24 Şubat - 1 Mart 2008
|
ETNOGRAFYA MÜZESİ AÇILIŞA ONAY BEKLİYOR
İzmit Gar Kompleksi Projesi kapsamında yaptırılan İzmit Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, 27 Ağustos 2007 tarihinde şiddetli yağış nedeniyle çatısının çökmesi sonucu hasar görünce ziyarete kapatılmıştı. Kültür ve Turizm Bakanlığının emriyle kapatılan müzede onarım çalışmaları tamamlandı. Şimdi açılması için yine Bakanlığın emri bekleniyor.
İzmit Müze Müdürü İlksen Özbay, yaşanan su baskınından sonra titiz bir çalışma yürüttüklerini belirterek, “Şiddetli yağmurda yağmur kanalları olmadığı için merkez binanın çatısında bazı bölümler çöktü ve içeriye su sızmaya başladı. Bu nedenle yaklaşık 5 aydır onarım çalışmaları devam ediyordu. Çalışmalarımızı tamamladık, Bakanlığımızdan gerekli onayı bekliyoruz. Onay gelir gelmez müze tekrar ziyarete açılacak. Tadilat süresince içerideki tarihi eserleri zarar görmemeleri için kapladık ve koruma altına aldık” dedi.
Müze Müdürü Özbay, müzenin bahçe bölümünün açık olduğunu belirterek, “Biz kapıya gelenleri geri çevirmemeye çalışıyoruz. Bahçe bölümündeki tarihi eserleri ziyaretçiler rahatlıkla görüp inceleyebiliyorlar” diye konuştu.
Özgür Kocaeli, 01.03.2008
|
|
"AYASOFYA'NIN TAPUSU FATİH SULTAN MEHMET'TE"
Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Vakıflar Yasası ile Ayasofya'nın gayri müslim vakıflara verileceği iddialarının gerçek dışı olduğunu söyledi.
Yeni Şafak Gazetesi Ankara Bürosu'nu ziyaret ederek, Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert ve Ankara Temsilci Vekili Abdülkadir Selvi ile görüşen Yazıcı, Vakıflar yasasıyla Türk vatandaşı olan gayri müslimlere, Lozan Anlaşması ile verilen ancak 1974 yılında mahkeme kararıyla ellerinden alınan bazı hakların geri verildiğini, bunun da yanlış bir yönünün bulunmadığını, bugüne kadar adalet dağıtan bir millet olarak aynı şekilde adalet dağıttıklarını belirtti. Yazıcı, muhalefetin zaman zaman Ayasofya'nın statüsünü de gündeme getirdiğini, Ayasofya'nın iddia edildiği gibi cemaat vakfına devredilmesinin sözkonusu olmadığını söyledi.
Yazıcı, “Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisini 1987 yılında tanımıştır. Rezerv var, 1987 yılından önceki olayları Avrupa insan hakları mahkemesine getirmesi mümkün değil. Orası bir milat. O şartla kabul edilmiştir. Ayasofya tapu kaydında Fatih Sultan Mehmet Vakfı'na kayıtlı. Böylece cemaat vakfıyla hiçbir alakası yok. Biz de onun tapusunu almıştık hem mecliste gösterdik hem de televizyonda gösterdik. Çünkü onu söyleyeceklerini tahmin ediyordum” diye konuştu.
1926'da çıkartılan Medeni Kanun'dan sonra ırk ve cemaate dayalı vakfın kurulamayacağını hatırlatan Yazıcı, 'Cemaat vakıfları Lozan'dan önce kurulduğu için onların statüleri devam ediyor. Bunların sayıları bellidir. 161 tane cemaat vakfı var. Bunların 74 tanesi Rum, Keldani, Süryani gibi cemaatlere ait' dedi. Bu cemaat vakıflarının bir kısmı mazbut vakıflar kapsamına alındığını kaydeden Yazıcı, 41 bin 550 mazbut vakıf kaldığını, bunu içinde 59 cemaat vakfı bulunduğunu kaydederken, 300 tane de mülhak vakıf bulundugu belirtti.
Mülhak vakıf: Vakfedenin soyundan gelenler tarafından idare edilir.
Cemaat vakıfları: Türk vatandaşları tarafından Osmanlı döneminde kurulmuş vakıflar.
Mazbut vakıf: Kuran ve yaşatan aileden hayatta hiç kimse kalmamış olan vakıflardır. Bunların yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü'ndedir.
Yeni Şafak, Haber: Erhan Seven, 01.03.2008
|
TARİH YENİDEN CANLANIYOR
Emlak vergilerinden kesilen yüzde 10'luk paraların Özel İdarede toplanarak belediyelerin Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Paylarında değerlendirilmesi amacıyla, Genel Sekreter Dr. Muammer Sönmez ile katkı payı talebinde bulunan 13 belediye Başkanı, Vali Osman Aydın başkanlığında toplandı.
Toplantıda 19 Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına ait projeden 10 tanesi kabul edildi. Katkı payı talebinde bulunulan tarihi binaların önemi ve toplanan paraların miktarına göre değerlendirme yapıldığını belirten Vali Osman Aydın, "2005 yılından beri uygulamada olan Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Paylarına ilişkin yönetmelik, tarihi bakımından zengin olan Konya'mızda titizlikle uygulanıyor. 2005-2006 ve 2007 yıllarında toplam 11 proje hayata geçirildi. 4.556.230,53 YTL'nin harcandığı projeler arasında Sille Deresi Islahı, Söylemez Türbesi, Zazadin Hanı gibi tarihi yapıtların restorasyonu yapılarak kazanımı sağlandı" dedi. 2008 yılı için 19 projenin toplantıda değerlendirildiğini belirten Vali Osman Aydın, "2008 yılı sonunda emlak vergilerinden kesilen 10'luk katkı paylarından 2.500.100,00 YTL gelir elde etmeye amaçlıyoruz. Mevcut para ile 19 projeden önemine göre 10 tanesine onay verdik" şeklinde ifade etti.
Katkı payı talebinden yararlanacak belediye ve projeleri ise Vali Aydın şöyle açıkladı:
-Büyükşehir Belediyesi; 283.246,39 YTL proje bedeli bulunan Karatay Piri Mehmet Paşa Mah. Sokullu Mehmet Paşa Sokakta bulunan tescilli konutlara ilişkin Rölöve, Restitiüsyon ve restorasyon projesinin yapılması. Projenin yüzde 60'lık miktarının karşılanması.
-Meram Belediyesi; 235.822,31 YTL proje bedeli olan Hükümet Konağı Rölöve, Restitiüsyon elektrik, mekanik ve tesisatların yapılaması. Projesinin yüzde 80'inin karşılanması.
-Selçuklu Belediyesi; 987.522.51 YTL proje bedeli olan Mezarkaya Cami, Sille Aya Elana kilisesinin restorasyonu ile Sille Aya Elana Kilisesi taşınmazlarının kamulaştırılması. Projelerin yüzde 80'inin karşılanması.
-Karatay Belediyesi; 346.912.82 YTL proje bedeli olan Mahmut Dede sokakta bulunan tescilli binanın Rölöve, Restitüsyon ve restorasyonu ile Kerim Dede Çeşme Mah. Tescilli binanın kamulaştırılması. Projelerin yüzde 80'inin karşılanması.
-Doğanbey (Beyşehir)Belediyesi; 169.406.33 YTl proje bedeli olan Kentsel sit alanı içindeki tarihi sokaklar ile koruma amaçlı imar planının hayata geçirilmesi. Projelerinin yüzde 80'inin karşılanması.
-Kulu Belediyesi; 44.685,21 YTL proje bedeli olan ikinci grup kültür varlığı tescilli bina onarımının yapılması. Projenin yüzde 80'inin karşılanması.
Merhaba Gazetesi, 01.03.2008
|
"İZNİK'İ AYAĞA KALDIRIYORUZ"
Bursa`daki basın kuruluşlarının temsilcilerini ağırlayarak tarihi eserlerde yaptıkları restorasyon çalışmalarını yerinde gösteren Kaymakam Avcı, `İznik`i ayağa kaldıracak çalışmalar yapıyoruz` dedi.
Arkeolojik kazı çalışmaları sırasında dozer kullandığı ve cami restorasyonu sırasında Çandarlı Hayrettin Paşa Türbesi`nin kaybolduğu gerekçesiyle sert eleştirilere hedef olan İznik Kaymakamı Hüseyin Avcı, dün Bursa basınının temsilcilerini ağırladı. Avcı, iddiaların gerçekle ilgisi olmadığını öne sürerek, `Yaptığımız çalışmalarla İznik`i ayağa kaldırıyoruz` dedi.
Kaymakam Avcı, davet ettiği basın mensuplarına dün ilçenin tarihi ve kültürel misarında yapılan çalışmaları gösterdi ve ayrıntılı bilgiler aktardı. Avcı`nın düzenlediği kültür gezisine katılan çeşitli basın kurluşlarının temsilcileri, 1.Murad Hamamı, Kırgızlar Türbesi, Eski Hükümet Binası, Davud-i Kayseri Türbesi, Çevre Yolu, Obelisk (Dikilitaş),Alaaddin Mısri Türbesi, Çandarlı Hayrettin Paşa Türbesi, Mahmut Çelebi Camii`sini gezdiler. Tarihi ve kültürel değerlerin restorasyon ve çevre düzenlemesi çalışmalarına ilgişkin bilgi veren Kaymakam Avcı, son günlerde basında çıkan eleştirileri de yanıtladı. Lefke Kapı`da yürütülen restorasyon çalışmaları sırasında dozer kullanarak tarihi katledildiği iddiaları ve Çandarlı Hayrettin Paşa Türbesi`nin kaldırıldığı iddialarının asılsız olduğunu savunan Avcı, bu iddiaların hizmetleri engellemeye çalışanlarca ortaya atıldığını söyledi.
Kendisi hakkında karalama kampanyası başlatıldığını öne süren Avcı, 4 medeniyete başkentlik yapmış olan İznik`i ayağa kaldırdıklarını vurgulayarak, ` Hizmetlerimiz birileri tarafından engellenmeye çalışıyor. Biz tarihi ayağa kaldırıyoruz. Bu çalışmalar için 6 milyon 698 bin YTL para harcandı. Lefke Kapı`da yapılan arkeolojik kazıdan çıkan taş ve kumlar bir kenara biriktirilip kepçelerin yardımıyla kamyonlara yükleniyor. Çıkan haberlerde ise tarih katlediliyor deniliyor. Böyle birşey yok. Yine kaybolduğu iddia edilen Mahmut Çelebi Camii yanında Çandarlı ailesine ait türbe sadece boş bir mezardan ibaretti. İslam dininde camiye bu kadar yakın mezar olmaz. Sözü edilen türbenin gerçeği İstanbul`dadır. Biz belgesiz hiç bir çalışma yapmıyoruz` diye konuştu. Kaymakam Avcı, kendisini çalışmalar sırasında dozer kullandığı için eleştiren U.Ü. Öğr. görevlisi Doç.Dr. Bedri Yalman`ı da yanıtlayarak, Roma Tiyatrosu`da 27 yıldır kazı çalışmalarını yürüten Yalman`ın, tiyatronun güneyinde 2005 yılında yürüttüğü kazı sırasında dozer kullandığını öne sürdü.
Kaymakam Hüseylin Avcı`nın davetlisi olarak İznik`i ziyaret eden basın kuruluşlarının temsilcileri, tarihi eserleri gezerek yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldılar.
Bursa Olay, Haber: Mehmett Buldu, 01.03.2008
|
|
TUZLA'DA ARKEOLOJİK BULUNTULAR YOK OLDU
Hürriyet’in "Tarihe Geçen Kurul Kararı" manşetiyle ortaya çıkardığı Tuzla’daki doğal alan yağmasının bir boyutu daha ortaya çıktı. Tuzla’da koruma altında olmasına rağmen, nikah salonu inşaatına kurban edilen anıt ağaçlarla dolu alandaki Bizans dönemine ait pek çok buluntunun da yok olduğu ortaya çıktı.
Tuzla, doğal ve tarihi değerleri açısından İstanbul’un en önemli bölgelerinen biri. Ama resmi kurumlarca desteklenen çarpık kentleşme çılgınlığının kurbanı olmaya günümüzde de devam ediyor. Tuzla Belediyesi’nin nikah salonu yapmak için inşaata başladığı koruma altındaki yeşil alanda, yalnızca tescilli anıt ağaçlara zarar verilmediği, temel kazıları sırasında ortaya çıkarılan Bizans dönemine ait pek çok bulgunun da kaybolduğu anlaşıldı.
Tuzla Belediyesi’nin, yasaların emretmesine karşın, Kültür ve Turizm Müdürlüğü uzmanlarınca fotoğraflanarak rapor edilen antik kilise kalıntılarını, su künkleri ve kuyu bileziği gibi bulguları İstanbul Arkeoloji Müdürlüğü ve İstanbul 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na bildirmediği ortaya çıktı.
Aynı oturumda iki zıt karara imza atarak tarihe geçen koruma kurulu, bu rapor üzerine Tuzla Belediyesi yetkilileri hakkında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu’na muhalefetten suç duyurusunda bulunma kararı aldı. Hürriyet’in ulaştığı Orman Fakültesi raporunda ise 14 tescil numaralı ağacın çıkarılıp götürüldüğü, 3 ve 7 numaralı ağaçların kurutulduğu, 15, 16, 17 numaralı ağaçların köklerinin zarar gördüğü bilgileri yer alıyor.
Aynı oturumda önce Orman Fakültesi raporunun beklenmesi kararı alan, sonra ikinci bir kararla bu rapordan söz etmeyip nikah salonu inşaatına izin veren 5 Numaralı Koruma Kurulu, olayın Hürriyet’te yayınlanmasından birkaç gün sonra yerinde inceleme yaparak inşaatın durdurulması kararı aldı. Koruma alanındaki temel kazıları sırasında antik kalıntıların ortaya çıktığı bilgisi de ilk kez aynı kurul kararında yer aldı.
Kurul kararında sözü edilen arkeolojik buluntu ve onlara ait fotoğrafların Kültür ve Turizm Müdürlüğü uzmanları tarafından inşaat bölgesinde yapılan inceleme sonucu tespit edilip çekildiği, rapor haline getirilerek Koruma Kurulu’na sunulduğu bildirildi. Koruma Kurulu’nun belediye yetkilileri hakkında suç duyurusu kararı aldığı 2863 sayılı yasa 2-5 yıl hapis öngörüyor.
Hürriyet, Haber: Ali Dağlar, 01.03.2008
|
ÇİNLİLER ASIRLIK YALIYI BOŞALTIYOR
İstanbul Kireçburnu sahilinde II. Abdülhamid döneminde Dahiliye Nazırı Memduh Paşa tarafından İtalyan bir mimara yaptırılan yalı birçok el değiştirdikten sonra 1994'te Sudi Özkan tarafından satın alındı. Aynı yıl Özkan'ın sahibi olduğu şirket tarafından Çin Halk Cumhuriyeti Konsolosluğu'na kiraya verilen yalı, 2 yıl önce 2 milyon 551 bin YTL'ye Selahattin Tavusbay, İsa Ünal ve Sabri Özel'e satıldı.
Selahattin Tavusbay ortaklarından aldığı muvafakat ile yalının boşaltılması için 2006'da ihtarname yollayarak, tahliyenin gerçekleşmemesi halinde hukuki yollara başvuracağını bildirdi. Yalıyı yıllık 170 bin dolara kiralayan Konsolosluk protokolün 31 Ocak 2008'de sonlanacağını, binanın zaten kendilerine küçük geldiğini belirterek süre istedi. Yalı bu sürede boşaltılmayınca, Tavusbay bir kez daha mahkemeye başvurup yetişkin çocuklarıyla birlikte yaşamak istediğini belirttiği 12 oda 3 salonlu yalının tahliyesini istedi. Mahkeme yalının tahliyesine karar verdi.
Sabah, Haber: Canan Yılmaz, 01.03.2008
|
|
|
NAPOLYON'UN GÖZDESİ MÜZAYEDEYE ÇIKIYOR
Antik AŞ’nin 9 Mart’ta Swissotel’de gerçekleştireceği 252. müzayedesinde koleksiyonerlerin büyük ilgisini çekecek başyapıtlar satışa sunulacak.
Müzayedede kral ve kraliçelerin portrecisi Fransız Henriy Riesener’in (1767-1828) Napolyon’un sevgilisi "Pauline Faures"i tasvir ettiği müzelik başyapıtı, 225 bin YTL’den satışa sunulacak.
Müzayedede Türk resim sanatının en önemli isimlerinden Süleyman Seyyid, Nazmi Ziya, Halil Paşa ve İbrahim Çallı, Sami Yetik, Hoca Ali Rıza ve Naci Kalmukoğlu, Şevket Dağ, İzzet Ziya, İbrahim Safi, Vecihi Bereketoğlu, Mübin Orhon, Orhan Peker, Erol Akyavaş, Nedim Günsür, Malik Aksel, Zeki Faik İzer, Fikret Mualla, Abidin Dino, Refik Epikman, Ali Çelebi, Hamit Görele, Nuri İyem, Adnan Varınca, Ferruh Başağa, Komet ve Neş’e Erdok’un eserleri satılacak. Dünyaca ünlü Amerikalı oryantalist Frederick Arthur Bridgman’ın (1847-1928) ilk kez görücüye çıkacak olan müzelik bir çalışması ile İtalyan oryantalistler Hermann David Corrodi, Amadeo Preziosi, Salvatore Valeri, Leonardo de Mango ve Albert Mille’nin oryantal konulu eserleri de satışta yer alacak.
Bir saat yapımcısının kızı olan Pauline Faures (1778-1869), Napolyon ile Mısır’da tanışmış ve birbirlerine aşık olmuşlardı.
Hürriyet, 01.03.2008
|
RESTORASYONDAN ÖNCE KAR TEMİZLENİYOR
Geçtiğimiz yıl Aralık ayında onarımı için ihalesi yapılan Sivas Şifahiye Medresesi’nin restorasyonu için çalışmalar hız kazanırken, medrese içerisinde ve çatısında bulunan karlar temizlenmeye başladı. Restorasyon işlemlerinin sağlıklı yürütülmesi için medresenin üzeri ve içi kardan temizlenmeye başladı.
Özellikle medresenin üzerinde biriken karlar görevliler tarafından aşağıya sıyrılırken, medrese içinde de çalışmalar başladı. Medresenin giriş kapısına getirilen kepçe ile içerden taşınan hafriyat ve karlar el arabası el kepçeye ardında kamyonlara yüklenerek temizleniyor.
Önceki haftalarda yetkili firmaya yer teslimi yapılan Şifahiye Medresesi’nin bu yılın sonuna kadar yetiştirilmesi planlanıyor.
Selçuklu Park içerisinde yer alan ve 1217 yılında Selçuklu Sultanı 1. İzzettin Keykavus tarafından yaptırılan tarihi Şifahiye Medresesi Anadolu Selçuklu tıp okullarının ve hastanelerinin en eski ayrıca en büyüklerinden olma özelliğini taşıyor. Bununla birlikte ailesi ile beraber 1. İzzettin Keykavus’un türbesinin de yer aldığı tarihi medrese taç kapı, cephesi, pencereleri ve ana eyvan cephesi içiçe geçmiş yıldız biçiminde eşsiz motiflerle kaplı.
Böylesine önemli bir eseri yeniden ayağa kaldırmak için 10 Aralık 2007 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından onarım ihalesi yapılan Şifahiye Medresesi’nin son olarak geçtiğimiz hafta yer teslimi gerçekleştirilmişti.
Sivas Hürdoğan, 29.02.2008
|
SAFRANBOLU'DA 14 TARİHİ ÇEŞME ONARILACAK
Safranbolu Belediye Başkanı Nihat Cebeci, ilçede bu yıl çok sayıda tarihi çeşmeden 14'ünün aslına uygun onarmayı herdeflediklerini kaydetti.
Safranbolu Belediye Başkanı Nihat Cebeci yaptığı açıklamada, 18-20. yüzyıldan kalan tarihi konaklarıyla ünlü ilçede dini bakımdan "cömertliğin", sosyal açıdan "tanınmışlığın" ve mimari yönden de "cezp ediciliğin" ifadesi çeşmelerden 14'nün resterasyonunu gerçekleştirmeyi hedeflediklerini söyledi. Onarımı planlanan 97 çeşmeden 46'sında 2006 ve 2007 yılında çalışmaların tamamlandığına işaret eden Başkan Cebeci, "Çeşmelerin kırılan muslukları yenilendi, motifleri de aslına uygun şekilde düzenlendi. Bu yıl da 14 çeşmenin hayırsever kurum, kuruluş ve vatandaşların katkılarıyla onarılması hedefleniyor. İstanbul Ulus Rotary Kulüp Başkanlığı, 2007'de bir çeşmemizi restore etmişti. Kulüp yetkilileri, talebimiz üzerine bu yıl da Karagözler, Paçacı, Hanönü ve Yemeniciler Arastası çeşmelerinin onarımını sağlayacak. Hazırladığımız projeleri gönderdik. Önümüzdeki günlerde maddi katkının kaymakamlığın hesabına aktarılacağı bildirildi" dedi.
Cebeci hayırseverlerden, dünya mirasının korunması konusundaki projeye destek beklediklerini ifade etti.
Turiyeturizm.com, 29.02.2008
|
DİVRİĞİ CAMİİ'NİN ALTI OYULUYOR
Divriği Ulu Camii’nin korunmasına yönelik acil önlemler paketi kapsamında yapılan onarım rezalete döndü. Onarım kapsamında yapılan oluklar tahrip olurken kar suları duvarları ve temeli için için oymaya başladı.
UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine dahil edilen tarihi Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın ayakta tutulması için yapılan ihalelerin sonuçsuz kalmasının ardından 2006 yılında Sivas Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarihi eserin küçük onarımı amacıyla hazırlanan Acil Önlemler paketini devreye sokmuştu.
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın restorasyonu ve onarımını üstlenecek kimsenin bulunamaması nedeniyle bir türlü restorasyonuna yönelik somut bir adım atılamazken, 2006 yılının Haziran ayında kurul tarafından kabul edilen Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın korunmasına yönelik Acil Önlemler projesi kapsamında küçük onarım için 27 Mart 2007 tarihinde ihaleye gidilirken, küçük onarım kapsamında yapılan çatı oluklarını yenileme işi rezalete döndü.
Acil Önlemler paketi kapsamında tarihi yapının rolöve, restorasyon, restitüsyon projeleri, sokak sağlıklaştırma, çevre düzenleme projeleri ile nakil ve kazı çalışmaları için 2007 yılının Mayıs ayından itibaren çalışmalara başlanmıştı.
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nda Acil Önlemler onarım işi kapsamında caminin çatı kısımlarında ortaya çıkan akıntıların önüne geçebilmek amacıyla çalışmalar yapılarak oluklar konurken, çatı sarkıtlarındaki oluklarda yenilenmişti. Ancak üzerinden bir kış bile geçmeden tahrip olan oluklar tarihi yapıyı iyice tehdit etmeye başladı.
Delinen oluklardan akan sular caminin direk temeline akarken, her yanı bir şah eser olan caminin duvarları akan suyun donmasından dolayı tahrip olmaya başladı.
Yaklaşık 110 bin YTL’ye mal olduğu öğrenilen çatı olukları onarım işinin, bir kış bile geçmeden bozulması tarihi yapıyı ziyarete gelen vatandaşları da bir hayli üzüyor. Çatıdaki suların direk temele akarak donduğu Divriği Ulu Camii’nin etrafıda buz pistine döndü. Ziyarete gelenlerin dahi zorlukla yürüdüğünün gözlendiği camide, suların yarattığı tahribatın bahar aylarında gelecek yağmurlarla beraber daha çok olacağı düşünülüyor.
Tarihi yapıyı gezmeye gelen vatandaşlar ve Divrik’liler, yakından takip ettikleri çalışmalar esnasında işi üstlenen müteahhit firmayı çalışmalar esnasında yanlış yaptıkları konusunda uyarmalarına rağmen, uyarılarının dikkate alınmadığını belirterek, tarihi yapının göz göre çürümeye terk edildiğini ifade ettiler. Alınan bilgilere göre Divriği Kaymakamı Önder Bakan’ın da yaşanan olumsuz gelişme üzerine Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile temasa geçeceği öğrenildi.
Sivas Hürdoğan, 29.02.2008
|
CERVANTES, ELHAMRA SARAYI İLE TOPKAPI'YI BULUŞTURACAK
İstanbul Cervantes Enstitüsü, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti süreciyle bütünleşme ve bu süreçte kentle bağlarını kuvvetlendirme hedefi doğrultusunda kültürel etkinlikler takviminde ciddi bir revizyon gerçekleştirdi.
İspanyol devleti tarafından 1991'de kurulan ve Avrupa, Asya, Amerika ve Afrika'daki yaklaşık 70 şehirde merkezleri bulunan bir ağın parçası niteliği taşıyan İstanbul'daki enstitü, 2001'de açıldıktan sonra İspanyol kültürüne odaklanan konferanslar, dinletiler, okuma atölyeleri, film gösterimleri ve konserler düzenliyordu.
İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti sürecine girmesiyle birlikte Cervantes, önümüzdeki iki yıl boyunca gerçekleştireceği kültürel etkinlikleri İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi ekseninde planlıyor. 1991 yılından bu yana Cervantes'in Manchester, Leeds, Tel Aviv, Beyrut, Kahire ve Şam'daki merkezlerinde müdürlük görevini yürüttükten sonra Ocak ayında İstanbul'daki enstitünün başına geçen Antonio Gil de Carrasco önümüzdeki iki yıl için belirledikleri perspektifi "İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti gemisine biniyor ve biz de bu yolculuk boyunca ona yoldaşlık etmek için gerekli hamleleri yapmalıyız" diye anlatıyor.
Bu yeni döneme, İspanya'nın Nobel'i niteliğindeki Cervantes Edebiyat Ödül'lü (2006) yazar Antonio Gamoneda'nın Nazım Hikmet üzerine 11 Şubat'ta verdiği konferansla başlayan enstitünün, sonbahar dönemine kadarki aralık için belirlediği etkinlik takviminin ana damarını bir sergi oluşturuyor. Cervantes, sonbahar için Elhamra Sarayı Müzesi Müdürlüğü ve Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü'yle ortaklaşa olarak 'Kağıda Düşen Işık: Fotoğraflarla Granada ve Elhamra Sarayı' sergisini Topkapı Sarayı'na getirmeyi planlıyor. Bu sergi, 19. yüzyılın ikinci yarısında çektiği İspanya fotoğraflarıyla ülkenin Avrupa düzeyindeki temsilinde büyük bir rol üstlenen Fransız fotoğrafçı Jean Laurent'in 1860'lardan 1880'lere dek büyük bir İslam mirası üzerinde yükselen Granada kentini ve Elhamra Sarayı'nı konu edindiği yaklaşık 400 fotoğrafı içeriyor. Serginin İstanbul'a gelecek olması, Elhamra ve Topkapı gibi iki şaheserin buluşmasına vesile olması açısından büyük önem arz ediyor.
Cervantes, bu sergiye paralel olarak ikinci büyük etkinlik hamlesini İspanya ve Latin Amerika edebiyatından yazarların yer alacağı 'Edebiyat Buluşmaları'yla gerçekleştirecek. Kültür A.Ş'yle işbirliğine giden enstitü mayıs başında 'Katalan Edebiyatı Eleştiri Ödülü' sahibi Eduard Marquez; mayıs sonunda ise Franco'nun ölümünden sonra İspanya'nın geçirdiği dönüşümü anlattığı 'Savolta Meselesinin İçyüzü Hakkında' adlı kitabıyla tanınan İspanyol yazar Eduardo Mendoza İstanbullular'la buluşacak. Konferans dizisi, haziranda, Pinochet diktatörlüğüne direnişin en önemli figürlerinden biri konumundaki Şilili yazar Luis Sepulveda'nın konferansıyla son bulacak.
Cervantes Enstitüsü, bu iki projenin yanı sıra haziran ayının ilk yarısında yönetmenin de katılımıyla bir Ventura Pons film gösterimleri dizisi ve 16. yüzyılın ikinci yarısından günümüze dek uzanan eserleri kapsayan 'Toledo Gravürleri' sergisini organize etmeyi planlıyor.
Radikal, Haber: Halil Yazıcıoğlu, 29.02.2008
|
DÜNYA KÜLTÜR MİRASI PAMUKKALE'DE REZALET
UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’ne aldığı beyaz cennet Pamukkale’de, bir tarih ve çevre ayıbı yaşanıyor.
Kleopatra’nın yüzdüğü havuz olarak da bilinen Denizli Pamukkale’deki antik havuzun etrafındaki yapılar, Aydın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun verdiği karar uyarınca iki hafta önce İl Özel İdaresi’nce yıktırılmaya başlandı. Yıkım çalışmalarında önceki gün öğleden sonra bir kepçenin, dikkatsizlik sonucu, termal suları travertene taşıyan kanallardan birini açması üzerine antik havuza çamurlu su dolmaya başladı. İçerisinde tarihi eserlerin de bulunduğu antik havuz, çamur deryasına döndü. Görevliler içine girdikleri havuzu elleriyle dalga yapıp temizlemeye çalıştı. Turistler de bu ilkel çalışmanın fotoğraflarını çekti.
Eski Hali
Yeni Hali
Pamukkale’de inceleme yapan Denizli Valisi Hasan Canpolat, "Çalışma nedeniyle suyun renginin bulanık olması normal" dedi. Aydın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu gözlemcisi mimar Süleyman Boz ise durumu rezalet olarak nitelendirdi. Arkeolojik alanda iş makinesiyle kazı yapılmasının yanlış olduğunu vurgulayan Boz, "Jandarma havuzu ile antik havuzun bağlantısını yapmaya çalışıyorlar. Bu skandal, bu bir facia" dedi.
Hürriyet, Haber: Ramazan Çetin, Fotoğraf: Milliyet, 29.02.2008
|
EN YAŞLI 'İNSANSI' 7 MİLYON YAŞINDA
Fransız fosil avcılarının Çad Çölü'nde 2001'de buldukları "hominid" fosilinin 6.8-7.2 milyon yaşlarında olduğu tespit edildi. ABD'deki testler sonucunda elde edilen bu bulgu, yerel Goran dilinde "yaşam umudu" anlamına gelen "Touami" diye adlandırılan fosili insanoğlunun bilinen en eski atası konumuna getirdi. Touami'nin bir hominid olmadığını iddia eden kesim, onun bir beyin kapasitesi olmadığını, 120 santimetrelik boyunun da ancak yürüyen şempanzelerin boylarına denk düştüğünü söylüyor.
Milliyet, 29.02.2008
|
ATHENA ASLINA DÖNECEK
Assos'un nefes kesici Ege manzarasıyla ünlü Athena Tapınağı restore ediliyor.
Çanakkale'nin Ayvacık İlçesi sınırları içinde bulunan tapınak, Kültür Bakanlığı ile Amerikan Arkeoloji Enstitüsü'nün desteğiyle 'ilk haline en yakın' görünüme kavuşturulacak. 120 bin dolar bütçeli proje üç yıl sürecek. MÖ 540-530 yıllarında yapılan tapınak kentin koruyucusu Tanrıça Athena'ya ithaf edilmiş. Kuzeybatı-güneydoğu yönünde oturtulan yapının giriş cephesi Anadolu geleneğine uygun olarak doğuya bakıyor. Ion etkisi de taşıyan tapınak Anadolu'daki ilk ve tek Arkaik Çağ Dor mimari örneği.
Radikal, Fotoğraf: Arife Yıldız/AA, 29.02.2008
|
|
|
DOSTLUĞA PUŞKİN MADALYASI
Rusya Federasyonu tarafından "Rus dilini ve kültürel mirası yayan, ülkelerin ve halkların birbirlerine yaklaşmasını sağlayan kişilere verilen" Puşkin Ödülü'ne layık görülen Topkapı Müzesi Başkanı Prof.Dr. İlber Ortaylı, edebiyatçı Ataol Behramoğlu ve Rus-Türk Araştırmaları Merkezi (RUTAM) Başkanı Hakan Aksay'a madalyaları Rusya Federasyonu'nun İstanbul Başkonsolosluğu'nda düzenlenen törenle verildi.
İstanbul Başkonsolosluğu'nda önceki akşam düzenlenen törene Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Grigoriy Karasin, Rusya Büyükelçisi Vladimir İvanovskiy, İstanbul Başkonsolosu Aleksandr Krivenko, AKP Milletvekili Salih Kapusuz, İstanbul Valisi Muammer Güler, Dışişleri Bakanlığı ve belediye yetkilileri katıldı.
Dünyada bugüne dek 11 kişiye verilen Puşkin ödülleri töreninde bir konuşma yapan Büyükelçi Ivanovskiy, Rusya ve Türkiye'nin önemli ticari ortaklar olduğunu söyleyerek, "Gazprom'un verdiği gaz miktarı arttı.
Turist sayısı 2.5 milyona ulaştı. Hem siyasi hem ekonomik alanda başarılı çalışmalar yapılıyor. En önemli başarıda insanlar arasındaki muhabbettir. Bu yıl en üst düzeyde ziyaretler gerçekleşeceğini söylemek isterim" diye konuştu.
Ödülleri dağıtan Karasin ise, Rus ve Türk ilişkilerinin her geçen gün arttığını, her iki ülkenin küreselleşen dünyaya rağmen yerel kültürlerini korumaya özen gösterdiğini söyleyerek, "Rusya'da Türk, Türkiye'de Rus kültürüne olan ilgi artmaktadır" dedi.
Büyük Rus yazarının adını taşıyan bu ödülü almanın kendisi için bir şeref olduğunu dile getiren Ortaylı, iki ülke arasındaki ortak gelişimin iyi olacağını umduğunu söyledi.
Rusça birçok yapıtı ve Puşkin'in şiirlerini ilk kez Türkçeye çeviren İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Ebediyatı Bölüm Başkanı Doç.Dr. Ataol Behramoğlu da, "Hayatımın büyük bir bölümünü Rus edebiyatına adadım ve hiç pişman değilim" dedi.
Aksay ise, "Eskiden bu binanın içerisine bırakın girmeyi, çevresinde dolaşmaktan bile korkardık" diye konuştu.
Bu arada TBMM Rus- Türk Parlamenterler Diyalog Grubu üyesi Mehmet Ceylan ve bir yarışmada ödül kazanan Ukrayna Üniversitesi öğrencisi Kerim Yağcıoğlu'na iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmelerinden dolayı teşekkür plaketi verildi.
Milliyet, Haber: Şükran Pakkan, 29.02.2008
|
MİNARE İSKELESİ ÇÖKTÜ, 2 İŞÇİ YARALANDI
VakıflarR Bölge Müdürlüğü tarafından 12 Kasım'da restorasyon çalışmasına başlanılan Nuri Mehmet Paşa Camisi'nin iskelesi çöktü. Çökmede 2 işçi yaralandı, çevrede geniş güvenlik önlemi alındı. Karagöz Caddesi'ndeki Nuri Mehmet Paşa Camisi'nin restorasyonunu yapan işçiler Ahmet Orbay (29) ile Ökkeş Gül (30), minarede çalışma yaptıkları sırada, üzerinde bulundukları iskelenin çökmesi sonucu düşerek yaralandı. Gaziantep Cengiz Gökçek Devlet Hastanesine kaldırılan işçilerin hayati tehlikelerinin olmadığı öğrenildi.
Bu arada, olay sonrasında bölgeye giden basın mensuplarının görüntü almasına izin verilmedi. Basın mensupları, etrafı çevrili alanın dışından görüntü almaya çalıştı. Vakıflar Bölge Müdürlüğünce, Nuri Mehmet Paşa Camisi'nde 12 Kasım 2007'de restorasyon çalışması başlatılmıştı.
Gaziantep 27 Gazetesi, 29.02.2008
|
|
|
MONET'NİN KÖPRÜSÜ MÜZAYEDEYE ÇIKIYOR
Fransız empresyonist ressam Claude Monet’nin "Le Pont du chemin de fer a Argenteuil" (Argenteuil’de Demiryolu Köprüsü) adlı tablosu, Christie’s Müzayede Evi tarafından açık artırmayla satılacak.
Rekor bir fiyata satılacağı tahmin edilen 1873 tarihli eserin Chistie’s Müzayede Evi’nin 6 Mayıs’ta düzenleyeceği empresyonist ve modern sanat müzayedesi kapsamında yeni sahibini bulması bekleniyor.
Hürriyet, 29.02.2008
|
ÇİN'DE YENİ BULUNAN KAFATASI
Çin’li arkeolog Li Zhanyang’ın Henan eyaletinde yakın zamanda bulduğu, 80.000 ila 100.000 yıllık olduğu tahmin edilen bir kafatasının evrim tarihinin bulanık kısımlarını aydınlatacağı düflünülüyor.
Çin basını her ne kadar kafatasını “Pekin İnsanı’ndan sonraki en büyük keşif” olarak adlandırsalar da, uzmanlar bunun çok daha vasat bir keşif olduğu konusunda hemfikir. Çinli bilimadamları fosilin çağdaş insana ait olduğunu belirtiyorlar. Yine de, bu kadar küçük bir parça, fosilin gerçekten çağdaş insana mı, yoksa Homo erectus’tan evrimlenmiş bir erken dönem insanına mı ait olduğunun anlaşılmasını imkansız kılıyor.
Uzmanların belirttiğine göre aynı dönemde her iki tür de Çin’de birlikte yaşamış olabilir. fiu anda Pekin Omurgalı Paleontoloji ve Paleoantropoloji Enstitüsü’nde çalışmakta olan Li Zhanyang fosil kafatasının hem arkaik insan, hem de Homo Sapiens özellikleri gösterdiğini düşünüyor.
National Geographic News, Haber: Kevin Holden Platt, 20.02.2008
|
|
TARİHİ ESER OPERASYONU
Çanakkale'nin Gelibolu İlçesi'ne bağlı Bolayır beldesinde, jandarmanın düzenlendiği operasyonda, "Kültür ve Tabiat Varlığı" kaçakçılığı yaptıkları iddiasıyla aralarında 1 uzman çavuşun da bulunduğu 5 kişi gözaltına alındı.
Bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri "Kültür ve Tabiat Varlığı" kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla uzman çavuş E.E (37) ile V.D (58), S.P (53), M.O (50) ile S.P'yi (29) yakaladı.
Zanlıların üzerleri ile ev ve iş yerlerinde gerçekleştirilen aramalarda 2 gümüş sikke, 2 Osmanlı dönemine ait bronz sikke, Kur'an-ı Kerim, heykelcik, 3 dedektör, kazma, tabanca ile bu silaha ait 4 mermi ele geçirildi. İfadeleri alınan zanlılardan V.D, S.P ve M.O. savcılık tarafından serbest bırakıldı. Uzman çavuş E.E. ise Gelibolu Merkez Komutanlığına teslim edildi. Diğer zanlı S.P'nin ise gözaltında tutulduğu bildirildi.
Haber Ekspres, 28.02.2008
|
TARİHİ SURLARIN ÜZERİNDEKİ GECEKONDULAR YIKILIYOR
Fatih Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte tarihi surlardaki Anemas Zindanlarının üstünde yer alan üç gecekonduyu yıktı. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, bugüne kadar surların çevresini açmak için yaklaşık yüz binayı yıktıklarını ve bu yıkımların süreceğini belirterek “Bunlar gibi yıkılacak 35 bina daha var” dedi.
Anemas Zindanı’nın ve tarihi surların üzerinde yer alan kaçak üç binanın yıkımı, içindeki kiracılara kira yardımı yapılarak boşaltılmasından sonra gerçekleştirildi. Tarihi surların üzerinde olması nedeniyle elle gerçekleştirilen yıkım sırasında bölgeye gelen Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, yaptığı açıklamada, binaların yapıldığı arsanın tapulu olduğunu ve kamulaştırma çalışmalarının sürdüğünü açıkladı. Tarihi surların çevresinin açılması için bugüne kadar yaklaşık yüz bina yıktıklarını söyleyen Demir, sırada 35 bina daha bulunduğunu açıkladı.
Tarihi surların çevresinin açılması çalışmalarına 2005 yılında başlandığını, bu çalışmaların İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkentliği’nin de altlığı olacağını dile getiren Demir, yıkım yapılan yerin karşısında bulunan Emir Buhari Tekkesi’ni işaret ederek şunları söyledi:
“Emir Buhari Tekkesi’nin çevresi de buradaki gibi 17 gecekonduyla kapanmıştı. Bu gecekonduları yıktık ve tekkeyi restore ettik. Haliç’i tepeden gören bir terası olan, çok güzel bir tarihi eseri Fatih’e ve İstanbul’a kazandırdık. Anemas ve Emir Buhari Tekkesi, bizim Kariye Müzesi’nden başlatarak Fener Balat’a kadar indirdiğimiz Ayvansaray Turizm ve Kültür Güzergahımızın önemli noktaları. Bu çalışmaların sonunda güzergahımız üzerinde Kariye Müzesi, Tekfur Sarayı, Anemas Zindanı, İvaz Efendi Camii, Emir Buhari Tekkesi, Blaherna Sarayı, Ayvansaray Mahallesi ve Fener Balat’taki tarihi eserler ortaya çıkmış olacak. Birçok kültürün bulunduğu bir yürüme alanı kazandırmış olacağız.”
Yıkım yapılan alanın altında restorasyon çalışmaları süren ve kültürel amaçlı kullanılacak Anemas Zindanı yer alıyor. Aynı bahçe içinde Mimar Sinan’ın eseri olan İvaz Efendi Camii de bulunuyor. Yıkım yapılan gecekondular, kuzeyden geçen Atatürk Köprüsü üzerinden ve karayolundan da görülüyor.
Fatih Belediyesi, 28.02.2008
|
SARAYLARDA BAHAR TEMİZLİĞİ
Milli Saraylar Daire Başkanlığı başta Dolmabahçe sarayı olmak üzere İstanbul'daki saraylarda 6 ay sürecek büyük temizlik yaptırmak için ihale açtı. Başta Dolmabahçe sarayı olmak üzere Ihlamur Kasrı, Beylerbeyi Sarayı, Küçüksu Kasrı, ISO 9001- 2000 belgesine sahip bir şirket tarafından oluşturulacak 27 kişilik temizleme ekibi tarafından temizlenecek. Milli saraylarda daha önce bilim adamlarının çalıştığı yöntemle böcek temizliği yapılmış, ahşap ve tarihi eserlere zarar veren tahtakuruları 1 milyon dolarlık harcamayla yok edilmişti. Saraylarda 6 ay sürecek temizlik sırasında sadece Dolmabahçe Sarayı'nda 45 bin metrekarelik kullanılır döşeme alanı, 285 oda, 46 salon, 6 hamam , 68 tuvalet ve 4 bin 454 metrekare serili halı temizlenecek. 3 Mart 2008'de Dolmabahçe'de yapılacak ihalede temizlik şirketlerinden, cilalama makinası, profesyonel elektrikli süpürgeler, halı yıkama makinesi, dar alan temizlik robotu ve çeşitli profesyonel temizlik araçları bulundurmaları istendi. İstanbul'daki saraylar için en büyük sıkıntıyı deprem ve rutubet oluşturuyor. Ekipler depremde, önce değerli eşyaların nasıl koruma altına alınacağını tespit amacıyla "risk tespit çalışmaları" yapıyor. Özellikle Dolmabahçe Sarayı, dolgu alanda inşa edildiği için zemin araştırması yapıldı. Deniz ve İstanbul'un havasından kaynaklanan rutubet ise bir başka sorun. Rutubeti önleyici 'elektro osmoz" sistemi kullanılarak rutubet seviyesi en aza indirilmeye çalışılıyor. Saraylardaki ağır avizeler ve aynalar duvarlara güvenli bir şekilde monte edildi. Ahşap çerçeveler ise yağmur suyunun girmesine karşı macun ve yeni sistemlerle donandı.
Sabah, Haber: Hasan Erşan, 28.02.2008
|
|
|
'KEHRİBAR ODA' İÇİN KAZI BAŞLADI
1941'de Rusya'daki Katerina Sarayı'ndan Naziler tarafından alınarak, Almanya'daki Deutschneudorf kasabasında toprağa gömüldüğü iddia edilen "Kehribar Oda" için kazı çalışmaları başladı.
Belediye Başkanı Haustein, Nazi askerlerinin saklamış olabileceği altın ve gümüş dolu kutuları gün yüzüne çıkarmayı amaçladıklarını söyledi. Hazine avcıları, duvarları ve mobilyaları altın üzerine kehribar işlemeli odadan yağmalanan iki ton altını bulmayı umuyor.
Sabah, 28.02.2008
|
SİVAS'TA TARİHİ ESER KAÇAKÇILIG˘INDAN İKİ KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
Sivas'ta tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla 2 kişi gözaltına alındı. Operasyonda, çeşitli dönemlere ait gözyaşı şişesi ve cam bardak ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren Sivas Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, B.O. isimli şahsın elinde bulunan tarihi eserleri bir arkadaşına satacağı bilgisine ulaştı.
Takip edilen S.O. çeşitli dönemlere ait tarihi eserleri satmayı düşündüğü İ.Y'nin arabasına bindiği sırada baskın yapıldı. Operasyonda, 1 adet 1.35 santimetre yüksekliğinde cam gözyaşı şişesi, 2 adet 6.25 santimetre yüksekliğinde Roma dönemine ait cam bardak ile 2 adet kulplu Finike dönemine ait cam gözyaşı şişesi ele geçirildi. Olayla ilgili 2 şahıs gözaltına alındı. Ele geçirilen vazo ve cam bardaklar için 'müzelik değerde' olduğu şeklinde bilirkişi raporu alındı. Gözaltına alınan İ.Y. ve S.O.'nun, emniyetteki sorgusunun ardından adli makamlara sevk edileceği bildirildi.
haberler.com, 28.02.2008
|
|
|
TEMELDEN ÇIKAN DEFİNE JANDARMADA
İzmir'in Torbalı İlçesi'ne bağlı Demirci Köyü'nde eski Türk filmlerini aratmayacak bir komedi olayı yaşandı. Yıllarca yoksulluk ve fakirlik içinde yaşayan Yaşar Çakıroğlu, 9 ay önce öldü. Yaşlı adamdan geriye kalan eski evi ise emekli olduktan sonra köye yerleşen damadı Şakir Karabel, 6 bin 500 YTL'ye satın aldı. Eski evin 300 metrekarelik arsasını kendi evine bahçe yapmaya karar veren Karabel, geçtiğimiz cumartesi bir kepçe kiralayarak evi yıktırıp molozlarını taşıtmaya başladı. Ancak işin sonuna doğru, kepçenin toprağa saçtığı altınları görünce şaşkına döndü. Karabel de işçilerle birlikte altınları topladı. Ancak evin temelinden altın çıktığı haberi kısa sürede tüm köye yayıldı. Karabel de altın çıktığını saklamadı.
İhbar üzerine altınların bulunmasından 24 saat sonra köye gelen Torbalı Jandarma ekipleri 73 altını evin yeni sahibi Şakir Karabel ve diğer işçilerden tek tek topladı. Arsa sahibi Karabel ve işçiler ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Yapılan araştırma sonucunda, 2.5 ile 7 gram arasında saf altın olan sikkelerin, 17. yüzyıl sonlarına doğru 2. Mahmut dönemine ait ve ekonomik değerinin de 150-160 bin YTL olduğunun tahmin edildiği belirtildi.
Sabah, Haber: Fatih Şendil, 28.02.2008
|
UĞUR GETİRMESİ İÇİN YANINDA TARİHİ ESER TAŞIYORMUŞ
Denizli'de şüphe üzerine aranan şahısta, Bizans ve Roma dönemlerine ait yedi bronz sikke bulundu. Şahıs, ifadesinde tarihi eserleri uğur getirmesi için yanında taşıdığını belirtti.
Edinilen bilgiye göre, merkeze bağlı Tekkeköy Köyü girişinde devriye görevi yapan jandarma ekipleri, H.Y. idaresindeki otomobili durdurdu. H.Y'nin üzerinde yapılan aramada yedi bronz sikke bulundu. Zanlı, ifadesinde, annesinden hatıra kalan sikkeleri, uğur getirmesi için üzerinde taşıdığını söyledi. Bizans ve Roma dönemlerine ait olduğu tespit edilen sikkeler, Denizli Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Gözaltına alınan H.Y, ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakıldı.
haberler.com, 28.02.2008
|
|
MEDENİYET BEŞİĞİ BUDUR
Mersin'in dağ köylerinde bazı vatandaşlar, Roma döneminden kalan su sarnıçlarını temizleyip onararak bahçelerini sulama amaçlı kullanıyorlar. Tarsus Müze Müdürvekili Abdulbari Yıldız, bölgede pek çok tarihi eserin tahrip edildiğini ancak köylüler tarafından amacına uygun şekilde kullanılan sarnıçların korunduğunu söyledi. Kaklıktaşı Köyü'nde biri 25 diğeri 45 tonluk iki Roma sarnıcını temizleyen Ramazan Göbüt memnun: "Kışları yağmur ve kar suyu sarnıçları dolduruyor, yazın zeytin ağaçlarını suluyorum."
Radikal, 28.02.2008
|
|
EN BÜYÜK DENİZ SÜRÜNGENİ 15 METRE
Bilim adamları, Kuzey Buz Denizi'nde bilinen en büyük deniz sürüngeninin fosilini buldu.
Svalbard adalarındaki Spitspergen'de bulunan fosilin 150 milyon yaşında olduğu bildirildi. Burnundan kuyruğuna 15 metreden uzun olan ve "Canavar" adı verilen hayvanın sadece yüzgecinin 3 metre uzunluğunda olduğu açıklandı.
Sabah, 28.02.2008
|
ANTİK KENTE TERMİK SANTRAL SORUSUNA İKİ AYRI CEVAP
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Muğla’nın Yatağan İlçesi’nde, 5 bin yıllık Lagina antik kentinin yakınına, arkeolojik SİT alanı içine termik santral kurulması için, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan görüş istedi.
Muğla CHP Milletvekili Fevzi Topuz, Yatağan’a sadece 8 kilometre uzağa yapılacak ikinci termik santralın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın CEO’su olduğu Çalık Grubu’na ihale edileceğini ileri sürdü.
Yıllardan bu yana santralın yarattığı kirlilikle boğuşan Yatağan’da, ikinci termik santral kurma girişimi yetkili ağızlarca doğrulandı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Muğla CHP Milletvekili Fevzi Topuz’un 31 Ocak 2008 tarihli soru önergesini şöyle yanıtladı:
"Bakanlığımdan, sözkonusu antik kent bölgesinde yeni bir termik santral kurulmasına yönelik Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca görüş istenmiş olup, konu Muğla Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nce değerlendirilmektedir. Bakanlığımın yeni bir termik santral sahasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile işbirliğinde bulunduğu iddiaları doğru değildir."
CHP’li Topuz’un yönelttiği aynı sorulara Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ise daha muğlak bir yanıt verdi. 18 Şubat tarihli yanıtında Bakan Güler, "Muğla’nın Yatağan İlçesi Turgut Beldesi sınırları içerisinde kurulacağı belirtilen kömür yakıtlı termik santrala ilişkin olarak Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na (EPDK) bir lisans başvurusu yapılmamıştır" ifadesine yer verdi.
CHP Milletvekili Fevzi Topuz, aynı sorulara iki bakanın verdiği yanıtların farklılık taşıdığını savunurken, "Çalık Grubu için iki bakandan biri yalan söylüyor. Yıllardır zehir soluyan yöre halkı birinci santralden mağduriyetini anlatmaya çalışırken sırf rant uğruna ikinci santralın kurulmak istenmesi doğayı katledecek, insan sağlığını tehlikeye atacaktır" diye konuştu.
Hürriyet, Haber: Yaşar Anter, 28.02.2008
|
|
TARİHİ CEPHANELİK BULUNDU
Diyarbakır Kültür ve Turizm Müdürü Tevfik Arıtürk, yaptıkları çalışmalarda eski dönemlerden kalma cephanelik bulduklarını açıkladı. Tevfik Arıtürk, cephanelikten çıkarılan eski dönem silahları müzeye taşıdıklarını belirtti.
İl Kültür ve Turizm Müdürü Tevfik Arıtürk, yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Hazreti Süleyman Camii Türbesi yanında bulunan gecekonduları temizleyeceğiz. Bununla ilgili TOKİ ile bir çalışma içerisindeyiz. Tarihi Diyarbakır surlarında da restorasyon çalışmalarımız devam ediyor. 2008 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alınacak ödenek ile surlarımızı onaracağız. Halkımızın ve turistlerin hizmetine sunacağız. Diyarbakır kültürel değerler açısından çok zengin bir yerdir. Yapılan kazı çalışmalarında bir cephanelik ortaya çıktı. Biz burada çıkan mızrakları, okları ve diğer eşyaları müzemize taşıdık. Bu eserler müzemizde bulunmaktadır. Bunlar kendi himayemiz altında kalacaktır" dedi.
Diyarbakır Kent Haber, 28.02.2008
|
|
TOKAT'TA TARİHİ ESER OPERASYONU
Tokat'ın Turhal İlçesi'nde emniyet güçlerince yapılan operasyonda çok sayıda tarihi eser ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre, bir otomobil içerisinde tarihi eser bulunduğu ihbarını alan İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri harekete geçti. İlçe merkezi girişinde durdurulan ve içerisinde 2 şahıs bulunan otomobilde yapılan aramada, 1 adet eski İstanbul çarşı resmi, 4 adet sigara tablası, 1 adet tüfek mekanizması, 1 adet gümüş yüzük, 2 adet çakmaklı tüfek, 2 adet kınlı kılıç, 1 adet kınsız kılıç, 1 adet kınsız kılıç, 1 adet kınlı sürmene bıçağı, 2 adet kınlı kama, 1 adet süvari kılıcı, 1 adet tarikatlarla ilgili belge, 1 adet el yazması Kur'an-ı Kerim, 1 adet kıkırdak dokudan inanç çubuğu, 1 adet işlemeli Türk bayrağı, 1 adet 99'lu tespih elde geçirildi. Şüphelilerin ikametlerinde yapılan aramada ise, 2 adet toplu tabanca 8 adet Arapça yazılı kitap, 19 sayfa Osmanlıca yazılı kağıt bulundu. Ele geçirilen malzemelerin etnografik mahiyette tarihi eser niteliği taşıdığının belirlenmesi üzerine 2 şahıs, 'taşınır kültür varlığı ticareti yapmak' suçundan adliyeye sevk edildi.
haberler.com, 27.02.2008
|
TARİHİ 1. MURAD HAMAMI RESTORE EDİLEREK TURİZME KAZANDIRILDI
Bursa'nın İznik İlçesi'nde bulunan Osmanlı döneminden kalma 1. Murad Hamamı, restore edilerek turizme açıldı.
İlgisizlik nedeniyle çürüme ve yıkılmaya terk edilmiş halde olan 1. Murad Hamamı, İznik Kaymakamlığı tarafından restore edilerek yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine açıldı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan izin alınarak Köylere Hizmet Götürme Birliği finansmanıyla rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlatıldıktan sonra çalışmalara başlandı. Proje maliyeti yaklaşık 2 milyon 500 bin YTL olan hamamda restorasyon çalışmaları, Hizmet Birliği'nce yürütüldü.
İznik Kaymakamı Hüseyin Avcı, kentte başlattıkları tarihi binaları ayağa kaldırma seferberliği kapsamında tarihi öneme sahip 1. Murad Hamamı'nında restore çalışmaları ile turizme kazandırdıklarını belirtti. Kaderine terk edilen tarihi hamamın harabe halde olduğunu ve sıcaklık bölümlerinin üzerine kurulan gecekondular ile tanınmaz hale geldiğini aktaran Kaymakam Avcı, çalışmalara 2006 yılında temizlik ve sondaj çalışmaları ile başlandığını söyledi. 1. Murat Hamamı'nda çalışmaların İznik Köylere Hizmet Götürme, Çevreyi Koruma, Tarım ve Turizmi Geliştirme Birliği tarafından destekleri ile başladığını anlatan İznik Kaymakamı Hüseyin Avcı, "Erkekler bölümü girişi ve ana yolun altında bulunan bölümde yapılan temel güçlendirme çalışmaları sırasında Roma dönemine ait Milattan Sonra 2. yüzyıla ait sütunlu yolun bir kısmı açığa çıkarıldı." dedi. Projenin Ağustos 2007'de tamamlandığını hatırlatan Avcı, "Hamamın genişletilen bahçesine yerleştirilen ahşap çini dükkanları ile yapıya farklı bir fonksiyon kazandırılarak yerli ve yabancı turistlere yönelik bir mekan haline getirildi." şeklinde konuştu.
Osmanlı döneminin ilk hamamlarından Sanat tarihi açısından 14. yüzyıl Osmanlı mimarisinin özgün özelliklerini barındıran yapı, Osmanlı döneminin ilk büyük hamamlarından birisidir. Kitabesinin günümüze ulaşamamasından dolayı yapının banisi, mimarı ve kesin tarihi ile ilgili bilgiye ulaşılamamıştır. Ancak mimari özelliklerine bakıldığında 1300'lü yılların sonunda yapıldığı ve döneminde sultan hamamı olarak kullanıldığı tahmin ediliyor.
Kadınlar ve erkekler kısmı olmak üzere inşa edilmiş hamam, soğukluk, aynalı tonoz örtülü ılıklık, sıcaklık ve halvet odalarından oluşuyor. Soğuk su deposu ve doğu batı uzantılı beşik tonoz örtülü külhan ise hamamın diğer bölümlerindendir.
Zaman, Haber: Tuna Alatürk, 27.02.2008
|
ÇESKA KALESİ'NDE KURTARMA KAZILARI YAPILACAK
Yozgat'ta bulunan Çeşka Kalesi yeraltı şehrini kurtarma kazılarına başlanıyor.
Çeşka Kalesi yolu, İl Özel İdaresi tarafından asfaltlanacak, sonra kurtarma kazısına başlanacak.
Yozgat merkez ilçe sınırları içinde bulunan Çeşka Kalesi, merkeze 3 kilometre mesafede, kent merkezinin kuzey-doğusunda yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuş. Kalede 3 ayrı giriş yeri tespit edilmiş. Tepe noktası kayalık, güney kısmında 2 kat halinde 3 odalı bir mekan bulunuyor ve kilise görünümünü veriyor. Bu mekanın batı kısmındaki odanın üstünde koni biçiminde düzenli oyulmuş bir havalandırma bacası yer alıyor. Kuzeydeki odanın tabanında, kısmen dolmuş 2 ayrı beşik kemerli galeri girişleri var.
Yer altı şehrinin üzerinde kaya üstü mezarlarına rastlanmış. Çeşka Yeraltı Şehri'nin, Bizanslıların ilk Hristiyanlık döneminde iskan gördüğü kanısına varılmış. Yeraltı şehrinin yıkıntıları arasında ve alt eteklerde monokrom perdahlı ve perdahsız Roma-Bizans seramik türü eserler yer alıyor.
Turizm Gazetesi - Sorgun Postası, 27.02.2008
|
5 BİN 500 YILLIK MEYDAN BULUNDU
Peru'da yapılan kazılarda 5 bin 500 yıl önce inşa edilen bir meydan bulundu. Başkent Lima'nın 370 km kuzeyindeki Sechin Bajo harabelerinde arkeolojik kazı yapan Perulu ve Alman arkeologların, başka bir yapının kalıntıları altında buldukları meydanın, Amerika kıtalarında şimdiye kadar keşfedilen en eski mimari yapı olduğu belirtildi.
Kazı ekibinin başında bulunan Peru Ulusal Kültür Enstitüsü'nden Cesar Perez, "Bu çok etkileyici bir keşif, bilim ve arkeoloji dünyası çok mutlu. Bu keşif ülke tarihinin yeniden yazılmasına yol açabilir" dedi. Son keşiften önce, arkeologlar Peru'daki yaklaşık 5 bin yıllık antik Caral kalesini, batı yarıküredeki en eski arkeolojik yapı olarak kabul ediyorlardı. Bilim insanları, Sechin Bajo'dan birkaç saat uzaklıktaki Caral kalesinin, Mezopotamya, Mısır, Çin, Hindistan ve Meksika ile birlikte insanların yaklaşık 5 bin yıl önce yaşamaya başladığı dünyadaki altı yerleşim bölgesinden biri olduğunu belirtiyor.
Birgün, 27.02.2008
|
130 YILLIK AHŞAP EV KÜL OLDU
Bartın'ın Kırtepe Mahallesi'nde bulunan 130 yıllık ahşap bir ev yandı.
Cumhuriyet İlköğretim Okulu arkasında, TTK emeklisi Ziya Eşref'e ait olan içinde kimsenin yaşamadığı 130 yıllık ahşap ev henüz sebebi bilinmeyen bir nedenle yandı. Kısa sürede yangına müdahale eden itfaiye ekipleri yangının büyümesini ve çevre binalara sıçramasını önledi.
Bir saatlik bir çalışmayla yangını söndüren itfaiye ekipleri ve emniyet güçleri yangının çıkış sebebinin araştırıldığını söyledi. Görgü tanıkları ise yangına evin içerisinde sigara içmeye giren çocukların sebep olduğunu belirtti.
Bartın Kent Haber, 27.02.2008
|
|
SELÇUK KALESİ'NİN BEŞ YIL İÇİNDE ZİYARETE AÇILMASI BEKLENİYOR
Selçuk İlçesi'ndeki tarihi Ayasuluk Kalesi'ndeki bilimsel çalışmalar 2007 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yard.Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı’ya verilmişti.
Büyükkolancı, 15 Ağustos-15 Eylül 2007 tarihleri arasında yapılan çalışmaları tamamladıklarını belirterek, Selçuk Ayasuluk Kalesi’nin geçmişi ve geleceği hakkında bilgi verdi.
Selçuk Kalesi (Ayasuluk) ve St.Jean Anıtı’nın Kültür ve Turizm Bakanlığına ait olduğunu, 2007 yılından itibaren buradaki kazı ve onarım çalışmalarının Bakanlar Kurulu kararıyla kendisinin başkanlığındaki bilim ekibine verildiğini ifade eden Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yard.Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı, Ayasuluk Tepesi ve Kale’nin aslında ilk Efes yerleşiminin olduğu yerlerden biri olduğunu, Hititler zamanında Arzawa Krallığının başkenti Apaşa stratejik öneme sahip bu tepe üzerine kurulduğunu belirtti. Hıristiyan Efes (Ayasuluk) 616, 654-655 ve 716 yıllarında Arap ve Sasani saldırılarına uğradığını dile getiren Büyükkolancı; “Özellikle dış kale buna karşı VII. Ve VII. Yy.larda tamamlanmış olmalıdır. Ayasuluğun Türkler tarafından fethi Menteşeoğlu Dönemine (Mehmet Bey’in damadı Sasa Bey) rastlamış (1304) ve Aydınoğlu Beyliği ise hakimiyetini Ayasuluk’ta ancak 1348’de sağlayabilmiştir” dedi.
Kale duvarlarının eski kentin kalıntılarından getirilen taşlarla örülü olduğunu, çevresinde 15 kule’nin bulunduğunu ifade eden Büyükkolancı; “Ayasuluk Kalesinde Türk-İslam eseri olarak Kale Mescidi bulunur. (bugün minaresi kısmen korunabilmiştir) Bunun yanında kısmen yıkık Kale Hamamı ve beş adet su sarnıcı vardır. Selçuk’ta özellikle tren istasyonu yakınında görülen ve yüksekliği 10 metreyi bulan su kemerleri Bizans Döneminde Ayasuluk Tepesindeki yerleşimin su ihtiyacını karşılamıştır” dedi.
1990 yılından itibaren Kale çevresindeki kazılarda önemli sonuçlara ulaştığını kaydeden Büyükkolancı, bu çalışmalar kapsamında 1960’lı yıllarda ilk izleri bulunan Myken Dönemi’ne ait bulgulara önemli bulgular eklendiğini ve ayrıca Orta Tunç Çağı başına (MÖ 1900-1800) tarihlenen tümlenebilecek testiler, küp ve kaplar bulunduğunu belirtti.
Kale’nin uzun zamandır restore edilip, turistik ziyarete açılmayı beklediğini ifade eden Büyükkolancı; “Kalenin turizme kazandırılması ve Arkeolojik Park olarak ziyarete açılması Selçuk ve Türkiye Turizmine önemli katkıda bulunacaktır. Beklide ilk kez birçok tarihi olaya şahitlik eden kale üzerindeki toprak örtü kaldırılarak ve kısmen restore edilerek Efes’in farklı bir önemi ortaya çıkacaktır. Kültürel miras yönünden büyük öneme sahip olan Kale, turizm açısından da büyük potansiyel teşkil etmektedir. Bu nedenle yeni kazı heyeti 2007 sezonunda tüm ağırlığını kaleye vermiş ve buranın beş yıl içinde ziyarete açılmasını amaçlamaktadır. Kaledeki kazı ve onarım çalışmalarına tüm Selçuk ilçesi olarak destek vermeliyiz. Bilindiği gibi Selçuk Kaymakamlığı, Selçuk Belediyesi, İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği ve Selçuk Ticaret Odası Kale kazılarına 2007 yılında maddi ve daha çok manevi anlamda destek olmuşlardır. Bu desteklerin 2008 yılında da daha büyüyerek devam edeceğini umuyoruz” dedi.
Selçuk Bölge Haberleri, 27.02.2008
|
|
ANTİK MEZAR BULUNTULARI
İSKOÇYA İLE HOLLANDA
BAĞLANTISI
GÖSTERİYOR
İskoçya’da, Largie’de bulunan iki mezarda ele geçen 4000 yıllık kapların yeniden yapılan incelemeleri bunların Hollanda ile olan bağlantısını ortaya çıkardı.
İskoçya Milli Müzesi’nden Alison Sheridan bahsi geçen kaplar üzerinde yaptığı araştırmada, aynı tarz kapların aynı çağlarda bugünkü Hollanda’da da üretildiğini açıkladı.
Bu tür kapların İskoçya’da çok ender bulunduğunu, şimdiye dek bilinen örneklerin sayısının 3-4 ü geçmediğini belirten uzmanlar, bu keşfin çok önemli olduğunu vurguluyorlar.
Öte yandan, sadece kapların değil, mezar yapılarının da Hollanda’da bulunanlara benzemesi, burada gömülü olan insanların 4000 yıl önce oradan göç etmiş olabileceklerini düşünürüyor.
Uzmanlar, bu denli eski bir mezarda, bu denli ender rastlanan kapların bulunmasının yöntemleri bilen bir göçmen tarafından yapılmış olabileceğinin ispatı olarak düşünüyorlar.
24 Hour Museum, Haber: Richard Moss, 19.02.2008
|
BELEDİYE, TARİHİ HACIBANLAR EVİNİ SATIN ALDI
Şanlıurfa Belediyesi şehrin tarihi dokusuna sahip çıkmak amacıyla yıkılmaya yüz tutmuş, tarihi Hacıbanlar evini satın aldı.
Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Güllüoğlu, Hacıbanlar evini ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, zaman kaybetmeden restorasyon çalışmalarına başlayacaklarını belirterek, amaçlarının evi Şanlıurfalıların hizmetine sunmak olduğunu kaydetti. Başkan Yardımcısı Güllüoğlu, Şanlıurfa'da tarihi özelliğe sahip alan birçok evin bulunduğunu kaydederek, yıkılmaya yüz tutmuş bu evlerin gerek sahipleri tarafından gerekse de sivil toplum kuruluşlarınca restorasyon yapılmaları gerektiğini vurguladı.
Zaman, Haber: Murat Gezer, Fotoğraf: urfakent.com, 26.02.2008
|
|
ADNAN MENDERES'İN BIRAKTIĞI YERDEN...
1950’li yıllarda Başbakan Adnan Menderes’in restorasyonunu yaptırdığı, İstanbul’daki mimarlık harikası ecdad yadigarı eserler tekrar elden geçiriliyor. Süleymaniye Camii’nde 450 yılın en kapsamlı tamiratı yapılıyor
Dünya incisi İstanbul’daki birçok ecdad yadigarı tarihi eser, merhum başbakanlardan Adnan Menderes’ten sonra ilk defa yoğun bakıma alındı. 1950’li yıllarda geniş kapsamlı bir restorasyondan geçen eserler arasında yer alan Laleli Camii, Beyazıd Hamamı ve Valide Sultan Camii’nde yaklaşık iki yıldır İstanbul Valiliği ile Vakıflar Genel Müdürlüğü hummalı bir çalışma yürütüyor. Şehrin simgelerinden Süleymaniye Camii'nde ise tam 450 yıl sonra kapsamlı bir tamirat başlatıldı. Mimarlık harikası bu eserler eski ihtişamlı günlerine kavuşacağı günleri bekliyor.
Nerede bir cami görse...
Ne zaman eski bir cami görse hemen avuçlarını açıp bir fatiha okuyan Adnan Menderes, restorasyon rüyasını gerçekleştirip eski eserlerin yüzünü güldürmüştü. Her biri harabe ve çöplüğü andıran Sultanahmet, Eyüp ve Fatih’teki Nişanca camilerini tamir ettirmişti. Merhum başbakan, Eyyüp Sultan’da da 147 eserin elden geçirilmesi için bir proje başlatmış, tarihi semti Mekke ve Medine’ye benzetmek için çalışmıştı. Ancak bu çalışmaları Yassıada’da “dini istismar etti” gerekçesiyle karşısına çıkarılmıştı.
Laleli Camii’nin minaresi söküldü
1950’li yıllarda büyük bir restorasyon gören Osmanlı mimarisinin önemli örneklerinden olan Laleli Camii’nde 2 yıldır aralıksız çalışma yürütülüyor. 1760-1763 yılları arasında Sultan III. Mustafa tarafından yaptırılan caminin kubbe ve dış kısımları eski güzelliğine kavuşturulmaya çalışılıyor. Restorasyon kapsamında caminin bir minaresi sökülerek taşlarına numara verildi. Taşlar, minarenin yeri sağlamlaştırıldıktan sonra tekrar yerine konulacak.
‘İsyancı’ların hamamı
Beyazıt’ta yıkılmak üzereyken ayağa kaldırılmaya çalışılan eserlerden biri de tarihi Beyazıd Hamamı... Sultan II. Bayezid tarafından 16. yüzyılda inşa ettirilen 6 kubbeli yapı, İstanbul’un en büyük hamamlarından biri. Lale Devri’ni sona erdiren isyancıların elebaşı Patrona Halil’in tellaklık yaptığı için “Patrona Halil Hamamı” olarak da bilinen hamam, 1920’ye kadar hizmet vermiş daha sonra özel mülkiyete açılarak demir atölyesi olarak kullanılmıştı.
“Valide”nin yadigarı
Sultan II. Muhmud Han’ın eşi ve Sultan Abdülaziz’in annesi olan Pertevniyal Valide Sultan tarafından 1871 yılında yaptırılan Aksaray’daki Valide Sultan Camii, mimarisiyle İstanbul’un göz kamaştıran ibadethanelerinden biri. Menderes döneminde tadilat gören caminin taşları, trafiğin en yoğun olduğu noktada bulunması sebebiyle kararmıştı.
450 yıllık restorasyon
Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından Mimar Sinan’a 7 yılda yaptırılan Süleymaniye Camii restorasyon gören eserler arasında. Mimar Sinan’ın “kalfalık eserim” dediği cami, dünya mimarisinin şaheserleri arasında bulunuyor. 450 yıldan bu yana ilk defa bu kadar kapsamlı bir tamirat gören Süleymaniye’nin hemen hemen bütün unsurları elden geçiriliyor.
Türkiye Gazetesi, Haber: İnan Arvas, 26.02.2008
Nano-Yorum:
Türkiye'de neredeyse son 70 yıldır hükümetler ve yerel yönetimler eliyle tahribatlar ve hatta yıkımlar yaşanıyor. Çok partili döneme geçilmesiyle birlikte köyden kente göçün artması kentlerin, özellikle de İstanbul'un imarına, yeni yollar ve yeni yapılar yapılmasına neden oldu. O dönemde Adnan Menderes'in bizzat yıkımların başında durduğunu kayıtlardan biliyoruz.1
Kayıtlara göre, İstanbul'da Menderes döneminde 7 bin tanesi birinci dereceden tarihi eser olmak üzere 14 bin parça eser yıkıldı. Sadece Vatan ve Millet caddelerinin açılması sırasında yok edilen tarihi eserler arasında şunlar sayılabilir: Şirment Çavuş Camii ve Türbesi, Oğlanlar Tekkesi, Tevekkül Hamamı, Yusuf Paşa Çeşmesi, Çakırağa Camii ve Çeşmesi, Katip Çelebi Mezarı, Mimar Ayas Camii, İbrahim Ağa Mescidi, Revani Çelebi Mescidi, Edirnekapı'da surların bir bölümü....2 Direklerarası'nın da bu dönemde ortadan kalktığını hatırlatalım.
Bedrettin Dalan döneminde de yaklaşık 200 parça eser yıkıldı. Dalan, Turgut Özal’ın da desteğiyle, Tarlabaşı’nı ve Haliç’teki kimi yerleşmeleri yıktı. Bugün, Melih Gökçek, Ankara’yı yıkmaktadır.3
Bu yıkımların şimdilerdeki uzantısı da bildiğiniz gibi "Kentsel Dönüşüm Projeleri" ve de "tarihi eserleri şu andaki işlevinden çıkartıp bunları otele dönüştürelim" diyen zeka-i mute'dil kırsal zevattır.
Bu tarih kıyımını yapan zihniyetin aynı zamanda muhafazakar görüşlerle geçmişe sahip çıkılması gerektiğini savunmaları ise yaman bir çelişkidir. Bırakın bir sanat tarihçi olmamı, sadece bir insan olarak bile benim bu yazının başlığına itirazım var. Bu bir itiraz yazısıdır...
Ayşe Didem Bayvas
Kaynakça:
1 Cevat Geray, "Belediyelerin Hızla Kentleşmeye Yenik Düştüğü Dönem (1945-1960)", Türk Belediyeciliğinde 60. Yıl, Uluslararası Sempozyum, Ankara, 23-24 Kasım 1990, Bildiriler ve Tartışmalar, Ankara Büyükşehir Belediyesi yay., Ankara, 217-224
2 M. Ali Gökaçtı, Dünyada ve Türkiye'de Belediyecilik, Ozan yay., İstanbul, 1996, 151
3 Prof.Dr. Gürhan Tümer, "Yapmak, Yıkmak ve Mimarlık", Mimarlık Dergisi, Sayı 332,
|
ARŞİVİ YOK EDİLMİŞ KENT
Bilgi Üniversitesi’nden tarihçi Prof.Dr. Suraiya Faroqhi, Antalya’nın Osmanlı dönemine ait arşivlerin büyük felaketler sonucu yok olduğunu ya da hurda kağıt olarak SEKA’ya gönderildiğini öne sürdü
Antalya Kent Müzesi Proje Hazırlık Merkezi tarafından düzenlenen Kent-Müze-Tarih Söyleşileri’ne katılan Prof.Dr. Suraiya Faroqhi, Osmanlı dönemine ilişkin çok sayıda araştırma yapıldığını, ancak bunların genelde Anadolu üzerine değil, Araplar üzerine olduğunu belirtti. Faroqhi,’’ Kent tarihçiliği arşive dayanır. Yaptığımız tarihçiliğin iyi olması da arşivlerin mevcudiyetine bağlıdır. Ama ne yazık ki Antalya’nın arşivleri büyük felaketler sonucu yok oldu ya da SEKA’ya gönderildi. Arşivlerin bugüne ulaşmamış olması araştırmacılar için büyük şanssızlık’’ dedi.
Faroqhi, Mısır ve Rodos fethedilmeden önce Antalya’nın Osmanlı’nın en önemli liman kenti olduğunu belirterek, ‘’O dönemde fetihler yapılmadan önce Antalya Limanı’ndan Bursa’ya oradan da İstanbul’a uzanan bir ticaret yolu vardı. Ama zamanla bu ticaret yolu değişti ve Rodos üzerinden Mısır üzerine gidildi. Böylece Antalya-İstanbul ticaret yolu önemini kaybetti’’ diye konuştu.
Kent-Müze-Tarih Söyleşileri’ne ikinci kez konuk olan Faroqhi, 1941 yılında Berlin’de doğdu. Hamburg, İstanbul ve Bloomington / İndiana üniversitelerinde eğitim aldı. Boğaziçi Üniversitesi’nden onursal doktara unvanı verilmiş olan Faroqhi’nin yayımlanmış çok sayıda kitabı ve makalesi bulunuyor.
Akşam Akdeniz, 26.02.2008
|
İZMİR'İN ŞİRİNCE KÖYÜ'NÜ KENT YAPACAKLAR
İzmir'in Selçuk İlçesi'ne bağlı Şirince Köyü'nde Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın hazırladığı yeni imar planı tepkiye neden oldu. Köylüler, koruma amaçlı hazırlanan planın konut sayısını artırarak köy yaşantısını yok edeceğini savunuyor. Turizm uğruna köyün feda edildiğini iddia eden 34 köylü, yürütmenin durdurulması için mahkemeye başvurdu. Tamamı beyaza boyanmış iki katlı evleri, dar sokakları, zeytin bahçeleri, üzüm bağları, lezzetli şarabı, köye özgü yemekleri ve mistik havasıyla ünlenen, ardından tarihi Rum Evleri'nden yapılma pansiyonları ile turizme hizmet veren Şirince Köyü için Kültür ve Turizm Bakanlığı yeni bir imar planı hazırladı. Ancak yeni imar planı bölgede tarımla geçinen köylüleri rahatsız etti. Köy halkı, "Şirince kentsel SİT Alanı Koruma Amaçlı İmar Planı"nın köy yaşantısını ortadan kaldırdığını, turizmi öne çıkardığını savunuyor. Köylüler, "Evlerimizi küçültecekler, atlarımızı nereye koyacağız.. Biz tarla sürüyoruz" dediler. Plana göre, arazilerin belli bölümleri yola ayrılacak. Bazı eski evler tamamen yıkılarak yenileri, bazıları küçültülerek yapılacak. Köylüler ayrıca, planın dışarıdan gelen kişileri ev sahibi yapmayı amaçladığını iddia etti.
