun ülkemizde gerçekleşen ilk büyük karma sergisi olmasıyla da büyük önem taşıyor. Robert Capa gibi fotoğraf sanatının efsane isimlerini de barındıran serginin eş küratörlüğünü Engin Özendes ve Magnum Genel Müdürü Diane Dufour üstleniyor.


İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin tüm alt katını kapsayan sergi, üç bölümden oluşuyor. Serginin ilk bölümü, İstanbul Modern’in Süreli Sergi Salonu’nun tamamını kapsıyor. Bu bölümde “Magnum Gözüyle Türkiye” başlığı doğrultusunda, Magnum’un 16 büyük fotoğrafçısının Türkiye Fotoğrafları yer alacak. Sergide, Robert Capa, Erich Lessing, Constantine Manos, Ara Güler, Gilles Peress gibi tanınış sanatçının 213 fotoğraf sanatseverlerle buluşacak.Serginin ikinci bölümü, İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’nde yer alacak olan Magnum tarihi. 1947 yılında kurulan Magnum’un 60. yılı olması dolayısıyla, galeride, Magnum Koleksiyonu’nun 60 yıllık tarihinden özenle seçilmiş eserleri, ajansın tarihini de yansıtan metinlerle birlikte sergilenecek. Bu bölümde ayrıca, Magnum’un 80’in üzerinde özgün yayınına da yer verilecek.


Üçüncü bölüm ise, müzenin alt kat fuayesinde “Magnum Gözüyle Türkiye” bölümünde yer alan fotoğrafçıların diğer çalışmalarını içeren belgesel nitelikte filmlerden oluşuyor. Toplam 16 adet plazmada, sanatçıların kariyerlerinin en önemli fotoğrafları izlenebilecek.

 

Magnum ajansı 1947 yılında, 2. Dünya savaşının ardından yaşanan belirsizlik ortamı içinde dört önemli fotoğrafçı tarafından kuruldu. Bu fotoğrafçılar, Henri-Cartier Bresson, Robert Capa, George Rodger ve David Seymour savaştan doğrudan etkilenmiş isimlerdi. Magnum Photos’un kuruluş amaçlarının başında, dünyayı sarsan olaylara tanıklık etmek ve genel toplumsal tutumu kışkırtmakta fotoğrafın büyük gücünü kanıtlamak düşüncesi ve isteği yer alıyordu. Bir diğer amaç da, röportajların tercihi, süresi, fotoğrafların seçimi, negatiflerin özgülüğü, copyright’ın ustalığı ve dağıtımın kontrolü gibi fotoğrafçının üzerinde baskı oluşturduğunu düşündükleri birtakım kurallar, yaptırımlar, zorunluluklarla başa çıkabilmekti.

Türkiye Gazetesi, 28.01.2007

ESKİ KURAN ALTIN PLAKADA

 

Dünyanın en eski ikinci elyazması Kuran-ı Kerim'i olan 'Usman'ın Kuran-ı'nın 162 sayfalık kopyası, Rusya'nın St. Petersburg kentinde altın plakalar üzerine yaptırıldı.


Rus WT Şirketi Başkanı Vladimir Prusak, 8. yüzyılda yazılan kopya için, dış etkenlerden etkilenmediği ve her zaman parlak kaldığından altın plakaları tercih ettiklerini belirterek, ilk sayfanın 1.5 yılda, diğer sayfaların da dört-altı ayda tamamlandığını söyledi. 10 adet basılan altın yapraklı Kuranı Kerimlerin biri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e, biri Doğu Bilimler Enstitüsü St. Petersburg Müzesi'ne, biri Kabe'nin bulunduğu Suudi Arabistan'a gönderilecek. Kalan yedi kopya da daha sonra belirlenecek Müslüman ülke liderlerine hediye edilecek.

Radikal, Fotoğraf: Nihat Dağdelen/AA, 28.01.2007

50 YIL SAKLANAN KURAN, HZ. OSMAN'IN DEĞİL

 

Mevlana Müzesi'ne bağışlanan Kuran nüshasının Halife Hz. Osman'a ait olmadığı ortaya çıktı. Kuran, Sultan Abdülmecit'in torunu 'Bereket Şah' (Prens Mükerrem) tarafından tam 50 yıl İsviçre'de bir bankanın kasasında saklandıktan sonra, geçen yıl kasım ayında Mevlana Müzesi'ne bağışlanmıştı.


Ceylan derisi üzerine yazılmış 28 sayfalık nüsha, İslam tarihinin ilk dizili Kuran örnekleri arasında gösteriliyor ve camide öldürülen Hz. Osman'ın kanının sayfalarına damladığı rivayet ediliyordu. Ama bir aydır müzede sergilenen nüshanın uzmanlar tarafından incelendiği ve Hz. Osman'a ait olamayacağının kesin olarak anlaşıldığı belirlendi.

 

Müze Müdürlüğü'nün bilgisine başvurduğu eski Diyanet İşleri Başkanı ve AKP milletvekili Tayyar Altıkulaç şöyle konuştu: "Hz. Osman zamanında yazılan mushaflarda olmayan birtakım işaretler var. Daha sonraki dönemleri yansıtan bazı noktalama işaretleri mevcut. 8. yüzyıla ait olduğu söylenebilir. Ancak Hz. Osman'a ait olmadığı ihtimali yüzde sonsuz." Hz. Osman'a ait olduğu bilinen gerçek Kuran'ın parçalarından biri halen Topkapı Sarayı'nda sergilenirken, Kuran'ın diğer parçaları da Rusya ve Hindistan'da bulunuyor.

Radikal, 28.01.2007

MARDİN NİHAYET ADAY

 

'Dillerin ve dinlerin şehri' olarak bilinen Mardin kent merkezi ve Deyrülzafaran Manastırı'nın, UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesine adaylığı kabul edildi.

 

Binlerce yıllık tarihi, taş evleri, hanları, medreseleri, camileri ve kiliseleriyle açık hava müzesini andıran Mardin, yıllardır listeye girmek için girişimlerde bulunuyordu. Mardin Valisi Mehmet Kılıçlar, Mardin'in Dünya Kültür Mirası listesine adaylığının kabul edilmesinin kendilerini sevindirdiğini söyledi: "Mardin halkına büyük iş düşüyor. Herkes vatandaşlık görevini üstlenmeli. Özellikle yeni yapılara kesinlikle belediye izin vermemeli, vatandaşlar da bu gibi girişimlere yönelmemelidir. Belediyeyle Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarihi kentin görünümünü bozan yeni yapılaşmaları tespit için çalışma başlattı."

Radikal, 28.01.2007

MERYEM ANA KİLİSESİ'NE YILDIRIM DÜŞTÜ

 


1600-1800 yılları arasında yapıldığı tahmin edilen ve dünyanın en eski kiliseleri arasında bulunan Mardin'de Midyat İlçesi'nin Anıtlı Köyü'ndeki Meryem Ana Kilisesi'nin çan kulesi yıldırım düşmesi sonucu yıkıldı. 

Dünyanın çeşitli ülkelerinden turistlerin görmek için geldikleri tarihi Meryem Ana Kilisesi'nin rahibi Musa Gürbüz, önümüzdeki aylarda yeni çan kulesinin yapılacağı belirterek, "Kilisemizin geçen yıllarda restorasyonunu yapmıştık. Çan kulesinin yıkılması sonucu kilisenin bazı bölümleri zarar gördü. Önümüzdeki aylarda yeni çan kulesinin yapılması için girişimlere başlayacağız. Meryem Ana Kilisesi Midyat'a gelen yerli ve yabancı turistlerin görmek istedikleri en eski tarihi mekanların başında yer alıyor. Değişik bir mimari tarzda inşa edilen kilise, manastır olarak da kullanılıyor. Süryani vatandaşların en önemli yapıtlarından biri olan Meryem Ana Kilisesi, bölgede yaşayan Süryani vatandaşlara da hizmet veriyor" dedi.

Mardin Kent Haber, 27.01.2007





21 - 27 Ocak 2007

DÜĞMELİ EVLERE KORUMA

 

Antalya'nın Akseki İlçesi'nde, duvarın dışında çıkıntı olarak görünen hatılları nedeniyle halk arasında "Düğmeli evler" olarak bilinen asırlık yapıların korunması için "koruma amaçlı imar planı" yapılacak.

 

Akseki Belediye Başkanı Osman Salih Çelikel, Akseki'nin 1864 yılında kurulan Türkiye'nin sekizinci ilçesi olduğunu söyledi. İlçede pek çok tarihi yapı bulunduğunu belirten Çelikel, bu yapılar arasında duvarın dışında çıkıntı olarak görünen hatılları nedeniyle halk arasında "Düğmeli ev" olarak bilinen yapıların önemli yeri olduğuna değindi.

Haber Ekspres, 27.01.2007

ARASTA TURİZM MERKEZİ OLUYOR

 

Üç bin yıllık tarihi geçmişiyle dinlerin, bilimin ve medeniyetlerin beşiği olan Bergama'ya Osmanlı'dan yadigar kalan eski çarşı turizm merkezi oluyor.

Bu kapsamda Arasta esnafı ile bir toplantı yapan Bergama Belediye Başkanı Başkan Ürper, çarşı için rölöve projelerinin hazırlanması ile başlayacak olan çalışmaları anlattı. Bütün özelliklerine rağmen turizmden yeteri kadar ekonomik girdi sağlayamayan Bergama'nın makus kaderini Arasta'nın turizme açılması ile yenebileceğine işaret eden Ürper, "Osmanlı çarşısı Arasta'yı öyle bir duruma getireceğiz ki; günübirlik ilçemize gelen turist Arasta'ya girmeden, birkaç eşya almadan Bergama'yı terk etmeyecek. Arasta turistin mutlaka görmesi ve gezmesi gereken listesi arasına girecek" dedi.

Bir dünya markası olarak bilinen Bergama'nın, turizm gelirlerinden yeteri kadar yararlanabilmesi için turizm alt yapı çalışmalarına ağırlık veren Başkan Raşit Ürper, ilçenin turizm ekonomisine yön verebilecek olan ve bir lokomotif görevi yapacak olan bir projeyi yaşama geçirmek için çalışmalara başladıklarını söyledi.


Başkan Ürper, "Bu projemiz kapsamında günümüze kadar çok fazla bir bozulma olmadan gelebilmiş eski Osmanlı çarşısı Arasta'yı baştan aşağıya restore edeceğiz. Arasta'yı ilçemize gelen turistlerin vazgeçilmezi yapacağız. Turist Arasta'ya girmeden Bergama'dan gitmek istemeyecek" dedi.


Belediye Encümen salonunda Arasta esnafı ile bir toplantı yapan Belediye Başkanı Raşit Ürper, "Arasta'ya yönelik olarak yapmayı planladıkları projeyi adım adım esnafa anlattı. Projenin aslında geçtiğimiz yıl yaşama geçirildiğini açıklayan Başkan Ürper, "Geçen yıl Arasta için çok önemli bir çalışmaya başladık. Arasta'da görüntü ve çevre kirliliğine neden olan elektrik ve telefon kablolarının tamamını yer altına aldık. Yıllar öncesinden yapılan ve Arasta'nın ruhu ile hiçbir uyumu olmayan yollardaki betonları söküp, yerine granit zar taşı ile yol yapmaya başladık. Çınar altı mevkiine Arasta'ya nefes aldırabilecek bir meydan düzenlemesi yapmaya başladık. Kuyumcu esnafının bulunduğu bölümün yollarını Andezitle kaplıyoruz. Şimdi sıra Arasta'da bulunan ve günümüze kadar pek fazla bir bozulmaya maruz kalmayan işyerlerinin rölövelerinin çıkarılması ve restorasyon çalışmalarına geldi. Bu çalışmalarımızda Belediyemiz esnaftan hiçbir ücret istemeden restorasyon için gerekli olan rölöve projelerini hazırlayacak. Bu projeler hazırlanınca Tabiat ve Kültür Varlıkları'nı Koruma Kurulu'na müracaat edip restorasyon iznini alacağız. Restorasyonda en fazla zamanın harcandığı kurul izinlerini böylelikle bir defada ve bütün Arasta için alacağız. Böylelikle restorasyon çalışmaları için bütün pürüzleri ortadan kaldırmış olacağız. Bu çalışmalarımızı siz esnafımızla hep birlikte yapacağız. Hep beraber Arasta'yı canlandırıp, hem de ilçemizin makus kaderini yenmek için önemli bir misyon yükleyeceğiz. Turizm gelirlerinden yeteri kadar faydalanabilmek için Arasta bir lokomotif görevi yapacak. Bergama'ya gelen turist, Arasta'yı görmeden, gezmeden ve birkaç parça eşya almadan ilçemizden ayrılmak istemeyecek" dedi.


Toplantıda Arasta esnafının yapılacak olan çalışmalara yönelik olarak dile getirdikleri kaygıları da tek tek cevaplayan Başkan Ürper, "Bu çalışmamızda esnafımızdan hiçbir ücret talep etmeyeceğiz. Rölöve çalışmaları tamamlandıktan sonra, restorasyon aşamasında da hedefimiz bir kaynak bularak restorasyon çalışmalarını tamamlamak. Bunun için gerek Tarihi Kentler Birliği nezrinde, gerekse Avrupa Birliği'nin bu tür çalışmalar için verdiği hibe krediler nezrinde çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz" dedi . Toplantıya katılan esnaflarda Başkan Ürper'e teşekkür ederek, "Yıllardır Arasta hep göz ardı edildi. İlçemize gelen turistin doğru düzgün alış veriş yapabileceği yerleri oluşturamadık. Şimdi Belediyemiz bu konuda bize öncülük ediyor. El birliği içerisinde Arasta'yı turizm merkezi ve cazibe merkezi haline getireceğimize gönülden inanıyoruz" dediler.

Haber Ekspres, 27.01.2007

BODRUM'A ANTİK KARYA DÖNEMİNİ SEMBOLİZE EDEN HEYKEL

 

Bodrum Belediyesi ve Erzurum Atatürk Üniversitesi Heykel Bölümü Başkanı Heykeltraş Yrd.Doç.Dr.Mustafa Bulat, Araştırma Görevlisi Serap Bulat ve Asistan Barış Aydın’ın yaptığı; Antik Karya dönemini sembolize eden heykel, yapımının sürdürüldüğü Belediye Kademesinden taşınarak, Bodrum Belediyesi yanındaki park alanına yerleştirildi.

 

Kaidesi ve Ana parçası taşınan heykelin, diğer iki parçası da taşınacak ve heykel tamamiyle yerleştirilmiş olacak. Heykelin ilk tanıtımı Erzurum Atatürk Üniversitesi Heykel Bölümü Başkanı Heykeltraş Yrd.Doç.Dr.Mustafa Bulat, Araştırma Görevlisi Serap Bulat ve Asistan Barış Aydın ile Belediye Başkanı Mazlum Ağan, Meclis Üyeleri, Muğla Üniversitesi Karya Araştırma Merkezi Başkanı Prof.Dr. Adnan Diler ve Ermaş Firmasından Mustafa Ercan’ın katılımı ile 28 Ağustos 2004 tarihinde gerçekleşmişti. 

Turizm Gazetesi, 27.01.2007

EFES, DÜZENLEMELERİN ARDINDAN DÜNYA MİRAS LİSTESİNDEKİ YERİNİ YENİDEN ALACAK

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Dünya Miras Listesi'nin geçici listesinde yer alan, Türkiye'den 18 alan ve varlıkla ilgili dosyaların zaman içinde hazırlanarak Dünya Miras Merkezi'ne iletileceğini bildirdi.

 

Koç, AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in soru önergesine verdiği yanıtta, Dünya Miras Sözleşmesi'ne taraf ülkelerin, Dünya Miras Listesi'ne aday göstermek istedikleri varlıkları içeren geçici listeyi, Dünya Miras Komitesi'ne iletmekle yükümlü olduğunu belirtti.

 

Türkiye'nin, geçici listeyi Dünya Miras Komitesi'ne 2000 yılında sunduğunu ifade eden Koç, listede yer alan isimleri şöyle sıraladı: ''Edirne Selimiye Camii, Bursa ve Cumalıkızık Osmanlı Kentsel ve Kırsal Yerleşimleri, Konya Selçuklu Başkenti, Alanya Kalesi ve Tersanesi, Selçuk Kervansarayları Denizli-Doğubeyazıt Güzergahı, Ishakpaşa Sarayı, Harran ve Şanlıurfa Yerleşimleri, Diyarbakır Kalesi ve Surları, Ahlat Eski Yerleşimi ve Mezar Taşları, Sümela Manastırı, Alahan Manastırı, St.Nicholas Kilisesi, St. Paul Kilisesi, St. Paul Kuyusu ve çevresi, Kekova, Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı, Efes, Mardin eski Kent Merkezi ve Deyru'l Zafaran Manastırı, Karain.''

 

Bugüne kadar Dünya Miras Merkezi tarafından Türkiye'den Miras Listesine alınan yerler şöyle: İstanbul'un tarihi alanları (1985), Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (1985), Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (1985), Hattuşa (Boğazköy): Hitit Başkenti (1986), Nemrut Dağı (1987), Xanthos-Letoon (1988), Hieropolis-Pamukkale (1988), Safranbolu (1994) ve Truva Arkeolojik Siti (1998).

Turizm Gazetesi, 27.01.2007

REMBRANDT'IN TABLOSUNA SERVET

 

Hollandalı ressam Rembrandt'ın nadir geç dönem çalışmalarından olan bir tablosu New York'ta yaklaşık 26 milyon dolara satıldı.

 

Sotheby's müzayede evinden yapılan açıklamada, Hz. İsa'nın 12 havarisinden Aziz James'i dua ederken gösteren, 1661'da yapılan "Saint James the Greater" adlı tablonun, müzayedeye telefonla katılan ve ismi açıklanmayan bir kişi tarafından satın alındığı bildirildi.

 

Açıklamada ayrıca, tablonun, müzayede evinde bugüne kadar satışa çıkarılan en önemli Rembrandt eseri olduğu kaydedildi.

Müzayededen önce, tablonun 18-25 milyon dolar arasında bir fiyata satılacağının tahmin edildiği açıklanmıştı.

 

"Saint James the Greater" bir süre önce Washington'daki Ulusal Sanat Galerisi'nde, Los Angeles'taki J. Paul Getty Müzesi'nde ve Berlin'deki Staatliche Müzesi'nde sergilenmişti.

Trt/Haber, 27.01.2007

2500 YILLIK AYNA ÇEKİM YAPILIRKEN YERE DÜŞTÜ

 

Çin'de 2500 yıllık ayna, bir televizyon programında gösterilirken yere düşerek kırıldı.

Yaklaşık 1 milyon 400 bin YTL değerindeki antika ayna, bir Çin televizyon kanalının sanat programında bir manken tarafından izleyicilere gösterilirken mankenin elinden kaydı.

 

Sahibi, 11 turkuvaz taşı ve ince oymalarla bezenmiş altın kaplama aynanın bin parçalık koleksiyonunun en iyi parçası olduğunu söyledi.

Olay üzerine programın geri kalan kısmı iptal edilirken yapımcı aynayı onartmaya çalışacağını söyledi.

Zaman, 27.01.2007

2010 KÜLTÜR BAŞKENTİ MACERASI

 

Yaklaşık bir yıldır gündemdeki yerini koruyan İstanbul 2010 için toplantılar yapılırken o tarihe kadar köprülerin altından ne sular akar Türkiye'de diye düşünüyordum ve Hrant Dink suikastıyla temizlenmesi olanaksız bir kan aktı.


Şimdi İstanbul 2010 ne kadar inandırıcı olacak? Hrant Dink'in Agos gazetesi önünde yüzüstü topluma sırtını dönmüş olarak uzanan cansız gövdesinin görüntüsüne karşılık hangi kültür görüntüsü kullanılacak?


İstanbul 2010 toplantılarına katılanlar projeyi savunmak, eleştirmek, gerekirse karşı çıkmak ve toplumda konuyla ilgili bilinç yaratmak için konuştular. İstanbul'da bu tür toplantıların ve tartışmaların etkisi çok zayıf, sözlerimize kulak asılmıyor. Türkiye'de uzmanlar/danışmanlar genelde 'aksesuvar' olarak kullanılıyor.


İçinde eleştirellik olmayan danışmanlığın işlevi zaten geçersizdir. Eleştiri işlevinin göz ardı edilmesi, ya da görünüşte kabul edilip gerçekte yok sayılması kültür sanayiini tümüyle içeriksiz ve söylemsiz bir eğlence sektörüne dönüştürüyor. Adorno her şeyi söyledi. Ondan söz edince modernist, olumsuz ve uyumsuz damgası yemeyi göz almak gerek. Ne ki Adorno vardır! Bu nedenle yine olumsuzluklardan söz edeceğim:


Kültürün aslı, içeriği, söylemi, ideolojisi ile biçimi, uygulaması, düzenlenmesi ve yapımı birbiriyle çelişiyor, Türkiye'de genellikle. İçerik olarak topluma hizmet etmesi gereken bir olay dönüp dolaşıp işi uygulayanın çıkarlarına hizmet eder duruma geliyor. Son dönemde bu özel sektörün ve özel sektörle işbirliği içindeki sivil örgütlerin başlıca eylem biçimi oldu. Oysa sivil örgütlerin toplum ve kamu yararına çalışmaları gerekir. Özel sektör kendi markası için çalışabilir; ancak bu iş için kamu kaynaklarını ve örgütlerini kullanma hakkına sahip değildir. Kendi kaynaklarını kullanmalıdır.
İstanbul 2010 için çalışmalara başlarken herkesin kapalı kapılar arkasında yakındığı ama bu tür toplantılarda dile getiremediği çarpıklıkları ve çıkar düzeneklerini temizlememiz gerekir. Kültür ve sanat alanı sis ve pus kaldırmaz! Siyaset, özel sektör çıkarları ve parasal güdümlemelerden temizlenmiş bir biçimde çalışmadıkça kültür sanayiinin verimi (ekini) yaratıcı insanlara, yaratıcı enerjiye yönlenmez, dönüp yine sanayicinin, siyasetçinin ve onların aksesuarları olan kültür işletmecilerinin cebine girer.


Nitekim Türkiye'de şimdilerde bu iş resmi ve özel düzlemde böyle seyretmektedir.
Gerçekte kültür sanayiinde çalışan bütün uzmanlar, ücretliler, taşeronlar, sivil örgütler kültür sanayiinin çarpık düzeni içinde ezilen kişiler ve gruplardır. Kısa bir süre için parlayabilirler, zengin olurlar ancak yazgıları işverenlerin elindedir ve durum her an değişebilir; çünkü Türkiye'de kültür sanayii işvereni Avrupa'daki gibi kültür sanayiinin özünü oluşturan 'burjuva kültürü'ne ve 'mesenlik' karakterine sahip değildir.


Özel sektör aktörlerinin kültür ve sanatın oluşumuna müdahalesi 'kitsch' üretir. Bugün kitsch, tüketim sanayiinin başlıca yaratıcılık alanı olduğu için Türkiye'de kutsanmış ve dokunulmaz gibi gösteriliyor; bu postmodernizmin tersten okunmasının sonucudur. Eğlence kültürü, popüler kültür yüksek kültür karması bugün özel sektör ve resmi kültür politikasının melez ürünü olarak eleştirel kültürün önünü tıkamaktadır.


Çağdaş sanat üretimi içinde popüler kültür ve kitsch öğelerinin kullanılması ve dönüştürülmesi başkadır; eleştirel kültüre kitsch'i ve popüler kültürü bir örtü gibi sermek başka bir şey. Sanat liberal ekonominin dümen suyunda gittikçe reklama dönüşür. Uluslararası sanat ortamında geçerli olan yapıtların birinci özelliği küresel kapitalizmin eleştirisini içermesidir.


İstanbul kültür ortamı parçalanmış, bölünmüş, adalaşmış bir görüntü yansıtıyor. İstanbul Türkiye'nin adalaşmış kültür kenti; Beyoğlu, Şişli ve biraz da Kadıköy ilçeleri İstanbul'un adalaşmış kültür merkezleri.


Nişantaşı'nda sanat başka Eyüp'te başka. İstanbul 2010'da ana konu bu iki ucun bir uzlaşma düzleminde, ortak paydada buluşması olmalıdır. Devlet ve yerel yönetimler arasında bile söylem eşgüdümü görülmüyor. Özel sektör, devlet ve yerel yönetimler genelde konunun gerçek uzmanı olmayan ücretlilerle işini yürütüyor ve tümüyle gösterişe, tanıtıma odaklanmış durumda. Kültür/sanat etkinlikleri ancak belirli bir kitleye (varsıl gençlik, yüksek ücretliler, beyaz yakalılar v.b. üst toplum kesitleri) ulaşıyor.


Türkiye'nin heykellerin kırıldığı, Nobel ödülünün sindirilemediği, sanat ancak reklam raketlerinde gösterildiğinde kitleye ulaştığı görünümde olduğunu unutmayalım. Financial Times İstanbul Bienali'ni över ama Bienal dönüyor dolaşıyor Beyoğlu'ndan öteye gidemiyor! Türkiye'de Bienal gibi bir etkinliğe yapıt üretecek olan sanatçı yoksuldur! Financial Times bir de sanatçı yoksulluğunun araştırmasını yapsın, derim.


Manzara böyleyken aylardır İstanbul 2010 musluğunun başına hangi grup geçecek, artistik komite kim olacak tartışması yapılıyor. Bu tartışmaların sonucunda da son derece çapraşık, bürokratik, güdümlemeye açık ve gücü tekelleştiren bir organizasyon yapısı öneriliyor. Para kaynakları açılacak ve her zaman olduğu gibi kapanın elinde kalacak korkusu etrafa sinmiş durumda. Medya, reklam, fuarcılık alanında ve eğlence sektöründe iş yapanlar ve bürokratlar bilmedikleri alanda karar verici oluyor.


İstanbul 2010 için serbest bırakılacak bütçelerin ayrıcalıklı kişi ve kurumların tekelinde olmasına ya da har vurup harman savrulmasına karşı çıkmak gerek. Sanatçılar, kültür ve sanat örgütleri: Zaman birleşme ve eylem zamanıdır. Geç kalmayın!


Halil Nalçaoğlu ne kadar da doğru söylüyor: Kültür kavramının günümüzde kazandığı itibarı kuşkuyla karşılamalıyız. Bunun en temel nedeni politik olarak çok güçlü olan bu kavramın ontolojik zafiyetidir
(Nalçaoğlu, Kültürel Farkın Yapısökümü, Phoenix, 2004)

Radikal, Yazı: Beral Madra, 27.01.2007

TARİHİ SURLARA CONİ SAYGISIZLIĞI

 

ABD Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na ait USS Bataan (LHD 5) savaş gemisinin askerlerinin, dokunulması bile yasak olan tarihi Kaunos kentinin surları üzerine çıkarak hatıra fotoğrafı çektirmeleri tepkiye neden oldu.

Marmaris Limanı'na demirleyen USS Bataan gemisinin askerleri çevre turlarına katıldı. Başta Selçuk Efes olmak üzere Denizli-Pamukkale, Dalyan İztuzu ve Kaunos antik kent gezilerine katılan askerler geceleri de Marmaris'te eğlendi.

Bir midibüsle Dalyan Kaunos'a gelen 30 Amerikalı asker, antik kenti gezerken tüm kuralları ihlal etti. Özellikle koruma altında olan ve üzerine çıkmak bir yana dokunulmaması için korunaklı hale getirilen bölgelere giren askerler, antik sur kalıntılarının üzerine çıkarak fotoğraf da çektirdi. Askerlerin duyarsız davranışı tepki çekerken, bu geziler sırasında Amerikalı askerlerin güvenliğini Türk jandarması sağladı.

Hürriyet, Haber: Mustafa Sarıipek, 27.01.2007

SAHTE ESERLE DOLANDIRDILAR

 

Çankırı’da polise başvuran İ.S., tanıştığı 4 kişinin kendisini bir kazı alanına götürüp çıkan tarihi eserlerle çok para kazabileceklerini, ancak bunun için yurtdışına gitmeleri gerektiğini söyleyerek para istediklerini ileri sürdü. İ.S. bu kişilere 55 bin YTL gönderdiğini söyledi. Polis bu kişilerden Y.Y. (33) ve kız arkadaşı R.K.’yi İzmir’de yakaladı. Evlerinde yapılan aramada, sahte heykellerle bunları boyamakta kullandıkları boya ve fırçalar ele geçti. Çankırı’ya getirilen iki zanlı suçlarını itiraf etti. İki zanlının banka kartlarının incelemesinde, bu kartlara ait hesaplarda 1.5 milyon YTL’lik hareket olduğu belirlendi.

Hürriyet, Haber: Ethem Yenigürcüz, 27.01.2007

SARAYA 180 KAMERALI GÜVENLİK

 

Dolmabahçe Sarayı Kamera Güvenlik Sistemi 29 Ocak 2006 Pazartesi günü saat 13.00’de TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın da katılacağı törenle hizmete girecek.

 

Dolmabahçe Sarayı’nın iç ve dış mekanları ve çevresinde belirlenen noktalara yerleştirilen IP tabanlı 180 kamerayla saray, Ana İzleme Merkezi’nde görevli personel tarafından 24 saat izlenebilecek. Saray çevresinde 42 sabit, 26 hareketli kamera yerleştirilirken Camlı Köşk’te 7, Saat Müzesi’nde ise 4 sabit kamera bulunuyor.

Hürriyet, Haber: Aslı Sözbilir, 27.01.2007

"HARİTACILIK VE RESSAMLIK: TARİHİN BELGESİ HARİTALAR"

 

Sanat Tarihi Derneği, bilimsel çizgisine uygun olarak düzenlediği konferanslara 2007 yılında da devam ediyor. Prof.Dr. Günsel Renda tarafından 3 Şubat 2007 Cumartesi günü saat 15.00'de Caddebostan Kültür Merkezi, A Salonu'nda verilecek olan konferansın konusu "Haritacılık ve Ressamlık: Tarihin Belgesi Haritalar" başlığını taşıyor.

  

Konferansın içeriğinde tarih boyunca ünlü haritacıların dünyanın çeşitli yerlerini çizerken buraların yalnız topografik ayrıntılarını değil, tarihini de belgelemiş oldukları ve haritacılığın yalnız bir bilim değil aynı zamanda bir sanat olduğunu düşündüklerinden yola çıkılıyor. Nitekim, kimi haritalardaki kent tasvirleri, bitkiler, hayvanlar, hatta portreler bu haritalara sanat yapıtı niteliğini kazandırır.  15. yüzyıldan sonra gerek Avrupalılar gerekse Osmanlılar tarafından yapılmış olan resimli haritalar Akdeniz’deki farklı kültürlerin etkileşimini ve özellikle Osmanlılarla Akdeniz ülkeleri arasındaki siyasal ve kültürel ilişkileri  açığa çıkarabilmektedir.  Bazı haritalarda önemli tarihi olaylar bile not edilmiştir.   Öncelikle Akdeniz deniz haritalarının incelenmesi İtalyan, Katalan ya da Osmanlı kartograflarının üretim ilişkilerini ve farklı kökenlerin getirdiği yaklaşımları ortaya koyar.  Esas tartışılması gereken ise haritacılarla ressamların bağıdır. İster daha basit çizilmiş haritalarda ister görkemli atlaslarda yer alan tasvirler, haritacılıkla ressamlığın içiçeliğini ve haritaların aslında tarihin belgeleri olduğunu kanıtlar. Bu haritalar aynı zamanda o  dönemin resim sanatına ve Akdeniz’deki sanat çevrelerinde varolan estetik değerlerin dolaşımına tanıktır.

 

1965 - 2004 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyeliği veSanat Tarihi Bölüm Başkanlığı görevlerini yürüten Prof.Dr. Günsel Renda, halen Koç Üniversitesi'nde ders vermektedir.  

TAY Haber, 27.01.2007

ŞEHİTLER ABİDESİ'NDE 18 MART SEFERBERLİĞİ

 

Çanakkale Şehitler Abidesi'nde Ağustos ayında başlatılan güçlendirme ve müze inşaatı tamamlanma aşamasına geldi. Ayaklarının etrafına 60x100 santimetre ebadında yeni temel kirişler yapılan abidenin altında 1800 metrekarelik kullanım alanı yaratıldı, yeni müze inşasına başlandı.

 

Gelibolu Yarımadası'nda Morto Koyu'nun yanındaki Hisarlık Burnu'nda tüm şehitleri temsilen yapılan ve 1960 yılında ziyarete açılan 41.70 metre yüksekliğindeki Şehitler Abidesi'nde 46 yıl sonra güçlendirme çalışmaları başlatıldı. 1 milyon 220 bin YTL'ye Şehitler Abidesi'ni güçlendirme ve müze inşaatını üstlenen KSM İnşaat şirketi, abideyi 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin 92'nci yıldönümü törenlerine yetiştirmek için çalışmalara hız verdi.

 

Çalışmaların yüzde 70'lik bölümünün tamamlandığını anlatan KSM İnşaat şantiye şefi mimar Hasan Terzi, abideyi 18 Mart törenlerine yetiştirmek için seferberlik ilan ettiklerini söyledi. Terzi, "Abidenin ayaklarına 60x100 santimetre ebadında yeni temel kirişleri yaptık ve yukarıdan aşağıya yatay yüke karşı ayakları güçlendirdik. Bundan sonra 4 ayağı birbirine bağlayan ana kolonlar arasındaki bağları güçlendireceğiz. Böylece abidenin çökme veya yıkılma riski ortadan kalkmış olacak" dedi.

Daha önce abidenin altında 100 metrekare büyüklüğünde bir müze bulunduğunu belirten Mimar Hasan Terzi, "Biz Abidenin tabandaki 2 bin granit taşı söktükten sonra, tabandan temel noktasına kadar olan bölümdeki toprağı kazdık. Temele kadar inerek abidenin altında ayaklarıyla birlikte 2 bin 200 metrekarelik alan yarattık. Bunun 400 metrekaresi ayakların bulunduğu bölümden oluşurken, 1600 metrekarelik bölüm müze, kalan 200 metrekarelik bölüm depo olarak kullanılacak. Ayrıca projelendirilecek müzenin, objelerin sergilendiği yer olmaktan çok sesli ve ışıklı gösterilerin yapılacağı, daha çok görsel amaçlı hizmet verecek bir müze olması planlanıyor" dedi.

 

Projeye göre, yeniden kullanılması amacıyla Şehitler Abidesi'nin tabanındaki 2 bin granit taşın numaralandırılarak tek tek söküldüğünü hatırlatan Terzi, "Ancak abidenin altındaki kullanım alanının genişletilmesinden sonra tabanın, sökülen kalın granit taşları taşıyamayacağını düşündük. Bunları kullanmaktan vazgeçtik. Abidenin tabanı yeni yapılacak 17 santimetre kalınlığındaki granit taşlarla kaplanacak" diye konuştu.

 

Çanakkale Şehitler Abidesi, Türk'ün tükenmezliğinin simgesi, birlik ve beraberliğimizin kanıtı olarak gösteriliyor. Çanakkale Savaşları'nda şehit düşen yaklaşık 253 bin şehidimizi simgeleyen abidelerin en görkemlisidir. Bu anıt, geleceğe güven yansıtan, Türk milletinin en zor döneminde bile herkesi dize getirebileceğini ve yüz binlerce şehit pahasına vatan topraklarını ebediyen koruyacağını gösteren bir anıttır. Bu anıt ilk olarak Gelibolu Yarımadası'nda Alıçıtepe'de yapılması planlandı ancak arazinin bozuk olması ve denize uzak olması nedeniyle vazgeçildi. Daha sonra Hisarlık Burnu'nda Morto'ya hakim 50 metre rakımlı olan Hisar Burnu'na yapılmasına karar verildi. 1952'de karar alındı, 19 Nisan 1954'te temeli atıldı. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı birkaç defa yapımı durdu ve nihayet 15 Mart 1958'de sadece gövde kısmı yapılabildi. 1960'da tamamlanabildi. 25x25 metre kaide üzerine 4 ayak üzerine oturtulmuş ve 41. 70 metre yüksekliğindedir.

Burası Çanakkale, 26.01.2007

ROMA KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRAN İNŞAAT İŞÇİLERİ MUDURNU'DAN GEÇTİ

 

İtalya'nın başkenti Roma'dan 3 hafta önce yola çıkarak Türkiye'ye gelen 3 inşaat işçisi, Roma şehirlerini gezerek atalarının yaşayış şekilleriyle ilgili inceleme yapıyor.

 

4 bin 500 kilometre yol kat ederek Avrupa'nın çeşitli kentlerinde incelemeler yapan İsviçre vatandaşı Martin Magner, Daniel Nehrli ile Thomas Sehanb, Türkiye'de Ankara, Çanakkale ve Hatay illerinde Roma dönemine ait yapıları inceleyerek yetkililerden bilgi aldı. Son olarak Mudurnu'ya gelen 3 inşaat işçisi, Gelinözü, Karşıköy Köyleri'nde bulunan Roma dönemine ait tarihi eserler hakkında Mudurnu esnafından bilgi aldı. Amaçlarının Roma dönemine ait eserleri inceleyerek, gelecek nesillere aktarmak olduğunu ifade eden Martin Magner, "Avrupa'da Roma döneminin izlerini taşıyan şehirlerde incelemelerde bulunduk. Anadolu toprakları Roma dönemi için çok önemli bir yere sahip. Türkiye'ye gelerek Ankara, Hatay, Çanakkale ve son olarak da Mudurnu'da Roma dönemine ait eserleri inceleyerek atalarımızın yaşayış şekillerini araştırıyoruz. İsviçre'de 12 kişilik bir grupla Roma dönemine ait çalışmalar yapıyoruz. Hedefimiz Roma kültürünü gelecek nesillere aktarmak" dedi.

Bolunun Sesi, 26.01.2007

DOSYA



BİZANS İKONALARI İADE EDİLDİ



10 Ocak 2007 günü New York’taki Güney Kıbrıs Konsolosluğu’nda yapılan bir törenle, çalınmış altı adet Bizans ikonası Kıbrıs Kilisesi’ne iade edildi. Kaliforniya’da bulunan ve sahibi olduğu bu ikonoları Sotheby’s New York’da yapılacak bir müzayedede satmak isteyen Charles Pankow Vakfı herhangi bir bedel istemeksizin bu iadeyi kabul etti.

Bahsedilen müzayedeyi haber alan Kıbrıs hükümeti, Washington başkonsolosluğu aracılığı ile müdahale ederek kanuni mal sahibinin Kıbrıs Kilisesi olduğunu ve malların iadesini istemişti.

Törene Güney Kıbrıs’ın ABD nezdindeki Büyükelçisi Andreas Kakouris, Kıbrıs Ortodoks Kilisesi adına Metropol, Güney Kıbrıs’ın New York Konsolosu Martha Mavrommatis ve Amerika Yunan Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios katıldılar.

 

İade edilen ikonolar arasında 1974 yılına kadar Girne Metropolitliğinde bulunan, 13. veya 14. yüzyıla ait bir Meryem Hodagetria ikonası almakta. Diğer iki ikona ise Lefkoşe yakınlarındaki Nikitari Köyü’nde bulunan Panaghia Asinou Kilisesi’nden çalınmış, aynı ressama ve 14. yüzyıla ait Saint Peter ve Saint Paul ikonaları. 13. yüzyıla ait dördüncü ikona ise azizler Andronikos ile Athanasia’yı gösteriyor. Zaten Kalopanayiotis köyündeki Aziz Andronikos ve Aziz Athanasia Kilisesi’nden çalınmış. Bu ikona, 1937 de basılmış olan Kıbrıs İkonaları kitabında da kayıp olarak belirtilmiş.

 

Kıbrıs tarzı olduğu belirtilen ve iade edilen diğer iki ikonanın ise kesin menşei bilinmemekte. Bunlardan birisi 13. yüzyıla ait bir Theotokos Glykofilousa, diğeri ise 15. veya 16. yüzyıla ait Aziz Gabriel ikonası.

 

Kıbrıs – Pankow Vakfı tarafından yapılan ortak açıklamada, Sotheby’s firması vakfı iddiadan haberdar ettiğinde “Pankow Vakfı, hükümet ve kilise temsilcileri tarafından sunulan belgeleri inceledikten sonra kilise ile anlaşmaya varmıştır.” denilmekte. Anlaşmanın detayları açıklanmamış olmakla birlikte vakıf ikonaları, bu tür iadeleri kolaylaştırmak için genellikle yapıldığı gibi, aracı bir kuruma değil, doğrudan kiliseye iade etti. Vakfın yaptığı bazı masrafların karşılandığı açıklanmış olmakla birlikte bunlar, anlaşıldığı kadarı ile, vakıf sahibi Charles J. Pankow’un malları aldığı sırada ödediği paralar değil.

 

İkonaların Kıbrıs’tan çalınmalarından sonraki geçmişleri de sır olmaya devam ediyor. Ortak açıklamada “Pankow bahsi geçen bu altı ikonayı 1980’lerde müzayede veya aracılar vasıtası ile satın almış ve üzerlerindeki herhangi bir mülkiyet iddiasından habersiz olarak vakfa bağışlamıştır.” denilmekte.

 

Vakfın web sayfasında başarılı bir mühendis ve inşaatçı olan Charles J. Pankow’un (1923-2004) tıbbi araştırmaları ve eğitimi desteklemesinin yanısıra, “sanat uzmanı olduğu, Mısır, Çin ve Rus antikalarından oluşan bir koleksiyona, aynı zamanda, ABD ndeki en büyük Rus ve Yunan ikona koleksiyonlarından birisine sahip olduğu” da belirtilmiş.


Aziz Peter, 14. yüzyıl, Panaghia Asinou Kilisesi’nden Aziz Paul, 14. yüzyıl, Panaghia Asinou Kilisesi’nden
Meryem Hodegetria, 13. – 14. yüzyıl, Girne Metropolitliği’nden Theotokos Glykofilousa, 13. yüzyıl
Aziz Gabriel, 15. – 16. yüzyıl Azizler Andronikos ile Athanasia, 13. yüzyıl, Aziz Andronikos ve Aziz Athanasia Kilisesi’nden


Sonuçta, Pankow’un başarılı bir koleksiyoner olduğu ve “1980’ler” gibi bir tarih dışında, elimizde konu ile ilgili başka herhangi bir bilgi bulunmamakta. İade töreni esnasında anlaşmanın işbirlikçi yönüne yapılan vurgudan başka hiçbir konunun dile getirilmemesi, her iki tarafın da bu konuyu burada kesmek istediğinin açık bir belirtisi. İkonaların Kıbrıs’ta çıktıktan sonra müzayede evlerine ve sanat aracılarına, oradan da Pankow’a uzanan yolculuğu ile ilgili hiçbir tartışma açılmadı.

 

Öte yandan, Büyükelçi Kakouris, Archaeology Dergisi’ne verdiği demeçte, gerekli olduğunda Güney Kıbrıs’ın iddialarının şiddetle peşinde olacağını dile getirdi. Hükümet ve Kıbrıs Kilisesi daha önce de davalar yolu ile taleplerini ortaya koymuşlardı. Örnek vermek gerekirse, 1989 da Indianapolis’te açılan bir dava sonucunda Kanakarya Kilisesi’nin 6. yüzyıldan kalma mozaikleri Kıbrıs’a iade edilmişti. Aynı şekilde, 1974 den sonra Kuzey Kıbrıs’tan kaçırılan eski eserlerden büyük oranda sorumlu olan kaçakçı Aydın Dikmen’in Münih’te ele geçirilen eserleri ile ilgili görüşmeler sürmekte.

 

Diğer bazı durumlarda ise Güney Kıbrıs daha esnek bir yaklaşım sergilemekte. Örneğin, yine Aydın Dikmen tarafından kaçırılan bazı Bizans fresklerinin Teksas’ta bulunan De Menil Vakfı tarafından uzun süreli teşhirine - karşılıklı anlaşma sonunda- izin verilmişti.

 

İkonaların iadesi, Güney Kıbrıs’ın ABD hükümetinden, UNESCO konvansiyonu uyarınca, ülkesinden çıkan arkeolojik malzemenin ve dini Bizans eserlerinin ithalatına yasak getirmesini talep ettiği bir döneme rastladı. Bu talep Amerika Arkeoloji Enstitüsü tarafından da desteklenmekte. Enstitü başkanı Jane Waldbaum, Senato komitesine yazdığı mektupta “Kıbrıs’ın zengin tarihsel mirasının, kanundışı antika pazarının taleplerini karşılamak için yaygın yağma ve soygunlarla tehdit altında olduğunu” vurguladı. Ayrıca, Güney Kıbrıs ile ABD nin arkeolojik alanda yoğun bir işbirliği içinde olduğunun ve ortak birçok kazı sürdürüldüğünün de altını çizerek, böylesi bir anlaşmanın bu bilimsel işbirliği ortamı güçlendireceğini dile getirdi.

Archaeological Institute of America, archaeology.org/online/features/cyprusicons, Haber: Mark Rose, Der: A. Yamaç, 22.01.2007

YIKILMAYA YÜZ TUTAN TARİHİ EVLER TEHLİKE SAÇIYOR

 

Sivas’ta sayısı fazla olan eski ve tarihi binalar bakımsızlık ve ilgisizlik nedeniyle tehlike saçmaya başladı. Çürümeye başlayan bu evler çevre sakinlerini de tedirgin ediyor. Akdeğirmen Mahallesi 13. Sokakta tarihi görünümlü bir çok bina bulunuyor. Bu binalardan bazıları yapılan tadilat ve bakımları nedeniyle son derece sağlıklı bir halde dururken, kimsenin sahiplenmediği binalar ise çevre için tehlike oluşturmaya başladı. Caddeleri birbirine bağlayan kavşakta karşılıklı olarak duran iki eski bina bakımsızlıktan çürümeye, yağmur ve rüzgarın etkisiyle de yıkılmaya başladı. Mahalle sakinleri ise tehlike karşısında çaresiz. Belediye başta olmak üzere ilgili yerlere müracaatlarını yaptıklarını belirten mahalle sakinleri, binaların bakıma alınmasını yada tamamen yıkılmasını istiyor. Bu binalardan düşen parçalar nedeniyle tehlike yaşandığına dikkat çeken çevre sakinleri çevrede kimsenin bulunmaması nedeniyle kimsenin zarar görmediğini bunun ise büyük bir şans olduğunu dile getirdiler.

Çevre sakinleri, “Bir gün çocuklarımızın ve yoldan geçen vatandaşların üzerine yıkılacak diye çok korkuyoruz. Buralar ya yıkılsın yada onarılsın. Çatıdan tuğlalar ve çatının kolonları düşmek üzere. Buna bir çare bulunsun. Bununla birlikte geceleri bu evler tinerci ve balicilerin uğrak yeri haline geliyor. Akşam saatlerinde kimse dışarı çıkamıyor. Yetkililerimizin bir an önce buralara çare bulmasını istiyoruz. Bakımı yapılacaksa tinerci ve balicilerin buralara girmesi de engellesin. Mahallece huzursuzuz. Bir çok defa yetkililere şikayetimizi dile getirdik ama ilgilenen olmadı. Artık bu sorunun ortadan kaldırılmasını istiyoruz” dediler.

Sivas Hürdoğan, 26.01.2007

İSTANBUL TEKKELERİ GEZİSİ

 

Bugün, İstanbul’un kuytularında, tarihin derinliklerinde kalmış tekke ve türbelere bir yolculuk yapacağız. Kentin çevresinde ilk Müslümanların oturmaya başladığı 1330’lardan 1925’e kadar toplum hayatında vazgeçilmez bir konumdaydılar. Osmanlı modernleşmesinin başlangıcından ve özellikle Tanzimat döneminden itibaren eski güç ve etkilerini kaybettiler.





1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla artık tarihin sisli perdesinin ardında yerlerini aldılar. İstanbul’un ve imparatorluğun tarihine ilgi duyanlar, kayboluşun karanlığına bırakılmış bu yapıları mutlaka görmeli. Antonina Turizm, bu pazar günü Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Faruk Göncüoğlu rehberliğinde tekke ve türbeleri gezdirecek. İstanbul üzerine üç kitap yazmış olan akademisyen Göncüoğlu’nun güzergahını izleyerek türbe ve tekkelere doğru yola çıkalım.

Türkiye topraklarında Antik Yunan’dan, Sümerler, Likyalılar ve Frikyalılardan bu yana sayısı bilinmeyecek kadar çok anıt mezar inşa edilmiş. Selçuklu ve Osmanlılar bu geleneği farklılaştırarak devam ettirmişler. Bir mezarın üzerine türbenin yapılması, o kişinin hayatında yaptıklarının gelecek nesillere de aktarılmasında önemli rol oynamış. Mimar Sinan’la birlikte, türbe mimarisi olağanüstü bir zenginliğe kavuşmuş, gelişip şekillenerek Osmanlı’nın son dönemlerine kadar gelmiş. Fatih Sultan Mehmet, fetihten sonra sahabe türbelerini inşa ettirerek bu geleneğin öncüsü olmuş.

Osmanlı zamanında sayıları 700’e kadar ulaşan İstanbul türbelerden günümüze 487 tanesi kalabilmiş.

Tekkeler fetihten yaklaşık yüz yıl kadar önce, İstanbul çevresine yerleşen Müslüman ahali tarafından kurulmaya başlamış. Tarikat ehlinin kurduğu bu dini yapılar, "asitane, dergah, hankah, zaviye" gibi çeşitli terimlerle anılmış. Ayrıca, "Gülşenihane, Kalenderhane, Kadirihane, Mevlevihane" gibi belirli tarikatların tesislerini ifade eden isimlerle de zikredilmiş. Tarihi yarımada başta olmak üzere tüm İstanbul’daki tekke sayısının 500 civarında olduğu öne sürülüyor.

Tekke mimarisi tarikatların anlayışlarına göre şekillenmiş olduğundan türbeler gibi belirli bir tarzı ifade etmiyor. Örneğin Bektaşiler’in meydan, Mevlevilerin semahane dediği, diğer tarikat mensupları tarafından tevhithane olarak adlandırılan ibadet-ayin birimleri birbirinden çok farklı özellikler taşıyor. Bazı tekkelerde, tarikat mensubunun "olma"sı için kapandığı çilehane bulunuyor, bazılarında meydanı şerif denilen bölümler.



BEKTAŞİ İBADETHANESİ

Merdivenköy Bektaşi Tekkesi diye adı geçen yer; Kadıköy’ün Merdivenköy Mahallesi’nde bulunan Şahkulu Sultan Tekkesi. Bazıları tekkeyi, 1329’da Osmanlı’nın Bizans’ı yendiği Pelekanon Savaşı’ndan sonra Orhan Gazi’nin kurdurduğunu öne sürüyor. Bir başka kaynak ise bu ibadethanenin, Sancaktar Baba, Mansur Baba, Semerci Baba gibi savaşçı Bektaşi dervişleri tarafından inşa edildiğini iddia ediyor. Bu iddia günümüzde daha olası görünüyor. Şahkulu Sultan Tekkesi, Alevi-Bektaşi geleneğinin İstanbul’daki en köklü ibadethanesi. Osmanlı başkentini Anadolu’ya bağlayan yolun üzerinde bulunan tekkenin, devlet-ordu-Bektaşilik ilişkilerinde çok özel bir yeri varmış. Pir evinden yani Kırşehir’den İstanbul’a gelen dedebabalar, İstanbul’daki Bektaşi ileri gelenleri ve Yeniçeri Ocağı’nın komutanları tarafından gösterişli bir törenle burada karşılanır, birkaç gün Şahkulu’nda dinlendikten sonra başkente nakledilirmiş. 1826’da Yeniçerilerin tasfiye edilmesinden sonra dergaha el koyulmuş, pirler Tire’ye sürülmüş ve bu ibadethane Nakşibendilere devredilmiş. Bektaşi olduğu bilinen Sultan Abdülaziz’in 1861’de tahta geçmesinden sonra dergah eski sahiplerine geri verilmiş ve yeniden canlandırılmış. 1925’te Vakıflar idaresine intikal etmiş, 1965’te restore edilerek ayağa kaldırılmış ve 1975’ten itibaren Bektaşiler’in kullanımına sunulmuş. Günümüzde aslına ve geleneğine uygun bir şekilde varlığını sürdürüyor.

Aziz Mahmud Hüdai Tekkesi, Üsküdar Doğancılar’da, Ahmet Çelebi Mahallesi’nde bulunuyor. Celveti tarikatı kurucusu Şeyh Aziz Mahmud Hüdai tarafından 1594’te yaptırılmış. Bir külliye şeklinde olan tekkede, mutfak, mezarlık, türbe, cami, tevhidhane, kütüphane, kadınlar bölümü ve evler var.