Birgün, 25.02.2008
|
REYHAN HAMAMI DA İLGİ BEKLİYOR
Nalıncılar Hamamı’nın unutulmuşluğu, arada bırakılmışlığı, yahut görmezden gelinmişliği üzerine yazdığımız geçen günkü yazımızın ardından, kentim okuru, ‘Bizi de görün’ demeye başladı.
Meğer unutulan, yahut görmezden gelinen, veyahut arada bırakılan sadece Nalıncılar Hamamı değilmiş.
Bir de neredeyse hemen hergün pek çoğumuzun önünden geçtiği Reyhan Hamamı varmış. Önce geçen seferki gibi bu hamamın da tarihine bir bakalım.
Kitaplarda hamama ilişkin bilgiler bakınız ne diyor; ‘Reyhan Mahallesinde, Cumhuriyet Caddesi üzerinde yer alan Reyhan Hamamını Sultan II. Murad’ın harem ağalarından Reyhan Bey 1431’de yaptırmış.
Reyhan Bey’in bu hamamı Yenişehir’deki zaviyesine gelir getirmesi için yaptırdığı kayıtlarda yazılı.
Osmanlı mimarisindeki tek kubbeli hamamlar gurubundan olan hamam soğukluk, ılıklık, sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiş.
Bu bölümlerin üzerleri ayrı ayrı küçük kubbelerle de örtülmüş. Hamam 1484 ve l969 yılında onarılmış, günümüzde de depo olarak kullanılmakta.’
Zaten bize yazan okurumuzun da satırlarında aynı dikkat çekici ifade var. Diyor ki; ‘İnanın bu tarihi yapı da mezbelelik durumda ve şehrin göbeğinde.
Kapalıçarşı ve civarından Şehreküstü istasyonuna inen binlerce vatandaş bu hamamın önünden geçiyor her gün. Ve inanın pazarcılar kapılarını duvarlarını kırıp depo olarak kullanmaya başladılar.
Zaten çatısı da çökmek üzere. Sizden ricam Reyhan mahallesinin perişan halini hamamıyla beraber bir yazınızda gündeme taşımanız.’
Okurumuzun seslenişini haklı buluyor ve sütunlarımızı satırlarına açıyoruz. Osmangazi Belediyesi’nin tarihi hanlar ve hamamlar ve diğer yapılar üzerinde başlattığı çalışmanın kapsamının benzer uyarılarla genişletilmesini umarak tabi.
Geçen günkü yazımda da belirtmiştim. Bir kez daha hatırlatıyorum; Ördekli hamamı restorasyonu kaçınılmaz olan önemli bir yapı. Ancak Nalıncılar Hamamı ile Reyhan Hamamı’nın da aynı ilgiyi hak ettiği ortada.
...Diyelim ve asıl önemli hatırlatmamızı yapalım. Tamam biz Reyhan’dan Nalıncılar’dan falan sözediyor, buraların da ele alınması gerektiğine dair yazıp çiziyoruz ama, aslında bütün bunlar iki yıl önce Osmangazi Belediyesi’nce planlanmıştı.
O dönemde Kültür Yolu Canlandırma Projesi diye adlandırılan çalışmada ilçenin en doğusundan en batısına uzanan 8 bin 200 metrelik bir güzergahta projeyi uygulamaya konulmuştu.
Proje, 20’si uygulama olmak üzere, yaklaşık 70 projeyi bir çatı altında topluyordu. Ve ana hedef Bursa’yı bir müze kent haline getirmekti.
Arşivimizden çıkan verilere göre o dönemde büyük ses getiren çalışmaların kapsamında bakın nereler vardı; Yıldırım Külliyesi, Emir Sultan Külliyesi, Yeşil Külliyesi, Irgandı Köprüsü, Orhan Bey Külliyesi, Ulucami, Hanlar Bölgesi, Hisar, Hamza Bey Külliyesi ve 1. Murad Hüdavendigar Külliyesi.
Bu ana hat üzerinde elbette sur ve sur kapılarının restorasyonu, Kamberler Tarih ve Kültür Parkı , Gökdere Medresesi , Ördekli Hamamı , Haraçcıoğlu Medresesi , Üftade Tekkesi , Tuz Pazarı, Abdal Mehmed Camii , Timurtaş Paşa Külliyesi , Kayhan Hamamı , Davut Paşa Hamamı , Reyhan Paşa Hamamı , Eyne Bey Medresesi , Seyyid Usul Dergahı, Somuncu Baba , Abolyont Hanı restorasyonu bulunuyordu.
Projede yeralan çalışmaların kimi bitti kimi bitme aşamasına geldi, kimine ise henüz başlanmadı. Dolayısıyla altını okurumuza bir not iletmek gerekir ki, Reyhan Hamamı zaten bu çalışma içinde var. Ama sıra bekleyenler arasında.
Nalıncılar Hamamı’nın durumu ise biraz daha özeldi. Zira, O gün de değinmiştim, bugün de hatırlatayım; Nalıncılar Hamamı’na neredeyse bitişik durumdaki bir mağaza bölgedeki çalışmalara engel görünüyor.
Tuzpazarı ve civarındaki esnafa göre belediye bu hamamı kente yeniden kazandırmak istiyor ama çalışmalar mağaza sahiplerince engelleniyor. Zira, restorasyon çalışmalarının kendi faaliyetlerini etkileyeceğini düşünüyorlar.
Bunlar iddia. Gerçekliği yahut sanallığı yetkililerce diye getirilebilir. Ama keşke, dedikodu bile olsa, bu kentten para kazanan bir işletmecinin, bu kentin değerlerinin korunması konusunda daha hassas bir duruş sergilediğini duysaydık.
Misal; O mağazanın sahipleri pekala, sırtlarını dayadıkları tarihi hamamın onarımı konusunda belediye ile temasta bulunabilir, hatta belki bu işi kısmen de olsa üstlenebilirdi.
Korkarım ki, hayatlarını, servetlerini bu kenttin değerlerinden kazananlar ne yazık ki,kente karşı çok da alkışa değer bir duruş sergileyemiyorlar.
Bursa Olay, Yazı: Devrimde Gürler, 25.02.2008
|
GÜZEL GÖRÜNSÜN DİYE TARİHİ CAMİYİ BOYADILAR
Gaziantep'te geçen yıl başlatılan tarihi eserlerin restorasyonu sırasında, 400-500 yıllık geçmişe sahip bazı tarihi eserlerin cami görevlileri, vatandaşlar veya cemaat tarafından yanlış uygulamalar sonucu tahribata uğratıldığının tespit edildiği bildirildi.
Gaziantep Vakıflar Bölge Müdürü İsa Güven, yaptığı açıklamada, ''Vakıf tarihi eserlerin restorasyonu'' projesi kapsamında, çalışmalara devam ettiklerini, hedeflerinin bölgede restore edilmemiş vakıf tarihi eseri bırakmamak ve yatırıma uygun eserleri ekonomiye kazandırmak olduğunu kaydetti.
Tarihi eserlerin aslına uygun restore edilmesine çok önem verdiklerini ifade eden Güven, ''Eğer siz o tarihi esere gerçek restorasyon malzemesi kullanmazsanız, faydadan çok zarar verirsiniz'' dedi.
Genel Müdürlüğün 2002 yılında başlattığı restorasyon seferberliği kapsamında 2008 yılı sonuna kadar restorasyonu tamamlanmamış vakıf tarihi eser kalmayacağını söyleyen Güven, restorasyon çalışmaları sırasında 400-500 hatta 600 yıllık geçmişe sahip tarihi eserlerin büyük bölümünün bilerek veya bilmeyerek tahribata uğradıklarını üzüntüyle gördüklerini belirtti.
Restorasyon işinin zahmetli, titiz ve özellik isteyen bir iş olduğunu anlatan Güven, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Tarihi esere çimento kullanarak yazık etmişler. Biz restorasyon işinde kesinlikle çimento kullanmıyoruz. Tarihi eserlerin mimarisinde çimento yoktur. 1950 yılından bu yana çimento kullanılmış, çimento cansız bir malzeme olduğu için kusma yapar. Taş canlıdır, çimento içine girdiği zaman kusma yapar. Bunun en güzel örneğini Zincirli Bedesten'de gördük. Duvarlar tamamen erimiş, duvarların yüzde 80'i çürümüş durumda. Vakıflara ait eserlerin tümünde teknik malzemeler kullanıyoruz. Aslına uygun malzeme kullanmazsanız tarihi eser yok olur gider. Şu anda 400, 500 hatta 600 yıllık geçmişe sahip tarihi eserleri restore ediyoruz. Bu kadar yıl ayakta duran eserleri biz insanlar bozmaya çalışıyoruz. ''
Güven, geçen yıl restorasyona başladıkları Zincirli Bedesten'de üzücü manzaralarla karşılaştıklarını, çimento ve su nedeniyle binaya zarar verildiğini anlattı.
Tarihi binayı eski haline getirebilmek için var güçleriyle çalıştıklarını, haziran veya temmuz ayında restorasyonun tamamlanacağını anlatan Güven, şunları anlattı:
''300 yıllık geçmişe sahip Zincirli Bedesten'de oturan kiracılar her tarafı çimento ve fayansla kaplatmışlar. İç duvarların tamamı suyla temas nedeniyle çürümüş. Bu bina çok badireler atlatmış. 72 dükkanın yer aldığı Bedestene yeniden işlerlik kazandıracağız. Tarihi eseri yok etmek çok kolay ama geriye getirmek ise çok zor. 300-400 yıllık tarihi eserleri tekrar kazanmak için sabırla mücadele ediyoruz. ''
Güven, restorasyon çalışmaları sırasında bütün tarihi eserlerde yanlış müdahaleye tanık olduklarını, bundan büyük üzüntü duyduklarını söyledi.
Tarihi camilerin büyük bölümünün orijinal kepenklerinin, hünkar ve minberinin imam veya cemaat tarafından ''sevap'' veya ''güzel görünsün'' diye büyük tahribatlara uğratıldıklarını gördüklerini anlatan Güven, şunları kaydetti:
''Bilerek veya bilmeyerek yanlış müdahaleler sonucu bir çok sayıda şahesere tahribat vermişler. İmamlar veya cami cemaati sevap olsun, güzel görünsün diye müdahalede bulunup, caminin 500-600 yıllık minberini yağlı boya ile boyamışlar, taşın üstüne lambri döşemişler, aplik takmışlar. Floransan lamba takmışlar. Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu'nun onayı olmadan buraya müdahale etmek imkansızdır, ama bizim vatandaşımız kendi zevkine göre müdahalede bulunup, sevap olsun diye bunları yapmış ve aslında suç işleyerek,tarihi eserlerin doğallığını bozmuşlar. ''
Güven, Ömeriye camisinden sonra Gaziantep'in en eski camisi olarak bilinen ve Boyacı Yusuf ve Kadı Kemalettin tarafından 1357 yılında yaptırılan Boyacı caminin minberinin yağlı boya ile boyandığını gördüklerinde çok üzüldüklerini söyledi.
Türk Memlukluları devrine ait Boyacı caminin, minberinin Gaziantep'te ahşap işçiliğinin en eski örneği olması bakımından öneminin büyük olduğunu, mermer ve çini süslemeleri yönünden çok zengin olduğunu, ahşap işçiliğinin en eski örneklerinden olan ahşap minberin, oniki kollu yıldızlar, palmet, rozet ve geometrik motiflerle süslendiğini anlatan Güven, şöyle devam etti:
''500-600 yıllık bir şaheser olan cami minberi cami cemaati tarafından 'güzel görünsün' diye yağlı boya ile boyanmış. Restorasyona başladığımızda 3 ay boyayı temizlemeye ve orijinal rengini bulmaya çalıştık. Caminin minberi üzerindeki oyma kitabede 759 hicri (1357 miladi) tarihi yazmaktadır. Ancak, bu tarihten daha önce yapıldığı kanaati hakimdir. Caminin minberi alttan kızaklı olup, duvarda özel olarak yapılan bölmesine girip çıkabilir. Ayrıca cami içindeki muhteşem zarafetteki ince ahşap işçiliği gözleri kamaştırmakta, hele ki minarenin üzerindeki taş işçiliği nefesleri kesmektedir. Caminin özelliklerinden birisi de minberin alttan kızaklı olması ve duvarda özel olarak yapılan bölmesine girip çıkılabilmesidir. Ayrıca Gaziantep'in en büyük camilerinden olan Boyacı caminin içindeki ince ahşap işçiliği dikkati çekmektedir.''
Güven, vakıf tarihi eserini restore ettikten sonra müftülüklere yazı göndererek, uyarılarda bulunduklarını, vakıf tarihi eserlerine müdahalede bulunanlar hakkında 2863 sayılı kanun gereğince işlem yaptıracaklarını sözlerine ekledi.
Zaman, 25.02.2008
|
|
ECDADA BÜYÜK VEFA
Birinci Kosova Savaşı’nda şehit edilen Sultan I. Murad’ın, Balkanlar’ın 1912 yılında Osmanlı’nın elinden çıkmasıyla “mahzun” ve bakımsız kalan türbesi, bir süre önce Türkiye Diyanet Vakfınca yapılan restorasyonun ardından görkemli bir şekilde ziyaretçilerini ağırlamaya başladı. 1389 yılında Kosova Ovası’nda şehit edilen padişahın iç organlarının gömülü bulunduğu türbe, Priştine’ye 15 kilometre uzaklıkta bulunuyor.
Osmanlı padişahlarının büyük önem verdiği “Meşhed-i Hüdavendigar” adıyla anılan Sultan I. Murad Türbesi, 1912 yılında Balkan savaşlarının kaybedilmesiyle zor günler yaşamaya başladı. Kosova’yı işgal eden Sırplar, yıllarca besledikleri kin ve nefretle en fazla zararı Sultan Murad türbesine verdi. Türbenin büyük bölümü yıkıldı ve eserleri yağmalandı. Sırplar, türbenin ziyaret edilmesine yıllarca izin vermediği gibi 1950’li yıllarda Sultan Murad’ı şehit eden Miloş ve Kosova Savaşı anısına binanın karşısına 20 metre uzunlukta dev bir anıt dikti.
Her yıl Hıdrellez Şenlikleri’nde on binlerce Türk, Arnavut, Boşnak ve Çingene’nin dua ettiği I. Murad Türbesi, yıllar süren ilgisizlik ve bakımsızlığın ardından hak ettiği ihtişama ve güzelliğe kavuştu. Türkiye Diyanet Vakfınca türbe ve çevresini restorasyon için 2005 yılında başlatılan çalışmalar bir süre önce tamamlandı. Yapılan restorasyonla kare şeklindeki türbenin iç ve dış bakımı yapıldı, kapı ve pencereleri yenilendi, bahçedeki kırılmış mezar taşları ayağa kaldırıldı. Ziyaretçileri ağırlayacak geniş bir bahçe, tuvaletler ve abdest alınacak yerler inşa edildi.
Sultan I. Murad Türbesi’nin bakımı yaklaşık 400 yıldır Kosova’ya Özbekistan’ın Buhara kentinden gelen Özbek bir aile tarafından yapılıyor. Türbedar ailenin son temsilcisi olan 56 yaşındaki Saniye Türbedar, kendisi için yaptırılan lojmanda ikamet ediyor. Saniye Türbedar, bu görevi yapmaktan onur duyduğunu söylüyor.
Türkiye Gazetesi, 25.02.2008
|
DISNEY KARAKTERLERİ HİTLER'İN ESERİ Mİ?
Norveç’teki bir müzenin müdürü, Nazi lideri Adolf Hitler tarafından çizilmiş karikatürler keşfettiklerini açıkladı. Basına verilen "A. Hitler" imzalı resimlerde, Yedi Cüceler’den Utangaç ve Bilgin ile Pinokyo görülüyor.
Kuzey Norveç’teki savaş müzesinin direktörü William Hakvaag, Almanya’da bir açık artırmada satın aldıkları bir resmin arkasında "A.Hitler" imzası bulduğunu söyledi. Hitler’in siyasi hayatta yükselişe geçmeden önce ressam olarak hayatını idame etmeye çalıştığı biliniyor. Hakvaag’ın iddiası doğrulanamadı, ancak Hitler’in ’Pamuk Prenses’ çizgi filmini çok sevdiği, sık sık özel sinemasında bunu izlediği anlatılıyor. Testlerden çizimlerin 1940’lardan kalma olduğunun anlaşıldığını söylenen Hakvaag, "Bunların Hitler’in çizimleri olduğundan yüzde 100 eminim" diyor.
Hürriyet, 25.02.2008
|
|
|
TARİHİ CAMİNİN MİNARESİ VE DIŞ YÜZÜ ALARM VERİYOR
Edirne'nin Uzunköprü İlçesi'nde bulunan tarihi Halise Hatun Camii, son günlerde doğal sebeplerden oluşan tahribatla yıkılma aşamasına geldi.
Fatih Sultan Mehmet'in, kız kardeşi adına yaptırdığı ve 1483 yılında ibadete açılan caminin minare ve dış cephesinde ağır tahribat dikkat çekiyor. Halise Hatun Mahallesi sakinleri, caminin tarihi eser olmasından dolayı kendilerinin hiçbir şey yapamadığını belirterek, yetkililerin bu tarihi yapıya sahip çıkmasını bekliyor.
Tarihi cami ile ilgili gerekli ödeneğin çıkarıldığı; ancak izin alınamadığı öğrenildi. Edirne Valiliği onarımla ilgili hiçbir sorunun olmadığını açıklarken, koruma kurulundan izin alınması halinde onarım inşaatının 2008 yılı yatırım programına dahil edileceğini bildirdi. Edirne Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu da, caminin iç ve dış duvarları ile minarenin sıva işleri için restorasyon projesi hazırlandığını, izin çıkması halinde caminin Ramazan ayına yetişebileceğini kaydetti.
Zaman, 25.02.2008
|
MAHALLEMİZDE BÜYÜYELİM...
Hem fiziki ve sosyal yapısı hem de kültürel çeşitliliğiyle İstanbul, sürekli kaynayan bir kazan gibi. Devamlı uçlarda seyreden sorunları ve güzellikleriyle her zaman göz önünde. Bugünlerde yine Türkiye'nin gündeminde İstanbul. Bu kez gerekçe, UNESCO'nun İstanbul'u Dünya Mirası Listesi'nden Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi'ne düşürme olasılığı. Peki neden böyle bir olasılık var?
Yanıt var, ve nedenleri saymakla bitmiyor, ancak ilk akla gelen, 1985'te UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne giren İstanbul için hazırlanması gereken Alan Yönetim Planı'nın hala tamamlanmamış olması. Tarihi eserlerin korunmaması, yetkililerin UNESCO'yla yeterli iletişim kurmaması, yeni projelerle değiştirilmesi planlanan İstanbul silueti... Bunlar da diğer nedenlerden birkaçı.
Oysa İstanbul, iki yıl sonra Avrupa Kültür Başkenti olacak. Asıl ironi, bu projede de adı geçen kentsel yenileme projelerinin UNESCO normlarından uzak olması. 5366 Sayılı "Yıpranan Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması" yasasının verdiği geniş yetkiyle belediyelerin hazırladığı kentsel dönüşüm projeleri de kenti beklenen normlardan daha da uzaklaştırıyor. UNESCO'nun şartlarına göre, yenileme çalışmaları, insanların sadece kısa bir süre yerleşim alanlarını değiştirmesi, daha sonra evlerine geri dönmeleriyle sağlanmalı, ama belediyelerin niyet ve projeleri bunu sağlamaktan çok uzak. En yakın ve somut örnek, Sulukule. Konuyla ilgili kiminle konuşsak laf dönüp dolaşıp Sulukule'ye geliyor. İstanbul'un yüzlerce yıllık tarihi olan mahalle belediyenin projeleri hayata geçerse tamamen yok olacak.
Peki bu süreci durdurmak, İstanbul'u Dünya Mirası Listesi'nde tutmak mümkün değil mi? Bunun için öncelikle bugünkü duruma bakmak ve konunun yakın takipçilerini, elbette taraflarını dinlemek gerekiyor. Sulukulelilerin kurduğu, gönüllüler tarafından da desteklenen Sulukule Platformu'ndan Şükrü Pündük ve Neşe Ozan'ın söylediklerini mahalle sakinleri Hasan Yüceturanlı ve Erdoğan Taşıyan tamamlıyor. Sulukule ile ilgili eleştirelere yanıt, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'den. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Ulusal Komitesi (ICOMOS) Başkanı, UNESCO İstanbul Yürütme Komitesi üyesi Prof.Dr. Nur Akın ve Kültür AŞ tarafından yürütülen Avrupa Kültür Başkenti projesi danışmanı, İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı Korhan Gümüş ise bilgilerini paylaşıyorlar... Tabii gözden kaçırılmaması gereken bir konu daha var, Sultanahmet'teki Four Seasons Oteli'nin ek binası için gerçekleştirilen kazılar... İstanbullu ya da İstanbul'da yaşayan, hatta İstanbul'u tarihinin bir parçası olarak görenlerdenseniz, buyurun okuyun...
Bırakın doğduğumuz yerde ölelim
Sulukule sakinlerinin uğrak yeri "Şükrü'nün Kahvesi", son günlerde alışılmadık bir hareketlilik yaşıyor. Geçen hafta Avrupa Parlamentosu Karma Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, Sulukulelilerin konuğuydu, toplantıya adeta baskın düzenleyen Fatih Belediye Başkanı ile mahalleliler arasında gerginlik yaşandı. Bizim ziyaretimiz sırasında ortalık sakindi, ama ilk dillendirilen aynı cümlelerdi: Buradan gitmeyeceğiz... Yine de yıkımlar nedeniyle belediye yetkililerinden çok, para için evlerini satan arkadaşlarına kızgın olan Hasan Yüceturanlı'nın umudu yok. "İçerden yıkıldık" diyor, "Yıkım kararı çıktıktan sonra bazı insanlar, parayı görünce burayı terk etmeyi hemen kabul etti. Durumu anlatmaya çalıştık, dinlemediler".
Kızgın, ama söylemeden de edemiyor, bugün hala Sulukule varsa, sebebi dayanışma. "Bu mahallede başka yerde olmayan dayanışma var, herkes birbirine destek çıkar. Burada bildiğiniz anlamda kiracılık yoktur, parası olmayanı idare ederiz, çünkü herkes birbirini doğduğundan beri tanır" diyor. Yoksulluğu Hortum Süleyman lakaplı emniyet amirinin Sulukule'nin kendine has eğlence kültürünü 90'larda yok etmesine bağlıyor. "Eskiden burası, bir eğlence merkeziydi" diye hatırlatıyor, "Turistler gelirdi, balkonlarda müzik çalardı, ancak Hortum Süleyman burayı bitirdi, polis müşterilere copla saldırdı".
Erdoğan Taşıyan 58 yaşında. Doğup büyüme Sulukuleli olmasına karşın yıkım kararından sonra dört ev değiştirmek zorunda kalmış, çünkü her girdiği evden yıkılacak gerekçesiyle çıkarılmış. "Nereye gitsem yıkıldı" diyor kırık bir sesle, "Bu ev değişimleri yüzünden çocuklarım bu yıl okulu bırakmak zorunda kaldı". Şu anda oturduğu, yıkım sırası gelen evin kirası 120 YTL, belediye 300 YTL kira yardımı yapacağını vaat etmiş. Oysa kirası 450 YTL'den az bir ev bulamıyor. Belediyenin bir vaadi de 330 YTL taksitle Taşoluk'ta bir daire, ama "Bu parayı ödeyebilecek miyim, onu da bilmiyorum" diyor.
İstanbul'un "miras"ını yiyorlar UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndeki İstanbul, son yıllarda büyük bir değişimin eşiğinde. Kentin yeni yüzü, 2010 Avrupa Kültür Başkenti ve dönüşüm projelerinde gizli. Projeleri yürütenler değişimin sosyal ve kültürel açıdan gerekli olduğunu, uzmanlarsa projelerin İstanbul'u kimsizleştirdiğini söylüyor. Değişimin ilk ayağındaki Tarlabaşı ve Sulukule sakinleriyse, evlerinden edilmek istemiyor.
Sulukule'de yaşayan herkes gibi Şükrü Pündük de doğma büyüme bu mahalleli. Dört çocuğu ve karısıyla 40 yıldır, dedesinden kalan evde yaşıyor. Müzisyenlik, tekstil derken şimdi kendini 2005'te seslerini duyurmak için kurdukları Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği'ne vermiş. Derneğin başkanı olarak Sulukule'deki yıkımları durdurmak için mücadele ediyor. Sivil toplum örgütleri, mimarlar odası, şehir planlamacıları ve mühendislerle Sulukule Platformu'nu oluşturmuşlar. Neşe Ozan ise bu platforma destek veren bir gönüllü.
- Sulukule'de neler oluyor?
Şükrü Pündük: Belediye, proje hazırladığını söylediğinden beri insanlar merakla bekliyordu. Taşoluk'ta evler yapmışlar, bizi oraya yollamaya çalışıyorlar. Kiracıları yollamak için evlerin çekilişlerini yaptılar.
- Mahallede kaç kiracı var?
Ş. Pündük: Belediyeye göre 437, bize göre 627. Belediye, kiracılardan su, elektrik faturası istiyor, biz yüzyıllardır avlu sisteminde, ortak yaşadığımız için bazıları bunları tebliğ edemediklerinden kiracı sayılmıyor. Buraları yıkacaklarına kesin gözüyle bakıyorum, çünkü güçlü olan onlar.
- Ya ev sahipleri?
Ş. Pündük: Korkan, burada yaşama şansı kalmadığını düşünenler evlerini sattılar. Yetkililere yakın olanlar da el değiştiren mülklerden iyi para kazandılar. Çoğumuzun evi hisselidir. Mesela, babaannemin annesinden kalma bir evimiz var, 30 hissedarız, burayı 200 milyara satsak ne olacak?
- Siz ne istiyorsunuz?
Ş. Pündük: Kentsel dönüşüme karşı değiliz, kentsel dönüşümün bizler için yapılması gerektiğine inanıyoruz. Buradaki kültür ve tarihimizle var olmak istiyoruz. Bizi projeye katmadılar ve Taşoluk'a gideceksiniz diyorlar, siz bizim nerede yaşamak istemediğimize karışamazsınız ki... Üstelik oradakiler de bizi istemiyorlar. Önyargılılar bize karşı, adam, "Kendime dağ başında bir ev aldım, Allah da karşıma Çingeneyi komşu getirdi" diyor. Orada çok sorunlar yaşanacağını düşünüyorum.
- Yıkımlarda da Çingenelere yönelik önyargıların etkili olduğunu düşünüyor musunuz?
Ş. Pündük: Evet, ancak herkes bilsin ki 5366 sayılı yasa sadece Sulukule için değil. Elimizde Osmanlı tapularımız var, burası Sit alanı ve Tarihi Yarımada içinde, eğer böyle bir yerde bunu başarırlarsa, herkesin evini her an kentsel dönüşümle alabilirler.
- Kaç evi yıktılar?
Neşe Ozan: 2007'nin başından beri 35 ev yıkıldı. En son, çoğu bizim korumaya alınması için rapor sunduğumuz 85 evden dokuzunu yıktılar; yangından mal kaçırır gibi...
Umursadıkları yok Korhan Gümüş, İstanbul'daki kültürel ve kentsel karmaşanın ortasında yer alan bir isim. 2010 Kültür Başkenti'nin danışmanlarından, ancak projenin başlangıçtaki amacından saptırılıp, farklı bir noktaya getirilmesinden de rahatsız. UNESCO Ön İnceleme Komitesi ve Sulukule Platformu üyesi, İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı da olan Korhan Gümüş anlatıyor...
- İstanbul 2010 projesi nasıl başladı?
1900'lerin başında dünyadaki yerel yönetimler, kentleri nesne olarak görüyordu. Bu çerçevede hazırlanan kent planları, 80'li hatta 70'li yıllardan itibaren işlemez hale geldi. İstanbul'da da bu sorun vardı. Kültür başkenti programı ise bu sorunlar kapsamında gerekli düzenlemeleri içeriyordu. 2000'de gönüllü bir ekiple, başvuru için hazırlıklara başladık. Başvurunun kabul edilmesinde ana neden girişimin sivil inisiyatif tarafından yapılmasıydı.
- O halde belediyenin bu görevi, girişimi başlatanlar ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir konseye vermesi gerekmez miydi?
Tabii gerekirdi. Belediye bu işi ihaleye de açabilir, ama bu noktaya gelene kadar konuyla alakalı herkesin görüşüne başvurarak katılımcı bir yol izlemeliydi. İstanbul 2010 için yapılan ihaleye yalnız Kültür AŞ davet edildi. Böyle bir model himayeci ve kapalı ilişkileri gündeme getirecektir.
- İşi Kültür AŞ ele aldıktan sonra sizin hedeflerinizden ne kadar uzaklaşıldı?
Dört sene önce uluslararası bir ekip İstanbul'un ihtiyaçlarını belirledi ve buna göre bir plan oluşturdu. Ancak şimdiki projelerde kent kültürü günlük hayatın içinde değil. Kültürle bağlantılı projeler, özel alanlara sıkıştı. Kentsel dönüşüm projeleri, insanları yerlerinden etmeden gerçekleştirilmeli. Biz de bu kapsamda Sulukule projesini Avrupa Kültür Başkenti programı içine katmaya çalışıyoruz, çünkü belediye Kültür Başkenti normlarına uymayı taahhüt etti.
- Sizce yetkililer, İstanbul'un Dünya Mirası Listesi'nden Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi'ne düşürülmesini ne kadar umursuyor?
Pek umursadıkları yok. Ancak İstanbul'da yaşayanlar baskı oluşturursa himayeci ilişkiler yerine gerçekten kentin yararına projeler hayata geçebilir. Her yetkili kurum konuya kendi penceresinden bakıyor ve Tarihi Yarımada derme çatma imar planları ile yönetiliyor. Tescilli binaların kentsel dönüşüm projeleri ile yıkılması, Süleymaniye, Sulukule gibi semtlerde gerçekleştirilecek Osmanlı Konakları, Eminönü'ndeki hanların turistikleştirilmesinin amaçlanması sorunun boyutlarını ortaya koyuyor. Tarihi Yarımada'ya toplu konut şirketlerinin mantığı ile müdahale ediliyor. Kimi yerlerde, örneğin Sulukule'de, yeni yapılacak konutların altında otoparklar öngörülüyor, oysa Bizans ve Osmanlı dönemlerinde önemli yerleşim alanı olan bu semtteki evlerin altında kalıntılar var. Proje sorumlularına sorunca, "Şimdi acelesi yok, inşaat sırasında bakarız" diyorlar. Kazılarda kalıntılar çıkarsa ya yatırımcıların hülyaları sona erecek, ya da tersi olacak. Daha önce yapıldığı gibi inşaat alanları perdelerle çevrelenip, kalıntılar yok edilecek.
Prof.Dr. Nur Akın: İstanbul rantla sıradanlaşıyor
- İstanbul'un Dünya Mirası Listesi'nden Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi'ne düşebileceği konuşuluyor. Bu tehlikeyi getiren ne?
Tarihi Yarımada'daki Süleymaniye, Zeyrek, Sultanahmet Arkeolojik Parkı ve İstanbul Karasurları 1985'ten bu yana listede. Bunlara çevrelerindeki etki alanları da katılınca, Tarihi Yarımada suriçinin bütününü içermiş oluyor. UNESCO bu alanın ciddi bir envanterinin çıkarılmasını ve Alan Yönetim Planı'nın ivedilikle hazırlanmasını bekliyor, ama hala yapılmadı. Oysa bir yerleşme Dünya Miras Listesi'ne alındığında, her şeyden önce bu plan tamamlanmalı. Çünkü alanın denetimi, koruma ve yaşatılması ancak bu plan sayesinde istenilen düzeyde gerçekleştirilebilir. Bu nedenle de, UNESCO'nun en çok vurguladığı konu bu.
- Bu planı hazırlamayan başka ülke var mı?
Çoğunda yapıldı, yapılmayanların devamlı üstüne gidiliyor, bizim kadar üstüne gidilen azdır. Geçen ay Büyükşehir Belediyesi'nce Alan Yönetim Planı için bir sorumlu belirlenmiş, bir de danışma kurulu oluşturulmaya çalışılıyor, ancak bildiğim kadarıyla planın yapımına yönelik bir adım henüz atılmadı. UNESCO ekibi İstanbul'un durumunu incelemek için bu ay gelecekti, ancak Büyükşehir Belediyesi'nin isteğiyle gelişleri mayısa ertelendi. Bunca zamandır yapılmayanların iki ayda nasıl gerçekleştirileceği soru işareti. Restorasyonu bir tarafa bırakalım, tarihi eserlerin yok edilmemesi için gereken denetimi bile sağlayamadık.
- UNESCO son raporunda hangi alanlara dikkat çekiyor?
Osmanlı konut mimarisinin en önemli örneklerinin verildiği Süleymaniye ve Zeyrek'e. Anıtsal yapılar Türkiye'deki genel koruma eğilimi içinde yerini bulsa da, sivil mimari örnekleri için bu durum daha zor. Üstelik İstanbul'da konutlar büyük sosyal değişimlerle önemli ölçüde el değiştiriyor. 1985'ten bu yana buralardaki evler ne olacak diye tartışılıyor, UNESCO'dan sürekli yardım teklifleri geliyor, ama uluslararası restorasyon ilkeleriyle bütünleşen koruma uygulamaları bir türlü gerçekleştirilmedi.
- O halde Süleymaniye'de, kentsel dönüşüm projesiyle Osmanlı Konakları yapılması ironik. Sahip olduklarımızın korunması yerine, yeni bir tarih yaratılacak...
Bu İstanbul adına gerçekten çok üzücü. Süleymaniye'nin İstanbul Dünya Mirası Listesi'nde var olma nedeni, oradaki sivil mimarlık örneklerinin günümüze kadar tarihi belge değeri olarak gelebilmesi. Onları yeniden yaparak Süleymaniye'yi "tarihi görünümlü" yeni bir mahalleye dönüştürmenin korumayla herhangi bir ilgisi olamaz. UNESCO raporunda karasurlarının durumu da vurgulanıyor, çünkü çeşitli yükleniciler tarafından onarılan surların çoğu kötü restorasyon uygulamaları sergiliyor. UNESCO bunun durdurulmasını, gözden geçirilip yeniden başlatılmasını istedi, bu noktada iki yıldır atılan tek olumlu adım, geçen yıl karasurlarının korunmasıyla ilgili uluslararası bir sempozyum düzenlenmesiydi.
- Bir de Sultanahmet'teki Four Seasons Oteli'nin ek bina inşaatı var...
İstanbul'un ilk nüvesi olan, bütün tarihi katmanlaşmayı içeren Sultanahmet Arkeolojik Alanı'nda, bilimsel kazı yapılması gerektiği 1930'lardan beri vurgulanıyor. Roma'nın merkezindeki arkeolojik alanlar olduğu gibi korunur, rant açısından en gözde yer olmasına rağmen orada en küçük bir şey yapmayı kimse aklına bile getirmez, Sultanahmet arkeolojik parkı da böyle sergilenmeli. Dünya oteller zincirinin parçası Four Seasons, eski cezaevini onararak çok özel bir alanda yerini aldı, bu bile gerçekten büyük bir imtiyaz, ancak artık orada genişlememeli.
- Peki, Sulukule?
Sulukule Yenileme Projesi'yle geleneksel yapıyı boşaltıp semti bambaşka bir kesimin kullanımına açmak istiyorlar. Oysa dünyada oldukça uzun zamandır fiziksel yapıyı özgün kullanıcılarıyla birlikte koruma esası vardır. Ayrıca projede genelde sokak dokusu, eski yapı adası, parsel ilişkileri umursanmadan, sanki boş bir alanda yeni bir düzen öneriliyor. Bunun herhangi bir yeni yerleşme alanında yapılmasıyla, Sulukule'de yapılması arasında bir fark olmalı.
- Şimdi sıra Tarlabaşı'nda... Burada da el değiştirmeler sonucunda elde edilen büyük ranttan bahsediliyor...
Galata'da da böyle oldu. Orası için şimdi o kadar büyük rakamlar konuşuluyor ki... Beyoğlu, Tarlabaşı, Galata, Süleymaniye, Zeyrek gibi yerlerde ranttan önce, bu özel bölgelerin tarihi değerleri ön planda tutulmalı. Ancak ne yazık ki tarihi İstanbul rantla bütünleşerek sıradanlaşıyor. Bence, Tarlabaşı yenileme çalışmalarında, bölgenin karakteristik özellikleri yeterince incelenmeden ve yeni öneriler, bu bölgeye özgü bir karakter taşıma kaygısı gütmeden geliştiriliyor. Oysa, bu bölge 19.yy. sonu İstanbul'u açısından önemli. O alanda hala çok sayıda tarihi yapı var. Dünya Mirası Listesi'nde olmak, kentin siluetini korumayı da gerektiriyor, Haydarpaşa'daki Dönüşüm Projesi, Galataport, Dubai Towers'ın etkileri İstanbul silueti açısından çok iyi etüt edilmeli... Ama belediyenin düşündüklerini uzmanlarla "şeffaf" bir biçimde tartışmaması, İstanbul gibi bir kent adına geriye dönüşü olmayacak sonuçlar getirebilir.
- İstanbul Tehlike Altındaki Miras Listesi'ne düşerse ne olur?
Bu bize uluslararası düzeyde büyük bir ayıp getirir. Ancak kanımca listede kalsın, düşsün diye tartışmak da çok önemli değil, çünkü İstanbul zaten bizim mirasımız, onu korumayı bu düşünceler üzerinden hesaplamamalıyız.
- Listeden düşersek, belki bir silkelenme olur...
Bilmiyorum, belki de tam tersi olur, ellerini bizden çektiler, istediğimizi yapalım derler.
Cumhuriyet Dergi, Yazı: Esra Açıkgöz / Deniz Ülkütekin, 24.02.2008
|
ÇANDAR'IN AİLESİNE AİT TÜRBE KAYBOLDU
Dozerli arkeolojik katliamın ardından İznik'te bu defa da gazeteci Cengiz Çandar'ın da soyunun dayandığı Mahmut Çelebi'nin türbesinin aylardır kayıp olduğu ortaya çıktı.
Çevre düzenlemesi adı altında yerinden sökülen türbe ile türbenin etrafındaki tarihi eser niteliğindeki demir parmaklıklar ve Mevlevi Külahlarının nereye taşındığı bilinmiyor.
Mahmut Çelebi, Çengiz Çandar'ın büyük dedesi olan Çandarlı Halil Hayrettin Paşa'nın torunu.
Birkaç yıl önce türbe üzerindeki Farsça yazıtlı külahların tarihi eser niteliği olduğunun tespit edildiğini belirten eski İznik Müzesi Müdürü Arkeolog Taylan Sevil, çalıflmalar sırasında ortadan kaldırılan türbe ve parçalarının flu anda nerede olduğunun belli olmadığını söyledi.
İznik Kaymakamı Hüseyin Avcı ise bir mezar kalıntısına rastlanmadığını öne sürdü. Avcı, bronz Mevlevi Külahı görmediklerini de ifade etti.
Sabah, Haber: Bedia Ceylan Güzelce, 24.02.2008
|
|
İZNİK'İN AYASOFYA'SI RESTORE EDİLEREK TURİZME KAZANDIRILACAK
Bursa'nın İznik İlçesi'nde bulunan Ayasofya Müzesi, çatısı onarıldıktan sonra restore edilerek inanç turizmine açılacak. Hıristiyanlık dünyasının önemli olaylarına sahne olan İznik'teki tarihi Ayasofya Kilisesi, onarımın ardından müze olarak hizmet verecek.
Romalılar döneminden ayakta kalan en önemli yapılardan biri olan ve Hıristiyanlarca kutsal hac merkezlerinden biri kabul edilen İznik Ayasofya Müzesi'nde başlatılan çalışmalar yoğun bir şekilde yürütülüyor. Tarihte birçok olaylara sahne olmanın yanı sıra 2. ve 7. konsül toplantılarına da ev sahipliği yapan Ayasofya, aynı zamanda Hıristiyanlar tarafından yazılan 104 İncil'in 4'e indirildiği yer olarak da bilinmekte.
Orijinaline uygun olarak yeniden ayağa kaldırılmak istenen müzenin, tavan kısmı kapatılarak, minaresi onarılacak. Ayrıca duvarların ve çevresel faktörlerin düzenlemesi gerçekleşecek. Tavan kısmı yapılarak koruma altına alınan müzenin daha sonra Anıtlar Kurulu'nca kabul edilecek şekilde restorasyonuna başlanacak. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından açılan ihaleyi 375 bin YTL bedelle alan mimarlık firması, sözleşmenin imzalanmasıyla restorasyona başladı. Restorasyon çalışmalarının 5 ay içerisinde tamamlanması hedefleniyor.
İznik Kaymakamı Hüseyin Avcı, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait olan kilisenin belli bir dönem kilise olarak kullanıldıktan sonra camiye çevrildiğini hatırlatarak, "Ayasofya Müzesi, 1331'den sonra Orhan Gazi tarafından camiye dönüştürülmüş. Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Mimar Sinan tarafından bir mihrap ilave edilerek, yan neflerde büyük kemer açıklıkları oluşturulmuştur." dedi. Avcı, "Kaymakamlık olarak Köylere Hizmet Götürme Birliği bütçesinden röleve, restitüsyon ve restorasyon projelerini yaptık. Hazırlanan proje, kuruldan geçti ve 6 ay sürdü. Vakıflar tarafından da ihalesi yapıldı. Cami ve kilise özelliklerini içinde barındıracak binada yürütülen çalışmalar mayıs ayında tamamlanacak. Proje kapsamında 200 bin YTL harcamamız oldu." şeklinde konuştu.
İznik Belediye Başkanı Kadri Eryılmaz ise, kültür ve inanç turizminin merkezi konumunda olan İznik için Ayasofya'nın büyük öneme sahip olduğunu belirterek, buranın yaşatılması için çalıştıklarını söyledi. İznik Kaymakamlığı, Belediye Başkanlığı, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Özel İdare ile Ayasofya'da bakım ve restorasyon çalışmalarının yürütüldüğü bilgisini veren Eryılmaz, 2008 Mayıs ayında tamamlanması planlanan çatı ve minaresinden sonra ise restorasyon çalışmalarına başlanacağını vurguladı.
Jeopolitik öneme sahip İznik'in 4 kez el değiştirdiğini aktaran Başkan Eryılmaz, şöyle devam etti: "İznik, her el değişikliğinde yakılıp yıkılmış. Bundan Ayasofya da nasibini almış. Ancak Osmanlıların İznik'i almasından sonra camiye çevrilen Ayasofya, 1922 yılına kadar cami olarak kullanılmış. Daha sonraları müzeye çevrilen Ayasofya, tamamlandığında da yine müze olarak hizmete girecek."
İznik'in ortasında surlarla çevrili kentin 4 kapısından gelen yolların kesiştiği yerde kurulan kilise, 11 Ekim 787 tarihinde İznik'te toplanan 7. Ruhani Konsül ile anılmakta. Bu konsülde Hıristiyanlar tarafından yazılan 104 İncil'in 4'e indirildiği biliniyor. Kilise, Osmanlılar döneminde camiye dönüştürülmüştür.
Zaman, Haber: Tuna Alatürk, 24.02.2008
|
|
1.5 MİLYON YTL'LİK VİKİNG HEYKELİNİ KAÇIRACAKLARDI
Piyasa değeri 3.5 milyon YTL olduğu belirtilen toplam 8 heykelle diğer eserler Fethiye Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi.
Muğla Ortaca İlçesi Dalyan Beldesi'nde jandarma, alıcı gibi davranarak tarihi eser kaçakçısı olduğu iddia edilen R.S. (44) ile buluştu. 22 santimetre boyunda 5.3 kilogram ağırlığında, Likya döneminden kalma bronz Viking heykelini 1.5 milyon YTL'ye pazarlamaya kalkan R.S. suçüstü yakalandı.
R.S.'nin ifadelerinden yola çıkılarak yapılan baskında Selçuklu dönemine ait 1000 sikke, 10 pipo, 5 bakır vazo ile Likya dönemine ait olduğu tespit edilen 7 küçük heykel, gladyatörlerin arenada dövüşmek için kullandığı taştan 2 gladyatör pulu ele geçirildi.
Tarihi eser kaçakçılığı suçundan gözaltına alınan zanlılardan R.S., M.K., H.A. ve M.U. tutuklanırken, A.K. ile O.K. serbest bırakıldı.
Vatan, 24.02.2008
|
EMİNÖNÜ İSTANBUL 2010'A HAZIRLANIYOR
İstanbul'un en önemli merkezlerinden biri olan Eminönü İlçesi, İstanbul 2010 Kültür Başkenti Projesi kapsamında baştan aşağıya yenileniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Eminönü Belediyesi tarihi dokunun en çok bulunduğu Süleymaniye'den başlayarak yayalaştırma, tarihi eserlerin orijinaline yakın restorasyonu, Kapalıçarşı'nın onarımı gibi projelerin startını verdi. Projede Mercan Yokuşu ve Mahmutpaşa'da bulunan tekstil toptancıları da Giyimkent'e taşınacak. Mimar Halil Onur tarafından yürütülen, Eminönü Belediyesi'nin hazırladığı Süleymaniye Yenileme Projesi, Kiptaş desteğiyle gerçekleştiriliyor. Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, "Tüm dünya için büyük değer taşıyan Kapalıçarşı ve çevresi, yürütülecek restorasyon ve yenileme çalışmalarıyla bambaşka bir görünüm kazanacak" dedi.
Sabah, Haber: Hasan Erşan, 24.02.2008
|
|
SURİYE'DEN OSMANLI'YA İADE-İTİBAR
Süleymaniye Külliyesi, 402 yıl Osmanlı’nın önde gelen kültür merkezlerinden biri olan Şam’ın en önemli tarihi ve kültürel yapılarından biri olarak biliniyor. 1554 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan külliye, aynen Türkiye’dekiler gibi pek çok yapıyı bünyesinde barındırıyor.
Külliyenin içerisinde Süleymaniye Camii, medrese, Selimiye Camii, Selimiye Çarşısı, imarethane, aşevi, Sultan Vahdeddin Han ve Osmanlı ailesinden 18 kişinin kabri bulunuyor. Suriye topraklarındaki Osmanlı mirasını bütün güzelliğiyle yansıtan önemli eserlerden biri olan Süleymaniye Külliyesi’nin bahçesinde yakın zamana kadar bir askeri müze bulunuyordu. Üstelik müzede bulunan uçakların yönü külliyenin içindeki Süleymaniye Camii’ne dönüktü. Suriye ile ilişkilerin gergin olduğu zamanlarda farkında olmadığımız bu durum, ikili ilişkilerin daha sıcak bir düzleme taşınmasından sonra fark edildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye seyahati sırasında Süleymaniye Camii’ni ziyaret etti ve savaş uçaklarının camiye dönük olması onun da dikkatini çekti. Başbakan, Suriye yetkililerine tarihi ve kültürel bir yapının bahçesine bir askeri müzenin hiç de yakışmadığını bildirdi ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’dan uçakların kaldırılmasını talep etti. Daha sonra Türkiye’den Suriye’ye çeşitli dönemlerde giden bakan ve yetkililerin konuyu tekrar gündeme getirmesi ve takip etmesiyle olay çözüldü. İki ülke ilişkilerinin düzelmesinin nişanesi olarak cami bahçesindeki uçaklar başka bir yere taşındı.
Belki bir savaş sona ermedi; ancak tarihi ve kültürel miras açısından en az onun kadar önemli bir şey gerçekleşti. Türkiye-Suriye ilişkilerinin kötü olduğu günlerden kalma bir olay daha son buldu. Şam’da bulunan ve Mimar Sinan’ın eserlerinden biri olan Süleymaniye Camii’nin bahçesinde, dönemin Şam hükümeti tarafından bir savaş müzesi kurulmuştu. ‘Şam Savaş Müzesi’ veya ‘Şam Askeri Müzesi’nde yer alan uçakların burunları ise Süleymaniye Camii’ne dönüktü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye gezisi sırasında bu görüntünün hoş olmadığını, Suriye resmi makamlarına iletti ve uçaklarla savaş müzesi geçtiğimiz ocak ayı içinde cami avlusundan kaldırıldı. Yaklaşık 10 yıldır ibadete kapalı olan Süleymaniye Camii ve Süleymaniye Külliyesi, Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, TİKA ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce restore edilerek, hem ibadete hem de turistik ziyaretlere açılacak. Mart ayı başında Türkiye’den gidecek olan ekip, tadilatları başlatacak. Restorasyonun bir buçuk yıl içinde tamamlanması planlanıyor.
Bu yönde gelişmenin öyküsü aslında Suriye ve Türkiye arasındaki düşmanlığın yerini dostluk ve komşuluk ilişkilerine bırakmaya başladığı tarihlere dayanıyor. Hafız Esad döneminin sona ermesi ve Beşşar Esad’ın başkanlığı ile Türkiye’yle olan ilişkilerde de yumuşama başlamıştı. Başbakan Erdoğan, Şam’ı ziyaret ederken, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, Ankara’ya geliyordu. Bu ziyaretler bir defayla da kalmayıp tekrarlanıyor, eşler de Başbakan Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Esad’a eşlik ediyordu. Süleymaniye Külliyesi ve Camii’ni hedef alan savaş uçaklarının kaldırılmasının temeli ise Başbakan Erdoğan’ın 2004 yılında Suriye ziyaretinde atılmıştı. 21 Aralık 2004’te bu ülkeye giden Erdoğan, yaptığı resmi temasların yanı sıra Süleymaniye Camii’ni de ziyaret etmişti. Bu ziyaretten sonra Suriye Devlet Başkanı ile yaptığı görüşmede, içinde burunları camiyi hedef alan savaş uçaklarının da bulunduğu savaş müzesinin, dini ve tarihi bir mekanda bulunmasının hoş olmadığını dile getirmiş ve kaldırılmasını istemişti. Aradan geçen zaman içinde camiyi hedef alan uçaklar yaklaşık 2 yıl daha ‘savaş müzesi’ olarak ziyarete açık kaldı. Bu süre içinde ise Başbakan Erdoğan’la birlikte Suriye’yi dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Devlet Bakanı Ali Babacan da ziyaret etti. Her ziyarette ilişkiler daha da sıcak bir hal alırken, talepler tekrarlandı. Konuya son nokta ise bir süre önce ziyarete kapatılan savaş müzesinin, geçtiğimiz ay kaldırılması ile konuldu. Türkiye diplomasisinin bir başarısı olarak ders kitaplarından Türklerle ilgili düşmanca ifadeleri ayıklayan Suriye hükümeti, arkasından da Türk tarihine ve kültürünü hedef alan bu projeyi devre dışı bıraktı.
Şam’daki Süleymaniye Camii’nin içinde bulunduğu duruma Başbakan Erdoğan’ın dikkatini çeken ise burada faaliyet gösteren kültür merkezi oldu. 1998’den beri ibadete kapalı cami ve külliyenin durumunu Başbakan Erdoğan’a aktaran yetkililer, restorasyon talebinde bulundu. Talebin Erdoğan’a iletilmesi ve üzerinde durulmasında dönemin İSKİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu ve yine dönemin Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen etkili oldu. Başbakan’ın talebi Esad’a aktarmasıyla süreç başladı; ancak Türk hükümeti tarafından bunun gerçekleştirilmesi kabul görmedi. Restorasyon bir İtalyan firmasına verildi. Fakat Türkiye’nin bastırması ile yeni bir proje hazırlanarak UNESCO’nun onayına sunuldu. Bu kurumun da onay vermesi ile olayın diplomatik boyutu aşılmış oldu. 2007 Ağustos’undan itibaren, savaş müzesindeki savaş uçakları, füze ve tanklar tahliye edilmeye başlandı. 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan kalan malzemeler buradan alınarak, Halep yolu üzerindeki Panorama’ya nakledildi.
Süleymaniye Camii’nin ibadete, külliyenin de ziyarete açılması talebi, Başbakan Erdoğan başta olmak üzere, Türkiye’den birçok siyasetçinin de altyapı çalışmalarına katılmasıyla tatlıya bağlandı. Şimdi, mart ayı içerisinde Türkiye’den 6 kişilik bir ekip gelerek restorasyon çalışmalarını fiili olarak başlatacak. Projenin bir buçuk yıl içinde tamamlanması ve 2009 yılı sonunda cami ve külliyenin yeniden açılması hedefleniyor. Bu konuda önemli bir işlev gören Şam’daki Türkiye Kültür Merkezi binasının da Süleymaniye Külliyesi bünyesine alınması isteniyor. Bu taleple birlikte hizmet binaları, Türk lokantası ve Türk kahvehanesinin de içinde yer aldığı bir kompleks öngörülüyor. Ancak, bu yöndeki talebe sıcak bakılmadığı, Süleymaniye Külliyesi yerine Selimiye Külliyesi’nin içinde bir yer gösterildiği belirtiliyor.
Süleymaniye Mimar Sinan’ın eserlerinden
Süleymaniye Camii ve külliyesi, Şam’daki en önemli Osmanlı eserlerinden biri. Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırması hasebiyle ismi ‘Süleymaniye’. 1554 yılında inşasına başlanan yapının, asıl mimarı Mimar Sinan. Ancak İran asıllı mühendis Molla Ağa’nın gözetiminde yapılmış. 1559 yılında dönemin Şam Valisi Hızır Paşa zamanında bitirilen camiye, 1566 yılında bir de medrese eklenmiş. Süleymaniye Camii’nin ihtişamı yanında en büyük özelliği ise Mimar Sinan bunu yapana kadar Şam’da mimari açıdan böyle bir yapının bulunmaması ve kurşun kaleme benzetilecek kadar ince minarelere sahip olması. Süleymaniye Külliye’si iki kısımdan oluşuyor.
Büyük bölümde mescit ve medrese, küçük bölümde ise revaklarla kaplı ve üzeri küçük kubbelerle örtülü odalar bulunuyor. Bu bölümde kadınlar için ayrılan bir namazgah ve talebelerle gariplerin kaldığı mekanlar var. Baraka ırmağı kıyısında hac kafilelerine hizmet vermek için planlanmış bulunan Şam Süleymaniye Külliyesi; camii, aşhanesi ve kervansaraylarıyla plana esas teşkil edecek şekilde tesis edilmiş. Bu muhteşem külliye, yapılış amacı, mükemmelliği, mimarisi, hizmetleri ve daha sonraki ilaveleriyle başlı başına sultani bir eser. 1998 yılından bu yana ibadete kapalı olan külliyenin 2009’da yeniden açılması planlanıyor.
Zaman Pazar, Haber: Emine Dolmacı, 24.02.2008
|
NALINCILAR HAMAMI'NIN SUÇU NE?
Osmangazi Belediyesi'nin tarihi hanlar ve hamamlarla ilgili çalışmalarını ilgiyle izliyoruz. Yaklaşık iki yıl önce başlayan ve bizimde önemli katkımızın olduğu çalışmalar hızla ilerliyor.
Kentin merkezinde neredeyse restore edilmeyen yahut restorasyon planı hazırlanmayan tarihi yapı kalmadı. Açıkçası gelişmeleri kentin zenginliklerinin korunması adına önemli buluyoruz. Ve fakat...
Bütün o yapılar arasında boynu bükük kalmış birisi var ki, neden kimsenin bu yapı için kalem oynatmadığını anlamıyoruz. Bakınız; Tuz Pazarı’nda tarihi 1300'lü yıllara dayanan bir hamam var. Diğerleri kadar önemli anlayacağınız. 1. Murat döneminin en önemli yapılarından biri. Ve bugün viran halde. Nalıncılar Hamamı’ndan bahsediyoruz.
Önce hamamın tarihinden biraz söz edelim; Hamam tarih kitaplarındaki bilgilere göre Hüdavendigar, Galle Pazarı, Postacılar ve Tahıl Pazarı isimleri ile de anılıyor. Daha çok depo ve imalathane olarak kullanıldığı için hamam özelliğini zaman içinde yitirmiş.
Ve aynı kitaplardaki bilgiler bakın daha neler söylüyor hamam için; 'Osmanlı mimarisinde çifte hamam plan düzeninde yapılan bu hamam, taş ve tuğla duvarlı olup, 28.00x50.00 m. ölçüsündeki bir arsa üzerindedir. Kadınlar kısmının soyunmalık ve ılıklık bölümleri tamamen yıkılmıştır. Sıcaklığın kubbeli bölümü ile iki yanındaki eyvanları ve kubbeli halvetleri günümüze gelebilmiştir. Erkekler bölümünün de soyunmalık kubbesi çökmüştür. Ilıklık 8.30 m. çapında 22 dilimli bir kubbe ile örtülmüştür.
Burada tuvaletler bulunmaktadır. Sıcaklık bölümü haçı andıran bir plan düzeninde olup, dört yanına eyvanlar yerleştirilmiştir. Ayrıca haçın kolları arasında da dört halvet hücresi yerleştirilmiştir. Hamam, belgelerden anlaşıldığına göre 1572, 1631 ve 1791 yıllarında onarılmıştır.'
Bilgiler bununla bitmiyor. Başka bilgilerden tarihi hamamın 1855 depreminden bile kurtulduğunu gösteriyor. O verilere göre depremle birlikte ortaya çıkan o büyük yangın kentin neredeyse tamamına yakının yok olmasına neden olmuş.
Hayrettinpaşa, Karakadı, Yiğitköhne, Hasanpaşa, Ebuishak, Bedrettin, Kirişçikızı, Köseleciler, Şerefüddin mahallelerinin yerle bir olduğu depremde yangın Nalıncılar Hamamı civarında kontrol altına alınabilmiş. Çarşıdaki binin üzerindeki kükkanın ve de Karakadı ile Kayguluzade tekkeleri kül olmuş.
İşte Nalıncılar Hamamı'nın tarihi öyküsü bu. Bütün bu felaketlerde ağır hasarlar vermesine rağmen bugün hala kısmen ayakta. Ve fakat... Diğer yapılara gösterilen ilgiden nedense mahrum.
Söylenenlere göre hamama sırtını dayamış bir firmanın binası yüzünden hamam göz ardı ediliyor. Ancak bu söylentilere inanmak gelmiyor insanın içinden. Yüzlerce yıllık tarih bir tek firmanın satış mağazası için heba ediliyor olamaz.
Kısa hikayesiyle sesini duyurmaya, varlığını hatırlatmaya çalıştığımız Nalıncılar Hamamı ile ilgili belediyenin kısa zamanda harekete geçeceğini umuyorum. Ve açıkçası bunu sabırsızlıkla bekliyorum. Nalıncılar Hamamı da bu kentin tarihi değerlerinden biri. Dolayısıyla ondan sonra yapılan Ördekli Hamamı’na gösterilen ilgiyi o da hak ediyor.
Bursa Olay, Yazı: Devrimde Güler, 23.02.2008
|
KÜLTÜR VE TURİZMDE BURSA'NIN İLK EYLEM PLANI
Türkiye'nin yönetim mekanizmasında hazırlanan plan, program, rapor ve bilgilerin bir dosya içinde kalmasının kimseye yararının olmadığı bilinen gerçek. Gelin görün ki...
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanıp genel hatlarıyla kamuoyuna duyurulan bir proje dosyası içinde, Bursa için strtejik öneme sahip bilgi ve hedeflerin yer aldığı, Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve MYK Üyesi Kemal Demirel’in soru önergesiyle ortaya çıktı.
Eğer... Demirel soru önergesi verip 'Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ileriki yıllarda uygulamaya koyacağı stratejik planlar içinde Bursa ile ilgili neler var?' diye sormasaydı, o bilgileri Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay açıklamayacaktı.
Üstelik...
Türkiye Turizm Stratejisi - 2023 Belgesi adını taşıyan proje dosyası içinde Bursa'da konuşulan pek çok konunun beklenen cevapları bulunuyor. Öncelikle söylemek gerekirse... Kültür ve Turim Bakanlığı’nın geçen yıl hazırladığı Türkiye Turizm Stratejileri - 2023 Belgesi'ndeki ana projeler arasında, Bursa için 5 önemli konuda eylem planı var.
Bir... Zaman ve güvenlik açısından ön plana çıkan havayolu ulaşımının geliştirilmesi. Bu projenin eylem hedefi olarak Bursa, Çanakkale ve Körfez Havaalanları’nın uluslararası uçuşlara açılması planlanıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 6 yıllık hedef koyduğu projede ilgili bakanlık ve kuruluşlar arasında koordinatörlük yapacak.
İki... Ulaşımda demiryolu taşımacılığı payının arttırılması amacıyla bölgeler arası bğlantıların geliştirilmesi. Bu projenin eylem planını ise yıllardır Bursa’da çok konuştuğumuz ve son günlerde ciddi şekilde tartışmaya başladığımız hızlı tren projesi oluşturuyor. Hedef hat olarak Bursa-Osmaneli arası belirlenirken, ilgili bakanlık ve kuruluşlar arasında yine koordinasyon üstlenilecek. Projenin hedef süresi ise 6 yıl olarak belirlenmiş.
Üç... Turizmde karayolu ulaşımında güvenliğin ve erişim kapasitesinin arttırılması. Bu projeyle ilgili olarak iki eylem planı yer alıyor. İlki ana bölünmüş yol bağlantıları adını taşıyor. Planlama hedefinde ise; uygulama planı gerçekleştirilecek ana bölünmüş yollar olarak Afyonkarahisar-Kütahya-Bursa-Balıkesir hattı içinde Bursa-Erdek hattı var.
Projenin süresi 3 yıl olarak belirlenmiş... Aynı projenin ikinci eylem planı olarak da bölünmüş yol bağlantıları gözüküyor. Burada da Bursa-Bandırma-Erdek-Çanakkale ve Balıkesir bağlantılarının yine 3 yıl içinde tamamlanarak yol ve ulaşım güvenliği sağlanması amaçlanıyor. Proje hedefi yine 3 yıl.
Dört... Kentsel ölçekte markalaşma ve mimari düzenlemeler. Burada da... Bakanlık tarafından hazırlanmış eylem planı kapsamında, kütür şehirleri adıyla yeni bir çalışma hedefleniyor.
Çalışmada... Bursa’nın yanısıra Adıyaman, Amasya, Edirne, Gaziantep, Hatay, Konya, Kütahya, Manisa, Nevşehir, Kars, Mardin, Sivas, Şanlıurfa ve Trabzon gibi iller hedeflenerek marka kentler oluşturulması düşünülüyor.
Hatta... Projede yürütülecek çalışmalar bile belli. Buna göre... 15 ili kapsayan marka kentler projesi için kültürel varlıkların tespit edilerek restorasyonlarının yapılması ve kültürel varlıklara uygun işlevler kazandırılması var.
Ayrıca... Kapsamdaki illerde konaklama kapasitesinin geliştirilmesi de hedefler arasında. Kültür ve Turizm Bakanlığı bu projesi için 6 yıllık hedef koymuş.
Beş... Kongre ve fuar turizmi. 2023’e yönelik strateji planında Kültür ve Turizm Bakanlığı kongre ve fuar turizmi için öncelikle örgütlenmeyi sağlamayı amaçlıyor.
Yine... Kongre ve fuar turizmi için hedeflenen iller belirlenmiş. Burada da Bursa'nın yanısıra İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Konya ve Mersin var. Bu illerde pazarlama, tanıtım ve organizasyon işlerini yürütmek üzere kongre turizmi şirketleri kurmayı amaçlayan bakanlık, 1 yıllık bir hedef koymuş.
Doğrusu istenirse... Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2023 strateji planı hazırladığı biliniyordu ama, bu plan içinde Bursa için önem taşıyan beş ayrı eylem planı olduğunu bilmiyorduk. Üstelik... Kemal Demirel’in soru önergesine Bakan Ertuğul Günay’ın verdiği cevaptan, eylem planı olarak düşünülen bazı konu başlıklarının son dönemde yerel siyasetin hedef ve söylemleri arasında yer aldığını gördük. Bu da bir başka ilginç gelişme.
Cumhuriyet halk Partisi Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in soru önergesine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın verdiği ayrıntılı cevaplar içinde Bursa turizmi açısından önemli bir başka konu daha öne çıktı:
Bakanlığın açıklamasında, Termal Turizmi Kentleri Projesi kapsamındaki 17 il dışında belirlenen 11 ilde ise ikinci etap çalışmaları başlatıldı. İkinci etap çalışması yapılan o 11 il arasında Bursa da var. Proje... Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın geçen yıl Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’ne hazırlattığı Bursa İli Jeotermal Kaynakları Değerlendirme Raporu’na göre gündeme gimiş.
Raporda... Bursa’daki termal kaynaklar Çekirge-Kaynarca, Orhangazi-Keramet, İnegöl-Oylat, Gemlik-Terme, Mustafakemalpaşa Tümbüldek, Orhaneli-Ilıcaksu, İnegöl-Karacakaya, Orhaneli-Sadağ ve Orhaneli-Ağaçhisar olarak gösteriliyor.
Ardından... Kent merkezirdeki Çekrge kaplıca bölgesinde Yeni Kaplıca, Kükürtlü, Kaynarca ve Kara Mustafa Paşa olmak üzere 4 termal alanın yer aldığı, bölgedeki 6 termal otelde 1200 yatak kapasitesi bulunduğu, ayrıca İnegöl’ün Hilmiye Köyü’nde yer alan Oylat Kaplıcaları’nın 690 yatak kapasiteli olduğu vurgulanıyor.
Sonrasında... Turizm Teşvik Kanunu uyarınca, 11 bin 800 hektar yüzölçümlü alanı kapsayan turizm merkezine ilişkin olan Mustafakemalpaşa Tümbüldek Termal Turizm Merkezi Çevre Düzeni Planı’nın 29.12.2006'da onaylandığı anımsatılıyor.
Bursa Olay, Yazı: Ahmet Emin Yılmaz, 24.02.2008
|
PERRE'DEKİ KAMULAŞTIRMA ÖDENEK YETERSİZLİĞİNDEN YAPILAMIYOR
Perre Antik Kent üzerindeki yerleşim birimlerinin kamulaştırılarak hak sahiplerine yapılacak olan köy tipi evler için gerekli olan 20 milyon YTL ödenek yetersizliğinden dolay Perre Antik kent çalışmaları durdu.
Kommagene uygarlığının 5 büyük kentinden birisi olan Perre Antik Kenti üzerinde bulunan Örenli Mahallesi'nin yerleşim alanının kamulaştırılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı SİT alanı üzerinde bulunan Örenli Mahallesi'ndeki evlerin karşılığında TOKİ tarafından konut yapılması için çalışma başlatmıştı. TOKİ yetkilileri yerinde yaptıkları inceleme sonrasında hazırladıkları rapor doğrultusunda, köy tipi evlerin yapılması için 20 milyon YTL ödeneğe ihtiyaç duyulduğunu belirledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1.derece arkeolojik SİT alanı içersinde bulunan özel mülkiyet sahiplerinin taşınmazları için gerekli ödeneğin, ödenek yetersizliğinden dolayı yapılamayacağını belirtti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Örenli Mahalle Muhtarı Mehmet Sitil'e gönderdiği yazıda, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün 2008 mali yılı kamulaştırma ödeneğinin yetersizliği nedeniyle, taşınmazların kamulaştırılması için 20 milyon YTL'nin TOKİ hesabına yatırılmasının mümkün olmadığı bildirildi. Taşınmazların kamulaştırılmaları konusunun önümüzdeki yıllarda ödenekler ölçüsünde değerlendirileceğinin altı çizildi.
Kültür Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne, 2006 yılında Adıyaman Valiliği tarafından kamulaştırılması gereken parsellerin tapu kayıtları göndermiş ve valiliğin gönderdiği tapu kayıtları doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı, evlerin yerine köy tipi evler yapılması için TOKİ ile ortak bir proje başlatmıştı. TOKİ yetkilileri geçtiğimiz günlerde Adıyaman'a gelerek ön fizibilite çalışmaları yaparak, köy tipi evlerin yapılacağı kamu arazisi ve SİT alanı içersinde bulunan yapıları incelemişti.
Perre Antik kent üzerinde taşınmazları bulunan mahalle sakinleri, kendi arazileri hiçbir yapı yapamadıklarını, eski yapılarını onaramadıklarını ve orta şiddetli bir depremde yapıların yüzde 70'inin yıkılma tehlikesinin olduğunu belirterek, " Eğer kamulaştırma olmayacaksa devlet bize müsaade etsin biz evlerimizi bakım ve onarımdan geçirelim. Yaşadığımız bu evlerde hiçbir can güvenliğimiz yok. Arazilerimiz SİT alanı içersinde olduğu için ev yapamıyoruz. Evlerimize bir çivi bile çakamıyoruz. Ne yapabiliyoruz, ne de yıkabiliyoruz" şeklinde görüş belirttiler.
Perre Antik Kent üzerinde bulunan 208 parselin 201 adetinin kamulaştırılması gerektiğini kaydeden yetkililer, kamulaştırma işlemlerinin başlamasıyla SİT alanının korunacağını ve tarihi yapıya hiçbir zarar verilmeyeceğini dile getirdi.
haberler.com, 24.02.2008
|
KUMLUCA'YA HİZMET BİNASI YAPILDI
Antalya'nın Kumluca İlçesi'nde bulunan Radiopolis Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarını hızlandırmak amacıyla hizmet binası inşa edilmeye başlandı.
Antik kentte haziran ayında başlayacak yeni dönem kazı çalışmalarının veriminin artırılması ve yeraltından çıkarılan malzemelerin muhafazası için çok amaçlı binanın önemli olduğu bildirildi. Bölgedeki kazı çalışmalarını Kumluca Belediyesi ve Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü gerçekleştiriyor. İki katlı olması düşünülen hizmet binasının haziran ayı başlarında kazı ekibine teslim edileceği bildirildi. Bina yerinde incelemede bulunan Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden Yrd.Doç.Dr. İsa Kızgut ve öğretim görevlisi Süleyman Bulut, uygunluk raporunu verdiklerini açıkladı.
Kazı çalışmalarının başladığı günlerden beri böyle bir binaya ihtiyaç duyduklarını ve bunu Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya'ya ilettiklerini ifade eden Kızgut, "Kazı çalışmalarına katılan ekiplerin kalma sorununu bu bina ile çözmüş olacağız. Ondan da önemlisi çıkan malzeme ve seramikleri muhafaza edebileceğiz" dedi.
Yapılacak bina hakkında bilgi veren Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya da binanın iki kattan oluşacağını, birinci katında depo ve yatakhane, mutfak, 2. kat da ise idari kısmın yer alacağını belirtti.
haberler.com, 22.02.2008
|
17 - 23 Şubat 2008
|
ERZURUM TARİHİ
MOTİFLERLE ANLATILACAK
Erzurum Müze Müdürlüğü,
Topkapı Sarayının ardından bir ilke imza atmaya
hazırlanıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığının onay
vermesi halinde, müzelerde uygulama alanları
oluşturularak, şehrin tarihi geçmişi ve Osmanlının
yaşam tarzı, özel kıyafetli müze görevlileri
tarafından anlatılacak.
Konuyla ilgili olarak
açıklamalarda bulunan Erzurum Müze Müdürü Mustafa
Erkmen, Kültür ve Turizm Bakanlığının, Topkapı
Sarayındaki müze görevlilerine tarihi kıyafetler
giydirilmesi yönündeki projenin bir benzerini
Erzurumda uygulamak istediklerini bildirdi.
Bakanlığa, benzeri bir
uygulamanın Erzurumda da yapılması yönünde teklif
sunduklarını anlatan Erkmen, Teklifimiz kabul
edilirse, müzelerimizde uygulama alanları
oluşturacağız. Personellerimiz de, tarihi
kıyafetlerle turistlerin karşısına çıkacak ve tarihi
yaşam biçimimiz gözler önüne serilecektir dedi.
Erzuruma son yıllarda
gelen yerli ve yabancı turist sayısındaki artışa
dikkat çeken Erkmen, hazırlanan teşhir tanzim
çalışmasının bu yıl hayata geçmesiyle, müzelere olan
ilginin daha da artacağını kaydetti.
Tarihi ve doğal
güzellikleriyle Erzurumun Anadoluda önemli bir
konuma sahip olduğunu vurgulayan Müze Müdürü Erkmen,
müzelerde tarihi kıyafetli görevlilerin bulunmasına
sadece yerli değil, yabancı turistlerin de ilgi
göstereceğini anlatarak, Hayata geçirmeyi
düşündüğümüz proje kapsamında, Yakutiye Medresesi
içinde oluşturacağımız alanda medrese hocalarının
yaşam tarzı, medrese ortamının nasıl olduğu,
uygulamalı olarak gelen yerli-yabancı turistlere
gösterilecek. Gelen ziyaretçilere bir yandan
tarihimizi anlatırken, diğer yandan da mankenler ve
özel kıyafetli görevliler yardımıyla o dönemin
sosyal ve kültürel yaşam biçimi canlandırılacak.
Erzurumun tarihi açıdan önemli bir potansiyelinin
olduğunu bilen ve buraya gelerek tarihi mekânları
yakından takip eden turistlerin sayısının, müzelerde
yapılan bu yeni uygulama sayesinde artacağına
inanıyoruz diye konuştu.
Erkmen, Erzurum Müze
Müdürlüğünün hayata geçireceği çalışmanın, 2011
Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları öncesinde
hayat geçirilmesi için yoğun bir şekilde
çalıştıklarını sözlerine ekledi.
Erzurum Gazetesi,
23.02.2008
|
ŞEKER AHMET PAŞA SERGİSİ
Dolmabahçe Sarayı, milli
saraylar resim koleksiyonunun oluşmasına öncülük
eden, Türk resim sanatının önemli isimlerinden Şeker
Ahmed Paşa'nın resimlerine ev sahipliği yapacak.
TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı'nın düzenlediği
, tablo ve fotoğraflardan oluşan sergi, 31 Mart-11
Mayıs tarihleri arasında gezilebilecek. Sergiye
paralel olarak, Ömer Taşdelen ve Ilona Baytar'ın
hazırladığı bir kitap da yayınlanacak. 1841'de
İstanbul'da doğan Tıbbiye ve Harbiye'de, sonra
Fransa'da resim eğitimi alan Şeker Ahmed Paşa,
tarihimizin ilk kişisel sergilerinden biri açmışı.
Radikal, 23.02.2008
|
'MEVLEVİHANELERİN
MİMARİSİ'
Sanat Tarihi Derneği'nin
bilimsel çerçevesi içinde düzenlediği konferansların
bu yıl gerçekleşecek olan ikincisi 29 Şubat 2008,
Cuma günü saat 18:30'da Pera Müzesi Oditoryumu'nda
yapılacak. Prof.Dr. Mim. M. Baha Tanman
tarafından verilecek olan konferansın konusu
"Mevlevihanelerin Mimarisi" olarak belirlendi.
Konferansın kapsamı,
Osmanlı coğrafyasının çeşitli bölgelerine dağılmış
olan mevlevihanelerde gözlenen mimari özelliklerin
ve süslemelerin, bu özellikleri doğuran etkenlerle
birlikte incelenmesi şeklinde özetlenebilir.
İstanbuldaki mevlevihanelerin yanı sıra,
Anadoluda, Balkanlarda ve Yakın Doğuda bulunan
mevlevihanelerden de bazı örnekler üzerinde, yapılar
arasındaki yerel üslup farklılıklarına ve bunların
kaynaklarına değinilecek.
TAYHaber, 22.02.2008
|
İZNİK'TEKİ 700 YILLIK
ÇINARIN GERÇEKTE 1251 YAŞINDA OLDUĞU BELİRLENDİ
Bursa'nın İznik
İlçesi'nde bulunan ve 700 yıllık olarak bilinen
tarihi çınarın gerçekte 1251 yaşında olduğu tespit
edildi.
İznik, 4
imparatorluğa başkentlik yapması, tarihi, surları,
Ayasofya Müzesi, çinisi gibi birçok markası yanında
şimdi ise 700 yıllık olarak bilinen ancak 1251
yaşında olduğu tespit edilen çınarı ile anılmak
istiyor. İznik Kaymakamı
Hüseyin Avcı, büyük
tasavvuf ehli Davud-i Kayseri Hazretleri'nin
Türbesi'nin yanında bulunan 700 yıllık 3 kollu dev
çınarın gerçek yaşının 1251 olduğunu ve Guinness
Rekorlar kitabına girmesi için çalışma
başlattıklarını söyledi.
2007 yılı Ocak ayında
Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk baş müderrisi olan
büyük tasavvuf ehli Davud-i Kayseri Hazretleri'nin
Türbesi'ni bulmak için girişimlerde bulunduklarını
hatırlatan Kaymakam Avcı, ünlü alimin mezarını
Eşrefzade Mahallesi Davud-i Kayseri Sokağı'nda 5
günlük kazı sonrasında bulduklarını vurguladı.
Kaymakam Avcı, 1251 yıllık tarihi çınarın doğusunda
bulunan mezarın onarılarak türbeye
dönüştürülürdüğünü belirterek, çınarın hemen yanında
bulunan türbenin etrafında da çevre düzenlemesi
yaparak, park haline getirdiklerini söyledi.
İznik Kaymakamı
Hüseyin Avcı,
günyüzüne çıkan ve henüz keşfedilmeyen değerleriyle
İznik'in bir marka olduğunu belirterek, burada
bulunan tarihi çınarın da önemine işaret etti. Avcı,
24 metre çevresiyle Bursa Uludağ yolunda bulunan
tarihi İnkaya Çınarı'ndan daha büyük olan 3 kollu bu
çınarın Guinnes Rekorlar Kitabı'na girmesi için
girişimlerde bulunduklarını hatırlatan Kaymakam
Hüseyin Avcı,
çınarın tamiri ve bakımının yapıldığını anlattı.
Avcı, şunları söyledi: "İznik'te bulunan ve 700
yıllık olarak bilinen tarihi çınarın aslında 1251
yaşında olduğu tespit edildi. 750 yaşında
biliniyordu ama ağacın yaşı orman yüksek mühendisi
Teoman Varol tarafından 1251 olarak tepsit edildi.
Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesi için yetkililer
Mart ayında gelerek incelemelerde bulunacaklar.
İnanıyorum ki Guinness Rekorlar Kitabı'nda yerini
alacaktır."
haberler.com, 22.02.2008
|
|
VAN GÖLÜ HAVZASI SEMPOZYUMU
Doğu Anadolu ve özellikle Van Bölgesinin prehistorya, arkeoloji, tarih, sanat tarihi, jeoloji, coğrafya, metalürji, edebiyat etnografya, turizm ve ekoloji konularını kapsayan Van Gölü Havzası Sempozyumu 12-14 Haziran 2008 tarihleri arasında Ahlat'ta düzenlenecektir.
İstanbul Üniversitesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, ÇEKÜL Vakfı ve TMMOB Van Şubesi'nin organizasyonu ile 2004 yılından bu yana düzenlenen bu sempozyumlar, her yıl bir il veya ilçe de gerçekleştirilmektedir.
Şimdiye kadar I. ve II. Van Gölü Havzası Sempozyum kitapları yayınlanmış olup III. Van Gölü Havzası Sempozyumu ise yayın aşamasındadır.
TAYHaber, 22.09.2008
|
AKBÜK TARİHİ RUM
ORTODOKS KİLİSESİ, KÜLTÜR MERKEZİ OLARAK HİZMET
VERMEYE BAŞLADI
Aydın'ın Didim İlçesi'ne
bağlı Akbük Beldesi'nde bulunan ve adeta beldenin
simgesi haline gelen, tarihi Rum Ortodoks Kilisesi,
yeni şekliyle kültür merkezi olarak hizmet vermeye
başladı.
Üstündeki kitabeye göre
1870 yılında yapılan taş bina, kilise olarak hizmete
açılmış daha sonra ise Akbük'ün köy olduğu yıllarda
uzun süre İlkokul olarak hizmet vermiş, 1973
yılında, yeni okulun açılmasıyla birlikte, kendi
haline terkedilmişti. Günümüze kadar ayakta kalan
kilise daha sonra restore edilmiş ve yeni şekliyle
alınan bir kararla Kültür Merkezine dönüştürülmüştü.
haberler.com, 22.02.2008
|
|
KALKANDELEN HARABATİ BABA TEKKESİ HARAP DURUMDA
Kalkandelende bulunan Harabati Baba Tekkesi,
Osmanlı İmparatorluğu devrinde Makedonya'da inşa
edilen en büyük ve en görkemli tekkelerden
biridir. Osmanlı devletinin çekilmesiyle bakımsız
kaldı. Yaz aylarında güllerle bezenen tekke
bahçesi halkın sık sık uğradığı bir mekan
olmaktan çıkmış, bugün bu görkemli yapı yetkili ve
sorumluların ilgisizliği ve uzun zamandır bakımsız
kalmasından dolayı harap duruma düşürülmüştür.
Makedonyada kültür
mirasının, tarihi eserlerin korunması ve restore
edilmesiyle yetkili olan en önemli devlet kurumu,
Milli Konservasyon Merkezidir. Kalkandelen'deki
Harabati Baba Tekkesinin şimdiki hali ve yakın
gelecekte olası restorasyonuyla ilgili mevcut
imkanlar hakkında, Milli Konservasyon
Merkezinin Müdürü Prof.Dr. Metin İzetiden bilgi
vermesini rica ettik.
"Osmanlı döneminden
kalma Harabati Baba Tekkesi, kültür mirası ve tarihi
bir eser olarak değrlendirilmiş, devletin
koruması altına alınmıştır. Bir tarihi eser olan
tekke 15. yüzyıldan günümüze kadar gelebilmiş.
Tekkenin sahibi Milli Konservasyon Merkezi
olmamasına rağmen, bu kurumun müdürü olarak,
tekkenin onarımıyla ilgili ne gerekiyorsa, yıl
sonuna kadar gerçekleşmesi için elimizden gelen
gayretleri esirgemeyeceğiz. Tekke şu anda sahipsiz,
kendi başına terkedilmiş, bakımsız ve harap
durumdadır. Tekkenin sahipliği konusunda uzun
zamandır mahkemede dava yürütülüyor. Sorunun
halledilmesinde büyük güçlükler yaşanıyor.
Tekkeyle ilgili hukkuki manada yaşanan sorunların
halledilmesi için yetkili ve etkili makamlar bir an
önce gerekeni yapmalıdır, aksi halde bu değerli ve
görkemli eser orjinalliğinden ciddi manada,
giderilmesi zor olan, değerlerini yitirmiş
olacaktır. Birkaç yıl önce tekkenin bir
bölümüne Kalkandelen Kent Müzesinin bir bölümü
yerleştirildi. Bunun yanısıra, tekkenin bir bölümü
hakkında Teteks fabrikası da sahiplilik
iddiasında bulunmaktadır. Makedonya İslam Birliği ve
Makedonya Bektaşi Topluluğu da doğal olarak bu
mekanın varisleri olduğu iddiasındadırlar."
Adeta Arap saçına
dönüşen bu düzensizliğin içinden pek de kolay
çıkılmayacağına inanmadığını ifade eden Müdür Metin
İzeti, şunları da açıkladı:
"Bir külliye olan tekkenin
veraset konusunun
halledilmesi gerekir. Bu süreç mutlaka
kamuoyunun eleştiri yağmuruna tutulacak. Bu durumda
en önemli olan tekkenin bir külliye olarak eski
işlevselliğinin yeniden kazandırılması, bunun
için gerekli olan organizasyonun mükemmel şekilde
yürütülmesidir. Şahsi görüşlerime göre şüphesiz
ki o mekanda, İslam Birliğinin, Bektaşilerin ve
koruması altına aldığı devletin de yeri olmalıdır.
Bu bütünün sağlanması çok önemlidir.
Milli Konservasyon Merkezi olarak
bu yıl süresince tekkede duvarların dış mekanda onarımı
yapılacak. Mekanın iç kısmındaki onarımların
kalıcı olması için, mekanla ilgili mahkemede
yürütülen dava sonuçlandıktan
sonra gerçekleşebilecek. Tekke ile yabancı
donatörler ilgileniyor. Kalkandelen'deki Harabati
Baba Tekkesi hakkında şunu da söylemeliyim.
Dünyada mevcut en büyük dört Bektaşi
tekkesindenden
biridir. Bu tekkenin değeri ve önemi yeterince bilinmiyor. Oldukça ilginç ve
görkemli bir mimariye sahip olan tekkenin iç mekanları
olduğu kadar, dış görünümü de göze hoş, görmeğe
değer çok güzel ahşap süslemelerle bezenmiştir.
Kalkandelen Harabati Baba Tekkesi'yle aynı
seviyede olan tekkeler; Türkiyede Hacı
Bektaş-ı Veli Merkez Tekkesi, Mısırda Kaygusuz
Abdal ve bugünün Yunan sınırları içinde kalmış
Dimetoka (Didymetikon) yakınlarında bulunan Seyid
Ali Sultan Tekkeleri'dir. Tekkeye eski
işlevselliğinin kazandırılmasını şu açıdan önemli
buluyorum. Tekke dini bir yapı olması
nedeniyle, müminlerin dini ibadetlerini yerine
getirebileceği bir mekandır. İslam sanatının
yaratıldığı önemli bir mekan. Örneğin tasavvuf
musikisi, çeşitli seçkin zanaat ve sanat eğitimi tekkede icra
ediliyor. Malumunuz, her tekkenin
imareti ve kervansarayı da mevcuttur, dolayısıyla
yardıma muhtaç olanlara yardım da sunuluyor.
Tekkenin yapı olarak insanlara sunabileceği tüm bu
faydalardan eskisi gibi neden faydalanılmasın?
Geçmişte tekkedeki yaşamın içinde dervişlerin rolü
önemlidir. Bu, meşru kurallar içinde, bugün de
neden olmasın? Buna örnek olarak Aziz
Yovan Bigorski Manastırı'nı gösterebiliriz.
Sözkonusu manastırın yetkisi Makedon kilisesine
iade edildi. Orada rahipler yaşıyor, atraktif bir
turist mekanı olarak her gün sayısı az olmayan
yerli ve yabancı turistler ziyarete geliyor. Sonuç
olarak şunu söylebilirim: tekkeyle ilgili uzun
yıllar süren hukuki anlaşmazlık,
tarihi değeri olan kültür mirasının korunması ve
restorasyonun yapılmasını ciddi manada etkiliyor.
Umarım bu konu en kısa zamanda halledilecek ve
tekke hakkettiği ilgiyi görecektir."
Yeni Balkan, Haber: Melahat Ali,
Fotoğraf: Hasan Erdem/fotokritik, 22.02.2008
|
ALMAN ARKEOLOGLAR ALANYA'YA GELECEK
Alman
arkeolog doktorlar, öğrencilerine Roma, Bizans ve
Geç Hitit dönemine ait anlatacakları konuların ön
çalışmalarını Antalya'nın Manavgat İlçesi Side
beldesinde yapıyor.
Dünyaca ünlü turizm beldesi Side'ye 15 günlüğüne
tatile ve ders konusu için saha araştırmasına gelen
Almanya'nın Erlanger Üniversitesi arkeolog
doktorları Mike Vaveriappa ile Beate von Raminn,
Side Antik Kent'teki Roma ve Bizans Dönemine ait
tarihi eserleri inceliyor. Alman arkeologlar, bu
eserleri fotoğraflayarak üniversitede öğrencilerine
sinevizyon eşliğinde anlatacaklarını söyledi.
Dr. Beate von Raminn, MÖ 1405 yılında kurulan ve
Anadolu dilinde 'Nar' anlamına gelen Side'nin
Antalya Pampilya bölgesinde kurulan tek liman kenti
olduğunu ifade etti. Raminn, 7 yıl önce üniversite
bitirme tezini Muğla'nın Fethiye İlçesi Kumluova
Beldesi'ndeki Likya Birliği' devleti Letoon Antik
Kent çalışması ile yaptığını söyledi. Antalya
bölgesinin de bazı turistik şehirlerin adeta açık
hava müzesi konumunda olduğunu anlatan Raminn,
Side'de en eski eserlerin ise MÖ 8 ve 7'nci yüzyıla
ait 'Geç Hitit' dönemine ait eserler olduğunu
belirtti. Beate von Raminn, "Üniversitemizin
arkeoloji bölümü öğrencilerine mart ayında Side
Antik Kent'i tanıtacağız. Arkeolog arkadaşım Mike
Vaveriappa (Hint asıllı) ile birlikte anlatacağımız
konularla ilgili saha araştırmasına geldik. Tarihi
eserleri yerinde görerek öğrencilere anlatmak daha
etkili oluyor. Daha önce de piramitleri anlatmak
için Mısır'a Roma dönemi ile ilgili genel bilgi
sahibi olmak için İtalya'ya gittik" diye konuştu.
Anlatacakları saha çalışmaları ile ilgili bir
haftalık çalışmalarını tamamladıklarını belirten Dr.
Mike Vaveriappa da, kendisinin konu anlatımının Side
Antik Kent'in coğrafi konumu, tiyatrosu, Side
Piskoposluk Merkezi, Side Çeşmesi ile Apollon ve Men
Tapınağı olacağını söyledi. Mike Vaveriappa,
"Side'ye ilk defa geldik ve büyülendik. Anlattığımız
konuların öğrencilerin belleğinde kalıcı olması için
haziran ayında öğrencilerimizle birlikte topluca
geleceğiz. Araştırmalarım sırasında Side Çeşmesi'nin
benzerini İtalya'da gördüm. Dönemin Kralı Septimius
Severus çeşmenin yapımını Side Çeşmesi'nden
esinlenerek yapmış" diye konuştu.
Öte yandan Çek Cumhuriyeti Prag Üniversitesi
arkeoloji ve güzel sanatlar bölümünde okuyan 3.
sınıf öğrencisi Michal Nassif ile Jitka Kubalova'da
Roma dönemi tarihi eserlerini incelemek için Side
Antik Kent'e geldi. 4 gün Side Antik Kent'te tarihi
eserlerle ilgili alan çalışması yapan Çekli
öğrenciler, Anadolu Selçuklu Dönemi tarihi
eserlerini incelemek içinde Alanya'da 3 gün
kalacaklarını ifade etti.
Side Müzesi Müdürü Güner Kozdere, kurumlarına bilgi
edinmek için başvuruda bulunan yerli ve yabancı
öğrencilere her alanda yardımcı olduklarını söyledi.
Yabancı ve yerli arkeoloji ve sanat tarihi
öğrencilerinin araştırma, inceleme, kütüphane
kaynaklarında ulaşmak için Kültür ve Turizm
Bakanlığı başvuruda bulunmaları halinde yanlarında
arkeolog görevlendirdiklerini belirten Kozdere, Side
Müzesi'nde sergilenen toplam 12 bin 964 eserin büyük
çoğunluğunun Ord.Prof.Dr. Arif Müfid Mansel'in
1947 ile 1967 yılları arası yaptığı kazı çalışmaları
sonucu ortaya çıktığını kaydetti.
Yeni Alanya,
22.02.2008
|
FATİH KANUNLARI DA YURT DIŞINA KAÇIRILMIŞ
Fatih Sultan Mehmet
dönemine ait önemli belgelerin de değişik
yöntemlerle yurt dışına çıkarıldığı bildirildi.
Hollanda'nın Rotterdam İslam Üniversitesi (IUR)
Rektörü Prof.Dr. Ahmet Akgündüz, Fatih Sultan
Mehmet'in, Kütahya sancağında Tavşanlı tuzu
dışındakilerin kullanımını yasaklamasına ilişkin tek
nüsha olarak hazırlanan kanunnamenin, Fransa'da
Paris Halk Kütüphanesi'nde bulunduğunu söyledi.
Yasakname Tavşanlı'nın ekonomik gücünü artırmak için
Fatih tarafından çıkarılmış.
Yeni Şafak, 2.02.2008
|
TABLO SAVAŞI ERGENEKON'DA
İstanbul polisinin Ergenekon operasyonunda gözaltına
aldığı tutuklu emekli tuğgeneral Veli Küçükün
savcılıkta soruşturmasına ilişkin ilginç bir iddia
ortaya atıldı. İddiaya göre savcı Küçüke 2000
yılında eşinden boşanma davası açan Ümran Güngör
Üzümcünün kaybolan trilyonluk yağlı boya
tablolarını sordu.
Sorgunun nedeni ise o tarihte tabloların bulunması
için arabuluculuk yapan, çete suçlaması ile
yargılanan ve Kuvayyi Milliye derneklerine ait
sitelerde yazılar yazan Hayrettin Ertekinin bu
olaya adının karışması oldu.
İddiaya göre 2000 yılında Melahat Üzümcü ile eşi
Ümran Üzümcü, geçimsizlik nedeniyle boşanma davası
açmış, Melahat Üzümcü ve yakınları, Kandillideki
Kıbrıslı Yalısında bulunan ve o günkü değeri 2
trilyon lirayı aşan halı ve yağlıboya tabloları
kamyona yükleyerek götürmüştü.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesine
göre Ümran Üzümcünün, İstanbul Mali Şube Müdürü
iken tarihi eser kaçakçılığı yapanlara karşı
gerçekleştirdiği operasyonlarla tanınan Salih
Güngöre avukatını gönderdiği belirtilmiş,
Üzümcünün, Güngöre para vaadinde bulunarak yardım
talep ettiği kaydedilmişti. Salih Güngörün ise bu
iş için adı birçok yasal olmayan işe karışan
Hayrettin Ertekinden yardım istediği kaydedilen
iddianamede, Güngör, Ertekin ve Üzümcünün daha
sonra söz konusu tablo ve halıları geri almak için
Melahat Üzümcünün takip edilmesi, telefonlarının
dinlenmesi, tehdit edilmesi, hatta öldürülmesi
konusunda planlar yaparak ortaklık kurdukları öne
sürüldü. Ancak sonuç alınamadı.
Tüm bu olaylardan sonra çete bağlantısı olduğu
tespit edilen ve hakkında dava açılan Hayrettin
Ertekinin Veli Küçük ile de bağlantısı tespit
edilmeye çalışıldı. Sosyete kuyumcusu olarak bilinen
Ertekinin Kuvayyi Milliye derneklerine ait
sitelerde yazı yazması üzerine savcı kayıp tabloları
8 yıl sonra yeniden gündeme getirdi. Küçüke, Üzümcü
çiftini tanıyıp tanımadığını soran savcıya, emekli
paşa Hayır tanımıyorum dedi.
Savcı bu kez yalıdan kayıp tabloları hatırlatması
üzerine Küçük, bu kez antika merakı olmadığı
cevabını verdi. Üzümcünün avukatı Emin
Canacankatan, Müvekkilimin öyle iç sorununu Veli
Küçük gibilere aktaracağını sanmam dedi.
Müvekkilinin halen ABDde yaşadığını, Melahat Üzümcü
ile birlikte çifte vatandaşlıklarının da bulunduğunu
belirten Avukat Canacankatan, ABDde boşandılar,
Türkiyede nafaka davası açtılar. Bu süreçte
tablolar kayboldu, Tabloların Melahat Üzümcünün
ağabeyi olan Mehmet Koçarslanın evinde olduğunu
duyduk, ancak yapılan incelemelerde tablolar
bulunamadı dedi.
Akşam, Haber: Seda Kılıç, 22.02.2008
|
HİTİTLERDEN KALMA MADEN
Çorumun Bayat İlçesi
Derekütuğun Köyünde İlk Tunç Çağı döneminden bakır
madeni galerileri bulundu.
Çorum Müze Müdür Vekili Arkeolog Önder İpek,
Hititlere ait olan maden ocağında Kültür ve Turizm
Bakanlığından izin verilmesi halinde çok yakında
sondaj kazısı yapılmasının planlandığını
vurgulayarak "MÖ 3 binli yıllara ait maden ocağı
içerisinde o dönemde açılan galerilerin yer aldığını
tespit ettik. Bayatta ortaya çıkan tarihi madenle
ilgili araştırmalar sürüyor" dedi.
Hürriyet, Haber: Mustafa Demirer, 22.02.2008
|
|
ÇİFTE MİNARELİ'NİN RESTORASYONUNDA BELİRSİZLİK SÜRÜYOR
Bu yıl restorasyona alınması planlanan Çifte Minareli Medresede belirsizlik sürüyor. Selçuklu Parkta yer alan medresenin restorasyonunun Belediye tarafından bölgede gerçekleştirilecek olan Kent Meydanı çalışmaları nedeniyle onarım projesinin askıya alınabileceği ifade edildi.
Selçuklu Park içerisinde yer alan Buruciye Medresesinin restorasyonunun ardından Vakıflar Bölge Müdürlüğü Şifahiye Medresesinin de yer teslimini kısa süre önce gerçekleştirdi. Ardından yine aynı bölgede bulunan tarihi Kale Camiinin de bu yıl içerisinde ihalesinin yapılacağı bildirilirken son olarak Çifte Minareli Medresenin restorasyonu bekleniyordu. Ancak edinilen bilgilere göre Belediyenin bu yıl Selçuklu Parkta Kent Meydanı Projesi çalışmalarını başlatacağı öğrenildi.
Bu çerçevede yapılacak olan meydan düzenleme çalışmaları nedeniyle Çifte Minareli Medresenin belki bu yıl restorasyona alınamayacağı ifade edildi.
Sivas tarihinin başlıca eserlerinden olan ve İlhanlı Veziri Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından 1271 yılında yaptırılan Çifte Minarenin zamanında Hukuk Fakültesi olarak faaliyet gösterdiği biliniyor. Günümüze kadar sadece doğu yönündeki asıl cephesi ayakta kalan Çifte Minareli Medrese, Selçuklu döneminin en anıtsal yapılarından biri olup, 1960lı yıllarda yapılan araştırma kazısı sonucuna göre açık avlulu, 4 eyvanlı iki katlı anıtsal bir yapı olarak belirlendi.
Sivas Hürdoğan, Fotoğraf: Sivas Belediyesi, 22.02.2008
|
HÜRREM SULTAN İÇİN MEMLEKETİ UKRAYNA'DA MÜZE KURULACAK
Ukrayna'nın Rogatyn kentinde Hürrem Sultan Müzesi kurulması için çalışma başlatıldığı açıklandı. Ukrayna'nın Kiev kentinde Kiev Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Müşavirliği tarafından düzenlenen Muğla ve Türkiye Turizmi konulu toplantıya katılan Ukraynalı turizmciler, Hürrem Sultan'ın Türkiye ile Ukrayna ilişkisinin tarihsel geçmişi açısından büyük bir öneme sahip olduğunu belirttiler.
Rogatyn kentinde Hürrem Sultan Müzesi kurulması için çalışma başlatıldığı anlatan turizmciler, bu konuda Türkiye'den destek beklediklerini söylediler. Toplantıya katılan Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü Özgür Özaslan, projeye önem verdiklerini belirterek, Müzenin oluşturulmasına esas teşkil edecek belge ve objelerin elde edilmesi için Topkapı Sarayı ile görüşeceğinisöyledi. Ukrayna Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Mihaylo Kulinyak ise iki ülke arasında yaşanan vize sorununun çözülmesini istediklerini belirtti.
Yeni Şafak, 22.02.2008
|
|
|
TABİP HASAN PAŞA CAMİİ
RESTORE EDİLDİ
Çanakkale'nin Eceabat
İlçesi'ne bağlı Kilitbahir Köyü'nde bulunan tarihi
Tabip Hasan Paşa Camii restore edildi.
Balıkesir Vakıflar Bölge
Müdürlüğü tarafından yapılan ihalenin ardından 2 ay
önce başlanan tarihi caminin restorasyon
çalışmalarının tamamlandığını belirten yetkililer,
17. yüzyılın sonu ile 18. yüzyılın başlarında
saray tabipliğinden sürgün edilerek Eceabat'ın şu an
olmayan Elpeden Köyü'ne yerleşen Tabip Hasan Paşa
tarafından yapılan caminin restorasyonu tamamlandı.
Yaklaşık 10 yıl önce
restore edilen tarihi camide zamanla meydana gelen
hasarlar bu restorasyonla tamamen ortadan
kaldırıldı. Tabip Hasan Paşa'nın sürgün edildikten
sonra Elpeden Köyü'nde çıkan bir hastalığın ardından
Kilitbahir Köyü'ne geçip buraya yerleşmesinin
ardından burada yaptırılan cami köyde yapılan
camilerin sonuncusu olma özelliğine de sahip. Küçük
bir mescit durumunda olan caminin minaresinin
mütevazı görünüşü, mihrabı, kubbedeki İhlas suresi,
kayda değer en önemli bölümlerini oluşturuyor" dedi.
haberler.com, 22.02.2008
|
HAYALET MÜZE'YE BAŞBAKANLI AÇILIŞ
ElektrikK donanımındaki arıza nedeniyle altı yıl önce teşhire kapatılan ve o günden bu yana bitmeyen tadilatlarıyla gündeme gelen Devlet Resim Heykel Müzesi, bugün Başbakan Tayyip Erdoğanın da katılacağı törenle yeniden ziyarete açılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Resim Heykel Müzesinde bugün saat 14.00de düzenlenecek törenle müzenin açılışı gerçekleştirilecek. Törene Başbakan Tayyip Erdoğanın yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da katılacak. Ankara Hürriyetin de sık sık gündeme getirdiği müze, son olarak çalınan heykelleriyle gündeme gelmişti.
Esrarengiz bir kamyon, gündüz saatlerinde ve işçilerin gözü önünde iki heykeli alıp gitmiş, heykellerin çalındığının anlaşılmasının ardından yapılan ilk araştırmada, ulaşılan tek ipucu işçilerin "Bir kamyon geldi götürdü" şeklindeki ifadesi olmuştu.
Güzel Sanatlar Genel Müdürü Mustafa Atalar da, "Heykellerin envanter kaydı yoktu ve eser niteliğinde değildi. Kursiyerlerin dekoratif amaçlı yaptıkları heykellerden ikisiydi" savunmasını yaparken, Kültür Bakanı Günay bu açıklamaya tepki göstermişti.
Hürriyet Ankara, 22.02.2008
|
|
|
KİLİS'TE TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞINA DARBE
Kilis'te bir iş yerine operasyon düzenleyen jandarma, yurtdışına çıkarılacak 68 parça tarihi eser ele geçirdi.
Kilis İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, yurtdışına tarihi eser kaçırılacağı yönündeki istihbarat çalışması sonucu daha önceden belirlenen 7 ayrı adrese eş zamanlı bir operasyon düzenledi.
Jandarma ekipleri tarafından A.B.'ye ait İşpir Paşa Caddesi Cankurtaran Sokak'taki iş yerinde yapılan aramada; 26 gümüş sikke, 8 adet metal haç, 11 adet çeşitli figürler bulunan heykelcik, 10 adet metal hayvan ve kadın figürü heykelcikler, 1 adet mermer 25 santim kadın heykeli, 1 adet 18.5 santim uzunluğunda metal kadın heykeli, 1 adet metal baş figürü, 1 adet metal kutu, 8 adet vazo, 1 adet içi oyulmuş aslan figürü olan heykelcik olmak üzere toplam 68 parça tarihi eser ele geçirdi.
Jandarma, olayla ilgili olarak A.B. isimli şahsı gözaltına aldı. Olayla ilgili soruşturma sürdürülürken, yakalanan tarihi eserlerin Gaziantep Müze Müdürlüğü'ne teslim edileceği bildirildi.
haberler.com, 21.02.2008
|
TOPRAK ALTINDAKİ ANTİK TİYATRO KURTARILIYOR
İzmir'de heyecan yaratan projede önemli aşama katedildi. Kadifekale eteklerinde, toprak altındaki Roma döneminden kalma antik tiyatronun kurtarılmasına yeşil ışık yakıldı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Büyükşehir Belediyesi'nin bu amaçla hazırladığı Koruma Amaçlı İmar Planı'nı onaylandı. İnsanlık mirasının çıkarılmasının önü böylece açılmış oldu ve hemen kollar sıvandı.
Öncelikle Büyükşehir Belediyesi Meclisi kamulaştırma kararı alacak. Ardından da tiyatronun üzerindeki çarpık yapılar temizlenecek, kazıya başlanacak. Tekrar gün ışığıyla buluşturulacak dev eser, antik çarşı Agora'yla bütünleştirilecek. Kadifekale'den Agora-Bayramyeri'ndeki Roma Yolu ve Kemeraltı'nı da kapsayan 270 hektarlık alan turizm bölgesi olarak gelişecek.
Yapılacak çalışmalarla Agora, İkiçeşmelik Caddesi'nden de görünebilir hale gelecek. Geniş bölgede ''Arkeoloji ve Tarih Parkı'' oluşturulacak. İzmir, tarihi zenginliğiyle büyüleyen bir görüntüye kavuşacak, dünyanın gözü buraya çevrilecek.
Başkanı Aziz Kocaoğlu, dünyanın en büyük fuarı EXPO 2015 alınırsa açılışının yapılmasının önerildiği antik tiyatroyu insanlığa tekrar hediye edeceklerini ifade etti. Kocaoğlu, ''Kentin gecekondular arasına sıkışıp kalmış en önemli kültür miraslarından biri olan tiyatroyla çevresinin gün yüzüne çıkarılması turizm açısından büyük önem taşıyor'' diye konuştu.
Milliyet Ege, 22.02.2008
|
|
AYDIN'DA KAÇAK KAZI
OPERASYONU
Aydın'da jandarmanın
düzenlediği operasyonlarda Magneise Antik Kenti'nde
kaçak kazı yapan 5 kişiye suçüstü yapıldı.
Olayla ilgili olarak 3 zanlı gözaltına alınırken
kaçmayı başaran 2 zanlının bulunması için operasyon
başlatıldı.
Edinilen bilgiye göre,
Germencik İlçesi'ne bağlı Ortaklar Beldesi'nde
bulunan Magneise Antik Kenti'ndeki sit alanı
içerisinde kaçak kazı yapıldığı ihbarını alan
jandarma ekipleri bölgeye operasyon düzenledi.
Operasyonlarda antik kent içerisinde kazı yapmakta
olan Şakir A. (41), Bülent K. (31) ve Musa K. (41)
suçüstü yapılarak yakalandı. Gözaltına alınan
zanlılarla birlikte ele geçirilen suç aletleri 3
adet kürek, 3 adet kazma, 1 adet balyoz ve 1 adet
demir levyeye el konuldu.
Operasyonlar sırasında
olay yerinden kaçmayı başaran Muhittin A. (38) ve
Süleyman K. (37) isimli şüphelilerin yakalanması
için çevrede operasyonlar başlatıldı. İfadelerinin
alınmasının ardından adli makamlara sevk edilen
şüpheliler, tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakıldı. Olayla ilgili olarak başlatılan
soruşturmanın devam ettiği bildirildi.
haberler.com, 21.02.2008
|
BELEDİYE SULUKULE'DE KORUMA ALTINDAKİ EVLERİ DE
YIKIYOR
Sulukule Platformu, Fatih Belediyesi'nin
Sulukule'de Yenileme Projesi kapsamında, mahalle
sakinlerinin katılımı olmadan sivil toplum
kuruluşlarının "öneri ve işbirliği tekliflerini kale
almadan bildiğini yapmaya devam ettiğini" aktarıyor.
Üstelik yıkılan evler arasında koruma altına
alınması gerekilen tescilli evler de var. Koruma
Kurulu'na da dilekçe ile başvuruda bulunan Sulukule
Platformu Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda
bulunma hazırlığı içinde.
Fatih Belediyesi'nin AB-Türkiye Karma Parlamento
Esbaşkanı Joost Lagendik
ile
görüşmesinin hemen ardından yeni yıkımları
gerçekleştirdiğine dikkat çeken platform adına
Viki Ciprut "Lagendijk ve Sulukule
Platformu temsilcileriyle görüşmesinde, bir kez daha
işbirliği yapma sözü veren Belediye Başkanı Mustafa
Demir, sivil toplum kuruluşlarını, uluslarası
sözleşmeleri ve tüm eleştirileri hiçe saydığını bir
kez daha gösterdi" diyor.
9 Şubat günü gerçekleşen görüşmeden iki gün sonra
Sulukule'de 9 ev yıkılmış, takip eden günlerde de
evlerim yıkımı sürmüştü.
Ciprut'un verdiği bilgiye göre son olarak yıkılan
binalar arasında, koruma altına alınması gereken
sivil mimarı örneklerinden tescilli olan iki ev de
var.
"Bu evler, yenileme projesinde bile restore
edilip korunacak 34 ev arasında yer alıyor. Oysa,
Lagendijk'in da bulunduğu buluşmada, belediye
başkanı ve görevlileri bizzat kendileri, tescilli
mevcut 34 binaya asla dokunulmayacağını, onları
restore ederek kültür mirasına kazandıracaklarını
ifade etmiş ve bunun projede de böyle öngörüldüğünü
açıklamışlardı."
Platform şimdi sırada iki yeni tescilli evin daha
olduğunu söylüyor: "Sahibi tarafından bizzat restorasyonla
kurtarılmak istenen tescilli bir evin hemen
bitişiğindeki başka bir tescilli evin yıkılacağı
geçen hafta belediye tarafından duyuruldu. Bu evin
sahibi ve kiracısı olan iki aileye iki gün içinde
evi boşaltma talimatı verildi. Aileler gözyaşları
içinde evlerin boşalttı."
Uyarıları ve tepkileri üzerine henüz bu evlerin
yıkılmadığını aktaran platform herkesin korku içinde
korku içinde yıkım beklediğini, binanın yıkılması
durumunda belediyenin bir tasla iki evi birden
yıkmış olacağını söylüyor.
Çünkü yıkılacak evin hemen bitişiğinde, evini
kendi restore edip kurtarmaya çalışan bir sakinin
evinin de zarar görüp yıkılacağı kesin ve evler
ancak birbirlerine yaslanarak ayakta duruyor.
Platform belediyenin mülk sahiplerinin tescilli
evlerini kendilerin onarması konusunda 5366 sayılı
yasayla verilen hakkı sorgusuz sualsiz, rahatça
ortadan kaldırmış olacağını ifade ediyor.
5366 sayılı yasaya göre tescilli binalar için
önce röleve restitüsyon ve restorasyon projeleri
hazırlanması ve projelerin uygulanması sırasında da
her bir aşamanın, Koruma Kurulu tarafından
onaylandıktan sonra yürütülmesi gerekiyor.
bianet.org, 21.02.2008
|
AKM, 1.5 YIL KAPALI KALACAK
Atatürk Kültür
Merkezi (AKM) 1 Haziran'dan itibaren tadilat
nedeniyle boşaltılıyor. Merkezde bulunan 5 müdürlük,
17 ay sürecek tadilat sırasında geçici olarak
faaliyet gösterecekleri yer aramaya başladılar.
Kültür ve Turizm Bakanlığı; 12 Şubat
tarihinde AKM'de faaliyet gösteren İstanbul Devlet
Opera ve Balesi Müdürlüğü, Devlet Tiyatrosu, Senfoni
Orkestrası Müdürlüğü, Klasik Türk Müziği Korosu
Müdürlüğü ve Modern Folk Müzik Topluluğu
Müdürlüğü'ne bir yazı göndererek merkezin, "2010
Avrupa Kültür Başkenti" etkinlikleri çerçevesinde
kapsamlı bakım ve onarıma alınacağı için 1 Haziran
2008-1 Ekim 2009 tarihleri arasında kapalı
kalacağını bildirdi.
Yazıda, onarımın tüm salon, idari bölüm, depo, ambar
ve atölyeleri kapsayacağı, bu nedenle 1 Haziran
tarihi itibarıyla belirtilen mekanların boşaltılması
gerektiğinin Yatırım ve İşletmeler Gerel
Müdürlüğü'ne bildirildiği ifade edildi. Bakanlığın
yazısı, AKM'de bulunan 5 müdürlüğe gönderilerek 1
Haziran'a kadar kendilerine yer bulmaları için süre
verildi. AKM'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından hazırlanan tadilat projesi, merkez 1.
derecede kültür varlığı olduğu için önce 2 No'lu
İstanbul Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu'nun onayına sunulacak. Projenin onaylanması
halinde 17 ay sürecek tadilat başlayacak ve AKM bir
sezon boyunca sanatseverlere kapılarını kapayacak.
Cumhuriyet, 21.02.2008
|
ASİ NEHRİ ÜZERİNDEKİ
TARİHİ ROMA KÖPRÜSÜNÜ MOSTAR'IN MİMARLARI YAPACAK
Hatay'ın Mmerkez İlçesi
Antakya içerisinden geçen Asi Nehri üzerine kurulan
ancak yıllar önce bilinçsiz bir şekilde yıkılan
Roma Köprüsü'nü, Bosna-Hersek'teki
Mostar köprüsünü yapan mimarların yeniden yapacağı
bildirildi.
Tarihi Roma Köprüsü'nün,
yıkılmasından yaklaşık 40 yıl sonra aslına uygun
tekrar yapılmasında Mostar köprüsü projesinin
yürütücüsü Prof.Dr. Amir Pasic'in önemli görev
üstlenecek. Köprünün uluslararası platformlarda
dünya kültür mirasına dahil edilerek
Avrupa Araştırma Fonu desteğinin
alınması sağlanacağı bildirildi.
Antakya Gönüllüler
Derneği Başkanı Tahir Dönmezer, 1970 yılında dönemin
yöneticileri tarafından yıktırılan tarihi Roma
Köprüsü'nü aslına uygun yapacak. Mostar Köprüsü'nün
mimarlarının birkaç gün içinde kente gelip
incelemelerine başlayacağını söyledi.
Dönmezer, Roma Köprüsü
projesine Hatay Valiliği'nin Antakya Belediyesi'nin,
Mustafa Kemal Üniversitesi'nin, Antakya Ticaret ve
Sanayi Odası'nın, Esnaf ve Sanatkarlar
kooperatif Başkanlığı'nın, Antakya Ticaret
Borsası'nın, Sivil toplum kuruluşlarının da destek
verdiği hatırlattı.
1970'li yıllarda
şehirlerin yeniden düzenlenmesi ve modernleşmesi
projesinde Anadolu'nun birçok şehrinde olduğu gibi
Roma devrinden kalma tarihi köprünün de yıkıldığını
belirten Dönmezer, yıkımda köprünün bir taşının bile
kalmadığını ifade etti.
Bu arada dönemin müze
yetkilisi Süheyla hanımın şiddetli itirazlarına
rağmen 40 yıl önce yıkılmaktan kurtulamayan tarihi
Roma Köprüsü 300 yılında İmparator Diocletianus
tarafından yapılmıştı.
haberler.com, 21.02.2008
|
45 FARKLI KOLEKSİYON BİRARADA
Koleksiyon Kültürü" adlı karma sergi, fonograf ve
gramofonlardan eski mikrofonlara, Anadolu'nun antika
halı yastıklarından Kurtuluş Savaşı dönemi
kartpostallarına, 45 farklı koleksiyonu bir araya
getirerek Ankaralıları, tarihin bilinmeyen yönleri
ve geçmişin nostaljik anılarına götürüyor.
Koleksiyoncular Derneği'nin, Çağdaş Sanatlar
Merkezi'nde düzenlenen sergisinde, dernek üyeleri
ile PTT Genel Müdürlüğü, Ankara Üniversitesi, Orta
Doğu Teknik Üniversitesi, Çağdaş Sanatlar Vakfı,
Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi ile İznik
Gönüllüleri Derneği'nin koleksiyonları yer alıyor.
Koleksiyoncular Derneği Başkanı Korkut Erkan,
koleksiyon kültürünü geniş kitlelere yaymak ve
anlatmak için bu sergiyi açtıklarını söyledi. Erkan,
"Türkiye'de ilk defa böyle bir sergi açılmıştır"
dedi. Sergide, ziyaretçiler, gramofonları, ipek
mendilleri, radyo, pikap, el ve bant makara
teypleri, farklı yörelere ait halı yastıklarını,
1977-80 yılları arasında, çekilen sanatçıların
fotoğraflarını ve Kurtuluş Savaşı kartpostalları
gibi nadide örnekleri görebilecekler. Sergi, 24
Şubata kadar açık kalacak.
Birgün, 21.02.2008
|
MISIRLI 'SAVAŞÇI' MEZARI BULUNDU
Luxordaki nekropolde alışılmadık bir savaşçı mezarı, ölü hediyeleri ve mumya bulundu. Şehrin batı sahilinde, Dra Abul Nagada bulunan mezar geçtiğimiz hafta bilimadamları tarafından açıldı. Ana kayaya oyularak yapılmış mezarda bulunan mumyanın tabutunda Iker ismi yazılı. Bu, antik Mısır dilinde Mükemmel demek. Tabutun yanında, kamıştan yapılmış ve üzerlerinde hala tüyleri mevcut beş ok bulundu.
Bir grup İspanyol arkelog,
Djehutynin mezar avlusunda yaptıkları rutin bir
kazı esnasında surpriz bir bulguyla karşılaştılar;
Kraliçe Hatshepsutun altında çalışan yüksek
mevkiide bir resmi görevlinin mezarını MÖ 2055ten
1650ye uzanan Orta Krallık dönemine ait mezarların
üstünde yapılmış halde buldular. Mezarlığın
kullanımının daha çok Mısırın Yeni Krallık
Dönemi'nde (MÖ 1550 - MÖ 1070) olduğu bilinirken,
tabutun tarihi Orta Krallık Dönemini işaret
ediyor.
Uzmanlar, tabut
üstündeki yazıtlar ve çevresinde bulunan çanak
çömlek ışığında, mezarın 11. Hanedan başlarında
olduğunu, hanedanın MÖ 2125ten MÖ 1985e dek
sürdüğünü söylüyorlar.
Yıllar süren iç savaştan
sonra birleşen Mısırda askerlerin toplumdaki rolü
çok büyük oldu.
O döneme ait bazı bozulmamış
mezarlar 1920lerde bulunmuştu, ancak İspanyol
Ulusal Araştırma Konseyinden, yeni kazının başkanı
Jose Galán, yeni bulgunun dönemin defin biçimine
taze bir bakış getireceği düşüncesinde. Galán
Bugünlerde 11. Hanedan dönemine ait bozulmamış
mezar bulmak oldukça sıradışı. Bu gerçekten dikkate
değer. Bu bize Nekropolün sürekli kullanımıyla
ilgili bilgi veriyor ve yeterince belgelenmemiş bir
dönemle ilgili, dedi.
Kahire Amerikan Üniversitesi
Mısıroloji Profesörü Salima İkrama gore, savaş
zamanı toplumdaki konumu yükselten askerlere ve
paralı askerlere ait mezarların bulunması çok ender
rastlanan bir durum. İkram, şimdiye kadar sadece
birkaç tanesinin günışığına çıkarıldığını söylüyor.
National Geographic News,
Haber: Steven Stanek, 15.02.2008
|
ZEUGMA MOZAİKLERİ DE İNTERNETE TAŞINDI
Zeugma mozaiklerini de barındıran Gaziantep Müzesi sanal ortama taşındı.
Kültür Bakanlığı tarafından 2006'dan bu yana yaptırılan 360 derecelik fotoğraflama çalışmaları sonucunda hem Gaziantep Müzesi hem de Zeugma kazı alanı gerçeğe yakın fotoğraflarla internet ortamında görülebilecek. Uygulamayla müzenin taban ve tavanı da izlenebiliyor.
Gaziantep Müzesi'nin 82 panoramik noktadan gezilebildiği sanal müze uygulamasında ziyaretçiler istedikleri noktayı listeden seçerek müzenin o kısmını 360 derecelik açılarla görebiliyorlar. Sanal müze ayrıca CD olarak hazırlanıp satışa sunulacak.
Birgün, 21.02.2008
|
|
PAMUKKALE'DE 24 SAAT ZİYARET
Geçmişi bin 800 yıl
öncesine dayanan antik tiyatroda restorasyon
çalışmalarının tamamlanmasıyla birlikte Pamukkale,
kültür ve sanat turizmine hizmet verecek.
Pamukkale'yi 24 saat gezilebilir hale
getireceklerini söyleyen Denizli Valisi Hasan
Canpolat, kültür ve sanat odağı olması için de
çalıştıklarını bildirdi.
İtalyanlar tarafından 50 yıldır yürütülen Hierapolis
antik şehri kazı çalışmaları kapsamında Roma
dönemine ait bin 800 yıllık antik tiyatro da restore
ediliyor. Beş yıl içinde bitirilmesi hedeflenen
restorasyonda, bu yıl deprem ve çeşitli sebeplerle
zarar gören sahne bölümleri restore edildi.
Gelecek yıl ise
çalışmalar tiyatro bölümünde devam edecek. "Burası
dünyanın en güzel tiyatrolarından birisi." diyen
Vali Canpolat, geçmişte Hierapolis'in önemli bir
şehir olduğunu hatırlattı. Antik tiyatronun sahne
bölümünde restorasyonun tamamlandığını anlatan
Canpolat, "Valiliğimiz, Pamukkale'nin sadece gezilen
görülen bir yer değil, aynı zamanda kültür sanat
odağı olmasını amaçlıyor. Bu kapsamda da restorasyon
çalışmalarının bitmesiyle buranın her gün çeşitli
kültür sanat aktiviteleriyle gündeme gelmesini
istiyoruz." dedi.
Pamukkale projeleriyle ilgili genel bilgiler de
veren Vali Canpolat, 2008 yılında termal suyun
dağılımının elektronik olarak izleneceğini bildirdi.
Güvenlik ve aydınlatma sistemi de kurulacağını ifade
eden Canpolat, "Güneş enerjisiyle çalışan bir sistem
kurularak, gündüz depolanan enerji gece
aydınlatmasında kullanılacak. Böylece geceleri de
ziyaret imkanı sağlanacak." şeklinde konuştu.
Haber Ekspres, 21.02.2008
|
KAPADOKYA'NIN ALTI
YERALTI ŞEHİRLERİ İLE KAPLI
Peribacaları ile
birlikte masalsı görüntüsü ve eşsiz doğasıyla
dünyanın en büyüleyici atmosferlerinden birine sahip
Kapadokya, yer üstünde olduğu kadar yeraltında da
çok sayıda kültürel zenginlik barındırıyor. Bölgede,
MS 5. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen 200 yeraltı
şehri bulunuyor.
Kapadokya bölgesinde;
Erciyes, Hasan Dağı ve Göllü Dağı'nın günümüzden 20
milyon yıl öncesinde püskürttüğü lav
birikintilerinin suların çekilmesiyle oluşturduğu
dev tüf katmanlarının içlerinin oyulmasıyla yapılan
yeraltı şehirleri, yerli ve yabancı turistlerin
büyük ilgisini çekiyor. MS 5. yüzyıldan itibaren
Kapadokya bölgesine kadar ulaşan ilk Hıristiyanların
çok tanrılı dine mensup insanların saldırılarından
korunmak amacıyla oluşturdukları bilinen yeraltı
şehirleri, ilk dönemlerde sığınma, daha sonraki
dönemlerde ise yaşam merkezleri olarak kullanılmış.
Yeraltı şehirlerinde, günümüzün sosyal yaşamını
aratmayan tarzda yapılanmaları görmek mümkün. Yerin
40-70 metre altlarına kadar dengeli ve mimari
ölçümlere uygun tarzda oyularak yapılmış olan ve
mimarlık harikası olarak nitelendirilen yeraltı
şehirlerinde, hava bacaları ve su depolarının yanı
sıra dıştan gelebilecek saldırıları önleme amacıyla
kalın sürgü taşları, erzak depoları, yatak odaları,
şarap mahzenleri, hayvan barınakları, kilise, okul,
şarap üretim alanları bulunuyor.
Bölgedeki çok sayıda
yeraltı şehri hakkında Türk ve yabancı bilim
adamlarının araştırması bulunuyor. Bu araştırmaların
bazılarında bu şehirler hakkında ilginç teoriler
ortaya atılıyor. Son olarak İsviçreli ünlü bilim
kurgu yazarı
Erich Von Daniken,
'Yüce Tanrı'nın İzinde' adlı kitabında, Kapadokya'da
bulunan yeraltı şehirleri hakkındaki görüşlerine yer
verdi. Bölgede gezdiği yeraltı şehirlerinin
Kapadokya'nın en heyecan uyandıran yanı olarak
belirten yazar, bu şehirler hakkında, "Buralar, ilk
Hıristiyanların saklandıkları yerdir. Ne var ki,
burayı yapanlar Hıristiyanlar değildi, onlar burayı
hazır buldular. Kimi yerde kentler 13 kattır, alt
katlarda Hitit çağından kalma öteberi bulunmuştur.
Bir düşman ordusunun geldiğini varsayalım. Bu ordu
eğer yerde olsaydı yani karadan gelseydi, yeraltı
kentlerinde yaşayanların izlerini, bacalardan gelen
yemek kokularını fark edebilirdi. Bu nedenle diyorum
ki, yeraltına gizlenen bu insanlar yalnızca dünyalı
düşmanlardan değil, uçan düşmanlardan korkuyorlardı.
Nevşehir Müze Müdürü
Halis Yenipınar; Nevşehir, Aksaray, Niğde ve
Kırşehir illerini içerisine alan Kapadokya
bölgesinde yapılan araştırmalar sonucunda 200 adet
yeraltı şehrinin varlığının tespit edildiğini
söyledi. Bu yeraltı şehirlerinden bugün ancak
Nevşehir'de 5, Kırşehir'de 2 ve Aksaray ilinde 2
olmak üzere toplam 9'unun turistlerin ziyaretine
açıldığını kaydeden Yenipınar, yeraltı şehirlerine
yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgi
gösterdiklerini söyledi. Yenipınar, "Geçmişte yoğun
olarak Bizanslıların kullandıkları yeraltı şehirleri
adeta bir mimarlık harikası. Sığınma ve daha sonra
yaşama amacıyla kullanılan yeraltı şehirlerinde, o
gün insanların ihtiyaçlarını karşılayacak birçok
birimi bulmak mümkün. Öyle ki bazılarının içlerinde
kiliseler ve zindan bile var" dedi.
Türkiye'nin en önemli
kültür turizm merkezlerinden biri olan Kapadokya'da
turizme açık olan yeraltı şehirlerine yerli ve
yabancı turistler büyük ilgi gösteriyor. 2007
yılında 890 bin 899'u yerli, 983 bin 829'u da
yabancı olmak üzere 1 milyon 874 bin 728 turistin
ziyaret ettiği Kapadokya'da; Derinkuyu, Kaymaklı,
Tatlarin, Özkonak ve Mazı yeraltı şehirlerini
yaklaşık 1 milyon yerli ve yabancı turist gezdi.
Yeraltı şehirlerine en çok ilgi gösterenler ise,
yerli turistlerin yanında Avrupalı ve Uzak Doğulu
turistler oldu. Turistlerin en çok ziyaret ettikleri
yeraltı şehirleri ise Derinkuyu ve Kaymaklı.
Derinkuyu ve Kaymaklı
Derinkuyu yeraltı
şehrinin derinliği yaklaşık 85 metre. Yaklaşık 100
bin kişilik bir topluluğun barınma, yeme, içme,
ibadet, savunma ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde
inşa edilen ve içinde su kuyusu ve ahırlar bulunan
yeraltı şehrinin 18-20 kat olduğu biliniyor Bu
katlardan günümüzde sadece 8'i temizlenerek ziyarete
açılabildi. Bu yeraltı şehrinin 2. katında
misyonerler okulu bulunuyor. Geniş bir alan olan
okulun tavanı, yeraltı şehirlerinde pek rastlanmayan
beşik tonoz ile örtülü. Salonun solundaki mekanlar,
çalışma odaları. Yeraltı şehrinin 3. ve 4.
katlarından sonra merdivenle doğrudan doğruya
derinlemesine iniliyor ve 7. katta bulunan haç
planlı kiliseye ulaşılıyor. Oldukça geniş olan bu
mekan sütunlarla desteklenmiş olup buradan uzanan
dar, kavisli tünel bir mezarla son buluyor.
1964 yılında ziyarete
açılan Kaymaklı yeraltı şehri ise Nevşehir'in
Kaymaklı beldesindeki "Kaymaklı Kalesi" de denilen
yerin altında bulunuyor. Kaymaklı yeraltı şehri
Derinkuyu yeraltı şehrinden gerek plan gerekse
kuruluş yönünden farklıdır. Pasajları dar, alçak ve
eğimlidir. 8 katlı şehrin ilk katı Hititler
tarafından yapılmış, diğer katları ise Arap-Pers
saldırıları sırasında Romalılar ve Bizanslılar
tarafından genişletilmiş. 2 kilometreden fazla bir
alana yayılan bu yeraltı şehrinin, 4 katı
temizlenmiş ve aydınlatılmış durumda. Derinkuyu
yeraltı şehrinde olduğu gibi, oyulan tüflerden
saldırı anında kapıları içeriden kapatabilecek sürgü
taşları imal edilmiş. Mekanlar daha çok havalandırma
bacalarının etrafında bulunuyor.
haberler.com, 21.02.2008
|
|
NAZİLERİN ÇALDIĞI HAZİNE BULUNDU
Rusya'daki Katerina Sarayı'nda bulunan ve 2. Dünya
Savaşı'nda Nazilerin çaldığı ünlü 'Kehribar Odası
hazinelerinin' bulunduğu öne sürüldü.
Hazine avcısı Christian Haustein, önemli belgelere
ulaştıklarını ve kazı işlemlerine başladıklarını
söyledi.
Yeni Şafak, 21.02.2008
|
RESİM SAHTEKARLIĞINA DAVA
Ünlü ressam, Profesör
Dr. Neş'e Erdok, müzayede kataloğunu incelerken
üzerinde kendi imzası bulunan bir tabloya rastladı.
Önce, 'Benim değil' diyerek tabloyu müzayede
satışından çıkardı, sonra da sahtekarların bulunması
için suç duyurusunda bulundu.
Sanat eserleri konusunda uzman polis ve savcının
olmaması nedeniyle soruşturma 1 yıl 3 ay sürdü.
Sonunda dava açan savcı, "sahtekarlığın,
şüphelilerden hangisi tarafından yapıldığının,
duruşma sırasında anlaşılacağından" üç şüpheli
hakkında, "özel belgede sahtecilik" iddiasıyla dava
açılmasını istedi.
Önümüzdeki günlerde Şişli 11. Asliye Ceza
Mahkemesi'nde başlayacak olan duruşmaya konu
sahtekarlık olayı, iddianamede yer alan bilgilere
göre şöyle ortaya çıktı:
Halen Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nde öğretim üyeliği yapan Prof.Dr. Neş'e Erdok, Alif Art Antikacılık tarafından 3 Aralık 2006 tarihinde düzenlenecek olan müzayedenin kataloğunu incelerken 170. sayfada, altında kendi imzası bulunan bir tabloya rastladı. "Düşünen Kadın 1984" yazan resmin altında ve tanıtımında kendi adı yazıyordu ancak bugüne dek öyle bir tablo yapmamıştı. Şirketi arayıp durumu bildirdi ve resmin satıştan çıkarılmasını sağladı.
Kendi adını da kullanarak sanatseverleri dolandırmak
isteyen sahtekarların karşısında sessiz kalmak
istemediği için de avukatı Nihat Pehlivan
aracılığıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na suç
duyurusunda bulundu. Ayrıca, eserle ilgili olarak
tazminat istemiyle İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar
Hukuk Mahkemesi'nde dava açtı.
Mahkemenin atadığı bilirkişi, resmin ve "N. Erdok
1984" yazısının Erdok'a ait olmadığını bildiren bir
rapor hazırladı. Bu arada savcılık, eseri müzayede
evine satmış görünen Zöhre Özil'in ifadesine
başvurdu. Ev hanımı olan Özil, olayla ilgisi
olmadığını, parasını ticaret yapması için oğlu Hazel
Özil'e verdiğini söyledi. Sanat galerisi sahibi olan
Hazel Özil de resmi Ahmet Nedim Başar'ın dükkanından
aldığını, sahtekarlık yapmadığını belirtti.
Başar ise "Dükkan benimdir ancak resimleri Recep Gün
satmıştır" dedi. Gün de, satarken resmin üzerinde
Leyla Gamsız imzasının bulunduğunu, bu imzayı
silmediği, "N. Erdok, 1984" imzasının kim tarafından
yazıldığını bilmediğini savundu.
Savcılık, sahtekarlığı kimin yaptığının yargılama
sürecinde ortaya çıkacağını belirterek, kamu adına
sanık Başar, Gün ve Hazer Özil hakkında 1-3 yıl
hapis istemiyle dava açılmasını istedi.
Koleksiyoner Yahşi Baraz, "Erdok ve Gamsız, her
ikisi de koleksiyoncular tarafından aranan iki
sanatçı. Her ikisinin tablosu da rahat alıcı bulur.
Erdok'un tablosu 10 - 25 bin dolar arasında
satılırken, Gamsız'ın tablosu 5-10 bin dolardan
alıcı buluyor. Erdok, yaşarken bunu fark etti. Bu
tablo fark edilmeyip sanat tarihi kitabına girseydi
bu kez yalan bir tarihimiz olacaktı. Tablo
sahtekarlığının kar rantı yüksektir. Fiyat
yükseldikçe sahtekarlık artar" dedi.
Colombia Üniversitesi Sanat Bölümü Profesörü James
Beck, Duccio'nun 'Madonna and Child' adlı tablosunun
gerçek olmadığını ve 19. yüzyıla ait kötü bir kopya
olduğunu açıklamıştı. FBI, Haziran 2007'de olaya el
koymuş, müzedeki diğer eserlerin de sahte
olabileceği ihtimali nedeniyle soruşturmayı
derinleştirmişti.
Milliyet, Haber: Şükran Özçakmak, 21.02.2008
|
İPLİKÇİ CAMİİ KIŞA TAKILDI
Konya'da restorasyonu
yaklaşık 2 ay önce bitmesi gereken İplikçi Camii'nde
çalışmalar sürüyor. Restorasyon işlerini yürüten
firma yetkisi, cami içindeki çalışmaların 20 gün
sonra tamamlanacağını bildirdi.
İplikçi Camii'nde yapılan onarım çalışmaları
belirtilen tarihte bitirilemedi. Vakıflar Genel
Müdürlüğünün ihale ettiği onarım işi için
29.03.2007 tarihinde sözleşme imzalandı. Sözleşme
bedeli 142 bin YTL olan İplikçi Camii ve Altunoba
Medresesinin onarım işinin 25.12.2007 tarihinde
bitirilmesi gerekiyordu.
Onarım çalışmaları yaklaşık 2 ay önce bitmesi
gereken İplikçi Camiinin şimdiye kadar sıvası
yapıldı, kemerler ve duvarları aslına uygun şekilde
yenilendi. Cami ve medresede ayrıca boya ve vernik
işleri tamamlandı. Minberinin ve dış cephenin
onarıldığı caminin taban tahtaları da
değiştirilecek. Onarım işini yapan firma yetkilisi,
cami ve medresede onarım çalışmalarının sonuna
gelindiğini kaydetti. Taban tahtalarının
değiştirileceğini ve bu işin yaklaşık 20 günü
alacağını ifade eden firma yetkilisi, Onarımı
aslına uygun bir şekilde ve detayları düşünerek
özenle gerçekleştiriyoruz. Duvarlar, kemerler,
minber ve dış cephede çalışmalar tamamlandı. Taban
tahtalarını da değiştireceğiz. İşimiz bundan sonra
bitecek diye konuştu.
Oramın kontrolörlüğünü yapan Konya Vakıflar Bölge
Müdürü İbrahim Genç ise, kış koşullarının ağır
olması nedeniyle işlerde uzama olduğunu söyledi.
Genç önümüzdeki ay içinde caminin ibadete
açılacağını belirterek, İşleri takip ediyoruz. 25
Aralık 2007de bitmesi gereken onarım işi yaklaşık 2
ay gecikti. Sözleşme gereği ihaleyi alan firma
sözleşme bedeli üzerinde her geciken gün için 10
binde 6 (6/10000) oranında ceza ödeyecek. Onarımla
ilgili kontrollerimiz sürüyor dedi.
Konya Hakimiyet, Fotoğraf: konoline.com, 21.02.2008
|
TARİHİ BİNADA KORSAN ATM
Banka tarafından restore ettirilip şubeye dönüştürülen 150 yıllık konakta izinsiz çivi bile çakılması yasakken, pencere, bir gecede sökülerek ATM'ye dönüştü.
Muğla'nın tarihi binalarından 150 yıllık Baydurlar Konağı, 2006 sonunda restorasyon karşılığında bir bankaya 49 yıllığına kiraya verildi. Bina altı ay önce hizmete açıldı. Ancak, izinsiz tek çivi dahi çakılmaması gereken tescilli yapının giriş katındaki pencerelerinden birinin sökülüp, yerine ATM cihazı konulması şaşkınlık yarattı.
Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürü Fikret Gürbüzer, banka yetkililerinin daha önce binanın önüne ATM kabini koymak için başvurduklarını ancak reddedildiğini anlatırken, "Biz binanın önüne koymak istedikleri kulübeye bile tarihsel dokuyu bozacağı gerekçesiyle izin vermezken, bunlar pencerelerden birini söküp para çekme makinesi yerleştirmişler. Uyanıklık yapmışlar. İşlem başlatacağım" dedi.
Radikal, Fotoğraf: Ahmet Bayrak/DHA, 21.02.2008
|
|
ETNOGRAFYA MÜZESİ, MAYIS'TA HİZMETE
GİRİYOR
Çorum Müzesi Konferans Salonunda gerçekleştirilen
Çorumda Müzecilik konulu paneli Vali Yardımcısı
İsmail Çorumluoğlunun yanı sıra çok sayıda
katılımcı izledi. İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali
Özüdoğrunun yönettiği panele, Eski İl Kültür Müdürü
Ahmet Ertekin, Eski Müze Müdürü İsmet Ediz, Avukat
Erdal Eralp ve Arkeolog Dr. Önder İpek konuşmacı
olarak katıldı. Ahmet Ertekin ile İsmet Ediz, 13
Ekim 1968 tarihinde hizmete açılan Çorum Müzesinin
250 metrekarelik bir alandan şimdiki tarihi binasına
taşınma öyküsünü ve 40 yıllık gelişim sürecini
aktararak, Çorumda eski eser bilincinin
geliştirilmesi konusunda yapılan çalışmalardan
örnekler sundular.
Arkeolog Dr. Önder İpek ise Çorum Müzesinin bugün
geldiği noktanın çok olumlu olduğunun altını
çizerek, gerek eser, gerekse sergi bakımından
Türkiyenin en güzel müzelerinden biri olduğunu
söyledi. Önder İpek, Etnografya Müzesinin Mayıs
ayında hizmete açılacağını belirterek, Uluslararası
Hititoloji Kongresinin bu yıl Çorumda yapılacağını
hatırlattı. Bu yıl içerisinde Konuşan Tabletler
temalı geçici sergi açacaklarını dile getiren
Arkeolog Önder İpek, ABDdeki Metropolitan Müzesine
Çorum Müzesinden 15 eserin gönderileceğini ve Kasım
2008 Şubat 2009 tarihleri arasında bu müzede
sergileneceğini bildirdi.
Önder İpek ayrıca, geçtiğimiz Temmuz ayında İngiliz
Arkeoloji Enstitüsü tarafından Mecitözünün Beyözü
(Avukat) Köyünde başlatılan yüzey araştırmalarının
bu yıl da sürdürüleceğini dile getirerek, Burada
bulunan Bizans dönemine ait kale ve yerleşim
alanları Çorum tarihine yeni bir ışık tutmuştur.
Çorumda Hitit Uygarlığı dışında Bizans Uygarlığına
ait izlere rastlanması kentimizin tarihine ve
turizmine yeni açılımlar kazandıracaktır. diye
konuştu.
Çorum Haber, 21.02.2008
|
|
BEYOĞLU'NUN KAÇAKLARI YIKILIYOR
Milliyet'in gündeme getirdiği Beyoğlu'nda kaçak yükselen oteller için Beyoğlu Belediyesi harekete geçti. Binlerce turisti ağırlayan Talimhane'de bulunan Riva Otel ile Lamartin Caddesi 16 ve 22 numaralı parsellerde yapılan 2 otel inşaatının kaçak katları yıkılmaya başlandı.
Belediye yetkililerinin verdiği bilgiye göre, Riva Otel'de çelik konstrüksiyonla çıkılan 3 kaçak katın sökümünde sona gelindiği ve binanın eski haline dönüştürüleceği bildirildi. Ayrıca otele 20 bin YTL ceza kesildi.
Lamartin Caddesi 16 numaralı parseldeki inşaat için de, 19 Kasım 2007 tarihinden itibaren 2 kez 'yapı tatil tutanağı' düzenlendi ve 7 Şubat'ta Encümen gündemine alınan inşaatla ilgili, İmar Kanunu'nun 32. maddesine göre yıkım ve aynı kanunun 42. maddesine göre de 15 bin YTL para cezası verildi.
Aynı şekilde Anıtlar Kurulu'nun 5 kat iznine rağmen 10 kata kadar yükselen 22 numaralı parselle ilgili Beyoğlu Belediyesi İmar Müdürlüğü'nce Encümen'e sevk edilen yapıyla ilgili yıkım kararı alındı. Bu inşaatın sahibine de Encümen tarafından 20 bin YTL para cezası kesildi.
Üç binanın ilgilisi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını anlatan belediye yetkilileri, yıkımları bina sahiplerine yaptırdıklarını ifade ederek şunları söyledi:
"Riva Otel'deki kaçak katlar birkaç gün içinde tamamen ortadan kalkmış olacak. 16 ve 22 numaralı parsellerdeki inşaatlarda da kesim için çalışmalar sürüyor. Binalardaki projeye aykırı katları kese kese Anıtlar Kurulu'nun verdiği onaydaki yüksekliğe indirmeyi hedefliyoruz. Çalışmaları bina ilgilileri yürütüyor.
Yapıların projeye aykırı kısımlarının giderilmesi için elimizden geleni yapacağız. Bölgede kurul tarafından verilmiş farklı yapılaşma izinleri var. Bina ilgililerinin de bunlarla ilgili mahkemeye başvurma hakları var."
Milliyet, Haber: Gürkan Akgüneş, 21.02.2008
|
TARİHİ MEDRESE MARKALAŞMA YOLUNDA
Antalya'nın Korkuteli İlçesi'ne bağlı Alaaddin Mahallesi'nde bulunan ve bin 319 yılında yapılan Sinaneddin Medresesi markalaşma yolunda.
Korkuteli Kaymakamı Rıza Dalan, asırlara meydan okuyan Sinaneddin Medresesi'nin markalaşması için kolları sıvadı. "Bundan iyi marka mı olur?" diyen Dalan, Alaeddin Mahallesi'ndeki Sinaneddin Medresesi'ni Korkuteli'ne yakışır bir 'marka' yapacaklarını müjdeledi.
Yayla ve kültür turizmini geliştirmek amacıyla Korkuteli'nde marka olabilecek unsurların değerlendirilmesiyle ilgili önemli çalışma yapıldığını kaydeden Dalan, bin 319 yıl önce Hamidoğulları tarafından yaptırılan Sinaneddin Medresesi'nin bu amaçla ele alındığını vurguladı.
Medresenin, Korkuteli'nin tanıtımında büyük bir görev üstleneceğini ifade eden Dalan, "Bu tür eserlerimizi turizme kazandırarak, hem tarihimize sahip çıkarız hem de turizmimizi geliştirebiliriz. Sinaneddin Medresesi, Korkuteli'nde marka olacaktır. İl Özel İdare Müdürlüğü tarafından yapılan genel bir bakımın ardından Sinaneddin Medresesi, insanların yaşayabileceği sosyal donatı alanı haline gelecek. Bu konuda Korkuteli Belediyesi bu projeye destek verecek" dedi.
Antalya Kent Haber, 21.02.2008
|
|
"SURLAR DÜNYA KÜLTÜR MİRASIDIR"
Diyarbakır
Yerel Gündem 21 Kent Konseyi, oybirliği ile kabul
ettiği ve yaklaşım belgesini Diyarbakır"ın Temel
Sorunları ve Merkezi Konumunun Güçlendirilmesine
Yönelik Öneriler başlığı ile raporlaştırılıp
kamuoyuna sunuldu.
Raporda, Diyarbakır"ın önümüzdeki 16 yılda
uygulanacak turizm stratejik plana dahil edilmesi,
Diyarbakır Surları"nın Dünya Kültürel Mirası olarak
kabul edilmesi için çalışma başlatılması istendi.
Raporda ayrıca Sera Organize Sanayi Bölgesi, Sağlık
Kampusu"nun kurulması, enerji gelirlerinin bir
bölümünün bölgeye harcanması gibi öneriler
sıralandı.
Diyarbakır Yerel Gündem 21 Kent Konseyi, 14 Kasım
2007 tarihli toplantısında Yaklaşım Belgesi
benimseyerek bu belgeyi raporlaştırdı ve oybirliği
ile kabul etti. Diyarbakır Yerel Gündem 21 Kent
Konseyi"ni oluşturan kurum ve kuruluşların
temsilcileri Dedeman Oteli"nde raporu kamuoyu ile
paylaştı. Yürütme Kurulu üyesi Ramiz Diken
tarafından okunan rapor, Diyarbakır"ın sorunlarını
ele alıyor. Merkezi Konumunun Güçlendirilmesine
Yönelik Önerileri içeren raporun başta Diyarbakır
Ticaret ve Sanayi Odası, Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi, TMMOB, Türk İş, DİSİAD, Dicle
Üniversitesi, Diyarbakır Tabiat Kültür Varlıklarını
Koruma Derneği ve KESK olmak üzere tüm Kent Konseyi
bileşenlerinin katkılarıyla hazırlandığı vurgulandı.
10 başlık altında toplanan raporda Tarım, Ticaret
ve Sanayi başlığı altında ülkenin ekilebilir alanın
yüzde 4"ünün Diyarbakır"da olmasına karşın, kırsal
nüfus başına düşen üretim miktarının il
sıralamasında 52"inci olduğu belirtildi. GAP"ın
enerji yatırımlarının gerçekleşme oranının yüzde
82"de olmasına karşın, tarımsal yatırımların
gerçekleşme oranının Bölge"de yüzde 17, Diyarbakır
için ise yüzde 4 olduğu vurgulandı. Tarım, Ticaret
ve Sanayi alanında mevcut durum ortaya konulduktan
sonra raporda özetle şu öneriler yapıldı:
GAP sulama kanallarına ek olarak çoraklaşmayı
(tuzlanma) önlemek amacıyla drenaj kanalları
tamamlanmalı. Isıtmanın güneş enerjisi veya termal
enerji ile sağlanabileceği Sera Organize Sanayi
Bölgesi kurulmalı. Hayvancılık Organize Sanayi
Bölgesi Projesi hızlandırılmalı. Silvan Barajı ÇED
raporu tarafsız kurumlarca hazırlanmalı, rapor
sonucunda çalışmalar başlatılmalıdır. Kredi ve
Kefalet Kooperatifleri esnaf ve sanatkarlara
kullandırdığı kredilerde memur ve işçi kefil
istemektedir. Bölgemize has bu uygulama
düzeltilmelidir. Yoğun göç nedeniyle gerileyen
hayvancılığın teşvik edilmesi, geliştirilmesi için
kredi-teşvik vb. finans kaynaklarından
yararlandırmanın yolları açılmalıdır. Organize
Sanayi Bölgesi"nin Arıtma Tesisi"nin kurulması,
çevre duvarının yapılması, demiryolu bağlantısının
yapılması, enerji altyapısının düzeltilmesi,
yerleşim birimlerinin dışına çıkarılması gerekiyor.
Raporun Kültür ve Turizm başlığı altında Surların
ve Suriçi Kentsel Sit Alanı"nın öneminin ortaya
çıkarılması, Diyarbakır Surları"nın Dünya Kültür
Mirası olarak kabul edilmesi için Kültür ve Turizm
Bakanlığı"nca UNESCO nezdinde çalışmalar
başlatılması istendi.
Konuyla ilgili, "Suriçi Rehabilitasyon Projesi hazırlanarak bir an
önce uygulamaya konmalı ve Suriçi bir bütün olarak
korunmalı ve turizme kazandırılmalı. Yerel ve
sivilin işbirliğine kamu desteği sağlanmalıdır. Kent
merkezinde ve ilçelerdeki önemli kültür varlıkları
korunarak turizme kazandırılmalıdır, turizm
yatırımları teşvik edilmelidir. Turizm sektörüne
nitelikli eleman yetiştirmek amacıyla yapılan
çalışmalar arttırılmalı ve ilgili STK"ların ve diğer
kurumların projeleri Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından desteklenmelidir. Dicle Üniversitesi"nde
4 yıllık turizm işletmeciliği ve otelcilik bölümü
açılmalıdır. Turizm Bakanlığı rehber yetiştirme
kursları açmalıdır. Kentin turizm mastır planının
oluşturulması ve kentteki tüm aktörlerin bu çalışma
içerisinde bulunması sağlanmalıdır. " şeklinde
açıklama yapıldı.
Haber Diyarbakır, 21.02.2008
|
KAÇAKÇILAR, ARKEOLOGLARA 'TAŞ ÇIKARTIYOR'
Çorum'da son bir yılda kaçakçılara yönelik düzenlenen operasyonlarda bin 191 parça tarihi eser ele geçirildi. Aynı dönemde bilimsel kazılarda çıkarılan eser sayısı ise sadece 370.
Çorum'da güvenlik güçlerinin kaçakçılara yönelik
düzenlediği operasyonlarda ele geçirilen tarihi eser
sayısı, bilimsel kazılarla ortaya çıkarılan eser
sayısını ikiye katladı.
Son bir yıl içinde jandarma ve emniyet tarafından
ilçe ve köylerde 858, kent merkezinde ise 333 olmak
üzere toplam bin 191 parça tarihi eser ele
geçirildi. Aynı dönemde Hitit medeniyetinin ortaya
çıkarılması için devlet desteği ile yürütülen
kazılarda gün ışığına çıkarılan tarihi eser sayısı
toplam 370.
Hitit medeniyetinin önemli şehirlerinin yer
aldığı Çorum'da beş farklı bölgede yaklaşık 100
yıldır kazı çalışmaları yürütülüyor. Kazılarda gün
yüzüne çıkarılan eserler Ankara ve Çorum'daki
müzelerde sergileniyor. Bilimsel kazılar devam
ederken yeraltındaki zenginlik kaçakçıların gasbına
uğruyor.
Jandarma ve polisin düzenlediği 50 operasyonda
yüzlerce tarihi eser yakalanırken 22 şüpheli
gözaltına alındı. Aynı dönemde yürütülen kazılarda
ise 370 tarihi esere arkeolojik değeri bulunan 251
adet eser satın alınarak eklendi. Böylece toplam 621
adet eser Çorum'daki müzelerin envanterlerine girdi.
Kaçak kazılar sonucu ele geçirilen eser sayısı ise
bu rakamı geride bıraktı.
Çorum'da jandarma ve polis tarafından yapılan 2
operasyonda 194 parça tarihi eser ele geçirildi. İlk
operasyon Çöplü Mahallesi'nde D.M.'nin tarihi eser
pazarlamaya çalıştığının öğrenilmesiyle şahsın
işyerine yapıldı. Aramalarda 179 parça tarihi eser
ele geçirildi. Müze müdürlüğü, eserlerin Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamına
girdiğini söyledi. Diğer operasyonla H.A. adlı
şahısta 16 parça eser ele geçirildi. 2 şüpheli
adliyeye sevk edildi.
Zaman, 21.02.2008
|
NEOLİTİK ÇAĞ KADINI DA KENDİNE ÖZEN GÖSTERİYORDU
Avrupa'da yapılan kazılarda bundan 7 bin 500 yıl
önce de kadınların güzel giyinmeye ve parlak takılar
takmaya meraklı olduğu ortaya çıktı. Sırbistan'ın
Plocnik şehri yakınlarındaki geç Neolitik döneme ait
bir yerleşkede inceleme yapan arkeologlara göre
dönemin kadınlar giyimlerine ve takılarına özen
gösteriyordu. Bölgede incelemelerde bulunan ekibin
başkanı Julka Kuzmanovic-Cetkovic, MÖ 5400-4700
yılları arasında bölgede yaşayan kabilenin
kadınlarının bugünün kadınları gibi süslü
giyindiğini ve parlak taşlardan bileklik
taktıklarını söyledi.
Glasgow Üniversitesi'nin arkeologları da Neolitik
Çağ'da yaşayan bir kadının mezarında yaptığı
incelemelerde o dönem de kadınların süslerine düşkün
olduğunu ifade ediyor. Geç-neolitik dönemden kalan 5
bin yıllık bir kafatası ve mezar üzerinde inceleme
yapan arkeolog ve antropologlar ilginç verilere
ulaştı. Deniz kabuklarından yapılmış takıları
bulunan kadının yüzünü bilgisayar yardımı ile
yeniden canlandıran bilim insanları, 25-30
yaşlarında ölen kadının saçlarını uzun bir atkuyruğu
şeklinde ve omuzlarından öne doğru sarkıtarak
taradığını saptadı. İskoçya'nın Orkney bölgesindeki
kalıntıları inceleyen arkeologlardan Nick Card da o
dönemde kadınların estetik anlayışlarının olduğunu
ve parlak materyallerle evlerini süslediklerini
söyledi.
Birgün, 20.02.2008
|
PERU ÇÖLÜNDEKİ KAZI ARKEOLOGLARI ZORLUYOR
5000 yıl once, Peru sahillerinde, esrarengiz bir
medeniyet ortaya çıktı. İnka İmparatorluğundan
yüzlerce yıl önce olmasına rağmen insanları
gelişmişlerdi. Tarımla uğraşır, toprak ve taştan dev
yapıtlar yaparlardı. Arkeologlar bu yeni kültürün
ani iklim değişimiyle gerçekleşmiş olduğunu
kanıtlamaya çalışıyorlar. Bu kültürün henüz resmi
bir adı yok. Norte Chico adında kuru vadilerin
bulunduğu yerde gelişti. Burası ıssız, sisli, taşlı
topraklı, az sayıda kaktüs, birkaç ağaç, çay ve
ırmağın bulunduğu bir yer. Chicago, Field Müzesi'nden
Jonathan Haas, insanları buraya yerleşmeye iten
şeyin ne olduğunun yanıtını yıllardır arıyor. Norto
Chicoda bulduğu tepeleri tam olarak niçin
yaptıklarını anlamış değil ama sekiz yıl önceki
sıradışı bulgularından bu yana düğümü çözmeye
çalışıyor.
Ellerinin, dizlerinin üstüne
çökersin ve bütün bulduğun küçük denizkabukları
olur. Bu denizkabukları buraya nasıl gelmiş diye
düşünürsün. Bu konu kafamı çok karıştırmıştı ama
sonunda tepeleri yapanların balıkçılıkla
uğraştıklarına inandım.
Sahilden 10 mil uzağa
yanlarında deniz kabukları gelen balıkçılar. Ama
niye?
Hikaye binlerce yıl
önce, Doğu Asyadan, önce Kuzey Amerikaya, ardından
Güney Amerikaya gelen insanlarla başlıyor. Yöredeki
bir kumsalda, Haas anlatıyor:
İnsanlar zenginliğin,
kaynakların olduğu yere gidiyor, diyor Haas. Tam
bu kumsala kadar. Bu kumsalın adı Barranca. İlk
Amerikalılar buraya midye ve deniztarağı toplamak
için gelirlerdi. Bu MÖ 3000e kadar böyle sürdü. MÖ
3000lerde çevre değişmeye başladı diyor Haas ve
değişimin El Nino yüzünden olduğundan şüpheleniyor.
Okyanustaki ılık suların devinimi ve sel suları
düzenli olarak Güney Amerikanın batısına iniyor.
Bazı değişimler havaküre ve Pasifik Okyanusuyla
birleşerek El Ninoyu daha sık yaşanır kıldılar. Sık
yaşanan El Ninonun deniz kenarındaki yaşama etkisi
şiddetli oldu. Bu nedenle insanlar iç taraflara, çöl
vadilerine doğru gittiler.
Gittikleri yerlerden birinin
bugünkü adı Huaricanga. Eski insanlar burada 5000
yıl once bir tepe yapmışlar. Haasın ekibi şimdi
burayı kazıyor. Bu toz toprak ve kayalığın içinde
duvar ve zemin kalıntıları bulundu ve kazı ekibi bu
yapıda nesiller boyu insanların yaşadığını keşfetti.
Kıyı şeridinde avlanmayı
bırakan insanlar buraya gelerek ekip biçmeyi, az
sayıdaki değerli ırmak ve çaydan sulama yapmayı
öğrendiler. Hava, özellikle El Nino, yaşamı kontrol
ediyordu.