ÖZBEK İKAMET MERKEZİ

Kadırga Özbekler Tekkesi ile ilgili bilgiyi ise Faruk Göncüoğlu’ndan alalım:

"Özbekler Tekkesi; isminden de anlaşılacağı üzere Özbekler ve Buharalı Türkler’in İstanbul’daki ikamet merkeziydi. İstanbul’da isminde "Özbek" geçen beş tekke vardı. Bugün rahatça gezip görebileceklerimizden biri Eminönü’nde, Kadırga ile Sultanahmet arasında, harabe hali bile bir ihtişam içerisinde duran Kadırga Özbekler Tekkesi. Bir de Üsküdar Nakkaştepe’de Boğaz’a hakim bir yamaç üzerinde yer alan, nam-ı diğer Hacı Hoca Tekkesi olarak bilinen Özbekler Tekkesi var. Bu tekkeler Asya’dan İstanbul’a gelen Müslüman dervişlerin, seyyahların ve misafirlerin konakladığı merkezlerdi. Nakşibendi tarikatına bağlı olan bu tekkelerde tarikatın gerekleri yerine getirilir, áyin gününde zikir yapılır, ayrıca tekkeye bağlı mescitlerde günün beş vakti namaz ibadeti yerine getirilirdi.

Sultanahmet civarında Şehid Mehmed Paşa yokuşunda yer alan Buhara Özbekler Tekkesi, 1692’de devrin İstanbul defterdarı İsmail Efendi tarafından yaptırılmıştı. İlk şeyhi Süleyman Efendi’ydi. 1887’de Sultan İkinci Abdülhamid eliyle yeniden ihyá edilen tekkenin tamir kitabesi cümle kapısının hemen üzerinde ve minare kaidesinin altında bulunuyor. Dergáh kompleksinin en güney ucunda yer alan ve mutfak kısmının hemen üstünde yer alan mescit bölümü ise 1900’de devrin Özbek başbakanı Astankul Bey’in marifetiyle ve yine İkinci Abdülhamid’in himmeti ile inşa edilmişti."
Hürriyet Cuma, Haber: Ersin Kalkan, 26.01.2007

MYNDOS KAPISI'NDA TARİHİ TEMİZLİK

 

Bodrum’da Halikarnassos Kralı Mousolos’un 2 bin 400 yıl önce yaptırdığı, altı yıl önce restore edilen Antik Myndos Kapısı ve Harabeleri’nin bulunduğu alanın, hurda ve hasarlı otomobiller için otopark olarak kullanıldığı, alkoliklerin, evsizlerin barındığı, surlara yazılar yazıldığı yönündeki haber yankı uyandırdı.

Bodrum Müze Müdürlüğü temizlik çalışması başlattı. Antik surların yüzeyine boya ile yazılan yazılar temizlenirken, 15 işçi alanı iki günde pırıl pırıl yaptı. Açılan kamyon ve traktör yolu duvar örülerek kapatıldı. Otopark olarak kullanılan alandaki araçları polisin kullandığı belirtildi.

Aynı alanda bulunan lüks bir otele ait LPG tanklarının, kendi döneminde yapılmadığını savunan Müze Müdürü Yaşar Yıldız, "Ben göreve gelmeden önce alana LPG deposu yapılmış ve etrafı kamufle edilmiş, otoparka emniyet tarafından kullanıldığı için şifai izin verilmiş. Yasal işlemleri başlattık, en kısa zamanda iki mekanı da kaldırıp antik harabeleri işgalden kurtaracağız. Şimdi tarihi mekanın temizliği için uğraşıyoruz" dedi.

Hürriyet Ege, Haber: Yaşar Anter, 26.01.2007

OSMANLI SAMURAY'I

 

Japon Kralı Meiji’yi ziyaret ettikten sonra fırtınalı havada dönüşe geçerken, 1890’da Japonya’nın güneyinde Oşima Adası kayalıklarına çarparak batan ve 550 denizciye mezar olan Ertuğrul Fırkateyni’nde kurtarma kazıları sürdürülürken, 117 yıllık anılar canlandı.

Türk arkeologlar, fırkateyndeki 69 Osmanlı askerini kurtaran Japonlar’ın çocuklarını buldu. Kazı Başkanı Tufan Turanlı ve Askeri Ateşe Deniz Kurmay Albay Murat Saka’nın ziyaret ettiği balıkçı Rinmatsu Hamaoka’nın kızı Tokue Tanioka (97) ile balıkçı Seijiro Fukushima’nın kızı Takiyo Tanioka’ya (98), Türk askerlerinin hayatlarını kurtardıkları ve Kuşimoto’daki Türk Müzesi’ne yaptıkları yardım nedeniyle teşekkür plaketi ve nazarlık hediye edildi. Gözyaşlarını tutamayan 3 çocuk, 8 torun sahibi Tokue Tanioka, faciayı şöyle anlattı: "Babamın ve dedemin anlattığı olaya göre facia gece yarısı olmuş. Türkler’in cesetleri çok iri olduğu için balıkçı kayıklarımıza güçlükle sığmış. " Ertuğrul Fırkateyni’nde bulunan Osmanlı subayı Ali Bey, kazadan sağ kurtulan 69 denizci arasında yer alıyordu. Ali Bey, kazadan kurtulduktan sonra Japonya’da bu fotoğrafı çektirmişti.

Hürriyet, Haber: Yaşar Anter, 26.01.2007

TARAKLI'DA TARİHİ MEZARLAR

 

Sakarya'nın Taraklı İlçesi'nde 1517 yılında Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında Yunus Paşa'nın yaptırdığı Yunuspaşa Camii yanındaki mezarların yanı sıra ilçede ve köylerdeki tarihi mezarlarla ilgili çalışma başlatıldı.

 

Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç. Dr. Lütfi Şeyban, Taraklı'daki tarihi mezarlarla ilgili araştırma başlattıklarını söyledi. Şeyban, araştırma sonunda mezarlıkların tarihini ve bu mezarlıkta yatanlarla ilgili bilgileri ortaya çıkarmayı amaçladıklarını kaydetti.

Haber Ekspres, 26.01.2007

PAŞA'YA KILIÇ DAYANMIYOR

 

"93 Harbi" olarak bilinen 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda, Erzurum'u düşman işgalinden kurtaran komutanlardan Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın anısına dikilen heykeldeki kılıç, üçüncü kez çalındı.

Hurdacılara para karşılığında satıldığı iddia edilen kılıcın kaybı, tepki çekti.

Polis, maddi değeri olmayan kılıcın, sarhoş vatandaşlar tarafından kırılarak bir tarafa atılmış olabileceği ihtimali üzerinde de duruyor.

Sabah, Haber: Sinan Aydın, 26.01.2007

DEMRE'DE BİN 800 YILLIK İSKELETLER

 

Antalya'da Demre Çayı yatağında, DSİ'nin yürüttüğü taşkın önleme çalışmaları sırasında bulunan Roma Dönemi'ne ait 6 lahit içinde çok sayıda iskelet bulundu.

Demre Çayı yatağında aralık ayında DSİ'nin yürüttüğü çalışmalar sırasında ortaya çıkarılan ve Myra Antik Kenti'ne taşınan MS 2. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen 6 mezar, Antalya Müzesi Müdür Yardımcıları Sabri Aykal, Azize Yener ile arkeologlar Mustafa Demirel ile Ünal Demirer'den oluşan ekipçe incelendi. Açılan lahitlerden birinin içi boş çıkarken, diğerlerinde onlarca iskelet ortaya çıktı.


Antalya Müzesi Müdür Yardımcısı Sabri Aykal, yaptığı açıklamada, MS 2. yüzyıla ait olduğunu tahmin ettikleri mezarlarda iskeletler dışında buluntuya rastlanmadığını vurgulayarak, “Buluntuların, bir savaş veya salgın hastalık sonrası o dönemde boşaltıldığını tahmin ediyoruz” dedi. Aykal, mezarlardan çıkan iskeletlerle ilgili olarak da, kitle halindeki ölümler nedeniyle bir mezarın içine ondan fazla kişinin gömülmüş olabileceğini söyledi.

Lahitlerden üçünün Antalya Müzesi'ne taşınacağını belirten Aykal, bunlardan birinin, içindeki iskeletlerle sergileneceğini kaydetti. Mezarlardan çıkan iskeletlerin, antropoloji bölümü olan üniversitelere verileceğini dile getiren Aykal, diğer üç lahitin de Myra Antik Kenti'nde korunacağını sözlerine ekledi.

Antalya Kent Haber, 25.01.2007

TOPKAPI'DA RESTORASYON

 

2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Projesi kapsamında Topkapı Sarayı'nda "Kubbealtı ve Adalet Kulesi'nin onarımı" için bir tören yapıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bütçesinden ayrılan 324 bin YTL ödenekle başlatılan projenin açılış törenine Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç da katıldı.

 

Atilla Koç törende yaptığı konuşmasında, 16 ayrı restorasyon projesini aynı anda yürüttüklerini ve projeleri bu sene veya en geç gelecek sene bitirileceğini söyleyerek, "Son 200 yılda Topkapı'ya bu kadar ağırlık verilmemiştir. Biz burada bir başka anlayışı da getiriyoruz. Topkapı sadece içindeki değerli eşyaların, değerli sanat eserlerinin sergilenmesi değil, şehrin içerisinde mimarisinin farkedilmesi için de çalışmalarda bulunuyoruz. Bu çok önemli. Bu günden sonra her gün açılışlardayım. Son iki senedir yaptığımız projelerin her gün birinin açılışına katılsam yetiştiremem" şeklinde konuştu.  

Turizm Habercisi, 25.01.2007

HIDIROĞLU KONAĞI'NA BAKANLIK TALİP OLDU

 

Manisa Merkez Sakarya Mahallesi'ndeki Cumhuriyet dönemi eserlerinden, 1926 yılında yapılan Hıdıroğlu Konağı'na Kültür ve Turizm Bakanlığı talip oldu. İzmir 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 1993 yılında koruma altına alınan konak Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nce restore edilerek cumhuriyet evine dönüştürülecek.

 

Alanı 322 metre kare, üç katlı ve 12 odası bulunan, Hıdıroğlu ailesinin yaptırdığı Konak için mirasçı Ozan Hıdıroğlu, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne müracaat etti. Konağın son 20 yılda kimliği belirsiz kişilerce dört defa yakıldığını ifade eden Hıdıroğlu, "Bugünkü değeri 500 milyon YTL civarında olan konağımız, yaklaşık 17 yıldır metruk bir halde bekliyordu. Koruma altına alındığı için biz de giremiyorduk. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün cumhuriyet evi projesi olduğunu duyduğumda, konağı Manisa'ya kazandırmak amacıyla müracaat ettim." dedi.

 

İl Kültür ve Turizm Müdürü Erdinç Karaköse'yle görüşen Hıdıroğlu, konağın tek mirasçısı olduğunu ifade ederek, "Konak koruma altına alınmadan önce üç katını da kiralıyorduk ancak çok eski olan binayı restore etmek için çalışmalara başladığımızda, bakanlığın bu gibi eserleri koruma altına aldığını öğrendik. Bunun üzerine 1993 yılında koruma altına alındı." şeklinde konuştu.

 

İl Kültür ve Turizm Müdürü Karaköse de Manisa'da cumhuriyet döneminden kalma iki ev olduğunu belirterek, "Birisi Hıdıroğlu Konağı. diğeri Erler Caddesi'nde iki katlı bir yapı. Onun da mülk sahibini bulmaya çalışıyoruz. Hıdıroğlu Konağı, Manisa'nın o dönemden kalma en özellikli yapısı. İncelemelerimiz sonucu, tarihi cumbalarını Manisa Müzesi'ne aldık. Konakla ilgili projemiz kabul gördüğünde cumhuriyet evi olarak kullanacağız." açıklamasında bulundu.

 

İlk hazırladıkları projede konağı Manisa misafirhanesi olarak kullanmayı düşündüklerini kaydeden Karaköse, "Daha sonra Cumhuriyet Evi yapmayı tasarladık. Bu tarihi binada, Manisa Müzesi'ndeki Cumhuriyet dönemine ait eserleri sergileyeceğiz. Bunun yanısıra o döneme ait türküler, vazolar ve sultan çayı da konakta yeniden hayat bulacak." dedi.

Turizm Gazetesi, 25.01.2007

ALLIANOI'Yİ YAŞATMA ÇABALARI SÜRÜYOR

 

 

Allianoi antik kentinin, Yortanlı Barajı suları altında kalma tehlikesinin büyümesine yönelik tepkiler giderek artıyor. Allianoi dostları, yeni etkinliklerle kentin sulara gömülmesini önlemeye çalışıyorlar. Kamuoyu ve hükümet yetkililerine yazılan açık mektupla, Allianoi’nin önemine vurgu yapılarak bir kez daha bu kültürel mirasın yok olmasının önlenmesi istendi. Şu ana kadar aralarında aydın, bilim insanı, meslek örgütü, dernek ve siyasi parti yöneticilerinin de bulunduğu çok sayıda Allianoi dostunun imzaladığı açık mektupta, Bergama-Allianoi Ören Yeri’nin sulama amaçlı Yortanlı Barajı’nın altında bırakılması riskinin hızla büyüdüğüne dikkat çekildi. Mektupta, oluşturulan bilim kurulunun yaptığı öteki öneriler dikkate alınmadan, kazı alanının üstü örtülerek tamamen terk edilmesi seçeneğinin, bazı yerel politikacıların baskıları sonucu, ilgili bakanlık ve DSİ’nin isteği gibi yorumlandığına vurgu yapılarak baraja su tutulmasının, her açıdan geri dönülmez bir yanlış olacağı belirtildi. Anıtlar Yüksek Kurulu’nun korumacılık alanındaki uluslararası ilkelere aykırı olarak aldığı son kararı, bu kurulun üyelerinin büyük bir bölümünün, bağımsız uzmanlardan değil memurlardan oluşmasına bağlayan açık mektupta, bu kısa vadeli politik tercihin Danıştay tarafından iptal edileceğine olan inanç dile getirildi.

 

Mektupta şöyle denildi: “Yalnız Anadolu’nun değil dünya kültür mirasının değerli bir parçası olan Allianoi, küçük çıkar ve oy hesaplarına kurban edilmemelidir. Bölgenin ve Türkiye’nin Allianoi’nin korunup turizme açılması ile sağlayabileceği daha büyük, daha uzun ve çok yönlü kazanç olanaklarının yok sayılması, kabul edilemez bir politik hesap hatasıdır.” Allianoi’de, kazıların tamamlanması için en az beş yıllık bir süreye ihtiyaç olduğunun altının çizildiği mektupta, bu alandan sağlanabilecek bilgilerin tamamlanmışçasına hareket edilmesinin, bilime ve kültüre yönelik değer bilmezlik olarak algılandığı belirtildi. Mektup, “Ülkemizdeki başka baraj yapımlarında da tarihi mirasın görmezden gelinmesine bir örnek oluşturabilecek olan Allianoi’ye ilişkin süreci, özellikle bu yanıyla da tehlikeli bulduğumuzu, söz konusu yanlıştan uzak durulması için başta Sayın Başbakan olmak üzere yetkilileri göreve davet ettiğimizi, kamuoyunun dikkatine sunuyoruz” denilerek bitirildi.

Evrensel, 25.01.2007

DA VİNCİ'NİN ASIL ŞİFRESİ

 

Eczacıbaşı Sanal Müzesi, doğumunun 555. yılında Leonardo da Vinci'yi ressamlığı ve portrelerine odaklı bir sergi ile anıyor. Küratörlüğünü Haşim Nur Gürel ve İdil Ergün'ün üstlendiği 75 dijital imgeden oluşan sergiye, Gürel ve Burcu Pelvanoğlu'nun metinleri eşlik ediyor.

 

Gürel, sergi metninde da Vinci'yi şu sözlerle anlatıyor: "... Ressam belirli duygusal anlarını işlediği Hristiyan mitolojisi konusundaki araştırmaları ile de geliştirdiği beceri ile çok da sempatik gözlerle bakmadığı kişileri çirkin-leştirir, ilgi duyduğu ve farklı duygular beslediği kişileri de -örneğin genellikle portresini yaptığı soylu kadınları- da gizemli ve duyarlı kılabilmek için tüm becerisini seferber eder. Bu tarz yapıtlarının önde geleni hiç kuşkusuz ölümüne dek yanından ayırmadığı, her gittiği yere beraberinde taşıdığı ve ölümünden günümüze de büyük ölçüde onun ile tanındığı, özdeşleştirildiği "Mona Lisa" portresidir."

 

Pelvanoğlu ise metninde Leonardo'nun farklı ilgi alanlarını dile getiriyor: "Leonardo'nun amacı, resim bilimi üzerine bir kitap yazmaktır. Alberti'nin ve Piero della Francesca'nın kitapları derinlik çizimleri ve oranlar konusunu ele alan ilk yapıtlardır ancak Leonardo'nun isteği bunları bir adım daha ileri götürmektir... Leonardo, gözlemleriyle elde ettiği sonuçlarla kitaplardan öğrendiklerini birleştirmiş ve bunları çizimlerle de desteklemiştir. Leonardo'nun resim, heykel ve mimarlık dışında mekanik, jeofizik, botanik, hidrolik ve havacılık gibi konularla ilgilenmesi, sanatsal olmaktan ziyade Rönesans'ın l'uomo universale [evrensel insan] tipiyle örtüşen bilimsel bir merakın ürünüdür.

Birgün, 25.01.2007

ÇORUMLULAR TARİHE İLGİSİZ

 

Başkent Boğazkale, Alacahöyük ve Şapinuva'da yıllarca barınan ve geçmişi 7 bin yıllık tarihi bir mirasa dayanan bu toprakları yöre halkından başka bilen Çorumlu sayısı oldukça az.

Konu hakkında açıklama yapan İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Özüdoğru, müze ve ören yerlerine gelen turist sayısının geçen yıllara oranla yüzde 70 arttığını belirtti ancak Çorumluların tarihi incelemediklerinden yakındı. "Dünya Kültür Mirası Listesine girmiş tarihimizi bilmeyenler var" şeklinde açıklamalarda bulunan Ozüdoğru, bu sebepten dolayı bölgeye gelen turistlere yardımcı olunamadığını ifade etti.

 

İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Ozüdoğru, yaptığı yazılı açıklamayı şu şekilde sürdürdü: "İlimizde bulunan Müze ve Ören yerlerine 2006 yılında 20 bin 159 yabancı, 37 bin 450 yerli olmak üzere toplam 57 bin 609 kişi ziyaret etti. En çok ziyaretçi Hattuşa-Yazılıkaya Ören yerleri'ni gezmiş olup, burayı 17 bin 490 yabancı ve 9 bin 248 yerli olmak üzere toplam da 26 bin 738 kişi ziyaret etmiştir. Ancak Çorumluların çoğu, Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girmiş bu değerlerimizi görmedi. Bu nedenle de ilimizin tanıtımına ve ilimize gelen yabancılara yeterli derecede yardımcı olunamıyor. Tüm hemşerilerimizi ilimizin kültür ve turizm değerlerini ziyaret etmeye bekliyoruz."

Çorum Müzesi, Alacahöyük Müze ve Ören Yerleri'ni 2006 yılı içerisinde 30 bin turist inceledi. Hitit Uygarlığının bir başka kalesi olan ve tarihi geçmişi bakımından birçok esere ev sahipliği yapan Alacahöyük örenyeri, turistlerin en çok ilgisini çeken bölüm oldu. Turistlerinin yaptığı ziyaretler ve sayıları şunlar:

 

Çorum Müzesi 322 yabancı, 12 bin 130 yerli ve toplamda 12 bin 452 kişi, Alacahöyük Müze ve Ören Yeri bin 404 yabancı, 11 bin 338 yerlik olmak üzere toplamda 12 bin 742 kişi yakından inceledi. Çorum'da bulunan 7 bin yıllık tarihi geçmişi incelemek üzere bölgeye gelen turistler Çorum ekonomisine 68 bin 36 YTL katkı sağladılar. Çorum Müzesi, Boğazköy Müzesi ve Ören Yeri, Alacahöyük müzesi ve ören yerlerini inceleyen 57 bin 609 yerli ve yabancı turist sayısı bu yıl geçmişe oranla ortalama yüzde 70 arttı.

 

İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Özüdoğru tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre Çorum'da tarihi eser sayısı 2006 yılı içerisinde 29 bin 548'e ulaştırıldığı belirtildi. Yapılan yazılı açıklamaya göre Çorum Müzesi kayıtlarına 240 yeni eser eklendi ve müze eser sayısı 13 bin 804'e ulaştı. Polis ve Jandarma ekiplerinin operasyonları sonucunda ele geçirilen eserler ise Alaca ve Boğazkale müzelerine teslim edildi. Böylece Alacahöyük Müzesi kayıtlarına 19 yeni eser eklendi ve eser sayısı 3 bin 324'e ulaştı; Boğazköy Müzesi'ne 38 yeni eser girdi ve Boğazköy'de bulunan eserler 12 bin 420 oldu.

 

Tarih bakımından Türkiye'nin birçok ilinden zengin olan ve tarihi geçmişini 7 bin yıllık kalıntılarla süsleyen Çorum'a, 2006 yılında 57 bin 609 turist geldi. Alacahöyük, Ortaköy-Şapinuva, Boğazkale ve Çorum müzesine gelen ve ziyaret eden turist sayısına yine her yıl olduğunu gibi bu yılda Boğazkale-Hattuşa tarihi kalıntıları sahip çıktı. Ziyaretçi akınına uğrayan Hattuşa Örenyeri'ni 17 bin 490 yabancı ve 9 bin 248 yerli olmak üzere toplamda 26 bin 738 kişi ziyaret etti. 57 bin ziyaretçiden 26 binini ağırlayan Boğazköy müze ve ören yerleri yetkilileri sayıdan oldukça memnun.

Birgün, Haber: Volkan Baş, 25.01.2007

ONLINE YAZIT HİZMETİ HAZIR

 

Kazakistan'da eski Türk yazıtları, hazırlanan bir yazılımla bilgisayar ortamında yararlanılabilir hale getirildi. Kazakistan Kültür ve Enformasyon Bakanlığına bağlı Dil Komitesinin eski Türk anıt yazıları Orhon, Yenisey, Talaş ve Turpan'ın tarihi elektronik külliyatını oluşturma projesi hizmete sunulmaya hazır.

 

Dil Komitesi Başkanı Prof. Dr. Erden Kajıbekov, projenin tanıtımında, oluşturulan Türk dünyasının zengin mirası eski anıt yazıları ve yazılı taşlarının elektronik külliyatının, araştırmacılar ve okuyucular için geniş imkanlar sunacağını belirtti. Kajıbekov programın gelecek günlerde Dil Komitesinin internet sitesine (www. tilkomite-ti.kz) konularak izleyici kitlelerinin yaralanmasına sunulmasının planladığını kaydetti.

 

Toplanan materyalin Abay Üniversitesi Bilgi İşlem Bölümünün katkısıyla elektronik ortama aktarıldığını kaydeden Kazakistan Kültür ve Enformasyon Bakanlığı Kültürel Miras Programı ve Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Göktürk Yazısı ve Moğolca uzmanı Nepil Bazilhan, eski yazıtların elektronik nüshasında, yazılı anıt hakkında tarihi bilgi, üzerinde yapılan araştırmalar gibi bilgiler içeren açıklayıcı bölüm, orijinal metin, orijinal metnin Latin harfleriyle transkripsiyonu, Kazakça tercümesi, fotoğrafları, anıtların üzerindeki yazıların tıpkı kopyaları, ölçütleri ve sözlük bulunduğunu söyledi. Bazilhan, programın, Orhon, Yenisay, Talas'ın da aralarında bulunduğu 300'den fazla anıtla eski yazılı taşı içerdiğini kaydetti.

Birgün, 25.01.2007

KÜLTÜR TURİZMİNDE BÜYÜK PROJE

 

42 ülkede, 1050'yi aşkın gösteri ve 8 milyon canlı performansla Türk kültürünü dünyaya tanıtan "Anadolu Ateşi", Mayıs'tan Kasım'a kadar Aspendos Antik Tiyatrosu'nda gösteri sunacak. Gösterilerin biletleri Türkiye Seyahat Acentaları Birliği aracılığıyla satılacak.

 

Antik çağlardan bu yana kültür ve sanata ev sahipliği yapan Aspendos, bu yıl Anadolu kültürünü yüzbinlerce yerli ve yabancı turiste ulaştıracak. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 6 aylığına Anadolu Ateşi'ne tahsis edilen Aspendos Antik Tiyatrosu, ülke kültürünün tanıtımına katkıda bulunacak. Anadolu Ateşi Dans Topluluğu'nun 1 Mayıs-1 Kasım tarihleri arasında Aspendos'ta yapacağı tüm gösterilerin biletleri ise Türkiye Seyahat Acentaları Birliği tarafından satılacak.

 

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, "Bu yıl başlattığımız çalışma umarım yakın gelecekte milyonlarca ziyaretçiye hizmet verebileceğimiz bir anlayış olur. Yurtdışında en büyük tanıtım faktörlerimizden bir tanesi; Anadolu Ateşi" dedi.

 

Anadolu Ateşi Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan, "Bu sene 400 bin bilet satmayı düşünüyoruz. 80'in üzerinde gösteriyle Anadolu Ateşi'nin gösterileri, Anadolu Ateşi'nin yeni projesi ve 11 tane de sanatsal kalitesi çok yüksek opera ve bale eserini ülkemize gelen turistlere sunacağız" diye konuştu.

 

Anlaşmaya göre, Türkiye'ye ve özellikle Antalya'ya gelmek için rezervasyon yaptıran turistlere, uçak biletleriyle birlikte tercihlerine göre Anadolu Ateşi veya Aspendos Opera ve Bale Festivali için bilet satışı yapılacak.

Trt/Haber, 25.01.2007

 



Nano Yorum: Efes Antik Tiyatrosu'ndan umut kesilince bu tip populist yaklaşımların Aspendos Tiyatrosu'nda yapılacağı belliydi. Ancak, tam bir yıl önce 2006 Ocak ayında, Mimar Sinan Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Arzu Öztürk Aspendos için hazırladığı raporda, acil önlem alınmazsa antik amfitiyatronun yıkılmak üzere olduğunu açıklamıştı. Tarihi mekanın özellikle sahne arkasındaki duvarının "gürültülü konserler" ve "yoğun kullanım" dan dolayı büyük zarar gördüğünü belirten Öztürk ayrıca, öne doğru eğim yapan büyük taş bloklar arasındaki derzlerin yok olduğunu ve içindeki demir aksamın korozyon nedeniyle çürüdüğünü vurgulamıştı. Bunu takiben de CHP Milletvekili Feridun Baloğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na önerge vermişti. Ama bu rapor muhtemelen sümenaltı edildi ki Aspendos yaz boyu yağlı güreş gösterilerine, mezuniyet törenlerine ve 1. Ulusal Aspendos Kültür ve Sanat Festivali'ne evsahipliği yaptı.

 

"Kültür ve Turizm Bakanlığı artık bu her tarihi eserden turizm adına rant çıkarma kaygısını bırakmalıdır" diye defalarca yazdık. Aspendos Tiyatrosu MS 2. yüzyıla aittir, Yaşlıdır, yorgundur, emek, özen ve bakım ister. Bunu anlamak çok mu zor? Anadolu Ateşi gibi bir gösterinin Türkiye'ye ne kadar turist ve dikkat çekeceğinin tabii ki farkındayız ancak Genel Sanat Yönetmeninden dansçısına kadar toplam 71 kişilik bir kadrodan söz ediyoruz. Sadece 60 kişilik dans kadrosunun, büyük zarar gördüğü raporlanan sahne arkasında nasıl hareket edeceği hesaplanmış mıdır? Ayrıca, Anadolu Ateşi'nin Teknik Sözleşmesinde sahnenin minimum 120 m2 ve 1 m yüksekliğinde olması, dans pistinin nasıl düzenlenmesi, asma sistemlerinin düzenekleri vs ile ilgili maddeler var. Sözleşmede yer alan tüm maddelerin uygulanması halinde antik tiyatronun ne kadar zarar göreceğinin de hesaplanmadığından eminim. İçeri ve dışarı yüklemelerin sonucu da tahmin edilebilir haliyle. Çekilecek elektrik ve telefon hatları, konteynırların park yeri, ses sistemleri, kurulacak prodüksiyon ekranlarının zararlarını ise hesaplamak mümkün değil. Gösteri sonrasındaki eser yorgunluğunu ise ayrı... Ya, sadece işlerini yapmaya çalışan ekibin başına birşey gelirse bunun sorumluluğunu kim üstlenebilir?

 

Bize bütün bunları açıklayacak biri var mı?

ÇATALHÖYÜK ZİYARETÇİ ÇEKİYOR

 

Konya Müze Müdürü Erdoğan Erol, dünyada insanoğlunun bilinen en eski yerleşim yerlerinden olan Çatalhöyük'ü, Eylül ayından bu yana 3 bin 67 kişinin ziyaret ettiğini söyledi.

 

Erol, Konya'da halen kazı çalışması yapılan ören yerleri arasında ilk sırada Çatalhöyük, Boncuklu Höyük ve Kubadabat Sarayı'nın kalıntılarının geldiğini belirtti.

Ancak Çatalhöyük'ün, bölgedeki kazı alanları içinde ziyaretçi açısından özel bir yere sahip olduğunu anlatan Erol, ''Çatalhöyük bölgemizdeki kazı alanları içinde, en çok ziyaretçi almasıyla ilk sırada geliyor'' dedi.

9 bin yıllık duvar resimlerinin yanı sıra ulaşımının kolay olmasının da Çatalhöyük'e ziyaretçi sayısını artıran önemli bir unsur olduğunu vurgulayan Erol, ''Her geçen gün ilginin daha fazla arttığı Çatalhöyük'e girişler 2006 yılının Eylül ayında biletli hale getirildi. Bilet ücreti olarak halen 2 YTL alınıyor. Eylül ayından bu yana Çatalhöyük'ü 3 bin 67 kişi ziyaret etti. Bu rakam bile Çatalhöyük'ün Türkiye'deki önemli ören yerlerinden biri haline geldiğini gösteriyor'' diye konuştu.

Erol, Kubadabat Sarayı'nın Beyşehir Gölü'nün hemen yanında gibi görünmesine karşın, ulaşımının kolay olmaması nedeniyle beklenen ziyaretçi sayısına ulaşamadığını, bu nedenle bu tür yerlerin yollarının daha kaliteli hale getirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Konya Hakimiyet, 25.01.2007

TARİHİ ESERLERE 'ÇATILI' KORUMA

 

Balıkesir'in Burhaniye İlçesi'nde antik Adramytteion şehrinde kazılar devam ederken ortaya çıkan eserler korumaya alınıyor.

Sakarya Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü'nden Yrd.Doç.Dr. Can Karavul tarafından yapılan elektromanyetik çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan eserlerin zarar görmesini önlemek için çatı yapımına başlandı.


Ören semtinde Edremit Körfezi'ne adını veren Adramytteion'un kalıntılarını gün yüzüne çıkarmak için başlatılan kazıların bu yılki bölümü tamamlandı. Yrd.Doç.Dr. Karavul'un Balıkesir Kuvayi Milliye Müzesi ile birlikte yürüttüğü çalışmalar sonucu ortaya çıkan eserler, Burhaniye Belediyesi'nce korumaya alınıyor. Yaz aylarında dört ay süren sondaj çalışmaları sonucu ortaya çıkan eserlerin üzerine çatı yaptırdıklarını belirten Burhaniye Belediye Başkanı Fikret Akova, Adramyttein kazılarına büyük önem verdiklerini söyledi.


Kazıların 6 yıldır devam etitğini belirten Başkan Akova, "Yaz boyunca Yrd.Doç.Dr. Can Karavul ve ekibiyle Balıkesir Kuvayi Milliye Müzesi Müdürü Neriman Özaydın'ın önderliğinde yapılan çalışmalarda çok sayıda eser ortaya çıktı. Bunların hava şartlarından etkilenmemesi için Kuvayi Milliye Müzesi arkeoloğu Murat Nihat Güven'in gözetiminde üzerlerine çatı yaptık" dedi.

Haber Ekspres, 25.01.2007

TARİHİ RENDA KÖŞKÜ MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLECEK

 

Tarihi Renda Köşkü'nün restorasyonu ve çevre düzenlemesi Çankaya Belediyesi, ODTÜ ve Kızılay işbirliği ile gerçekleştirilecek. Çalışmaların ardından tarihi köşk müzeye dönüştürülecek. Köşkte planlanan ek binada, Kızılay'a ek gelir sağlayacak konaklama, toplantı ve sergi salonlarını da kapsayan bir kültür merkezi olacağı kaydedildi.

 

Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşı olan, dönemin Maliye ve Savunma Bakanı Mustafa Abdülhalik Renda'nın Kızılay'a bağışladığı tarihi köşkün yeniden canlanması için Ankara'nın eski belediye başkanı Vedat Dalokay'ın hayatını kaybetmeden önce üzerinde çalıştığı bir projeden yararlanılacağı açıklandı.

Turizm Gazetesi, 24.01.2007

JEOLOG MAĞARADA ANILDI

 

Bilimsel mağaracılık dendiğinde ilk akla gelen isimlerden olan Toroslar Doğa Sporları Kulübü Kurucusu ve Onursal Başkanı Jeolog Temuçin Aygen, ölümünün dördüncü yıldönümünde, keşfettiği Kocain Mağarası'nda anıldı.

 

TODOSK birimlerinden çok sayıda üyenin katılımıyla Kocain Mağarası'nda düzenlenen anma töreninde konuşan TODOSK Başkanı Ahmet Şimşek, Aygen'in Türkiye'de bilimsel mağaracılığın kurucusu olduğunu söyledi. Şimşek, Aygen'in mağaracılığı geliştirmek için devletin imkanlarının yanı sıra, kendi imkanlarını da kullandığını belirtti.

Haber Ekspres, 25.01.2007

MİLLET KÜTÜPHANESİ RESTORE EDİLİYOR

 

Ali Emiri Efendi, hayatı boyunca büyük fedakarlıklarla topladığı eserleri Fatih'teki 'Millet Kütüphanesi'ne bağışlamıştı. 1916'da Ali Emiri Efendi tarafından kurulan Millet Kütüphanesi, 1999 Marmara depreminde ağır hasar gördü.

 

Kütüphanede bulunan eserler, Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ne taşındı. Millet Kütüphanesi'nde ise Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nın desteğiyle restorasyon çalışmaları devam ediyor. Millet Kütüphanesi'nde bulunan eserlerin dijital ortama aktarılması, araştırmacıların internet ortamında kütüphaneden faydalanmalarının sağlanması amaçlanıyor. Kitapseverleri ağırlamak için gün sayan kütüphanede çoğunluğu nadide 6 bin 998 yazma, 20 bin 605 Arap harfli basma eser olmak üzere toplam 27 bin 603 eser bulunuyor.

Zaman, Haber: Habibe Demircan, 25.01.2007

SELAHADDİN EYYUBİ'NİN MİNBERİ YENİDEN MESCİD-İ AKSA'DA

 

Selahaddin Eyyubi'nin minberi 38 yıl aradan sonra yeniden Filistin'deki El Aksa Camii'ne getirildi.

 

1187 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından El Aksa Camii'ne yerleştirilen minber, 21 Ağustos 1969'da aşırı bir Hıristiyan eylemci olan Michael Dennis Rohan tarafından camide çıkarılan yangında hasar görmüştü.

Ürdün'de tamir edilerek Kudüs'e getirilen minber, geniş güvenlik önlemleri altında yerine yerleştirildi. Minberin getirilişi sırasında bazı caddeler trafiğe kapatılırken İsrail helikopterleri de devriye gezdi. El Aksa Vakfı yetkililerinden Adnan Hüseyin, yeniden yapılan minberin orijinali ile aynı olduğunu söyledi. Yapımı dört yıl süren minber 1,5 milyon dolara mal oldu.

Zaman, 25.01.2007

URFA'DAKİ EYYÜP PEYGAMBER'İN KABRİNİN ÇEVRE DÜZENLEMESİNİ ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ YAPACAK

 

Ankara Büyükşehir Belediyesi, Şanlıurfa'nın Viranşehir İlçesi'nin Eyyüp Nebi beldesindeki, tarihi alanların çevresinde park ve bahçe düzenlemesi yapacak.

 

Dün sabah saatlerinde uçakla Mardin'e gelen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve eşi Nevin Gökçek, Mardin Belediye Başkanı Metin Pamukçu ile birlikte, Viranşehir'in Eyyüp Nebi beldesine giderek, incelemelerde bulundu. Burada Belde Belediye Başkanı Mustafa Çiftçi'nin, karşıladığı Gökçek ve beraberindekiler, Hz. Eyyüp, Hz. Elyasa ile Eyyüp Peygamberin eşi Hz. Rahime'nin türbelerini ziyaret etti. Daha sonra Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan ile onuruna verilen yemeğe katılan ve ikram edilen 'Mırra'yı içen Gökçek, gazetecilere yaptığı açıklamada, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin bir süre önce beldede çevre düzenlemesi ve park yapmayı kararlaştırdığını söyledi. Bu çerçevede bölgeyi yerinde görmek ve tarihi yerleri ziyaret etmek için beldeye geldiğini ifade eden Gökçek, "Buralar hepimiz için kutsi yerler. Meclis kararımıza göre, burada park ve çevre düzenlemesi yapacağız. Bu alanda su konusunda sıkıntı var, o sorunu da çözmeye çalışacağız. Bu manada çevrenin güzelleşmesi için elimizden gelen katkıyı sağlayacağız. Onun için bölgeyi yerinde görmek ve Eyyüp Nebi'yi ziyaret etmek üzere Şanlıurfa'ya geldik. Hazırlanacak projeyi bu yıl içerisinde bitirmeyi düşünüyoruz" dedi.

Zaman, 24.01.2007

2. ABDÜLHAMİD'İN HATIRASI ETFAL SAAT KULESİ KURTARILMAYI BEKLİYOR

 

Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamid tarafından yaptırılan Etfal Saat Kulesi, bakımsızlık nedeniyle yok olma tehlikesi altında. İstanbul'daki dört saat kulesinden biri olan Etfal Saat Kulesi, yavaş yavaş çürüyor. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi kendi sınırları içinde yer alan saat kulesini kurtarmak için kolları sıvadı. Kuleyi restore ettirmek isteyen hastane, sponsor desteği arıyor.

Hastane Başhekimi Doç. Dr. Ali İhsan Dokucu, Osmanlı yadigarı eseri yok olmaktan kurtarmak istediklerini söyledi. Türkiye Anıt Çevre ve Turizm Değerlerini Koruma Vakfı'nın (TAÇ Vakfı) 1981 yılında kule için bir restorasyon projesi hazırladığını hatırlatan Dokucu, "Ancak para bulunamadığı için restorasyon bir türlü yapılamamış. Yıllar boyunca kaderine terk edilmiş. Biraz daha geç kalırsak kuleyi kurtaramayız." dedi. Kulenin göz göre göre yok olmasına gönlünün razı olmadığını ifade eden Dokucu, "Kule, 1898 yılında yine Sultan 2. Abdülhamid tarafından yaptırılan Hamidiye Etfal Hastanesi'nin ayakta kalan son yapısı. Onu mutlaka korumalıyız." açıklamasını yaptı. Kulenin acilen restore edilmesi gerektiğini dile getiren Dokucu, "Ancak tek başımıza hastane kaynaklarımızla bunu gerçekleştirmemiz zor. Bu nedenle maddi desteğe ihtiyacımız var. Herkesten yardım bekliyoruz. Restorasyon için sponsor olmak isteyen tüm kişi ve kurumlara açığız." diye konuştu.

Hastane bahçesinin girişinde yer alan saat kulesinin altı, mescit olarak kullanılıyor. Kulenin üst kısımları ise yılların tahribatıyla harabeye dönmüş durumda. Tarihi saati de çalışmıyor. 1907 yılında Abdülhamid Han'ın talimatıyla yaptırılan kulenin projesi İtalyan mimar R. D'Aronco'ya ait. İnşaat ise Mühendishane-i Hümayun hocalarından Mahmud Şükrü Bey gözetiminde yapılmış. Kare planlı kule yaklaşık 20 metre yüksekliğinde. Bu yıl 100 yaşına basan kulede, kırmızı tuğla ve beyaz mermer ağırlığı göze çarpıyor.

Zaman, Haber: Necip Çakır, 24.01.2007

KAYSERİ KALESİ'Nİ KUŞLAR YIKACAK

 

Yıkıcı savaşlara rağmen yüzyıllarca ayakta kalmayı başaran tarihi Kayseri Kalesi, kuşlara yenik düştü. Güvercinlerin toplandığı kale duvarlarının taşları her geçen gün eriyor, eridikçe dökülüyor. Binlerce güvercin, her gün gagalarıyla kale surlarının taşlarını oyuyor. Bazı taşlardaki oyukların derinliği neredeyse 15-20 cm’yi buluyor.

 


Enzimleriyle önce ıslatıp sonra taş parçalarını kopartan güvercinler, bu taşları taşlıklarındaki besinleri öğütmede kullanıyor. Bu ihtiyaçlarını şehir merkezi olduğu için taşları yerlerden toplama şansı olmayan güvercinler için çözüm üretilmesi planlanıyor. Uzmanlar, güvercinleri bu alandan göndermenin mümkün olmadığını, tek çözümün güvercinler için uygun yuvalar yapmak olduğunu söylüyor. Anıtlar Yüksek Kurulu, tarihi kalede yaşanan bu problemden dolayı Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin de sıkıntı yaşadığını ve çözüm için çalışma başlattığını açıkladı. Kale taşlarında oluşan girintilerden sonra belediye de harekete geçerek, güvercinlere kalıcı ve tarihi yapıya zarar vermeden korunabilecekleri çözümler üretmeye çalışıyor. Üniversite ile işbirliği yapan belediye, kale taşlarının nasıl restore edilebileceği yönünde de çalışma başlattı. Birkaç yıl önce kalede bulunan güvercinlikler Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla kaldırılmıştı. Kaleye zarar veren güvercinlerin gönderilmesi amacıyla yapılan bu uygulama fayda etmedi ve güvercinler kale taşlarının arasına yuva yaparken, kale taşlarını da ihtiyaçları için küçük parçalar kopartarak yemeye devam etti.

Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmail Hakkı Nur, güvercinlerin, aldıkları besinleri öğütmeleri için taşlıklarında mutlaka taş bulundurmaları gerektiğini ve bunu kale taşlarından temin ediyor olabileceklerini açıklıyor. Prof. Dr. Nur, güvercinlerin sert kale taşlarını da enzimleri vasıtasıyla yumuşatarak kopartacaklarına dikkat çekti. Kuşların enzimleriyle insanlarda böbrek taşlarının eritilmesi düşüncesi ve çalışmaları olduğunu da hatırlatan Nur, taşlıkta, yenen taşların besinleri bir değirmen taşı gibi öğüttüğünü belirterek, “Özellikle yumurta ve yavrularını beslediği dönemde kuşların taş ihtiyaçları artar. Bu, yumurtadaki kalsiyum gereksiniminin dışında yavrularını beslerken aldıkları besinleri biraz öğüterek yavrularına aktarmalarından kaynaklanıyor.” diyor. Nur, güvercinlerin artık kale duvarlarını ve dibini kendisine yuva olarak kabul ettiğini ve oradan gönderilmelerinin de mümkün olamayacağını dile getirdi.

Kayseri Kent Haber, 24.01.2007

GALATA SURLARININ TARİHİ YENİDEN

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Galata Surları'nın tarihi geçmişinin, taşıma sırasında malzemeler üzerinde yapılacak inceleme ile yeniden tespit edileceğini söyledi.

Topbaş, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, metronun Haliç geçişi için yapılacak köprü güzergahındaki Galata Surları'nın taşınmasına 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun karar verdiğini, kendilerinden de taşınma yöntemlerine ilişkin proje hazırlamalarını istediğini hatırlattı.

Surların taşınmasına ilişkin hazırlık yaptıklarını kaydeden Topbaş, yöntemlere ilişkin hazırlayacakları projeyi daha sonra basına da açıklayacaklarını söyledi. Topbaş, ancak duvarların taşınmasına ilişkin farklı değerlendirmeler yapıldığını ve bundan büyük üzüntü duyduğunu dile getirerek, “Bu duvarların taşınmasını bir Süleymaniye ile eşdeğer tutmanın ne kadar bilimsel yaklaşım olduğunu anlamak mümkün değil. Süleymaniye'yi taşımakla onu bir tutarsanız, o zaman dünyada taşınmış olan diğer eserleri nasıl izah edersiniz” dedi. Duvarın taşınmasını basit görmediğini anlatan Topbaş, şunları kaydetti:

“Galata Surları'nın tarihi 700 yıllık. Bu surların zaman dilimi içinde ne kadar tahrip olup olmadığını, daha sonra yenilenip veya değiştirilip değiştirilmediğini net olarak bilmiyoruz. 100 yıl önce yenilenerek yapılmış da olabilir. Biz onun tahlillerini de yapacağız. Taşıma sırasında, oradan alacağımız bir takım malzemeler üzerinde bir değerlendirme yapılacak. O zaman tam tarihini de söyleriz. Sonradan onarım görmüş müdür, yeniden yapılmış mıdır, 700 yıl önceki duvar mıdır? Onu da açıklayacağız. Velev ki 700 yıllık da olsa, bugün Atina metrosunun geçtiği yerlerde duvarlar ötelendi. Başka ülkelerde örnekler var. Bu kent yaşamına engel teşkil ettirilmiyor.”

Topbaş, 34 aylık görev süresini geride bıraktığını, ancak bu süre içinde bugüne kadar alınmamış olan resmi izinlerle ilgili prosedürleri tamamlamaya çalıştıklarını söyledi. Köprü inşaatının sondaj çalışmalarının bittiğini, proje tanıtımına paralel olarak da inşasına başlayıp 24 ayda tamamlamayı hedeflediklerini dile getiren Topbaş, bu hattaki yüklenici firma olan Yüksel İnşaat firmasının yabancı firmalarla birlikte köprüyü yapmak için görüşmeler yaptığını bildirdi.

Kadir Topbaş, köprünün teknolojisinin çok farklı olduğunu, bu nedenle yabancı firmalarla konsorsiyum kurulacağını, 1-2 ay içinde de yapımına başlanacağını kaydetti.

İstanbul Kent Haber, 24.01.2007

SİT ALANINDAKİ İŞYERLERİ YIKILDI

 

Denizli Belediyesi, tarihi Kaleiçi Çarşısı'nın kale duvarları kısmındaki sit alanı içinde kalan, üçü atıl durumdaki 10 işyerini kamulaştırmanın ardından yıkıldı. Yıkımda işyeri sahipleri belediyeye yardım etti.


Belediye Emlak İstimlak Müdürlüğü, Kaleiçi Çarşısı'nın canlandırılması ve zamana yenik düşerek yok olmaya yüz tutmuş kale duvarlarının yeniden ortaya çıkarılarak gelecek nesillere aktarılması amacıyla sit içinde kalan 620 metrekare alandaki işyerlerini kamulaştırdı. Fen İşleri Müdürlüğü'ne bağlı yıkım ekipleri, güvenlik önlemleri altında yıkım çalışmalarına başladı. İşyeri sahipleri de belediyenin tarih ve kültür varlıklarını korumak amacıyla başlattığı yıkıma destek vererek yardım etti. İşyeri önündeki yol, yaya ve araç trafiğine kapatılarak olası olumsuzlukların önüne geçildi. Elektrik, su ve telefon gibi bağlantıları yetkililer tarafından kesildikten sonra yıkıma geçildi. Yaklaşık 6 saat süren çalışmanın ardından sit alanındaki işyerleri tamamen yıkılarak molozları belediye ekiplerince döküm sahasına götürüldü.

Haber Ekspres, 24.01.2007

MÜZELER 2 MİLYON ZİYARETÇİ KAYBETTİ

 

Müze giriş fiyatlarında yerli-yabancı ayrımı kalkınca yerli turist müzeye gitmedi. Genel olarak turist sayısında yaşanan yüzde 5'lik azalma da müze ziyaretlerindeki sayının azalmasında etkili oldu.

 

Müzeler, 2006 yılında yerli ve yabancı olmak üzere yaklaşık 2 milyon ziyaretçisini kaybetti. Müze ve ören yerlerini ziyaret eden yerli turist sayısı 2005 yılında 8,5 milyonken, 2006 yılında bu rakam 7,5 milyona geriledi. Yabancı turist sayısı da 2005 yılında 9,5 milyon olurken, 2006 yılında 8,5 milyon olarak gerçekleşti. Geçtiğimiz yıla kadar yerlilere daha düşük olmak üzere, müzelere girişler için farklı ücret tarifesi uygulanıyordu. Avrupa Birliği'ne (AB) uyum sürecinde bu fark ortadan kaldırıldı. Giriş ücretleri yabancı ziyaretçiler için aşağı çekilmiş olurken, yerliler için de iki katına çıktı. Yerli turist için ayrıca ayda bir gün müzeleri ücretsiz ziyaret etme uygulaması başlatıldı.

 

2006 yılında müze giriş fiyatları çoğunlukla 2 YTL, Topkapı gibi büyük müzeler için ise 10 YTL olarak belirlendi. Ören yeri giriş fiyatları ise çoğu yerde 5 YTL olarak belirlenmişti. Önceki yıllara nazaran daha uygun olan ücretler yine de yerli turisti çekmedi. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, yerli turist sayısında yaşanan azalma nedeniyle yeni bir düzenleme yapabileceklerini; ancak AB'ye uyum için de, fiyatlarda yerli-yabancı farkı gözetilmemesi gerekliliğinin altını çizdi

Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 24.01.2007

İZLEYENİN RUHUNA İŞLEYEN SERGİ




Sergide Franz West'in demir divanı dikkat çekiyor. Georg Herold'ın yapıtı kadın-erkek cinselliğini ele alıyor.


20. yüzyıla damgasını vuran 'filozof'lardan biri olarak nitelendirebileceğimiz Sigmund Freud'un sanata duyduğu ilgi, Leonardo gibi bazı sanatçılar üzerine yazdığı birkaç makaleden, mitolojik isimlere olan merakından, bir de koleksiyonundan bellidir. Londra'da ölmeden önceki bir yılını geçirdiği evinin çalışma odası totemik nesnelerle dolu bir tür müze gibidir; zaten orası 'Freud Müzesi'dir. Freud'un savaş nedeniyle Londra'ya taşınmadan önce Viyana'da uzun yıllar yaşadığı ve çalıştığı evi de 1970'lerden beri bir müze; eh, Freud gibi bir adamın yaşam sahnesinin merak konusu olmasını doğal karşılamak gerek.


Her iki müzenin de bir yandan birer çağdaş sanat mekanı olarak işlev görmesi de bir tesadüf değil. Freud sanata meraklıydı, sanat dünyası da Freud'a her zaman ilgi duydu. Sözgelimi gerçeküstücüler, 'ruhsal otomatizm' adını verdikleri sanatsal arayışlarında Freud'un serbest çağrışıma açık 'konuşma tedavisi'nden esinlenmişler; psikanalitik yöntemleri tedavinin ötesinde, bir direnç biçimi olarak kullanmanın yollarını araştırmışlardı. Çok eleştirilmesine, çok yerilmesine, kısacası üzerine olumlu/olumsuz çok tuğla eklenmesine karşın Freud yine de bir tür kilit taşı niteliğinde; günümüz sanatının üretiminde ve yorumlanmasında ona olan ilgi hiç azalmış değil.
Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu'nda açılan ve aralarında Joseph Kosuth, John Baldessari gibi kavramsal sanatın babalarından Jenny Holzer, Sherrie Levine, Haim Steinbach gibi 1980'lerde parlayan kavramsal sanatçılara değin günümüz sanatının önde gelen isimlerini bir araya getiren 'Freud ve Çağdaş Sanat' sergisi, bu ilginin bir sonucu.


Viyana'daki Sigmund Freud Müzesi'nin koleksiyonundan derlenen sergi, sanatçıların ruhsal hallerle ve psikanalitik kavramlarla ilişkilendirilebilecek yapıtlarından oluşuyor. Bastırılmış arzuların (Pear Paolo Calzolari), rüyaların (Heimo Zobernig), çocukluktan kalan tortuların (Ilya Kabakov); 'haz ilkesi' karşısında 'gerçeklik ilkesi'nin yarattığı gerilimlerin (Jenny Holzer), ego idealinin (Jessica Diamond), otorite düşüncesinin (Marc Goethals); dil-imge ilişkisinin (Joseph Kosuth), tekinsizlik duygusunun (John Baldessari), kadın-erkek cinselliğinin (Georg Herold) irdelendiği yapıtlar arasında Avusturyalı sanatçı Franz West'in demir divanı özellikle dikkat çekici. West, psikanalizin simgesi haline gelen divanı, ahşap bir kaide üzerine yerleştirerek ona o simgesel 'aura'sını teslim ederken, bir yandan da bu son derece rahatsız görünen divanla psikanaliz sürecinin -daha doğrusu insanın kendi kendisiyle yüzleşmesinin- uzun ve meşakkatli yolculuğuna işaret etmiş oluyor.


Amerikalı sanatçı Sherrie Levine'ın 'Bir Çift Ayakkabı'sı, gündelik bir nesnenin sanat nesnesi olarak algılanmasının ardındaki ruhsal dinamikleri irdeliyor, öte yandan çocukluktan itibaren her birimizin 'hikayesi' içinde farklı bir yer kazanmış anıların ve nesnelerin anlamını düşündürüyor.
Rus sanatçı Ilya Kabakov'un 'Kendi Resminin İçine Uçan Adam' adlı çalışmasıysa, sanatçının hem kendine hem izleyiciye tuttuğu bir ayna niteliğinde. Bu işlerden de anlaşılabileceği gibi, 'yansıtma', 'geçmişe dönme' gibi çeşitli psikanalitik kavramları irdeleyen ve ortaya koyan bu işler, gündelik hayattan çeşitli nesneleri simgeleştirerek, izleyicinin kendi ruhsal deneyimlerine çağrışım kanalları açıyor.


Sergide Holzer'in varoluşsal mesaj veren panosu gibi son derece açık ve net işlerin yanında, Heimo Zobernig'in 'açıklamasız' kolay kolay anlaşılamayacak türde kapalı ve örtük işleri de var; sergi sonuçta Freudyen kavramlarla okunabiliyor ama bu kavramların 'temsillerinden' oluşmuyor, temsil, simge, sanat gibi olgulara yönelik bir sorguyu da barındırıyor. 31 Ocak'a kadar.

Radikal, Haber: Ahu Antmen, 24.01.2007

EKMEKÇİZADE KERVANSARAYI'NIN RESTORASYONU

 

Edirne'de, Avrupa Birliği (AB) Eşgüdüm Merkezi, Ekmekçizade Kervansarayı'nın onarım sonrası nasıl kullanılabileceği konusunda kamuoyunun bilgisini alarak, teklif topladı.

Edirne Valiliği'nden edinilen bilgiye göre, Ekmekçizade Kervansarayı, ''Sınır ötesi İşbirliği Programı'' sınır ötesi alt yapılarının geliştirilmesi ve modernizasyonu çerçevesinde AB tarafından 3 milyon 350 bin avroyla destekleniyor.

Kervansarayın restorasyonunun proje fişinin hazırlanması, fiş üzerinde değişikliklerin yapılması ve proje kapsamındaki tüm çalışmaların yürütülmesinin talimatlar doğrultusunda AB Eşgüdüm Merkezi tarafından sürdürüldüğünü ifade eden yetkililer, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu tarafından restorasyon ihalesinin onaylanması takip edilerek AB Görünürlük Kılavuzu'na göre ihaleye girecek olan 7 kişiye ön keşif belgesi tanzim edildiğini bildirdi.

Yapım işlerinin kontrollük hizmetleri için ihaleye çıkıldığını belirten yetkililer, ihale sonunda artan 750 bin avronun geri gitmemesi için proje fişi değişikliği talebinde bulunulduğunu söyledi.

Yetkililer, AB Eşgüdüm Merkezi'nin kervansarayın onarım sonrası nasıl kullanılabileceği konusunda kamuoyunu bilgisini aldığı ve teklifleri topladığını belirtti.

Mimarlığını Sedefkar Mehmet Ağa'nın yaptığı Kervansaray, I. Ahmet'in emriyle Başdefterdar Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından 1609 yılında inşa ettirildi.

Semte adını veren Ayşekadın Camii'nin karşısında bulunması ve aynı adı taşıyan bir hanın yerine yapılmış olmasından dolayı Ayşekadın Kervansarayı olarak da anılan Kervansaray, 6 bin 500 metrekarelik bir alanı kaplıyor.

Edirne Internet Gazetesi, 23.01.2007

ÜSKÜP'TEKİ 500 YILLIK CAMİ RESTORE EDİLİYOR

 

Makedonya'nın başkenti Üsküp'teki tarihi Dükkancık Camii, Rumeli Türkleri Vakfı tarafından restore ediliyor. 16. yüzyılda Osmanlılar tarafından inşa edilen cami, şu anda metruk vaziyette.

 

Üsküp'ün merkezindeki cami bir süre mimarının ismiyle 'Müezzin Hoca Camii' olarak anılmış, daha sonra ise etrafındaki Dükkancık Çarşısı nedeniyle bu ismi almış. Rumeli Türkleri Vakfı Başkanı Melek Aras, caminin onarım izni için 1991 yılından beri uğraştıklarına dikkat çekiyor. Caminin yerine park ve bahçe yapılmak istendiğini belirten Aras, "Osmanlı'ya ait bu eseri eski haline dönüştürmek bizim için çok önemliydi." diyor. Aras, Dükkancık Camii ile Raduşa köyünde 2001'de yıkılan bir başka caminin 500 bin Euro'ya restore edildiğini kaydediyor.

Zaman, Haber: Habibe Demircan, 24.01.2007

DEPODAN MÜZEYE

 

Karabük'ün Safranbolu İlçesi'nde 15 yıl önce inşaat kazısı sırasında bulunan Roma dönemine ait bina alınlığı, belediyenin deposundan çıkarılarak müzede sergilenmeye başlandı.

 

Safranbolu'nun Baba Sultan Mahallesi'nde bulunan bina alınlığı üzerinde üzüm, tarım aletleri kabartmaları bulunuyor. Yörede bağcılık yapıldığını gösteren alınlık bir süre Safranbolu Belediyesi'nin önünde sergilendi. Tahrip edilen alınlık bir süre camlı vitrinde sergilendikten sonra Belediye'nin yaptığı çevre düzenlemesi kapsamında depoya konuldu.

Kale mevkiinde bulunan Hükümet Konağı'nın restore edilerek Kent Tarihi Müzesi haline getirilmesi ile tarihi alınlık depodan çıkarıldı. Müzenin bahçesinde sergilenen alınlığın ilçenin tarihi hakkında önemli bir eser olduğu belirtildi.

Vatan, 23.01.2007

KAPADOKYA TARİH ZENGİNİ

 

Kapadokya bölgesi, tarihi peri bacaları, mağara evleri, tarihi eserleri ve ilginç coğrafik yapısı ile, her yıl yerli ve yabancı turistlerin yoğun ziyaretçi akınına uğruyor. Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya bölgesindeki tarihi eserlerin sergilendiği Nevşehir Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'nde 18 bin 256 tarihi eserin bulunduğu bildirildi.

 

Nevşehir Müze Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde çeşitli dönemlere ait eserler sergileniyor. Eserlerin 4 bin 53’ünün, bölgede yapılan kazı çalışmalarından ve bağışlardan elde edildiği belirtiliyor. Müzedeki eserler arasında saç iğnesi, bronz yüzükler, bronz bilezik, bronz heykel, toprak kap ve figürler ile toprak mühürler dikkati çekiyor. Müzede sergilenen eserlerin 10 bin 731’ini Roma ve İslami dönemlere ait bronz, gümüş ve altın sikkeler, 128’ini toprak ve bronz mühürler oluşturuyor. 93 el yazması eserin yer aldığı müzede, 3 bin 251 de son Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemine ait kadın, çocuk, erkek, giyim ve mutfak eşyaları bulunuyor.

Türkiye Gazetesi, 23.01.2007

ÖDÜLLÜ MÜZE İLGİ ODAĞI

 

Trakya Üniversitesi (TÜ) Rektörü Prof. Dr. Enver Duran, Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’ni tanıtım çalışmalarında başarılı olduklarını vurgulayarak, “Müzeyi ilk açıldığı 1997 yılında 3 bin 200 kişi ziyaret ederken, 2006 yılında 122 bin 691 kişi gezdi” dedi. Duran, yaptığı açıklamada, müzenin, Avrupa Müze Ödüllü bir kurum olma bilinciyle kendini sürekli yenileyerek, canlı ve dinamik olacağını bildirdi. Müzeyi ilk açıldığı 1997 yılında 3 bin 200 kişinin ziyaret ettiğini ifade eden Duran, bu rakamın 2006 yılında 122 bin 691’e ulaştığını belirtti. Sağlık Müzesi’nin 2006 yılındaki ziyaretçi sayısının bir önceki yıla göre yüzde 10,2 oranında arttığını belirten Duran, müzenin başta Yunanlılar olmak üzere 68 ülkeden gelen yabancı turistler tarafından ziyaret edildiğini söyledi. Duran, restorasyonunun tamamlanmasından sonra müze kompleksi içinde değerlendirilerek Edirne turizmine kazındırılacağını belirten Duran, bu amaçla üniversite bünyesinde kurulan komisyonun çalışmalarını sürdürdüğünü bildirdi.

 

II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesinde “Tıphane” bölümünün açılacağını bildiren Duran, 1484-1488 yıllarında yapılan Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'nin o günden bu yana aşeevi, medrese, darrüşifa ve cami bölümlerinin ayakta kalabilmeyi başardığını söyledi. Edirne’yi Balkanlarda marka haline getirmek istediklerini ifade eden Duran, “Sağlık Müzesi'nde açılacak Tıphane bölümüyle ilgili projeler hazırlandı. Tıphane o günkü şartlara uygun olarak düzenlenecek. Bu bölümün açılmasıyla ziyaretçi sayısının da artacağını düşünüyoruz” dedi. Duran, Tıphane’yi Türkiye genelindeki tıp öğrencilerinin ziyaret ederek, yüzyıllar önce tıp alanında neler yapıldığını görme imkanına kavuşacaklarını söyledi. Geçmişte tabiat ve su sesiyle tedavi yönteminin kullanıldığı Sultan II. Bayezit Külliyesi Sağlık Müzesi, daha önce Avrupa Konseyi 2004 Yılı Müze Ödülü kazanmıştı.

Türkiye Gazetesi, 23.01.2007

BİRGİ DÜNYA MİRASI OLUYOR

 

Birgi Belediyesi, ÇEKÜL (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma, Tanıtma) Vakfı ile Mimar Sinan Üniversitesi’nin, MÖ 2000 yılında Lidyalıların yerleştiği bilinen, antik dönemde ve orta çağda kutsal alan olarak misyon yüklenmesinin yanında 14. yüzyılda Aydınoğlu Beyliği'ne de başkentlik eden Birgi’nin bir dünya kenti haline gelmesi amacıyla ortaklaşa yürüttüğü çalışmaları hızla sürüyor. Bu kapsamda 140 evin rölövesi tamamlandı, 76 tarihi ev, 3 cami, 2 konak ve 2 medrese, 3 çeşmenin restorasyon çalışmaları bitirildi. Aydınoğlu Mehmet Bey ve Derviş Ağa gibi tarihi camiler ile ünlü Çakırağa Konağı bu çerçevede yenilendi, Sandıkoğlu Konağı’ndaki restorasyon faaliyetlerinin bu yıl tamamlanması hedeflendi. Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, beldenin çok mükemmel bir görünüme kavuştuğunu, kimliğini bulduğunu ifade ederek, Birgi’nin kültürel bir miras olarak dünyaya açılacağını belirtti. “2007 Birgi yılı olacak” diyen Şener, bir sıçramanın gerçekleştirileceğini, bugüne kadar gizlenen tarihin tanıtımının yapılacağını söyledi. ÇEKÜL Vakfının Batı Anadolu’daki en çok korunması gereken yer olarak nitelediği Birgi’de geçen yıl ayrıca İzmir Valiliği’nin desteği, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilgili genelgesi uyarınca emlak vergilerinden yüzde 10’luk katkı payıyla önemli çalışmalar da gerçekleştirildi. Bu kapsamda Aydınoğlu Meydanı, 1, 2, 3. Beyzade ve Bahadır sokakları ile Fatih Mehmet Bey caddesinde düzenleme ve cephe restorasyonları tamamlandı, bütün konutların cephe ve yüzeyleri yenilendi.

Türkiye Gazetesi, 23.01.2007

TÜRKİYE'NİN JEOLOJİK MİRAS ALANLARINA UNESCO DESTEĞİ

 

Türkiye'nin ilk jeo-park alanlarının belirlenmesi ve korunmaya alınması için düğmeye basıldı. Başlatılan projeyle jeolojik miras alanları belirlenip UNESCO'nun Küresel Jeo-Park Ağı'na dahil edilecek.

 

Böylece koruma altına alınan bölgelerin ulusal envanteri çıkarılacak, canlı türleri koruma altına alınacak. UNESCO'nun büyük kaynaklar aktardığı sahalar, sık sık yapılan uluslararası toplantılarda ve yayın organlarında tanıtılacak. Böylece jeolojik miras alanları bilimsel, kültürel ve ekonomik kazanç sağlayacak. Proje için seçilen ilk üç saha ise; Mut Miyosen Havzası, Karapınar Volkan, Arkeoloji Havzası ve Gümüşhane Artabel Gölleri bölgesi.

 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden Tetkik Arama Genel Müdürü Mehmet Üzer, Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Mustafa Kemal Yalınkılıç ile Doğa ve Çevre Derneği arasında imzalanan protokole göre ilk aşamada üç alan korumaya alınıp jeo-park yapılacak. Protokole imza koyan Doğa ve Çevre Derneği Genel Sekreteri Mutlu Gürler, ilk aşamada Mut Miyosen Havzası, Karapınar Volkan ve Arkeoloji Havzası ve Gümüşhane Artabel Gölleri bölgesinin korunma çalışmalarının yapılacağını, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü (MTA) bünyesinde üç yıldır buralarla ilgili hazırlık yapıldığını söyledi.

 

İmzalanan protokol çerçevesinde üç kurum/kuruluş ortak bir Türkiye Jeolojik Miras Alanları Danışma Kurulu oluşturacak. MTA bünyesinde kurulacak Türkiye Jeolojik Miras Alanları Koordinatörlüğü, konuyla ilgili bilgi, belge, doküman ve diğer çalışmaları bünyesinde arşivleyip düzenleyecek, yerel ve bölgesel temsilcilikleri yönlendirecek. Sekreterya hizmetleri ise tarafların vereceği birer temsilciyle MTA bünyesinde oluşturulacak olan Türkiye Jeolojik Miras Alanları Yürütme Kurulu'nca verilecek. Projede "yerinde koruma" esas alınacak, gerekirse ilgili alanda müze de kurulacak.

 

Projenin en önemli amacı jeo-park yapılacak alanların bilimsel amaçlı korunması, ender canlı türlerinin korunması ve turizm. Başlatılacak bölge toplantılarına, korunması gereken alanlarla ilgili çalışmaları bulunan bilim insanlarının yanı sıra bölgede yaşayan vatandaşların da katılımı sağlanıp, alanların belirlenmesi ve korunmasında yardım alınacak.

 

Türkiye'de 50 civarında jeo-park olma özelliği gösteren alan var; ancak jeolojik miras alanlarıyla ilgili bir koruma bulunmuyor. Bu projeyle, ilk koruma alanları oluşturulacak. UNESCO'nun Küresel Jeo-Park Ağı'na çeşitli ülkelerden 20 civarında bölge dahil. Son olarak bu ağa Çin'den üç, Portekiz, İrlanda ve Yunanistan'dan birer alan dahil edildi. Bir sahanın Küresel Jeo-Park Ağı'na dahil edilmesi için enderlik, ekonomi, bilgi ve kültür turizmine uygunluk gibi bazı şartlar aranıyor.

Zaman, Haber: Ahmet Dinç, 23.01.2007

DİNK'İN BEKLEDİĞİ YANIT GELDİ: AKDAMAR 15 NİSAN'DA AÇILACAK

 

Hrant Dink, öldürülmeden önce son yazısında Van'daki Akdamar Kilisesi'nin 'ilginç tesadüflerle dolu' açılış tarihinin sürekli değiştirildiğine dikkat çekmiş ve Kültür Bakanlığı'na sormuştu: 'Emin misiniz, son kararınız mı?'. Bakan Atilla Koç dün açılışla ilgili son kararı açıkladı: 15 Nisan 2007. Dink, 'Tarihin cilvesi' başlıklı yazısında Akdamar'daki Surp Haç Kilisesi'nin açılışındaki gecikmeye dikkat çekmişti.


Bakanlık restorasyonun ardından kilisenin açılış tarihini ilk olarak 4 Kasım 2006 olarak açıklamıştı. Ancak daha sonra 'hava koşulları' gerekçe gösterilerek Nisan 2007'ye ertelendi. 'Günü belli olmayan' açılışa açıklık getiren Bakan Koç tarihi 24 Nisan olarak açıkladı. Ancak 24 Nisan'ın 'Ermeni soykırımını anma günü' olması nedeniyle eleştirilere uğrayan bakanlık, açılış tarihini 11 Nisan'a çekti. Ama bu da beraberinde bir başka tartışmayı getirmişti. Hrant Dink, son makalesinde 11 Nisan'ı 'tarihin cilvesi' olarak değerlendirip şunları yazmıştı: "1915'in 11 Nisanı'yla, bugünün 24 Nisanı aynı takvime ve aynı güne denk düşüyor. Zaten 24 Nisan Ermeni literatürüne sonradan, yeni takvimle geçmiş bir tarih. O tarihin aslı diğer bir deyişle Ermeni aydınlarının ve önderlerinin toplatılıp bilinmezliğe gönderilişlerinin tarihi aslında 11 Nisan 1915."


Bu son yazının ve Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından bakanlık, açılış için 'son kararını' dün 15 Nisan 2007 olarak açıkladı.

Radikal, 23.01.2007

EMİNÖNÜ'NÜ KİM KURTARACAK?





Dokuz senedir kaderine terkedilen Gedikpaşa İlköğretim Okulu sonunda satıldı. İhaleyi kazanan işadamının ilk açıklaması burayı Akmerkez’den daha güzel bir işyeri yapacağını söylemek oldu.

Sultanahmet Gazetesi, sivil toplum kuruluşları, parti teşkilatları ve esnafa kadar toplumun her kesimine Eminönü’nün geleceğini etkileyecek olan bu konuda ne düşündüğünü sordu. İşte cevaplar:

  • İmar planında kamu hizmetine ayrılan bir yerin ticari niteliğe çevrilip satılması istenmiyor.

  • Eminönü, “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti”nin Amiral Gemisi olmalıdır.  Avrasya’yla ilgili her alanda görevini zaten yapıyor.

  •  Eminönü’nün zengin tarihi varlıklarının yanında çok amaçlı uluslararası hizmet sunacak bir kültür merkezine  ihtiyaç vardır.

  •  Gedikpaşa İlköğretim  Okulu böyle bir merkez için en uygun yerdir. Üçbin yıllık tarihine saygı nedeniyle insanlığa armağan olarak satışı iptal edilmelidir.

  •  Ulusal ve uluslararası kuruluşların, özellikle UNESCO’nun konuya dikkati çekilmelidir.

Şimdilik satışla noktalanan Gedikpaşa İlköğretim Okulu’nun hikayesi oldukça heyecanlı. İlk hamle Ahmet Çetinsaya’nın Eminönü Belediye Başkanlığı döneminde (1995-1999) yapıldı. Çetinsaya binayı otel yapmak üzere Belediye’ye aldı. Ancak zamanın İstanbul valisi Kutlu Aktaş’ın satışı iptal etmesiyle okul, bu ilk hamleyi savuşturmuş oldu. Olay yargıya intikal etti ve sonunda okul yargı kararıyla Özel İdare’ye geçti. Daha sonraki Eminönü Belediye Başkanı Lütfi Kibiroğlu’nun okulu Semt Konağı’na dönüştürme çabaları amacına ulaşmadı. Ama bu süre içinde de satıştan söz edilmedi. Ta ki, AKP iktidara gelene kadar. AKP Hükümeti’nin göreve başlamasıyla o zamana kadar görülmemiş süratte kamu mallarının satışına girişildi. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın “Babalar gibi satarım” cümlesiyle açıklanan politikası sonunda KİT’lerin bitmesiyle sıra okullara geldi. İzmir ve İstanbul’da 40 kadar okulun “Kaynak yaratmak” gerekçesiyle satışa çıkarıldığı açıklandı. Öğrenci sayısı azlığı ve trafik sorunu gibi nedenlerle eğitim yapma imkanı kalmadığı için satışa çıkarıldığı açıklanan okulların Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer’in “trafik sorununa ve öğrenci sayısının azalmasına rağmen eğitim kurumlarının satılması gerekmez” ifadesiyle eğitim camiasının düşüncelerini açıklamasına rağmen, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in memleketi Van’daki Kız Meslek Lisesi’nin satışıyla işe başlaması gibi, Gedikpaşa İlkoğretim Okulunu satmaya kalkışanların başında gelen Ahmet Çetinsaya’nın da bu okulun öğrencisi olması ilginç bir raslantı.

 

Bir ara ‘Semt Konağı’ olarak kabul edilerek planları Büyükşehir’den geçerken şöyle bir gelişme yaşandı: Büyükşehir meclisinde 14.2.2006 tarihinde bir karar çıkmış ve Suriçi İmar Planı’nda bölge aynı şekilde ‘semt Konağı olarak kabul edilmiş, planları da Büyükşehirden geçmişti.  Ancak valilik önce buranın il özel idaresi yatırım programında olduğunu belirterek itiraz ediyor. bir süre sonra Milli Eğitimin ihtiyaçlarını karşılamak için satılmasını istiyor.

 

Bu arada İstanbul 4 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü, buranın derecesinin değiştirilmesiyle dikkat çekiyor. Adım adım satışa yaklaşırken okulun bulunduğu alan imar planlarına ‘ticaret alanı’ olarak geçiriliyor. İmar planlarında değişiklik yaparak okulun bulunduğu yer ticaret alanına dönüştürülüyor. Planlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden geçiyor. 15 Kasım’da da kapalı zarf usuluyle satışı gerçekleşiyor. İşadamı Mehmet Çeker 21.4 milyon YTL’ye  binayı alıyor. Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er’le Malatya Pötürge’den aynı köylü ve akraba olan Mehmet Çeker bu konuda bir danışıklı dövüşün olmadığını belirterek okulun bulunduğu yere Laleli’ye yeni bir hüviyet kazandıracak Akmerkez’den daha güzel bir işmerkezi yapacağını söylüyor.

 

Ancak bu okulun öyküsü burada bitmiyor. Çeşitli sivil  toplum kuruluşları ve bazı partiler satışın iptali için yargıya başvurmaya hazırlanıyor.

 

Büyükşehir Belediyesi’nin 14.2.2006 tarihli toplantısında Valiliğin itirazı görüşülürken 21.5.2005 tarihli Eminönü’yle ilgili koruma planında  ‘semt konağı’ olarak gözüken yerin 1. derecede koruma bölgesi içinde bulunduğu, 634 ada, 31 parselde ”Papazoğlu Medresesi-Mercidi-Türbesi” ve Müslüman mezarlığı ile 634/1’de ise kayıp Ali Fuat Paşa Konağı (tescilsiz) bulunduğıu zabıtlarda yer alıyor. Bütün bu sözkonusu yerler 1922 tarihli planlarda açıkça görülüyor. Bu arada da 634 olarak yazan ada numarası meclis kararıyla 624 olarak düzeltiliyor. Ayrıca (tescilli) sivil mimarlık örneği ve sarnıç kalıntısının bu parselde bulunduğu vurgulanıyor. Ancak bunların hiçbiri dikkate alınmadığı gibi 4 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü, buranın derecesini değiştirerek değerinin küçültülmesine yönelik girişimde bulunuyor.

Sultanahmet News, 23.01.2007

TARİH, MİRASÇILARIN UZLAŞMASINI BEKLİYOR

 

Gümüşhane Valisi Enver Salihoğlu merkez ilçeye 42 kilometre uzaklıktaki Sarıçiçek Köyü’nde 150 yıl önce biri usta diğeri de çırağı tarafından yapılan Türk Evleri’nde incelemelerde bulundu. 

Türk evlerine hayran kaldığını belirten Vali Salihoğlu “Köy için önemli bir zenginlik. Yapan usta ve çırağı çok emek vermiş. Ama kullanılmadığı ve ilgilenilmediği için biraz bakımsız kalmış” dedi. Türk Evlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescil edildiğini belirten Salihoğlu daha sonra şunları söyledi: “Yeni çıkan yasa ile birlikte tarihi eser sahibi olanlara 200 bin YTL kredi veriliyor. Ancak, bu evlerin çok sayıda mirasçısı varmış. Eğer anlaşıp her iki ev için birer temsilci tayin edilirse kredi almaları mümkün. Her iki ev de birer tarihi eser, zenginlik kaynağı. İyileştirme yapılabilmesi için önce varislerin bir araya gelmesi gerekiyor. Birleşme gerçekleştiğinde gerekli olan tüm yardımları yapacağız.” 

Sarıçiçek Köyü Muhtar Vekili Halit Gündüz de Türk Evlerini yılda bin kişinin ziyarete geldiğini belirterek” Gelenlerin yarısı da yurt dışından gelen yabancı turistler oluyor. Bakım ve onarımının yanında çevre düzenlemesi de yapmak istiyoruz. Ancak varislerini bir araya getirmek ve birer temsilciye indirmeye çalışıyoruz. Bunun gerçekleşmesi halinde gereken kredi alınıp onarım ve çevre düzenlemesine yapacağız” dedi.
Gümüşhane Kent Haber, 23.01.2007

ESKİ MISIR'DAN BUGÜNE GÖMLEK

 

Erkek ve kadın gardrobunun vazgeçilmez ürünü gömleğin öyküsünü hiç merak ettiniz mi?
Latince ismi 'camisia' olan gömleğin hikayesi Eski Mısır'da başlıyor.


'Kalasiris' olarak adlandırılan, başın geçmesi için ortasına bir delik açılmış bu giysi, insanoğlunun ilk gömlek modeli olarak moda tarihinde yerini alıyor. Eski Yunan'da ise kalasirisle benzerlikler gösteren 'chiton', Yunanlılara has drape metodu ile vücudu örten ikinci gömlek modeliydi.

Babil'de, kalasiris, uzunluğuna göre sosyal statüyü de ifade eden özellikler taşıyordu.
Uzun gömlek zenginlere, kısa gömlek ise kölelere layık görülüyordu. Roma İmparatorluğu döneminde ise, kalasiris, kollu olarak orta çağa kadar sürecek bu günkü gömlek görüntüsüne en yakın şeklini almaya başlıyor. 'Banniére' olarak adlandırılan, arkası bol kesilmiş gömlek şekli, turnuvalara katılan süvarilerin eşlerince diktirilir ve turnuva günü kocalarına uğur getirsin diye hediye edilirdi.


Gömlek, XV. yüzyılda kollara manşet, XVI. yüzyılda boyun kısmına yaka eklenmesiyle evrimini tamamlıyor. Bu dönemlerde vücutla giysi arasında ter kokusunun geçmemesi için iç çamaşırı görevini üstlenen gömlek, XVII. yüzyıldan itibaren gerçek bir giysi olarak kadın gardrobunun önemli bir ürünü haline geliyor. İşlemeli, kolalı gömleklerin moda tarihine geçmesi bu döneme rastlıyor.


XIX. yüzyılda Eski Mısır'da görülen gömlekle sosyal statü gösterme yöntemi bu kez, işçilerin mavi yakalı gömlek giymesiyle tekrarlanıyor. Beyaz yakalı gömlekler ise sadece patronlar tarafından kullanılabiliyor.


Gömlek, Avrupa'da atasözü ve deyimlere de konu oluyor yüzyıllarca. Fransa'da yeni doğan erkek çocuklar, babalarının üstünden çıkardıkları gömleğe sarılırdı. İtalya'da, erkek aşık olduğu kıza sevgisini belirtmek için kapı eşiğine gizlice gömleğini bırakırdı.

 

1980'lerde prét-a-porter (hazır giyim) nosyonunun doğmasıyla gömlek, günümüze kadar gelecek olan rönesansını yaşamaya başladı. Koleksiyonlarda giysileri bütünleyen bir ürün olarak yerini alırken, dünyada binlerce gömlek firması doğdu.

Radikal, 22.01.2007

GARA KİLİSE, BODRUM'UN MERYEMANA'SI OLACAK

 

Muğla’nın Bodrum İlçesi Bitez Beldesi’nde bulunan 1800 yıllık Gara Kilise’nin kültür turizmine kazandırılması için geliştirilen proje tamamlandı. Gara Kilise’nin restorasyon sonrası Selçuk’taki Meryemana Kilisesi kadar önemli bir ibadet ve turizm merkezi olacağı belirtildi.

 


Bitez’in Balcılar Mevkii’nde NF İnşaat ve Turizm Limited şirketi tarafından yapımı devam eden turistik tesisin sınırları içerisinde, özel mülkiyet alanında kalan 1800 yıllık Gara Kilise, 1986 yılında Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescil edildi. Kilisenin restorasyonu için proje hazırlandı. Proje çerçevesinde iki dönüm arazi içinde, mandalina ve zeytin ağaçları arasında, dev su kuyusu, su sarnıcı ve su kanalları bulunan 8 metre yüksekliğindeki kilisenin restorasyonu amaçlanıyor.

Bir ibadet odası, iki küçük yaşam odası bulunan kilesede çok iyi durumda taban mozaikleri bulunuyor. Projede mozaiklerin üzerinin camla örtülerek ışıklandırılması tasarlandı. Bitez Beldesi Belediye Başkanı Remzi Güngör, mozaikleri göz kamaştıran kilisenin başta komşu Yunanistan olmak üzere birçok ülkeden yabancı turistin ilgi odağı olacağını söyledi.

Hürriyet, Haber: Yaşar Anter, 22.01.2007

'ZEUS AYİNİ' YAPTILAR

 

Antik Yunan mitolojisinin 12 tanrısına inanan onlarca kişi Atina'daki Zeus Tapınağı'nda bir ayin düzenledi.

Atinalılarla kente gelen turistlerin de izlediği ayin, bir Yunan mahkemesinin geçen yıl, mitolojik inancı bir din olarak tanımlamasını onurlandırmak amacıyla organize edildi.

Zeus'a tapan Yunanlılar, MÖ 776 yılında düzenlenen ilk Olimpiyatlar'ı da içine alan antik takvimi izliyor.

Mitolojik inancın önde gelen liderlerinden Doretta Peppa, kendisini "Yüksek Rahibe" diye tanımlıyor.

Peppa, tanrılara duyulan saygıyı ifade etmek ve onları onurlandırmak için inşa edilen tapınakları, amaçlarına uygun bir şekilde, Yunan tanrılarına ayinler düzenlemek için kullandıklarını söylüyor.

Bu arada Yunan Ortodoks Kilisesi ise "Zeus dini"ne şiddetle karşı çıkıyor.

Milliyet, 22.01.2007



PERA'DA ÜÇ SERGİ

 

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'nde 3 yeni sergi sanatseverlerle buluşuyor.

 

11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan ilk Türk sözlüğü Divan-ı Lügati’t-Türk’ün günümüze ulaşan tek nüshasının da aralarında bulunduğu “Millet Yazma Eser Kütüphanesinden Bir Seçme: Ali Emiri Efendi ve Dünyası, Fermanlar, Beratlar, Hatlar, Kitaplar” sergisi, 24 Ocak-1 Temmuz arasında ziyarete açılacak.

 

Müzede, aynı gün başlayacak, “Chermayeff&Geismar: Son 50 Yılın Amblem, Logo ve Tasarımları” sergisi ile Ivan Chermayeff’in çalışmalarından oluşan “Ivan Chermayeff: Kolajlar ve Küçük Heykeller” sergisi ise 25 Mart’a kadar açık kalacak.

Türkiye Gazetesi, 21.01.2007

SANAT TARİHİNE BİÇİM VEREN UFFIZI'YE MAKYAJ

 

Sanat tarihini şekillendiren nice yapıta ev sahipliği yapması ile öne çıkan galeriler arasındaki yerini koruyan, İtalya'nın Floransa kentindeki Uffizi Galerileri, 'Nuovi Uffizi' başlığı altında yenileniyor. Çalışmalarına 18 Ocak'ta başlanan restorasyon hakkında konuşan bölge yetkilileri, restorasyonun 2013 yılına kadar uzayabileceğini ifade ediyor.

Birgün, 21.01.2007

21. YÜZYILIN DEV SANAT MÜZESİ AÇILDI

 

Japonya'nın en büyük sanat müzesi başkent Tokyo'da açıldı.

 

Yüksek teknoloji ürünü camdan dev cephesiyle, 14 bin metre karelik sergi alanına sahip Tokyo Ulusal Sanat Merkezi, başkentin merkezindeki Roppongi semtinde kuruldu.

 

Müzede hiçbir daimi koleksiyonun sergilenmeyeceğini, bu bakımdan da dünyanın en büyük geçici sanat sergisi merkezi olacağını belirten mimar Kisho Kurokawa, "Ne zaman olursa olsun, Japon ya da yabancı bir sergiyi kabul etme durumunda olacağız, bu da müzenin başlıca özgünlüğü. Mesela Louvre Müzesi için imkansız olan bu görev bizim Ulusal Sanat Merkezimiz için gerçekleştirilebilir olacak. Bunun 21. yüzyılın yeni zihniyet tarzı olduğunu düşünüyorum" dedi.

Sanat Merkezi ilk sergisini Paris'teki George Pompidou Merkezi tarafından verilen koleksiyonla düzenleyecek. Sergide, 20. yüzyıl başlarında Paris'te yaşamış yabancı sanatçıların yapıtları yer alacak.

 

Yaklaşık 35 milyar yene (yaklaşık 400 milyon YTL) mal olan müzede büyük bir kütüphene, kafeler ve Fransız şef Paul Bocuse gözetimindeki bir restoran da hizmet verecek.

Zaman, 21.01.2007

ZEUS TAPINAĞI'NDA İBADETE İZİN YOK

 

Yunanistan Kültür Bakanlığı, 1800 yıllık Zeus tapınağında dua etmek isteyen gruba izin vermedi.

 


İfade özgürlüğünün engellenmesinin düşünülmediği vurgulanan bakanlık açıklamasında, "Arkeolojik alanlar, kimsenin özel tiyatrosu değildir. Eğer onlar yasaklanmış şeyleri yapmaya kalkarlarsa, bizim de onları durdurmaya hakkımız vardır" denildi.

Kendilerine Yunan Eski Dinlerine İnananlar Kutsal Cemiyeti adı veren grubun başkanı Doreta Peppa, karara karşı çıkarken, "Bunlar bizim tapınaklarımız ve dinimiz mensuplarınca kullanılması gerekir. Biz bu işin peşini tabii ki bırakmayacağız. Yasalara uygun şekilde tapınaklara gireceğiz" diye konuştu.

Peppa, tanrılar tanrısı Zeus şerefine ayin yapmak istediklerini de sözlerine ekledi.

Hürriyet, 21.01.2007





14 - 20 Ocak 2007
KATKI




TARİHİN CİLVESİ



Önce haberi yineleyeyim: "Restorasyonu geçen yıl tamamlanan, ancak açılışı adeta bir bilmeceye dönüşen Van'ın Ahtamar Adası'ndaki Surp Haç Ermeni Kilisesi'nin açılış tarihi üçüncü kez değiştirildi. Geçtiğimiz hafta sonunda Van Valiliği'nden yapılan yazılı açıklamada, restorasyonu ve çevre düzenlemesi tamamlanmış olan Ahtamar Kilisesi'nin 11 Nisan'da turizme açılacağı bildirildi. Uluslararası düzeyde konukların katılacağı açılış töreninin Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Van Valiliği'nin işbirliğinde düzenleneceği ifade edildi."

 

On yıl önce "Ahtamar amele taburu" başlığıyla Vanlı yetkililere seslenmiş ve şöyle demiştim:

"Turist çekmek için "canavar" yaratacağınıza, burnunuzun dibinde hazır duran tarihi eserlere özen gösterin. Ne gerek var böylesi yanlış işlere? Van dediğiniz, tarihsel eserler açısından bir derya. Niçin oturup da adam gibi 'Şu bölgeyi nasıl yapsak restore etsek' diye düşünülmez. 'Ermeniler gelir'miş, varsın onlar da gelsin, görsünler atalarının yaşadığı yerleri, hasret gi-dersinler ne olur yani?"

 

Ve eklemiştim:

 

"Eğer yardım ya da amele lazımsa biz hazırız.

 

Ey tarih... Ey gelecek!..

 

Türkiyeli, Ermenistanlı ve hatta Diasporalı gençler gönüllü.

 

'Ahtamar amele taburu' emirlerinize hazır... Bilesiniz.

 

Gelin, Ahtamarın restorasyonunu salt bir bina restorasyonu olarak bırakmayalım, aynı zamanda

yıpranmış ruhlarımızı da restore edelim."

 

Sonuçta aradan 10 yıl gibi uzun bir süre geçmiş olsa da nihayet Ahtamar'ın restorasyonu tamamlandı. Gönül arzu ederdi ki, restorasyon Türkiye ve Ermenistan ülkelerinin işbirliğinin ajandasına girsin ve birlikte yapılsın. Yazık ki öyle olmadı.

 

Yine de projeyi üstlenen Cahit Zeydanlı'nın titiz çalışmasını, Ermenistan'dan uzmanlar getirip onların görüşlerine ve tavsiyelerine başvurma çabasını ve projenin uygulama safhasına Türkiye Ermenilerinden mimar Zakarya Mildanoğlu'nu da katmasını zikretmek ve bu değerli ekibe teşekkür etmek gerekiyor.

 

Yapabileceklerinin en iyisini yaptılar ve mükemmel sayılabilecek bir iş çıkardılar.

 

Onlar mükemmeli yaptılar ama gelin görün ki bürokratlar ve siyasetçiler de içine ettiler.

Bir türlü açılışı gerçekleştiremediler.

 

İlk etapta 4 Kasım 2006 olarak saptanan açılış tarihini, olumsuz hava koşulları gerekçesiyle 200/nin Nisan ayına ertelediler. Derken Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç tarafından törenin 24 Nisan'da yapılacağı bildirildi.

 

Koç'un ilan ettiği açılış tarihine ise tepkiler gecikmedi. Ermeni Patriği Mutafyan "Açılış 24 Nisan'da yapıldığı takdirde, kendisi dahil hiçbir Er-meni'nin törene katılmayacağını duyurdu".

Geçtiğimiz hafta konu Meclis'e kadar uzandı. CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir açılış tarihinin Ermeni soykırımının yıldönümü olan 24 Nisan'a denkgetirilmesinin, AKP iktidarının politikasının bir sonucu olup olmadığını yazılı bir önergeyle sordu.

 

Milliyetçi basın ise Ahtamar Kilisesi'nin açılışının 24 Nisan olarak belirlenmesini "Van'da İntikam açılışı" başlığıyla manşete taşıdı.

 

Ve şimdi de 11 Nisan tarihi açıklandı.

 

Doğru bir işi bu kadar yanlış mecraya kaydırmak ve de eline yüzüne bulaştırmak ancak bu kadar becerilebilirdi.

 

Gizlenemez gizli niyet ancak bu kadar sırıtabilirdi.

 

Tam bir komedi... Tam bir rezalet!

 

Hükümet "Ermeni sorunu" konusunda hâlâ doğru bir yöntem ve doğru bir yol tutturamadı.

 

Derdi sorun çözmek değil, güreşe soyunmuş pehlivan gibi puan kazanmak. Neyi, nasıl yapıp, arkaya dolanacak da rakibini kündeye oturtacak. Tüm tasası bu.

 

Hiç ama hiç samimi değil.

 

Güya Ermeni tarihçileri tarih konuşmaya çağırıyor ama kendi aydınlarını Ermeni soykırımı konusunda muhalif söylemlere sahip oldukları için de yargılamaktan çekinmiyor.

Doğu Anadolu'yu turizme kazandırmak için Ermeni kilisesi'ni de restore ediyor ama "Bu işten nasıl daha fazla değişik siyasal yararlar sağlarım, dünyaya bunu nasıl pazarlarım?" diye de işin tadını kaçırmakta bir sakınca görmüyor.

Ahtamar Kilisesi'nin açılışının 24 Nisan'a kaydırılması işte bu gayrisamimi niyetin nasıl vitrine taşındığının da bir göstergesidir.

***

Ve şimdi dikkat buyurun!

Milliyetçi cenahın ve hatta Ermeni Patriği'nin bu tarih üzerine koyduğu itiraz, yapılan yanlışın düzeltilmesi için bir fırsat doğuruyorsa da bu kez tarihin cilvesi devreye giriyor.

 

Takvim-i hakikat, "O ki sen bir aymazlık yaptın, üstünü de ben tamamlayayım" diyor ve yeni seçilen 11 Nisan tarihinin aslında 24 Nisan'ın ta kendisi olduğunu ortaya koyuyor.

 

Nitekim 1915'in 11 Nisan'ıyla, bugünün 24 Nisan'ı aynı takvime ve aynı güne denk düşüyor.

 

Zaten de 24 Nisan Ermeni literatürüne sonradan, yeni takvimle geçmiş bir tarih. O tarihin aslı diğer bir deyişle Ermeni aydınlarının ve önderlerinin toplatılıp bilinmezliğe gönderilişlerinin tarihi aslında 11 Nisan 1915.

 

Şimdi ortada bir soru var:

 

24 Nisan'ı önce yeğleyen sona mahzurlu bulan ve şimdi de 11 Nisan'ı belirleyen işgüzarlar bakalım bu açıklamamızdan sonra 11 Nisan'ı da değiştirecek mi?

 

İsteyen soruyu şöyle de sorabilir tabi:

 

Emin misiniz? Son kararınız mı?

Birgün, Yazı: Hrant Dink, 18.01.2007

BURDEF PANELİNDE MÜZELER TARTIŞILDI

 

Bursa Defteri`nin 28. sayısının içeriği olan `Bursa Müzeleri Sorunları ve Geleceği` konusu, Kent Müzesi`nde gerçekleştirilen panelde tartışıldı.

 

Uludağ Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu`nun yönettiği panele, UÜ Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin, UÜ Öğretim Görevlisi Recep Okçu ve Kent Müzesi Müdürü Ahmet Erdönmez katıldı.


Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı, Bursa Defteri`nin, kent için önem taşıyan konuları `Bursa Tartışmaları` genel başlığı altında gündeme taşıdığını ve çok yönlü olarak değerlendirilmesi için çaba harcadığını söyledi. Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu da, müzelerin günümüzde, `ölü objeler ortamı` olarak nitelenen durumdan çok daha fazlasını ifade ettiğini belirterek, `Müzeler, kültür ve doğa varlıklarının toplanıp düzenlendiği mekanlar olmasının yanında, çok önem taşıyan eğitici ve bilinçlendirici bir işlevi de yerine getirmektedir` dedi.


Prof. Dr. Mustafa Şahin ise, `Halkın, müzelere ilgi göstermediği yolundaki kanaatim, Bursa`da değişti. Gördüm ki, iyi sunulursa bizim müzelerimizde batıdaki gibi ziyaretçi akınına uğrayabiliyor` dedi. Şahin, şöyle konuştu:


`Müzelerin ihmal edildiği bir gerçek. Türk halkının müzelerine ilgisiz kaldığı da genel bir kanaat halinde. Benim bu konudaki görüşüm Bursa`da değişti. Gördüm ki, iyi sunulursa bizim müzelerimiz de tıpkı batıda olduğu gibi ziyaretçi akınına uğrayabiliyor. Bunu Kent Müzesi için söylüyorum. Bursa Müzesi için aynı şeyi söylemek mümkün değil.`


Kent Müzesi Müdürü Ahmet Erdönmez, Kent Müzesi`nin açılışının 14 Şubat 2004`te yoğun kar yağışı altında gerçekleştiğini, buna karşın ilk gün 3 bin Bursalının müzeyi ziyaret ettiğini söyledi.
Erdönmez, şöyle konuştu:


`Bize, ‘Boşuna uğraşmayın halk, bu işten anlamaz` diyorlardı. Görüyorsunuz, hiç de dedikleri gibi olmadı. İlk günlerde, ilk haftalarda, ‘pazara çıkmışken` geldiler. Kollarında pazar poşetleri ve çantalarıyla. Sonra, ellerinden tuttukları çocuklarıyla geldiler, misafirleriyle, uzaktan gelen yakınlarıyla geldiler` dedi.

Bursa Olay, 20.01.2007

FRANSA MÜZE İHRAÇ ETMEKTE KARARSIZ

 

Batı dünyası küreselleşme içindeki sanat eseri ihracını tartışmaya başladı: Fransa'da, Françoise Cachin, Jean Clair ve Roland Recht'in geçtiğimiz günlerde, Le Monde gazetesinde yayımladıkları manifesto niteliğindeki ortak yazılarında ''Sanat eserinin satılamaz'' olduğunu vurguladılar.

 

Küreselleşme döneminde bu üç konservatörün Fransa'nın sınırlarından çıkarmak istemedikleri eserlerin önce High Museum of Atlanta'ya ödünç verilecek olması ile başlayan tartışma, Louvre ve Beaubourg müzelererinin dünyanın en çok gezilen müzeleri olduğunun açıklanması ile belli bir süre için ödünç verilecek olan eserlerin tartışmasını alevlendirdiği gibi müzelerin ihracının tartışmasını da başlattı. Atlanta müzesinin başkanı Michael E. Shapiro üç Fransız konservatörün yazısını kıyasıya eleştirdi ve onları Amerikan kültürünü 'zengin Coca Cola kültürüne' indirgemekle suçladı.


Bu girişimi eleştiren 'markantilist' ve 'Kolbertist' yazarlar için, Louvre müzesinin bir zincir halinde çoğaltılması kabul edilebilir bir sey değil. Projenin genişleyerek Arap Emirliklerine, Abu Dabi'ye doğru uzanması girişimlerine karşı(mimarlığını, 2012 yılına, Frank Gehry, 400 milyon dolara üstleniyor) eleştirel görüşler yükselmekte. Liberation gazetesinin önceki cumartesi günü manşet yaptığı bu sorun, aynı zamanda, Le Figaro gazetesinde de yankı buldu.


Nedenlerinden birisi, bu iki müzenin ve özellikle Louvre'un dünyanın en çok gezilen ve en popüler müzesi olmasında yatıyor. 2005 yılı verilerine göre, Louvre müzesi, 7,5 milyon izleyiciyle dünya rekorunu elinde tutmakta; Beaubourg ise yine çağdaş eserleri gösteren müzelerden 5,5 milyon izleyiciyle ikinci sırada yer alıyor. British Museum 4,8 milyon kişiyle üçüncü sıraya yerleşirken, St. Petersburg'daki Ermitaj müzesi de 2,5 milyon izleyiciyle ön sıralarda yer alıyor. Aynı rakam, Guggenheim müzesi için verilmekte. Bu göstergeler Paris'in hâlâ müzeal anlamda başı tutmaya devam ettiğini göstermekte.

 

Müzelerin konservatörleri kendi müzelerinin dünya çapındaki yerlerininin daralacağından korkup, bu dünyasallaşma projesine karşı çıkıyor. Son yıllarda epeyi irtifa kaybeden Fransız entelektüel ve sanat hayatında bu rakkamlar Fransızlar için neşe kaynağı olmuşa benziyor. Müzelerin gezilme oranındaki rekorlar arasında gösterilen Louvre ve Beaubourg Kültür Merkezi birçok alanda geriye düşmüş olan Fransa için umut verici rakamlar olarak gözükmekte. Bu nedenle, ekonominin bir parçası haline gelen kültür sermayesinin de ötesinde ekonomik sermayeyi oluşturan klasik ve çağdaş sanatlar, dünyanın ekonomik güçlerinin değişime uğradığı zamanlarda (Çin, Brezilya ve Hindistan'ın yeni büyüyen ülkeler olması), bu tartışmayı gündeme getiriyor.


Arap Emirlikleriyle 500 milyon euro'luk bir anlaşmaya doğru giden Louvre müzesinin Abu Dabi'de bir Louvre daha açmaya kalkışması, sanatın dünya ekonomisinde almaya başladığı rolü gösterirken, aynı zamanda ekonominin konuşulmasıyla güncel sanattaki eğlence dolu ve düşünceden uzaklaşmaya başlayan sanatı da tartışmanın içine almaya başlıyor. Burada söz konusu olan güncel sanatın kendisi değil. Modalar şeklinde işlemeye başlayarak, lüks tüketim sanayiiyle içiçe girerek, düşünce boyutunu kaybetmeye başladığı iddia edilen güncel sanatın krizinden söz ediliyor. Liberation gazetesinin Luna Park manşetli yazısında Airbus'ün git gide zor satıldığına ve petrol fiyatlarındaki artışla Arap Emirlikleri projesınin öne çıktığı yazılıyor.
Diğer yanda Beaubourg Müzesinin de Çin'in ikinci büyük şehri Şangay'a taşınması, Rodin Müzesinin de Brezilya'da Sao Salvador'da açılma projeleri, müzelerin McDonald's gibi bir zincir haline gelmeye başladığını bize göstermekte. Guggenheim ile başlayan ve Venedik, Bilbao vs. ile devam eden hareketin, bügün, bütün Batılı büyük müzelerin stratejisi olmaya başladığı, hem sanat açısından hem de sanatın eknomik değerlerde ulaştığı boyutların ölçüsü açısından düşündürücü.

Radikal, Haber: Ali Akay, 20.01.2007

GAZİ ŞEHRİN MADALYASI NEREDE?

 

Kurtuluş Savaşı’ndaki mücadelesi nedeniyle 1921’de "gazi"lik unvanı alan Gaziantep, sır olan İstiklal Madalyası’nın peşine düştü. Belediye ve valilik didik didik arandığı halde madalya bulunamayınca AKP Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin, madalyanın izini Ankara’da sürme kararı aldı.

Ancak madalyanın hiç alınmamış olabileceği kanaatine vardı. Çünkü madalya verildiğine dair hiçbir resmi belgeye rastlanmadı. Antep’in de o dönem Maraş’ın "kahraman" unvanıyla onurlandırılmadan önce aldığı madalya gibi bir madalya aldığı sanılıyordu.

 

2 yıl önce, Gaziantep’te yayınlanan Beyaz Sayfa isimli yerel gazetede, madalyanın kaybolduğu iddiaları yer alınca şehir karıştı. Hatta iddiaları köşesinde işleyen eski gazeteci Yusuf Ağar, belediyenin eski binasında madalyayı bizzat gördüğünü öne sürdü. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbay soruşturma başlatırken, eski başkan Celal Doğan ise "Madalya vardı da biz mi yedik" dedi. Bu arada geçen ay Gaziantep’te haftalık olarak yayınlanan Telgraf Gazetesi "Madalyamızı istiyoruz" sloganıyla kampanya başlattı. Şehrin tüm temsilcileri, gazilik unvanı verilişinin 86’ncı yıldönümü olan 8 Şubat’ta madalyayı alma amacında olduklarını açıkladı.

Hürriyet, Haber: Şehriban Oğhan, 20.01.2007

"BULDUĞUMUZ ESERLERİ ANKARA'YA GÖTÜRDÜK"

 

Yozgat’ın Şefaatli İlçesi’nde kaçak kazı yaparken jandarma tarafından suçüstü yakalanan FIFA kokartlı eski hakemlerden Sadık İlhan ve 3 arkadaşı, jandarmaya verdikleri ifadede, bölgede 2 ay önce kazı yaptıklarını itiraf ettiler.

Kızılkoca Köyü’ndeki Koçtaşağı Tümülüsü’nde 17 Ocak Çarşamba günü ciple kaçarken yakalanan Sadık İlhan, Ali Cömert, Osman Çırakoğlu ve Ali Şahin Jandarmaya verdikleri ifadede, 2 ay önce bölgede kazı yaptıklarını ve Kapadokya dönemine ait para, 3 ayaklı bronzdan yapılmış yemek pişirme kabı, gümüş şarap kadehi, sürme kabı ve kırık testi parçaları bulduklarını itiraf etti.

Zanlılar, bu malzemeleri ise tarihi değerlerini tespit etmek üzere Ankara’ya götürdüklerini söyledi. Jandarma tarafından gözaltına alındıktan sonra dün akşam saatlerinde Cumhuriyet Savcılığı’na götürülen eski hakem Sadık İlhan’ın da aralarında bulunduğu 4 kişi, yaklaşık 4 saat süren sorgulamalarının ardından tutuklanıp Şefkatli Kapalı Cezaevi’ne konuldu.

Hürriyet, Haber: Harun Gökçeoğlu, 20.01.2007

BU MÜZEDE KUŞ UÇURTULMUYOR

 

Türkiye'nin en modern müzeleri arasında yer alan Sinop Arkeoloji Müzesi, en ileri güvenlik sistemleriyle korunuyor.


Geçen yıl yapılan onarımın ardından Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç tarafından açılışı gerçekleştirilen ve içerisinde paha biçilemeyen eski dönemlere ait yaklaşık 10 bin 500 eserden en seçkinlerinin sergilendiği Sinop Arkeoloji Müzesi'nin iç ve dış mekanları günün 24 saatinde toplam 27 gece görüşlü termal kamerayla takip ediliyor. 16 adet iç mekanda 11 adette dış mekanda konuşlandırılan kameraların aldığı görüntüler 30 gün boyunca dijital ortamda kaydediliyor. Ayrıca gelişmiş hırsız ve yangın alarmları ile donatılan müzede gece ve gündüz görevli güvenlik ekipleri de adeta kuş uçurtmuyor. Sivil kıyafetli ve ziyaretçi görünümündeki bazı görevliler, ziyaretçileri rahatsız etmeden takip ediyor.

Sinop Kent Haber, 19.01.2007

KESİKKÖPRÜ KERVANSARAYI YIKILMAK ÜZERE

 

Kırşehir'de Selçuklular döneminde Kızılırmak kenarındaki Kesikköprü yanına yaptırılan tarihi "Kesikköprü Kervansarayı", bakımsızlık nedeniyle yıkılmaya yüz tuttu. 