Kültür daha karmaşık hale
geldi. Ticaret gelişti. Kıyıdaki insanlar
denizkabuğu getirdiler Haasın çölde bulduğu
denizkabuklarını- balkabağı ve pamuk götürdüler. Ve
tepelerin inşa edilmesine yardım için işgücünü
getirdiler. Bu, Yeni Dünyada görülmemiş ölçekte
büyük bir mimariydi.
NPR.org, Haber: Christopher
Joyce, 18.02.2008
|
|
ADRAMYTTEION MOZAİKLERİ
BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR
Balıkesir'in Burhaniye
İlçesi'nde, belediyenin müze kurma çalışmaları devam
ederken, belediye girişinde sergilenen Adramytteion
mozaikleri büyük ilgi görüyor.
Ören'de 5 yıl sürdürülen Adramytteion kazılarında
önemli bulgulara rastlandığını belirten Burhaniye
Belediye Başkanı Fikret Akova, tarihi eserlere
gözleri gibi baktıklarını söyledi. Pano haline
getirilen mozaikleri belediye girişine astıklarını
belirten Belediye Başkanı Fikret Akova, tarihi
eserlere sahip çıktıklarını kaydetti.
İlçede müze kurmak için çalışmaların sürdürüldüğünü
belirten Akova,"İlçemizdeki Muhyiddin-i Rumi
türbesinin çevresinde düzenleme başlattık. Türbe
çevresinden çıkan tarihi mezar taşlarını da türbenin
bahçesinde sergileyeceğiz. Tarihi Pazarbaşı hamamını
da restore ederek turizme kazandırmak istiyoruz.
Ören'deki kazılarda çıkan Adramytteion mozaikleri de
büyük ilgi gördü. Tarihi eserlere sahip çıkmak,
geleceğe ışık tutmaktır." dedi.
Balıkesir Kent Haber,
20.02.2008
|
SABAH YAZINCA İZNİK'TE KAZI DURDU
Sabah Gazetesi'nin İznik surlarında dozerle arkeolojik kazı yapıldığı haberinin ardından soruşturma başlatan İznik Kaymakamlığı kazıyı durdurup taşeron firmanın işine son verdi.
Kaymakam Hüseyin Avcı "Bizim de kabahatimiz büyük" dedi. Skandal, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projesi'ne gelen ihbarla ortaya çıkmıştı.
Sabah, Haber: Bedia Ceylan Güzelce, 20.02.2008
|
|
|
ÇEMBERLİTAŞ'IN ALTI TOPLU MEZAR
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yeni Şafak'ın Çemberlitaş'ı restore eden uzmanlara dayanarak gündeme getirdiği Hz. İsa'ya ait kutsal emanetler ile ilgili caddenin 2.5 metre altında ilk çağa ait mezarlar tespit edildiğini açıkladı. Bakanlık, araştırma sonucunda sütunun altında kutsal emanetlerin varlığıyla ilgili bir bilginin arşivde bulunmadığını fakat ilk çağlara ait Nekropol tespit edildiğini ifade etti.
Bakanlığın verdiği bilgiye göre UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesindeki Çemberlitaş'ın bağlı olduğu 4 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu arşivlerinde, kaidenin içinde Hz. İsa'nın kutsal kalıntılarının saklandığı söylentileri üzerine 1920'li yıllarda çevredeki bir kahvehaneden anıtın içine girmek için kaçak kazı yapıldığı bilgisi var. Benzer bir girişim 1929'da Danimarkalı teozof C. Velt tarafından gerçekleştirildi. Araştırmalarda kaidenin içine ulaşılamadığı ancak kaçak kazıların izlerine rastlandığı belirtildi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da konuyla ilgili geçen ay yaptığı açıklamada Çemberlitaş'ın altında Hz. İsa'a ait eşyaların gömülü olduğu iddiaları için İddialar bilimsel araştırmaya dayanmıyor. Bu gibi haber ve yorumlar tarihi eser kaçakçılığını teşvik edecek, söz konusu anıtın da tahrip edilmesine sebep olacaktır demişti.
Yeni Şafak, Haber: Abdullah Yıldırım, 20.02.2008
|
YAVRU DİNAZOR AVCISI CEHENENM KURBAĞASI
Madagaskarın kuzeybatısında 70 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen 4.5 kilo ağırlığında olan dev bir kurbağa fosili bulundu.
New York Stony Brook Üniversitesi öncülüğünde yürütülen araştırmanın uzmanları, tarih öncesi dönemden kalma kurbağanın bebek dinozorları yiyerek beslenmiş olabileceğini belirttiler. Bilim adamlarının Beelzebufo (Cehennem kurbağası) adını verdiği fosilin boyu yaklaşık 40 santim ve dünyanın yaşayan en büyük kurbağasının iki katı.
Hürriyet, 20.02.2008
|
|
|
ÇALINAN TABLOLAR OTOPARKTA BULUNDU
İsviçrenin Zürih Kentindeki özel bir müzeden çalınan 163 milyon dolar değerindeki tablolar, bir psikiyatri hastanesinin otoparkındaki bir aracın içinde bulundu.
Polis, beyaz sedan otomobili çekiciyle götürdü, ancak empresyonist ustalara ait eserlerin durumuyla ilgili bilgi vermedi. Görgü tanıkları ise aracın içinde eserlerden en az ikisinin bulunduğunu ileri sürdü. Çalınan tablolar Paul Cezanne, Edgar Degas, Vincent Van Gogh ve Claude Monetye aitti.
Hürriyet, 20.02.2008
|
SEYİT ONBAŞI HEYKELİ ÜÇÜNCÜ KEZ DEĞİŞİYOR
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çanakkale Savaşları sırasında sırtlayarak kaldırdığı 215 okkalık top mermisiyle kahramanlık destanı yazan Seyit Onbaşı'nın hatırasını yaşatmak için 1996'da heykeltıraş Hüseyin Anka Özkan'a heykel yaptırdı. Ancak Özkan, kendi yorumunu katarak top mermisini Seyit Onbaşı'nın kucağına yerleştirdi. Eceabat'a bağlı Kilitbahir Köyü'ndeki Mecidiye Tabyası'nda sergilenen çalışmaya tarihçiler başta olmak üzere birçok insan itiraz etti. 10 yıllık baskı nihayet sonuç verdi, heykelin değiştirilmesine karar verildi.
2006'da bu kez heykeltıraş Eray Okkan'a, Seyit Onbaşı'nın heykeli, mermiyi sırtında taşırken yaptırıldı. Eski heykel Ankara'ya götürülerek Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nün bahçesinde sergilenmeye başlandı. ''Sorun çözüldü'' denilirken, yeni bir kriz daha patlak verdi.
2003'te hayatını kaybeden Özkan'ın yakınları, bir süre önce bakanlığa başvurdu, heykelin telif hakkının kendilerinde olduğunu belirti, heykelin eski yeri olan Mecidiye Tabyası'nın önüne konulmasını talep etti. Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, aileyi haklı buldu, heykelin eski yerine taşınmasına karar verdi.
Milliyet, 20.02.2008
|
|
VAKIF MÜZESİ, AVRUPA'NIN EN PRESTİJLİ ÖDÜLÜNE ADAY
Camilerden toplanan ve hırsızların elinden geri alınan tarihi eserlerden oluşan Ankara Vakıf Eserleri Müzesi, Avrupa'nın en prestijli müzecilik ödülünü almak üzere aday oldu.
Fransa'daki Louvre gibi dünyanın en çok ziyaret edilen müzelerinin rekabet ettiği Avrupa Müze Ödülü'nü almak için ilk kez bir Türk müzesi başvuruda bulundu.
Avrupa Müze Forumu (EMF) tarafından iki yılda bir organize edilen yarışmaya katılmak için müzelerin son iki yılda kurulmuş ya da belirgin bir yenilik yapmış olması gerekiyor. Başvuran müzelerde özgün sunum ve farklı müzecilik tekniklerinin kullanılması da aranıyor. Geçtiğimiz yıl, hırsızlıklardan korunmaları için Ankara'ya toplatılan vakıf eşyalarıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kurulan Ankara Vakıf Eserleri Müzesi, 2009 yılındaki Avrupa Müze Ödülü'nü almak üzere başvurusunu yaptı. Vakıf Müzesi'nde 15-16. yüzyıllardan kalma el dokuma kilimler, değer biçilemeyen şamdanlar, tombaklar, çini panolar gibi çok değerli eşyalar bulunuyor. Çağdaş müzecilik anlayışıyla dizayn edilen ve teknolojik olarak da desteklenen müzeyi gezenler, eşyaların özelliklerini İngilizce, Almanca gibi dillerden dinleyebiliyor. Müzede bulunan Eski Eser Hastanesi'nde de tahrip edilmiş eserler onarılarak sergileniyor. Avrupa ortak kültür mirasına belirgin katkılarda bulunan müzelere verilen ödüle başvuran Ankara Vakıf Eserleri Müzesi, adaylığının kabul edilmesi halinde yıl içinde raportörler tarafından gezilecek. Adaylığının kabul edilmesiyle müze direkt olarak da Avrupa Müzeler Birliği üyesi olacak. Türkiye'de şimdiye kadar bu ödülü alan kuruluş olmadı. Müdürlük ise sergilenen eşyalar ve sergilenme teknikleri bakımından iddialı. Avrupa Müze Ödülü'nün yanı sıra Avrupa Konseyi Ödülü'nü Michaletti ve Avrupa Nostra Özel Ödülü ile En İyi Sunum Ödülü'nü almak mümkün olacak.
Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 20.02.2008
|
MUĞLA'DA TARİHİ MEZAR
TAŞLARI BULUNDU
Muğla il merkezinde,
elektrik enerji hattı kablolarının yeraltına
döşenmesi için yapılan kazılarda Osmanlı dönemine
ait mezar taşları bulundu.
Alınan bilgiye göre, Emirbeyazıt Mahallesi Tekel
kavşağında Menderes EDAŞ firmasının işçileri
tarafından kabloların döşenmesi için yapılan kazı
çalışmalarında, sert bir cisme temas edildi.
İşçilerin dikkatli kazısı sonucu, üzerinde Arapça
yazıların olduğu 3 adet mezar taşı ortaya çıktı.
Mezar taşlarının Osmanlı
dönemine ait olduğunun tahmin edildiği belirtildi.
Kazı çalışmasını durduran işçiler, polis ekiplerine
bilgi verdi. Muğla Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Şube
Müdürlüğü'nden gelen ekipler, mezar taşlarını koruma
altına aldı. Kazı çalışması havanın kararması
nedeniyle durdurulurken, yarın kazılar tekrar devam
edecek.
Muğla Kent Haber,
20.02.2008
|
|
|
YEMEN, AL MAHWAİT'DE PALEOLİTİK DÖNEME AİT YERLEŞİM
Bir Fransız arkeolojik araştırma ekibi Yemenin Al Mahwait Bölgesinde Paleolitik Döneme kadar uzanan yeni bir yerleşim buldu. Bölgedeki araştırmalarını yaklaşık iki yıldır sürdüren ekip, yerleşimin bulunduğunu tahmin ettikleri yerde, yüzeyde taştan yapılmış aletler buldular.
Yetkililerin yaptığı açıklamaya göre, resmi görevliler ile Fransız arkeologlar bölgenin korunması için ne tür tedbirler alınması gerektiğini görüşmek üzere toplandılar.
Saba, 08.02.2008
|
PERU'DA AND DAĞLARI'NDA ANTİK DEMİR MADENİ
Perunun yüksek dağlarında 2000 yıllık bir maden keşfedildi. Arkeologların söylediğine göre bu keşif, bölgede yaşayan insanların İnka İmparatorluğundan yüzyıllar önce demir cevheri işlediklerinin bir ispatı. Maden ocağı, hematit mineral yatağında açılmış ve Güney Amerikada şu ana dek bilinen en eski örnek.
Keşfi bildiren, Purdue Üniversitesinden antropolog Kevin J. Vaughn, Nasca kültürü ile tanınan bu bölgede bulunan bu tek keşfin Güney Amerika madenciliği ile ilgili fazla bir bilgi veremiyeceğini söyledi. Öte yandan, bu keşif, MÖ 100 ile MS 600 yılları arasında Pasifik sahil şeridi boyunca yayılan Nasca insanlarının hematiti nasıl kullandıklarını bir ölçüde açıklıyor.
Bu kültür bugün Nasca Çölünde bulunan dev çizimleri, tekstilleri, sulama sistemleri ve hayvan ve bitk resimleri ile süslü çanak çömlekleriyle tanınıyor. Vaughn, bu madende bulunan hematitin de tekstil ürünlerini veya duvar resimlerini boyamak için kullanıldığını düşünüyor ve bunu ispatlamak için çanak çömleklerde kullanılmış olan hematit ile madendekinin karşılaştırmalı kimyasal analizini yapmaya hazırlanıyor.
National Geographic News, Haber: Kelly Hearn, 11.02.2008
|
|
|
MURADİYE HAMAMI ONARILARAK REHABİLİTASYON MERKEZİ OLACAK
Sultan II. Murad tarafından yaptırılan Bursa'daki Muradiye Hamamı, Osmangazi Belediyesi tarafından restore edilerek engelliler Rehabilitasyon Merkezi'ne dönüştürülecek. Özel mülkiyette iken kamulaştırılarak belediyenin malı haline getirilen tarihi yapı, yaklaşık 600 yıldır sürdürdüğü tarihe tanıklığını, başka bir işlevle bundan sonra da sürdürecek. 360 metrekare alan üzerine kurulu yapıda; engelliler için resim atölyeleri, el sanatları atölyeleri, bilgisayar eğitim odası, kantin, serbest çalışma alanları ve idari bölümler yer alacak. Muradiye Külliyesi içindeki türbelerde dua okuyanların ve türbelerin bekçilerinin yıkanması için 1426 yılında Sultan II. Murat tarafından yaptırıldığı bilinen tarihi yapının restorasyon projesi Osmangazi Belediyesi APK Müdürlüğü tarafından hazırlandı. Kurul tarafından onaylandıktan sonra ihaleye çıkıldı ve yapının restorasyon ihalesini Akaygil Restorasyon Mimarlık şirketi üstlendi. Bekçıyan Hamamı (Bekçiler) olarak da anılan Muradiye Hamamı'nın restorasyonu, Osmangazi Belediyesi'ne; kamulaştırmalarla birlikte yaklaşık bir milyon YTL'ye mal olacak. Tarihi yapının Ağustos ayında hizmete açılması hedefleniyor. Restorasyon kapsamında hamamın soğukluk kısmı kafeterya ve serbest çalışma birimleri, ılıklık kısmı bilgisayar-büro eğitim salonu, halvetler ise el sanatları uygulama atölyeleri olarak düzenlenecek. Odunluk olarak kullanılan kısım ise, merkezin yönetim birimlerini oluşturacak.Tarihi yapıda restorasyonun başlaması nedeniyle düzenlenen törende konuşan Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, Muradiye Hamamı'nın kentin en eski yapıları arasında bulunduğuna dikkat çekti. Son yıllara kadar hamam olarak kullanılmasına karşın yapının önemli bir bakıma ihtiyaç duyduğunu ifade eden Başkan Altepe, "Özel mülkiyetteki yapıyı belediye olarak kamulaştırdık. Ardından projelerini hazırlayarak Kurul'a sunduk. Şimdi de restorasyon için ilk adımı atıyoruz." dedi. Binanın dış cephelerinde önemli bir sorun olmamasına karşın içinde çok büyük bir çalışmanın yapılacağını kaydeden Altepe, "Yaz sonuna doğru Osmangazi ve de Bursa bir tarihi eserin daha ayağa kalktığına tanıklık edecek" şeklinde konuştu.Yapıda restorasyon çalışmalarının başlaması nedeniyle düzenlenen törene, Bursa eski milletvekillerinden Faruk Ambarcıoğlu, meclis üyeleri, İl Genel Meclis Üyeleri, Milli Eğitim Müdürlüğü temsilcileri, muhtarlar ve çok sayıda vatandaş katıldı. Tarihi Muradiye Hamamı, yapıldıktan sonra; 1523, 1634 ve 1742 yıllarında kapsamlı onarım görmüştü.
Yeni Şafak, 19.02.2008
|
ZÜBEYDE HANIM KÖŞKÜ A'DAN Z'YE YENİLENDİ
İzmir
Karşıyaka'daki, Ulu Önder Atatürk'ün annesi Zübeyde
Hanım'ın yaşadığı köşk, yeniden hayat buluyor.
Belediyenin çabalarıyla başlatılan restorasyon
çalışmalarında artık sona gelindi. Başkan Cevak
Durak, '' Binayı, aslına sadık kalarak A'dan Z'ye
elden geçirdik. Çevre düzenlemesini yaptık. Zübeyde
Hanım'ın vefat ettiği odayı da anı bölümü olarak
düzenledik. Burada Atatürk'e ait eşyalar
sergilenecek. En kısa zamanda halkımızın ziyaretine
açacağız. Herkes gurur duyacak'' dedi.
Milliyet, Haber: Mustafa Oğuz, 19.01.2008
|
|
EFES'E TOPUKLU AYAKKABI İLE GİRİŞ YASAĞI GELİYOR
Yılda yaklaşık 1.5 milyon turistin gezdiği Efes
Antik Kenti'ndeki Herkül Kapısı'nın basamakları son
50 yılda 12 milimetre aşındı. Antik kentte kazı
çalışmalarını yürüten Avusturya kazı heyetinin
raporu üzerine harekete geçen Selçuk Belediye
Başkanı Vefa Ülgür, "Antik Kente Topuklu Ayakkabıyla
Gelmeyin" kampanyası başlattı. Ülgür ayrıca, antik
kentin belirli bölgelerine ahşap yürüme bantları
yaparak, aşınmayı en aza indirmeyi hedeflediklerini
açıkladı.
Domition Meydanı ile Celsus Kütüphanesi'ne giden
Curetler Caddesi üzerinde yer alan Herkül Kapısı'nın
mermer basamakları 50 yıl önce Avusturya Arkeoloji
Enstitüsü ekibi tarafından restore edilirken
ölçümler yapılarak kaydedildi. Ekibin, son yaptığı
ölçümlerle 50 yıl öncekileri kıyaslayınca Herkül
Kapısı'nın basamaklarındaki aşınmayı tespit etti.
Son 50 yılda 12 milimetreyi aşan aşınmanın nedenleri
de açıklandı.
Herkül (Herakles) Kapısı, Roma Dönemi'nin sonlarında
gelip geçenleri kontrol etmek ve alt sınıflardan
gelen kimselerin asiller ve zenginlerle
karışmalarını önlemek amacıyla inşaa edilmişti.
Raporda, her yıl milyonlarca ziyaretçinin antik kent
üzerinde dolaşması aşınmanın en önemli nedeni olarak
gösterildi. Bir ziyaretçinin antik kenti ortalama 2
saat gezdiği belirtilirken, Celcus Kütüphanesi ve
Mermer Caddesi'ndeki kokteyl ve yemeklerin de Efes'e
zarar verdiği belirtildi. Ayrıca antik tiyatrodaki
gösteriler için konulan malzemeler ve araçlar da
aşınma nedeni olarak gösterildi.
Heyetin bilgilendirmesi üzerine, bu sorunların en
azından bir bölümüne çözüm bulmak isteyen Selçuk
Belediye Başkanı Vefa Ülgür, bürokratları ve
uzmanlarla bir araya gelerek çarpıcı bir kampanya
başlatma kararı aldı. Efes Antik Kenti'ni gezen
turistlere, "Yüksek topuklu ayakkabı giymeyin"
çağrısı yapan Ülgür, "Aslında Efes'i yüksek topuklu
ayakkabılarla gezmeyi yasaklamak lazım. Ancak yasal
olarak böyle bir yetkim yok. Bu yüzden böyle bir
kampanya başlatıyorum" dedi.
Aşınmaları en aza indirmek istediklerini kaydeden
Başkan Ülgür, ayakkabıların antik kente verdiği
zararın kesinleştiğini söyledi. Ülgür, "Antik kentin
belirli bölgelerine oturan ahşap yürüme bandı
yapacağız. Ziyaretçiler bu yürüme bandını
kullanacaklar ve alana zarar vermeyecek. Başka
önlemler de almamız lazım. Antik kente topuklu
ayakkabıyla gezenler zemine zarar veriyor. Efes
Antik Kenti'ni yılda 1.5 milyona yakın turist
geziyor. Burası Türkiye'nin en önemli tarihi ve
kültürel miraslarından. Giden değerler geri
gelmiyor" dedi.
Efes Müzesi'nden emekli arkeolog Cengiz İçten,
Herkül Kapısı'nın basamaklarının 1950'li yıllarda
ortaya çıkarıldığını hatırlatarak, aşınmayla ilgili
gerekçeleri şöyle sıraladı:
"Ziyaretçiler bu kapıdan diğer bölgeye kanalize
oluyor. Burası dar bir geçit. Binlerce kişi aynı
yere basıyor. Geçitten sonra ise alan genişliyor.
Yani sonrasında herkes aynı noktaya basmıyor.
Aşınmanın nedeni bu. Efes'e gelenlerin mutlaka
lastik ayakkabı ile gezmesi lazım. Çoğu buna uyuyor.
Ama tabii topuklu ayakkabı ile gelenler de var.
Başkan Vefa Ülgür'ün bu kampanyasını destekliyorum.
Bu tür ayakkabılar zemine zarar veriyor. Yürüme
bandı da önemli bir çalışma. Ancak Efes'e randevu
ile giriş olmalı. 1 milyon kişi de gelse aynı gün
içeri girebiliyor. Bu önemli bir zarar."
Yeni Asır, Haber: Nil Kuyumcu Aksüyek, 19.02.2008
|
|
DİŞ, NEANDERTHAL'LERİN YAŞAM TARZLARINA IŞIK TUTTU
Bir grup paleontologdan oluşan bir ekip, Neanderthal'ların önceden sanıldığından daha hareketli bir yaşam sürdüklerini sonucuna vardı.
Bulgular, Yunanistan'ın Mora bölgesinde ortaya çıkarılan 40 bin yıl yaşındaki bir dişin analizi sonucunda elde edildi.
Yunanistan ve Almanya'daki Max Planck Enstitüsü'nden bilim adamlarına göre, dişteki metal seviyeleri Neanderthal'ların doğdukları yerden en az 20 km mesafe seyahat ettiklerini gösteriyor.
Southeast European Times, Fotoğraf: AFP, 19.02.2008
|
SANAT HIRSIZLARI YILDA 5 MİLYAR DOLAR KAZANIYOR
Geçtiğimiz hafta silahlı bir
çete dünya tarihindeki en mükemmel müze
soygunlarından birine imza attı. Cezanne, Degas, Van
Gogh ve Picassoya ait yaklaşık 130 milyon dolar
değerindeki 4 tabloyu çalan hırsızlar sırra kadem
bastı.
ABD Federal İstihbarat Dairesine (FBI) göre sanat
hırsızlığı dünyada silah ve uyuşturucu
kaçakçılığından sonra en çok paranın döndüğü üçüncü
sektör. Tahminlere göre sanat hırsızları her sene
yaklaşık olarak 5 milyar dolar para kazanıyor.
Özellikle son senelerde sanat hırsızları kelimenin
tam manasıyla işi azıttı. Özellikle Picassonun paha
biçilmez tablolarını hedefleyen hırsızlar Zürihteki
büyük soygun öncesinde yine İsviçrede iki Picasso
tablosu çalındı. Geçen yıl Şubat ayında da
Picassonun torunu Diana Widmaier bir sabah
kalktığında salonda asılı duran paha biçilmez iki
tablonun yerinde yeller estiğini görmüştü.
Merkezi İngilterede bulunan ve kayıp sanat
eserlerinin kaydını tutan Art Loss Register adlı
kuruluşa göre dünyada 7 bin 500 adet sanat eseri
kayıp durumda. Bunlar arasında liderliği kayıp 572
eserle Picasso elinde bulunduruyor. Sanat
hırsızlarının Picassodan sonra eserlerinin en çok
beğendikleri ressamlar Miro, Salvadore Dali, Andy
Warhol ve Matisse. Dünyanın en ünlü sanat hırsızlığı
şüphesiz 1911 yılında Leonardo da Vincinin Mona
Lisa tablosunun bir İtalyan işçi tarafından
çalınmasıydı. Paristeki Louvre Müzesinin eski bir
çalışanı olan 30 yaşındaki İtalyan Vincenzo
Peruggia, Mona Lisa tablosunun sergilendiği salonun
bomboş olduğunu gördü. Tabloyu yerinden söken
Peruggia, merdivenlerde resmi çerçevesinden çıkardı
ve koltuğunun altına koyarak çekip gitti.
Bu hırsızlığın ardından Fransa ayağa kalktı ancak
yapılan tüm aramalardan hiçbir sonuç çıkmadı.
Peruggia tabloyu Floransaya kadar yakalatmadan
götürmeyi başardı ve evinin ortasındaki masanın iç
tarafına sakladı. Polis Peruggianın evini
aradığında hiçbir şey bulamadı ve tablonun
gizlendiği masanın üzerinde bazı kağıtlar
imzalayarak çıkıp gitti. Resim ancak 1913 yılında
yapılan ikinci arama sonucunda ele geçirildi. 21990
yılının Mart ayında ABDnin Boston şehrinde bulunan
Isabelle Stewart Gardner Müzesi büyük bir soyguna
sahne oldu. İki silahlı kişi müzeye girerek
aralarında Vermeer, Rembrandt ve Manete ait
tabloların bulunduğu çok sayıda sanat eserini çaldı.
300 milyon Dolar değerindeki bu tabloların tümü hala
kayıp.
Eserlerle ne yapıyorlar?
Uzmanların en çok sorduğu soru bu kadar değerli
sanat eserlerinin hırsızların ne işine yaradığı. Hiç
şüphesiz ki kimse bu soygunları evinin salonunu
süslemek için yapmıyor. Art Loss Register
direktörlerinden Julian Radcliffeye göre hırsızlar
genelde uzun vadeli amaçlar için tabloları çalıyor.
Hırsızlığın üzerinden 10 yıl ya da daha fazla süre
geçmesini ve koleksiyoncuların bunu unutmasını ümit
eden ve bu şekilde para kazanmak isteyen hırsızların
sayısı az değil. Diğer taraftan bazı çok önemli
tabloların büyük uyuşturucu ya da silah şebekeleri
tarafından anlaşmalarda garanti gösterildiği hatta
rehin verildiğini ifade eden Radcliffe, bazen de
tabloların geri gönderilmesi karşılığında verilecek
ödüle sahip olmak için sanat hırsızlığı yapıldığını
söylüyor.
Ancak bugüne kadar çalınan tabloların sadece yüzde
20 kadarının geri dönmüş olması gerçeği hala çok
ünlü bazı tabloların hırsızlar tarafından nasıl
kullanıldığı konusunu bilinmez kılıyor.
Evrensel, 19.02.2008
|
FLORANSALILAR, TARİHİ MEYDANDAN TRAMVAY GEÇMESİNE
"HAYIR" DEDİ
İtalyanın Floransa Kentinde
tramvayların tarihi meydanlardan geçirilmesiyle
ilgili referandumdan yüzde 53.2 oranında "hayır" oyu
çıktı.
Floransa Belediyesi giderek artan trafik sorununu çözmek için tramvay hattını rönesansın izlerini taşıyan tarihi meydanlardan geçirmeyi planlıyordu.
Merkez Sola bağlı Demokrat Partiden Belediye Başkanı Leonardo Dominicinin ısrarı üzerine Belediye Meclisi referandum kararı aldı.
Önceki gün yapılan referanduma oy hakkı olanların sadece yüzde 39.36sı katıldı ve sandıktan "hayır" oyu çıktı.
Floransa Belediye Başkanı Dominici, konuyla ilgili ikinci bir referandum yapılabileceğinin işaretini verdi.
Hürriyet, Haber: Reha Erus, 19.02.2008
|
|
|
TARİHE BÜYÜK SAYGISIZLIK
Mersin'in Silifke İlçesi'nde, 1190 yılında Göksu Irmağı'nda boğulan Roma-Germen İmparatoru Frederik Barbarossa anısına Almanya Büyükelçiliği'nce yapılan anıtın tahrip edildiği bildirildi.
Silifke Kaymakamı Ahmet Beyoğlu ve Belediye Başkanı Bayram Ali Öngel, özellikle yöreye gelen Alman turistlerin ziyaret ettiği Silifke-Mut karayolunun yaklaşık 15. kilometresindeki anıtta incelemelerde bulundu. Anıta afiş yapıştırıldığını ve mermerinin bir bölümünün tahrip edildiğini
gözlediklerini belirten Beyoğlu, daha önce de benzer olaylarla karşılaştıklarını ve tadilatının yapıldığını kaydetti.
Başkan Öngel de insanları Türkiye toprakları üzerindeki her değere sahip çıkmaya ve duyarlı olmaya çağırarak, tahribatı yapanları kınadıklarını söyledi. Ayrıca ziyaretçileri yol üzerindeki tarihi ve kültürel mekanlara yönlendiren levhalardan bazılarının da adeta ''hedef tahtası''na dönüştürüldüğünü saptadıklarını ifade eden Öngel, yapılanlara anlam veremediklerini bildirdi.
Roma-Germen İmparatoru Frederik Barbarossa, III. Haçlı Seferi'nde, Selçuklu Sultanı Kılınç Arslan ile serbest geçiş anlaşması yapmış, ordusuyla Filistin'e giderken 10 Haziran 1190'da Göksu Irmağı'nda boğulmuştu. Almanya Büyükelçiliği, Barbarossa anısına 1971 yılında anıt yaptırmıştı.
Mersin Kent Haber, 19.02.2008
|
TÜRKİYE'NİN BATIDAKİ SON CAMİSİ OLAN TİMURTAŞ CAMİİ ONARILIYOR
Edirne'nin Karaağaç Mahallesi'nde bulunan Türkiye'nin batıdaki son camisi yok olmaktan kurtarılıyor. Karaağaç Mahallesi'nin güneybatısında bulunan Demirtaş Köyü'nün tarlalaları içerisinde kalan camiinin minaresi, üst örtüsü, kapı ve pencerelerinin büyük bir kısmı yıkılmış durumda.
Yunanistan sınırına çok yakın bir mesafede bulunan tarihi eser niteliğindeki Timurtaş Camisi restorasyon çalışmaları başladı. Bir dönemin önemli ibadethanesi olan tarihi eserin kurtarılması için Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü harekete geçti. Plan ve projelerin hazırlanmasından sonra Nisan 2007 tarihinde yapılan ihale sonucunda camide onarım çalışmaları başladı. Aralıksız bir şekilde devam eden çalışmaların Nisan 2008 tarihinde tamamlanması bekleniyor.
Timurtaş Camii, Subaşı (Muinüddin) Timurtaş Paşa'nın yaşadığı dönem dikkate alındığında 15. yüzyılın ilk çeyreğinde inşa edildiği tahmin ediliyor. Cami, kare planlı, üzerine Türk üçgenleriyle geçilen ve onikigen kasnağa oturan tek kubbeyle örtülü harim bulunmaktadır. Anıtsal bir eser durumundaki caminin inşaat malzemesi olarak kaba yonu ve moloz taş ile tuğla kullanılmıştır. Beden duvarlarında, bir sıra taş ve iki sıra tuğlanın alternatif olarak örtülmesiyle almaşık duvar tekniği uygulanmıştır. Kubbede, kemerlerde, mihrapta ve kubbeye geçişlerde ise tamamıyla tuğla malzeme kullanılmıştır. Caminin doğu cephesinde, altlı ve üstlü olmak üzere ikişerden dört ve kubbe kasnağının bu cepheye rastlayan yüzünde bir olmak üzere toplam beş pencere açıklığı vardır.
turkiyeturizm.com, 18.02.2008
|
|
|
YALVAÇ HANCI EMİNOĞLU SÜLEYMAN KONAĞI KAFE VE RESTORAN OLARAK AÇILACAK
Isparta'nın Yalvaç İlçesi'ndeki önemli tarihi evlerden Hancı Emin Oğlu Süleyman Konağı'nın restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından iki ay içerisinde hizmete gireceği bildirildi.
Yalvaç Kaymakamı Nevzat Taşdan, konağın geçtiğimiz yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca yaklaşık 300 bin YTL'ye restore edildiğini, kafe ve restoran olarak hizmete açılacağını söyledi. Taşdan, "Bu yıl da Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca Kültür Evi'nin içinin restorasyonu için ihaleye çıkıldı. Ancak müteahhidin yerine getirdiği işlerin Bakanlık Elemanları ve İlçe Kaymakamlığı'nca beğenilmemesi üzerine konu yargıya intikal etti. İşin teslim alınması gecikmişti. Pürüzlerin giderilerek konağın Nisan ayında hizmete açılmayı planlıyoruz" dedi.
Taşdan, binanın hizmete girmesiyle yerel yemeklerin de tadılabileceği tarihi bir mekanın halkın hizmetinde olacağını kaydetti. Taştan şunları söyledi: "Konağın hizmete girmesiyle turizm alanda bir boşluğun doldurulacağını tahmin ediyoruz. Burayı ziyaret eden turistler, alt katta yöresel yemeklerden tatma imkanı bulacaklar. Üst katlarda yaptırılan sedirlerde Türk kahvelerini yudumlayacak bir yandan da tarihi bir evin havasını soluklayacak. Üst odalarda canlı olarak yapılacak el sanatlarını yapım esnasında izleyebilecekler".
haberler.com, 18.02.2008
|
İRAN, SORVAN'DA AKHAMENIT-PERSEPOLITAN MİMARİ BİR TARZ KEŞFEDİLDİ
Güney İranın Fars Bölgesinde bulunan Nurabad yakınlarındaki Sorvanda sürdürülen kazıların ikinci sezonda sütunlu bir eyvan, antre ve merdivenler keşfedildi.
Yapı, İranda şimdiye dek bilinen en büyük on antik yapıdan biri.
Kazı başkanı Ali Reza Asgarinin açıklamasına göre Akhamenit yapıda yaklaşık bir metre kalınlığında çok büyük sütunlar var. Mimari tarzları Persepoliste bulunanlara çok benziyor ve sütunların ölçüleri Persepolisin Yüz Sütunlu Yapısı ile aynı.
Açıklamaya göre sütun kaidelerinde lotus çiçeği işlemelerine ait izler mevcut.
Bölgedeki kazılar İran Arkeolojik Araştırmalar Merkezi ile Sydney Üniversitesi tarafından yürütülüyor.
2003 de başlayan ilk dönem araştırma ve kazılarda Rostam I ve II Düzlüklerinde 51, Nurabadda 25 ve Espid Tappehde 16 antik yerleşim bulundu.
Yapılan Karbon 14 testleri sonucunda yerleşimlerin tarihlerinin MÖ 6. bin ile MS 50 arasında değiştiği anlaşıldı.
Asgarinin açıklamasına göre kazıların ikinci dönemi 2007 yılında başladı.
Bu yeni kazı döneminin amacı Koli Kalesi, Sorvan ve Jinjanı içine alan Akhamenit tarihsel bölgesinde yoğunlaşmak.
The Circle of Ancient Iranian Studies, 08.02.2008
|
|
|
TARİHİ BİNADA YANGIN: 1 ÖLÜ
İstanbul Eminönü Gedikpaşa Caddesi Çadırcılar Çeşmesi Sokak'ta 4 katlı tarihi binanın üst katında, dün 04.00'da yangın çıktı.
Binadan yaralı çıkartılan Bülent Ok hastaneye kaldırıldı.
Fatih ve Beyoğlu itfaiye ekipleri evde soyadı henüz belirlenemeyen Mehmet adlı kişinin yanmış cesediyle karşılaştı.
Sabah, Haber: Fatih Ulaş, 18.02.2008
|
EFLATUNPINAR HİTİT ANITI SANAL ALEMDE İZLENECEK
Konya'nın Beyşehir İlçesi'ne bağlı Sadıkhacı Beldesi Belediye Başkanı Şakir Özel, bugüne kadar çok az kişinin bildiği Eflatunpınar Hitit Kutsal Anıtı ve Havuzu'nu ışıklandırıp, kamerayla internet üzerinden dünyaya canlı olarak izlettirmek istediklerini söyledi. Özel, yaptığı açıklamada, geçmişi MÖ 1300'lü yıllaradayanan ve dünyada bir benzeri dahi olmayan tarihi Eflatunpınar Hitit Kutsal Anıtı ve Havuzu'nun yeterince tanıtılmadığını söyledi. Anıt ve havuzun önemli turizm mekanlarından biri olmaya aday olduğunu belirten Özel, "Tarihi havuzun içinden kaynayan pınar, kenarında yeralan eşsiz güzellikteki kutsal taş anıt ve boğa figürleri insanı adeta Hititler dönemine götürüyor" dedi.
Turizm açısından çok büyük bir potansiyele sahip olduğuna inandıkları Eflatunpınar Hitit Kutsal Anıtı ve Havuzu'nu tüm dünyanın tanımasıamacıyla yeni bir proje düşündüklerini bildiren Özel, şunları kaydetti:"Burayı gece de güzel bir görünüm sağlayacak şekilde ışıklandırmayı, kamera kurup 24 saat internet ortamında canlı olarak izlettirmeyi planlıyoruz. Açık hava müzesi niteliğindeki bu mekanın değerini maalesef henüz bilmiyoruz. Öte yandan, Konya Turizm Platformu da bugünlerde Konya'nın 7 Harikası'nı belirlemek için kampanya başlattı. İnternet üzerinden başlatılan oylamada Konya'nın 7 harikası adaylarından biri Eflatunpınar Hitit Kutsal Anıtı ve Havuzu... Bu nedenle tüm hemşehrilerimizden ve bu önemli esere ilgi duyanlardan oy desteği desteği bekliyoruz."
Eflatunpınar Hitit Kutsal Anıtı ve Havuzu'nu ilk kez W.J. Hamilton 1849 yılında gördü. Ardından F. Sarre, J. Garstang ve Prof.Dr. Muhibbe Darga tarafından yayınlandı. Beyşehir Gölü'nün doğu kıyısında bulunan bu anıt bir su kaynağı kenarında dikdörtgen taşlar üzerine kabartmalar halinde, Hitit sanatında kaya yüzeylerine işlenen ilk örneklerden birini oluşturuyor. Konya Müze Müdürlüğü 1996 yılında bu anıt çevresinde kazı çalışmaları yaptı. Bu çalışmalar sonunda anıtın 3.34x3 metre ölçüsünde dikdörtgen planlı bir havuzun bir bölümünü oluşturduğunu ortaya koydu. Müzenin 1998 yılında yapmış olduğu çalışmalarda da anıtın alt kısmında 5 adet daha kabartması olduğu tespit edildi. Anıt çevresinde yer alan 3 bin yıllık 25 ton ağırlığındaki boğa protomuise 2002 yılında yapılan çalışmalarla ayağa kaldırıldı. Dünyada bir benzeri olmadığı belirtilen, doğal sit alanı olarak koruma altında alınan tarihi anıt ve çevresinde yıllar önce başlayan arkeolojik çalışmalar ise ödenek yetersizliği nedeniyle devam ettirilemiyor.
Yeni Şafak, 18.02.2008
|
|
|
GELİBOLU'DA TARİHİ TÜM SİPERLER ORTAYA ÇIKARILACAK
Çanakkale Savaşlarının yaşandığı Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkında, bu yıl yeni çalışmalarla tarihi miras gün yüzüne çıkarılacak.
Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Müdürü İsmail İşeri, Seddülbahir Tekke Koyu Savaş Alanı Düzenlemesi Projesi kapsamında, denizdeki Çanakkale Savaşlarından kalan gemi batıklarının düzenlenip, Tekke Koyunun çıkarma alanı haline getirilmesinin planlandığını söyleyerek, "Yine gerçek siperlerin yerleri özel bir işaretleme yöntemiyle belirlenip, Gelibolu Yarımadası savaş alanlarında savaş dönemine ait tüm gerçek siperler gün ışığına çıkarılacak" dedi.
Hürriyet, 18.02.2008
|
RESTORASYONA AB DESTEĞİ
Kırsal mimari restorasyonuna Avrupa Birliği'nden destek...
"Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki Kırsal Mimariye Restorasyon Elemanı Yetiştirme Projesi"ne Avrupa Birliği Hibe Fonları'ndan 60 bin Avro Destek sağlandı.
Bölgedeki tarihi eserlerin korunması ve yaşatılmasına yönelik çalışmalar son yıllarda hız kazandı.
Bu çalışmaları yürütecek teknik elemanların yetiştirilmesi amacıyla bir proje hazırlandı.
Karadeniz Teknik Üniversitesi ile Rize Köylere Hizmet Götürme Birliği'nce yürütülen projeye Avrupa Birliği'den 60 bin Avro destek sağlandı.
Bölgedeki tarihi evlerin restorasyonuna, yaklaşık 2 ay sürecek teknik eleman yetiştirme kursundan sonra başlanacak.
Trt/Haber, 18.02.2008
|
|
TARİHİ KÖPRÜ TURİZMİN HİZMETİNDE
Alman
mühendislerce Berlin-Bağdat demir yolunun ulaşımı
için Adana'nın Pozantı İlçesi'nde 1900'lerin başında
inşa edilen Hacıları Demir Yolu Köprüsü'ne turistik
geziler düzenlenmeye başladı. Osmanlı'nın asker,
eşya ve yolcu taşıması, Almanların da ihtiyaç
duyduğu petrol kaynaklarına ulaşması için
planlandığı proje, 15 yılda tamamlanandı. 100 yılın
sıcağına, soğuğuna ve depremine dayanan, "Varda"
veya "Alman Köprüsü" olarak da bilinen Hacıkırı
Demir Yolu Köprüsü 200 metre uzunluğunda ve 100
metre yüksekliğinde. Trenlerin, "aşılmaz" denildiği
Toros Dağları'nın arasından geçip gitmesini
sağlıyor ve "bir mühendislik harikası" olarak
nitelendiriliyor. Turizm şirketleri bu görkemli
yapının bulunduğu bölgeye turlar düzenlenmeye
başladı.
Birgün, 18.02.2008
|
RESİM HEYKEL'E GÜN IŞIĞI
AYDINLATMASI
İzmir Resim ve Heykel Müzesi, yeni
yapılan ışıklandırma sistemiyle Türkiye'nin sayılı
aydınlatmalarından birine sahip oldu. Müze Müdürü
Faden Suzan Kudsioğlu, sistem sayesinde eserlerin
daha fazla ilgi çektiğini söyledi. Türkiye'nin ilk
gün ışığına uygun aydınlatma projesini
gerçekleştirdiklerini dile getiren Kudsioğlu,
''Çalışmayı, mimar Nejat Saygıner projelendirdi''
dedi.
Eserlerin daha aydınlık ve ferah ortamda
sergilendiğini kaydeden Kudsioğlu, ziyaretçilerden,
oldukça olumlu eleştiriler aldıklarını söyledi. Bu
sezon 33 sergiyi sanatseverlerin beğenisine
sunacaklarını belirten Kudsioğlu, ''Ziyaretçi
sayımız her geçen gün artıyor. Geçen yıl 30 bin kişi
gelmişti. Bu sene yeni düzenlemelerle 60 bine kadar
çıkacağını tahmin ediyorum'' diye konuştu.
Sanata ilgi duyanlara yönelik eğitim faaliyetleri
olduğunu da hatırlatan Kudsioğlu, şöyle devam etti:
''Resim, heykel, seramik, ebru, minyatür ve tezhip
kurslarımız var. Bugün itibariyle 300 öğrenci devam
ediyor. Bunlar arasında 6 yaşında olan da var 80
yaşında olan da. Eğitimleri; Dokuz Eylül, Mimar
Sinan ve Gazi üniversitelerinden, alanlarında uzman
12 akademisyen veriyor.''
Bu yıl, Kültürpark'taki eserleri Konak'taki müzeye
taşıyacaklarını da anlatan Kudsioğlu, sözlerini
şöyle tamamladı: ''Fuar binamız, çocuklarımızın
sanat eğitimi merkezi olacak. Her biri usta isimlere
ait resim, heykel, seramik ve baskı resimden oluşan
490 parçalık nadide koleksiyon, artık Konak'ta
sergilenecek. Türkiye'nin ilk sanat kitaplığı da
burada bulunuyor.''
Milliyet Ege, Haber: Kutay Gürocak, 17.02.2008
|
SOSYETİK KOLEKSİYONERLERİN TARİHİ ESERLERİ KAYIP
Kültür ve Turizm Bakanlığı, aralarında sosyeteden de
isimlerin bulunduğu koleksiyonerleri denetledi.
Aralarında işadamı Yasin Ekinci'nin eşi ve
sosyete dünyasının tanınan isimlerinden Ziba Heves
Ekinci, Akmerkez'in ve Akkök Holding'in ortağı Ali
Dinçkök'ün eski eşi Sernur Çiftçi Dinçkök, işadamı
Halis Komili'nin eşi Alev Komili, Türk halk müziği
söz yazarı Adli Ayter'in de bulunduğu 14 ismin
koleksiyonlarında bulunan çok sayıda tarihi eserin
son 3 yılda kayıplara karıştığı anlaşıldı. En çok
kayıp ise 2007 yılında yaşandı. Geçen yıl ise dokuz
koleksiyonerin toplam 46 parça eseri kayboldu.
2006'da 3 koleksiyoncunun yaklaşık 130 eserinin,
2005'te de Alev Komili'nin koleksiyonundan 4 eserin
kayıp olduğu tespit edildi. Kayıplarla ilgili
suçlama yapılmazken ünlü isimlere koleksiyonerlik
belgelerinin iptal edilebileceği uyarısı yapıldı.
Kayıp eserleri İnterpol arıyor.
Geçtiğimiz yıl bakanlığa bağlı yüzlerce müzenin
envanter sayımı yapılmış ve aralarında Uşak
Müzesi'nde bulunan Karun Hazineleri'nin önemli
parçalarının da bulunduğu birçok eserin kayıp olduğu
anlaşılmıştı. Bakanlık, uzun yıllar yapmadığı
koleksiyoner denetimini de müzelerle birlikte 2007
yılında gerçekleştirdi. Denetimlerde, bakanlık
müzelerine kayıtlı olarak tarihi eser
koleksiyonerliği yapan birçok ismin önemli
eserlerinin kayıp olduğu anlaşıldı. Yetkililer,
koleksiyonerlerin eserlerini kaybettiklerinde bağlı
oldukları müzeleri haberdar etmeleri gerektiğini
belirtti. Ancak yeni ortaya çıkan kayıplarla ilgili
müzelerin haberdar edilmediği belirtildi. Kayıpları
olan koleksiyonerler suçlanmadı; ancak belgelerinin
iptal edilebileceği hatırlatıldı. Kayıp eserler,
müzelerden çalınan tarihi eserler gibi hem
yurtiçinde hem de İnterpol aracılığı ile yurtdışında
aranmaya başlandı.
Tarihi esere meraklı kişiler, bu eserlerin
koleksiyonunu yapabiliyor. Ancak evinde tarihi eser
bulundurabilmek için Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan
'koleksiyonerlik' belgesi almak gerekiyor. Bu
belgeye sahip koleksiyonerler de sahip oldukları
eserleri, koleksiyon defterine düzenli olarak
işlemek zorunda. Deftere işlenmeyen eser bulundurma
durumunda, yurtiçinde belgesi olmayan kişilere
yapılan satışlarda ya da yurtdışından herhangi bir
kişiye yapılan satışlarda tarihi eser kaçakçılığı
yapılmış olunuyor. Bakanlık belgeli
koleksiyonerlerin, aldıkları ve sattıkları her eseri
koleksiyon defterine kayıt ettirmeleri gerekiyor.
Ayrıca kaybolan eserlerin de bakanlığa rapor
edilmesi bir zorunluluk. Bakanlık kayıp eserler için
yurtiçinde ve dışında arama emri çıkartıyor. Böylece
kültürel zenginliklerin korunması amaçlanıyor.
-
Heves Ekinci:
Hellenistik döneme ait 'Medusa' heykel başı
-
Sernur Çiftçi Dinçkök: Bir adet antika
koku şişesi, 8 adet amfora (antik dönemde
zeytinyağı, şarap, tahıl, buğday ve benzeri
maddelerin taşınmasında kullanılan testi şeklinde
eşya)
-
Adli Ayter: Antika takı eşyalarından
oluşan 150 parçaya yakın bütün eserleri
-
Alev Komili: Kılıç, kandil ve 2 adet
şişe
-
Mehmet Baytimur: Delikli ayna
-
Nuri Kanbur: Roma döneminden kalma 2
sikke ve kandilden oluşan iki eser
-
Mahmut Tolon: Mermer kandil, levha,
mezar taşı gibi eserlerden oluşan 7 parça
-
Gürbüz Bursalı: Kap ve amfora
-
Erol Yıldırım: 1 adet sikke
-
Hakan Tazecan: Maşrapa, kandil, tabak,
ayna gibi parçalardan oluşan 8 adet eser
-
Nevzat Ak: 1 adet çanak
-
Dr. Kazım Ertürk: Nişane gibi
parçalardan oluşan 3 eser
-
Recep Tuncer (belgesi iptal edildi): 5
adet sikke
Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 17.02.2008
|
|
BRONZ ÇAĞIN SOYLU TANRIÇASI
İtalyan arkeologların Suriyenin kuzeyinde bulunan Bronz Çağ yerleşimi Eblanın 17.000 tabletlik arşivinin bulunmasının üzerinden 30 yıl geçti.
Ama şehir hala çalışanlara sürprizler sunmaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıl arkeolog Paolo Matthiae'nin ekibi, şehrin kraliçelerine ait bir ölü kültünün ilk somut belgeleri olan mükemmel durumda iki figürin ve MÖ 2300 yılında,
Asur Kralı Sargonun baskısı altında şehrin çöküşünün politik arka planını açıklayan alışılmadık bir tablet buldu.
Kazının başlarında arkeologlar, Sargon tarafından yağmalanmış olacağını düşünerek Büyük Sarayın odalarını göz ardı etmişler. Matthiae Yanılmışız diyor. Bu odalardan birinde bulunan iki tanrıça heykeli yere düşüp kırılmış ve bu sayede yağmadan kurtulmuş.
Her iki figürin de, Yakın Doğu Bronz Çağ Sanatında az bulunur şekilde, kadınları oldukça girift bir şekilde tanımlıyor. Elleri dua eder şekilde açılmış olan ilk figürin steatite ve ağaçtan yapılmış.
Diğer tanrıçanın üzerinde altından bir elbise ve elinde bir kadeh var. Her iki heykelciğin de, yeni kraliçeler tarafından ölmüş eski kraliçelere tapınmada kullanıldığı düşünülüyor.
Archaeology Magazine, Haber: Marco Merola, Cilt 61/1, Ocak/Şubat 2008
|
UNESCO KRİZİ NEYE İŞARET EDİYOR?
Son günlerde üzerine bir otel inşaatı nedeniyle
gündeme gelen Büyük Saray'ın tarihi, İstanbul'un I.
Konstantin (324-337) tarafından Roma
İmparatorluğu'nun başkenti yapılmasına kadar
uzanıyor. Dünyanın eşsiz arkeolojik sitlerinden biri
olarak UNESCO listesinde yer alan ve binlerce yıl
imparatorlukların yönetim merkezi olan bu bölge
Sultanahmet Meydanı'ndan Marmara Denizi'ne uzanan
100.000 m2 büyüklüğündeki bir alanı kapsıyor.
Cumhuriyet döneminde bir süre (1934'e kadar) yeni
yapılaşmaya kapalı olan bu arkeolojik alanda farklı
dönemlerde yapılmış saray kalıntıları bulunuyor.
Ayasofya'nın hemen bitişiğinde ve Büyük Saray'ın
önemli bir bölüm kalıntılarının üzerinde yapılan çok
katlı otel inşaatı, UNESCO'nun da dikkat çektiği
konulardan biri. Bina yapma izni nasıl olduysa,
arkeolojik kazıya karşılık yatırımcıya bir ödül
olarak verilmiş.
2006 yılında alınan karar uyarınca UNESCO, bu eşsiz
bölge için bir yönetim planının ve organının
oluşturulmasını istiyor. Örneğin turizmle kültür
mirasının korunması arasında nasıl bir ilişki
kurulabilir? Kültürel mirasın korunması ile
bölgedeki insanların ihtiyaçları nasıl
bağdaştırılabilir? Bugün hala bu soruların cevabı
yok. Her yetkili kurum konuya kendi penceresinden
bakıyor ve bu eşsiz bölge derme çatma imar planları
ile yönetilmeye çalışılıyor. Bu olayın ortaya
koyduğu asıl sorun bu. UNESCO'nun görev verdiği ve
dünyanın en saygın akademisyenlerini biraraya
getiren Dünya Kültür Mirası Komitesi kültür mirasına
sahip çıkmanın bir gelişme sorunsalı içerdiğinin çok
iyi farkında.
Bu nedenle listedeki diğer kültürel miras
alanlarında olduğu gibi kurallı bir gelişme
olmasını, başka deneyimlerle köprü kurulmasını ve
yapılması gerekenlerin bilgi ışığında yönetilmesini
istiyor. UNESCO, "İstanbul'un Dünya Kültür Mirası
Listesi'nde yer alan bölgelerini
değersizleştirirseniz, sizi listeden çıkarmak
zorunda kalırım" diyor. Bu yaklaşım "halka çivi
çaktırmayan ama gücü olana istediğini yapmasını
sağlayan" bugünkü koruma modeli ile çelişiyor.
Dolayısıyla UNESCO'nun konvansiyonları ve dünyanın
her yerinde gelişmeye kılavuzluk eden rehberleri
bazı yöneticilerin zannettiği (ve zaman zaman
şikayet ettiği) gibi yasaklar getirmiyor. Tam
tersine, Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan
bölgede demokratik ve kurallı bir gelişme
sağlanmasını, bunun için katılımcı ve açık
yöntemlerin uygulanmasını, deneyimlerin diğer
kültürel miras alanları ile paylaşılmasını
amaçlıyor. Başka bir deyişle UNESCO kriterlerinin
uygulanması, İstanbul'un sahip olduğu eşsiz
değerlerin korunması, demokratik bir yönetim
biçiminin paylaşılması ve kentin zenginleşmesi ile
eşanlamlı. Türkiye zaten 1982 yılında imzalamış
olduğu konvansiyonla bu normları kabul etmiş
durumda. Kısacası bugün UNESCO ile yaşanan sorun,
artık işe yaramadığı her açıdan belli olan eski
modelin değiştirilmesini ve kentin yeni deneyimlere
açılmasını gerektiriyor.
İstanbul Efes, Bergama gibi terk edilmiş bir
arkeolojik yerleşim alanı değil. Roma gibi binlerce
yıldır üzerinde yaşamın ve yerleşimin sürdüğü bir
kent. UNESCO Konvansiyonu ve sürekli güncellenerek
uygulamalara rehberlik eden kılavuzları kültürel
mirasın korunması konusunun aynı zamanda bir kentsel
gelişme sorunsalı içinde yer almasını amaçlıyor.
Bunlardan en önemlisi de 1990'lı yıllardan sonra
kültürel miras alanlarında yönetim planlarının
hazırlanması ve alan yönetimlerinin oluşturulması.
Yönetim planlarının aktörlerinin tümüne açık olması,
süreklilik taşıyan bir deneyim köprüsünün kurulması,
misyon odaklı yönetim organının oluşturulması
gerekiyor.
Buna karşılık, imtiyazlı ilişkileri, kamusal gücün
keyfi kullanımını engelleyen bu yapılanmaya, bugünkü
sorunlardan beslenenler karşı çıkıyor. Bu kesimler,
plan ve projelerin daha önce de olduğu gibi
kendilerine ayrıcalık ve patronaj imkanları
yaratmasını istiyor. Bu nedenle yönetim planının ne
anlama geldiğini, nasıl hazırlanması gerektiğini,
İstanbul için nasıl bir fırsat yarattığını ve nasıl
bir örgütlenme ile uygulandığını halktan
gizliyorlar. UNESCO'yu kurucusu olduğumuz bir örgüt
olarak değil, birtakım kuralları kendileri gibi
dayatmaya çalışan yabancı bir çıkar grubu gibi
göstermeye çalışıyorlar. Bu çabalar sonucunda asıl
meselenin üstü örtülüyor ve yönetim planının
hazırlanmamış olmasının faturası halka çıkıyor.
UNESCO karşı çıkmasına rağmen kentsel dönüşüm
projeleri ile yoksul insanlar evlerinden ediliyor.
Kaynaklar eşe dosta dağıtılıyor ve çarçur ediliyor.
UNESCO ile yaşanan sorunların asıl nedeni bu. Bugün
İstanbullular zararları telafi edecek, hakları
güvenceye alacak, kurallı uygulamaları teşvik edecek
modern bir yönetişim modeliyle karşı karşıya
değiller. Şu anda yönetim planı ve bir yönetim
organı olmayan Tarihi Yarımada'da bir kumar
oynanıyor. Mülk sahipleri, yatırımcılar ortada
yönlendirici bir plan olmadığı için, imar
faaliyetlerini yalnızca kendi çıkarlarını
ilgilendiren bir konu olarak, kurullarla ve
belediyelerle halletmeye çalışıyorlar. Eğer mülkleri
içinde bir tarihi kalıntı varsa, bunu doğal olarak
kendileri için bir tehdit olarak görüyorlar. Diğer
tarafta kapalı ilişkiler içinde yürütülen kamu
projeleri, İstanbul'un eşsiz kültür mirasının yok
olmasının ve kentin fakirleşmesinin ana nedenini
oluşturuyor.
Tescilli binaların kentsel dönüşüm projeleri ile
yıkılması, Süleymaniye, Sulukule gibi semtlerde
gerçekleştirilmeye çalışılan Osmanlı konakları,
Eminönü'ndeki hanların turistikleştirilmesinin
amaçlanması sorunun boyutlarını ortaya koyan önemli
göstergeler. Tarihi Yarımada'ya toplu konut
şirketlerinin mantığı ve iş yapma yöntemleri ile
müdahale ediliyor. Kimi yerlerde, örneğin
Sulukule'de yeni yapılacak konutların altında
bütünüyle otoparklar öngörülüyor. Oysa bu semtin
Bizans ve Osmanlı dönemlerinde çok önemli bir
yerleşim alanı olduğu biliniyor. Evlerin altında
kalıntılar var. Yeterli araştırma yapılmadığı çok
açık. Proje sorumlularına sorunca, "şimdi acelesi
yok, inşaat sırasında bir bakarız" diyorlar. Kazılar
sırasında kalıntılar çıkarsa ne olacak? Ya
yatırımcıların hülyaları sona erecek ya da tersi
olacak. Daha önce de yapıldığı gibi inşaat
alanlarının etrafı perdelerle çevrelenip kalıntılar
yok edilecek.
Ancak sorun yalnızca yanlış ve yetersiz projeler
değil. Bu projelere inşaat izni veren bazı
yetkililer, kurul başkanları hem karar veriyorlar
hem de yatırımcı şirketleri temsil ediyorlar. Bazı
kurul üyeleri inşaat izni verdikleri şirketlerin
yönetim kurullarında yer alıyorlar. Karar veren,
projeleri onaylayan organlarda bölgede yatırım
yapanlar var. Küçük bir azınlık ideolojik bir
dokunulmazlık altında İstanbul'un eşsiz
varlıklarını, zenginliklerini, geleceğini tüketiyor.
Sonuç olarak UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde
yer aldığı 1985 yılından beri, yaklaşık 20 yıldır,
İstanbul'un bir yönetim yapılanması problemi ile
yüzleşmek zorunda kaldığı varsayılabilir: Bir
tarafta kentte yaşanan bütün sorunlara, çelişkilere
rağmen ve her koşulda eski tepeden inmeci, kapalı
modeli sürdürmek isteyenler; öbür tarafta çok
aktörlü, gelişmeci, kurallı ve sürdürülebilir bir
modeli geliştirmek için gönüllü olarak çaba
gösterenler... Kentin artık yalnızca uluslararası
yükümlülükler açısından değil, yaşanan sorunların
çözümü için de demokratik deneyimlere açılması
kaçınılmaz. Bu nedenle katılımcı ve kurallı bir
gelişmenin herkesin yararına olduğunun siyasetçilere
ve kamuoyuna iyi anlatılması gerekiyor.
Radikal 2, Yazı: Korhan Gümüş, 17.02.2008
|
NÜ TABLOLAR BU KEZ SANSÜRSÜZ
Gaziantep´te açtığı sergideki nü tabloları tülbentle sansürlenen ressam Ayşegül Yarar, eserlerini bu kez sansürsüz sergiledi. Kendisinin de Gaziantepli olduğunu belirten Yarar, eserlerinin Gaziantep'in değerleriyle bağdaşmadığı gerekçesine katılmadığını ifade ederek, "Kaldıramayacaklarını düşünseydim açmazdım" dedi.
Nü eserleri Gaziantep'te tülbentle sansürlenen Yarar, önceki akşam Ankara'daki Fırça Sanat Evi'nde, "Mutluluk Özgürce Değişebilmektir" başlığıyla bir kişisel sergi açtı. Çoğunluğu nü eserlerden oluşan yaklaşık 40 tabloya yer verilen sergide Gaziantep'te sansürlenen nü eserlerden ikisi yer aldı.
Milliyet'in sorularını yanıtlayan Yarar, Gaziantep'teki sergideki sansür kararına katılmadığını, eserlerin hiç sergilenmemesi riskine karşı tülbentle sansür talebine uymak zorunda kaldığını söyledi. Yarar, "Hiçbir sanatçı kendi eserlerine sansür koymaz. Hiç sergilememek yerine böyle bir protesto yaptım" diye konuştu. Gaziantep'teki serginin açıldığı Sanko Sanat Galerisi ile arasında sözleşme olmadığını kaydeden Yarar, bu yüzden hukuki haklarını kullanamadığını vurguladı.
Yarar, Ankara'daki sergi için herhangi bir tepki görmediğini belirtti.
Yarar, UNESCO bünyesindeki Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği'nin, sansürü kınama önerisinde bulunduğunu ancak bu konudaki kesin kararını vermediğini söyledi. Yarar, ANKA'ya yaptığı açıklamada da "Gaziantep'te bakış açısı değişene kadar bir daha sergi açmayı düşünmüyorum" dedi.
Milliyet, Haber: Mithat Yurdakul, 17.02.2008
|
|
BU APARTMANDA TARİH OTURUYOR
Tünel Meydanı'ndan aşağıya inerken U biçimindeki
mimarisi, sarı boyalı heybetli cephesiyle çevre
binalar arasında hemen göze çarpıyor Doğan
Apartmanı. İstiklal Caddesi'ne paralel olarak uzanan
Serdar-ı Ekrem Sokağı no 56'da bulunan bu apartman
sinemaseverlerin hiç yabancısı değil. "Eşkıya"
filminin son sahnesi, "Muhsin Bey" filmi ve MFÖ'nün
"Deli Deli Kulakları Küpeli" şarkısının klibi burada
çekildi. Hümeyra'nın oynadığı Taç Perde
reklamlarında da son hali gösterildi.
Tarihi 19'uncu yüzyıla uzanan, ünlü sakinleriyle
zaman zaman medyaya konu olan Doğan Apartmanı
bugünlerde Tarkan, Şener Şen ve Okan Bayülgen'in de
buradan daire aldığı haberleriyle tekrar gündeme
geldi. Oysa sadece Okan Bayülgen üç daire satın
aldı.
Doğan Apartmanı'nın geçmişini keşfetmek dünya
tarihiyle yüzleşmek gibi bir şey. "Prusya
Elçiliği'nden Doğan Apartmanı'na" adlı kitap ve İz
TV'de halen yayımlanan "Doğan Apartmanı" belgeseli
bize burası hakkında önemli bilgiler veriyor.
Prusyalı ünlü devlet adamı Bismarck, 1860'larda
İstanbul'da bulunan temsilcisine, burada bir elçilik
binası inşa ettirmek üzere arsa satın aldırtır. Bu
arsa bugün, üzerinde Doğan Apartmanı'nın bulunduğu
yaklaşık 1700 metrekarelik arazidir. 1868'de
arsadaki iki katlı ve bahçeli Türk konağı resmen
Prusya Elçiliği olur. Ancak elçilik daha sonra
buradan taşınır.
Bugün Doğan Apartmanı ismin taşıyan binayı ise
1890'larda Belçikalı Helbig ailesi inşa ettirir.
1919'a kadar bu aileye ait olması nedeniyle bina o
yıllarda Helbig Apartmanı olarak kayıtlara geçer.
Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı'ndan yenik
çıkıp İstanbul 1918'de işgal edilince birçok Alman
uyruklu vatandaş kenti terk etmek zorunda kalır. Mal
sahibi ölünce bina 1919'da açık artırmayla Osmanlı
uyruklu Mair de Botton'a satılır. Adı Botton Han
olarak değiştirilir.
Çok sayıda kiralık küçük dükkan ve işletmenin
bulunduğu bina 1929'da borçlanma nedeniyle ipotek
edilir ve bu kez Berlin merkezli Victoria sigorta
şirketine satılır. Adı da Victoria Han olur.
Halen Doğan Apartmanı'nda yaşayan 1920 doğumlu
yazar Rasih Nuri İleri, 1970'lerde taşındığı binanın
tarihçesini şöyle anlatıyor: "Buranın yapılış amacı
yabancı şirketlerin orta seviyeli memurlarına kiraya
vermekti. O yüzden malzemeler bir hayli kötü.
Doğramalar çam ağacından. I. Dünya Savaşı'ndan sonra
yabancı şirketler ülkeyi terk edince Türk
şirketlerinin orta seviyeli memurları geldi.
Cumhuriyet döneminde azınlıklar tasfiye edilince
apartmanın seviyesi düştü. Parası olan taşralılar
geldi. Yahudi, Ermeni ve Rumlar gitti. Kalan
yaşlılar da yavaş yavaş öldü."
1942 yılına gelindiğinde ise bina Yapı Kredi
Bankası'nın kurucusu Kazım Taşkent'in sahibi olduğu
Doğan Sigorta'ya satılır. Taşkent binaya, 1939'da
Alpler'de geçirdiği bir kazada ölen oğlu Doğan'ın
adını verir. 1950'lerden 1970'lere kadar geçen
sürede ise apartmandaki daireler tek tek satılarak
kişisel mülk olur.
1954'te apartmana taşınan Salim ve Nurhan Gökhan
çifti, evi Alman kiracılardan teslim almış. Salim
Gökhan'ın kendi ifadesiyle dairede "çok uzun boylu
olmayan bir tadilat" yapılmış. Duvarlar boyanmış,
tavandaki elektrik hatları gizlenmiş ama yatak
odasındakiler halen dışarıdaymış.
50 yıldır evli olan çiftten Nurhan Gökhan emekli bir
fizyoloji profesörü. 2000'li yılların başında
binadaki bir tadilat girişimini şöyle anlatıyor:
"Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a bir şekilde
telefonla ulaştım. Tadilat için yardım ve iznini
rica edecektim ancak kendisi Doğan Apartmanı'nı,
yerini tarif etmeme rağmen, bilmediğini söyledi. Ben
de 'Siz burada mimarsınız, belediye başkanısınız,
nasıl bilmezsiniz? Öyleyse benim sizinle konuşacak
hiçbir şeyim yok!' deyip telefonu kapattım.
Sonra onarımlara başladık ama bir sürü dert
çıkarılıyor, tarihi eser olduğu için. Tekrar
belediyeyi aradım, tesadüfen Tülin hanım çıktı.
Belediye başkan yardımcısı ve mimar. O çok yardımcı
oldu. Sonrasında Kadir bey Tülin hanımla buraya
geldi, bir sepet çiçek yaptırmış. Konuştuk. Böylece
tüm kapılar açıldı."
Yüksek mimar olan Afife Batur ise Doğan Apartmanı
için "Burası Beyoğlu'ndaki apartmanlaşma sürecinin
başlangıcını temsil eder. Bir tarihi olan ilk
binalardandır. Buranın tarihi eser statüsünde olması
lazım. Restorasyon için Beyoğlu'na ilişkin Tabiat ve
Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan izin
alınmalı. Oranın bir restorasyon projesi olması
gerek" diyor.
Doğan Apartmanı'ndaki dairelerin büyüklüğü 90 ile
300 metrekare arasında. Apartmanın müdürü Birol
Cengizoğlu toplam 51 dairenin olduğunu belirtiyor.
"2003 yılında yabancı bir daire sahibinin
vekaletiyle kat malikleri toplantısına katıldım"
diyor Cengizoğlu. "Sonra da apartman müdürü olarak
kaldım. Bu işi dışarıdan, bir meslek gibi yapıyorum.
Aidatların toplanıp ödemelerin yapılması, personelin
maaşları ve SSK primlerinin yatırılması gibi işlerle
ilgileniyorum."
Binada temizlik işinde görevli bir kişi var.
Çoğunlukla herkes kendi alışverişini kendi yapıyor.
Doğan Apartmanı'nda daire fiyatları 600 bin ile
1 milyon dolar arasında değişirken, kiralar da 3 bin
dolar civarında. Rasih Nuri İleri 30 sene önce 500
bin liraya aldığı eve bugün 1 milyon dolara alıcı
bulunduğunu ifade ederken, "Bugün iş çığrından
çıkmış durumda. Ben bu şartlarda kiracı bile
olamazdım" diyor.
Doğan Apartmanı'nda fotoğraf çekmek, içeri girip
dolaşmak artık kolay değil. Bina güvenlik
kameralarıyla kontrol altında tutuluyor.
Vardiyalı olarak çalışan toplam üç güvenlik
görevlisinden İzzet Cesim "Ziyaret saatleri 08.00
ile 17.00 arası. Kapı herkese açık değil. Öğrenci,
mimar, turist olması lazım. Onlar da ancak beş
dakika avluyu sessizce dolaşabiliyor" diyor.
Fotoğraflı bir haber yapmak için ise apartmanın her
bir blokundan sorumlu toplam dört yöneticinin
oluşturduğu yönetim kurulunun onayını almak
gerekiyor.
400 metrekarelik büyük bir avluya sahip olan Doğan
Apartmanı'nın bahçe düzenini Victoria Short yapıyor.
O, 2003 Kasım'ında İngiltere Başkonsolosluğu'na
düzenlenen
El Kaide saldırısında hayatını kaybeden İngiltere
Başkonsolosu Roger Short'un eşi. Dört yıldır Doğan
Apartmanı'nda oturan Short, bahçeye olan ilgisini
"hobiden de öte" diye nitelendiriyor. Bunun
eğitimini de almış. Yağan yağmura rağmen mütevazı ve
sıcak tavrıyla bahçede bize tırmığıyla poz veriyor.
Mimar Afife Batur "Artık apartmanlarda
santimetrekare hesabı yapılıyor. Eskiden estetik
bahçelerle nasıl daha fazla güzelleştirebiliriz
diye düşünülürdü" diyor.
Milliyet Pazar, Haber: Müge Çelebi - Şeyda İşler,
17.02.2008
|
|
PERU, PİURA'DA VİCUS KÜLTÜRÜNE AİT ALTI PİRAMİT
BULUNDU
Perunun Piura
Bölgesinde, inşaat işçileri tarafından tesadüfen
bulunan altı adet piramidin Vicus kültüründen seçkin
görevlilere veya din adamlarına ait olabileceği
bildirildi.
Piramitler, kendilerine
haber verildikten hemen sonra Peru Kültür
Enstitüsünde görevli arkeologlar tarafından
korumaya alındı ve incelenmeye başlandı.
Arkeolojik kompleks, ikisi
büyük, dördü daha küçük, toplam altı piramitten
oluşuyor. Büyük piramitlerin birisinde yapılan ön
araştırmada kemik parçaları ve bir kafatası dahil
birçok kalıntıya rastlandı. Bu piramitte, ana
toprağın yaklaşık 25 m altında Vicus kültüründe
önemli yeri olan birisinin gömüldüğü tahmin
edilmekte. Diğer büyük piramitin hemen yanında
törenlerin yapıldığının düşünüldüğü bir platform
bulundu.
Living in Peru, 07.02.2008
|
HASANKEYFLİLER İLTİCA EDECEK
Batman'ın Hasankeyf İlçesi'nde yapılacak Ilısu Barajı nedeniyle sular altında kalmasını protesto eden 100 Hasankeyfli, baraj için kredi veren İsviçre, Almanya ve Avusturya büyükelçiliklerine iltica başvurusunda bulunacak. 19 Şubat Salı günü Almanya, Avusturya ve İsviçre büyükelçiliklerini sırasıyla ziyaret edecek olan 100 kadar Hasankeyfli, Ilısu projesinin etkilediği bölgede toplanan çok sayıda imzalı mektubu büyükelçilere iletecekler. Başbakanlara hitaben yazılan mektupta, projenin gözden geçirilmesini isteyen Hasankeyfliler, kredinin geri çekilmesini talep ediyor. Hasankeyfliler göçe mecbur kalmaları halinde bu ülkelere iltica etmeyi planladıklarını ifade ediyor. Bu 3 ülkeye yazılan mektup, "Coğrafyamdan koparılmama sebep siz ve şirketiniz olacaktır" sözleriyle son buluyor.
Baraj için geçtiğimiz yıl İsviçre ile İngiltere kredi vereceklerini açıklamıştı. Ancak sivil toplum kuruluşlarının eylemleri sonucu bu karardan vazgeçildi. Ardından Almanya, Avusturya ve İsviçre'deki banka ile şirketlerin kredi vermesi için girişimde bulunuldu. Bu şirketlerin oluşturduğu konsorsiyum ile Türkiye'de Enerji Bakanlığı ve DSİ'nin oluşturduğu konsorsiyum 2007 Ağustosu'nda anlaştı ve barajın yapımı için 1.2 milyar Euro kredi verildi.
Sabah, Haber: Hüseyin Kaçar, 17.02.2008
|
|
MİLYONLARCA YIL KALAN SAKLI CENNET
Zeytintaşı Tepesinin güney yamacında yer alan
Zeytintaş Mağarası, adını, bulunduğu tepe ve
üzerindeki zeytin ağaçlarından almış. Denizden 220
metre yükseklitke mağara, 14 metre derinlikte ve
çift katlı olup, üst kat uzunluğu yan dehlizlerle
birlikte 130 metre. Alt kat 97 metre uzunluğunda.
Ziyarete açılan bölüm haricinde, diğer kısımlarında
çalışmaların devam ettiği mağaranın alt katındaki
güzellikler de biran önce gün yüzüne çıkmayı
bekliyor. İçinde oluşumu devam eden sarkıt, dikit ve
sütunlar, her türden damlataşlarla kaplı. Mağaranın
eni 3 metreyi, uzunluğu ise 0,70 metreyi buluyor.
Gezi güzergahının dar oluşu, milyonlarca yıl kılı 40
yarıp ortaya çıkan bir eseri andırıyor. Sarkıtlar
ise dokunacak kadar insana yakın mesafede bulunuyor.
Ziyaretçilerin yeni keşfettiği mağarada, eşi-benzeri
bulunmayan karakteristik özelliklere sahip
battaniye, yorgan, totemler ve Buda heykelini
andıran oluşumlar dikkat çekiyor. 1997 yılında
taşocağı açmak için açılan 10 metrelik yapay galeri
sonunda, tesadüf eseri bulunan mağara yakınında yer
alan otantik mekanda, sıcak-soğuk içecek ve yiyecek
hizmeti verilmeye başlanmış. Eşsiz bakir çevresiyle,
muhteşem bir güzelliğe sahip olan mağaraya ulaşmak
için geçilen yollar adeta el değmemiş doğa safarisi
görüntüsü sergiliyor. Mağaranın çevresi yürüyüş,
tırmanma ve safari turu ile doğal ve yabani hayvan
foto safarisine oldukça uygun alanlar gibi
görünüyor. Ayrıca tipik Akdeniz iklimine sahip özel
klimal yapı, kendini hissettiriyor. Dolayısıyla her
tür Akdeniz bitkisi burada yetişebiliyor. Antalyaya
54 kilometre, Serike 16 kilometre uzaklıkta bulunan
havası ve doğasıyla insana huzur veren Zeytintaş
Mağarası, yöresi akarsularla yarılarak askıda kalan
mağara plipser, reliyef sisteminin karakteristik bir
şeklini almış. Mağara alttan ve yanlardan geçirimsiz
birimlerce kuşatılan Sura-Kratase yaşlı kireçtaşları
içinde belirgin bir fay hattı üzerinde gelişmiş.
Mağaranın tavanında sarkıtların arasından akan
temiz ve berrak su ise içilebilir özelliğe sahip.
Sarkıt ve dikitler gün yüzüne çıktığı günden
itibaren oluşumunu geçen 10 yılda da gözle görülür
şekilde sürdürüyor. Türkiyenin ender mağara
sarkıtları arasında yer alan Zeytintaş Mağarası,
tıpkı Pamukkaleyi andıran güzelliğiyle dikkatleri
üzerine çekiyor.
Sarkıtların oluşturduğu ilginç figürler ise
yaşamımızın birer parçası olmuş bir çok motifi
içinde barındırıyor. File benzeyen sarkıtlar,
makarnayı andıran görüntüler, kartal ve ilginç
dikitler, ziyarete gelenleri adeta büyülüyor.
Gelecek yıllarda mağarayı çok sayıda yerli ve
yabancı turistin yoğun olarak ziyaret etmesi
bekleniyor. Mağara, alttan ve yanlardan geçirimsiz
birimlerce kuşatılan SURA-KRATESE yaşlı kireç
taşları içerisinde belirgin bir fay hattı üzerinde
gelişmiş. Henüz tıbbi yönden araştırmaları
tamamlanmamış olmakla beraber, Zeytintaş Mağarası,
bu özelliği incelemeye daha çok tabi tutulursa
ilginç gelişmelere tanıklık edeceği düşünülüyor.
Mağaraya girer girmez hemen birkaç metre sonra
başlayan oluşum, insanın kendini inanılmaz bir duygu
sağanağı içerisinde bulmasını sağlıyor. Yalnızca
özel izinle fotoğraf çekilmesine müsaade ediliyor.
Bu arada, mağarının kimi bölgelerinde insan teması
nedeniyle kırılan sarkıtlar ve bozulmalar meydana
gelmesi nedeniyle özel güvenlik görevlisi ve
klavuzunun talimatlarıyla mağara ziyaretçilere
gezdiriliyor. Mağaranın ziyarete açılmamış alt
katında ise bir galeri daha bulunuyor. Bu galeri
için çalışmalar hala devam ediyor.
Akşam Akdeniz, Haber: Okan Dilek, 17.02.2008
|
|
ÇİNE BARAJI İLE TARİHİ İNCE KEMER KÖPRÜSÜ SU ALTINDA KALACAK
Muğla Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı ve Kayra Araştırma Merkezi Müdürü Prof.Dr. Adnan Diler, Çine Barajı'nda su tutulmaya başlanmasıyla Marsiyas Vadisi'ndeki 2 bin 300 yıllık İnce Kemer Köprüsü'nün su altında kalacağını belirtti.
Prof.Dr. Diler, Muğla-Aydın karayolu üzeri Yatağan İlçesi sınırları içinde buluna Çine Çayı üzerindeki Çine Barajı'nda, 2009 yılından itibaren su tutulmaya başlanacağını ifade etti. Halk arasında "Gelin Geçmez Köprüsü" olarak bilinen, Roma döneminden kalma 2 bin 300 yıllık İnce Kemer Köprüsü'nün su altında kalacağını ifade eden Diler, tarihi köprünün çok önemli kültür değerlerinden olduğunu kaydetti. Diler, ''İnce Kemer Köprüsü, Roma döneminin önemli sanat eserleri arasında gösteriliyor. Köprü 40 metre uzunluğunda ve 2 metre genişliğinde. Baraj suları altında kalacak köprünün uygun bir yere taşınması gündeme geldi ancak bir su sisteminin parçası ve yerinde olması çok önemli. Taşıyınca anlamı kalmıyor. Taşıma maliyetinin çok yüksek olması ve taşınan eserin aslına uygun olamayacağı düşüncesiyle yerinde bırakılmasına karar verildi. Barajın ömrü 50 yıl, bu süre sonunda köprüyü yeniden kazanabiliriz. Ülkemizin enerji ve sulama ihtiyacı için barajlar yapılırken bazı tarih ve kültür zenginliklerimiz istemesek de su altında kalıyor.'' dedi.
Mitolojik hikayeye göre Roma döneminde, Çine Çayı üzerinden karşıdaki bir yerleşim yerine borularla içme suyu götürülmesi için köprü yaptırılır ancak her yapılışının ardından bir sel geçince yıkılır ve bu böyle devam eder gider. Kralın çok güzel bir kızı vardır. Köprü yıkılmayacak şekilde sağlam yapabilen ustaya kızını vereceğini açıklar. 20 yaşında yağız bir yapı ustası, yardımcılarını da yanına alarak gece gündüz çalışıp taşları işledikten sonra bu günkü İnce Kemer'i yapar. İçme suyu da köprü üzerine döşenen borularla karşıya geçirilir. Köprü, yağışlardan ve sellerden etkilenip yıkılmaz ancak bir süre sonra kral sözünde durmaz, bir işçi ve usta olan gence kızını vermekten vazgeçer. Genç de bir gece kazmasını balyozunu alıp köprüyü yıkmaya başlar. Bu sırada kralın adamları haber alıp genci ölesiye dövdükten sonra köprüden atarlar ve ölümüne sebep olurlar. Genç ise son nefesinde kralın kızının mutlu olmaması ve köprüden geçtiği takdirde evlat yüzü görmemesi için kötü dua eder. Bu hikaye, kuşaktan kuşağa devam eder. Yöredeki genç kızlar ve gelinler de uğursuz saydıkları bu köprüden geçmez. O sebeple yörede Gelin Geçmez Köprüsü olarak anılır.
turkiyeturizm.com, 16.02.2008
|
DEMRE İLÇESİ'NDEKİ NOEL
BABA MÜZESİ'NİN SORUNLARI ÇÖZÜLECEK
Antalya'nın Demre
İlçesi'nde bulunan Noel Baba Müzesi'ndeki sorunlar
incelemeye alındı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay'ın talimatıyla müzeye gelen heyet
çalışmalarına başladı.
İncelemelere Bakanlık
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı
Ökkeş Dağlı, Antalya Müzesi Müdürü Selahattin Eyüp
Aksu, Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu
Başkanı Bülent Baykal, Röleve Müdürü Veli Kemal Ak
ve arkeologlardan oluşan kurula Demre Kaymakamı
Murat Sefa Demiryürek, Demre Belediye Başkanı
Süleyman Topçu katıldı. Heyet, Noel Baba Müzesi'nin
iç ve dış mekanlarını inceledi. Uzmanlar, Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Ökkeş
Dağlı'ya bilgi verdi, yapılanlar ve yapılması
gerekenleri anlattı.
Dağlı yaptığı
açıklamada, "Burada yaptığımız incelemeler ve
edinilen bilgiler sonrası bir toplantı yapılacak.
Toplantıda Koruma Kurulu, Rölöve Müdürlüğü ve Müze
Müdürlüğü uzmanları yer alacak. İki aşamalı bir plan
yapılacak. Kısa sürede yapılacaklar, uzun vadede
yapılacaklar tespit edilecek. Bir planlama
çerçevesinde çalışmalar başlayacak. Kısa sürede
yapılacaklar için bir ay önce 266 bin YTL ödenek
çıkarıldı" dedi. Heyet daha sonra Myra Antik
Kenti'nde de incelemelerde bulundu.
turkiyeturizm.com,
16.02.2008
|
TÜRKİYE'DEN KAÇIRILAN
TARİHİ ESERLERİ DE GÖRMEK İSTERİZ
Louvre Müzesinde, başta
İstanbul olmak üzere Osmanlı coğrafyasından
kaçırılan pek çok eser var. Paha biçilemeyen bu
eserlerin bir kısmı müzenin depolarında saklanıyor,
bir kısmı seksiyonlarda sergileniyor. Ama hiçbiri,
Louvreun Sakıp Sabancı Müzesinde sergilenecek
koleksiyonunda yer almıyor.
Sakıp Sabancı Müzesi,
dünyanın en önemli müzeleri arasındaki Louvredan
gelen nadide İslam eserlerine ev sahipliği yapacak.
Bu sayede Paristeki müzenin İslam eserleri
koleksiyonunda bulunan Osmanlı, İran-Safevi ve
Hint-Baburi sanatının müstesna örnekleri, ilk kez
müze dışına çıkmış olacak. 19 Şubat-1 Haziran
tarihleri arasında gerçekleştirilecek sergi ile
ilgili şu soru merak ediliyor: Gelecek koleksiyonun
içinde geçmiş zamanda Türkiyeden Parise kaçırılan
tarihi eserler yer alıyor mu? Çünkü Louvre
Müzesinin koleksiyonu 20. yüzyılın ilk çeyreğinde
başta İstanbul olmak üzere Osmanlı coğrafyasından
kaçırılan eserlerle dolu. Paha biçilemeyen pek çok
eserin bir kısmı müzenin depolarında saklanıyor, bir
kısmı seksiyonlarda sergileniyor. Ama aldığımız
bilgilere göre Louvreun Sakıp Sabancı Müzesinde
sergilenecek koleksiyonunda daha önce Türkiyeden
kaçırılan eserlerden hiçbiri yer almıyor. Bunun
sebebi ise Louvre yetkililerinin eskiden beri bunun
bir tartışma konusu olarak önlerine gelmesini
istememeleri.
Louvre Müzesinde
sergilenen en önemli eserlerden biri, Ayasofyadaki
Sultan II. Selim türbesinin girişinde yer alan ve
yaklaşık 60 adet çiniden oluşan pano. 20. yüzyılın
başında türbenin onarımı sırasında yerlerinden
sökülen ve yerine sahteleri takıldıktan sonra
kaçırılan çiniler, Türk çini sanatının şaheserleri
arasında gösteriliyor. Müzenin Arts of İslam
bölümünde 3919 / 2-265 envanter numarası ile
sergilenen çinilerden birkaç yıl öncesine kadar
haberi olmayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2003te
Zamanın haberi üzerine bu eserleri Fransadan
istedi. Ancak bakanlığın isteğini Fransızlar
reddetti.
Sultan II. Selimin
çinileri, Louvre Müzesinin kataloglarında ve
müzenin internet sitesinde yer alamasa da orada
olduğu saklanmıyor. Müzedeki panonun altında
Ayasofya Müzesinin haziresinde bulunan Sultan II.
Selim Türbesinin çinileri ibaresi yer alıyor.
Panoların Türkiyeden kaçırılışı da ilginç. Bir
rivayete göre, 20. yüzyılın başında bir restorasyon
sırasında türbenin girişinde yer alan iki büyük
panodan biri bir gecede sökülerek yerine Fransadan
getirilen sahteleri takılmış ve asıl pano yurtdışına
kaçırılmış. Louvre Müzesine ise 1895te
koleksiyoner Albert Sorlin Dorigny tarafından
satılmış. Dorigny, Türklere ve İstanbula yabancı
olmayan bir isim. 20. yüzyılın başlarına kadar
İstanbulda dişçilik yapan Fransız Dorigny, tarihi
eserlere düşkünlüğü (!) ile tanınıyor. Sultan II.
Abdülhamit başta olmak üzere devlet ileri
gelenleriyle tanışıklığı sayesinde önemli bir nüfuz
sahibi olmuş. Ve bu nüfuzu kullanarak istediği
yerlere rahatça girip çıkmış. Louvreda sergilenen
çalıntı eserlerden biri de Piyale Paşa Caminin
çinileri. 16. yüzyıla ait olan ve çini sanatının en
nadide örnekleri arasında yer alan bu çiniler de
sergilenmek için bile olsa Sabancıya getirilmeyen
eserler arasında. Louvredaki eserler, Sultan II.
Selimin Türbesinin çinileri ve Piyale Paşa
Caminin çinileri ile de sınırlı değil. Müzede
Türkiyenin değişik bölgelerinden bir şekilde çıkmış
çok sayıda çini parçaları, halı ve kilimler ile
yazma eserler bulunuyor.
Dünyanın en köklü ve
büyük müzelerinden biri olan Louvre, 1793 yılında
açıldı. 35 bin parçanın sergilendiği müzede, Venüs
heykeli, Semadrekteki Kanatlı Zafer Anıtı,
Leonardonun Mona Lisa tablosu ve Michelangelonun
Dört Esir heykeli gibi pek çok ünlü eser yer alıyor.
Yılda yaklaşık 8 milyon kişi tarafından ziyaret
edilen müzenin 8 ana bölümde toplanan daimi
koleksiyonu, 60 bin m2lik sergi alanında
izleyicilerle buluşuyor. 2003 yılında kurulan İslam
Sanatları Bölümünde, üç kıtadan 1300 yıllık eserler
bulunuyor. 20.000 eserden oluşan zengin koleksiyon,
İslam dininin hakim olduğu topraklardaki
yaratıcılığı ve kültürel çeşitliliği yansıtıyor.
İslam Sanatları Bölümünün görkemli eserleri,
müzeye eklenecek yeni galerilerdeki hazırlıkların
devam etmesinden istifade edilerek, ilk defa müze
dışında sergileniyor. Louvre Müzesinin Visconti
Meydanına bakan İslam Sanatları Bölümünün, yeni
galerilerinde 2010 yılında ziyarete açılması
planlanıyor.
Zaman Cumaertesi, Yazı:
Abdullah Kılıç, 16.02.2008
|
TARİHİ KARAKOL BİNASI
KADERİNE TERK EDİLDİ
Afyonkarahisar'ın
İhsaniye İlçesi'ne bağlı Yaylabağı beldesinde bulunan
tarihi karakol binası, kaderine terkedildi.
Edinilen bilgiye göre, son dönem Osmanlı
yapılarından olan ve 1800'lü yılların sonunda çevre
köylerde asayişin korunması amacıyla jandarma
karakolu olarak yaptırılan bina, Yunan işgali
sırasında da işgalcilerin merkezi olarak kulanıldı.
Daha sonra tekrar karakol olarak hizmet vermeye
devam eden bina, karakolun 1950'li yıllarda Gazlıgöl
beldesine taşınmasıyla 1970 yılına kadar ortaokul
olarak kullanıldı. Yaklaşık 40 yıldır kullanılmayan
tarihi bina şimdilerde ise adeta kaderine terk
edildi. Vatandaşlar, çatısının büyük bir bölümü
çöken binanın restore ettirilmesini ve tarihe sahip
çıkılmasını istiyor.
Afyon Kent Haber,
15.02.2008
|
|
10 - 16 Şubat 2008
|
FOUR SEASONS'IN BİR KATI YIKILABİLİR
Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay, UNESCO'nun dünya kültür mirası
listesinden çıkarılması tehlikesiyle karşı karşıya
kalan İstanbul'un tarihi yapıları üzerinde acil
olarak alınması gereken önlemleri uzmanlarla
birlikte masaya yatırdı. Günay, Bizans Sarayı
kalıntıları üzerinde yükselen Four Seasons Oteli
inşaatını ve araziyi santim santim gezdiğini
belirterek, "Otele yakın olan kısımda bir kat
indirim yapılmasını istedim. Ancak resmi itiraz
süremiz bitmiş. Karşılıklı iyi niyetle hareket
ediyoruz" diye konuştu.
Günay önceki akşam Uluslararası Anıtlar ve Sitler
Konseyi (ICOMOS) ve Birleşmiş Milletler Eğitim,
Bilim, Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye Milli Komite
üyeleriyle İstanbul'un sorunlarını ve acil olarak
yapılacakları konuştu. Lütfi Kırdar Kongre
Merkezi'nde yapılan ve sadece Milliyet'in izlediği
toplantıda, İstanbul sur içi olarak nitelendirilen
Sultanahmet, Sulukule, Süleymaniye'deki tarihi
yapılar müzakere edildi.
ICOMOS Milli Komitesi Başkanı Prof. Nur Aydın,
Türkiye'nin dünya kültür mirası listesinden
düşürülmenin kendisini ilgilendirmediğini
belirterek, "Çünkü İstanbul bizim. Biz İstanbul'u
kaybetmeye üzülüyoruz. Ülkemizi uluslararası
platformda savunmak istiyoruz. Ama iki yıldır bir
adım atılmadı. Başka ülkeleri denetlemeye gidiyoruz.
Geçen Semerkand'a gittim. Onlar imkânsızlıktan
koruyamıyor ama iyi niyetlerini gösteriyorlar. Biz
de imkân var ama iyi niyet görmek istiyoruz"
şeklinde konuştu.
Toplantıda bir koordinasyon eksikliği olduğunu
gözlemlediğini belirten Günay da, bundan sonra
Koordinasyon Kurulu oluşturulacağını belirterek,
üyelere, gece ve gündüz arayabilecekleri ev, iş, ve
özel cep telefonu numaralarını verdi.
Dünya kültür mirasına dokuz alanla katılmanın
kültürel miras konusunda zengin olan Türkiye için
yetersiz olduğunu vurgulayan Günay, önceliği mevcut
yerleri korumaya verdiklerini söyledi.
Günay, Gülhane'deki Alay Köşkü içinde kendisine
ayrılan odanın da ofis olarak kullanılabilecek bir
mekanlarının olmamasından yakınan ICOMOS üyelerine
tahsis edilmesini istedi.
Toplantıda bazı bilim adamları, Bizans kalıntıları
üzerinde yükselen Four Seasons Oteli ek bina
inşaatının Sultanahmet'e yakışmadığını, otel için
farklı bir yer gösterilip takas yapılmasını ve bu
yöntemle inşaatın durdurulmasını istedi.
ICOMOS üyesi Prof.Dr. Cevat Erdel, Four Seasons'ın
Bizans tarihini gömdüğünü söylerken, UNESCO üyesi
Prof.Dr. Zeynep Ahunbay da arkeolojik park üzerine
otel inşaatı yapılmasına izin verilmemesi
gerektiğini dile getirdi.
Günay'da otel yapılmak istenen araziyi santim santim
gezdiğini belirterek, "Bugün benim önüme gelse
kesinlikle izin vermem. Mevcut haliyle de otele
yakın olan kısımda bir kat indirim yapılmasını
istedim. Ancak resmi itiraz süremiz bitmiş.
Karşılıklı iyi niyetle hareket ediyoruz" dedi.
Milliyet, Haber: Ömer
Erbil, 16.02.2008
|
HASANKEYFLİLER ILISU
KREDİSİNİN ASKIYA ALINMASI İÇİN ÇABALIYOR
Hasankeyf'i sular
altında bırakacak Ilısu projesinden etkilenecek
köylüler Ilısu projesini gerçekleştirecek şirketlere
kredi garantisi veren Almanya, Avusturya ve
İsviçre'yi protesto amacıyla 19 Şubat günü Ankara'ya
gidiyor.
Almanya, Avusturya ve
İsviçre büyükelçiliklerini sırasıyla ziyaret edecek
olan 100 kadar Hasankeyfli, Ilısu projesinin
etkilediği bölgede toplanan çok sayıda imzalı
mektubu büyükelçiliklere verecek.
Başbakanlara hitaben
yazılan mektupta, projenin gözden geçirilmesi
istenerek, projeyi inşa etmek isteyen Avrupalı
şirketlere verilen 'kredi teminatı'nın geri
çekilmesi veya askıya alınması talep ediliyor.
Hasankeyfliler mektuplarında, projenin
gerçekleştirilmesi halinde ailece göçe mecbur
kalacakları için Almanya, Avusturya ve İsviçre'ye
iltica etmeyi planladıklarını anlattı. Mektupta,
"Coğrafyamdan koparılmama sebep siz ve şirketiniz
olacaktır" denildi.
Zaman, 16.02.2008
|
İSTANBUL'DAKİ İTALYAN İZLERİ
Galata Kulesinden Taksim anıtına, hayranlık uyandıran tarihî apartmanlardan zamana meydan okuyan sayısız tablolara kadar, İtalyanların İstanbulda bıraktıkları eserler, Ferrolinin katkılarıyla İstanbuldaki İtalyan İzi adlı kitapta toplandı.
Sanat tarihçisi Burçak Evrenin editörlüğünde hazırlanan eser; 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın ilk yarısı arasında İstanbula gelip iz bırakmış ressam, heykeltıraş, mimar, müzisyen, eczacı, doktor başta olmak üzere çeşitli İtalyan sanatçı ve bilim adamlarını bir araya getirdi.
Kitap, Türkçe ve İtalyanca hazırlandı. Hayatlarının bir dönemini İstanbulda, İstanbulu yaşayarak ve İstanbula bir şeyler katarak geçiren isimler arasında müzisyenler Donizetti Paşa, Guatelli Paşa; mimarlar Raimondo DAronco, Giulio Mongeri, Guglielmo Semprini; ressamlar Kont Amadeo Preziosi, Fausto Zonaro; heykeltıraşlar Pietro Canonica; eczacılar Eduard Ottoni, Francesco ve Giorgio Della Sudda; doktor Vuccino da bulunuyor. Galata Kulesi, Naum Tiyatrosu, Beyoğlu Belediye Binası, Londra Oteli, Taksim Anıtı, İnönü Stadyumu, İtalyan Hastanesi gibi yapılar İtalyan sanatkârların İstanbul kültür hayatına kazandırdığı eserler arasında yer alıyor.
Türkiye Gazetesi, Haber: Tuncay Önür, 16.02.2008
|
|
SOYGUN, HER YERDE SOYGUN...
|
CİLVEGÖZÜ'NDE 'DARBE'
OPERASYONU
Hatay'ın Cilvegözü Sınır
Kapısı'nda "Darbe" operasyonunda Suriye plakalı bir
TIR'da yapılan aramada maddi değeri yaklaşık 2
milyon YTL tutarında çeşitli antika ve tarihi
eşyalar ele geçirildi.
Eşyaların Kuzey Irak'
tan elde edildiği, ünlü bir sermayedarın kendi adına
3-5 yılda toplattığı zengin bir koleksiyon olduğu
bildirildi.
Tarihi ve antika eşyaların TIR ile Cilvegözü Sınır
Kapısı'ndan yanlış beyanda bulunularak geçirildikten
sonra Türkiye' ye üzerinden Avrupa' ya sevk
edileceği öğrenildi. Cilvegözü Gümrük Muhafaza
Müdürlüğü Kaçakçılık ve İstihbarat ekipleri Suriye
uyruklu TIR şöförü Hasan Droubı'yı gözaltına aldı.
Droubı, çıkartıldığı nöbetçi mahkeme tarafından
tutuklanarak cezaevine konuldu.
Alınan bilgiye göre Cilvegözü Gümrük Muhafaza
Müdürlüğü Kaçakçılık ve İstihbarat ekipleri, Suriye
uyruklu Hasan Droubı'nın şoförlüğünü yaptığı 787076
Suriye plakalı aracı şüphe üzerine durdurdu.
Yapılan aramada TIR'da, 100 yıllık olduğu düşünülen
üzerinde kutsal kitaplarda bahsi geçen Hz. Musa'nın
asası ile Kızıldenizi geçtiği sembolize eden sanat
tarihinde ünik eser olarak adlandırılan bir eser
bulundu.
Bunun haricinde aynı TIR'da 20 adet antik değerdeki
saf ipek el dokuması İran menşeli halı, 52 parçadan
oluşan 2 takım 200-250 yıllık Taşınır Kültür Varlığı
olarak nitelendirilen antika değeri olan sedef,
fildişi, gümüş ve deniz kabuğu figürleriyle
zenginleştirilmiş mobilyalar, 250 yıllık tarihi olan
ünlü medreselerde müderrislerin kullandığı düşünülen
1 adet kitaplık ile 7 Adet Pirinç, Bronz ve Gümüş
işlemeli metal tarihi esere de el konuldu.
Araştırmanın halen devam ettiği, yakalanan tarihi ve
antik niteliği olan eşyaların Cilvegözü Gümrüğü'nde
muhafaza edildiği öğrenildi.
Hatay Kent Haber,
15.02.2008
*****
PİYASAYA SAHTE TARİHİ ESER SÜREREK DOLANDIRICILIK YAPAN ŞEBEKE ÇÖKERTİLDİ
Afyonkarahisar'da piyasaya altıngörünümlü sahte tarihi eser sürmek suretiyle dolandırıcılık yapan şebeke çökertildi.
Alınan bilgiye göre,
Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanlığı ekipleri,
Şuhut ilçesinde piyasaya altın görünümlü sahte
tarihi eser sürmek suretiyle dolandırıcılık yapan
A.K. liderliğindeki suç örgütüne yönelik Dinar
İlçesi'nde operasyon gerçekleştirdi.
Dinar İlçesi'nde yapılan
operasyonda, örgüt lideri A.K. ile örgüt üyeleri
C.D., İ.D., M.A.ve D.V. yakalandı. Yakalanan
şahısların üzerinde yapılan aramada ise 10 gram
ağırlında 10 adet 22 ayar altın ile kilitli bir
çanta içerisinde 5 kilogram beyaz renkli delikli
civata pulu ele geçirildi.
Yakalanan A.K, C.D, İ.D,
M.A ve D.V, çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak
Afyonkarahisar Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Olayla
ilgili tahkikat sürüyor.
haberler.com, 14.02.2008
*****
ULUSLARARASI TARİHİ ESER ŞEBEKESİNE DARBE
İzmir
Mali Polisi'nin 7 ilde düzenlediği eşzamanlı
operasyonda, uluslararası tarihi eser kaçakçısı bir
çete çökertildi.
'İdol' adı verilen operasyonda bağlantıları, Türkiye'den Almanya ve ABD'ye kadar uzanan şebekenin elebaşısı C.Ü. (39) ve çeteye üye 14 kişi gözaltına alındı. Zanlıların, Türkiye'nin dört bir yanından topladıkları tarihi eserleri İstanbul'da sakladıkları, İstanbul-Almanya arasında çalışan bir turizm şirketi vasıtasıyla otobüslere gizleyip Almanya'ya, oradan da ABD'ye gönderdikleri tespit edildi. Çete üyeleriyle birlikte 7 bin 108 parça tarihi eser ele geçirildi. İzmir Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekiplerin yaklaşık 1 yıl boyunca tarihi eser kaçakçılarına yönelik yürüttüğü çalışma sonunda 12 Şubat 2008 tarihinde İzmir, İstanbul, Manisa, Aydın, Ankara, Kahramanmaraş ve Afyonkarahisar illerinde eşzamanlı operasyonlar düzenlendi. Polis, şebeke elebaşısı C.Ü.'nün Aydın Kuşadası'ndaki çiftliğine helikopterle baskın yaptı. C.Ü.'nün, 2 bin dönümlük çiftlik arazisinde kazılar yaptırdığı ve İzmir, Manisa, Muğla, Uşak ve Kocaeli'den tarihi eserler topladığı belirlendi. Çiftlik ile zanlıların ev ve işyerlerinde yapılan aramada, 4 bin 810 parça tarihi eser bulundu. Tarihi eserler arasında, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait heykel, obje, sikke, tuğra, ferman ve kılıçlar bulunuyor.
Zanlıların, ülkenin çeşitli kentlerinde
dedektörlerle kazı yapan kişilerle bağlantılı
oldukları, bu kişilerden topladıkları tarihi
eserleri R.Ç. vasıtasıyla Almanya'ya gönderdikleri
iddia edildi. R.Ç.'nin ise eserleri, sahibi olduğu
turizm şirketi vasıtasıyla otobüslerin gizli
bölmelerine saklayarak Almanya'daki F.Ü. adlı kişiye
ulaştırdığı öğrenildi. F.Ü.'nün de tarihi eserleri,
buradan ABD'ye götürüp sattığı belirlendi. Polis,
halen yurtdışında bulunan F.Ü.'nün yakalanması için
İnterpol nezdinde girişimde bulundu.
Şebekenin, Kapıkule ve İpsala sınır kapılarında
otobüs ve TIR'ların gizli bölmelerine yerleştirerek
yurtdışına çıkarmak istediği 2 bin 298 adet tarihi
eser, daha önce düzenlenen operasyonlarla ele
geçirilmişti. Gözaltına alınan çete üyesi 18 kişiden
13'ü tutuklanmıştı. İdol operasyonuyla birlikte
tarihi eser sayısı 7 bin 108'e yükselirken, 15 kişi
daha gözaltına alındı.
Operasyonda 4 bin 581 sikke, 2 altın sikke, 27
bronz bilezik, küpe, 9 hayvan ve bitki objeleri, 160
mühür, 1 dedektör, 1 Kanuni Sultan Süleyman dönemine
ait kılıç, 2 tüfek,
2 tabanca, 5 mermi, 26 fişek, 12 cep telefonu ile
2'nci Süleyman, 3'üncü Ahmet, 2'nci Ahmet, 2'nci
Süleyman, 1'inci Abdülhamid gibi padişahlara ait 30
ferman ve yazılar olmak üzere toplam 4 bin 810 parça
tarihi eser ele geçirildi.
Zaman, Haber:
Hasan Çilingir - Özdemir Özkan,
Milliyet, Haber ve Fotoğraflar: Turaç Top - Taylan
Yıldırım, 14.02.2008
*****
EROİN BARONU TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞINDAN TUTUKLANDI
Narkotik polisinin 300 kilo eroin beklediği TIR'da
uyuşturucu yerine paha biçilemeyen 14 adet 'ikon'
ele geçirildi. Mersin Limanı'nda gerçekleştirilen
operasyonda Hz. İsa ile Hıristiyanlığın kutsal
saydığı kişilere ait tablolar bulundu.
Gözaltına alınan 16 kişiden 10'u tutuklandı. Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığı, Rus polisi ile ortak operasyon düzenledi. Daha önce ailesinin tonlarca uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı gemisi batan Ö.H.'nin lideri olduğu şebekenin Rusya'dan yüklü miktarda eroin sevkiyatı yapacağı ortaya çıkarıldı. Bir gemiyle Mersin Limanı'na gelen TIR'a operasyon düzenlendi. TIR'da yüklü miktarda eroin bekleyen polis 14 adet ikon ele geçirdi. İkonların incelemesi sırasında bir notta önemli bir işadamının ön ismine rastlandı. Polisin önümüzdeki günlerde bu işadamının görüşüne başvurabileceği iddia edildi. Operasyon kapsamında gözaltına alınan zanlılardan 10'u tutuklandı
Zaman, Haber: Sedat Güneç, 14.02.2008
*****
SİLAH VE TARİHİ ESER
KAÇAKÇILARINA DARBE
Kırşehir'de silah
ve tarihi eser kaçakçılığı yaptıkları belirlenen 2
kişi polis ekiplerinin düzenlediği operasyonla
yakalandı.
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğü ekiplerinin M.S.B. ile S.B'nin evlerinde
yaptıkları aramada, 4 adet av tüfeği, 1 adet
ruhsatsız tabanca, çok sayıda tabanca mermisi, 2
adet kılıç, 1 adet kama, 1 adet Osmanlı dönemine ait
bakır leğen, 6 adet tarihi değeri olan sikke, 1 adet
üzerinde haç figürü bulunan madeni kutu, 1 adet
anahtarlı kelepçe, 11 adet su testisi buldu.
Silah ve tarihi eser kaçakçılığı yaptıkları
belirlenen M.S.B. ile S.B. çıkartıldıkları mahkemece
tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Kırşehir Kent Haber,
12.02.2008
*****
TARİHİ ESER KAÇAKÇISINA
SUÇÜSTÜ
Çorum Emniyet Müdürlüğü
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi
ekipleri, kahvehanede kaçak tarihi eserleri satmaya
çalıştığı iddia edilen S.A.'yı suçüstü yakaladı.
Edinilen bilgiye göre,
Çorum'da bir kişinin elinde bulunan tarihi eseri
satmaya çalıştığı yönünde ihbar alan polis ekipleri,
Kale Mahallesi Milönü mevkiinde bulunan bir
kahvehanede elindeki tarihi eserleri satmaya
çalıştığı ileri sürülen S.A.'yı yakaladı.
Kahvehanede yapılan
aramada 254 adet İslami döneme ait Bakır sikke, 12
adet Osmanlı dönemine ait bakır sikke, Bizans
dönemine ait 3 adet bronz sikke, 1 adet Haç parçası,
1 adet bronz Çivi, 1 adet Bronz halka, 1 adet bronz
kemer tokası ve 1 adet Roma dönemine ait kurşun
bulla olmak üzere toplam 274 adet tarihi eser ele
geçirildi.
Emniyet Müdürlüğü'nde
ifadesi alınan S.A. daha sonra adliyeye sevk edildi.
Olay ile ilgili soruşturma sürdürülüyor.
Çorum Kent Haber,
11.02.2008
*****
TARİHİ ESERLER STEPNEDEN ÇIKARILDI
Bursa, Kestel'de,
jandarma tarafından bir otomobilde yapılan aramada,
Bizans dönemine ait 26 adet gümüş sikke ele
geçirildi. Erdoğan Köyü'nde bir ihbarı değerlendiren
jandarma ekipleri A.F. isimli şahsın otomobilinde
arama yaptı. Yapılan aramalarda otomobilin bagaj
kısmında stepne içerisine saklanmış 26 adet Bizans
dönemine ait gümüş sikke ele geçirildi. A.F'yi
gözaltına alan jandarma, olayla ilgili soruşturma
başlattı.
Bursa Hakimiyet, 11.02.2008
*****
DENİZLİ'DE TARİHİ ESER
OPERASYONU
Denizli'de,
tarihi eser kaçakçılarına yönelik operasyon
yapıldı.
Denizli İl Jandarma Alay Komutanlığı tarafından eski
eser kaçakçılığına yönelik operasyonda, Buldan
ilçesinde A.A. isimli şahsın elinde tarihi eser
bulunduğu haberi alındı. Bunun üzerine, şahsın
evinde yapılan aramada, 8 sikke, bir viking heykeli,
bir Meryem Ana heykeli, 29 metal parça ve bir metal
duvar ablikesi ele geçirildi.
Tarihi eserlerin yapılan incelemesinde, 6 sikkenin
etnografik, ikisinin müzelik değerinde, 2 heykelin
ise sahte olduğu, Pers Dönemi'ne ait 29 metal
parçası ile metal duvar ablikesinin 2863 Sayılı
Kanun kapsamı dışında olduğu tespit edildi. Tarihi
eserlere el konuldu. A.A. isimli şahıs tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Denizli Kent Haber,
11.02.2008
|
|
ALLIANOI İÇİN AİHM'NE GİDİLDİ
Aralarında Allianoi Girişim Grubu, EGECEP, Çevre Mühendisleri Odası, Peyzaj Mimarları Odası ve Çağdaş Hukukçular Derneği'nin de yer aldığı kişi ve kuruluşlar Alilanoi antik kentinin bir kültür mirası olarak geleceğe taşınabilmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu.
EXPO Sempozyumu'nun yapıldığı Kültür-park'ta Allianoi için basın açıklaması yapmak isteyen Allianoi Girişim Grubu üyeleri güvenlik güçleri tarafından fuar dışına çıkarıldı. Fuarın Basmane kapısı önünde girişim grubu adına açıklama yapan Avukat Hilal Küey, "Allianoi korunmadan, EXPO'nun sağlık temasının hiç bir anlamı olmayacaktır" dedi.
Küey, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "Tüm ulusal mevzuat ve Uluslararası Sözleşmeler bizden yana. Açtığımız davaları Ulusal Yargıda kazanacağımız inancını taşımaktayız. Ancak, 120 günlük ihale süresi Şubat sonu doluyor ve Allianoi her an sular altında bırakılabilir. İşte bu nedenle, mevcut idari davaların antik kaplıcanın sular altında kalmasından sonra sonuçlanacağı nedeniyle, ulusal hukuk yollarının ve mevzuatın etkisiz olduğu gerekçesiyle insanlık mirası olarak ülkemizde bulunan, eşsiz tarih ve arkeolojik değerin, Allianoi'un korunması amacıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurduğumuzu duyururuz."
Hiç bir parasal değerle ölçülemeyecek Alli-anoi'nin İzmir'de olduğunu hatırlatan Küey, "Ama elimizdeki değerlerin kıymetini ne kadar bilmekteyiz? EXPO 2015 başvurularında kullanılan Allianoi heykeli Su Perisi Nimphe'nin vatanını ortadan kaldırmak, hangi kültürel anlayışla bağdaşır! EXPO 2015'in konusu sağlık" diye konuştu.
Birgün, 16.02.2008
ALLIANOI'Yİ SAVUNMAK
Allianoi, MS 2. yüzyıldan kalma bir Roma kalıntısı. Görenlerin kalıntı demeye dili varmayacağı bir tesis; yaklaşık 2 bin yıllık bir tıp merkezi!.. Hani bir elden geçirilse, bugün bile kaplıca ya da tıp merkezi olarak faaliyete geçebilecek kadar da korunmuş. Ama bu bin yaşındaki yapıyı devlet ya da onun tarihle, arkeoloji ile ilgili kurumları yapmamış ne yazık ki; toprağın altında ve yağmacıların gözünden ırak olduğu için öylece kalmış. Allianoinin gün yüzüne çıkmasıyla birlikte onun yok edilmesine yönelik süreç de başlamış. Hem de ne yok ediş; bir daha yeniden gün yüzü görmemek üzere. Çünkü bölgeye yapılan sulama barajına şu günlerde su tutulması bekleniyor.
Tarih ve doğa mı, zenginlik mi ikilemi
Yıllardır üniversite ve çevreci kuruluşların, bölgedeki çeşitli odakların, baraj yapımından vazgeçilmesi girişimlerine yetkililer kulaklarını tıkadılar ve eğer şu günlerde bir mahkeme kararı çıkmazsa, Türkiyenin bir tarih hazinesi daha ebediyen yok edilmiş olacak.
Barajı savunanların tezi belli: Ne yapalım, tarihi kalıntılar var diye binlerce çiftçinin topraklarını sulamayalım mı?
Bu, Fırtına Vadisinden Munzura, ülkenin pek çok yerinde gerçekleşen doğa tahribatı için sunulan gerekçelerin devamdır: Ne yani, elektrik üretmeyelim mi; bizim doğal gazımız mı var, petrolümüz mü var?..
Hayır, elbette topraklar da sulanmalı; elektrik de üretilmeli. İnsanların tarımda en küçük üretim artışına dahi ihtiyacı var; ülkenin enerjide dışa bağımlılığını azaltıcı yeni elektrik üretimi alanlarına ihtiyaç var. Ama bunu yapmanın tek yolu, bu önemli doğa harikalarını ve tarihi kalıntıları su altında bırakmak değil.
Elbette ki günümüz teknolojisi pek çok başka seçenekler sunmaktadır; bilim ve mühendislik çevreleri bu çözümleri söylüyorlar. Ama Zengin toprakların yoksul bekçisi olmayacağız gibi (40 yıldır bu gerekçeye sığınılarak doğa katliamı yapılıyor; tarihi SİT alanları yap-satçı müteahhitlere peşkeş çekiliyor) hamasi bir teze sığınan aç gözlü sermaye çevreleri, sadece kârı, en kestirme yoldan en çok kazanmayı düşünmektedirler. Bu talancı sömürü zihniyetine; geçmiş ve gelecek arasında bağ kurmayı, doğayı, insanlığın geleceğini düşünmeyen bir tarih anlayışı eşlik etmektedir. Onun için Hasankeyf, Zeugma ve Allianoiyi sular altına bırakmakta; Fırtına Vadisini, Munzur Vadisini, Kazdağını yok etmekte; tarihi, doğayı tahrip etmekte bir sakınca görmemektedirler.
Sadece kâr hırsı mı?
Hasankeyfi, Zeugmayı, Allianoiyi sular altında bırakan, diğer tarihi kazıları ödeneksizliğe mahkum edip iç ve dış sponsorların vicdanına bırakan hükümet etme zihniyeti, sadece kârla, kâr hırsıyla da açıklanamaz elbette. Çünkü, eğer sadece kâr hırsı olsaydı; bu kâr bacasız sanayi de denilen turizm yatırımlarıyla çok daha kestirme yollardan, barajlardan daha fazla ve daha uzun ömürlü gelirler elde edebilirdi. Ama tarihsel ve ideolojik yaklaşım sorunları da vardır burada. Bu tarih bilmezlik ve ideolojik saplantılar cehaletle birleşince, bir doğa ve tarih yıkımına, daha da önemlisi bir inkarcılığa, çılgın bir milliyetçiliğe dönüşen politikalara da kaynaklık ediyor.
Daha 19. yüzyılda batılı ülkelerin arkeologları ve hazine avcıları, sadece Türkiyedeki arkeolojik kazılarda buldukları yükte hafif pahada ağır değil, yüzlerce tonluk tapınakları gemilere yükleyip Avrupaya taşırken, Ulu Hakan Abdülhamit Hanın dediği; Osmanlının taşı kayası biter mi, bırakın götürsün akılsız kafirler!dir. Çünkü Abdülhamitin gözünde Tükiyedeki tarihi kalıntılar Osmanlı, İslam öncesine aittir ve geri kalan taş kayayı kafirlerin alıp götürmesinin bir sakıncası yoktur.
Tarihi tepeüstü çevirmek
Cumhuriyet döneminde kazılara, arkeolojiye değer verilmiş gibi görünür; ama burada da Sümerlerin, Hititlerin, İyonyalıların Türk olduğuna dair tersten kurulmuş bir dayatmayla, başaşağı çevrilmiş bir tarih anlayışının kanıtları aranmaya girişilir. Bunun bulunamayacağı görülünce de, işin ucu bırakılmıştır.
Peki, bugün Hasankeyf, Zeugma, Allianoideki kalıntılar İslam, Selçuklu ya da Osmanlı kalıntıları olsaydı, onların su altında kalmasına bu ölçüde duyarsız kalınır mıydı?
Sorunun yanıtı; Hıristiyan ya da pagan kültürlere karşı gösterilen duyarsızlıktan daha az duyarsızlık gösterilirdi herhalde biçiminde olabilir. Nitekim, hükümetlerin kültür, tarih deyince, on bin yıllık Anadolu tarihinin sadece bin yılında etkili olan Selçukluya kadar gitmesinden biliyoruz bunu. Onun için Anadolunun Türkler tarafından fethi bin yıldır kutlana kutlana bitirilemiyor!
Türkiyenin egemenlerinin Anadolunun Hıristiyan ya da pagan dönemine ait kültürlere bakışı; onların Türk-İslam dışı kültürler olarak eski, dolayısıyla üstünün örtülü olmasından, ortaya çıkanlarının da yok sayılmasından yarar umma biçimindedir.
Milli kültür ırkçılığı
Elbette ki arkeoloji, modern ulusların oluşması çağında önem kazanmış, tarih araştırmaları, tarihle bugün arasındaki dolaysız bağların kurulması son birkaç yüzyılda olmuştur. Bugün artık modern ulusların ve ulusal devletlerin üstünde kurulduğu toprakların daha önce sayısız halkların ve onların uygarlıklarının yükselip yıkıldığı topraklar olduğu herkesçe bilinmektedir. Uluslar gerçekte bütün bu eski etnik çeşitlilik ve kültürlerin sentezi üstünde şekillenmiş; bu eski kültürlerle bugünkü uygarlıkları arasında doğru bağlar kuran uluslar, ülkelerini sevme, kurdukları yeni uygarlıkları yüceltme konusunda daha az sorunla karşılaşan toplumlar kurmuşlardır. Onun içindir ki, Batı Avrupa ulusları Yunan, Roma kültürleriyle olduğu kadar, öncülleri barbar halkların kültürleriyle bugünkü kültürleri arasında da bağlar kurmuşlar, onları sahiplenmişlerdir.
Türkiyenin egemenleri ise kendilerini Orta Asya, Selçuklu, Osmanlı (İslam) kültürüyle sınırlayarak, Anadolunun önceki binlerce yıllık değerlerini yok sayan bir milli kültür, (milliyetçi kültür demek daha doğru) yaratmaya yönelmişlerdir.
Ya Anadolunun eski sahipleri çıkagelirse!
Anadolunun eski uygarlıklarının kalıntılarının yağmalanması; arkeolojik araştırmalara yeterince önem verilmemesi (Anadolu kültürlerine yönelik araştırmaların, arkeolojik çalışmaların büyük ölçüde yabancı bilim adamları tarafından yapılmış olması ve halen en önemli kazıların finansmanının yabancılarca sağlanması bunun kanıtıdır) bundandır. Çünkü Türkiyenin egemenleri, Anadolunun gerçek tarihini kendileri ile başlatmış, onun binlerce yıllık kütür hazinesinden bir sentez yaratmak, o değerleri özümsemek yerine onlara karşı ve o kültürlere rağmen saf Müslüman ve Türk olarak kalmaya çalıştıkları için bugün bile Anadoluyu benimsemiş değillerdir. Bırakalım siyasileri, arkeolojiyle ilgilenen kütür adamları, aydınlar, hümanist, laik olduklarını öne sürenler bile hâlâ Anadolu ve Yunan Kültürü karşıtlığı üstünden aralarında bölünmektedirler. Ya da siyasilerin sürekli bir bölünme sendromu içinde olmaları, Anadolunun eski halklarının Türkiyeyi böleceği kabusu ile yatıp kalkmalarının derinlerinde bu kültür ve tarih inkarı; Anadoluya derin kökler salamamış olma (Anadoludaki eski kültürlerle birleşememeleri) sancısı vardır.(*)
Türkiyenin egemenlerinin bu topraklarda yaşamış ve yaşayan halklarla kardeşleşme yerine onları yok etmeye çalışmasının; Hitit, Sümer, Ermeni tehcirinin, Yunanistanla Rum ve Türk kökenli halkın mübadelesinin, Kürtlere yönelik sürgünlerin, asimilasyon politikalarının; bugün çığırından çıkarılmış milliyetçilikle Allianoinin, Hasankeyfin, Zeugmanın su altında bırakılması arasında hiç de uzak olmayın ilişkiler vardır.
Allianoi, Kazdağı, Hasankeyf, Munzur...ve diğerleri
Allianoinin bulunduğu yer, son çeyrek yüzyıl içinde altın tekellerine karşı 15 yılı aşkın bir süre doğayı, topraklarını savunma mücadelesi veren Bergama köylerinden sadece 20 kilometre uzaklıktadır. Yine Allianoi, Kazdağını altın firmalarına karşı korumak için harekete geçmeye hazırlanan Kazdağı bölgesinin toprakları içindedir. Ama altın tekellerine karşı, onların arkasındaki hükümete karşı; dünyaya örnek olacak bir mücadele veren bölge halkı, Allianoi için aynı duyarlılığı göstermemektedir. Çünkü onlar Allianoinin yok edilmesini, topraklarının zehirlenmesi kadar hayatlarına kasteden bir tehdit olarak görmemekte; belki de topraklarını sulayacak bir baraj yapılıyor olmasını desteklemektedirler. Elbette burada, en başta Allianoiyi kendi kültürleri, kendi tarihsel varlıkları olarak görmeyen bir milliyetçi baskı altında olmalarından dolayı böyle davranmaktadırlar.
Kendi tarihiyle barışık halkların kardeşleştiği bir Türkiye
Dolayısıyla Allianoinin savunulması, aynı zamanda doğanın savunulmasıdır; Türkiyenin ve bugün Anadoluda yaşayan her milliyetten; her din ve mezhepten halkların tarihi olduğu gerçeğini gösterdiğimiz ölçüde, yurtseverliğin sadece bir etnik grubun, sadece doğanın sevilmesinin ötesinde; tarihin ve halkların, kültürlerin kardeşleşmesinin savunulması olduğu bilinci geliştirilecektir.
Bugün Hasankeyfi, Zeugmayı, Allianoiyi savunmak; Kazdağını, Munzuru, Fırıtna Vadisini, Sinopu, Akkuyuyu savunmaktır. Türkiyenin halklarının kardeşliğini savunmaktır. Bunu böyle anlayamazsak; Allianoiyi, Zeugmayı Hasankeyfii savunamazsak, Kazdağını da savunamayız, Fırtına Vadisini de... Dahası böyle bir tarih-toplum sentezini savunmazsak, ırkçı-şoven baskıyı geri püskürtemeyiz; ülkenin birliğini, bütünlüğünü, halkların kardeş olmasını da savunamayız.
(*) Türkiyede 50-60 bin dolayında Ermeni vardır ama egemen güçler, Karsta, Ağrıda, Erzurumda, bir Ermenistan kurulmak isteniyor diye politikalar oluşturmaktadır. Resmen birkaç köy dışında Rumun bulunmadığı Trabzonda Yarın bir Pontus devleti kurulacak diye çeteler kurulmaktadır. Beş-on bin Rumun bırakılmadığı İstanbul ve İzmirde Yunanlıların gözü olduğundan şüphe duyulmamaktadır. Ya da Kürtler, hayır deseler de Varlıkları, dilleri, kültürleri kabul edilirse bunlar Türkiyeyi böler diye uygulanan acımasız asimilasyon ve baskılar meşru gösterilmektedir. Çünkü Türkiyenin egemenleri Anadoluyu fethetmişlerdir ama onu yurt olarak benimsemeyi başaramamışlar; Anadolunun yerleşik bir halkı olduklarına kendilerini inandıramamışlardır. Onun için de hep, eski halkların bu yeni sahibi bir gün başından atacağı korkusuyla yaşamaktadırlar.
Evrensel, Yazı: İhsan Çaralan, 17.02.2008
ALLIANOI'NİN HUKUK SERÜVENİ
Allianoi 1998 yılına kadar Paşa Ilıcası olarak biliniyordu. Baraj İnşaatı ile başlayan Kazılarla alanın Allianoi olduğu anlaşıldı ve İzmir 1. Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 29.3.2001 tarih ve 9226 sayılı kararı ile ...alanın 1. Derece Arkeolojik SİT olarak tesciline... karar verildi.
İzmir 2. Nolu Koruma Kurulunun 13.10.2005 tarih 1453 sayılı kararı ile Allianoiyi ... korumaya yönelik önlemlerin Bakanlığımızca çözümlenmesine, çözüm üretilene kadar barajda su tutulmamasına karar verildi.
Bu su tutmama kararına karşı DSİ, İzmir 1. İdare Mahkemesinde iptal davası açtı. Davaları mahkemenin 23.11.2006 t. 2005/1758 E. 2006/1950 K sayılı ilamı ile reddedildi.
İptalini istediğimiz Yüksek Koruma Kurulunun aldığı 4.10.2006 tarih 717 sayılı İlke Kararı dayanak gösterilerek, bu sefer İzmir 2. Nolu koruma kurulu 13.10.2005te aldığı kararla çelişecek şekilde fakat 717 sayılı İlke Kararına uygun olarak 27.11.2006 tarih 2579 tarihli bir karar daha verdi. Bu karar ile DSİnin hazırlamış olduğu Allianoinin etrafına 1 metre U şeklinde duvar çekerek kenti sulara bırakan projeyi uygun buldu. Uygulamak için de Kültür Bakanlığının oluşturduğu Bilim Kurulundan net görüş istedi. Bu karara karşı da İzmir idare mahkemelerinde yürütmeyi durdurma istemli tarafımızdan iptal davası açıldı.
İzmir 4. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma istemimiz hakkında Danıştay 6. Dairede açılan İlke Kararının iptalleri davasında yürütmeyi durdurma konusunda karar verilinceye kadar, yürütmeyi durdurma işleminin beklenmesine karar aldı. Zira düzenleyici işlem ilke kararı idi.
Bu arada, mevcut Bilim Kurulu DSİ projesine onay veren raporunu yollamadığı için Temmuz 2007de Bilim Kurulu değiştirildi ve DSİ yetkililerinin basında Barajın ağustosta su tutacağı yolunda açıklamaları yer almaya başladı.
Taleplerimiz reddedildi
Gerek Danıştay gerekse 4. İdareden yürütmeyi durdurma taleplerimiz reddedildi. Danıştay Dava Dairelerine ve Bölge İdareye yapmış olduğumuz başvurular olumsuz sonuçlandı.
4. İdare Mahkemesinde açılan davaların 28.03.2008 tarihinde duruşması var.
Temmuz 2007 tarihinde yapmış olduğumuz başvuru cavabını 22.10.2007 ve 4.10.2007 tarihlerinde aldık. Buna göre artık Allianoi Kazılarına Bakanlık son veriyordu.
8.10.2007 günü çıkan eserlerin belgelenmesi için rölöve ihalesi DSİ tarafından İzmirde yapıldı. (İhale süresi 120 gün)
10.10.2007 tarihli Koruma Kurulu Kararı ile alanın kil malzemesi ile kapatılıp 218 metre duvar çekilerek Allianoiu suya gömmeye karar verildi. Bu karara karşı İzmir 2. İdare ve 4. İdare mahkemelerinde dava açtık.
Türkiyedeki yargılama sürecinin Allianoiyi kurtarmaya yetişmeyeceği düşüncesini taşıdığımızdan AİHMe başvurduk.
Davalardaki temel hukuki dayanaklarımız:
1972-Paris- Dünya Kültür ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme,
1985- Granada Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi,
1992 Valetta/Malta Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (Bu sözleşme arkeolojik mirası yerinde koruyor)
T.C. Anayasası, 90, 63/1.maddesi, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası
Evrensel, Yazı: Av. Hilal Küey, Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü, 17.02.2008
Fotoğraflar: A.D. Bayvas, Ağustos 2007
|
BURMALI CAMİSİ YENİDEN
İNŞA EDİLSİN
Makedonya Cumhuriyetinde
faaliyet gösteren 76 Türk ve Arnavut Sivil Toplum
Teşkilatları, Makedonya Hükümetinden, Taş Köprünün
sağ tarafında, Üsküp Meydanında bulunan ve 1925
yılında yıkılmış olan Burmalı Camisinin yeniden
yapılmasını talep ettiler.
Hükümetin meydana kilise
inşa etme kararını almasının ardından ortaya
konulan talebin, merkeze kilise inşa edilmesi
projesine dahil edilmesi ve hem kilise hem de
caminin eşit zamanda inşa edilmesi istenildi.
STTler Pazartesi günü Makedonya Hükümeti ve
Başbakan Nikola Gruevskiye bu isteklerini yazılı
bir şekilde sunacaklar. Diğer taraftan isteklerinin
gerçekleşmemesi taktirde yoğun protestolar da
düzenleyebileceklerinin haberini verdiler. Ayrıca
inisiyatifin yeni olmadığı, 20 yıldan beri var
olduğunu ekleyip; meydanda caminin olması Müslüman
halk için çok önemli olacağı bildirildi. Derneklerin
kurduğu bu girişimin Kurul Başkanı olan Behicuddin
Şehabi: Merkez Belediyesinin bayındırlık planının
değişmesini ve Ordu Evinin yapılmasının
öngörüldüğü yerde, 1925 yılına kadar o yerde bulunan
Burmalı Camisinin yapılmasını istiyoruz dedi.
Bu talebin karşılanması
ile Makedonyanın multietnik bir devlet olduğunu
kanıtlayacağını, inşa edilecek kilisenin karşısında
caminin yeniden inşasıyla da bunun görüntü olarak
da ortaya konulacağını söyleyen Şehabi, isteğin
yerine getirilmesiyle Makedonyada belli etnik
kökenin baskı uyguladığı hissinin düşüncesinin de
ortadan kaldırılacağını ekledi. Şehabi: İslam
Birliğinin de inşa edilmesi için talepte bulunduğu
Burmalı Camisinin yeniden inşa edilmesi,
demokrasiyi önemli derecede güçlendirecektir dedi.
Yapılan açıklamada, Kalkandelende cami yapılması
izninin çıkmasına rağmen bu taleplerinin sonuna
kadar arkasında olacaklarını ve meydandaki
kilisenin inşaatından vazgeçilmesi durumunda bile
Burmalı Camiinin inşaat edilmesi talebine devam
edileceği açıklandı.
Hükümetin bu talebi kabul edeceğine inanan Şehabi,
Burmali camisinin yeniden yapılması için girişimin
1993 yılından bu yana başladığını hatırlattı.
Hatırlanacağı üzere hükümet Üsküp meydanında
kilisenin yapılmasıyla ilgili kararından sonra
Kalkandelenin Çarşı Camisinin onarılmasını
önerdi. Şehabi caminin Makedonyanın çok etnikli
bir kenti olan Üsküpün meydanında yapılması
gerektiğini ve Kalkandelendeki caminin, Üsküpte
ki kiliseyle aynı değerde olmadığını söyledi.
Şehabi, Uyan isimli sivil teşkilatının, yine
meydanda Rahibe Tereza adına Anı Evi yapılması
isteğinin arkasında durmadıklarını açıkladı.
Diğer taraftan 1924de
yıkılan Burmalı Camiinin yerine, Şehir Evi olacak
Ordu Evinin tekrar inşa edilmesi için aylardır
görüşmeler sürüyor. Meydana Burmalı Camisinin
tekrar inşa edilmesi girişimini Makedonya Türk Sivil
Toplum Teşkilatları Birliği de destekledi.
Yeni Balkan, Fotoğraf:
Özgür Medya, 15.02.2008
|
|
200 ADET SİKKE MÜZEYE
VERİLDİ
Balıkesir'in Pelitköy beldesinde
jandarmanın sahil yolunda yaptığı operasyonda ele
geçirilen sikkelerin bir bölümünün Müze Müdürlüğü'ne
teslim edildiği öğrenildi.
Bilindiği üzere, 15 gün önce sahil yolunda dedektörle altın arandığı şeklinde ihbar alan jandarma ekipleri, define arayan bir kişiyi suçüstü yakalarken, bulunan 200 adet sikkeye ise el koymuştu.
Yapılan araştırmada sikkelerden 11 adedinin Roma ve Bizans dönemine ait olduğu tespit edildi. Sikkeler Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Olayla ilgili tahkikat devam ediyor.
Körfezin Sesi,
15.02.2008
|
AÇIK HAVA MÜZESİ'NDEN
TARİHİ ESER ÇALINDI
Balıkesir Marmara'daki
Saraylar Açık Hava Müzesi'nden 3 parça tarihi eser
çalındı.
Kimliği belirsiz, kişi yada kişiler, açık hava
müzesinden 2 adet haç şeklindeki taş ile 1 adet
sütun başlığı olmak üzere toplam 3 parça tarihi
eseri alıp kaçtı.
Gece yarısı gerçekleştiği bildirilen olayla ilgili
harekete geçen jandarma ekipleri, hırsızların
yakalanması için çalışma başlattı. Balıkesir İl
Jandarma Komutanlığı ile Marmara İlçe Jandarma
Komutanlığı ekipleri, müzede ayrıntılı bir inceleme
yaptı. Açık ve dağınık halde sergilenen tarihi
eserlere karşı hırsızlığı engelleyecek hiçbir
tedbirin alınmadığı iddiası da inceleme raporuna
eklendi. Savcılık tahkikatı başlatılan açık hava
müzesindeki soygunla ilgili olarak Balıkesir İl
Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün de idari soruşturma
başlattığı kaydedildi.
Haber Ekspres,
15.02.2008
|
54 YILDIR SERGİLENEN
MONET TABLOSU SAHTE ÇIKTI
Almanya'nın Köln kentindeki müzede sergilenen ünlü Fransız ressam Claude Monet'ye ait bir tablonun sahte çıktığı bildirildi.
Köln'deki Wallraf-Richartz Müzesi Sözcüsü Stefan Swertz, konuyla ilgili olarak dün yaptığı açıklamada, izlenimci ressam Monet'nin, 'On the Banks of the Seine by Port Villez' adlı tablosunun bir sergi için onarılırken sahte olduğunun ortaya çıkarıldığını belirtti.
1954 yılından bu yana Köln Müzesi'nin malı olan tablonun gerçek olmadığından uzun süredir şüphe edildiğini söyleyen Swertz, "Bu duruma hem de ağlıyoruz hem gülüyoruz" dedi.
Milliyet, 15.02.2008
|
|
|
TARİHİ KAPLICA TURİZME KAZANDIRILACAK
Mitolojide Herakles ile Auge`nin oğlu olduğu bildirilen Telephos`un yaralarını iyileştirdiği ve Kleopatra`nın burada yıkandığına inanılan Antalya`nın Kaş İlçesi'ne bağlı Patara yakınındaki Gemicik Kleopatra Kaplıcası turizme kazandırılacak.
Kaş`ta incelemelerde bulunduğu sırada Gemicik Kleopatra Kaplıcası`nın bulunduğu yerde 32 derecelik sıcak suyun boşa aktığını gören Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, harekete geçti. Binlerce yıl önce şifa veren ve mitolojide Telephos`un yaralarını iyileştirdiği ve Kleopatra`nın da burada yıkandığına inanılan kaplıcanın yeniden canlandırılması gerektiğini bildiren Vali Yüksel, yetkililerden, günümüzde sadece su birikintisi olan bu yer ile ilgili acilen çalışma başlatılmasını istedi.
Antalya Müze Müdürlüğü tarafından tescilinin yapıldığı bildirilen kaplıca suyu ile ilgili araştırma emrini veren Vali Yüksel, şu açıklamalarda bulundu: ``Böylesine değerli bir suyun boşa akması üzücü. Müze Müdürlüğü burasının tescilini yaptırmış. Telephos`un yaraları burada iyileşmiş. Kleopatra burada yıkanmış, kaplıcanın suyundan yararlanmış. Yöre halkı bu suyun cilde çok iyi geldiğini söylüyor. Burası hemen turizme kazandırılmalı. Suyun bulunduğu yerin çevresi temizlenecek ve suyu kontrol altına almak için bir de tesis yapılacak. Binlerce yıldır akan bu şifalı sudan herkes yararlanmalı. Bu kaplıca mitolojik kahramanlar gibi günümüzün insanının da yararlanabileceği bir yer olacak.``
Kemer Gözcü, 14.02.2008
|
YÜZYILLIK ALSANCAK GARI, EXPO 2015'E KURBAN
EDİLİYOR
EXPO 2015 Fuarı'nda İzmir'e gelecek heyetin
çalışmaları için tarihi Alsancak Garı'nda inşaat
çalışmaları başlatıldı. Doğal SİT alanı olan garda
bir çivi çakılması için Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan
izin alınması gerekirken, şu an yürütülen
çalışmaları hangi kurumun başlattığı, izin alıp
almadığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmıyor.
Tarihi, Türkiye'deki demiryolları kadar eski olan
Alsancak Garı, EXPO 2015 Fuarı'nda İzmir'e gelecek
heyetin çalışmalarına kurban ediliyor. Heyetin
çalışmalarını yürütülebilmesi için, Doğal SİT alanı
olan garda inşaat çalışmaları başlatıldı.
Garın içine kolonlar atılarak, özel bölmeler
oluşturulurken, boya, badana ve zeminde kazı
çalışmaları da başlatıldı. Doğal SİT alanı olan
garda yürütülecek her türlü çalışma için Anıtlar
Yüksek Kurulu'ndan izin alınması gerekirken,
çalışmaları, yetkili kurumlardan ne TCDD, ne de
İzmir Büyük-şehir Belediyesi üstleniyor. Garın doğal
yapısına zarar veren çalışmalar sadece 3 gün kentte
kalacak Uluslararası Sergiler Merkezi (BİE) heyeti
ile kente gelmesi beklenen Cumhurbaşkanı Abdulllah
Gül için yürütülüyor.
Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz TCDD Alsancak
Gar'ı yetkilileri çalışmaların Büyükşehir Belediyesi
tarafından yürütüldüğünü belirtirken, daha önce EXPO
çalışmalarını bire bir yürüttüğünü açıklayan
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, gardaki
düzenlemelerin tüzel bir kişilik tarafından
yürütüldüğünü iddia etti. Kocaoğlu konuyla ilgili
bilgilerinin olmadığını ileri sürdü. İzmir
Büyükşehir Belediyesi, daha önce de EXPO'nun yer
belirlemesi konusunda doğal SİT alanı olan
İnciraltı'nı seçmiş ve buradaki tarım arazilerini
imara açmıştı.
Avukat Arif Ali Cangı, koruma altına alınmış
taşınmaz malların herhangi bir şekilde restore
edilmesi için Anıtlar Kurulu'ndan izin alınması
gerektiğini belirterek, "Konunun takipçisi olacağız.
Gerekli girişimleri yaptıktan sonra izinsiz bir
çalışma tespit edilirse suç duyurusunda bulunacağız"
dedi. EGEÇEP Dönem Sözcüsü Erhan İçöz de, Alsancak
Gar'ında yürütülen düzenleme çalışmalarından geç
haberdar olduklarını, ancak tepkilerini göstermek
için EXPO Heyeti'ni İzmir'e geldikten sonra protesto
edebileceklerini söyledi.
Alsancak Gar'ı tarihi Türkiye tarihi kadar eski
bir geçmişe sahip. Robert Wilkin adlı İzmirli
İngiliz tüccar ile dört ortağı 185 5'te İzmir-Aydın
demiryolu için imtiyaz talebi ile Osmanlı hükümetine
başvurmuş ve 1856'da imzalanan sözleşme ile bu
imtiyazı almışlardı.
1857'de şirket el değiştirmiş ve İzmir'den
Aydın'a Osmanlı Demiryolu adını almıştı. 1857'de
Vali Mustafa Paşa döneminde temeli atılan
demiryolunun başlangıcında yer alan Alsancak (o
günkü adıyla Punta) Garı, 1858'de hizmete açıldı.
Geçtiğimiz yıllarda özelleştirilmesi ile gündeme
gelen Alsancak Garı, metro çalışmaları nedeniyle de
iki yıldır tren seferlerine kapalı.
Birgün, Haber: Mustafa Aydın, 14.02.2008
|
TARİH TOPRAĞA GÖMÜLÜR MÜ?
Pek çok yerde yeni
yerleşimler, eski dönemlere ait yerleşimlerin
yanında veya uzağında kurulmuş olmalarına rağmen;
Milas, antik Mylasanıın üzerine kurulmuştur. Bu
nedenle Milasta nereye bir kazma vurulsa, nerede
bir hafriyat çalışması olsa, mutlaka eski dönemlere
ait bir kalıntı ile karşılaşılır. Temel kazma veya
bir kanal çalışması sırasında ya lahit(ler), ya bir
oda mezar, ya bir mozaikli alan ya da bir tapınağın
temeli ortaya çıkar... Ortaya çıkan bu tarihi
eserler veya bunların içindeki buluntular, geçmiş
dönemler hakkında bizlere bilgi veren değerli
şeylerdir...
Bulunan bu tarihi eserlerin bir kısmı
(lahit, vb.) Milas Müzesinin bahçesi çok yetersiz
olduğu için başka mekanlara taşınarak oralarda
muhafaza ediliyor veya teşhir ediliyor. Değerli
eserler ise çevredeki başka müzelere gönderiliyor.
Geçtiğimiz aylarda Milas merkezde, Şevketiye
Mahallesinde, belediye ek binasının yan tarafında,
kat karşılığı verilen ve iki blok halinde inşa
edilecek bir inşaatın temel kazısı sırasında
ilkçağlardan kalma bir tarihi eser ortaya çıktı. Bir
yapının kalıntısı olduğu anlaşılan eser, Roma dönemi
eseri olan İ.S. 2. yüzyıla tarihlenen, 3 kilometre
uzunluğundaki Su Kemerlerine yakın bir bölgedeydi.
Milas Müze Müdürlüğü, bu bölgede yaptığı kazı
çalışmasıyla, yüzyıllar boyu toprağın altında kalmış
olan bu kalıntıyı tüm özellikleriyle ortaya çıkardı.
Ortaya çıkan bu kalıntıların ne olduğu konusunda
kesin bir yargıya varılamamış olsa da, bunun; bir
ayazma, bir değirmen, bir işlik veya bir hamam
olabileceği konusunda tahminler yapılıyor...
Yüzyıllar boyu toprak altında kalan ve bir gün gün
yüzüne çıkarılmayı bekleyen (tıpkı depremin
yıkıntıları arasından gözleriyle
bir ışık sızmasını arayan bir insanın, kendisine
uzanacak bir eli araması, tekrar canlı hayatına
dönmeyi umutla ve özlemle beklemesi gibi bir şey
bu...) ve bir inşaatın temel kazısı sırasında
tesadüfen ortaya çıkan bu tarihi değeri ise şimdi
başka bir kötü son bekliyor. Muğla Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu, korunamayacağı
gerekçesiyle bu tarihi buluntunun üzerinin tekrar
toprakla örtülmesine karar vermiş. (*)
Bu eseri insanlığın hizmetine sunmak, onların
ziyaretine açmak varken; bu yapının üzerini toprakla
örterek onu yine karanlık bir sürece mahkum etmenin
mantığı olabilir mi? Böyle bir karar nasıl
açıklanabilir?
Kültür ve Turizm Bakanlığı, böylesi yerleri mal
sahiplerini mağdur etmeyecek şekilde kamulaştırarak;
böyle eserlerin gün yüzünde tutulmasını ve
insanların ziyaretine açılmasını sağlamalıdır.
Tesadüfen bulunan eserler, korunamaz diye üstüne
toprak atılarak tekrar karanlığa mahkum
edilmemelidir. Tarihe ve kültüre karşı olan
sorumluluğumuz, tarihimizi ve kültürümüzü toprak
altında tutarak korumayı değil, onları toprağın
yüzeyine çıkarmayı ve onlara bu şekliyle sahip
çıkmamızı gerekli kılıyor...
(*) Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun bu kararı, bir zamanlar Bodrum Müze
Müdürlüğünün raporu doğrultusunda (09.02.1972),
Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Gayrimenkul Eski
Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun, şehir imar
planında eski eser olarak gösterilen iki havra
(sinagog) binasını, sinagogların korunması gerekli
eski eserler olmadığı şeklinde karar vermesine
benziyor... (08.09.1972 tarih ve 225 sayılı, yine
09.09.1972 tarih ve 6655 sayılı kararları.)
Daha sonra bu karar doğrultusunda, iki havra binası
yıkılarak, buraya şimdiki Halk Eğitim Merkezi
Müdürlüğü binası inşa edilmiştir. (36 yıl arayla
aynı yerde iki kurul kararı: Biri yıkılmasına,
diğeri de toprakla örtülmesine zemin hazırlıyor.)
Eğer havra yıkılmayıp restore edilseydi, şu anda var
olan Yahudi Mezarlığı ile birlikte Milas kültür
turizmine ev sahipliği yapan bir kent olacaktı...
Evrensel, Yazı: Nevzat Çağlar Tüfekçi, 14.02.2008
|
|
TOPKAPI SURLARINA YENİ RESTORASYON
İstanbul'un
kültür miraslarından Topkapı Sarayını çevreleyen
surların restorasyonu için ön çalışma başlatıldı.
Surların bir bölümü daha önce restore edilmişti.
Ancak istenen sonucu vermeyen bu çalışma UNESCO
tarafından da yanlış ve yetersiz bulunmuştu. Bu
tecrübeden ders çıkartılarak bu kez acele
edilmeyecek.
Önce kullanılacak teknik, yöntem ve malzemeler
belirlenecek. Daha sonra sadece 30 metrelik bir
bölümde örnek uygulama yapılacak. Örnek bölümün 7 ayda tamamlanması planlanıyor. Bu
bölümdeki uygulama tatmin edici bulunursa, surların
kalan bölümü de restorasyon kapsamına alınacak.
Trt/Haber, 14.02.2008
|
KOCAELİ'NDE TARİHİ YENİ CUMA CAMİİ'NE ÇİRKİN SALDIRI
İzmit merkezdeki tarihi Yeni Cuma Camii'ne, önceki gece geç saatlerde gelen kimliği belirsiz kişi ya da kişiler, caminin duvarlarına çirkin yazılar yazıp Kur'an-ı Kerim'leri parçaladı.
İzmit'in en eski camilerinden olan Yeni Cuma Camii'nde, bayanların namaz kıldığı bölüm, önceki gece ateşe verildi. Yerdeki kilimi tutuşturan şüpheliler, bayanların okuduğu Kur'an-ı Kerim ve tesbihleri de yakarak olay yerinden kaçtı. Çevreden geçen vatandaşların dumanı fark etmesi üzerine Kocaeli İtfaiye ekiplerince yangın büyümeden söndürüldü. Kocaeli Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler, olay yerinde incelemelerde bulundu. Yakılan oda, sabah temizlenerek duvardaki yazılar kazındı. Konuyla ilgili görüşlerini almak istediğimiz cami imamı ve Kocaeli Müftüsü Hikmet Kutlu, bilgi vermekten kaçındı. Emniyet yetkilileri ise akli dengesi bozuk kişilerden şüphelendiklerini ve duvara 'hadi adli tıp beni bulun' şeklinde yazılar yazıldığına dikkat çekti. Olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlatıldı. Yeni Cuma Camii'ne geçen ay da provokatif bir saldırı düzenlenmişti.
Zaman, Haber: Mehmet Güler, 14.02.2008
|
|
|
YEPYENİ BİR DİNAZOR TÜRÜMÜZ DAHA OLDU
Fotoğraf Altı: Paleontolog Terry Gates, ördek gagalı dinozorun kafatası yapısının benzersiz özelliklere sahip olduğunu belirtiyor.
Meksika'da keşfedilen yeni bir dinozor türü Kuzey Amerika paleontolojik araştırmalarında yeni bir aşamaya geçildiğini ilan ediyor. Meksika, Kanada ve ABD'li uzmanlardan oluşan ekipte yer alan Utah Doğal Tarih Müzesi'nden Terry Gates, ördek gagalı dinozorun kafatası yapısının benzersiz özelliklere sahip olduğunu belirtiyor. Uzmanlar, burnu kafasının tepesinde yer alan dinozorun nazal geçitlerinde yer alan kemik çıkıntısının bir trompet gibi işlev görerek içinden geçen havayla kışkırtıcı sesler çıkardığına ve dinozorun dişileri böyle çektiğine inanıyor.
Aslında 72 milyon yıllık bu fosil bulunalı 13 yıl oluyor. Ancak daha önce bilinen herhangi bir türe ait olmadığı, temizlenmesi ve parçalarının bir araya getirilmesi gibi uzun yıllar süren çalışmalardan sonra anlaşıldı.
Uzmanlara göre, öldüğünde 7.6 m. boyunda olan dinozorun boyu, büyüseydi 11 metreyi bulacaktı. Bu da Velafrons coahuilensis adı verilen cinsin Tyrannosaurus rex'lerle hemen hemen aynı boyutta olduğunu gösteriyor. Uzmanlar keşfin 10 farklı ördek gagalı dinozora sahip olduğu düşünülen 'hadrozor' ailesinde eksik parçaları tamamlayacağı görüşünde.
Radikal, Fotoğraf: AP, 14.02.2008
|
TARİHİ ÇINARIN YAŞI BELLİ OLDU
Guinness Rekorlar
Kitabı'na girmeye aday gösterilen tarihi çınarın bin
251 yaşında olduğu tespit edildi. İznik'te, Davud-i
Kayseri Türbesi'nin yanında bulunan tarihi çınarın
yaşı belli oldu.
İznik Kaymakamlığı, Davud-i Kayseri Hazretleri'nin
mezarının bulunduğu alanı yakın zamanda tespit etmiş
ve mezarın olduğu noktaya bir türbe yaptırmıştı.
Türbenin hemen doğusunda yer alan tarihi çınarın da
bakımını üstlenen kaymakamlık, Türkiye'nin sayılı
ağaç bilimcilerinden orman yüksek mühendisi Teoman
Varol'u ilçeye davet etti. Varol, asırlık çınarın
ayakta kalmasını güçleştiren gövdesindeki mantar
hastalığını tedavi ettikten sonra ağacın yaşını da
tespit etti. Gerek halk, gerekse yetkililerin 700
küsur yaşında sandığı anıt ağacın gerçek yaşının bin
251 olduğu anlaşıldı. Varol, çınarın bugüne kadar
ayakta kalmasının şaşırtıcı olduğunu söyledi.
Bursa Hakimiyet, 14.02.2008
|
MÜZE GÖREVLİLERİ TARİHİ KOSTÜMLER GİYECEK
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Topkapı Sarayı'nda uygulanan müze görevlilerine tarihi kostümler giydirme çalışmasını tüm Türkiye'ye yayıyor.
Geçtiğimiz aylarda Topkapı'da başlatılan uygulama Ankara'daki Kurtuluş Savaşı Müzesi ve Cumhuriyet Müzesi ile devam edecek. Daha sonra tüm müzelerde ziyaretçileri, müzenin konseptine uygun tarihi kıyafetler giyinmiş görevliler karşılayacak. Yurtdışında yaygın olan müze görevlilerinin tarihi kostüm giymesi Topkapı Sarayı'nda başlatılınca ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da bütün müzelerde bu uygulamaya geçilmesini istedi. Buna göre, Ankara'daki Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet müzelerindeki görevliler için Cumhuriyet'in kurulduğu tarihte askerlerin ve kadınların giydiği kıyafetlerden dikilecek. Diğer müzelerdeki görevlilere de müzenin içeriğine göre kostümler yapılacak. Tarihi kıyafetleri Ankara Kız Olgunlaştırma Enstitüsü çalışanları stilize edecek. Tarihi kaynaklar taranarak oluşturulacak kıyafetler, bakanlık bünyesinde tarihçilerin de görev aldığı bir kurul tarafından incelenerek onaylanacak.
Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 14.02.2008
|
|
GÜZELYURT İNANÇ
TURİZMİNİN YENİ MERKEZİ
İstanbulda ki Ayasofyadan daha eski Küçük Ayasofya denilen Aziz Gregorios Theologos Kilisesi ile inanç turizminin merkezlerinden biri olarak görülüyor.
Aksaray iline bağlı eski
adı Gelveri olan Güzelyurt kiliseleri, manastırları
ile bir tarih kültür hazinesi olarak görülürken
İstanbuldaki Ayasofyadan daha eski Küçük Ayasofya
denilen Aziz Gregorios Theologos Kilisesi ile inanç
turizminin merkezlerinden biri olarak görülüyor.
Orta Anadolu'nun en görkemlisi Hasan Dağı
eteklerinde yer alan Melendiz Irmağı kıyısında 14
kmlik kanyon Ihlara Vadisi, kayalara oyulmuş Selime
Katedrali ve sekizgen kubbesiyle dünya harikası
Kızıl Kilise bölgenin değerini bir kat daha
artırıyor.
Turizmin yeni merkezlerinden biri olarak tanıtılan,
aynı zamanda termal merkezlerine sahip bulunan
Güzelyurt, konaklama tesisleri ve Türk mutfağının
örneklerini sunduğu lokantalarıyla, el sanatlarıyla
yerli ve yabancı turistlerin akınına uğruyor.
GÜZELYURT (GELVERİ)
TARİHÇESİ
Güzelyurt (Gelveri)
İlçesi, İç Anadolu Bölgesinde Aksaray İline bağlı
bir ilçedir. En eski adı (Roma ve Bizans Döneminde)
Karballa idi. Selçuklular zamanında
Gelveri olarak değiştirilen ilçenin adı 1965
yılında şimdiki ismi olan Güzelyurta çevrilmiş ve
1989 yılında Aksarayın il oluşu ile birlikte ilçe
olmuştur.
Güzelyurt (Gelveri)taki
yaşam hakkında ilk kesin bulgular Hristiyanlıkla
beraber başlar. Ancak yörede bulunan obsidiyen ve
çanak çömlek parçaları bize bu yörede yaşamın
Paleolitik Çağda var olduğunu kanıtlar. Eski adı
Karballa, daha sonraki adı Gelveri olan Güzelyurt,
Paleolitik Çağdan beri insanlara yurt olmuştur.
İlçe önemli bir Neolitik (MÖ 6500-5000) yerleşim
merkezi üzerine kurulmuştur. Bu bölge Eti, Hitit,
Pers, Kapadokya Krallığı, Eski Yunan, Roma, Bizans,
Selçuk ve Osmanlı Medeniyetlerine beşiklik
yapmıştır.
Hititlerin çok tanrılı
dinlerinden sonra, bu yıllarda ateşe tapmayı ve
Tanrıya inanışı birleştiren İpsistaryo Dini ortaya
çıktı. Bu din, büyük toprak faaliyetleri arasında
rağbet gördü. MÖ 17. yy'da bölge, Roma
İmparatorluğu topraklarına katıldı fakat kral
gücündeki dini liderlerin (rahipler) yönetimi MS 2
yya kadar azalarak da olsa devam etmiştir.
Bu sıralarda köle
durumunda bulunan halk arasında St. Paulun bölgeye
getirdiği Hristiyanlık hızla yayılmaya başladı.