Şehir merkezine yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunan ve Aksaray ile Kırşehir illerinin arasında yer alan tarihi Kesikköprü yanındaki Kesikköprü Hanı, ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle çürümeye terk edildi. Kapı ve pencereleri kırık olan, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce tüm odaları yakılmış vaziyette bulunan han, tinercilerin de mekanı haline geldi. Şu anda hayvan barınağı olarak da kullanılan hanın, yakın zamanda restore edilmesi bekleniyor. 

1206 yılında Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılan kervansaray, diğer Selçuklu kervansarayları gibi orta avlu etrafında sıralanmış revak ve hücrelerden meydana gelirken, hanın kesme taştan yapılmış bir giriş kapısı bulunmaktadır. Kabartma geometrik motiflerle bezenen kapının yanı sıra, han girişinde bulunan kemerler üzerinde daire biçimli farklı motifler, kabartma bitkisel bezemeler bulunmaktadır.

Kırşehir Kent Haber, 19.01.2007

TARİHİ TEKKE RESİDANS OLUYOR

 

İstanbul'da nadiren kalmış yeşil alanları yapılaşmaya açan Büyükşehir Belediyesi Haliç kıyılarında bugüne kadar korunabilen tarihi bir alana daha "özel imar izni" verdi. Beyoğlu İlçesi, Sütlüce mahallesi, Dutluk Karaağaç Mevkii'ndeki eski 1929, yeni 3257 ve 3258 No'lu parsellerde tarihi Karaağaç Tekkesi'nin bulunduğu arazinin alt parseli, özel izinle imara açıldı.

III. Sultan Mustafa (1757-1774) devrinde yapılan Karaağaç Tekkesi, Bektaşi Tekkeleri'nin en önemlilerinden biri olarak biliniyor. 1826 yalında II. Mahmut tarafından "Yeniçeri Ordusu" nun lağvedilmesi ile birlikte diğer Bektaşi tekkeleri gibi kapatılan Karaağaç Tekkesi, Abdülaziz döneminde (1861-1876) "Hasip Baba" tarafından yeniden faaliyete geçirilmiş ancak Cumhuriyet döneminde "Tekke ve Zaviyelerin kapatılması" nı öngören kanun gereği ikinci kez kapatılmıştı.

Cafer Baba, Sukuti Baba, Hasip Baba gibi önemli Bektaşi babalarının postnişinlik yaptığı tekkede, ünlü neyzen ve şair Neyzen Tevfik de Münir Baba 'dan nasip olarak Bektaşilik tarikatına girmişti. Osmanlı arşivlerindeki kayıtlara göre ise tekkenin II. Bayazıd Vakfiyesi'ne bağlı olduğu ve 16. yüzyılın başlarından itibaren faaliyette olduğu belirtiliyor. Bu durumda tekkenin 500 yıllık bir geçmişi olduğu ortaya çıkıyor.

Geçmiş yıllarda iki kez onarım gören tekkenin mülkiyeti önce Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait iken daha sonra istimlak yoluyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne geçiyor. Parsellerden yukarıda olanı, daha sonra Beyoğlu Belediyesi Toplu Konut Alanı olarak ayrılıyor. Tarihi tekke arazisi içine paletli inşaat araçları sokularak temellerin üst parselde kalan izleri yok edilmiş. Beyoğlu Belediyesi, dergâh arazisinin üst parseline 50 dairelik bloklar yaptı. Haliç manzaralı bu toplu konutlar 1996 yılında hasar gördü ve "oturulamaz raporu" verildi. Belediye tarafından yaptırılan bloklar yine aynı belediye tarafından alelacele yıkılarak molozları gizlice taşındı.

Hasarlı konutların yıkılmasının ardından üst parsel arazisi KİPTAŞ'a devredildi. Alt parsel ise tapu kaydında özel bir şahsa ait.

 

Beyoğlu Belediyesi "Haliç düzenlemeleri" çerçevesinde sahilde yapılan Miniaturk ve Kültür Merkezi gibi projelerin yanındaki tekke arazisinin alt parselinde ise "itfaiye binası" yapmak için istimlak hazırlıklarına başladı. Ancak yöredeki sorumlu yurttaşlardan Mustafa Cofus 'un uyarısı üzerine Alevi Bektaşi Eğitim ve Kültür Vakfı, arazinin maliki olmadığı halde Yüksek Anıtlar Kurulu'na başvurarak İslam Eserleri Müzesi gözetiminde kazı yapma izni talep etti. Gereken izin verildi ve yapılan araştırma kazısı sonucunda, dergâhın dönemler halinde üstüste yapılan temel izleri, giriş taşlığı, su ve kanal künkleri, havuz, mezarlar ve o dönemde kullanılan avadanlıklar gün ışığına çıkarıldı.

Kalıntıların tamamı belgelenerek İslam Eserleri Müzesi'ne gönderildi. Yapının haritasal ölçümleri alınarak belge ve bilgilerle birlikte Yüksek Anıtlar Kurulu'na sunuldu. Yapının izlerine istinaden kuruldan tescil kararı alındı. Kurul, kazının üst parsele doğru sürmesi ve analitik rölöve alınması gerektiğini karara bağladı.

Şahıs mülkiyetinde olan alt parsel, KİPTAŞ tarafından "Yapıtay İnşaat San. Tic. Ldt. Şti." adında bir şirkete satın aldırıldı ve dergâh arazisi üzerine Büyükşehir Belediye Meclisi'nce "Özel İmar" çıkartıldı.

Cumhuriyet, Haber: Miyase İlknur, 19.01.2007

ŞANLIURFA'DA TARİHİ MOZAİKLER

 

Binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip olan Şanlıurfa'da her geçen gün yeni bir tarihi değer günışığına çıkartılıyor. Son olarak Haleplibahçe'de yapılan kazı çalışmalarında Bizans dönemine ait oldouğu tahmin edilen mozaik bulundu.

Sayısız medeniyete ev sahipliği yapan Şanlıurfa, birçok tarihi değeri de içinde barındırıyor. Bu değerleri günışığına çıkarmayı amaçlayan kazı çalışmalarından biri de Şanlıurfa'da Temalı Park Dinler ve Kültürler Parkı projesi...

Kazı sırasında Bizans dönemine ait olduğu tahmin edilen bir mozaik ortaya çıkarıldı. Arkeolog Nedim Dervişoğlu başkanlığında yürütülen çalışmalarda ortaya çıkarılan mozaikte keklik figürü ile geometrik şekiller göze çarpıyor. Araştırmacılar kazı yapılan alanda bir kilise olabileceğini tahmin ediyor.

Mozaiğin tamamının ortaya çakırılması için çalışmalar sürüyor. Çalışmalar sonucunda mozaiğin hangi döneme ait olduğu da belirlenecek.

Trt/Haber, 19.01.2007

ALLIANOI KARARINA İPTAL DAVASI

 

Allianoi Girişim Grubu, İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun, İzmir'in Bergama İlçesi'nde bulunan Allianoi Antik Kenti'nin yapımı tamamlanan Yortanlı Barajı'nın suları altında kalmasına izin veren kararının yürütmesinin durdurulması için İzmir 4. İdare Mahkemesi'ne başvurdu.

 

Mahkemeye başvurduktan sonra İzmir Adliyesi önünde bir basın açıklaması yapan Allianoi Girişim Grubu üyeleri, Koruma Kurulu'nun kararının antik kenti sular altında bırakacağını söyledi. Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü Dr. Oya Otyıldız, İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun, Devlet Su İşleri (DSİ) 2'nci Bölge Müdürlüğü tarafından hazırlanan projeyi onayladığını hatırlattı. Dr. Otyıldız, "Kurul, Allianoi'nin çevresine duvar örüp su tutulmasını öngören projeye onay vererek, kendi varlık nedenine aykırı bir karar almıştır. Kararın alınma süreci normal bir süreç değildir. Yortanlı Barajı'nda su tutulmasına karar verilmiş ve bunu sağlayacak kararlar da ardından alınmıştır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun, bu konudaki inisiyatifi Koruma Kurulu'na bırakan kararına karşı açılmış iptal davasının sonucu beklenmeden, olay oldu bittiye getirilmiştir" dedi.

İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun daha önceden Allianoi'yi 1'inci derece arkeolojik SİT alanı olarak ilan ettiğini hatırlatan Dr. Otyıldız, "Kurul kendi kararlarına ters bir tavır alarak ve daha önce sunulan bilimsel raporların hiçbirini dikkate almayarak bir karar vermiştir" diye konuştu.

Allianoi'nin sular altında bırakılarak yok edilmesine izin vermeyeceklerini ifade eden Otyıldız, Allianoi Girişim Grubu adına 87 kişinin imzasını taşıyan dilekçeyi İzmir 4. İdare Mahkemesi'ne verdiklerini, mühendis odaları başta olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütlerinin de 22 Ocak 2007 Pazartesi günü davaya katılmak için dilekçe vereceklerini sözlerine ekledi.

Vatan, 19.01.2007

27 ADET TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ

 

Çorum'da alıcı gibi davranan jandarmaya, 27 adet tarihi eseri satmaya çalışan bir kişi gözaltına alındı. Edinilen bilgiye göre, Çorum'un Alaca İlçesi'ne bağlı Suludere Köyü'nde ikamet eden Sadettin K. (55), kaçak kazı yoluyla Roma Dönemi'ne ait 27 adet eski eser çıkardı. Eski eserleri satmak için müşteri aradığı duyumunu alan Çorum Jandarma İl Komutanlığı İstihbarat Şubesi ekipleri Sadettin K. ile temasa geçti.

 

Sadettin K., Roma Dönemi'ne ait 7 adet gümüş sikke, İslami Dönem'e ait 1 adet bakır sikke, "ölü hediyesi" olarak kullanılan pişmiş topraktan 11 adet testi, 3 adet tabak, 1 adet cam kase, 1 adet cam eşya kulpu, 1 adet koku kabı ve 2 adet gözyaşı şişesini alıcı gibi davranan jandarma ekiplerine satmak isterken suçüstü yakalandı.

 

Sadettin K. Alaca Cumhuriyet Savcılığı'na sevkedilirken, tarihi eserler de Çorum Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi.

Çorum Haber, 19.01.2007

HAKEM İLHAN KAZI YAPARKEN YAKALANDI

 

Bir süre önce şike iddiaları yüzünden tutuklanan FİFA kokartlı eski hakem Sadık İlhan, Yozgat’ta kaçak kazı yaparken gözaltına alındı

Yozgat'ın Şefaatli İlçesi'nde, aralarında FIFA kokartlı eski hakemlerden Sadık İlhan'ın da bulunduğu 3 kişi, kaçak kazı yaptığı iddiasıyla yakalandı. Yozgat Valisi Amir Çiçek, yaptığı açıklamada, Şefaatli İlçesi'nde Kızılkoca Köyü'nde bulunan Koçtaşağı Höyüğü'nde kaçak kazı yaparken 3 kişinin suç üstü yakalandığını belirtti. Vali Çiçek, ''Suç üstü yakalanan 3 kişi jandarma tarafından yapılan sorgulamalarının ardından Şefaatli Savcılığı'na teslim edildi. Savcılıkta sorgulamaları devam etmektedir'' dedi.

Bugün, 19.01.2007

TARİHİ BOŞ BİNADA BAĞIMLI OPERASYONU

 

Samsun'da tarihi tekel binalarında madde bağımlısı gençlerin olduğunun ihbarını alan polis ekipleri zor anlar yaşadı.

 

Gazi Caddesi'nde bulunan eski tekel binalarının çatısında madde bağımlısı gençlerin olduğu ihbarını alan polisler, tarihi binanın etrafını çevirdi. Ancak, tarihi binaların giriş kapılarının kilitli olması üzerine içeriye giremeyen polis, değişik yollar denemek zorunda kaldı. Polisler önce, Fransızlardan kalan tarihi binaların etrafındaki evlerin bahçe duvarlarından tırmanarak avluya girdi. Daha sonra alt kat pencereleri demir parmaklıklı olan binanın içine girmek için ekipler, ikinci kat penceresine merdiven dayadı. Bir polis memuru tahta merdiveni alttan tutarken, arkadaşlarıda ellerinde biber gazı ve coplarla tırmanıp içeriye girdi. Dört katlı binanın her yerini yarım saat içinde arayan ekipler, madde bağımlısı gençleri bulamadı.

Vatan, 19.01.2007

KAÇAK DEFİNECİLER TUTUKLANDI

 

Nevşehir'in Derinkuyu İlçesi'nde, jandarma ekipleri tarafından düzenlenen operasyonda, tescilli yeraltı şehrinde, kaçak kazı yaparak define aramakla suçlanan 7 kişi tutuklandı.

 

Derinkuyu'ya bağlı Til Köyü'nde, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescilli yeraltı şehrinde kaçak kazı yaparak define arandığı ihbarı alan jandarma ekipleri, operasyon düzenledi. Jandarma ekipleri araştırmalarında, köy merkezindeki bir evden geçilerek içine girilen yeraltı şehrinde, kaçak kazı yapan K.Y. (52), V.D. (64), M.K. (46), H.B. (39), D.B. (51), E.D. (29) ve F.D.'yi (64) gözaltına aldı.

 

Mahkemeye çıkartılan 7 kişi, tutuklanarak Nevşehir E Tipi Kapalı Cezaevi'ne konuldu.

Vatan, 19.01.2007

AMSTERDAM'DAKİ DÜŞÜNEN ADAM HEYKELİNİ ÇALDILAR

 

Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da bulunan Singer Laren Müzesi’nin bahçesine giren hırsızlar, aralarında Rodin’in yaptığı çok sayıda Düşünen Adam heykellerinden birinin de bulunduğu 7 bronz heykeli çaldılar.

Polis kaynakları hırsızların bronzları metal olarak satmak için çalmış olabileceklerini söyledi. Müze yetkilileri, çok iyi kayıt altında tutuldukları için heykellerin sanat eseri olarak satılmalarının mümkün olmadığını söyledi. Yetkililer heykellerin sanatsal maddi değerini ise açıklamadı.

Hürriyet, 19.01.2007

TARİHİ RÖLYEFİ ÇALMA GİRİŞİMİ

 

izmit'te Çukurbağ Kültür Merkezi'nin bahçesindeki alanda koruma altına alınan tarihi eserlerin "Allaha emanet" durduğu ortaya çıktı.

 


Demir parmaklıklarla çevrili olan bölgede yapılmak istenen hırsızlık girişimi ise, İzeyap Başkanı Numan Gülşan'ın dikkatiyle önlendi. Gülşan'ın haber vermesi üzerine olay yerine gelen müze yetkilileri ve polis, demir parmaklıkların altındaki boşluktan bir kişinin bu alana çok rahat girip tarihi eserlerle yüzyüze gelebileceğini tespit etti. İlk başta çalındığı sanılan tarihi asker rölyefinin yerinde olduğu arkeolog Taner Aksoy ve Zuhal Uykal tarafından tespit edildi. İzeyap Başkanı Numan Gülşah, bölgenin çok daha güvenlikli biçimde korunabilmesi için buradaki eski ahşap bir evin istimlak edilmesi gerektiğini söyledi.

Özgür Kocaeli, 19.01.2007

33 YILLIK TRUVA ATI BAKIMDA

 

Çanakkale'de Antik Kent Truva'nın girişinde bulunan tahta Truva Atı, 33 yıl aradan sonra 106 bin YTL'ye baştan aşağıya yenileniyor.

 

Çanakkaleli marangoz Ahmet Karadeniz'in 1974 yılında yaptığı Tahta Truva Atı 1 ay sürecek onarımdan sonra yeni ve görkemli görüntüsüyle yaz aylarında yeniden turistleri ağırlamaya başlayacak. Kente gelen ziyaretçileri Troy filminde kullanıldıktan Türkiye'ye hediye edilen Truva Atı karşılıyor.

Milliyet, 19.01.2007

HAVA KİRLİLİĞİ TARİHİ DE KARARTIYOR

 

Büyük kentlerde görülen hava kirliliğinin, havayı emen özellikteki yapı malzemeleriyle inşa edilen tarihi binalara önemli zararlar verdiği bildirildi. Konya Müze Müdürü Erdoğan Erol, binlerce yıldır çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan, Selçuklu Devleti'nin başkenti Konya'da pek çok tarihi yapı bulunduğunu, yapıların zamanla olumsuz dış etkilerden zarar gördüğünü söyledi. Erol, hava kirliliği de dahil olmak üzere olumsuz hava koşullarının etkilerinin en belirgin olarak, kent merkezindeki Selçuklu eseri İnce Minare Müzesi ile Osmanlı dönemi eseri Konya Valilik Binası ve Atatürk Anıtı'nın üzerine oturduğu kaidede görüldüğünü belirtti. Mimarlar Odası Konya Şube Başkanı Serdar Işık ise her malzemenin zamanla yıprandığını, ancak hava kirliliğinin maddedeki yıpranmayı hızlandırdığını vurgulayarak, "En düşük düzeydeki hava kirliliği bile insana olduğu gibi tarihi eserlerde de negatif etki yapar" dedi.

 

Üzeri sırlı olan yapı taşlarının, gözenekli taşlara göre hava kirliliğinden daha az etkilendiğini anlatan Işık, şunları kaydetti: "Taş cinsinden malzemeyle yapılmış tarihi binalarda kullanılan yapı malzemesi, hava kirliliğini adeta sünger gibi emer. Hava kirliliği artıkça bina malzemelerin-deki bozulma da o kadar artar. Yapı malzemesi yaşayan bir organizma gibidir. İnsana zararlı olan her şey yapı malzemesine de zararlıdır."

Birgün, 18.01.2007

SİYAVUŞPAŞA MEDRESESİ MİMARLIK MÜZESİ OLACAK

 

Bu on yılda, Mimarlık Vakfı, Mimarlar Odası ve çeşitli kurumlar ülkemiz ebir mimarlık müzesi kazandırılması için çeşitli girişimlerde bulundular. Mimarlık Vakfı bu çabaları ve güçleri birleştirmek, somut bir adım atmak, üzerinde çalışılabilecek ortak bri projeyi elle tutulur hale getirmek için sürdürdüğü girişimler sonucunda Eminönü'nde 16. yy.dan kalan Siyavuşpaşa Medresesi'nde bir Mimarlık Müzesi kurulması amacıyla Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile anlaşmıştır. Vakıflar tarafından Mimarlık Vakfı'na tahsis edilen yapı belirli bir onarımdan geçirilerek müze işlevini kazandırabilecek durumdadır.

 

Eminönü, Odunkapı ve Kepenkçi yokuşları ile Kepenkçi Sokağı tarafından çevrelenen yapı adası üzerinde bulunan Siyavuşpaşa Medresesi, Sultan II. Selim'in damadı ve III. Murad döneminde iki kez sadrazamlık yapan Kanijeli Siyavuş Paşa tarafından, 1580'de ölen eşi, II. Selim'in kızı Fatma Sultan adına yaptırılmıştır. Muhtemelen Davud Ağa'nın eseri olan yapı, özenli tasarımı, malzemesi ve ayrıntıları ile dikkat çekicidir. Süleymaniye'den Haliç'e inen Odunkapı yokuşuna set çekercesine dik olarak yerleştirilen Medrese'nin, üst ve alt sokak kotları arasından yaklaşık 10 m. fark olan yamuk planlı arsaya yerleşme zorlukları ustaca çözümlenmiştir. Arsanın düzensiz geometrisi nedeniyle medresenin planı herhangi bri şemaya bağlı değildir, özel bir çözüm sergilemektedir.

 

1869’da kullanılmakta olan medrese, 1914’ten itibaren öğrencilerin barınmasına elverişli olmadığı ileri sürülerek, darülhilafe kadrosu haricine çıkartılmıştır. I. Dünya savaşında, Hilal-i Ahmer’e ayrılarak askerlerin barındığı medrese, 1970’lerde yoksulların barındığı bir mekan olarak kullanılmıştır. Avluya bakan odaların bazılarının işyeri olarak kullanıldığı yapı, acil müdahale beklemektedir.

Mimarlar Odası, 18.01.2007

NİĞDE KARATLI'DA ANTİK MEZARLAR

 

Niğde Karatlı ve Dikilitaş bölgesi’ndeki kaya mezarlarına Niğde- Kayseri yolundan sağa dönüş yaparak sağlı sollu patates tarlalarının uzandığı asfalt yoldan Merkeze 36 kilometre uzaklıktaki Karatlı Kasabası’ndan ulaşılıyor. 1989 yılında belediye olan kasabada, Bizans, Roma hatta daha öncesinde de yerleşim olduğuna dair çokça veri bulunmaktadır.

 

Karatlı Kasabası’nın ortasında bulunan Roma Kalesi'nden geriye çok az bir bölüm kalmıştır. O kısımdaki surlar da duvar olarak kullanılmaktadır. Kalıntılarından oldukça görkemli olduğu anlaşılan kalenin, ayakta kalan çok az bir sur parçasının çevresinin temizlenerek bir bilgi panosu ile kalıntı olarak yaşatılma şansı hala mevcut. Yöre halkı kale çevresinde define bulunduğuna inanıyor. Kale taşları çevredeki evlerde duvar taşı olarak kullanılmış. Halk, kalenin yakınındaki yıkıntının Manastır olduğu belirtiyorsa da yıkıntıların arasından görünen bir dehliz nedeniyle metrelerce uzanan bir yeraltı şehrine ulaşıldığı söyleniyor.

 

Karatlı Kasabası'ndaki kaya mezarları Kayardı'yı geçtikten sonra çıkış yönünde uzanan avdide yer almakta. 15 tane kaya mezar ilk göze çarpanlardı. Gördüğümüz kadarıyla bu vadi bir dere yatağıydı ve zaman içinde dolmuş, vadi özelliğini yitirmiş. Temizlendiğinde mutlaka daha çok kaya mezar açığa çıkabilir düşüncesi ile çevreye baktım. Vadinin güney yamacında 11 kuzey yamacında 4 kaya mezar girişi vardı. Bir kaya mezar havaya uçurulmuş, çok sayıda yer oyulmuş, kaya mezarlarının içleri de talan edilmişti. Vadide kasabaya yakın bölgedeki kaya mezarın biri diğerlerinden farklı olarak iki katlı idi. Dönemin önemli kişilerinden birisine ait bir mezar olduğu düşünülebilir. Kaya mezarların kapıları kare ya da dikdörtgen ve bazıları kemerli yapılmış olup bir kişinin gireceği genişlikte. Kayalara oyularak yapılan mezar içlerinde kiminde iki kiminde üç mezar yeri, oturma alanı ve bazılarında da duvara yapılmış çizimler vardı. En ilginç olanı görülür durumda kalan dağ keçisini kovalayan köpek figürü olandı. Aynı zamanda her kaya mezarının girişinde de farklı işaretler mevcut.





Kaya mezarları için gezi yolları yapılması, tanıtım panoları koyulması ve ilgi çekecek tanıtımlar yapılması dikkati bu bölgeye çekecektir.

 

Kaya mezarlarının olduğu vadiden bir kilometre ötedeki kasaba mezarlığında bulunan mezar taşları da oldukça ilginç olup aralarında farklı özellikte olanlar var. Karatlı Tatarlar Mezarlığı olarak tanımlanan alan 24.01.1991 tarihinde 947 sayılı karar ile tarihi SİT alanı olarak belirlenmiş. Ancak alan korunmadığı gibi bir bölümü de yok edilip bir de verici direği dikilmiş. Duvar ile çevrili alanda 20’den fazla lahit taşını andıran mezar yeri var. Bazılarında bulunan şekiller, yazılar ve semboller Hitit dönemindeki işaretlere benziyor. Bir tek farklı taş ise Osmanlıca yazılı bir mermer taş. Bu taşın bulunduğu yerden alındığı ancak kendiliğinden sonra tekrar geldiği anlatılıyor. Bölge halkı tarafından orada yatanın önemli bir zat olduğuna inanılıyor. En azından bu sayede mezar taşı parçalanmaktan kurtulmuş.





Çevrede kaçak define avcıları tarafından oyulmuş yerler var. Taşların çoğu yerinden oynatılmış. Kiminin mezarları dahi parçalamış. Birden çok çocuk mezarı da o arada dikkat çekiyor. Bu tarihi mezar alanına yeni definlerin de yapılıyor olması duyarsızlığın bir göstergesi.

 

Karatlı Kasabası’ndan ovaya dönüldüğünde zor bir yolculuktan sonra Kırkgöz Mağaraları'na ulaşılıyor. Çevrede onlarca yeraltı yapısı var. Bu bölgede batık bir kent karşımıza çıkıyor. Bir giriş yeraltı şehrine açılıyor. Girenlerin bir süre sonra koşullar nedeni ile geri döndüğü bu yeraltı şehri dışında çok sayıda odalı yapı var. Yeraltındaki yapıların hemen yanındaki kayalara oyulmuş kağnı izlerinin yer aldığı İpek Yolu olduğu söylenen yol net olarak görünüyor. Bölge inceleme araştırma ve ilgi için bekliyor.

Daha önceki lahit mezarları andıran taşlarla yapılmış mezarlığa ulaşıldığında Belediye'nin sondaj ve ağaçlandırma çalışmaları yaptığı ortaya çıkıyor. Oysa kimi lahit taşları toprağa gömülü duruyor. İçlerinden birisindeki kuş kabartmaları dikkat çekiyor. Çevredeki her lahit birbirinden farklı ama hepsi altı oyulmuş, yer değiştirmiş. Burada da mezarlar açılıp içinde bir şeyler aranmış, taşları ise taşımak olası olmadığı için bırakmışlar.

 

Umuyoruz üzerinde şekiller olan mezar taşları envanterlenerek yazıları incelenir ve bölge korumaya alınır.

TAY Haber, Ömer Fethi Gürer, 18.01.2007

KÖŞKE YABANCI MİRASÇI

 

Osmanlı Bankası'nın kurucularından Glavany'nin yaptırdığı tarihi köşkü de içine alan ve 36 yıldır paylaşılamayan Kandilli'deki 5 dönümlük arsaya, "Mirasçıyız" diyen 12 Fransız da talip oldu

İngiliz iş adamı David Glavany'nin, Üsküdar'daki 5 dönümlük parsele 1893'te yaptırdığı Kandilli Köşkü, 1970'te tüm menkul, gayrimenkul ve nakitleriyle birlikte Hazine'ye devredildi. 1983'te İstanbul Büyükşehir Belediyesi arsayı, SİT alanı içinde kaldığı gerekçesiyle 'Yeşil Alan' statüsüne aldı. Gayrimenkul, 1989'da Milli Eğitim Bakanlığı'na devredildi. 'Kandilli İlkokulu ve Ortaokulu' yeri olarak ayrılan arsanın imar planındaki değişiklik, Bayındırlık Bakanlığı'nca onaylandı. İstanbul Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ise, tarihi köşkün korunmasını şart koşarak, karara onay verdi.






Alınan kararlara ve Kandilli halkının ısrarlı girişimlerine rağmen, 16 yıl boyunca arsaya okul inşaa edilemedi. En büyük engel, bölgedeki trilyonluk yalıların ve köşklerin sahipleriydi. Başta hemen yan parseldeki köşkte oturan Halil Bezmen olmak üzere, birlikte hareket eden zengin komşular, 'okul ve öğrencilerden kaynaklanacak olası gürültüyü' bahane ederek, inşaatı geciktirdiler. Gayrimenkulün sahibi konumundaki Hazine, daha fazla harap olmasını engellemek için 2003'te köşkü İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyeti'ne kiraladı. Cemiyet, 10 yıllık kira sözleşmesi karşılığında 'İktisatlılar Evi' olarak hizmet verecek köşkün restorasyonunu da üstlendi.

Bayındırlık Bakanlığı da, köşkün dışında kalan 4.5 dönümlük arsa üzerine okul yapılması için 'özel tip proje' çalışmalarına başladı ve 2006'da ihale yapılmasına karar verdi. 'Kandilli İlkokulu' için geri sayımın başladığı günlerde ortaya çıkan bir gelişme, semt halkını bir kez daha şaşkına çevirdi. Fransa'da yaşayan ve Glavany'nin mirasçısı olduğunu öne süren 12 Fransız, Üsküdar 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak, restorasyonun durdurulmasını ve gayrimenkule tedbir konulmasını istedi. Mahkeme, 12 Fransız'ın talebini kabul etti.

 

Müteahhit Cevat Yaltıraklı'nın önderliğindeki semt halkı, karara itiraz etti. Yaltıraklı, mahkemeye sunduğu dilekçede, "Davacılar, neden 36 yıl boyunca hiçbir girişimde bulunmadılar? Çocuk ve zil sesini bahane eden zenginlere karşı 16 yıl amansız bir mücadele verdik ve lobiyi yendik. Şimdi de lobinin uzantısı olan ve 'pişmiş aşa soğuk katan' davacılar ortaya çıktı" ifadelerine yer verdi. Mahkeme son duruşmada, Hazine'nin de itirazı üzerine, inşaatın durdurulmasına ilişkin kararı kaldırdı, fakat tedbirin devamına hükmetti. Konuyu değerlendiren İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyeti Başkanı Vahap Adıyaman, “Tabiatı Koruma Kurulu orayı korumamak için elinden geleni yaptı. Bina gün geçtikçe kötüye gidiyor. Biz binayı eğitim ve araştırma amaçlı kullanacaktık. Şimdiye kadar 150 milyar tamirat harcaması yaptık ama ortada hiçbir şey yok. Göz göre göre yok oluyor. Kurul korumuyor yok ediyor” diye konuştu.

Bugün, Haber: Tolga Atar, 18.01.2007

ÇORUM'DA MÜZE VE ÖREN YERLERİNİ 57 BİN 609 KİŞİ ZİYARET ETTİ

 

Hititlerin başkenti olarak bilinen Çorum ve bölgesindeki müze ve ören yerlerini 2006 yılında 57 bin 609 kişinin ziyaret ettiği bildirildi.

 

Kültür ve Turizm Müdürü Ali Özüdoğru, geçen yıl Çorum'daki müze ve ören yerlerini 20 bin 159'u yabancı olmak üzere toplam 57 bin 609 turistin ziyaret ettiğini söyledi. Hititler'e uzun süre başkentlik yapan Boğazkale ilçesindeki Hattuşa-Yazılıkaya ören yerinin 26 bin 738 turist ile en fazla ziyaret edilen yer olduğunu ifade eden Özüdoğru, Çorum Müzesi'nin 12 bin 452, Alacahöyük Müzesi ve ören yerinin 12 bin 742, Boğazköy Müzesi ve ören yerinin 32 bin 415 kişi tarafından ziyaret edildiğini kaydetti.

Çorum Müzesi'nde 13 bin 324, Alacahöyük Müzesi'nde 3 bin 324, Boğazköy Müzesi'nde de 12 bin 548 kayıtlı eserin sergilendiğini anlatan Özüdoğru, yerli ve yabancı turistlerin ziyaretlerinden toplam 68 bin 36 YTL gelir elde edildiğini bildirdi.

Turizm Gazetesi, 18.01.2007

ZEUGMA SANAL ZİYARETE AÇILIYOR

 

 

Gaziantep’in Nizip İlçesi'nde bulunan Zeugma Antik Kenti’nin renkli ve üç boyutlu görüntülerinin bilgisayar ortamına aktarılması çalışmaları tamamlanmak üzere. Zeugma Kazı Başkanı Doç. Dr. Kutalmış Görkay, çalışmayla elde edecekleri üç boyutlu görüntüleri röleve, restorasyon ve tanıtım başta olmak üzere Zeugma ile ilgili çok farklı çalışmalarda kullanacaklarını söyledi.

 

Zeugma Antik Kentinin renkli ve üç boyutlu görüntülerini bilgisayar ortamına aktarma çalışmasına geçen yıl başladıklarını belirten Görkay, “Antik kentte sanal gezi yapılmasına imkan sağlayacak çalışmayla Zeugma Antik Kenti yerleşim yerini lazer tarayıcı ile renkli ve 3 boyutlu olarak görüntülüyoruz. Çalışmayı, yerleşim alanının tümünü kapsayacak şekilde hazırladığımız iş planı çerçevesinde yapıyoruz. Yaz mevsiminde gerçekleştirdiğimiz çalışmayla antik kentteki villaları renkli ve 3 boyutlu olarak görüntüledik. Elde ettiğimiz görüntüleri bilgisayar ortamına aktardık.
Bu çalışmayla antik kentin son halini renkli ve 3 boyutlu olarak görebiliyoruz. Yanımızda bilgisayarımızın olduğu her yerde Zeugma’yı ayrıntılı olarak inceleyebileceğiz, kentte sanal gezi dahi yapabileceğiz. Çalışmamız tahminen 3-4 gün sürecek” diye konuştu.


Görkay, bilimsel ve teknolojik bir çalışma olan renkli ve 3 boyutlu görüntülemenin, tarihi ve turistik değerlere ilişkin yapılacak pek çok çalışmada kullanılabildiğini sözlerine ekledi.

Türkiye Gazetesi, 18.01.2007

2007'DE YURTDIŞI SERGİLERE AĞIRLIK VERİLECEK

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2007'de yurtdışı sergilere ağırlık verecek. Bu yıl gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek yurtdışı sergileri şöyle:

 

"Türkiye: 7000 Yıllık Tarih" (10 Ocak-31 Mart / İtalya-Roma Cumhurbaşkanlığı Sarayı); "12 Bin Yıl Önce Anadolu: İnsanlık Tarihinin En Eski Anıtları" (20 Ocak-17 Haziran / Almanya-Karlsruhe Eyalet Müzesi); "Venedik ve İslam Dünyası: 828-1797" (26 Mart-8 Temmuz / ABD-Newyork, Metropolitan Müzesi); "Batı ve Doğu'nun Buluştuğu Yer Türkiye-Seramiklerin Kavşak Noktası" (28 Nisan-24 Haziran 2007'de Kore); "Muhteşem Osmanlı Hanedanlığı" (Ağustos 2007-Şubat 2008 / Japonya); "Osmanlı İmparatorluğu'nun Büyüklüğü" (Eylül / Kore); "Gladyatörler Sergisi" (Sydney).

Zaman, Haber: Pınar Acar, 18.01.2007

ANTİK ÇAĞDAN BİR DİRENİŞİN İZLERİ

 

Balçıktan yapılmış ve sapandan fırlatılmaya hazır 12 'kurşun'... Azılı işgalcilerin saldırılarına karşı kentlerini ve yaşamlarını korumak için ellerine ne geçerse silaha dönüştürme çabası içindeki antik Mezopotamyalılardan kalan yüzlerce ipucunun sadece bir kısmı...


Suriye'nin kuzeybatısındaki Hamukar kentinde 1999'dan beri kazı yapan arkeologlar, yanı başındaki Irak'ta savaşan Amerikalıların aksine 'huzurlu' bir işle meşgul. Chicago Üniversitesi ve Suriye Antik Departmanı'nın yürüttüğü kazılarda araştırmacılar, Kuzey Mezopotamya'da Tigris ve Euphrates nehirleri arasında kalan ve dünyanın en eski şehirlerinden biri olduğu düşünülen kentin sonunun nasıl geldiği konusunda ipuçlarına ulaştı.


Direktörlerden Clemens Reichel, kazılar sırasında Irak sınırından gelen patlama seslerinin 'sürreal bir etki' yarattığını söylüyor: "Sınırın ötesinde neler olduğunun farkındayız. Fakat Suriye'de çalışmak çok huzurlu, pratikte hiç sorun yok."


Arkeologlar şimdi Hamukar'ın bağımsızlığına, MÖ 3500 yılında tüm yapıların ve duvarlarının yanıp yıkılmasıyla son veren savaştan günümüze kalan savunma araçlarını ellerinde tutuyor.






12 'sapan mermisi', saldırıya karşı koyma çabasının en belirgin izlerinden. Ancak kent sakinleri mermileri kullanmaya fırsat bulamadan, duvarları saldırıya maruz kalmış bile. Peki saldırganlar kimdi?


Uzmanlar Güney Mezopotamyalı Uruk kültürü üyelerinin saldırı sorumlusu değilse de savaşın hemen ardından kente çullananlar olduğuna emin. Kazı alanına yayılmış, silah ve araç yapmakta kullanılan volkanik bir taş çeşidi olan obsidyen parçaları da, bölgede savaştan çok önce de araç yapımının geliştiğinin kanıtı. Kazılardan elde edilen bulguların bölgedeki diğer medeniyetlerin gelişimi hakkında da bilgi vermesi bekleniyor.

Radikal, Fotoğraf: AP, 18.01.2007

DEFİNECİLER ANTİK KENTİ TALAN ETMİŞ

 

İzmir'in Bergama İlçesi'ndeki Allionai antik kentindeki geçen yıl ekonomik nedenlerle yarıda bırakılan kazılarda ortaya çıkartılan açılmamış tümülüslerin, defineciler tarafından soyulduğu ortaya çıktı.


Çok zengin bir mezarlık alana sahip olan Allianoi antik kenti çevresindeki kazı çalışmaları, maddi imkansızlıklar nedeniyle yarım bırakılmıştı. Bölgedeki bekçilerin görüş alanının dışında kalan yerlerde bazı mezarların içlerinin boşaltıldığı fark edildi. Kazı Başkanı Ahmet Yaraş, "Aynı mevkide ve daha birçok yerde kazı yapılması gereken tümülüsler buluyordu. Fakat bu kış tümülüslerin bazılarının içi defineciler boşaltılmış" dedi.

Milliyet, 18.01.2007

KANATLI DENİZATI'NIN HEYKELİ YAPILIYOR

 

Uşak Arkeoloji Müzesi’nde, Karun Hazineleri’nin en değerli parçası olan ve sahtesiyle değiştirilerek kaçırılan "Kanatlı Deniz Atı Broşu"nun Uşak’ın simgesi haline getirmek için heykeli hazırlanıyor.

Uşak Belediye Başkanı Mesut Apaydın, heykeltıraş Ahmet Dülgeroğlu’nu görevlendirdiklerini açıkladı. 4 metre yüksekliğindeki heykelin tamamlanmasına kısa bir süre kaldığını belirten Dülgeroğlu, tarihine sahip çıkan Belediye Başkanı Apaydın’a teşekkür etti.

Hürriyet, 18.01.2007

KARAMAN'DA RESTORASYON ÇALIŞMALARI

 

Karaman Vali Yardımcısı Mehmet Yüce ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Dindar Dilbaz, restorasyon çalışmaları devam eden tarihi Çeşmeli Kilise, Tartan Evi, Yeni Hamam ile Seki Hamam'da incelemelerde bulundu.


Çalışmalar hakkında bilgi veren Vali Yardımcısı Mehmet Yüce, Karaman'da 21 adet tarihi eserin Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon çalışmasının yapılmakta olduğunu belirterek, "Çalışmalar kapsamında Tartan Evi, Valilik İl Özel İdaresi tarafından restore ediliyor. Çeşmeli Kilise ise Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore ediliyor. Bu yıl Mayıs ayı hem Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre'yi anma etkinlikleri açısından, hem de Karaman'ın kuruluşunun 4 bin 500'ncü yılı olması nedeniyle çok daha büyük önem taşıyor. Mayıs ayında restorasyon çalışmaları tamamlanacak olan Tartan Evi, Çeşmeli Kilise, Yeni Hamam ve Seki Hamam yapılacak törenle hizmete açılmış olacak” dedi. 

İl Kültür ve Turizm Müdürü Dindar Dilbaz da, Karaman'daki tarihi eserlere sahip çıkılmasının kendilerini mutlu ettiğini belirterek, "Son iki yıldır tüm eserlerimiz restore edilmektedir. Bu çalışmalar kapsamında restore edilen tarihi yerlere toplam 2 milyon 500 bin YTL para harcanmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı'mızın himayesinde bulunan Karaman Kalesi'nin içi de önümüzdeki günlerde restorasyon çalışmaları kapsamına alınacak” şeklinde konuştu.

Karaman Kent Haber, 17.01.2007



KRAL MEZARLARI İLE HAZERANLAR KONAĞI'NA BÜYÜK İLGİ

 

Tarihi ve doğal güzellikleri ile kültür turizminde parlayan yıldız olma yolunda önemli adımların atıldığı Amasya'da, 2006 yılı içerisinde 164 bin yerli ve yabancı turist kente gelerek müze, Kral Mezarları ve Hazeranlar Konağı'nı ziyaret ettiler.

2005 yılında 64 bin müze, 29 bin Hazeranlar Konağı, 62 bin Kral Kaya Mezarları olmak üzere 155 bin yerli ve yabancı turistin giriş yaptığı Amasya, 2006 yılında toplam 164 bin turisti ağırladı. 2006 yılında kente gelen turistlerden 73 bini Kral Kaya Mezarlarını, 59 bini müzeyi ve 30 bini Hazeranlar Konağı'nı ziyaret ederlerken, Hazeranlar Konağı bu ziyaretlerden 22 bin 574 YTL, Kral Kaya Mezarları 47 bin 374 YTL, müze 46 bin 401 YTL gelir elde etti.

 

Girişte kişi başı 2 YTL ücret alınan müze ve diğer yerlerden asker, öğretmen ve öğrenciler parasız istifade ederlerken, elde edilen gelirin DÖSİM'e aktarıldığını ifade eden Müze Müdür Vekili Celal Özdemir, Amasya Müzesi'nde MÖ 3 bin yıllarına dayanan Tunç Çağı'ndan günümüze kadar geçen zaman içerisinde elde edilen 23 bin 290 adet eserin sergilendiğini söyleyerek, bu eserlerin her ayın ilk pazartesi günlerinde düzenlenen halk günlerinde ücretsiz olarak gezilebildiğini, bu uygulamanın yapılmasından buyana geçen 1 yıllık zaman içerisinde halk günlerinden faydalanarak müzeyi gezenlerin sayısının bin 238 kişi olduğunu ifade etti.

Heryerden Haber, 17.01.2007

SİDE MÜZESİ'NDEKİ TARİHİ ESERLER ARTIK DAHA DA GÜVENDE

 

Side Müzesi´ne 42 kameranın da yer aldığı yeni bir güvenlik ve alarm sistemi kuruldu.
Alınan bilgiye göre, Side Müze Müdürlüğü´ne geçen yıl sağlanan ödenek ve Kültür ve Turizm Bakanlığı´nın merkezi olarak yapılmasını istediği tek tip güvenlik projesi kapsamında, Antalya Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü´nün projelendirdiği kameralı güvenlik ve alarm sistemi devreye girdi.
Yeni kurulan sistemle, müze ve bahçesinde yaklaşık 5 bin metre karelik bir alana 42 tane kamera konuldu. Kameralı sistemin yanı sıra 3 bin metre kablo kullanılarak, hırsızlık ve yangın alarm sistemi de devreye alındı.


Sistemin elektrik kesintisi ya da kötü amaçlı kişilerin kabloları kesmesi halinde dahi, kablosuz sistemin devreye girerek çalışabildiği kaydedildi. Sistem müze yetkililerinin bina dışında oldukları zamanlarda, sistemi ve bina içerisinde olup bitenleri internet ortamından izlemelerine de olanak sağlıyor.


Müzenin bahçe ve sergi mekanlarının tamamında en az üç kamerayla aynı noktayı kontrol imkanına sahip olan sistemde, çeşitli noktalardan 360 derece dönebilen ve gece görüşüne sahip olan kameralarla kontrol edilebiliyor.


Side Müze Müdürü Arif Küçükçoban, 1962 yılından bu yana faaliyet gösteren Side Müzesinde böyle bir sistemin ilk defa ve bu kadar kapsamlı bir şekilde yapılmış olmasından dolayı mutluluk duyduklarını söyledi. Kendilerini ve müzenin daha güvende olduğunu belirten Küçükçoban, şunları söyledi:


´´Kurulan bu sistemle tiyatromuzun kültürel faaliyetlere tahsis sırasında servis olarak kullanılan agoradan giren çıkan araç ve kişilerin tam olarak kayıt altına alınmasını ve kontrolü sağlanmaktadır. Kendimizi çok daha güvende hissediyoruz. Umarım eserlerimizin korunması açısından yararlı olur. Sistemi daha da geliştirerek kullanımına devam edeceğiz. Artık, güvenlik açısından bir çok müzeden daha iyi bir konumda olduğumuzu düşünüyorum. Side Belediyesi´nin de belde içerisinde kameralı sistem çalışmaları devam etmektedir. Müzenin sisteminin, Belediyenin kuracağı sistemle entegre olması teknik olarak mümkün.´´

Gazete Bir, 17.01.2007

AMFORALARA YENİ BAKIŞ

 

Antik Çağ'da zeytinyağı, hububat, şarap gibi değerli ticaret malları taşıyan amforalar, 2007 yılında Ceracarnassos projesi kapsamında sanat ve kültür taşıyacak. Bir zamanların kültür beşiği Halikarnassos ve günümüzün turizm merkezi Bodrum'da gerçekleştirilecek Ceracarnassos projesinde, sanatçılar amforaları yeniden yorumlayarak birer sanat eseri yaratacak.

 

Ceracarnassos'a davet edilecek yerli ve yabancı 50 sanatçı, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nde mevcut olan atölyede çalışmalarını gerçekleştirecek. Atölye çalışmaları, proje boyunca ziyaretçilere açık olacaktır, böylece ziyaretçiler bir sanat eseri yaratma sürecini yakından izleyebilecek. 01 Nisan 2007 tarihinde başlayacak "atölye çalışmaları" yaz sonunda sona erecek. 15 Eylül 2007 tarihinde yapılacak geniş katılımlı açılış kokteyli ile birlikte, amforalar öncelikle Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nde sergilenecek. Bir zamanlar hububat, şarap, zeytinyağı, reçine gibi ticaret malları taşıyan amforalar, Bodrum'daki sergilemenin ardından eskiden olduğu gibi deniz yoluyla Akdeniz liman kentlerine taşınıp buralarda sergilenecek. Böylelikle çağlar boyunca değerli ürünleri şehirler, ülkeler, kültürler arasında taşıyan amforalar, Akdeniz'in ortak kültürünü temsilen yeniden dolaşıma dönecek.

 

Uzun soluklu bir sanat etkinliği olan Ceracarnassos, 15 Ocak 2007 tarihinde, sanatçıların üzerinde çalışacağı amforaların üretilmesiyle birlikte başladı. Bodrum'da kurulan atölyede, amforalar Antik Çağ'da olduğu gibi insan gücüyle çalışan çömlekçi çarkında şekillendirilip ilkel odunlu fırında pişiriliyor. Geçtiğimiz senelerde sualtı seramik sergileri ve Bodrum'da düzenlediği geniş kapsamlı sanat etkinlikleri ile adını sanat çevrelerine duyuran Denizi Pişirdik bu kez uluslararası platformda ses getirecek Ceracarnassos projesinin altına imzasını atıyor. Etkinlikle birlikte, binyılların ticaret ve depo kaynağı, yeni anlamlar kazanacak.

Birgün, 17.01.2007

TOPKAPI SARAYI'NA LAYIK BİR KİTAP, ŞİMDİ RAFLARDA

 

Tarih ve mimari meraklılarını aynı kitapta birleştirecek yeni bir eser Yapı Kredi Yayınları'ndan çıktı: '15. ve 16. yüzyılda Topkapı Sarayı Mimari, Tören ve İktidar'. Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimari Tarihi bölümünde İslam Mimarisi Profesörü olan Gülru Necipoğlu tarafından hazırlanan eser, imparatorluğun en güçlü döneminde Osmanlı'nın gücünü yansıtan Topkapı Sarayı'nın zengin arşiv ve görsellerle süslü ayrıntılı bir incelemesini ve yorumlamasını yapıyor. Kitapta Topkapı Sarayı'nın çok katlı mimari söylemi yorumlanırken, aynı zamanda egemenlik ideolojisi, saray teşrifatının anlamı, mimari ve teşrifat arasındaki karşılıklı etkileşim, erkek ve kadın mekanlarının ayrımı, kamusal ve özel yaşam karşıtlığı ve yapının çağdaş izleyicilerice algılanışı hakkında ayrıntılı bilgiler veriyor. Osmanlı'nın 19. yüzyıl sonlarına doğru Avrupa'yı örnek almasıyla terk edilen bir dönemin bu önemli yapısı hakkında bir kaynak niteliğindeki kitap, gerek bu konuya ilgi duyanlara, tarihçilere gerekse de öğrencilere önerilen bir eser.

Birgün, 17.01.2007

İSHAKPAŞA SARAYI YOLU TAMAMLANDI

 

Ağrı İl Kültür ve Turizm Müdürü Muhsin Bulut, İshak Paşa Sarayı yolunun tamamlanarak geçici kabule hazır hale getirildiğini belirtti.

 

 

Bulut, Türkiye'nin ve Ağrı'nın en büyük turizm değerlerinden biri olan İshak Paşa Sarayı yolunun yoğun çalışmalar sonucu bitirildiğini ifade ederek, yolu yaz aylarında Ahmed-i Hani Türbesi'ne kadar uzatılacağını kaydetti.

 

Kış ayında bu yolun kullanılacağını ve yaz ayında bozulan yerlerinde onarılarak yolun kesin kabulünün gerçekleşeceğini belirten Bulut, "Kültür Bakanlığı'nın katkılarıyla Ağrı Valiliği tarafından yapılan yol çalışmalarının İshak Paşa Sarayı'na kadar olan kısmı tamamlanmıştır. Yaz ayında yapılacak olan onarım çalışmaları sonucunda bu yol resmi olarak kabul edilecektir. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği İshak Paşa Sarayı yolu, Türkiye'ye ve Ağrı'ya yakışır hale gelmiştir" dedi.

Turizm Gazetesi, 17.01.2007

MODERN İNSANLA NEANDERTHAL KARIŞTI MI?

 

Romanya'da bir mağarada bulunan kafatasının hem modern insan, hem de Neandertal özellikleri göstermesi tartışmaya yol açtı. Araştırmacılara göre 40 bin yıl öncesine ait olan kafatası Avrupa'da bulunan en eski modern insan kalıntısı.


Uzmanlar, Oase-2 kafatasının, modern insanınkiyle aynı ölçülere sahip olmakla birlikte önemli farklılıklara sahip olduğuna dikkat çekti. Örneğin, alın düz ve üst azı dişleri fazlasıyla gelişmiş ve kulağın arkasında büyükçe bir kemik yer alıyor. Bristol Üniversitesi'nden Joao Zilhao "Bu tür farkların, insanın evrimi hakkında soru işaretlerine yol açtığını" vurguluyor. Araştırmacılar, iki türün karışmış olabileceğine dikkat çekiyor. Ulusal Bilimler Akademisi yayımladığı çalışmanın, modern homo sapienlerin Neandertal kuzenlerini öldürdükleri mi yoksa öncesinde yakın bir ilişkileri mi olduğu tartışmasını hararetlendirmesi bekleniyor. Şimdiye kadar Neandertal kemiklerinden alınan DNA örnekleri, hiçbir karışma olmadığına ya da Neandertal genetik katkısının modern DNA havuzuna girmediğini işaret ediyordu.

Radikal, Fotoğraf: AP, 17.01.2007

ANTİK TAKI SERGİSİ

 

Ankara, Polatlı Belediyesi ile Anadolu Sanat Tarihçileri Derneği’nin (ASTAD) iş birliğinde düzenlenen antik takı sergisi, Anadolu Medeniyetleri Müzesinde açıldı. Açılışa, Ankara Vali Yardımcısı Selahattin Ekremoğlu, Polatlı Belediye Başkanı Yakup Çelik, ASTAD Başkanı Mücahit Türköne ile çok sayıda davetli katıldı.

"1. Frig ve Gordion Antik Takı Tasarım Yarışması"nda dereceye giren eserler ile Polatlı Belediyesi Takı Tasarım Atölyesi’nde yapılan takıların izlenime sunulduğu serginin açılışında, Friglerin Başkenti Gordion’u anlatan bir de sinevizyon gösterisi sunuldu. Sergi, 28 Ocak Pazar gününe kadar açık kalacak.

Hürriyet Ankara, 17.01.2007

KAÇAK KAZIYA SUÇÜSTÜ YAPILDI

 

Ankara'da Nallıhan’a bağlı Ericek Köyü’nde bir sit alanında kaçak kazı yaptıkları tespit edilen 3 kişi, jandarmanın düzenlediği operasyonda suçüstü yakalandı.

Bir ihbarı değerlendiren Nallıhan İlçe Jandarma Komutanlığı’na bağlı Osmanköy Jandarma Karakolu ekipleri, Ericek Köyü’ndeki sit alanına operasyon düzenledi. Baskında 1 iş makinası, 1 otomobil, 2 gaz maskesi ve diğer suç aletleri ile birlikte S.K, M.Ö. ve S.A suçüstü yakalandı.

3 zanlı, sorgulanmalarından sonra Nallıhan Cumhuriyet Savcılığı’na sevk edildiler. Zanlılardan S.K. tutuklanarak cezaevine gönderilirken, M.Ö. ile S.A. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Zanlılarla birlikte kazıda kullanılan suç aletlerine ise el konulurken jandarma tarafından yapılan tespitler sonucu 20 metre uzunluğunda, 5 metre genişliğinde ve 2 metre derinliğinde bir kazı çukuru ortaya çıkarıldı.