Hıristiyanlık ilk yıllarda büyük tepki gördü.
İmparatorluk tarafından resmi din olarak kabul
edilinceye kadar bu dine inananlar, ilk zamanlar
Güzelyurt ve çevresi, Ihlara Vadisi, Peristrema
Vadisi, Soğanlı gibi yerlerde saklanmışlardır. Zaman
içinde Hristiyanlık bu bölgede Pagan Dini ve Pers
kökenli geleneklerden etkilenerek yeni bir anlayışa
dönüştü. Zaten tarihin başlangıcından beri çok
değişik kültür ve dinlerin geçişine sahne olan
bölgede bu durum kaçınılmazdı. Güzelyurtlu
Gregorius Teologos ve Kayserili Basilus, birlikte
ortaya koydukları fikirlerle zaman içinde Ortodoks
mezhebinin kurucuları durumuna gelmişler, buna bağlı
olarak da ilk manastır hayatı Güzelyurtta
başlamıştır. İmparator Teodosius tarafından
Güzelyurtta 385 yılında Gregorius Teologos adına
bir de kilise yaptırılmıştır. Oğul Gregorius, 329
yılında Arianzosadı verilen çiflikte doğmuştur.
8. ve 9.yy'larda
Müslüman Araplar Bizans üzerine yaptıkları akınlar
sırasında Torosları, Kilikya Geçitinden aşarak
Melendiz Ovasına iniyorlardı. Arap yol
haritalarında Güzelyurt (Qualuari), Melendiz
Ovasında bir istasyon olarak gösterilir.
Romanın din üzerindeki
baskısı, İkonoklast Akımının başlamasına sebep
olmuştur. Bu dönemde Aziz Gregoriosun ortaya koymuş
olduğu dini sistem o kadar kuvvetlidir ki bölge, bu
hareketten yara almadan kurtulmuş ve İkonoklast
Akıma karşı olan Hristiyan din adamlarına sığınak
olmuştur.
12. yyda Anadoluya
hakim olan Selçuklular, toprağı işlemeyi bilen
Rumların göçünü önlemek için bazı imtiyazlar
tanıdılar. Böylece Hristiyan ve Müslüman halk bir
arada yaşamaya başladılar. Belisırmada bulunan St.
Georges (Kırk Damaltı) Kilisesi buna iyi bir
örnektir. Burada bulunan freskde, bölgenin o
dönemdeki beylerbeyi olan Basil Güyaüyakupos, Türk
kıyafetleri içinde resmedilmiş ve freskin
kitabesinde Sultan II. Mesut için çok yüksek ve çok
asil bir sultan olarak söz edilmektedir.
Güzelyurt, gelişmesini
özellikle Nenezili (bugün Bekarlar) din bilgini Aziz
Gregorios Teologosa (4. yy) borçludur. Kendisine
Gelveriyi merkez olarak seçen bu aziz,
Hristiyanlığın Anadoluda yayılmasını sağlamıştır. O
dönemde manastır yaşantısının temelini atmıştır.
İleri sürdüğü fikirler daha sonra Ortodoks mezhebini
ortaya çıkarmıştır. İlçede ve Manastır Vadisinde
Bizans ve Osmanlı döneminden kalma, kayalara oyulmuş
elliye yakın kilise vardır. Ayrıca üç yer altı şehri
ve bir kaya cami bulunmaktadır. Yarı kayadan oyma,
cepheleri işlemeli, yaşları 100 ile 200 yıl arasında
olan Gelveri evleri, Kapadokya mimarisinin en güzel
örneklerini teşkil etmektedir. İlçede ve yakın
çevresinde bulunan tarihi eserler, Kapadokyanın
genelindeki bütün özellikleri içerirler.
Güzelyurt İlçesinin ilk
yerleşimi Aşağı Mahalledeki Aya Gregorios Theologos
Kilisesi çevresindeki kaya mekanlarda yerleşim
alanında yer aldı. Sonraları kaya konutların ön
kısmına tonoz örtü sistemiyle yapılar eklendi. Bunun
sonucu önü yapı, arkası kaya oyma olan konutlar
kullanılmaya başlandı. 19. ve 20. yüzyıllarda ise
Yukarı Mahallede kaya oymalarına konutlar inşa
edildi.
Yörenin manastır
vadisinde çizgi boyamalarla süslenmiş az sayıda da
olsa kaya konutlar bulunmaktadır. Buradaki kaya
oymalarda ön cephe yaratılarak kabartma süslemelere
yer verilmiş ve bir anıtsallık elde edilmeye
çalışılmıştır. Bu gözlemlerin sonucu olarak
Güzelyurttaki kaya mekan ve kiliselerin
çoğunluğunun ikona yasağının kalkmasından sonraki
dönemde veya Selçuklular zamanında yapıldığını
söylemek mümkün olur.
Mübadele ile
Yunanistana giren Rumlar, Kaval yakınlarında Nea
Kalvari adıyla yeni bir köy kurmuşlar ve
Güzelyurttaki kilisenin aynısını oraya inşa ederek,
buradan götürdükleri kutsal eşyaların teşhir
edildiği bir müze kurmuşlardır.. 1924 yılına kadar,
ilçede Rum ve Türk nüfus bir arada yaşamışlardır.
Büyük mübadelede Rumlar, Yunanistanın Kastorya ve
Kozan köylerinden gelen Türkler oralardaki evlerini
terk etmişlerdir. İlçede mübadele 1924 yılında
yapılmış ve buradan ( Güzelyurttan) göç eden
vatandaşlar Yunanistanın Kavala şehrine bağlı Nea
Kalvariye yerleştirilmiştir.
Bugün göç edenler ve
hala hayatta kalanlarla onların çocukları ve
torunları Güzelyurtu ziyarete gelmekte ve bir
bayram havasıyla karşılanmaktadır
E-5 yolu üzerine kurulan
bu yerleşim alanı tamamen Türk dili konuşmakta ve
her yıl düzenli bir şekilde Kapadokya Konferansı adı
altında uluslararası bir festivale ev sahipliği
yapmaktadır.
Aziz Gregorios
Theologos Kilisesi (Küçük Ayasofya)
Güzelyurt İlçesinin
Aşağı Mahallesinde bulunmaktadır. Andreades ve
Akakladesin belirttiğine göre bu kilise Büyük
Teodoslus tarafından MS 385 yılında
yaptırılmıştır.Akaklades, kilisenin üç kapısından
birinin üzerindeki kitabede Bu haç kişisel, Bizans
İmparatoru Theodoslus tarafından inşa edilmiştir.
İmparator Gregorios Nazianzo ile de kutsal hacın bir
parçasını kiliseye hediye etmiştir. cümlelerini
okuyabildiğini, daha başka yazılar da olduğunu,
fakat bunların okunmasının mümkün olmadığını
yazmaktadır. Andreadesin belirttiğine göre
kilisenin kitabesinde Aya Gregorios Theologosun bu
kutsal kilisesi, Kellivar hristiyanlarının
yardımıyla ve mimar Gregorios Madenci tarafından
1835 yılında tamir edilmiştir. cümlesi yer
almaktadır. Bu kitabenin yazılarını sonradan silmek
için yazıldığı iddia edilmektedir. Bu da 385
yılındaki kitabe olsa gerekir.
Kapalı Yunan Hacı tipine
ait bu kilisenin plan şeması sonradan yapılan
ilavelerle değişikliğe uğramıştır. Apsi kısmında
görülen kalıntı eski yapının parçasıdır. Kilisenin
yapıldığı 385 yılından sonra önemli değişiklikler
geçirdiği anlaşılmaktadır. En önemli değişiklik ise
1835 yılında restorasyon sırasında olmuştur. Aya
Gregorios tarafından kilisenin tamiri için
İstanbulda yaşayan Rumlar tarafından saraya yapılan
baskılar sonucu 1834 yılında bir ferman çıkarılarak,
özel izin alınmıştır. 1835 yılında kilisenin plan
şemasında büyük değişiklikler yapılmış ve kapalı
Yunan Hacı tipinden 3 nefil, kubbeli bazlika tipine
geçilmiştir. 15,5 asır boyunca kilise olarak hizmet
veren bina, 1924 nüfus mübadelesinden sonra cami
olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Bahçesinin kuzeyinde
kilisenin misafirhanesi bulunmaktadır. Burada
kilisenin heyeti toplanır ve bölgeyi ilgilendiren
sorunlar görüşülürdü. Devlet ileri gelenleri,
bölgenin baş rahipleri bu yöreden geçtiklerinde
misafirhanede kalırlardı. Bunların yanı sıra güncel
sorunlar da görüşülür, evlilik işlemleri de burada
çözümlenirdi. Misafirhanenin alt katında buğday, yağ
depoları, bahçesinde fırın bulunmaktadır. Doğusunda
kilise papazının oturduğu ev yer almaktadır.Yine bu
devirde bahçenin güneyinde zengin Gelverililerin
mezarlığı yer alır. Güney doğusunda ise 35 basamak
merdivenle inilen yer altı suyu Ayazması
bulunmaktadır.
Kilisenin çatı kısmı
Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından onarıma
alınarak tamamlanmıştır.
Kale Manastırı Kilise
Kapadokyadaki dini
kuruluşların en büyüklerindendir. Manastır, 8I.
ile 14. veya 10. yy; kilisedeki figürlü freskolar
ise 10. y.y. sonu ile 11. yy başları arasına
tarihlenmektedir. İsanın göğe çıkışı, müjde, Meryem
gibi tasvirler bulunmaktadır.
Kaya Cami
Güzelyurttaki Kaya
Caminin yapılış tarihini belirleyecek bir kitabe
yoktur. Bölgeye yapılan Arap akınlarının sonucu
olarak sürekli bir yerleşim alanının bulunmaması,
Selçuklu ve Osmanlı egemenliği döneminde yöreye
yerleşen ilk Müslümanlar tarafından yapılmış
olabileceği görüşü hakim olan cami, eklentisiz
kayadan yapılan minber basamaklarıyla Manastır
Vadisinin kuzeyindeki kayalıkların üzerinde
bulunmaktadır. Cami, tek bir kaya blok oyularak
yapılmıştır. Bir ana mekandan ve okuldan
oluşmaktadır. Tonoz tavanlı son cemaat yeri
yapılırken, ön bölümdeki meyilli kayalar bir duvar
gibi düzeltilmiştir. Bu kaya duvara mihrap ve
kandiller oyulmuştur. Caminin mekanı 28 metrekarelik
bir alan üzerinde bulunmaktadır. Mihrap, minber,
müzenin mahfili ve kaya sütun iç mekanda
düzenlenmiştir. Yan taraftaki okulla cami arasında
küçük bir pencere vardır. Bu pencere, cemaatin çok
olduğu günlerde okul da cami olarak kullanıldığı
zaman imamın sesinin duyulabilmesi için yapılmıştır.
İç mekandaki yarım daire kaya kabartmalarıyla,
dışarıya doğru oyulmuş su boşaltma kayalarıyla, 90
cm. çapındaki oyuk görüntülü minaresiyle
meraklılarının ve ilgilenenlerinin ziyaretini
beklemektedir.
Küçük Okul
14 metrekare üzerine
yapılmıştır ve tavanı düzdür. İç mekanda bir ocak ve
oturmak için kaya sedir bulunmaktadır. Okulun kaya
duvarlarında kandil için düzensiz olarak hazırlanmış
oyuklar bulunmaktadır. Sonradan yapıldığı sanılan
pencerelerden Manastır Vadisinin manzarası göz
alabildiğince uzanmaktadır.
Eski Mahalle
Volkanik kökenli kaya kütlesine oyulmuş cepheleri işlemeli, kesme taştan yapılmış eski binalardan oluşmaktadır. Halk, bu evlerde yüzyıllardan beri süre gelen geleneksel yaşantıyı devam
ettirmektedir.
Sivişli (Anargiros)
Kilise
Kubbesi ve dört sütunu
ile kayadan yapılmış olan kilisede 1877den kalma
duvar resimleri hala görülebilmektedir. Kilisenin
çevresindeki kayadan oyma odalar Aziz Anargiros
Bayramına gelen hacıları ve hastaları
ağırlamaktaydı. Kilise, Rumların ilçeyi terk
etmelerinden sonra belli bir süre çömlek atölyesi
olarak kullanmıştır.
Sivişli Kilise (Hagia
Anargiros)
Tarihi kesin olarak
bilinemeyen kilisenin tamamı kayalardan yapılmıştır.
Kilisenin dışında bulunan odalara ölümcül hastalar
bırakılır, dua edilir ve eğer hasta iyileşirse
azizlerin yardım ettiğine inanılırdı.
Manastır Vadisi
İlçenin aşağı kısmından
başlayan vadi, 50 kadar kayadan oyma kilise ve
manastıra sahiptir. 4.5 km. uzunluğundadır. İki
buçuk saatlik bir yürüyüşle vadiyi
gezebilirsiniz. Kayadan oyma evleri, camiye
çevrilmiş kilisesi ve kalesiyle ünlü Sivrihisar
Köyü'ne ulaşırsınız. 15 dakika sonra Kızıl
Kilisedesiniz.
Cafalar Kilisesi
10. yydan kalma ve
hala iyi durumdaki fresklerle bezenmiş bir Bizans
kilisesidir. O dönemden kalma değişikliğe uğramamış
en iyi örneklerden birisidir.
Yüksek Kilise
İçinde Bizans döneminden
kalma bir şapelin bulunduğu yüksek kayanın tepesine
19. yyda inşa edilmiştir. Çok sayıda obsidyenden
yapılmış malzemenin bulunduğu kilise çevresi önemli
bir neolitik yerleşim merkezidir. Yüksek Kiliseden
Güzelyurt ve Hasan Dağının (3268 m.) görünüşü nefes
kesecek güzelliktedir.
Antik Gelveri Evleri
Yarı kayadan oyma,
cepheleri işlemeli, yaşları 100 ile 200 yıl arasında
olan Gelveri evleri, Kapadokya mimarisinin en güzel
örneklerini teşkil etmektedir. Bu evler
Güzelyurttaki taş ustaları tarafından
yapılmışlardır. Antik Gelveri Evleri, kesme
taşlardan 7-8 mt. yükseklikte inşa edilmiştir.
Gelveri evlerinin en çarpıcı özelliği doğal
havalandırmalarıdır. Bu havalandırmalar klima görevi
görürler. Kapı girişleri ve tavanlar taş
işlemelidir. Tavanlar kemerli yapılmış ve iç
mekanların yüksekliği 5-6 mt.ye ulaşmaktadır. Alt
katlarında mahzen, hayvan barınağı; içinde
ibadethane (papazlık) ve taş fırın bulunan Gelveri
evlerinin her biri iç açıcı geniş yapıları ve
kendilerine has mimarisiyle size bambaşka bir
dünyanın kapısını açar.
Hotel Karballa
1856 yılında
Hristiyanlar tarafından okul olarak inşa edilmiş,
1924 yılından sonra ilkokul ve jandarma karakolu
olarak kullanılmıştır. Daha sonra restore edilerek
turizme açılmıştır.
Güzelyurt Çevresi :
Ihlara Vadisi
Güzelyurta 12 km.
mesafededir. Melendiz Irmağı kenarında 14 km.
uzunluğunda bir kanyondur. Vadinin tamamını yürümek
5 saati alır. Ihlara Köyünden itibaren ırmağın sol
tarafını takip ediniz. Bizans döneminden kalma
duvarları boyalı mükemmel kaya kiliselerini Ihlara
ve Belisırma civarında gezebilirsiniz. Belisırma
Köyü'nden itibaren ırmağın sağ tarafını
izleyiniz.Vadinin çıkışında, yeşillikler arasında
Yaprakhisar Köyüne ulaşmak için Selçuklu döneminden
kalma bir taş köprüden geçiniz. Köyde çok sayıda
Bizans Manastırı görebilirsiniz. Yaprakhisarın
devamında, Peri bacalarıyla çevrili 10.yydan
kalma, 365 basamakla çıkılan Selimedeki Kale
Manastırının kayadan oyma birimleri ve Kalenin
önünde bulunan 13.yydan kalma Selçuklu Türbesi
görülmeye değer eserlerdir.
Selime Katedrali
Kayalara oyulmuş yüksek
bir yerde olan katedral içinde iki sıra halinde
sütunlar mevcuttur. Bu sütunlar katedrali üç sahana
ayırmıştır.
Kızıl Kilise
Sivrihisar - Niğde
istikametinde ve Güzelyurta 6 km. uzaklıktadır.
Bütün Kapadokya bölgesinin taştan yapılmış
kiliseleri arasındaki en güzel örnektir.
Freskolarında İncilden sahneler ve havarilerin
portreleri vardır. Aziz Gregorius ömrünün son
günlerini bu kilise civarındaki çiftliğinde
geçirmiştir. Kilise, 6. yyda traşit taşından
inşa edilmiştir. Sekizgen üzerine kurulmuş
kubbesi, haç şeklindeki yapısıyla ve göz alıcı
ahengiyle inanılmaz bir mimari güzelliğe sahiptir.
Ilısu Kasabası ve
Kaplıcaları
Güzelyurta 10 km.
mesafededir. Melendiz Irmağının kenarına kurulmuş
bu güzel kasaba, eski zamanlardan beri Varvara
isimli bir azize adanmış kaplıcalara sahiptir.
Müslüman ve Hristiyan halk bu kaplıcanın
kutsallığına inandıkları için, hastalarını iyi
etmek için Ilısuya getirirlermiş. Burası dinlenmek
için ideal bir yerdir.
Aşıklı Höyük
Güzelyurta 15 km.
mesafedeki Kızılkaya Köyündedir. Erken Neolitik
dönemden kalma (8040-7490) Anadolunun en eski
önemli yerleşim merkezlerinden biridir. Ören
yerinde düzenli şekilde inşa edilmiş kerpiç evler
bulunmaktadır. Burada ayrıca çeşitli hayvan
kemikleri, değişik taşlardan yapılmış ziynet
eşyaları, içinde iskeletler bulunan 40 kadar mezar
açığa çıkarılmıştır.
Çanlı Kilise ve
Çeltek
Aksaray istikametinde
olup, Güzelyurta 25 km. uzaklıktadır. Çeltek
Köyüne 2 km. uzaklıktaki kilise, tuğla ve taştan
yapılmış, yüksek kaliteli fresklerin hala
görüldüğü 11. yydan kalma bir eserdir.
Hristiyanlar tarafından İsa Peygamberin göğe
çıkma yortusunun kutsandığı bir yerdir. Etrafında
çok sayıda kayadan oyma kilise ve manastır
bulunmaktadır. Kiliseden 1995 yılında üç adet
mumya çıkarılmıştır.
Helvadere ve Antik
Nora Kenti (Viranşehir)
Hasan Dağının
eteklerine kurulmuştur ve Güzelyurta 25 km.
uzaklıktadır. Köyün üzerinde İmparator Jüstinyen
tarafından inşa edilmiş eski adı Mokissos
(Nora)olan bir garnizon şehri olan bu antik şehir
inanılmaz büyüklükteki taşlardan inşa edilmiştir.
Günümüzde önemli kültür değerlerini barındıran
Nora Kenti çevresindeki Sarıgöl Kilisesi,
Yardıbaş Kilisesi, Süt Kilise, Bozboyun Kilise,
Tepe Kilise, Çukurkent Kilise, Kale Kilise ve
Selçuklulardan kalma Karahan (Eshab-ı Kefh Hanı)
gezilebilecek önemli yerlerdir. Bu yöreden Hasan
Dağının görünüşü şahanedir. Güzergahınız üzerinde
yaylalarımızdaki sıcak kanlı köylülerimizle
karşılaşırsınız.
Yeraltı Şehirleri
Bu eşsiz mekanlara
girdiğinizde bir anda kendinizi yüzyıllar
öncesinde bulursunuz. Güzelyurt Merkez (üç tane)
ve Gaziemirde bulunan yeraltı şehirlerindeki
büyük depolar, yaşamsal mekanlar, ibadethaneler ve
hayvan barınakları görülmesi gereken önemli
yerlerdir. İçerideki gizemli hava ruhunuzda
gezmeye başladığında sakın korkmayın. Bu sadece
yer altı şehrinin ziyaretçilerini selamlamasıdır.
Kaya Oyma
Yerleşimleri
Halk arasında
güvercinlik olarak da ifade edilen bu yerleşim
mekanları ilçe merkezinde bulunmaktadır. Yaşam
mekanı olarak kullanılan bu eski yerleşkeler e
güvercinler barındığı için Güvercinlik adı
verilmiştir. Kaya oyma yerleşimlerinin manzarası
en iyi Sivişli Kilisesi üzerinden görülmekte ve
görenleri de büyülemektedir. Bu büyüleyici
manzara Hengame Sokakta yer almaktadır.
Ilısu Roma Hamamı
İlçe merkezine 5 km.
uzaklıktaki Ilısu Kasabasında, Roma döneminden
kalma olan bu hamam, günümüzde alternatif termal
turizm alanında faaliyet göstermektedir. Bu antik
Roma Hamamı, klasik Türk hamamı mimari
özelliklerini taşımaktadır.
Turkiyeturizm.com, Yazı:
Özkan Altıntaş, 13.02.2008
|
Yunanistan Kültür Bakanı Mchalis Liapis (solda) ve Arnavut mevkidaşı Ylli Pango, 7 Şubat'ta Atina'da düzenlenen iade töreninde iki antik mermer heykele bakıyorlar. [Getty Images] |
YUNANİSTAN TARİHİ PARÇALARI ARNAVUTLUK'A İADE ETTİ
Yunanistan Kültür Bakanlığı, 7 şubat Perşembe günü düzenlenen bir törenle 1991 yılında Butrint Müzesi'nden çalınan iki antik heykeli Arnavutluk'a iade etti.
Butrint, UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alıyor.
Törene Arnavutluk Kültür Bakanı Ylli Pango ve Yunan mevkidaşı Michalis Liapis katılırken, Liapis kültür eserlerinin iadesinin Yunanistan'ın yasadışı yollardan ülkeye getirilen bütün eserleri menşe ülkelerine iade etme çabaları kapsamında gerçekleştiğini söyledi.
Southeast European Times, 13.02.2008
|
MALATYA KULUNCAK'TAKİ ROMA DÖNEMİNE AİT AGORA SİT
ALANI OLDU
Malatya'nın Kuluncak İlçesi'nde
bulunan ve Roma döneminde önemli bir ticaret merkezi
olduğu belirtilen agora, sit alanı ilan edildi.
Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürü Musa Törnük,
Kuluncak ilçesinin Kaynarca köyü Tosunbükü
mevkisindeki Malatya Arkeoloji Müzesinin yaptığı
kazılarda ortaya çıkan ve önemli bir ticaret
merkezinin tabanı olduğu belirtilen
mozaiklerin, bir agoranın tabanı olduğunu belirtti.
Çeşitli
geometrik figürlerden oluşan mozaiğin Gaziantep'teki
Zeugma mozaiklerine alternatif olabileceğine dikkati
çeken Törnük, agoranın birinci derecede arkeolojik
sit alanı olarak tescil edildiğini kaydetti.
Mozaiğin
tabanının bir kısmının tahrip olduğunu söyleyen
Törnük, şunları söyledi: Geometrik, bitkisel ve
stilize hayvan motifleri bulunan yer açıkta
bulunuyor. Mozaiğin 1,5 dönümlük bir alana yayılmış
olduğu tahmin ediliyor. Bu alan yerinde korunacak ve
1. derece sit alanı olarak kurulumuz tarafından
kabul edildi.''
Turizm Gazetesi, 13.02.2008
|
DÜNYANIN İLK PARLAMENTOSU PATARA'DA
Antalya'nın Kaş İlçesi'ndeki Patara Antik Kenti'nde, 20 yıldır devam eden kazılarda bulunan dünyanın ilk parlamentosu gün ışığına çıkıyor.
Restorasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra dünyadaki tüm parlamento başkanları Patara'ya davet edilecek.
Bin 550 milletvekilinden oluşan bu parlamento MÖ 3 bin 200 yılından kalma...
Dünyanın bu ilk meclisi, "Türkiye'nin son parlamentosu, dünyanın ilk parlamentosuna sahip çıkıyor" adıyla başlatılan proje kapsamında restore ediliyor.
Restorasyon çalışmalarının tüm giderleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından karşılanıyor.
Kaş Kaymakamı Süleyman Yılmaz, "Bu parlamento binası, dünyanın ilk demokratik seçimle gelen parlamentosu. Bu parlamentonun içinde kadınlar var. Kadınların meclis başkanı seçilebildiği bir parlamento. Bu parlamento ile demokrasinin Anadolu'dan doğduğu ortaya çıkıyor. Bu bina Anadolu'nun dünyaya armağanıdır." dedi.
Trt/Haber, 13.02.2008
|
|
TARİHİ TALAN
Bursa'da Kestel'e bağlı Kozluören Köyü'nde taş
ocağı açılması planlanan alanda Bizans dönemine ait
tarihi mezar kalıntıları ve insan kemiklerine
rastlandı.
Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü'nün açtığı
ihaleyi üstlenen firmanın, Eski Bağlar ve Harmanlar
Mevkii'nde taş ocağı için altyapı çalışmaları
başlattığını öğrenen Kozluören Muhtarı Mustafa
Mutlu, taş ocağının yapılacağı alanda tarihi mezar
kalıntıları ve insan kemikleri görünce durumu Uludağ
Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar
Koordinatörlüğü'ne bildirdi.
Uludağ Üniversitesi ve sivil toplum
kuruluşlarından oluşan bir heyet, bölgede inceleme
yaptı. Araştırmalar sonucu Bizans döneminden kalma
çok sayıda mezara ve insan kemiklerine rastlandı.
Mezar kenarlarında bulunan kemikler incelenmek üzere
Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Laboratuvarı'na
götürüldü. Definecilerin de bir çok yerde kazı
yaptığı görüldü.
Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Anabilim Dalı
Başkanı Mustafa Şahin, kendilerinin muhtarlığın
daveti üzerine köye geldiklerini, bölgenin koruma
altına alınması gerektiğini vurguladı. Şahin,
"Bilimsel Araştırmalar Koordinatörlüğü tarafından
desteklenen Bursa ve çevresi kültürel envanteri
projesi kapsamında, muhtarlığın daveti üzerine bir
ön araştırma yaptık. Yaptığımız araştırma
neticesinde Bizans çağına ait olabilecek mezar
kalıntılarına rastladık. Mezarlar, defineciler
tarafından açılmış va bu mezarların önemli ölçüde
tahribata uğradığını gördük. Bu alanın koruma
altında olmaması, defineciler tarafından yapılan
tahribatı destekler niteliktedir. Arazinin kayalık
yapısı buranın Bizans döneminden kalma mezarlık
olduğunun işaretidir. Ama kesin ifadede bulunmak
için, detaylı şekilde araştırma yapılması gerekir.
Anıtlar Kurulu ve Müze Müdürlüğü gerekli
çalışmaların yapılması için haberdar edilecektir"
şeklinde konuştu.
Taş ocağının kurulması halinde köylülerin burada
tarım yapamayacağını söyleyen Kozluören Muhtarı
Mustafa Mutlu, konuyla ilgili Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Bursa Milletvekili Faruk Çelik'le
görüştüklerini, çalışmaların durdurulacağı sözünü
verdiğini belirtti.
Bursa Hakimiyet, 13.02.2008
|
ULUCAMİ'NİN 150 YILLIK HATLARI TEMİZLENİYOR
Bursa
Ticaret ve Sanayi Odası'nın (BTSO) 1 milyon 500 bin
YTL'lik onarım masrafını üstlendiği Ulucami'de,
restoratör Semih İrteş, Kültür Bakanlığı İstanbul
Konservasyon Merkezi'nin talimatları doğrultusunda
çalışmalarını sürdürüyor. İlk olarak dünyada benzeri
bulunmayan, yan taraflarında kainatın resmedildiği 6
bin 666 parçadan müteşekkil çivisiz minber,
üzerindeki 12 kat vernik çözülerek ilk günkü gibi
kemik ve sedef kakmaları görülecek şekilde ortaya
çıkarıldı. Ardından müezzin mahfiline çıkan
merdivenlerde ceylan derisi üzerine yapılmış özel
nakışlar, düz yağlıboya kaldırılınca tesadüfen fark
edilerek orijinal haliyle gün yüzüne çıkarıldı.
Ulucami'nin 20 kubbesinden 12 tanesinin sütunları da
temizlenerek, 150 yıl önce özel mamul mürekkeple
yazılmış tarihi hatlar ilk günkü tazeliği ile ortaya
çıkarıldı.
1855 yılındaki büyük Bursa depreminden sonra
sütunlara yazılan değişik karakterlerdeki esma-i
hüsna da temizlenerek
ortaya çıkarılıyor. Her bir kubbede 1 ay boyunca
çalışan ekip, öncelikle fil paye denilen
sütunlardaki plastik boyaları kimyevi maddelerle
söküyor, ardından raspalıyor, yazıların içleri de
kimyevi maddelerle temizlenerek parlatılıyor. 150
yıllık özel işlerden yapıldığı tahmin edilen hat
mürekkepleri ise sıva içine nakşedildiği için hiçbir
etki altında kalmadan ilk günkü orijinalliğinde
ortaya çıkıyor. Restoratör Semih İrteş, Ulucami'nin
bir hat müzesi olduğuna dikkat çekti.
Bursa Hakimiyet, 13.02.2008
|
|
LOUVRE MÜZESİ'NİN İSLAM KOLEKSİYONU İSTANBUL'DA
Picassodan Moğollara uluslararası nitelikte pek çok önemli sergiye ev sahipliği yapan Sakıp Sabancı Müzesi, bu kez Fransanın Louvre Müzesinde yer alan İslam koleksiyonunu İstanbula getiriyor. 19 Şubatta açılacak olan "İslam Sanatının Üç Başkenti: İstanbul, Isfahan, Delhi" başlıklı sergi, 1 Hazirana kadar sürecek.
SakıpP Sabancı Müzesi (SSM), 19 Şubat-1 Haziran 2008 tarihleri arasında, "İslam Sanatının Üç Başkenti: İstanbul, Isfahan, Delhi" başlıklı sergiye ev sahipliği yapacak. Louvre Müzesinin İslam Eserleri Koleksiyonundan Osmanlı, İran-Safevi ve Hint-Baburi sanatının örneklerini içeren 220 eser Türk Telekomun sponsorluğunda İstanbulda sergilenecek.
Sergi, Louvre Müzesinin en önemli koleksiyonlarından İslam Sanatları Bölümünde toplanmış ve korunmuş olan hazineler arasında Osmanlılara (1299-1923), İranda 16. yüzyıl başlarında kurulmuş olan Safavi Devletine (1501-1722) ve yine aynı dönemde Hindistanda hüküm sürmüş Baburi Hanedanına (1526-1858) ait çeşitli sanat eserlerinden oluşuyor. Sergide, geniş İran coğrafyasına egemen olmuş Timurilerin (1396-1510) kültür mirasını paylaştıkları Osmanlı İmparatorluğu ile İrandaki Safavi ve Hindistandaki Baburi İmparatorlukları arasındaki tarihi ilişkilerin kültürel yansımaları gösterilecek. Eserler aracılığıyla üç medeniyetin sanatsal açıdan ortak ve farklı yönleri vurgulanacak. Sergi, Louvre Müzesinin işbirliğinde ve Paris Uygulamalı El Sanatları Müzesinin katkılarıyla düzenleniyor.
Louvre Müzesinde 2003 yılında kurulan İslam Sanatları Bölümünde üç kıtadan 1300 yıllık eserler bulunuyor. 20 bin eserden oluşan zengin koleksiyon İslam dininin hakim olduğu topraklardaki çeşitliliği yansıtıyor.
Louvre Müzesinin İslam Eserleri Koleksiyonundan Osmanlı, İran-Safevi ve Hint-Baburi sanatının örneklerini içeren 220 eser, Sabancı Müzesinde sergilenecek.
Hürriyet, 13.02.2008
|
ÇİN'DE MİNYATÜR EJDERHA FOSİLİ BULUNDU
Çin'de kanat açıklığı 30 cm'den kısa, uçan bir sürüngen fosili bulundu. Çin'in kuzeydoğusundaki fosil yataklarında gün ışığına çıkarılan ve İngiliz Bilimler Akademisi dergisinde yayımlanan araştırmada, neredeyse tüm eklemleri sağlam halde bulunan yeni fosilin 120 milyon yaşında olduğu ve öldüğünde yetişkin olmadığı belirtildi.
Bilinen en küçük pitezora ait bu fosil türüne "gizli uçan orman sakini" anlamına gelen "Nemicolopterus crypticus" adı verildi. Pitezorların 228 milyon ila 65 milyon yıl önce dinozorlarla birlikte yaşadığı varsayılıyor.
"Quetzalcoatlus" olarak bilinen ve kanat açıklığı 11 metreyi aşan pitezor ise bilinen en büyük uçan hayvanlar olarak tanımlanıyor.
Zaman, 13.02.2008
|
|
|
BEDESTENİ ÇÖPLÜĞE ÇEVİRDİLER
Samsun'un Vezirköprü İlçesi'nde 2006 yılında onarımı yapılan 348 yıllık tarihi Bedesten Çarşısı çöplüğü andırıyor.
İlçe merkezinde bulunan ve 1660 yılında Köprülü Mehmet Paşa'nın eşi Ayşe Hatun'un babası Yusuf Ağa tarafından yaptırıldığı bilinen 17. yüzyıl eseri tarihi Bedesten'de 4 kapı ve 110 dükkan bulunuyor.
Özellikle kömürlü semaver yapımında Türkiye'nin son zanaatkarlarını barındıran çarşı, milyonlarca YTL harcanarak Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2006 yılında onarımı yapıldı; ancak bakımsızlık ve denetimsizlik yüzünden çöplüğü andıran görüntüsüyle görenleri hem şaşırtıyor hem tepkisini çekiyor.
Yıllardır bedesten içinde bulunan esnaflar, "Milyonlarca YTL harcanarak tarihi bedestenin onarımı yapıldı. Ancak, bakımsızlık ve denetimsizlik yüzünden Bedesten pislik içinde ve harcanan o kadar para heba oluyor" diye dert yandı.
Esnaf, bedesten içinde bulunan boş dükkanların değerlendirilerek, bu çirkin görüntüden çarşının kurtarılmasını ve temizlenmesini istediler.
Samsun Kent Haber, 12.02.2008
|
OSMANGAZİ'DEKİ TARİHİ MEKANLAR RESTORE EDİLİYOR
Osmangazi Belediye
Başkanı Recep Altepe Bursa Stratejik Araştırmalar
Grubu (BİSAG) 4 yıllık görev süresinde yaptığı
hizmetleri anlattı. Bursalılara hizmet etmenin
kendisi için bir onur olduğunu belirterek sözlerine
başlayan Başkan Recep Altepe, "Son 30 yılda
İstanbul'dan 5 kat daha fazla büyüdük. Çarpık
yapılaşmanın önüne geçmek için başlattığımız kentsel
dönüşüm çalışmalarımız da hızla devam ediyor.
İlçemizde plansız alan yok. Yeni bir yerleşim
alanının açılmasını da talep etmiyoruz. Bu zamana
kadar yaptığımız projelerin içinden 200 tanesi
tarihi ve kültürel mirasımıza yöneliktir. Çağdaş
kentleşme anlamında 'kentsel dönüşüm' sağlayan
projelerin ardından, kente ruhunu kazandıran tarihi
mirasın yeniden Bursa'ya kazandırılmasına dönük
projelere hız verildi. İşte bu projelerden bazıları;
Bursa'nın merkezinde olmasına rağmen çöküntü bölgesi
olmaktan kurtulamayan Kamberler, önemli bir kentsel
merkez oluyor. Yaklaşık 70 bin metrekarelik alan
yeşil alan ve meydan olarak kente kazandırılıyor.
Projenin ilk etabında yaklaşık 51 bin metrekarelik
alan kamulaştırılarak açıldı. 360 civarında yapı
yıkıldı. Doğanbey Kentsel Dönüşüm Projesi ile
Bursa'nın en eski mahalleleri olan Tayakadın,
Doğanbey Kırcaali ve Kiremitçi mahalleleri modern
bir kent oluyor. Proje kapsamında, bölgedeki
binaların yüzde 95'i yıkıldı" diye konuştu.
"Osmangazi
Belediyesi son 4 yıl içindeki enerji ve birikimini,
kenti dönüştürecek projelere" diyen Başkan Altepe,
"Büyük projeleri tek başımıza yapmak mümkün değil, o
yüzden 300 tane proje ortağımız var. 50 milyon YTL
bütçeyle Osmangazi'nin bugünkü bütçesini 181 milyon
YTL'ye çıkarttık. Göreve geldiğimizde 13-14 milyon
YTL yatırım yapabilirken, şimdi 100 milyon YTL
yatırım yapabilecek duruma geldik. Osmangazi
Belediyesi'nin tarihindeki kamulaştırmaların 16 katı
kamulaştırma yaptık. Önümüzdeki günlerde projenin
temeli atılacak. Son 30 yıldır kent gündeminden
düşmeyen ama bir türlü ilerleme de sağlanamayan
Tabakhanelerin taşınması konusunda önemli mesafe
katedildi. 2007 yılı sonunda Bursa'nın
"Tabakhaneler" diye bir sorunu kalmadı" şeklinde
konuştu.
ISO Kalite
Güvencesi altında, bilgi teknolojileri destekli bir
belediyecilik anlayışına sahip olduklarını
vurgulayan Başkan Altepe şunları söyledi:
"Belediyemiz, elektronik hizmetlerini; donanım ve
veri iletişim altyapısı, yönetim bilgi sistemi, kent
bilgi sistemi ve web sitesiyle entegre bir bilgi
sistemiyle sağlıyor. Sistem çerçevesinde; 7/24
ulaşılabilir, şeffaf ve katılımcı yönetim anlayışı
çerçevesinde web sitesi aracılığıyla internet
üzerinden müracaat ve vergi ödemesi yapılabilmekte.
Ayrıca vatandaşlar İhale ve İmar Planlarına ulaşıp
imar durumlarını öğrenebilmekte ve daha birçok
hizmete ulaşabilmekte. Osmangazi Belediyesi'nin bu
çabaları karşılıksız kalmadı. TÜSİAD Türkiye Bilişim
Vakfı tarafından düzenlenen E-Türkiye ödüllerinde
yerel yönetim dalında büyük ödül Osmangazi
Belediyesi'ne verildi"
Yeni Şafak, Haber: A. Hukusi Gürbüzol, 12.02.2008
|
KUŞADASI'NDAKİ TARİHİ EVLER KORUMAYA ALINMALI
Kuşadası'nın en
eski yerleşim bölgelerinden biri olan Camiatik
Mahallesi'nde dün gece meydana gelen ve 3 tarihi
evin yanmasına yol açan yangın, eski evlerin ortaya
çıkardığı tehlikeleri yeniden gündeme getirdi.
Camiatik Mahallesi Anıt Sokak'ta henüz
belirlenemeyen bir nedenle meydana gelen yangın
sonucu, 3 tarihi ev kül olurken, çevredeki diğer
tarihi evler de büyük bir tehlike atlattı.
Camiatik
Mahallesi'nin yanı sıra, Hacıfeyzullah, Dağ ve
Alacamescit mahallelerinde çoğu ayakta zor duran
eski evler, özellikle bölgede yaşayanlar açısından
büyük bir tehlike oluşturuyor.
Bazılarında hala
insanların yaşadığı eski evler, her an yıkılma
tehlikesi nedeniyle, mahallelerde yaşan çevre
halkını korkutuyor. Kuşadası'nın en önemli tarihsel
miraslarının başında gelen SİT kapsamındaki
binaların gözlerinin önünde yıkılıp gittiğini
kaydeden Kuşadalılar, bu evlerle ilgili yerel
yönetimin mutlaka önlemalması gerektiğini
belirterek, ayrıca bir turizm kenti olan
Kuşadası'nın tarihsel mirasına sahip çıkılmasını
istiyor.
Kuşadası Ticaret
Odası Başkanı Serdar Akdoğan, tarihi evlerinin birer
simge olduğunu belirterek, yangın ve yıkımlarla bu
tarihi evlerin yok olduğunu söyledi. Bir an önce
mutlaka önlem alınması gerektiğini kaydeden Akdoğan,
" Koruma amaçlı birinci derece SİT kapsamındaki
tarihi binalar, bakımsızlık ve ilgisizlik yüzünden
göz göre göre çökerken, koca bir tarih de yok
oluyor. SİT alanında olduğu için tek bir çivi dahi
çakılamayan, çoğu cumbalı tarihi evler, büyük bir
hüzünle yıkılacağı günü bekliyor.Yıkılıp, yerine
yenisi de yapılamayan tarihi binalara mutlaka sahip
çıkılmalı. Son yangın, bu evlerin içinde bulunduğu
durumu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu evlerin
restore edilip, özellikle turizme kazandırılması
gerekiyor. Anıtlar Kurulu'ndan daha duyarlı
davranması bekliyoruz. Sadece yangının meydana
geldiği Camiatik Mahallesi Anıt Sokak üzerinde
30'dan fazla içinde oturulmayan tarihi ev var. Bu
evler böyle giderse yok olacak" dedi.
Bu arada Kuşadası
Belediye Başkanı Fuat Akdoğan ise ilçenin simgesi
olan eski evlerin korunmasına yönelik önemli
çalışmalar yaptıklarını, ancak Anıtlar Kurulu
engeline takıldıklarını söyledi. Kuşadası'nın eski
yerleşim birimleriyle ilgili Kentsel Koruma Projesi
geliştirdiklerini kaydeden Akdoğan, "Bu konuda
Çalıkuşu Feride'nin evi ve bitişiğinde mülkiyeti
belediyeye ait ev gibi örnek restorasyon çalışmaları
da yaptık. Gerekli rölöve ve restorasyon çalışmaları
için belediye bütçesinden kaynak ayırdık.Ancak
tespit ettiğimiz evlerdeki röleve ve restorasyon
çalışmaları için Anıtlar Kurulu tarafından izin
verilmesi gerekiyor. Bu evleri mutlaka korumalı ve
geleceğe taşımalıyız. Yoksa hepsi yok olup gidecek"
diye konuştu.
Yeni Şafak, 12.02.2008
|
SANAT HIRSIZLARI İŞİ ABARTTI
İsviçre'de silahlı
soyguncular önceki gün Zürih'teki E.G. Buehrle
Koleksiyonu'ndan Degas, Cezanne, Van Gogh ve
Monet'ye ait ve toplam değerleri yaklaşık 200 milyon
YTL'yi bulan dört eseri çaldı. Polis kar maskeli ve
koyu renkte giysiler giymiş üç soyguncunun kapanışa
yarım saat kala müzeye girdiğini, soygunculardan
biri müze personelini silahla tehdit ederken diğer
ikisinin de sergi salonuna girerek dört tabloyu
çaldığını belirtti. Eserleri müzenin önündeki beyaz
bir araca yükleyerek uzaklaşan hırsızlar halen kayıp.
Yakalanmalarına yardımcı olacaklara verilecek ödülse
90 bin dolar (111 bin YTL).
Değeri 200 milyon YTL'yi bulan yağlıboya tablolar,
Claude Monet'in 1879 tarihli 'Vetheuil Yakınlarında
Gelincik Tarlaları', Edgar Degas'ın 1871 tarihli
'Kont Lepic ve Kızları', Vincent Van Gogh'un 1890
tarihli 'Çiçek Açan Kestane Ağacı' ve Paul
Cezanne'ın 1888 tarihli 'Kırmızı Ceketli Çocuk'
isimli tabloları.
Geçen hafta da Picasso'nun iki yağlıboya tablosu, Zürih yakınlarındaki sergiden çalınmıştı./AFP
Hırsızlığın gerçekleştiği ve Almanya doğumlu Zürihli
bir sanayici olan Buehrle tarafından kurulan E.G.
Buehrle Vakfı empresyonist ve postempresyonist
sanatta Avrupa'nın en iyi özel müzelerinden biri
olarak biliniyor.
Müzenin yöneticisi Lukas Gloor, hırsızların
koleksiyonun en önemli parçalarından dördünü
çaldıklarını ancak aynı odadaki daha değerli
tabloları bırakmalarının karşılarına çıkan ilk dört
tabloyu çaldıklarını gösterdiğini belirtti.
Polis Zürih'teki soygunun İsviçre tarihinin en
büyük, Avrupa'nısa en büyük birkaç sanat eseri
hırsızlığından biri olduğunu belirtiyor. Soygundan
sadece birkaç gün önce İsviçre'nin doğusundaki bir
kültür merkezinden de 4.5 milyon dolar değerinde iki
Picasso tablosu çalınmıştı. FBI'ın verdiği rakamlara
göre çalıntı eserler pazarı yıllık 6 milyar doları
buluyor. İnterpol'un veri bankasında 30 bin adet
kayıp eser var. Çalıntı eserlerin sadece bir kısmı
bulunabilirken ikon haline gelmiş eserlerin
çalınması, bu eserlerin satılmasının güçlüğü ve
polisin sıkı çalışması nedeniyle daha zor.
Radikal, 12.02.2008
|
DEFİNE İÇİN UÇURUMDA CAN VERDİ
Arkadaşlarıyla
birlikte define arayan kişi, halatla uçurumdan inmek
isterken düşerek hayatını kaybetti. Kestel'e bağlı
Derekızık Köyü'ne arkadaşlarıyla birlikte define
aramaya gittiği öne sürülen R.Ö. (52), ağaca
bağladıkları halatla uçurumdan inmek isterken
düşerek ağır yaralandı. Arkadaşları tarafından
Bursa'daki özel bir hastaneye kaldırılan R.Ö,
yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı. 3
arkadaşıyla birlikte define ararken düşerek ölen
R.Ö.'nün eşi Z.Ö'nün de kocasının define aramaya
gitmesini istemediği, oğlunu eşinin arkasından olay
yerine gönderdiği öğrenildi. Cumhuriyet Savcılığı,
olayla ilgili soruşturma başlattı.
Bursa Hakimiyet, 12.02.2008
|
KANDİLLİ'NİN IŞIKLARI
Ne vakit bir deprem olsa, gözler oraya yönelir;
kulaklar oradan gelecek açıklamayı bekler. Nereden
bahsettiğimi sanırım anladınız. Modern çehresiyle
hizmet veren Kandilli Rasathanesi ve Deprem
Araştırmaları Enstitüsü, yüzlerce el yazmasıyla da
tarihimize ışık tutuyor. Türk-İslam dünyasının en
önemli gökbilimcileri tarafından kaleme alınan yazma
eserler ve takvimlere ev sahipliği yapan rasathane,
araştırmacıların büyük ilgisini çekiyor. Kandilli
Rasathanesinin ilk müdürü Fatin Gökmenin muhafaza
ederek, günümüze ulaşmasını sağladığı eserler,
dünyanın ender koleksiyonları arasında gösteriliyor.
Osmanlıda bilimin ne kadar ileri gittiğini gözler
önüne seren koleksiyonda, Ali Kuşçu, Biruni, Uluğ
Bey, Takıyeddin, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri,
Kadı Zade Rumi, İsmail Gelenbevi, Salih Efendi,
Hüsrev Paşalı Süleyman ve Piri Reisin de aralarında
bulunduğu Türk bilim adamlarının 1340 el yazması
saklanıyor. Özel olarak muhafaza edilen bu yazma
eserler arasında Ali Kuşçunun kitapları ile
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin
Marifetnamesi, Biruninin Coğrafya Kitabı, Piri
Reisin Kitab-ı Bahriyesi, Firdevsi Tavilin
Davetnamesi gibi bilim tarihine damgasını vurmuş
kitaplar dikkat çekiyor.
Astronomi yıllıkları, cetveller, müneccim başlarının
sultana veya sadrazama sunmak üzere hazırladıkları
ahkam takvimlerinin yer aldığı koleksiyon; 845i
Türkçe, 395i Arapça, 100ü Farsça olan toplam 828
cilt içinde 1340 yazma kitabı kapsıyor. Söz konusu
koleksiyon Elginkan Vakfının desteği ile Boğaziçi
Üniversitesi Yayınevi tarafından Kandilli
Rasathanesi El Yazmaları isimli bir katalog halinde
hazırlanmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu astronomi konusunda kendisini
oldukça geliştirmiş hatta rasathane bile kurmuştu.
İlk rasathane Sultan 3. Murad Han zamanında özel
izin alınarak Takıyeddin tarafından İstanbul
Rasathanesi ismiyle bina edildi. Ancak bu
rasathanenin ömrü kısa sürdü. Daha sonra 1868
yılında küçük bir apartman dairesinde başlayarak
faaliyet gösteren araştırma merkezi, Rasathane-i
Amire adıyla hizmet vermeye başladı. Müdürleri
yabancı olan rasathanenin başına ilerleyen
vakitlerde ünlü matematikçimiz Salih Zeki Bey
getirildi. 1911de Fatin Gökmen müdür olunca
rasathane, bugünkü Kandilliye taşındı. 1926
yılında Muvakkithane ve Müneccimbaşılık gibi
kurumların kaldırılmasının ardından Hicri Takvim de
artık bu rasathanede hazırlanmaya başlandı. Fatih
Gökmen görevde kaldığı müddet içinde el yazmalarını
muhafaza ederek günümüze kadar ulaştırdı. Kandilli
Rasathanesi, 1982 yılından beri Boğaziçi
Üniversitesine bağlı bir enstitü olarak
faaliyetlerini sürdürüyor.
Türkiye Gazetesi, Haber: İnan Arvas, 12.02.2008
|
SAHİPSİZ HAZİNE DİYARBAKIR
Taşların düşlerle buluştuğu şehir Diyarbakır
dünyaya açılıyor. Diyarbakır Turizm ve Tanıtma
Derneği Başkanı Nedim Çizmeci, İstanbulda
gazetecilerle düzenlediği kahvaltılı basın
toplantısında Bizi reytinglerinize kurban etmeyin.
Diyarbakır hepimizin, bu kente birlikte sahip
çıkalım dedi
Bu yıl 12ncisi düzenlenecek olan Uluslararası Doğu
Akdeniz Turizm ve Seyahat Fuarına büyük bir çıkarma
yapmaya hazırlanan Diyarbakırlılar dün
İstanbuldaydı. Diyarbakır Turizm ve Tanıtma Derneği
Başkanı Nedim Çizmeci, İstanbuldaki fuarda
Diyarbakır Valiliği ve Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Başkanlığının desteği ile yer alacaklarını
belirterek 14-17 Şubat tarihleri arasında 100
metrekarelik bir alanda Diyarbakırı turizm
sektörüne tanıtacaklarını söyledi.
Kentin tarihi dokusu, kültürü, mutfağı, halk
oyunları ve misafirperverliğini öne çıkaracaklarını
söyleyen Çizmeci, fuarda Diyarbakır ile ilgili 10
bin broşür dağıtılacağını söyledi. Geçen yıl 15 bin
kişinin ziyaret ettiği standa bu yıl daha fazla
ziyaretçi beklediklerini kaydeden Çizmeci, medyadan
da bu konuda destek beklediklerini söyledi. Çizmeci,
Diyarbakırı kurtaracak projenin ise 500 milyon euro
olduğunu söyledi.
İslamın 5. Harem-i Şerifinin Diyarbakırdaki
Ulu Cami olduğunu
Diyarbakırdaki Ulu Caminin Anadoludaki ilk
cami olduğunu
Hz. İsanın çarmıha gerildiği haçın bir
parçasının Diyarbakırda olduğunu
Yedi Uyuyanlar - Eshabı Kehf Mağarasının
Diyarbakırda olduğunu
Diyarbakırda yaşamış 541 Sahabeden 27sinin
kabrinin bu kentimizde oluduğunu
Dünyanın ceylan derisine elle yazılmış tek
Tevratının burada olduğunu
9 peygamber kabri ile 3 peygamber makamının
Diyarbakırda olduğunu
Yahudi inancı için Kudüsten sonra ikinci kutsal
kent olan Kalne kentinin Diyarbakırda olduğunu
Türkiyede Hz. İsanın diliyle ibadet yapılan
tek kilisenin Diyarbakırda olduğunu
Diyarbakırın sahip olduğu kutsal mekanlar
nedeniyle Ortadoğunun en önemli inanç turizmi
merkezi olduğunu
İnsanoğlunun yerleşik düzene geçtiği ilk yerin
Diyarbakırda olduğunu
İç Kalenin 5 bin yıldan bu yana Anadolunun en
önemli yönetim merkezlerinden biri olduğunu
Diyarbakır Surlarının dünyanın en eski ve en
büyük kalelerinden biri...
Diyarbakırdaki Arkeoloji Müzesinde 40 binden
fazla eser var...
1700 yıllık tarihi Diyarbakır Surlarının 82
burcunun olduğunu
Dünyadaki ilk robotunun 900 yıl önce
Diyarbakırdaki Artuklu Sarayında yapıldığını
Kabenin ilk ipek örtüsünün Diyarbakır Hasanpaşa
Hanında işlendiğini biliyor musunuz...?
Akşam, Haber: Zana Yavuz, 12.02.2008
|
|
REJANS' A DESTEK ZİYARETİ
Beyoğlu'nun
simgelerinden biri olan ve Atatürk'ün de
müdavimlerinden olduğu Rejans Restoran'ın 75 yıldır
hizmet verdiği İstiklal Caddesi Olivya Geçidi'ndeki
mekanından çıkarılmak istenmesi İstanbullu aydınları
kızdırdı.
Mekan sahibinin,
restoranın 75 yıldır hizmet verdiği yere müzik okulu
yapma isteği üzerine seferber olan birçok kültür
adamı, müessesenin kapanmasıyla birlikte Beyoğlu'nu
Beyoğlu yapan çok önemli bir değerin kaybolacağını
belirtiyor. Önceki gün de İstanbul Kültür ve Sanat
Vakfı Başkanı Şakir Eczacıbaşı ve Beyoğlu Belediye
Başkanı Ahmet Misbah Demircan, işletmeci Erdal
Sezener'i ziyaret etti. Eczacıbaşı, Anıtlar
Kurulu'nun koruma kararı olduğuna dikkat çekerken,
Demircan da Rejans'ın İstanbul ve Beyoğlu tarihinin
temel taşlarından biri olduğunu vurguladı.
Radikal, 12.02.2008
|
TARİHİ CAMİ
Muğla'nın Yatağan İlçesi'ne bağlı
Stratonikeia antik kentindeki tarihi Şaban Ağa
Camii, restorasyonu tamamlanarak ibadete açıldı.
Caminin restorasyonu Muğla Valiliği ile Türkiye
Kömür İşletmeleri Güney Ege Linyit İşletmesi (GELİ)
tarafından gerçekleştirildi.
Deprem ve çeşitli doğa
olaylarıyla yıpranan cami, yıkılmak üzere iken Muğla
Valiliği tarafından 2007 yılı içinde caminin restore
edilmesine karar verilir. Cami, Muğla Valiliği ve
TKİ Güney Ege Linyitleri İşletmesi iş birliğinde
aslına
uygun restore edilerek Stratonikeia
antik kentini ziyaret edecek yerli ve yabancı
turistlerin görebilmeleri için kültür turizmine
kazandırıldı.
Muğla Valisi Lütfi
Yiğenoğlu,
Muğla'nın sahip olduğu 195 tarihi ören yeri ve
tarihi antik kentiyle Ege Bölgesi'nin açık hava
müzesi konumunda olduğunu söyledi. Vali Yiğenoğlu,
Muğla'nın sahip olduğu tarihi ve kültürel
zenginliklerin yaşatılması ve gelecek kuşaklara
aktarılmasında restorasyon çalışmalarının hayati
önem arz ettiğini bildirdi. Muğla ve Yatağan'ı,
Milas ve Bodrum ilçelerine bağlayan karayolu
üzerinde bulunan Stratonikeia antik kentini her yıl
binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiğini
belirten Vali Yiğenoğlu, restore edilen Şaban Ağa
Camii ile antik kentin ayrı bir zenginliğe ve
özelliğe daha kavuşturulduğunu sözlerine ekledi.
haberler.com, 12.02.2008
|
"AYASOFYA'YI DA İSTERLER"
AKP'nin MHP'ye "türban
jesti" olarak görüşmelerini bir hafta ertelediği
yeni Vakıflar Yasa Tasarısı'na tepkiler büyüyor.
Yabancılara arazi satışına karşı mücadelesiyle
tanınan eski Tapu Kadastro Genel Müdür Yardımcısı
Orhan Özkaya , yasanın bu haliyle çıkması durumunda
azınlıkların, azınlık vakıflarının "Ayasofya'yı bile
talep edebileceğini" söyledi. Özkaya, yeni
düzenlemenin Türkiye'de "kilise devletçiklerinin
kurulması" anlamına geleceğini söyledi.
Özkaya, hükümetin "AB dayatmalarını" gerekçe
göstererek 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer' in
vetosuna karşın ısrarla yeniden Meclis gündemine
getirdiği yeni Vakıflar Yasa Tasarısı'nın yaratacağı
sakıncaları Cumhuriyet 'e değerlendirdi.
Yeni düzenlemenin yabancı azınlık vakıflarının önünü
iyice açarak, misyonerlik faaliyetleriyle ülkenin
parçalanmasını hızlandıracağını savunan Özkaya, "AB
kendi çıkarlarına uygun yeni bir Vakıflar Yasası
dayatıyor... Doğu Anadolu'da kilise ve manastır
yerlerinin işaretlendiği haritalar dağıtılmakta...
Bu yerleri yeni Vakıflar Yasası hükümlerine göre
geri almayı talep edecekler" dedi.
Özkaya, azınlıkların ilk talep edeceği yerleri ise
şöyle sıraladı: Kars Digor'da Chstone Kilisesi,
Hekromos Manastırı, Bacnair Kilisesi, Erzurum'da
Artsalır, Chacko, Oschikl kiliseleri, Artvin'de Opız
Manastırı, Rize'de Guda Schewi Manastırı, Bayburt'ta
Varzahan Kilisesi, Ardahan'da Bana, Kosori, Segani,
Djala Manastırı, Van'da iktidar tarafından halkın
vergileriyle milyarlarca liraya restorasyonu yapılan
Akdamar Kilisesi. Özkaya, yeni düzenlemenin
yaratacağı sakıncaları şöyle özetledi:
42762 sayılı Vakıflar Yasası'nda; eski
kilise ve manastır yerleri için başvuru süresi 6 ay
olarak belirlenmiş iken 58. hükümet (1. AKP
hükümeti) döneminde bu süre, yönetmelikte yapılan
değişiklikle 18 aya çıkartılmış ve 24.01.2003
tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu yönetmeliğe göre resmi olarak
faaliyette bulunan 170'e yakın yabancı cemaat vakfı,
24.01.2003 tarihinden itibaren 18 aylık bir süre
içinde, yönetmelikte belirtilen belgelerden herhangi
birisiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne başvuru
yapması halinde, o taşınmaz mala sahip olacak ve
adına tescil ettirerek tapu alabilecek. Bu bir
satınalma olmayıp kazanılmış hak olarak
tanımlanmaktadır. Ermeni, Süryani, Gürcü, Keldani,
Bulgar vakıflarının dışında, Nasturi, Yezidi, Kıpti
ve Ortodoks Arap vakıfları gibi vakıflarla birlikte,
Rum cemaatinin 44 ilkokul, 9 ortaokul ve lise, 1
papaz okulu, Ermeni cemaatinin 2 ilkokulu, 10 orta
ve lise, Musevilerin 4 ilkokul ve 1 lise olmak üzere
toplam 89 okul bulunmaktadır. Bu okullar, söz konusu
yasaya göre adlarına tapu alabiliyorlar.
* Yasa, adı geçen vakıflara; yurtdışında şube
açmasına, dışardaki vakıflarla ilişki kurmasına,
bunların ülkemizde şubeler açmasına olanak
tanımaktadır.
Önemli imtiyazlar
:
* Kilise, manastır ve sinagog yerleri üçüncü
sahıslara geçmiş olsa dahi tazminat ödemesi gündeme
gelecektir.
* Azınlıklar, Vakıflar Yasası ile önemli imtiyazlar
kazanacaklar. Bununla ilgili olarak Ayasofya'nın
kilise olduğunu iddia ederek geri isteyecekler.Müze
olarak koruyamayacaksınız.
Cumhuriyet, Yazı: Ayşe Sayın, 11.02.2008
|
20 EVİN PROJESİ HAZIR
Mudurnu Belediye Başkanı Metin Soygur, 20 tarihi evin restorasyon projesinin çizildiğini söyledi.
Daha önce Bolu merkezde turizm alanında organizasyon merkezinin kurulmasıyla birlikte tatilcilerin boş kalan zamanlarını değerlendirme fırsatının olacağını kaydeden Soygür, ''Kurulacak kurulması gereken organizasyon merkezi tatilcileri ilçelerde bulunan doğal güzellikleri ve tarihi mekanları görmeye yönlendirilebilir. Yapılacak organizasyonla hem daha fazla tatilcinin gelmesi sağlanmış olur, hem de Bolu ve İlçelerinin tanıtımı yapılır. Bunun için bir organizasyon merkezinin kurulması şart. Bu konuyla ilgili olarak görüşmelerimiz devam ediyor'' diye konuşmuştu.
Bolu Olay, 11.02.2008
|
|
2500 SENELİK ŞEHİR BULUNDU
Hindistan'da
arkeologlar, ülkenin doğusundaki Orissa eyaletinde
tarihi bir kalenin enkazının altından 2 bin 500
senelik eski bir şehri ortaya çıkardı. Bunun
Atina'dakinden daha büyük bir buluş olduğu ifade
edildi.
Orissa'nın en
önemli şehirlerinden Bhubaneshwar'in dış
kesimlerinde 6 asır önce bulunan Sishupalgarh'daki
tarihi kale kalıntılarının arasından ilk olarak 18
sütun ortaya çıkarıldı. ABD ve Hindistan'dan
arkeologlar, yer altında eski şehir halkının
kullandığı ev ve süs eşyaları da buldu. Bunun,
şehirde o zamana göre ileri bir hayat yaşandığını
gösterdiği bildirildi.
California
Üniversitesi'nden 12 üyeli arkeolog grubuna
başkanlık eden Monica L Smith, "Bu, şimdiye kadar
Hindistan'da keşfedilen en önemli tarihi abidedir"
dedi. 2 bin 500 sene öncesine dayanan büyük şehrin 4
kapısı olduğunu ve 25 bin nüfusu olduğunu ifade eden
Smith, zamanında Atina'daki tarihi şehirde ise
sadece 10 bin kişinin yaşadığına dikkat çekti.
Bilim adamları, bu
kadar büyük bir şehrin nasıl ortadan kalktığını
bulmaya çalışıyor.
Yeni Şafak, 11.02.2008
|
TARİHİ BİNA KÜL OLDU
Güney Kore'de 14. yüzyıldan kalma "Sungnyemun
Kapısı" yandı. Kore polisi, "Sungnyemun Kapısı"nın,
bu sabaha karşı çıkan yangında 80 kadar itfaiyecinin
müdahalesine rağmen neredeyse tamamen yandığını
belirtti.
1398'de inşa edilen, 1447'de yenilenen
"Sungnyemun Kapısı", Seul'deki turistlerin ilgisini
çeken Namdaemun pazar yerinin yanında bulunuyor.
Japon işgali ve Kore Savaşı'ndan "yara almadan
kurtulan", taş bir zemin üzerine kurulu 2 katlı
ahşap yapının restorasyonunun 3 yılı alabileceği ve
yaklaşık 21 milyon dolara mal olacağı ifade
ediliyor. Yangının sebebi araştırılıyor.
Hürriyet, 11.02.2008
*****
TARİHİ KAPIYI
YAKAN YAŞLI ADAM TUTUKLANDI
Güney Kore'de 14.
yüzyıldan kalma tarihi yapıyı yaktığı sanılan bir
kişi yakalandı.
Polis açıklamasında, adının Chae olduğu bildirilen
69 yaşındaki kişinin dün akşam gözaltına alındığı ve
genellikle Namdaemun olarak anılan başkent Seul'deki
''Sungnyemun Kapısı''nı yakmakla suçlandığı
belirtildi. Chae, 2006'da da Seul'deki bir sarayı
ateşe vermek üzereyken yakalanmıştı ve tecilli hapis
cezasına çarptırılmıştı.
80 kadar itfaiyecinin müdahalesine rağmen neredeyse
tamamen yanan tarihi yapıt, 1398'de inşa edilmiş,
1447'de de yenilenmişti. ''Sungnyemun Kapısı'',
Seul'deki turistlerin ilgisini çeken Namdaemun
pazaryerinin yanında bulunuyor.
Japon işgali ve Kore Savaşı'ndan ''yara almadan
kurtulan'', taş bir zemin üzerine kurulu 2 katlı
ahşap yapının restorasyonunun 3 yılı alabileceği ve
yaklaşık 21 milyon dolara mal olacağı ifade
ediliyor.
Sabah, 12.02.2008
|
|
ORHUN VADİSİ'Nİ MÜZE YAPIYORUZ
Türk adının geçtiği ilk Türkçe kitabeler olan Orhun Abideleri, hak ettiği ilgiye kavuşuyor. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının (TİKA), 1994te Moğolistana yapılan bir ziyaret sırasında başlattığı girişimlerde sona gelindi. Yaklaşık 1300 yıl önce Göktürk Alfabesi kullanılarak Moğolistanda yazılan kitabelerle, yüzlerce heykel ve şehir harabelerinin bulunduğu vadinin müzeleştirilmesi için başlattığı proje gün sayıyor.
Tonyukuk (716), Kül Tigin (732) ve Bilge Kağan (735) adına dikilmiş anıtların yeniden dünya kültürüne kazandırılması hedeflenen çalışmada, topografik haritalarının yapılması, konum ve planlarının bu haritalara işlenmesi, anıt külliyelerin plan, rölöve, fotogrametrik belgeleme yollarıyla şimdiki durumlarının ortaya konması büyük ölçüde tamamlanırken, bölgedeki çalışmalar sırasında Bilge Kağana veya bir yakınına ait olduğu düşünülen yaklaşık 4000 parça altın, gümüş, bakır, bronz ve değerli taşlardan oluşan eserler ortaya çıkarıldı. Bu eserlerin yanı sıra, bölgede bulunan kalıntıların yapılan kayıtlarının ardından kopyalanma işlemi bitirilerek, sergiye hazır hale getirildi.
Türk tarihini, sanatını, gelenek ve göreneklerini, dinini, ordu teşkilatını, sosyal hayatını görmenin mümkün olduğu yazıtların sergilenebilmesi için vadide inşa edilen müze binası bitirildi. Projenin önemli ayaklarından birini oluşturan Koşosaydam Vadisini en yakın yerleşim birimi olan Harhorin iline bağlayan 46 kilometrelik yol inşası tamamlandı. Müzede teşhir edilecek eserleri belirleme çalışmaları süren projenin bitirilmesi için gün sayılırken, proje tamamlandığında yaklaşık 280 yıl önce bulunan bin 300 yıllık Türk tarihinin önemli yapı taşları yeniden tarih sahnesindeki yerini almış olacak.
Türkiye Gazetesi, 11.02.2008
|
ANTİK TİYATROYA RESTORASYON TATİLİ
Geçmişten günümüze kalan en etkileyici ve büyüleyici
mekanlardan biri olan Aspendos Antik Tiyatrosu,
sonbaharda restorasyona alınacak. Kültür Varlıkları
ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün Aspendosla
ilgili restorasyon çalışmasının hazırlığı içinde
olduklarını söyledi. Projenin, Türkiye Seyahat
Acentaları Birliğinin (TÜRSAB) sponsorluğunda,
Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı
(ÇEKÜL) tarafından hazırlandığını aktaran Düzgün,
Hedef, 2008 sonbaharında restorasyona başlamak.
Proje ancak o zamana yetişecek dedi. Düzgün, proje
kapsamında rölövelerin hazırlandığını ifade ederek,
Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulundan onay alındığı takdirde restorasyona
sonbahar aylarında başlanabileceğini kaydetti.
Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu'nun, antik tiyatronun kullanımına ilişkin
almış olduğu kararlar ve bu çerçevede getirdiği bazı
kısıtlamaların bulunduğunu belirten Düzgün, bu
seneki kullanımın da daha önce alınan bu kararlar ve
kısıtlamalar çerçevesinde yapılabileceğini söyledi.
Seyirci sayısının, tiyatronun kapasitesi daha yüksek
olmasına karşın 2 bin 500 kişiyle
sınırlandırıldığını ifade eden Orhan Düzgün, Orada
yapılacak etkinliklerde ayrıca gürültü yüksekliği
konusundaki kısıtlamalar da gözönüne alınacak. Bu
çerçevede bakanlığın elemanlarının kontrolüyle
beraber antik tiyatro, etkinliklere sınırlı ölçüde
açık olacak diye konuştu. Restorasyonun ne kadar
süreceğinin projede öngörülen çalışmalara bağlı
bulunduğuna işaret eden Düzgün, bu konuyla ilgili de
En kısa sürede ve en sağlıklı biçimde restorasyon
nasıl yapılabilecekse, yanlışlıklara da sebebiyet
vermeden restorasyonu tamamlayıp tekrar etkinliklere
açmayı planlıyoruz açıklamasında bulundu. Diğer
antik tiyatroların da imkanlar dahilinde
restorasyonunun düşünüldüğünü ancak Bakanlığın
bütçesi sınırlı olduğundan Aspendosa öncelik
verdiklerini belirten Düzgün, asıl büyük ölçekli ve
öncelikli projenin Aspendosta gerçekleştirileceğini
kaydetti. Yaz aylarında 15. Aspendos Uluslararası
Opera ve Bale Festivaline ev sahipliği yapacak
antik tiyatroda, bu etkinlikler sırasında da 2 bin
500 seyirci ve gürültü yüksekliği için konulan
kısıtlamalara uyulacak.
Akşam Akdeniz, 11.02.2008
|
MARMARAY ARKEOLOJİK PARKI İÇİN ÇALIŞILIYOR
Marmaray Bölge Müdürü Haluk İbrahim Özmen, Yenikapı'daki Marmaray inşaatı için bir arkeolojik park ve müze alanı tasarlandığını söyledi. Özmen, Marmaray'ın hemen yanında bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait metro inşaatının da müze istasyon olabileceğini söyledi.
Marmaray'ın Yenikapı'daki inşaatında arkeolojik buluntular ve çeşitli yüzyıllardan 11 gemi kalıntısına ulaşılmıştı. Büyükşehir'in aynı bölgedeki metro inşaatı sırasında da 19 tekne kalıntısı çıkarılmıştı.
Marmaray Bölge Müdürü Özmen, Anıtlar Kurulu'nun isteğiyle söz konusu alanın uluslararası düzeyde bir müze alanına dönüştürülmesi için çalıştıklarını açıkladı: "Anıtlar Kurulu'nun isteğini Büyükşehir Belediyesi'ne ilettik. Büyükşehir hem bizim hem onların çalıştığı alanlar hem de Yalı Mahallesi'ni de kapsayacak kentsel tasarım projesi hazırlıyor. Yeterli alan olmaması nedeniyle, çıkan materyali çıktığı yerde değerlendirmek ve sergilemek birinci derecede önemli."
Radikal, Fotoğraf: Yurttaş Tümer, 11.02.2008
|
|
ANİ HARABELERİNDE
BULUNAN 21 ESER ADETA YENİDEN İNŞA EDİLİYOR
Dünyanın en eski antik
kentlerinden Ani Harabeleri'ndeki 21 eser için
harekete geçen Kültür ve Turizm Bakanlığı,
restorasyona hız verdi. Kültür ve Turizm İl Müdürü
Kenan Bekis, Ani'deki Tigran Honents Kilisesi ile
Anadolu'nun ilk Türk camii olan Ebul Manucahr
Camisi'nin projelerinin tamamlanmasının ardından
restorasyon çalışmaları için ihale sürecine
geçildiğini aktardı. Bekis, "Bakanlığımızın bu
çalışmalarıyla Ani Kenti adeta yeniden inşa
ediliyor. Projesi tamamlanan eserlerin yan sıra 2
ayrı yapının da güçlendirme çalışması için ihaleleri
yapılacak." diye konuştu.
Geçmişi yaklaşık 5 bin
yıl öncesine dayanan ve birçok medeniyete ev
sahipliği yapan Ani antik kenti, restorasyonlarla
ayakta tutuluyor. Önceki yıllarda yapılan fakat
aslına uygun olmadığı için beğenilmeyen yenileneme
çalışmalarının yerine güçlendirme, diğer eserler
için de restorasyon çalışmaları yapılacak. Ancak her
iki çalışma öncesinde de proje aşaması yer alıyor.
Yapıların rölöve (ilk hali), resitition (şimdiki
hali) ve restorasyon (ilk haline uygun olarak
düzenlenmesi) çalışmaları projelerden geçiyor. İhale
usulüyle yapılan projelendirme aşamasının ardından
Kültür ve Turizm Bakanlığı, projeyi uygulamaya
koyarak tarihi yapılardaki çalışmaları başlatacak.
İlk çalışmalar ise Ermenistan sınırına en yakın olan
eserlerde yapılacak. Sınırın karşı tarafında bulunan
Ermeni taş ocaklarında geçmiş yıllarda kullanılan
dinamitlerden zarar gören eserlerin yanı sıra aslına
uygun olmayan restorasyonla zarar gören eserler de
elden geçecek.
İl Kültür ve Turizm
Müdürü Kenan Bekis, Ani Antik Kenti'nde bu sene ilk
olarak projeleri tamamlanan Tigran Honents Kilisesi
ile Anadolu'nun ilk Türk camii olan Ebul Manucahr
Camisi'nin restorasyonuna başlanılacağını, bunun
için de bakanlığın İl Özel İdare'ye ihale bedelini
gönderdiğini açıkladı. Zaman kaybetmeden yapılacak
ihalenin ardından yaz mevsiminde çalışmaların
başlayacağını söyleyen Bekis, restorasyonu yapılacak
olan eserlerin yanı sıra 2 yapıda da güçlendirme
projesi ihalesi yapılacağını dile getirdi. Bekis,
"Pkritch Kilisesi ile Selçuklu Sarayı'nın
restorasyonları beğenilmemişti. Şimdi bakanlık bu
yapılar için güçlendirme ihalesi yapılmasını
istiyor. Proje ihalesi yapılarak bu eserlerde de
düzenlemeler yapılacak. Bakanlık, şimdi Ani Ören
Yeri'ni adeta yeni baştan inşa ediyor. Önceden
yapılan restorasyonların aksine şimdi önce proje
çalışmaları yapılıyor. Projelerin ardından
restorasyonlara geçilecek." diye konuştu. Bekis,
ayrıca Ani'deki kazı çalışmalarının rutin bir
şekilde her sene olduğu gibi bu yıl da devam
edeceğini sözlerine ekledi.
Turkiyeturizm.com,
11.02.2008
|
TARİHİ ALAN ÜZERİNDE SU TESİSİ TARTIŞMASI
Haymananın Büyükyağcı Köyünde içme suyu tesisi
kurulmak istenen araziden tarihi eser fışkırması
köy halkı, Tabiat Kurulu ve su firmasını karşı
karşıya getirdi. Üzerinde tarihi bir hamam olmasına
karşın arazide suyun çıktığı bölümün, sit kararı
dışında bırakıldığı iddia edildi.
Haymana İlçesinın Büyükyağcı Köyünde, Eski
Tunç ve Roma dönemlerine evsahipliği yapan ve
üzerinde tarihi eserler bulunan arazinin, Muhtar
Mehmet Özcan tarafından içme suyu tesisi kuracak
firmaya kiraya verildiği ortaya çıktı. Köy halkı,
arazi için apar topar sit alanı kararı
çıkarıldığını, ancak su çıkan bölümün karar dışında
bırakıldığını iddia ettiler.
Büyükyağcı Köyü Muhtarı Mehmet Özcan, içme suyu
tesisi kuracak firma sahibi İsmail Gündoğdu ile 2
aza refakatinde 27 yıllık bir kira sözleşmesini,
2005 yılında noter huzurunda imzaladı. Sözleşmenin
varlığı, içme suyu tesisi inşaatının başlamasıyla
2007 Kasım ayında ortaya çıktı. Köylüler, su kaynağı
olarak kullandıkları arazinin kiraya verilmesine
isyan edip, Kaymakamlık ve Cumhuriyet Savcılığına
başvurdu.
Yapılan başvuru ve şikayetleri değerlendiren Kültür
ve Turizm Müdürlüğü, Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Müdürlüğü arkeologlarına söz konusu alanda inceleme
yaptırdı. Arkeologların hazırladığı raporda,
"Buluntuların tespit edildiği Gavır Hamamı ve Yüz
Kuyu Mevkiinde yer alan höyüğün tescil edilmesi,
ancak tescil evraklarının hazırlanmasına kadar geçen
süre içinde hamam ve çevresinin daha fazla tahrip
edilmesini önlemek için mülki amirlik tarafından
inşaat faaliyetlerinin ivedilikle durdurulmasının
uygun olacağı" ifade edildi. Bunun üzerine
hazırlanan yazı emri, ivedi olarak Vali Yardımcısı
Selahattin Ekremoğlunun imzası ile Haymana
Kaymakamlığına gönderildi.
Ancak Valilik ve müze müdürlüğünün ivedi kararının
zamanında yerine getirilmediği, sit alanında ılık
suyun aktığı bölgede yüzyıllardır oluşan
travertenler ve tarihi kalıntıların inşaat
faaliyetleri sırasında tahrip edildiği öne sürüldü.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü, alanı 1nci
derecede arkeolojik sit alanı ilan ederken, Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, sit
alanından içme suyu bölgesini çıkartarak diğer
bölgeleri sit alanı kabul etti. Karar, arkeologları
ve Büyükyağcı köyü halkını harekete geçirdi.
Onlarca kamu kuruluşuna yaptıkları şikayetten sonuç
alamadıklarını ve çareyi yargıya gitmekte
arayacaklarını belirten köy sakini Hasan Aydoğan da,
"Sit alanı ilan edildikten sonra, bir üst kuruldan
yetkililer getirdiler. Höyük ve Gavır Kalesi sit
alanında bırakılırken, suyun çıktığı Gavır Hamamı
cımbızla çekilir gibi sit alanının içinden
çıkartılmasına anlam vermedik" diye konuştu.