Hürriyet Ankara, 17.01.2007

MÜZELİK MÜZE

 

Türkiye’deki 41 ulusal müzeden biri olan Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nde çatı aktığı için bazı eserler her yağmurda sular altında kalıyor. Dünyanın en eski köy yerleşim yerlerinden biri olan Çayönü’nden çıkarılan 11 bin yıllık paha biçilmez tarihi eserler de naylon çadırlarla korunmaya çalışılıyor.

Müzenin bu durumuna el koyan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un talimatı üzerine Diyarbakır’da bulunan Röleve ve Anıtlar Bölge Müdürlüğü yaklaşık 20 bin eserin bulunduğu müzenin çatısının onarılması için çalışma başlattı.

Hürriyet, Haber: Ferit Aslan, 17.01.2007

DEFİNE CİNAYETİ

 

Bursa'da bir kişi, define aramaya gittiği arkadaşını ihbar ettiği gerekçesiyle öldürüldü. 

Edinilen bilgiye göre, Karacabey İlçesi'nde geçen yıl define ararken jandarma ekipleri tarafından yakalandıkları öğrenilen fabrika işçisi Muhsin Kula ve inşaat işçisi Emin K, Nilüfer İlçesi'ne bağlı Üçevler Mahallesi Beste Sokak üzerinde karşılaştı. Kendisini ihbar etmekle suçladığı arkadaşıyla bir süre tartışan Kula'ya, Emin K. tarafından 6 el ateş edildi. Başına isabet eden mermi sonucu ağır yaralanan Kula olay yerinde hayatını kaybederken, Emin K. 16 BLY 26 plakalı araçla kayıplara karıştı. Çevredeki vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine giden polis ekipleri, zanlının yakalanması için operasyon başlattı. 

Şahısların geçen yıl Karacabey İlçesi'nde izinsiz kazı yaparken jandarma güçleri tarafından yakalandıkları, Emin K.'nın da kendilerini Muhsin Kula'nın ihbar ettiğini öne sürdüğü öğrenildi. Emin K.'nın 18 Nisan 2006'da da Muhsin Kula'ya silahlı saldırıda bulunduğu belirlendi. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

Bursa Kent Haber, 16.01.2007

TARİHİ KÖPRÜ SATICILARIN MEKANI OLDU

 

Adana'da ödenek sıkıntısı yüzünden restorasyonu yarıda kalan tarihi Taşköprü dilencilerin ve seyyar satıcıların mekanı haline geldi. 

 


Adana İl Kültür ve Turizm Müdürü Zeki Yılmaz, yaptığı açıklamada, Adana'nın simgeleri arasında bulunan ve İpekyolu üzerinde yer alan tarihi Taşköprü'nün, restorasyonunun ödenek sıkıntısı yüzünden yarıda kaldığını ancak önümüzdeki Şubat ayından itibaren restorasyonun kaldığı yerden devam edeceğini söyledi. 

Yılmaz, Karayolları 5. Bölge Müdürlüğü tarafından 1 milyon 612 bin YTL'ye ihale edilen Taşköprü'nün kurtarılması için 25 Kasım 2005 tarihinde başlatılan restorasyon çalışmalarının 2008 yılı sonu itibariyle tamamlanacağını belirtti. 

Taşköprü'nün, dünyanın hala kullanımda olan en eski köprülerinden biri olduğunu vurgulayan Yılmaz, köprünün bu yönüyle turistlerin ilgi odağı olabileceğine dikkat çekerek şunları kaydetti:
"Restorasyon çalışmaları tamamlandığında köprünün nasıl kullanılacağı konusunda net bir karar verilmedi. Ancak bizim gönlümüz, köprünün bir sanat mekanı haline dönüştürülmesinden yana. Tabi bunu yaparken de buradan daha önce geçen araç trafiğinin nereye yönlendirileceğini de düşünmek gerekiyor. Araç trafiğine çözüm bulunduğu takdirde köprünün bir sanat mekanına çevrilmesi bölge turizmi açısından faydalı olacak." 

Zeki Yılmaz, dünyada kullanılan en eski köprülerden biri olan Taşköprü'nün restorasyonuna ara verildiği için dilencilerin ve seyyar satıcının mekanı olduğunu belirterek, "Taşköprü dünyanın en eski köprüsü. Adana'nın turizme açılan penceresi. Bu nedenle köprüde dilencilerin ve seyyarın kol gezmesi doğru değil. Emniyet ve belediyeler buna önlem almalı. Bu çirkin görüntü ortadan kaldırılmalı" diye konuştu.

Adana Kent Haber, 16.01.2007

RESTORASYON ÇALIŞMALARI HIZLANDI

 

Kastamonu`nun Taşköprü İlçesi`nde bulunan Taş Camii ile Şeyh Hüsamettin Tekke Camii ve Türbesi`nde, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından başlatılan restore çalışmalarında sona doğru yaklaşılıyor. İhaleyi 543 bin 300 YTL proje bedeli ile alan Nilşen İnşaat A.Ş., her iki camiyi de önümüzdeki aylarda hizmete açmayı planlıyor. 

Kapasite olarak ilçenin en büyük camisi olan ve 17. yüzyılda Karamustafa Paşa tarafından yaptırılan ve moloz taşı harcının kullanıldığı Taş Camii ile 1291 yılları arasında Çobanoğulları Beyliği hükümdarlarından Muzafferettin Yavlak Aslan`ın inşa ettirdiği Şeyh Hüsamettin Tekke Camii ve Türbesi restorasyon çalışmaları hızlandı. Taşköprü Belediye Başkanı Hasan Altan da 1997 yılında kamulaştırması yapılan her iki caminin de restorasyon çalışmalarıyla birlikte görüntü kirliliğinden kurtulacağını ve yetersiz olan avlu ihtiyaçlarını giderileceğini belirtti.

Kastamonu Postası, 16.01.2007

TARİHİ BAKIRCILAR ÇARŞISI YENİLENDİ

 

ÇEKÜL Vakfı ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle gerçekleştirilen "Gaziantep Tarihsel Doku ve Kültürel Mirası Koruma Projesi" kapsamında Gaziantep İl Özel İdaresi'nin maddi desteğiyle yenilenen tarihi Bakırcılar Çarşısı, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un katılımıyla açıldı.

 

Toplam 600 metrelik aksta yapılan çalışmalar dahilinde altyapı, döşeme kaplamaları ve aydınlatma armatürleri yenilenirken 280 dükkanda cephe sağlıklaştırma çalışması yapıldı.

Antep halkının da büyük önem verdiği ve desteklediği tarihi "Bakırcılar Çarşısı" yenileme çalışması, "kamu-yerel-sivil-özel" birlikteliğin başarılı ve somut örneklerinden biri niteliğini taşıyor. Toplam 600 metrelik aksta yapılan çalışmalar kapsamında altyapı, döşeme kaplamaları ve aydınlatma armatürleri yenilenirken, 280 dükkanda cephe sağlıklaştırma çalışması yapıldı.

Açılışa katılan Bakan Atilla Koç, konuşmasında "Bazı valiler ve idareciler her şeyi devletten bekleyerek bir şeyler yapmak istiyor; ama Gaziantep'te böyle değil. Burada herkes bir şeyler yapmanın peşinde. Bunun için burada çalışan tüm idareci arkadaşlarıma teşekkür ediyorum" dedi. Bakan Koç, Türkiye'de binlerce tarihi mekanın olduğunu hatırlatarak, "Bir çok ülke, petrol kuyularıyla övünerek gelir elde ettiklerini söyler. Biz bu düşüncelerle hareket ederek bir çok şeyi aşıyoruz. Vatandaşlar ve idarecilerinde kendi çabalarıyla başarıya ulaşması bizi memnun ediyor" diye konuştu.

 

Son olarak ÇEKÜL Vakfı Gaziantep Temsilcisi Zafer Okuducu, Bakan Koç'a "Tarihsel Doku ve Kültürel Mirası Koruma Projesi" kapsamında yer alan çalışmalar hakkında bilgi verdi. "Bakırcılar Çarşısı" ile birlikte tarihi Kır Kahvesi'nin açılışı da gerçekleştirildi; aynı zamanda tarihi üç bina arasına yapılacak olan Yeni Han'ın temeli atıldı.

Birgün, 16.01.2007

YARGITAY'DAN KRİTİK SİT ALANI KARARI

 

"Zilyetlikle (kullanımla) mülk edinme yolunun kapanması ülke gerçeklerine tamamen ters düşmektedir".

Yargıtay, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın Üsküdar'daki kaçak villaları için örnek oluşturabilecek ve SİT alanlarındaki tarihi değeri bulunan binaların özel mülkiyete geçmesine olanak tanıyacak bir karara imza attı: "Zilyetlikle (kullanımla) mülk edinme yolunun kapanması ülke gerçeklerine tamamen ters düşmektedir." Kanuna Rağmen Karar Adana'nın Tufanbeyli İlçesi'nde SİT alanı içindeki tarihi bir evde oturmakta olan kişi, bu binada uzun yıllar oturmakta olduğunu ve tapusunun kendisine verilmesi gerektiğini savundu. Ağustos 2004'te de evin tapusu bu kişiye verildi. Ancak bu işlem daha sonra dava konusu oldu. Açılan davanın dayanağını, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu oluşturdu. Bu kanun değişmeden önce sadece, "koruma alanları" içindeki binaların zilyetlik (kullanım) yoluyla mülk edinilemeyeceğini düzenliyordu. Yasada, Temmuz 2004'te yapılan değişiklikle SİT alanı içindeki binaların da mülk edinilemeyeceği kayıt altına alındı. Tufanbeyli Kadastro Mahkemesi de 2006/7 sayılı kararıyla yasada yapılan değişikliğe göre bu kişinin oturmakta olduğu evin kendisine verilemeyeceği kararına vardı. Davanın taşındığı Yargıtay 16'ncı Hukuk Dairesi aldığı kritik kararı şöyle açıkladı: "Bilindiği gibi bir ülkenin zenginliklerinin, tarihi ve kültürel değerlerinin başında kültür ve tabiat varlıkları gelir. Bunların korunması ve özellikle gelecek nesillere aktarılması için herkese büyük görevler düşmektedir. SİT alanları Anadolu'da geniş sahaları kapsamaktadır. Kültür ve tabiat varlıkları ile bunların koruma alanları ise genellikle daha küçük alanlarda kalmaktadır. Bu itibarla SİT alanlarında zilyetlikle mülk edinme yolunun kapanması ülke gerçeklerine tamamen ters düşmektedir."

Sabah, Haber: Ersan Atar, 16.01.2007

MUĞLA'DA MÜZE VE ÖREN YERLERİNİ 595 BİN KİŞİ ZİYARET ETTİ

 

Muğla ve yörelerindeki müze ve ören yerlerini 2006 yılında 595 bin 852 kişinin ziyaret ettiği ve ziyaretçilerden giriş yeri ücreti olarak 2 milyon 643 bin 729 YTL gelir sağlandığı bildirildi.

Muğla Valisi Temel Koçaklar, yaptığı yazılı açıklamada, müze ve ören yerlerinin kültür turizminde önemli bir yeri olduğuna işaret ederek, bu gibi yerlerin korunmasına ve geliştirilmesine büyük önem verilmekte olduğunu belirtti. Uygarlıkların kesiştiği noktada yer alan ve bu uygarlıkların izlerini taşıyan 195 tarihi antik kentin bulunduğunu ifade eden Koçaklar, Muğla'da kültür turizmine ivme kazandıran müze ve ören yerlerine büyük önem verilmekte olduğunu dikkati çekti.

 

Yörede her yıl yerli ve yabancı arkeologların bilimsel danışmanlığında yapılmakta olan arkeolojik kazılarda ve yüzey araştırmalarında ortaya çıkarılan taşınmaz kültürel zenginliklerin numaralanarak yerinde korunduklarını işaret eden Muğla Valisi Koçaklar, taşınabilir değerli kültür zenginliklerinin de yöredeki müzelerde korunarak, yerli ve yabancı ziyaretçilerin görüşüne sunulmakta olduğunu bildirdi.

 

Koçaklar, yazılı açıklamasında şu ifadelere verildi: ''Muğla Kültür ve Turizm Müdürlüğünce tutulan kayıtlara göre; Muğla ve yöresindeki müze ve ören yerlerini 2006 yılı içinde giriş ücreti ödeyerek toplam 595 bin 852 kişi ziyaret etti. Ziyaretçilerin 282 bin 796'sını Muğla, Bodrum, Zeki Müren, Fethiye, Marmaris ve Milas müzelerini ziyaret edenler, 313 bin 056'sı da, düzenlenmiş ve giriş ücreti uygulaması yapılan 22 ören yerini ziyaret edenler oluşturuyor. Müzeleri ziyaret edenlerin sayılarına bakıldığında, 210 bin 365 kişiyle ilk sırada Bodrum Müzesi yer alıyor. Bu sayıyı sırasıyla 31 bin 225 kişiyle Marmaris Müzesi, 30 bin 179 kişiyle Zeki Müren Müzesi, 5 bin 504 kişiyle Muğla Müzesi, 3 bin 014 kişiyle Fethiye Müzesi ve 2 bin 509 kişiyle de Milas Müzesi izliyor.''

 

Ören yerleri ziyareti sıralamasında Sedir Adası'nın ilk sırada yer aldığı belirtilen açıklamada şöyle denildi: ''Muğla'da 2006 yılı içinde, ören yerleri ziyareti sıralamasında 96 bin 857 kişiyle Sedir Adası ilk sırada yer alıyor. Bu sayıyı sırasıyla 46 bin 893 kişiyle Kaunos, 46 bin 069 kişiyle Kayaköy, 35 bin 673 kişiyle Mausoleion ve 29 bin 064 kişiyle Stratonikeia ören yerini ziyaret edenler oluşturuyor. Geri kalan ziyaretçiler ise, diğer düzenlenmiş ören yerlerini ziyaret edenlerden meydana geliyor.''

 

Açıklamada ayrıca, 2006 yılı içinde müze ve ören yerlerini ziyaret edenlerden elde edilen 2 milyon 643 bin 729 YTL gelirin, 1 milyon 400 bin 417 YTL'sinin müzeleri ziyaret edenlerden, 1 milyon 243 bin 312 YTL'sinin ise ören yerlerinden sağlandığı kaydedildi.

Turizm Gazetesi, 16.01.2007

ALLIANOI İÇİN KÖTÜ HABER

 

Antik dönemin sağlık merkezi Allianoi'nin, Yortanlı Barajı suları altında kalmaması için verilen mücadeleye İzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun son kararı gölge düşürdü. Kurul bugüne kadar verdiği kararların aksi yönünde görüş belirterek, Yortanlı Barajı'nın planlandığı biçimde su tutmasına karar verdi.

 

Gelişme, "antik kentin infazı" biçiminde yorumlanırken, Türkiye'nin imzaladığı uluslararası anlaşmalara da aykırı davranıldığı vurgulandı. Bergama'da yer alan antik Allianoi Kenti'nin bulunduğu alanda projelendirilen Yortanlı Barajı'nın yapım sürecine karşı çıkan korumacı kesimler, Allianoi'nin evrensel kültür mirası olduğunu ve baraj suları altında kalmaması gerektiğini savundular. Bu uğurda verilen mücadelede pek çok yargı kazanımı elde edildi. Oluşan kamuoyu baskısı sonucu DSİ, Allianoi'nin üzerinin mille kaplanması ve baraj kapaklarının bu işlemin ardından açılması yönünde hazırlıklara başladı ve konuyla ilgili oluşturduğu raporu ilgili kurullara sundu. İzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu son yaptığı toplantıda, daha önceki dönemlerde aldığı kararları yok sayan bir görüşbirliğine vardı. Buna göre DSİ raporunun olumlu bulunduğu, ancak mil önerisi yerine antik yerleşimin etrafının 1 metrelik duvarla çevrilerek korunması düşüncesinin benimsendiği belirtildi. Kurul üyeleri, Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu'nun kendilerine sunduğu "Yortanlı Baraj Göl Alanı Paşa Ilıcası Kazı Alanının Korunması Tatbikat Projesi'nin" uygun olduğuna karar verdiklerini açıkladılar. Buna göre kısa bir süre sonra Yortanlı Barajı'nda su tutulmaya başlanacağını ve antik yerleşimde taşınması mümkün olan eserlerin alınması, kalan parçaların da video ve fotoğraflarının çekilmesinin uygun olacağı kurul üyelerinin imzaladığı tutanakta yer aldı. Allianoi'nin sular altında kalması yönünde karar veren koruma kurulunun daha önce verdiği kararlarda antik kentin korunması yönünde karar aldığını söyleyen Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü Oya Otyıldız, "2005 Ekimi'nde verdikleri kararda, Allianoi'nin dünya mirası literatürüne girebilecek nitelikte korunması gerekli kültür varlığı olduğunu vurgulamışlardı. Antik kentin korunmasına yönelik önlemlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca çözümleninceye kadar barajda su tutulmaması görüşünü karara bağlamışlardı. Şimdi ne oldu da tam tersi yönde görüşe vardılar" dedi.

Cumhuriyet, 16.01.2007

YENİ MAĞARA BULUNDU

 

Mersin Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu (MÜMAT) ekiplerince Arslanköy yakınlarında, henüz kayıtlarda yer almayan bir mağara bulunduğu bildirildi. MÜMAT Danışmanı ve MEÜ Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü araştırma görevlisi Murat Akgöz, yazılı açıklamasında, merkeze bağlı Arslanköy'ün Şekersu mevkisinde yeni bir mağara keşfettiklerini belirtti. Gelişimini tamamlamış fosil mağaraya "Zekerce" adı verildiğini kaydeden Akgöz, burasının taş ve yontma taş döneminde sığınma amaçlı olarak değerlendirilmiş olabileceğini, bu yönde inceleme yapılacağını ifade etti.

Haber Ekspres, 16.01.2007

DÜNYA MİRASI LE HAVRE

 

Garanti Galeri, 23 Ocak - 17 Mart 2007 tarihleri arasında, benzersiz mimarisiyle dünya kültür mirası listesine giren La Havre için “Auguste Perret’nin Yeniden İnşa Ettiği Kent: Le Havre” başlıklı sergiye ev sahipliği yapacak. Joseph Abram’ın küratörlüğünde 2006’dan bu yana ülkelerarası dolaşıma çıkan sergi, Le Havre Belediye Başkanı Antoine Rufenacht’ın izni ve UNESCO’nun katkılarıyla Garanti Galeri’de izleyiciyle buluşacak.


UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine alınan Le Havre, 1517’de FrançoisI tarafından kuruluşundan 1944’te hava saldırısıyla yok edilişine ve sonra da Auguste Perret tarafından yeniden inşasına kadar olan süreciyle ele alınıyor. Le Havre: Tarihçilerin, 20. yüzyılın en önemli başarılarından biri saydığı Le Havre’ın yeniden inşası, özellikle yenilikçi boyutlarıyla öne çıkıyor. Le Havre, betonarme tekniğinin yenilikçi kullanımından dolayı benzersiz bir kent mimarisi örneği olarak 2005 te dünya kültür mirası listesine alınmıştı.

Türkiye Gazetesi, 16.01.2007

TARİHİ TEMİZLİK BAŞLADI

 

Muğla'nın Bodrum İlçesi'nde çöplüğe çevrilen Antik Myndos Kapısı ve harabelerinde temizlik başladı. Antik surlara boyayla yazılan yazılar temizlenirken, traktör yolu da duvar örülerek kapatıldı.

Halikarnassos Kralı Mousolos'un MÖ 4. yüzyılda yaptırdığı, 6 yıl önce restore edilen Antik Myndos Kapısı ve Harabeleri'nin bulunduğu alanın, hurda ve hasarlı otomobiller için otopark olarak kullanıldığı, alkoliklerin, evsizlerin mekanı olduğu, surlara yazılar yazıldığı yönündeki DHA'nın haberi büyük yankı uyandırdı. Eskiçeşme Mahallesi Büyük İskender Caddesi'ndeki, bekçisi olmadığı için kaderine terk edilen ve mezbelelik haline gelen 2 bin 500 yıllık tarihi alanda Bodrum Müze Müdürlüğü tarafından temizlik çalışması başlatıldı.

Antik surların yüzeyine boya ile yazılan yazılar temizlenirken, 15 işçi harabelerin bulunduğu alanı iki günde pırıl pırıl yaptı. Harabelerin ortasında açılan kamyon ve traktör yolu ise duvar örülerek kapatıldı. Tarihi mekanın içinden, antik sütun ve taşların üzerinden ağır inşaat araçlarının geçmesi önlendi.

Antik Myndos Kapısı ve harabelerinin tam ortasında, otomobil parkı olarak kullanılan alandaki araçların, emniyet müdürlüğünün takip ettiği işlerde kullanılan araçlar olduğu belirtildi. Aynı alanda bulunan lüks bir otele ait LPG tanklarının, kendi müdürlüğü döneminde yapılmadığını savunan Müze Müdürü Yaşar Yıldız “Yaptığım araştırmada ben göreve gelmeden önce alana otel tarafından LPG tankı deposu yapılmış ve etrafı kamufle edilmiş, otoparka emniyet tarafından kullanıldığı için şifai izin verilmiş. Ancak hem otelin akaryakıt deposunun hem de otoparkın kaldırılması için yasal işlemleri başlattık, en kısa zamanda iki mekanı da kaldırıp antik harabeleri işgalden kurtaracağız. Şimdi tarihi mekanın temizliği için uğraşıyoruz” dedi.
Muğla Kent Haber, 16.01.2007

KEPÇELİ KAÇAK KAZIYA BASKIN

 

Malatya'da Yazıhan İlçesi Erecek Köyü Üçtepeler mevkiinde, Roma dönemine ait bir tümülüste kaçak kazı yapan gruba jandarma tarafından baskın düzenlendiği ve 7 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi. Gözaltına alınanlar arasında bir yarbay ile Fenerbahçeliler Derneği'nin başkanının da bulunduğu haber alındı. Adliyeye verilen 7 zanlının tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldıkları öğrenildi.

Kaçak kazı yapanlara düzenlenen baskın ile ilgili olarak Jandarma Vukuat Raporu'nda şu özet bilgiye yer verildi:

"Alınan bir ihbar üzerine 13 Ocak 2007 günü saat:19.22 sıralarında Malatya-Yazıhan- Erecek Köyü Üç Tepeler mevkiinde bulunan bir tümülüsü kepçe ile kazmaya çalışan 7 kişi (1) kepçe, (1) detektör, (1) ruhsatsız av tüfeği, (1) binek oto, kazı işlerinde kullanılan diğer kazma ve küreklerle birlikte kazı yaparken suçüstü yakalanmıştır.."

Kaçak kazı ile ilgili gözaltına alınanlar arasında Malatya'da görevli A.Ö. adlı bir yarbay ile Fenerbahçeliler Derneği Başkanı olduğu bildirilen İ.H.E.'nin de bulunduğu öğrenildi. Gözaltına alınan diğer şahısların M.A., V.E., M.D. ile U.Ç. ve Ş.Ç. adlı iki kardeş oldukları haber alındı.

Yakalanan şahısların, Pazartesi günü Yazıhan Cumhuriyet Savcılığı'ndaki ifadelerinin ardından tutuklanma istemiyle Sulh Ceza Mahkemesi'ne sevkedildikleri ve mahkemece "tutuksuz" yargılanmak üzere serbest bırakıldıkları öğrenildi.

Malatya Haber, 15.01.2007

TAPINAK DAĞI'NDA BULUNAN SU YOLLARI VE RİTÜEL HAMAMI KAZILDI

 

Kudüs’te, her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği Batı Duvarı ve Tapınak Dağı’nın kuzeyindeki kısma denk gelen bu bölge daha önce hiç kazılmamıştı. Bu yeni arkeolojik keşifler, “Aşağı Su Kemerleri” de denilen antik su sisteminin son eksik kısımlarını da tamamladı. Bu sistem Kudüs’ün birkaç km güneyinde bulunan ve “Süleyman’ın Havuzları” olarak bilinen noktadan Tapınak Dağı’na su getiren kanallardan oluşmakta. 

 

Süleyman’ın Havuzları denilen göletler Efrat kasabasının hemen kuzeyinde yer almakta, yaklaşık 28 dönüm alanı kaplamakta ve 6 milyon litre su tutmaktadırlar. En alçak havuzdan uzanan bir su kemerler ağı Bethlehem’e, daha sonra Gihon Vadisi boyunca devam ederek Tyropoeon Vadisi’nin batı yamacından Tapınak Dağı’na ulaşmaktaydı. Aradaki antik kemerlerin tahrip olması yüzünden bugün su sadece Bethlehem’e ulaşabilmektedir. Filistin bölgesini ayırmak için inşa edilen duvar Süleyman’ın Havuzlarını İsrail kontrolu dışında bırakmıştır.

 

Alçı ile sıvanmış kumtaşından inşa edilmiş mikva (ritüel hamamı) ise İkinci Tapınak Dönemi’nden kalma ve inşa edildiği dönemde özel bir evin önünde yer almakta idi. Bölgede ortaya çıkan en önemli kalıntılar arasında “Doğu Cardo” denilen Roma-Bizans Dönemi sütunlu caddesi bulunmaktadır. Aynı yerde bir stoa ve dükkan sırası da yer almakta. Cadde, MS 6. yüzyılda yapılmış ve Medaba Haritası olarak bilinen haritada da açıkça görülmekte. Bilinen ama günümüz zemininden yaklaşık 4 m aşağıda kalan, 11 m genişliğindeki caddenin bir kısmı bu kazı dolayısıyla tekrar açığa çıkarıldı. Çapraz döşenmiş büyük zemin taşlarından inşa edilmiş caddenin altında büyük bir kanalizasyon şebekesi yer almakta.

 

Batı Duvarı Mirası Vakfı’nın talebi ile kazıyı sürdüren Eski Eserler Müdürlüğü yaklaşık 24x60 m lik bir alanı kazmakta. Bölge kısa bir süre sonra Vakıf tarafından korumaya alınacak.
israelnationalnews.com, Haber: Ezra Ha Levi, 15.01.2007




TARİHİ MEZARLIKLAR GÜNYÜZÜNE ÇIKARILIYOR

 

Edirne Valisi Nusret Miroğlu, tarihi değer taşıyan mezar taşlarının okunacak hale getirilmesine yönelik çalışma yaptıklarını belirtti.

Miroğlu, yaptığı açıklamada, Edirne'de geçmişte farklı dinlere mensup insanların yaşadığını ve bu kişilerin ölümleriyle de iz bıraktıklarını belirtti. Geçen yıl, cami, tekke ve mescitlerin bahçelerinde bulunan 9 mezarlığın temizlik ve onarımlarının tamamlandığını ifade eden Miroğlu, ''Tarihi değer taşıyan mezar taşlarının okunacak hale getirilmesine yönelik çalışma yaparak Osmanlı İmparatorluğunun mezar kültürünü gün yüzüne çıkarıyoruz'' dedi.

Çalışmaların, o dönemlerin sosyokültürel ve ekonomik yapısıyla ilgili bilgi edinilmesini sağladığını ifade eden Miroğlu, Edirne Valiliğince yapılan kazı çalışması sonucu, eski elektrik fabrikasının bulunduğu alanda Tatarhaniler Mezarlığı'nın ortaya çıkarıldığını söyledi. Miroğlu, ''Merkez ve Köylere Hizmet Götürme Birliğinin katkılarıyla Tatarhaniler Mezarlığı'nda peyzaj çalışmasına başlandı. Burada yapılacak olan düzenlemeyle Osmanlı mezar ve mezar taşı geleneği yaşatılacak'' dedi.

İhalesi 200 bin YTL'ye yapılan Tatarhaniler Mezarlığı peyzaj işinin 2 ayda tamamlanacağını bildiren Miroğlu, Edirne'de bu yıl da tarihi mezarlıklar ve diğer eserlere yönelik çalışmaların devam edeceğin kaydetti.

Edirne Internet Gazetesi, 15.01.2007

EDİRNE'DE TARİHİ ÇEŞMELER GÜNYÜZÜNE ÇIKARILIYOR

 

Edirne Vali Yardımcısı Abdülkadir Yazıcı, Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından 114 çeşmenin envanterinin hazırlandığını, acil onarımı gereken 22 çeşmenin birlik tarafından onarıldığını kaydetti.

Yazıcı, aptığı açıklamada, Edirne'deki tarihi çeşmelerin onarılması ve sivil toplum kuruluşlarının desteğini alabilmek için toplantılar yapıldığını bildirdi. Bu çeşmelerin bir bölümünün sivil toplum örgütlerine ve Edirne Belediye Başkanlığına tamir ettirildiğini ifade eden Yazıcı, talimat üzerine Köylere Hizmet Götürme Birliğince 114 çeşmenin envanterinin hazırlandığını, acil onarım gereken 22 çeşmenin tespit edilerek birlik tarafından onarımı için Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na başvurulduğunu belirtti.

Yazıcı, birliğin talebinin kurulun 5-6 Ekim 2006 tarihli toplantısında kabul edilerek çeşmelerin onarım programına alındığını kaydetti.

Dertli Mustafa Çeşmesi'nin orijinalinin Gazimihal Camii önünde olduğunu belirten Yazıcı, yol genişlemesi nedeniyle yeni belediye binası önüne nakledilen ve bronz direkleri kaybolan çeşmenin yeniden düzenlenerek Valilik binası bahçesine nakledilmesinin düşünüldüğünü söyledi. Yazıcı, bununla ilgili onarım projesinin hazırlandığını, kurula sunulduğunu sözlerine ekledi.

Edirne Internet Gazetesi, 15.01.2007

KIRKLARELİ'NDE TARİHİ BİNA ÇÖKTÜ

 

Kırklareli'de, daha önceden konut olarak kullanıldığı belirtilen tarihi bina çöktü.

Edinilen bilgiye göre, Yayla Mahallesi'nde bulunan ve uzun süredir oturulmadığını bildirilen tarihi bina, bakımsızlıktan çöktü.

Mahalle sakinleri, çökme sırasında herhangi bir facia yaşanmamasının sevindirici olduğunu belirterek, ''Bu binalar koruma altına alınmadığı için can güvenliği açısından tehdit oluşturuyor. Mahallemiz kentin en eski mahallesi ve bu yüzden tarihi yapıtlar çok. Bu binalar uzun yıllardır yaşam savaşı veriyor ama her geçen gün de tehlike arz ediyor'' dediler.

Yetkililerin binaların tarihi eser özellikleri nedeniyle herhangi bir yapılanmaya gitmediklerini savunan vatandaşlar, geçen yıl aynı semtte çöken bir binada 1 çocuğun yaralandığını belirttiler.

Edirne Internet Gazetesi, 15.01.2007

ANAVARZA'NIN RESTORASYONUNA 300 BİN YTL ÖDENEK AYRILDI

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, tarihi mekanların restorasyonuna daha önceleri yılda 500 bin YTL kaynak aktarılırken kendi dönemlerinde bu rakamın 15-20 katına çıktığını, bu yıl ayrılan ödeneğin 9 milyon YTL olduğunu söyledi.

 

Bakan Koç, "Ören yerlerinin etrafındaki 10 evi kaldırmaya çalışsak 750 bin konut yapmamız gerekir." dedi. Bakan Koç, Anavarza Kalesi'nin restorasyonu için 300 bin YTL ödenek ayırdıklarını söyledi. Bakan Koç, bir dizi temaslarda bulunmak üzere Adana'nın Kozan İlçesi'ne geldi. Kozan'a gelmeden önce ilçeye 20 kilometre uzaklıktaki Anavarza Kalesi'nde incelemelerde bulunan Bakan Koç, kalenin hemen yanıdaki Dilekkaya Köyü'ne de giderek köylülerin sorunlarını dinledi. Kozan Kaymakamlığı'nı ziyaretinde Kaymakam Aydın Fetihoğlu'ndan ilçe hakkında bilgi alan Bakan Koç, Anavarza Kalesi'nin röleve projesinin çıkarılacağını ve buranın restorasyon çalışması için 300 bin YTL kaynak aktarılacağını söyledi.

 

Bayındırlık ve İskan İl Müdürü Hasan Şaybak'ın SİT alanındaki Dilekkaya köyündeki 39 evin yerine konut yapılarak köyün kaldırılacağını ve bunun için gerekli ilanın birkaç gün içinde asılacağını söylemesi üzerine Bakan Koç, "Burada 2007 yılı içinde kazı çalışması başlayacak. Bizden önce kültür varlıklarının kazı çalışması 500 bin YTL ayrılırken biz her yıl 9 milyon YTL ayırmaya başladık. Türkiye genelinde 75 bin ören yeri var. Bunların etrafındaki 10 evi kaldırmaya çalışsak 750 bin ev yapmamız gerekiyor. Biz sorunları çok büyük olmaktan çıkararak bakanlığa bir hareketlilik getirdik. İstanbul'daki saraylarda görev yapan sayısı 300'den 30'a kadar düşmüştü. Bin personel aldık." diye konuştu.

 

Adana bölgesinin kaleler bölgesi olduğuna vurgu yapan Bakan Koç, buradaki kaleleri kültür turizmine açacaklarını, Van'dan Adana'ya kadar yeniden bir destinasyon çalışması başlatacaklarını söyledi. Tarihi ören yerlerindeki envanter çalışmasının tamamlandığını ve bu çalışmanın kültür varlıklarına yeni değerler kattığını ifade eden Koç, "115 antik köprü olduğu söyleniyordu ama 206 tane çıktı. Bu tür çalışma kültür varlıkları sayısını artırdı. Anadolu kültürüne hizmet etmiş kişileri şimdi topluma tanıtacağız. Adana Kozan'da Karacaoğlan heykelini açıyoruz. Bu diğer illerde de devam edecek." şeklinde konuştu.

Zaman, Haber: Ali Akçoban, 15.01.2007

AYASOFYA İBADETE AÇILSIN KAMPANYASI

 

Konya Alperen Ocakları tarafından düzenlenen Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması ile ilgili imza kampanyası büyük ilgi görüyor. Zafer Alanı’na kurulan stantta vatandaşlar imza atarak, Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılması için destek oluyor. İmza kampanyasının önceki gün başlatıldığını dile getiren Konya Alperen Ocakları 2.Başkanı Serhan Tataroğlu, bugüne kadar 2 bini aşkın imza topladıklarını belirterek, bir hafta boyunca 20 bin imza toplamayı planladıklarını ifade etti. Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması ile ilgili düzenledikleri imza kampanyasına vatandaşların yoğun ilgisinin olduğunu belirten Tataroğlu, “Toplumun her kesiminden insan kampanyamıza katılıyor. Ecdadımız Fatih Sultan Mehmet tarafından cami olarak kullanılması vasiyet edilen Ayasofya, uzun yıllardır müze olarak kullanılıyor. Şimdi de bazı Bizans entrikaları ile kiliseye çevrilmek isteniyor” dedi.

Merhaba Gazetesi, 15.01.2007

MERSİN'DE TARİHE İLGİ ARTIYOR

 

Mersin Müze Müdürü Songül Ceylan Bala, tarihi ve ören yerleri açısından Mersin'in zengin bir il olduğunu, tanıtım ve benzeri faaliyetlerle daha fazla turist çekilebileceğini kaydetti.

 

Bala, yaptığı açıklamada, Mersin Müzesi ile bağlı ören yerlerini geçen yıl 73 bin 459 kişinin ziyaret ettiğini, en fazla ilginin Atatürk Evi'ne olduğunu vurguladı. Mersin Müzesini 15 bin 959, Atatürk Evi'ni 25 bin 199 kişinin ziyaret ettiğini belirten Bala, "Kızkalesi'ni 7 bin 228, Kanlı Divane ören yerini 18 bin 386 ve Gözne Kalesi'ni ise 6 bin 687 kişi gezdi. Geçen yıl, müze ve ören yerlerini, toplam 73 bin 459 kişi ziyaret etti" dedi. Bala, ziyaretlerden toplam 40 bin 785 YTL gelir sağlandığını kaydetti.

 

Mersin Müzesi binasının yetersiz kaldığını belirten Bala, şöyle devam etti: "Teşhir salonlarımız yetersiz olduğu için elimizdeki eserleri sergileyebilme imkanlarımız kısıtlı. Ancak bu sorunu ilettiğimiz Bakanlık yetkilileri sorunun kısa zaman içinde çözüleceğini bildirdi. Mersin Müzesi'nin ikinci sorunu ise aynı binada bulunduğu Kültür Merkezi'nin gölgesinde kalması. Bu nedenle kentte yaşayan birçok insan müzenin yerini bilmiyor. Bu nedenle ziyaretçi sayısı düşük kalıyor."

 

Özellikle Mersin Emniyet Müdürlüğünün çalışmalarıyla tarihi eser kaçakçılığının önlendiğini ifade eden Bala, geçen yıl 8 bin 15 eser satın alındığını, 54 eserin hibe yoluyla temin edildiğini, 109 eserin yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılarak müzeye kazandırıldığını sözlerine ekledi.

Trt/Haber, 15.01.2007

ASIRLIK ÇAM AĞAÇLARI KESİLDİ

 

Aydın Belediyesi şehrin akciğeri olan Aydın’ın en eski tarihi sokağındaki asırlık çam ağaçlarının bir kısmını kesti. Belediye görevlileri asırlık çam ağaçları keserken, mahalle sakinleri de ağaçların kesilmesine seyirci kaldı. Bazıları Başkan Ortekin için “Yeşili sevmiyor, yeşil düşmanı” derken, bazılarının ise kesilen ağaçları temizlik olarak algılaması dikkat çekti.


Aydın Belediyesi Park Bahçe İşleri Müdürlüğü’nün, Aydın’ın en eski yerleşim yeri ve Anıtlar Kurulu’nca 3. derece SİT alanı ilan edilen Köprülü Mahallesi Çankaya Caddesi’nde, asırlık çam ağaçlarının evlere zarar verdiği, tehlike yarattığı ve hırsızlara basamak olduğu gerekçesi ile kestiği öğrenildi.


Aydın’da “çamlı cadde” olarak da bilinen Çankaya Caddesi’ndeki oksijen deposu çam ağaçlarının kesimini mahalle sakinlerinden gelen talep ve Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün izni ile yapıldığı da edinilen bilgiler arasında. Yıllardır gölgesinden yararlanılan sokağa ayrı bir güzellik katan asırlık çam ağaçlarının kesilmesine tepkisiz kalan mahalle sakinleri, “Belediye Başkanı kestiriyorsa, biz ne diyebiliriz. Karşı çıksak kim dinleyecek. Zaten Başkan Ortekin yeşil düşmanı. Yeşili sevmiyor” derken, bazıları ise ağaçların tehlike oluşturduğu ve evleri kapattığı, hatta hırsızların evlere çıkmak için basamak olarak kullandığı belirtildi. Ancak Çankaya Caddesi’nin bir alt sokağında bulunan Efeler Polis Merkezi’nden edinilen bilgiye göre, son bir yıl içinde bu caddede iddia edildiğinin aksine hiçbir hırsızlık olayının meydana gelmedi.

Aydın Denge, 15.01.2007

TARİHİ ŞİREHAN VE YEMİŞHAN OTEL OLACAK

 

Gaziantep’teki Rönesans Alışveriş Merkezleri’ni yapan Rönesans’ın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kamil Yanıkömeroğlu, tarihi Şirehan ve Yemişhan'ın 5 yıldızlı 80 odalı butik otele dönüştürüleceğini söyledi.

 

Tesislerin etrafına ticaret alanları ekleneceğini, burada 28 dükkan, 1 hipermarket, 1 banka, 3 büyük mağaza ve 1 kafenin yer alacağını açıklayan Yanıkömeroğlu, 18 milyon YTL değerindeki projeyi bir yıl içinde tamamlamayı planladıklarını belirtti. Yanıkömeroğlu, ''Burası, Gaziantep'in yanı sıra Ortadoğu'nun ticaret ve turizm merkezi olacak'' dedi.

Turizm Gazetesi, 15.01.2007

YÖRÜK ALİ EFE'NİN EVİ KADERİNE TERK EDİLDİ

 

Milli Mücadele kahramanlarından ve Aydın'ın Simgesi Yörük Ali Efe'nin Sultanhisar Kavaklı Köyü'ndeki evi yapılan restorasyon çalışmasının 4. yılında yeniden harabeye döndü. Yaklaşık 4 yıl önce milyonlarca para harcanarak yenilenen eve ne bakan var ne de ziyaret eden kimse. Aynı zamanda kapıları da açık olan tarihi mekanda sergilenen Efe'ye ait asırlık eşyalar olası bir hırsızlık olayına karşı da korumasız durumda bırakılıyor. Devletin kaynaklarının bu şekilde israf edildiğini belirten Yörük Ali Efe'nin hemşerileri olan Kavaklı Köyü sakinleri ise yetkililerin tarihi binayı ve içerisinde sergilenen Efe'ye ait eşyaları korumasını istediler.


Bilindiği gibi Kurtuluş savaşında düşman işgaline karşı ilk sivil direnişi müfrezesiyle birlikte gerçekleştiren Yörük Ali Efe'nin doğduğu köy olan Kavaklı köyü, kültürel ve tarihi dokusunun korunması amacıyla İlçe Turizm Tanıtım Konseyinin 30 Aralık 2004 tarihli toplantısında alınan kararla koruma altına alınmış, ve Köyde bulunan Efe'nin evi de uzun uğraşlar ve milyarlarca liralık harcama sonucu restore edilmişti. 1886 doğumlu olan Yörük Ali Efe 25 Eylül 1951'de hayatını kaybetmiş ve ölümünden 54 yıl sonra doğduğu evi restore edilerek ziyarete açılmıştı.
Yörük Ali Efe'nin evinin ve eşyalarının korunmasını isteyen Kavaklı Köyü sakinleri, köyün simgelerinden biri olan Yörük Ali Efe'nin evinin son aylarda tamamen kaderine terk edildiğini söylediler. Köylüler kendi imkanlarıyla evi korumaya çalıştıklarını fakat eşyaların çürümesine engel olmadıklarını belirterek, "milyonlarca para harcanarak restore edilen ev için ne gelen ver, nede giden, evin kapıları herkese açık. İçerde bulunan baş efemize ait eşyalarda hiç korumasız çürümeye yüz tutmuş durumda. Bu durumda çok rahatsızız. Yetkililerin bu duruma el atmasını istiyoruz" diyerek yardım talep ettiler.

Aydın Denge, 15.01.2007

ANADOLU İLE ORTA ASYA ARASINDAKİ BAĞI GÖSTEREN 3 BİN YILLIK MEZAR BULUNDU

 

Anadolu'da ilk kez, insan, at ve köpeğin yan yana gömüldüğü bir mezar ortaya çıkarıldı. Kuzeydoğu Anadolu'da bulunan mezarın Anadolu ile Orta Asya'nın bağlarının en az üç bin yıl öncesine dayandığının en önemli bulgularından biri olduğuna dikkat çekildi.

 

Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alparslan Ceylan, 'Türk Dünyası Yüzey Araştırmaları Projesi' kapsamında sürdürülen çalışmalar kapsamında Kuzeydoğu Anadolu'da ortaya çıkarılan insan, at ve köpeğin yer aldığı mezarın ilk belirlemelere göre MÖ 2-1 binli yıllara ait olduğunu belirtti. Mezarın kesin tarihini belirlemek için çalışmaların sürdüğünü kaydeden Ceylan, insan, at ve köpeğin aynı mezarda yer almasının Orta Asya geleneği olduğunu kaydetti. Ceylan, bu tür mezarların Orta Asya ve Kırım bölgesinde çok sayıda bulunduğunu ifade ederek, şunları söyledi: "Anadolu'da bu tip bir mezar ilk defa ortaya çıkarıldı. Kaçak kazı yapanlar tarafından talan edilmeye çalışılan tarihi mezarlıklar arasında tespit ettiğimiz mezar, Orta Asya ile Anadolu'nun bağlarının binlerce yıl öncesine dayandığını gösteriyor. Bu mezar Türk kurgan geleneği ile örtüşmekte." Atatürk Üniversitesi tarafından 1998'de başlanan Doğu Anadolu Yüzey Araştırma Projesi'nin, Türk Dünyası Yüzey Araştırma Projesi'ne dönüştürülerek genişletildiğini anlatan Ceylan, "Anadolu'nun, Türk vatanı oluşu, bilinenden çok eskiye uzanıyor. Anadolu tarihi yeniden yazılmalı. Türkiye, Gürcistan, İran, Azerbaycan ve Kazakistan'da yürüttüğümüz bilimsel yüzey araştırma çalışmalarını bu yıl Kırgızistan'da da sürdüreceğiz." diye konuştu.

 

Ceylan, Türk ve Anadolu tarihi açısından çok önemli olan proje kapsamında geçtiğimiz yıllarda Erzurum'un Karayazı ilçesi Cunni Mağarası'nda mağara resimlerinin bulunduğunu da hatırlattı.

Zaman, 15.01.2007

SÜMEROLOG MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ'A 'MESLEK HİZMET ÖDÜLÜ'

 

Türkiye'de, 'canlı tarih' olarak anılan, 93 yaşındaki Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ'a, Adana Tepebağ Rotary Kulübü 'Meslek Hizmet Ödülü' verdi. Sümerolog Çığ, Adana'da düzenlenen törende, kürsüye davet edildikten sonra öz geçmişinin okunacağı anons edilince, bunun çok uzun süreceğini belirterek, sandalye istedi. Doğumundan, eğitimine, yazdığı kitaplara ve aldığı ödüllere kadar tüm yaşantısı satır başlarıyla anlatılan Çığ, ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşmada, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu yıllardan günümüze yaşadığı değişimlere dikkati çekti.

 

Türkiye'nin geçirdiği evreleri anlatırken, bunun kıymetinin bilinmesi, Atatürk'ün çok iyi tanınması ve anlanması gerektiğini belirten Çığ, şunları söyledi: "1933 yılında ilkokul öğretmenliği yapıyordum. O yıllarda devrimlerimiz bitmişti. Yazımız değişmiş, takvimimiz, ölçülerimiz değişmişti. Amerikalı bir gazeteci bana 'Siz çok büyük bir milletsiniz. Biz 20 yıldır ölçülerimizi bile değiştiremiyoruz, ama siz çok kısa sürede birçok şeyi değiştirdiniz' demişti. "Geçmişte heykel yapmak bile suç sayılırken, çalgı nedir bilinmezken, bugün ünlü heykeltıraşlar, yurt dışında Türkiye'yi başarıyla temsil eden müzisyenler ve sanatçılar bulunduğunu ifade eden Çığ, "Bu memleket için herkes elinden geleni yapmalı. Ben de elimden geleni yapmaya çalışıyorum" dedi.

Birgün, 14.01.2007

HASANKEYF BİLİM KURULU'NU BEKLİYOR

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, baraj suları altında kalacak Hasankeyfin, Dünya Mirası Listesi'ne alınması taleplerinin, bilim kurulunun çalışmalarını tamamlamasının ardından değerlendirileceğini bildirdi.

 

Bakan Koç, Anavatan Partisi Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'ın, Ilısu Barajı suları altında kalacak 12 bin yıllık uygarlığın ve kültürün başkenti Hasankeyf in, Dünya Miras Listesi'ne alınmasına ilişkin soru önergesini cevaplandırdı. Dünya Miras Sözleşmesi uyarınca taraf ülkelerin, Dünya Mirası Listesi'ne aday göstermek istedikleri varlıkları içeren geçici listeyi, Dünya Miras Komitesi'ne iletmekle yükümlü olduğunu belirten Atilla Koç, bu doğrultuda hazırlanan ve 2000 yılında komiteye sunulan geçici listede, Hasankeyfin bulunmadığını bildirdi. Koç, kararın oluşturulan bilim kurulunun değerlendirmesinden sonra açıklanacağını belirtti.

Birgün, 14.01.2007



CHESTER'DAKİ ROMA TİYATROSU'NDA YENİ KEŞİFLER

 

Chester’da bulunan Roma tiyatrosunun aslında Akdeniz’de görülen benzerleri gibi iki katlı, çok büyük bir yapı olduğu ve daha eski bir tiyatronun üstüne inşa edildiği anlaşıldı. Bu yeni teoriler Chester’da 17-18 Şubat tarihlerinde yapılacak olan 1. Uluslararası Amfitiyatro Konferansı’nda kapsamlı olarak tartışılacak. Chester’daki kazıların başkanı Dan Garner yeni araştırmaların sonuçları hakkında şunları söyledi: “Üç yıldır süren araştırmaların sonuçlarına göre, bu tiyatro hakkındaki yorumların çoğu baştan kaleme alınmak zorunda.”

 

Yeni kazılarda, tiyatro çevresine eşit aralıklarla dağılmış sekiz “vomitoria” (giriş - çıkış tüneli) kalıntısı bulundu. Bu tünellerin bağlantısı olan merdivenler ise yapının orijinalde iki katlı olduğunun bir ispatı. Chester Tiyatrosu, İngiltere’de bu özelliğe sahip yegane tiyatro. Asıl önemli sorun ise, böylesi bir yapının, tarihçilerin Roma Dönemi Chester şehrine bakışlarını değiştirmek zorunda bırakması. Dan Garner “Burada yaşayan birçok varlıklı insan bulunduğu artık kesin gibi. Ama hala buranın bir askeri yerleşim mi, yoksa sivil bir şehir mi olduğuna emin değiliz” demekte. Tiyatronun yaklaşık 8-10.000 kişilik bir oturma kapasitesi olduğu tahmin edilmekte. Bu da yerleşimde sivil halk bulunduğunun bir belirtisi olabilir. Tiyatro, MS 2. yüzyılda, büyük olasılıkla 193-211 arası hüküm süren ve York’daki savaş sırasında ölen İmparator Septimus Severus döneminde inşa edilmiş.

24 Hour Museum, Haber: Graham Spicer, 09.01.2007

TARİHİ ESER SATACAKLARDI

 

Muğla'nın Milas İlçesi'nde düzenlenen tarihi eser operasyonunda Roma dönemine ait eserleri satmaya çalışan 2 kişi jandarma tarafından yakalandı, yakalanan 2 kişi tutuklanarak cezaevine konuldu.

Denizli'den Milas'a ellerinde bulundurdukları Roma dönemine ait tarihi eserleri satmak için geldikleri iddia edilen Selahattin T. (52) ve Gürsel Ö. (46) ile sivil jandarma ekipleri alıcı gibi temasa geçti. Tarihi eser pazarlığı bittiği anda yapılan operasyonda 2 zanlı jandarma ekipleri tarafından suçüstü yakalandı.


Zanlılara ait otomobilde yapılan aramada, Roma dönemine ait o 4 adet sikke, 4 adet kandil, tunç devrine ait 3 adet tabak ele geçirildi. Aramada bulunan 1 adet tabanca ve tabancaya ait 10 adet mermiye de el konuldu.

Gözaltına zanlılar Selahattin T. (52) ve Gürsel Ö. (46) ifadelerinin ardından çıkarıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Tutuklanan zanlılardan Selahattin T. (52)'nin 19 ayrı suçtan sabıkalı olduğu da bildirildi.

Haber Ekspres, 14.01.2007

İŞTE 2500 YILLIK ANTİK KAPININ HALİ

 

Bodrum'daki antik Myndos Kapısı ve harabelerinin bulunduğu arazi yıllardır otopark olarak kullanılıyor. Harabelerin ortasından yol geçti, sütunlar kırıldı, surlar ve mezarlar tahrip edildi, alkoliklerin mekanı oldu.

 

 

Bodrum Eskiçeşme Mahallesi Büyük İskender Caddesi'ndeki 7 dönüm alana yayılan Myndos Kapısı ve harabeleri altı yıl önce, başkanlığını Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu'nun yaptığı kazı ekibi tarafından günışığına çıkarılarak restore edildi. Bekçi ya da bir başka sorumlunun görevlendirilmediği tarihi alan, kısa sürede mezbeleliğe döndü. Antik kapı, surlar ve mezarlar tahrip edildi. Sur kuleleri tuvalet olarak kullanılmaya başlandı. Antik harabelerin ortasından geçen traktör yolunu kullanan kamyonlar ve ağır araçlar nedeniyle birçok sütun kırılarak parçalandı. Harabelerin içine, lüks bir otelin LPG tankları yerleştirildi. Otelin ve harabeleri işgal eden otopark işletmesinin, Bodrum Müze Müdürlüğü'ne tek kuruş ödeme yapmadan geniş araziyi yıllardır bedava kullandığı ortaya çıktı. Seyahat acenteleri, evsizlerin, alkoliklerin barınma alanı olan harabeleri gezi programından çıkardı. Bodrum Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız, "Dünyanın en güzel eserlerinin yer aldığı harabeler kaderine terk edildi. Bakanlığa rapor gönderdim. Otopark olarak kullanılan yerdeki araçların boşaltılması için kaymakamlık ve emniyetle görüşmelerimiz devam ediyor. Araç parkını ve otelin LPG tank depolarını oradan kaldıracağız" dedi.

 

Harabelerin ortasına lüks bir otelin dev LPG tanklarının bulunduğu depo yapıldı. Ayrıca arazi yıllardan beri otopark olarak kullanılıyor.

Vatan, 14.01.2007

"ÜÇ TOYNAKLI ATI GÖREN YARADILIŞÇILAR KUDURACAK"

 

13 yıl önce, Sivas’ın Halimhanı ve Hayranlı köylerinin yakınlarında 50 kilometrekarelik bir alan Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Erksin Güleç’in çok ilgisini çekti.

Çünkü elindeki haritalar ve uydu fotoğrafları burada fosillerin bulunduğunu gösteriyordu. 8-9 milyon yıl öncesine ait insan atalarının fosillerini bulmak için, 15 kişilik bir ekiple kazmaya başladı. Tespit ettiği 70 noktanın ikisini kazmayı yeni bitirdi. Birçok hayvan fosili buldu: Zürafa, hipparion adı verilen üç toynaklı at, antilop, keçi, sincap ve fare. Bu fosiller Anadolu’da milyonlarca yıl öncesinde nasıl bir yaşam alanı olduğunu ve hayvanların nasıl bir evrim geçirdiğini gösteriyor. Devlet Bakanı ve Sivas milletvekili Abdüllatif Şener’in de desteklediği ve merakla izlediği bu kazıda, Time Dergisi’nin 2001’de dünyanın en iyileri arasında saydığı antropolog Tim White’ın rolü neydi? Sivas’tan çıkarılan fosiller Yaradılış’a inananları kızdıracak mı? Evrim teorisinde eksik halka kaldı mı? Prof. Dr. Erksin Güleç’i Ankara’daki laboratuvarında ziyaret edip sorduk.






Sivas’taki alanları kazmaya başladığınızda beklentiniz neydi?
- Uzmanlık alanım primatoloji (maymunları, kuyruksuz büyük maymun ve insanları içeren takımı inceler) ve insanın evrimi. O yüzden bu kazıya insanın atasının atasını bulma umuduyla başladım. İlk hayvan fosillerini bulduktan sonra MTA’yla Türkiye’deki omurgalı fosil yataklarının araştırılması projesini başlattık. Sivas kazısı, 13 yıl bu proje kapsamında yürütüldü.

Ne fosili buldunuz kazıda?
- Gergedan, at, öküzgiller grubuna giren antilop, keçi ve koyun, zürafa, sırtlan, fare, sincap...

Primat ararken gergedan ve at bulmak sizde hüsran yarattı mı?
- 70 kazı alanı tespit ettik ama sadece ikisini kazabildik. Yani potansiyel olarak hálá oralarda primat bulmayı umuyorum. Çünkü o dönemde kuzey yarımkürede bol miktarda primat var. Zaten 1970’lerde hocam Fikret Ozansoy bizim hayvan fosilleriyle yaşıt bir primat bulmuştu Ankara yakınlarında. İsmini de Ankara Maymunu koymuştu.

Bu fosillere baktığımızda hayvan evrimiyle ilgili ne söyleyebiliyoruz?
- Büyük değişiklikler var. Atın evrimi net şekilde görülüyor. Beş toynaktan tek toynaklı hale geldiklerini biliyorduk. Üç toynaklı hipparion denilen atı bulduk. Çenesi bugünkü attan daha küçük, ebatları da bir Pony (Midilli atı) kadar. Ama ondan daha zayıf, narin. Ağaç filizleri yiyor. Gergedanda çok değişim yok. Zürafanın boynu bugünküne göre çok daha kısa.

Buna nasıl bir açıklama getiriyorsunuz? O zamanlar ağaçlar mı kısaydı?
- O dönemde bitki örtüsü zengin olduğu için beslenmesi daha kolaydı muhtemelen, boynunun uzun olması gerekmiyordu.

9 milyon yıl önce Anadolu’nun iklimi bitki örtüsü nasıldı?
- Bütün faunaya baktığımızda atların hakim olduğunu gösteriyor. Bu da çok fazla ağacın bulunmadığı geniş bir alanın işareti. Çok yağış varmış Anadolu’da. Neredeyse tropikal iklime yakın. Fosillere bakarak Sivas’ın çok yeşil bir yer olduğu sonucu çıkıyor. Bu iklim tipi 5 milyon yıl önceye kadar devam ediyor, sonra kuraklık başlıyor.

Bu hayvanların Anadolu’da yaşadığını biliyor muyduk yoksa bu kazı sayesinde mi öğrenmiş olduk?
- Bu kadar çeşitli atların varlığını, üç toynaklı atın Anadolu’da yaşadığını bilmiyorduk, bu kazıyla öğrendik. Bir de daha önce bu kadar eksiksiz bir at fosili bulunmamıştı. Bu çok şoke edici.

Nasıl bütün halinde kalmış?
- Yağışın çok etkisi var. Bir organizma öldüğünde kısa zamanda havayla teması kesilip toprak altına girerse korunur. Bir de bünyesine mineral alması lazım ki sertleşsin. Bu da yağmur suları sayesinde olmuş. Ama sel olduğunu düşünmüyorum çünkü fosillerin hepsi bir yerdeydi yani savrulmamış ve parçalanmamışlardı.

Bu kazı sonuçları evrim teorisinde nereye oturuyor?
- Hominoid’lerden (kuyruksuz maymunlar) hominid’lere (insansılar ve insanı içeren aile) uzanan evrim sürecinde dünyanın iklimi, bitki örtüsü, hayvan örtüsünün nasıl olduğunu öğreniyoruz. Daha önce Ankara’nın doğusunda çalışma yapılmamıştı, bu bölgeyi öğrendik.

Bu kazıya yabancı paleontologların tepkisi ne oldu?
- Kazının sonuçları yabancıların çok ilgisini çekiyor çünkü fosiller çok iyi halde, bir bütün olarak çıkarıldı. Hayvanların boyunu ölçmek çok kolay.

Mesela Etiyopya’daki büyük kazıları yapan antropolog Tim White’a bulduklarınızı gösterdiniz mi?
- Elbette haberi var, çünkü bu alanı bulan da o. Tim yakın dostum. Berkeley Üniversitesi’ndeki ekibiyle Revealing Hominid Origins Initiation (RHOI) projesini yürütüyoruz. Yani insanın ilk atasının (hominid) kökenlerini araştırıyoruz. Sivas’taki kazı o projenin de bir parçası.

Abdüllatif Şener’in bu kazıya ilgisi nereden geliyor? Sivas milletvekili olduğu için mi?
- Evet, Sivas’taki her şeyle ilgileniyor, destek oluyor. Ama bu konuyu çok merak ediyor. Antropoloji kitapları okuyor. Sivas’a bir müze yaptırılıyor. Bu fosiller için orada büyük bölüm ayrılacak. Yani Abdüllatif Bey diğerlerinden çok farklı. Çok takdir ediyorum.

Evrim teorisine karşı cansiperane savaş veren Adnan Hoca ekibi ve yaradılışçılar bu kazının sonuçlarından rahatsız olabilir mi?
- Vallahi, birçok kez tezlerime atıfta bulundu Adnan Hoca. Ama ben onu nasıl ciddiye alıp cevap vereyim. Benim için kör dövüşü olurdu. İşte şimdi üç toynaklı atı gösteriyoruz onlara! Rahatsız olacaklar tabii ki. Eğer yaradılış teorisi doğruysa üç toynaklı at nereden çıkıyor? Şimdi neden tek toynağı var atların? Bence yaradılışçılar kuduracak! Buluntularımız olağanüstü, çünkü en sıradan kişinin anlaması ve evrimi görebilmesi mümkün.

Bir ankete göre Türkiye’deki biyoloji ve fen öğretmenlerinin yarısından fazlası evrim kuramını ya tam olarak ya da hiç benimsemiyor. Bu sizce tedirgin edici mi?
- Sinir bozucu! Eski eşim Cengiz Güleç, DSP milletvekiliydi. Zamanın milli eğitim bakanına evrim teorisinin ders kitaplarına kapsamlı şekilde girmesi gerektiğini anlatmaya çalışmış, başaramamıştım. Şimdiki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e anlatmak iyice zor olur herhalde. Öğrencilerime bir araştırma yaptırttım, ders kitaplarında evrimin nasıl üstünkörü, bir cümleyle anlatıldığını gördük. Lise yıllarımda evrimle ilgili pek çok şey bilirdik, çünkü anlatılırdı. Müthiş bir gerileme ve cehalet içindeyiz. Dolayısıyla, herkes Adnan Hoca’nın dağıttığı saçma sapan metinlere inanıyor. Hocam Fikret Ozansoy vefatından önce vasiyet gibi bir mektup yazmıştı: "Evrimsel jeoloji ve pozitif bilimler öğretilmeden bu memleket adam olmaz. Bunun için çabalamalısın."

Şu anda insanın kökeni Afrika’dır diyebiliyor muyuz?
- Kesinlikle. Etiyopya’daki kazılarda ilk insanın fosilleri bulundu. Etiyopya’nın özelliği 6.5 milyon yıldan günümüze kadar insanın evrimini aynı çökellerde takip edebilmeniz. Zaten oradaki kazıları yürüten Tim White, 3-4 yıl sonra bulduklarıyla ilgili bir harita yayınlayacak. O zaman kimsenin evrim teorisine karşı söyleyecek sözü kalmayacak.

İnsan türü neden dünyaya Afrika’dan yayılmış?
- Evrimi kavramak için insanın göç yolunu bilmek lazım. Afrika’nın ekolojik yapısı uygundu. Kıta hareketleriyle Arabistan ve Avrasya ile birleşti. İlk göç kuzeye doğruydu. 9 ila 16 milyon öncesine ait hominoid fosillerine kuzeyde çok rastlandı. Kuzeydeki iklim koşulları değişip, zekasıyla doğaya adapte olamayınca Afrika’ya geri dönmüşler.

İnsan evriminde Anadolu önemli bir durak mı?
- Evet, çünkü Afrika’dan kuzeye giderken Anadolu’ya uğruyor. Kanıtı, Gürcistan’da bulunan 1.8 milyon yıl öncesinin ilk insan fosilleri. Güneyden gelip, Anadolu’yu geçip, Gürcistan’a ulaşmışlar. Anadolu’nun birçok yerinde bulduğumuz taş aletler de bunu gösteriyor. Kuzeydekilerle Afrika arasındaki bağlantıyı kurmak için Anadolu’yu çözmemiz gerekiyor. Bu yüzden birçok önemli bilim adamı Anadolu’yla ilgileniyor.

21. yüzyılın insan evrimiyle ilgili en büyük buluntusu nedir, Lucy mi?
- Hayır. Yanlış izlenimin nedeni Lucy’yi bulan bilim adamı Don Johanson’ın çok medyatik olması. Dünyayı dolaşıp seminer verir, boş zamanlarında opera şarkıları söyler. İlginç bir karakterdir. 1994’te yine Afrika’da, Lucy’den daha eksiksiz, daha eski (4.2 milyon yıllık) bir iskelet bulundu.

Evrim teorisiyle ilgili eksik halka kaldı mı?
- Hemen hemen kalmadı. 1990’lardan itibaren o kadar çok parça bulundu ki, her biri bir eksiği tamamladı. Tim White evrimi çözdüğünü söylüyor. Bence haklı. Bulgulardan evrimi takip edebiliyoruz: Dik yürümeye uyum, beynin gelişmesi, aletlerin yapımı... Hepsini biliyoruz. Ancak süreç tek çizgiden oluşan kronolojik harita değil, dallı budaklı bir harita.

Peki yaradılışçıların tutunacağı ne kaldı?
- Cehalet tabii ki. Yaradılışın teorisi mi olur? Bu bir inanç meselesi. İnanırsın ya da inanmazsın. Bush’un desteklediği Akıllı Tasarım da çok saçma. Bütün bunlar Tanrı’yı küçümsemek. İnsanda bulduğunuz proteini çok ilkel canlıda da bulabiliyorsunuz. Tanrı bu kadar altyapısız mı? Akıllı Tasarım gerçek olsa insanın çok farklı, üstün yapısı olması gerekmez miydi?

Kazı alanını nasıl seçiyorsunuz?
- Önce dönem seçmelisiniz. Ben orta ve geç miyosen dönemlerine, yani 14 milyon yıl öncesinden günümüze uzanan süreci araştırıyorum. MTA, 1935’ten bu yana Türkiye’nin jeolojik yapısını araştırıp, çökellerin haritasını çıkarıyor. Bu haritaya bakar, sonra uydu ve hava fotoğraflarını inceleriz. Fotoğraf analizini Fulbright bursuyla gittiğim Berkeley Üniversitesi’nde öğrenmiştim. Sivas Halimhanı ve Hayranlı’daki çökelleri bu sayede bulduk.

Uydu fotoğrafı yeraltındaki fosille ilgili nasıl ipucu veriyor?
- Yüzey ve eğimle ilgili bilgi veriyor. Bizim için önemli olan bu. Yüzeyde aşınma olacak ki fosiller ortaya çıksın. Üstünde bitki örtüsü bulunan ya da dağın tepesindeki alanı kazmak imkansıza yakındır. Uydu fotoğrafındaki bilgiyi karayolu haritasıyla birleştirip kazı alanını belirleriz. Yeri seçtikten sonra kilometrekare başı kazmaya başlarız.

Hürriyet Pazar, 14.01.2007

BEYAZIT KULESİ İÜ'NİN OLDU

 

Maliye Bakanlığı, 1829’da yangın gözetleme kulesi olarak inşa edilen ve bugüne kadar İstanbul İtfaiyesi tarafından kullanılan Beyazıt Kulesi’ni, İstanbul Üniversitesi Merkez Kampusu’nun tarihi dokusunu tamamlayan bir yapı olması ve zaman zaman meydana gelen öğrenci olaylarının denetimini güçleştirmesi gerekçeleriyle İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne devretti.

Bakanlığın geçen eylül ayında aldığı bu kararla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kuleyi turizme açma projesi de rafa kalkmış oldu. Üniversite yetkilileri, devir işlemlerinin devam ettiğini belirterek, kulenin hangi amaçla kullanılacağı yönünde bir açıklama yapmadılar.

Hürriyet, Haber: Hasan Ay, 14.01.2007

ÜNLÜ TÜRK DENİZCİSİNİN TÜRBESİ İÇİN KAMPANYA

 

Turgut Reis’in Trablusgarp’taki mezarı ve türbesinin harabeye döndüğünü öğrenen dış ilişkiler uzmanı ve tiyatro oyuncusu Onur Tanış (28), üç yıl önce Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvurdu, bir heyetin giderek incelemelerde bulunmasını sağladı.

Dış İlişkiler ve AB Koordinasyon Daire Başkan Vekili Mesut Özbek, Tanış’a gönderdiği yazıyla, ünlü denizcinin mezarı ve türbesinin Libya’da konut projesinde büyük yatırımları olan Türk firması TML İnşaat ve Yapı A.Ş., tarafından restore edilerek, koruma altına alınacağını belirtti.

 

 

Yazıda, Trablusgarp’ta 20 yıldır bakımsız halde kalan türbenin oradaki külliyede yer alması, kent hafızasında önemli bir yer tutması ve varlığımızın bir göstergesi olması nedeniyle taşınmasının uygun olmadığına da değinildi.

Tanış, ünlü denizcinin mezarının doğduğu ve torunlarının yaşadığı Bodrum’un Turgutreis Beldesi’ne bağlı Karabağlar Köyü’ne getirilmesi için imza kampanyası başlattı.

Hürriyet Ege, Haber: Yaşar Anter, 14.01.2007

İLAHİ KOMEDYA DEĞİL BİLGİSAYAR GERÇEĞİ

 

İtalyan şair Dante Alighieri’nin burnunun sanıldığından daha sivri ve kemerli olduğu ortaya çıktı. 1920’de Dante’nin kemiklerinin ölçüsünü alan ve fotoğraflarını çeken bilimadamı Fabio Frassetto’nun notlarından yola çıkan bilimadamları bilgisayar teknolojisi yardımıyla ünlü şairin yüzünü yeniden canlandırdı.

Ekibiyle birlikte çalışmayı yürüten Pisa Üniversitesi antropologlarından Prof. Francesco Mallegni, La Repubblica Gazetesi’ne 1265-1321 yılları arasında yaşayan Floransalı şair Dante’nin portrelerinin, bir başka şair Boccacio’nun tasvirlerinden yola çıkılarak resmedildiğini, dolayısıyla çok da gerçeği yansıtmadığını belirtti ve "İlahi Komedya"nın yazarının yüzünün, Boccacio tarafından uzun, kemerli burunlu, güçlü çene yapılı, düşünceli ve melankolik ifadeli olarak tasvir edildiğini ifade etti. Daha sonra ressam Rafael tarafından Dante’ye daha da sert hatlı bir yüz atfedildiğini belirten antropolog Mallegni, Dante’nin gerçek yüzünü ortaya çıkarma çalışmalarının 1920’lerde başladığını anlattı, Yüzü yıpranmış görünürdü. Kötü şansın ve üzüntülerin dünyasında yaşamış bir adamdı. Bir insandı" dedi.






Şairin gerçek yüzünü bulabilmek için, kendisinden önce araştırmalara başlayan bir meslektaşının yeniden oluşturduğu kafatasına çene ekleyerek yeni bir kafatası elde ettiğini ve bu yeni kafatasıyla bilgisayar uzmanlarının yanı sıra ölen kişilerin yüzlerini yeniden canladırma uzmanlarının yardımıyla da Dante’nin gerçek yüzünün ortaya çıkarıldığını belirten Mallegni, yanılma payının da yüzde 5 olduğunu sözlerine ekledi.





Floransa'da asil ve köklü bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Asıl adı "Durante"yi kısaltarak Dante’yi kullandı. Dante daha 24 yaşında, 1289’da, Floransa’lı Guelf şövalyeleri ile birlikte, Campaldino’da, Azzero’lu Ghibell’in yandaşlarına karşı savaştı. Meclis üyesi olarak, Floransa’nın ileri gelenleri arasında yer alan Dante’nin Papa 8. Boniface’nin muhalefete başlamasıyla, kaderi bir anda değişti. Önce yolsuzluk yapmakla suçlandı, yakılarak idama cezasına çarptırıldı, ardından sürgün edildi. Bundan sonra sıkıntılı bir yaşam süren Dante, 1321 yılında yokluk içinde Ravenna’da öldü. Dante, 1285 yılında Gemma Donati ile evlendi. Ancak en büyük aşkı Beatrice’ydi.





En bilinen eseri, ahirete yapılan bir yolculuğu anlattığı İlahi Komedya’dır. Dünya edebiyat tarihinin en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilmekle birlikte, modern İtalyanca’nın da temelini oluşturur. "Yeni Hayat", Dante’nin 31 şiirini, bu şiirlerin hangi nedenlerle yazıldığına ilişkin açıklamalarını ve şiirlerin yapısal çözümlemelerini içeren bir düzyazı-şiir çalışmasıdır. "Monarşi", "Su ve toprak sorunu" ve "Egloge" diğer eserleri arasında yer alır.

Hürriyet, 14.01.2007

"DÜĞÜMÜN SON HALKASI"

 

İmparatorluk günlerinin görkemli evlerinde nasıl halılar kullanılırdı? Dolmabahçe Sarayı'nda açılan "Düğümün Son Halkası: Osmanlı Saralı haliları" sergisi, saray ve köşklerdeki halıları bir araya getirdi. Serginin koordinatörü Ayşe Fazlıoğlu anlatıyor.

 

10 Şubat'ta bitecek sergide Sultan Reşad'a Çanakkale Zaferi'nden duyulan sevincin anısına hediye edilmiş ipek bir duvar halısı bulunuyor. Ayrıca cumhuriyetin ilanından sonra Yunanistan'ın hediyesi olan, üzerine Atatürk'ün portresinin dokunduğu bir halı da var.





Saray halılarının diğer halılardan farkı nedir?
Halıların tasarımı ve motifleri saray için özel olarak saray nakkaşları tarafından belirlenir. İpek görünümlü ince halılardır. Ayrıca odanın dekorasyonuyla uyum içindedir halılar. Yani tavan süslemesi, koltuktaki ufak bir detayı halıda görürsünüz. Bir de saray halılarının boyutları çok büyüktür. 30 metrekarelik bir halı orta, 70-130 metrekare arasındakilerse büyük boydur.

Renk ve motif yönünden?
Renklerde bilinenin aksine pastel tonlar ağırlıklıdır. Krem rengi çok kullanılır. Büyük taban halılarına kırmızı tonlar da hakimdir. Halılarda sonsuzluk prensibi ve natüralizm görülür. Ağaç ve ötücü kuş motifleri ağırlıklıdır. Örneğin selvi ağacı çok vardır. Çünkü sonsuz yaşamı simgeler.

Sergideki halıları nasıl seçtiniz?
Toplam 57 halı var. Bunlar Dolmabahçe, Beylerbeyi Sarayı, Küçüksu ve Ihlamur Kasrı, Yıldız Şale Köşkü'nden getirildi. Farklı yörelerden olmasına özen gösterdik. Hereke halıları, yöresel Kula, Gördes ve Sivas seccadeleri ve duvar halıları var. Ayrıca çok kıymetli İran ve Fransız Albuson halıları var. Farklı kompozisyon, üslup ve cinsleri ön plana çıkardık.

Saray dekorasyonunda genelde ilk tercih Türk halıları yönünde mi olmuş?
Hereke Fabrikası kurulmadan önce saray için Sivas, Gördes ve Uşak'tan halılar getirtiliyordu. Ayrıca Fransa, İngiltere ve İran'da da özel olarak dokunuyor. Fabrika 1891'de kurulunca tüm saray ve köşklerin halıları burada üretiliyor; Türk ve Hereke halıları öne çıkıyor.

Özellikle Avrupa ressamlarının, tablolarında Türk halı motiflerinden etkilendikleri biliniyor. Türk halısını dünya çapında değerli kılan ne?
Halıcılığa ilk MÖ 4'üncü yüzyılda Orta Asya'da rastlandı. Şamanizmde ölüler halılara sarılırdı. Zaten çadırlarda ve birçok eşyada dokumaya rastlanır. Avrupa'da 15'inci yüzyılda bile halı çok büyük bir lüks. Sadece kilise töreninde ayak basılmayacak yerlerde kullanılırdı. Sonuç olarak halı Türklerde yaşamın vazgeçilmez bir parçası, bu yüzden gelişiminde ve yayılmasında Anadolu kültürünün payı büyük.






En gözde halı hangisi?
Aslında birçok halı var ama Sultan Abdülhamid'e özel olarak hediye edilmiş halıyı sayabilirim. Bunun özelliği üzerindeki külfi yazının tasarım. Çünkü kusursuz. Bunu bir Osmanlı aydını olan gazeteci Ebüzziya Tevfik yapmış. Ayrıca halıyı dokuyanların kim oldukları bilinmez. Ama bu halı Konya'daki bürokratların eşleri ve kızları tarafından dokunmuş.

Peki hikayesi nedir?
Ebüzziya Tevfik ve Aziz Konevi Konya'ya Sultan Abdülhamid tarafından sürgüne gönderilmiş. Bu halıyı affedilmek için tasarlamışlar. Halının zemininde Aziz Konevi imzası vardır zaten. Ebüzziya Tevfik halının üzerine sultana övgü dolu sözler yazmıştır: "Yüce Sultan Gazi II. Abdülhamid Han, Allah mülküne daim etsin." Fakat Aziz Konevi sultana bir suikast düzenlemek ister ve bu halıyı saraya getirirken yanına silah alır. Tabii yakalanır. Abdülhamid ise onu cezalandırmak yerine dokuma karşılığı olan atiye kesesi verir. Ebüzzizya Tevfik'in halıcılıkla ilgilenmesine de son verilir.

Bu halıda diğer halılarda olmayan bir özellik var. Diğer halılar çok figüratif ve renkli. Bu halı ise sade ve yeşil renkli.
Yeşil, peygamber sancaklarından birinde var ve tarikat ehli insanların giysilerinde göze çarpar. Tam olarak bilinmese de sultanın halifelik sıfatına dayanarak bu renk seçilmiş olabilir. Bunun dışında yeşil geçiciliği ve kıskançlığı temsil eder. Ebüzziya Tevfik sultanı gizlice yermiş olabilir.
  

Milliyet Pazar, Haber: Bahar Bakır, 14.01.2007




HEYKELLER ÇALINIR DİYE DEPODALAR

 

İzmir'in simgesi heykellerin uğradığı saldırılar yüzünden 1. Heykel Günleri Sempozyumu'nda yapılan heykeller, çalınır korkusuyla yerlerine konulamıyor.

 

Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, ellerinde demir testeresiyle gezenlerin heykelleri kesip hurdacılara sattığını, bazılarının da heykellere boyayla saldırdığını söyledi. Tunçağ, "Biz her heykelin başına bir adam dikemeyiz. Heykelleri o kentin halkı korumalı, sahip çıkmalı. Kamu malı olan heykelleri çalmanın, kırıp dökmenin ağır bir şuç sayılması gerekir. Bununla ilgili gerekirse yasal düzenleme yapılmalı" dedi.


Tunçağ 1. Heykel Günleri Sempozyumu kapsamında Türkiye ve yurtdışından gelen sanatçıların kentteki açık alanlarda sergilenmek üzere heykeller yaptığını, ancak bunları çalınacağı korkusuyla yerlerine yerleştiremediklerinden yakındı. Tunçağ şöyle devam etti:

 

"Sanatçılarımızın büyük emeklerle yaptığı bu heykeller şu anda atölyemizdeki depomuzda duruyor. Metalden yapılan bu heykelleri meydanlara dikseydik yerinde bulamazdık. Heykeller metal olduğu için çalıp hurdacıya satarlardı. Onları güvenli, korumalı kapalı alanlara dikmeyi düşünüyoruz. Fakat heykeller çalınıyor diye heykel yapmaktan vazgeçmemeliyiz. Bizleri 'bu heykellere bu kadar para verip yaptırıyorsunuz' diye eleştirenler var. O zaman 'Sanatsal faliyetlere, operaya, tiyatroya ne gerek var' da diyebilirler. İzmir çağdaş bir kent. Biz bu kente yakışanı yapmaya devam edeceğiz."

 

  

Milliyet, Haber: Mustafa Oğuz, 14.01.2007

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Sakarya'nın Karasu İlçesi'nde jandarmanın tarihi eser kaçakçılarına yönelik düzenlediği operasyonda 11 parça tarihi eser ele geçirilirken, 2 kişi gözaltına alındı. 

Edinilen bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, Kuyumculu Köyü'nde bir evde yaptıkları aramada Osmanlı ve Bizans dönemine ait oldukları belirtilen 11 parça tarihi eser ele geçirdi. Olayla ilgili olarak S.Y. (31) ve M.G. (31) isimli şahıslar gözaltına alındı. Aramada ele geçirilen 1 adet deve heykeli, 1 adet bronz barutluk, 1 adet bronz kilise şamdanı, 2 adet bronz güğüm, 1 adet kabzalık, 1 adet bronz el kantarı, 1 adet şamdan altlığı, 1 adet bronz top arabası minyatürü, 1 adet bronz kandil ve 1 adet bronz şamdan incelenmek üzere müze yetkililerine teslim edildi.

Sakarya Kent Haber, 14.01.2007

TESADÜF SONUCU TARİHİ TÜRBE VE ÇEŞME BULUNDU

 

Ankara'nın Nallahan İlçesi'nde 13-14'üncü yüzyıla ait bir türbe ile Osmanlı Dönemi'ne ait bir çeşme ortaya çıkarıldı.

 

Nallıhan Kaymakamı Ömer Toraman'ın köy ziyaretleri sırasında karşılaştığı kalıntılarda yapılan incelemelerde tarihi eserlere rastlanıldı. Kaymakam Toraman'ın talebi üzerine Anadolu Medeniyetler Müzesi'nden gelen uzmanların yaptığı araştırmalar sonrası ilçeye bağlı Soğukkuyu Köyü'nde 13-14'üncü yüzyıllara ait olduğu tahmin edilen bir türbe ile Beydili Köyü'nde Osmanlı Dönemi'ne ait bir çeşme ortaya çıkarıldı. Nallıhan Kaymakamlığı'nca tescil edilen eserlerin restorasyonuna başlandı. Restorasyon çalışmalarının bitimiyle eserlerin Nallıhan'a değer katacağını belirten Kaymakam Ömer Toraman, tarihi eserleri gün yüzüne çıkartarak ilçe turizmine katkı yapmasını sağlamayı amaçladıklarını söyledi.

Vatan, 13.01.2007





7 - 13 Ocak 2007

METRO İÇİN CENEVİZ SURLARI TAŞINACAK

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, metroyu Haliç'ten geçirebilmek için Galata bölgesindeki 700 yıllık Ceneviz surlarını başka yere taşıyacak.


Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, tarihi surların taşınmasıyla ilgili teklife olumlu yaklaştı ve belediyeden bu konuda proje hazırlamasını istedi. Kurul, taşımayla ilgili projeyi gördükten sonra kesin kararını verecek.


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ceneviz surlarının bir bölümünün taşınmasıyla ilgili olarak şunları söyledi:



"Galata kara surlarının, metronun bir hattına tekabül eden bölümünde sorun vardı. Metro için ciddi bir problemdi. Tünel kazıları, metronun istikameti ve meyili değişemeyeceği için ancak duvarın taşınmasıyla mesele halledilebilecekti. Bununla ilgili önerimizi İstanbul 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na sunduk. Kurul, sur duvarının taşınabileceğini karar verdi. Bununla ilgili bir proje hazırlanacak ve kurula sunulacak. Böylece, bir sıkıntı olarak gördüğümüz bu süreç sona erdi."


Belediye yetkilileri, metro hattını çapraz olarak kesen surların 35-40 metrelik bir bölümünün kesilip taşınacağını söyledi. Teknik ayrıntıların hazırlanacak projeyle daha iyi tespit edileceğini belirten yetkililer, "Duvarın nasıl kesileceği, nereye taşınacağı projeyle belirlenecek. Metronun tünel kazısı tamamlandıktan sonra duvar metro tünelinin üzerine yeniden inşa edilebilir" dedi.

Şişhane'den Tophane'ye kadar, Galata bölgesini çevreleyen 12 kapılı Ceneviz surlarının uzunluğu 2.8 kilometreydi. Galata Kulesi de surların önemli bir parçasıydı. 1864'te Galata'nın surlarının büyük kısmı imar faaliyetleri sırasında yıkılırken, bir tek Yanıkkapı ayakta kaldı. Kapının üzerinde Aziz George'un haçlı arması bulunuyor.


Prof. Semavi Eyice, Galata surlarından üzerinde armasıyla tek Yanıkkapı'nın kaldığnı belirterek, "Bizans devrinde Galata'nın etrafı her ortaçağ şehri gibi surla çevrilmiş. Fakat Cenovalılar 14. yüzyıldan itibaren buraya hakim olmaya başladıklarında bu sur duvarlarını büyütmüşler, genişletmişler. Yanıkkapı o duvarlardan biridir. Son ayakta duran kapıdır o. Hiçbiri kalmadı ortada" dedi.

Milliyet, Haber: Mehmet Demirkaya, 13.01.2007

ŞU DUVAR POMPEIOPOLIS'İN SARAYINDAN

Yolunuz eğer Kastamonu'da bir eve düşerse, kendinizi 'milattan önce'de bulabilirsiniz. Duvardaki mozaikten bakan Pompeiopolislinin yüzü, size Romalılardan haberler vermeye hazır gibidir. Evden çıktığınızda, bu kez eskiden bir sarayın önünde yükselen sütunların hala ayakta olduğunu görürsünüz. Tek fark, bu tarihi taşlar artık betonla iç içe geçmiştir ve üzerinde Türkçe şu yazılar vardır: 'Taşköprü İlçesi Hükümet Konağı'.


Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi, 'Zeugma ve Efes'le kıyaslanan, zengin bir tarihe sahip. Ancak tarih burada ne yazık ki olduğu yerde değil, evlerin, hükümet binalarının içinde 'korunuyor'! 1927 yılında çıkan büyük yangından sonra ilçe kendini yeniden inşa ederken, yanıbaşındaki Pompeiopolis Antik Kenti kalıntılarına sarılmış. Tarihi taşlar, sütunlar, mozaikler, inşaatlarda temele, duvara dönüşmüş.



Bugün daha çok 'sarımsağıyla' anılan bölge, verimli toprakları dolayısıyla, yüzyıllar boyu boş kalmayan bir yerleşim alanı. MÖ 64 yılında Göksu Vadisi'nin doğu-batı geçiş yolu üzerinde Pontus Kralı Mitridates ve ordusuyla savaşan Romalılar, savaşı kazandıktan sonra bu bölgeye yerleşti. Daha sonra Romalı Komutan Pompeius'un 'Zımbıllı Tepesi'ne sıfırdan kurduğu kentin adı 'Pompeius'un şehri' anlamına gelen 'Pompeiopolis' oldu. MS 6. yüzyılın ortalarında bir piskoposluk merkezi olarak da önem kazanan kent, Selçuklular ve Osmanlıların egemenliği altına girdi. İlçe adını, MS 1366 yılında Yağmur Bey'in oğlu Ali Bey tarafından, Kastamonu Emiri Adil Bey'in oğlu Celaleddin Beyazıt adına yaptırılan taşköprüden aldı. Uzun yıllar tarihi kalıntılar ve harabelerle iç içe yaşayan Taşköprülüler, 1927 yılında çıkan bir yangınla yıkıldı. İlçenin yüzde 80'ini küller içinde bırakan yangından sonra Taşköprü yeniden inşa edilmeye başlandı.
Her şeylerini kaybeden Taşköprülüler, ilçenin çevresindeki bölgelerden getirdikleri taşlar ve kalıntıları, yaptıkları evlerin temel ve duvarlarında kullanırken, Pompeiopolis'i, kendi elleriyle yok etmiş oldu.


Taşköprü şimdi tarihten 'af diliyor'. Belediye Başkanı Hasan Altan, ilçeyi turizm merkezi haline getirme girişimleri sonucu bu yıl Pompeiopolis'te kazılara yeniden başlanıldığını söylüyor. Almanya Münih Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Latife Summerer'in başkanlığında yapılacak kazılarda gün ışığına çıkarılacak eserlerle, Pompeiopolis'in, Karadeniz'in dünyaya açılan kapısı olması umuluyor. Altan, "Efes Antik Kenti Ege'nin, Zeugma ise Güneydoğu'nun bir simgesi. Pompeiopolis de kısa sürede Karadeniz'in simgesi olacak" diyor:


"Pompeiopolis de Efes Antik Kenti gibi Romalıların kurmuş olduğu bir kenttir ancak burayı Efes'ten farklı kılan en büyük özellik Romalılar tarafından sıfırdan inşa edilmiş olmasıdır. Böylesi önemli bir değere ev sahipliği yapan Taşköprü, Pompeiopolis Antik Kenti'nin yanı sıra Paphlagonialılar zamanında yapılan birçok kaya mezarı ve tümülüs ile yüzlerce mimari eseri de içinde barındırmaktadır. Tarihe kendimizi affettirmek için bu eserleri kurtararak, ilçemizi müzeye dönüştüreceğiz.".

Radikal, Fotoğraflar: Mehmet Tuğcu/AA, 13.01.2007

TARİH YENİDEN CANLANACAK

 

Gaziantep'te, Avrupa Komisyonu, GAP İdaresi Başkanlığı ve Büyükşehir Belediyesi tarafından "Kültürel Mirası Geliştirme Programı" çerçevesinde, kent merkezinde 3 proje hayata geçirilerek turistlerin şehir merkezinde zaman geçirmesi sağlanacak.

Hazırlanan projeler kapsamında Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde de bahsedilen ve 1640 yılında inşa edilmiş olan Osmanlı yapıtı Naib Hamamı restorasyonu yapılacak. Yapılacak restorasyon çalışmalarının ardından hamam, bölgeye gelen yerli ve yabancı turistlere hizmet vererek Gaziantep hamam kültürünü tanımalarını amaçlayacak.

 

Yine Gaziantep Kalesi eteklerinde 1950 yılından önce yapılan Butik Otel restore edildikten sonra turistler için konaklama, dinlenme, yemek yeme gibi yeni işlevleri de içinde barındıracak. Otel, toplam 8 oda ve 120 kişilik restoranı ile ziyaretçilerine hizmet verecek.

 

Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, GAP Bölgesi Kültürel Miras Geliştirme Programı çerçevesinde Gaziantep Kalesi çevresinde yapılacak restorasyon çalışmalarıyla birlikte bölgenin turist açısından canlanacağını söyledi. Başkan Güzelbey, "Geçmişten günümüze kadar olan süreç içerisinde varlığını devam ettiren, Naib Hamamı, Kır Kahvesi ve Butik Otel, şehrin cazibe merkezleri haline getirilecek ve işletme mantığı ile hem kendi işlevini koruyacak hem de yeni istihdam alanları oluşturulacak. Hizmet verilen alandaki beklentiler maksimum düzeyde gerçekleştirecektir. AB desteği çerçevesinde gerçekleştirilen projede Gaziantep'in simgesi haline gelmiş yapıların sanat eserlerine dönüştürülmesi gerçekleştirilecek ve yeni nesillere hem sosyal hem de kültürel değerler emanet edilerek, hayat kazandırılmış olacaktır" dedi.

Gaziantep 27 Gazetesi, 13.01.2007

ŞANLIURFA'DA TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Şanlıurfa'da jandarma ekipleri tarafından yapılan operasyonda Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen tarihi eserler ele geçirildi.

İl Jandarma Alay Komutanlığına bağlı ekipler, yapılan ihbar üzerine Şanlıurfa- Mardin Karayolu'nda durdurdukları bir otomobilde arama yaptı. Aramada, aralarında kuş, aslan ve hamile kadın figürlü heykelcikler ile haçların da bulunduğu 10 parça tarihi eser bulundu.

Olayla ilgili olarak A.K. ve A.A. gözaltına alınırken, ele geçirilen tarihi eserler, Şanlıurfa Müzesi'ne teslim edildi. Zanlılar, ifadelerinde eserleri Şanlıurfa'ya bağlı bir köyde yapılan kazıda ortaya çıkardıklarını söyledi. Yapılan ön incelemede tarihi eserlerin büyük olasılıkla Roma dönemine ait olduğu, incelemenin sürdüğü belirtildi. Yakalanan iki zanlının sorgusu devam ediyor.

Vatan, 13.01.2007

"O RESMİ KİTAPTAN KASTEN ÇIKARMADIK"

 

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Fransız ressam Eugene Delacroix’in "Liberty Leading The People" (Halka Yol Gösteren Özgürlük) isimli tablosuna ilişkin resmin ilköğretim kitabından çıkarılmasıyla ilgili CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın soru önergesini yanıtladı.

Çelik, ders kitabının okutulma süresinin sona ermesi nedeniyle yayınevinin başvuruda bulunduğunu belirterek "Yapılan değerlendirme sonucunda ilgili kurul üyesi tarafından adı geçen kitapta bazı düzeltmelerle birlikte söz konusu Fransız ressamın ’Halka Yol Gösteren Özgürlük’ tablosu da 2006 yılında çıkarılmıştır" dedi.


Çelik tablonun çıkarılmasında ’kasıt’ bulunmadığını savundu. İnkılap Yayınevi, İlköğretim Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi 7. sınıf ders kitabının süresinin bir yıl daha uzatılması amacıyla Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’na başvuruda bulunmuş, yayınevine, resmin kitaptan çıkarıldıktan sonra uzatma verileceği bildirilmişti. Resim çıkarılmış, kitap 1 yıl uzatma onayı almıştı.

Hürriyet, 13.01.2007

ÜÇ DİNİN MABEDİ BİRARADA

 

Diyarbakır, Sur Belediyesi, yaklaşık 1.5 kilometre uzunluğunda içinde 15. yüzyılda yapılanan Şeyh Matar Camii, hemen karşısındaki 19. yüzyıla ait Mor Petyum Keldani Kilisesi ve Ermeni Surp Gregos Kilisesi, 16. yüzyıla ait Havra, Osmanlılar dönemine ait Paşa Hamamı ile kentin geleneksel sivil mimari örneklerini yansıtan tarihi evlerin birarada bulunduğu Yenikapı Sokağı'nı Büyükşehir Belediyesi, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Esnaf ve Sanatkarlar Odası, Pir Sultan Abdal Derneği Diyarbakır Şubesi ile Yezidiler Birliği'nin desteğiyle restore ederek turizme kazandıracak.

 

Proje kapsamında ayrıca bir Alevi Kültür Evi ile Yezidi Kültür Evi de oluşturulacak. Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş Diyarbakır'ın sahip olduğu tarihi ve kültürel mirası açığa çıkarıp bunu insanlığın ortak malı olarak sunmayı ve bu mekanları yaşayan sosyal donatı alanlara dönüştürmeyi hedeflediklerini söyledi.

 

Cami, iki kilise ve bir Havra'nın bulunduğu ayrıca Alevi ve Yezidi kültür evlerinin de oluşturulacağı "Kültürler Sokağı Projesi"ni başlattıklarını ifade eden Demirbaş, "Biz sokağı düzenleyip buradaki tarihi mekanları da restore ederek turizme açacağız. Şu an tahmini bütçesi yaklaşık 4.5 milyon avro-dur. Bu projede herkes bir rol dağılımı temelinde üstüne düşenleri yapmaya çalışıyor" dedi.

Demirbaş, Büyükşehir, Sur belediyeleri, İl Kültür Müdürlüğü, DTSO, Esnaf ve Sanatkarlar Odası, Pir Sultan Abdal Derneği Diyarbakır Şubesi ve Yezidiler Birliği'nin projeye destek olduğunu, ancak bu desteklerin tek başına yetmediğini belirtti.

 

Türkiye'de Vakıflar Yasası'nın değişerek azınlık cemaatlerinin mülk edinebilme problemlerinin ortadan kaldırılabilmesi için yasal değişikliğin gerektiğini savunan Demirbaş, şunları söyledi: "AİHM bir ihlal kararı da verdi. Biz bir önce yasal değişimin yaratılıp bu mekanların düzenlenmesi için adımların atılması ve kolaylaştırılması gerektiğine inanıyoruz. Bu temelde bu projemiz, Diyarbakır'ın çokdilli, çok dinli tarihsel gelişimini de açığa çıkaracağına ve burada loiltür ve inanç turizmin geliştirileceğine inanıyorum. 2007 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü 4 Ayaklı Minare'yi restore etmeyi programına aldı."

 

Demirbaş, sokakta bulunan tarihi mekanların çok önemli olduğunu, proje için aralarında Fener Rum Patriği Bartholomeos, Musevi cemaatinin Hahambaşı, Vatikan'ın Türkiye Temsilcisi, Süryani Katolik temsilcisi, Ermeni Patriği, yerel kanaat önderleri, dini liderler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri görüştüğünü belirterek, "Görüştüğümüz tüm kesimler projeye destek veriyor. Projede rol alan herkes kendi bütçesi oranında katkıda bulunacak" dedi.

 

Diyarbakır'ın zengin tarihi geçmişiyle aslında hem kültürlerin hem dinlerin buluştuğu bir nokta olduğunu, yaklaşık 9 yıllık bir tarihi geçmişiyle Şemsiler, Sabiler, Yezidiler, Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudilerin bir arada yaşadığını anlatan Demirbaş, bu tarihi zenginliği açığa çıkarılarak bugüne taşınması gerektiğine inandığını kaydetti.

 

Demirbaş, projenin hem kültür hem de inanç turizmine büyük katkı sağlayacağını, getirisiyle yoksulluğu da önleyeceğini ifade ederek, şunları söyledi: "Dünyada dinler ve medeniyetler arası çatışmalar yoğunlaşmış. Ama biz 3 ayrı medeniyetle 3 ayrı dinin buluştuğu sokakta aslında toplumsal barışın gerçekleşmesi gerektiğine dair bir mesaj veriyoruz. Burada İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik var. Ermeni, Keldani, Kürt, Türk halkları var. Diyarbakır'da caminin hemen aşağısında 2 kilise,biraz ötesinde de bir havra var. Bu güzelliği ortaya çıkarmak ve bu güzelliği insanların gelip görmesini istiyoruz."

 

Demirbaş, 140 bin nüfuslu Sur beldesinde 162 ayakta kalan eski Diyarbakır Evi, yaklaşık 16 kilise, 28 cami, 32 çeşme birçok han ve hamam bulunduğunu belirterek, beldeyi açık hava müzesi haline getirmeyi hedeflediklerini dile getirdi.

Birgün, 12.01.2007

MEKSİKA'DA OSMANLI SAAT KULESİ

 

Yıl 1909. İstanbul'dan binlerce kilometre uzaktaki Aztekler'in yurdu, yakın zamanda çalkantılı bir devrime sahne olmuş ve ülke dökülen onca kanın ardından kısmen de olsa istikrarlı bir siyasal düzene geçmiştir.

Emiliano Zapata ve Pancho Villa adlı iki halk kahramanının ünlerinin yavaş yavaş yayıldığı bu dönemde, Sultan Reşad Meksika'ya bir selam göndermek gerektiğini düşünür. Ardından da saraya bağlı mühendis grubuna "Meksika halkı ile Osmanlı halkının dostluğunu simgeleyecek kalıcı bir armağan hazırlamaları" yönünde talimat verir.

Mühendisler de bu emir üzerine, birkaç aylık bir çalışmanın ardından, çağdaş Osmanlı mimarisinin esintilerini taşıyan, eski Türkçe kadranlı ve dış yüzeyi İznik çinileriyle kaplı bir kent saati imal ederler.


Mexico City kentinin en işlek caddelerinden birinde, gövdesi İznik çinileriyle kaplı zarif bir saat kulesi yükseliyor. Bu anıtın üzerinde yeralan plaket ise Türk toplumu olarak "özgüven duygusu" açısından nereden nereye geldiğimizin acıklı bir kanıtını oluşturuyor.

"La Colona Otomana a Mexico. Septembre de 1910." (Osmanlı Devleti'nden Meksika'ya. Eylül 1910)


Bolivar Caddesi'nin tam kavşak noktasında Meksika'lılara 92 yıldır zamanı gösteren Osmanlı saatinin mekanizması tıkır tıkır işliyor.


Ancak, aynı şeyi anıtı kaplayan İznik çinileri için söyleyebilmek mümkün değil. Çiniler, bir asra yakın sürede oldukça zarar görmüş. Çini tamirinden anlamayan Meksikalılar Türklerin bu çinileri onarmasını bekliyor.

Haber Ekspres, 12.01.2007



4 KÖPRÜDEKİ 'TARİH KÖŞKÜ' İHTİŞAMINI KORUYOR

 

Edirne'de Osmanlı İmparatorluğu döneminde 4 tarihi köprü üzerine padişah ve paşalar tarafından yaptırılan ''tarih köşkleri'', ilk günkü ihtişamını koruyor.

Araştırmacı yazar ve gazeteci Oral Onur, yaptığı açıklamada, Edirne'nin Osmanlı Devleti'ne 92 yıl başkentlik yaptığını belirterek, bu nedenle dört bir yanında tarihin izlerinin yer aldığını söyledi.
Edirne'de 11 tarihi köprü olduğunu ve bunun 4'ünde tarih köşkü bulunduğunu ifade eden Onur, tarih köşklerinin sadece ordunun geçtiği köprüye yapıldığını belirtti.

Tarih köşklerinin 1846 yılında 2. Abdülmecid tarafından yaptırılan Meriç Köprüsü'nde, 1608 yılında Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Ekmekçizade Ahmet Paşa (Tunca) Köprüsü'nde, 1757 yılında Kemankeş Kara Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Kemankeş Kara Mustafa Paşa (Gazimihal) Köprüsü'nde ve Şahabettin Paşa tarafından yaptırılan Şahabettin Paşa (Saraçhane) Köprüsü'nde bulunduğunu bildiren Onur, bu köprülerden sefere giden padişah, süvariler ve topçuların tarih köşkünde son kontrollerini yaptığını, buradan birçok yerin görülebildiğinden, olası bir tehlikenin önlendiğini kaydetti.

Onur, köprüyü yaptıran paşaların, tarihi köşklerin üstüne köprüyü ne zaman yaptırdıkları ve harcama miktarlarını da yazdırdığını ifade etti. En son yapılan Meriç Köprüsü'nün tavanına ise nehir kenarlarında bulunan yalıların resimlerinin çizildiğini ifade eden Onur, şunları kaydetti:

''2. Abdülmecid, Meriç Köprüsü'nü yaptırırken nehrin suyunu Karlıova Köprüsü'nden verdirmiştir. Büyük zorluklarla inşa edilen köprü, 12 gözlüdür ve Edirne'nin en büyük köprüsüdür. Bu köprüde bulunan tarih köşkünün tavanındaki resimler hala ilk günkü şeklini koruyarak, geçmişi günümüze yansıtıyor. Fakat o dönemdeki yalılar ahşaptan yapıldığından ve nehir taşkınlarından dolayı günümüze gelmeyi başaramamıştır.''

Onur, Edirne'de en güzel gün batımının Meriç Nehri üzerindeki tarih köşkünden izlendiğini belirterek, burasının çok sayıda gencin uğrak yeri olduğunu söyledi.

Edirne Internet Gazetesi, 12.01.2007

OSMANLI BANKASI MÜZESİ'NDE BİZANS İSTANBUL'U TARTIŞILIYOR

 

Osmanlı Bankası Müzesi'ndeki Voyvoda Caddesi Toplantıları kapsamında düzenlenen İstanbul Sohbetleri'nde, 17 Ocak Çarşamba günü saat 18:30'da Prof. Dr. Ayla Ödekan konuk edilecek. Ödekan, "IV. Haçlı Seferi ve Ganimetler Kenti Konstantinopolis" konulu bir söyleşi gerçekleştirecek.

Haçlı Seferleri, kutsal toprakları ele geçirmek üzere planlanmış, ancak, IV. Haçlı Seferi bu amaçtan uzaklaşarak Konstantinopolis'te bir Latin Krallığı kurulmasıyla sonuçlanmıştı. Latin Krallığı, Kentler Kraliçesi Konstantinopolis'i Ganimetler Kenti olarak algılamıştı. Konuşma, bu algılayış sorunu üzerinde yoğunlaşacak ve algının sanat yapıtına yansıyışı araştırılacak.

Her ayın ikinci çarşamba günü 18:30-20:30 saatleri arasında gerçekleştirilen İstanbul Sohbetleri'nde, "İstanbul’un Üç Dönemi: Bizans, Osmanlı, Cumhuriyet" konu ediliyor.

Arkitera, 12.01.2007

KONYA'DAKİ TARİHİ ESERLER COLORMIX LINE İLE IŞIL IŞIL

 

 

Konya Büyükşehir Belediyesi Konya'daki tarihi eserlerin dikkat çekmesi için solar ve Led'li armatür üreten Canesol firmasıyla bir aydınlatma projesine imza attı. Proje çerçevesinde Konya'daki tarihi eserler Canesol'un ışık barı Colormix Line ile rengarenk aydınlatılıyor.

Projenin ilk fazı çerçevesinde Konya'nın önemli tarihsel zenginliklerinden "İnce Minare Müzesi" Colormix Line ile aydınlatıldı. Tarihi eserlerin aydınlatılması için başlatılan bu proje Konyalılar tarafından da büyük beğeni topladı. Proje kapsamında Konya'da yer alan bir çok tarihi eserin aydınlatılması planlanıyor.

2004’te alternatif enerji çalışmaları yapmak için kurulan, daha sonra bu alandaki deneyimlerini Led'li ve solar enerji ile çalışan armatürlere aktaran CAanesol ekibi, Colormix Line'ı tasarlarken 2 farklı kullanım avantajını da düşünmüş. Dmx 512 uyumlu olan Colormix Line, wireless altyapısı ile kablosuz olarak da kullanılabiliyor. Özellikle duvar, cephe ve sütun aydınlatma çalışmalarında yüksek aydınlatma gücü ve renk kalitesi nedeni ile tercih ediliyor.

Tarihi eserlerin aydınlatılması başta olmak üzere, yüksek binalar, alışveriş merkezleri, cami minareleri ve köprü aydınlatmaları gibi bir çok alanda kullanılabilen Colormix Line, yapısının sağlam oluşu ve düşük enerji kullanımı ile de dikkat çekiyor.

Konya Büyükşehir Belediyesi ile yapılan aydınlatma anlaşmasını değerlendiren Canesol Satış ve Pazarlama Müdürü Şeref Durdurul, "Bir kentin güzelliği tarihi eserleri yansıtır, biz de kentleri güzelleştirmek için çalışıyoruz." dedi. Bu projenin büyüyerek bütün belediyeler tarafından da onaylanacağını düşündüklerini ve ürünlerinin de bu çalışmalar için çok uygun olduğunu belirten Durdurul, bu sayede Türkiye turizmine de önemli katkıları olacağını söyledi.

Arkitera, 12.01.2007

"2006 YILINDA 365 YENİ ESER GETİRİLDİ"

 

Alanya Müze Müdürü Seher Türkmen, 2006 yılı içerisinde 365 taşınabilir kültür varlığının müzeye getirildiğini açıkladı.