Muhtarla birlikte sözleşmeye imza atan aza Mehmet
Erdoğan ise muhtar ve şirket yetkililerinin
kendisine değirmen yapmak için su kullanılacağını
söyleyerek sözleşmeye imza attırdıkların iddia etti
ve "Bunun böyle olacağını bilseydim imza atar
mıydım?" diye dert yandı.
Seğmen Su Madencilik A.Ş. yetkilisi Erdal
Korkmaz inşaat çalışması süren alanda hiçbir tarihi
kalıntının bulunmadığı ve tahrip edilmediğini
savundu ve şöyle konuştu: "Köy halkından muhtar
muhalifi olan kişiler arazilerinin sulanamayacağı
iddiasıyla bir takım şikayetlerde bulundular. Ancak,
gerek ilgili bakanlıklar gerekse İl Özel İdare
Müdürlüğü gerekli araştırmalarını yaptıktan sonra
muhtarlıkla yapılan sözleşmeyi iptal ederek 3
yıllığına kiraya verdi. Bu yatırımla hem köyle hem
de devlet kazanacak. "
Adının açıklanmasını istemeyen bir arkeolog,
şunları söyledi: "Tarihi MÖ 3 bin yıllarına
dayanan dönemlere evsahipliği yapmış tarih hazinesi
bir alanın başkente 100 kilometre uzaklıkta olmasına
rağmen bugüne kadar tespit edilememesi çok acı bir
gerçek. Köylülerin tarihi alanın tahrip edildiğine
dair şikayeti sonrasında bölge 1inci derecede
arkeolojik sit alanı ilan edildi. Bu acı gerçek
Türkiyede tarihin nasıl yok edilmesine göz
yumulduğunun en açık örneğidir."
Hürriyet Ankara, 10.02.2008
*****
TARİH KATLİAMI İDDİASI
TBMM'DE
CHP Ankara Milletvekili
Tekin Bingöl, Haymanada Eski Tunç ve Roma
dönemlerine ev sahipliği yapan bir arazide içme suyu
fabrikasının kurulduğu iddiasını TBBMye taşıdı.
Bingöl, "tarihi zenginliklerin üzerine rant için
fabrika kurma çabaları var" dedi.
Haymana'nın Büyükyağcı Köyünde içme suyu kurulmak
istenen arazinin, Eski Tunç ve Roma dönemlerine ev
sahipliği yapan, tarihi açıdan da büyük öneme sahip
bir alan olduğunu ifade eden
CHP
Ankara Milletvekili
Tekin Bingöl, konuyla ilgili olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisine bir soru önergesi verdi. Kültür ve
Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay
tarafından yanıtlanması istenen soru önergesinde
Bingöl şunları kaydetti:
"Bu tür tarihi değerler ülkemizin kültür turizmi
açısından ve ekonomiye yaratabileceği katkılar
açısından da son derece büyük önem taşımaktadır. Bu
çerçevede; Köy sakinlerince dile getirilen, Valilik
ve Müze Müdürlüğünce gönderilen, bölgenin sit alanı
olmasına yönelik inşaat faaliyetlerinin ivedi
olarak durdurulması ile ilgili kararının zamanında
yerine getirilmediği ve tarihi alanın tahrip
edildiği iddiası doğru mudur? Anadolu Medeniyetleri
Müzesi Müdürlüğü ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulunun bölgenin sit alanı olup
olmadığı yönündeki çelişen kararlarından hangisi
doğru olarak kabul edilecektir?
Köy sakinlerinin konu ile ilgili olarak defalarca
çeşitli kamu kuruluşlarına başvurdukları fakat
başvurularına herhangi bir yanıt alamadıkları
iddiası doğru mudur? Bu başvurulara yanıt
verilmemesinden kimler sorumludur? Sorumlular
hakkında herhangi bir yasal işlem başlatılması
düşünülmekte midir? Bölgenin daha fazla tahrip
olmasını engellemek için bir an evvel ne gibi
tedbirler alınabilir?
İddiaların gerçeği yansıtmadığını belirten Seğmen Su
Madencilik A.Ş. yetkilisi Erdal Korkmaz inşaat
çalışması süren alanda hiçbir tarihi kalıntının
bulunmadığı savunarak ve şöyle konuşmuştu:
"Köy halkından muhtar muhalifi olan kişiler
arazilerinin sulanamayacağı iddiasıyla bir takım
şikayetlerde bulundular. Ancak, gerek ilgili
bakanlıklar gerekse İl Özel İdare Müdürlüğü gerekli
araştırmalarını yaptıktan sonra muhtarlıkla yapılan
sözleşmeyi iptal ederek 3 yıllığına kiraya verdi.
Arazinin sulanması için geri kalan bu su da
yetecektir. Bu yatırımla hem köyle hem de devlet
kazanacak. Yıllık 225 bin YTL kira bedeli ödenecek
ve günlük 250 ton su işlenerek satılacaktır."
Hürriyet Ankara, Haber:
Cengizhan Çatal, 15.02.2008
|
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ SUALTI KAZISINDA,
SUBAY ÜNİFORMALARINA AİT DÜĞMELERE ULAŞILDI
II. Abdülhamid tarafından Japon
İmparatoru'na iyi niyet elçisi olarak gönderilen; ama
dönüş yolunda fırtınaya yakalanarak batan Ertuğrul
Fırkateyni'yle ilgili kazı çalışmalarında ilginç
bulgulara ulaşıldı.
Ertuğrul'un 118 yıl önce battığı Japonya'nın
Kushimoto kenti yakınlarındaki Oshima Adası
açıklarında dalan dalgıçlar, bir subay üniformasına
ait düğmelerin yanı sıra dürbün merceği ve anahtar
gibi eşyalar buldu. Dalış ekibini yöneten Bodrum
Sualtı Arkeolojisi Enstitüsü Başkanı Tufan Turanlı,
buldukları düğmenin gemi kaptanı Osman Paşa'ya ait
olabileceğini söyledi.
16 Eylül 1890 tarihinde batan, 500'ün üzerinde
denizcimizin şehit olduğu Ertuğrul Fırkateyni'ne
dalan Turanlı, son derece iyi korunmuş bir subay
üniformasını yarım metrelik taş, kaya ve çakıl
tabakasını kaldırdıktan sonra bulduklarını belirtti.
"Kazadan kurtulanların anlattıklarına göre Osman
Paşa, fırkateyn fırtınaya yakalanınca hemen
kamarasına gitmiş ve merasim üniformasını giyerek
güverteye çıkmış. Olacakları hissetmiş gibi son anı
vakur ve saygın bir şekilde karşılamak istemiş."
diyen Turanlı aklına, "Bu düğme Osman Paşa'nın son
seferinde giydiği üniformanın düğmesi olabilir mi?
sorusunun geldiğini ifade etti.
Yapı Kredi Emeklilik ve Sualtı Arkeolojisi
Enstitüsü ortaklığında Tufan Turanlı başkanlığında
yürütülmekte olan kazı sırasında İmparator Meici'nin
hediyeleri de çıkarıldı. Elverişsiz hava şartlarına
rağmen çalışmalarının devam ettiğini ifade eden
Turanlı, bir ekibin kazan dairesi, diğer ekibinse
kaptan köşkü ve subay bölümü olarak tahmin edilen
bölgede çalıştığını, buralardan bol makine aksamı,
eşanjör boruları, kömür, kül ve geminin kazanında
büyük bir sorun yaşandığını işaret eden erimiş cam
ve benzeri malzemeler çıkarıldığını anlattı. Diğer
bölümde ise denizci teleskopu mercekleri, silyon
feneri camları olduğunun tahmin edildiğini söyleyen
Turanlı, kırmızı ve yeşil camlar, sinyal cihazına
ait prizmatik, optik kalite camlar ve çok kaliteli,
Japon veya Uzakdoğu desenli porselen malzemelere
ulaştıklarını bildirdi. Ayrıca bir denizcinin de
subayımıza ait kafatası kalıntısını buradan
çıkardığını ifade etti. Kazı faaliyetlerinin 14
Şubat'a kadar devam edeceğini kaydeden Tufan
Turanlı, THY'nin projeye resmi ulaşım sponsoru
olarak destek verdiğini, Sualtı Arkeolojisi
Vakfı'nın da çalışmalara katkıda bulunduğunu
sözlerine ekledi.
Zaman, Haber: Erkan Acar, 10.02.2008
*****
118 YIL SONRA ÇIKAN İMPARATOR HEDİYELERİ
Sultan
İkinci Abdülhamid'in Japon İmparatoru Meici'ye iyi
niyet göstergesi olarak 1889'da gönderdiği ve dönüş
yolunda 1890'da mürettebatıyla batan Ertuğrul
Firkateyni'nden çıkan ilk buluntuların, aradan geçen
118 yıla rağmen iyi durumda olması şaşırttı. Japonya
İmparatoru Meici'nin gönderdiği hediyelerle batan
geminin buluntuları birkaç gün sonra İstanbul'a
getirilecek ve restore çalışmalarına başlanacak.
Kazı Başkanı Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü
Başkanı Tufan Turanlı, 500'den fazla mürettebatı ile
batan Ertuğrul Firkateyni'nin kazan dairesinde
yapılan araştırmalara göre, bu bölümde gemi batmadan
önce büyük sorun yaşandığını ve belki de geminin
batmasına kazan dairesindeki bu ısınmanın neden
olabileceğini söyledi. Yapı Kredi sponsorluğunda,
Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü ve Japon bilim
adamlarının yürüttüğü proje önümüzdeki günlerde sona
erecek. Eserlerin nerede sergileneceğine iki hükümet
yetkilileri karar verecek. Turanlı, "Japonlar,
Kushimoto'daki Ertuğrul Müzesi için 'Türkiye'nin
Japonya'ya açılan penceresi' diyor. Japon hükümeti
ve basını Ertuğrul araştırmalarını yakından takip
ediyor. Aynı ilgiyi Türkiye'den de bekliyoruz" diye
konuştu.
Meici, Sultan'a Uzakdoğu desenli altın işlemeli porselen göndermişti.
Ertuğrul'un cephaneliğinden çıkarılan Winchester marka tüfekler.
Sabah, Haber: Bedia Ceylan Güzelce, 12.02.2008
*****
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NDEN
ÇIKAN ŞEHİT KEMİKLERİ DİNİ TÖRENLE DEFNEDİLECEK
Ertuğrul Fırkateyni
batığından çıkarılan şehitlere ait kalıntılar, 19
Şubat Salı günü düzenlenecek bir törenle
defnedilecek.
Geçtiğimiz günlerde
Japonya'da gerçekleşen kazı dalışlarında şehitlere
ait kafatası parçaları ve çok sayıda kemik
çıkarılmıştı. Kazı heyeti, bu kalıntıların ne
yapılması konusunda Genelkurmay Başkanlığı, Deniz
Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile Diyanet
İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu'na danıştı.
Şehitlere ait kalıntıların Kushimoto'daki Ertuğrul
Şehitliği'ne defnedilmesi kararı verildi. Başkan
Prof.Dr. Bardakoğlu, törendeki dini vecibelerin
yerine getirilmesi için Tokyo Camii İmamı Ensari
Yücetürk'ü de görevlendirdi.
II. Abdülhamid
tarafından Japon imparatoruna iyi niyet elçisi
olarak gönderilen; ama dönüş yolunda fırtınaya
yakalanarak batan Ertuğrul Fırkateyni'yle ilgili
kazı çalışmalarında ilginç bulgulara ulaşılmaya
devam ediyor. Bu seneki bölümü bugün sona erecek
sualtı kazı çalışmalarında geminin büyük yemek
kazanına ulaşıldı. Türk ve Japon dalgıçlardan oluşan
dalış ekibini yöneten Bodrum Sualtı Arkeolojisi
Enstitüsü Başkanı Tufan Turanlı, çok sayıda mermi
bulduklarını belirtiyor. Dalış ekibi, en son bir
subay üniformasına ait düğme çıkarmıştı.
Şehitlere ait bir
kafatası parçasının yanı sıra çok sayıda kemik
çıkardıklarını da anlatan Turanlı, şöyle devam
ediyor: "Sualtından çıkardığımız kemikleri buraya mı
defnedelim, yoksa Türkiye'ye mi götürelim diye
kararsız kaldık. Diyanet İşleri Başkanı'mızı aradım.
O da orada gömülmesi gerektiğini söyledi. Deniz
Kuvvetleri komutanımız ile irtibat kurduk. Kendisi
Genelkurmay'a sordu ve Bardakoğlu ile aynı
düşündüklerini iletti. Bu sebeple şehitlerimize ait
kalıntılar önümüzdeki hafta düzenlenecek törenle
Ertuğrul Şehitliği'ne defnedilecek."
Japonya'nın Türkiye
Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Albay Murat Saka'nın
hazır bulunacağı törene dalış ekibi olarak tam kadro
katılacaklarını belirten Turanlı, "118 yıl sonra
şehitlerimizin hak ettikleri saygıyı bulmalarına çok
seviniyorum. Naaşları bulunmamış olan diğer 200'ün
üzerindeki Ertuğrul şehidinin kalıntılarını bulup
defnetmeyi bir görev olarak görüyorum. Türkiye'ye de
bir Ertuğrul Anıtı yapılması gerektiğine
inanıyorum." dedi. Öte yandan bugün sona eren
Japonya'daki kazı çalışmalarının ikinci bölümü 3
Ocak 2009 tarihinde başlayacak.
Zaman, Haber: Erkan
Acar, 15.02.2008
|
PAMUKKALE'DE BETONA BALYOZ
Denizlinin dünyaca ünlü beyaz cenneti
Pamukkalede, Özel İdarenin antik havuzunun
çevresindeki beton yapıların yıkımına başlandı.
1990 yılından bu yana Koruma Amaçlı İmar Planı
kapsamında yıkılması kararlaştırılan ancak bir türlü
yıkılamayan tesislere ilk balyozu Vali Hasan
Canpolat ve Aydın Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu
Başkanı Prof.Dr. Celal Şimşek vurdu. 12 yıl önce de
travertenlerin yakınında bulunan üç otelle
kafeteryalar yıkıldı. Antik havuz çevresindeki yıkım
işlerinin tamamlanmasının ardından aynı yerlere
geçici süreyle ahşap ve cam kullanılarak hizmet
verecek soyunma odaları ve oturma gurupları gibi
alanlar yapılacağı bildirildi.
Pamukkalenin 2008 projelerini açıklayan Canpolat,
ören yerindeki fay hattını yapılacak düzenlemelerle
gezilecek bir güzergah haline getireceklerini,
Kocaçukur Göletini ziyaretçilerin girebileceği bir
termal havuza dönüştüreceklerini söyledi. Canpolat,
Pamukkalenin dünyanın en iyi korunan ve en iyi
gezilebilen yeri haline getireceklerini söyleyerek,
"Burası yılda 500 bin turiste hizmet verdiği için
bugüne kadar kalmış. Yeni bir proje üretilip
sunulmadığı ve burada hizmetin devam etmesi
gerektiği için yıkılmamış. Sadece antik havuz
çevresinde değil jandarma havuzu olarak bilinen yere
kadar bir düzenleme yapacağız. Yeni yapılar
tamamıyla ahşap ve camdan oluşacak. Günü birlik
ihtiyaçları karşılayacak şekilde dizayn edilecek.
Nisan ayında bitmesi planlanıyor. Bu alan bittiğinde
doğal jeolojik bir park ortaya çıkacak" dedi.
Denizlide, 1200 yıl önce meydana gelen
depremde Kraliçe Hieranın adının verildiği
Hierapolisi yerle bir ederken ortaya çıkan ve
çıplak gözle görülebilen fay hatlarının da
çevrelerinin temizlenerek turizme açılacağı
bildirildi. Canpolat, Pamukkale Örenyerinde tarihi
kalıntıların arasında bulunan ve depremde ortaya
çıkan fay hattını turizme kazandıracaklarını
söyleyerek, "Bu fay hattı dünyanın ender
görülebilecek yerlerinden biri olacak. Sıcak suyun
çıktığı nokta ve fay hattından geçerek travertenlere
kadar giden güzergah düzenlenecek. Bu hattı
ışıklandırıp, fay hattının üstü açılarak
ziyaretçilerin görmesini sağlayacağız. Yaklaşık 400
metrelik güzergahtaki fay hattının bazı yerleri
camla kaplanıp yürüyüş yolu yapılacak. Burada
gerçekten dramatik bir olay yaşanmış. Hierapolisin
depremle nasıl yıkıldığını ve Pamukkalenin nasıl
ortaya çıktığını fay hatlarından göstereceğiz" dedi.
Hürriyet Ege, Haber: Ramazan Çetin,
10.02.2008
|
YOL KENARINDAKİ TARİHİ ESERLER
Kocaeli'nde D-100 karayolu
üzerinde battı çıktı inşaatı devam ediyor. Araçlar
için yol sürekli tıkalı ve karmaşık. İnşaat
güzergahında yayaların durumu daha da kötü.
Yürüyerek inşaat alanından geçmek büyük zorluk. Bu
arada battı-çıktı inşaatının devam ettiği bölgede,
Yenidoğan yakınlarında yol kenarına atılmış halde
duran tarihi taşlar, eserler de pek çok kişinin
dikkatini çekiyor. Battı-çıktı inşaatı sırasında yer
altından çıkan pek çok tarihi eserin tahrip
edildiği, yok edildiği kuşkuları artıyor.
Özgür Kocaeli, 10.02.2008
|
TARİHİ YAPILARA TARİHİ SAYGISIZLIK
Avrupa Kültür Başkenti
olmaya hazırlanan İstanbul'da tarihe ve tarihi
yapılara duyulan saygı, uygulamalarda karşılığını
bulmuyor. 3. Murat tarafından 1759 yılında
yaptırılan Beyazıt'taki Laleli Camii'nin bugünlerde
restorasyonuna devam ediliyor. Bir taraftan yenileme
çalışmaları devam ederken, diğer taraftan da caminin
dış görünümünü bozan reklam afişleri, tarihe olan
saygısızlığı gözler önüne seriyor. Laleli Camii'nin
dış külliyelerinden biri olan ve halen Ayvalık Vakıf
Zeytinleri satış yeri olarak hizmet vermeye devam
eden iş yerinin astığı reklam afişlere vatandaşlar
da tepki gösteriyor. Külliyenin dış görünümü tamamen
bozan reklam tabelalarının yanı sıra zeytinyağı
tenekeleri de duvarlarda dizilmiş duruyor. Tarihi
parmaklıklara asılan reklam afişleri ve caminin
giriş kapısında kurulan tekstil ürünleri tezgahları
da tarihi yapının tüm görünümünü bozuyor.
Yeni Şafak, Haber: Gökhan Yılmaz, 10.02.2008
|
|
BÜYÜKŞEHİR'DEN TARİHİ CANLANDIRACAK DESTEK
Medeniyetlere beşiklik eden İzmir, tarih zengini... 8 bin 500 yıllık kentin her karışında geçmişin izleri var. Tarihin tekrar gün ışığıyla buluşturulması için birbirinden önemli projeler yürütülüyor. Şehrin göbeğindeki antik çarşı Agorada, İzmirin ilk kurulduğu Bayraklı sırtlarındaki Smyrnada, Foçadaki antik kent Phokaide, Yeşilovada ve daha birçok yerde çalışmalar sürüyor.
Kazdıkça tarih fışkırıyor. Geçmişten gelen eşsiz zenginliklerin ortaya çıkarılmasında en büyük destek Büyükşehire ait... Belediye, Agora, Smyrna ve Phokai kazılarına son dönemde sadece işçilikle malzemeler için 2 milyon YTL kaynak sağladı. Agora ile çevresini ''Arkeoloji ve Tarih Parkı'' olarak düzenlemeyi planlayan Büyükşehir, kamulaştırmaya da 2 yılda 15.4 milyon YTL ödedi.
Belediyenin önünde şimdi de İzmirin çehresini değiştirecek, dünyanın gözünü buraya çevirecek proje var. Kadifakale eteklerindeki antik Roma tiyatrosunun, üzerindeki derme çatma binalardan temizlenmesi hedefleniyor.
Bu dev kültür mirasını kurtarmak, Agora ve Bayramyerindeki Roma Yoluyla bütünleştirmek amacıyla proje hazırlandı. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, gerekli izin alındıktan sonra burada da kolları hemen sıvayacaklarını söylüyor. Kocaoğlu, İzmirin 8 bin 500 yıllık tarihini kentle, kentliyle bütünleştirmek istediklerini ifade ediyor, şöyle konuşuyor: ''Tüm kaynaklarımızı bu projelere seferber ettik. Arkeolojik zenginliğimize sahip çıkıyoruz, sahip çıkmayı da sürdüreceğiz.''
Milliyet, 10.02.2008
|
SÜLEYMANİYE'DE TARİHİ RESTORASYON
Mimar Sinan'ın "Kalfalık eserim." dediği 500 yıllık Süleymaniye Camii, tarihinin en kapsamlı restorasyonuna alındı. Kubbesinden minarelerine, tezyinatından bahçe duvarlarına kadar her köşesi elden geçirilecek.
Cami, külliyesi ile birlikte İstanbul'un incisi haline gelecek. Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne göre 'baştan ayağa pırıl pırıl yapılacak cami, o eski ihtişamını yeniden kazanacak'. Restorasyon kapsamında tamamen kapatılmayan caminin bir bölümü brandalarla bölünerek ibadete açık tutuluyor. Projenin ne zaman tamamlanabileceği konusunda ise net bir tarih verilemiyor. Muhtemel hırsızlık olaylarına karşı cami bünyesindeki tarihi eşyaların tespiti yapıldı ve belgelenip Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne teslim edildi.
Cami duvarlarında bulunan çini panolar, vitraylar, mihrap ve minber gibi özgür yapılar, restorasyon sırasında zarar görmemesi için koruma altına alındı. Caminin her köşesi neredeyse inşaat alanı gibi oldu. Minarelerden başlamak üzere, iç mekanlar ve dış duvarların her tarafı iskelelerle donatıldı. Restorasyon çalışmaları sürecinde saha ve çevre güvenliğinin sağlanması için, cami çevresi paravan ile kapatıldı. Uzun sürmesi planlanan restorasyon sırasında ziyaretçiler de dikkate alınarak cami tamamen ibadete kapatılmadı.
Vakıflar, yenilenecek bölümleri en ince ayrıntısına kadar inceledi. Kalemişi ekibi tarafından, şadırvan avlusu ve cami içindeki mevcut kalemişi bezemelerinin rölöveleri alındı, kubbelerde, bilim kurulunun yönlendirmesi ile araştırmalar yapıldı. Bilim kurulu ve danışmanların teklifleri doğrultusunda, mevcut rölöve paftaları baz alınarak, avlu cephelerinde hasar tespit çalışmaları, malzeme analizleri ve belirlenen hasarlara yönelik müdahale paftaları hazırlandı. Projeler doğrultusunda, avlu içerisindeki cephelerde bulunan imitasyonların çürütmesine başlandı. Saha içerisinde ahşap atölyesi kurularak çürüyen ahşap malzemelerin tamiri yapılacak. Proje üzerinde numaralandırılan mevcut ahşap elemanların sökümünün ardından uygun yöntemlerle konservasyonları yapılacak, yeniden yerlerine yerleştirilecek. Günümüzde mevcut olmayan ahşap elemanlar ise projelendirilip özgün tekniklerle tamamlanacak.
Zaman, Haber: Mükremin Albayrak, 10.02.2008
|
|
|
MARKA KENTLER PROJESİ START ALDI, İLK TOPLANTI AMASYA'DA YAPILDI
Kültür ve Turizm Bakanlığının 750 milyon YTL yatırım yapmayı planladığı Marka Kentler ile ilgili toplantıların ilki Amasyada Bakan Ertuğrul Günayın katılımı ile başladı.
Amasya Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen ''Kentsel Ölçekte Markalaşma'' konulu toplantıya katılan Günay, Türkiye'de turizmin gelişmesi için başlattıkları kentsel ölçekli markalaşma toplantılarının birincisini Amasya'da yaptıklarını söyledi.
Marka kentler çalışmasının turizmde 2023 yılı için belirlenen hedefe ulaşmak için önemli araçlardan biri olduğunu vurgulayan Günay, şöyle devam etti: ''Deniz turizmi dışında da Türkiye'nin ilgi çekici yöreleri var. Mesela Edirne, Trabzon, Sivas, Hatay, Mardin, Gaziantep, Nevşehir gibi iller çeşitli özellikleriyle gerçekten, dünyada bulundukları ülkenin isminden de önce tanıtılabilecek yerlerdir. Amasya'da böyle bir şey olsun istiyoruz. Marka olmak böyle bir şey. Ülkenin adını düşünmeden şehrin adını, yörenin adını akla getirebilmek. Antalya böyle olmaya başladı. Kapadokya böyle olma imkanı taşıyor. İstanbul da öyle.''
Toplantıda konuşan Amasya Valisi Mehmet Celalettin Lekesiz ise Amasya'nın 7500 yıllık tarihi geçmişi olduğunu ifade ederek, kentin geçmişine yaraşır bir kutlama planladıklarını belirtti.
Marka kent olan Amasya'nın öz geçmişinden aldığı güçle öz geleceğini inşa etmeye ihtiyacı olduğunu ifade eden Lekesiz, kültür turizminin geliştirilmesi adına çalışma yürüttüklerini bildirdi.
Belediye Başkanı İsmet Özarslan da yaptığı konuşmada, Amasya'nın 13 medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu'nun ender kentlerinden biri olduğuna dikkati çekerek, kentin geçmişinde yaşamış uygarlıkların izlerinin geleceğe tanıtılmasının önemli olduğunu kaydetti.
Turizm Gazetesi, 08.02.2008
|
3 - 9 Şubat 2008
|
PROF.DR. ALİ İHSAN GENCER VEFAT ETTİ
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Anabilimdalı Başkanı Prof.Dr. Ali İhsan Gencer vefat etti.
20 gün önce kaldırıldığı hastanede Siroz tedavisi görmekte olan Prof.Dr. Ali İhsan Gencer bugün hayata gözlerini yumdu.
1946 Bartın'da doğan Gencer, ilk-orta ve lise öğrenimini doğduğu şehirde yaptıktan sonra 1965'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'ne kaydoldu. 1969 yılında buradan mezun olduktan sonra 1970 yılında mezun olduğu Sonçağ Tarihi kürsüsüne asistan olarak atandı. 1976'da "Bahriyede Yapılan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezaretinin Kuruluşu" konulu teziyle Doktor ünvanını aldı.
1981 senesinde üniversite tarafından Fransa'ya gönderildi. 1982 yılında Yardımcı Doçent olarak öğretim üyesi oldu. 1985'de Doçentliğe yükseltildi. 1990'da Milli Güvenlik Akademisine kabul edildi. 1991'de Profesör oldu. Muhtelif konularda yazdığı ilmi makaleler yanında denizcilik tarihimiz ile ilgili yazıları dikkati çekti. Çeşitli tarihlerde yapılan milli ve millitlerarası tarih araştırma kongrelerine iştirak ederek, daha ziyade Türk Denizcilik Tarihi üzerine tebliğler sunmuştur. Halen İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olarak ders vermekte olup, Tarih Bölümü Başkanlığı yapmaktaydı.
Ayrıca Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Merkezi Müdürlüğü ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü ve Harp Akademilerinde görev alan Gencer, Societe Asiatique (Paris), Türk Tıp Tarihi Kurumu (İstanbul) ve Atatürk Araştırma Merkezi (Ankara) gibi ilmi cemiyetlere üye idi.
TAYHaber, 09.02.2008
|
|
DOSYA
HALA KÜLTÜR VARLIKLARI NASIL YOK EDİLİYOR DİYE SORANLARA YANIT:
İŞTE TALAN BÖYLE "ADIM ADIM" YAPILIYOR!
|
KONYA - HÜYÜK'TE SİT ALANININ
DARALTILMASI SEVİNCİ
Hüyük Belediye Başkanı
Ahmet Temiz, kent merkezinde 1989 yılında 2. ve 3.
derece arkeolojik sit alanı ilan edilen 60'a yakın
parselin bu kapsamdan çıkarıldığını bildirdi.
Temiz, basın
mensuplarına yaptığı açıklamada, şehir merkezinde
herhangi bir kültür varlığına rastlanılmayan imar
adalarının sit alanı kapsamından çıkarılması
talebiyle Konya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma
Kuruluna yaptıkları müracaattan olumlu sonuçlar
aldıklarını söyledi. Bu konuda istenilen ve gerekli
olan çalışmaların yapılmasının ardından kurulun
verdiği yeni karar uyarınca, 13 adet imar adasının
tamamının sit alanı kapsamı dışına çıkarıldığını
belirten Temiz, 'Yaklaşık 60 parsel sit alanı dışına
çıkartılarak vatandaşlarımız ek olarak yapacağı
masraf ve prosedürlerden kurtarılmış oldu' dedi.
Merhaba Gazetesi,
09.02.2008
Konya'nın Hüyük İlçesi'nde ikisi tescilli olmak üzere İlk Tunç Çağı'na tarihlenen 5 adet höyük bulunmaktadır. Bunlardan iki tanesinin üzerinde yerleşme vardır, üç tanesi de tarım alanı olarak kullanılmaktadır. Ayrıntılar için aşağıdaki bağlantıları tıklayınız:
Görünmez Höyük
Höyük Höyüğü
Hüyük
Kireli
Tolca
Kaynak: TAY Projesi veri tabanları
|
TARİH TALAN EDİLİYOR
Aydın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı ve Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Celal Şimşek, kaçak kazıların ülkenin her yerinde yapıldığını, ancak mevcut yasal düzenlemelerin bu durumu önlemede yetersiz kaldığını ileri sürdü.
Geçtiğimiz günlerde Aydın İl Jandarma Komutanlığının düzenlediği Sondaj- 1 operasyonunda üç ayrı suç örgütünden 30 kişi tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla gözaltına alınmış, çıkarıldıkları mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Gözaltına alınanların Roma dönemine ait kaya mezarını ortaya çıkarmak için iş makinesi ve beton delici kullandıkları belirlenmişti. Laodikya antik kentinin kazı başkanlığını da yapan Prof.Dr. Celal Şimşek, Roma dönemine ait kaya mezarın bulunduğu bölgenin, o dönemde Laodikyaya bağlı köylerden biri olduğunu söyleyerek, "Denizlinin her bölgesi tarih yuvası. Ancak maalesef kentin her yerinde kaçak kazılar yapıldığını görüyor ve haber alıyoruz. Gazetelerde boy boy define dedektörü reklamları yapılıyor. Bilinçsiz insanımız bu dedektörleri alarak, zengin olacağım hissiyle kaçak kazı yapma yoluna gidiyor. Tarihi açıdan büyük önemi olan yerleri iş makineleriyle tahrip ediyorlar. Kaçak kazı yapan kişi daha önce suçu yoksa serbest kalıyor ya da tescilli bir alanda kazı yapmışsa para cezasıyla kurtuluyor" dedi.
Hürriyet Ege, Haber: Ramazan Çetin, 09.02.2008
|
TARİHİ ÇEŞMENİN TAŞLARINI ÇALDILAR
Balıkesir'in Edremit İlçesi'nde bulunan tarihi Çınarlı Çeşme'nin değerli kitabesi ve aynası çalındı.
Sabah saatlerinde mahalle muhtarı Feridun Uyan tarafından fark edilen hırsızlık olayı, Hekimzade Mahallesi sakinleri ve Edremitlileri üzdü. İlçenin, Osmanlı döneminden günümüze kadar miras kalan sayılı eserlerinden olan tarihi Çınarlı Çeşme'nin ön yüzündeki kitabe ve ayna taşlarının yerinde olmadığını gören vatandaşlar, bunu yapanlara tepki gösterdi.
Gördüğün manzara karşısında gözyaşlarını tutamayan muhtar Feridun Uyan ise, "Muhtarlığını yürüttüğüm bu mahallenin ve Edremit'in güzel bir abidesi tahrip edildi. Çınarlı Çeşmesi'nin başına gelen üzücü olayı kınıyorum. Tarih düşmanları, üç kuruşluk menfaatleri için koskoca bir tarihi yok ediyor. Gördüğünüz gibi tarihi çeşmenin Osmanlı döneminden kalma değerli taşları çalınmış. Bu da yetmezmiş gibi çeşmenin üst ve yan taşları da yerlerinden oynatılmış. Yani bu güzelim tarih aynası şu anda yıkılmak üzere. Çınarlı Çeşme'nin suyu uzun yıllardır hep akar ve suyu da şifalıdır. Çeşmenin yanı başındaki yalaktan kendimi bildim bileli atlar su içer. At sahipleri, suyun atlar için çok faydalı olduğunu ve atların her gün oraya kendi kendine gidip su içtiklerini söyler. Bu çeşmenin adı mahallemizin en işlek caddesi olan caddeye de verildi. Bunu yapanların ortaya çıkıp çaldıkları tarihimizi geri vermelerini istiyoruz" dedi.
Çevre sakinleri hırsızlık olayının gece saatlerinde yapılmış olabileceğini söyledi.
Balıkesir Kent Haber, 08.02.2008
|
|
|
2 BİN YILLIK KENT ÇÖPLÜK OLDU
Roma İmparatoru Augustus tarafından MÖ 20 yılında kurulan ve imparatorluğun en önemli 12 kentinden birisi sayılan Sebaste çöplük haline geldi.
Uşakın Sivaslı İlçesine bağlı Selçikler Belde Belediye Başkanı Osman Çakar, 1992 yılına kadar bölgede bir müze bulunduğunu, burada bir görevlinin eserlerle ilgilendiğini, ancak daha sonra müzenin, taşınabilir bazı eserlerle Uşaka geçtiğini kaydetti. Şimdi tarihi alanın kirlilik yüzünden perişan bir halde bulunduğunu ifade eden Çakar, "Benim yüreğim bunu kaldırmıyor. Kaçak kazılarla bölge tahrip ediliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile çeşitli yazışmalar yaptık ama sonuç alamadık. En son iki yıl önce jandarma denetiminde bölgeyi biraz temizledik. Ancak şimdi yine kirli ve bakımsız" dedi.
MÖ 20 yılında Roma İmparatoru Augutus tarafından Apollo Kehanet Ocağının tavsiyesine uyularak, sadık anlamına gelen Sebaste adıyla kurulan antik kent, Roma döneminde Frigya'nın 12 önemli şehrinden biri haline geldi. Bölgede, iki büyük kilise ve bir hamam kalıntısı bulunuyor.
Hürriyet, Haber: Yavuz Kuşdemir, 06.02.2008
|
İZİNLERİ 5 KAT İÇİNMİŞ
Beyoğlu Talimhane'de
yapılan 10 ve 11 katlı iki binaya 2 Numaralı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun zeminle
birlikte 5 kat inşaat izni verdiği ortaya çıktı.
Taksim'in göbeğindeki binaların izinlerinin iki katı
yüksekliğe ulaşana kadar yetkililerce nasıl
görülmediği merak konusu olurken, uzmanlar,
Beyoğlu'nun denetim açısından ciddi tehdit altında
olduğunu söyledi.
Beyoğlu'nda Riva Otel'e yapılan üç ek kaçak katla
ortaya çıkan usulsüz yapılaşmanın inanılmaz
boyutlara ulaştığı belirlendi. Milliyet'te yer alan
ve Beyoğlu'ndaki kaçak yapılaşmaya dikkat çeken
haberle ilgili olarak konuşan Beyoğlu Belediyesi
yetkilileri, sit alanı olan bölgede kat
yüksekliklerinin Koruma Kurulu tarafından
belirlendiğini belirtmişti. Ancak Kurul'dan alınan
bilgiye göre, Talimhane Lamartin Caddesi 16 ve 22
numaralı parsellerde yapılan inşaat projeleri için
verilen izin sadece 5 kat için.
Biri zeminle birlikte 11 kat diğeri ise zeminle
birlikte 10 kata ulaşan yapıların, 5 katlı tescilli
yapılar yıkılarak inşa edildiğini belirten kurulun
bir yetkilisi, yıkılan yapıların da korunması
gereken sivil mimari örnekleri olduğunu belirtti.
Onaylanan projeye aykırı yükselen inşaatlarla ilgili
uygulamaları belediyenin denetlemesi gerektiğini
anlatan yetkili, "Sizin fotoğraflarınıza göre orada
yapılan iki binanın da kurulun onayladığı projelerle
hiçbir ilgisi yok. Onaylı projeleri belediyede var.
Yanındaki bina ile aynı boyda olması gerekiyor. Biz
gerekli incelemeyi başlattık orada, belediyeye de
yazı yazdık" dedi.
Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Eyüp Muhçu,
"Burada denetim yetersizliği değil, denetimin
bilerek yapılmadığının düşünülmesi gerekir. Göz
yummalar sonucu yapıldığı açıkça ortadadır. Bunu
denetim kurumlarının bilmiyor olması düşünülemez.
Beyoğlu'nun geleceği ciddi bir tehdit altındadır. Bu
kadar basit konularda denetlemeler yerine
getirilemiyorsa, daha büyük projelerde bu görevlerin
nasıl yerine getirilebileceği konusunda kaygılarım
var" diye konuştu."
Mimarlar Odası eski Genel Başkanı Oktay Ekinci,
"Beyoğlu'ndaki Mimarlar Odası binasının lokalinden
baktığın zaman bütün damlar kaçak kat ilavesiyle
doludur. Belediyenin kolaylaştırmaları çok önemli.
Belediye maili-inhidam (yıkılmaya meyilli) raporu
veriyor, komşu parsellerdeki imar yüksekliklerini
yüksek tutuyor. Vatandaş yanındaki daha yüksek diye
kışkırtılıyor. İmar planları ahlak bozuyor. İnsanın
aklında yoksa bile imar planı, 'Sen bunun yanına
daha yüksek bir yapı yapabilirsin ya da üzerine kat
çıkabilirsin' diye insanın aklına getiriyor" dedi.
Milliyet, 09.02.2008
|
TARİHİ ESER ELE GEÇTİ, 6 GÖZALTI
Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şubesi ekipleri tarafından, tarihi eser kaçakçılarına yönelik operasyonda 6 kişi gözaltına alınırken, bu şahıslarda ele geçen eserlere el konuldu.
Operasyonla ilgili olarak Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklama şöyle:
"Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Mali Suçlar Büro Amirliği görevlilerince yapılan istihbarı çalışmalar neticesi, bazı şahısların ilimize gelerek tarihi eser alış-verişinde bulunacaklarının öğrenilmesi üzerine; yapılan operasyonel faaliyetler neticesi, iki araç içerisinde yapılan aramalarda;
1- 1 Adet Roma Dönemine ait müzelik değerde bronz balta
2- 1 Adet Ortaçağ Dönemine ait müzelik değerde bronz haç
3- 2 Adet İslami Döneme ait müzelik değerde bronz sikke
4- 1 Adet Bizans Dönemine ait Etütlük nitelikte bronz sikke
5- 17 Adet Roma Dönemine ait müzelik değerde bronz sikke
6- 5 Adet İmitasyon gümüş sikke ile çok sayıda tarihi eser yerlerine gösterir haritaların çizildiği not defteri ile tarihi eser görüntüleri ele geçirilmiş olayla ilgili olarak, V.G., Ü.A., O.N.K., M.T., A.Ü. ve T.S. olmak üzere toplam (6) şahıs yakalanarak gözaltına alınmışlardır.
Yakalanan şahıslar 04.02.2008 günü haklarında 2863 SKM (Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu) suçundan hazırlanan soruşturma evraklarıyla birlikte ilimiz adli mercilere sevk edilmişlerdir."
Malatya Haber, 04.02.2008
|
|
İHBAR EDİYORUZ... TARİH 6 ŞUBAT 2008 - SAAT 15:30:
İZNİK'TE DOZERLE YAPILAN "ARKEOLOJİK KAZI"!
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
TAYHaber, Rauf Güven, 06.02.2008
|
|
HALİÇ'TE YIKIMIN FOTOĞRAFLI KANITI
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) devri 31 Mart tarihinde tamamlanacak olan ve halen Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarafından yönetilen tersanadeki bir binada yıkım yapıldığı, bir mühendisin yaptığı suç duyurusuyla ortaya çıktı. Yetkili Koruma Kurulu, İBB'ye yazdığı yazı ile, izinsiz faaliyetlerin derhal durdurulmasınını istedi. Milliyet'in çektiği fotoğraflar da yıkım iddialarını doğruladı.
Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455'te "Tersane-i mire" adıyla kurulan ve 3 havuz, 3 atölye binası, kapı ve çeşmesiyle 550 yıllık sanayi mirası niteliği taşıyan Haliç Tersanesi, İstanbul 1. No'lu Kültür ve Tabiat Kurulu tarafından 7.7.1993'te "kentsel sit alanı", 22.03.1995'te ise "Tarihi sit alanı" içine alındı. Kurul, "izinsiz hiçbir inşaat ve fiziki uygulama yapılamayacağına" karar verdi. Tersane, 2006'da Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla İBB'ye devrildi, alan kullanımını belediye iştiraki olan İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmeleri'nin (İDO) yapacağı ve devir işlemlerinin 31 Mart'ta tamamlanacağı açıklandı.
Ancak daha devir tamamlanmadan Haliç Tersanesi'nde yıkım başladı. Aralık 2007'de İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunan yüksek mühendis Necat Selimoğlu sit alanındaki yerin Roma, Bizans, Osmanlı ve cumhuriyet devri yapıların birbiriyle karışık olduğunu hatırlatarak, tersanede önemli görev yapan dökümhane kimya laboratuvarı, elektrik atölyesi ve arşivlerin bulunduğu binaların yıkıldığını iddia etti.
Selimoğlu koruma kuruluna da şikayette bulundu. Dilekçeyi işleme alan Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul 2. No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü Müdürü Vildan Sarıoğlu imzasıyla 10.01.2008 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bir uyarı gönderdi. "İzinsiz faaliyetlerin derhal durdurulmasının" istendiği yazıda, şöyle denildi:
"Kurulumuzdan izin alınması yasa gereği olduğundan, yıkılan yapının yapım tarihini, yıkılmadan önceki ve bugünkü durumunu gösteren fotoğraflarının yapının işaretlendiği kadastral pafta ile birlikte gönderilmesi için bilgilerinizi ve gereğini rica ederim."
Milliyet, Haber: Şükran Pakkan, Fotoğraf: Murat Öztürk, 03.02.2008
|
|
TARİHİ BİNALAR YOKOLUYOR
Çanakkalenin Gelibolu İlçesi'nde bulunan çok sayıdaki tarihi ev ve bina, kaderine terk edilmesinin ardından, bakımsızlık dolayısı ile yok olmaya başladı.
Camikebir Mahallesi'nde bulunan ve tarihi değeri bulunan, bir dönem Kaymakamlık Konutu, Özel İdare, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı binası olarak kullanılan bir bina da bakımsızlık dolayısı ile yok olmaya başladı.
Tarihi değeri bulunan ve Gelibolunun geçmişteki tarihine de ışık tutan binanın günümüzdeki halinin içler acısı durumda bulunduğunu belirten vatandaşlar yetkilileri göreve davet ederek, İki dönümlük arazi üzerinde bulunan binanın çevresi, girişleri, pencereleri ve iç mekanları bakımsızlık dolayısı ile yok olmaya başladı. Bunun dışında ilçede çok sayıda tarihi bina aynı durumda. Bu binaların Gelibolu tarihi açısından önemi büyük. Yetkililerden binaların yok olmaması için çalışma yapmalarını istiyoruz dediler.
Çanakkale Kent Haber, 07.02.2008
|
|
SÜTLÜCE'DE MEZBAHADAN KÜLTÜR MERKEZİNE DÖNÜŞÜM
Avrupa'nın en büyük kültür merkezlerinden birisi olacak Sütlüce Kültür Merkezi'nin 10 yıl süren inşaat serüveni 2008'de bitiyor. Yetmiş yıl mezbaha ve sonra da depo olarak kullanılan ve yapımına 1998'de başlanan Sütlüce Kültür Merkezi'nin dev inşaatı, yıl sonuna kadar tamamlanarak kongre ve fuarlar için kullanılacak. Kültür Merkezi'nde konser ve kongre, sinema, sergi ve toplantı, açık hava salonu, tiyatro salonu, katlı otopark, gezi alanları, altgeçit ve rıhtım blokları yer alıyor. Toplam inşaat alanı ise 157 bin metrekare olan tesisin toplam salon kapasitesi 8 bin 945 kişi. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş Sütlüce'yi "İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti" kapsamında prestij eser olarak gördüğünü açıklamıştı.
Sabah, Haber: Hasan Erşah, 09.02.2008
|
|
ERZURUM DEMİRYOLLARI
MÜZESİ'NE KAVUŞTU
Türkiye'nin ikinci
demiryolu müzesi Erzurum'da açıldı. Erzurum Gar
Müdürlüğü bünyesinde kurulan müzede, 320 adet tarihi
belge, araç ve gereç bulunuyor.
Türkiye'de 150 yılını
dolduran demiryollarının ikinci müzesi Erzurum'da
hizmete girdi. Türkiye'de sadece Ankara'da bulunan
Demiryolları Müzesi, kısa bir süre önce Erzurum Gar
Binası içerisinde dizayn edildi.
1900'lü yılların
başından itibaren demiryolu hizmetlerinde kullanılan
tarihi bilgi, araç ve gereçlerin yer aldığı müze,
ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor. Erzurum Gar
Müdürü Ahmet Başar, Türkiye'de ikincisini açtıkları
müzeye ilginin yoğun olduğunu belirterek, müzenin
yolcular ve bölgeye gelen yerli-yabancı turistler
tarafından gezildiğini kaydetti.
Müzede, Erzurum'a 1939
yılında ilk tren gelişi dolayısıyla düzenlenen
törenden fotoğraflar, yolcuların trene binmeleri
için çalan büyük bir zil, dönemin demiryolu
çalışanlarının kullandığı aletler ile gaz lambaları,
mors aleti, manyetolu telefonlar, Erzurum Garı
açılışı sebebiyle bastırılan madalya ile yine o
yıllarda trenlerde hasta yolcuların tedavileri için
kullanılan ilaçlar da yer alıyor. Müzede sergilenen
araçlar adeta tarihi belge ve antika olarak
değerlendiriliyor.
Erzurum Gazetesi,
09.02.2008
|
EVLAD-I FATİHANLAR
İstanbul'un fethi devam
ediyor. Bir karış kara parçası kalmamak kaydıyla...
Park-bahçeler satılıyor. Yerel yönetimler devre dışı
bırakılarak Türkiye'nin en büyük emlakçisi TOKİ hem
planlama yapıyor hem de kamu alanlarını yağmalıyor.
TOKİ, ne kadar kamu arazisi varsa tümünün sahibi
oluverdi. Daha önce plan yapılan yerlerde kamuya
ayrılmış park, bölge parkı, yeşil alanlar, okul,
kreş, hastane yeri, ne varsa kafasına göre plan
tadilatı yapıp satıyor.
Yeni icatlar buldular; hasılat paylaşımı, kâr
paylaşımı, gökdelen paylaşımı...
Bizans ve Osmanlı 'viraneleri' daha önce ataları
tarafından yağmalanmış, surların bile üstüne, dibine
evler, işyerleri yapılmıştı. Çeşmeler, sebiller
büfe, eski saray kalıntıları türlü çeşitli mekânlar
haline getirilmişti. Parasızlıktan derme çatma
yapılar vardı, hatta Yenikapı Mevlevihanesi briket
imalathanesi olarak kullanılıyordu.
Şimdilerde para(landılar) ganim.
Bütün bu 'virane' leri güzelleştirecekler. Mimarlar
Odası ve bazı 'kendini-haddini bilmez' mahkemeler
engel olmaya başladı.
Eminönü açık müze kent olması gerekirken Bizans
sarayının kalıntılarını temizleyip "gül gibi
turistik otel" yaptırıyorlar. Sokakta "kendini
bilmez" aydınlar karşı çıkıyor. Kimin ne haddine,
yüzde 50 oy almışlar. Onlarda her türlü yetki var!
Kim ne karışır?
Eminönü'ne gökdelen yapma hakkı yok mu? Eminönü'nün
Şişli'den eksik yanı mı var? Niye Eminönü'ne,
Sarayburnu'na gökdelen yapılmasın!
Yapıverin Gülhane bahçesine iki gökdelen, Bush 'un
dudağı uçuklasın. Hem biz İslam olduğumuz için Usame
bin Ladin yıkmaz, bütün 'kefere' ye kim olduğumuzu
göstermiş oluruz. Sonradan dünyaya atarız havamızı,
assıl Amerika bizik diye!
Bir öneri de benden, elinizi vurmuşken Yerebatan
Sarayı'nın üstü boş ve kirli kalmasın, verin
TOKİ'ye, çelik kafeslerle bir gökdelen yapsın, altı
Bizans-üstü Türkleri hatırlatan koca bir otel
yapsınlar. Hasılat eyi olur!
İstanbul yeniden planlanıyor.
Plan deyince imar planı değil, yönetim planı.
Beldeler kaldırılıp 500 bin nüfuslu yeni ilçeler
öneriliyor.
Gerekçe; israfı önlemek ve etkin hizmet. Doğru.
Küçük beldelerde belediyeler hakikaten lüzumsuz
israflar yapıyor. Peki, Kadıköy'ü niye bölüyorsunuz?
Ya da, sorunları çözmek istiyorsanız neden biraz
daha ciddi yaklaşım sergilemiyorsunuz? Özal' vari
seçim-seçmen şaşırtmaca oynayacağınıza daha ciddi,
kalıcı, çözüm öneren bir çalışmaya neden
girmiyorsunuz?
Örnek; Beyoğlu, Fatih, Eminönü belediyelerini
feshedip anakentin direkt yönetimine bağlayın.
İstanbul'un restorasyonuna başlayın. İstanbul
Belediye Başkanı, icra bölgesi olsun. Burada
tarihine ve kültür mirasına uygun restorasyon
yapılsın. İşgaller kaldırılsın, kimliksiz,
kişiliksiz binalar yıkılsın, yani İstanbul kültür
mirası olarak insanlığa hediye edilsin.
Yerel yönetimlere ayırdığınız bütçenin yüzde 3'ü
buraya aktarılsın. Çok değil, 10 yıl içinde
Roma'yla, Paris'le yarışan bir dünya kenti
çıkaralım.
Nasılsa yüzde 47 oyunuzu yüzde 60'a çıkaracaksınız.
Bari bir iyiliğe vesile olun.
İstanbul'un sevgilisi Başbakan, İstanbul'da okumuş,
İstanbul'u seven bir Cumhurbaşkanı var.
Her şey elinizde, İstanbul'un yeşil alanlarını
hortumlanmaktan kurtarın.
Park-bahçe yağmasına son verin. Bir kanunla standart
yakalayalım.
Elinizi tutan mı var?
Belediye başkanı iken merkezi idare engel oluyordu.
Başbakan iken Cumhurbaşkanlığı engel oluyordu.
Şimdi neye baksak sizsiniz.
İstanbul'a olan aşkınızı gösterme zamanı!
Azıcık ciddiyet!
İstanbul'u işgalden kurtaran kumandan, en a- ziz
kumandandır!
Kumanda sizde evlad-ı Fatihanlar...
Cumhuriyet, Yazı: Gürbüz
Çapan, 08.02.2008
|
670 YILLIK KASIMİYE
MEDRESESİ RESTORE EDİLDİ
Mardin'de Artuklular
döneminden kalma 670 yıllık Kasımiye Medresesi,
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore
edildi.
7 bin yıllık tarihi
dokusu ile dünyada Kudüs ve Venedik şehirlerinden
sonra UNESCO tarafından üçüncü tarihi ve mimari sit
kenti ilan edilen Mardin'de, yüzyıllardır hizmet
veren tarihi mekanların restorasyonu bir bir
yapılıyor.
Yakında açılması
planlanan tarihi Kasımiye Medresesi'nin aktif olarak
hizmet vermesi için Mardin Valiliği bir dizi çalışma
başlatttı. Mardin merkezinde
bulunan Zinciriye Medresesi ve Hamidiye Camisi başta
olmak üzere, 10'a yıkan binanın restorasyon
çalışmaları devam ederken, Latifiye, Şehidiye, Melik
Mahmut, Sti Radviye camileri ile Deyrul-Zafaran
Manastırı ve Mort Şimune Kilisesi gibi tarihi
mekanların restorasyonları ise hayırsever iş
adamları ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından
tamamlandı.
Mardin'de son olarak,
şehir merkezinde bulunan 670 yıllık Kasımiye
Medresesi'nin giriş kapısı ile avlusunun
restorasyonu Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
tamamlandı. Medresesin çevre düzenlemesinin ise
Mardin Valiliği tarafından yapılacağı belirtildi.
Mardin Valisi
Mehmet Kılıçlar, Mardin'in çok sayıda saklı
kalmış değeri barındırdığını belirterek, önemli bir
tarihsel değeri daha Mardin'e kazandırdıklarını
söyledi.
Mardin'de tarihi
mekanların restorasyon çalışmalarının devam ettiğini
hatırlatan Vali
Mehmet Kılıçlar, "Restorasyon çalışmaları,
aslına uygun olarak yapıldığından yeni bir
uygarlığın tekrar dirilmesi anlamına geliyor.
Restorasyon çalışmalarını üstlenmek, gönül işidir.
Hayırsever iş adamlarımız bu konuda yanımızda oldu.
Mardinli vatandaşlarımız, tarihi yapıları daha iyi
sahiplenmeye başladı. Bu durum bizim için
sevindiricidir. Birkaç yıl sonra Mardin, kötü
yapılaşmalardan tamamen kurtulacak. Yaklaşık 7 bin
yıllık tarihe sahip, dinlerin, dillerin ve
kültürlerin harmanlandığı güzel Mardin'de aslına
uygun olarak restorasyonu devam eden tarihi
mekanların bitirilmesi ile Mardinimizin güzelliğine
güzellik katılacak ve Mardin'in, UNESCO'nun kültürel
miras listesine girmesine biraz daha yaklaşmış
olacağız." dedi.
haberler.com, Fotoğraf:
Mardin Kent Haber, 08.02.2008
|
AYATEKLA KİLİSESİ'NDE
BELGESEL ÇEKİMLERİ
İngiliz televizyonu
Kanal 4, "12 Havarinin Gitmiş Olduğu Yerler ve
Kadınların Rolü" adlı belgeselin
çekimlerine Mersin'in Silifke İlçesi'ndeki Ayatekla
Kilisesi'nde başladı.
Carbon Media tarafından
çekilen belgeselin Türkiye'deki çekimleri Ayatekla
Kilisesi ile Efes'te yapılacak. Türkiye'nin yanı
sıra 12 havarinin gittiği İsrail, Yunanistan,
İtalya, İspanya ve Hindistan'da da çekimler
yapılacak. Belgesel, 22 Mart'ta Kanal 4 televizyonu
program sunucusu ve yapımcısı Dr. Robert Beckford
tarafından seyirciyle buluşturulacak.
Ayatekla Kilisesi'ndeki
çekimler yönetmen Davit Batty, sunucu ve yapımcı Dr.
Robert Beckford, kameraman Benjamin Hodgson, sesçi
Darrell Brigs ve programın Türkiye sorumlusu Narin
Kurumlu tarafından gerçekleştirildi.
Silifke'nin tarihe ışık
tutan bir yer konumunda olduğunu belirten Kurumlu,
"Ayatekla Kilisesi'nin (Meryemlik) tarihi, Azize
Tekla'nın buraya gelişiyle başlar. İsa Peygamber'in
havarilerinden St. Paul'ün vaazlarından etkilenen 17
yaşındaki Tekla, kendini Hristiyanlık dinine adar.
St. Paul'un bu değerli öğrencisi Konya ve Yalvaç'ta
Hristiyanlığı yaymak için propaganda yaparken
baskılara maruz kalıp, öldürüleceğini öğrenince
kaçıp Seleukia'ya gelir ve sonradan kiliseye
çevrilen bir mağarada saklanır. Sığındığı mağaradan yöredeki
insanlara çok tanrılı dine karşı Hristiyanlık
inancını yayarken mucizeler yaratarak hastaları da
iyileştirir. Yine öldürüleceği bir sırada bu
mağarada kaybolduğuna inanılır. Ayatekla'nın içinde
yaşadığı mağara onun kayboluşundan sonra
Hristiyanlar'ca kutsal sayılmış; ta ki bu din
milattan sonra 313 yılında serbest bırakılıncaya
kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır.
Bu mağara daha sonra 4. yüzyılda kiliseye
dönüştürülmüştür. Hristiyanlık dünyası için
Silifke'de bulunan Ayatekla Kilisesi çok
önemli bir yere sahiptir. Özellikle Ayatekla
neredeyse bir havari kadar Hristiyanlık dünyasında
önemlidir. Hiçbir
kadının o dönemde cesaret bile
edemeyeceği bir liderlik göstererek 'Azize'
mertebesine ulaşmış önemli bir yere sahiptir" dedi.
"Çekim yapılacak en
önemli yerlerden bir tanesi Ayatekla Kilisesi'dir"
diyen Dr. Robert Beckford ise, "Hazırladığımız
belgeselde Hristiyanlığın yanı sıra bu bölgelerde
yaşanmış olan tarihe de önem vereceğiz. Silifke de
böylelikle İngiltere'de vatandaşlar tarafından
bilinen bir yer haline gelecek. Turizm açısından
önemli bir konumda bulunan Silifke, Ayatekla
Kilisesi, doğası ve denizi ile büyüleyici bir kent
durumunda" diye konuştu.
haberler.com, 08.02.2008
|
RESTORASYONU TAMAMLANAN
EMİNÖNÜ'NDEKİ TARİHİ ESMA SULTAN ÇEŞMESİ ESKİ
GÜNLERİNE GERİ DÖNDÜ
Osmanlı Devleti
padişahlarından 3. Ahmet 'in kızı Esma Sultan
tarafından yaptırılan Eminönü Kadırga
Meydanı'ndaki Esma Sultan Namazgahı ve
Çeşmesi 1 aylık restorasyonun ardından Eminönü
Belediye'si tarafından hizmete açıldı.
Eminönü
Belediye Başkanı
Nevzat Er tarafından hizmete açılan tarihi
çeşmenin restorasyonu 30 bin YTL'ye mal oldu. Açılış
törenine
Nevzat Er'in yanı sıra birçok vatandaş katıldı.
Törende konuşan
Nevzat Er, tarihi çeşmenin 1 ay öncesine kadar
kendi haline terk edilmiş etrafı kirletilip
duvarlarına yazı yazılmış metruk halde bulunduğunu
belirtti. Ecdadın kendilerine emanet ettiği tarihi
çeşmeyi eski haline uygun biçimde restore
ettiklerini ifade eden Er, " 'Tarihimizde var olan
bu güzelliği koruma altına alalım' dedik. Bu güzel
çeşmeyi ve namazgahı eski hüviyetine uygun olarak
restore ederek bugün açılışını yapalım dedik" diye
konuştu.
Sultan 3. Ahmet'in kızı
Esma Sultan tarafından eşi Muhsinzade Mehmet Paşa
adına 1871 yılında yaptırılan namazgahın doğu ve
batı cephelerinde musluklar bulunuyor. Çeşmenin
kitabeleri ise ünlü hattat Mehmet Şevki Efendi
tarafından yazıldı. Kadırga Parkı içerisinde uzun
yıllardır harap bir şekilde bulunan namazgah ve
çeşmenin çevresi Eminönü Belediyesi tarafından
parmaklıklarla koruma altına alınarak çevresi renkli
ışıklarla aydınlatıldı
haberler.com, 08.02.2008
|
DAVASI BİTMEDEN MUHSİN ERTUĞRUL'A KAZMA VURULACAK
Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nun (IMF)
6-7 Ekim 2009'da yapılacak guvernörler toplantısı
için tasarlanan Harbiye Kongre Vadisi'nin inşaatı
için açılan davetli ihaleyi Sembol İnşaat - Taca
İnşaat ortak girişimi kazandı. İnşaat 207 milyon
YTL'ye malolacak.
Mimarlar Odası, İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları
Derneği, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği
Türkiye Merkezi Başkanı Üstün Akmen ve Ressam Bedri
Baykam'ın, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nun
yıkılarak yerine kongre merkezi yapılması projesinin
iptali istemiyle açtıkları dava sürüyor.
Dava gerekçesinde, "Kongre Vadisi Projesi'yle
bölgedeki tüm doğal ve kültürel yapının, yok
edilerek yüksek yoğunlukla yapılaşmaya açıldığı"
görüşüne yer veriliyor.
Projeye karşı açılan davanın devam etmesine karşın,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 3 Ocak 2008'de Kongre
Vadisi'nin inşaatı için ihale düzenledi.
Gecikmesinde sakınca bulunan acil durumlarda hızlı
ihale yapılmasına imkan veren 21-b maddesine göre
yapılan davetli ihaleyi ünlü turizmci Fettah
Tamince'nin sahibi olduğu Sembol İnşaat ile Taca
İnşaat ortak girişimi kazandı.
Taca İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Tayyar Akkurt,
projenin iptali için açılan davadan haberi
olmadığını belirterek, "Yer teslimi yapılırsa hemen
bugün inşaata başlarız" dedi.
Harbiye'yi Nisan 2007'de tarihsel ve kentsel sit
alanı ilan etme kararı alan İstanbul 2 No'lu Kültür
ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, Harbiye Kongre
Vadisi Tesisleri Uygulama Projesi'ni Eylül 2007'de
onaylayarak Muhsin Ertuğrul sahnesinin yıkımının
önünü açtı.
Projeye göre Muhsin Ertuğrul yıkılarak yerine Lütfi
Kırdar'la uyumlu ve bu yüksekliği aşmayacak yeni bir
tiyatro inşa edilecek. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi mülkiyetinde olan Şişli'deki 17 bin
metrekarelik alanı kapsayan projede toplam inşaat
alanı 83 bin 695 metrekare olacak.
Yeni tiyatro binası 5 katı yer üstünde, 6 katı da
yeraltında olmak üzere 11 kattan oluşacak. Mevcut
binadaki yönetim birimleri başka bir yere taşınacak.
Eski binanın oturduğu 1525 metrekarelik inşaat alanı
yeni binada 3 bin 500 metrekare olacak. Mevcut
binadaki 600 kişilik seyirci kapasitesi de yeni
binada 696'ya çıkarılacak.
Projeye göre Taşkışla Caddesi'ndeki araç trafiği,
Rumeli Salonu'nun ön kısmından itibaren yeraltına
alınarak Hilton Convetion Center hizasında yüzeye
çıkarılacak. Böylece Cemil Topuzlu Açık Hava
Tiyatrosu'nun önünde bulunan alan, araç trafiğine
kapatılarak tamamen yayalaştırılmış yeni bir meydan
oluşturulacak.
İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım
Merkezi'nin (İMP) kongre vadisi için Nisan 2007'de
açtığı mimari tasarım yarışmasına sadece Arima
Mimarlık katılmış ve yarışmayı kazanmıştı. Kongre
vadisi, Arima Mimarlık'ın hazırladığı bu projeye
göre düzenlenecek.
Muhsin Ertuğrul'un yerine yapılacak yeni tiyatro
binasında zemin dahil üst katlarında 6 sanatçı
odası, 368 metrekarelik fuaye alanı, oyuncular için
lobi, prova odası ve diğer teknik birimler yer
alacak.
Tiyatro binasının altında yapılacak 6 katta da hem
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nu hem de Lütfi Kırdar
Kongre Merkezi'ni destekleyecek 4 tane çok amaçlı
salon, 2 katta 759 araç kapasiteli kapalı otopark,
kafeteryalar ve ofisler bulunacak. Harbiye Açık Hava
Tiyatrosu ise aynen korunacak.
Milliyet, Haber: Fehim Genç, 08.02.2008
|
ADANA'DAKİ MÜZELERDE YER
YOKLUĞUNDAN 40 BİN ESER SERGİLENEMİYOR
Adana'nın kent
merkezindeki 2 müzesinde 40 bine yakın tarihi eser
yer yokluğu sebebiyle sergilenemiyor.
Vali
İlhan Atış'ın Etnografya ve Arkeoloji Müzesi'ne
yaptığı gezi, 2 müzede toplam 6 bin parça eserin
sergilenmesine rağmen bunun 7 katı kadar bir eserin
de sergilenemediğini ortaya koydu.
Adana Arkeoloji Müzesi Müdürü Kazım Tosun'un, verdiği bilgilere göre 1845 yılında yapılan Rum Kilisesi, 1924 yılında Etnografya Müzesi'ne dönüştürüldü ve burada Osmanlı'nın son dönemi ile Cumhuriyet'in ilk yıllarına ait etnografik eserler sergilenmeye başlandı.
2 bin 791 eserin
bulunduğu bu müzeye ilave olarak Adana Arkeoloji
Müzesi kurulması çalışmalarına yine Cumhuriyet'in
ilk yıllarında adım atıldı. Müze kurulmadan önce
tarihi eserler Taşköprü civarındaki tarihi Caferpaşa
Medresesi binasında sergilendi. Adana ve çevre
illerden gelenlerle birlikte zenginleşen müze 5 Ocak
1972 tarihinde şimdiki yerine taşındı.
Zaman zaman Adana
kamuoyunda taşınması gündeme gelen Arkeoloji Müzesi
bölgenin en zengin müzesi konumunda. 5 bin yıllık
geçmişi bulunan Adana'nın Hellenistik, Roma, Bizans,
Ortaçağ dönemlerine ait eserleri bu müzede sınırlı
miktarda sergileniyor.
Zira 26 bin 500 sikke ve
17 bin arkeolojik eserden yer yokluğu sebebiyle
yalnızca 3 bini müzede ziyaretçilere
gösterilebiliyor. Sergilenemeyen eserler depolarda
bekletilirken tüm eserlerin sergilenebilmesi için 3
dönüm alana sahip müzenin en az 10 dönümlük bir
alana taşınması gerekiyor.
Müzede yer alan Arabalı
Tanrı Tarhunda, Romalı Senatör, Antropoid Lahit
eserleri nadide örnekler arasında yer alıyor. 2007 yılında 104 bin
ziyaretçinin geldiği müzeye 2008'in ilk ayında gelen
ziyaretçi sayısı ise bin 500. Ziyaretçiler daha çok
yaz döneminde gelen turistlerden oluşuyor.
haberler.com, 08.02.2008
|
ZÜRİH'TEKİ PICASSO SERGİSİNİN KAPANIŞINDA 2 TABLO
ÇALINDI
İsviçre'nin Zürih kenti yakınlarındaki
Pfaeffikon'da düzenlenen Pablo Picasso sergisinden,
sanatçının milyonlarca dolar değerindeki iki
tablosunun çalındığı bildirildi. İsviçre polisi,
küçük bir kent olan Pfaeffikon'un Seedamm Kültür
Merkezi'ndeki serginin kapanış saatinden sonra
önceki akşam hırsızların iki tablouyu çaldığını
açıkladı. Çalınan "at başı" (1962) ve "bardak ve
sürahi" (1944) adlı yağlıboya resimlerin sergi için
Almanya'nın Hannover kentindeki Sprengel Müzesi'nden
getirildiği kaydedildi.
Milliyet, 08.02.2008
|
KOZAHAN MESCİDİ RESTORE
EDİLDİ
Bursa'da, tekstil
ticaretinin asırlarca merkezi olan Kozahan'da, altı
havuz üstü mescit olan 5 asırlık bina, 47 bin
YTL'lik harcamayla Kuveyt Türk Katılım Bankası
tarafından restore edildi.
Sultan 2. Beyazıt Han
tarafından 1491 yılında İpek Yolu üzerinde önemli
bir ticaret merkezi olarak yaptırılan Kozahan, uzun
yıllar ipek tüccarları ve tekstilcilerin hizmet
verdiği bir tarihi yapı oldu. Kozahan'ın ortasında
ibadet etmek ve çevre düzenlemesi için altı
şadırvanlı havuz, üstü ise mescit olarak yaptırılan
taş mescit, asırlara meydan okudu. 1946 yılında
hayırsever iş adamlarının yardımıyla Eski Eserleri
Sevenler Kurumu tarafından genel bir bakımdan
geçirilen Kozahan mescidi, kurşunlarının açılması ve vitraylı
pencerelerinin zarar görmesi üzerine Kuveyt Türk
Katılım Bankası tarafından 2 ay önce bakıma alındı.
Usra İnşaat tarafından
47 bin YTL'ye gerçekleştirilen bakımda, ilk olarak
yağmur suyunun bina içine girmesini önlemek için
kubbe kurşun levhalarla ilk günkü orijinalliğinde
kaplandı. Usra İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan
Uslu, hava kirliliği ile taş cephede oluşan
kararmaların yapılan özel cephe temizliği ile ilk
günkü haline getirildiğini bildirdi. Uslu, "Sekizgen
caminin her cephesinde içli dışlı bulunan küçük
vitraylı pencere üstü süslemelerin kırık olanlarının
yerine yenileri yapılarak vitray boyamaları orijinal
malzemelerle tamamlandı. Mermer merdivenlerin
kenarlarında beton olan korkuluklar, yeniden taş
olarak hazırlandı. Bunları da birkaç gün içinde
takacağız. 3 aylık bir çalışma neticesinde Şubat ayı
sonunda ibadete açılacak mescidin alemi
altın varakla kaplandı, çürüyen ahşap
olan doğramalar ve kapı orijinal hali ile yeniden
imal edildi. Havuzun mermerleri onarılıyor. Havuzun
sıva raspaları yapıldı. Altta su sızmaları ortadan
kalkacak. Orijinal Osmanlı tarzı musluklarla
aşağıdaki çeşmeler hizmet vermeye devam
edecek. Çok maksatlı orijinal bir mescit olan
Kozahan mescidi Mart ayından itibaren ibadete
açılacak" dedi.
Vakıflara ait olan
mescidin restorasyonuyla alakalı Kuveyt Türk Katılım
Bankası'nın yaptığı harcamaları, çıkan sponsorluk
kanunu çerçevesinde gider olarak yazma imkanı da
bulunuyor. Bu kanuna istinaden
banka, restorasyon masrafının tamamını
gider olarak gösterebilirse, AKP hükümetin eski eserleri restore etmek
adına çıkarttığı kanun ilk defa Türkiye'de
muhasebeleştirilerek Maliye Bakanlığı tarafından da
uygulama esasları kabul görmüş olacak.
Bursa Kent Haber,
08.02.2008
|
BAKAN GÜNAY'A TOPKAPI
SARAYI İÇİNDE BÜRO AÇILIYOR
Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay'a, İstanbul'a geldiği zaman büro
olarak kulanılmak üzere Topkapı Sarayının dış suru
üzerinde geçit yapan alayları seyretmek ve halkı
selamlamak için Padişah 2nci Mahmudun yaptırdığı
Alay Köşkü, restore edilerek İstanbul Çalışma Ofisi
olarak hazırlandı.
Topkapı Sarayının dış suru üzerinde, geçit yapan
alayları seyretmek ve halkı selamlamak için Padişah
2nci Mahmudun yaptırdığı Alay Köşkü, restore
edilerek Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günaya
İstanbul Çalışma Ofisi olarak hazırlandı.
1820de yaptırılan Alay
Köşküne Gülhane Parkının içinden geniş bir rampa
ile çıkılıyor. Yuvarlak bir hünkár salonu ile hizmet
binalarından oluşan köşk, 1938de Topkapı Sarayı
Müdürlüğüne bağlandı. Cadde üzerinde yer alan yedi
penceresinin kemerlerinde Hattat Mustafa İzzet
Efendinin bronz harflerle yazdığı tarih manzumesi
var. Köşkün üstünü geniş saçaklı, soğan biçiminde
kurşun kaplı bir külah örtüyor. Köşkün dış cephesi
mermer kaplama. Pencerelerde altın yaldız şeritler
var. Odalar ve salonun kubbe ve tavanı kalem işi
nakışlarla bezeli.
Alay Köşkünün yaklaşık
üç ay süren restorasyonunu Nurten Albayrak ve ekibi
yaptı. Albayrak, "Bina çok kötü durumdaydı. Dış
cephede, parmaklıklar ve tavanda saf altın
kullanıldı. Tavan kestirmelerini, kalem işlerini
yaptık. Çatlaklar dolduruldu. Odalardaki sedirlere,
Osmanlıdan kaldığı için hiç dokunmadık. Üzerlerine
minderler yapılıyor. Tabii sedirlerin dışında
odalara çalışma masaları da gelecek. İşadamı Serdar
Bilgili de çatıları kurşun yaptı" dedi.
Mart başında Kültür ve
Turizm İl Müdürlüğü de köşke taşınacak. Memurlar
için, padişah atlarının ahırı olarak kullanılan
köşkün alt katı yeniden düzenlendi.
Hürriyet, Haber: Yeliz
Öz, 07.02.2008
|
ISHAKPAŞA SARAYI
IŞIKLANDIRILDI
Ağrı'nın Doğubayazıt İlçesi'nde
bulunan tarihi İshak Paşa Sarayı ışıklandırıldı.
Doğubayazıt Kaymakamı Cemalettin
Demircioğlu, sarayın yerli ve yabancı turistlerin
akınına uğradığını söyleyerek, "Bu duruma seyirci
kalmayarak sarayı ışıklandırıp şehrin her tarafından
rahatlıkla görünmesini sağladık. Yaklaşık 1 ay süren
çalışma sonrası ışıklandırma bitti. Işıklandırma
saraya başka bir güzellik kattı" dedi.
Görkemli özel mimarı yapısı,
anıtsal taç kapıları, haremi, selamlığı, camisi ve
yüzlerce odası ile görülmeye değer bir şah eser olan
saray, yakın zamanda restore edilmiş, restorasyonun
özgün yapıyı bozduğu iddia edilmişti.
Turizm Habercisi, 07.02.2008
|
KRAL KIZININ MAĞARASI İLGİ BEKLİYOR
Köylerinin keşfedilmeyi bekleyen birçok yönünün
olduğunu belirten Çömlekçi Köyü Muhtarı İbrahim
Hazer, 'Kral kızı mağarası' adıyla da bilinen
Şahinkaya'nın turizm yönüyle değerlendirilmesini
istedi.
Mağaralar bakımından oldukça zengin olan
Türkiye'de, keşfedilmeyi ve turizme açılmayı
bekleyen bir çok mağara bulunuyor. Bu mağaralardan
birisi de Bursa'nın tatlısıyla ünlü ilçesi
Mustafakemalpaşa'ya bağlı Çömlekçi köyündeki
Şahinkaya.
Eski dönemlerde kral kızının yaşadığı söylenen ve
3 büyük odadan oluşan mağara, defineciler tarafından
her geçen gün biraz daha tahrip ediliyor.
Mustafakemalpaşa'ya 25 kilometre mesafedeki Çömlekçi
köyünün 1 kilometre doğusunda bulunan Şahinkaya
Mağarası, doğal bir ev konumunda. Köylülerin verdiği
bilgiye göre, 3 odalı mağarada eski dönemlerde bir
kral kızı yaşamış. Mağara, köyde 'Kral kızı
mağarası' adıyla da anılıyor. Çömlekçi Köyü Muhtarı
İbrahim Hazer, köylerinin keşfedilmeyi bekleyen
birçok yönünün olduğunu belirtirken, özellikle
Şahinkaya Mağarası'nın turizm yönüyle
değerlendirilmesini istiyor.
Mağaranın hazineciler tarafından tahrip
edildiğini anlatan muhtar Hazer, köylülerin de
yapılan kazılardan rahatsız olduğuna dikkat çekiyor.
Şahinkaya mağarasında bir dönem 'Kral Kızı'nın
yaşadığını anlatan İbrahim Hazer, definecilerin gece
gündüz yaptığı kazılar nedeniyle, mağaranın
delik-deşik olduğunu kaydediyor. Muhtar Hazer, 3
odalı mağaranın koruma altına alınarak turizme
kazandırılmasının hem ülke hem de köy için büyük
fayda sağlayacağına işaret ediyor.
Köylerinin ilginç bir kuruluş öyküsünün olduğunu
belirten Çömlekçi Köyü Muhtarı İbrahim Hazer, şöyle
konuşuyor: "Dağlarda keçi güden bir çoban,
keçilerini sulamak için her zaman ovaya inermiş.
Ancak bir gün, keçilerinin otladığı sırada su
bulması üzerine, çoban ve tebası bölgeye yerleşmeye
karar vermiş. Böylece kurulan köy, halkın
çömlekçilik yapmasıyla Çömlekçi Köyü diye
adlandırılmış."
Hazer, "Geçmiş yıllarda popülaritesi oldukça
yüksek olan köyümüz, maalesef eski ihtişamlı
günlerini kaybetti." diye konuşuyor. Muhtar Hazer'in
verdiği bilgiye göre, köy halkı hayvancılıkla
geçimini sağlıyor. Gençlerin sigortalı iş bulabilmek
için şehre gitmesiyle köyde yaşlılardan oluşan
sadece 35 hanelik nüfus kalmış. Gelecek 10 yılda
yaşayan kimsenin kalmayacağı düşünülen köy, tarihi
yönüyle dikkat çekiyor. Ahşaptan yapılmış evleri,
tarih kokan sokakları ile tam bir Osmanlı köyü olan
Çömlekçi köyü, bu yönünün değerlendirilmesini
bekliyor.
Zaman, Haber, Adem Elitok, 07.02.2008
|
BACON'IN RESMİNE REKOR FİYAT
İngiliz dışavurumcu
ressam Francis Bacon'un (1909-1992) üçlü
resimlerinden biri, 26,3 milyon sterline (yaklaşık
60 milyon YTL) satıldı.
Londra'nın ünlü Christie's müzayede evinde,
Bacon'ın "Triptych 1974-77" adını taşıyan yapıtına,
"savaş sonrası bir esere Avrupa'da açık artırma
yoluyla ödenen en büyük meblağ" ödendi.
Christie's Çağdaş ve Savaş Ertesi Eserler Bölümü
Müdürü Pilar Ordovas, "Amerikan Dolarının zayıflığı
ve ekonomik durgunluk koşullarına rağmen,
koleksiyoncular alımı sağlayabildi" dedi.
Trt/Haber, 07.02.2008
|
|
TÜRK ARKEOLOGLARA ŞÖVALYELİK NİŞANI
İtalya Cumhurbaşkanı
Giorgio Napolitano, Anadolu Medeniyetleri Müze
Müdürü Hikmet Denizli, arkeolog Dr. Nurettin
Yardımcı ile Prof.Dr. Orhan Bingöl ve gazeteci
Özgen Acar'a "İtalyan Dayanışması Şövalyelik Nişanı"
verecek. Şövalyelik nişanları, bugün Anadolu
Medeniyetleri Müzesi'nde yapılacak törenle
verilecek.
Yeni Şafak, 07.02.2008
|
TARİHİ CAMİ TADİLATI BÜROKRASİYE TAKILDI
Önünden
günde binlerce insanın gelip geçtiği Konak
Meydanı'ndaki 252 yıllık tarihi Konak Camii'nin
tadilatı bürokrasiye takıldı. Bakımının 2007 yılının
Ağustos ayında tamamlanması gereken tarihi camii,
onarılmayı bekliyor...
İzmir'in sembolü olan Saat Kulesi'nin tam
karşısındaki Konak Camii'nin tadilatı, İzmir
Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu arasındaki bürokratik
yazışmalara takıldı. Önünden günde binlerce insanın
gelip geçtiği caminin 2007 Nisan'ında başlanan
tadilatı, yazışmaların uzaması üzerine yarım kaldı.
Tadilat için kurulan iskele, görüntü kirliliğine
neden oldu.
Sekizgen planı Kütahya işi cinileri ile dikkati
çeken bu küçük cami, 1755 yılında Mehmet Paşa'nın
kızı Ayşe Hatun tarafından yaptırıldı. Birinci Dünya
Savaşı yıllarında ve 1964 yılında onarım gören
camide, zaman içinde 'çinilerde dökülmelerin
başlaması, nemlenme ve çatı akması' gibi teknik
aksaklıklar meydana geldi. Bu nedenle 2006 yılında
'Konak Cami', İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün
'onarım programı'na alındı.
Tadilat projesi, 3 kez Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu'na gitti.
Proje 2006 yılında, 'ihaleye' çıkarıldı. Ödeneğin
temin edilmesiyle 18 Nisan 2007 tarihinde ihaleyi
kazanan müteahhit firma yetkilileriyle 'sözleşme'
imzalandı. Sözleşmenin imzalanmasından yaklaşık bir
ay sonra tadilat çalışmalarına başlandı.
2007 Ağustos ayında bitirilmesi gereken 'Konak
Camii'nin, bakım ve onarımı bürokrasiye takıldı. Üç
ayda bitirilmesi planlanan çalışmalar,
Kültür ve Tabiat Varlıklarını 1 No'lu Koruma Kurulu
itirazlarıyla askıya alındı. Çalışmalar yarım kaldı.
Söz konusu kurul yetkililerinin itirazıyla, İzmir
Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile yazışmalar başladı.
Masabaşı yapılan yazışmalar, uzayınca önünden günde
yüzlerce insanın gelip geçtiği, İzmir'in sembolü
olan Saat Kulesi'nin tam karşısındaki camiinin
tadilatı yarım kaldı. Tadilat için kurulan
iskele,görüntü kirliliğine neden oldu.
İzmir Vakıflar Bölge Müdürü Dr. Birsen Erat, konuyla
ilgili olarak, "Ne müteahhit kaçtı, ne de paramız
bitti. Hatta mütehhait, biran evvel işini bitirmek
istiyor' derken şunları söyledi:
"Bu eser birinci dereceden SİT alanı içine giriyor.
O yüzden titiz davranıyoruz. Caminin çinilerinde
ufak ufak dökülmeler başladı. Ayrıca, içeride yoğun
bir nemlenme ve çatıda akma mevcut. Caminin tadilatı
sırasında özüne bağlı kalmak için Ege Üniversitesi
Sanat Tarihi Bölümü profesörlerinden İnci Kuyulu,
çini konusunda uzman Mine Sevgili ile birlikte
çalışıyoruz. En kısa sürede Konak Camii'ni aslına
uygun olarak tamamlayacağız."
Haber Ekspres, Haber: Halide Dinler, 07.02.2008
|
KUMDAN KURTULDU İLGİSİZLİKTEN YIKILIYOR
Roma İmparatoru Neron tarafından 2 bin yıl önce
Patara Limanına yaptırılan, hala ayakta kalabilmiş,
bilinen en eski deniz feneri, 11 metrelik kum
dağının altından gün ışığına çıkarıldı.
Patara Kazı Başkanı Prof.Dr. Havva İşkan Işık, 12
metre yüksekliğindeki fenerin Akdenizde oluşan,
Mısır açıklarından gelen dev tsunami ile kumlar
altında kaldığını söyledi. Prof. Işık, şunları
kaydetti: Büyük bir ihtimalle limanın diğer
köşesinde de ikinci bir deniz feneri var. Ancak
bulunan deniz fenerini kurtarmaya yönelik
restorasyon projesi çalışması yapılmadığı sürece
ikinci deniz fenerini kum altından çıkarmak
istemiyoruz. Çünkü çıkarılan deniz fenerinin
altından kumların çekilmesi sebebiyle fenerde
yıkılma tehlikesi var. Diğer deniz feneri hiç
olmazsa kumların altında korunuyor.
Türkiye Gazetesi, 07.02.2008
|
KÜLTÜR VARLIKLARI DESTEK BEKLİYOR
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Erzurum
Bölge Başkanı Prof.Dr. Hamza Gündoğdu, Kültür ve
Turizm Bakanlığının 2008 yılı bütçesinden kültür
varlıkları ve müzelere ayrılan kaynağın, opera, bale
ve tiyatroya ayrılan kaynağın yarısı kadar olduğunu
belirterek, ''Devlet, opera ve bale sanatçılarına
sahip çıktığı kadar kültür varlıklarını da
sahiplenmeli'' dedi.
Prof.Dr. Gündoğdu, yaptığı açıklamada, Kültür ve
Turizm Bakanlığının 2008 yılı bütçesinden kültür
varlıkları ve müzelere 122 milyon 700 bin 447 YTL,
opera, bale ve tiyatro için ise 213 milyon 305 bin
YTL kaynak tahsis edildiğini kaydetti.
Devletin, kültür varlıkları ve müzelere, opera, bale
ve tiyatroya ayırdığı bütçenin yarısı kadar kaynak
tahsis ettiğini belirten Gündoğdu, şunları söyledi:
''Devlet, opera ve bale sanatçısına sahip
çıktığı kadar kültür varlıklarını da
sahiplenmelidir. Bakanlık bütçesinden kültür
varlıklarına ayrılan kaynak opera, bale ve tiyatroya
ayrılan kaynağın en az 2 katı olması gerekirken,
yarısı kadar olması çok büyük bir yanlıştır. Bu,
kültür varlıklarına olan ilgisizliği en açık şekilde
gösteriyor.''
Gündoğdu, devletin son yıllarda kültür varlıklarına
olan ilgisinin arttığını, ancak yetersiz kaldığını
ifade ederek, şöyle devam etti:
''Medeniyetler beşiği olarak bilinen Anadolu
coğrafyasında binlerce kültür varlığı bulunmaktadır.
Tarihi 12 bin yıl öncesine kadar bilinen inanılmaz
sayıda kilise, hamam, cami, medrese, han, hamam,
imaret, çeşme ve benzeri tarihi varlıklar
bulunmaktadır. Son 15 yılda yapılan yasal
düzenlemelerle bu tarihi ve kültür varlıkların
korunması için ciddi tedbirler alındı. Ancak şimdiye
kadarki ihmal, bakımsızlık, sahiplenmeme ve
değerlendirilmemesi nedeniyle birçoğunun çok ciddi
şekilde harap olmasına ve ortadan kalkmasına neden
olmuştur.''
Prof.Dr. Hamza Gündoğdu, Anadolu'da yer üstündeki
tarihi varlıklardan çok daha fazlasının yerin
altında bulunduğunu, ancak arkeolojik kazıların
yetersiz kalması nedeniyle ortaya çıkarılamadığını
belirti. Kazı çalışmaların önemli bir kısmının,
İngiliz, Fransız ve Japonlar tarafından yapıldığına
işaret eden Gündoğdu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türk bilim adamları ise arkeolojik kazılarını
genelde mahalli idareler ve sivil toplum
kuruluşların desteğiyle yapabilmektedir. Kazılarda
bakanlığın payı çok düşük seviyede. Oysa, yerin
altındaki tarihi kalıntıların bir an önce ortaya
çıkarılması için bakanlığın bu işi daha çok
sahiplenmesi gerekir.''
Kazı
çalışmalarında Türk bilim adamlarının büyük
sıkıntılar yaşadığını ifade eden Gündoğdu, şöyle
dedi: ''Bakanlık kazı çalışması
yapan bilim adamlarının yol parasını bile
karşılamazken, opera ve bale sanatçılarına aylık 5-6
bin YTL maaş veriyor. Bunu doğru bulmuyoruz. Devlet,
opera ve bale sanatçılarına sahip çıkıyor ama
arkeoloğuna, sanat tarihçisine sahip çıkmıyor.
Kültür kalıntıları zamanında sahip çıkılmazsa yok
olur gider. Bu yüzden bir an önce bu konuya ilgi
gösterilmesi ve kültür varlıklarımızın ihya edilmesi
için bu sıkıntıların çözülmesi gerekir.''
Erzurum Gazetesi, 07.02.2008
|
BERGAMA'DA TARİH TOPLANTISI
Tarihi Kentler Birliğinin, kültürel mirasın
korunması konusunda var olan yeteneklerin
geliştirilmesi ve tecrübelerin artırılmasını
amaçlayan seminerler dizisinin bu yılki ilk bölümü,
İzmirin tarihi Bergama İlçesi'nde
düzenlenecek. Bergama Belediyesi'nin ev sahipliğinde
8-10 Şubat tarihlerinde yapılacak seminere
Türkiyenin çeşitli il, ilçe ve beldelerinden
yaklaşık 100 belediye başkanı ile 400e yakın
uzmanın katılımı bekleniyor.
Türkiye Gazetesi, 07.02.2008
|
ASPENDOS RESTORE EDİLECEK
Binlerce yıllık Aspendos Antik Tiyatrosunun bu yıl
sonbaharda restorasyona alınması planlanıyor. Yaz
aylarında 15. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale
Festivaline ev sahipliği yapacak antik tiyatroda,
bu etkinlikler sırasında da 2 bin 500 seyirci ve
gürültü yüksekliği için konulan kısıtlamalara
uyulacak.
Türkiye Gazetesi, 07.02.2008
|
ALLIANOI'DE SON SÖZ AİHM'NİN
İzmirin Bergama İlçesi yakınlarında ortaya
çıkarılan bin 800 yıllık antik sağlık merkezi
Allianoinin, Yortanlı Barajının devreye girmesiyle
sular altında kalmaması için 50 gönüllü avukatın
verdiği hukuk mücadelesi sürüyor. Antik kentin,
Yortanlı Barajı suları altında kalmasını önlemek
için projede değişiklik yapılması ya da aks yerinin
değiştirilmesini isteyen ve İdare Mahkemesine
açılan dava dilekçesine imza atan 50 avukat,
4 ayrı davadan şu ana kadar bir sonuç alamayınca
davayı AİHMe taşıma yönünde karar aldı.
Önümüzdeki hafta başında bir basın toplantısı
düzenleyeceklerini ve Allianoi için AİHMde açılacak
davayı takip edecek Avukat Serkan Cengiz, Açıkça
hukuka aykırı olan dava konusu işlemin uygulanması
halinde kültürel miras olan Allianoinin baraj
suları altında kalacaktır. Bu olumsuz sonucun
telafisi imkansızdır. İşlemin dava sonuna kadar
yürütmenin durdurulmasını talep ettik. Bu konuyla
ilgili 4 ayrı dava sürüyor dedi.
İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu tarafından 29.03.2001 tarih ve 9226
sayılı kararıyla Alliaoninin 1. derece Arkeolojik
SİT olarak belirlendiği, antik yerleşimin göl alanı
dışına çıkarılması ve İlya Çayının su baskınından
korunması için, DSİ tarafından gerekli bilimsel ve
teknik çalışmaların yapılmasına karar verildiğini
hatırlatan Cengiz, Koruma Kurulunun bu kararı,
halen geçerli bir karardır. Koruma Kurulunun bu
kararı üzerine, davalı idare tarafından, söz konusu
baraj projesinin yeniden gözden geçirilmesi, baraj
gölünün 1. derece arkeolojik SİT tescil edilen alanı
etkileyecek başka bir yere kaydırılması gerekirken,
bu yapılmamıştır. Adeta koruma kararı yok
sayılmıştır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulunun kararları idari merciler tarafından
tek yanlı ya da çok yanlı işlemlerle kaldırılamaz
diyerek görüşlerini dile getirdi.
Türkiyede 4 ayrı davanın sürdüğünü, daha önce
verilen kararların tanınmadığını ve uygulamaya
konmadığını ifade eden Cengiz, İdare Mahkemesi
kararları, diğer mahkeme kararlarından farklıdır.
Bazen lehe çıkacak olan bir karar bile, maddelerin
değiştirilmesiyle tıkanabilir. Bizim açtığımız
davalarda sürekli yeni maddelerin eklenmesi yüzünden
sonuca gidemiyoruz. Tüm bu gerekçeler nedeniyle
Allianoi davasını AİHMe taşımaya karar verdik.
AİHMin, Türkiyede devam eden ve daha uzun sürecek
gibi gözüken dava yönünde karar vermesini talep
edeceğiz diye konuştu.
Akşam Ege, Haber: Cumhur Erkek, 07.02.2008
|
KUVEYT ADASINDA HELLEN
DÖNEMİ BULUNTULAR
Kuveyt şehrinin 20 km
açığında, Basra Körfezinde bulunan Failaka
Adasında sürdürülen arkeolojik çalışmalar sonucunda
İskenderin ölümünden sonraki döneme tarihlenen
Yunan eserleri bulundu.
Atinada geçen hafta
yapılan ve kazıyı sürdüren Yunanlı arkeologlarla
Kuveytli yetkililerin beraberce katıldıkları bir
basın toplantısında adada bulunan sur, tapınak,
sunak ve Yunanca yazıtlar basına açıklandı.
Altı hafta süren kazının
başkanı Angeliki Kottaridis, İskender döneminde
adaya yerleşen kolonicilerin varlığının en az iki
yüzyıl sürdüğünün belirlendiğini söyledi. Antik
kaynaklara göre adanın Icarus olan ismi bizzat
İskender tarafından verilmiş. Ondan sonra gelen
yöneticiler de adaya, konumu dolayısıyla her zaman
stratejik bir önem vermişler. Adanın Arapça ismi
olan Failakanın da Yunanca "filakio" (ileri
karakol) kelimesinden türediği düşünülmekte.
Daha önce Danimarkalı,
Amerikalı ve İngiliz arkeologlar tarafından yapılan
kazılarda tapınak ve surun doğu kısmı açığa
çıkarılmıştı. Yunanlılar tarafından sürdürülen
kazılar sonucu, kompleksin batı kısmı ve işlikler
bulundu.
Atina Haber Ajansı,
05.02.2008
|
KÜÇÜKKUYU'DA TARİHİ
CAMİDE ÇEVRE DÜZENLEMESİ
Çanakkalenin Ayvacık
İlçesi'ne bağlı Küçükkuyu beldesinde tarihi Sakallı
Süleyman Camii'nde çevre düzenleme çalışması
başlatıldı.
Hayırsever bir
vatandaşın katkılarıyla yapılan çevre düzenleme
çalışmalarının bir hafta süreceğini belirten
yetkililer, İlk etapta camiye bir abdesthane
yapılacak. Ardından da caminin dış duvarları kaynak
taşı ile kaplanacak. Caminin giriş kapısının üzerine
bir de
kemer yapılıp, avlu mermer ile
kaplanacak dediler.
haberler.com, 06.02.2008
|
|
SARAYDA KAÇAK KANTİN
Yıldız Teknik Üniversitesi, kampüs içinde yeralan koruma altındaki Yıldız Sarayı'nın Kiler-i Hümayun binasının bitişiğine kantin yaptı. Üniversite yönetimi, doğal SİT alanındaki inşaat için, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu'ndan izin almadı.
Kaçak kantinin yapıldığı arsayı Milli Emlak'tan 3 yıllığına kiraladıklarını söyleyen Yıldız Teknik Ünivesitesi Genel Sekreteri Ümit Erden, bu nedenle de ilgili Anıtlar Kurulu'ndan izin almaya gerek duymadıklarını söyledi. Erden, kaçak kantin inşaatını "Sosyal merkez için alan yoktu. Kantini 3 yıl sonra kaldırmayı planlıyoruz. Yapının temeli yok. Yani günü geldiğinde taşınabilir diyerek savundu.
İstanbul Teknik Ünivesitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller ise SİT alanında kaçak inşaata tepki göstererek Kiler-i Hümayun, Yıldız Sarayı içinde yer alan bir bina. Saray bir kültür varlığı olduğuna göre mutlaka o bölgeye bakan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan izin alınması gerekiyor. Yıldız Sarayı hem tarihi hem de doğal SİT alanıdır" dedi.
SİT alanında inşaat izninin alınacağı 3 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu üyesi Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr. Can Binan'nın kaçak yapıya sesiz kalması dikkat çekti. Prof.Dr. Binan, kuruldaki görevi nedeniyle konuyla ilgili açıklama yapamayacağını söyledi.
Yeni Şafak, Haber: Abdullah Yıldırım, 06.02.2008
|
ASIL ŞİFRE AYASOFYA'NIN ALTINDA
Gerçek şifre... Öyle yamalı bohça, toplama - kaplama
Da Vinci Şifresi falan da değil. İnsanlık tarihinin
en büyük gizemidir bahsettiğim. Birilerinin bildiği
ama kendileri dışındakilerin bilmesine asla izin
verilmeyen büyük sır yani. En başından anlatalım.
Derdimizi, kafaları karıştırmadan en açık şekliyle
ortaya koymaya çalışalım.
Dün gece bir belgesel vardı History Channel
ekranında. İstanbulun altındaki dehlizleri, yolları,
tünelleri tanıtan bir belgesel. İşte bu yazı da aynı
şeyi anlatıyor efendim. Ve bir daha altını çiziyorum,
tarihin en büyük sırrı 1500 yıldır İstanbulda,
Ayasofyanın altında yatıyor. Biliyorum iddialı bir
tez öne sürüyorum. O yüzden de dün başladığım
İstanbulun altındaki İstanbul yazısına kaldığım
yerden devam ediyorum. Biraz sabredin,
şaşıracaksınız. Parçaları birleştirince, ne
söylemeye çalıştığımı sizler de daha iyi
anlayacaksınız.
90lı yılların ortalarıydı. Sanat tarihi eğitimimin
son, gazeteciliğe başlayışımın ilk yıllarıydı.
Çalıştığım Yeni Yüzyıl gazetesi, özellikle de
kültür-sanat alanında ülkenin en prestijli yayınıydı.
Bir taraftan haber yapıyor, bir taraftan da Bizans
tarihi ve sanatı alanında uzmanlaşmaya çalışıyordum.
Özellikle de dini mimari konusunda okuyor,
araştırıyor, sürekli dolaşıyordum. Anadoluda,
Yunanistanda gitmediğim Bizans kilisesi-müzesi,
görmediğim eseri kalmamıştı.
Bu kiliselerin belirli ortak yanları vardı. En
önemli ortak özellik ise, kilisenin doğu ucunda
bulunan ve bizim camilerimizdeki mihrapların yerini
tutan, adına apsis denilen kutsal bir bölüm
bulunmasıydı. Bütün Bizans kiliselerinde, apsisin
hemen altında bir odacık-bölme daha vardı. Kilise
hangi azize adanmışsa onun kemikleri ya da Hz. İsa
döneminden kalan en kutsal emanetler işte bu
odacıkta saklanırdı. İçine ancak ruhbanlar girebilir,
din adamı olmayanlar o bölüme alınmazdı.
Kafayı, adına kripta denilen yer altındaki gizli
odalara takmıştım. Gittiğim her Bizans kilisesinde
bu bölümü arardım. Derken Ayasofyanın kriptasına
odaklandım. Aylarca aradım taradım ancak tek bir
satır bilgi bile bulamadım. Gidip yerinde incelemeye
karar verdim. Günlerce Ayasofyanın içinde ve
çevresinde gezindim.
O günlerde İstanbul Arkeoloji Müzesi, o sırada
Sultanahmet Cezaevi olan ve şimdilerde Four Seasons
Oteli olarak hizmet veren binanın olduğu yerde büyük
bir kazı başlatmıştı. Fakat kazı alanına girmek
yasaktı. Dönemin müze müdürü Alpay Pasinliyi
tanıyordum. Kazıdan da acayip kokular alıyordum.
Yalvar yakar Alpay Beyi kazı alanına girmeye ikna
ettim.
İçeri girdim, gördüm, fotoğraflarını çektirdim.
Haberi koşa koşa gazeteye yetiştirdim. Haberimi
manşetten verdiler. Kazıda ortaya çıkartılan muazzam
yapı, Büyük Bizans Sarayının Ayasofyaya açılan yer
altı tünelleriydi. Bizans imparatorları,
saraylarından Ayasofyanın kriptasının bulunduğu
bölüme giden özel dehlizler yaptırmıştı. Haber
müthiş ses getirdi. O zafer sarhoşluğuyla işin
peşini bıraktım. Çünkü çoktan amacıma ulaşmıştım.
Bir tarihi eser haberiyle, gazeteme manşet yapmıştım.
Daha ne olacaktı ki?..
Ancak sorumun cevabını bulamamıştım. Ayasofyanın
kriptası neredeydi? O günden beri o kazıdan ses
gelmedi. Buluntular sergilenmedi. Geçen yıllarda
üstüne kocaman bir de otel inşa edildi. Oysa
biliyordum ki Ayasofya yapılırken Bizans, dünyanın
tek ve en güçlü Hristiyan devletiydi. Kiliseyi M.S.
532 yılında yaptıran İmparator Jüstinyen, Hristiyan
aleminin bütün kutsal eserlerini Ayasofyaya
getirtmiş ve altındaki bu kriptanın içine gizlemişti.
Ayasofyanın şimdiki ana giriş kapısının birkaç
metre ilerisinde de binanın altına doğru giden
dehlizler buldum. Bugünkü Ayasofyanın altında
kimselerin bilmediği bir başka Ayasofya daha vardı;
artık kesin olarak biliyordum. Ancak konuyla ilgili
hiçbir çalışma olmadığı gibi, bölgede yapılan
kazılarla ilgili de aradan geçen 10 küsur yılda çıt
çıkmadı. Tarihin üstüne bir otel inşa edilmiş ama
burnunun dibindeki Ayasofyanın altında ne olduğu
sorusu umursanmamıştı. O soru hala yanıtlanmadı.
Gelelim Four Seasons Oteline. Bu otel zincirinin
hikayesi de çok enteresandır. Eldeki bazı
kaynaklarda Four Seasons oteller zincirini, Dan
Brownın Da Vinci Şifresi kitabında da sıkça
bahsettiği Tapınak Şovalyerinin kurduğu yazılıdır.
Merak edenler internete bu isimleri yan yana yazarak
cevabı bulabilirler. Bakın hikaye nereden nereye
geldi? Bütün bu anlattıklarım, sorarım sizlere
üzerinde çalışmaya, araştırma yapmaya değmez miydi?
Vatan, Yazı: Memet Güler, 06.02.2008
|
TARİHİ ESER VE GLOCK
OPERASYONU
Çorum Emniyet Müdürlüğü
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi
ekipleri, kaçak tarihi eserleri satmaya çalışan 4
kişiyi kıskıvrak yakaladı.
Edinilen bilgiye göre,
Çorum'da bir kişinin elinde tarihi eser bulunduğu
yönünde ihbar alan polis ekipleri, M.E. isimli şahsı
takibe aldı. Yapılan çalışma
sonrasında M.E. ile birlikte R.D., Ş.D. ve A.C.Ö.,
kazı yapmak sureti ile çıkardıkları birer adet
maşrapa, fincan, heykelcik, büst, kapak, 2 adet
fosil taş olmak üzere 7 adet tarihi eseri 150 bin
YTL'ye satmaya çalışırken polis tarafından
düzenlenen bir operasyonla kıskıvrak yakalandı.
Emniyet Müdürlüğü'nde ifadeleri alınan 4 zanlı daha
sonra adliyeye sevk edildi. Olay ile ilgili
soruşturma sürdürülüyor.
Diğer taraftan, Çorum'un
Sungurlu İlçesi'nde Glock marka tabancayı satmaya
çalışan bir kişiyle ilgili ihbar alan Kaçakçılık ve
Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri,
yaptıkları çalışmalar doğrultusunda C.Z. isimli
şahsın evine baskın operasyon düzenledi. Evde yapılan aramalarda
'Glock İnc Smyrna Ga' marka tabanca ve bu tabancaya
ait şarjör ile 27 adet mermi ele geçirildi. Sungurlu
İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde ifadesi alınan C.Z.
isimli zanlı daha sonra adliyeye sevk edildi.
Çorum Kent Haber,
06.02.2008
|
|
|
TÜRK ARKEOLOG EKİBİ
YEMEN'DE OSMANLI KALELERİNİ TESPİT EDİYOR
Arkeologlardan oluşan
bir Türk ekibi, bu ülkede bulunan ve Osmanlılar
tarafından inşa edilen kale, cami ve askeri
yapıların envanterini çıkartmak üzere Salı günü
Yemene geliyor.
Yemen Kültür Bakanlığı,
Uluslararası İlişkiler ve Bağlantılar Genel Müdürü
Jamal Mu'ajam, SABAya yaptığı açıklamada, Ankara
Üniversitesinden üç profesörün geleceğini ve Eski
Eserler ve Müzeler yetkilileri ile birlikte
çalışmalara başlayacaklarını bildirdi. Bu çalışmanın
sonucunda korumaya alınacak Osmanlı eserlerinin
tesbit edilecek.
Geçtiğimiz yıl Kültür
Bakanı Mohammad al-Maflihi, Yemen Türkiye
Büyükelçisi ile görüşerek, Yemende bulunan Osmanlı
eserlerinin tesbit ve restorasyonu için Türk
uzmanlara çağrı yapmıştı.
Saba Net, 2 Şubat 2008
|
ÇİNİNİN BAŞKENTİ TARİH VE İNANÇ TURİZMİNİN DE
MERKEZİ OLACAK
İznik
Belediye Başkanı Kadri Eryılmaz, tarih ve sanatın
buluştuğu yer olarak İznik'in turizm merkezi olması
gerketiğini söyledi. Başkanı Eryılmaz, "İznik
dünyada nadir bulunan açık hava müzelerinden
biridir. Büyük İskender ile başlayan, Roma, Arap,
Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin
bıraktığı izler ile önemli bir tarihi yerleşim
yeridir" dedi. Dünyanın yakından tanıdığı fakat
ülkede yeterli ilgiyi görmeyen çiniyi tanım için
imkanlarımızı seferber ettik diyen Başkan Kadri
Eryılmaz, "Tarihi eserleri, çinisi, gölü ve doğal
güzellikleri ile bir turizm merkezinde olması
gerekenlerin tümüne sahibiz. En büyük
eksiklikliğimiz tanıtım" diye konuştu. Sanayinin
olmadığı İznik'te Kalkınmanın tek yolu olarak
turizmi gördüklerini söyleyen Kadri Eryılmaz, tarihi
asırlar öncesine dayanan ilçenin, Türkiye'nin ikinci
büyük surlarına sahip, dünyanın ender kentlerinden
biri olduğunu belirtti. Başkanı Eryılmaz, "İznik
dünyada nadir bulunan açık hava müzelerinden
biridir. Büyük İskender ile başlayan, Roma, Arap,
Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin
bıraktığı izler ile önemli bir tarihi yerleşim
yeridir" dedi.
İznik çinilerinin
en önemli müzelerde başköşede yer aldığını belirten
Kadri Eryılmaz, yapılan çalışmalar neticesinde İznik
çinisinin yeniden gündeme oturduğunu ve unutulan bu
sanatın İznik eğitim ve öğretim vakfı ve yerel
sanatkarların atölyelerinde tekrar can bulduğunu
söyledi. Başkan Kadri Eryılmaz çini çalışmalarıyla
ilgili şunları söyledi: "Bu kadar çok farklılığa
sahip olan ilçemiz, ne yazıkki geçmiş dönemlerdeki
bakanlarımız ve ilçemizin kalkınması için proje
üretemeyen yerel yöneticilerimiz yüzünden çok zaman
kaybetti" İznik'te hayal bile edilemeyen projelerle,
ilçeyi turizm ve kültür merkezi yapmak için
çalışıyoruz diyen Başkan Eryılmaz, "Bu
çalışmalarının semeresini de görmeye başladık. Ancak
daha çok yapılacak işlerimiz var. Tüm çalışmalarımız
İznik'i, dünya turizm tarih ve kültür kenti yapmak
için" dedi.
Yeni Şafak, 05.02.2008
|
İTALYAN BİLİMADAMLARI
BULGARİSTAN'DA BİR ANTİK TAPINAK-KUYUYU KURTARMAYA
ÇALIŞIYORLAR
İtalyan bilimadamları
tarafından kurtarılmasına çalışılan kuyu-tapınak
Bulgaristanda şu ana dek bilinen yegane örnek.
Pernik Bölgesinde, Gurlo Köyünde yer alan ve MÖ
16. yüzyıla tarihlenen yapının ismi Pusto Gurlo'.
En üstte 2 m, en geniş yerinde de 5 m çapında olan
bir konik kubbe şeklinde inşa edilmiş bu yapı
tamamen yığma taştan yapılmış ve taşlar arasında
herhangi bir yapıştırıcı dolgu kullanılmamış.
ABnden gelen fon ve
Pernik Belediyesinin desteği ile, yapının
restorasyonu, çevre yolların düzenlenmesi
planlanmakta.
news.bg, Haber:
Kristalina Ilieva, 01.02.2008
|
|
TARİHİ EVLERDE KABLO TEMİZLİĞİ
Koruma altına alınan 4 bin 400 tarihi ahşap evin
bulunduğu bölgelerde, görsel kirliliğe sebep olan
telefon ve elektrik kabloları yer altına alınacak.
Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, 1995 yılında
çalışmalara başlandığı proje ihalesinin birkaç defa
iptal edildiğini, ancak ödenek için enerji
bakanlığından söz aldıklarını söyledi.
Muğlanın Tarihi Evlerini Koruma Projesi kapsamında
1.5 milyon YTL harcanacağına işaret eden Gürün,
Muğlada 4 bin 400 tarihi ev koruma alanında
bulunuyor. Özellikle, sit bölgesinde bulunan
elektrik kabloları bir an önce yer altına alınacak
ve tarihi evler özel yöntemlerle ışıklandırılacak.
Bu proje 2008 yılı sonuna kadar tamamlanacak diye
konuştu. Koruma altındaki tarihi evlerin tamamının
ahşap ağırlıklı olduğunu vurgulayan Gürün, Burada
en büyük endişemiz de elektrik kontağından yangın
çıkması. Bu proje hayata geçtiğinde elektrik
kontağından çıkan yangınlarla tarihi ahşap evler
zarar görmeyecek dedi.
Türkiye Gazetesi, 05.02.2008
|
RÜZGARA YENİLEN İKİ BİN YILLIK SUR
Antalyada iki bin yıllık süreçte yedi ayrı dönemde
inşa edilip, Cumhuriyet döneminde büyük bölümü kent
rüzgar almıyor gerekçesiyle yıkılan sur duvarlarının
kitabı yazıldı. Yüksek Mimar Cemil Cahit Sönmezin
yazdığı ve Mimarlar Odası Antalya Şubesi tarafından
yayınlanan Antalya Kenti Kalesinin Tarihi adlı
kitapta, kaledeki burçlar, kapılar ve sur
duvarlarının öyküleri yer alıyor. Kitabı yazabilmek
için 3 yılı aşkın bir araştırma yaptığını belirten
Cemil Cahit Sönmez, araştırmanın bu kadar uzamasında
Türkiyede belgelere ulaşmada yaşanan zorlukların da
etkili olduğunu açıkladı. Sönmez, Topkapı
Sarayındaki belgelere ulaşabilmek için siyasileri
devreye soktuğunu söyledi. Antalyanın iddia
edildiği gibi Bergama Kralı Attalos tarafından
kurulmadığını da belirten Sönmez, Bergema Kralı
Attalos Antalyaya geldiğinde Yat Limanının
kuzeyinde ve güneyinde iki ayrı sur duvarı içinde
yerleşim vardı. Bana göre kuzeydekinin ismi Olbia,
güneydekinin adı ise Kroykostu. Milattan önce
158-138 yılları arasında hüküm süren Bergama Kralı
2inci Attalos bu iki küçük kenti ve limanlarını
surlarla birleştirerek yeni bir kent kurdu. Bu yeni
kente de kendi adına izafeten Attelia adı
verildiğini görüyoruz dedi.
Attalosun birleştirdiği iki kentin güney tepesine
Akropol görevi verildiğini ve tapınaklar inşa
edildiğini söyleyen Sönmez, daha sonra kentin kuzey
ve batıya doğru genişletildiğini açıkladı. Roma
İmparatoru Hadrianus döneminde Kaletapısından
Hıdırlık Kulesine kadar varan surların ve üç
kapıların yapıldığını bildiren Cemil Cahit Sönmez,
Surlar Bizans döneminde Arap istilalarına uğrayıp
zarar görür. Bunun üzerine, Bizanslılar kentin
savunmasını güçlendirmek için 905 yılında
Antalyanın surlarını tamir ettirirler. Kalekapısı
dışındaki bütün kara kapıları kapatılır. 913 ile 916
yılları arasında dış sur hendeğinin dışında üçgen
kuleleri olan ikinci bir gömlek suru daha yapılarak
kentin savunması güçlendirilir. Bu surdan hemen
sonra bir hendek daha açtılar. Gömlek suru kara suru
boyunca devam etmekteydi diye konuştu.
Sönmez, Türklerin Antalyayı fethinden önce
Antalyada Bizansa bağlı olarak yaşayan Hristiyan
Türklerin de olduğunu açıkladı. Hristiyan Türklerin
Karamanlıca olarak bilinen bir dili konuştuğunu
açıklayan Sönmez, bu Türklerin köklerinin
Peçeneklere kadar uzandığını savundu. 2 bin yılı
aşkın bir tarihi olan Antalya surlarının Cumhuriyet
döneminde ise başta kent hava almıyor gerekçesiyle
yıkıldığını bildiren Sönmez, yıkılan surlardan elde
edilen taşların satıldığını ya da başka inşaatlarda
dolgu malzemesi olarak kullanıldığını söyledi. 2 bin
yıllık süreçte en büyük yıkımın Cumhuriyet
döneminden sonra yapıldığını açıklayan Sönmez, bugün
Kaleiçinde yapılan restorasyonların da başarısız
olduğunu açıkladı.
Akşam Akdeniz, Haber: Mustafa Kozak, 05.02.2008
|
|
İSRAİL 700 YILLIK CAMİYİ YIKACAK
İsrail'in işgal altındaki Kudüs şehrinin güneyinde yer alan Ümmi Tube Köyü'nde bulunan tarihi Hz. Ömer mescidini yıkma kararı aldığı bildirildi.
Yıkım kararı Kudüs Müftüsü Şeyh Muhammed Hüseyin tarafından kınandı. İsrail Belediye meclisinin aldığı sürpriz bir karara dayandırılan yıkım planına, mescidin ruhsatsız olması gösterildi.
Hz. Ömer mescidinin tarihi yedi yüz yıllık bir maziye dayanıyor. Mescidin 200 m2'lik bir alana kurulu bulunduğu, daha sonra ek cemaat yerinin ilave edildiği belirtiliyor.
Yeni Şafak, 05.02.2008
|
SULUKULE KAZILMALI
Sulukule'nin yıkılarak yerine
konutlar yapılması projesine arkeologlar tepki
gösteriyor. Bölgenin Bizans'ın en önemli yerleşim
yerlerinden olduğunu belirten uzmanlar, inşaatlar
başlamadan önce Marmaray projesinde olduğu gibi
arkeolojik kazılar yapılmasını istiyor. Fatih
Belediyesi ise evlerin temelsiz yapılacağını
belirtiyor. Ancak projedeki evlerin altlarında
otopark görünüyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Fatih Belediyesi ve
Toplu Konut İdaresi (TOKİ) işbirliğiyle Sulukule
olarak adlandırılan ve yenileme alanı ilan edilen
Hatice ve Neslişah Sultan mahallelerinde 620 ev, bir
otel, bir ticaret, kültür ve eğlence tesisini içeren
yenileme projesi, Kültür ve Tabiat Varlıkları
Yenileme Kurulu tarafından geçtiğimiz günlerde
onaylandı. 11 kez değiştirildikten sonra onaylanan
projeye Sulukule Platformu direniyor. Platform,
şimdi mahkemeye gitmeye hazırlanıyor.
Arkeologlar da, Four Seasons ve Marmaray
projesindeki Yenikapı kazılarını örnek göstererek,
Sulukule yıkılacaksa da arkeolojik kazının şart
olduğunu söylüyor. Prof.Dr. Sait Başaran,
Sulukule'nin Bizans'ın en önemli yerleşim
yerlerinden olduğunu belirtiyor. Bölgenin
iyileştirme yapılarak şu anki haliyle korunmasından
yana olduğunu belirten Başaran, "Kurul nasıl bir
karar aldı bilmiyorum. Ancak konutları temelsiz
yapacaklarını söylüyorlar. Burada arkeolojik
kazıların yapılması şart. İstanbul tarihi açısından
önemli bulgulara ulaşmak mümkün" diyor. Arkeoloji
Müzesi uzmanları da şöyle konuşuyor:
"Türkiye'nin 1982'de imzalamış olduğu UNESCO
Konvansiyonu, yeraltındaki arkeolojik varlıklar
araştırılmadan yeni inşaat yapılamayacağı kuralını
getiriyor. Bölgedeki kalıntılar hiç araştırılmadı.
Bazı kaynaklara göre 569 -570 yıllarında inşa edilen
Deuteron Sarayı'nın Sulukule'de olması yüksek bir
olasılık."
Bu arada TOKİ ise arkeolojik kazı yapılmasına
yanaşmıyor. Çünkü yapılacak arkeolojik kazılar
projenin en az 5 yıl geç başlamasına neden
olabiliyor.
Toplam 91 bin 496 metrekare alanı kapsayan, 10
sokak ve 3 caddeden oluşan proje alanında 620 hak
sahibi, 434 kiracı, 45 de dükkan bulunuyor.
Osmanlı-Türk mimarisi örneğini oluşturacak evler şu
anda olduğu gibi bitişik nizam 2, 3 ve 4 katlı
olacak. Evlerin dış cephesi taş ve ahşap kaplama
yapılacak. Sokak siluetleri korunacak. Bununla
birlikte alanda bulunan cami, kilise, çeşme ve
konutların da bulunduğu 44 tescilli eser restore
edilecek. Proje alanında ayrıca bir kültür merkezi
ile bir butik otel yer alacak. Sulukule Ticaret
Kültür ve Eğlence Tesisi, 1500 metrekare kapalı
alana sahip olacak ve burada Roman müziğinin yanı
sıra konservatuvar eğitimi verilecek bir mekan
olacak.
Milliyet, Fotoğraf: Murat Öztürk, 05.02.2008
|
TARİHİ CAMİYE
SAYGISIZLIK
Edirne'nin
sembolü olan Selimiye Camii'nin duvarları kimliği
belirsiz gençlerin yazdığı boyalı yazılarla
kirletiliyor.
Mimar Sinan'ın ustalık döneminde yaptığı tarihi
caminin duvarları sevgililerin aşklarını ilan ettiği
yer haline dönüştü. Caminin doğu kapısından içeri
girildiğinde sağ tarafta yer alan dönemin devlet
büyüklerinin mezarlarının bulunduğu alanlar sprey
boyalarla yazılmış isimlerle dolu. Çeşitli
şekillerin de çizildiği duvarlardaki yazıların bir
kısmının silinmesine karşın izleri dururken yeni
yazılar yazılmaya devam ediliyor. Osmanlı döneminin
önemli mimari eserleri arasında yer alan Selimiye
Camii her yıl binlerce insan tarafından ziyaret
ediliyor. Yerli ve yabancı turistler tarafından
büyük bir ilgi ile incelenen caminin duvarlarına
yazılan yazılar kötü bir görüntü oluşturuyor. Ulu
bir mabede karşı yapılan saygısızlığa son
verilmesini isteyen cami cemaati, yetkililerin
gerekli önlemleri almasını talep ediyor.
Zaman, 04.02.2008
|
|
USTRUMCA'DA OSMANLI
ESERLERİ YOK EDİLİYOR
Ustrumcada Osmanlı
Döneminden kalma çok değerli tarihi eserlere ev
sahipliği yapmış bir şehir. Göçlerin ardından,
maalesef geriye kalan tarihi eserlerimizi tanınmaz
halde olduklarını görüyoruz. Başta Ustrumcanın
merkezinde mevcut bulunan Orta Cami arkeoloji müzesi
olarak kapalı bir halde dururken, son zamanlarda
yapılan cami altı kazılara göre; camini altında
kilise temelleri bulunuyormuş iddialar atılıyor. Çok
yakın zamanda cami tamamen yıkılıp yerine kilise
inşa edilirse şaşmamak lazım.
Şimdiye kadar sadece
tarihi kitapların anısında duran Ustrumcanın İnkar
Camisinin avlusu şu anda evlerle sarılmış. Cami
tamamen görünmez bir haldedir. Caminin sadece ön
duvarı ve temelleri bulunmaktadır. Caminin yan
tarafında bir zamanların medresesi ve hamamı olan
yer, şu anda çöplük ve bir kısımda kalan temeller
mevcut duruyor. Bu tarihi değerlerimizi almakla
yetinmiyorlarmış gibi şimdide Orta Caminin yanında
mevcut bulunan, Posta haneyi müzeye dönüştürme
girişimleri başladı. Eski Postahane binası Ustrumca
Tarihi Kültürü Koruma Vakfı tarafından, tamamen
temizlenerek, badana yapıldı. Posta hane artık müze
haline dönüştürülerek, içinde bürolar yapılacağını
belirtiler.
Ustrumca Kardeşlik
Derneği Başkanı Emin Emin, yapılan bu miraslarımızı
elden alma adedine hakkında şu açıklamalarda
bulundu; Elimizden alınan bu tarihi miraslarımızı
bıraksınlar artık. Yetkili kuruluşların bunlara
müdahale etmelerini istiyorum. Bu gidişle hiçbir
şeyimiz kalmayacaktır. dedi.
Yeni Balkan, Haber:
Bekir Abdi, 04.02.2008
|
BELEDİYELER MÜZE VE ÖREN YERİ GELİRLERİNDEN DAHA FAZLA PAY ALMAK İSTİYOR
Göreme Belediye Başkanı Fevzi Günal, müze ve ören yerlerinden belediyelere aktarılan payların arttırılmasını istedi.
Türkiye'nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Kapadokya bölgesinde, bölgeye gelen yerli ve yabancı turistlerin en çok ziyaret ettikleri merkezlerin başında gelen Göreme Açıkhava Müzesi'nin de içerisinde bulunduğu Nevşehir'in Göreme beldesi belediye başkanı Fevzi Günal, müze ve ören yerlerinden belediyelere aktarılan payların düşük olmasından yakındı. 1998 yılına kadar, beldelerinde bulunan müze ve ören yeri gelirlerinden yüzde 40 oranında pay aldıklarını ve bu tarihten sonra çıkan bir yasa ile bu gelirlerinin yüzde 35 oranında düşürülerek yüzde 5 yapıldığını belirten Fevzi Günal, bu oranın yüzde 25 seviyesine yükseltilmesini istedi. Beldelerinin 2007 yılında bir milyon 200 bin yerli ve yabancı turist ağırladığını kaydeden belediye başkanı Günal, "İller Bankası'ndan bize nüfusumuzun 2 bin olduğu göz önünde bulundurularak ödenek aktarılıyor. Oysa ki bizim yaz aylarında nüfusumuz 6 binin üzerine çıkıyor. Bunun yanı sıra her gün binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlıyoruz. Bu turistler için yapılan yol düzenlemeleri, içme suyu ve çevre temizlik çalışmaları tamamıyla bize ait. 2 bin kişi için gelen para ile bir milyonun üzerinde turistin geldiği bir beldeye nasıl istediğiniz gibi hizmet verebilirsiniz?" dedi.
Beldelerinde Göreme Açık Hava Müzesi, Karanlık Kilise gibi çok önemli müze ve ören yerlerinin bulunduğuna dikkat çeken Fevzi Günal, bu merkezlerden her yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı'na 4 Milyon YTL'nin üzerinde gelir aktarıldığını söyledi. Günal, "Bu gelirin biz yeniden yüzde 40'ı nı versinler demiyoruz ancak hiç değilse yüzde 25'i ni bize versinler. Bizim gibi bölgede bir çok turistik belde var. Bu beldelerimizi normal bir belde ile bir tutmak çok mantıksız. Bir an önce bu hatanın düzeltilmesini ve sınırlarında müze ve ören yeri bulunan beldelere, bu merkezlerden elde edilen gelirin yüzde 25'i nin aktarılmasını bekliyoruz. Şu anda bize verdikleri yüzde 5 pay ile zaten bir bırakın yeni projeler üretmeyi bu merkezler için yaptığımız masrafları bile karşılayamıyoruz.Tek gelirimiz İller Bankası buradan gelen gelir ise bizim personel harcamalarımızın ancak dörtte biri" diye konuştu.
haberler.com, 04.02.2008
|
|
EDİRNE'DE KİLİSE RESTORASYONU
Bulgaristan'ın Edirne Başkonsolosu Angel Angelov, harabeye dönüşen Sveti Konstantin ve Helena Kilisesi'nin onarımına geçen yılın Aralık ayında başladığını belirterek, "Kilise, restorasyonu tamamlandıktan sonra müze olarak faaliyet gösterecek" dedi.
Angelov, Kirişhane semtinde 1878 yılında yaptırılan kilisenin çevresinin geçen yıl kontrol altına alınmasının ardından, restorasyon çalışmalarını başlattıklarını söyledi.
Kilisedeki onarımın Bulgaristan Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle yapıldığını ifade eden Angelov, kilisenin mimari açıdan özel bir bina olduğunu ve bu nedenle onarımın titizlikle sürdürüldüğünü belirtti.
Kilisenin restorasyonunun bu yıl tamamlanmasının hedeflendiğini bildiren Angelov, şöyle dedi:
"Sveti Konstantin ve Helena Kilisesi, restorasyonu tamamlandıktan sonra müze olarak faaliyet gösterecek. Edirne'ye Yunanistan ve Bulgaristan'dan gelenler, Kıyık semtindeki Sveti Georgi Kilisesi'nde ibadet ettikten sonra, Konstantin ve Helana Kilisesi'ni ziyaret edebilecek. Bu ziyaretlerin Edirne'nin ekonomisine de katkısı olacağına inanıyorum. Sveti Georgi Kilisesi, seyahat şirketlerinin listesine de girdi. Edirne'ye gelen kafilelerin çoğu, kiliseyi gezdikten sonra şehirde alışveriş yapıyor."
Angelov, kilisenin onarımının yaklaşık 500 bin avroya mal olacağını kaydetti.
Trt/Haber, 04.02.2008
|
TARİHİ ÜZÜMCÜLER ÇARŞISI
YENİ YÜZÜNE KAVUŞUYOR
150 yıllık geçmişi ile
Isparta'nın sembolü durumunda bulunan tarihi
Üzümcüler Çarşısı yeni yüzüne kavuşuyor. Yapılacak
yeni çalışma ile çarşının tavanı tamamen
değiştirilecek, zeminde andezit taşı ile kaplanacak.
Aydınlatma ve tarihi görünüm açısından da
kemer yapılacak.
Nostalji ile teknolojiyi
bir araya getirmeyi hedefleyen Belediye Başkanı
Hasan Balaman, tarihi çarşıda incelemelerde
bulunarak restorasyonun 3 ayda tamamlanacağını
belirtti. 150 yıl önce yaş ve kuru üzümlerini satmak
isteyenlerin bir araya toplandıkları adını da bu
alış verişten alan tarihi Üzümcüler Çarşısı'nın
yeniden revizesine start verildi.
İçinde 100 dükkanın
bulunduğu, bunlardan 19 tanesinin de koruma altında
tutulan tarihi çarşıda incelemelerde bulunan
Belediye Başkanı Hasan Balaman, "Çarşının nostaljisini koruyarak
3 ay içinde restorasyonuna başlayacağız" dedi.
Isparta'nın kuruluşundan
beri esnafa kazanç kapısı olmuş tarihi Üzümcüler
Çarşısı'nın yıllar geçtikçe eski tarihi görünümünden
uzaklaştığını fark ettiklerini söyleyen Balaman,
"Çarşı Isparta'nın vitrinidir. Çalışmalara
önümüzdeki hafta başlayacağız ve 3 ay gibi kısa
sürede esnafın ve halkımızın hizmetine sunacağız"
diye konuştu.
Başkan Balaman,
restorasyonun yapılmasının ardından esnafın
görselliğe önem vermesini istedi. Vitrinleri yeniden
elden geçirmeleri gerektiğini belirten Balaman,
"Isparta'da diğer illerden gelenlerin ilk uğrak yeri
Üzümcüler Çarşısı. Burası şehrimize yakışır bir
görüntüye sahip değil. Geçen yıl esnaf arkadaşlarla
buranın revize edilmesi konusunda bir araya geldik"
ifadelerini kullandı.
haberler.com, 04.02.2008
|
TARİHİ EVLERİN ENVANTERİNİ ÖĞRENCİLER ÇIKARIYOR
Ödemiş'te ilköğretim okulu öğrencileri tarihi
evlerin envanterini çıkaracak. Ödemiş Belediye
Başkanı Mahmut Badem'i, öğretmenleri Mehmet Kamer
ile ziyaret eden Özel Birgivi İlköğretim Okulu
öğrencileri, tarihi evlerin envanterini çıkarmak
için proje başlattıklarını bildirdi.
Projenin koordinatörlüğünü üstlenen Din Kültürü
Öğretmeni Mehmet Kamer, ziyarette yaptığı
açıklamada, öğrencilerin boş zamanlarını
değerlendirmek amacıyla bu projeyi hazırladıklarını
belirtti. Ödemiş'teki 180 tarihi yapının
fotoğraflarının çekileceğini, bunlar hakkında bilgi
toplanacağını kaydeden Kamer, "Amacımız, sömestre
tatilinde öğrencilerimiz tarafından tarihi eserlerin
tespiti, tarihi duyarlılığın artırılması, çevre
bilincinin sağlanması, kültür ve tarih bağlarının
güçlendirilmesidir" dedi.
Kamer, projenin öğretim yılı sonuna kadar
bitirileceğini anlattı. Belediye başkanı Mahmut
Badem de öğrencilerin projelerini tamamlamaları
halinde, kitaplaştırarak kalıcı hale
getirebileceklerini söyledi. Badem, "Evlerin ilk
sahipleri, şimdi içinde yaşayanlar ve tarihi
özellikleri hakkında, öğrenciler tarafından böyle
bir proje yürütülmesi ve hayata geçirilmesi çok
önemli bir etkinliktir" diye konuştu.
Haber Ekspres, 04.02.2008
|
BAKAN İÇİNE SİNDİRDİ, O DA MEŞREBİNE UYDURDU
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, İstanbulda tarihi
kalıntı üstünde bu kadar cüsseli, yüksek yapıyı
içime sindiremedim diyordu, Mimarlar Odası da;
İstanbulda Ayasofyanın dibine, tarihi alana çelik
kazıklar üstünde otel dikmek cinayettir, bu cinayeti
görmezden gelmek bizim meşrebimize uymaz diye
özetleyebileceğim açıklamalar yapıyordu.
Bir ay doldu.
Yapı yükseldi.
İspanyadan getirilmiş 600 tonluk ithal çelik
kazıklarla çelik iç ve dış bağlantı kirişleri
Ayasofyanın dibine, yapı emekçileri,
gece-gündüz-yağmur-kar demeden çalıştırılarak
çakıldı. Turistlerin iğrenç görünüşlü deyip
hayretten açılan gözlerle baktıkları çelik iskelet
tamamlandı.
Vinçler çekilip gitti.
Çatıyı henüz çatmadılar fakat çelik iskeletin damına
beton döküp, etrafına 80 santim yüksekliğinde
merdiven parmaklığına benzer metal çıtalar kaynatıp
çevirdiler.
Acaba ne yapacaklar?
Kaçak bir yarım kat!
Neden olmasın?
UNESCO çağırılacaktı.
Onlar tarafsızdır.
Gelecek UNESCO heyetinden; Devletin şuncacık kültür
yatırımına ayıracak parası yokmuş garibanizmine
yattık. Bölgenin arkeolojik park haline
getirilmesine Four Seasons Otelinin yeni sahibi,
parasıyla destek verdi. Büyük Bizans Sarayı ve
Osmanlı Topkapı Sarayı Nakkaşhanesi kalıntısının
bulunduğu bu tarihi yapının üzerine şu gördüğünüz
iri cüsseli, çelik kazıklı yapıyı çaktık. Doğru mu
yaptık? diye görüş alınacaktı.
UNESCO 1 Şubatta gelecekti.
Gelmeyin dediler, gelmedi.
Bakan sözünü unuttu.
İçine sindirdi.
Mimarlar Odası da İstanbulda genel kurulunu
topladı. Genel kurul çekişmeli geçti. Ayasofyanın
dibine iğrenç çelik iskeleti çakanları görmezden,
bilmezden gelen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Yüksek Mimar Kadir Topbaş ile belediyenin İmar
Komisyonu Başkanı Mimar Sefer Kocabaş ve imardan
sorumlu Genel Sekreter Mimar İrfan Uzunun da Genel
Kurula bizzat gelerek desteklediği liste seçimi
kaybetti.
Eski yönetim kazandı.
Hani, Bu tarihi bölgeye bu kadar iğrenç bir çelik
kazıklı yapı yapılmasına sessiz kalmak bizim
meşrebimize (tabiat, huy, mizaç) uymaz diyen
yönetim, Mimarlar Odası seçimini kazandı.
Başardılar.
Oda yönetimini, şehrin tarihi ve kültürel
bölgelerine çelik kazıklar üstüne yapılar diken
otelciye göz yumanlara kaptırmadılar.
Fakat o kadar.
Oda da yapıyı unuttu.
Bu tarihi bölgenin ortasına bu kadar iri bir çelik
kazıklı yapıyı kondurma izininin altında imzası olan
ve aralarında profesör ile doçentlerin de bulunduğu,
kimisi koruma kurullarında da görevli mimar
üyelerini kınamadılar.
Protesto etmediler.
Oda üyeliğinden atmadılar.
Bakan içine sindirdi.
Oda meşrebine uydurdu.
Bu tarihi yapının üzerine çelik kazıklar çaktırıp
ilave otel inşaatı yapanlar, bana gelip Sen cinayet
diye yazıp duruyorsun. Ayasofya cinayeti dediğin bu
çelik konstrüksiyon yapının dikilmesi için alınan
yasal iznin altında 132 mühendis-mimarın imzası var
demişlerdi.
Hürriyet, Yazı: Necati Doğru, 04.02.2008
|
|
KÖPEK TİMSAH
Brezilyanın Sao Paulo Eyaletinde dört yıl önce, tarih öncesine ait köpek bacaklı timsah fosilinin bulunduğu açıklandı.
Paleontolojistler, fosilin 80-85 milyon yıl önceki döneme ait olduğunu, uzunluğunun 1.5-1.7 metre, ağırlığının 40 kilo olduğunu belirtti.
Uzmanlar, Palo Alto Bölgesinde bulunan fosilin günümüzde yaşayan timsahlarla ataları arasındaki kaybolan bağlantıyı vereceğini düşünüyor. Uzman Felipe de Vasconcellos, ilk timsahların Güney Amerika ile Afrikanın tek kıta halindeki dönemde yaşadığını belirtti.
Hürriyet, 04.02.2008
|
MAKEDONYA KURUMLARI TAŞ
KÖPRÜ'YÜ UNUTTU
Makedonya Kültür
Bakanlığı, Taş Köprü restorasyonunu Bakanlık
dahiline aldıysa da, bu yıl restorasyonu için
bütçeden para ayrılmadı. Bakanlıktan köprü
restorasyonu için Üsküp Belediyesinin sorumlu
olduğunu söylüyor. Bakanlığın Halkla İlişkiler
Sorumlusu Aleksandar Gorgiev, Taş Köprü
restorasyonu Üsküp Belediyesinin sorumluluğu
olduğunu ve Bakanlık olarak bu restorasyon için para
ayırma sorumluluklarının olmadığını belirtiyor.
Belediyeden ise; geçen
yıl resmi olarak, köprü restorasyon çalışmalarının
Belediye Başkanı Trifun Kostovski tarafından eski
Kültür Bakanı İliriyan Bekiriye teslim edildiğini
savunuyorlar. Diğer taraftan İstanbul
BüyükşehirBelediyesi tarafından köprü restorasyonu
için 1.1 milyon avro maddi yardım yapıldı. Yapılan
incelemelere göre ise köprü restorasyonunun
tamamlanması için 500 000 800 000 avro arası para
gerekli. Şimdiye kadar ise 3,5 milyon avro
harcanmıştır. Restorasyonun yapılacak
olanüçüncü ve son aşamasında Taş Köprü ve Üsküp
Çarşısı arasındaki bölgede Karpoş Ayaklanması
meydanının da inşa edilmesi öngörülüyor. Türkiyenin
vereceği maddi yardımın bu meydan için de
kullanılmasına izin verilip verilmeyeceği de henüz
bilinmiyor. Bu meydanın yapılması 250 000 avro
değerinde olacağı bildiriliyor. Belediyeden
Türkiyeli yetkililere projenin verildiği,
incelemeden sonra kendilerinin yardımı ne
şekilde yapacaklarını, paraların ne için
harcanacağını bildirecekleri söyleniyor.
Restorasyonun tamamlanması için mihrabın ve
ışıklandırmanın yapılması gibi işlerin de
yapılması gerekiyor.
Yeni Balkan, 04.02.2008
|
TARİHİ SUMBAS CAMİİ
RESTORE EDİLİYOR
Osmaniye'nin Sumbas
İlçesi'nin Karaömerli Köyü'nde bulunan asırlık Sumbas
Camii, restore ediliyor.
1900'lü yıllardan kalmış
tarihi cami, 1930'lu yıllarda bir hayırsever
tarafından çatısı onarılarak tamir ettirilmişti.
O tarihten bu yana
tadilat yapılmayan cami, İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğü tarafından restore edilerek kullanıma
sunulacak.
Restorasyonun en geç
haziran içinde bitirileceğini belirten İl Kültür ve
Turizm Müdürü Ahmet Tabur, "Caminin onarılması 1996
yılından bu zamana kadar gündemde. Fakat çalışmalar
2003 yılından sonra hız kazandı. Cami daha önce Köy
Tüzel Kişiliğinde olduğu için restorasyon
işlemlerinde problem yaşıyorduk. Şimdi Köy Tüzel
Kişiliği, camiyi müdürlüğümüze devretti. Restorasyon
bittiğinde vatandaşlarımız camiyi
kullanabilecekler." dedi.
haberler.com, 04.02.2008
|
|
|
TARİHİ ESER OPERASYONU
Denizli'nin Kale
İlçesi'nde, Osmanlı ve Bizans dönemlerine ait çok
sayıda tarihi eser ele geçirildi.
Kale İlçesi'nde bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, N.N. ve F.N. isimli şahısların elinde tarihi eser olduğu ve bu tarihi eserleri satmak için müşteri aradığı bilgisini aldı. Alıcı kılığına girerek şahıslarla irtibata gecen jandarma, belirlenen yerde buluşma sağladı.
Bu sırada operasyonu gerçekleştiren jandarma ekipleri, şahıslarla birlikte 3 adet insan figürü bulunan heykel, 33 adet sikke, 9 adet süs eşyası ve 1 adet toprak vazo ele geçirdi. Yapılan incelemede ele geçirilen tarihi eserlerin Osmanlı ve Bizans dönemlerine ait olduğu tespit edildi. İfadeleri alınan şahıslar çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Denizli Kent Haber,
04.02.2008
|
'İSTİKLAL YOLU' TURİZME AÇILIYOR
Milli Mücadele yıllarında deniz yoluyla Kastamonu'nun İnebolu İlçesi'ne getirilen cephane ve askeri malzemelerin kağnılarla cepheye taşındığı güzergah turizme açılacak.
İnebolu'dan başlayıp Kastamonu ve Çankırı üzerinden Ankara'ya ulaşan İstiklal Yolundaki düzenleme çalışması Kastamonu Valisi Nurullah Çakır tarafından başlatıldı.
İlçe yetkilileri ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle toplantı yapan Çakır, İstiklal Yolu'nun doğa yürüyüşü ve bisiklet parkuru olarak düzenleneceğini söyledi. Her yıl İnebolu'da 9 Haziran'da Kahramanlık Günü kutlanıyor.
Yeni Şafak, 03.02.2008
|
|
|
TARİHİ HAVAGAZI FABRİKASI KÜLTÜR SANAT MERKEZİ OLDU
İzmir, bir kültür-sanat tesisine daha kavuşuyor. Büyükşehir Belediyesi, Alsancak'taki tarihi havagazı fabrikasını restore ettiriyor. Dev binada; sergi ve konser salonları, bilgisayar ve internet erişimi, kafeteryalar, sanat eseri satış birimleri, amfitiyatro, otopark, süs havuzları, oturma grupları ve yürüyüş yolları olacak.
Restorasyonu yapan Akdemir Mühendislik firmasının yetkilisi Baturay Akdemir, onarımda, binanın özgün mimarisine sadık kalındığını söyledi. Akdemir, ''Bacayı güçlendirdik. Eski tuğlaların yerine, özel döktürdüğümüz orjinaline uygun tuğlalar konuldu. Yıkılan bölümleri de doğal taşlarla yeniden yaptık. Çürüyen malzemeler, aslına uygun şekilde değiştirildi. Yapıyı, 7 Şubat'ta Büyükşehir'e teslim edeceğiz'' dedi. Binanın, çevre düzenlemesinin ardından birkaç ay içinde hizmete açılacağı belirtildi.
Miliyet Ege, Haber: Mustafa Oğuz, 03.02.2008
|
ARPAZ KONAĞI KURTARILMAYI BEKLİYOR
Aydın'ın
Nazilli ve Bozdoğan ilçeleri arasında bulunan
Esenköy'deki tarihi Arpaz Konağı ile Kulesi'nin
koruma altına alınması istendi. Sırasıyla
Perslerin, Romalıların, Bizanslıların,
Selçukluların ve Osmanlıların yaşadığı eski ismi
Harpassa olan Esenköy'de bulunan, yakın tarihimizde
önemli olayların geçtiği, ilginç mimari yapısıyla
Arpaz Beyler Konağı ve Kulesi'nin kaderine terk
edildiği ileri sürüldü.
Bir külliye şeklinde olan bu yapı, Osmanlı padişahı
II. Beyazıt tarafından Arpaz Tımarı Gedik Ahmet
Paşa'nın oğluna verildi. Gedik Ahmet Paşa'nın sipahi
yetiştirip, seferlere katıldığı biliniyor. Arpaz
Beyi Hacı Hasan Bey, Islahat Komutanlığı sırasında
Rodos'a sürgün gönderildi. Daha sonra padişah
tarafından affedilerek geri döndü. Geriye dönerken
yanında Rodoslu yapı ustaları getirerek, Arpaz
Kulesi'ni yaptırdı. Taş, ahşap, kireç, yumurta akı
ve kum yapının asıl malzemelerin oluşturduğu kulenin
yanı başında, taş duvarlar ve kestane payandalar
üzerine kuruldu. Konağa yaz ve kış odaları ile büyük
bir hayat diye tabir edilen verandalar da yapıldı.
Her odanın tavanı ve kapıları oyma ağaç işlendi.
Kapısındaki çiviler, küflenmemesi için gümüşten,
verandaları tutan sütunlar ise işlenmiş ahşaptan
yapıldı.
Esenköy Muhtarı Mehmet Durmaz ve Kuşadası Eko
Sistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği Başkanı
Bahattin Sürücü, "Konak ve kule her geçen gün
yıpranmakta. Eğer acilen bir koruma çalışması
yapılmazsa, tamamen yok olacak. Üzerinde leyleklerin
yuva yaptığı, içinde ineklerin dolaştığı, odalarının
saman damı olarak kullanıldığı, ahşaplarının
çürüdüğü, bakımsızlıktan ocaklarında incir
ağaçlarının çıktığı bu benzersiz yapının restore
edilmesi, Esenköy halkının geleceğini sosyal ve
ekonomik anlamda olumlu yönde etkileyecektir. Başka
bir yerde benzeri bulunmayan ve Afrodisias'a yakın
olan bu yapı, bölge turizmine zenginlik ve cazibe
katacaktır " dedi.
Haber Ekspres, 03.02.2008
|
DOĞA DOSTLARI ALLIANOI'YE ŞİŞEYLE MEKTUP GÖMECEK
İzmir'in Bergama İlçesi'nin 18 kilometre kuzeydoğusunda Roma dönemine ait en iyi korunmuş termal tedavi merkezi 1800 yıllık Allianoi Antik Kenti, sular altına gömülmek için gün sayıyor.
Allianoi Antik Kenti Kazı Başkanı Yrd.Doç.Dr. Ahmet Yaraş, Yortanlı Barajı'nda bu ay su tutulmaya başlanmasıyla antik kentin sular altında kalacağını belirterek, "Barajın altyapı çalışmaları başladı. Şu an Allianoi'deki tarihi eserler karga tulumba taşınıyor, tarih diri diri sulara gömülecek" diye feryat ediyor.
Yaraş, şunları söylüyor: "Hellenistik çağda kurulup Osmanlı'ya dek süren antik çağdaki sayılı sağlık merkezi Allianoi'nin kazısı 1998'de başladı. Dokuz yıllık kazı çalışmasında, taşınabilir ya da taşınamaz son derece zengin eserler çıktı. 2002'de kentin korunması için bir proje hazırladık. Etrafını duvarla çevrip baraj suyundan etkilenmemesini öngörüyordu. Kültür Bakanlığı bunu pahalı buldu, kabul edilmedi."
Doğa Derneği, Doğa Turizm ve Atlas Dergisi ise "Allianoi'ye Sadakat Yolculuğu" başlığıyla bugün kenti ziyaret ediyor. Doğa dostları, ilginç bir de eylem yapacak. Eylemciler, duygularını bir kağıda yazarak şişeye koyup gömecek ve gelecek nesile, Allianoi'yle ilgili düşünce ve çabaları iletecek.
Tarih katliamına yeniden dikkat çekmek, belki de son bir kez tarihe tanıklık için bu ziyareti yaptıklarını söyleyen Doğa Derneği Genel Müdürü Güven Eken, "'Baraj yapılmasın' diyen yok. Yapılmış, bitmiş. Kurul kararı, antik kentin mille kaplanması. Ancak bizce de Allianoi'nin duvarlarla çevrilmesi daha somut bir çözüm önerisi. Çünkü barajın ortasında duvarlarla korunması mümkün" diye konuştu.
Devlet Su İşleri 2. Bölge Müdürü Ayhan Sarıyıldız ise Kültür Bakanlığı 2 No'lu kurul kararının onaylanmasını beklediklerini belirterek, "Şu an Kültür Bakanlığı Allianoi'nin toprakla kapatılma projesi hazırlıyor. Zaten çok kötü şekilde yapılan kazı alanı, güzelce kapatılacak. Eserler de Kültür Bakanlığı'nın gösterdiği yerlere gönderiliyor" dedi.
Milliyet, Haber: Gülay Fırat, 03.02.2008
|
|
|
ALTI BULAK ARTIK AKMIYOR
Diyarbakır'ın Silvan İlçesi'nde Artuklular yada Eyyubiler'den kalma bir eser olduğu bilinen Altı Bulak (Kaniya Derge) çeşmesinin suyunun kesilmesi vatandaşlar tarafından tepkilere yol açtı.
2 bin yıllık geçmişi olan tarihi çeşmenin şimdiye kadar kesilmeyen suyunun kesilmesi vatandaşların tepkisine neden oldu. Suyu kesilen tarihi çeşme ilgisizlikten dolayı çöplüğe dönüşmüş durumda. İlgisizliğe tepkilerini dile getiren Selahattin Mahallesi sakinleri, "Bütün yetkili kişilerin kulakları çınlasın, tarihimize saygımız bu mu? 2 bin yıllık tarihi çeşmenin suyu şimdiye kadar kesilmemişti. Ama şu an tarihi çeşmenin suyu akmıyor ve çeşme çöplüğe dönüştü. İlgili kişilerden bir an önce çeşmenin suyunun akmasını ve çöplerden temizlenmesini istiyoruz" dediler. Altı Bulak, Kaniya Derge Çeşmesi ilçenin güneyindeki surun alt kısmında yer alıyor. Çeşme 6 bulaktan oluşuyor. Daha önceleri çeşmenin üzerinde iki kitabe varmış ancak altın arayıcılar yağmalamaış. Halk dilinde "Kaniya Derge" olarak geçen çeşme tarihi hakkında her hangi bir esere rastlanmıyor. Eyyubiler yada Artuklular'dan kalma bir eser olduğu tahmin ediliyor.
Yeni Şafak, Haber: Ferhat Parlak, 03.02.2008
|
YALDIZLI LAHİTLERDE
"GÜZEL" MUMYALAR
Kahirenin 80 km güneybatısında, El Faiyum vahasında tüm süslemeleriyle son derece iyi korunmuş dört mumya bulundu. Bu vahadaki mezarlık definecilerin uğrak yeri olduğu için, altın boyalı maskı ile birlikte bulunan kadın mumyası gerçek bir sürpriz yarattı. El Faiyumda bulunan ve Ölüler Şehri (Deir el-Banat) olarak bilinen bu yerleşimdeki sürprizler arkeologlara yeni buluntular için ümit verdi.
MÖ 4. yüzyıldan MS 7.
yüzyıla kadar mezarlık olarak kullanılan Deir
el-Banatta birlikte çalışan Amerikalı ve Rus
arkeologlar tarafından şu ana dek 150 mezar açıldı.
Burada bulunan mezarlar çoğu basit ve sığ gömüler.
Kolayca kazılabilmeleri dolayısıyla da, yıllar boyu
kaçakçıların hedefi olmuşlar.
Kazıları yöneten
Mısırbilimci Rus arkeolog Galina Belova El
Faiyumda şu ana dek sağlam durumda fazla mumya
bulunmadı, bulduğumuz son dört mumya ise bir ilk
dedi.
National Geographic
News, 30.01.2008
|
UNESCO'DAN TESCİLLİ TARİHİ EVLER, TATİL KÖYÜ OLARAK
DEĞERLENDİRİLECEK
UNESCO tarafından 'Dünya Dostluk
ve Barış Köyü' ilan edilen Kayaköy'deki tarihi
evler, tatil köyü ve müze olarak değerlendirilecek.
Mimari yapısı, dar sokakları, kiliseleri ve
doğasıyla etkileyici bir atmosferi olan Muğla'nın
Fethiye İlçesi'ne bağlı Kayaköy'de, 15 yıl boyunca
yapılamayan restorasyon çalışmaları nihayet
başlıyor. Köyün bir bölümü müze haline getirilirken,
bir bölümü de tatil köyü yapılacak. Konuyla ilgili
açıklama yapan Muğla İl Genel Meclisi Başkanı Cem
Erkin, yapılacak çalışmalarla Kayaköy'ün turizmde
daha verimli değerlendirileceğini söyledi. Burayla
ilgili bir imar çalışması yapıldığını, tamamlanan ve
askıya çıkan plana itirazlar geldiğini hatırlatan
Erkin, yapılan itirazların değerlendirilip kesin
sonucun çıkmasının beklendiğini aktardı. Erkin,
"Bundan yaklaşık 3 yıl önce Kayaköy'ün koruma amaçlı
imar planı için Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından 200 bin YTL ödenek ayrılmıştı. Bu
bağlamda Turizm Baklanlığı'nın önerdiği bir profesör
tarafından eski evlerin tespitleri ve haritaları
çıkarıldı." dedi.
Bölgenin artık rolöve çalışmalarının hazır
olduğunu vurgulayan Cem Ekin, itiraz edilen imar
planının kesinleşmesi ile Bakanlığın Kayaköy'le
ilgili ihaleye çıkacağını açıkladı. Özel
teşebbüslerin hatta İtalya'dan firmaların açılacak
bu ihale için hazır beklediklerini bildiren Erkin,
şöyle konuştu: "İmar durumunun nasıl çıkacağı çok
önemli. İmar planı sorunu çözülünce hemen ihaleye
çıkılacak. Kayaköy'deki tarihi evlerin üçte biri
aslı korunmak kaydı ile tatil köyü yapılacak. Geri
kalan kısmı ise yine tadilatı yapılarak müze haline
getirilerek, ziyarete açılacak. Hayata geçirilecek
proje ile, eski Rum evleri tüm dünyaca tanınır hale
gelerek, turizm pastasına dahil edilmiş olacak."
Kayaköy'ün faaliyete girmesi ile Fethiye'de turizm
hareketinin ivme kazanması bekleniyor.
Eski bir Rum köyü olan Kayaköy'de her biri 50
metrekareden büyük olmayan, manzara ve ışık
açısından birbirinin önünü kapatmayan, genellikle
alt katları kiler görünümünde ikişer katlı ve
girişte çatıdaki yağmur sularının toplandığı zemin
altı sarnıçlarının olduğu 3 bin 500'e yakın taş ev
bulunuyor.
Fethiye'ye 8 kilometre uzaklıkta bulunan
eski bir Rum yerleşim birimi olan Kayaköy'ün geçmişi
MÖ 3000'lere kadar gidiyor. Eski adı Levissi olan
köyde, konutların yanı sıra evler arasına
serpiştirilmiş çok sayıda şapel, iki büyük kilise,
bir okul ve gümrük binası yer alıyor. 1922 yılında
yapılan mübadele sonrasında köyde yaşayan Rumlar
Yunanistan'a gönderilirken, Yunanistan'daki Türkler
de bu bölgeye yerleştirilmişti. Fakat köye
yerleştirilen Türkler köyü terk ederek, ovaya
yerleşmiş, tarihi evler de yıllarca bakımsız ve
ilgisiz kalmıştı.
Zaman, Haber: Fatih Yılmaz, 02.02.2008
|
ÇİVİ KULLANILMADAN İNŞA EDİLEN 114 BİNAYA RESTORASYON
Düzce'nin Akçakoca İlçesi'nde Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca tescillenmiş 114 tarihi binanın tekrar projelendirilip restore edilmesi için çalışmalara başlanıyor. İlçede 100 yaşını aşmış ve 'çantı' olarak nitelendirilen çivi kullanılmadan inşa edilmiş 114 tarihi ev bulunuyor.
Evler, Akçakoca Belediyesi ve Çevre Koruma Vakfı'nca yeniden projelendirilip baştan aşağı restore edilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca tescillenen 114 tarihi evin proje restore çalışmalarının Kültür Varlıklarını Koruma Vakfı'nın hibe kredisi ile yapılacağı bildirildi. Bu kredi ile mülk sahiplerinin hiçbir masraf yapmadan eski evlerini yenileyebilecekleri kaydedildi.
Zaman, 02.02.2008
|
|
MAĞARA VAR, İNCELEYECEK
EKİP YOK
Maden Tetkik ve Arama
(MTA) Genel Müdürlüğünce, Eskişehir'de yapılan
araştırmalar sonucu, sarkıt, dikit ve damlataş
çeşitlerine sahip 12 mağaranın bulunmasının
ardından, yapılacak arkeolojik çalışmalar için
teknik ekip bulunamadı.
İl Kültür Turizm
Müdürlüğünce turizme kazandırılması kararlaştırılan
mağaralarda inceleme yapmak isteyen Eskişehir
Arkeoloji Müzesi Müdürü, Dursun Çağlar yaptığı
açıklamada, ekipman yetersizliği nedeniyle,
Arkeoloji Müzesi olarak kendilerinin, hala
mağaralarda inceleme yapamadıklarını belirtti.
Mağaraları gezmek için ayrı bir teknolojiye ihtiyaç
olduğunu belirten Çağlar, Öncelikle profesyonel bir
mağara ekibi gerek, ekipman gerek. Örneğin bir
mağara ekibinin giyeceği kıyafet 3-5 bin YTL
civarında. Kültür Bakanlığının böyle bir mağara
ekibi yok diye konuştu.
MTAnın araştırmalarından sonra henüz mağaraları
gezemediklerini belirten Çağlar, kendi çabaları
doğrultusunda Eskişehir Osmangazi Üniversitenin
Dağcılık ve Mağaracılık Klubünden bir ekiple
mağaralarda 2 ay içinde araştırmalara
başlayacaklarını ifade etti.
Oluşturulan ekibin, mağaralardaki çağlara ait kültür
kalıntılarını inceleyeceğini kaydeden Çağlar,
şunları söyledi:
Mağaralarda, hangi çağlara ait kültür değerleri
var, alınan numuneler incelendiğinde ortaya çıkacak.
Kurtarma kazısı ya da sondaj çalışmaları yapacağız.
Bizim şu anki tahminlerimiz, bu mağaralarda Neolitik
Çağ öncesi yerleşim olduğu yönünde. Kültür nerden
nereye gelmiş, bu ortaya çıkacak. Diğer mağaraları
da aynı ekiple çalışarak inceleyeceğiz.
Eskişehirin bakir bir bölge olduğuna dikkat çeken
Çağlar, keşfedilmemiş mağaralara dair birçok ihbar
aldıklarını ve bu nedenle Eskişehirde arkeolojik
incelemelerin fazlalaştırılması gerektiğini
kaydetti. Çağlar, Kalkolitik çağlara ait duvar
resimleriyle daha önce karşılaştık, Neolitik dönem
öncesinden kalma duvar resimleriyle de
karşılaşacağımıza eminim. Sadece çalışmaları
arttırmak gerek dedi.
Hürriyet, 01.02.2008
|