Alanya Müze Müdürü Seher Türkmen, 2006 yılında çevre belde ve ilçelerden toplam 365 adet taşınabilir kültür varlığının müzeye getirildiğini söyledi. Alanya`nın yanısıra Gazipaşa ve Gündoğmuş`un da kendi müdürlüklerine bağlı olduğunu söyleyen Türkmen, Gazipaşa`da ilçe merkezinde bulunan Selinus Antik Kenti`ndeki Şekerhane olarak bilinen ve Roma İmparatoru Traianus`un burada ölmesi nedeniyle yapılan anıtta belgeleme-kazı çalışmaları yapıldığını, ayrıca Gazipaşa Belediyesi ile birlikte Odeon`da kazı çalışmalarını tamamladıklarını ve tarım nedeniyle tahrip olan yapının restore edildiğini belirtti. Türkmen, yapılan çalışmalarla ilgili şu bilgileri verdi:


"2006`da Kadıpaşa Mahallesi`nde sondaj çalışmaları gerçekleştirildi. Sorumluluğumuz altında bulunan kültür varlıklarının tespit ve tescilini yaptırdık. Atatürk`ün Alanya`ya gelişi ile ilgili konferanslar düzenlendi. Müzeler haftasında değişik sergiler açıldı. Nisan ayında ülkemiz için de önemli olan Uluslararası Müze Kurtarma Sempozyumu Alanya`da gerçekleştirildi. Tanıtım amaçlı değişik kitapçık ve broşürler bastırdık. 2006 yılı içerisinde 365 taşınabilir kültür varlığı müzeye getirildi. Ören yerlerinin denetimini periyodik olarak gerçekleştirdik. 2007 yılında ise müzemizde bulunan tüm kayıtlı eserleri dijital ortama aktaracağız. Alanya Arkeoloji Müzesi`nin yeniden teşhir tanziminin yapılmasını ve Alanya Kalesi Saray Kompleksi`nde yeni teşhir alanlarının oluşturulmasını planlıyoruz."

Kemer Gözcü, 12.01.2007

İNEGÖL'E KENT MÜZESİ

 

İnegöl'de Kent Müzesi kurulması için çalışmalar sürüyor. BOSKİ'nin boşalttığı eski belediye binasında tadilat sürerken, bir yandan da müzede sergilenecek done ve verilerin toplanmasına çalışılıyor. İnegöl genelindeki geçmiş tarihlere ait eşya, vesika, fotoğraf ve benzeri donelerin bulunup Kent Müzesi'nde değerlendirilmesi için muhtarlardan destek isteyen Belediye Başkanı Alinur Aktaş, bir kez daha muhtarlarla yemekte buluştu. Başkan Aktaş, yemeğin ardından muhtarları Bursa Kent Müzesi'ne götürdü. Aktaş, "Daha önce muhtarlarımızla yaptığımız toplantıda, çalışmalarını sürdürdüğümüz Kent Müzesi ile ilgili bilgiler aktarmış ve muhtarlarımızı Bursa Kent Müzesi'ne götürme sözü vermiştik. İnegöl'ün geçmişi için bu müze gerekli. BOSKİ'nin tarihi binası boşaltıldı. Şu anda içeride arkadaşlar çalışıyor. İshakpaşa Camii'nin çevresinde dokuya uygun çalışmalar yapıyoruz" şeklinde bilgi verdi.

Bursa Hakimiyet, 12.01.2007

MOZAİKLERE 'LOZAN' RESTORASYONU

 

Bursa'da Büyükorhan'a bağlı Derecik Köyü'nde bir çiftçi tarafından bulunan bin 600 yıl öncesine ait mozaiklerin İsviçre'nin Lozan Üniversitesi'nden gelecek bir ekiple restore edileceği bildirildi.

 

Uludağ Üniversitesi'nin yardım çağrısı üzerine Lozan Üniversitesi milyon dolarlık restorasyonu üstlendi. Büyükorhan İlçesi'ne bağlı Derecik Köyü'nde 2000 yılında bir çiftçi tarafından ortaya çıkarılan ve bin 600 yıl öncesine ait olduğu belirlenen mozaikler, İsviçre Lozan Üniversitesi tarafından koruma altına alınarak restore edilecek. Geç Roma Dönemi'ne ait manastır kalıntılarından yola çıkan İsviçre'nin Lozan Üniversitesi yetkilileri, Uludağ Üniversitesi'nin (UÜ) başvurusu sonucu bölgede milyon dolarlık kazı çalışmaları başlatma kararı aldı. Uludağ Üniversitesi ile ortaklaşa sürdürülecek kazı çalışmalarının 5 yıl süreceği ve kazıları Lozan Üniversitesi ekiplerinin yürüteceği bildirildi.


UÜ Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin, kazılar sonucu ortaya bazilika çıkarılacağını tahmin ettiklerini belirterek, bulunacak bazilika sayesinde bölgenin turizme açılacağını tahmin ettiğini bildirdi. Prof. Dr. Mustafa Şahin, "Girişimlerde bulunduk ve Lozan Üniversitesi ile ortak proje başlatmaya karar verdik. Bu projenin aslında perde arkasındaki en önemli amacını sanırım söylemekte fayda var. Bu amaç; Büyükorhan'ı, diğer bir ifadeyle 'Dağlık Bursa'yı turizm alanına çekmek, turizmin nimetlerinden bu bölgeyi de faydalandırmak" dedi.

Bursa Hakimiyet, 12.01.2007

TÜMÜLÜSLER YATIRIMA ENGEL DEĞİL

 

Düzce'de Tepetarla mevkiinde faaliyete geçen II. Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan tümülüslerin yatırıma engel teşkil etmeyeceği açıklandı.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından hazırlanan raporda şu ifadelere yer veriliyor; “Düzce İl Merkez Gövenköyü Tepetarla Mevkiinde yapılmak istenen II. Organize Sanayi Bölgesi'ne ilişkin Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 15.03.2004 gün ve 5701 sayılı yazısı okundu, ekleri incelendi. Yapılan görüşmeler sonunda; Düzce İl Merkez Gövenköyü Tepetarla Mevkiinde bulunan tescili Güven I ve Güven II Tümülüsleri'nin çevresine, kararımız eki paftada belirtilen arkeolojik sit sınırlarından itibaren 30 metrelik bir koruma bantı çekilmesine, geri kalan alanın, Organize Sanayi Bölgesi Alanı olarak değerlendirilebileceğine ve giderleri Organize Sanayi Bölgesi Mütevelli Heyeti'nce karşılanmak üzere Bolu Müze Müdürlüğü uzmanlarınca kurtarma kazısı yapılmasına karar verildi.”

 

Kamuoyunda yaratılan olumsuz haberler üzerine açıklamalarda bulunan Vali Halil Nimetoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan raporu açıkladı. OSB’de gerekli onayların alındığını belirterek “2. OSB işlerinin yürütüldüğü günlerde konuyla ilgili kurum görüşleri alınmıştır. Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanan raporda sit sınırlarından itibaren 30 metrelik bir koruma bantı çekilmesi istenirken biz 60 metrelik bir koruma bantı çektik." dedi.

Düzce Damla, 12.01.2007

BAK ŞU HAVALARIN İŞİNE: AKDAMAR'IN AÇILIŞI 24 NİSAN

 

Ermeni soykırımı iddialarının uluslararası arenada Türkiye'ye karşı kullanıldığı bir dönemde Kültür Bakanlığı Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'nda bulunan tarihi Ermeni Kilisesi'ni restore etti.

Açılışının 4 Kasım'da yapılması planlandı ama daha sonra 'olumsuz hava koşulları' gerekçesiyle nisana ertelendi. Açılış için belirlenen gün dikkatlerden kaçmadı: 24 Nisan.


CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi verdi. Karademir, tarihi Ermeni Kilisesi'nin restore ettirilmesi ve bir kültür varlığı olarak Türkiye'ye kazandırılmasının doğru ve yerinde karar olduğunu belirtti. Bakan'ın bütçe konuşmasında kilisenin açılış tarihini 24 Nisan 2007 olarak açıkladığını anımsatan Karademir, 24 Nisan 1915 tarihinin, Ermeniler tarafından 'Ermeni soykırım günü' olarak kabul edildiğini, her yıl 24 Nisan'da anma programları düzenlendiğini kaydetti. Kardemir, "ABD ve Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin parlamentolarında neredeyse her yıl 24 Nisan'da gündeme getirilmeye çalışılan ve Türkiye'nin başını ağrıtan bu günün, Ermeni Kilisesi'nin açılış tarihi olarak belirlenmesi bir talihsizlik olarak görülmektedir" dedi. Karademir, "Açılış tarihinin 24 Nisan olarak belirlenmesi AKP hükümetinin politikasının bir sonucu mudur? Yoksa, bir tesadüf müdür?" diye sordu.

Radikal, Foto: Feyat Erdemir, 12.01.2007

AMSTERDAM'DAKİ İSTANBUL SERGİSİNİ 40 BİN KİŞİ GEZDİ

 

Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da geçen ay açılan ve Osmanlı Devleti'nin kültürel zenginliğini günümüze taşıyan eserlerden oluşan "İstanbul; Kent ve Sultan" adlı sergiyi, bir ay içinde yaklaşık 40 bin kişi gezdi.

 

15 Nisan'a kadar açık kalacak sergi kapsamında her perşembe akşamı, serginin yer aldığı Nieuwe Kerk Müzesi'nde Osmanlı kültürüne ilişkin konser, tartışma toplantıları, tiyatro, film ve edebiyat akşamları gibi etkinlikler de yapılacak. Sergi, 14 Aralık 2006'da, Kraliçe Beatrix ile Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un katıldığı bir törenle açılmıştı.

Zaman, 12.01.2007

TÜRKİYE'DE MÜZE MAĞAZALARIN 1 MİLYON 800 BİN MÜŞTERİSİ VAR

 

Haftalık Ekonomist Dergisi’nin verdiği Garanti Bankası’nın katkılarıyla yayınlanan aylık Kobi Girişim dergisi, Ocak 2007 sayısının kapağında müze mağazacılığını konu edinmiş.

Habere göre müze mağazacılığı, girişimcilikte yeni bir trend. Umarım öyledir.

Müze mağazacılığı denen konsept, adı üzerinde müzeler varolduğu sürece ve müzeyle birlikte gelişecek bir konsept. Müşteri kitlesi, müze ziyaretçisiyle doğru orantılı. Haberdeki verilere göre geçen yıl Türkiye’de 18 milyon kişi müze gezmiş. Bu rakamın yarısını yabancı turistler oluşturuyor. Bütün bu insanların sadece yüzde 10’u gezinin sonunda mağazalara uğramış, alışveriş yapmış. Yani Türkiye’de şu anda müze mağazalarının müşteri potansiyeli toplam 1 milyon 800 bin kişi. Bu rakamın en az yarısını yabancılar oluşturuyor. Yani tek seferlik müşteriler. Pek parlak değil. Ama mağazaların mevcut durumunu düşünecek olursak şaşırtıcı da değil.

Özel müzeleri saymazsak, bizde müzelerin büyük bölümünün mağazalarını DÖSİMM (Döner Sermaye İşletmesi Merkezi Müdürlüğü) işletiyor. Genel Müdürü Enver Altıntaç, verdiği röportajda uzun uzun el sanatlarını yaşatmak için neler yaptıklarını, Anadolu’yu karış karış gezdiklerini, fiyatları düşürme politikalarını anlatmış. İnternet sitelerine girip baktım, gerçekten güzel parçalar var koleksiyonlarında. İl il dolaşmaya gerek kalmadan yerel el sanatları örneklerini bulabiliyorsunuz.

Fakat bir müze mağazası, hediyelik eşya dükkanıyla karıştırılmamalı. Zaten Enver Bey de röportajın bir yerinde, "Bizim ilgi alanımıza yabancı misafirler giriyor" demiş. Bir başka sorun da DÖSİMM mağazalarının hepsinin tek tip olması. Yani Topkapı Sarayı veya Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ne gitmeniz fark etmez, hepsinde aynı ürünleri bulursunuz.

Kendimizi müze ile sınırlamayalım, genel düşünelim. Bir mağazanın kapısından içeri neden girersiniz; ihtiyacınız olan bir şeyi satın almak, veya hoşunuza gidecek bir şeyler bakınmak için. Peki müze mağazalarından hangi ihtiyacımızı karşılayabiliriz? Buzdolabına yapıştırılan mıknatıslar, baskılı bez çantalar, ikinci kalite tişörtler, seramik vazo veya dekoratif tabaklar, kitap ayraçları arasından sizi oraya tekrar tekrar çekecek ne bulabilirsiniz?

Oysa bir müzenin sergilediği eserlere yoğunlaşmış, kaynak görevi de görecek ürünleri olmalı. Geniş bir kütüphane oluşturularak işe başlanabilir mesela. Sonra çocuklar da düşünülmeli. Oraya gelen ziyaretçiye tek seferlik müşteri gözüyle bakılmamalı. Hatta mağaza tek başına ziyaretçi çekmek gibi bir görev bile üstlenebilir. Böylece müzelerin ziyaretçi sayısı da artırılabilir.

Bir de insanların gözündeki imaj var konusu var tabii. Çoğunluk müze mağazalarını hatıra eşya satan, pahalı yerler olarak görüyor. Eminim en çok mıknatıs, kitap ayracı ve afiş gibi ürünler satılıyordur. Bu imaj pek de yanlış değil aslında.

Geçtiğimiz haftalarda Gaziantep’teki Zeugma müzesini gezdim. Mozaiklerle ilgili mitolojik hikayeler o kadar ilgimi çekti ki, zamanla unuturum elimde bir kaynak bulunsun diye çıkışta mağazaya uğradım. Bir defa ellerinde kapsamlı bir Türkçe kitap kalmamıştı. Neyse, bir tane İngilizce kitap beğendim. İçindeki fotoğraflar, sayfa kalitesi mükemmel. Hikayelere de ayrıntılı olarak yer verilmiş. Sayfa sayısını tam hatırlamıyorum ama bir parmaktan daha kalın değil. Görevli 60 lira olduğunu söyleyince inanamadım. Ekipteki pek çok kişi kitap satın almaktan vazgeçip, broşür-dergi arası ucuz yayınlara yöneldi. İçim cız etti ama kafama koymuştum bir kere, 60 liraya kıyıp kitabı satın aldım. Döndüğümde kitabı gören herkes benimle aynı fikirdeydi, kitap pahalıydı. Aynı mağazada gayet güzel tasarlanmış bez çantalar da 30 liraya satılmaktaydı. Evet müze mağazaları, müzeye gelir getirmek amacıyla da kurulur ancak gelenlere yolunacak kaz gözüyle bakılmamalı.

Müzecilik ve müze mağazacılığı gelişecekse, bunda özel müzelerin büyük payı olacak. İstanbul Modern’in mağazası buna en iyi örnektir. Son zamanlarda en az müze kadar popüler olduğu söylenebilir. Her gittiğinizde yeni bir şeyler bulursunuz, koleksiyon sürekli yenilenir. Herşey müzenin koleksiyonu ile bağlantılıdır. Kitap bakımından zengindir. Sanatı gündelik hayatınıza taşıyabileceğiniz tasarımlar satılır. Oradan satın alacağınız defter, kalem ile çocuğunuzu okula gönderebilirsiniz. Her birinin üzerinde ayrı bir eser basılı oyun kağıtları ile arkadaşlarınızla iskambil oynayabilirsiniz. Kol saati sayesinde Fikret Mualla’yı hep üzerinizde taşıyabilirsiniz. Kravat, cüzdan, kartvizitlik, bilgisayar için mouse, mouse pad, mum, fular, takı, mutfak önlüğü, kalem kutusu hep burada bulabileceğiniz eşyalardan birkaçı.

Hürriyet Cuma, Yazı: Banu Tuna, 12.01.2007

ESKİ SARAY MÜDÜRÜNE KOLTUK YIRTMA DAVASI

 

TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Dolmabahçe Sarayı’nın eski Müdürü Yrd. Doç. Dr. Erdal Eren hakkında, 13 Kasım 2005’te öğrencileriyle yaptığı ziyaret sırasında saray envanterine kayıtlı koltuğun kumaşını yırttığı iddiasıyla dava açtı.

Koltuk, zarar tespiti için Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde görevli Yrd. Doç. Dr. Senem Onur tarafından incelendi. Senem Onur, tarihi koltuğun değerinin 3 bin, yırtılan bölümüyle oluşan zararın ise 1500 dolar olduğu sonucuna vardı. TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı, Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak Eren’den 1500 dolar tazminat istedi.

Maltepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Eren, mahkemeye sunduğu dilekçesinde, koltuğun koruma görevlileri tarafından kullanıldığını ileri sürdü. Eren, suçlamaları reddetti.

Hürriyet, Haber: Taner Yener, 12.01.2007

600 YIL ÖNCE DONAN KORKU

 

Güney Amerika’da Amazon bölgesinde mezar ve tapınak olarak kullanılan gizli bir yeraltı mağarasında bulunan 600 yıl öncesine ait bir düzine mumya, bilim dünyasında büyük heyecan yarattı. Bir kadın mumyasının Norveçli ressam Edvard Munch’un ünlü "Çığlık" tablosunu çağrıştıran biçimde, korku ve dehşetten ellerini yüzüne kapatmış olarak bulunması, büyük ilgi çekti.

Bilim adamları, kadının bu pozisyonunun ölüm korkusunu nasıl yaşadığını apaçık ortaya koyduğunu söylediler.

"Çaçapoyalar" (Bulut İnsanları) kabilesi mensuplarına ait bir düzine mumyanın bulunduğu mağara, Peru’nun yağmur ormanları kıyısında üç ay önce yürüyen bir köylü tarafından tesadüfen keşfedildi. Bilim adamları, mağarada 600 yıl bozulmadan kalabilmiş mumyalarla birlikte seramik, kumaş ve duvar resimleri de buldular. Çaçapoyalar, uzun boylu sarışın ve beyaz tenli oldukları için bazı araştırmacılar Avrupa’dan geldiklerine inanıyor. İnkalar tarafından fethedilen Çaçapoya topraklarındaki tüm kayıtlar, 1512’de İspanyolların işgalinden sonra kayboldu. Bir tek Ant Dağlarında 3 bin metre yüksekteki Kuelap Kalesi kaldı.

Hürriyet, 12.01.2007

MÜZELERİMİZİ GEZMİYORUZ

 

2006 yılı faaliyet dönemini tamamlayan Kastamonu Müze Müdürlüğü`nün yıl sonu rakamları açıklandı. Arkeoloji Müzesini 2006`da 9 bin 154 kişi ziyaret ederken, Liva Paşa Konağını ise 15 bin 395 kişi ziyaret etti. Her iki müzeyi de ziyaret eden toplam 24 bin 549 kişiden 161`inin ise yabancı olduğu açıklandı.


Arkeoloji Müzesi`ni 2006 yılı boyunca 9 bin 154 kişi ziyaret etti. 9 bin 154 kişiden 7 bin 64`ü ücretsiz, bin 998`i ise ücretli olarak bu müzeye ziyaret gerçekleştirdi. Arkeoloji Müzesi`nin 2006 ziyaret gelirinin ise 4 bin 42 YTL olduğu ifade edildi.

 

Liva Paşa Konağı Müzesi`ni ise 2006`da 15 bin 395 kişi ziyaret etti. Bu rakamın 3 bin 583`ü ücretli, 11 bin 743`ü ise ücretsiz ziyaret gerçekleştirirken, elde edilen ziyaret geliri ise 6 bin 825 YTL olduğu açıklandı.

Kastamonu Postası, 11.01.2007

ORDU'DA TURİZM PROJELERİ

 

Geleceğini 'turizm' üzerine kuran Ordu'da, değişik projeler hazırlandı. Bu kapsamda tarihi özelliğe sahip alanlarda arkeolojik kazılar yapılırken, turistik özellik taşıyan alanların cazibesi arttırılacak.

Ordu İl Genel Meclisi'nden alınan bilgilere göre, gerçekleştirilmesi düşünülen projelerin başında Perşembe İlçesi Yason Burnu'nda arkeolojik kazı yapılması geliyor. Antik dönemde 'Argonot Efsanesi'nin geçtiği yer olarak bilinen ve uzun süre Rumlar'ın yaşadığı yer olan Yason Burnu'nda arkeolojik kazı yapılabilmesi için bakanlıktan 750 bin YTL ödenek talebinde bulunuldu. Buradan çıkması muhtemel arkeolojik ve etnografik eserler müzeye devredilecek. Diğer projeler ve yapılacak çalışmalar ise şöyle belirlendi:  

 

Gaga Gölü: Fatsa İlçesi'ndeki Gaga Gölü çevresinde ışıklandırılma, oturma grupları, gezi parkurları, çocuk oyun alanları ile balık tutma yerleri yapılacak. Bunun için 450 bin YTL ödenek talebinde bulunuldu.

Küpkaya Kanyonu: Ulubey İlçesi Kardeşler Köyü sınırları içerisinde bulunan 10 kilometre uzunluğundaki Küpkaya Kanyonu çevresinde asma köprüler, gezi parkurları, oltayla balık avlama yerleri ve WC yapılacak. Işıklandırmanın da yapılacağı alana gidecek yol asfaltlanacak. 400 bin YTL ödeneğe ihtiyaç bulunuyor.

Ohtamış Şelalesi: Ulubey İlçesi sınırları içerisindeki Ohtamış Şelalesi doğa turizmi bakımından cazibeli bulunuyor. 200 bin YTL ödenek talebinde bulunulduğu alanda gezi parkurları, seyir terasları, yürüyüş parkurları ve WC yapılacak.

Turnasuyu Vadisi: Başbakanlık Özel Çevre Koruma Kurulu'nca koruma altına alınan Turnasuyu Vadisi'nde çevre düzenlemesi, gezi ve dinlenme tesisleri yapılacak. Ulaşımı yapılan yol ıslah edilecek. İlk etapta 200 bin YTL ödeneğe ihtiyaç bulunuyor.

Yalman Tepesi: Korgan İlçesi'nde Milli Park alanı içerisinde bulunan Yalman Tepesi'nde oturma grupları, gezi parkurları, dinlenme tesisleri ve WC inşa edilmesi planlandı. İlk etapta 200 bin YTL ödenek talebinde bulunuldu.

Topçam Ormanları: Mesudiye İlçesi'nde flora, hayvan varlığı, botanik özelliğinin yanı sıra derinliği ve genişliğiyle yörenin en muhteşem yerlerinden biri olan Topçam Ormanları'nda gezi parkurları, dinlenme ve sportif amaçlı düzenlemeler yapılacak. Topçam Baraj yolunun faaliyete geçmesiyle yöreye ulaşım kolaylaşacak.

Kaleköy Kümbetleri: 14. asırda Hacıemiroğulları Beyliği'nin başkenti olan Kaleköy'deki kümbetler restore edilerek turizme kazandırılacak.

Türk Köyü Höyüğü: Mesudiye'nin Türk köyünde bulunan ve birkaç bin yıllık tarihi bulunduğu belirlenen höyüklerin turizme kazandırılması ve cazibe alanı haline getirilmesi için 400 bin YTL ödenek talebinde bulunuldu.

Samur Tümülüsü: Kumru İlçesi'ndeki Samur Tümülüsü'ndeki arkeolojik ve etnografik değerlerin gün yüzüne çıkarılması için ışıklandırma ve çevre düzenlenmesi yapılacak.

Argın Kayak Merkezi: Akkuş İlçesi Argın Yaylası'nın kış turizmine kazandırılması için oluşturulan kayak alanı 2009 yılında turizme açılacak

Turizm Habercisi, 11.01.2007

MANİSA'DA YUNT DAĞI'NA MÜZE YAPILACAK

 

Manisa Yuntdağı'nda bulunan tarihi Aigai Kalesi yakınlarındaki 2 bin 229 metre karelik alanda, bir hayırsever tarafından müze yaptırılacağı bildirildi.

 

Manisa Valisi Refik Arslan Öztürk, iş adamı İsmail Akçura'nın öncülüğünde müze kurulacak bölgede incelemelerde bulundu. Vali Öztürk'ün Yuntdağı Köseler köyündeki tarihi kale yakınlarındaki inceleme gezisine, Kültür ve Turizm Müdürü Erdinç Karaköse, Manisa Müze Müdürü Müesser Tosunbaş, İzmir Röleve ve Anıtlar Müdürlüğünden uzman heyet katıldı.

 

Milli Emlak Müdürlüğü yetkilileri, müzenin kurulacağı alanın 3 bin 500 veya 4 bin metre kareye çıkarılabileceğini kaydettiler. Vali Öztürk, yaptığı açıklamada, Köseler köyünde bir yandan kazı diğer yandan restorasyon çalışmalarının gerçekleştirildiğini belirtti.Öztürk, şöyle konuştu: ''Kazılarda artık restorasyon şartı da koşuluyor. Ben bilerek hiç yanlış yapmadım, yani yanlış kararlar almadım. Onun için kendime danışır ve kendimle konuşurum. Tek tesellim, bu tür yapılara ülke kaynaklarının değil hayırseverlerin para yatırmasıdır. Bu köyümüz turizm ve kültürel varlıklar açısından önemli bir konuma sahiptir. Böyle bir yer yapıldığı zaman da boş kalacağı konusunda en ufak şüpheye düşülmemesi gereklidir.''

 

Müze için gösterilen yer konusunda bayındırlık ve kadastro müdürlükleri ile görüşmeler yapılacağını, planların çizileceğini ifade eden Vali Öztürk, şunları söyledi: ''Müze yapılırsa yeteri ilgi görür mü, kesin olmamakla beraber ilgi göreceğini umut ederiz. Bu köyümüze müzeyi yaptırırsak Bergama'ya giden turistlerin yol sıkıntısı yaşamamaları amacıyla İzmir ili sınırına kadar yol yapmak için elimizden gelen çabayı gösteririz.''

Turizm Gazetesi, 11.01.2007

AMASYA TAMİMİ'NİN İMZALANDIĞI BİNA YENİLENİYOR

 

Amasya Tamimi'nin imzalandığı tarihi Saraydüzü Kışlası'nın aslına uygun yeniden inşa edilmesi için hazırlanan proje kapsamında çalışmalara başlandı.

 

 

Zamanın 5. Kafkas Fırkası'nın karargahı olan ve Saraydüzü Kışlası olarak bilinen tarihi yapının aradan geçen zaman içerisinde çeşitli nedenlerle korunamayarak yıkılmasının ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı, Amasya Valiliği ve Belediye Başkanlığı tarafından hazırlanan proje çalışmaları kapsamında inşaat için kazılara başlandı. Bahçeleriçi Mahallesi'nde Amasya Belediyesine ait yaklaşık 3.5 dönüm alan üzerine 2 katlı inşa edilecek binanın yapım çalışmalarının başlaması dolayısıyla incelemelerde bulunan Vali Mehmet Celalettin Lekesiz, proje bedelinin yaklaşık 2 milyon 800 bin YTL olduğunu söyledi.

 

Projenin tamamlanması için belirlenen tarihin Aralık 2007 olduğunu ifade eden Lekesiz, ''Ancak, binanın yapımının 12 Haziran Festivali'ne yetiştirilmesi için çaba gösterilecek'' dedi. Vali Lekesiz, binanın hizmete girmesinin Amasya açısından önemli olduğunu sözlerine ekledi. Belediye Başkanı İsmet Özarslan da ''Cumhuriyetin doğum belgesi olan Amasya Tamimi'nin imzalandığı binanın aslına uygun yapılması çok önemlidir. Bu inşaatın resmen başlaması bizleri çok sevindirdi'' diye konuştu.

Turizm Gazetesi, 11.01.2007

4. KİTABE ÇORUM MÜZESİ'NDEN ÇIKTI

 

Baltacı Mehmet Paşa tarafından Osmancık'a 4 Halife adına yaptırılan çeşmelerden sonuncusunun kitabesi Çorum Müzesi'nde bulundu.

 

Daha önce dördüncü kitabeyi aradıklarını duyuran Osmancık Belediye Başkanı Serdar Kurşun, Hasan Bilginer isimli bir hemşehrilerinin bilgi vermesiyle kitabenin Çorum Müzesi'nde olduğunun tespit edildiğini açıkladı.

 

Başkan Kurşun, tarihi ve kültürel açıdan ilçe için çok önemli olan Baltacı Mehmet Paşa Çeşmeleri'nin canlandırılması projesinde önemli bir mesafe alındığını söyledi. Çorum Müzesi'ndeki kitabenin kendilerine teslimi için Bakan onayı gerektiğini de belirten Kurşun, restorasyon çalışmalarının tamamlandığında açılışa Bakan Atilla Koç'u çağıracaklarını ve bu taleplerini kendilerine ileteceklerini sözlerine ekledi.

Çorum Haber, 11.01.2007

AYDIN'DA MÜZE VE ÖREN YERİ ZİYARETÇİ SAYISI % 20 AZALDI

 

Aydın Kültür ve Turizm Müdürü Nuri Aktakka, ''2006 yılında Kuşadası'na deniz yoluyla giriş yapan turist sayısı yüzde 25 artarken, Aydın'daki müzelerin ziyaretçi sayısı yüzde 35, ören yerlerinin ise yüzde 20 düştü'' dedi.


Aktakka, yaptığı açıklamada, 2006 yılında Aydın'daki otellerdeki doluluk oranının, bir önceki yıla göre yüzde 0,3 oranında artarak yüzde 50,03 olduğunu söyledi.


Geçen yıl Aydın'ın turizm girdilerini artırmak için ''Aydın İli Kültür ve Turizm Tanıtım Derneği''nin kurulduğunu ifade eden Aktakka, şöyle konuştu: ''2005 yılında Kuşadası'na deniz yoluyla giriş yapan turist sayısı 303 bin 998 iken, geçen yıl bu sayı 377 bin 357 oldu. 2005 yılında ören yerlerimizi 352 bin kişi ziyaret edip, 558 bin 142 YTL gelir bırakırken, 2006 yılında 281 bin kişi 417 bin YTL gelir bıraktı. Ayrıca 2005 yılında müzelerimizi 139 bin 682 kişi ziyaret ederken, 2006'da 98 bin kişi ziyaret etti. Bu sayısal veriler gösteriyor ki 2006 yılında Kuşadası'na deniz yolu ile giriş yapan turist sayısı yüzde 25 artarken, Aydın'daki müzelerin ziyaretçi sayısı yüzde 35, ören yerlerinin yüzde ise 20 düştü.''


Geçen yıl 10 ören yerinde yapılan kazı çalışmaları sonucunda önemli bulgular elde edildiğini ifade eden Aktakka, gelecek yıllarda kazı çalışmaları sonucunda ören yeri ziyaretlerinden daha iyi sonuçlar alacaklarına inandığını kaydetti.

Aydın Denge, 11.01.2007

KANUNİ HEYKELİ 8 YIL SONRA AYAĞA KALKIYOR

 

Kanuni Sultan Süleyman heykeli, Muğla'nın Marmaris İlçesi'nin girişinde bulunan Belbaşı mevkiine dikilecek.

 

Osmanlı Devleti'nin 700. kuruluş yıldönümü nedeniyle Marmaris'in Beldibi Belediyesi tarafından heykeltıraş Necmettin Yağcı'ya yaptırılan ve dikilmesi 8 yıl boyunca tartışmalara sebep olan 3 metre 10 santim boyundaki "Kanuni Sultan Süleyman'' heykeli için gerekli izin çıktı. Beldibi Belediye Başkanı İdris İspirli'nin talebine olumlu cevap veren Muğla Çevre ve Orman İl Müdürlüğü ile Milli Parklar Genel Müdürlüğü arasında konuyla ilgili hazırlanan protokol Muğla Valisi Temel Koçaklar tarafından da onaylandı. Protokol gereğince belediye, Kanuni Sultan Süleyman heykelinin dikileceği alandaki çalışmaları ve heykelin temizlik ve bakımını üstlenecek. Beldibi Belediyesi otoparkında bulunan heykel dün itfaiye ekipleri tarafından temizlendi.

Zaman, 11.01.2007

ODTÜ'LÜ HOCALAR KAYIP KENTİ BULDU

 

Dr. Geoffrey Summers ve Dr. Scott Branting’in 1993’ten beri yaptıkları kazı çalışması ile Kerkenes Dağı’ndaki kayıp şehir Pteria olduğu belirtildi.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim üyeleri Dr. Geoffrey Summers ve Dr. Scott Branting’in 1993 yılından bu yana yaptıkları yüzey araştırması ve kazı çalışması ile ortaya çıkan Yozgat’ın Sorgun ilçesi Kerkenes Dağı’ndaki antik kent kalıntılarının, Herodot’un sözünü ettiği kayıp şehir Pteria olduğu belirtildi.

Yozgat Müzesi Müdürü Mustafa Akkaya, "Kerkenes’in tarihçi Heredot’un sözünü ettiği Pteria şehri olduğu elde edilen kalıntılarla belirlenmiştir" dedi. Akkaya, raporunda şu tespitlere yer verdiğini belirtti: "Yerleşim alanının tamamı kamu yapıları ve sivil yapılarla bir yönetim planı oluşturacak şekilde düzenlenmiştir. Şehirde, Kapadokya, Kuzey, Gözbaba, Batı, Karabaş, Güneydoğu olmak üzere 7 kapı bulunmaktadır. Pteria, sürekli Medlerin ve Lidyalılar’ın istilasına uğramıştır. Son olarak Lidya Kralı Krezüs, Pteria’yı işgal edip, yağmaladıktan sonra ateşe verir."

Kerkenes’in 1. derecede arkeolojik sit alanı olarak tescilinin bulunduğuna işaret eden Akkaya, denizden 1500 metre yükseklikte, granit dağ kütlesi üzerine, surları yamaç sırtlarında yer alacak şekilde ustalıkla yerleştirilmiş olan kentin, Demir Çağı yerleşim merkezi olduğunu ifade etti. Akkaya, Pteria’nın kurulduğu alan üzerinde 7 kapısı bulunan, 7,5 kilometre uzunluğundaki surun 2,5 kilometrelik bir alanı çevrelediğini de raporunda bildirdi.

Hürriyet Ankara, 11.01.2007

IHLARA'YA TURİST ASANSÖRÜ

 

Kapadokya’nın Batı Kapısı olarak bilinen, Aksaray’ın Güzelyurt İlçesi'nde erken Hıristiyanlık döneminde, ibadet yeri, savaş ve istila gibi olağanüstü durumlar için gizlenme ve korunma yeri olarak kullanılan Ihlara Vadisi’ni geçen yıl 200 bin 100 kişi ziyaret etti.

Aksaray Valisi Sebati Buyuran, 14 kilometre uzunluğa ve 100 metre derinliğe sahip vadiye 318 basamaklı merdivenle inilip çıkıldığını, ancak daha önce vadiye gelen 3 turistin kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiğini, 1 kişinin düşerek bacağını kırdığını kaydetti. Vadiye yap-işlet-devret modeliyle asansör yapılacağını belirten Buyuran, "Asansör, doğal yapıyı bozmayacak ve görünmeyecek. Bu yıl hizmete girecek" dedi.

Hürriyet, Haber: Hasan Bölükbaş, 11.01.2007

SEZER SERGİYİ 'TÜRK BASININA KAPALI' AÇTI

 

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano ile birlikte gerçekleştirdiği "Türkiye: 7000 Yıllık Tarih" sergisi açılışını Türk gazeteciler izleyemedi.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki sergiye sadece TRT ve Anadolu Ajansı’nın temsilcileri girebildi. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, iki cumhurbaşkanının eşleri, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu, Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Uğur Ziyal’in de katıldığı sergide Türkiye’den ve Anadolu uygarlıklarına ait 43 eser ile Anadolu’daki 7000 bin yıllık tarihe ışık tutuluyor. Türk basın mensuplarının sergiye alınmamalarına gerekçe olarak, basına daha önce bilgi verilmiş olması gösterildi.

Hürriyet, Haber: Özgür Ekşi, 11.01.2007

"LOUVRE MÜZESİ SATILIK DEĞİLDİR"

 

Fransa'da müze müdürleri, arkeologlar ve tarihçiler, ulusal müzelerin yurtdışında da şube açmalarına karşı imza kampanyası başlattı. Yaklaşık 800 kişinin imza attığı ve 'Müzeler satılık değildir' sloganıyla düzenlenen kampanyayla özellikle ünlü Louvre Müzesi'nin ABD'deki Atlanta Müzesi'yle işbirliğine gitmesi ve son olarak yine aynı müzenin Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi'de şube açmasına karşı çıkılıyor.

Tepkilere geniş yer ayıran Liberation gazetesi 'Louvre Müzesi klonlanmalı mı?' başlığıyla manşetten verdiği haberde, dünyaca ünlü tarihi ve kültürel koleksiyonların başka bir ülkede sergilenmesinin olumlu veya olumsuz yanlarını savunanların görüşlerine yer verdi.

Uzmanlar, müzelerin ticari ve medyatik hale getirilmesinin kültürel miras değerlerinin imajını da olumsuz etkileyeceği görüşünü savunuyor.

Radikal, 11.01.2007

TAC MAHAL'DE TADİLAT

 

Hindistan'ın tarihi miraslarını koruma teşkilatı Arkeolojik Araştırma Kurumu, ülkenin mimari tacı 17. yüzyıl şaheseri Tac Mahal'in yıpranan aksamını ince restorasyona gidiyor.

 

Arkeolojik Araştırma Kurumu yetkilisi K. K. Sarma, bu hafta başlayan hassas onarımın üç ay süreceğini açıkladı. Tac Mahal'in iki ana kapısı, mermer yollarıyla diğer duvar yapıtları inceden inceye gözden geçiriliyor. Onarımda çok sayıda arkeolog görev alıyor. Dört minareli ak mermer Tac Mahal başyapıtında Türkiye, Hindistan ve başka ülkelerden devrin en büyük ustaları çalıştı. Tac Mahal, 22 yılda 1653 'te bütünüyle tamamlandı

Birgün, 11.01.2007

JANDARMADAN TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Diyarbakır'da jandarma ekiplerinin gerçekleştirdiği operasyonda, 726 adet tarihi sikke ele geçirildi. 

Edinilen bilgiye göre, kentte tarihi eser kaçakçılığı yapılacağı duyumunu alan İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı ekipler, hurdacılık yapan bir kişiyi yaklaşık 1 hafta boyunca takibe aldı. Elindeki tarihi eserleri yolucu minibüsüyle şehir merkezine getirmek isteyen şahıs, Organize Sanayi Bölgesi'nde durdurularak üst aramasından geçirildi. 

Yapılan aramalarda 726 adet sikke ve 1 adet bakırdan yapılmış kadın figürü ele geçirildi. Tarihi eser kaçakçılığı suçundan gözaltına alınan şahsın sorgulamasının ardından adli mercilere sevk edildiği belirtildi.

Diyarbakır Kent Haber, 11.01.2007

ŞARHÖYÜK KALINTILARININ İNCELEMESİ PROJESİ KABUL EDİLDİ

 

Anadolu Üniversitesi (AÜ) ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 1989 yılından bu yana çalışma yürüttüğü Şarhöyük'ten çıkarılan kalıntıların kalıntıların bilimsel incelemesi için TÜBİTAK'a sunulan proje teklifinin kabul edildiği bildirildi.

 

AÜ'ye bağlı Klasik Arkeoloji Bölümü, Tarih Bölümü, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümü'nün ortak çalışmasıyla hazırlanan proje kapsamında, Şarhöyük ören yerinden çıkarılan Hellenistik Dönem'e ait seramik esaslı kalıntıların incelenerek kalıntıların ham maddeleri, şekillendirme yöntemleri ve kökenleri araştırılacak.

 

AÜ Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alpagut Kara, projenin önemine değinerek, ülke ekonomisi ve turizmine önemli katkılar sağlayacağını söyledi. Hellenistik Dönem'e ait iki farklı ürün grubunun ele alındığı projede, ''Batı Yamacı'' seramikleri ve kalıplı kaseler ürün gruplarının incelendiğini bildiren Doç. Dr. Kara, ürün gruplarına ait iki tip malzemenin karşılaştırıldığını belirterek buluntuların yüzeyinde kaplı olan metalik görünümlü astar tabakanın kimyasal analizlerinin yapıldığını bildirdi.

 

Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Hakan Sivas ise arkeoloji çalışmaları içerisinde arkeometrik karakterizasyon çalışmalarının çok az yer aldığını ifade ederek, bu çalışmanın daha sonra yapılan projelere destek sağlayacak kaynak niteliği taşıdığını söyledi.

Projenin şimdilik Şarhöyük'ü konu aldığını anlatan Yrd. Doç. Dr. Sivas, gelecekte tüm Türkiye'den toplanacak örneklerin incelenmesi sonucu, Anadolu'da geçmişte ticaretin ne şekilde geliştiğini ortaya koyacak bir projenin hayata geçirilmesinin planlandığını sözlerine ekledi. Sivas, TÜBİTAK tarafından kabul edilen proje için çalışmaların sürdüğünü sözlerine ekledi.

Turizm Gazetesi, 10.01.2007

AVRUPA'NIN MAĞARA CENNETİ TÜRKİYE

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, mağara yoğunluğu açısından Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada yer aldığını bildirdiği Türkiye'de, turizme açık 20'yi aşkın mağaranın yanı sıra ekipmanlı normal ve profesyonel ziyaretçilerin girebileceği 19 mağara da yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.

 

Alınan bilgilere göre, yaklaşık 40 bin mağaranın bulunduğu Türkiye'de, en uzun mağara 16 kilometreyi aşan Isparta'daki Pınargözü ve en derini 1453 metre ile Mersin'deki Peynirlikönü'ne, özellikle profesyonel sporcular ilgi gösteriyorlar.


İlgili bakanlıkça turizme açıldığı belirtilen Antalya'da Damlataş, Dim ve Zeytintaşı, Bartın'da Gürcüoluk, Burdur'da İnsuyu, Denizli'de Kaklık ve Dodurgalar, Gümüşhane'de Karaca, Isparta'da Zindan, Karabük'te Mencilis, Kırklareli'nde Dupnisa, Konya'da Tınaztepe, Tokat'ta Ballıca ve Zonguldak'ta da Gökgöl ile birlikte özel müteşebbislerin girişimiyle ziyarete açıldığı bildirilen toplam 20'yi aşkın mağara, doğal güzellikleriyle adeta turistleri büyülüyor.


Ekipmanlı normal ziyaretçilerle rehber eşliğinde gezilebilen Antalya'da Yerköprü, Bursa'da Oylat ve Ayvaini, İçel'de Gilindire, İstanbul'da İkigöz, Karaman'da İncesu, Kastamonu'da Ilgazini, Konya'da Baltaini, Körükini ve Suluin, Kırklareli'de Yanasu ve Zonguldak'ta Çayırköy Mağarası, maceraseverlerin ilgisini çekiyor.


Ekipmanlı profesyoneller ise Antalya'da Altınbeşik, Isparta'da Pınarözü, Karaman'da Gürleyik, Konya'da Sakaltıtan, Susuz Güvercinlik ve Pınarbaşı ile Zonguldak Kızılelma Mağarası'nda yeni keşiflerin heyecanını yaşıyorlar.


Mağaralar, turizmin yanı sıra doğal soğuk hava depolamacılığı, kültür mantarcılığı, solunum yolu hastalıkları tedavisi, yer altı suyu havzalarının belirlenmesi ile hayvansal ürünlerin olgunlaştırılması ve korunması gibi amaçlarla da kullanılabiliyor.

Sportif ve turistik geziler ile bilimsel araştırmalara yönelik mağara turizminin gelişmesinin hedeflendiği Zonguldak, Bartın ve Karabük'te de mağaralarla turizmin çeşitlendirilmesi amaçlanıyor.


Zonguldak'ta galeri, sarkıt, dikit, travertenler ve milyonlarca yıllık mercan fosilleri bulunan ve temiz havasıyla stres giderdiği bildirilen 3 bin 250 metre uzunluğundaki Gökgöl Mağarası'nın, turizme açık 875 metresini 2001-2005'de 177 bin 584, 2006'da da 33 bin 931 kişi gezdi.


Ereğli İlçesi'ndeki, mitolojide "yer altı tanrısı Hades'in ülkesine açılan yollardan biri" olarak gösterilen Cehennemağzı Mağaraları'nı da 2001-2005'de 72 bin 238, 2006'da da 20 bin 592 ziyaretçi gezdi.


İlde bakanlık tescilli 6 bin 250 metreyle Türkiye'nin ikinci uzun mağarası konumundaki Kızılelma ve Çayırköy'ün yanı sıra Sofular, İnağzı, Cumayanı ve İncivezaltı gibi mağaraları da genellikle bilimsel araştırma yapmak isteyenler ile sporcular ziyaret ediyor.


Karabük'ün Safranbolu İlçesi'nde geçmiş yıllarda barınma yeri olarak kullanılan 6 bin 52 metre uzunluğundaki Mencilis Mağarası, içindeki Horasan harcıyla örülmüş duvarları, el yapımı fırını, sarkıt ve sütunlarıyla turizme açıldığı 2003'den itibaren yaklaşık 75 bin yerli ve yabancı turistin ilgisini çekti.


Bartın'ın Amasra İlçesi'ndeki Gürcüoluk Mağarası da gri, krem ve bej arasında değişen rengarenk damlataşlar ve fiziki özellikleriyle turizme tam olarak kazandırılmaya çalışılıyor. Işıklandırılması ve gezi yolları 2005'te tamamlanan mağaranın işletilmesinin özel sektöre devrinin ardından eksiklerinin giderilerek binlerce turistin ilgi göstermesi hedefleniyor.


Zonguldak'ta 2001'den günümüze kadar 304 bin 345 ve Karabük'te de 2003'den bugüne dek 75 bin olmak üzere toplam 379 bin 345 kişinin gezdiği mağaralara, Bartın'ın da dahil olmasıyla yılda 100 bin turistin ilgi göstermesi amaçlanıyor.

Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Gezi ve Mağara Komitesi Başkanı Engin Zaman, yaptığı açıklamada, Türkiye'nin mağara oluşumu bakımından Avrupa'da en iyi konumda olmasına karşın turizminden yeterince pay alamadığını söyledi. Dünyada özellikle ABD'deki mağaralara turist ilgisinin fazla olduğuna dikkati çeken Zaman, şöyle konuştu:


"Mağara turizmi her geçen gün dünyada önem kazanıyor. Ülkemizde özellikle Antalya bölgesindeki mağaralara yerli ve yabancı turist ilgisi üst düzeyde. Mağara oluşumu bakımından zengin olan Karadeniz Bölgesi'nin de turizmden yeterince pay alması için yatırımlar gerekmektedir. Ülkemizdeki mağaraları yılda 300-400 bin yerli ve yabancı turist geziyor. Ancak, bu sayı yetersizdir. Tanıtıma yönelik faaliyetler ile mağara odaklı turizm merkezlerinin oluşturulması lazım. Bu yönde, Bakanlığa Zonguldak'ı önerdik. Mağara turizmine destekler sağlanarak tesisleşmeye gidilebilir. Böylece, ülkemizdeki mağaraların gezilme sayısı iki katına çıkacaktır."


Zaman, 2009'da ABD'de düzenlenecek Uluslararası Mağaracılar Birliği Toplantısı'nın 2013'de Türkiye'de gerçekleştirilmesi için çalıştıklarına işaret ederek "Aday iller arasında Zonguldak, Antalya ve Konya var. Mağaralarımızın uluslararası platformda tanıtılması açısından toplantı önem arz etmektedir" dedi.

Haber Ekpres, 10.01.2007




Nano-yorum: Şu ikinci paragrafı okudunuz mu? "Alınan bilgilere göre, yaklaşık 40 bin mağaranın bulunduğu Türkiye'de...".
Yahu kim sallıyor bu sayıları allahaşkına!!?
Hani "rakkam büyüsün de haber okunsun, reytingimiz artsın" kaygılarına mecbur bırakılmış sevgili muhabir arkadaşımız mı? (Öyle olmadığını umut ediyoruz).
Yoksaaa, elinde Türkiye'nin kültürel ve doğal varlıklarına yönelik neredeyse hiçbir doğru dürüst sayısal/yazısal/görsel veri bulunmayan ismi belli, cismi kırkdokuzelli, tepesindeki accaip kifayetli zat-ı muhteremiyle şu ülkede hiçbir işlevi olmayan Bakan'lık mı?
Sayın bayanlar baylar; yalan-dolan bunlar!.. Aman ha, önünüze liste gelmeden inanmayasınız böyle laf-ı güzaflara. Bir zamanlar bazıları, arkeolojik yerleşme sayısına da 30-40 bin rakkamlarını sallamışlardı, sonra baktılar durumu toparlayamayacaklar, pılıyı pırtıyı toplayıp, sus-pus olup köşeciklerine çekiliverdiler... Siz bilirsiniz gayri, bizden söylemesi...




Bran Kalesi, Bram Stoker'ın 'Drakula'
romanındayer almadığı halde bu isimle biliniyor.

'DRAKULA'NIN ŞATOSU' ŞİMDİ KİMİN OLACAK?

 

Romanya, 'Drakula'nın Şatosu' olarak bilinen, ortaçağ döneminden kalma kaleyi, geçen yıl devletten satın alan Habsburg Kraliyet ailesinden geri istiyor. Habsburg ailesi Bran Kalesi için 60 milyon avro (yaklaşık 113 milyon YTL) istiyor.

 

Habsburglar, sivri kuleleri ve ıssız çevresiyle ünlenen kaleyi, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Romanya'nın komünist rejime geçmesiyle kaybetmişti. O dönemde ülke yönetimi Habsburgları ülkeden sürmüştü. Eski kraliyet ailesi Habsburglar, uzun süren yasal mücadeleden sonra kaleyi devletten satın almıştı. Hayatı romana ilham olan Romanya'nın ünlü yöneticisi Vlad Tepes veya bilinen adıyla Kazıklı Voyvoda, bu kalede kısa süre yaşadı.

Radikal, Fotoğraf: Reuters, 10.01.2007

HASANKEYF İÇİN GÖNDERİLEN ÖDENEĞİN YARISI İADE EDİLDİ

 

Batman'daki antik kent Hasankeyf'in başka bir alana taşınması kapsamında yürütülen 2006 yılı arkeolojik kurtarma kazıları için gönderilen ödeneğin yarısı kullanılmadığı için iade edildi.

 

Batman İl Kültür ve Turizm Müdürü Selahattin Ortaboy, Hasankeyf'in Tarihi ve Arkeolojik Sit Alanı ören yerinde 2006'da yapılan arkeolojik kurtarma kazıları kapsamında yürütülen röleve, belgeleme, restorasyon ve restitüsyon proje hazırlama, onarım ve alan çalışmalarının 31 Aralık 2006'da sona erdiğini söyledi. Çalışmalar için ayrılan ödeneğin yarısının kullanıldığını anlatan Ortaboy, "GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, 1 milyon 64 bin YTL ödenek gönderdi. Ödeneği harcama yetkisi ve denetimi, Hasankeyf Arkeolojik Kazı ve Kurtarma Projesi Başkanı Prof. Dr. Abdusselam Uluçam'a aitti. Ödeneğin kullanılmayan 524 bin 873 YTL'lik kısmı iade edildi." dedi.

 

Bu arada hükümet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) Hasankeyf ile ilgili 6,5 kilo ağırlığında bir savunma gönderdi. Savunmada, Ilısu Barajı'nın yapılması halinde sular altında kalacak olan Hasankeyf'teki kültürel mirasın korunması için yapılan çalışmalara yer verildi. Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Prof. Dr. Oluş Arık, Prof. Dr. Metin Ahunbay, Özcan Yüksek ve avukat Murat Cano tarafından 22 Şubat 2006'da AİHM'ye yapılan başvuruya karşılık olarak gönderilen savunma metninde, konu itibarıyla mahkemenin yetkisiz olduğu vurgulandı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) tek başına 'kültürel miras hakkı'nı korumadığının vurgulandığı savunmada, avukat Cano dışında başvuranların 'başvurucu hakkının olmadığı' öne sürüldü. Savunmada, "Ilısu Barajı olmadan, GAP Projesi tamamlanamaz. Proje; baraj inşaatı, yeniden yerleştirme ve kültürel mirasın yeni kültürel park bölgesine taşınması olmak üzere üç ana koldan yürütülmektedir." denildi. Hasankeyf'in, Sümerlere kadar uzanan ve çok sayıda başka medeniyeti içine alan 6 bin yıllık tarihi bir mirası yansıttığına değinilerek, Hasankeyf'te taşınabilir tüm kalıntıların taşınacağı ve bunun için 80 milyon dolar harcanacağı belirtildi. Ilısu Barajı'nın Dicle Nehri'ni düzenleyeceği, kuraklık ve sel gibi mevsimsel değişimleri yumuşatarak, yarı-kurak bölgeye düzenli su sağlayacağı da aktarıldı.

 

Avukat Murat Cano ise, AİHM'nin, AİHS'nin 'kültürel miras hakkı'nı korumadığını kabul ederek konu bakımından yetkisiz olduğuna karar vermesi halinde, Avrupa uygarlığının esaslı bir eksikliğini saptamış olacağını savundu. Ilısu Havzası'nda Hasankeyf'le birlikte 200'ün üzerinde tarihsel yerleşim bulunduğuna ve Hasankeyf dışında yerleşmelerin hiçbirinde herhangi bir kazı yapılmadığına dikkat çeken Cano, baraj gölünün, bütün tarihsel yerleşmeleri yutacağını kaydetti. Hasankeyf sit alanındaki yapıların, alçı esaslı bir haraç ve moloz tabir edilen taşlarla inşa edildiği için taşınamaz olduğuna işaret eden Cano, sökülen kentin taşındığı yerde özgün nitelikleriyle kurulamayacağını da vurguladı. Cano, barajdan elde edilmesi planlanan enerjinin ise ırmağın kolları üzerinde birden çok baraj ve hidrolik santral yapılarak sağlanacağını iddia etti.

Zaman, Haber: Medeni Akbaş, 10.01.2007

SANAT MÜZESİ'NE EŞKİYA DADANDI

 

Üsküdar'daki İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi'nin üç kişi tarafından sürekli taciz edildiği belirtildi. Müzenin kurucusu Prof Dr. Süleyman Saim Tekcan, söz konusu kişilerin müzenin koruyuculuğunu yapmak maksadıyla kendisinden para istediklerini, resim çalışması yapmaya gelen kadın sanatçılara tacizde bulunduklarını ve müzenin camlarını kırdıklarını ileri sürdü. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde dekanlık görevi yapan Tekcan, "Dün de bu olay tekrarlanınca, buraya polis ekipleri çağrıldı. Polis bu 3 kişiyi gözaltına alarak götürdü" dedi. Polisin gözaltına aldığı T.Z, K.N ve M.C isimli kişiler mahkemece serbest bırakıldı.

Sabah, Haber: Yalçın Bel, 10.01.2007



YENİ VİKİNG HAZİNELERİ BULUNDU

 

Arkeologlar, Norveç’in batısında, mezar armağanları ile birlikte  çok iyi korunmuş durumda 9. yüzyıla ait Viking mezarları buldular.

Mezarların olduğu yer Norveç’in Rogaland Eyaleti’nde, Froyland isimli küçük bir yerleşimin yakınları. Yerel bir gazetenin haberine göre buluntular, mezarların Viking soylularına ait olabileceğini göstermekte. Bir kadına ait mezarda mücevherler, birçok inci, cam boncuklar, bir bıçak, makaslar ve birçok ev eşyası bulundu. Arkeolog Olle Hemdorff “Mücevherlerin miktarı ve kalitesi olağanüstü. Hemen her şeyini yanına almış” demekte.

 

Stavanger Arkeoloji Müzesi uzmanları bölgede yaptıkları kazı sırasında, toprağın sadece 50 cm altında bir kadın, bir erkek ve bir çocuk mezarı buldular. Henüz açılmamış olmasına rağmen aynı alanda iki mezar daha olduğu tesbit edildi. İlk açılan mezardan çıkartılan 50 den fazla eser yeni yılın ilk günlerinde müzeye sevk edildi.

Bulunan parçalar arasında ayı kafaları ve ördek motifleri ile süslenmiş bronz bir kemer tokası da var. Hem kadının, hem de erkeğin mezarlarında yaklaşık 7 m uzunluğunda birer tane Viking teknesi de bulundu.

aftenposten.no, 09.01.2007

400 YILLIK TARİHE EL UZATAN YOK

Bodrum'daki 400 yıllık Rum Kilisesi, 15 yıldır hazırlanamayan restorasyon projesi nedeniyle yağmalandı ve yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Eski Leleg kenti Kadıkalesi Köyü'nün Helen Tepesi'ndeki kiliseyi çobanlar ahır, avcılar barınak olarak kullandı. Hazine avcıları, kilisenin zeminini ve iç duvarlarını kazarak define aradı. Kapı ve pencere pervazları yerinden sökülen kilise duvarlarında derin çatlaklar oluştu. Kilise 1990 yılında inşa edilen Gökçe Armonia Tatil Sitesi sosyal tesislerinin içinde kaldı. Restorasyon için 15 yıldır beklediklerini belirten tesisin genel müdürü Pehlül Yıldırım, şöyle dedi: "Kiliseye yaz aylarında yabancı turistler ve kilisenin karşısındaki adalarda yaşayanlar sık sık ziyarete geliyor. Kilisenin restorasyonu ve ibadete açılması için maddi katkıda bulunabileceklerini söylüyorlar. Biz restorasyonu yapmak ve kiliseyi ayakta tutmak için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırız. Yıllardır İzmir ve Muğla'daki koruma kurullarına başvuruyoruz, 'Bir çivi dahi çakmayın, yasak' diyorlar. Bir türlü izin çıkmıyor. Yörenin en güzel kilisesi eriyip gidiyor." Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız da, kilisenin sponsor bulunamadığı için restore edilemediğini anlatarak, şunları söyledi: "Kilisenin restore edilip kültür sanat veya dini amaçlı kullanımı konusundaki görüşümüzü bakanlığa ilettik. Kilisenin daha fazla dayanacak gücü kalmadı." İstanbul'da Rumca yayımlanan İHO Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Andrea Rumbopulos, 1950-1970 yılları arasında Kıbrıs sorunu yüzünden Anadolu'daki Rum kiliselerinin bilinçli olarak yıkıma terk edildiğini belirterek, "Mübadeleye kadar Anadolu'nun her yerinde faal kiliseler vardı. Mübadeleden sonra sahipsiz kaldılar. Bir kısmı camiye dönüştürüldü, bir kısmı dükkan, ahır ve atölye yapıldı. Özellikle 20 yıl onarıma bile izin verilmedi" dedi. Ermenice yayımlanan Agos Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink ise kiliselere yönelik olumsuz bir tutum takınıldığını kaydederek, şöyle dedi: "Kiliseler diğer mülklerden farklı olarak, kendi kimliklerini net gösterir. Diğer mülkleri dönüştürebilir ve kullanabilirsiniz ama kiliseleri yıkmadan bunu yapamazsınız. 1914 yılından önce Doğu ve Güneydoğu'da 2 bini aşkın kilise ve şapel vardı. Bugün sadece dört kilise faal. Birçoğunun kalıntısı dahi kalmadı. Bir kimliğin en önemlisi, o kimliğin izlerinin de tasfiyesidir. Kiliseler de bunun kurbanıdır."

Radikal, Fotoğraf: Yaşar Anter, 09.01.2007

MALATYA'DA 78 MİLYON YILLIK FOSİL ŞAŞIRTTI

 

Malatya'da 78 milyon yaşında deniz canlısı fosili bulunduğu iddia edildi. İnönü Üniversitesi'nden Doç. Dr. Mehmet Önal ve Prof. Dr. Hasan Kavruk, Akçadağ ve Hekimhan ilçeleri kırsalında yaptıkları araştırmada "Rudist" (dev midye) fosili bulduklarını öne sürdü. Bulunan fosilin 70 milyon yıl önce neslinin tükendiğini belirten Önal da şöyle konuştu:

"Bu fosillere indeks fosil deniliyor. İndeks fosil geçmişte yaşamış, günümüzde türüne rastlanmayan canlı türlerinin fosilleridir. Almanya'nın Sorgun Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi ve İnönü Üniversitesi'nden katılımla kurulan ekiple yaptığımız araştırmada Akçadağ ve Hekimhan kırsalında dünyaca meşhur bu türün fosiline rastladık. Sempozyumla Malatya'ya gelecek olan uzmanların da yapacağı araştırmalarla dünyaya tanıtılacak."

"Cumhuriyetin kuruluş yıllarında İstanbul Üniversitesi kurulduğunda milyonlarca sterline satın alınan bu fosilin Malatya'da adeta müzesi var" diyen Önal, dünya üzerinde az rastlanan bu fosilin çok sayıda araştırmaya konu olduğunu belirtti.


Söz konusu fosilin Malatya'da bulunmasının bölgenin geçmişte deniz olduğunun en önemli kanıtı olduğunu da ifade eden Önal, Malatya'nın son 18 milyon yıl öncesinde deniz olduğunu, bölgede 400 milyon yıllık deniz canlılarına rastlanabildiğini iddia etti.

Milliyet, 09.01.2007

GİRESUN MÜZESİ KAN KAYBEDİYOR

 

Giresun Müzesi'ni 2006 yılında ziyaret eden kişi sayısında, bir önceki seneye göre yüzde 11 oranında azalma kaydedildiği bildirildi. 

Giresun Müze Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, müzeyi 2006 yılında 501'i yabancı olmak üzere toplam 9 bin 220 kişi ziyaret ederken, bir önceki seneye göre ziyaretçi sayısında yüzde 11 oranında bir azalma kaydedildi. Giresun Müzesi'ni 2005 yılında 10 bin 309 kişi ziyaret etmişti. 

2006 yılında Giresun Müzesi'nin ziyaret gelirlerinde de bir önceki seneye göre azalma meydana geldi. 2005 yılında 5 bin 102 YTL gelir sağlanan Giresun Müzesi'nde, 2006 yılında 4 bin 387 YTL gelir elde edilebildi.
Giresun Müzesi'nde büyük çoğunluğu sikkelerden oluşan 9 bin 32 tarihi eser sergileniyor.

Giresun Kent Haber, 09.01.2007





İZMİRLİ HEYKELLERİ RAHAT BIRAKMIYOR

 

Kültür ve sanat kenti olmaya aday İzmir'de heykellere yönelik saldırıların artması, bu hedefe ulaşmanın zor olduğunu da ortaya koydu. Kıbrıs Barış Harekatı sırasında dışişleri bakanı olan daha sonra da başbakan yardımcılığı görevinde bulunan Prof. Dr. Turan Güneş'in Alsancak Talatpaşa Caddesi'nde, polis noktasına sadece 30 metre uzaklıktaki bronz büstü geçen hafta çalındı.


Buca'da da Erdem Caddesi üzerinde bulunan ve bir zamanlar ilçenin geçimini üzüm bağlarından sağladığını omzunda üzüm sepeti taşıyarak simgeleyen kadın heykeli, yılbaşı gecesi parçalandı. Alçıdan yapılan heykelin kolunu ve sepetini kıran kişi ya da kişiler, heykeli aydınlatan projektöre de zarar verdi.


Heykelin karşısındaki Yamanlar Kahvehanesi'ni işleten Hasan Elibol, "Erdem Caddesi dediğimizde kimse anlamıyor, ancak kadın heykeli diye tarif ettiğimizde herkes eliyle koymuş gibi buluyordu. Bu heykeller artık kentin simgesi oldu. Bunu parçalayanlar vatan haini. Kınıyorum, ayıplıyorum" dedi.


Buca'da sepet içinde üzümlerin taşındığını gösteren eşek heykeli de kuyruğu koparılarak üzerindeki heybeler çalınınca belediye tarafından kaldırıldı. Sokak sakinlerinden Doç. Dr. Bülent Bircan, bu saldırının sahipsizlikten kaynaklandığını savunarak şunları söyledi:

"Konak Belediyesi'ne güvenlik sorunumuzu defalarca ilettik, ancak sonuç alamadık. Bu bölgede barlar var. Alkol sınırını aşan bazı kişiler, içindeki öfkeyi heykellere zarar vererek dindirmeye çalışıyor. Kimileri bronz heykelleri çalıp hurdacıya satarak para kazanıyor. Sadece heykeller değil, bu sokağın rögar kapakları bile çalınıyor. Paris'te de insanlar eğleniyor, sokakta alkol alıyor, ancak vandalizm yaşanmıyor. Sokağın güvenliğini kendi olanaklarımızla sağlamak için özel güvenlik şirketiyle anlaştık. Aksi takdirde burada yaşamak ve çocuk yetiştirmek imkansız."

 

Cumbalı taş evleriyle kentin tarihi dokusunu yansıtan Alsancak'taki Muzaffer İzgü Sokak'ta Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri, enstrüman çalan ünlü müzisyenlerin bronz heykellerini yaptı. Ancak 200 metre uzunluktaki sokağa konan üç heykelden biri yerinden sökülüp çalınırken, keman çalan Mozart heykelinin de kolu ve kemanı kesildi. Heykele saldıranlar dudaklarına da kırmızı ruj sürüp boyayla figürler yaptı.

Milliyet, Haber: Mustafa Oğuz, 09.01.2007

SMYRNA ÇEŞMESİ ASIRLARDIR AKIYOR

 

İzmir’in İkiçeşmelik semtinde oturan vatandaşlar, suları kesildiğinde kentin önemli tarihi mekanlarından Agora’daki Smyrna çeşmesine koşuyor.

Agora’da 2300 yıldır akan çeşmeden su doldurup evlerine götürüyor. Uzmanlar yapılan tahlillerde mikrop içerdiği belirlenmesine rağmen vatandaşların su almayı sürdürmesinden dert yanıyor.

Hürriyet İzmir, 09.01.2007

ÇORUM'DAKİ MÜZELERİN BAKIMI İÇİN 32 BİN YTL ÖDENEK AYRILDI

 

Çorum Milletvekili Agah Kafkas, Çorum Müzesi doğalgaz dönüşümü, il genelindeki müze ve ören yerlerinin temizlik ve güvenlik hizmetleri için Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan ödenek ayrıldığını açıkladı.

 

Milletvekili Agah Kafkas, bakanlıktan Çorum Müzesi doğalgaz dönüşümü için 22 bin 365 YTL, il genelinde bulunan müze ve ören yerlerinin temizlik ve güvenlik hizmetleri içinde 9 bin 500 YTL İl Özel İdare Müdürlüğü hesabına kaynak aktarıldığını bildirdi.

Turizm Gazetesi, 09.01.2007

TARİHİ ÇUKURHAN ARTIK TURİZME HİZMET EDECEK

 

Başkent’in önemli ancak önemli olduğu ölçüde ihmal edilmiş tarihi mekanı Çukurhan’ı "restore et-işlet-devret" modeliyle 29 yıllığına kiralayan Koç Grubu, hanı butik otel olarak restore ederek turizme kazandıracak.





Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt yaptığı açıklamada, Çengelhan’dan sonra yıkılmak üzere olan Çukurhan’ın da restore edilmesi konusunda Koç Grubuyla anlaştıklarını bildirdi. Beyazıt, "Çukurhan, ihaleye çıkılarak 29 yıllığına kiralandı. Bu sayede hem Ankara Kalesi’ndeki bir tarihi taşınmazımızı ayağa kaldıracağız hem de kira geliri elde edeceğiz" dedi.

Yurt genelinde 18 bin 500 korunması gereken taşınmaz kültür varlığına (vakıf abide eseri) sahip olduklarını anlatan Beyazıt, son üç yılda bu kültür varlıklarından bin 111’inin genel müdürlük tarafından restore edilerek ayağa kaldırıldığını, 70 vakıf abide eserinin de özel sektör tarafından onarılmasını sağladıklarını söyledi.

Beyazıt, Ankara’da özel sektör eliyle ilk olarak Çengelhan’ın Koç Grubu tarafından restore edilmesinin sağlandığını, son olarak da yıkılmak üzere olan Çukurhan’ın restore et-işlet-devret modeliyle geri kazanılması için Koç Grubu ile anlaştıklarını kaydetti. Butik otel olarak kullanılması düşünülen hanın, restorasyon çalışmalarına kısa süre içinde başlanacağını bildiren Beyazıt, "Çukurhan, ihaleye çıkılarak 29 yıllığına kiralandı. Bu sayede hem Ankara Kalesi’ndeki bir tarihi taşınmazımızı ayağa kaldıracağız hem de kira geliri elde edeceğiz" dedi.

Beyazıt, başkentte restore ettirdikleri tarihi yapıların Çengelhan ve Çukurhan’la sınırlı olmadığını ifade ederek, şöyle konuştu:

"Ankara’da onarılması gereken birçok tarihi eserimiz var. Bunlardan, Hamamönü’nde bulunan Zeynel Abidin Camii ve türbesini restore ederek ibadete açtık. Rüstem Nail Mescidi, Beypazarı Suluhan, Hacı Bayram Veli Camii, Zincirli Camii, Nasuh Paşa Camii, Yenikent Eski Bucuk Köyü Camii, Çiçeklioğlu Camii ve Hoca Hundi Mescidi’nin onarım ve restorasyonları önemli ölçüde tamamlandı.

Merkez Sultan Alaaddin Camii, Ayaş’a bağlı Sinanlı Beldesi’ndeki Ulu Camii, Hoca Hundi Mescidi ve Çiçeklioğlu Camii’nin restorasyon projeleri hazırlandı. Arslanhane Camii, Telli Hacı Halil Camii, Ağaçoğlu Camii, Hacı Musa Camii, Saraç Sinan Camii, Şeyh İzzettin Camii, Balaban Mescidi gibi tarihi eserler de bu yılın onarım ve restorasyon programı kapsamına alındı. Kurşunlu ve Zincirli camileri ile Karanlık Mescid, Ali Ahi Şerafettin Türbesi, Hallacı Mahmut Mescidi’nin de aralarında bulunduğu 19 eski eser için de restorasyon ve onarım projeleri hazırlayacağız."

İş adamı Vehbi Koç’un ticari hayata ilk adımını attığı Çengelhan’ı, önceki yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden kiralayarak müzeye dönüştüren Koç Grubu, birkaç ay önce de Ankara Kalesi’ndeki saat kulesini restore ettirmişti.

Hürriyet Ankara, Haber: Ferhat Demircan, 09.01.2007

TARİHİ EVLERİN MAHSUN BEKLEYİŞİ

 

Ordu'da Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında yapılan ve bugün yıkılmaya yüz tutmuş tarihi evlerin mahzun bekleyişi sürüyor. 

Taşbaşı Mahallesi'nde otantik mimariyi yansıtan, restore edilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla Ordu Belediyesi dışında hiç bir özel, tüzel ve resmi bir kurumun çalışmasının gözlenmediği tarihi evler doğaya ve zamana karşı direnmeye devam ediyor. Tarihi ev sahiplerinin evi restore edecek mali kaynağa sahip olamaması, hiçbir özel veya tüzel kuruluşunda evleri satın alarak restore etmemesi, tarihi evleri yok olmakla karşı karşıya getirdi. 

Daha önce işadamı Ergin Karlıbel'in satın alarak restore ettirerek turizme kazandırdığı 'İkizevler' ve 'Sarı Konak' dışında mahallede bulunan 22 tarihi ev, gelecek kuşaklara kazandırılacağı günü bekliyor.

Ordu Kent Haber, 08.01.2007

KAÇAK KAZILARDA ELE GEÇİRİLEN 55 BİN ESER ÇORUM MÜZESİ'NE KAZANDIRILDI

 

Çorum Müze Müdürü Arkeolog Dr. Önder İpek, il genelinde güvenlik güçlerinin 2006 yılında yaptığı operasyonlar sonucunda yakalanan 55 tarihi eserin müze kayıtlarına işlendiğini söyledi. İpek, 2006'da 18 adet eserin vatandaştan satın alma yoluyla müzeye kazandırıldığını dile getirdi.

 

Yaklaşık 7 bin yıllık tarihi geçmişe sahip olan Çorum ve yöresinin adeta açık hava müzesi konumunda olduğunu vurgulayan İpek, bu nedenle bölgede kaçak kazıların ve tarihi eser kaçakçılığının öteden beri yaygın olduğunu anlattı. Emniyet ve jandarma birimlerinin kaçak kazı ve tarihi eser kaçakçılığına karşı son derece duyarlı davrandıklarını belirten İpek, kaçak kazı yapanların hem eski medeniyetlerin gün ışığına çıkarılmasına olanak sağlayacak alanları tahrip ettiklerini, hem de eserlerin Çorum dışına çıkarılmasına olanak sağladıklarını söyledi.

 

Uğurludağ İlçesi sınırları içerisinde bulunan Resuloğlu yöresinde 4 bin yıllık bir geçmişi bulunan mezarların geçmiş yıllarda büyük oranda tahrip edildiğini dile getiren İpek, Resuloğlu'nda Kültür ve Turizm Bakanlığı onayı ile Çorum Müzesi tarafından kazıların başlatılması ile bu tahribatın önüne geçildiğini vurguladı.

Turizm Gazetesi, 08.01.2007

KRAL I. LUAN'IN MOZOLESİ KAZILDI

 

Dün, Çin’in Anhui Bölgesi’ndeki Lu’an şehrinde bulunan,  Hang Sülalesi’nin 1. Kralı için yapılmış olan mozole, 9 ay süren restorasyon sonrası törenle ziyarete açıldı.

 

Uzmanlar mezarın Hang Sülalesi’nin ilk kralına ait olduğundan tamamen eminler. Kazılar ise dönemin sosyal, ekonomik ve kültürel yaşantısı hakkında çok önemli bilgiler verdi.

Özellikle mozolede bulunan bronz malzemeler ve seramiklerin arkeolojik çalışmalara büyük katkı sağlayacağına inanılmakta.

anhuinews.com 08.01.2007

TARİHİ ÇEŞMELER TAMİRATTA

 

Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, ilçedeki 118 çeşmenin restore edileceğini bildirdi. Projeleri dahil çeşmelern toplam restorasyon bedeli yaklaşık 2 milyon YTL olacak.

Ancak diğer önemli bir olay da sularının akması olduğunu belirtildi. Belediye başkanlığının, "Çeşmelerin restorasyonunu biz yapalım ama suyunu İSKİ versin arzusundayız. Onların da olumlu baktıklarını gördük," açıklama yapması çeşmelerden suyun akıp akmayacağı tartışmasını beraberinde getirdi. Demir, ilçedeki tarihi çeşmelerin mevcut hallerinin çok kötü durumda olduğunu, onları mevcut halleriyle yeryüzüne çıkararak eski işlevlerine kavuşturmak istediklerini söyledi. Şu ana kadar, ilçedeki Mustafa Ağa Çeşmesi, Yunus Efendi Çeşmesi, Balat Çeşmesi, Haznedar Ustabaşı Çeşmesi ve Abdulkerim Çeşmesi olmak üzere 5 çeşmenin restorasyonunu bitirdiklerini, Haseki Külliyesi'nin hemen yanındaki çeşmenin de restorasyonunun sürdüğünü anlatan Demir, 118 çeşmenin restorasyonuna da bu yıl başlayacaklarını kaydetti.

Birgün, 08.01.2007

MAGNUM FOTOĞRAFÇILARININ GÖZÜNDEN TÜRKİYE

 

İstanbul Modern Fotoğraf galerisi kapsamlı bir sergiye evsahipliği yapmaya hazırlanıyor. Dünyanın önde gelen fotoğraf ajanslarından Magnum Photos'un kuruluşunun 60'ıncı yılı etkinlikleri kapsamında düzenlenen sergi 16 Şubat ile 20 Mayıs tarihleri arasında izlenebilecek.

Robert Capa gibi fotoğraf sanatının efsane isimlerini de barındıran ve dünya çapında tanınmış fotoğrafçıların seçme yapıtlarını bir araya getiren serginin eş küratörlüğünü Engin Özendes ve Magnum Genel Müdürü Diane Dufour üstleniyor.





İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin tüm alt katını kapsayan sergi, üç bölümden oluşuyor. Serginin ilk bölümü, İstanbul Modern’in Süreli Sergi Salonu’nun tamamını kapsıyor. Bu bölümde “Magnum Fotoğrafları ile Türkiye” başlığı doğrultusunda, Magnum’un 16 büyük fotoğrafçısının 1940’lardan günümüze uzanan geniş bir zaman dilimi içinde ve farklı dönemlerde çektikleri Türkiye fotoğrafları yer alıyor.

 

Sergide, Robert Capa, Erich Lessing, Constantine Manos, Ara Güler  Gilles Peress, Leonard Freed, Abbas, Alex Webb, Nicos Economopoulos, Gueorgui Pinkhassov, Bruno Barbey, Jim Goldberg, Antoine d’Agata, Paolo Pellegrin, Martin Parr ve Harry Gruyaert’in toplam 213 fotoğrafı yer alıyor.

 

Serginin ikinci bölümü, İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’nde yer alacak olan Magnum Tarihi. Bu yıl, 1947 yılında kurulan Magnum’un 60. yılı olması dolayısıyla, galeride, Magnum Koleksiyonu’nun 60 yıllık tarihinden özenle seçilmiş yapıtlar, ajansın tarihini de yansıtan metinlerle birlikte sergileniyor. Bu bölümde ayrıca, Magnum’un 80’in üzerinde özgün yayınına da yer veriliyor.

 

Üçüncü bölüm ise, müzenin alt katının fuayesinde “Magnum Fotoğrafları ile Türkiye” bölümünde yer alan fotoğrafçıların diğer çalışmalarını içeren belgesel nitelikte filmlerden oluşuyor. Toplam 16 adet plazmada, sanatçıların kariyerlerinin en önemli fotoğrafları izlenebilecek.

 

Magnum Ajansı 1947 yılında, 2. Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan belirsizlik ortamı içinde dört önemli fotoğrafçı, Henri Cartier-Bresson, Robert Capa, George Rodger ve David Seymour tarafından kuruldu.

 

Bu fotoğrafçıların hepsi savaştan doğrudan etkilenmiş isimlerdir. Robert Capa, savaş yüzünden ülkesini terk etmiş, Henri Cartier-Bresson Almanlara esir düşmüş, George Rodger Pasifik’te Japonlardan kaçmak için binlerce kilometre yürümüş, David “Chim” Seymour ise bir Yahudi olarak sürekli saklanmak zorunda kalmış ve toplama kamplarında ailesini kaybetmişti. Savaşın psikolojik yıkımı içerisindeki Capa ve Seymour öncülüğünde kurulan ajans, kısa zamanda dünyanın en önemli ajanslarından biri haline geldi.

 

Magnum Photos’un kuruluş amaçlarının başında, dünyayı sarsan olaylara tanıklık etmek ve genel toplumsal tutumu kışkırtmakta fotoğrafın büyük gücünü kanıtlamak düşüncesi ve isteği yer alıyor. 

Bir diğer amaç da, röportajların tercihi, süresi, fotoğrafların seçimi, negatiflerin özgülüğü, copyright’ın ustalığı ve dağıtımın kontrolü gibi fotoğrafçının üzerinde baskı oluşturduğunu düşündükleri birtakım kurallar, yaptırımlar, zorunluluklarla başa çıkabilmek.

 

Tüm cephelere, tüm kıtalara yayılmış bakışları dönemin iz bırakan olaylarında karşımıza çıkar. Devrimlere baş kaldırışlar gibi olayların yanı sıra günlük hayattan ve sanat dünyasından kişilere dair görüntüler de vardır. Belleğimizde yer eden ve uluslararası basında genişçe yer alan ikonlar da yarattılar. Aynı anda hem tanık, hem de sanatçıdırlar. Aykırılıkları ve basın dünyasına, modern sanata özgü kuralları aşarak bu çifte kimliği üstlerine alırlar.

 

Henri Cartier-Bresson’un karar anından Raymond Depardo’nun kırılgan anına, Gilles Peress’in belgesel arkeolojisinden Lise Sarfati’nin iç mekanlarına, Josef Koudelka’nın inşa edilmiş şiirlerinden Martin Parr’ın tüketimsel klişelerine kadar kanıtlanan benzersiz vizyonları, kitap serileriyle, sergilerle ve gençlerin onlardan ilham almasıyla kesinleşir. Magnum'un kurucularından biri de Karaköy'deki ünlü merdivenleri de görüntüleyen Henri Cartier Bresson.

Hürriyet, 08.01.2007

PREZIOSI İSTANBUL'DA

 

Yapı Kredi Kültür Merkezi Kazım Taşkent Sanat Galerisi, en ünlü oryantalist ressamlardan Amadeo Prezisosi’nin resimlerine ev sahipliği yapıyor.


19. yüzyıl İstanbul’unu resimleriyle ölümsüzleştiren sanatçının eserleri yalnız resim sanatı açısından değil, Yakın Doğu’nun toplumsal tarihi açısından da büyük önem taşıyor. Preziosi’nin farklı koleksiyonlardan toplanıp bir araya getirilen eserleriyle, ilk defa bu kadar kapsamlı bir sergi düzenleniyor. Bu kapsamlı sergi 13 Ocak-24 Şubat tarihleri arasında ziyaret edilebilecek.


Amadeo Preziosi kimdir?
1800’lü yıllarda İstanbul’un en ünlü oryantalist ressamlarından olan Amadeo Preziosi, Malta doğumlu olmasına rağmen, döneminde Avrupa’da Türkiye resminin en önemli temsilcisi sayılıyordu. 1816 yılında Malta’da doğan sanatçı, Korsika’dan Malta’ya göç eden ve korsanlık yapan bir aileden geliyordu. 1718’de Sicilya Kralı Amadeo’dan soyluluk unvanı alan ailesi 18. yüzyılda Malta yönetiminde önemli görevler üstlenmişti.


Babası, Amadeo Preziosi’nin ada yönetiminde rol almasını istemiş, onu hukuk eğitimi almaya zorlamış fakat Paris’te sanat eğitimi alan Preziosi, sevdiği mesleği sürdürebilmek için çözümü Malta’dan ayrılmakta bulmuş ve bir gemiyle İstanbul’a gelmişti.

Evrensel Gazetesi, 08.01.2007

40. YILINDA FİKRET MUALLA İÇİN 40 ESER

 

Fikret Mualla, ölümünün 40. yılında bir sergi zinciriyle anılıyor. Yerli ve yabancı 40 sanatçının onun resimlerinden esinlenerek yaptığı ve şu an Paris'te sergilenen çalışmalar, sırayla İstanbul, Ankara, Ürgüp, İzmir ve Bursa'ya gittikten sonra Art İstanbul 2007 için tekrar İstanbul'a gelecek.

 

 

Fikret Mualla'nın kendi tablolarının da bulunduğu sergi, sanatçının anısını tazelemek amacıyla Paris La Petite Galerie'den Jacqueline Quillere Üstenel tarafından düzenleniyor. 20 Türk, 20 yabancı sanatçının eserlerinden oluşan 'Fikret Mualla'ya Saygı' sergisi, bir yıl boyunca sanat çevrelerinin gündemini meşgul edecek gibi. Sergide, yaşarken Mualla'nın izini sürmüş Ara Güler'den Paris'te yaşayan Onay Akbaş'a, Mehmet Güleryüz'den Komet'e, Bedri Baykam'dan Henri Bourdin'e, Jean Marc Brunet'ten Gökşin Sipahioğlu'na pek çok isim var. İlk durağı Paris Champs-Elysee Belediyesi Gösteri Merkezi'nde 27 Ocak'a dek açık kalacak sergi, İstanbul AKM, Ankara Çankaya Belediyesi Sanat Merkezi, Ürgüp Hadosan ve İzmir AKM'ye gelecek.

 

Türkiye'nin geçirdiği siyasi ve toplumsal dönüşümlere uzak, bağımsız ve mutsuz hayatıyla sanat çevresinde kendine yer edinen 1903 İstanbul doğumlu Mualla, 1967'de Reillanne'da öldüğünde kimsesizler mezarlığına gömüldü. Kemikleri 1974'te yurda getirildi. Delilikle dahilik arasındaki o incecik çizginin üzerinde yürüyen Mualla, bir türlü kendini ait hissedemediği dünyaya, yıllar, hatta yüzyıllar boyunca yetecek sayıda eser bıraktı.

Zaman, 08.01.2007

ÇANAKKALE AYNALI ÇARŞI'SINA KAVUŞTU

 

Çanakkale Savaşları sırasında adı türküyle ölümsüzleşen ünlü Aynalı Çarşı, 1.5 milyon YTL harcamayla yenilendi.

 


Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Aynalı Çarşı’nın kent açısından çok önemli olduğunu belirterek şunları söyledi: "Ziyaretçiler, Aynalı Çarşı’yı sorduklarında utanıyorduk ve yerini gösteremiyorduk. Bundan sonra oklarla ziyaretçileri çarşıya yönlendireceğiz."

 

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de geçen Aynalı Çarşı, 2’nci Abdülhamid’in 1889 yılındaki padişahlığı sırasında, Çanakkale’nin önde gelen Yahudi ailelerinden birinin üyesi İlya Halyo tarafından yeniden inşa ettirildi. Çarşı, 1915’te Gelibolu Çıkarması sırasında tahrip oldu. Çarşı içinde eskiden atlar için koşum ve süs eşyası yapan dükkanlar yer alıyordu. Çarşı, "ayna" denilen at gözlüklerinin satılması nedeniyle "Aynalı Çarşı" adıyla anılıyordu. Aynalı Çarşı’dan söz edilen Çanakkale Türküsü’nü ise ilk kez Çanakkale Savaşları’na katılan Kastamonulu bir askerin söylediği biliniyor.

Hürriyet, Haber: Burak Gezen, 08.01.2007

YERALTI ŞEHRİ TEMİZLEME ÇALIŞMALARI

 

Aksaray'ın Güzelyurt İlçesi'ne bağlı Emirgazi Köyü'nde ortaya çıkartılan yeraltı şehrini temizleme çalışmaları devam ediyor. Bölgedeki yeraltı şehrinin Aksaray'ın en büyük yeraltı şehri olabileceği öğrenildi.
 
Güzelyurt'ta yıllar önce sel nedeniyle büyük bir bölümü kapanan yeraltı şehrinin temizlenerek turizme kazandırılması için çalışmalar sürüyor. Köylüler arasında Kırgöz olarak bilinen ve yıllarca hayvan barınağı olarak da kullanıldığı öğrenilen yeraltı şehrinin temizlendikten sonra ziyarete açılacağı bildirildi.
 
Yapılan araştırmalarda çok büyük olduğu saptanan yeraltı şehrinin Aksaray'da bulunan en büyük yeraltı şehri olabileceği öğrenildi. Temizlenme çalışmalarına köylü gençlerin de katıldığı yeraltı şehrinin tüm özellikleriyle hizmete girmesi bekleniyor. İçinde farklı bölümler tespit edilen ve ibadethanenin de bulunduğu yeraltı şehrinin bu yıl yaz aylarında ziyarete açılması bekleniyor.

Aksaray Kent Haber, 07.01.2007

KAYIP KÜTÜPHANELERİ HATIRLAYAN KİTAP

 

Günümüzde, kitapların yakılması, kütüphanelerin yağmalanması, tarihi eserlerin başka ülkelere kaçırılması sadece Türkiye'ye özgü yaşanmışlıklar değil. Anımsanacağı üzere birkaç yıl önce Amerika ve İngiltere'nin Irak'ta başlattığı işgalin üzerinden sadece 48 saat geçmişti ki Irak Ulusal Kütüphanesi ve Dini Bağışlar Müzesi'nde bulunan kütüphanenin bir enkaz yığınına dönüştüğü haberlerini seyretmiştik televizyonlardan. Musul'daki üniversite kütüphaneleri tamamen yıkılırken, Irak Ulusal Müzesi'nde bulunan 170 binden fazla eser, yağmacılar tarafından kaçırılmıştı.

 

Bölgenin başına gelen ilk olay da değil bu. 13. yüzyılda Cengiz Han'ın torunu şehri yakmış ve söylendiğine göre Dicle nehri, kitapların mürekkebi yüzünden simsiyah akmış.

 

Örnekleri çoğaltmak ne yazıktır, o kadar mümkün ki çok eskilere değil, Irak işgalinden ıo-ıı yıl önceye gidersek Saray-bosna'daki 19. yüzyıl Mağribi Kütüphanesi'nin üç gün boyunca yangın bombalarıyla ateşe verildiğini ve bütün bir şehirde havalarda uçuşan yanan kağıt parçalarının şehri kirli bir kar yağışı gibi nasıl kapladığını anımsamak çok da zor olmasa gerek.

 

İnsanlık tarihinin bu en eski ve önemli trajedilerinden biri olan kitap ve kütüphane yakmalar, yağmalamalar ne yazık ki bir kitap haline dönüşebilecek kadar çok sayıda. Bu kitabın sonu da, içinde yazılanlarla aynı olur mu bilinmez ama geçmişten günümüze bütün bu kötü gelişmelerin derlendiği bir kitap var artık elimizde: 'Kayıp Kütüphaneler Antikiteden Günümüze Yok Olan Koleksiyonlar' Cambridge Kitap Projesi İdare Kurulu'nun desteği ile 2000 yılında Cambrid-ge'teki Magdalena Üniversitesi'nde hazırlanan makalelerden oluşturulan bu kitap, farklı alanlardan birçok biliminsanının çalışmasından oluşuyor.

 

Kitapta yer alan kütüphaneler ise şunlar: Eski Mezopotamya'nın kayıp kütüphaneleri, Aristo'nun Gezgin kütüphanesi, Regiomontanus'un kütüphanesi, Corvina kütüphanesi ve kaybolan Macar kraliyet arşivi, el yazması kitaplar, Humfrey'in kütüphanesi, on altıncu yüzyıl İngiliz kütüphaneleri, Avusturya'da laikleşme ve manastır kütüphaneleri, kaybolan kraliyet kütüphaneleri, Fransız kütüphaneleri, İrlanda kilisesi piskoposluk kütüphaneleri, kayıp Yahudi kütüphaneleri, Çin'in Roosevelt kütüphanesi ve son olarak Çin Tibet kütüphaneleri.

Birgün, Haber: Ulaş Gürpınar, 07.01.2007

BAYRAMGAZİ TÜRBESİ ONARILIYOR

 

Kastamonu'da Bozkurt İlçesi Bayramgazi Köyü'ndeki Bayramgazi Türbesi'nin binası ahşap olduğu ve uzun süre bakım yapılamadığı içi yıkılacak hale gelmişti.

Köy ismini; Türklerin bölgeye girişinde burada yerli halkla yapılan savaş sırasında şehit düşen ve köye yakın bir semtteki mezarı türbeye dönüştürülen  "Bayram Gazi" adlı Komutandan almıştır. Yerli ve  yabancı turistlerin akın akın gelip ziyaret ettiği türbe binasının yenilenmesi  çalışmalarına nihayet başlandı.

Kastamonu Postası, 07.01.2007

MÜZEDE GÜVENLİK KAMERASI HALA YOK

 

1831 arkeolojik, 456 etnografik ve 3837 adet çeşitli devirlere ait sikke olmak üzere toplam 6124 eserin bulunduğu Konuralp Müzesi'nde güvenlik kamerası yok. Konuralp Müzesi güvenlik kamera sistemi için bekliyor. Geçtiğimiz aylarda yapılan ihale sonuç vermediğinden yeni bir ihale gündemde. 17 Kasım 2006 tarihinde Düzce İl Kültür Müdürlüğü toplantı salonunda gerçekleştirilen Düzce Konuralp Müzesi kamera güvenlik sistemi yapım işi ihalesi iptal edildi. Alınan bilgilere göre, güvenlik kamera sistemi işi ihaleye tek kişinin katıldığı gerekçesi ile iptal oldu. Müzeye güvenlik kamerasının yerleştirilebilmesi için tekrar ihaleye çıkılacağı öğrenildi.

Düzce Damla, 08.01.2007

DOĞU'NUN HAZİNELERİ TÜKENMİYOR

 

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top başkanlığındaki ekip tarafından Hakkari ve Şırnak'ta devam eden yüzey araştırmaları sırasında, daha önce envanterde yer almayan yeni kültür varlıkları tespit edildi.

 

Top, yaptığı açıklamada, 2006'nın eylül ayında 4 kişilik ekiple başlatılan ve 20 gün süren yüzey araştırmaları sırasında Hakkari merkez ve Yüksekova İlçesi'nde, Şırnak merkez ile Cizre, İdil Silopi ve Güçlükonak İlçeleri'nde çalışma yürüttüklerini söyledi. Yediveren ve Dağlıca köylerinde de birer kilise yapısıyla karşılaştıklarına işaret eden Top, İran ve Irak sınırındaki bu kiliselerin de belgelendiğini vurguladı. Mehmet Top, Şırnak'ın Cizre ilçesinde devam ettirdikleri araştırmalarda tarihi özelliği ve önemi bulunan Sitti Nefis Pınarı ve Mehmet Ağa Kasrı ile İdil İlçesi'nde 3 kilise yapısı daha tespit ettiklerini söyledi.

 

İdil İlçesi'nde Havindi Mağaraları olarak bilinen bölgede 28 kaya evi yapısıyla karşılaştıklarını anlatan Top, Silopi'de tarihi 2 cami, 1 köprü, 1 han kalıntısı, "Nuh Nebi" adlı bir cami, bir han kalıntısı, Güçlükonak'ta da 1 kale, 1 türbe ve 1 camide araştırma yaptıklarını kaydetti. Mehmet Top, 1998 yılında başladıkları yüzey araştırmalarında, Hakkari ve İlçeleri'nde şimdiye kadar bilinmeyen çok sayıda eser tespit ettiklerini söyledi. Şırnak'taki çalışmaların da 2004 yılından itibaren başladığını belirten Top, bölgedeki İslam ve Hristiyan kültürlerine ait Ortaçağ sonrasındaki şekillenmeyi ortaya koyabilecek bulgular elde edildiğini sözlerine ekledi.

Birgün, 07.01.2007

UNESCO MİRAS LİSTESİNE İKİ SURİYE YERLEŞİMİ

 

Suriye Kültür Bakanlığı, iki kaleyi uluslararası kültür mirası listesine eklemek için UNESCO tarafından istenen başvuru belgelerini tamamlayarak teslim edildiğini bildirdi. Daha önce bu ülkedeki Halep, Şam ve Palmyra antik kenti aynı listeye dahil edilmişti.





Suriye eski yerleşimler müdürü Gazwan Yaghi, Kuveyt Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, Lattakia doğusunda, Homs yakınlarında bulunan Selahaddin ve Hosn kalelerinin, bölgeyi uluslararası turizmin hedefi haline getirmek için kültürel miras listesine eklenmesi konusunda çaba göstereceklerini söyledi.

 

Hosn Kalesi, Şam’dan 60 km uzaklıkta, 750 m yüksekliğinde bir tepenin üzerine 1031 yılında inşa edilmiş. 1157 ve 1167 yılında olan iki büyük depremi de fazla hasar  görmeden atlatmış. Haçlılar tarafından yapılmış olan diğer kale ise, 1188 yılında Selahaddin-i Eyyubi tarafından kuşatılarak alındığı için onun ismini taşımakta.

Kuwait News Agency, 01.01.2007

ETRÜSK SAVAŞ ARABASI

 

 

Leon Levy ve Shelby White çifti tarafında 155 milyon USD harcanarak yaptırılan yeni salonda teşhir edilecek.

 

651 nüfuslu Monteleone Köyü’nün sakinleri ise Etrüsk savaş arabasının kanunsuz yollarla yurt dışına çıkartıldığını savunuyorlar. İddialara göre, arabayı bulan çiftçi onu iki öküz karşılığında aracılara satmış, daha sonra da eser yurt dışına kaçırılmış.

 

Ailesi Monteleone’den Amerika’ya göç etmiş olan Atlanta’lı avukat Tito Mazzetta davayı üstlenmiş durumda. Söylediğine göre Metropolitan arabanın iadesini reddetmesine karşın menşei ile ilgili kanuni herhangi bir belge sunamamakta.

The Times, 05.01.2007

KARUN HAZİNELERİ DAVASI

 

Karun Hazineleri davasında tutuklu yargılanan Oğuz Salvan, avukatının bir üst mahkemeye yaptığı itiraz sonucu, tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi.


Uşak Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu yargılanan Oğuz Salvan'ın avukatı Tugay Karataş, 27 Aralık 2006 tarihinde yapılan 3. duruşmada tahliye edilen Ahmet Düzyer ile Halil Eker'i emsal göstererek, yargılamanın yapıldığı mahkemeye itirazda bulunup müvekkilinin tahliyesini talep etti.
Uşak Ağır Ceza Mahkemesinin itirazı reddetmesi üzerine avukat Karataş, bu kez bir üst mahkemeye itirazda bulundu. Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesine dilekçe veren Karataş, müvekkili Salvan hakkında yeterli delil bulunmadığını belirterek, tahliyesini istedi.


Başvuruyu değerlendiren Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesi, Salvan'ın tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesini kararlaştırdı. Salvan, 29 Aralık 2006 günü cezaevinden tahliye edildi.


Uşak Arkeoloji Müzesinde sergilenen Karun Hazineleri'nin en önemli parçaları arasında kabul edilen Kanatlı Deniz Atı Broşu'nun orjinalinin sahtesiyle değiştirildiği yönündeki ihbar mektubu üzerine başlatılan operasyonda, dönemin Müze Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu'nun da aralarında bulunduğu 10 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 8'i tutuklanmıştı.

Haber Ekspres, 06.01.2007

EDİRNE SARAYI'NDA KAZI ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR

 

Edirne'nin Sarayiçi mevkisinde Padişah II. Murat döneminde yaptırılan ''Saray-ı Cedid Amire''de (Yeni Edirne Sarayı) kazı çalışmaları devam ediyor.

Edirne Valisi Nusret Miroğlu, valilik toplantı salonunda yaptığı konuşmada, sarayın, Edirne için önemli olduğunu belirterek ''Biz her sene imkanlarımız ölçüsünde sarayda çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bizim için önemli olan sarayın tamamlanmasıdır'' dedi.

Edirne'nin Osmanlı Devleti'ne uzun süre başkentlik yaptığını ifade eden Miroğlu, yeni saray kazılarının devam etmesinin de bu açıdan önem taşıdığını bildirdi. Miroğlu, 2006 yılında saray kazılarına 85 bin YTL harcandığını, sarayın tekrar ortaya çıkartılması için çok ciddi maddi kaynaklara ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Sarayın yapım çalışmalarını maddi kaynak sıkıntısı yüzünden vakıflara devretmek istediklerini bildiren Miroğlu, ''Vakıfların maddi imkanları çok fazla biz burayı onlara devredersek daha kısa sürede yapımını tamamlayabilirler'' dedi.

Edirne Müze Müdür Vekili Ömer Eren de, 2006 yılında, yeni saraydaki kazı çalışmalarının taht odası, abdesthane ve tuvaletten oluşan arz odasında gerçekleştirildiğini söyledi.

Yıl içinde yapılan çalışmalarda taht odası ve odayı çevreleyen evrak bölümünün ortaya çıkarıldığını ifade eden Eren, ortaya çıkartılan kalıntıların tahribatını önlemek için koruyucu tedbirler alındığını belirtti.

Eren, arz odası, Bab-üs Saade Kapısının iki yanında yer alan Ak Ağalar koğuşları ile Bab-üs Saade'ye bağlı saray duvarları ve kum kasrı gibi yapıların gün ışığına çıkarma çalışmalarının devam ettiğini söyledi.

Saray, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'nda, Rusların Edirne'ye yaklaşmaları üzerine, Vali Cemil Paşa'nın emriyle cephaneliğin Rusların eline geçmemesi için imha edilmişti.

Edirne Internet Gazetesi, 05.01.2007

DOSYA



2006 YILININ EN ÖNEMLİ 10 ARKEOLOJİK KEŞFİ



2006 yılını arkeoloji bilimi için çok önemli bir yıl olarak niteleyen Archeology Magazine, yeni yılın Ocak–Şubat sayısında geçtiğimiz yılın en önemli 10 arkeolojik keşfini de listeledi. Bir kısmını yıl içinde TAY Haber’de sizlere duyurduğumuz bu keşifler şunlar:


1. Krallar Vadisi Mezarı

KV63, 1922'deki Tutankhamun'un mezarından bu yana, Krallar Vadisi’nde bulunan yegane mezar olmak gibi bir özelliğe sahip. Kazısı uzun süredir devam eden KV63'de, 2006 yılında 18. Sülale Dönemi'ne ait yedi mumya ve birçok mezar hediyesi bulundu.




2. 3.3 Milyon Yaşındaki Çocuk

Yıllarca kumtaşları içindeki küçücük kemik parçacıklarını kazıyarak çıkartmaya çalışan Dr. Zeresenay Alemseged, sonunda Etyopya’nın Rift Vadisi'nde bulunan kayaların içindeki bir Australopithecus Afarensis çocuğunun kafatasının hemen hemen bütün halinde keşfedildiğini duyurdu. Yaklaşık beş yıldır kum taneciklerini tek tek kazıyan bu bilim adamı, sonunda iki ayak üzerinde yürüyen en eski hominidlerden ikincisinin kafatasını bütünledi. Yıllar önce bulunan ve “Lucy” adı verilen, aynı döneme ait iskelete atıfla “Lucy’nin Çocuğu” da denilen ve 3 yaşında öldüğü anlaşılan bebeğe Selam adı verildi.




3. Olmec Yazısı

Meksika, Veracruz’da 1990'larda bulunan bir taş bloğun Yeni Dünya’nın şu ana dek bilinen en eski yazısını içerdiği bilimsel olarak ispatlandı. Uluslararası arkeolog ekibi tarafından "Cascajal Bloğu" olarak isimlendirilen kayadaki yazıt Mesoamerika'daki Olmec Medeniyeti ile aynı döneme, MÖ birinci binin başlarına tarihlenmekte. Bu da, Amerika Kıtası'nda daha önce bilinen en eski yazıdan hemen hemen 400 yıl daha eski olduğunu anlamına gelmekte. Serpantin kaya bloğu üzerine kazınmış olan işaretler şu ana dek bilinmeyen bir alfabeye ait.




4. İrlanda Bataklık Yazması

Buldozer operatorü Eddie Fogarty tarafından Dublin yakınlarındaki bir bataklıkta bulunan yazma, İrlanda’da son 200 yıl içinde bulunan yegane ortaçağ el yazması. MS 800 yıllarına tarihlenen bu dua kitabında 104 sayfa olduğu tahmin edilmekte ve her sayfada 30 satır yazı mevcut. Eserin, 1200 yıl kadar önce bu bataklıktan 7 km uzaklıkta yer alan Birr Manastırı’na ait olduğu ve bu değerli kitabı Viking saldırılarından korumak için buraya saklamış oldukları düşünülüyor.




5. Peru'nun MÖ 2200 Yılına Tarihlenen Tilki Tapınağı

Missouri-Columbia Üniversitesi’nden Prof. Robert Benfer, Peru’da, Buena Vista yakınlarında dağlarda, bazı kabartmalardan dolayı Tilki Tapınağı olarak isimlendirilen bir tapınak kalıntısı buldu. MÖ 2200 yıllarına tarihlenen tapınakta bilinen en eski astronomik işaretler, tarım ve hasat takvimleri ile, ileri bir sanatsal seviyeye sahip kabartmalar var.




6. Çin’in "Misafir İşçisi"

Pişmiş topraktan yapılmış binlerce askeri ile birlikte gömülmüş olan Çin İmparatoru Qin Shihuangdi’nin (MÖ 247-221) mezarının yakınlarında farklı bir mezar daha bulundu. Kemiklerde yapılan DNA analizleri bu işçinin Avrasya kökenli, büyük olasılıkla İranlı olduğunu göstermekte.




7. Kükreyen Aslanlar Mezarı

Roma'nın kuzeyinde, bir buğday tarlasında bulunan mezar odası, büyük olasılıkla  yakınlardaki Etrüsk şehri Veio'dan bir savaşçıya ait. MÖ 690 civarına tarihlenen mezarın duvarları kükreyen aslan ve göç eden kuş resimleri ile bezenmiş. Bu tarihler Etrüsk medeniyetinin en parlak dönemi. İtalya Kültür Bakanı Francesco Rutelli’nin ifadesi ile  "Bu mezar, bir anlamda Batı sanatının köklerini işaret etmekte". Mezarın yeri, yurtdışına eski eser kaçırma suçunda yargılanmakta olan bir İtalyan tarafından, cezasının azaltılacağı inancıyla polise açıklandı.




8. Tambora’nın Kayıp Krallığı

1815'de Endonezya’da Tambora Yanardağı patladı. Bu, insanlık tarihinde bilinen en büyük yanardağ patlamalarından birisiydi ve patlamada 115.000 kişi hayatını kaybetmişti. Yanardağın külleri ile tamamen örtülmüş bir köyde yapılan kazılarda, bu bölgeye özgü ve şimdiye dek bilinmeyen bir uygarlığa ait kalıntılar bulundu.




9. İskit Mumyası

Uluslararası bir arkeolog ekibi Moğolistan'ın Altay Dağları’ndaki bir kurganda, sarı saçları, dövmeleri ve keçe şapkası ile birlikte, çok iyi korunmuş durumda 2500 yıllık bir İskit savaşçı mumyası bulundu. Oldukça sağlam bir bünyeye sahip olduğu düşünülen savaşçı, çok düzgün bir şekilde imal edilmiş kunduz derisi ceketi ve koyun yünü iç giyimi ile, sapasağlam bir durumda idi. Göğsünün üst kısımlarına işlenmiş dövmeler de açıkça seçilebilmekte idiler. Ölünün diğer yaşamında ona eşlik etmek üzere çok güzel işlenmiş eğerleri ve koşum takımları ile birlikte iki at, silahlar, ağaç, pişmiş toprak ve boynuzlardan imal edilmiş eşyalar da kurganda ölünün yanına yerleştirilmişlerdi.




10. Brezilya Stonehenge’i

Brezilya’nın Amapa eyaletinde, 130 granit taş bloktan oluşan ve medyada “Brezilya Stonehenge’i” olarak isimlendirilen yapının, muhtemelen kış dönümünü gösteren astronomik bir eser olduğu anlaşıldı.


Hazırlayan Ali Yamaç, (Archaeology Magazine, Vol. 60 No: 1, Ocak-Şubat 2007)













.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi