Haberler logo Nisan '08 Arşivi



27 Nisan - 3 Mayıs 2008

ELMAS ARARKEN HAZİNE ÇIKTI

 

 

Altın ve gümüşle dolu geminin Ümit Burnu’nu geçen ilk Avrupalı kaşif Dias’a ait olduğu sanılıyor.

Namibya devletine ait Namdeb elmas şirketi ile Hollandalı elmas karteli De Beers Afrika kıyılarında ortak elmas arama çalışmaları yürütüyordu. Ancak karşılarına hazine dolu 500 yıllık gemi batığı çıktı. Namibya açıklarında bulunan gemi enkazında araştırma yapan arkeologlar 3 bronz top, 3 ton fil dişi ve binlerce altın ve gümüş para buldu. Yetkililer 16’ncı yüzyılda battığı ve İspanyol gemisi olduğu tespit edilen enkazın kaptanının Portekizli kaşif Bartolomeu Dias olduğu sonucuna vardı. İspanya ve Portekiz hükümetleri de batıktan haberdar edildi. Arkeolog Dieter Noli, “Bulduğumuz gemi kesinlikle bir korsan gemisi değil. Kraliyet gemisi. İçinde yön bulmaya yarayan sofistike aletler de bulduk. 20 yıldır bu keşif üzerinde çalışıyordum. Çok heyecanlıyım” diye konuştu. Bartolomeu Dias’ın 1488 yılında Ümit Burnu’nu geçen ilk Avrupalı kaşif olduğuna inanılıyor.

Vatan, 03.05.2008

"BİZ EKMEK BULAMIYORDUK, BU ATLAR NASIL SEMİRMİŞ BÖYLE?





Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Devlet Bakanı Mehmet Aydın ve Ankara Valisi Kemal Önal’ın katılımıyla yedi yıl aradan sonra şubat ayında yeniden teşhire açılan Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’ndeyiz.


Burası Namazgah Tepesi’ndeki 12 bin metrekarelik bir alanda yer alıyor. İçindeki eser sayısı ise 4 bin civarında. Atatürk’ün isteği üzerine mimar mühendis Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 1927’de inşasına başlanan bu yapı  1930 yılında tamamlanmış.


Müze gezimizde rehberliğimizi müzenin müdür vekili Özgür İzzet Pektaş ve emektar restoratörü Vural Yurdakul yapıyorlar. 


Müzeyi gezmeden önce sormak lazım: “Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’ni diğerlerinden ayıran özelliği ne?” Sorunun yanıtı Yurdakul’dan geliyor:
“Devlete bağlı üç tane resim ve heykel müzesi var; Ankara, İzmir ve Erzurum. Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi konsept olarak Türk resminin primitif döneminden günümüze kadar hemen hemen bütün sanatçılarından örneklerin yer aldığı, derli toplu bir koleksiyona sahip. Konuya ilgi duyan herhangi biri bu koleksiyonu izlediği zaman Türk resim ve heykeliyle ilgili belli bir bilgi birikimiyle çıkar müzeden.
İzmir Devlet Resim Heykel Müzesi koleksiyon olarak bizim kadar zengin olmadığı için biz İzmir’den güçlüyüz. Erzurum Devlet Resim Heykel Müzesi’nin ise ismi var cismi yok. Koleksiyonu fakir; aktif de değil. Özetle en iyisi biziz!”


Bu iddialı yanıtın ardından gezimiz başlıyor.
Olağanüstü güzellikteki kapıda pirinç gibi görünen parçaların içinde yüzde 5’i gümüş olan özel bir bileşim kullanılmış; asla kararmıyor. Girişte sağda Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe”sinin yazılı olduğu bir mermerle karşılaşıyoruz. Atatürk hitabeyi 1928’in ortalarında henüz kabul edilmemiş olan Latin harfleriyle yazdırıyor mermere. Her harfi 45 derecelik açıyla yontan ancak ne yazdığını anlamayan usta, dayanamayıp soruyor Atatürk’e “Paşam bu ne?” diye. Atatürk’ün cevabı: “Dört-beş ay sonra okur öğrenirsiniz.”

Duvarlarında, Atatürk’e armağan edilen resimlerin yer aldığı çift taraflı merdivenleri çıkıp üst kata ulaşıyoruz. Parkeler pırıl pırıl; üzerlerinde kırmızı halı... İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin içler acısı hali geliyor insanın aklına; yer yer çatlamış, çürümüş zemininde yürürken hep dikkatli olma zorunluluğu, akan tavanları...


Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’nde ise her şey yeni, her şey düzen içinde... Duvar boyalarından oturma gruplarına, aydınlanma sisteminden ferah feza teşhir salonlarına kadar. 2007’nin mayıs ayı sonlarında başlayan ve 4 milyon YTL’ye mal olduğu söylenen restorasyon sırasında ısınma ve elektrik tesisatı değişmiş. Dış cephede eskiyen taşların yerine imitasyon taşlar ile aslına uygun olarak tadilat yapılmış. Güvenlik sistemleri yenilenmiş, havalandırması düzenlenmiş.


Anlayacağınız içi de dışı da yakıyor insanı; parmak ısırtıyor. Hatta kendi resim heykel müzesi dökülen bir İstanbulluysanız kıskandırıyor.


Geleneksel sanatlarımızla ilgili koleksiyondan seçilmiş parçaların bulunduğu bir salona giriyoruz. Batı anlayışına dönük, yağlıboya sanatından önce bizde yetişen sanatçıların yaptığı tezhip, minyatür ve hat sanatıyla ilgili eserler göz alıyor.


Bir başka salonda İbrahim Çallı’nın yaptığı Atatürk portresi çıkıyor karşımıza. Yanındaki  Namık İsmail’e ait resim Emel Korutürk’ün müzeye armağanı. 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün eşi olan Emel Korutürk akademisyen ve Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun bir sanatçımız aynı zamanda. Evlenmeden önceki  soyadı Cimcoz.


Cimcozlar Türkiye’de ilk özel galeriyi açan aile. Türk resmine çok büyük katkıları var. Herkes biliyor ki Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’nin ikinci baharının gerçek mimarları 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve eşi Emel Korutürk. Zira, başlangıçta bir kültür kurumu olarak (Türk Ocakları Merkez Binası) tasarlandığı halde yıllar içinde farklı amaçlarla kullanılan yapının müze olması, 1975’te Korutürk’ün katkılarıyla gerçekleşiyor.

 

Derken Osman Hamdi Bey’in “En iyi eserim” dediği “Silahtarlar” çıkıyor karşımıza. Vural Yurdakul’a göre bu eserin değeri de en az “Kaplumbağa Terbiyecisi”nin ederi kadar. Hemen yanda Osman Hamdi’nin eşinin bir portresi. Kılık kıyafetiyle, makyajıyla modern bir Türk kadını; dönemin fersah fersah ilerisinde.


Müzede ilerledikçe, resimler kronolojik olduğu kadar tarz olarak da değişiyor. D Grubu sanatçılarının eserlerini bir başka duvarda Müstakiller’in eserleri izliyor. Giderek Batı anlayışına yönelen bir yolculuk var odalar ve duvarlar arasında.


Atatürk’ün tasarladığı Türk odasına giriyoruz daha sonra. Bu odada gördüğümüz her motif Atatürk’ün isteğiyle Ankara ve çevresinde yaşayan insanların evlerinden esinlenerek yapılmış. 
Peki her şey mükemmel mi; hiç mi sorunu, sıkıntısı yok bu müzenin? Varmış. Heykel koleksiyonlarının sınırlı olmasından yakınıyorlar. Ama yeni bir çalışma başlatmışlar. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde bulunan aynı sanatçıya ait fazla miktardaki eserlerin bazılarını, o sanatçıyı Ankara’da da temsil etmek üzere isteyeceklermiş. 


Ziyaretçi sayısına gelince, konserler için gelenleri saymazsak özellikle hafta sonları günde 1000 kişiyi buluyormuş.


Bir diğer proje de Kültür Bakanlığı’nın eski Devlet Demiryolları hangarlarından birini Çağdaş Sanatlar Müzesi ismi altında yeniden yapılandırması. Bu müze açıldığında Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’nin Cumhuriyet dönemi öncesi eserlerinden 1960 yılına kadar olan eserleri mevcut müzede kalacak, 60’tan sonrakiler ise yeni müzede teşhir edilecek.


Bu arada çok amaçlı salonları muhteşem! Haftada ortalama beş-altı gün konser var Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’nde. 

Alt kata inip 28 yıldan beri yetişkinlere verilen resim kurslarının olduğu atölyeye uğruyoruz son olarak. Resim derslerini 29 yıldır müzede restoratör olarak görev yapan Vural Yurdakul veriyor. Öğrenciler, küçük bir teypten yükselen Türk sanat müziği şarkıları eşliğinde resim yapıyor. İçlerinde emekli Türkçe öğretmeni de var, ev kadını da, lise öğrencisi de. Haftada üç gün 13.00’ten 17.00’ye kadar buradalar. “Resim yapmak bizi kendimize getiriyor” diyor çoğu. Hepsi öyle mutlu ki...


Ne iyi; bazen güzel şeyler de oluyor hayatta.


Müzesinin yeniden teşhire açılışında konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın sözleri geliyor akla: “Türkiye’de müzeleri ve çevrelerini düzenleyerek, onları hayatın içine kazandırmaya çalışıyoruz.” Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi bunun başarılı bir örneği.


Bu çalışmaların içine bir gün, aslında mümkünse 2010 gelmeden, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi de girer belki. Kimbilir?






“Zeybekler”e düzeltme

İbrahim Çallı Salonu’nda 1914 kuşağı sanatçılarının resimleri yer alıyor. İçlerinde biri var ki; onun hikayesi özel gerçekten de: İbrahim Çallı’nın “Zeybekler” tablosu. Aynı zamanda Osman Hamdi’nin asistanı da olan Çallı, Atatürk’ün isteği üzerine Etnografya Müzesi’nde bir sergi açar. Bu sergide de yer alan “Zeybekler” tablosunu gören Atatürk, Çallı’ya döner ve “Biz Kurtuluş Savaşı’nda yemeye ekmek bulamıyorduk, senin resmindeki atlar nasıl semirmiş böyle?” diye sorar. Usta ressam malzemelerini alır ve tablosundaki atı bir deri bir kemik hale getirir.

Milliyet Cumartesi, Haber: Filiz Aygündüz, 03.05.2008

DOĞANÇAY-VILLEGLE 'KOLAJ-DEKOLAJ'

 

Pera Müzesi, Miró'yla birlikte bir başka önemli sergiye daha, Burhan Doğançay ile Jacques Villegle'i buluşturan 'Kolaj - Dekolaj' sergisine ev sahipliği yapıyor. İnsanlık tarihinin en erken dönemlerine uzanan duvar resmi geleneğinin çağdaş bir yorumu niteliğindeki yapıtlardan oluşan ve Philippe Piguet küratörlüğünde hazırlanan sergi, bu iki sanatçının olduğu kadar 'Kolaj ve Dekolaj'ın da karşılıklı buluşmasına sahne oluyor.


1920'lerde doğan ve 1960'lardan itibaren uluslararası sanat ortamında etkinlik gösteren iki ustanın; Burhan Doğançay'ın kolajları ile Jacques Villegle'nin dekolajları ilk kez karşılaştırmalı bağlamda bir araya geliyor. Kuşaklarının en önemli sanatçılarından ikisini aynı sergide buluşturma düşüncesi, iki sanatçının benzerliklerini ve aynı zamanda farklılıklarını da açığa çıkarmayı hedefliyor.


Sanatçıların koleksiyonlarından, Avusturya Museum Moderner Kunst ve özel koleksiyonlardan bir araya getirilen 41 yapıtlık 'Kolaj Dekolaj' sergisi kapsamında bugün saat 14.30'da Burhan Doğançay, Jacques Villegle, Philippe Piguet ve Ali Akay'ın katılımlarıyla 'Doğançay ve Villegle: Kentten Müzeye Duvardan Duvara' konulu konferans düzenleniyor.

Radikal, 03.05.2008

PERA'DA BİR BÜYÜK RESSAM: MİRO





"Geleneklerden arınmış, şen şakrak ressam. Mutluluğun kışkırtıcı çarkının üstünde avuntular ve kıvılcımlar ekicisidir o. Yasın kıvrımlarında Osiris'i diriltecek güzellikleri vardır. Çok zaman olmuştur göğün mekaniği bu usta cambaza yeşil dallarını, dolambacını ve hilelerini göstereli. 12 Nisan 1961 geldiğinde (uzaydaki ilk insan), Miró çoktan geçmiştir o yoldan. Bir meteordan daha iyisini yapmak çok da bir şey değildir insan alev alev yanmadığında. Miró tutuşur, koşar, bize verir alevini ve yeniden tutuşur." Fransız sürrealist şair Rene Char, bunları yazıyor İspanyol sanatçı Joan Miró'yla ilgili.


İstanbul şimdi de 20. yüzyıl sanatının büyük imzası Miró'yla buluşuyor. 1983'te ölen Miro'nun baskı, resim ve heykellerinden oluşan 120 yapıtlık kapsamlı sergisi, bugün Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'nde açılıyor. 20. yüzyıl sanatına yön veren düşün insanları ve sanatçılarıyla dostluğuyla bilinen Maeght ailesinin koleksiyonundan seçme yapıtlarla gerçekleştirilen sergide Miró'nun 'İstanbul'da Defile' (Defile de mannequins a İstanbul) adlı yapıtı da yer alıyor. Sanatçılara daha özgür bir çalışma ortamı yaratmak için kurulan Fransa'da modern ve çağdaş sanat alanındaki ilk özel vakfı olan Maeght Vakfı'nın işbirliğiyle açılan serginin küratörlüğünü ise çocukluğunun önemli bir bölümünü Miró'yla paylaşan, Maeght ailesinin üçüncü kuşak üyesi Yoyo Maeght üstleniyor.


Genel olarak canlı renkler, çizgiler, daireler, çocuksu ve mizahi bir anlatımı olan Miró'nun yapıtları, evrenin ana elementleriyle -toprak, ateş, su ve hava- sıkı sıkıya ilişkilidir; baş köşeyse kadına, ana-kadına, besleyici kadına ayrılmıştır. Aynı zamanda usta bir seramikçi, heykeltraş ve gravür sanatçısı olarak da belleklerde yer eden Miró edebiyat ve edebiyatçılarla da yakından ilişkili; Char, Prevert, Eluard, Leiris gibi yazın ustalarına esin veren ve birçok yazarın yapıtlarını resimleyen Miró, 'şiirleri resimleştiren, resimleri şiirleştiren' sanatçı olarak da anılır.

Sergi küratörü Yoyo Maeght'ın deyimiyle Miró'nun resimlerine koyduğu adlar aslında kısa şiirlerdir ve bu adları her zaman Fransızca olarak resimlerinin arkasına yazar: 'Güneşin Karşısında Küçük kKızın Sevinci', 'Gecenin Karanlığında Bir Kadının Başına Konan Göçmen Kuş', Güzel Sarışının Üç Manyetik Saç TeliKelebekleri Kendilerine Çekiyorlar', 'Çöldeki Alev Kuşunun Rehberliğinde Zorlu Yürüyüş' gibi.


Sergi kapsamında bugün saat 11.00'de Yoyo Maeght Pera Müzesi Oditoryumu'nda 'Bir Dostluk Öyküsü: Joan Miró ve Maeght Ailesi' konulu konferansta sanatseverlere, Maeght Ailesi'ni, vakıflarını, galerilerini, koleksiyonlarını tanıtacak ve çocukluğundan bu yana tanıdığı Joan Miró'yu anlatacak.

Joan Miró sergisi 31 Ağustos'a kadar Pera Müzesi'nde görülebilir.

Radikal, 03.05.2008

TURİSTLERİN 70. TERCİHİ EFES

 

Tripadvisor.com adlı internet sitesinin anketinde, turistlerin en çok tercih ettiği dünyanın 100 yeri içinde birinci ve ikinci sırayı Yeni Zelanda’dan Milford Sound ile Quenstown, üçüncü sırayı St. Marteen’den Philipsburg, dördüncü sırayı Küba’dan Cayo Largo, beşinci sırayı Yunanistan’dan Rodos aldı.


Sıralamada, Avusturya’dan Salzburg 11., Belçika’dan Bruges 20. olurken, İtalya’nın Venedik’i 50., Rus kenti St. Petersburg 63., Türkiye’den Efes 70., Hollanda’dan Amsterdam 80., Peru’dan Machu Picchu 97., ABD’den Monterey 100. oldu.

Araştırmada, turistlerin en çok tercih ettiği yerler kıtalara göre de değerlendirildi. Buna göre Avrupa’da en çok tercih edilen yerlerin başında Yunanistan’ın Rodos adası geliyor. Bunu, Avusturya’nın Salzburg kenti ve İtalya’daki Amalfi izliyor.


Asya’da ise Japonya’nın Kyoto kenti ilk sırayı alırken onu Maldivler’deki Male ile Endonezya’da Ubud izliyor. Afrika’da da Güney Afrika’dan Cape Town birinci, Mısır’dan Ebu Simbel ikinci, Luksor üçüncü sırada yer alıyor.


TERCİHTE İLK 5
1 Milford Sound - Yeni Zelanda
2 Quenstown - Yeni Zelanda
3 Philipsburg - St. Marteen
4 Cayo Largo - Küba
5 Rodos - Yunanistan

Milliyet, 03.05.2008

ALTINBEŞİK MAĞARASI SEZONU AÇTI

 

Antalya'nın İbradı İlçesi, Ürünlü Köyü'nde bulunan dünyanın ikinci, ülkemizin en büyük in suyu mağarası olan Altınbeşik Mağarası sezonu açtı.

 

Vatandaşların mağarayı gezebilmeleri için İbradı Kaymakamlığının köylere götürme birimi tarafından alınan yeni bot suya indirildi. Altınbeşik mağarası sezonunu açan İbradı Kaymakamı Atay Uslu, turizmci Mustafa Kaya, İsveç'in etkin gazetelerinden Dagens Nyhetera'in genel yayın yönetmeni Brita Svedlund ile birlikte botla mağarayı gezdi. Kaymakam Atay Uslu, "Altınbeşik Mağarası sezonunu bugün misafirlerimizle birlikte açıyoruz ve misafirlerimize mağarayı gezdiriyoruz. Mağara yolunun iyileştirilmesi ve daha iyi tanıtmak için çalışmalarımız devam ediyor" dedi. İsveçli gazeteci konuk Brita Svedlund ise "Böyle bir doğa harikasını görmekten dolayı çok mutluyum. Buranın doğal güzelliklerini ve tarihi dokusunu dostlarıma anlatıp, gazetemizde geniş yer vereceğiz, misafirperverliğiniz için teşekkür ediyorum" dedi.

haberler.com, 02.05.2008

TARİHİ KONAK KÜLTÜR EVİ OLACAK

 

 

Osmaniye'de, restorasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra kültür evi olarak hizmet verecek olan tarihi konağa, Salih Sefa Yazar'ın ismi verildi.

 

Belediye Başkanı Davut Çuhadar, yaptığı açıklamada, Cumhuriyet Mahallesi Akyar Caddesi üzerinde bulunan tarihi binayı 2006 yılında satın alarak, restorasyonu için Anıtlar Kurulu'na müracaat ettiklerini belirtti.

 

Projenin hazırlandığını, çok uzun çalışmalar neticesinde Anıtlar Kurulu'ndan onayın çıktığını ve şimdi ihaleye çıkılacağını ifade eden Çuhadar, "İhale öncesi bu binaya bir isim verilmesi gerekiyordu. Ben de sevdiğim, saydığım dostum, ağabeyim olan kentimizin kültür ve sanat hayatına büyük katkıları bulunan Salih Sefa Yazar’ın adının bu binaya verilmesinin uygun olacağını düşündüm. Belediye Meclisi'ne teklif götürdüm, kabul edildi" dedi.

 

Tarihi konağın restorasyonuna çok yakında başlanacağının altını çizen Çuhadar, Salih Sefa Yazar Kültür Evi'nde kentin kültürü ve el sanatlarının yaşatılacağını, Osmaniye'yi tanımak isteyen misafirlerin de burada ağırlanacağını kaydetti.

 

Çuhadar, açıklamasında şunları belirtti: "Bu binanın, şehirleşmede önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Kültüre verdiğimiz değer ortadadır. Gazeteci dostlarımızı da bu çatı altında buluşturmayı düşünüyorum. Özetle, burası Osmaniye evi olacaktır.”

Osmaniye Kent Haber, 02.05.2008

TARİHİ ESERLER OTLARA YENİK DÜŞTÜ

 

İnsan topluluklarının ilk kez yerleşik düzene geçtiği yer olduğu iddia edilen ve Diyarbakır'ın Ergani İlçesinde bulunan Çayönü'ndeki tarihi eserler otlara yenik düştü.

 

Otların SİT alanındaki kayalıkları çatlatarak zarar vermesi üzerine Diyarbakır İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün çağrısı ile yabani otlarla mücadele çalışması sürdüren ziraat mühendisleri olumlu sonuç aldı.

 

'Hilar Mağaraları ve Çayönü Tepesi'nin Korunarak Turizme Açılması Projesi' kapsamında yapılan kazılarda tarihi yapılara yabani otların büyük zarar verdiği tespit edildi. Roma, Bizans ve Artuklu dönemine ait lahit, sikke ile insan ve hayvan kemiklerinin bulunduğu Hilar Mağaraları'ndaki kabartmalar ve üzerindeki yazılardan bir kısmının yabani otların kayayı çatlatmasıyla yok olduğu belirlendi. Ziraat mühendisleri, toprak altında kalan tarihi eserlerin kayalarda 'Biyolojik çözülme' olarak bilinen taş boşluklarına giren bitki köklerinin (Üzüm fidanı, yabani meyve ağaçları) zamanla kalınlaşarak tarihi kayaları çatlattığını tespit etti. Bitkinin bulunduğu yerde çürütülmesi için köküne yönelik ilaç kullanan mühendisler olumlu sonuç aldı.

 

Çayönü bölgesinin dünyada ilk yerleşim yeri olduğunu hatırlatan Diyarbakır İl Kültür ve Turizm Müdürü Tevfik Arıtürk, kazı çalışmasıyla gün yüzüne çıkartılan tarihi dokularla bölgeyi turizme açma çalışmalarının devam edeceğini söyleyerek ziraat mühendislerine teşekkür
etti.

Diyarbakır Kent Haber, 02.05.2008











DARA'DA ANTİK MOZAİKLER BULUNDU

 

 

Mardin'in Dara antik kentinde bulunan mozaiklerle ilgili kış mevsimi nedeniyle ertelenen çalışmaların bu ay yeniden başlayacağı açıklandı.

 

Mardin'de ortaya çıkan antik mozaiklerin Gaziantep'teki Zeugma mozaikleri ile benzerlik taşıdığı kaydedildi. Mardin Valiliği, Dara öreninde Prof.Dr. Metin Ahunbay ve ekibince 1986 yılında başlatılan kazılarla toprak altında kalan tarihi dokunun gün yüzüne çıkartılmasına desteğini sürdürüyor.

 

 

Valiliğin hazırladığı rapor doğrultusunda, bu ay başlayacak olan kazı çalışmalarına Kültür ve Turizm Bakanlığı da destek veriyor.

 

Geçen aylarda Mardin'i Agezen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Dara'da bulunan tarihi hazinenin gün ışığına çıkartılması için gereken maddi desteğin sağlanacağını açıklamıştı.

Bugüne kadar halk arasında zindan olarak bilinen 40 metre deriliğindeki ören temizlendi.

Açık hava tiyatrosu ve kaya evlerin yer aldığı alanlarda gerçekleştirilen kazılarda ise Babil ve Pers İmparatorluğuna ait askeri garnizon şehrinin erzak ve silah depoları ile kaya mezarlar gün yüzüne çıkarıldı.

 

Ayrıca şehrin yerleşim alanı olan ve toprak altında kalan kayalara oyulmuş tarihi evler ve mezarlar bulundu.

 

Dara harabelerindeki diğer tarihi mozaiklerin ortaya çıkartılması için gerekli bütün girişimleri gerçekleştirdiklerini belirten Vali Mehmet Kılıçlar, Mardin'de ikinci bir Zeugma'nın ortaya çıktığını söyledi.

 

Kılıçlar "Romalılar tarafından askeri garnizon şehri olarak kullanılan Dara'nın mevcut tarihi kalıntılara ve su sarnıçlarına bakıldığında, 100 binin üzerinde bir nüfusa sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Dara kazılar tamamlandıktan sonra Güneydoğu Anadolu bölgesinin Aspendosu olacak," şeklinde konuştu.

 

1986 yılından beri kazı çalışmalarını sürdüren Prof.Dr. Metin Ahunbay, ödeneklerin yetersiz olduğunu belirtti ve "Bu yıla kadar ödeneklerimiz hayli kısıtlı ve azdı. Kazılarımızı istediğimiz şekilde yapamıyorduk. Bu yıl valinin desteklerini gördük. Geçen yıl kazıda sezon çalışması olarak amacımıza ulaştık. Dara 1,5 kilometrekarelik alan üzerinde kurulu. Etrafında kazılması gereken alanlar var. Kazı uzun yıllar alacak. Bu yıl önemli mozaikler bulduk. Çalışmalarımız çok yönlü ve geniş alanı kapsayacak şekilde devam edecek," dedi.

TürkiyeTurizm.com, 02.05.2008

TARİHİ ESER ARARKEN KEMİK BULDULAR

 

Konya'da jandarmanın yaptığı operasyonla kaçak kazı yaparken yakalanan 3 şüpheli, adliyeye sevk edildi. Şüphelilerin tarihi eser yerine geçmiş döneme ait kemik buldukları tespit edildi.

 

Alınan bilgiye göre, Meram İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, Karadiğin Deresi yakınlarında kaçak kazı yapıldığı ihbarı üzerine harekete geçti. 3 gün süreyle araştırma yapan jandarma ekipleri, kaçak kazı yapan M.Ö, B.Ü ve B.K.'yi suçüstü yakaladı. Olay yerinde aynı zamanda altın aramada kullanılan dedektör ile kazı malzemeleri de ele geçirildi. Yakalanan şüphelilerin kazı sırasında eski çağlara ait mezarlara ulaştıkları ve kazdıkları yerlerden kemik çıktığı tespit edildi.

 

Olayla ilgili jandarma ekipleri tarafından ifadeleri alınan 3 şüpheli, adliyeye sevk edildi.

Manşet Gazetesi, 02.05.2008

ÖNAL: RESTORASYON YAZ SONUNA TAMAM

 

Ankara Valisi Kemal Önal, başkentin eski kamu binalarından biri olan, Ulus’taki valilik binasında sürdürülen restorasyon çalışmalarının yaz sonuna kadar tamamlanacağını bildirdi.

Önal, vali yardımcıları, İl Kültür ve Turizm Müdürü Doğan Acar ve diğer yetkililerle Ulus’taki eski valilik binasındaki restorasyon çalışmalarını inceledi.

Kemal Önal, inceleme sonrası yaptığı açıklamada, restorasyon çalışmalarının çok titizlikle üzerinde durulması gereken çalışmalar olduğunu belirterek, bu çerçevede sıklıkla ziyaret ederek, incelemelerde bulunduklarını söyledi. Önal, "Tarihi valilik binasında sürdürülen restorasyon çalışmaları yaz sonuna kadar tamamlanacak" dedi.

Çalışmalar kapsamında, binanın giriş katında taban döşemesi söküldüğünde altından orijinal Ankara taşlarından yapılmış bir döşemenin ortaya çıktığını anlatan Önal, şunları kaydetti:

"Onun için ufak-tefek revizyon gerekiyor. Onu görüştük ilgili arkadaşlarla. Restore çalışmaları ağır adımlarla güzel şekilde götürüyoruz. İşin gereği de bunu gerektiriyor sanıyorum. Yaz sonunda Ankara’ya yakışır bir bina ortaya çıkacak. Elimizde güzel malzeme ve değerli uzmanlar olduğu işin, çalışmanın, başarılı ve güzel şekilde sonuçlanmasını bekliyoruz."

Hürriyet Ankara, 02.05.2008

ÇAR AİLESİNİN SON İKİ ÜYESİ BULUNDU

 

Rusya’da, geçen yıl Sverdlosk kentinde bulunan ve son Rus Çarı 2. Nikola’nın kızı ve oğluna ait olduğu tahmin edilen kemikler üzerinde yapılan DNA testleri, kemiklerin 2. Nikola’nın 2 çocuğuna ait olduğunu gösterdi.

Sverdlosk Bölge Valisi Eduard Rossel, ABD’deki bir gen laboratuarının, kemikler üzerindeki çalışmalarını tamamladığını ve kemik kalıntılarının veliaht Prens Aleksey ve kız kardeşi Maria’ya ait olduğunu teyit ettiğini söyledi. Vali, "Şimdi tüm aileyi bulduk" dedi.

Bu teyit, Çar’ın ailesinden kurtulanlar olduğuna dair efsanelere son verecek.

Çar, Çariçe Aleksandra, oğlu ve 4 kızı, Bolşeviklerce 17 Temmuz 1918’de Yekaterinburg’da tutuldukları bir tüccarın evinin bodrumunda tabancayla öldürülmüşlerdi. Çar, eşi ve 3 kızının iskeletleri, 1991’de bulunmuştu. Genetik testler, iskeletlerin Çar, Çariçe ve 3 kızına ait olduğu konusunda uzmanları ikna etmişti. Böylece filmlere dahi konu olan Çar’ın en küçük kızı Anastasya’nın idamdan kurtulduğu iddiası çürütülmüştü. Ancak Aleksey ve Maria’nın yerleri belirlenememişti.

Hürriyet, 02.05.2008

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Kütahya'da, tarihi heykel satmak istedikleri iddia edilen 3 kişi yakalandı. Alınan bilgiye göre, bazı kişilerin tarihi eser niteliğinde heykel satmak istediği yönünde ihbar alan İl Jandarma Komutanlığı ekipleri harekete geçti.

 

Alıcı gibi davranan jandarma ekipleri, heykeli satmak istediği belirtilen ve Konya'nın Akşehir İlçesi'nden gelen B.S.'nin yanı sıra satışa aracı oldukları öne sürülen merkeze bağlı Karacaören köyünden L.D. ve G.O. ile Altıntaş İlçesi'nin Pusan mevkiindeki ormanlık alanda buluştu.

Önceden önlem alan jandarma ekipleri, yaklaşık bir metre boyundaki kadın heykelini satmak isteyen kişileri suçüstü yakaladı. Heykel, Müze Müdürlüğü yetkililerine teslim edildi. Zanlılar gözaltına alındı.

Tellal Gazetesi, 01.05.2008



TARİHİ KABİRLER ÇÖP YIĞINLARINA TERK EDİLDİ

 

Erzurum'un Pasinler İlçesi'nde tarihi mezarlar çöp yığınları arasında terk edilmiş durumda. Korunmayan kabirlerin bulunduğu alanla ne kaymakamlık ne de belediye ilgileniyor.

 

Tarihi ve kültürel varlıkları günümüze kadar getirmeyi başaran Erzurum'da tarihi kabirler adeta kaderine terk edilmiş durumda. Türklerin Anadolu'ya ilk geldikleri tarihten beri önemli tarihi olaylara ev sahipliği yapan Erzurum'un Pasinler İlçesi, Birinci Dünya Savaşı'nda ise Kafkas cephesinden çekilen Türk askerlerinin karargahı olarak kullanıldı. Yoğun savaşların yaşandığı Pasinler'de çok sayıda tarihi kabir bulunuyor. Üzerinde şekil ve eski yazılar bulunan tarihi kabirler, hayvan dışkıları arasında kalırken mezarların bulunduğu alanda kazıların yapıldığı da tespit edildi.

 

Yetkililerin ise ilçedeki tarihi yapılar hakkında detaylı bilgiye sahibi olmadıkları ortaya çıktı. Kaymakam Sıtkı Öcal, mezarların bulunduğu alandaki çöplerin kendilerini ilgilendirmediğini söylerken, 'tarihi kabirlerin korunması için herhangi bir önlem aldınız mı?' şeklindeki soruyu ise cevapsız bıraktı. Konuyla alakalı kendilerine herhangi bir şeyin intikal etmediğini söyleyen Kaymakam Öcal, tarihi mezarlarla ilgili iddialara pek itibar edilmemesi gerektiğini ifade etti.

 

Tarihi mirasa sahip çıkmak gerektiğini belirten Eğitimci Yazar Muzaffer Taşyürek ise eski kabirlerde kimlerin yattığı bilinmese dahi saygı gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi. Her kurumun tarihi yapıların korunması noktasında üzerine düşeni yapmasının önemine değinen Taşyürek, Pasinler'in altında binlerce şehit bulunduğunu ve gerek yetkililerin gerekse ilçe halkının tarih kabirlere sahip çıkmasını istedi.

haberler.com, 01.05.2008

SİT BÖLGELERİNE DEVASAL BİNALARIN YAPILMASI UYGUN DEĞİL"

 

Antakya Belediyesi 1.5 yıl önce başlattığı ve Anakent Planlama firması tarafından yürütülen “Koruma Amaçlı Yeni İmar Planı Revizyonu” ile ilgili bilgilendirme toplantısını gerçekleştirdi.

 

Belediye Meclis Toplantı Salonunda gerçekleştirilen toplantıya, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, bazı mahalle muhtarları, daire müdürleri ve bazı vatandaşlar yanı sıra yüklenici firma teknik ekibinden uzman isimler katıldı. Tescilli taşınmaz kadar tescilsiz taşınmaz var 1987 yılında Koruma Amaçlı İmar Planları onaylanan ve eski Antakya olarak bilinen sit bölgesinin günümüz koşullarına uygun hale getirilmesi amacıyla yapılan çalışma hakkında bilgi veren, yüklenici firma proje yürütücülerinden Hakan Altınörs, 1.5 yıldan bu yana yürüttükleri çalışma kapsamında, Antakya'da zaten tescilli olan 366 taşınmazın yanı sıra bir o kadar daha tescil edilecek taşınmazın tespit edildiğini söyledi. Tescilli taşınmazların sayısı bine ulaşabilir 1.5 yıllık çalışma ardından elde ettikleri verileri Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanlığı'na teslim ettiklerini dile getiren Altınörs, “Kuruldan çıkacak karara bağlı olarak 366 tescilli taşınmaz sayısının bin civarına dayanacağını tahmin ediyoruz” dedi. Proje Aralık ayında bitecek Projenin en geç 2008 yılı sonuna kadar bitirilerek yaşama geçirileceği ifade edilirken, proje sonucunda sit bölgesinde yapıları bulunan vatandaşların, bugüne kadar cevap bulamadıkları birçok soruya rahatlıkla cevap bulacakları bildirildi. Çalışmanın bitimiyle birlikte belli bir plan ve proje kapsamında tescilli binaların yeni yapılaşma koşulları başta olmak üzere, basit veya esaslı tadilatların yapılabileceğine işaret eden yetkililer, alınan kararların bir kitapçık haline getirileceğini ve yönetim veya yöneticilerin değişmesiyle alınan kararların değişmeyeceğine işaret ettiler.

 

Antakya tarihi yapı bakımından Türkiye'de ikinci Proje yürütücülerinden bir diğer isim Gazi Üniversitesi Öğretim görevlilerinden Prof.Dr. Can Hersek ise, projenin bitimiyle birlikte artık “Benim yapım ne olacak, nasıl bir çalışma içinde olacağım veya nasıl bir yaptırımım olur?” şeklindeki sorulara cevap bulunacağını hatırlattı ve Antakya'nın sahip olduğu tarihi yapı itibariyle, Türkiye'de Safranbolu'dan sonra ikinci il olduğunu söyledi. Devasal binalar yapılmamalı Verilen bilgilerin ardından geçilen soru cevap bölümünde, eski otogar ve ak iş fabrikasının yerlerine devasal binaların yapılmasının doğru olup olmadığı sorusuna, cevap veren firma yetkilileri, her iki alana da devasal binaların yapılmasının doğru olmadığını söylediler. Yerleşik sit alanında bulunan eski otogarın ve arkeolojik sit alanında bulunan eski Akiş fabrikasının yerlerine devasal binalar yerine, koruma amaçlı yapılara uygun yapıların yapılmasının daha uygun olacağını ifade ettiler.

Hatay Gazetesi, 01.05.2008

TARİHİ HEYKEL OPERASYONU

 

Bursa'da jandarma ekipleri, ihbar üzerine Karacabey`de oturan  E.P.`nin  (32) evine baskın yaptı.

Evin içerisinde ve bahçedeki aramada, 2 adet insan figürleri bulunan mermer heykel ele geçirildi.

Tarihi eser kaçakçılığı suçundan adliyeye sevk edilen E.P. tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Bursa Olay, 01.05.2008

AKP TARİHİ YOK EDİYOR

 

İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesinin ardından Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (KTVKK) üzerinde baskısını arttıran AKP, KTVKK’leri saf dışı bırakmak için kurduğu yenileme kurulu ile tartışmalı projeleri hayata geçiriyor. KTVKK tarafından “sit alanı ilan edilen bölgeler, “yenileme alanı ilan edilerek kurul kararlarına aykırı projelerle yenileniyor.

Uzmanlar ise, İstanbul’da yenileme alanı ilan edilen Tarlabaşı, Sulukule ve Süleymaniye örneklerinin bilimsellikten uzak, yanlış ve aceleci uygulamalar olduğunu belirterek yenileme kurulu üyelerinin siyasi ve rant amaçlı projelere imza atmalarını eleştirdiler.

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhcu , yenileme kurulu üyelerinin bölgelere ilişkin yeterli bilgi ve donanıma sahip olmadığını ileri sürerek, uzman üyelerin çalışma koşullarının ise zorlaştırıldığını kaydetti. Muhcu, “Yenileme kurulları, AKP’nin 2005’te çıkarttığı Tarihi ve Kültürel Varlıkların Yenilenmesi Hakkındaki Kanun’a dayanarak kuruldu. Bu kurulun üyelerinin ikisi YÖK’ten, beşi de Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan atanıyor. KTVKK’ye baskı yoluyla kabul ettirilemeyen projelerin tamamı yenileme kurullarında onaylanıyor. İstanbul’da altı tane KTVKK olmasına karşın bir tane yenileme kurulu var. Hiçbir arşiv çalışması olmayan, siyasi atamalarla şekillenen bir kurul İstanbul’un tamamından sorumlu oluyor” diye konuştu. KTVKK üzerindeki siyasi baskının sürdüğüne de dikkat çeken Muhcu, “Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde yapılmak istenen kavşak projesine 3 No’lu KTVKK onay vermedi. Bu kararın ardından kurul üyeleri Kocaeli bölgesindeki 6 no’lu KTVKK ile yer değiştirdi. 6 no’lu kurul Üsküdar-Boğaz bölgesinden sorumlu oldu. İlk iş olarak da Haydarpaşa projesini onayladı dedi.

UNESCO Türkiye Temsilcisi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr. Deniz İncedayı , 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’daki yenileme projelerinin yeni yapılaşma alanları yaratmaya yönelik olduğunu belirterek çalışmaların tarihi dokuya zararlar verdiğini söyledi. İncedayı , “Uzun sürelere yayılması gereken projeler oldubittiye getiriliyor. Yenileme bölgesi ilan edilen yerlerdeki kamulaştırmalar olağanüstü hallerde uygulanan kurallara göre yapılıyor. Bu uygulamaların hukuki dayanağı olmadığı için eleştiriliyor” açıklamasını yaptı .

Cumhuriyet, Haber: Deniz Tatarer, 01.05.2008

ERZURUM, TARİHİ DÖRT KAPIDAN ÜÇÜNCÜSÜNÜ DE KAYBETMEK ÜZERE

 

 

Erzurum'un tarihi kapılarından Ardahankapı (Kavakkapı)'nın bakımsızlık ve ilgisizlikten kısmen yıkılması Erzurumluları üzüyor. Yetkililer bütçe yetersizliğini mazeret gösterirken, vatandaşlar ise şehirdeki tarihi mekanların zaman içerisinde yok olmasına göz yumulmasına tepki gösteriyor.

 

Erzurum'un şehir kimliğinde İstanbulkapı, Ardahankapı, Karskapı ve uzun yıllar önce E-80 karayolunun yapımı sırasında yıkılan Harputkapı'nın önemli bir yeri bulunuyor. Erzurum'un ayakta kalmayı kısmen başarabilen 3 kapısından biri olan Ardahankapı da bakımsızlıktan tarihe karışmak üzere. 50. Yıl Caddesi'ndeki Ardahankapı, bakımsızlık ve ilgisizlikten yıkılmaya başladı. Maliye Bakanlığı tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı'na 1994 yılında tahsis edilen Ardahankapı, korunmaya alınmadığı için çevresel ve doğal tahribattan payını aldı. Tarihi Ardahankapı'nın tavan tuğlaları kamyonların aşındırması sonucu ağır tahrip görmüş. Kapının dış duvarları ise çevresel etkenlerden ve duyarsız bazı vatandaşların bahçe duvarı yapmak için buradan söktükleri taşlar ile kısmen yıkılmış durumda.

 

Erzurum Tarihini Araştırma ve Tanıtma Derneği Başkanı Doktor Ali Kurt, Osmanlı-Rus Harbi öncesinde dönemin Erzurum valisi Fosfor Mustafa Paşa tarafından Ardahankapı'nın şehri savunma amaçlı olarak yaptırıldığını söyledi. Dr. Kurt, tarihi mekanların sahipsizliğe ve yıkıma terk edilmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti. Erzurum merkezdeki tarihi ve kültürel değerlerin ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle yok olmaya mahkum edildiğine dikkat çeken Kurt, yetkilileri göreve davet etti. Erzurum'un şehir kimliğinde İstanbulkapı, Ardahankapı, Karskapı ve uzun yıllar önce E-80 karayolunun yapımı sırasında yıkılan Harputkapı'nın önemli bir yeri bulunduğuna dikkat çeken Kurt, "Harputkapı'nın yerini günümüzde çok az sayıda kişi biliyor. Eğer sahip çıkılmazsa, maalesef Ardahankapı da yakın bir zamanda tarih olacak. Gelecek nesiller Ardahankapı'yı fotoğraflardan tanıyabilecek. Bu şehrin kültürünü, tarihini koruyan kişi ve kuruluşları bu tahribat karşısında bir vatandaş olarak göreve davet ediyorum." diye konuştu.

 

Kültür ve Turizm İl Müdürü Fikret Öztürk, kendilerine bağlı 350 tane kültür ve tabiat varlıkları kurulu tarafından tescil edilmiş eserin bulunduğunu söyledi. Öztürk, bu eserlerin yılların ihmaliyle tahrip olduğunu kaydetti. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bütçesi imkanları ölçüsünde tarihi eserlerin restorasyonu yapıldığını ve kamulaştırıldığını anlatan Öztürk, "İmkanlarımız ölçüsünde bizde kaydı bulunan eserleri restore ediyoruz. Ardahankapı'nın da yılların verdiği bir ihmalle harap olduğu bilinmekte. Bakanlığımızın bütçesi doğrultusunda bu tarihi kapıyı zaman içerisinde restore ettireceğiz" dedi.

haberler.com, 30.04.2008

MÜZE ZİYARETLERİ ARTIYOR

 

Müzeler ziyaretçi akınına uğruyor.2006 yılında yerli ve yabancı olmak üzere 100 bine yakın turist müzeleri ziyaret ederken, 2007 yılında 150 bin ziyaretçi müzeleri ziyaret etti. Müze Müdürü Mustafa Erkmen, ziyaretlerin her yıl arttığını kaydetti.

 

Müzeler ziyaretçi akınına uğruyor. 2006 yılında yerli ve yabancı olmak üzere 100 bine yakın turist müzeleri ziyaret ederken, 2007 yılında 150 bin ziyaretçi müzeleri ziyaret etti.

 

Erzurum'daki müzelere gerçekleştirilen ziyaretlerin, her geçen yıl artış kaydettiğini belirten Müze Müdürü Erkmen, "2006 yılı ile 2007 yılı arasında yüzde 50'ye yakın bir artış var. 2006 yılında yerli ve yabancı olmak üzere 100 bin'e yakın turist ziyaret ederken 2007 yılında bu rakam 150 bin civarına ulaştı.2008 yılında bu rakamın daha da artacağını düşünüyoruz" dedi.


Erzurum'da bulunan tarihi Yakutiye Medresesinde bu sene içinde yenileme çalışmaları yapacaklarını belirten Müze Müdürü Erkmen, " Müze ziyaretleri önemli bir yere sahip.  Medresenin ışıklandırma, ısıtma ve çevre düzenlemesiyle birlikte restore, teşhir ve tanzim çalışmaları yapılacak. Medrese içerisindeki eserler Türkçe ve İngilizce olarak yeniden aydınlatıcı bilgilerle donatılacak." dedi.

Erzurum Gazetesi, 30.04.2008

TARİHİ ESERLER ONARILIRKEN YOK EDİLİYOR

 

Bilecik'te son yıllarda birçok tarihi eser restore edilmeye başladı. Ancak, restorasyonların baştan sağma yapılması tarihi eserlere zarar verecek boyutlarda. Söğüt'teki Söğüt İdadisi'nin ve Gölpazarı'ndaki Mihalgazi Camii’nin restorasyonu hatalı olduğu için yapılanlar sökülerek tekrar restore ediliyor.

Birkaç yıldır Bilecik genelindeki bir çok tarihi eser restore edilmeye başlandı. Tarih şehri olan Bilecik'teki eserlerin birçoğu restore edilerek hizmete sunulurken, restorasyon sırasında yaşananlar ise düşündürücü.

Gölpazarı merkezinde bulunan Mihalgazi Cami'nin restorasyonunun yanlış ve eksik yapıldığı tespit edilerek bazı bölümleri değiştirildi. Aynı şekilde Söğüt'te bulunan Söğüt İdadisi'nin duvarlarının da yanlış restore edildiği tespit edilerek tekrar yapıldı.

Gölpazarı ve Söğüt'teki tarihi eserlerin restorasyonunda yaşanan bu olumsuzluk, diğer binalarda da aynı sorunların yaşanıp yaşanmadığını gündeme getirdi. İşin en kötü tarafı ise, bu çalışmalar sırasında tarihi eserlere zarar verilmesi.

Uzmanlar yanlış restorasyonun, hiç restore edilmemesinden daha kötü olduğunu belirterek, yapılan işlere dikkat edilmesi gerektiğini belirttiler. İhaleyi alan firmanın çok fazla taşerona iş verdiğini ve bir ihalenin en az üç beş taşerona havale edildiğini söyleyen uzmanlar, yetkililerin bu konuda hassas davranmalarını istediler ve “Aksi taktirde tarihi eserlere daha fazla zarar verilmiş olur ve birkaç yıl sonrada tarihi eserler perişan hale gelir” dediler.

Bilecik Kent Haber, 30.04.2008

TÜRKİYE'NİN EN ESKİ DAĞCILIK FOTOĞRAFI

 

 

Erciyes Dağı’na 1935 yılında ayağındaki yemeni ile tırmanan dağcı Ahmet Safa Kazan’ın fotoğrafları ilk defa gün yüzüne çıktı. Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanı Alaaddin Karaca, Türk Dağcılık tarihi açısından büyük önem taşıyan fotoğrafların dağcılıkla ilgili en eski belgeler olduğunu söyledi.


Fotoğrafların federasyonun arşivine eklendiğini belirten Karaca, “Dağcı Ahmet Safa Kazan’ın 1930’lu yıllarda başlayıp sonraları devam ettiği toplam 11 tırmanışının bazıları fotoğraflarla belgelenmiş. Bu bizim için çok önemli. Ellerinde hiçbir malzeme olmadan, ayağında yemeni ile tırmanan bu dağcıyı minnetle anıyorum” dedi.

Türkiye Gazetesi, 30.04.2008

YOZGAT'TA TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR

 

Yozgat Kültür Müdürlüğü, il genelinde tespit edilen tarihi gün yüzüne çıkartmak için kazı çalışmalarına başladı.

 

Yozgat'ta Bizans döneminden kalma Çeşka yeraltı şehri ve Yenifakılı İlçesinde Damlalı bölgesinde kazılar için Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan izin çıktı. Yozgat Kültür ve Turizm Müdürü Fuat Dursun, il genelindeki dört ayrı bölgede yeraltı şehirlerinin turizme kazandırılması için çalışmaların devam ettiğini açıkladı.

 

Müdür Dursun, önceki yıllarda kazı çalışmalarının devam ettiği Büyüknefes ve Kerkenez'deki kazıların ise Mayıs sonunda başlayacağını kaydetti. Fuat Dursun, Çeşka ve Damlalı kazılarının Valilik ve Belediye desteğiyle yapılacağını belirterek, "İlimizdeki tarihi yeraltı şehirlerinin gün yüzüne çıkartılması için çalışmalara başladık. Geçen yıllardan kazı çalışmaları devam eden Kerkenez ve Büyüknefes'te kazılar mayıs ayı sonunda başlayacak. İl merkezindeki Çeşka yeraltı şehri ve Yenifakılı bölgesindeki Damlalı yeraltı şehri kazıları için bakanlıktan izin çıktı. Ayrıca ödenek talebimizi yaptık. Bizans dönemi bu iki yeraltı şehirlerinde yapılacak kazıların masraflarını valiliğimiz ve belediyemiz karşılayacak. Belediyelerimiz ayrıca işçi desteği verecek" dedi.

haberler.com, 30.04.2008

PERGE'Yİ SÖMÜRÜYORLAR

 

Türkiye’nin en fazla ziyaret edilen ören yerlerinin başında yer alan Antalya’nın Aksu bölgesindeki Perge Antik Şehri, caddelere, bulvarlara, turistik tesislerin salonlarına, işyerlerine ve tanınmış markaların ürünlerine isim olarak veriliyor. Büyüleyici güzelliğinden dolayı, adına sahip çıkılan antik şehrin kendisine ise hiçbir destek verilmiyor. Antalya’da Perge Antik Kenti’nde1946 yılından bu yana devam eden kazılara başkanlık eden İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, geçen hafta Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da ziyaret ettiği Perge Antik Kenti’nin herkesi büyülediğini söyledi. Bu yüzden de Türkiye’nin en fazla ziyaret edilen ören yerlerinin başında Perge’nin geldiğini anlatan Abbasoğlu, “Perge’nin adını bu yüzden her yerde kullanılıyor. Antalya’da turistik tesislere, turistik tesislerin salonlarına, caddelere, ürünlere Perge’nin adı veriliyor. Ama bir turizm kenti olan Antalya’da Perge’ye kimse destek vermiyor. Perge’deki kazı ve onarım çalışmalarına destek talep ediyoruz. Bunu esirgiyorlar” dedi. Ancak herkesi büyüleyen Perge’ye destek talep edilince ise hiç kimsenin sahiplenmediğini de iddia eden Abbasoğlu, bu yüzden de antik şehrin sorunlarının çözülemediğini söyledi.

Parasızlıktan dolayı Perge Antik Kenti’ndeki antik mezarlığın kamulaştırılamadığını, Hellenistik kuleler için hazırlanan projenin hayata geçirilemediğini, tiyatro ile stadyumun su baskınlarından kurtarılabilmesi için hazırlanan drenaj projesinin gerçekleştirilemediğini anlatan Abbasoğlu, şunları söyledi: “Perge nekropolünün bulunduğu 169 parsel numaralı arazi köylülerin tapulu malı. Dünyada eşi olmayan bir yer. Burada her türlü mezar tipini bir arada görmek mümkün. Tıpkı bir şehir gibi inşa edilen bu mezarlık kendi başına bir müze. Buradaki mimari, süslemeler, kazılarda ortaya çıkan eserler tarihe ışık tutuyor. Ama bu arazinin kamulaştırılması için yıllardır para bulunamıyor. Yüz dönüm kadar olan bu arazinin 132 hissedarı var. Biz bu arazinin küçük bir bölümünde köylülere bedel ödeyerek çalışıyoruz. Bu arazinin kamulaştırılması için bugüne kadar tam altı tane bakana talebimizi ilettik. Ama, bakanlar değişiyor. Kamulaştırma konusunda bir gelişme sağlanamıyor.”

Perge’nin Türkiye’de en çok ziyaret edilen ören yerlerinden biri olduğunu da anlatan Abbasoğlu, “Perge’de Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı’nın desteğiyle bir sütun da siz ayağa kaldırın kampanyası başlattık. Buradan elde edilen bağışlarla çok sayıda yıkık sütunu ayağa kaldırıyoruz. Bağışların adını da ayağa kaldırılan sütunun altına plaket çakarak yaşatıyoruz. Yine aynı vakıfın desteği ile mozaiklerin restorasyonlarını yürütüyoruz. Ama yetmiyor. Buna Antalya’dan da destek bekliyoruz. Antalya’da da bu kampanyalarımıza katılanların ismini yaşatmaya hazırız. Bu konuda turizmcilerden de destek göremiyoruz. Örneğin Kazı sezonunda otelcilerden kazı ekibi için öğle yemeğine sponsorluk istedik Kabul ettiler ama, ondan bile sonuç alamadık. Perge`de toplanan paraların onda biri bile bilimsel araştırmalara harcanmıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da Perge’yi ziyareti sırasında Hellenistik Kuleleri için 500’er bin YTL’lik dilimler halende toplam 1 milyon 500 bin YTL’lik ödenek gönderileceğini söyledi. Bundan büyük bir mutluluk duyduk. Fakat, ören yerlerinin ayağa kaldırılabilmesi için daha büyük kaynaklara ihtiyaç var” dedi.

Akşam Akdeniz, Haber: Mustafa Kozak, 29.04.2008

AFGANİSTAN'IN YAĞLIBOYA RESİMLERİ DÜNYANIN EN ESKİSİ

Daha Avrupa’da keşfedilmeden yüzyıllar önce, yaklaşık 7. yüzyılda Afgan sanatçıların yağlıboya resimler yaptığı anlaşıldı. Dünyanın en eski yağlıboya sanat eserleri Bamiyan’da, Taliban tarafından tahrip edilen Buda heykellerinin yakınında bulundu.  

Buradaki 50 mağaranın 12 sinde bulunan yağlıboya eserlerin ceviz veya haşhaş yağı ile yapıldığı Fransız ESRF uzmanlarınca tespit edildi. Ekibin başkanı Yoko Taniguchi “her ne kadar kuruyan yağların ilaç olarak Romalılar ve Mısırlılar tarafından kullanıldığı biliniyorsa da, resim sanatında şu ana dek bilinen en eski örnekler bunlar” dedi. 

Araştırmanın yayınlandığı Analitik Atomik Spektometre Dergisi’nde çıkan makaleye göre boya tabakalarının sinkrotron analizi kullanılan malzemede doğal cilalar, proteinler, yapıştırıcılar ve bazı resimlerde vernik benzeri bir malzeme tespit etti. 

Avrupa’da ise yağın boyaya eklenmesi ancak 13. yüzyılda gerçekleşmiş ve yağlıboya 15. yüzyıldan sonra yaygın olarak kullanılmaya başlamıştı. 

Bir dönem Budizmin merkezi haline gelen ve rahiplerin mağaralarda yaşadığı Bamiyan, dağın duvarlarına oyulmuş iki dev Buda heykeli ile ünlüydü.

ABC/Reuters, Haber: Jon Hemming, 24.04.2008

"KRAL UYUYOR, LÜTFEN HAVAİ FİŞEK ATMAYIN"

 

 

Kazı başkanının uyarısına kulak veren Dalyan Belediyesi, görkemli 'Kaunos Kaya Mezarları'nın zarar görmemesi için' düzenlediği etkinliklerde havai fişek kullanmama kararı aldı. MÖ 4'üncü yüzyıldan kalma mezarların daha iyi görünebilmesi için kent merkezindeki PTT binası, Belediye Meclisi kararıyla yıkıldı. Dalyan Kanalı'nda da güneş enerjisi ve aküyle çalışan tekne kullanılması için çalışma başlatıldı.


2 bin 400 yıllık Kaunos antik kenti kalıntıları, su kanalları ve caretta caretta'larıyla tanınan Muğla'nın Ortaca İlçesi'ne bağlı Dalyan beldesi, dünyaca tanınmasını sağlayan niteliklerini korumak için harekete geçti.


Dalyan Belediye Başkanı Suat Tufan, "Kaunos kazılarını yürüten Prof.Dr. Cengiz Işık'ın önerisi doğrultusunda bir dizi karar aldık. Belediye etkinliklerinde havai fişek kullanmayacağız. Çünkü havai fişek atımında oluşan ses basıncı ve titreşimler, kaidesi zayıf olan binlerce yıllık nadide eserlerde telafisi mümkün olmayan zararlara yol açıyor. Amacımız bu mirası gelecek nesillere ulaştırmak" dedi.


Tufan, turistleri kanaldan İztuzu Plajı'na götüren tekneler arasında güneş enerjili ve akülüleri yaygınlaştırmak için de çalışma başlattıklarını söyledi. Yazları günde 30 bin kişiyi ağırlayan beldede halen 700 tekne işliyor. Ancak bunların sadece ikisi güneş enerjisi ve aküyle çalışıyor.

Radikal, Fotoğraf: Kenan Gürbüz/AA, 29.04.2008

LATİFE HANIM KÖŞKÜ YENİLENDİ

 

Atatürk'ün Annesi Zübeyde Hanım'ın son günlerini geçirdiği Latife Hanım köşkü yenilendi.

 

Karşıyaka'daki köşke Atatürk'ün yanı sıra Zübeyde ve Latife Hanımların balmumu heykelleri de konuldu.

 

Karşıyaka'daki tarihi köşk, Latife Hanım'ın ailesi tarafından kullanıldı. Zübeyde Hanım da son günlerini bu köşkte geçirdi ve 14 Ocak 1923'de hayatını kaybetti.

 

Uzun yıllar amacı dışında kullanılan köşk daha sonra restore edildi. Köşkteki balmumu heykeller ise Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yapıldı.

Ata'nın bu görüntüsü Latife Hanımla tanıştığı 1923 yılına ait.Zübeyde Hanım'ın heykeli en çok bilinen fotoğrafındaki görüntüsüyle neredeyse aynı.

 

Latife Hanım Köşkü, mayıs sonundan itibaren konuklarını ağırlayacak.

Trt/Haber, 29.04.2008

KÜL-TÜY İŞLERİ





Gaziantep İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde ilginç işler oluyor. Gaziantep Kalesi ve Rumkale’nin restorasyonu ihalesini geçtiğimiz ay yapan müdürlüğün 600 milyar lira fazla teklif veren bir firmaya ihaleyi vererek devleti zarara uğratmak üzere olduğu ileri sürülüyor. Kurum içindeki görevlendirmeler hiyerarşiye göre değil, keyfiyete göre yapılıyor. Yüksek lisans eğitimli kütüphane müdürü görevden alınıyor, yerine şef atanıyor, Müdür Efiloğlu, vekaleti, yardımcılarına değil yine bir şefe bırakıyor. Bu uygulamalar nedeniyle cadı kazanına dönüşen Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde iş barışı da bozuldu…

 

Gaziantep Kalesi ve tarihi Rumkale’nin restorasyonu ihalesi 26 Mart 2008 tarihinde saat 10.00’da gerçekleştirildi ve 6 firma katıldı. Türkiye’nin alanında ünlü ve deneyimle firması Pekerler, restorasyon işi için 1,5 trilyon fiyat verdi. Ankaralı başka bir restorasyon firması ise aynı işe 900 milyar TL. fiyat teklif etti. Ancak aradaki 600 milyarlık TL'lik farka rağmen ihalenin Pekerler’de kalmasına kesin gözüyle bakıldığı ifade ediliyor.

 

Mehmet Çankaya’nın komisyon başkanlığını yaptığı söz konusu ihaleyle ilgili olarak Ankara’da faaliyet gösteren Turkuaz Firması’nın Valiliğe şikayet dilekçesi verdiği öne sürülüyor. İhaleyi yapan idare ise, teklif sunan firmalardan “aşırı düşük fiyat teklifi savunması” istediğini belirtiyor.

 

 

Kentin turizm potansiyeline önemli katkı sağlaması beklenen bu ihaleyle ilgili soru işaretlerinin aydınlatılması beklenirken kurum müdürünün inisiyatifi ile İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü görevini yürüten Yüksel Polat, Şahinbey İlçe Halk Kütüphanesine memur olarak atandı. Hacettepe Fakültesi Kütüphanecilik mezunu ve alanında yüksek lisansı olan Polat’ın yerine, Kültür Müdürlüğü’nden bir şefin atandığı öğrenildi.

 

                                                                                                                                      

Kurum içi keyfi hiyerarşik düzen ile çalışma barışını bozduğu ifade edilen İl Kültür ve Turizm Müdürü Salih Efiloğlu’nun sık sık seyahat etmesi nedeniyle yerine vekil olarak yardımcısı Mehmet Aykanat yerine müdürlükte şef olarak görev yapan Rahim Sarıfakıoğulları’nı bırakması ayrı bir tartışmayı beraberinde getiriyor. Bu durumun Bakanlık Müfettişlerinin raporlarına geçmesine rağmen, keyfi görevlendirmelerin devam ettiği haber merkezimize ulaşan bilgiler arasında.

Gaziantep Hakimiyet, 28.04.2008


GÖZÜ DÖNMÜŞ OTELCİ VE ŞÜREKASININ MACERALARI-1:

"DANIŞTAY'A SELAM, İNŞAATA DEVAM"

BAŞKAN, 10 GÜN SÜRE İSTEDİ

 

Danıştay’ın, Sultanahmet’te Four Seasons Otel’in tarihi kalıntılar üzerine otel binası yapmasıyla ilgili olarak “yürütmeyi durdurma” kararı vermesine rağmen, Eminönü Belediyesi mühürleme işlemini yapmıyor. Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, “Bize 10 gün müsaade edin. Bir haftada buradaki inşaat bitecek değil” dedi.


Danıştay 6. Daire’nin, Four Seasons Otel’inin bahçesinde yapılan inşaatların yasal dayanağı olan planlarla ilgili yürütmeyi durdurma kararı vermesine karşın, yetkili kurumlar hala harekete geçmedi.


Mahkeme kararının uygulanıp inşaatın durdurulması için harekete geçmesi beklenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tam aksine, yürütmeyi durdurma kararının iptal edilmesi için itirazda bulundu. Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, “Yargı kararının uygulanması yönünde ne yapacaksınız?” sorumuz üzerine de, “konunun öncelikli olarak inşaat ruhsatını veren Eminönü İlçe Belediyesi’ni ilgilendirdiğini” söyledi.


Konu hakkında söyleyecek çok sözü olduğunu belirten Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er şöyle konuştu:

 

“Bize 10 gün müsaade edin. Söz konusu alanda ayrıca arkeolojik bir çalışmanın yapıldığını da unutmayınız. Ekiplerimiz buradaki çalışmayı durdurması konusunda otel yönetimini uyardı. İnşaat şu anda durmuş durumda. Mühür konusu ise Anıtlar Kurulu’nun vereceği karar ve UNESCO’nun bölgede yapacağı araştırmadan sonra uygulanacak. Neden mühürlenmediği sorusuna vereceğimiz yanıt budur. Köklü bazı şeyler yaşanacak. Bir haftada buradaki inşaat bitecek değil. Ayrıca söz konusu yer sürekli olarak denetleniyor. Bu nedenle kamuoyundan 10 Mayıs tarihine kadar anlayış bekliyoruz.”


Bu arada Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) heyeti, Dünya Kültür Mirası listesinden çıkarılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan İstanbul’da incelemelerde bulunmak üzere 10 Mayıs’ta geliyor. Heyet, Four Seasons’un inşaatında da incelemelerde bulunacak.

 

Danıştay 6. Daire’nin verdiği “yürütmeyi durdurma” kararında özetle bahsedilen “Bilirkişi Raporu”nda şöyle denildi: “Üst ölçekli planlarda ‘arkeolojik park ve sergi alanı’ olarak belirlenen kamu mülkiyetindeki taşınmazın, Astay Gayrimenkul Yatırım Şirketi’ne kullanım amaçlı olarak tahsisli olan bu alanda, adı geçen şirket sponsorluğunda yapılan kazı çalışmaları ile söz konusu kültürel değerlerin sergi amaçlı olarak insanlığa kazandırılmasına yönelik eyleminin, üzerine yapılacak ek otel yapılarının bir bedeli olmaması gerektiği görüş ve kanısındayız.”

Milliyet, Haber: Şenol Demirci - Mehmet Demirkaya, 03.05.2008


******


FOUR SEASONS, EK OTEL İÇİN 'KARAR' SÜRECİNİ BEKLİYOR

 

Astay İnşaat Üst Yöneticisi (CEO) Atilla Öztürk, Danıştay 6. Dairesinin İstanbul'daki Four Seasons Oteli bahçesinde ek otel inşaatları yapılmasının temelini oluşturan plan tadilatı için "yürütmenin durdurulması" kararının bir ara karar olduğunu belirterek, bunun davanın nihai kararı hükmünde anlaşılmaması gerektiğini söyledi.

Öztürk, yaptığı yazılı açıklamada, basında yer alan haberlerde, Danıştay'ın yaklaşık bir ay önce verdiği kararın kamuoyuna duyurularak, şirketlerinden Sultanahmet Turizm A.Ş'ye ait bir projenin münhasıran durdurulduğu izleniminin ortaya çıkarıldığını belirtti.

Şirketlerinin, bu kararın hedefi gibi gösterilmesine karşılık, davanın tarafının esasen imar planlaması yetkisine sahip Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı olduğunu ifade eden Öztürk, "Hem bu iki karar organı, hem de devletin diğer uygulama mercileri, yürütmeyi durdurma kararına mevcut durumu değiştirecek yeni bir yorum getirmemişlerdir" dedi.

Öztürk, açıklamasında şunları kaydetti: "Şirketimize 1992 yılında tahsis edilen gayrimenkulün planlama geçmişi o yılın çok öncesine kadar gitmesine rağmen, bölgeyle ilgili yapılan uygulamalar yeni bir gelişmeymiş gibi gösterilmek istenmektedir. Danıştay 6. Dairesinde görülmekte olan dava, TMMOB Mimarlar Odası tarafından, 1/5000 ölçekli Tarihi Yarımada "Eminönü İlçesi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı"nın iptali için açılmıştır ve şirketimizin sürdürmekte olduğu projenin dışında 30 ayrı plan notunu ve 6 bölgedeki plan değişikliğini daha kapsamaktadır. Danıştay'ın bu davayla ilgili verdiği yürütmeyi durdurma kararı bir ara karar olup, davanın nihai kararı hükmünde anlaşılmamalıdır. Şirketimize tahsis edilmiş söz konusu gayrimenkul, ülkemizin cari yasal çerçevesi içinde tasarruf edilmektedir. Şirketimiz, hukuki süreci saygıyla ve yakından izlemekte olup gereğinde yasal haklarını savunacak olması da tabiidir."

Dünya, 01.05.2008


******


MAHKEME KARARINA RAĞMEN İNŞAATA DEVAM

 

Danıştay 6. Daire’nin Four Seasons Otel’in tarihi Bizans Sarayı kalıntıları üzerinde sürdürdüğü ek bina inşaatıyla ilgili olarak verdiği “yürütmeyi durdurma” kararı uygulamaya geçmedi. Eminönü Belediyesi ekipleri dün inşaat alanına giderek sözlü uyarıda bulundu, ardından şirket inşaattaki vinci söktü.


Tüm bu gelişmeler “İnşaat durduruldu” şeklinde yorumlandı, ancak Four Seasons yetkilileri, “Vincin söküleceği 15 gün önceden belliydi, inşaat durmadı, devam ediyor” açıklamasını yaptı. Belediye yetkilileri ise inşaatın mühürleneceğini bildirdi.

 

Eminönü Belediyesi’ne bağlı İmar Müdürlüğü görevlileri, dün Sultanahmet’teki Four Seasons Otel ek inşaatına giderek firma yetkilileriyle görüştü. Belediye görevlilerinin, mahkemenin verdiği durdurma kararına uyulmasını ve tüm faaliyetlerin askıya alınmasını istediği öğrenildi.
Belediye yetkilileri, inşaatı mühürlemeye hazırlandıklarını belirterek şunları söyledi:
“Mühürleme için Belediye Başkanı Nevzat Er’in imzası gerekiyor. Ancak başkan belediyede olmadığından, mühürleme birkaç gün içerisinde uygulanacak. Ancak inşaata yönelik bir yıkım kararı çıkarılması söz konusu değil. Yürütmeyi durdurma kararına otel yönetiminin itirazı söz konusu. Bu itirazın sonucuna göre hukuki işlem yapılacak.” 

 

Bu gelişmeler sonrasında dün saat 14.30 sıralarında otelin ek odalarının yapılacağı inşaatın üzerindeki vinç indirildi.


Otelin mimari projesi ve inşaatından sorumlu olan Astay İnşaat’ın yöneticisi Atilla Öztürk, inşaatın durdurulmadığını söyledi. Mahkeme kararının kendilerine tebliğ edilmediğini, dolayısıyla inşaatı durdurmak ya da ara vermek gibi bir kararın alınmadığını söyleyen Öztürk, “Bizim açımızdan yeni bir gelişme yok. Vinç kaldırılıyor, çünkü işi bitti. Vincin kaldırılması için bile 15 gün önce yetkili kurullardan izin alınması gerekiyor. Düşünüldüğü gibi bir anda yapılabilecek bir iş değil” dedi.
Öztürk, Eminönü Belediyesi ekiplerinin de denetim için geldiğini belirterek, “Böyle sıcak bir gündem içerisinde görevlerini yapacaklardır” dedi.

 

Dün yazılı bir açıklama yaparak Danıştay kararını yorumlayan Öztürk, plan tadilatı için “yürütmenin durdurulması” kararının bir ara karar olduğunu belirterek, bunun davanın nihai kararı hükmünde anlaşılmaması gerektiğini bildirdi.


Bu kararın hedefi gibi gösterilmesine karşılık, davanın tarafının esasen imar planlaması yetkisine sahip Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı olduğunu söyleyen Öztürk, “Danıştay  6. Daire’de görülmekte olan dava, TMMOB Mimarlar Odası tarafından, 1/5000 ölçekli Tarihi Yarımada Eminönü İlçesi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nın iptali için açılmıştır, şirketimizin sürdürmekte olduğu projenin dışında 30 ayrı plan notunu ve  6 bölgedeki plan değişikliğini daha kapsamaktadır” dedi.

Milliyet, Haber: Şükran Pakkan - Şenol Demirci, M. Akif Erdem, 01.05.2008


******


DANIŞTAY'A SELAM, İNŞAATA DEVAM

 

Sultanahmet’teki Four Seasons Otel’in kapasitesini artırmak amacıyla Osmanlı ve Bizans dönemi kalıntılarının üzerinde yükselmeye başlayan inşaat için Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı vermesine rağmen, inşaat alanında çalışmalar tüm hızıyla sürüyor.


Branda ve tentelerin ardında devam eden inşaat çalışmalarını yürüten firma kendilerine durdurma uyarısı gelmediğini belirtirken, Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Eyüp Muhçu, ilgili kurumlara yazı yazarak gereğinin yapılmasını istediklerini açıkladı.


Milliyet’in ortaya çıkararak ısrarla takip ettiği inşaatla ilgili Danıştay 6. Daire verdiği yürütmeyi durdurma kararı henüz etkisini gösteremedi. Roma-Bizans-Osmanlı kültür mirasının yok sayıldığı ve “Kullanım kararlarında hukuka uyarlık görülmediği” şeklindeki Danıştay kararına rağmen çalışma sürüyor.


Otel inşaatını yürüten Kovuk İnşaat yetkilileri, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan kendilerine “inşaatın durdurulmasına” ilişkin bir tebliğ yapılması gerektiğini ancak henüz böyle bir tebliğde bulunulmadığını söylediler.


Bir firma yetkilisi, “Kurulun, Danıştay’ın kararı üzerine hukukçulara danıştığını biliyoruz. Açıkçası inşaat durdurulur mu, durdurulmaz mı bu bilinmiyor. Ankara’ya, hukukçulara görüş sorulmuş. Kararı bekliyoruz” dedi.  Four Seasons Oteli işletmecisi Astay Gayrimenkul İnşaat’ın sorumlusu Atilla Öztürk ise, kararın inşaatı durdurmakla ilgili olmadığını savundu.

 

İstanbul 1 No’lu Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu yetkilileri ise, şu anki süreçle ilgili genel müdürlüğün izni olmadan açıklama yapamayacaklarını söylediler. Prof.Dr. Fehmi Kızıl ise mahkeme kararından haberi olmadığını açıklayarak, “Tabii ki mahkeme kararı varsa, gereğini yaparız.”

 

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Milliyet muhabirine yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Yargı kararını uygulayacağız. Geçmişten gelen bir süreç yaşanmıştı. Konuyu bilim çevreleriyle görüştük. Onlar da geç kalındığını söylemişlerdi. Ancak, Danıştay, yürütmeyi durdurma kararı vermiş. Bu konuda, Bakanlık olarak ilgili belediyeye gerekli talimatları verdik. Yargının vereceği nihai kararı hep beraber bekleyeceğiz.”


Danıştay’ın kararına itirazda bulunduklarını belirten İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, kararın uygulanmasını, inşaat ruhsatını veren ilçe belediyesinin değerlendirmesi gerektiğini söyledi.

 

Eyüp Muhçu, Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararının gereğinin yapılmasını beklediklerini belirterek, Büyükşehir ve Eminönü belediyelerinin inşaatı hemen durdurmasının mümkün olduğunu söyledi. Muhçu şöyle konuştu: “Danıştay 6.Dairesi 14 Mart 2008’de yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak kararın yazımı ve dağıtımı için bir zamana ihtiyaç duyuluyor. Kültür Bakanlığı, İstanbul Valiliği aracılığı ile inşaat faaliyetinin durdurulmasını sağlayabilir.”


Eminönü Belediyesi yetkilileri, Belediye Başkanı Nevzat Er’in henüz yargı kararını görmediğini ancak mahkeme kararının yerine getirileceğini açıkladı.

Milliyet, Haber: Mehmet Demirkaya - Şükran Pakkan, 30.04.2008


******


DANIŞTAY'DAN TARİHİ YANLIŞA 'DUR' KARARI

 

Danıştay 6. Daire, Sultanahmet’teki Four Seasons Oteli’nin tarihi kalıntılar üzerinde sürdürdüğü ek inşaatıyla ilgili olarak “yürütmeyi durdurma” kararı verdi. Danıştay, “Roma-Bizans-Osmanlı kültür mirasının yok sayıldığını belirterek, “Kullanım kararlarında hukuka uyarlık görülmemiştir” dedi.


Karar üzerine, Four Seasons’ın mahkeme süreci tamamlanana kadar inşaatı durdurması gerekiyor.


Milliyet gazetesinin, tarihi kalıntılar üzerine yükselen ek inşaatı kamuoyunun gündemine taşımasının ardından, Danıştay 6. Daire, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin başvurusu üzerine, 14 Mart 2008 tarihinde, ek inşaatların yapılmasına olanak sağlayan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca onaylanan planlarla ilgili olarak “yürütmeyi durdurma” kararı verdi. Danıştay’ın, eski Sultanahmet Cezaevi bahçesiyle ilgili olarak verdiği kararda şöyle denildi:

 

“10.7.1981 günlü, 13012 sayılı Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu kararıyla korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilen, kentsel ve arkeolojik sit alanında kalan, koruma grubu 2 olarak belirlenen anılan parseller üzerinde eski Sultanahmet Cezaevi ve Tevkifevi yeni Four Seasons Oteli bahçesindeki arkeolojik park ve kazı alanına ek otel inşaatları yapılmasının temelini oluşturan ve toprak altındaki Roma-Bizans-Osmanlı Kültür Mirası’nı yok sayan, ulusal-uluslararası koruma hukukuyla bağdaşmayan ve kamu yararı kavramıyla örtüşmeyen söz konusu kullanım kararı ile bu kullanımı detaylandıran plan notlarında hukuka uyarlık görülmemiştir.”


Prof.Dr. Zekai Görgülü, Prof.Dr. Emre Aysu ve Prof.Dr. Yüksek Mimar Hakkı Önel’den oluşan bilirkişilerin raporuna da kararda yer verildi. Bilirkişiler raporlarında şöyle dedi:

 

“Çelik konstrüksiyonlu ayaklar üzerinde zeminden bir kat yüksekten de başlasa 3 bloktan oluşan ek yapıların bu nitelikte arkeolojik değerlerin üzerine ve Ayasofya ile Sultanahmet camilerinin hemen önüne ve onların üçüncü boyuttaki etkilerini de olumsuz yönden etkileyecek biçimde dava konusu işlemle turizm tesis alanı lejantı ile işlev verilerek turistik tesis yapımı yönünde getirilen plan kararının bilimsel esaslara, etik değerlere, uluslararası/ulusal koruma hukukuna, şehircilik ve planlama ilkelerine tümüyle aykırı olduğu, ayrıca kamusal hiç bir yararının da bulunmadığı, dava konusu 67 pafta, 58 ada, 1 ve 2 sayılı parselleri de kapsayan Sultanahmet Meydanı’nın hem Cumhuriyet/Osmanlı Tarihi, hem de dünya tarihi açısından UNESCO kriterleri göre son derece önemli olduğu...”

 

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhçu, bu kararla Four Seasons Oteli’ne ait eklentilerin yasal dayanağının kalmadığını belirtti. Mahkemenin kararının anlamlı olduğunu belirten Muhçu, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Belediyesi’nin, mahkemenin verdiği kararın gereğini yerine getirmesi gerektiğini söyledi.
Miilliyet, Haber: Mehmet Demirkaya, 29.04.2008



******


FOUR SEASONS İNŞAATINA DANIŞTAY'DAN DURDURMA KARARI





Yargı, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Sultanahmet'te 1. derece arkeolojik sit alanı olan Bizans Sarayı kalıntıları üzerinde 'Four Seasons Oteli'ne ek bina inşaatları yapmasına ilişkin plan tadilatının yürütmesini durdurdu. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ise, yaptığı bir basın açıklaması ile, karara getiren süreçlere açıklık getirdi.

"Plan tadilatı ile, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli tarihi yarımada korum amaçlı nazım ve uygulama imar planlarında 'Arkeolojik Park ve Sergi Alanı' olarak gösterilmiş olan alan (Eski Sultanhamet Cezaevi'nin, Yeni Four Seasons Oteli'nin bulunduğu ada), 'Arkeolojik Park, Turizm ve Kültür Alanı'na dönüştürülmüştü.

"Bu plan tadilatının iptali nedeniyle açmış olduğumuz davada, Danıştay 6. Dairesi "... anılan parseller üzerindeki eski Sultanahmet Cezaevi ve Tevfik Evi, yeni Four Seasons otel bahçesindeki arkeolojik park ve kazı alanına ek otel inşaatları yapılmasının temelini oluşturan ve toprak altındaki Roma-Bizans-Osmanlı kültür mirasını yok sayan, ulusal-uluslar arası koruma hukukuyla bağdaşmayan ve kamu yararı kavramıyla örtüşmeyen söz konusu kullanım kararı ile bu kullanımı detaylandıran plan notlarında hukuka uyarlık görülmemiştir" diyerek, söz konusu plan tadilatı için 'yürütmenin durdurulması' kararı almıştır.

"09.11.1992 Yılında Sultan Ahmet Cezaevi'nin Otele dönüştürülmesi projesi gündeme geldiğinde, Odamızın görüşleri olarak hazırlanıp kamuoyuna sunulan ÇED Raporunda ilgili kararın sakıncaları dile getirilmiş ve yaşanacak tehlikeye işaret edilmişti. Bu raporda ortaya konan endişeler zamanla bir bir gerçekleşmiş olup, bu tahribat, bugün, arkeolojik kalıntıların üzerine yeni ilave inşaatlar yapımına dek varan akıl almaz bir "tarih ve kültür katliamı" na dönüşmüştür. Bu katliamın Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın onayı ve desteği ile, planlı biçimde sürdürülüyor olması, tarih ve kültürü korumak ve yaşatmakla sorumlu devlet kurumlarının bugün hangi noktada durduklarını gözler önüne sermesi açısından ibret vericidir.

"Söz konusu süreç özetle aşağıdaki gibi işlemiştir:

Tarihi Yarımada'nın 1/5000 ve 1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar planları İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce hazırlanmış; YÖK tarafından atanan 2 öğretim üyesinin ciddi muhalefetlerine karşın, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca atanmış 3 üyenin oylarıyla, 1 No.lu K.V.T.V. Koruma Kurulu planı olduğu gibi onaylamış; belediye meclislerince de onaylandıktan sonra, planlar 26.01.2005 tarihinde askıya çıkarılmıştır. Uygulanması halinde Tarihi Yarımada'da geri dönülmez tahribatlara neden olacak sakıncalı plan kararlarının iptali istemiyle Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi'nce yargıya başvurulmuş olup, davalar henüz sonuçlanmamıştır.

Bu arada, yeni bir gelişme yaşanmış; bu kez, 2005 sonunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde, "1/5000 Ölçekli Tarihi Yarımada - Eminönü İlçesi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı (Süleymaniye , Sultanahmet , Barbaros evleri Turizm Merkezleri Kısmı)" ile Eminönü Belediyesi'nde "1/1000 Ölçekli Tarihi Yarımada - Eminönü İlçesi Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı (Süleymaniye , Sultanahmet , Barbaros evleri Turizm Merkezleri Kısmı )" askıya çıkarılmıştır. Edinilen bilgiye göre, 1/5000 ölçekli Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ile 1/1000 ölçekli Eminönü Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı'nın "turizm merkezi" ilan edilmiş 3 bölgeyi kapsayan kısımları , İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, onaylanmak üzere, bu kez Kültür ve Turizm Bakanlığı'na gönderilmiş ve Bakanlık tarafından tadilen onaylanmıştır. Four Seasons Oteli'nin arkeolojik kalıntılar üzerinde yükselen ilave inşaatlarının yolu da işte Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu planları onaylarken yaptığı tadilat ile açılmıştır. Yapılan bu plan tadilatı ile, 1/5000 Ölçekli Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ile 1/1000 Ölçekli Eminönü Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı'nda "Arkeolojik Park ve Sergi Alanı" olarak gösterilmiş olan alan (Eski Sultanahmet Cezaevi'nin, yeni Four Seasons Oteli'nin bulunduğu ada), 1/5000 ve 1/1000 ölçekli yeni planlarda "Arkeolojik Park, Turizm ve Kültür Alanı"na dönüştürülmüştür.

Söz konusu alan, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı'nda kalmakta olup, bu alan, plan üzerinde de, "Korunması Gerekli, Tescilli Arkeolojik/Tarihi Sanat Değeri Olan Yer Altı Yapı ve Kalıntıları" lejantı ile belirlenmiştir. Bu yeni fonksiyon için getirilen plan lejantı göstermektedir ki, bu uygulama, daha önceki planda yer almasına ihtiyaç duyulmayan yeni bir plan lejantı da üretilmesini gerektiren özel bir uygulamadır. Bu uygulama ile, arkeolojik değerler içeren, tescil edilmiş bir alan yapılaşmaya açılmaktadır. Dikkati çeken bir başka husus ise, söz konusu alana getirilen yeni fonksiyona ilişkin imar koşullarının dahi belirtilmeyerek serbest bırakılmış olmasıdır. Yapılan plan tadilatı ile ilgili olarak getirilmiş olan "67 PAFTA,58 ADA, 1 VE 2 NO.LU PARSELLER İÇİN PLAN NOTLARI" başlıklı yeni plan notlarında, " Planlama alanında öngörülecek düzenleme ve uygulamalar T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca onaylanacak avan projelere göre yapılacaktır." hükmü yer almaktadır. Bu hükümden açıkça anlaşıldığı üzere, yapılacak yeni ilave yapılarla ilgili her türlü yapılaşma koşulu, başkaca hiçbir kısıtlama getirilmeksizin, "avan projelere" bırakılmaktadır. "Avan projelere" ifadesi ise, şu anda uygulanmakta olan avan proje ile getirilen inşaatlar dışında, yarın yeni avan projelerle yeni ilave inşaatların da gündeme gelebileceğini göstermektedir.

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından bu yeni planlar için 27.01.2006 tarihinde "yürütmeyi durdurma" talepli plan iptal davaları açılmış olup, bu davalar Danıştay 6. Dairesi'nde görülmektedir. Dava dilekçesinde; planda "Korunması Gerekli, Tescilli Arkeolojik/Tarihi Sanat Değeri Olan Yer Altı Yapı ve Kalıntıları" olan söz konusu alanla ilgili talebimiz; "Zengin arkeolojik kalıntılarla dolu bu alanın turizm yapılaşmasına açılması korumacılık anlayışıyla hiç bağdaşmayan çok sakıncalı bir karardır. Bu kararın uygulamaya geçirilmesi halinde, Suriçi'nde geri dönüşü olanaksız ciddi bir kültürel tahribata yol açacağı açıktır. Bu nedenlerle, yapılan bu plan tadilatı iptal edilerek, alan 'Arkeolojik Park ve Sergileme Alanı' olarak düzenlenmelidir. Bu gerekçeyle, bu plan kararının, getirilen yeni plan lejantının ve Plan Notu'nun iptal edilmesini talep ediyoruz. " biçiminde ifade edilmiştir.

Danıştay 6. Dairesi, "… anılan parseller üzerindeki eski Sultanahmet Cezaevi ve Tevfikevi yeni Four Seasons Otel bahçesindeki arkeolojik park ve kazı alanına ek otel inşaatları yapılmasının temelini oluşturan ve toprak altındaki Roma-Bizans-Osmanlı Kültür Mirası'nı yok sayan, ulusal-uluslar arası koruma hukukuyla bağdaşmayan ve kamu yararı kavramıyla örtüşmeyen söz konusu kullanım kararı ile bu kullanımı detaylandıran plan notlarında hukuka uyarlık görülmemiştir." diyerek, söz konusu plan tadilatı için "yürütmenin durdurulması" kararı almıştır.


"Söz konusu yargı kararının bu akıl almaz tarih ve kültür katliamını durdurmada etkili olacağı umuduyla, kamuoyuna saygıyla duyurulur."

TMMOB
MİMARLAR ODASI
İSTANBUL BÜYÜKKENT ŞUBESİ

Yapı, 28.04.2008


DPÜ'DE ARKEOLOJİ SEMPOZYUMU

 

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü tarafından 'Arkeoloji Sempozyumu' düzenlendi. Oturumlar halinde yapılan sempozyuma çok sayıda öğretim üyesi ve Arkeoloji Bölümü öğrencileri katıldı.

 

Kütahya Seyitömer Linyit İşletmesi Müessese Müdürlüğü rezerv sahası içinde 100x150 metre ölçülerinde, 23,5 metre yüksekliğinde eski bir yerleşim yeri olarak bilinen Seyitömer Höyüğü'nün altında 7 milyon ton kömür rezervi bulunuyor. Uluslar arası bilim dünyasında da tanınan Seyitömer Höyüğü kazısı 1996 yılından sonra ilk kez gündeme getiriliyor.

 

1989 yılında ilk olarak Eskişehir Müze Müdürlüğü'nce başlatılan kazı çalışmaları 1990 yılında Afyonkarahisar Müze Müdürlüğü ile devam etti. 5 bin yıllık bir geçmişe sahip olan höyük, 2005 yılında Seyitömer Linyit İşletmesi Müessese Müdürlüğü'nün höyük altında bulunan 7 milyon ton kömür rezervinin kullanılır hale getirilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı'na baş vurması ile yeniden gündeme geldi. Dumlupınar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nün kurulması höyük çalışmalarına yeni bir boyut getirdi. Üniversite-Sanayi iş birliği çerçevesinde imzalanan protokol sonrasında DPÜ Arkeoloji Bölümü'nün temin ettiği uzman ekip 10 yıl aradan sonra 5 bin yıllık tarihi geçmişe ışık tuttu.

 

Çalışmaların ilk ürünü olarak tanımlanan DPÜ Arkeoloji Sempozyumu'nun açılış konuşmasını yapan Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Nejat Bilgen, uzmanlar dahilinde sürdürülen çalışmaların Anadolu arkeolojisi için önemli bir adım olduğunu söyledi. Sempozyumda söz alan SLİ İl Müdürü Yüksel Koca ise, höyük altında bulunan rezervlerin ekonomiye yansımalarının çok konuşulacağını dile getirdi. Kazı çalışmalarının Dumlupınar Üniversitesi'ne Arkeoloji Bölümü'nü kazandırdığı, çevre köylere yeni istihdam alanı oluşturduğu belirtildi. DPÜ ile başlayan yeni kazı döneminin çok aşama kaydettiğini hatırlatan SLİ İl Müdürü Yüksel Koca, başta üniversite olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür etti.

 

Sempozyumun açılış konuşmalarında kürsüye gelen Üniversite Rektörü Prof.Dr. Güner Önce ise, DPÜ'ye Arkeoloji bölümünü kazandıran Seyitömer Höyük çalışmalarının titizlikle takip edildiğini hatırlattı. Önce, 5 yıl sürecek bir çalışmayı üstlendiklerini, önemli bulgulara sahip olduklarını, geriye kalan zaman içinde de elde edilecek olan eserlerin müzeye teslim edileceğini söyledi.

Her üniversiteye nasip olmayacak kazı çalışmasının Kütahya'nın tarihi değerlerine ışık tuttuğunu söyleyen Önce, "Devletin bu konuda daha iyi organize olması gerekir" dedi. Yurt dışında her şehirde pek çok müze bulunduğunu anlatan Önce, bu tür kazılara verilen önem ve elde edilecek sonuçlarla kültür mirasımıza daha iyi sahip çıkılacağını vurguladı.

 

İleriki zamanlarda Üniversitede bir müze açmayı düşündüklerini kaydeden Önce, bu konuda çalışmalarını sürdürdüklerini belirtti. Rektör Prof.Dr. Güner Önce, Kütahya'ya 57 kilometre uzaklıkta ve tarihi MÖ 3 binli yıllara uzanan "Krallara Hizmet Eden Kent" Aizanoi çalışmalarını ele almak istediklerinin ifade etti.

 

Emeği geçenlere teşekkür eden Önce, sempozyumun hazırlanmasının 2 yılı bulduğunu, yeni kazılarla birlikte başka sempozyumlar yapılacağını söyleyip sözlerini noktaladı.

 

Dört oturum halinde hazırlanan sempozyumda; ilk dönem Seyitömer kazı çalışmaları, yeni dönem kazı çalışmaları, Kütahya arkeolojisinde Seyitömer'in önemi, mimari kalıntılar, görsel belgeler, seramik bulguları restorasyon çalışmaları, dokumacılık ile ilgili buluntular, kemik ve fildişi eserlere yer verildi.

haberler.com, 28.04.2008

TARİHİ ESER KAÇAKÇILARINA DARBE

 

Adana, İzmir ve Osmaniye'de düzenlenen operasyonda Roma Dönemi'ne ait 69 tarihi eser ele geçirilirken, 10 kişi gözaltına alındı.

 

Edinilen bilgiye göre, Adana İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, tarihi eser kaçakçılarına yönelik operasyon düzenledi.

 

Adana, İzmir ve Osmaniye'de eş zamanlı gerçekleştirilen operasyonda "Ermeni İhsan" lakaplı İ.A. önderliğinde SİT alanları ile ören yerlerinde kaçak kazı yaparak tarihi eser kaçakçılığı yaptığı tespit edilen toplam 10 kişi yakalandı.

 

Gözaltına alınan İ.A., A.C., S.G., A.E., H.M.Ö., A.İ., K.Ç., M.T., A.K. ve Y.K.B. adlı kişilerin ev ve iş yerlerinde yapılan aramada 2 dedektör, 2 tabanca, 26 adet tarihi eserleri pazarlamak için çekilmiş fotoğraf ile çoğunluğu Roma Dönemi'ne ait 69 adet tarihi eser ele geçirildi. Olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi.

Osmaniye Kent Haber, 28.04.2008

TARİHİ EVİN RESTORASYONU İÇİN 100 BİN YTL BULUNAMIYOR

 

1876 yılında yapılan Hatice Somunoğlu’nun evinin restorasyonu için gereken 100 bin YTL'nin bulunamaması, tarihi eserlere bakış açısındaki duyarsızlığı özetliyor. Müzeyi andıran ev ağaç destekleriyle ayakta durmaya çalışıyor. Milli mücadele yıllarındaki tarihi eşyalarında saklandığı ev, tarihe değil ilgisizliğe yenik düşüyor.

 

Evin restorasyonu ile ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığına başvuran Hatice Somunoğlu, verdiği dilekçenin sonucunu bekliyor. Çıkarılan projede evin restorasyonu için 100 bin YTL gerekiyor. Söz konusu paranın bulunamaması tarih bilincine sahip vatandaşların tepkisine neden oluyor.

 

Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler’e de konuyu ileten Hatice Somunoğlu, Başkan Küçükler’den evin müzeye dönüştürülmesi sözünü almasına rağmen, herhangi bir gelişme yaşanmadı. Konunun takipçisi olacaklarını belirten Hatice Somunoğlu, evin restorasyonu konusunda konunun takipçisi olmaya devam edeceklerini ifade etti.

 

Konağın tarihi açıdan önemli bir yere sahip olduğunu belirten Somunoğlu, “En büyük hayalim babamın  ve annenim yadigarı olan  bu evi restore ettirmek. Bunu kendim için değil tarihin yaşatılması için istiyorum. Çoğu akrabam Erzurum’dan gitti ben burayı terk edip gitmek istedim. Evi ayakta tutmaya çalışıyorum, ev içinden çıkıldığında harabe olacak korkum bu yönde, her gece evim yıkılmasın diye Allah’a dua ediyorum” diye konuştu.

 

Uzun mücadelelerden sonra ikamet ettiği sokağa ismini koydurmayı başaran Hatice Somunoğlu, tek umut kaynağının bu yoldaki çalışması olduğunu sözlerine ekliyor.

Erzurum Gazetesi, 28.04.2008

500 YILLIK PARAŞÜT

 

İsviçreli bir adam, ünlü ressam ve mucit Leonardo Da Vinci’nin 523 yıl önceki çizimleriyle yaptığı paraşütle yere inmeyi başardı.

 

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dehalarından biri olan İtalyan sanatçı ve mucit Leonardo Da Vinci, helikopterden, tanka ve paraşüte kadar bugün kullandığımız birçok teknolojiyi ta 1485 yılında öngörmüş ve eskiz defterine detaylarıyla çizmişti.

İsviçreli hava tutkunu Olivier Vietti Teppa, Da Vinci’nin eskizlerine harfi harfine bağlı kalarak yaptığı paraşütle önceki gün bir atlayış gerçekleştirdi.

Uçakla 650 metre yüksekliğe çıkan Teppa, daha sonra kendisini 500 yıl önceki teknik ve düşünce tarzının insafına bıraktı.

Birkaç dakika sonra sağ salim yere inen havacı “Da Vinci’nin ne büyük bir deha olduğu bir kez daha ortaya çıktı. 500 yıl önce paraşütü keşfetti” diye konuştu.

Da Vinci’nin çizdiği birçok savaş ve inşaat aletlerinin birebir kopyaları yapılmış ve bu kopyalar İstanbul’da da sergilenmişti.

Vatan, 28.04.2008



ADINI FORBES'E VEREN KÖŞK, İLGİSİZLİKTEN YIKILIYOR





Ünlü ekonomi dergisi Forbes'e adını veren tarihi köşkün restorasyonu ödeneksizlik yüzünden 11 yıldır bitirilemiyor.

 

Forbes ailesinin yaşadığı İzmir'in Buca İlçesi'ndeki Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi bahçesinde yer alan köşkün restorasyon ihalesini kazanan firma, parasızlık yüzünden binayı restore yerine tinerci ve hırsızlardan korumaya çalışıyor.

 

Açık pencereleri nedeniyle çürümeye başlayan köşkün normalde 3-4 yılda bitmesi gereken restorasyon süreci çok yavaş işlediği için yeni takılan kapılar bile eskimeye başlamış.

 

İzmir Rölöve ve Anıtlar Bölge Müdürü Hasan Yavuz'un verdiği bilgiye göre, Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 1997'de köşkün restorasyonu için ihale açtı. 1999'da gönderilen 25 milyar liralık ödenekle köşkün birinci katı ve servis bölümünün bağlantı çıtaları çakıldı. Servis bölümü restorasyonu tamamlanarak kullanıma hazır hale getirildi. 2004'e kadar 400 milyarlık bir ödenek kullanıldı. Zemin kat duvarları, tavan sıvası, tavan bitti, zemin kat ahşap döşemenin çürümüş kısmının taşıyıcıları değiştirildi. 1997'de yapılan kiremit aktarımı eskiyince 2004'te bir kez daha yapıldı. Kaba işleri, dış pencere, saçakları hepsi orijinaline uygun yapıldı. Köşkün sadece ince işleri eksik kaldı.

 

Doğal sit alanında tescilli olan Forbes Köşkü'nün korunması gerektiğini kaydeden İzmir İl Özel İdaresi Kültür Turizm ve Spor Müdürü Vecdi Koru, yapılan çalışmaların da bakımsızlık nedeniyle heder olduğunu ifade etti. Koru, en son 2004'te çalışma yapıldığını, bunun da yetersiz kaldığını belirterek 2007'de hiç para gelmediğini söyledi.

 

1908 yılında yapıldığı kaydedilen Forbes Köşkü, bir yıl sonra yanmış. Köşk, 1910'da yeniden inşa edilmiş. Hastane bahçesindeki ormanlık tepe üzerinde kurulu bulunan köşk, Forbes ailesi İzmir'den ayrıldıktan sonra Whittall ailesi tarafından kullanılmış. Forbes Köşkü, iki katlı, müştemilatıyla birlikte 3 bin 620 metrekare kapalı alana sahip. Köşkün, restore edildikten sonra kültür merkezi olarak kullanılması planlanıyor.

Zaman, Haber: Şerif Erdikici, 28.04.2008

ATA'NIN YADİGARI MEZATA ÇIKMASIN DİYE SAVAŞIYOR

 

ArtI Mezat tarafından 28 Nisan’da düzenlenecek olan ’Baharın başlangıcı sanatın ihtişamıdır’ konulu müzayedede 176 parça eser satışa sunulacak. Müzayedede dikkat çeken iki belge ise Atatürk’ün yaveri Kılıç Ali’ye ait.

Atatürk’ün imzaladığı belgelerden biri Kılıç Ali’ye Atatürk’ün el yazısıyla ’Kılıç’ soyadının verildiğini gösterirken, ’İtimadname’ isimli resmi yazıda ise yine Kılıç Ali’nin 1922 yılında Atatürk tarafından Güneydoğu illerinde yapılacak seçimle ilgili görevlendirildiğini belgeliyor. Her iki tarihi belgeyi de satışa sunulması için Artı Mezat’a Kılıç Ali’nin son eşi Seriya Kılıç verirken; Kılıç Ali’nin oğlu Altemur Kılıç ise satışın durdurulması için mahkemeye başvuracağını söyledi. Altemur Kılıç, “Her iki belge de çok önemli. Bu belgelerin devlette tercihen de Genelkurmay’da kalmasını istiyorum. Bu tarihi belgeler değerini bilmeyen kişilerce alınırsa kaybolup gidebilir” dedi. Bugün düzenlenecek olan müzayedede Atatürk’ün el yazısıyla yazdığı ve Kılıç Ali’ye Kılıç soyadının verildiğini gösteren belge 5 bin; 1922 tarihli Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk imzalı diğer resmi yazı ise 10 bin YTL’den satışa sunulacak. Kılıç Ali’nin son eşi 78 yaşındaki Seriya Kılıç ise, “Bu iki belge kaybolmasın diye satılmasını istedim” dedi.

Asaf Bey nasıl Kılıç Ali oldu?
Altemur Kılıç babasına Atatürk tarafından Kılıç soyadının verilmesiyle ilgili ise şu ilginç anektodu anlattı: “Babamın gerçek adı Asaf’tır. Atatürk babamı Güneydoğu illerindeki milli kuvvetleri kurmakla görevlendiriyor. Ancak Atatürk babamın bölgey
e Asaf adıyla değil, daha heybetli olan Kılıç Ali adıyla gitmesini istiyor!”

Vatan, 28.04.2008



HATTUŞA'DA YAZILIKAYA ORİJİNAL YOLUNA KAVUŞUYOR

 

Birleşmiş Milletler teşkilatı UNESCO'nun 'Dünya mirası' arasında saydığı Hattuşa Yazılıkaya, Çorum Valiliği tarafından orijinal yoluna kavuşturuluyor. Daha önce Yazılıkaya'ya ulaşabilmek için tali yolu kullanan turistler artık, Yazılıkaya'nın gerçek güzergahından geçecekler ve tarihi mekanı gezme imkanı bulacaklar.

 

Göreve geldiği günden itibaren tarihi alanlarda çalışma başlatan Çorum Valisi Mustafa Toprak, son olarak Yazılıkaya'nın güzergah yolunun restorasyonunun yapılmasını sağladı. Vali Toprak'ın girişimleriyle, Yazılıkaya Mabedi'ne giden eski merdivenler restore edilerek orijinal yol açılmış olacak.

 

Konu hakkında açıklama yapan Kültür ve Turizm İl Müdürü Ali Özüdoğru, Yazılıkaya'nın Hititler döneminde kullanılan orijinal yolun tekrar hizmete açılacağını belirterek, ''Tarihi yeniden canlandırıyoruz. Gelen turistler orijinal yollardan geçerek, tarihi mabede ulaşacaklar" diye konuştu.

 

Yazılıkaya'nın merdivenlerinde çalışmaların hızla devam ettiğini belirten Müdür Ali Özüdoğru, ''Yol tamamlanırken, aynı zamanda kabartmaların bulunduğu alanda da koruma demirleri yaparak kabartmaları koruma altına alıyoruz. Bu yıl Hattuşa bölgesinde ciddi alt yapı çalışması yapıldı. Turizm mekanlarını, gelen turistleri daha hoş karşılamak için hazırlıyoruz" şeklinde konuştu.

haberler.com, 28.04.2008

İLK MARKA BAĞIMLILIĞI MEZOPOTAMYA'DA

 

İngiliz arkeolog David Wengrow, ürün markasının ilk olarak Mezopotamya'da ortaya çıktığını ileri sürdü.

Buna kanıt olarak da 5 bin yıl önce bu bölgede bulunan bazı çanakların üzerindeki sembol ve işaretleri gösteren Wengrow, "Bu bölgede yerleşik yaşam 8 bin yıl önce başladı. 5 bin yıl önceki bazı çanak çömlek ve gıdalarda, marka isimleri ve işaretler kullanılmaya başlandı. Taşlardan yapılan damgalar, kap-kacak, vazo ve bazı gıda kaplarının üzerine basıldı" dedi.

Sabah, 28.04.2008

CA' PESARO MÜZESİ EKSİKLERİNİ ÖZTOPRAK'LA TELAFİ EDİYOR

 

 

Türkiye'de soyut resmin ilk isimlerinden Abdurrahman Öztoprak'ın Elgiz Koleksiyonu'ndan derlenen eserleri 30 Mayıs'tan itibaren Venedik Ca' Pesaro modern sanat müzesinde.


Bu yıl 80'inci yaşını kutlayan Öztoprak'ın eserleri yakın süre önce Proje4L-Elgiz Müzesi'nde açılan 'Mekanın Şiirselliği: Öztoprak ve Jenerasyonu' başlıklı sergide Joseph Albers, Pierre Soulages, Bridget Riley gibi Avrupalı yaşıtlarıyla birlikte sergilenmişti. Sanatçının eserleri bu kez Venedik Ca' Pesaro Müzesi'ndeki eserlerle diyaloğa girecek.


1952'de İtalyan devletinin bursuyla Roma Güzel Sanatlar Akademisi'nde fresk tekniğini öğrenmeye giderek Avrupa modern resmini yakından takip eden Abdurrahman Öztoprak'ın sergisinin adı 'Kalp Coşkusunun Yüce Figürleri' olarak belirlendi. Bu isim, sanatçının derin hayranlık duyduğu, Venedik yakınlarında Duino'da sanat yaşamının en verimli dönemini geçiren Rainer Maria Rilke'nin 'Duino Ağıtları' isimli kitabından '5. Ağıt'ının bir mısrasından esinlenilerek konuldu.


Öztoprak'ın eserlerini Ca' Pesaro Müzesi'nde sergilemek bir telafi eylemi olarak tanımlanabilir. Yüzyılın başından itibaren uluslararası modern sanat müzesi olarak işlev görmesine ve Venedik Bienali sürecine eşlik etmesine karşın Ca' Pesaro koleksiyonu bu dönemde çok az esere sahip oldu. Bu doğrultuda küratörler Michela Rizzo ve Vittorio Urbani 'Telafi Sergileri' adı altında müzenin ihmal ettiği 20. yüzyılı gündeme getiren bir sergiler dizisi başlattı. Bu sergilerin ilki olarak Necmi Sönmez küratörlüğünde Elgiz Koleksiyonu'ndan büyük usta Öztoprak'ı misafir ediyor. Sergi 30 Mayıs-27 Temmuz arasında açık kalacak.

Radikal, 28.04.2008

POLATLI'DAKİ SU DEPOSU ŞEHİR MÜZESİ OLACAK

 

 

Ankara’nın Polatlı Belediyesi, eski TCDD Su Deposu’nu restore ettirerek şehir müzesi haline getiriyor. Binanın restorasyon çalışmaları geçen hafta tamamlandı. Belediye Başkanı Yakup Çelik, müzenin şehir bilincinin artmasına katkıda bulunacağını söyledi. Friglerin başkenti Gordion ilçe sınırları içinde bulunduğunu, Sakarya Meydan Muharebesi’nin de yörede yapıldığını hatırlattı.

"İlçemize gelen misafirler Friglerden başlayarak Polatlı’nın tarihi zenginliğini görme imkanına kavuşacak" dedi. Düzenleme çalışmaları kapsamında çevredeki bazı binalar yıkılacak, ayrıca müzenin yanında Gaziler Derneği’ne ait bir mekan yapılacak.

Hürriyet, 28.04.2008

TARİHE SAYGISIZLIK

 

 

Manisa’nın simgelerinden mitolojik Niobe’nin (ağlayan kaya) bakımsızlığı ve akşamcıların uğrak yeri haline gelmesi, Manisa Şehir Tiyatrosu Sanat Danışmanı tiyatro sanatçısı Turgay Tanülkü’yü isyan ettirdi.

 

Harabe halindeki Manisa amfitiyatrosunun yanında yer alan Niobe’nin etrafının çöp ve pisliklerle kaplı olduğunu, yetkililerin bir an önce önlem alması gerektiğini vurgulayan Turgay Tanülkü, “Amfitiyatronun yenilenmemesi ve Niobe’nin pis görünümünden kurtarılmaması halinde, tiyatrocularla birlikte yürüyüp, Manisa Belediyesi önüne siyah çelenk bırakacağız” dedi.

Tanülkü, bir gece Spil Dağı eteklerindeki Niobe’nin yakınından geçerken bira içen gençlere rastladığını anlatarak, “Hepsinin gözleri kaymış vaziyetteydi. Sonra içlerinden biri kalkıp Niobe’nin üzerine ihtiyaç giderdi. İnsanlar da sabah geldiklerinde kaya ağladı zannediyor. Bu saygısızlığa bir an önce dur denilmesi gerekiyor. Valilik, belediye, kültür turizm müdürlüğü bu mitolojik simgeyi koruma altına almalı. Harabeye dönen amfitiyatro da işlevsel hale getirilmeli” diye konuştu.

Milliyet Ege, Haber: Ertan Korkmaz, 28.04.2008

GÜMELİ'NİN ANIT PORSUK AĞACI 1600'ÜNCÜ YAŞINI KUTLUYOR





Türkiye’nin 105. tabiat anıtı olarak tescillenen Zonguldak’ın Alaplı İlçesi'ndeki Gümeli Ormanı, 1600 ve 1000 yaşındaki iki porsuk ağacı ve doğa güzellikleriyle keşfedilmeyi bekliyor.

Gümeli Ormanı, Zonguldak merkezinin batısında, Düzce il sınırı yakınlarında. Sahilden yaklaşık 50 kilometre içerideki orman, 1600 metre yükseklikteki Karatepe’nin çevresini kaplıyor. Gümeli beldesinin merkezinden karayoluyla ulaşılıyor. Dağ yolu sona erdiğinde ziyaretçileri, yeşilin her tonunu bünyesinde barındıran, ağaçlar arasından akan şelalelerin süslediği Türkiye’nin 105’inci tabiat anıtı karşılıyor.

Ormanın genişliği 255 hektar. Karadeniz’in nemli iklimi sayesinde florası son derece zengin. Kayın, gürgen, porsuk, köknar, karaçam, meşe, Anadolu kestanesi, çınar, defne ağaçlarının yanı sıra ökse otu, karayemiş, orman gülü gibi odunsu ve otsu bitki türlerine ev sahipliği yapıyor. Ayrıca ormanda geyik, karaca, ayı, yaban domuzu, kurt, tilki, tavşan, baykuş, kartal gibi canlıları gözlemlemek mümkün.

Asırlık ağaçlarla kaplı ormanın derinliklerinde, iki mucizevi tabiat anıtı tüm canlılığıyla ayakta. Türkiye’nin en yaşlı ağaçlarından iki porsuk sizi bekliyor. 1600 yaşındakinin gövde çapı 2 metre 93 santimetre. Gövde çevresi 9,20 ve uzunluğu 25 metre. 1000 yaşında olduğu tespit edilen diğerinin gövde çapı 2 metre 55 santimetre, gövde çevresi 8 ve uzunluğu 20 metre.

Ağaçlara orman girişinden başlayan ve yukarıdaki yaylalara bağlanan yoldan ulaşılıyor. Yaylalar kış boyunca kullanılmadığından, yolun bazı bölümleri ilkbahar aylarında kar ve heyelan nedeniyle geçişe izin vermiyor. Bu nedenle yürümek en iyi çözüm. Yeşilin her tonunun görülebileceği bir güzergahtan geçen, yaklaşık 1.5 saatlik yürüyüşten sonra, üzerlerine plaket çakılı anıt ağaçlar çıkıyor karşınıza.

İl Çevre ve Orman Müdürü Nazmiye Uzun, Türkiye’nin en yaşlı ağaçlarını bünyesinde barındıran Gümeli Ormanı’nı bir saklı cennet olarak tanımlıyor. Uzun’un verdiği bilgiye göre, "Tabiat anıtı" ilan edilmesi, Gümeli Ormanı’nın yakın gelecekte eko turizmde, ekolojik araştırmalarda önemli bir merkez haline gelmesini sağlayacak. Yatırım programına alınan bölge için yönetim planı hazırlanacak, tanıtım ünitesi kurulacak, çevreye tabelalar yerleştirilecek.

"Biyolojik çeşitlilik açısından çok zengin bir alan. Doğa bilimciler açısından iyi bir laboratuvar olacaktır. Bilmediğimiz biyolojik çeşitlilikler de araştırıp bulunabilecek. 1600 yıllık ağacımız, başta iklim incelemeleri olmak üzere birçok bilimsel çalışmaya kaynak olabilir. Eko turizm açısından da genel anlamda turizm canlılığı getirecektir. Kentteki festival ve şenliklerde bu bölgeye geziler düzenlenmesi, doğa hayranlarının yürüyüşler yapması, tabiat anıtına turist ilgisini fazlalaştıracaktır. Bizim de bu açıdan alanı koruma sorumluluğumuz arttı. Ağaçların her bir dalını, yaprağını büyüğümüzün elini öper gibi öpmeli ve korumalıyız. Bunca yıl direnmiş ve ayakta kalmayı başarmışlar. Bu heyecanı paylaşabilmekten çok mutluyuz."

Hürriyet Seyahat, 28.04.2008

SURİYE, 700 ÇALINTI ESERİ IRAK'A İADE ETTİ

 

Suriye, geçen hafta Çarşamba günü bu ülkede ele geçen yaklaşık 700 eski eseri Irak’a iade etti. Suriye Eski Eserler Bölüm başkanı Bassam Jamous, ele geçen eserlerin Bronz Çağı’ndan İslam Dönemlerine kadar uzandığını açıkladı. Buluntular, Suriye Milli Müzesi’nde düzenlenen ve Suriyeli yetkililer ile Irak Kültür Bakanı Muhammed Abbas al-Oraibi’nin katıldığı bir törenle ait oldukları ülkeye geri verildi.

 

Her ne kadar Jamous iade edilen eserlerin piyasa değeri hakkında bir açıklama yapmadı ise de, sayıları oldukça fazla olan pişmiş toprak kaplar, sikkeler, kamalar tören sırasında teşhir edildi.

 

Öte yandan, Suriye Kültür Bakanı Riyadh Nassan Agha detaylar hakkında bilgi vermediği “paha biçilemez bir Irak eski eseri” nin iki hafta önce Suriye gümrük görevlileri tarafından ele geçirildiğini, bunun da incelendikten sonra bu ülkeye iade edileceğini açıkladı. 

 

İşgalin ardından ortaya çıkan kaos ortamında Bağdat’ta bulunan Irak Milli Müzesi soyulmuştu. Yapılan araştırmalar sonunda, ABD’li yetkilerin açıklamalarına göre yaklaşık 15.000 eser çalınmış, bunların 6.000’i geçen süre zarfında ele geçirilip müzeye iade edilmişti.

AP, Haber: Albert Aji, 24.04.2008

129 YILLIK İLÇE SULARA KARIŞIYOR





Tam 30 yıldan beri Artvin'in Yusufeli İlçesi'nde süren "Yusufeli Barajı yapılacak mı, yapılmayacak mı" tartışması, 5753 sayılı 'Yusufeli Merkezinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun'un 24 Nisan günü Resmi Gazete'de yayımlanmasıyla bitti. Geri sayım başladı.


Mescid Dağı'nın eteklerinden doğup Gürcistan'ın Batum kentinde Karadeniz'e dökülen Çoruh Nehri'ne kurulacak barajın temeli 15 Temmuz günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı törenle temel atılacak. 129 yıllık ilçenin sakinleriyse, bugünkü yerinden 1 kilometre batıya, Başbakan Erdoğan'ın önceki yıl helikopterle bakıp beğendiği bölgeye göç edecek.
Baraj gölü ilçe merkezi, Narlık, Kınalıçam, Irmakyanı köyleriyle birlikte 10 köydeki 23 mahalleyi su altına bırakacak. 16 bin 172 kişi çok verimli toprağını, evini, işyerini, anılarını bırarak Yusufeli'ne veda edecek.


Yusufelililer, şimdi 30 yıllık mücadeleden yenik çıkmanın hüznü içinde. "Hep 'başka yere yaparlar' diye avunduk ama, rüya bitti. Evimizin, arsamızın bedeli ödenecek. Anılarımızı nasıl istimlak edecekler? Atalarımızın mezarlarının istimlak birim fiyatı var mı?" diyorlar.
Çoruh Nehri'nin ikiye böldüğü Yusufeli, tayini çıkan memur gibi hazırlık yapıyor. 1879'da Erzurum sancağına bağlı olarak kurulan Yusufeli, ilkbaharın tüm çiçekleriyle gitmeye hazırlık yapan halkına adeta nazire ediyor.


Bir ilçeye "Taşın" diyen 5753 sayılı kanun sayesinde Türkiye'nin en hızlı akan nehirlerinden biri olan Çoruh üzerine toplam 11 tane baraj kurulacak. Yusufeli Barajı bunlardan sadece biri olacak. Yasaya göre, halen deniz seviyesinden 560 metre yükseklikteki Yusufeli ilçe merkezi, 1 kilometre batıya kayacak ve 720 rakımlı Sakut Deresi Vadisi'ne nakledilecek.

Radikal, Fotoğraf: Cem Bakırcı/DHA, 27.04.2008

 



Nano-Yorum: Peki ya bunlara ne olacak?

 

İşhan Kilisesi: Köyün içinde bulunan manastır kilise ve şapelden oluşmakta olup, 9.yüzyılın ilk yarısında Bağratlı Gürcülerince yaptırılmıştır. Aynı zamanda Piskoposluk makamı olarak da kullanılan yapı, 16. yüzyıla kadar işlevini sürdürmüştür. Osmanlılar döneminde batı bölümü camiye dönüştürülerek, 1983 yılına kadar ibadete açık tutulmuştur. Günümüzde her iki yapı da terk edilmiş durumdadır. İlçe merkezine uzaklığı 34 km olup Olur-Oltu yol güzergahından sol taraftan 10 km kadar içerdedir.




Barhal Kilisesi: Manastırdan günümüze sadece kilisesi ulaşmış olup, yapı köyün içinde bulunmaktadır. Bir el yazmasına göre Manastır "Vaftizci Yahya" adına, 10. yüzyılda II. Bağrat döneminde inşa edilmiştir. 16. yüzyıldan sonra camiye çevrilmiş olup, günümüzde de cami olarak kullanılmaktadır. Tarafımızca tespit edilen H.1184 (M.1770) tarihli III.Mustafa tarafından verilen berata göre, daha önce imam Süleyman'ın ölümü üzerine Ahmet'in yarım akçe karşılığında imam-hatipliğine getirilişini doğrulayan belge, caminin önemini ortaya koymaktadır. Kilise üç nefli bazilikal planlı olup, dıştan 28.55x18.65 m ölçülere sahiptir. Kilise Altıparmak köy merkezinden sol tarafa giden yolun yaklaşık 2 km yukarısındadır.




Tekkale Kilisesi: Köyün mezrasında, meskun mahalden uzak, vadinin içinde bulunan manastır, kompleks bir yapı olup, kilise, trapeza ve seminer odası ile bu yapı topluluğunun güneydoğusunda ayrı olarak inşa edilen şapelden oluşmaktadır.Yapı, Bağratlı krallığınca 9. yüzyıl sonunda kurulmuştur. 16. yüzyıldan sonra işlevini yitirerek terk edilmiş olmasına rağmen günümüze ulaşmayı başarmıştır.Yörenin en büyük eğitim amaçlı kurumlarından biridir. Tekkale Köyü'nün 7 km kuzeyinde olup ilçe merkezine uzaklığı yaklaşık 14 km'dir.




Demirkent Camii: Köyün merkezinde bulunan yapının kitabesi bulunmadığından kesin olarak hangi tarihte inşa edildiği bilinmemektedir. Orijinalde kilise olduğu anlaşılan yapının en geç 19. yüzyılda cami olarak kullanıldığı bilinmektedir. Kare planlı, ahşap tavanlı, kırma çatılı olan yapının kuzeyinde iki katlı son cemaat yeri ve orijinal olmayan minaresi bulunmaktadır. Yapı, 3.20 m . derinliğindeki son cemaat yeri ile birlikte dıştan 16.25x12.75 m. ölçülere sahiptir. Mihrabı özelliksizken ahşap minberi baştan sona bitkisel motiflerle hareketlendirilmiştir. İki katlı son cemaat yeri yedi ahşap direk üzerine oturtulmuş olup, beş gözlü olarak planlanmıştır. Cepheleri vasıfsız taşla örülmüştür ve sıvalıdır. Kırma çatısında alaturka kiremit bulunmaktadır. Hareme giriş sağlayan kapı kanatları, mahfile ait tüm ahşap aksam ve tavandaki göbek süsü ile yapı görülmeye değer niteliktedir.




Ayrıca, ilçenin sınırları içinde 25'e yakın gözetleme kuleleri vardır. Bu kuleler genellikle vadilerdeki yüksek kayalıkların üzerine yapılmıştır. Her gözetleme kulesinden diğerinin görüldüğü ifade edilmektedir. Bunların haricinde Öğdem, Esendal, Çevreli, ve Tekkale köylerinde kaleler mevcuttur. Ayrıca Demirkent Köyü'nde geçmişte yiyecekleri özellikle yazın sıcaktan korumak için kullanılan soğuk hava mahzenleri günümüzde de kullanılmaktadır.

TAYHaber, Kaynak: Yusufeli Kaymakamlığı, 27.04.2008

ERZURUM'DA ONLARCA TARİHİ MEDRESE VE TÜRBE KAYBOLDU

 

Eğitimci Yazar Muzaffer Taşyürek, Erzurum'da 100 yıl içerisinde onlarca tarihi medrese ve türbenin kaybolduğunu söyledi. Anadolu'daki ilk Türk İslam üniversitelerinden tarihi medreseleri sınırlarında barındıran Erzurum'da, günümüze kadar ulaşanların dışında birçok türbenin yanlış şehirleşme ve ilgisizlik sonucu ortadan kaybolduğu ortaya çıktı. Erzurum'da 1871 salnameleri (yıllık) üzerinde araştırmalarda bulunan Tarihçi Muzaffer Taşyürek, 150 yıl önceki cami, gayrimüslim okulları, medrese ve türbelerinin envanterine ulaştı.

 

Erzurum'da 307 camii, 129 medrese, 13'ü Hıristiyan 106'sı Müslüman olmak üzere 119 mektebin bulunduğunu belirten Muzaffer Taşyürek, 164 caminin, 100 medresenin ve 34 mektebin il merkezinde olduğunu açıkladı.

 

Lalapaşa, Karakilise, Caferzade, Çukur, Zeynel Dairesi, Eminkurbu, Namrevanlı ve Caferiye gibi medreselerin sadece isimlerinin kaldığını söyleyen Taşyürek, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Beş Şehir' isimli eserinde 1913 yılında Erzurum'da 38 medresesinin bulunduğuna dair bilgiye ulaştığını kaydetti.

 

Şehir merkezinde 30'a yakın mezar yeri bulunduğunu, bunların asri mezarlığa taşınması esnasında ulemaya ait mezarların kaybolduğunu hatırlatan Taşyürek, Erzurum'da medreseler gibi birçok tarihi türbenin ilgisizilik ve yanlış şehirleşme sonucu kaybolduğuna vurguladı.





İŞTE KAYBOLAN TÜRBELER:

 

AB-I GÜNEŞ TÜRBESİ:

Bugünkü Güneş İlköğretim Okulu'nun bulunduğu alanda, Kundakçı Camii'nin bitişiğindeydi. Erzurum'un savaş ve depremlerde yıkıma uğraması, sonraları da her devrin anlayışına göre belediyelerin yaptığı imar hareketleri sonucunda kayboldu. Bugün ne Kundakçı Camii'nden ne de ziyaret edilen Ab-ı Güneş Türbesi'nden eser kalmıştır.

 

ABULLEYS TÜRBESİ:

Erzurum Kalesi'nin Doğu tarafındaydı. Bugün Tophane İş Merkezi olarak anılan bina ile Tebrizkapı Karakolu'nun bulunduğu alanda 1953'te yıkılan dükkanlar ve Tophaneli Kahvesi vardı, türbe burada bulunuyordu.

 

ARAP BABA TÜRBESİ:

Erzincankapı semtinde bugünkü Dumlu İş Merkezi ve sinemanın yerinde bulunmaktaydı. 1960'lı yıllara kadar burada Saray Sineması ve altında dükkanlar bulunuyordu.

 

DABAK BABA TÜRBESİ:

Cumhuriyet Caddesi'nde Kızılay İş Merkezi'nin yerinde eskiden Karakullukçu hamamı bulunmaktaydı. Türbe bu hamamın yakınında bulunmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Erzurum'daki Hıristiyan azınlıklar tarafından dahi ziyaret olunuyormuş. İmar faaliyetleri sırasında hem hamam hem de türbe ortadan kalkmıştır.

 

LAL BABA TÜRBESİ:

Zeki Başar bu ziyaret yeri için "Nene hatun evinin arkasına düşen Kınakına Sokağı'nın gereksiz sokağa açıldığı yerin girişinde sağ taraftadır." tarifini yapmaktadır. Eskiden Lal Baba konuşmayan, dilsiz çocukların getirilip ziyaret edildiği bir yermiş. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur.

 

Taşyürek, "Ebul Fettah Enisi türbesi olarak ziyarete açılan türbe gibi diğer ecdat yadigarı eserlerimizin üniversitemizin, Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün, Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün, Müftülük gibi konuyla ilgilenecek diğer kurum ve kuruluşların bir komisyon kurarak bir 'İnanç Turizmi' merkezi haline getirilmek istenen Erzurum'un uzak ve yakın tarihi arasında ciddi araştırmalar yapmalarını beklemekteyiz." dedi.

Yeni Şafak, 27.04.2008

TARİHİ CAMİ ONARILIYOR

 

 

Ardahan'ın Posof İlçesi'nde bulunan ve 1883 yılında yapılan tarihi merkez camiinde dokusuna uygun olarak bakım ve onarım çalışmalarına başlandı.

 

Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'ndan alınan izinle caminin dokusuna uygun olarak restorasyon çalışmalarına başlandığını ifade eden Posof Merkez Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı Cahit Ulgar, "Tabiat Varlıkları tarafından tescillenen camimizin onarımı için gerekli izinleri zorla da olsa aldık. Şimdi inşaat aşamasına geldik. Proje bedeli ile tespit edilen maliyet 200 bin YTL'dir. Camimizin onarımı, dokusuna uygun kesme taşla yapılacak. Biz de taşı tedarik ettik. Diğer bölümleri, izin verildiği gibi dokusuna uygun olarak ahşaptan yapılacak" dedi.

Ardahan Kent Haber, 27.04.2008

DİYARBAKIR'DA 1600 YILLIK YAPI

 

Birçok medeniyete beşiklik eden Diyarbakır'da, bin 600 yıllık bir yapı ortaya çıkarıldı.

 

Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce yapılan kazılarda ortaya çıkarılan tarihi yapının Diyarbakır'ın ilk valisi olarak bilinen Sultan Sasa'nın türbesi olabileceği belirtildi.

 

Yapının yaşını kesin olarak belirlemek için karbon testi yapılacak.

Trt/Haber, 26.04.2008

BAKANLIK, NOEL BABA MÜZESİ'NİN BULUNDUĞU ALAN İÇİN İMAR PLANI HAZIRLATACAK

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Noel Baba Müzesi'nin bulunduğu 32 hektarlık alanı korumak için imar planı hazırlatıyor. Koruma amaçlı planlar, Antalya Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğünce ihale edilecek.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Noel Baba Müzesi'ni, 32 hektarlık alanda uygulayacağı planlarla koruyacak. Bu kapsamda, 29 Nisan Salı günü Antalya Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'nde 1/5000 ölçekli koruma amaçlı nazım imar planı, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ve jeolojik etüt planından oluşan koruma planının ihale edileceği bildirildi.

 

İhaleyi kazanan firma, planı 150 gün içinde tamamlayacak ve hazırlanan plan, Kültür ve Turizm Bakanlığınca Demre Belediye Meclisine gönderilecek ve kabul edilmesi durumunda uygulanacak.

Turizm Gazetesi, 26.04.2008

DÜZCE'DE TURİZM ANLAYIŞI BU MUDUR?





Konuralp Müzesi’nin müdürlük kadrosunun çıkarılması için girişimler yapılmasına rağmen, bir türlü sonuca ulaşılamaması nedeniyle  bölgenin antik çağ tarihini anlamak açısından büyük önem arz eden Arkeolojik kazılar yapılamıyor. Bir şekilde bulunan parçalar ise tarihsel ortamlarından koparılarak değişik yerlerde farklı amaçlarla kullanılıyor.

 

Tarihsel değeri olan sütun parçalarının dekorasyon malzemesi olarak kullanılması, özellikle Turizm haftası kapsamında düzenlenen etkinliklerde verilen mesajlar ile tezat oluşturuyor,

 

Mesleki eğitim Merkezi’nin önünde bulunan bahçe duvarının süslenmesi için konulan, Konuralp’ten getirildiği tahmin edilen sütun parçaları, bulundukları yerde aykırı görünüşleri ile adeta başka bir zaman ve mekanın parçası olduklarını dile getiriyorlar. Çevre sakinleri sütun parçalarının Belediye tarafından getirilerek buraya konulduğunu iddia ediyorlar.

 

Bilindiği gibi daha önce de Bomos diye bilinen yazılı anıtlar belediye tarafından Avni Akyol Parkı’nın İstanbul Caddesi tarafındaki kaldırıma yerleştirilerek dekorasyon amacı ile kullanılmıştı.

 

Tarihi değeri olan eserlerin kazandırılmasına yönelik çalışmaların ikinci plana atılarak, bulunan eserlerin gerçek yerlerinden ve tarihsel bağlamından uzaklaştırılması, ilimizin tarih ve turizm değerlerine verdiği önemin göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Düzce Öncü, Haber: Hüseyin Aksakal, 19.04.2008

Myra Tiyatrosu (D.G. Hogart)
...1910




20 - 26 Nisan 2008

SAHİP ATA MÜZESİ İLGİ BEKLİYOR

 

Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Konya’nın en önemli tarihi yapılarından birisi olan Sahip Ata Müzesi’ni restore ederek ziyaretçilerin hizmetine sundu. Ancak tanıtım eksikliği ve müzenin yeri dolayısıyla ziyaretçilerden gerekli ilgiyi görmediği belirtiliyor. Çinileri ve kendine has yapı üslubuyla Sahip Ata Vakıf Müzesi’ne daha çok ilgi gösterilmesi isteniyor.

 

Sahip Ata Külliyesi’nin bünyesinde bulunan hangahın restorasyon çalışmaları 1998 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından başlatılmıştı. Ancak çeşitli nedenlerle kesintiye uğrayan restorasyon çalışmalarında köklü onarım 2005 yılında yapıldı. Yapılan uzun onarım çalışmalarının ardından yıllardır ihmal edilen ve bu yüzden çöplük gibi olan külliyenin hangah camisi, bahçesi, taş kapı ve çeşmesi tarihe kazandırıldı. 2007 yılında ise hamam kısmında restorasyon çalışmaları başlatılarak, bitirildikten sonra da kullanıma açıldı.


Restorasyon ve onarım işlemleri tamamlandıktan sonra Vakıflar Bölge Müdürlüğü, merkez ve ilçelerde bulunan vakıf eserlerindeki kültür varlıklarını, sakal-ı şerif, şamdanlar, yazma eserler, hat levhalar, kilim gibi birçok tarihi eseri burada sergilemeye başladı.


Vakıflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, geçtiğimiz yıl tamamı tamamlanarak ziyaretçilere açılan Sahip Ata Vakıf Müzesi’nin Konya’nın en önemli tarihi yapılardan birisi olduğunu hatırlatarak, başta Konyalı vatandaşlar olmak üzere herkesin bu müzeyi görmesi gerektiğini vurguladı. İbrahim Genç, ayrıca il dışından gelen yerli ve yabancı turistlerin de bu tarihi mekanı gezip görmesi için çalışmalar yapılabileceğine işaret etti.

Merhaba Gazetesi, 26.04.2008

MUSEVİ MEZARLIĞINA GECEKONDU TALANI




Musevilerin Kudüs’ten sonra en kutsal mezarlık olarak kabul ettiği İstanbul Nakkaştepe’deki 500 yılık mezarlığın durumu içler acısı. İçine gecekondu mahallesi yapılan mezarlığın mermer taşları sökülüp, kırılıp her yerde kullanılmış. Bahçe duvarı olarak konan taşlarda İbranice yazılar net bir şekilde okunuyor.


500 yıl önce İspanya'dan göç eden Musevilerin İstanbul'un Anadolu yakasında ilk yerleştikleri semt olan Kuzguncuk'taki tarihi mezarlık ve mezar taşlarının gecekonducuların talanına uğradığı ortaya çıktı. Nakkaştepe Musevi Mezarlığı, buraya gecekondu kurmak için gelenler tarafından 1970'li yılların başından itibaren işgal edildi. Mezarlığa işgalciler sadece gecekondu yapmakla kalmadı aynı zamanda mezarlıktaki mermer taşlarını evlerinin yapımında kullandı. Kaçak yapıların arasında gezerken bahçe duvarlarında, kapı önündeki merdivenlerde hâlâ üzerinde İbranice yazı izleri duran mezar taşlarını görmek mümkün. Gecekonducu işgalinin daha da genişlememesi için cemaat 1978'de mezarlığın geri kalanını bir duvarla çevirerek koruma altına almış. Kuzguncuk Avrupa Musevilerinin vaat edilmiş topraklara gitmeden önceki son durak olarak gördükleri ve kutsal topraklara gidemeyenlerin en azından burada ölmeyi vasiyet ettikleri yer olarak biliniyor.

Musevi dünyasının en önemli isimlerinin ebedi istirahatgahı olan mezarlık yılın 12 ayı dünyanın dört bir yanından Yahudilerin akınına uğrasa da tarihe ve ölülere karşı yapılan saygısızlık devam ediyor. Bu nedenle Türkiye Hahambaşılığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na durumu bildirerek soruna bir çözüm bulunması talebinde bulundu. Türk Musevi Cemaati Hukuk Müşaviri Avukat Ester Zonana, "Mezarlığın üzerindeki işgaller hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 26 Ekim 2006'da aldığı bir karar vardır. Alınan karar gereğince mevzuata aykırı yapılarla ilgili Üsküdar Belediyesi'nce işlem yapılması gerekmektedir" dedi.

Ancak Üsküdar Belediyesi yetkilileri mezarlığın mülkiyetinin Büyükşehir Belediyesi'ne ait olduğunu söyleyerek topu üzerinden atıyor. Bu noktada mezarlığın statüsüyle ilgili başka bir sorun ortaya çıkıyor. Cemaat mezarlığın mülkiyetinin kendilerine ait olması gerektiğini ileri sürüyor. Av. Kezban Hatemi de Lozan Antlaşması'na göre azınlıklara ait mezarlıkların katiyen belediyelere devredilemeyeceğini, Müslüman mezarlıkları için yapılan uygulamanın azınlıklar için de uygulanarak büyük bir hata yapıldığını söyledi.


Cemaatin Hukuk Müşavirliği, 3998 sayılı Kanun'un "Cemaatlere ait mezarlıkların mülkiyeti belediyeye devredilemez" hükmüne dayanarak konuyu çeşitli kereler yargının önüne getirdi. Ancak Musevi cemaatinin hukuki girişimleri her seferinde davaların reddedilmesiyle sonuçsuz kaldı. Av. Ester Zonana yeni Vakıflar Kanunu'nda Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ve Hazinenin mülkiyetine geçmiş taşınmazların iade edileceği hükmü yer almasına rağmen belediyelerin mülkiyetine geçmiş taşınmazlar hakkında bir çözüm getirilemediğini savunuyor. Aradan geçen zamana rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü mezarlık sahasındaki kaçak yapılaşmayla ilgili girişimde bulunmadı.

Sabah, Haber: Barış Erdoğan, 26.04.2008

EDİRNE'YE TIP MEDRESESİ MÜZESİ

 

Trakya Üniversitesi (TÜ) ve Uluslararası Rotary 2420. Bölge Guvernörlüğü’nün ortaklaşa düzenlediği Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi bünyesindeki Tıp Medresesi 3 gün önce törenle açıldı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı İsmet Yılmaz, törende yaptığı konuşmada, Türkiye’de turizmin renginin değiştiğini, turizminin sadece deniz, kum, güneş konseptinden oluşmadığını söyledi. TÜ Rektörü Prof. Dr. Enver Duran ise kişilerin kendi yörelerindeki değerlere sahip çıkarak, ulusal değerlere sahip çıkabileceğini belirtti. Uluslararası Rotary 2420. Bölge Guvernörü H. Tahsin Tuğrul ise yaklaşık 300 bin YTL’ye mal olan düzenlemenin, Türk tarihini ortaya çıkarması açısından son derece önemli bir proje olduğunu söyledi. Açılışın ardından Prof. Dr. İlter Uzel, “Osmanlı’da Tıp Eğitimi” konulu bir konferans verdi.

Milliyet, 26.04.2008

KATKI




EFES'TE NELER OLUYOR?



Türkiye’nin en çok turist çeken –her yıl yaklaşık iki milyon kişi ziyaret ediyor- ve tarihi bakımdan dünyada en önemli ören yerlerinden biridir, burada her yıl düzenli olarak kazılar yapılır, yeni eserler bulunur, restorasyonlar sürer. Efes Müzesi’nin ne yazık ki yıllarla birlikte kötüleşen pek de parlak olmayan son halini, depolarda bekleyen eserleri bir kenara bırakırsak Efes’te çalışmak, kazı yapmak çok önemli bir prestijidir ve bu prestij 1898’den beri Avusturyalılara verilmiştir.


Avusturyalılar için Efes’in anlamı büyüktür; Viyana’da bir Efes Müzesi kurmuşlardır, her yıl diğer kazılar için gelen yabancı ekiplere kıyasla çok daha uzun süre burada çalışırlar. Efes onlar için ikinci ev gibidir, buraya gönül vermiş olanlar kazı bitiminde de burada kalırlar, hatta evleri olanlar bile vardır. Yıllardır buraya geldiklerinden pek çoğu Türkçe konuşur, ki bu önemli bir ayrıntıdır. Nedense kazı başkanlarının çoğu Türkçe bilmez ve biraz çevrelerine yabancıdırlar. Her yıl büyük zevkle Efes’e gelen, buraya yıllarını vermiş Avusturyalılar dışında (kazı başkanları değişir ama yıllardır süren kazıların başkanı genelde aynı kalır, yani, malum, kalmak zorundadır)  TC Kültür Bakanlığı, Efes Müzesi’nden uzmanlar eşliğinde bütçesi el verdiği ölçüde restorasyon ya da kazı çalışmaları yapar.

 

Çok zengin tarih katmanlarıyla bir hazine gibi olan Efes, pek çok dönemde yerleşim geçirmiştir; büyüklüğünü ve çapını anlamak biraz zordur, bu önemli arkeolojik kentimizin söylenenlere göre henüz sadece üçte birinin kazısı yapılmıştır.





Şimdi… 2007 yılının son aylarından itibaren Efes’te patlak veren gelişmeleri Avusturya ve Türk basınından izleyerek gidelim…

 

30 Ağustos Perşembe günü Avusturya‘nın eski Başbakanı ve Türkiye‘nin Avrupa topluluğuna tam üyeliğinin en keskin karşı çıkanlarından olan Wolfgang Schüssel Efes‘i ziyaret etti, görev süresinin bitiminin ardından Avrupa kültürünün beşiği hakkında bilgi edinmek istiyordu çünkü. 3 Temmuz’da Avusturya’da Standard gazetesinde ve Presse’de, ardından 6 Ağustos’da Profil’de yayınlanan haberler Avusturya’da tam bir skandal etkisi yarattı (Efes, onlar için inanın, bizim basınımızın ve toplumumuzun önemsediğinden daha fazla değer taşıyor!). Çıkan yazılarda Avusturya Arkeoloji Enstitüsü adına Efes’te kazıları yöneten Prof.Dr. Fritz Krinzinger’in birçok Avusturya kurumunda aynı dönemde görev alması Avusturya Sayıştay’ı tarafından ağır bir dille elestiriliyordu. 2,9 milyon Euro’luk bir bütçe ile yapılabilecek Efes’teki yamaçevlerin üstünün çatı ile örtülmesi, 7,6 milyon Euro’ya mal olmuştu ve bu haliyle Avusturya vergi mükelleflerine büyük bir yük getirmişti. Ayrıca yapı inşaatı ruhsatı olmadan Selçuk’taki Avusturya kazı evinin genisletilmesine başlanmış ve bunun gideri Avusturya öğrenci yurtlarını destekleme bütçesinden karsılanmıştı.

 

Büyük bir hukuki ihlal olan bu durum sonucunda 2007 yılının Ekim ayında Prof.Dr. Fritz Krinzinger, Avusturya Cumhuriyeti Sayıştay’ı (Österreichisches Rechnungshof) tarafından Efes kazısı başkanlığı görevinden alındı ve hakkında inceleme başlatıldı. Avusturya Sayıştayı'nın belgelediği bu skandala Türk medyası da yer verdi, ilave bilgi olarak kazı başkanının ören yerinde gayrimenkuller elde ettiği de yazıldı (Milliyet, Ömer Erbil imzasıyla) ve TC. Kültür Bakanlığı da açıklama yaparak bu olayı doğruladı.

 

Hakkında dava açılan Prof. Krinzinger, bu skandal henüz Türk basınına yansımadan Efes Kazı Başkanlığı’na halefi olarak seramik uzmanı Doç. Sabine Ladstätter’i belirlediğini açıklamış ve hatta kendisiyle Efes’te ziyaretler yaparak rahatça yeni halefini tanıştırmıştı. Krinzinger, yaptığı basın açıklamalarında Ladstätter’in kazı başkanı olmasının kendi çalışmalarının devam edeceği anlamına geldiğini söylüyordu. Skandal haberi Türk basınında yer aldıktan sonra birbiri ardına yeni Efes haberleri dikkat çekmeye başladı.  

 

Haliyle tüm bu karmaşa Kültür Bakanlığı’mızı da harekete geçirdi, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, sağduyulu bir kararla – kazı başkanlarını onaylamamız gerekiyor- yeni kazı başkanını onaylamadığımızı ve başka bir isim beklediğimizi belirtti. Hatta eğer yeni isim önerilmezse kazıların Türk arkeologlarca yapılabileceğini belirtti. Bu konuyu çözmek için 6 kişilik bir uzman kadrosu oluşturulmuştu. Avusturyalılara verilen süre 1 Nisan’da dolmasına ve tekrar onaylanmayan Ladstätter’in adını vermelerine cevaben bakanlık süreyi 1 Mayıs’a kadar uzattı.

Avusturyalıların yeni aday olarak ısrarcı oldukları Ladstätter, eski Bilimler Akademisi üyesi ve enstitüye kazı başkanı olmak üzere Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’ne yeni üye olmuş (kazı başkanı olmak için Efes’te yüzyılı aşkın süredir görev yapan ve en deneyimli kurum olan Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’ne üye olmak şart) bir kişi. Ladstätter’in babası, Türkiye karşıtı aşırı sağcı Haider’in yakın dostu, ki bu konunun basına yansımasından sonra Ladstätter babasıyla çok farklı görüşlerde olduğunu açıkladı.   

 

Son yıllarda Efes’te olanları takip edenler burada uzman olmayanların çalıştığını (TC Kültür Bakanlığı’nın da bu yönde açıklamaları var), bazı çok önemli kazıların durduğunu, kazılara siyaset bulaştığını düşünüyor. Efes’teki kazıları yürüten Avusturya Arkeoloji Enstitüsü dışında Avusturya’da bir de Avusturya Bilimler Akademisi diye bir kurum var ve bu kurum fazla güçlü ve siyasi bağları olan bir özellik taşıyor. Yeni stratejinin, enstitüyü Avusturya Bilimler Akademisi’nin çatısı altına sokmaya dayalı olduğu konuşuluyor.

 

Yani Avusturya bilim dünyasında işler biraz karışık ve Efes üzerine yoğunlaşılmış durumda. Avusturyalılar için hem sevilen hem de pahalı bir konu olan Efes üzerinde iddialara göre çeşitli oyunlar oynanıyor. Şu anda Avusturya Arkeoloji Enstitüsü başkanlığını geçici olarak Johannes Koder yapıyor, Koder aynı zamanda üniversitede hoca ve Avusturya Bilimler Akademisi’nde de Bizans Enstitüsü Başkanı. Koder’in, 12 yıldan fazla süredir izinsiz olarak Türkiye’de Bizans yüzey araştırmaları yaptığı konuşuluyor. Tabula Imperii Byzantinii isimli bir dizi kitap için turist olarak Türkiye’ye girip Bizans yapılarını inceliyor...

Avusturya Dışişleri ve Kültür Bakanlığı önerdiği isimde ısrarlı, yoğun kulis faaliyetleri sürüyor. Geçen bir aylık sürede basından Efes’te yaşanan gelişmelerden sıkıntı duyan ve Efes’i iyi bilen Prof.Dr. Peter Scherrer ve Doç.Dr. Ulrike Muss kazı başkanlığı için adaylığını koyduğunu okuduk. Muss, uzun yıllardır kazısı durdurulan Efes Artemis Tapınağı’nda yıllarca çalışmış deneyimli bir arkeolog, Scherrer ise AAI (Avusturya Arkeolojisi Enstitüsü) kazı başkanı. Avusturyalı ve Türk arkeologlar her iki isme de sempatiyle bakıyor; her iki isim de konusunda uzman, yayınları olan, Efes’e gerçekten gönül vermiş kişiler. Yakında Arkeoloji Müzesi’nde büyük bir Efes Artemis tapınağı buluntuları sergisi açılacak ve bu proje Prof.Dr. Anton Bammer (Dünyanın 7 harikasından biri olan Efes Artemis Tapınağı’nı 30 yıla yakın bir süredir kazan, çok önemli bulgulara ulaşan ama sonra ilginçtir Avusturyalılar tarafından kazılara ara verilen) ve Muss’un yıllar süren çabaları sonucu şekillendi. Şimdi yeni haberlere geçelim; Avusturyalılar arasında kazı başkanı olarak adı geçen yeni adaylar var, bunlardan biri Werner Jobst; ki Jobst Efes’te Yamaç Evler’de ve İstanbul’da Mozaik Müzesi’nde çalışmıştı. Bir diğeri Gilbert Wiplinger, o da uzun yıllar Yamaç Evler de çalışmış bir isim, son aday ise bir dönem kazı başkanlığı da yapmış olan Stefan Karwiese. İlginçtir, bu defa bütün  adaylar iyi Türkçe biliyor. 

 

Arkeoloji netameli bir konudur, evet ve siyasetle hep ilişkisi olmuştur. Arkeolojiyle ilgili olanlar her işte olduğu gibi ama özellikle de arkeolojide deneyimin çok önemli olduğunu bilir. Ve işin kötüsü, arkeolojide de her kültürel alanda olduğu gibi siyaset öne çıkınca, işin içine çıkar girince yapılması gereken asıl işler sekteye uğrar. Umalım ki , Efes kazı başkanlığı ve kazısı Efes yararına mantıklı bir şekilde sonuçlansın, çünkü kazının gecikmesi bir yana, Efes’i gün yüzüne çıkarmak için planlanmış ve maddi kaynağı yaratılmış pek çok proje bekliyor, yani olan bilime gönül vermişlere oluyor. Ve evet, kesinlikle TC Kültür Bakanlığı’na büyük görev düşüyor.

Emine Çaykara

EFES ANTİK KENTİNDEKİ OTLAR İNSAN BOYUNA ULAŞTI





2004 yılında yine Efes antik kenti çevresinde büyüyen otları ile ilgili yapılan haberlere duyarlılık gösteren TURSAB Başkanı Başaran Ulusoy, antik kent çevresindeki otların temizlenmesini sağlamış ve antik kent çevresindeki çöplerin temizlenmesi için de mini çöp toplama kamyonu almıştı.

 

Ancak bu yıl Efes aAntik kenti çevresindeki otlar yine insan boyunu aşmaya başladı. Sıcakların artmasıyla birlikte otlar içinde yılan ve çeşitli hayvanların bulunduğunu ifade eden Efes Antik Kentinde görevli Rehber Asil Er, otların yoğun olduğu bölgeye turist götüremediklerini dile getirdiler.

 

Turist Rehberi Asil Er, Efes antik kentinin dünyanın en büyük açık hava müzesi olduğunu belirterek; “İhtişamı ile gezenleri büyüleyen bu antik kentin otlar içerisinde kalması çok acı. Yılda yaklaşık iki milyon yerli ve yabancı turist bu bölgeyi geziyor. Antik kentlerin en önemlilerinden birisi olan Efes‘in son durumu çok kötü. Dernekler ve Vakıflar varken onların bütçesinden personel çalıştırılıyordu. Bu sorunlar yaşanmıyordu. Dernek ve Vakıflar iptal edilince sorunlar giderek arttı. Efes içerisindeki stantlar kaldırıldı. Turist sıcakta efesi gezerken bunalıyor, Celcus Kütüphanesi önünde mola verip orada serinletici içecekler alıyordu. Bu şansları hala yok. Efes'in çoğu yeri otlardan geçilmiyor. Otların arasında tehlikeli sürüngenler olma ihtimali çok yüksek. Efes'i o denli ünlüler de geziyor. Devlet konukları ülkemize geldiği zaman Efes’i gezmeden gitmiyor. Yetkililerin bu duruma göz önüne almalarını umuyorum” dedi.

Selçuk Bölge Haberleri, Haber: Veysel Erol, 24.04.2008




HAFTANIN HABERİ



TOPKAPI HAFIZI, CİNSEL TACİZDEN TUTUKLANDI

 

Topkapı Sarayı’nın Kutsal Emanetler Bölümü’nde 24 saat Kuran-ı Kerim okuyan hafızlardan Süleyman E. (35) geçen hafta Bayrampaşa’daki İsmet Paşa Parkı’nda 10 kişi tarafından dövülürken kurtarıldı.

Hafızı döven gençlerden S.Y., "Arkadaşım C.D. internette bir sapıkla tanıştığını söyledi. Ben de denedim ’Kamerayı aç’ dedi. ’Sen hoş çocuksun, sana kontör alayım’ dedi. 100 kontör gönderdi. Buluşma yeri olarak parkı verdim. Elimi tutmaya çalışınca arkadaşlarımı çağırdım, dövmeye başladık. Bu kişi 1 yıl boyunca C.B. (15), R.Y. (16) ve birkaç kişiyle daha para karşılığı ve kontör alarak birlikte olmuş" dedi. Fatih Müftülüğü’nde çalıştığı ve gündüzleri Topkapı Sarayı’ndaki Kutsal Emanetler Bölümü’nde görev yaptığı belirlenen Süleyman E. ise iddiaları reddetti. Evli ve 2 çocuk sahibi Süleyman E., tutuklanarak cezaevine gönderildi. 2 şüpheli de Süleyman E.’ye yardım edip yer temin ettiği gerekçesiyle tutuklandı. Linç girişiminde bulunan gençler ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Polis, cinsel istismara uğradığı ileri sürülen erkek çocukların ifadeleri doğrultusunda Çapa’da bulunan bir eve de baskın düzenledi. Çapa’daki evde yapılan aramada kadın iç çamaşırlarına rastlandı. Evdeki bilgisayar incelemeye alındı.

Hürriyet, 26.04.2008


KAÇAK KAZI YAPAN 3 KİŞİ TUTUKLANDI

 

Germencik İlçesi Magnesia antik kentinde kaçak kazı yapan 6 kişiden 3'ü tutuklandı.

Jandarma ekipleri ihbar üzerine, gittikleri Ortaklar beldesi Tekin Köyü mevkisindeki Magnesia Antik Kenti'nde kaçak kazı yapan B.A, S.A, B.K, C.A, ve B.S'yi suçüstü yakaladı. Gözaltına alınan zanlılardan S.A, B.A, ve B.S, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Diğer zanlılar C.A. ve B.K, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Olayla ilgili bir kişin daha arandığı öğrenildi.

Zaman, 25.04.2008

ULU CAMİNİN DUVARINI YIKAN ŞAHIS YAPTIRACAK

 

Bursa Ulu Cami'nin bahçe duvarını yıkan alkollü sürücünün zararı karşılayacağı öğrenildi.

 

Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre; yıkılan bahçe duvarı ve korkulukların söz konusu şahıs tarafından yaptırılacağı belirtildi. Yıkılan bölümün bu ay sonuna kadar yaptırılacağına dair sözleşme imzalandığı aktarılırken, aksi takdirde savcılıkça soruşturma başlatılacağı kaydedildi. Ulu Cami Bakım Onarım Derneği Başkanı İbrahim Aydın, bir kuyumcu firmasında işçi olarak çalışan ve ismi açıklanmayan kişinin kazayı yaptığını belirterek, yıkılan yerlerin yine aynı kişi tarafından yaptırılacağını kaydetti. Kazayı yapan kişinin büyük mahcubiyet duyduğunu aktaran Aydın, "Alkollü olarak kaza yapan kişi çok üzüldüğünü belirtiyor. Ancak yapılan sözleşme gereği bu hasarı giderecek. Vakıflar Bölge Müdürlüğü ekipleri gözetiminde yapılacak onarımın masrafını bu şahıs üstlenecek." dedi.

Zaman, Haber: Tuna Alatürk, 25.04.2008

TATVAN'DAKİ TARİHİ KALE, TESCİLLENMEDİĞİ İÇİN DEFİNECİLERİN İSTİLASINA UĞRADI

 

Bitlis'in Tatvan İlçesi'ne bağlı Çekmece (Şahmiran) Köyü'nde bulunan Pers Krallığı'na ait tarihi kaleye devlet sahip çıkmayınca, defineciler iş makineleriyle kazı yaptı. Bugüne kadar tescili dahi yapılmayan tarihi kale, definecilerin insafına terk edilmiş durumda.





Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Tatvan Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Dr. Mehmet Demirtaş, Çekmece (Şahmiran) Köyü'nde, Perslere ait olduğu düşünülen büyük bir kalenin bulunduğunu söyledi.

 

İlçeye 5 kilometre uzaktaki köye hakim 3 tepe üzerinde ve tepenin çevresinde tarihi yapılaşma olduğunu belirten Demirtaş, bölgede arkeolojik bir çalışma yapılması halinde bir çok bilinmeyenin de gözler önüne çıkacağına inandığını kaydetti.





Nemrut Dağı eteklerinde bulunan Pers Krallarından Şamiran'ın hüküm sürdüğünün belirtildiğine dikkat çeken Demirtaş, yapılacak ciddi bir çalışmayla bölgenin tarihine ışık tutulacağını belirtti.

 

Kalenin bölgede hükümdarlık yaptığı belirlenen Şahmiran adına inşa edilmiş olabileceğini kaydeden Demirtaş, yapılan incelemelerde çok sayıda duvar, bölmeler ve seramik parçalarına rastlandığını ifade etti.

 

Bitlis İl Kültür Müdürü Hüsnü Işıkgör ise bölgede tarihi bir yapılaşmanın olduğuna inandıklarını ancak, net ve somut bilgiler çıkmadan bir açıklama yapılmasının mümkün olmadığını söyledi.

 

Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Kadir Pektaş tarafından yapılan yüzey araştırmalarından sonra bölgenin tescil edilip edilmeyeceğine karar verileceğini söyleyen Işıkgör, bölgede arkeolojik bir çalışmanın yapılmasının zaman alacağını da kaydetti.

haberler.com, 25.04.2008

PERGE ANTİK KENTİ'NİN RESTORASYONU İÇİN ÖDENEK SÖZÜ VEREMEDİ

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Perge Antik Kenti'nde incelemelerde bulundu. Burada antik tiyatro, hamam ve nekropolü gezen Bakan Günay, kazı başkanı Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu tarafından bilgilendirdi.

 

Perge'nin özel bir şehir olduğunu ve Antalya Müzesi'ndeki bir çok özel buluntunun buradan getirildiğini belirten Günay, Perge'nin restorasyon çalışmalarına ödenek sözü veremedi. Günay, antik tiyatroyu gezerken bir gazetecinin "Burada restorasyon çalışması mı başlıyor, ödenek ayıracak mısınız?" sorusuna olumsuz yanıt verdi. Günay, Türkiye'de Perge gibi çok sayıda alan olduğunu ancak Bakanlığın bütçesinin bunların restorasyonu için yetersiz olduğunu kaydetti. Günay, Dünya Kültür Mirası'na girecek çok sayıda alan olmasına rağmen Perge'nin geçici listede bile olmadığına dikkat çekti. Ödenek var mı sorusu üzerine "Yok, bütçemiz sıkıntılı, şu anda bağlayıcı birşey söyleyemem" diyen Günay, "İmkanlar ölçüsünde, zamanı ve imkanları iyi kullanarak önümüzdeki süreçte buralara insan eli mutlaka değecek. Ama şu konumda acil bir şey söylemem." dedi. Günay, tarihi yerlerin tahrip olmaması için bazı önlemler aldıklarını belirterek, "Zaman içerisinde, Türkiye'nin imkanlar arttıkça bunlara da sıra gelecek" dedi.

 

Günay, anıt mezarların bulunduğu nekropolü gezerken, burada kazı başkanı Abbasoğlu ile sohbet etti. Bakan Günay, arkeoloji okumak istediğini belirterek, "Dünyaya bir daha gelsem arkeoloji okurdum. Siyasete ara verdiği dönemde arkeoloji okumak istedim ancak olmadı" dedi.

 

Günay, geçmişte tarihi alanda hırsızlık yapan Adnan Çoban'ı uyararak, "Seninle uğraşırım. Arkadaşlarına söyle buralarda kaçak kazı yapmasınlar. Artık takip ediyoruz ve ağır cezalar kesiyoruz" dedi. Günay, agorayı gezerken de, "Bu yapılar üzerine nasıl böyle estetiği olmayan şehirler kurmuşuz anlamak mümkün değil" dedi. Günay, Perge'yi gezen Alman turistlerle danışmanı aracılığıyla Almanca sohbet etti.

 

Perge Antik kentindeki büfe işletmecisi Kaşhan Kılıçkap'a kızan Bakan Günay, sözleşmede olmamasına rağmen büfenin çevresinin naylon brandayla çevrilmesinin yanlış olduğunu kaydetti. Kılıçkap ise turistlerin sıcaktan bunalınca bu brandaların altında serinlediğini belirterek, "Hizmet için bunu yapmak zorundayız, yaşlı turistler zorluk çekiyor.Yaptığımız suçsa biz burada hizmet veriyoruz" dedi.

 

Anadolu Ateşi'nin yeni bir yapılanma talebinde bulunduğunu belirterek, "Biz de onu çevreye uyumlu biçimde geliştirmek istiyoruz" dedi.

 

Günay daha sonra tarihi Aspendos antik tiyatrosuna geçti, burada Anadolu Ateşi ve Troya Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan ile telefon görüşmesi yaptı. Günay, artık gösterilerin Aspendos tiyatrosunun içinde değil, önünde kurulacak bir platformda yapılmasını istedi ve Anıtlar Koruma Kurulu ile Belkıs Belediyesi'nin anlaşarak sorunu çözmesini istedi. Günay,gazetecilerin sorusu üzerine, Aspendos'un tarihsel dokusunun mümkün olduğunca korunması için çaba gösterdiklerini kaydederken, o nedenle çevrede yeni, geçici bir yapılaşma ile Anadolu Ateşi etkinliğinin Aspendos dışına alınması için çaba gösterdiklerini söyledi. Günay, bu arada da Aspendos'un bakımının yapılması için bir proje geliştirdiklerini kaydetti.

 

Anadolu Ateşi'nin bu yıl Troya adında önemli,yurtdışına da çıkarılabilecek başarılı bir çalışma gerçekleştirdiğini belirten Günay, "Biz bir yandan bu tür başarılı etkinlikleri destekliyoruz. Bir yandan da tarihsel dokumuzu ören yerlerimizi korumaya çalışıyoruz" dedi. Bakan Günay, daha sonra AKTOB Başkanı Surire Çorabatır ve TÜROFED Başkanı Ahmet Barut ve turizmcilerle Side'de yemek yedi.

TürkiyeTurizm.com, 25.04.2008

TARİHİ SİLVAN SEMPOZYUMU BAŞLADI

 

 

Diyarbakır'ın Silvan İlçesi'nde Türkiye'den ve çeşitli ülkelerden profesörlerin katıldığı 'Tarihi Silvan Sempozyumu' başladı.

Silvan'da düzenlenen 'Tarihi Silvan Sempozyumu'na 27'si Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nden, 25'i Türkiye genelindeki diğer üniversitelerden ve Avusturya, Lübnan, Kuveyt, Suudi Arabistan ve İngiltere'deki üniversitelerden profesörler katılıyor.

Toplam 59 profesörün katıldığı ve 10 oturum halinde gerçekleşecek olan Tarihi Silvan Sempozyumu'nda Silvan'ın kitabe ve kabartmaları üzerinde duruluyor.

Silvan'ın kurulduğu çağ ve dönemlere ait bilgilerin aktarıldığı sinevizyon gösterisiyle devam edilen sempozyumun ardından Silvan'ın tarihi yerleri gezilip ziyaret edilecek.

Sempozyuma Diyarbakır Vali Yardımcısı Canan Hançer Baştürk, Silvan Kaymakamı Veysel Beyru, Silvan Belediye Başkan Vekili İhsan Baykara, Halk Kütüphanesi Müdiresi Mualla Atalay, kurum amirleri ve 59 profesör katıldı. Sempozyum bugün ve yarın devam edecek.

Diyarbakır Haber, 25.04.2008

TARİHİ ESER KAÇAKÇILARINA OPERASYON

 

Samsun'da, Roma dönemine ait 33 sikke ile kadın başı heykeli ele geçirildi. Bir ihbarı değerlendiren Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube ekipleri, Yeni Doğan Mahallesi'nde, Volkan Engin'in (35) kullandığı minibüste yaptığı aramada, Roma Dönemine ait 33 sikke ile taştan yapılmış kadın başı heykel buldu.


Gözaltına alınan zanlı sevk edildiği mahkemece tutuklandı. Ele geçirilen eserler Samsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesine teslim edildi.

Samsun Haber, 25.04.2008

TARİHİ MİNARENİN DİBİNDEKİ SU HATTI YİNE PATLADI

 

Kış ayından bu yana Sivas’ın en büyük sıkıntısı haline gelen su patlakları hala sorun olmaya devam ediyor. Şehrin bir çok bölgesinde patlayan su borularına yetişmekte güçlük çeken belediye ekipleri, bahar mevsimini yaşadığımız şu ünlerde yine su patlakları ile mücadele ediyorlar.

Ayrıca kısa bir süre önce onarılan patlakların tekrar yaşanması akıllara yapılan işlerde gerekli özenin gösterilmediğini getiriyor.

Daha önce bir çok kez gerek kanal tıkanıklığı gerekse de su patlağı yüzünden açılan Tarihi Ulu Camii minaresinin yanındaki su hattı dün yine patladı.

Sivas’ın tarihi dokusunu en iyi temsil eden eserlerden biri olan ve minaresindeki eğim yüzünden yıkılma tehlikesi yaşayan tarihi eserin dibinde patlayan sular zararı daha da artırıyor. Yaklaşık bir ay önce kanal tıkanıklığı gerekçesi ile açılan hat dünde patlayan su borusu yüzünden tekrar açıldı. Patlayan borudan sızan sular zemine akarken, tarihi minarenin dibinde patlayan sular, tarihi yapıya zarar vermeye devam ediyor.

Eğilme sebebi uydu vasıtasıyla araştırılan tarihi minarenin bu tür dış etkenlere ne kadar daha dayanabileceği ise merak konusu.

Sivas Hürdoğan, 25.04.2008

TARİH DELİK DEŞİK

 

Bostandere'de tarihi yerler delik deşik oldu. Seydişehir'e bağlı Bostandere Kasabası'nda Antik Vasata bölgesinde bulunan tarihi kalıntılar korunamadığı için kaçak kazı yapan defineciler tarafından talan ediliyor.

 

İl Kültür Müdürlüğü bu konuda herhangi bir çalışma yapmazken bir çok tarihi eserin Seydişehir dışına çıkarıldığı, bazılarının da bölgede yaşayan vatandaşlar tarafından kullandığı belirtildi.

Bostandere halkı, yetkilileri antik Vasata Kenti'nin tiyatro kalıntısı ve Roma dönemine ait tarihi eserlerin korunması için göreve çağırdı.

Manşet Gazetesi, 25.04.2008

TESCİL ÇALIŞMALARI ABARTILIYOR MU?





Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü’ne ait 75 yapıyı tarihi eser olarak tescillemesinin ardından şimdi ise Atatürk Caddesi’nde ki 3 binayı daha tescilleme kararı aldı.

Koruma Bölge Kurulu, Atatürk Caddesi üzerinde bulunan Sivas Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü binası, PTT hizmet binası ve eski Örnek Oteli binasını da tescilli binalar kervanına katma kararı aldı.

Kurulunun bu kararı belediyeyi üzerken, sırada hangi binaların tescilleneceği sorusu akıllara geliyor. Atatürk Caddesi’nde yer alan 3 binanın kurul tarafından tescil kararı verilmesi cadde üzerinde ileride yapılması muhtemel çalışmalara engel olacak.

Tescil binalara kurul kararı olmadan kimse müdahale edemeyecek. Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü binasının tescil edilmesi kararını şaşkınla karşılayan Belediye Başkanı Sami Aydın, objektif kriterlerde değerlendirildiğinde bu binanın korumaya değer olduğunu düşünmediğini söyledi.

Sivil bir vatandaş bile binaya gezip gördüğü zaman korumayı gerektirecek bir yapı olmadığını görür diyen Başkan Aydın, “Tahmin ediyorum kurul üyeleri binayı gezip görmediler. Çünkü eğer gezmiş olsalardı o binada tarihle bağdaşacak hiç bir şey olmadığını görürlerdi” dedi.

Daha önceden bu tür kararları Kayseri Koruma Bölge Kurulu’nun proje üzerinden verdiğini ve bunu doğru bulmadıkları için Sivas’ta koruma bölge kurulu oluşturulmasında katkılarının bulunduğunu dile getiren Başkan Aydın, “Bu tür önemli kararların sadece projeye bakılarak verilmesinin önüne geçmek için Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kurulmasında önemli katkılarımız oldu. Fakat kurulun vermiş olduğu bu son karar bizi gerçekten üzdü. Tarihi eserlere hepimizin sahip çıkması gerekir.

Tarihi eserler bulundukları şehrin, yerin mührüdür. Bunu her platformda savunan ve bu konuda çok çabası olan bir belediye olduğunuz kamuoyu tarafından bilinmektedir” diye konuştu.

Başkan Aydın, bu tür önemli kararlar alınırken Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun başta belediye olmak üzere Sivas kamuoyunun bilgilendirmesinde fayda olduğunu kaydetti.

Sivas Hürdoğan, 25.04.2008

TCDD ANKARA GARI ÖNÜNE KÖPRÜLÜ KAVŞAK YAPAN GÖKÇEK'E BİRİLERİNİN DUR DEMESİ LAZIM

 

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayşegül Oruçkaptan, TCDD Ankara Garı önündeki tarihi alana köprülü kavşak yapmak için çalışma başlatan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçe’in kent suçu işlediğini öne sürdü. Oruçkaptan, TMMOB Peyzaj Mimarları Odası’nda düzenlediği basın toplantısında, Ankara’nın, bilim, hukuk ve yargı tanımayan bir yönetim anlayışına teslim edilemeyeceğini söyledi.

Cumhuriyetin başkentine, aydınlanmacı, cumhuriyetçi, tarihine, kültürüne, cumhuriyet değerlerine bağlı, bilimin ve hukukun üstünlüğüne inanan kişiler ve yönetimler anlayışının yakışacağını ifade eden Oruçkaptan, şunları kaydetti:

“Ulusal mücadelemizin karargahı, bağımsızlık savaşının simgelerinden biri olan başkent Ankaramız, tarihsel ve kültürel mirası ile modern kent görüntüsünden, köstebek yuvasına çevriliyor. Cumhuriyetin değerlerini taşıyan TCDD Ankara Garı önündeki tarihi alana köprülü kavşak yapmak için iş makinalarını indiren Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek kent suçu işliyor. Birilerinin buna 'dur' demesi lazım”

Milli Komite üyesi Prof.Dr. Yüksel Öztan da, Ankara Garı’nın ve önündeki meydanın şehrin kalbi olduğunu belirterek, “Bu alanın yok edilmesiyle şehir de Kurtuluş Savaşı’nda oynadığı rolün simgesel kimliğini kaybedecektir ve söz konusu kavşak projesi Ankara’ya çağdaş bir görünüm kazandırmayacak” dedi.

Öztan, Gar Önü’nün Atatürk Kültür Merkezi adı altında birbirini tamamlayan 5 bölgeden biri olduğunu söyleyerek, Bu beş bölge Hipodrom Alanı, 19 Mayıs Spor Tesis Alanı, Gençlik Parkı, Adliye Sarayı Yanı ve İstasyon Binası ve buradan Ulus Meydanı’na çıkan yoldur.

Cumhuriyet’in kurum ve değerlerinin yer aldığı Atatürk Kültür Merkezi adı altında kentin planında ve yasalarda tanımlanan bu alanlar Ankara halkı adına özel yasa ile kurulmuş Milli Komite’ye emanet edilmiştir” diye konuştu.


Prof.Dr. Öztan, Gar önündeki meydanda herhangi bir çalışma Milli Komite’ye haber verilmesi gerektiğin vurguladı, kavşağın yaşama geçirilmesi komite onayıyla mümkün olduğunu ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin hukuka aykırı bir işlem yürüttüğünü kaydetti. Toplantıya, TMMOB Peyzaj Mimarları Odası 2. Başkanı Oğuz Yılmaz, Oda Genel Sekreteri Redife Kolçak ile oda üyeleri de katıldı.

Birgün, Haber: Zehra Şahindokuyucu, 25.04.2008

448 YILLIK KERVANSARAY RESTORE EDİLİYOR

 

Gölcük İpekyolu Mahallesi’nde, ilçenin en önemli tarihi binası bulunur. Yaklaşık 450 yıl önce inşa edildiği bilinen Kervansaray, son yıllarda iyice yıpranmıştı. Kültür Müdürlüğü, Müze Müdürlüğü, Kocaeli Üniversitesi, Gölcük Belediyesi, bu tarihi binanın restorasyonu ve içinde bulunduğu 10 dönümlük alanın düzenlenmesi için çalışma başlattılar. Bu yıl sonuna kadar Kervansaray binası çok şık bir hale getirilecek.

Özgür Kocaeli, 25.04.2008

ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE RESTORE EDİLECEK

 

Erzurum Vakıflar Bölge Müdürlüğü Merkez Çifte Minareli (Hatuniye) Medresesi'nin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerini, Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü ise Eskişehir merkez Kurşunlu Külliyesinin ikmal onarım işlerini ihaleye çıkardı.

 

Erzurum Vakıflar Bölge Müdürlüğü Merkez Çifte Minareli (Hatuniye) Medresesi'nin rölöve, restitüsyon, restorasyon projelerinin hazırlanmasını yaptıracak. Toplam 180 günlük süreyi kapsayacak olan işin ihalesi, Erzurum Vakıflar Bölge Müdürlüğünde 15 Mayıs 2008 tarihinde saat 14.30'da gerçekleştirilecek. Sadece yerli isteklilerin teklif verebileceği ihalede doküman Erzurum Vakıflar Bölge Müdürlüğünden görülebileceği gibi aynı yerden bedeli mukabili temin edilebilecek. Şartnameye göre hazırlanacak olan teklifler ihale günü ihale saatine kadar Erzurum Vakıflar Bölge Müdürlüğüne anahtar teslimi götürü bedel üzerinden verilecek. Buna göre ihale sonucu, üzerine ihale yapılan istekliye anahtar teslimi götürü bedel sözleşmesi yapılacak. Katılımcılar ihalede teklif ettikleri bedelin yüzde 3'ünden az olmamak üzere kendi belirleyecekleri tutarda geçici teminat verecekler.

Erzurum Gazetesi, 25.04.2008

"TARİHİ YERLERDE NİTELİKLİ PROJELER ÜRETİLMİŞ"

 

ÇEKÜL Vakfı Başkanı Metin Sözen, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ile ortak yürüttükleri projeler ile atıl durumdaki tarihi değerlerin gün ışığına çıkarılarak turizme kazandırılması yönünde önemli çalışmalar yaptıklarını ifade etti.

 

Gaziantep'te ÇEKÜL Vakfı ile ortak yürütülen projelere ilişkin durum değerlendirmesi yapmak amacıyla Gaziantep'e geldiğini ifade eden Sözen, "Burada nitelikli projeler yaratılmış ve kurulmuş. Açılan ve açılması için çalışması devam edilen müzelerden sonra Antep müzeler kenti olacaktır. Bu çok önemli" dedi.

 

Kalenin bir yandan içerisinde çalışmaların devam ettiği, diğer yandan dışından da çevre düzenlemesi çalışmalarının sürdüğünü ifade eden Sözen, Naip Hamamı, Bayaz Han gibi bazı hanlar ile Antep evlerinin yeniden restore edilerek kent tarihine turizmine kazandırılmasına yönelik önemli çalışmalar sergilendiğini kaydetti. Kale içerisinde açılması planlanan müzeyle ilgili çalışmanın devam etiğini kaydeden ÇEKÜL Vakfı Başkanı Metin Sözen, Gaziantep'in turizm merkezi olmaya aday önemli şehirlerden biri olduğunu kaydetti.

Gaziantep 27 Gazetesi, 25.04.2008

TARİH BÜROKRASİ KURBANI OLDU





Diyarbakır Gazi Caddesi’nde Tarihi Hasan Paşa Hanı’nın karşısında yer alan 5 numaralı parseldeki yapılar, nitelikli yapılar yapılmak üzere Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce yıkılmak istendi. Bunun üzerine Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Müze Müdürlüğü’nün söz konusu alanda kazı yapmasını istedi.


Talep üzerine geçen yıl kasım ayında başlayan ve 20 gün süren kazılar sonucu, 200 metrekarelik alanda Roma dönemine ait 1600 yıllık mimari bir yapı ortaya çıkarıldı. Durum rapor halinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na bildirildi.





Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, kazıda ortaya çıkan tarihi yapının korunması için söz konusu parseli 1. derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edip, Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden alanın korunması ve turizme kazandırılması için proje hazırlamasını istedi. Aradan aylar geçmesine rağmen, tarihi varlıkları korumakla yükümlü kurumların koruma tedbirleri kağıt üzerinde kalınca, antik yapının dört bir yanı define arayanlar tarafından tahrip edildi. Kazı alanı ayrıca atıklar nedeniyle çöplüğe döndü.


İl Kültür ve Turizm Müdürü Tevfik Aritürk, “Biz söz konusu alanın korunması ve korunma amaçlı proje hazırlanması için defalarca Vakıflar’a yazı yazdık ama sonuç alamadık. Şu anda yaşanan durum içler acısıdır. Söyleyecek başka bir söz bulamıyorum” dedi.


Ortaya çıkarıldığı dönemde çekilen fotoğraflarla beş ay sonra çekilen fotoğraflar, yapının ne derece tahrip edildiğini ortaya koyuyor.

Milliyet, Haber: Ferit Aslan, 25.04.2008

ZEKAİ ORMANCI HAYATINI KAYBETTİ

Modern Türk Soyut geleneğinin önde gelen isimlerinden ressam Zekai Ormancı kansere yenik düştü.


Zekai Ormancı 5 Ocak 1949'da Aydın'da doğdu. 1937 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü'nü bitirdi. Zeki Faik İzer - Özdemir Altan Atölyesi'nden çalıştı. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne Öğretim Görevlisi olarak atandı ve halıresim (tapisserie) Atölyesi'ni kurdu. 1995'de profesör olan sanatçının pek çok koleksiyonla birlikte Cumhurbaşkanlığı Köşkü Şeref Holü'nde asılı duran 30 metre karelik, büyük bir halı resmi var.


Ormancı, 1993'de Paris'teki Artifex'in düzenlediği Uluslararası 'Texliles Mediterranees' sergisine Türkiye'yi temsilen davet edilmişti. Fransa'nın Narbonne Kentine bağlı Gruissan'da gerçekleştirilen ve Akdeniz Ülkelerinden birçok ünlü sanatçının katıldığı bu sergiye Ormancı, iki halıresimle katıldı. Yapıtları yurt içinde ve dışında çeşitli müze ve koleksiyonlarda yeralan sanatçı, İstanbul'da yaşıyordu. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nde Öğretim Üyesi olarak görev yapan Zekai Ormancı'nın son sergisi, geçen ay İş Sanat Kibele Sanat Galerisi'nde açılmıştı.

Radikal, 24.04.2008

YUNUSHAN KÖYÜ'NDEKİ ROMA DÖNEMİ KALINTILARI TURİSTLERİN İLGİ ODAĞI OLDU

 

Hatay’ın Altınözü İlçesi'ne bağlı Yunushan Köyü'ndeki Roma İmparatorluğu dönemine ait kalıt mezar biçimindeki mağaraların son zamanlarda turistlerin ilgi odağı olmaya başladığı bildirildi. Yunushan Köyü Muhtarı, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün yöreye dikkat çekmesi gerektiğini belirtti.





Son zamanlarda turizmde atağa geçen Hatay’ın bakir kalmış farklı turizm potansiyelleri gün ışığına çıkarılmayı bekliyor. Altınözü İlçesindeki Yunushan Köyü'nde bulunan ve Roma İmparatorluğu dönemine ait olduğu belirtilen kalıt mezar ve mağaralar da bunlardan biri...





Altınözü Postası gazetesinin haberine göre, son zamanlarda turistlerin ilgi odağı olan bu mağaralar, turizme kazandırılmayı bekliyor. Gazeteye açıklamada bulunan Yunushan Köyü Muhtarı da, bu mağara ve kalıt mezarların son zamanlarda turistlerce ziyaret edildiğini belirterek, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün konuya el atarak yöreye dikkat çekmesi gerektiğini ifade etti.

Turizm Gazetesi, 24.04.2008

ALLIANOI İÇİN YENİ UMUT

 

Allianoi antik kenti yakınlarına yapılan Yortanlı Barajı tamamlandı. Ancak su tutulması konusunda çevreciler ile DSİ yetkilileri arasında başlayan hukuki mücadelede devam ediyor. İzmir 4. İdare Mahkemesi Devlet Su İşleri (DSİ) antik kentin çevresinin duvar ve mille kapatılarak su altında bırakılması yönündeki projenin yeniden incelenmesine karar verdi.

Mahkemenin kararını değerlendiren Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Dönem Sözcüsü Arif Ali Cangı, “Bir umut tabii ki... Çünkü DSİ’nin ‘koruma’ adı altında Allianoi’yi suya gömen bir projesi var. DSİ’nin bu projenin iptali davasında mahkemenin iptal kararı vermesi durumunda karardaki gerekçeleri ve bilirkişinin değerlendirmelerini dikkate alarak yeni bir proje yaratması gerekiyor” dedi.


Bilirkişi incelemesinden olumsuz sonuç çıkarsa Koruma Kurulu’ndan onay alan “kurtarma” projesi iptal edilebilecek. EGEÇEP Dönem Sözcüsü Arif Ali Cangı, “Bu kararı bir umut ışığı olarak görüyorum. Biz iç hukukta umudumuz kalmadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuştuk” dedi.

Birgün, 24.04.2008

1508 YILLIK AYASOFYA KİLİSESİ, ONARILARAK CAMİYE ÇEVRİLDİ





Bitlis'in Tatvan İlçesi'ne bağlı Çekmece Köyü'ndeki 1508 yıllık Ayasofya Kilisesi, köylüler tarafından onarılarak camiye çevrildi.

 

Orijinal kitabesi olmayan tarihi kiliseyi onararak camiye çeviren köylüler, ancak kitabeyi kazıyıp üstüne yeni kitabe yazmışlar. Köylüler, yapının kilise olarak yapıldığı ilk tarihin MS 500 yılı olduğunu söylüyor.

 

Kiliseden çevrilen caminin en büyük özelliği orijinal kilise görünümünü büyük ölçüde koruması. Hıristiyan inancına göre yeni doğan çocukların vaftiz edildiği "Vaftizhanesi" de tahrip edilmeyen kilisenin dört bir yanında haç işaretleri ve Hıristiyan inancında mum yakılan yerler de orijinalliğini yitirmemiş durumda. Kilisenin taşıyıcı kolonlarında görülen Ermenice yazılarda ne yazıldığını bilmeyen köylüler, duvarlara ve kolonlara kazınmış olan haç işaretleri ile vaftizhane de olduğu gibi Ermenice yazıları da kapatmamışlar. Köylüler "Biz inancımız ve saygımız gereği hiç kimsenin ibadet ettiği bir yere zarar vermeyiz hep koruruz." dediler.





Ayasofya Camii'nde açıklamada bulunan Çekmece Köyü sakinlerinden Nasır Akhan, kiliseden çevirdikleri camide namaz kıldıklarını, duvarlarda bulunan haç işaretleri ve Hıristiyanlığa ait çeşitli simgelerden rahatsızlık duymadıklarını söyledi. Haç işaretleri gölgesinde rahatsızlık duymadan namazını kılan Nasır Akhan, kilisenin cami olarak kullanma gerekçelerini ise "Cami de olsa, kilise de olsa sonuçta Yüce Allah'ın evi. Hıristiyan da olsa Müslüman da olsa sonuçta burada Allah'a kulluk görevleri yerine getirilmiş. Geçmişte Allah'a ibadet edilen bir yerde biz Müslümanlar neden ibadet etmeyelim." dedi.

 

Köy halkı olarak bütün dinlere saygılı olduklarını belirten Akhan kiliseyi camiye çevirmelerinin gerekçelerinden birinin de 1508 yıllık kiliseyi definecilerden korumak olduğunu söyledi. Tarihi kilisenin İstanbul'daki Ayasofya Kilisesi'nin bir minyatürü olduğunun büyüklerinden bir rivayet olarak bugüne kadar ulaştırıldığını da açıklayan Akhan şunları söyledi: "Cami olarak ibadet ettiğimiz kiliseyi her yıl yüzlerce yabancı turist ziyaret ediyor. Burayı ziyaret eden Hıristiyanlar ilk olarak camiye çevrilmesini kabullenmekte zorlanıyorlar ancak kiliseyi definecilerden ve yıkılmaktan koruduğumuzu anlayınca bize anlayışlı davranıyorlar."

 

Akhan, bir dönemler bu kilisede Ermenilerin ibadet ettiğini hatırlatarak, "Fakat onlar gittikleri savaş döneminde babalarımız dedelerimizin anlattıklarına ve tarih kitaplarında okuduğumuz kadarıyla Ermeniler arkalarında birçok cami ve ev yakarak gitmişler, buralara birçok zarar verdikten sonra ülkeyi terk etmişler. Biz onların ibadethanesini yakmayacağız, inancımız gereği koruyup kollayacağız. İşte Müslümanlık böyle bir şey. Sana silah uzatana gül uzatacaksın" dedi.

 

Bitlis İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüsnü Işıkgör, kilisenin cami olarak korunmasının, dinlere duyulan saygının bir göstergesi olduğunu söyledi. Kilisenin mimari yapı olarak, İstanbul Ayasofya Camii ile benzer özellikler taşıdığını ifade eden Işıkgör, "Yani Anadolu`ya Türkler gelmeden önce, Bizanslılar tarafından inşa edilmiş. Kilisenin yaklaşık olarak 1508 yıllık bir geçmişi olduğunu söyleyebiliriz." dedi.

TürkiyeTurizm.com, 24.04.2008

SİLAHTAR MUSTAFA PAŞA KERVANSARAYI'NA YENİ YÜZ

 

Malatya'nın Battalgazi İlçesi'nde 17. yüzyıldan kalan 371 yıllık Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı, yanındaki dükkanlarla evler kamulaştırılarak restore edilecek. Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, yaptıkları açıklamada, 1637 yılında Battalgazi İlçesi'nde Silahtar Mustafa Paşa tarafından yaptırılan ve dönemin padişahı 4. Murat'a hediye edilen kervansarayın, Malatya'daki eski eserler arasındaki önemli mekanlardan sayıldığını söyledi. Geçen yılın sonunda restorasyonun 3 milyon 950 bin YTL'ye ihale edildiğini ifade eden yetkililer, kervansarayın çatısının sökülerek restorasyon çalışmalarına başlandığını, çalışmaların gelecek yılın eylül ayında tamamlanacağını kaydetti. Kervansarayın içi ve duvarları dışındaki alanın Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olmamasının sorun olduğunu anlatan yetkililer, şöyle devam etti: 'Kervansarayın sadece duvarları ve içi vakıfların, böyle bir şey olabilir mi? Kervansaray ilk yapıldığında yanında evler ve dükkanlar yokmuş. Sonradan buraları imara açılmış, tapulaştırılarak vatandaşlara verilmiş. Girişindeki 7 dükkanla doğu tarafındaki 3 katlı evler çok kötü bir görüntü oluşturuyor. Buraları kamulaştırıp, yıkacağız ve aslına uygun olarak restorasyon yapacağız.' Dükkanlarla evler için yerinde fiyat incelemesi yaptıklarını belirten yetkililer, dükkanlarla evlerin sahiplerinin de kamulaştırmaya karşı olmadıklarını, ancak yüksek fiyat istediklerini kaydetti.

Battalgazi Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı'nın ilçede Roma döneminden kalan surların içinde bulunduğunu, burasının 3. derece sit alanı olduğunu ve buraya yapılacak inşaatlar için Sivas Koruma Kurulunun izninin gerektiğini anlattı. Gürkan, şunları kaydetti: 'Tarihi eserler gelecek nesillere aktarılacak bir mirastır ve milletimizin kimliğini yansıtır. Belediye olarak tarihi eserlerin yapımı, yaşatılması ve aslına uygun restore edilmesi için Battalgazi Ulu Cami ve Battalgazi Tarihi Eserlerini Koruma ve Yaşatma Derneğini kurduk. Gereken ihtimamı göstermek için elimizden geleni yapıyoruz.' Kervansarayın yanına yapılan evlerle dükkanların 15 yıllık, 20 yıllık ya da 100 yıllık dahi olduğuna dikkati çeken Gürkan, her dönemde tarihi eserlerin yanına bu yapıların yapıldığını dile getirdi. Gürkan, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve yerel yönetimlerin geçmişte koruma konusunda hassas davranmaması nedeniyle tarihi eserlerin taşlarının dahi vatandaşlar tarafından sökülerek kullanıldığını sözlerine ekledi.

Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı
Bugüne kısmen harap bir halde gelen Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı, orta avlulu ve çevresi revak ve hücreli kervansaraylar grubundan. Kervansaray, 5 bin 168 metrekare bir alanı kaplıyor. Dikdörtgen planlı kervansaray, kesme taştan yapılmış olup, avlusunun çevresinde revaklar ve batı kanadında kapalı bir bölüm bulunuyor. Kapalı bölüm, birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış, dört köşe taş payelerden oluşmuş bir mekan. Avlunun bugüne gelen kanatları çok harap. Kervansarayın üst örtüsü düz toprak damlı. Ahırları da var. Kapalı bölümün üzerindeki kitabe 15. yüzyıl şairlerinden Şeyhülislam Zekeriyazade Yahya tarafından yazılmış.Battalgazi İlçesinde bulunan Kervansaray, 1632 yılında Sultan 5. Murat'ın silahtarı Bosnalı Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Revaklı bir avlu, kapalı bölüm ve iki dikdörtgen mekandan oluşuyor. Girişin üzerinde, merdivenlerle çıkılan mescit yer alıyor.

Yeni Şafak, Haber: Hanifi Evren, 24.04.2008

MEDENİYET TARİHİ DEĞİŞEBİLİR

 

Şanlıurfa yakınlarındaki Göbeklitepe Höyüğü’nde yapılan kazılardan elde edilen bilgiler, yıllardır tarih derslerinde öğretilenleri yalanlar nitelikte.

1994’te Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından bulunan ve 14 yıldır kazı çalışmaları devam eden arkeolojik bölgede ortaya çıkan 12 bin yıllık tapınak, ’avcılık ve toplayıcılıkla geçinen göçebe toplulukların, tarımı öğrenerek yerleşik yaşama geçtiği’ tezine ters düşüyor. Çünkü bu dönemde yaşayan insanların henüz çanak çömlek yapmayı bile bilmedikleri varsayılıyor.

Ancak duvarlarının kalınlığı 1.4 metre olan, on iki metre boyundaki tapınağın içinde üzerinde kuş, aslan, yılan ve akrep şeklinde kabartmaların yer aldığı “T” şekilli sütunlar bulunuyor. Hatta tapınağın çevesinde tarım yapıldığına dair işaretler de var. Klaus Schmidt’e göre, bu bölge Mezopotamya’daki ilk şehirlerden 5 bin 500 yıl, İngiltere’deki ünlü Stonehenge’den de 7 bin yıl daha yaşlı. Alman bilimadamı, Göbeklitepe ile ilk karşılaşmasını şöyle anlattı:

“Bu kalıntılara rastladığım zaman önümde iki seçenek vardı. Ya hiç kimseye bir şey söylemeden hemen burayı terk edecektim, ya da hayatımın geri kalanını burada geçirmeye razı olacaktım. Ben ikinci seçeneği seçtim...” Schmidt’e göre, bu tapınağı yapanlar “yeryüzünde ilk kez evren nedir, biz neden buradayız sorusunu kendilerine soran” kişilerdi.

Stanford Üniversitesi’nden Ian Hodder da Göbeklitepe sayesinde tarihin yeniden şekillenebileceğini belirtiyor. Uzun süre Çatalhöyük’teki kazıları yöneten Hodder, Göbeklitepe için şunları söyledi: “Bu tür yapıların sadece yerleşik hayata geçmiş tarımla uğraşan medeniyetler tarafından yapılabildiği düşünülürdü. Ama Göbeklitepe her şeyi değiştirdi. Çünkü bunu yapanlar avcılıkla hayatını sürdüren insanlar. O yüzden bildiğimiz her şey değişebilir. Çok uzun bir zamandır yapılan en önemli arkeolojik buluş.”

Vatan, 24.04.2008

ÇÖPLÜK DEĞİL, 1600 YILLIK TARİH

 

Diyarbakır'da, Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne ait alandaki kazıda ortaya çıkarılan ve 1'inci derecede arkeolojik SİT alanı ilan edilen 1600 yıllık Roma mimarisine ait yapının bulunduğu alan talan edildi.

Alan çöplük haline dönüştürülürken, Diyarbakır Kültür ve Turizm Müdürü Tevfik Arıtürk, bölgenin korunması için defalarca Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne yazı yazdıklarını belirterek, son durumun içler acısı olduğunu söyledi.

Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne ait alan, nitelikli yapılar yapılması için Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce yıkılmak istendi.

Bunun üzerine Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Müze Müdürlüğü'nün söz konusu alanda kazı yapmasını istedi.

Talep üzerine geçen yıl kasım ayında başlayan ve 20 gün süren kazılar sonucu, 200 metrekarelik alanda 1600 yıllık Roma dönemine ait mimari bir yapı ortaya çıkarıldı.

Yapının, tarihi Ulu Cami yapılmadan önce yerinde bulunan Martoma Kilisesi'nin ek binası olabileceği düşünüldü ve durum rapor halinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na iletildi.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, tarihi yapının korunması için söz konusu parseli 1'inci derecede arkeolojik SİT alanı ilan etti ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden alanın korunması ve turizme kazandırılması için proje hazırlamasını istedi.

Aradan aylar geçmesine rağmen, tarihi varlıkları korumak ile yükümlü kurumların koruma tedbirleri kağıt üzerinde kaldı.

Bunun üzerine defineciler tarihi yapıyı tahrip etti. Çevredeki bazı esnaf ise, gün ışığına çıkarılan 1600 yıllık tarihi yapının bulunduğu alanı çöplerle doldurdu.

Yetkili kurumlar, olan biteni izlemekle yetinirken, bazı esnaf bu alanın resmen çöplük olarak kullanıldığını söyledi.

Cnn Türk, 24.04.2008

'ANTİK' KOLEKSİYONUNUN TANITIM FİLMİ ANTİK ŞEHİRDE

 

Denizli'deki Hierapolis Antik şehri ve Pamukkale'de, bir firmanın koleksiyonu için tanıtım filmi çekildi. Filmde, antik çağda yaşayan iki gencin evlilik hazırlıkları anlatıldı.

Başarı Tekstil A.Ş.'ye ait "İssimo" markasının "Antik" adlı koleksiyonu görücüye çıkmaya hazırlanıyor. "Tarih ve kültür değerleri yerinde güzeldir" anlayışıyla hazırlanarak aynı zamanda sosyal bir sorumluluk da üstlenen koleksiyon için Seremoni Prodüksiyon tarafından tanıtım filmi çekildi. Özel izinle Hierapolis ve Pamukkale'de çekilen filmde, iki başrol oyuncusu ve yaklaşık 50 figüran rol aldı. Brezilyalı manken İsadora Azzy ve Türk manken Armağan Yazıcı'nın oynadığı filmin çekimleri üç gün sürdü. Gökhan Erbilgin'in yönettiği filmde, Can Sinanoğlu sanat yönetmeni olarak görev aldı. Görüntü yönetmeni Oğuz Altuntaş'ın teknik ekibi ise Ediz Küçükoğlu, Ozan Uyar ve Gözde Önder'den oluştu.


Antik dönemde yaşayan iki soylu gencin evlilik hazırlıklarını konu alan filmde günümüze de atıflarda bulunuluyor. Özel setler kurularak çekilen sahnelerde, antik çağı anımsatan yüzlerce dekor ve kostüm kullanıldı. Yönetmen Erbilgin, büyük ölçekli bir çalışmayı hem markayı hem de mahalli tarih ve kültür değerlerini ülke ve dünya çapında tanıtmak amacıyla yaptıklarını söyledi.
İssimo markasının sahibi İsmail Yılmaz ise dünyanın hiçbir bölgesinde bulunamayacak kadar değerli tarih ve kültür hazineleriyle dolu Anadolu topraklarının, kaçırılan arkeolojik eserlerle günden güne kan kaybettiğini belirterek buna dur denmesi gerektiğini kaydetti. Ait olduğu topraklardan koparılan nadide eserlerin geri getirilmesinin kolay olmadığını ifade eden Yılmaz, resmi ve sivil bütün toplum katmanları tarafından bu uğurda daha yoğun çabalar sarfedilmesini istedi. Yılmaz, "Geçmişine sahip çıkamayan toplumların geleceğinden de söz edilemez." dedi.
Türkiye'den kaçırılan tarihi eserlerin bir türlü geri getirilemediğini vurgulayan İsmail Yılmaz, her kültür varlığının yerinde güzel olduğunu ve bu yüzden baskı grupları oluşturularak geri getirilmesi için çalışma yapılması gerektiğini söyledi. Antik adında bir koleksiyona da bu yüzden karar verdiklerini kaydeden Yılmaz, ortaya çıkan filmin koleksiyonun ruhunu oldukça iyi yansıtacak bir çalışma olduğunu dile getirdi. Yılmaz, Antik koleksiyonunun ve filmin, çok yakında bir tanıtım kokteyliyle görücüye çıkacağını sözlerine ekledi.

Haber Ekspres, 24.04.2008

ELAZIĞ'DAKİ TARİHİ SAAT KULESİ MECLİS GÜNDEMİNDE

 

DSP İstanbul Milletvekili Hasan Macit, Elazığ'daki tarihi saat kulesinin durumunu Meclis gündemine getirdi.
 

Macit, konuyla ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a yazılı sonu önergesi verdi. Önergesinde, Elazığ'ın Maden İlçesi'nde bulunan tarihi "Saat Kulesi"nin önce, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun kararı ile "Kilise Çanı Kulesi" olarak tescil edildiğini, daha sonra Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından söz konusu kararın düzeltilerek, "Hükümet Konağı ve Saat Kulesi" olarak tescil edildiğini hatırlatan Macit, Bakan Günay'a şu soruları yöneltti:

 

"Tescil edilen saat kulesinin kültürel miras olarak korunmasını sağlamak üzere yapılması gereken aslına uygun onarım işi ne zaman yapılacaktır? Bu konuda bir plan ya da çalışmanız var mı?
 

Tarihi Hükümet Konağı, okul olarak kullanıldığı için orijinal hali korunamamaktadır. Halen eğitim faaliyetinin görüldüğü okulun başka bir binaya taşınarak tarihi Hükümet Konağı'nın aslına uygun olarak onarılıp müzeye dönüştürülmesini sağlayacak bir çalışmanız var mı?"

haberler.com, 24.04.2008

SİT ALANLARI İNCELENDİ

 

 

Araban Kaymakam Vekili Yusuf İzzet Karaman, sit alanında incelemelerde bulundu. İlçeye bağlı Karacaören Köyü'nde bulunan, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumu Kurulu tarafından sit alanı ilan edilen yöredeki kalıntıları inceleyen Karaman, köylülerden bu eserleri korumalarını istedi.

Karaman, sit alanında kazı çalışmaları yapılacağını ifade ederek,?Buradaki tarihi eserlere zarar verenler ağır cezalarla cezalandırılır. Burası sit alanı ilan edildi. Burada kazılar yapılacak. Size düşen göreve burasını en iyi biçimde korumak, buradaki kalıntılara zarar vermemek, zarar vermek isteyenlere engel olmak" dedi. Karacaören Köyü'ndeki alanda, Türk Telekom İl Müdürlüğünün tesis çalışması sırasında ortaya çıkan ve Roma dönemine tarihlenen bir lahit mezar ile mozaik parçaları bulunuyor.

 

Karaman, köylerin hizmet ihtiyaçlarının dilekçeyle kaymakamlığa bildirilmesini istedi. Yatırımcı daire müdürleriyle birlikte köyleri gezen Karaman, köylerde devam eden hizmet ve yatırımları yerinde gördü, muhtar ve vatandaşlardan sorunlarına ilişkin bilgi aldı. Kendilerinin görevinin ilçe ve köy ayrımı yapmadan vatandaşa hizmet etmek olduğunu belirten Karaman, "Hizmet ihtiyaçlarımızı dilekçeyle kaymakamlığa bildirin. Sizlere yapılan yardımları yerinde kullanın. kaymakamlığımıza dilekçeli müracaat yapın, Kaymakamlık olarak köylere yaptığımız yardımları da yerinde kullanın. Size hizmet edebilmemiz için öncelikle hangi hizmetlere ihtiyacınız olduğunu bilmeliyiz. Bunun için köy ziyaretleri yapıyoruz, ihtiyaçlarınızı ve sorunlarınızı sizden dinliyoruz" dedi.

Gaziantep 27 Gazetesi, 24.04.2008

KAÇAK KAZIYA TUTUKLAMA

 

Kırıkkale’nin Sulakyurt İlçesi'nde, kaçak kazı yapan 4 kişi tutuklandı. Faraşlı Köyü'ndeki arkeolojik sit alanı Seydim Tepesi’nde kaçak kazı yapan Fahrettin B, Tekin B, Hasgül D. ve Selim B, jandarma ekiplerince suçüstü yakalandı. Bu kişilerle birlikte, jeneratör, kazıcı ve delici makineler ile kazma ve kürekler ele geçirildi. Zanlılar, çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.
Hürriyet Ankara, 24.04.2008

YIĞILCA'DA TARİHİ EVLER ZİYARETE AÇIK

 

Yığılca'da biri Orhangazi'nin Askerlerinden olan Çavuş Ali'nin 15 gün içinde yaptırıldığı iddia edilen, diğeri de 100 yılı aşkın bir zaman önce yapıldığı belirtilen tarihi evler ziyaretçi bekliyor.

 

Yığılca'da tarihi evlerin restorasyonlarının tamamlanması ile turizme açıldı. Tarihi evlerin tarihten günümüze "ışık tutacağına" inanılıyor.

Düzce Damla, 24.04.2008

AKDAMAR'I KARALADILAR





Van Gölü’ndeki adada bulunan ve restore edilip ‘anıt müze’ olarak ziyarete açılan Akdamar Kilisesi’nin duvarları ‘yazılarla’ tahrip edildi. Kimliği belirsiz kişiler, kilisenin duvarlarına, taş, çivi ve kalemlerle yazılar yazdı.


Kültür Turizm Bakanlığı tarafından restore ettirilen tarihi Akdamar Kilisesi’nin duvarları isimlerle doldu. Çevre düzenlemesiyle birlikte restorasyonu için yaklaşık 3 milyon YTL harcanan kilise, anıt müze olarak uluslararası bir törenle 29 Mart 2007’de açılmıştı.






En ince ayrıntısına kadar özenle restore edilen, freskleri ve kabartmaları ortaya çıkarılan kilisenin duvarları, aradan geçen bir yıl içinde çivi, taş ve kurşun kalemle kazılmış isimlerle doldu. 

Kiliseyi ziyarete gelen vatandaşların tepkilerine neden olan bu durum hakkında Kültür ve Turizm Müdürü İzzet Kütükoğlu bir inceleme başlattı. Van Müzesi’nden 2 kişilik uzman bir ekibi Akdamar Kilisesi’ne gönderdiğini belirten Kütükoğlu, bunu yapanların tarih, kültür düşmanı olduğunu ve suç işlediklerini belirtti.


Kütükoğlu, şunları söyledi: “Akdamar Anıt Müzesi çok önemli bir değer. Bunun herkes tarafından korunması gerekir. Ancak, bazı tarihi eser düşmanları, kilisenin iç duvarlarına isimler yazarak tahrip etmişler. Orada bulunan güvenlik görevlilerimiz de yeterli olmuyor. İnsanlar bir fırsatını bulup duvarlara yazı yazmışlar. Tarihi eserlere zarar vermenin cezası büyüktür. Tahrip edenlerin yakalanması halinde hapis cezası verilir. Biz bundan sonra daha da dikkatli olacağız.”

Milliyet, 24.04.2008

DEFİNECİLER KÖYÜN ALTINI ÜSTÜNE GETİRDİ

 

Kırıkkale'nin Keskin İlçesi Kaçak Köyü'nde tarlalara giren defineciler, eski mezarlarda altın arama çalışması yapıyorlar. Köylüler, ekili araziye zarar veren definecilerden şikeyetçi olduklarını ifade ettiler.

 

Köyün Ağdede, Cöcek, Tombul ve Kartalkaya mevkilerinde arama yapan defineciler, köylülerin tepkisini çekiyor. Ağdede mevkiinde 5 metre uzunluğunda tünel kazan defineciler, istediklerini bulamayınca olay yerinden ayrıldılar. Cöcek mevkiinde ise eski mezarları kazan defineciler, istediklerine ulaşamayınca getirdikleri yiyecekleri orada bırakarak ayrıldılar.

Definecilerin, ekilen tarlalara büyük zarar verdiklerini belirten Kaçak Köyü sakinleri, defineciler yüzünden zarara uğradıklarını, yetkililerin buna bir çare bulmalarını istediler. Definecilerin gece geldiklerini tahmin ettiklerini söyleyen köylüler, mallarına zarar veren definecilerin yakalanıp adalete teslim edilmesi gerektiğini ifade ettiler.

haberler.com, 24.04.2008

URFA GÖBEKLİTEPE İNGİLİZLERİ BÜYÜLEDİ





İngiliz gazetesi Guardian'ın dün yayımlanan uluslararası baskısında, Urfa'daki Göbeklitepe kazısına tam sayfa ayrıldı. 1995'ten beri devam eden kazıları bilim sayfasında haber yapan gazete, elde edilen bulguları Kazı Başkanı Klaus Schmidt'in sözleriyle tanıttı. 'Arkeologları hayrete düşüren yer' başlıklı haberde Schmidt, Türkiye'nin Suriye'yle olan sınırının 56 km. kuzeyinde bulunan tepeyi 'Süpernova' (Yıldızların Güneş'ten kat kat parlak ışıklar saçarak patlaması) olarak tanımlıyor.


Haberde Göbeklitepe, İngiliz okurların ihtişamını anlayabilmesi için ülkenin en ünlü kalıntıları Stonehenge'le karşılaştırıldı.

Karşılaştırmada, "Bu taşlar çok daha mütevazı. 20 adet olduğu sanılan, dördü ortaya çıkarılan taş çemberlerin genişliği 30 metreden fazla değil. Tarih öncesi yapının en ilginç yönüyse şu: T biçiminde beş metrelik iki taştan oluşan dikmelerin üstünde yaban domuzu, tilki, kuş, akrep figürleri kazılarak yapılmış kabartmalar, bu taşların Mezopotamya'da ortaya çıkarılan ilk şehirlerden 5 bin 500, Stonehenge'den 7 bin yıl öncesine yani yaklaşık MÖ 9500 yılına ait olduğuna işaret ediyor" denildi.


Haberde Çatalhöyük kazılarına başkanlık etmiş Stanford Üniversitesi antropoloji profesörü Ian Hodder'ın da görüşlerine yer verildi. Hodder, böyle anıtların tarıma geçen, karmaşık ve hiyerarşik medeniyetlerin ürünü olduğu görüşünün Göbeklitepe sayesinde değiştiğini, tarım öncesi dönemde yapılmış bu anıtın arkeolojik keşifler arasında çok önemli yeri olduğunu belirtti. Schmidt de anıtın kutsal bir önemi olduğuna ve o dönemde insanların 'Evren nedir, neden buradayız' gibi soruları sorduğuna inandığını ifade etti.


Haberin sonunda Urfa'nın 193 km. doğusunda, 2001'den beri süren Kortiktepe kazılarının başındaki, Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Vecihi Özkaya'nın sözleri yer aldı. Özkaya, 11 bin 500 yıllık mezarlarda buldukları taş kapları ve bunların üstüne kazınmış yarı insan-yarı aslan figürlerin, yani sfenkslerin Mısır'dan bile önce Suriye ve Türkiye sınırında bulunduğunu ve iki medeniyetin bu bölgede buluştuğunu söyledi.

Radikal, 24.04.2008

KLEOPATRA VE MARCUS ANTONIUS'UN MEZARLARI KAZILIYOR

 

 

Mısır Eski Eserler yetkilisi Zahi Hawass tarafından açıklandığına göre arkeologlar, bu yıl sonunda Kleopatra ve sevgilisi Marcus Antonius'a ait olduğu düşünülen 2000 yıllık mezarda kazıya başlıyorlar. Açıklamada, bu kazı ile aynı zamanda sevgililerin birlikte gömüldüğü söylencesinin de doğru olup olmadığının anlaşılacağı belirtildi. 

 

Hawass’ın açıklamasına göre Kleopatra ve Marcus Antonius'a ait olduğu düşünülen mezar İskenderiye’den 30 km uzaklıkta bulunan Tabusiris Magna Tapınağı’nda. Şimdiye dek kazılamamış olmasının sebebi ise su altında kalmış olması. Kalıntılardaki su tablasının motopomplarla alçaltılmasının ardından Kasım 2008 de kazılara başlanacağı bildirildi. 

Kleopatra’nın mezarının burada olduğuna dair en önemli delillerden biri şimdiye dek burada bulunan ve üzerinde bu efsanevi kraliçenin resmi olan birçok sikke. Hawass’ın açıkladığına göre, arkeologlar aynı yerde 120 m uzunluğunda, birçok odaya sahip bir yeraltı pasajı da buldular. Bu kazının, Marcus Antonius'dan ikiz çocuk sahibi olan ve onun MÖ 30 yılında ölümünün ardından intihar eden kraliçe ile ilgili birçok sırrı aydınlatması bekleniyor. 

AKI, 24.04.2008

PENCE-İ ALİ ABA KORUMA ALTINA ALINACAK





Alevilerin büyük değeri olan ve Osmanlı döneminden günümüze kadar gelen Pence-i Ali Aba'nın sahibi bu eşsiz tarihi eseri koruma altına alarak saklayacağını söyledi.

 

Sivas'ın Suşehri İlçesi'nde dedesinden kalma Pence-i Ali Aba'yı çerçeveletmek isteyen ve ismini açıklamak istemeyen kişi, bunun dedesinden kaldığını söyledi.

 

Dedesine de dedesinden kaldığını tahmin ettiklerini söyleyen kişi, "Öğrendiğimiz kadarı ile bu belge Alevilik için çok önemli. Yaptığımız araştırmalarda bu belgenin Peygamber Efendimizin Ehl-i Beyti hakkında bilgiler veriyor. Şii düşüncesinde Ehl-i Beytin kapsamına öncelikle Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin dahil edilmektedir. İmam olarak kabul edildiğini öğrendiğimiz Pençe-i Ali Aba, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in dışındaki diğer dokuz imam da Ehl-i Beyt'e dahildir. Şiiler Peygamber Efendimizin hanımlarını, Fatıma dışındaki çocuklarını, Hasan ve Hüseyin dışındaki torunlarını Ehl-i Beyt kapsamına almazlar. Dokuz imamı da Ehl-i Beyt'in kapsamında kabul eden Şia alimleri bu görüşlerini "Mehdi benim neslimden, Fatıma'nın çocuklarından olacaktır" (Ebu Davud, Mehdi:1) hadis-i şerifine dayandırmaktadırlar. Buna göre Mehdinin Ehl-i Beyt'ten olduğu sabittir. Hz. Hüseyin ile Mehdi arasındaki sekiz imamın açıklamaları da onların Ehl-i Beyt'in içerisinde yer aldığını ispatlamaktadır şeklindeki bilgileri internet üzerinden bulabildik" dedi.

 

Belgenin Osmanlıca olduğunu ve üzerinde kılıç, el ve parmaklar ile ibadethaneler olduğunu, bunların üzerindeki Osmanlıca yazıları da tercüme ettireceğini belirten kişi, "Bunun maddi yönünden öte dedemden kalması nedeni ile çok değer veriyoruz. Yıllar önce biraz tahriş olmuştu. Bende kendi imkanlarımla bunu birleştirdim. Çerçevelettirip bende çocuklarıma hediye edeceğim. Ayrıca üzerindeki yazıları da Türkçe'ye çevirttireceğim" dedi.

 

Belgenin sahibi, buna benzer bazı belgelerin de diğer kentlerdeki Havcı Bektaşi Veli derneklerinde olduğunu öğrendiğini de sözlerine ekledi.

Sivas Kent Haber, 24.04.2008

AYASOFYA'DA RESTORASYON

 

İznik'in önemli yapılarından Ayasofya Cami'nin minaresinin yapılıp yapılmayacağı konusunda bir çok fikir ortaya atılırken, restorasyon çalışmaları başladı. Camii'nin iç kısmında ve çatı kısmında sürdürülen restorasyon çalışmalarına ek olarak, minaresinde de restorasyon çalışmalarının başlaması, kafalardaki soru işaretlerini de kaldırmış oldu. Sürdürülen restorasyon çalışmalarını inceleyen İznik Belediye Başkanı Kadri Eryılmaz, yetkililerden çalışmalar hakkında bilgi aldı. İç kısımda halen devam eden çalışmalar ile giriş kısmında bulunan mozaik çalışmalarını dikkatle inceleyen Başkan Eryılmaz, Ayasofya'nın minaresinin yapılıp yapılmayacağı konusunda ortaya atılan söylentilere açıklık getirdi. Ayasofya Camii'nin minaresi olmadan düşünülemeyeceğini, bu konuda en başından beri aynı tavrı ve duruşu koruduklarını belirten Eryılmaz, Ayasofya'nın tarihsel niteliği ve kendine has özellikleri ile bir bütün olduğunu, bunların onarımı sırasında bütünlüğü bozmanın imkansız olduğunu vurguladı.

Yeni Şafak, Haber: Hulusi Gürbüzol, 23.04.2008


"TÜRKİYE'DEKİ DÜNYA MİRAS ALANLARININ

GÜNCEL DURUMLARININ SAPTANMASI ÇALIŞTAYI"
SONA ERDİ


UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Kültürel Miras İhtisas Komitesi tarafından düzenlenen Çalıştay 18-20 Nisan tarihlerinde İstanbul'da gerçekleşti.

 

Basının ilk günkü ilgisi raporların değerlendirildiği son gün yoktu maalesef, bu nedenle aşağıda okuyacaklarınız konuya ilgi duyan kişileri tatmin etmeyebilir. Bizler sadece çıkan sonuçların doğru mercilere iletildiğini ve herkesin üzerine düşeni yapacağını umuyoruz.

TAYHaber


******


UNESCO DÜNYA KÜLTÜR MİRASI BERATI MÜZEDE SERGİLENECEK

 

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Nemrut Dağı'na verilen Dünya Kültür Mirası Beratı, müzede sergilenecek.

 

Geçtiğimiz hafta İstanbul'da UNESCO ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen 'Dünya Kültür Mirası Alanları' ile ilgili toplantıda Nemrut Dağı'nın Dünya Kültür Mirası Beratı'nı teslim alan Adıyaman Valisi Halil Işık, beratın bir örneğinin Adıyaman Müzesi'nde Altın Elma ödülüyle birlikte sergileneceğini kaydetti. Türkiye'deki Dünya Kültür Mirası alanlarıyla ilgili tespit çalışmasının 2007 yılı içerisinde yapıldığını belirten Vali Halil Işık, "Proje 2008 Mart ayı itibarıyla tamamlandı.

 

İstanbul'daki Çalıştay toplantısında, Türkiye'deki Dünya Kültür Mirası alanları genel değerlendirmeye tabi tutuldu. Bu değerlendirmede yönetsel, finansal ve teknik konularda miras alanlarının son durumu ele alındı. Ayrıca Çalıştay'da dünya miras alanlarının beratları takdim edildi. Adıyaman Valiliği olarak bu beratı almaktan büyük onur duyuyoruz" dedi.

 

Nemrut Dağı'nın, 2004 yılında da Dünya Turizm Gazetecileri ve Yazarları Federasyonu (FİJET) tarafından Altın Elma ile ödüllendirildiğini hatırlatan Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu ödül dünyada 35 yere verilmiştir. Ülkemizde sadece Antalya Kaleiçi Projesi ve Nemrut Dağı bu ödüle sahiptir. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen bu berata layık olmaya çalışacağız. Nemrut Dağı'nın bundan sonraki nesillere devri konusunda üzerimize düşen görevleri, restorasyon ve koruma çalışmalarını en iyi şekilde yapmak suretiyle yerine getireceğiz. Beratların her ilin valilik makamında bulunması istendi. Fakat biz bir örneğini de Altın Elma ödülüyle birlikte müzede sergileyeceğiz."

haberler.com, 25.04.2008


******


NEMRUT SOS VERİYOR!

 

UNESCO Türkiye tarafından, üç gün devam eden ve pazar günü sonuçlanan çalışma sonucunda, "Türkiye'nin kültür mirasına sahip çıkma konusunda verilen ödevlerden ne kadarında başarılı olduğunu, ne kadarından başarısız olarak sınıfta kaldığını" belirledi. Elde edilen ilk verilere göre, Türkiye olarak bize verilen 9 ödevden 5'inde sınıfta kaldı. 2'sinde ise "daha iyi" durumdayken, sadece 2 yerde UNESCO kriterleri tam olarak yerine getirebildi denildi.

 

UNESCO tarafından yapılan incelemeler sonucu Türkiye'de Sivas Divriği Ulu Cami ve Şifahanesi, İstanbul'un tarihi alanları, Nemrut Dağı, Göreme Ulusal Parkı ve Kapadokya ile Xanthos-Letoon antik kenti, ödevlerini yerine getiremedi. Hattuşa ve Safranbolu'da Türkiye kısmen başarılı bulunurken, Hierapolis- Pamukkale ile Troia antik kentinde yapılan çalışmalar sınıfı geçti.

 

UNESCO toplantılarında en fazla ilgi görmesi beklenen yerin İstanbul olmasına rağmen, Türkiye temsilcileri bilinçli olarak İstanbul'u ön plana almıyor, ancak diğer yerlerden geride de bırakmıyorlar. Bunun amacı, bütün bu miras alanlarının, "bir annenin çocukları gibi eşit söz ve eşit korunma hakkına" sahip olduğunu göstermek. Ne var ki, 8 Mayıs'ta İstanbul'a gelecek yabancı heyet, İstanbul'u uyarabilir ya da "Risk Altındaki Dünya Miras Alanı Listesi"ne koyabilir. Bu Türkiye için ciddi bir prestij kaybı olmasının yanı sıra, turizm açısından da olumsuz etki yapacaktır. UNESCO İstanbul Raportörü Mehmet Gürkan ise umutlu. Gürkan, hazırlıklara geç başlanmış olduğunu kabul etse de, "Önemli olan yetkililere bir çalışma planı sunabilmek" diyor ve bu planın da halihazırda üzerinde çalışıldığını ekliyor. İstanbul da 1985 yılında UNESCO listesine alınmıştı.

 

Fethiye'deki Xanthos-Letoon antik kenti, Göreme Ulusal Parkı ve Kapadokya kayalık yerleşimi de, bir an önce koruma alanı olarak tahsis edilip, imar planı çıkartılması gereken yerler arasında. Acil müdahale isteyen bir başka yer de Nemrut Dağı. Konuyla ilgili raporu hazırlayan Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, Nemrut'un aynı zamanda "Özel Çevre Koruma Alanı" olmasından ötürü, kültürel miras korunmasında sorun yaşandığını, çünkü imar ve yönetim planının hazırlanamadığını belirtiyor. İlgili kanuna göre Özel Çevre Koruma Alanları'nda taş üstüne taş konması yasak. Bu sorun da ancak yeni bir yasa ile çözülebilir gibi görünüyor.

Adıyaman Haber, 24.04.2008


******


HATTUŞA'NIN 'DÜNYA KÜLTÜR MİRASI' BERATI





Vali Mustafa Toprak, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından 1986 yılında “Dünya Kültür Mirası” listesine alınan Hattuşa'nın bu durumunu belirleyen beratını teslim aldı. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da düzenlenen bir toplantıda UNESCO yetkilileri tarafından il yöneticilerine teslim edilen berat, İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Özüdoğru ile Müze Müdürü Önder İpek tarafından Vali Mustafa Toprak'a takdim edildi. Dün düzenlenen basın toplantısında konuşan Vali Mustafa Toprak, İstanbul'daki turizm konulu toplantının Çorum'un tanıtımı açısından çok yararlı geçtiğini belirterek, “Çorum, Dünya Kültür Mirası ve Dünya Belleği listelerinde yer alan iki değeriyle öne çıktı.” dedi. Hattuşa'daki yol sorununu son 1 yıl içerisinde çözdüklerini hatırlatan Vali Toprak, yöredeki bekçi ve gişe görevlisi eksikliğinin de Turizm Bakanlığı'nın verdiği 3 yeni kadroyla çözdüklerini söyledi. Turizm şirketlerini Çorum'a çekmeye yönelik çalışmalar yaptıklarını ifade eden Mustafa Toprak, İzmir'den 39 ayrı tur şirketi sahibinin hafta sonunda Çorum'da ağırlanacağını bildirdi. Vali Mustafa Toprak, Karadeniz hattı üzerinde sunulan farklı tur alternatiflerin de Çorum'un da yer alması için çaba gösterdiklerini dile getirdi.

Çorum Haber, 23.04.2008


******


TÜRKİYE TARİHİNE SAHİP ÇIKMADA KIRIK NOT ALDI

 

UNESCO Türkiye, üç gün süren ve pazar günü sonuçlanan Çalıştay'da, "Türkiye'nin kültür mirasına sahip çıkma konusunda verilen ödevlerden ne kadarında başarılı olduğunu, ne kadarından sınıfta kaldığını" belirledi. Elde edilen ilk bilgilere göre, Türkiye verilen 9 ödevden 5'inde sınıfta kaldı. 2'sinde "daha iyi" durumdayken, sadece 2 yerde UNESCO kriterleri tam olarak yerine getirebildi.

UNESCO tarafından yapılan incelemeler sonucunda Türkiye'de Sivas Divriği Ulu Cami ve Şifahanesi, İstanbul'un tarihi alanları, Nemrut Dağı, Göreme Ulusal Parkı ve Kapadokya ile Xanthos-Letoon antik kenti, ödevlerini yerine getiremedi. Hattuşa ve Safranbolu'da Türkiye kısmen başarılı bulunurken, Hierapolis- Pamukkale ile Troia antik kentinde yapılan çalışmalar sınıfı geçti. UNESCO toplantılarında en fazla ilgi görmesi beklenen yerin İstanbul olmasına rağmen, Türkiye temsilcileri bilinçli olarak İstanbul'u ön plana almıyor, ancak diğer yerlerden geride de bırakmıyorlar. Bunun amacı, bütün bu miras alanlarının, "bir annenin çocukları gibi eşit söz ve eşit korunma hakkına" sahip olduğunu göstermek. Ne var ki, 8 Mayıs'ta İstanbul'a gelecek yabancı heyet, İstanbul'u uyarabilir ya da "Risk Altındaki Dünya Miras Alanı Listesi"ne koyabilir. Bu Türkiye için ciddi bir prestij kaybı olmasının yanı sıra, turizm açısından da olumsuz etki yapacaktır. UNESCO İstanbul Raportörü Mehmet Gürkan ise umutlu. Gürkan, hazırlıklara geç başlanmış olduğunu kabul etse de, "Önemli olan yetkililere bir çalışma planı sunabilmek" diyor ve bu planın da halihazırda üzerinde çalışıldığını ekliyor. İstanbul da 1985 yılında UNESCO listesine alınmıştı.

Fethiye'deki Xanthos-Letoon antik kenti, Göreme Ulusal Parkı ve Kapadokya kayalık yerleşimi de, bir an önce koruma alanı olarak tahsis edilip, imar planı çıkartılması gereken yerler arasında. Acil müdahale isteyen bir başka yer de Nemrut Dağı. Konuyla ilgili raporu hazırlayan Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, Nemrut'un aynı zamanda "Özel Çevre Koruma Alanı" olmasından ötürü, kültürel miras korunmasında sorun yaşandığını, çünkü imar ve yönetim planının hazırlanamadığını belirtiyor. İlgili kanuna göre Özel Çevre Koruma Alanları'nda taş üstüne taş konması yasak. Bu sorun da ancak yeni bir yasa ile çözülebilir gibi görünüyor.

 

Pamukkale özellikle 1980'lerin sonundaki otel inşaatları ve doğal kaynak suyunun "travertenlerden çekilip otellere verilmesi" nedeniyle özelliklerinden bir kısmını kaybetse de, 1982'de UNESCO listesine alınmasıyla kaderi değişti ve yeniden eski beyaz görüntüsüne kavuştu. Pamukkale artık bütün UNESCO kriterlerine sahip durumda. Aynı şekilde Troia antik kenti de acil müdahale gerektirmeyen yerler arasında.

 

1985'te UNESCO'nun Türkiye'den ilk olarak Dünya Miras Listesi'ne aldığı yerdi. 2006'ya kadar pek bir çalışma yapılmayan Sivas'taki Divriği Ulu Cami, şu anda ciddi bir risk altında. Acilen zemin sağlamlaştırmalarının yapılması gereken cami tabanı, altındaki sudan ötürü kayıyor. Cami için, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan ayrılan ve 2005'te Sivas Valiliği'ne tahsis edilen 2.5 milyon YTL'lik bir ödeme yapıldı. Ancak, para sıkıntısı olmamasına rağmen, henüz iyi bir proje ve yetkin bir kadro oluşturulamadı.

 

Orta derecede korunması gereken yerler arasında Hattuşa antik kenti ile Safranbolu bulunuyor. Ne var ki, toplantılar sırasında akademisyenler, yerel yönetim temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarının gururla anlattıkları yerler de vardı. Bunların en başında Pamukkale, yani "Hierapolis" antik kenti geliyordu. Denizli'de bulunan ve hem Dünya Kültürel Miras Alanı hem de Özel Çevre Koruma Alanı olan Pamukkale için hazırlanan rapor, her şeyin yolunda olduğunu gösterdi.

 

Geçtiğimiz yıllarda "çevre düzenlemesinin doğal silueti bozduğu" nedeniyle UNESCO'nun bir kalemde listesinden çıkardığı Köln Katedrali, yabancı heyetin bu işi ne kadar sıkı tuttuğunu gösteriyor. Kültürel Miras Komitesi Yürütücüsü Prof.Dr. Gül İrepoğlu'nun bu konudaki sözleri listeler savaşına son veriyor: "UNESCO bir ülkeye simgesini armağan eder ve prestij sağlar. Amaç bir listeye girmek ya da oradan çıkıp çıkmamak değil, kültür mirasına sahip çıkmak olmalı. Ayrıca Almanya örneğinde olduğu gibi, dünyanın her yerinde benzer sorunlar yaşanıyor."

Sabah, Haber: Bedia Ceylan Güzelce, 22.04.2008


******


LETOON ANTİK KENTİ DÜNYA MİRASI

 

Muğla Valisi Lütfi Yiğenoğlu, Türkiye’nin 9 dünya miras alanıyla ilgili, 18-20 Nisan tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Ççalıştay'a katıldı. Türkiye’nin UNESCO listesindeki 9 dünya mirasının Çalıştay'da masaya yatırıldığını ifade eden Vali Yiğenoğlu, UNESCO’nun hazırladığı listede, İstanbul’un tarihi alanları, Kapadokya Peri Bacaları ve Göreme Milli Parkı, Divriği Büyük Cami ve Hastanesi, Hattuşaş, Nemrut Dağı taş kral başları, Pamukkale-Hierapolis, Xanthos-Letoon (Fethiye), Safranbolu evleri ve Truva Antik Kenti’nin yer aldığını anımsattı. Türkiye’nin UNESCO listesindeki 9 dünya mirasından Letoon Antik Kenti’nin Fethiye’de bulunduğuna işaret eden Vali Yiğenoğlu, şöyle konuştu: “Antik kentin korunmasına büyük önem vereceğiz. Letoon Antik Kenti’ni bir dünya mirası olarak gelecek nesillere ulaştıracağız. Bölgeyi ziyaret eden turistlere daha iyi tanıtabilmek amacıyla bir dizi projeyi hayata geçireceğiz.’’

Muğla’da 195 ören yeri bulunduğunu ifade eden Vali Yiğenoğlu, ören yerlerinin kültür turizmine açılması için yoğun çaba sarf ettiklerini kaydetti. Ören yerlerinden 25’inde gerekli düzenlemelerin yapıldığını ifade eden Vali Yiğenoğlu, ‘’Gerekli düzenlemeler yapılan ören yerlerini tanıtmak amacıyla kitaplar ve broşürler bastırıyoruz. Bu bölgelerin korunması ve güvenliği anlamında yeni tedbirler alacağız’’ diye konuştu. Bölgede devam eden kazılarda ortaya çıkan tarihi eserlerin gün yüzüne çıktıkları bölgede sergilenmesi gerektiğini savunan Vali Yiğenoğlu, ‘’Bu eserlerin yerinde sergilenmesi için, çalışma başlatacağız. Ayrıca ilçelerde bulunan müze ve ören yerlerindeki güvenlikçi sayısını artıracağız. Bu eserlerin korunmasına önem vereceğiz’’ dedi.

Fethiye-Kaş karayolunun 65’inci kilometresinde Kumluova Köyü yakınında bulunuyor. Şair Ovidius’un anlattığı bir öyküye göre kent, Zeus’tan hamile kalan Leto’nun adına kurulmuş. Kentte en eski yerleşim izleri MÖ 7. yüzyıla kadar gidiyor. Kalıntılar ve ele geçen kitabeler buranın dinsel ve politik bir alan olduğunu gösteriyor. Ören yeri merkezinde yan yana üç tapınak bulunuyor, bunlardan en kuzeydeki Leto, ortadaki Artemis, güneyindeki Apollon’a adanmış. Tapınakların güney-batısındaki çeşme binası ile hemen doğusunda kilise yer alıyor. Kentin kuzeyinde Stoa ile arkasını kısmen doğal yamaca dayamış Hellenistik döneme ait tiyatro bulunuyor. Letoon MS 7. yüzyılda terk edilmiş.

Akşam Akdeniz, 22.04.2008


******


UNESCO, PAMUKKALE'DE YAPILAN ÇALIŞMALARI KRİTERLERİNE UYGUN BULDU

 

Türkiye'deki dokuz Dünya Miras Alanı'ndan 5'inde yürütülen çalışmaları yeterli bulmayan UNESCO, Pamukkale'nin de aralarında bulunduğu iki yerde kriterlerin tam olarak yerine getirildiğini bildirdi.

 

UNESCO tarafından yapılan incelemeler sonucunda Türkiye'de Sivas Divriği Ulu Cami ve Şifahanesi, İstanbul'un tarihi alanları, Nemrut Dağı, Göreme Ulusal Parkı ve Kapadokya ile Xanthos-Letoon antik kentinde yapılan çalışmalar yetersiz bulundu. Hattuşa ve Safranbolu kısmen başarılı, Hierapolis-Pamukkale ve Troia antik kentinde yapılan çalışmalar ise yeterli bulundu. Buralarda UNESCO kriterlerinin tam olarak yerine getirildiği açıklandı.

 

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca 18-20 Nisan 2008 tarihleri arasında İstanbul'da bir çalıştay düzenlendi. Çalıştay'da UNESCO tarafından hazırlanan Hierapolis'in beratı, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından Vali Hasan Canpolat'a teslim edildi.

Denizli Valisi Hasan Canpolat, UNESCO tarafından hazırlanan Hierapolis'in beratını makamında basın mensuplarına tanıttı. Canpolat, Pamukkale'de yürütülen çalışmaların meyvesini verdiğini, bunun en büyük göstergesinin de bu berat olduğunu ifade ederek, "Türkiye'deki dokuz Dünya Miras Alanından birisi olan Pamukkale'de yapılan çalışmalar yüz ağartıcı bulundu. Pamukkale'de yapılan çalışmalar bütün Dünya Miras Alanlarına örnek teşkil edecek çalışmalar. Bu da Denizli açısından son derece sevindirici. Diğer miras alanlarının durumuna ve yönetimine bakıldığında Pamukkale Türkiye'nin uluslar arası standartlarda çok iyi yönetildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz" dedi.

haberler.com, 22.04.2008


******


EN İYİ KORUNAN KENT SAFRANBOLU

Vali Can Direkçi 18-20 Nisan tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleştirilen Kültür ve Turizm Bakanlığı ve UNESCO işbirliği ile organize edilen Çalıştay toplantısını, düzenlediği basın toplantısında değerlendirdi.

 

Vali Can Direkçi değerlendirmesinde;"18 - 20 Nisan tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleştirilen Kültür Bakanlığı ve UNESCO işbirliği ile organize edilen bir Çalıştay'a katıldık. Bu Çalıştay Türkiye'nin dünya miras alanları değerlendirme Çalıştayı'ydı. Türkiye'de 9 tane çok önemli alan bugüne kadar Dünya Kültür Miras alanı olarak tespit edilmiştir ve bu alanların içerisinde de Safranbolu 1994'den yılından bu yana haklı yerini almaktadır. Biz de bu onurlu yeri korumak adına bugüne kadar neler yapıldı, bugün nerdeyiz ve gelecekle ilgili neler yapılması gerekir. Bunları tartışmak, konuşmak üzere Kültür ve Turizm Bakanı ile UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanının ve Yönetim Kurulu Üyelerinin ve 9 İlin Valisinin katılımı ile gerçekleştirilen çok geniş kapsamlı bir toplantıya katıldık.


 

Safranbolu Belediye Başkanı, Kültür ve Turizm İl Müdürü, Karabük Üniversitesinin Öğretim Üyeleri ile birlikte, bazı Turizm İşletmecilerinin Temsilcileri ile birlikte Karabük ve Safranbolu'yu temsil etme fırsatı elde ettik. Bu çalışma esnasında bize Kültür ve Turizm bakanımız tarafından da Safranbolu'nun Dünya Kültür Miras Listesinde olduğunu belgeleyen bir Berat takdim edildi. Bunu da büyük bir onurla aldık ve bu Beratın bize yüklemiş olduğu sorumlulukların bilinci içerisinde Safranbolu'ya gereken özeni, titizliği ve gelecek nesillere çok daha iyi bir şekilde bırakabilmenin gereklerini yerine getirme sözü vererek bu Beratı Karabük adına, Safranbolu adına, burada yaşayan halkımız adına aldık ve halkımız adına, kendi adımıza söz verdik bu sözün bize yüklediği sorumlulukları da İnşallah en iyi şekilde yerine getirmeye çalışacağız.


 

141 ülkede 851 Dünya Kültür Miras alanı tespit edilerek koruma altına alınan alan var. Bizim ülkemizde 9 tanesi mevcut ve bu sayı gerçekten çok az. Toplantıda bunu Kültür Bakanı da vurguladı. Biz de değişik ortamlarda dile getirdik. Aslında Türkiye çok zengin bir ülke, tarihi ve kültürel değerleri, doğal zenginlikleri çok irdelenmesi gereken, tanıtılması gereken bir ülke. Dolayısı ile bu 9 sayısının süratle 30'lara, 40'lara çıkması gerekiyor. Biz de Safranbolu dışında İlimizde özellikle koruma altına almayı taahhüt edeceğimiz yerleri mutlaka değerlendirip, bunu da teklif etmeliyiz. Bu teklifin bizden gelmesi gerekiyor. UNESCO'nun 1972 yılında imzalamış olduğu 32 maddelik bir sözleşmesi var. Bu sözleşmeye taraf olan ülkelerin koruma altına aldıkları yerlerde taahhüt olarak ortaya koydukları yükümlülükler var. Buna uymayı taahhüt eden ülkelerde de bu alanlar tespit edilip onların korumasına bırakılıyor ve zaman zaman da dünya adına, gelecek nesiller adına bunların denetlemeleri gerçekleştiriliyor. Denetimler esnasında korumanın gerekleri yerine getirilmiyorsa Dünya Miras alanları listesinde çıkarılma gibi bir riski de var. Dolayısıyla bizler Safranbolu'yu koruyacağız 1970'li yıllardan itibaren gerçekten çok takdir ettiğim Safranbolu'nun çok değerli halkına bundan sonrası içinde çok büyük sorumluluklar düşüyor. Yaklaşık 30 yıldır bu sorumluluğu Safranbolu'da çok ciddi bir şekilde yerine getiriyor. Bunu bir kez daha o değerlendirme toplantısında ortaya konan rapordan da anladık. 9 koruma altına alınan Türkiye'deki alanların içersinde en iyi korunan yer Safranbolu. Onu UNESCO komisyonu başkanı bizzat da ifade etti. Ve Mayıs ayında da 23 Mayıs da burada bir toplantı gerçekleştirecek. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu bu toplantı da Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız da bulunacaklar. Bunu Safranbolu ve Karabük halkımızla bir kez daha bu özelliğimizi paylaşma imkanı elde edeceğiz dedi. Onların gelişiyle de daha fazla anlam kazanmış olacak. Bu sahip olduğumuz ortam. Dolayısıyla bizler Safranbolu ve Karabük halkı olarak bir kez daha onur duyduk, gururlandık. Bu değerlerimizi gelecek adına koruma sözü verdik ama her şey tamam mı elbette değil. Yapmamız gerekenler var. Bunlar da raporda ayrıntılı olarak incelenmiş sonra ki günde yine geniş katılımlı bir toplantı yapıldı. O günde değerlendirilmeler gerçekleştirildi. Bizim bir defa süratle Safranbolu'da bir yönetim planı yapmamız gerekiyor. Nedir bu yönetim planı? Safranbolu'nun yönetiminden biliyorsunuz bir çok kurum sorumlu Karabük Valiliği, Safranbolu Kaymakamlığı, Safranbolu Belediye Başkanlığı orda ki Kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları, yerel inisiyatifler, dernekler bunların görev ve sorumluluk tanımlarının iki gün içersinde yapılması lazım ve yapacağımız bu yönetim planı bize bu tanımlamaları ortaya koyacak. Herkes görevini bilecek, sorumluluğunu bilecek. Bir görev karmaşası bir sorumluluk karmaşası yaşanmayacak. Çünkü bir konu gündeme geldiğin de birbirine trop atmalarda oluyor. bu görev benim değil vali beyin yok belediyenin belediyenin değil kaymakamlığın bunları ortadan kaldırıp herkesin yerli yerinde görev ve sorumluluğunu en iyi şekilde getirmeyi sağlayacak bir yöneyim planını süratle hazırlayacağız. Yönetim planına göre vatandaşlarımızda hangi konuda hangi kurumun görevli olduğunu ve kimden hesap sorabileceğini de açık bir şekilde ortaya koyacak ve bilecek. Bizde önümüzde ki günlerde gerçekleştireceğimiz bir çalışmayla bu yönetim planını süratle Safranbolu açısından ortaya koyacağız. Ve bunu takip edeceğiz. Kamuoyuna da açıklayacağız.


 

Ve yapmamız gereken diğer bir konu ziyaretçi planı. Ziyaretçi yönetim planı bu ziyaretçi planı bize şu fayda sağlayacak. Şimdi dışarıdan gelen konuklarımız Safranbolu'ya geldiklerinde kendilerinin belirlemiş olduğu bir mimarlar eşliğinde Safranbolu'yu geziyorlar. Gezdikleri mekanlarda kendilerini Safranbolu'ya ilişkin bilgiler ne kadar veriliyor. O mekanın koruma altında olan o mekanın ziyaretçiler ne kadar ziyaret ederken dikkatle ziyaret ediyorlar acaba aşırı yük iniyor mu kaç kişiyle bir üst kata çıkılacaksa en fazla kaç kişi çıkması gerekir. 50 kişi birden ziyaret ediyorsa 50 kişi birden üst kata çıktığında ister istemez o mekan koruma altından olan mekana zarar verebiliyor. Orda bulunan eşyalar nasıl izlenecek ziyaret esnasında nasıl bir tavır ve davranış göstermesi gerekir. Ve geldiğinde yine konuklarımız bizim Turizm Danışma büromuzda da var. O danışma büromuzun faaliyetlerini biraz daha profesyonelliğe doğru getirip her gelen ziyaretçinin mutlaka Safranbolu'yu gezdikten sonra buradan ayrıldığında Safranbolu ile ilgili çok dolu dolu bilgiler almış alması lazım. Çok doğru bilgilerle ve dolu dolu almış olması lazım bunu sağlamak içinde bir ziyaretçi yönetim planı hazırlayacağız. Demek ki bir yönetim planı Safranbolu yöresellerin görevlerini açıkça ortaya koyacak bir yönetim planı birde gelen ziyaretçilerin ziyaretlerini çok kurumsal yapıyorsa ziyaretçi yönetim planı hazırlayacağız. Onun dışında bilgi levhalarının eksik olduğu tespit edilmiş bunu  bizde gözlemliyoruz . bu bilgi levhalarını biraz daha artıracağız özellikle Kıranköy'de ve Bağlar da bu mevcut sayılarını artırmamız gerekiyor. Yollarımız ile ilgili yapmamız gereken bazı çalışmalar var. Aynı şekilde Koruma İmar planı ile ilgili getirilen konular var onlar gözden geçirilecek. Tabi burada en önemli konu restorasyon işi çok pahalı bir iş bütçe imkanları bir taraftan buna yönlendirilmeye çalışılıyor. Bu sayede eski Hükümet Konağı restore edildi. Hıdırlık Tepesi dizayn edildi. Cezaevi restore edildi. Kaymakamlar konağı restore edildi. Buna benzer bir çok kamunun imkanlarıyla restore edilip Kültür Turizmine sunulan yerler oldu. Bu arada vatandaşlarımızın da kendilerine ait turizm amaçlı kullandıkları binalar var. Ama, çatıların tekrar gözden geçirilmesi lazım. Bunların ön planda ele alınarak rehabilite edilmesi gerekiyor. Bunun dışında da yine mevcut konaklar içerisinde ele alınıp kaybetmeme adına onları restore etmemiz gerekenler var bunun içinde bir bütçe planlamasının yapılması lazım. Toplu Konutun imkanlarının işte Kültür Bakanlığının bu konuda bazı çalışmaları var. Bunların süratle gündeme düşürülmesi için bizimde üzerimize düşeni yapmamız lazım. Özel İdare kaynaklarını belediyelerin imkanlarını vatandaşlarımızın imkanlarıyla birleştirerek bu eksiklerimizi gidermeye çalışacağız. Tabi çok ortaklı bir mülkle sorunda var bizim çok sıkıntı çektiğimiz bir konu da bu. Özellikle miras yoluyla klana konaklara baktığımız da mirasçı sayılarının fazla olması bunların aralarında anlaşamaması da bu konaklarla ilgili ciddi tedbirlerin biran önce alınmasını engelleyebiliyor. Bunu ortadan kaldırmak içinde özellikle vatandaşlarımızın bu konak sahiplerinin mirasçıların yakın durması lazım bu işe. Ve destek olması gerekiyor. Bir diğer çok önemli konu arkadaşlar bunun üzerinde de çok durmamız lazım restorasyon ustalarının Karabük de Safranbolu da üzerinde ummalı bir çalışma yaparak sayılarını artırmamız lazım. Bununla ilgili kursalar açmamız lazım. Bununla ilgili bir takım teşvik yaptırımları ortaya koymamız lazım. Bulak ustalarımız var ama bulak ustalarımız her geçen gün azalıyor tıpkı el sanatlarımızla uğraşan yaşları 50-60'lara gelmiş bir elin parmakları kadar insanımız gibi bun ustalarımızın da sayılarının da süratle artırılması lazım. Bununla ilgili çok ciddi tedbirler almamız lazım. Bu konu üzerinde bizde ciddi bir şekilde duracağız. Özet olarak benim İstanbul'daki yaptığımız çalışmalar ile ilgili verebileceğim bilgiler bunlar çok daha ayrıntılı konuşulabilir. Bu konuda çok da fazla sıkmak istemiyorum. Şunu tekrar diyorum: son söz olarak Safranbolu Karabük çok onurlu bir yere sahiptir 1994 yılından beri bu onuru gururla taşımaktadır. Gereklerini halkla beraber kamu kurumları sivil toplum kuruluşları yerine getirmeye çalışmaktadır. 9 korunan yerden en iyi korunan yer Safranbolu'dur. Bu eksiklerimiz yok anlamına gelmemektedir. Çok eksiklerimiz var. Yapmamız atmamız gereken çok adımlarımız var Gelecek adına çok ciddi çalışma yapmamız gereken alanlar var. Bunları inşallah halkımızla beraber çözeceğiz." dedi.

Karabük Valiliği, 22.04.2008


******


VALİ HACIMUSTAFAOĞLU'NA UNESCO DÜNYA MİRASI BERATI

Nevşehir Valisi M. Asım Hacımmustafaoğlu’na UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) Dünya Mirası Beratı verildi. İstanbul’da UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğiyle düzenlenen Türkiye’nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı’nda törenle, Kapadokya’daki Göreme Milli Parkı’nın dünya kültür mirası arasında olduğunun göstergesi olarak Vali Asım Hacımustafaoğlu’na UNESCO Dünya Mirası Beratı verildi.

 

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan 9 kültürel ve doğal alandan bir tanesi olan Nevşehir’in merkeze bağlı Göreme beldesi sınırlarındaki Göreme Milli Parkı nedeniyle Vali Hacımustafaoğlu’na UNESCO Dünya Mirası Beratı’nı Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay verdi. Türkiye’nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı’nda Vali Hacımustafaoğlu’nun yanı sıra 8 Vali ile bir Belediye Başkanına da UNESCO Dünya Kültür Mirası beratı verildi.

Nevşehir & Kapadokya Haber, 22.04.2008


******


"LETOON ANTİK KENTİ'NİN KORUNMASINA DAHA FAZLA ÖNEM VERECEĞİZ"

 

Muğla Valisi Lütfi Yiğenoğlu, "Türkiye'nin UNESCO listesindeki 9 dünya mirasından Letoon Antik Kenti Fethiye'de bulunuyor, antik kentin korunmasına daha fazla önem vereceğiz." dedi.

 

18-20 Nisan tarihlerinde İstanbul'da düzenlenen Çalıştay'a katılan Vali Yiğenoğlu, değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'nin UNESCO listesindeki 9 dünya mirasının çalıştayda masaya yatırıldığını ifade eden Vali Yiğenoğlu, UNESCO'nun hazırladığı listede, İstanbul'un tarihi alanları, Kapadokya Peri Bacaları ve Göreme Milli Parkı, Divriği Büyük Cami ve Hastanesi, Hattuşaş, Nemrut Dağı taş kral başları, Pamukkale-Hierapolis, Xanthos-Letoon (Fethiye), Safranbolu evleri ve Truva Antik Kenti'nin yer aldığını anımsattı. Letoon Antik Kenti'nin Fethiye'de bulunduğuna işaret eden Vali Yiğenoğlu "Antik kentin korunmasına büyük önem vereceğiz. Letoon Antik Kenti'ni bir dünya mirası olarak gelecek nesillere ulaştıracağız. Bölgeyi ziyaret eden turistlere daha iyi tanıtabilmek amacıyla bir dizi projeyi hayata geçireceğiz." dedi. Vali Yiğenoğlu, ören yerlerinin kültür turizmine açılması için yoğun çaba sarf ettiklerini kaydetti.

Zaman, 22.04.2008


******


TÜRKİYE'NİN UNESCO LİSTESİNDEKİ 9 DÜNYA MİRASI

 

Denizli Valisi Hasan Canpolat, UNESCO'nun Dünya Miras Listesinde yer alan Pamukkale'de yapılan çalışmaların, bütün Dünya Miras Alanlarına örnek teşkil edecek çalışmalar olduğunu söyledi.

 

Vali Canpolat, makamında gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı'nda ele alınan raporlara göre, Pamukkale-Hierapolis'in kriterlere uygun şekilde korunduğunun belirlendiğini hatırlattı.


Çalıştayda, 9 ilin valisine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından UNESCO'nun Dünya Miras Listesi beratı verildiğini ifade eden Canpolat, ''Pamukkale'de yürütülen çalışmalar meyvesini vermiştir. Bunun en büyük göstergesi ise bu berattır'' dedi.


UNESCO Türkiye Milli Komisyonu'nun keşif heyetince hazırlanan raporlara göre, bölgede yürütülen çalışmaların yeterli bulunduğuna dikkati çeken Canpolat, ''Raporlara göre, Türkiye'deki dokuz Dünya Miras Alanından birisi olan Pamukkale'de yapılan çalışmalar yüz ağartıcı bulundu. Diğer miras alanlarının durumuna ve yönetimine bakıldığında Pamukkale'nin, uluslararası standartlarda çok iyi yönetildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz'' dedi.

Memleket Haber, 22.04.2008


******


VALİ YİĞENOĞLU'NA UNESCO DÜNYA MİRASI BERATI

 

Türkiye'nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı'na Muğla Valisi Lütfi Yiğenoğlu, Muğla İl Kültür ve Turizm Müdürü ve GETOB- Güney Ege Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Açıkgöz katıldı.

 

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde bulunan 9 kültürel ve doğal alandan bir tanesi Muğla İlimizin Fethiye İlçesinde bulunan tarihi antik kent Letoon.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye'nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde 9 kültürel ve doğal alanı bulunduğunu belirterek, "Şu anda UNESCO Dünya Kültür Mirasi Listesi'nde bulunduğumuz 9 sayısı da, aday olduğumuz sayı da çok az" dedi.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye'nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı'na katıldı.

Bakan Günay'ın himayesinde UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ile koordineli olarak düzenlenen Türkiye'nin UNESCO Dünya Miras Listesi'nde kayıtlı alanlarının güncel durumlarının, yönetsel-finansal-teknik sorunlarının, çözüm önerilerinin ve ilgililerin sorumluluklarının ele alınarak, bu alanların "Dünya-Mirası" anlayışı ile yönetimine ilişkin değerlendirmelerin yapılacağı Çalıştay, Pera Müzesi'nde gerçekleştirildi. 3 gün süren Çalıştay'ın açılışında Bakan Günay'ın yanı sıra UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof.Dr. Arsın Aydınuraz, Kültürel Miras İhtisas Komitesi Yürütücüsü Prof.Dr. Gül İrepoğlu da hazır bulundu.

Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Günay, Türkiye'nin, dünyanın özel coğrafyalarından birisi olduğunu söyledi. Bakan Günay, ülkedeki bir çok güzelliğin yeteri kadar farkında olunmadığını belirterek, "İnsanlık emaneti olan bu alanları koruma kaygısını içinde taşıyan herkes, bunun çok farkına varmadıklarını anladıkları zaman üzülüyor. Ben de bunlardan birisiyim. UNESCO Türkiye Milli Komitesi'ne, Türkiye'deki bu alanlara gösterdikleri dikkatten dolayı minnettarız. Türkiye'nin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde 9 kültürel ve doğal alanı bulunuyor. Geçici listede de 18 doğal ve kültürel alan var. Bu rakam çok az bence. Şu anda dünya miras listesinde bulunduğumuz 9 sayısı da aday olduğumuz sayı da çok az'' dedi. Söz konusu bu alanların bir çoğunu gezdiğini ve hepsi ile ilgili çok önemli tespit ve gözlemleri bulunduğunu ifade eden Bakan Ertuğrul Günay, "Doğrudan bu alanlara ayrılmış finansal bir kaynak yok. Genellikle ek ödeme bulunarak bu alanların sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. İnsanlık adına emanette bulunan bu miraslar için doğrudan kaynak ayrılması gerekiyor. Bize teslim edilen bu emanete en iyi şekilde sahip çıkmaya çalışacağız. Bunu yaptığımız zaman insanlık adına görevimizi, insanlığın bizden yüklediği sorumluluğu yerine getirmiş olacağız'' diye konuştu.

Toplantıda İstanbul Valisi Muammer Güler, Karabük Valisi Can Direkçi, Safranbolu Belediye Başkanı Nihat Cebeci, Sivas Valisi Veysel Dalmaz, Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, Muğla Valisi Lütfi Yiğenoğlu, Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, Nevşehir Valisi Mehmet Asım Hacımustafaoğlu ve Karabük Valisi Can Direkçi'ye UNESCO Dünya Mirası beratı verildi.

Çalıştay sonrası yapılan değerlendirmede söz konusu UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde bulunan 9 kültürel ve doğal alanın vatandaşa kadar indirgenmesi, bilinçlendirilmesi ve sahiplenilmesi çalışmalarına bundan sonra daha ağırlık verileceği belirtildi.


GETOB- Güney Ege Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Açıkgöz toplantı bitiminde TÜROFED Genel Sekreteri ve GETOB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gürel Aydın ile birlikte İstanbul'dan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Antalya'da katılacağı toplantı için Antalya'ya geçtiler.

Turizmdebusabah.com, 21.04.2008


******


VALİ DALMAZ'A UNESCO BERATI

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile UNESCO Türkiye Milli Komisyonu işbirliğiyle Pera Müzesi Oditoryumu'nda düzenlenen Türkiye'nin 9 dünya miras alanıyla ilgili, "Türkiye'nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı" başladı.


Üç gün sürecek çalıştayın açılışında konuşan Arsın Aydınuraz, UNESCO΄nun, daha iyi bir dünya yaratmak, ortak bir akıl, daha iyiye yöneliş için arayış anlamına geldiğini kaydetti. Aydınuraz, UNESCO΄nun bir fikir laboratuvarı olduğunu ve bu laboratuvarlarda standartlar oluşturulduğunu ifade ederek, UNESCO΄nun prestej listelerinin de bu ΄΄ortak aklın΄΄ ürünü olduğunu söyledi.


UNESCO΄nun ΄΄Dünya Miras Listesi΄΄nin yanı sıra ΄΄Somut Olmayan Miras Başyapıtları Listesi΄΄, ΄΄Dünya Belleği Listesi΄΄ ve ΄΄Biasfer Rezervleri Listesi΄΄ olmak üzere toplam 4 prestij listesi daha bulunduğunu anlatan Aydınuraz, ΄΄Somut Olmayan Miras Başyapıtları Listesi΄΄nde Türkiye΄nin ΄΄meddahlığı΄΄ ile bulunduğunu, ΄΄Karagöz΄΄ün de sırada olduğunu bildirdi.


Aydınuraz, Türkiye΄nin ΄΄Dünya Belleği Listesi΄΄nde de ΄΄Boğazköy tabletleri ve Hattuşa΄dan çıkmış tabletleri΄΄ ile bulunduğunu, herhangi bir doğa bölgesini aurası ve florası ile bir gen rezervuarı olarak korumayı taahhüt anlamına gelen ΄΄Biosfer Rezervleri Listesi΄ne de Türkiye΄yi Borçka Camili ormanları ile kaydettirdiklerini ifade etti.


Aydınuraz, her listeye girişin, prestijin yanı sıra beraberinde bir taahhüt ve sorumluluk getirdiğini belirterek, ΄΄Tüm dünya miras alanlarını aynı mantık, aynı format içerisinde masaya yatırmak ilklerden biri. O nedenle bu katılımcı yaklaşımı uluslararası platformlarda anlatacağız. Bu bir çalıştay. Burada çalışacağız. Burası bir eleştiri de değil. Bu Çalıştay sonuç değil, bir başlangıç. Bir durum tespiti. Bu çalıştay bir çözüm önerileri arayış toplantısı΄΄ dedi.

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu-Kültürel Miras İhtisas Komitesi Yürütücüsü Gül İrepoğlu da, Türkiye΄nin 9 varlığının yer aldığı ΄΄UNESCO Dünya Miras Listesi΄΄nde 141 ülkeden 851 varlık bulunduğunu hatırlatarak, bu listede bulunan ülkelerin ayrı bir yük taşıdıklarını söyledi.


Bu listede kalmak için gerekli yaklaşımları yerine getirmenin tüm dünya insanları adına bir sorumluluk getirdiğini anlatan İrepoğlu, Milli Komisyon olarak Türkiye΄nin 9 alanını kapsayan ve 2 yıl süren detaylı bir çalışma yaptıklarını kaydetti.


İrepoğlu, alanların 1/25.000΄lik topografik haritalarının, uydu görüntülerinin elde edildiğini, hepsine gidilerek yerinde incelendiğini ve çevrelerinden bilgiler toplandığını ifade ederek, bu çalışmalar sonucu hazırlanan raporların Çalıştay'da ele alınacağını bildirdi.


Çalıştayda bütün raporlar değerlendirildikten sonra tek bir sonuç raporu hazırlanacağını anlatan İrepoğlu, ΄΄Biz teşhisi koyduk, tedavi yöntemleri de yarından başlayarak ele alınacak. Bu çalışma uzun vadede bu alanların devamlılığını, kısa vadede ise alan yönetiminde doğru kararlar alınmasını sağlayacak΄΄ diye konuştu.

Konuşmaların ardında Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Dünya Miras Listesine alınma süresine göre UNESCO΄nun Dünya Miras Listesi beratlarını İstanbul Valisi Muammer Güler ile Nevşehir, Sivas, Çorum, Adıyaman, Antalya, Muğla, Denizli, Karabük ve Çanakkale valilerine verdi.


Çalıştayda İstanbul kenti tarihi alanları, Kapadokya Peri Bacaları ve Göreme Milli Parkı, Divriği Büyük Cami ve hastanesi, Hattuşa, Nemrut Dağı taş kral başları, Pamukkale-Hierapolis, Xanthos-Letoon, Safranbolu evleri ve Troia Antik Kenti ile ilgili UNESCO Türkiye Milli Komisyonunun keşif heyetinin iki yıllık sürede hazırladığı raporlar ele alınacak.


Çalıştay'ın ikinci gününde, oluşturulacak 9 çalışma grubu, Türkiye΄nin dünya miras alanlarını tartışıp, rapor hazırlayacak. Üçüncü günde ise hazırlanan raporlar sunulacak, sonuç ve öneriler ile değerlendirme yapılacak.

Yeni Ülke, 21.04.2008


******


UNESCO TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRGESİ: SAFRANBOLU EN İYİ KORUNAN DÜNYA MİRASI





UNESCO Milli Komisyonu tarafından düzenlenen ve Cuma günü İstanbul'da başlayan "Dünya Miras Alanlarımızın Durum Değerlendirme Toplantısı" Pazar günü sona erdi.


Çalıştay'ın ilk günü yapılan açılış töreni ve protokol konuşmalarının ardından bilimsel ağırlıklı çalışmalara geçilirken ikinci gün UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan 9 alan ile ilgili kurulan masalarda her alan kendi içinde ele alınarak mevcut eksikler ve yapılması gereken çalışmalar saptandı.


Safranbolu ile ilgili kurulan çalışma masasında Karabük İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Şahin, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı Doç.Dr. Aysun Özköse, Kurul Müdürü Mustafa Sucu, Safranbolu Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü Burhan Yılmaz da yer aldı.
Toplantının son gününde iste her miras alanı ile ilgili yapılan çalışmanın sunum gerçekleştirildi.
Safranbolu ile ilgili raporu Prof.Dr. İsmet Okyay sunarken ilçemiz adeta Çalıştay'a damgasını vurdu.


Safranbolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı Doç.Dr. Aysun Özköse yapılan Çalıştay'da hazırlanan raporda kaleme alınan birçok noktanın sunumu gerçekleştiren Prof.Dr. Okyay tarafından katılımcılara aktarılmadığını dile getirdi ve bu olayı bir talihsizlik olarak değerlendirdi.


Doç.Dr. Özköse'yi destekler mahiyette bir konuşma da Prof.Dr. Reha Günay'dan geldi. Günay böylesine önemli bir kent ile ilgili yapılan çalışmanın sonuç raporunun neden katılım heyetine sunulmadığı sordu ve Prof.Dr. Okyay'a tepkisini ortaya koydu.Son derece iyi hazırlanmış Çalıştay üyelerinin bu tepkisi Prof.Dr. Okyay'ı adeta bunaltırken Okyay sunum masasındaki yerinden ayrıldı.


Safranbolu Belediye Başkanı Nihat Cebeci ise ilçede 1960'lı yıllardan bu yana korumacılık faaliyetlerinin sürdüğüne dikkat çekti ve; "Kent ölçeğinde korumacılığı sürdüren tek yer Safranbolu, böylesine geniş bir alanda sürdürülen bir çok çalışma var, bu çalışmalarda gerek geçmişte gerekse günümüzde iyi niyetli olarak hatalar yapılmış olabilir, ancak biz bu hataların arkasına sığınmıyoruz, yaptığımız şeffaf çalışmalarla bunları herkesin eleştirisine sunuyoruz, iyi bir icraat yapıldığı zaman herkes sahipleniyor ancak eleştirilen bir iş olduğu zaman ise yerel yöneticiler eleştiriliyor, biz herkesin bu işe katkı vermesinden yanayız, herkes yapılan çalışmalara başından katkı versin ya da eleştiri getirsin ki biz en doğrusunu yapalım" dedi. Başkan Cebeci bu konuda sivil toplum örgütleri ve ilgili resmi kurumların yeterince katkı vermediğini ifade etti.


Toplantının sonuçlarını açıklayan UNESCO Milli Komisyonu Üyesi Prof.Dr. Gül İrepoğlu dokuz Dünya Miras Alanının son durumunu teker teker değerlendirirken kent ölçeğinde korunan tek yer olmasına rağmen Safranbolu'nun en iyi durumda olan, en az hata ile korumacılık faaliyetlerinin sürdüğü Dünya Mirası olduğunu belirtti.

Safranbolu Belediyesi, 21.04.2008


******


HER DÜNYA MİRASI İÇİN AYRI KOMİTE

 

İstanbul’da düzenlenen ‘Türkiye’nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı’nda her dünya miras alanı için bir komite kurulması ve bu komitelerin alanlardaki gelişmeleri izlemesi kararlaştırıldı. 


Kültür ve Turizm Bakanlığı ile UNESCO Türkiye Milli Komisyonu işbirliğiyle Pera Müzesi Oditoryumu’nda Türkiye’nin 9 dünya miras alanıyla ilgili düzenlenen Çalıştay dün sona erdi.

 

Çalıştay'a ilişkin bilgi veren UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Kültürel Miras İhtisas Komitesi Yürütücüsü Prof.Dr. Gül İrepoğlu, Bakan Ertuğrul Günay’ın isteğiyle her dünya miras alanı için o alanla ilgili yetkin kişilerden, yönetim erkinden ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu temsilcilerinden oluşacak bir komitenin kurulmasının kararlaştırıldığını kaydetti.

Milliyet, 21.04.2008


******


UNESCO LİSTESİNDE SON ETAP KOŞULUYOR

 

Türkiye'de bulunan 9 Kültürel ve Doğal Miras Alanı'nın korunmasında ne kadar yol alındığı ve UNESCO kriterlerinin ne kadarının yerine getirildiğini anlamak için düzenlenen "Çalıştay" toplantıları Türkiye'nin önde gelen akademisyenleri ile bürokratlarını bir araya getirdi. Bunun bir özeleştiri toplantısı olacağını söyleyen UNESCO Türkiye Yürütücü Başkanı Prof.Dr. Gül İrepoğlu, "Amacımız miras alanlarının sayısını artırmaktır. Toplantılar özeleştiri toplantıları ve bizler çözüm üretmek için buradayız" diyerek mayıs ayında yapılacak UNESCO komisyon ziyareti için iyimser bir tablo çizdi. UNESCO İstanbul Dünya Mirası İzleme Komitesi Üyesi Deniz İncedayı da, Türkiye'nin UNESCO kriterleri için miras alanlarında 2006'da çalışmaya başladığını söyledi. "Listeden çıkarılmamız da ihtimaller arasında ama asıl Risk Altındaki Alanlar Listesi'ne düşmemek gerekir."

Mayıs'ta bir uyarı alınabileceğini belirten İncedayı Türkiye'yi ziyaret edecek UNESCO yetkililerinin temmuzda da Kanada'da yapılacak genel kurul toplantısında kesin karara varacaklarını ifade etti. İncedayı Türkiye'nin UNESCO listesinden çıkması ya da kaybetmesi durumunda yerli yabancı turizm yatırımcılarının da Türkiye'den ellerini çekebileceğini söyledi.

Sabah, Haber: Bedia Ceylan Güzelce, 20.04.2008


******


VALİ KIRLI'YA UNESCO DÜNYA MİRASI BERATI

 

UNESCO tarafından belirlenen Türkiye’deki dünya mirası 9 kültürel ve doğal alandan birine sahip Çanakkale’ye “UNESCO Dünya Mirası Beraatı” verildi.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile UNESCO Türkiye Milli Komisyonu işbirliğiyle Pera Müzesi Oditoryumu'nda düzenlenen Türkiye'nin 9 dünya mirası alanıyla ilgili, ''Türkiye'nin Dünya Mirası Alanları Değerlendirme Çalıştayı''na katılan Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, beraatı Kültür Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın elinden aldı.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile UNESCO Türkiye Milli Komisyonu işbirliğiyle İstanbul Pera Müzesi Oditoryumu'nda düzenlenen Türkiye'nin 9 dünya miras alanıyla ilgili, ''Türkiye'nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı'' na katılan Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, beraatı Kültür Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın elinden aldı. İstanbul, Nevşehir, Sivas, Çorum, Adıyaman, Antalya, Muğla, Denizli, Karabük Valileriyle birlikte “UNESCO Dünya Mirası Beratı” verilen Vali Orhan Kırlı’ya bu beratın Troia’dan ötürü verildiği açıklandı.

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu-Kültürel Miras İhtisas Komitesi Yürütücüsü Gül İrepoğlu da, Türkiye'nin 9 varlığının yer aldığı ''UNESCO Dünya Miras Listesi''nde 141 ülkeden 851 varlık bulunduğunu hatırlatarak, bu listede bulunan ülkelerin ayrı bir yük taşıdıklarını söyledi.  Bu listede kalmak için gerekli yaklaşımları yerine getirmenin tüm dünya insanları adına bir sorumluluk getirdiğini anlatan İrepoğlu, Milli Komisyon olarak Türkiye'nin 9 alanını kapsayan ve 2 yıl süren detaylı bir çalışma yaptıklarını kaydetti. İrepoğlu, alanların 1/25.000'lik topografik haritalarının, uydu görüntülerinin elde edildiğini, hepsine gidilerek yerinde incelendiğini ve çevrelerinden bilgiler toplandığını ifade ederek, bu çalışmalar sonucu hazırlanan raporların Çalıştay'da ele alınacağını bildirdi. Çalıştay'da bütün raporlar değerlendirildikten sonra tek bir sonuç raporu hazırlanacağını anlatan İrepoğlu, ''Biz teşhisi koyduk, tedavi yöntemleri de yarından başlayarak ele alınacak. Bu çalışma uzun vadede bu alanların devamlılığını, kısa vadede ise alan yönetiminde doğru kararlar alınmasını sağlayacak'' diye konuştu.

Çanakkale Olay, 19.04.2008


******


TÜRKİYE'NİN DÜNYA MİRASLARI

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye'nin dünya miras listesinde bulunan ve aday durumundaki varlıklarının sayısının çok az olduğunu söyledi.


Kültür ve Turizm Bakanlığı ve UNESCO Türkiye Milli Komitesinin (UTMK), Türkiye'nin UNESCO Dünya Miras alanları listesinde yer alan tarihi, kültürel ve doğal alanlarının güncel durumlarının saptanması amacıyla 2006 yılından bu yana yürüttüğü çalışmayı içeren ''Türkiye'nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı'', Pera Müzesi Oditoryumu'nda başladı.

Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Günay, bu toplantının bir başlangıç niteliğinde olduğunu ve bir arayış niteliği taşıdığını söyledi.

Türkiye'nin dünyanın özel coğrafyalarından birisi olduğunu dile getiren Günay, birileri için esasi, birileri için de efsane olan bu alanların, Türkiye'nin günlük hayatının içinde insanların gezip dolaştığı ancak yeteri kadar farkında olmadıkları bir gerçek konumunda bulunduğunu vurguladı.

İnsanlık emaneti olan bu alanları koruma kaygısını içinde taşıyan herkesin bunun çok farkına varmadıklarını anladıkları zaman üzüldüklerini, kendisinin de bunlardan birisi olduğunu anlatan Günay, UNESCO Türkiye Milli Komitesine Türkiye'deki bu alanlara gösterdikleri dikkatten dolayı minnettar olduğunu kaydetti.

Türkiye'nin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde 9 kültürel ve doğal alanı bulunduğunu, geçici listede de 18 doğal ve kültürel alan bulunduğunu belirten Günay, ''Bu rakam çok az bence. Geçici listedeki 18 ile birlikte 27 tane ediyor. Şu anda dünya miras listesinde bulunduğumuz 9 sayısı da aday olduğumuz sayı da çok az'' dedi.

Günay, sayıları çok az olan bu alanların çok dikkatle ve özenle korunması gerektiğine işaret ederek, bu alanların bir çoğunu gezdiğini ve hepsi ile ilgili çok önemli tespit ve gözlemleri bulunduğunu kaydetti.

Bu 9 alan ve sonrakilerle ilgili bir yönetim planı eksikliği bulunduğunu ve bunun kapatılması gerektiğini belirten Günay, doğrudan bu alanlara ayrılmış finansal bir kaynak bulunmadığını, genellikle ek ödeme bulunarak bu alanların sorunlarını çözmeye çalıştıklarını ifade etti. Günay, insanlık adına emanette bulunan bu miraslar için doğrudan kaynak ayrılması gerektiğini vurguladı.

Bu alanlarla ilgili kadro eksiklikleri de bulunduğunu, ayrıca yetki karmaşası yaşandığını belirten Günay, bu alanlarda sorumluluğun bazen kendi bakanlığında bazen Çevre ve Orman Bakanlığı'nda bazen de Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nda olduğunu kaydetti. Günay, bu alanların büyük çoğunluğunda bir koruma zonu oluşturulmadığını ve koruma adına yapılan işlerin zaman zaman koruma değil, tadilat ya da bir süre sonra yeniden yapılmasını gerektiren işler olduğunu söyledi.

Kültür ve Turizm Bakanı Günay, 2006 yılından beri yapılan çalışmalar sonucu hazırlanan raporlardan sonra bu alanların bazılarında iyileşmeler yapıldığını, ancak bu iyileşmelerin sınırlı olduğunu ve bu nedenle çalışmaların devam ettirilmesi gerektiğini anlattı.

Raporlar sunulduktan sonra yarın 9 alanla ilgili ayrı çalıştaylar yapılacağını ifade eden Günay, ''Hepimiz birlikte bu anlayışı ne kadar paylaşırsak, bu sorunu çözmede o kadar yol alabiliriz. Türkiye insanının bütünüyle sahiplenmesi halinde sonuca ulaşılabilecek bir çabadır. Hepimiz üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyoruz'' diye konuştu.

Türkiye'nin dünya miras listesinde yer alan varlıkları ile ilgili kendisini derinden üzen birçok ihmalkarlık, geç kalmışlıklar ve görüntüler olduğunu ifade eden Günay, ''Bize teslim edilen bu emanete en iyi şekilde sahip çıkmaya çalışacağız. Bunu yaptığımız zaman insanlık adına görevimizi, insanlığın bizden yüklediği sorumluluğu yerine getirmiş olacağız'' dedi.

Kültür ve Turizm Bakanı Günay'ın konuşması sırasında seyirci bölümünde yer alan bir grup ayağa kalkarak ''UNESCO 1972 yılındaki 17. Genel Kurul kararlarını unutma'' yazılı bir afiş açtı. Afiş, korumalar tarafından alınırken, ayağa kalkanlardan bir kişi, ''Sayın Bakanım, biz Tunceli'den geldik. Bizi biraz dinler misiniz?'' diye bağırdı. Günay, bunun üzerine, ''Burada bilimsel bir toplantı yapıyoruz. Gösteri yapma yeri değil burası, daha sonra'' dedi.

Ayağa kalkan kişinin ısrar etmesi üzerine Günay, kişiyi susturmaya çalışan koruma polislerine müdahale ederek, konuşmasını istedi. Bunun üzerine bu kişi, Türkiye'nin en önemli milli parkının Tunceli'de bulunduğunu, ancak Munzur'daki barajlar yüzünden bu parkın sular altında kalacağını ifade ederek, bu duruma engel olunmasını istedi.

Günay da bunun üzerine Tunceli ile ilgili geçen yıl Kültür ve Turizm Bakanlığının ciddi girişimler yaptığını anımsatarak, ''Derdimiz zaten Türkiye'nin doğal ve kültürel mirasını önce kendi insanımıza sonra dünya insanına tanıtmaya çalışmak'' dedi.

Mehtap TV, 19.04.2008


******


SAFRANBOLU'YA DÜNYA ONURU

Dünya Miras Kenti Safranbolu "Korumacılığın Başkenti" unvanına ne kadar layık olduğunu bir kez daha gösterdi. Safranbolu yerleşim yeri ölçeğinde ülkemizde tek yer olarak Dünya Miras listesindeki yerini alırken UNESCO'nun beratı Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından Vali Can Direkçi'ye takdim edildi. Vali Direkçi başkanlığındaki Karabük Heyeti İstanbul'da ki toplantıda en yüksek katılım gerçekleştiren il olarak dikkat çekti.


UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Dünya Miras listesinde yer alan tarihi ve kültürel alanların güncel durumlarının saptanması amacıyla 2006 yılından bu yana yaptığı çalışmalarla hazırladığı raporu İstanbul'da başlayan Çalıştay'da masaya yatırdı.


İstanbul Pera Müzesi'nde yapılan toplantıya Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İstanbul Valisi Muammer Güler, Karabük Valisi Can Direkçi,Denizli Valisi Hasan Canpolat,Çorum Valisi Mustafa Toprak,Adıyaman Valisi Halil ışık, Nevşehir Valisi Asım Hacımustafaoğlu, Çanakkale Valisi Orhan Kırı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş başta olmak üzere bakanlık üst düzey yetkilileri ve çok sayıda bilim adamı katıldı.


Safranbolu Vali Can Direkçi başkanlığında katıldığı toplantıda en güçlü şekilde temsil edilirken Dünya Miras Kentimizi; Belediye Başkanı Nihat Cebeci, İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Şahin, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Başkanı Doç.Dr. Aysun Özköse, Kurul Müdürü Mustafa Sucu, Safranbolu Belediyesi Şehircilik ve İmar Müdürü Burhan Yılmaz temsil etti.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın ardından açılış konuşmasını yapan UNESCO Milli Komisyonu, Kültürel Miras İhtisas Komitesi Yürütücüsü Prof.Dr. Gül İrepoğlu ülkemizdeki Dünya Miras Alanlarının korunması ve yönetim etkinliğinin artırılması amacıyla gereksinim duyulan güncel verilerin elde edilmesi amacıyla kurulan komisyonlarla 2006 yılından günümüze kadar çalıştıklarını ve yapılan bu çalışma doğrultusunda yapılan tespitlerin bu Çalıştay'da değerlendirileceğini belirtti.


Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise yaptığı konuşmada toplantının önemine dikkat çekerken; "Bu gün burada UNESCO tarafından Dünya Miras Listesine alınan dokuz yerin durumunu ele alıyoruz, bu bölgelerimizdeki durumun daha da ileriye gitmesi için neler yapabiliriz bunları tartışacağız, ancak her yeri tarihi ve doğal güzelliklerle donanmış, şairin tabiriyle tarihi Havva'dan bile eski bu toprakların dokuz yerle bu listede yer almasını yeterli bulmuyoruz, otuzlarla, daha fazlalarıyla bu listedeki yerimizi almalıyız, bunu bize yabancılar söylüyor" dedi.


Bakan Günay konuşmasının ardından Dünya Miras Listesinde yer alan yörelerin valilerine UNESCO Beratını takdim etti.


İstanbul Tarihi Alanları,Sivas Divriği Ulucami ve Şifahanesi, Nevşehir Göreme ve Kapadokya,Çorum Hattutaş, Adıyaman Nemrut Dağı, Denizli Pamukkale ile listedeki yerini alırken bir kent ölçeğinde komple bu listede yer alma onuru ise yalnızca Safranbolu� ya ait oldu.İlçenin beratını Vali Can Direkçi Bakan Günay'dan alırken daha sonra bilim adamlarının sunumuna geçildi.


Karabük Heyeti verilen arada da boş durmadı.Bakan Günay'a Koruma Kurulu Başkanı Doç.Dr. Aysun Özköse tarafından Safranbolu Lokumu ikram edilirken Vali Can Direkçi ve Belediye Başkanı Nihat Cebeci Bakan Günay'a ilçeye verdiği katkıdan dolayı teşekkür ettiler ve çalışmaları yerinde görmek üzere en kısa sürede Korumanın Başkentinde görme temennilerini dile getirdiler. Bakan Günay Mayıs ayı içinde ilçeyi ziyaret edeceğini görüşme sırasında dile getirdi.

Safranbolu Belediyesi, 19.04.2008


******


VALİ CANPOLAT, CNN TÜRK VE FLASH TV'DE CANLI YAYINA KATILDI

 

''Dünya Miras Alanları Çalıştayı'na katılmak üzere İstanbul’a giden Denizli Valisi Canpolat, aynı zamanda CNN Türk ve Flash TV’de canlı yayına katılmak suretiyle İlimizin Kültürel Varlıkları’nın, ülke çapında tanıtımını gerçekleştirdi.

 

Türkiye’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’nde kayıtlı alanlarının güncel durumlarının yönetsel-finansal-teknik sorunlarının tartışılarak, çözüm önerilerinin oluşturulacağı ve bu alanların “Dünya Mirası” anlayışı ile yönetimine ilişkin değerlendirmelerin yapılacağı Çalıştay 18 Nisan Cuma günü başladı. Dünya Miras Listesi’ndeki haklı yeri ile Pamukkale Çalışmalarının da değerlendirildiği Çalıştay'da, Pamukkale’de bugüne kadar yapılan çalışmalar ile hazırlanan projeler Vali Canpolat’ın sunumu ile katılımcılara anlatıldı.

 

17 Nisan Perşembe gecesi saat 23.00’da CNN Türk’te Başak Şengül’ün sunumuyla gerçekleştirilen ve ertesi günün gündeminin de belirlendiği Gece Görüşü programının yanı sıra aynı gece Saat 23.30’da Flash TV’de Gökhan Taşkın’ın hazırlayıp sunduğu çarpıcı konu ve konuklarıyla beğeni toplayan “Gece Hattı”  programına katılan Vali Canpolat, İlimizin doğal, kültürel ve tarihi güzelliklerini anlattı.

 

CNN Türk’te Başak Şengül’ün, Flash TV.’de de Gökhan Taşkın’ın sunduğu programlara katılan Vali Canpolat, tüm yönleri ile Denizli’yi tanıttı. Özellikle Pamukkale ve Denizli’de ilan edilen dört jeotermal turizm bölgesi hakkında bilgi veren Vali Canpolat, Denizli turizminin geleceğini jeotermal sağlık turizminde gördüklerini vurguladı. Pamukkale ve Karahayıt bölgelerinde hayata geçirilecek olan ve son aşamaya gelen suyun elektronik olarak tek elden ve programlı bir şekilde dağıtılması konusunda açıklamalarda bulunan Vali Canpolat, “ Bu konuda yürüttüğümüz çalışmalar son aşamaya geldi. Artık Pamukkale’de su elektronik olarak ve programlı bir şekilde dağıtılacak ve travertenlerin daha da beyazlatılması sağlanırken traverten alanları da genişletilecek. Bunun yanında Karahayıt bölgemizde de suyun tek merkezden dağıtılması için son aşamaya gelindi. Bu bölgemizde 300’e yakın jeotermal sondaj kuyusu var. Bütün bunları kapatacağız ve suyu tek elden ve denetimli olarak dağıtacağız. Pamukkale ve Karahayıt bölgemizin yanı sıra yaklaşık 20 km.lik bin bant üzerinde Denizli çok önemli jeotermal kaynaklara sahip. İlan edilen dört jeotermal turizm bölgesinde yapılacak olan yatırımlarla Denizli Türkiye’nin en büyük jeotermal sağlık merkezi olacak. Tabi bunun yanında jeotermal kaynakların kullanılması ile seracılıkta da çok önemli bir atılım içerisine gireceğiz” dedi
 

Denizli’nin sahip olduğu tarihi ve doğal güzelliklere de değinen Vali Canpolat, Denizli ve Pamukkale deyince yalnızca travertenlerin akla geldiğini, bunun yanında Denizli’nin birbirine yakın mesafelerde çok önemli tarihi hazinelere de sahip olduğunun altını çizerek, “ Birbirine yakın Hierapolis, Laodikeia ve Tripolis antik kentlerimiz mevcut ve buralarda kazı çalışmaları sürüyor. Denizli doğal güzelliklerinin yanı sıra bu tarihi dokuyu  da bünyesinde barındıran çok önemli bir turizm merkezi. Ayrıca Buldan ilçemizde ata yadigarı olan 400’e yakın tarihi evlerimiz var. Biz burası ile ilgili röleve ve restorasyon projelerini hazırladık ve bu yıl içinde çalışmaları başlatacağız. Çalışmalar tamamlandığında burası da aynı Safranbolu’da olduğu gibi tarihi geçmişimizi yaşatan bir alan olacak” diye konuştu.

 

Denizli’ye gelen turist sayısının yıllık 1 milyon 500 bin kişi olduğunu, ancak daha fazla turizm geliri elde edilmesi için bu turistlerin Denizli’de daha fazla kalmalarının sağlanması gerektiğini ifade eden Vali Canpolat, bu konuda da çalışmaların sürdüğünü ve özellikle jeotermal sağlık turizmi alanlarında yapılacak olan yatırımlardan sonra Denizli’nin turizmden elde edeceği gelirin çok daha artacağını söyledi.

 

Programlarda Denizli’de üretilen ve Denizli’ye özgü özellik taşıyan Yatağan Palası, Buldan ve Kızılcabölük el dokuması ürünlerinin de tanıtımını yapan Vali Canpolat, Denizli’de üretimin yalnızca il merkeziyle sınırlı kalmadığını, üretim faaliyetlerinin ilçelere de yayıldığını söyledi. Yatağan Palasının Osmanlı ordusunun resmi kılıcı olduğunu ve Yeniçerilerin savaşlarda Yatağan’da üretilen palalarla savaştıklarının altını çizen Vali Canpolat, “ Denizli insanı tarihten bu yana üretiyor ve üretimine devam ediyor. Denizli’nin sanayileşmiş bir şehir olmasında bu üretim kültürünün etkisi var” dedi.

Denizli Valiliği, 19.04.2008


******


BAKAN GÜNAY, TÜRKİYE'NİN DÜNYA MİRASI ALANLARI DEĞERLENDİRME ÇALIŞTAY'INA KATILDI

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye'nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde 9 kültürel ve doğal alanı bulunduğunu belirterek, "Şu anda UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde bulunduğumuz 9 sayısı da, aday olduğumuz sayı da çok az" dedi.

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye'nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı'na katıldı. Bakan Günay'ın himayesinde UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ile koordineli olarak düzenlenen Türkiye'nin UNESCO Dünya Miras Listesi'nde kayıtlı alanlarının güncel durumlarının, yönetsel-finansal-teknik sorunlarının, çözüm önerilerinin ve ilgililerin sorumluluklarının ele alınarak, bu alanların "Dünya Mirası" anlayışı ile yönetimine ilişkin değerlendirmelerin yapılacağı Çalıştay, Pera Müzesi'nde gerçekleştirildi. 3 gün sürecek Çalıştay'ın açılışında Bakan Günay'ın yanı sıra Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof.Dr. Mustafa İsen, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof.Dr. Arsın Aydınuraz, Kültürel Miras İhtisas Komitesi Yürütücüsü Prof.Dr. Gül İrepoğlu da hazır bulundu.

 

Çalıştay'ın açılış konuşmasını yapan Günay, Türkiye'nin, dünyanın özel coğrafyalarından birisi olduğunu söyledi. Bakan Günay, ülkedeki bir çok güzelliğin yeteri kadar farkında olunmadığını belirterek, "İnsanlık emaneti olan bu alanları koruma kaygısını içinde taşıyan herkes, bunun çok farkına varmadıklarını anladıkları zaman üzülüyor. Ben de bunlardan birisiyim. UNESCO Türkiye Milli Komitesi'ne, Türkiye'deki bu alanlara gösterdikleri dikkatten dolayı minnettarız. Türkiye'nin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde 9 kültürel ve doğal alanı bulunuyor. Geçici listede de 18 doğal ve kültürel alan var. Bu rakam çok az bence. Şu anda dünya miras listesinde bulunduğumuz 9 sayısı da aday olduğumuz sayı da çok az'' dedi. Söz konusu bu alanların bir çoğunu gezdiğini ve hepsi ile ilgili çok önemli tespit ve gözlemleri bulunduğunu ifade eden Bakan Ertuğrul Günay, "Doğrudan bu alanlara ayrılmış finansal bir kaynak yok. Genellikle ek ödeme bulunarak bu alanların sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. İnsanlık adına emanette bulunan bu miraslar için doğrudan kaynak ayrılması gerekiyor. Bize teslim edilen bu emanete en iyi şekilde sahip çıkmaya çalışacağız. Bunu yaptığımız zaman insanlık adına görevimizi, insanlığın bizden yüklediği sorumluluğu yerine getirmiş olacağız'' diye konuştu.

 

Toplantıda İstanbul Valisi Muammer Güler, Karabük Valisi Can Direkçi, Safranbolu Belediye Başkanı Nihat Cebeci, Sivas Valisi Veysel Dalmaz, Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, Muğla Valisi Lütfi Yenoğlu, Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, Nevşehir Valisi Mehmet Asım Hacımustafaoğlu ve Karabük Valisi Can Direkçi'ye UNESCO Dünya Mirası beratı verildi. Valiler beratlarını Bakan Günay'ın elinden aldı.

haberler.com, 18.04.2008


TAYLAND'DA MAĞARA BULUNTULARI

 

Tayland’ın Kamboçya sınırına yakın Chanthaburi bölgesinde bir mağarada tarih öncesi döneme ait eşyalar ve çanak çömlek bulundu. Sınıra yakın Khao Noi Dağı’ndan arkeologlarca yapılan bu keşfin sonuçları geçen Perşembe günü yapılan bir basın toplantısı ile duyuruldu ve bulunan eserlerin çoğunun 4000 yıl önceye tarihlendiği bildirildi. 

 

Keşif, içine yüzlerce insan sığabilecek kadar büyük olan mağarayı ve zeminde duran çanak çömlek kalıntılarını görerek yetkililere haber veren köylüler tarafından gerçekleştirildi. Köylüler, bu mağaradan sadece birkaç kilometre uzakta bulunan Khao Jum-pa ve Khao Sa-thorn dağlarındaki mağaralarda da benzer eserler olduğunu söylediler. 

 

Chanthaburi Arkeoloji Ofisi’nden arkeolog Kammanitya Direksilpa her üç mağarayı da inceledikten sonra bölgenin tümü ile bir yerleşim alanı olabileceğini, mağaralar arasındaki bu mesafenin, bu yerleşimlerin birbirinden farklı yerler olarak kabul edilmesi için oldukça kısa olduğunu belirtti. 

Thai News Agency, 24.04.2008

EN ESKİ YAĞLIBOYA RESİMLER AFGANİSTAN'DA

 

Bilim adamları, Afganistan’ın Bamiyan bölgesinde Taliban rejiminin 2001’de yıktığı 6. yüzyıldan kalma iki dev Buda heykelinin yakınındaki mağara duvarlarında yapılan incelemeler sonucunda bulunan resimlerin 7. yüzyılda yapıldığının belirlendiğini açıkladılar. Avrupa Senkroton Radyasyon Tesisinin internet sitesinde yapılan açıklamada, 12 mağarada görülen resimlerin muhtemelen ceviz ağacı veya haşhaş çiçeğinden elde edilen yağlı boyayla yapıldığı bildirildi.


Araştırmada, resimlerin büyük olasılıkla bu dönemde İpek Yolu’nda seyahat eden ressamlar tarafından yapıldığı ve kırmızı kaftanlı Budalarla mitolojik yaratıkların resmedildiği vurgulandı. Resimleri bulan ekibin şefi Yoko Taniguchi, bunların dünyadaki en eski yağlı boya resim örnekleri olduğunu söylerken, Avrupa’da 13. yüzyıla kadar yağlı  boyanın resimlerde kullanılmadığına dikkat çekti.

Milliyet, 23.04.2008

SİMKEŞ MESCİDİ YENİDEN YAPILACAK AMA, VAR MIYDI ÖYLE BİR MESCİD?

 

Merhum Başbakan Adnan Menderes döneminde 1956-1957 yıllarında Vatan Caddesi yapılırken yıkılan Simkeş Mescidi, yeniden inşa edilecek.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin hazırladığı eski eser envanterinde Simkeş Mescidi'nin Vatan Caddesi'nin ortasında yer aldığı tespit edilince, mescidin Vatan Caddesi üzerindeki Migros Alışveriş Merkezi'nin yanındaki otoparka yapılması planlandı. Otoparkın sahibi Mahmut Kavran da belediye planlarına itiraz ederek mescidin Şadiye Hatun Külliyesi'nin yanındaki belediyeye ait parsele yapılmasını istedi. Kavran, yaptığı teklifte mescidin Şadiye Hatun Külliyesi'nin yanına yapılmasına karar verilmesi halinde tüm yapım maliyetlerini de üstleneceğini belirtti. Ancak Büyükşehir Belediyesi'nin bu teklifi reddetmesi üzerine idare mahkemesinde dava açan Kavran, yürütmeyi durdurma kararı aldırdı.

Kavran ailesinin teklifi, önceki gün yeniden Büyükşehir Belediye Meclisi'nin gündemine geldi. Meclis, dosyayı hukuki süreç tamamlandıktan sonra değerlendirmek üzere ilgili birime geri gönderdi.

Simkeş Mescidi var mıydı?
İstanbul-Osmanlı-Bizans tarihi uzmanı Sanat Tarihçisi Prof. Semavi Eyice, Simkeş Mescidi ile ilgili bilgisi olmadığını belirterek, "Vatan Caddesi yapılırken Aksaray'da yolun başında Camcılar Mescidi vardı. Menderes zamanında güldür güldür yıktılar. Aksaray'dan Yedikule'ye yol giderken yolun başında Bostancıbaşı Abdullah Ağa Camii vardı, burayı da lüzumsuz yere yıktılar" dedi. Eyice, tamamen kaybolmuş eserlerin ihyasından önce, İstanbul'da yok olmak üzere olan zor durumdaki camilerin, tarihi eserlerin iyileştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Zaman, 22.04.2008

UNESCO TARİHİ DOKU DENETİMİNE HEYET GÖNDERİYOR

 

UNESCO, İstanbul'un kültürel varlıklarının Dünya Miras Alanları Listesi'nden tehlikeli alana düşürülmesi uyarısı için verilen sürenin dolmasına az bir zaman kala incelemeler yapmak üzere İstanbul'a bir heyet gönderecek.

Konuyla ilgili bilgi veren İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı, 9-13 Mayıs tarihlerini kapsayacak ziyarette UNESCO heyetinin tarihi yarımadada inceleme ve denetlemelerde bulunacağını ve tarihi dokuyu korumak amacıyla hazırlanan projeler hakkında bilgi alacağını söyledi. Taşbaşı, UNESCO Dünya Kültür Mirası Başkanı Francesco Bandarin başkanlığındaki 3 kişilik heyetin gezisine Süleymaniye Yenileme Alanı'ndan başlayacağını ifade ederek, Zeyrek ile Four Seasons Oteli'nin bahçesindeki arkeolojik kazıları ve otel inşaatını da inceleyeceklerini bildirdi.

"İstanbul'un varlıklarını Dünya Miras Listesi'nden tehlikeli alana düşürülmesi ile ilgili verilen 2 yıllık sürenin sonuna gelindi." diyen Taşbaşı, haziran ayında Kanada'da yapılacak World Heritage-Dünya Kültür Mirası toplantısında bu konuda bir karar verileceğini ifade etti. Taşbaşı şunları söyledi: "Bu 2 yıllık süre için onların hazırlamış oldukları bir ilerleme raporu vardı. Bu ilerleme raporuna göre 2 yıldır çalışmalarımızı yapıyoruz. Raporda belirtilenleri tek tek yerine getirmeye gayret ediyoruz. Bunların birçoğunu yerine getirdik. Eksikliklerimiz var; ama çalışmalarımızı sürdürüyoruz."

Cumhur Güven Taşbaşı, heyetin tarihi değerlerin korunması için hazırlanan Alan Yönetim Planı'nı da inceleyeceklerini ifade ederek, şunları söyledi: "Heyet bu inceleme gezisine ilişkin hazırlayacağı raporu, UNESCO Dünya Kültür Mirası'nın haziran başında Kanada Quebec'te yapılacak toplantısında sunacak. Biz de o toplantıya gideceğiz. Gerekirse tekrar savunma yapacağız. Nihai karar çıkacak oradan... Ya tehlikeli alana düşürecekler ya da düşürmeyecekler."

Zaman, 22.04.2008

NİL NEHRİNİN DİBİNDEKİ ESERLER

 

Assuan civarında Nil Nehri’nin dibinde arkeolojik buluntulara rastlandı. Bu bölgede, 40 m derinlikte komple bir Khnum tapınağı portikosunun yanısıra nereye ait olduğu belirsiz iki dev sütun ve Koptik ahşap mimari eserler de bulundu.

Mısır Eski Eserler sorumlusu Zahi Hawass, bulunan bu parçaların bazılarının su altından çıkarılamayacak kadar ağır olduklarını belirtti.

Ahşap parçaların bir zamanlar burada bulunduğu bilinen kiliseye ait olduğu düşünülüyor.

Bu parçaların yanısıra, 26. Sülale Dönemi’ne ait dekoratif eserler, bir Roma anforu, seramik eserler sudan çıkarılarak restore edilmeye başlandı.  

 

Mısırlı sualtı arkeologları tarafından Assuan ile Luxor arasında Nil Nehri’nin dibini taramaya yönelik projenin daha bu ilk ayağında ortaya çıkan eserler projenin tümü için son derece cesaret verici. 

El Ehram, 18.04.20008

HİTİTLERİN KUTSAL KENTİ NERİK ARANIYOR

 

Hititler'in dini merkezi Nerik'in izlerini bulabilmek için Samsun, Vezirköprü bölgesindeki Oymaağaç Höyük'te başlatılan kazılar bu yıl bölümü Ağustos’ta devam edecek. 

 

Kazı Başkanı Doç.Dr. Rainer Czichon, Kazıların ağustos ayında başlayarak ekim ayına kadar süreceğini söyledi. Kazılara başlamadan önce 2006 yılında yaptıkları yüzey araştırmasında ve jeomagnetik haritada toprak altında bir mabede rastladıklarını ve kazılarla bu mabedi ortaya çıkarmaya çalıştıklarını anlatan Czichon, söz konusu binanın güneyinden başlatılan kazılarda yapının kerpiçten yapılmış bir duvarını ortaya çıkardıklarını söyledi.

 

Kazıda ayrıca dini törenlerde kullanılan küçük kaplar ve höyüğün üstünde Roma dönemine ait olduğu düşünülen mezarlar bulduklarını kaydeden Czichon, mezarlardan çıkarılan 63 insan iskeletinin Hacettepe Üniversitesi antropologları tarafından incelenmeye alındığını bildirdi.

Turizm Gazetesi, 22.04.2008

KONYA'NIN 7 HARİKASI

 

Konya Turizm Platformu tarafından başlatılan ‘Konya’nın 7 Harikası’ isimli anket çalışması tamamlandı.

Konya’nın tarihi ve doğal güzelliklerini öne çıkararak, turizm potansiyelini artırmayı hedefleyen yaklaşık 6 aylık çalışma sonunda 22 önemli kültürel mirasın içerisinden belirlenen ‘Konya’nın 7 Harikası sırasıyla Mevlana, Meke Gölü, Çatalhöyük, Nasrettin Hoca, Tınaztepe Mağarası, Alaaddin Camii ve Yerköprü Şelalesi olarak belirlendi.

Konya’nın önemli otelleri, alışveriş merkezleri ve Mevlana Kültür Merkezi’nde açılan sandıklarla yapılan değerlendirme sonunda 3 bin 970 ankette 25 bin 935 oy kullanıldı. Anket sonucunda Konya’nın 7 harikası belirlenmiş oldu. Yapılan oylama sonucunda, Mevlana yüzde 12.25 ile birinci sırayı alırken Meke Gölü yüzde 8.28 ile ikinci, Çatalhöyük ise yüzde 7.09 ile üçüncü sırayı aldı. Nasrettin Hoca ise yapılan oylamalarda yüzde 6,2 ile dördüncü olurken Tınaztepe Mağarası yüzde 6.05 ile beşinci, Alaaddin Camii yüzde 5.66 ile altıncı, Yerköprü Şelalesi ise yüzde 5.48 ile yedinci sırayı alarak 7 harika içerisine girmeyi başardı.

Konya Turizm Platformu Danışma Kurulu Başkanı Prof.Dr. Çağatay Ünüsan, sonuçların ardından yaptığı açıklamada kültürel mirasların tamamının ayrı bir öneme sahip olduğunu vurguladı. Ünüsan, Konya’nın 7 harikasını belirleme çalışmasının temel amacının Konya sınırları içinde bulunan 22 önemli kültürel mirasın turizm açısından öneminin vurgulanması ve tanıtımının sağlanması olduğunu söyledi. Çalışmanın bir yarışma olmadığını dile getiren Prof.Dr. Ünüsan, ilk 7 ile birlikte bütün kültürel eser ve değerlerin kıymetli olduğunu söyledi.

Vali Osman Aydın, Anadolu’nun birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını ve Konya’nın bu medeniyetlerin kavşak noktasında yer aldığını ifade ederken, Konya’nın bu özelliğinin geçmişte var olduğu gibi gelecekte de olacağını dile getirdi. Aydın, Konya’nın tanıtım eksikliğinin giderilmesi ve turizm gelirlerinin artması için çabaların aralıksız süreceğini söyledi.


Vali Aydın Türkiye’nin genel olarak tanıtımda yeterli deneyime sahip olmadığını, tarih boyunca medeniyetlerin kavşağı olan Konya’nın da bu konuda önemli eksikleri bulunduğunu ifade ederken, “Konya'nın 7 Harikası isimli çalışmayı takdirle karşılıyorum. Bu çalışmanın ardından kentin tanıtımı için herkes birlikte hareket etmeli ve çaba göstermeli” dedi.

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ise, söz konusu çalışmanın bir ilk ve dönüm noktası oluşturduğunu vurguladı. Turizm pastasından iyi pay almak için pazarlamanın önemine değinen Akyürek, belediye olarak Konya’nın tanıtımını yaptıklarını ifade etti. Akyürek turizmin bir tanıtım ve organizasyon işi olduğuna da dikkat çekerken, “Konya, dünya turizminden büyük pay alma potansiyeline sahip kentlerin başında geliyor. Bu çalışma da bu doğrultuda atılmış önemli bir adımdır. Dünya artık küçük bir köy, bunu tanıtım noktasında iyi değerlendirmeliyiz. Ancak turizmden istediğimiz oranda pay alabilmemiz için etkili tanıtım şart. Bu anket çalışması sadece Konya’ya değil, Türkiye'deki diğer kentlere de yeni ufuklar açacağına inanıyorum. Bu çalışmada emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Merhaba Gazetesi, 22.04.2008

BURSA'NIN 600 YILLIK TARİHİ CUMALIKIZIK KÖYÜ RESTORE EDİLECEK

 

 

Çekilen film ve dizilerin ardından ziyaretçi akınına uğrayan Bursa'nın 600 yıllık köyü Cumalıkızık restore edilecek.

 

Hafta içi ve hafta sonları yüzlerce yerli ve yabancı ziyaretçi, Cumalıkızık'ta tarihi bir havayı solumanın yanısıra, çekilen dizi film oyuncuları ile de tanışma fırsatı buluyor. Aynı zamanda kent yaşamından bunalan vatandaşlar, Uludağ'ın eteğindeki tabiat harikası köyde nefeslenmek için kendini Cumalıkızık'a atıyor.

 

Son yıllarda özellikle sinema filmi ve dizilerle popülaritesi iyice artan Türkiye'nin sayılı açık hava film setlerinden olan Cumalıkızık, bakımsızlık nedeniyle yok olmayla karşı karşıya. Bu nedenle tarihi köyde hazırlanan projelerle restorasyon yapılacak. Cumalıkızık köy muhtarı Ahmet kuş, geçmişte 300 haneli köyün bakımsızlık ve ilgisizlik nedeniyle 180 haneye indiğini belirterek, "Sahip çıkılmaması durumunda 30-40 yıl sonra Cumalıkızık'ı ancak tarih kitaplarında okuyup, resimlerde görebileceğiz." dedi.

 

Bursa İl Özel İdaresi, Yıldırım Belediyesi ve Mimarlar Odası tarafından ortak olarak restorasyonun yapılacağını anlatan Muhtar Kuş, "Şu anda Cumalıkızık'ın restorasyon projeleri hazırlandı. ilk etapta 3- 4 sokağın rölöve ihalesi verildi. Temmuz ve Ağustos 2008 aylarında ise tam teşekküllü olarak köyün restorasyonuna başlanacak." şeklinde konuştu.

 

Yapılacak restorasyonla bütün Cumalıkızık Köyü'nün A'dan Z'ye restore edileceğini aktaran Muhtar Kuş, çalışmaların amacına ulaşacağını umduğunu söyledi.  

TürkiyeTurizm.com, 22.04.2008

ULU CAMİ'NİN RESTORASYONU TAMAMLANDI

 

Siirt'te bulunan tarihi Ulu Camii'nin minaresinin restorasyon çalışmaları tamamlandı.

 

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından sürdürülen çalışmalarda caminin kendine has geometrik yapısının ve turkuaz renkli çinileri ile dikkat çeken cami minaresinin restorasyonu gerçekleştirildi.

Anadolu Selçuklu mimarisinin en özgün ve günümüze kadar kalabilen nadir eserlerinden biri olan Ulu Camii'nin hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmezken üzerindeki bir kitabede 1100'lü yıllarda onarıldığı belirtiliyor.

Yeraltı su kanallarına da sahip olan caminin arkasında bulunan ve yakın tarihlere kadar faaliyet gösteren Kavvam Hamamı'nın da caminin bir eklentisi olduğu tahmin ediliyor.

Siirt Kent Haber, 22.04.2008

RUMKALE İÇİN 2 MİLYON YTL

 

Gaziantep'in Yavuzeli İlçesi'nde bulunan ve turizme açılması hedeflenen tarihi Rumkale çevre düzenlemesi, doğu-batı rölöve restütasyon ve restorasyon çalışması projesinin ihalesi yapıldı. Çalışmalarla, Rumkale'nin turizme kazandırılması ve Gaziantep'in turizm potansiyelinin artırılması amaçlanıyor. Yavuzeli'ne bağlı Kasaba Köyünde, Fırat Nehri ile Merzimen Çayı'nın birleştiği yerde bir tepe üzerinde bulunan ve Birecik Barajı'nda su tutulmasının ardından 3 tarafı su ile çevrilen tarihi Rumkale'yi, turizme kazandırmak için başlatılan çalışmalar sürüyor.

 

Hristiyanların kutsal saydığı ve Gaziantep'in kültür mirasının önemli parçalarından biri olan Rumkale, her geçen gün daha çok turist ağırlıyor. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Gaziantep İl Özel İdaresi'nce yürütülen çalışmalar kapsamında, Rumkale çevre düzenlemesi, doğu-batı girişi röleve restütasyon ve restorasyon çalışması projesinin ihalesi kısa süre önce yapıldı. Projeyle Rumkale'nin çevre sorununun biraz olsun giderilmesi amaçlanıyor.

 

Yaklaşık 2 milyon YTL kaynakla uygulamaya konulacak proje ile inanç turizmi açısından önemli bir yer tutan Rumkale'nin olanaklar ölçüsünde sorunlarının çözülmesi planlanıyor. Rölöve, restitüsyon ve yenileme çalışması kapsamında Rumkale'nin yamaçlarındaki surlar onarılacak. Yeni ve planlı gezi güzergahı oluşturulacak. Kaledeki tünel benzeri geçişler ve tarihi mescit onarılacak. İlk etapta insanların gezip göreceği yerler restore edilerek ön plana çıkarılacak. Öncelikli yerler yapılacak bakımla korunacak. Kalede bulanan su kuyusu ve etrafındaki dönerli yol eski haline dönüştürülecek. Yolun çevresine koruma şeridi konulacak. Rumkale'nin iki tarafındaki girişler düzenlenecek.

Gaziantep 27 Gazetesi, 22.04.2008

İZİNSİZ KAZI YAPAN 2 KİŞİ ARANIYOR

 

Divriği’de izinsiz kazı yaptıkları iddiasıyla 2 kişi yakalandı olayla ilgili kaçan 2 kişinin yakalanması için çalışma başlatıldı.

Önceki akşam saat 22.00 sıralarında Kalçaltı Mahallesi Mezbahane üstünde kaçak kazı yapıldığı ihbarını alan polis ekipleri olay yerine sevk edildi. Polisi gören iki kişi olay yerinden kaçarken, 2 kişi gözaltına alındı.

Emniyete götürülen Ş.T. ile Z.E. isimli iki kişi Erzurum’dan ilçeye hayvan almak için geldiklerini, kaçan 2 kişiyi tanımadıklarını söyledikleri öğrenildi. Olayla ilgili olarak soruşturma sürerken, kaçan 2 kişinin yakalanması için çalışmaların devam ettiği bildirildi.

Sivas Hürdoğan, 22.04.2008

PAMUKKALE'DE 'YIKIM' KAOSU

 

Pamukkale, şimdi de 1995 yılında yapılan beton travertenlerin kaldırılması olayıyla konuşuluyor. Denizli İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Adem Oklu, Aydın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun aldığı yıkım kararını uygulamak istemediğini, bunu bakanlığın yapması gerektiğini söyledi. Pamukkale’ye ulaşım sağlayan ve travertenlerin tam ortasından geçen karayolu, Hacettepe Üniversitesi tarafından hazırlanan koruma ve geliştirme amaçlı imar planı çerçevesinde kaldırıldı. Yolun geçtiği alanlara 70 cm derinliğinde iki metre yüksekliğinde 12 adet çanak yapıldı. Beton çanaklar doğal ortama tam uyum sağlamadığı için Aydın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Şubat 2008’de yaptığı toplantıda ‘beton travertenlerin bilimsel yöntemler kullanılarak kaldırılması’ kararı çıktı.

Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Laodikya Kazı Başkını Prof.Dr. Celal Şimşek, Pamukkale’yle ilgili kurul kararını tartışmak ve yorum da bulunmanın yanlış olacağını belirterek, “Pamukkale’ye ilgili çalışmalar yetkili kurumların sorumluluğunda. Kurulun aldığı karar hakkında bizlerin yorum yapması doğru değil. Böyle bir durumda hem kurulu hem de Pamukkale’den sorumlu olan kurumları da yıpratmış oluruz. Hukuken de bu konuda bizim bir açıklamada bulunmamız yasak” dedi.

Travertenlerİn ortasından geçen karayolunun izinin kaldırılması amacıyla yapılan 12 adet beton travertenleri kırma imkanlarının olmadığını belirten Oklu, “Doğallarıyla yapayları iç içe geçtiği için bu çanakları kırma imkanımız yok. Kaldırmak istediğimiz zaman doğalları zarar görecek. Kurul ‘kaldırın’ diyor. Kaldırma işlemiyle ilgili tüm detayların, iş aletlerinin, malzemenin taşınması, zamanı ve mekanıyla ilgili tüm ayrıntıların verilmesi lazım. Onları kıralım derken diğerlerinin kırarız. Ben İl Özel İdaresi olarak yıkmam, bakanlık yıksın” dedi. Beton travertenlerin doğal dokuyla uyum sağlamadığının su götürmez bir gerçek olduğunun altını çizen Mimar Süleyman Boz, bu rağmen yıkılması taraftarı olmadığını söyledi. Boz, “Beton çanaklar 1995 yılında yapıldı. Niyet güzeldi ancak kullanılan malzeme hatalıydı. Doğal dokuyla bir türlü uyum sağlamadı. Bunun üzerine Pamukkale Üniversitesi tarafından hazırlanan 11 maddelik planda yapay travertenlerin revize edilmesi istendi. Yıkım yanlış olur. Yıkınca yerine ne koyacaksınız. Ayrıca yıkım esnasında doğal ortam da zarar görecek. Seyir teraslarında yapay travertenler var. Buralar örnek alınarak revize edilebilir. Yıkılmasına kesinlikle karşıyım” diye konuştu.

Akşam Ege, 22.09.2008

OSMANGAZİ BELEDİYESİ BURSA'NIN YERALTI TARİHİ HARİTASINI ÇIKARIYOR





Bursa'nın antik dönemlerinden Roma ve Bizans dönemlerine ve oradan Osmanlı dönemine ilişkin yerüstündeki tarihsel değerlerini gün yüzüne çıkaran Osmangazi Belediyesi, yeraltındaki tarihi değerlerin de daha doğru tespiti için arkeojeofizik çalışması başlattı.

 

Prof.Dr. Metin İlkışık başkanlığındaki bir ekip tarafından yürütülen çalışmalar daha çok Hisar bölgesinde yoğunlaştırıldı. Yaklaşık 9 aydır belirli zaman aralıklarında Bursa'ya gelerek çalışma yapan ekibin son durağı, Tophane'deki askeri garnizondu. Ekip, garnizonun kurulu olduğu alanda olduğu bilinen Bey Sarayı ile ilgili kalıntıları taradı. Prof. İlkışık, İsrail'in Harem-ül Şerif'te yaptığı kazıları incelemek üzere Türk Hükümeti'nin bölgeye gönderdiği heyetin de başında yer alıyordu.

 

Prof. İlkışık yönetimindeki ekip çalışmalara, Devlet Hastanesi karşısındaki Haşim İşcan Parkında ve Tophane Parkı'nda sismik, elektrik özdirenç ve yer radarı uygulamasıyla başladı. Bu bölgede yapılan çalışmalarda, bölgenin antik dönemine işaret eden önemli verilere ulaşıldı. Haşim İşcan Parkı'nda yapılan yaklaşık 100 profil kaydında; yüzeyden 3- 3,5 m derinlikte tonoz ve bazı yeraltı dehlizlerinin varlığına işaret eden bulgular ile duvar kalıntıları tespit edildi. Radar yöntemiyle yürütülen yeraltı tarama çalışmalarında; 19 yüzyıl sonunda Ahmet Vefik Paşa tarafından yaptırılan Memleket Hastanesinin bazı temel ve tonoz kalıntıları da tespit edildi.

 

Bizans Döneminde Tekfur Sarayı Osmanlı Döneminde Bey Sarayı'na doğru gittiği sanılan bu tonoz ve dehlizlerin, daha sonraki çalışmalarda ortaya çıkarılması amaçlanıyor. Tophane Parkında yapılan çalışmalarda ise, vaktiyle, bugünkü orduevinin olduğu yerde olan Tekfur sarayı(Bey Sarayı) ile ilişkilendirilebilecek duvar izleri tespit edildi.

 

Osmangazi Belediyesi Koruma Kurulu'nun da önerileri doğrultusunda; Hisar Bölgesi'nde kent içi antik parklar ve kent içi ören yerleri oluşturma hedefine yönelik bir çalışmayla, Bursa'da yaşanan tüm tarihsel dönemlerin kent içinde algılanabilir kılınmasını amaçlıyor. Konuyla ilgili bilgi veren Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, yeraltı zenginliklerimizin de bu kentin tarih ve turizmine kazandırılması için çalıştıklarını söyledi. Alanında uzman bir ekiple çalıştıklarını ifade eden Altepe, çalışmalar tamamlandığında bir rapor halinde Bursa kamuoyuna sunulacağını ve bundan sonraki tüm yeraltı ve yerüstü çalışmalarının bu rapora göre şekilleneceğini söyledi. Altepe, "Çalışma yapılan bölgelerin bir kısmının raporları tamamlandı, diğer kısımların verileri değerlendiriliyor. Rapor sonucuna göre, Hisar bölgesi başta olmak üzere civar bölgelerin Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerini içeren genel bir kalıntı haritası çıkarılacak. Ardından bu çalışma Osmangazi'nin tüm tarihi noktalarında yapılacak" diye konuştu.

 

Çalışmaları değerlendiren Prof.Dr. Metin İlkışık ise, Bursa'da yapılan çalışmanın, kent merkezlerinde yapılan çalışma açısından ilk olduğunu vurguladı. Kullandıkları teknolojinin, yeraltındaki tarihsel değerleri tespit etmede hem çok sağlıklı veriler sunduğunu hem de bu tür verileri elde etmek için yer üstünde gereksiz kazı yapmayı ortadan kaldırdığını vurgulayan Prof. İlkışık, "Bugüne kadar yaptığımız çalışmaların birkısmının raporlarını sunduk. Kalan kısımlarıyla ilgili raporlar değerlendiriliyor. Bizce tarihi yerleşim alanları üzerine kurulu tüm şehirlerin benzer çalışmayı yapması gerekiyor. Kentlerle ilgili planlamalar yapılırken de, bu arkeolojik raporların dikkate alınması gerekiyor" dedi.

 

ARKEOJEOFİZİK YÖNTEMİ NEDİR?

Arkeojeofizik yöntemi, ülkemizde son yıllarda birçok tarihi ören yerlerinin tespiti için kullanılan bir yöntem. Sistem; arkeolojik kalıntılara sahip alanların sismik, jeoradar, elektrik özdirenç gibi farklı jeofizik yöntemlerin uygulanmasıyla, yeraltının arkeolojik potansiyelinin -kazı yapmadan- görülmesini sağlıyor. Uygulanan bu yöntemle oldukça başarılı sonuçlar elde edilebiliyor. Yeraltını ortalama 6 metrelik derinliğe kadar tarayabilen sistem; yer üstünde yapılan gereksiz kazı çalışmalarını da önlüyor.

TürkiyeTurizm.com, 22.04.2008

FRANSA ÇALINTI SANAT ESERLERİNİ BURKINA FASO'YA İADE ETTİ

 

Burkinabe Kültür Bakanı tarafından AFP’e yapılan açıklamada, Burkina Faso’dan çalınan aekeolojik eserlere Fransa’nın kuzeyindeki bir limanda el konduğu ve bu ülkeye iade edildiğini bildirildi. Bakan Filippe Sawadogo, el konulan ve 262 adet “kültürel öneme ve arkeolojik değere sahip” eserin Ouagadougou’daki Fransız Büyükelçiliği tarafından geçen hafta bu Batı Afrika ülkesine iade edildiğini açıkladı. 

 

Bakan, birkaç ay önce gümrükte MÖ 1300 yılından kalma yüzlerce seramik, taş ve bronz eseri ele geçiren Rouen şehrindeki gümrük görevlilerinin dikkat ve hassasiyetini de övdü. Eserlerin, bu ülkeden Fransa’ya dönen bir çift tarafından çalındığı bildirildi. 

 

Bu ülkeden yapılan eski eser kaçakçılığı yeni değil. Eylül 2004’te de Ouagadougou Havaalanı’nında yurtdışına çıkarılmak üzere paketlenmiş 200 antik heykel ele geçmişti. Fransız yetkililer Afrika’dan yurt dışına yapılan eski eser kaçakçılığındaki büyük artışın son derece tedirginlik verici olduğunu da belirtmekteler. 

AFP,  18.04.2008

ALLIANOI İÇİN UMUT IŞIĞI

 

 

İzmir’in Bergama İlçesi’nde yapımı tamamlanan Yortanlı Barajı’nın suları altında kalacak olan Allianoi antik kentinin kurtuluşu için umut ışığı doğdu.

İzmir 4’üncü İdare Mahkemesi, DSİ 2’nci Bölge Müdürlüğü’nün antik kenti korumak amacıyla önerdiği duvar projesini onaylayan İzmir 2 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararına karşı açılan iptal davasında, bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verdi. Mahkeme heyeti, DSİ’nin Allianoi’nin su altında kalacak bölümünün suyla birlikte gelecek olan büyük kütlelerden korumak için önerdiği 1.5 metre yüksekliğindeki duvarın su sirkülasyonunu kesip kesmeyeceğinin bilirkişi tarafından incelenmesini istedi.

8 sivil toplum örgütüyle birlikte Allianoi için mücadele veren Avukat Arif Ali Cangı, kararın sevindirici olduğunu belirterek "DSİ’nin bilirkişi incelemesinden önce barajın kapaklarını kapatmasından korkuyoruz. Böyle bir oldu bittiye getirerek mahkemenin iptal kararı vermesinin önüne geçmeye çalışabilirler. Ancak böyle bir durumda her türlü yasal işlemin yapılması için uğraşacağız" dedi.

Hürriyet, Haber: Turan Gültekin, 22.04.2008

TOPKAPI SARAYI VE BİR ÖNERİ

 

Topkapı Sarayı’nın meslek yaşamımda ayrı bir yeri vardır. Mesleğimin ilk yıllarında Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Haluk Şehsuvaroğlu merhumla beraber çalışma mutluluğuna erdim. Sarayın restorasyonu ile geçen üç yıllık emeğim ve de mesleğime katkı sağlayan rölövelerim vardır. Şantiyeyi kontrol edip masa başında oturmak varken, boynuma iple astığım planş, elimde kalem ve metre ile kubbelerin tepesinde seke seke dolaşarak ölçü ve çizimler yapmamı hayretle karşılayanlar vardı. Aradan geçen on yıldan sonra rastladığım müze mimarı İlban Öz merhumun ‘’Yılmaz, hala senin rölövelerini kullanıyoruz’’ sözü, benim için en büyük ödül olmuştu.

Onun için Topkapı Sarayı’nın her bir köşesini avucumun içi gibi bilirim. Ancak size Topkapı Sarayı’nı anlatarak başınızı ağrıtmak gibi bir niyetim yok. Bu gibi bilgileri çok sayıdaki kitaplarda, hatta turistik rehberlerde bulabilir, en iyisi sarayı defalarca gezerek yeterli bilgi sahibi olabilirsiniz.

Topkapı Sarayı’nı çağdaşı olan diğer Avrupa saray ve şatolarından ayıran husus, düzenlenmiş bir projeye göre tümüyle inşa edilmiş bir saray olmayıp, zaman içinde dönem dönem gelişen yapılar topluluğu şeklinde olmasıdır. Sarayda Fatih Sultan Mehmed’den Sultan Abdülmecid’e kadar 26 padişah ikamet etmiş ve İmparatorluğu yönetmiştir. Her padişah kendi gereksinimleri ve zevklerine, dönemin yönetim usullerine, oluşan politikalara göre bir takım eski yapıları yıkmış, saraya ilave köşk ve pavyonlar yapmış, sonuçta yapılar bileşkesi ile bu günün Topkapı Sarayı külliyesi oluşmuştur. Bir genel vaziyet planı düşünülmemiş olmasına karşın, işlevlerine göre şekillenen binalar ve birbirleri ile ilişkileri bir kompozisyon oluşturmuş, her şey yerli yerini bulmuştur. Saray öylesine ilginç yapılar topluluğudur ki, tarihe meraklı ve de görebilen gözler için her bir köşesinden Osmanlı tarihini izlemek ve hissetmek olasıdır.

Saray, bir dönem gelmiş, neredeyse 40 bin kişinin çalıştığı ve yaşadığı, tüm gereksinimlerini karşıladığı bir kent görünümü almış; İmparatorluğun elit yöneticileri buradan (Enderun’dan) yetişmiş; Bab-ı Humayun’dan girilen Birinci Avlu’daki dış hizmetler (Birun) binalarında halkın derdine derman aranmış; Bab-üs Selam’dan içeride, Divan Meydanı’nda Sadrazam, Şeyhülislam, Kubbealtı vezirleri devleti yönlendirmiş, önemli kararlar almış; Bab-üs Saade’den Enderun Avlusu’na geçen elçiler ve önemli zevat-ı kiram Arz Odası’nda Hünkara mülaki olmuş; devletin hazinesi, Peygamber Efendimizin kutsal emanetleri (Hırka-i Saadet) burada muhafaza edilmiş; Sultan Süleyman’dan sonra gelişen Harem daireleri ve de sohbet, edebiyat, musiki, raks salonu (Hünkar Sofası); 4. Avlu’daki Sofa-i Humayun çevresindeki kasırlar ve de çevredeki ahırlar, mutfaklar, ak ve kara ağalar, iç oğlanları, zülüflü baltacılar gibi hizmetkarlara ait yapılar, aslanhane, fil bahçesi ve has bahçe ile muhteşem bir saltanat kompleksi oluşmuştur.

Bütün bu kompleks, deniz kıyılarını çevreleyen Bizans surları ile birleşen ve kara tarafında inşa edilen surlarla oluşan ‘Sur-u Sultani’ arazisi içinde yer almıştır.

1839’da, saray dahilinde bulunan Gülhane bahçesinde okunan ‘Tanzimat Fermanı’ ile İmparatorluk yüzünü batıya döndürdü. ‘Pay-ı Tahtta’ (Başkentte) oluşan batılı gibi yaşama hevesi paralelinde, batı üslubu barok, rokoko, ampir, neogotik karışımı eklektik (seçmeci) bir yapılaşma başladı. Artık Topkapı Sarayı, saltanatın ve yeni dönemin gelişimlerini karşılayamıyordu. Sultan Abdülmecit, Dolmabahçe Sarayı ve diğer kasır ve köşklerin inşasına girişti. Topkapı Sarayı saltanat sarayı olma vasfını kaybetti.

Sultan Abdülaziz döneminde inşasına başlanan, İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan demiryolu, sur içi İstanbul’unda sahil boyunca ilerleyip Sur-u Sultani içinden geçerek Sirkeci’de son buluyordu. Demiryolu inşaatı sırasında kıyıdaki sahil-sarayların yıkılması gündeme geldiğinde Sultan Abdülaziz’in ‘’Şimendifer geçsin de isterse göğsümden geçsin’’ dediği rivayet olunur. Bu şekilde Sinan Paşa, Yalı, Şevkiye köşkleri, Has Bahçe ve daha birçok tesis yıktırıldı. Sadece sahildeki Sepetçiler Kasrı kurtuldu, zamanımıza kadar gelebildi. Zaman içinde askeri tesisler, Gülhane ve Zührevi Hastalıklar Hastaneleri, ambarlar, depolar, demiryolu bina ve atölyeleri, demiryolu manevra yolları Sur-u Sultani’nin içini işgal ettiler. Sadece bir kısım yeşil alan, eski saray bahçesi, Gülhane Parkı olarak kurtuldu ve halka açıldı.

Saray, Cumhuriyet döneminde, 1924’te müze oldu. Tahsin Öz merhum müze müdürü olarak atandı. Sarayın müze haline getirilişi o dönem için doğru bir karardı. Ancak, geçen zaman içinde kanımca bu kararın bazı artı ve bazı eksi yönleri oluştu.

Artı yönü, ziyaretçiye açık mahallerin devamlı bakımlı ve temiz tutulması ve de zamanında fark edilerek yapılan müdahalelerle birçok köşkün yıkımdan kurtarılması, harap yapıların restore edilmesidir. Bir artı yönü de özellikle Şah İsmail’e atfedilen müzeyyen tahtı, hazinedeki kıymetli taşları ve de Kaşıkçı Elması’nı görmek üzere gelen ziynet meraklısı yerli ve yabancı turistlerin, Haremi ilginç bulan yabancı turistlerin, Hırka-i Saadet ziyaretçilerinin meraklarının zail olmasını sağlaması ve çokça turisti saraya celp edebilmesidir. Yoksa sarayın mimari değeri üzerinde duranların adedinin çok da fazla olmadığını tahmin edebiliyorum.

Eksi yönü, Müze restorasyon ekibinin zafiyeti, bol ödenekli Milli Saraylar gibi ehil sanatkar kadrosunu istihdam edememesi, onarım ve restorasyonlarda ihale yasalarına tabi olmasıdır. Müze onarım ve restorasyonları, özellikle ilk zamanlarda müdür ve bir mimarın inisiyatifine bırakılmış, bu da bazı restorasyon hatalarına, orijinal yapı usullerinin terk edilerek betonarme gibi imalata yer verilmesine yol açmıştır. Tarihi açıdan önemli bazı yapı ve detaylar, bina silme profil ve saçakları, bronz parmaklıklar ve şebekeler, kişisel mütalaalarla ‘muhdes’ olarak nitelendirilmiş ve ortadan kaldırılmıştır. (Muhdes, Arapça ihdas edilmiş, orijinali üzerine sonraki dönemde yapılmış imalat anlamında kullanılırdı.)

Yine orijinali bulunmayan bazı imalat, derinliğine inceleme yapılmadan mimarın yorumuna göre şekillenebilmiştir. Örneğin, 1955-60 restorasyonlarında Mecidiye Köşkü ön terasının, dönemine uygun orijinal dökme demir korkulukları sökülüp atılmış, yerine Bağdat Kasrı terasını çevreleyen mermer şebekeler monte edilmişti. Bağdat Kasrı terasına da mimarın kendi yorumu ile çizdiği mermer şebekeler imal edilerek eski şebekenin yerine konmuştur. Şu var ki, eski şebekeler de Bağdat ve Revan Köşklerinin yapıldığı dönemdeki mimari üsluba uygun şebekeler değildi. Demek ki onlar da daha evvel değiştirilmiş olsa gerek. Keza Sultan Osman taşlığındaki yeşil tarhlar da yağmurda kirlilik yaratıyor diye kaldırılıp mermer döşenmiş, Hünkar Sofası zeminindeki orijinal ahşabın yerine imitasyon tuğla yapılmıştır. Hünkar Hamamı’nın çatlak ve dökülen fanuslu tuğla tonozları, rölövesi alınarak söküldü ve betonarme olarak inşa edildi. (Bu son ameliyeyi ben yaptım. Bu günkü restorasyon bilgim olsa idi orijinalini takviye ederdim.)

Bütün bu çalışmalarda Anıtlar Kurulu’ndan karar alınmasına gerek duyulmaz, onlar da Sarayın içine pek karışmazlardı. Bu duyumsamazlıkta müze müdürünün hükümete dayalı ve otoriter tutumunun etkili olduğunu sezerdim. Şimdi durum nasıl, hal-i pür melali malum Koruma Kurulları ve de kadroları genişleyen Anıtlar ve Rölöve Müdürlüğü’nde uzman mimarlar var mı, isabetli kararlar alabiliyorlar mı bilmiyorum.

Diğer önemli eksi yön de müze objelerini teşhir bahasına oluşturulan tadilat, ek inşaatlar, orijinal duvarları örten panolar, cam vitrinler, hacmin orijinal atmosferine uymayan, tarihi salonları alelade mahaller durumuna indirgeyen kalorifer radyatörleri ve anormal parlak ışıklandırmalardır. Böylesine önemli bir yapılar kompleksi, müze teşhirciliği uğruna tarihi atmosferinden büyük kayıplar vermektedir. Halbuki padişahların dört yüzyıl boyunca yaşadıkları ve devleti yönettikleri, Türk mimarisinin en güzel örneklerini barındıran külliyenin bizatihi kendi bünyesi bir müzedir. Böyle bir sarayda teşhir standlarının, vitrinlerin, radyatörlerin yeri yoktur. Evet, teşhir edilen objeler Topkapı Sarayı’nın kendi malıdır ama bu malları standlarda, vitrinlerde değil; divanları, halıları, tabloları, şamdan ve gülabdanları, çeşm-i bülbülleri, saatleri orijinal yerlerine koyarak göstermek gerekir. Mutfakları mutfak olarak görmek, helvahanede helva karmak, tarihi olayların cereyan ettiği mekanları mankenlerle anlatmak, Hünkar Sofasında III. Selim musikisi icra etmek hoş olmaz mı? Fatih Sultan Mehmed’in konutu da olsa, artık orijinal hüviyetini kaybetmiş bulunan Hazine Dairesi ile Hırka-i Saadet’i, kütüphane ve arşivi sarayda bırakmak, diğer mahallerde ziyaretçiye obje değil, yapıtların mimari güzelliklerini göstermek, tarihi ve tarihi olayları yerinde öğretmek, o dönemin havasını hissettirebilmek daha yararlı olmaz mı?

Tıpkı Versay Sarayı’nda olduğu gibi. Versay’ı gezen milyonlarca ziyaretçi oraya zümrüt, elmas görmeye gitmiyor. Oraya gidenler, Fransa krallarının, kraliçelerinin, nedimelerinin yaşadığı mahalleri, taht, kabul, balo, ziyafet salonlarını, en önemlisi dönemin mimari değerlerini ve dünyaca ünlü bahçe ve havuzlarını görmeye, o zamanın atmosferini solumaya gidiyorlar.

Çok yakın zamanda, ‘Marmaray’ demiryolu tüp geçit projesi bitirilecek. Bu proje ile mevcut güzergah değişecek, hat yeraltına inecek; Sirkeci Garı müze olacak. Böylece Sur-u Sultaniyi çevreleyen demiryolu ortadan kalkacak. Boşalan arazide neler yapılacak? Bu durumda Sur-u Sultani içersinde kalan tüm arazi ve tesisler eski sahibine, Topkapı Sarayı’na devredilmelidir. Bu devire Sarayburnu ve Gülhane Parkı da dahil edilmeli, sahil yolu bu bölgede yeraltı tüneline alınmalıdır. Demiryollarının kalkması ile mevcut depolar, atölyeler ve gereksiz binalar yıkılmalı, yıkılan köşkler restitüsyon projelerine göre yeniden yapılmalı (Bu köşklerin genel hatları ile düzenlenmiş rölöveleri, Sedad Hakkı Eldem – Feridun Akozan’ın Topkapı Sarayı kitabında var), arazi yeşillendirilerek Gülhane Parkı’na katılmalıdır.

Topkapı Sarayı’nda teşhir edilen eşyalardan sarayda kullanılabilecekler ayrılmalıdır. Çini ve porselenler, giysiler, zırhlar, miğferler, ok-yaylar, mızraklar, koşum takımları, kavuklar, sorguçlar, para, nişan ve madalyalar, ateşli silahlar, portreler, yazma eserler, minyatürler, fermanlar ve diğer teşhir edilen ve edilemeyen eşyaları sergilemek için modern teknoloji ile konservasyon yapabilen, ideal teşhir salonlarını içeren bir müze binası yapılmalıdır. Bu bina nerede yapılabilir? Tabii ki Sur-u Sultani arazisi içinde, Marmara’ya bakan yamaçta yapılabilir. Bu arazide, bazı Bizans ören yerleri dışında kalan, alabildiğine boş alan vardır. Bu alanlarda, ancak dışarıdan görülmeyecek şekilde toprağa gömülü teşhir galerileri yapmak hiç de zor olmasa gerektir. Önemli olan çevrenin peyzaj etkisini bozmamak, eski resim ve minyatürlerde görülen o güzelim servilerle yeşillendirmeyi yeniden kazanmaktır.

Önerimi Kültür ve Turizm Bakanı Sn. Ertuğrul Günay ve Müzenin değerli başkanı Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın dikkatlerine sunuyorum.

İstanbul Kent Haber, Yazı: Haluk Ergüvenç, 21.04.2008

EL YAZMASI KUR'AN'I SATARKEN YAKALANDI

 

Kütahya'nın Tavşanlı İlçesi'nde el yazması Kur'an-ı Kerim'i internette verdiği ilanla satmaya çalışan kişi yakalandı.

 

Edinilen bilgiye göre, jandarma, bir kişinin tarihi eser niteliğindeki el yazması Kur'an-ı Kerim'i satmaya çalıştığı yönünde bilgi aldı. Söz konusu kişinin ilçede ticaretle uğraşan A.U. (29) olduğunu belirleyen jandarma ekipleri, şüpheliyle alıcı gibi davranarak irtibata geçti. İnternette emlak, araç ve çeşitli ürünlerin satışının yapıldığı bir siteye de ilan verdiği belirlenen A.U, güvenlik güçlerine Kur'an-ı Kerim'i 20 bin YTL'ye satmak isterken işyerinde suçüstü yakalandı. 11. yüzyıla ait olduğu sanılan el yazması Kur'an-ı Kerim, müze yetkililerine teslim edildi.

Zaman, 21.04.2008

SİVAS'A YENİ ÇEHRE





Sivas Belediyesi'nce çalışmalarına başlanan "Sivas Selçuklu Parkı ve Kent Meydanı Projesi" ile birçok tarihi yapının bulunduğu kent meydanındaki eserler ön plana çıkarılarak, kent turizminin hareketlendirilmesi hedefleniyor. Alınan bilgiye göre, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyetin ilk yıllarına ait birçok eseri bünyesinde bulunduran ve adeta bir açık hava müzesi konumunda olan Sivas Kent Meydanı, belediyenin çalışmalarına başladığı "Sivas Selçuklu Parkı ve Kent Meydanı Projesi" ile yeni bir çehreye kavuşturuluyor.Projeyle, meydan çevresindeki Şifahiye Medresesi, Çifte Minareli Medrese, Buruciye Medresesi, Kale Camisi, Kale Hamamı, Atatürk Kongre Müzesi, Hükümet Konağı, Jandarma binası gibi tarihi yapıların, çevre düzenlemesi çalışmalarıyla ortaya çıkarılması amaçlanıyor.

Sivas Belediye Başkanı Sami Aydın, yaptığı açıklamada, Kent Meydanı Projesi'nin ön çalışmalarına başladıklarını ifade ederek,"Oradaki büfeleri kaldırıyoruz. Projeye göre yol üzerinde kalan ağaçları, yeni yerlerine naklediyoruz" dedi.

Projeyle ilgili 20-28 Nisan arasında birkaç ihale yapacaklarını belirten Aydın, şöyle devam etti: "Sivas bir tarih ve kültür kenti. Biz maalesef sahip olduğumuz değerlerin, üzerinde oturduğumuz hazinenin bazen farkında olamıyoruz. Bu eserler belki bir başka yerde olsa, başkalarının elinde olsaydı, bugün turizm bakımından en önemli merkez olarak bilinecekti kamuoyu nezdinde. Biz bunun farkına vardık. Bu eserleri ayağa kaldırarak, bu bölgeyi Sivas'a ve tarihi eserlere yakışır şekilde düzenlediğimiz takdirde, kentte turizm açısından var olan potansiyelin gün yüzüne çıkacağına inanıyorum."-

Bunun için Kent Meydanı Projesi'ni çok önemsediklerini bildiren Aydın,şunları kaydetti: "Çünkü Sivas'taki kent meydanının bir benzeri Türkiye'de yok. Selçuklu dönemine ait çok önemli 4 eserin, yine Osmanlı Dönemi'ne ait çok önemli eserlerin aynı meydanda bulunması, buna ilave olarak Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Kongre binasının meydan etrafında olması, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemini birlikte kuşatan bir meydanı ortaya çıkarıyor. Böyle bir meydanın da turizm açısından çok önemli bir potansiyel olduğunu düşünüyoruz. Ve bu projeyi tamamladığımız zaman Sivas kent meydanı Türkiye'nin her yönüyle en mükemmel, en güzel meydanlarından birisi olacaktır diye umuyoruz."

Yeni Şafak, 21.04.2008

600 YILLIK ANIT AĞAÇ

 

Düzce Cumayeri'nde 600 yıllık Çınar ağacı koruma altında.

 

Cumayeri Dokuzdeğirmen Köyü'nde bulunan Anıt Ağaç koruma altına alındı. 600 yılı geçkin süredir ayakta kalmayı başaran ve çınar ağacının boyu 20 metreyi buluyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınan çınar ağacının içersine masa ve sandalye konulup oturuluyor. Köye gelenlerin büyük ilgisini çeken çınar ağacı yıllardır ayakta kalmayı başarmış.

Düzce Damla, 21.04.2008

ANADOLU YAKASINDA İKİ TARİHİ ARAZİ 500 MİLYON DOLARA GÖRÜCÜYE ÇIKTI





Şişecam Beykoz'daki, ÖİB ise Göztepe'deki DMO depolarının bulunduğu araziyi satışa çıkardı. İki araziden beklenen gelir en az 500 milyon dolar.

İstanbul Anadolu yakasında iki gözde arazi satışa çıkıyor. Paşabahçe Cam Beykoz'daki 117 bin metrekarelik arazisini satışa çıkarırken, Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci de Göztepe'deki Devlet Malzeme Ofisi depolarının bulunduğu 80 bin metrekarelik arazinin özelleştirilmesi için çalışma yaptıklarını açıkladı. Uzmanlar, Beykoz'da Boğaz'ın yanında yer alan Paşabahçe arazisinin metrekaresi için 3 bin ile 4 bin dolar arasında değer biçerken, Göztepe'deki arazinin de metrekaresinin 2 bin ile 2 bin 500 dolar seviyesinde olmasını öngörüyor. Bir başka deyişle, 351 ile 468 milyon doları Beykoz'dan, 160 ila 200 milyon doları da Göztepe'den olmak üzere Anadolu yakasında iki arazide toplam 511 ile 668 milyon dolar arası satış yapılması bekleniyor.

Paşabahçe Cam'ın satış için İş Yatırım'ı görevlendirdiği Beykoz'daki arazi toplam 11 parselden oluşuyor. İçinde Paşabahçe'nin tarihi fabrikasının da bulunduğu arazi için herhangi bir muhammen bedel belirlenmedi. Her parselin imar durumunun farklı olduğu arazinin satışı için herhangi bir satış tarihi belirlenmedi. Satış ilanlarının bir süre daha gazetelerde yayınlanacağını belirten İş Yatırım yetkilileri, başvurular tamamlandıktan sonra muhtemel alıcılarla gizlilik sözleşmesi yapılacağını, imar ve emsal ile ilgili bilgilerin bundan sonra paylaşılacağını dile getirdi. Ancak edinilen bilgiye göre, arazide turizm imarı bulunuyor. Yani, arazi üzerinde otel yapılması kuvvetli bir ihtimal. Buna karşılık, arazinin etrafında gecekondulaşma olduğuna ve öngörünüm içinde dikkat çeken uzmanlar bu nedenle metrekare fiyatının düşük kalabileceğine dikkat çekiyor. Öte yandan, Göztepe'deki Devlet Malzeme Ofisi'nin arazisi ise E-5 Karayolu üzerinde yer alıyor. Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci'nin verdiği bilgiye göre, bu arazinin özelleştirilmesi için çalışmalar son aşama geldi.

"Henüz değer noktasında değiliz. İmar planı bitmek üzere" diye konuşan Kilci, konuyla ilgili İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çalışmalarının sürdüğünü belirtti. Kilci, arazi üzerinde konut, ticari alan ve yeşil alan düşündüklerini ifade ederek, "Çevrede göz zevkini bozmayacak bir yapı oluşturulacak" değerlendirmesinde bulundu.

Paşabahçe'nin arazisi üzerindeki fabrika, 2002 yılında, 1998-2001 yıllarını kapsayan 4 yıllık dönemde 71.5 milyon dolar zarara yol açması nedeniyle kapatılmıştı. Beykoz'da deniz kenarında bir konumda yer alan arazinin turizm imarı bulunuyor ve Karayolları ile İETT arazilerinden sonra en değerli yerlerden biri olarak gösteriliyor.

Sabah, Haber: Meltem Ersoy, 21.04.2008

FİRAVUN SETİ'NİN MEZARI DÜŞÜNÜLENDEN DAHA BÜYÜKMÜŞ

 

Mısırlı arkeologlar, Krallar Vadisi’nde bulunan en büyük mezar olan Firavun I. Seti’nin mezarının bilinenden de büyük olduğunu keşfettiler. Giovanni Battista Belzoni’nin 1817'de, soyulmuş durumda bulduğu ve 100 m uzunluğunda olduğunu belirttiği mezarın son kazılardan sonra 136 m olduğu anlaşıldı.  

 

Daha önce keşfedilmiş bir mezarın yeniden keşfedilmesi oldukça ender olmakla birlikte hiç de rastlanmayan bir durum değil. Örneğin, 1995 de Amerikalı arkeolog Kent Weeks, I.Seti’nin oğlu II. Ramses’in çocuklarına ait KV5 mezarında yeniden kazı yapmış ve yüzlerce küçük oda ve yan geçitlerle bilinenden çok daha büyük olduğunu bulmuştu. 

 

Ana galerinin temizlenerek açılması sırasında dolgu toprağının içinde boyalı duvar parçaları, pişmiş toprak kırıkları ve bir kuvartzit ushabti figürin bulundu. Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü’nden arkeolog W. Raymond Johnson dolgudaki bu buluntuların 21. Sülale (MÖ 1090 – 945) döneminde Krallar Vadisi’ni etkileyen seller ile taşındığını düşünüyor.

 National Geographic News, Haber: Andrew Bossone,  17.04.2008

EFSANENİ SÖYLE, FELAKETİNİ ÖĞREN





Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Sorumlusu Jeolog Prof.Dr. Şükrü Ersoy,  yeni kitabında, mitolojik öykülerdeki doğal afetlerin izini sürüyor. Ersoy’a göre, birçok mitolojik öyküdeki doğaüstü olaylar bilimsel olaylara dayanıyor ve artık bilim adamları gelecekteki afetleri bile mitolojide arıyorlar.


Ersoy, tamamlamak üzere olduğu yeni kitabı “Afetler ve Mitoloji: Jeomitoloji” de, insanlığı geçmişten bugüne etkileyen doğal afetlerin, mitolojilerde nasıl yer bulduğunu ve günümüzde bazı bilim adamlarının, resmi kayıtlarda yer almayan afetlerle, mitolojik anlatılar arasındaki bağı nasıl kurduğunu anlatıyor. Ersoy, henüz çok yaygın olarak kullanılmayan “jeomitoloji” kavramının, deprem, su baskını, volkanizma gibi jeolojik olayların bilim öncesi kültürler tarafından şiirimsi bir metaforik ve mitolojik canlandırma içinde ağızdan ağza aktarılması çalışılması olduğunu anlatıyor.

 

Ersoy, kitabında binlerce insanın hayatını kurtaran bir söylenceyi şöyle anlatıyor: “2004 yılında 300 bin kişinin hayatını kaybettiği Güney Asya tsunamisi Hint Okyanusu’ndaki büyük bir depremle tetiklenmiştir. Tayland’ın Çingeneleri olan Mokenler arasında dolaşan bir söylencede, deniz kıyısından su çekildiğinde bir tsunaminin olacağı ve daha sonra insan yiyen dev dalganın hızla geleceği anlatılır. Bu söylence ve deneyim onların Güney Asya tsunamisinde sağ kalmalarını sağladı.”

 

Mitolojik ve dinsel kaynaklarda rastlanan tarihi afetler şunlar:
Volkanizma:
Hesiod’un Titanlarla savaşı (Yunan)
Atlantis efsanesi (Yunan)
Jason ve Argonautlar (Yunan)
Eksodus ve Mısır tabletleri (İncil)

 

Depremler:
Sodom ve Gomorrah’ın yok oluşu (İncil)
Eriha’nın yıkılışı (İncil)
Musa’nın Kızıl Deniz’i açması (İncil)

 

Su baskını (sel):

Gılgamış destanı (Mezopotamya)
Nuh Tufanı  (İncil)
Pyrrha ve Dekalion (Yunan)
Dardanus (Yunan)

 

İklim ve çevre değişikliği:
Hesiod (ya da Ovidus) tarafından yazılan Altın Çağ (Yunan)
Cennet Bahçesi (İncil)

 

Jeolojinin diğer konuları:
Ubar şehrinin yok oluşu

 

Milliyet, Haber: Serhat Oğuz, 21.04.2008

GÜL'DEN ANTİK TİYATROYA ÖVGÜ

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eşi Hayrünisa Gül, kızı Kübra ve damadı Mehmet Sarımermer ile Side’deki tarihi yerleri gezdi. Gül, buradaki antik tiyatroların Roma’da bile olmadığını söyledi.

Side Müzesi’nde görevli arkeolog Süleyman Atalay’dan tarihi tiyatro hakkında bilgi alan Gül, buradaki kazı çalışmalarının yılda sadece 1 ay sürmesinin nedenini sordu. Atalay, “Ödenek yetersizliğinden” yanıtını verince, devreye Turizm Bakanlığı eski Müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen girdi. İsen, “Ödenekle ilgili değil, Efes’teki kazıları bile Avusturyalılar 138 yıldır devam ettiriyor. Kazı üniversitelerin eğitiminin aksamaması için sadece yazın yapılıyor” dedi.

Akşam, Haber: Mustafa Kozak, 21.04.2008

MİMAR SİNAN'IN DEHASI BU KASABADA SAKLI





Kayseri merkezinden karayoluyla yarım saat uzaklıktaki Ağırnas hep görmeyi arzuladığım yerdi. Geçenlerde Mimar Sinan’ın 420. Ölüm Yıldönümü etkinlikleri kapsamında, doğum yeri olan Ağırnas’a gittim. Mimar Sinan’ın doğduğu evde, İstanbul’dan Kayseri’ye, Edirne’den Van’a, Sofya’dan Şam’a farklı kentlerdeki eserlerinin fotoğraflarından oluşan kalıcı bir sergi açılacaktı. Beklentilerim yok denecek kadar azdı, sadece dehasına hayran kaldığım bu ustanın doğduğu yeri merak ediyordum. Gün sonunda "iyi ki gelmişim" diyerek ayrıldım ve mantısının tadını çıkarmak için Kayseri merkezine doğru yola çıktım.
 

Mimar Sinan 1489’da Ermeni ya da Rum bir ailenin oğlu olarak Ağırnas’ta doğmuş. 21 yaşına kadar burada yaşamış. "Ağırnas olmasaydı ben de olmayacaktım, köyüm beni yetiştirdi" sözüyle doğduğu yere minnettarlığını belirtmiş.

Ağırnas bugün, Kayseri’nin Melikgazi İlçesi'ne bağlı dört bin nüfuslu bir belde. Volkanik arazide kurulmuş. Verimli toprakları sınırlı. Tarlalardan her yıl verim alınamıyor, nadasa bırakmak gerekiyor. Tarım yapılamaması yüzyıllar önce kasaba halkını el sanatlarına yönelmeye teşvik etmiş. 15.yy kayıtlarına göre, kasabanın çoğunluğu Rum olan nüfusu dokumacılığa, taş ustalığına yönelmiş. Yine eski kayıtlar, kasabada üretilen kumaşların 17. yüzyılda İngiltere ve Fransa’ya satıldığını gösteriyor. Ağırnas Boğası adlı ince pamuklu kumaşın şöhreti yüzyıllardır sürüyor.

 

Aynı dönemde, kasabanın taş ustaları da Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanına dağılmış, önemli yapıların inşaatlarında çalışmış. Kahire, Edirne, Rodos, Girit, Kıbrıs, Şam, Belgrad, Halep gibi birbirinden çok uzak coğrafyalarda gördükleri kültürel değerleri kasabalarına taşımış. Dünyayla bu kadar yakın ilişkide olması Ağırnas’taki hayatın mimariden giyime, hatta mutfak kültürüne kadar zenginleşmesini sağlamış. Halkın Kayseri aksanı yerine İstanbul aksanıyla konuşması da bu özelliğe bağlanıyor.


Sinan’ın yaşadığı düşünülen evi, 1950’lerde, Prof.Dr. Afet İnan tespit etmiş. Geçtiğimiz yıllarda da Sinan’ın soyundan gelme Ahmet Öztaş’tan bu ev satın alınmış. Ev ilginç bir mimariye sahip. Bazı bölümleri, Kapadokya’daki benzerleri gibi kayalara oyulmuş. Bu kısımların Roma ve Bizans zamanından kaldığı düşünülüyor. Üstte ise Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde yapılmış katlar var. Başarılı bir restorasyondan sonra bu binada üniversite öğrencileri için yaz aylarında çeşitli faaliyetler düzenlemeye başlamışlar. Özellikle mimarlık ve güzel sanatlar öğrencileri tarihi bir ortamda keyifli zaman geçirip, eğitim alıyor. Ağırnas Belediye Başkanı Mehmet Osmanbaşoğlu çok çalışkan ve işbitirici bir yönetici. ÇEKÜL Vakfı’yla ortak projeler üretmiş. ÇEKÜL Başkanı Prof.Dr. Metin Sözen’in de desteğiyle beldede çok güzel işlere imza atmış. Ağırnas’a ilk kez öğrenciyken 1956 yılında gelen Prof.Dr. Metin Sözen’in "Çağların Mimarı Sinan" ve "Sinan Dönemi Sanatları" isimli iki kitabı var. Sözen, Ağırnas’ta yaratılan sinerjinin Türkiye’deki tüm tarihi kentlere yayılması için elinden geleni yapıyor. Sinan’a Saygı Projesi’nin detayları ile ilgili bilgi almak isteyenler için de www.sinanasaygi.com isimli bir web sitesi açılmış.

Ağırnas’ın Rumları 1924’teki nüfus mübadelesinde topraklarını terk etmek zorunda kalmış. Geride bıraktıkları izler bugün de ayakta. Kasabanın dört kilisesinden biri, 1857’de yapılan Agios Prokipios restore edilmiş. Şu anda Ağırnas Kültür Sanat Müzesi olarak kullanılıyor.

Ağırnas’tan Yunanistan’a göçen Rumlar Gümülcine’de bir dernek kurmuş. Üyeleri arada bir ziyaret için buraya geliyor.

Muhteşem taş binaların olduğu ve birçok kişinin taş ustalığını sürdürdüğü Ağırnas’ın sokaklarında dolaşmak büyük keyif. Kasabada bezir yağı üretiminde kullanılan tarihi bezirhanelerin bir kısmı duruyor. Ağırnas’ta Mimar Sinan’ın yaptığı iki de çeşme bulunuyor. Kasabadaki eski Rum evleri dehlizlerle birbirine bağlanmış. Dehlizler tehlike anında kullanılmak üzere yeraltı şehirlerine açılıyor. Bazı evlerin girişinde eski sahiplerinin taşa kazınmış isimlerini görüyorsunuz. Birinde Yakovos Karatıraşoğlu adı okunuyor. Evin yeni sahipleri kasabanın diğer sakinleri gibi çok misafirperver. Hemen içeri buyur ediyor, elinize elmalar tutuşturuyor, evlerin altında bulunan ve kiler olarak kullanılan mağaraları gezdiriyor. Ayrıca Gülabsuyu dedikleri bir meyve suyu ikram ediyor. Yüzlerde gülümseme daim, yürekler ise hálá masumiyet çağında. Ağırnas’tan ayrılırken bize gönüllü rehberlik yapan 76 yaşındaki Hasan Özcan’ın büyük usta için yazdığı şiir aklıma geliyor:

Kanasın şu kalbim kanasın / Sen Ağırnas’ta doğmuş Abdülmenen oğlu Sinan’sın / Sanatınla dünyalara ün salmışın / Hanlar, hamamlar, kervansaraylar, köprülerle isim yapmışın / Eskileri doğurmuyor analar, yeni eserlerden çıkmaz manalar / Şu asırda betonarme binalar, iki yıl geçmeden çöküyor Sinan’ım...

İmzasında "El Fakirül Hassai Ser Mimarani Sinan" yazan Mimar Sinan’ın (1489-1588) sadece İstanbul’da yüzün üzerinde eseri var. Kanuni, II.Selim ve III. Murad’a hizmet eden Sinan uzun yıllar Osmanlı ordusunda görev yaptıktan sonra, 1546 yılında saray mimarı olmuş. 1548’de ilk önemli işi olan İstanbul’daki Şehzade Camii’ni bitirmiş. Ardından Belgrad Ormanı’ndaki su kemerlerini ve Süleymaniye Camii’ni yapmış. 1569-1575 arasında Edirne’de ustalık eseri Selimiye Camii’ni inşa etmiş. Son yıllarını ise Mekke’deki Harem-i Şerif Camii’nin restorasyonuna harcamış. Klasik Osmanlı cami mimarisini mükemmelleştiren Sinan’ın eserleri arasında İstanbul’daki Büyükçekmece Köprüsü, Tophane-i Amire, Çemberlitaş Hamamı, Haseki Hürrem Sultan Hamamı, Fındıklı Molla Çelebi, Mihrimah Sultan, Piyale Paşa, Kılıç Ali Paşa, Rüstem Paşa ve Sokullu Mehmet Paşa camileri bulunuyor. Mütevazı bir hayat yaşayan mimarın sade türbesi Süleymaniye Camii kompleksi içinde.

Hürriyet Seyahat, Haber: Saffet Emre Tonguç, 21.04.2008

MERİÇ KÖPRÜSÜ ULAŞIMA KAPATILDI





Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Karaağaç Mahallesi ile Edirne arasında ulaşımın yapıldığı Meriç Nehri üzerindeki Tarihi Meriç Köprüsü’nün restorasyon nedeniyle araç trafiğine kapatıldığını bildirdi.

Miroğlu, Meriç Köprüsü’nün onarımı ve çevre düzenlemesi çalışması kapsamında, köprü üzerinde hasar görmüş parke taşların sökümü işine başlandığını, parke taşların sökümünün ardından köprünün yayalara da kapatılacağını söyledi.

Miroğlu, Meriç Köprüsü’nü, Pazarkule Sınır Kapısı’ndan giriş çıkış yapanlar ile Karaağaç Mahallesi sakinleri, Trakya Üniversitesi Rektörlüğü personeli, Süleyman Demirel Fen Lisesi ve askeri birliklerin kullandığını belirtti.

Köprünün trafiğe kapatılmasıyla güzergahın değiştiğini bildiren Miroğlu, “Tarihi Meriç Köprüsü restorasyon kapsamında, taşıt trafiğine kapatıldı. Ulaşımda bazı sıkıntılar yaşanacak. Biz, 1 ay içinde köprüdeki onarım çalışmalarını tamamlamayı hedefliyoruz. Halkımızdan biraz anlayış ve sabır bekliyoruz” dedi.

Miroğlu, araç trafiğine kapadığımız Meriç Köprüsü ile daha önce trafiğe kapanan Tunca Nehri üzerindeki Tarihi Tunca Köprüsü’nün onarılarak, 19 Mayısta ulaşıma yeniden açılacağını kaydetti.

Meriç Köprüsü onarımdan sorumlu mimar Mehtap Açıkgönül ise çalışmalar kapsamında yaklaşık 400 adet hasar görmüş taşın değiştirileceğini söyledi.

Köprünün üzerindeki dolgu malzemesinin değiştireceklerini anlatan Açıkgönül, “Çalışmalarımıza bugün başladık. Köprü taşıt trafiğine kapandı. Bir sonraki aşamada yaya trafiğine de kapanacak. 19 Mayıs Pazartesi günü Meriç Köprüsü ve Tunca Köprüsü tekrar taşıt trafiğine açılacak” dedi.

Tunca Köprüsü’nün restorasyonunu üstlenen firmanın yetkilisi Mimar Onur Özer ise Tunca Köprüsünde çalışmaların sona geldiğini ve çalışmalar kapsamında kemerlerin, kaldırımların yeniden yapıldığını söyledi.

Tunca Köprüsü’nde nehir debisinin yükselmesi nedeniyle düzenli çalışamadıklarını ifade eden Özer, şunları söyledi: “Bu yıl şansızlıklar bir türlü yakamızı bırakmadı. Taşkınlar oldu. Bütün inşaat alanımız sular içinde kaldı. Suların belirli dönemlerde yükselmesi çalışmalarımızı olumsuz etkiledi. Şu anda çalışmalarımız bitmek üzere. Köprü üzerinde eskitme çalışmaları yapılıyor. Daha sonra çevre temizliği yapacağız.”

Edirne Internet Gazetesi, 21.04.2008

MEVLANA MÜZESİ'NDE SANAL GEZİNTİ

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca hayata geçirilen “Müzelerde Sanal Gezinti” uygulamasına Mevlana Müzesi de dahil edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığının internet sitesi www.kultur.gov.tr adresinde giren yerli ya da yabancı turistler, müze hakkında ön bilgi sahibi olabiliyor. Çok sayıda fotoğrafın art arda sıralanmasıyla oluşturulan 360 derece panoramik görüntülerle yapılan sanal gezintide Mevlana Müzesi’nin her köşesine sadece bir ‘tık’la gidilebiliyor. Görüntüde, duvarlardan tavana, gökyüzünden müzedeki tarihi eserlere kadar her yer, çok belirgin bir şekilde incelenebiliyor.

Türkiye Gazetesi, 20.04.2008

FRİG VADİSİ İLGİ ÇEKİYOR

Bir bölümü Kütahya İli sınırları içinde yer alan Frig Vadisi, son yıllardaki tanıtım çalışmalarıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.

Kütahya-Eskişehir karayolunun 26. kilometresindeki Sabuncupınar Köyü'nden başlayan ve ilin doğu kesimi boyunca uzanan çamlar arasındaki kayalık alan, Frig Vadisi olarak adlandırılıyor.

Vadinin ilin sınırları içinde kalan kısmı Sabuncupınar, Söğüt, İnli, Fındıklı köyleri civarındaki kuzey alan ile daha güneydeki Ovacık Köyü olmak üzere iki bölümden oluşuyor.

Kentin doğusunda eski bir yanardağ olan Türkmen Dağı'nın tüfleriyle örtülü Frig yaylaları, eski çağlardan beri çeşitli kavimlerce iskan edildi.

Volkan türünün kolay işlenebilir bir kayaç olması, bölgenin en eski halklarından biri olan Friglerin bunları oyma ve yontma yoluyla çeşitli amaçlarla kullanmalarını sağladı. Friglerin ana tanrıçası Kybele'ye adanmış açık hava tapınaklarıyla savunma amaçlı yapılar, en çok dikkat çeken eserler arasında bulunuyor.

Bunların yanı sıra Roma döneminde kayaların oyulmasıyla meydana getirilen çeşitli barınaklar, mezar odaları, ağıl ve ahır olarak kullanılan mekanlar, sarnıçlar ve ambarlar da yer alıyor.

Çeşitli dönemlerde ise bunlara ilaveten kilise ve şapeller inşa edildi.Günümüzde bazıları ambar, barınak ve samanlık olarak kullanılan bu yapılar, Sabuncupınar, Söğüt, Armutlu, İnli, Sökmen, Fındık ve İncik köylerinde bulunuyor.

Kapadokya'daki peri bacası oluşumlarının benzerleri, Kütahya'ya 56 kilometre uzaklıktaki Ovacık Köyü'nün doğusunda başlayan çam ormanları arasında yer alıyor.

Kaya mezarları, kiliseler, sığınma ve barınma amaçlı yapılan mağara kalıntılarından oluşan bölgenin, MÖ 900-600 yılları arasında Frigler, daha sonra Romalılar tarafından kullanıldığı biliniyor.

Söz konusu mağara kalıntıları içinde iki kilise bulunuyor. Tekli ve çiftli kilise adı verilen yapıların duvarlarında freksklere rastlanıyor. Ayrıca kök boyayla yazılmış yazılar, meander motifleri ve haç işaretleri de görülüyor.

Deliktaş Kalesi'nin de Frigler tarafından kullanıldığı biliniyor. Sığınma ve savunma amacıyla oyulan kayalarda büyük bir kilisenin yanı sıra gizli geçit ve dehlizlerle birbirine bağlanan birçok oda bulunuyor. Üst kısmında ise kale surlarının olduğu ifade ediliyor.

Penteser Kalesi denilen bölümün de savunma amaçlı olarak kayaların oyulması suretiyle yapıldığı, burada kaya mezarları ve mağaraların bulunduğu biliniyor.

MÖ 9. yüzyılda devlet olarak örgütlenen Friglerin barışçı bir toplum olarak gelişerek, tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları, kaya mezarları, tapınım alanları ile kendilerine özgü bir mimari getirdikleri, maden işçiliği ve dokumacılıkta ileri gittikleri, yeni müzik aletleri ürettikleri kaydediliyor.

Kütahya'daki Frig egemenliği, MÖ 676'da Kafkasya üzerinden Anadolu'ya giren Kimmerlerin, Frigya Kralı 3. Midas'ı yenerek Kütahya ve çevresini ele geçirmesi ile sona erdi.

İkinci bir Kapadokya olarak nitelendirilen Frig Vadisi'nin Kütahya sınırları içinde kalan bölümü, son yıllardaki tanıtım çalışmalarıyla turistlerin ilgi odağı haline geldi.

Bu bölge, çeşitli motosiklet yarışmalarına ev sahipliği yapmasının yanı sıra amatör fotoğrafçılar tarafından doğa fotoğrafı çalışmaları için de kullanılıyor.

Sabah, 20.04.2008

1600 YILLIK SU KEMERİNDE MOTOSİKLETÇİLER UÇTU





Fatih'teki 1600 yıllık Bozdoğan (Valens) Kemeri, motosiklet sesiyle inledi. Red Bull X-Fighters serbest stil motokros gösterisine katılan üç sporcu, görkemli kemere kurulan özel platformlarda nefes kesen bir şov sergiledi.


Yol kenarına, pencerelere, camlara dizilen İstanbullular, kente su getirmek amacıyla 4'üncü yüzyılda İmparator Valens tarafından yaptırılan kemerin içinden uçarak geçen motosikletçileri izledi. İzleyiciler, Güney Afrikalı Nick De Wit'in tehlikeli hareketlerini cep telefonlarıyla kaydetti. Enerji içeceği Red Bull'un Türkiye Genel Müdürü Aykut Ferah, etkinlikle, 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul'un tarihi dokusunu dünya medyasına tanıtmayı amaçladıklarını söyledi.


Roma ve erken Bizans döneminde kente su sağlayan kemer, zamanla harap olsa da Fatih Sultan Mehmet döneminde onarılarak yeniden kullanılmaya başlanmıştı. Beyazıd ve Kanuni dönemlerinin ve çeşitli mimarların izlerini taşıyan kemerin günümüzde 800 metrelik bölümü ayakta kalabildi.

Radikal, Haber: Zekeriya Gülün, 20.04.2008

 


Nano-Yorum:

Haberi okuduğumdan beri bir şeyler söylemek istiyorum ama söylenecek her şey söylenmedi mi bugüne kadar? Kim böyle bir şeye izin verir? Amaç nedir? Ne gereği vardır? Önce ve sonra gerekli ölçümler yapılmış mıdır? Yoksa umursanmamış mıdır? Nedir yani? Nedir? Bir bilen var mı?

"KÜLTÜREL MİRASA SAHİP ÇIK" ETKİNLİĞİ SONA ERDİ

 

Dicle Üniversitesi Toplum Gönüllüleri Vakfı´nın organize ettiği, ´Kültürel Mirasa Sahip Çık´ kampanyası kapsamında düzenlenen etkinlikler son buldu.

 

Dicle kenarında çadır kuran gençler Hasankeyf’e dikkat çekmek için üç gün boyunca değişik etkinliklerde bulundu. Etkinliklerin ilk gününde, Dicle Üniversitesi TOG (Toplum Gönüllüsü) Tiyatro Topluluğu, Dinlerin Kardeşliği konulu tiyatro oyununu sergiledi. Atikkent’te tarihin gölgesinde doğal dekorda oynanan oyunu Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, meclis üyeleri ve kalabalık bir halk topluluğu izledi. Cumartesi günü yapılan etkinliklerde ise, Doğal ve Kültürel Çevre  İçin Yaşam Girişimi sözcüsü Ahmet Karaçorlu, "Kültürel miras nedir? Türkiye ne durumdadır" konulu sunum yaptı. Yine aynı gün Hasankeyf ve Kültürel Miras konusunda duyarlılık çekmek amacıyla yapılan çalışmalarda, gençler halkla buluşarak oluşturulacak bloglar için materyal topladı. Hasankeyf Köprüsü'nden Kale'ye kadar "Hasankeyf Tarihtir Tarih Kalacak" pankartı ile yürüyüş yapan grup "Yerinden taşıma yarına taşı", "Hasankeyf tarihtir tarih kalacak", "12 yıllık tarih mi? 50 yıllık baraj mı?" dövizleri açıldı. Kale yolu üzerinde, geldikleri yerlerin kültüler miras  varlıklarını tanıtan stantlar açan gençler daha sonra Hasankeyf’in durumuna dikkat çekmek için çevredeki çöpleri topladı. Son gün yapılan açıklamanın ardından öğrenciler antik kentteki çöpleri toplayarak, etkinliklerine son verdi.

Batman Haber, 20.04.2008

EFSANEVİ TITANIC BİLETİNE 33 BİN STERLİN

 

Kanada'nın Newfoundland eyaleti açıklarında buzdağına çarparak batan Titanic gemisinden kurtulan ve hayatta kalan son Amerikalı yolcunun bileti açık artırma ile satıldı.

 

 

İngiltere'nin başkenti Londra'da düzenlenen müzayedede 2006 yılında 99 yaşında ölen Lillian Asplund'a ait bilet, Amerikalı bir koleksiyoncuya 33 bin sterline (yaklaşık 87 bin YTL) alıcı buldu. Müzayedede ayrıca Asplund'un babasına ait olan ve 1912'nin Nisan ayında geminin battığı anı gösterdiği belirtilen cep saati de İsveçli bir koleksiyoncuya 31 bin sterline satıldı. 364 parçadan oluşan Asplund'un koleksiyonundaki Titanic fotoğrafları ve posta kartları da açık artırma ile satışa sunuldu. İngiltere'den ABD'nin New York kentine giden gemi buzdağına çarpıp battığı sırada 5 yaşında olan Lillian Asplund, Titanic'in faciasını hatırlayan son Amerikalı yolcuydu. Asplund'un babası ve 3 kardeşi faciada ölen bin 500 kişi arasında bulunuyordu. Asplund'un ebeveyni Carl ve Selma, 5 çocuğu ile Amerika'da yeni bir yaşam için Titanic'te yolculuğa çıkmıştı. Kazadan Lillian Asplund ile birlikte annesi Selma ve en küçük kardeşi Felix sağ olarak kurtulmuştu.

Zaman, 20.04.2008

KAZDIKÇA İZMİR'İN GEÇMİŞİNE GİDİLECEK

 

İzmir’in en eski yerleşim yerleri arasında yer alan Basmane Altınpark’ta, Konak Belediyesi iki katlı bina inşa edecekti. Ancak çalışmaların daha başında sürpriz gelişme yaşandı.

Roma ve Bizans dönemlerinden kalma eserler bulundu, inşaat durduruldu. Bu bölgede belediyenin desteğiyle Agora Kazı Başkanı Akın Ersoy ve ekibi kolları sıvadı, tarihin izini sürmeye başladı.

Ersoy, kentin yüzyıllar öncesindeki yerleşimi ve yayılışıyla ilgili önemli ipuçları elde edeceklerini söyledi,

“Bugüne kadarki kazılar hep sur içinde kalmıştı. İlk kez sur dışına çıkılacak, İzmir’in tarihe ışık tutulacak” dedi.

Başkan Muzaffer Tunçağ da, “Çıkacak eserler bina yapmamıza izin vermezse Agora uzantısı arkeolojik park için harekete geçeriz” diye konuştu.

Milliyet Ege, Haber. Mustafa Oğuz, 20.04.2008

MÜHENDİS DEFİNECİLER 'RÜYA' PEŞİNE TAKILDI





Aydınlı elektrik mühendisi Rebii Özdemir, bir süre önce rüyasında, kentteki sanayi sitesinin içinde kalan kayınpederine ait arsada Rumlardan kalma define olduğunu gördü. Rebii Özdemir bu rüyasını bilgisayar mühendisi Önder Beyazhan ve tüccarlık yapan Coşkun Şahinkol'la paylaşınca, 3 arkadaş meçhul defineyi aramaya çıktı. Yetkili mercilerden izin alınarak, bir ay önce kazıya başlandı. Müze Müdürlüğü'nün görevlendirdiği 4 kişilik ekibin de izlediği ve şimdiye kadar 20 bin YTL'nin harcandığı kazıda, 24 metre derinliğinde ve 15 metre çapında dev bir çukur oluştu. Türkiye'nin üçüncü büyük define kazısı olduğu belirtilen çalışmalar vatandaşlar tarafından da ilgiyle izleniyor. Kazının ziyaretçilerinin 20 bin kişiye ulaştığı iddia ediliyor.

Rüyayı bir değil, birkaç kez gördüğünü söyleyen elektrik mühendisi Rebii Özdemir, "Önce yaşlılara sorduk ve Yunanlıların işgal sırasında Türklerden yağmaladıkları altınları, kimsenin eline geçmemesi için orada yeraltında bir yer yapıp depoladıklarını öğrendik. Bilimsel olarak yaptığımız araştırmada da yerin 26 metre altında yapıya benzer bir şeyin olduğunu belirledik" dedi. Defineye ulaşmalarının an meselesi olduğunu söyleyen bilgisayar mühendisi Önder Beyazhan ise şöyle konuştu: "Define çıkması halinde yüzde 40 pay alacağız. Devlet hazinesinin hazineye ihtiyacı var. Yunanlılar gelip kazmadan biz kazalım, hem biz hem de devlet kazansın."

Sabah, Haber: Gülay Bozkurt Aydın, 22.04.2008


******


DEFİNENİN SUYU ÇIKTI

 

Define bulmak umuduyla 27 günden beri tarlasını kazdıran çiftçi, sadece suya ulaşabildi. "Tarlamda altın var" diyerek Kültür Müdürlüğü'ne başvuran ve adının açıklanmasını istemeyen tarla sahibi, Define Arama Yönetmeliği kapsamında bir ay izin alınca, Emniyet, müze müdürlüğü ve Milli Emlak'tan denetmenler eşliğinde işe koyulmuştu. Ancak kiraladığı üç iş makinesi, tarla tabanını 20 metre kazdığı halde sadece su buldu. Gelişmeleri izlemeye gelen meraklıların sayısının her gün artmasından bunalan tarla sahibi, kazı için 100 bin YTL harcadığını, meraklıların başına kaza gelmemesi için ek güvenlik önlemleri aldığını söyledi.

Radikal, 20.04.2008

TERÖR, ANADOLU'DA TARİHİ VE KÜLTÜREL BÖLGELERE DARBE VURDU

 

Anadolu'nun en önemli tarihi ve kültürel varlıklarına sahip iller arasında yer alan Van, 1990'dan önce yıllık 150 bin turisti ağırlarken, Körfez krizi ve ardından başlayan terörden büyük darbe yedi.

 

Son yıllarda bölgedeki huzur ve sükunetin artmasıyla turizmde kıpırdamalar yaşanmasına rağmen, 2007'de gelen yabancı turist sayısı ancak 24 bin'e ulaştı.





Kültür ve Turizm Müdürü İzzetin Kütükoğlu, Van'ın kültür ve inanç turizmi için zengin bir altyapıya sahip olmasına rağmen, yaşanan olaylar sebebiyle bu zengin varlığın turizm hizmetlerine sunulamamasından yakınıyor.

 

İzzettin Kütükoğlu, 1990'lı yılların başındaki Körfez krizi ve ardında başlayan terör ile turizmin yok olduğunu hatırlatarak, bu tarihi ve kültürel varlığın zaman içinde bakımsızlık yüzünden yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını vurguluyor.

 

Son yıllarda bölgede artan huzur ve sükunetin yaşanan küçük çaplı olaylar sebebiyle kıpırdanan turizm hareketliliğini olumsuz etkilediğini dile getiren Kütükoğlu, "1990'dan önce ciddi bir tanıtımın olmamasına rağmen o dönemin koşullarında Van'a yılda 150 bin yabancı turist geliyordu. 2000'li yılların başına doğru bölgede huzur ve sükunet ortamı olmaya başladı. Başlatılan tanıtım etkinlikleri ile bir kıpırdanma yaşanmaya başladı. Tahrip olan tarihi eserler son yıllarda restore ediliyor. Akdamar Kilisesi'nin restore edilerek Anıt Müze olarak açılması dünyada yankı uyandırdı. 2005 yılında 19 bin olan yabancı turist sayısı 2007 yılında bu rakam 24 bin'e kadar çıktı. Nevruz kutlamalarında yaşanan olaylar Van için çok kötü bir imaj bırakmıştır. Yaptığımız bütün tanıtımlar bölgede ve ilimizde yaşanan bu tür olayların gölgesinde kalıyor." diyor.

 

Van'a 2007 yılında 24 bin yabancı turistin yanı sıra 170 bin yerli turistin ziyaret ettiğini dile getiren Kütükoğlu, bu ziyaretlerin bir kısmının günü birlik bir kısmının ise 2 veya 3 gün süren geziler olduğunu hatırlatıyor.

 

Yabancı turistlerin ortalama kişi başına ile 600 dolar bıraktığını dile getiren Kütükoğlu, turistlerin en başta Akdamar Adası ve Kilisesi Anıt Müzesi, Van ve Hoşap Kaleleri, Muradiye Şelalesi, Van Müzesi gibi yerleri mutlaka ziyaret ettiklerini vurguluyor.

TürkiyeTurizm.com, 18.04.2008

HATTUŞA İÇ YOLU AÇILDI

 

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Dünya Kültür Mirası Listesi'nde ülkemizden bulunan 9 tarihi eserden biri olan ve tarihin en büyük uygarlıklardan biri olan Hititler'e başkentlik yapan Boğazkale İlçesi'ndeki Hattuşa ören yeri bundan sonra daha çok turisti ağırlayabilecek.

 

Hattuşa ören yeri içerisinde bulunan 6 kilometrelik yol Vali Mustafa Toprak'ın talimat ve desteğiyle İl Özel İdaresi, İlçe Kaymakamlığı ve İlçe Belediye Başkanlığı'nın yoğun çalışması sonucunda 4.5 kilometresi kilitli parke, 1.5 kilometresi ise asfalt olarak yapıldı. Son yıllarda gezinti yolunun bozulma dolayısıyla hem kötü bir imaj bırakan hem de tarihi güzelliklerin görülmesine engel olan yol 1 milyon YTL'ye mal oldu. Anadolu’nun en eski medeniyetinin kalıntılarının bulunduğu Hattuşa ören yerinin içler acısı bir görünüme sahip olan yollarının yapılması sonrasında dün Vali Mustafa Toprak, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi Namık Kemal İlhan, İl Garnizon Komutanı J. Albay Ufuk Tuncer, Çorum Belediye Başkanı Turan Atlamaz, Boğazkale Kaymakamı Fırat Çelik, Sungurlu Kaymakamı Gürsoy Osman Bilgin, Boğazkale Belediye Başkanı Ali Rıza Soysat, Sungurlu Belediye Başkanı Ahmet Karacif, Evren Belediye Başkanı Musa Tök, Evci Belediye Başkanı Mustafa Sarıyüce, Kültür ve Turizm Müdürü Ali Özüdoğru, Müze Müdürü Önder İpek, diğer yetkililer ve öğrencilerin katılımı ile hizmete açıldı.

Çorum Haber, 17.04.2008

CİMCİME KÜMBETİ AÇILIYOR





Erzurum'da Cumhuriyet Caddesi üzerindeki tarihi Cimcime Hatun Kümbeti'nin çevresi açılıyor. Erzurum Büyükşehir Belediyesi, tarihi kümbetin bitişiğindeki işyerlerini yıkarak çevresini açma çalışmalarını başlattı.

 

Cumhuriyet öncesinden bu yana çevresindeki ev ve iş yerlerine bitişik olarak ayakta kalmayı başaran Cimcime Hatun Kümbeti'nin bitişiğindeki 3 işyeri yıkılarak çevresini açma ve genişletme çalışmaları başlatıldı. Büyükşehir Belediyesi son 4 yıldan bu yana tarihi eserlerin çevresini açma ve peyzajını yapma çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor. 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaptırılan ve içinde bir adet mezarlığın bulunduğu Cimcime Hatun Kümbeti zaman içerisinde çevredeki işyerlerinin deposu olarak kullanılmıştı. Büyükşehir Belediyesi kümbete bitişik 3 iş yerini iş makineleri ile yıkmaya başladı. Önümüzdeki hafta başına kadar söküm ve yıkım çalışmalarının tamamlanmasının ardından kümbetin çevresi tamamen gün yüzüne kavuşturulmuş olacak.

 

Kümbetin çevresinin açılmasıyla ilgili açıklamada bulunan Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, tarihi kültürel taşınmaz varlıklara büyük önem verdiklerini söyledi. Küçükler, şehrin en işlek semtlerinden Cumhuriyet Caddesi'ndeki kümbetin çevresindeki iş yerlerinin kötü bir görünüme neden olduğunu belirterek, "Tarihi bir kümbeti bütün görkemiyle gün yüzüne çıkartmanın heyecan ve mutluluğunu yaşıyoruz. Göreve geldiğimizden bu yana tarihi eserlerin çevresini açmak, tarihi dokuyu korumak için mücadele ediyordu. Önümüzdeki hafta içerisinde söküm işlerinin ardından tarihi kümbetin çevre peyzajını da tamamlamayı hedefliyoruz" dedi.

TürkiyeTurizm.com, 17.04.2008

Sardis (George M.A. Hanfmann)
...1959




13 - 19 Nisan 2008

"TARİHİ ESERLER TAKLİT EDİLİYOR"

 

Erzurum Müze Müdürü Mustafa Erkmen, son zamanlarda orijinaline yakın bir biçimde taklit edilen sikke ve madeni mühürlere karşı meraklıları uyardı. Mustafa Erkmen, tarihi ve arkeolojik eserlerin geçmişten beri taklit edilmeye çalışıldığını kaydederek, son zamanlarda bu işlerde oldukça profesyonelce davranıldığını belirtti.

 

Piyasada orijinaline çok yakın bir biçimde taklit edilen sikke ve madeni paraların dolaşmaya başladığına dikkati çeken Erkmen, bu tür eserlere ilgi duyan meraklıların, çok dikkatli olmalarını istedi. Taklitlerin sadece sikke ve madeni paralar için geçerli olmadığını, tarihi özelliğe sahip çok sayıda eşyanın artık rahatlıkla taklit edilebildiğini anlatan Müze Müdürü Erkmen, “Biz bile işin içinde olmamıza rağmen sahtesini orijinalinden ayırt etmekte zorlanıyoruz. Vatandaşlarımız bu nedenle uzman görüşü almadan hiçbir şey satın almasın” diye konuştu.

 

Erzurum Müze Müdürlüğü’nde bu işle görevli uzman bir heyetin olduğunu ve eserlerin taklitlerinin bu bilirkişiler tarafından detaylı olarak incelendiğini anlatan Erkmen, “Her insanın evinde tarihi nitelikte süs eşyası bulundurma merakı vardır ve çoğu yerde de mağduriyet yaşanıyor. Vatandaşlarımızın aldatılmasının önüne geçmek amacıyla uzmanlardan oluşturduğumuz bilirkişiler, piyasada dolaşan eserler üzerinde çok ciddi araştırmalar yapıyorlar. Elinde tarihi nitelikte eşya bulunduran ya da satın almayı düşünen vatandaşlarımız, bizlerden profesyonel yardım alabilirler” dedi.

 

Erzurum Müze Müdürü Erkmen, yine tarihi özelliğe sahip her türlü eşyanın kendilerine tarafından değeri mukabilinde satın alındığına vurgu yaparak, “Vatandaşlarımız evlerinde, çevrelerinde bu tür eşyalara mutlaka rastlıyorlardır. Müze olarak biz bu eserleri gerçek değeri üzerinden satın alıyoruz. Bu yüzden eserlerin bizlere ulaştırılmalarında büyük fayda var. Çünkü her tarihi eser, geçmiş dönemlere ait şifre demektir, iz demektir” şeklinde konuştu.

Erzurum Gazetesi, 19.04.2008

"TARİHİ ESERİN NE OLDUĞU VE KAÇAKÇILIĞIN ÖNLENMESİ" KONFERANSI

 

Karabük İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nce, "Tarihi Eserin Ne Olduğu ve Kaçakçılığın Önlenmesi'" konulu konferans verildi.

 

Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesi Müdürlüğü'nde Arkeolog Okan Cinemre, Türkiye'den kaçırılan tarihi eserlerle ilgili slayt gösterisi eşliğinde katılımcılara bilgiler aktardı. Kaçırılan tarihi eserlerin geri getirilmesi için gerekli girişimlerin yapıldığını ve çalışmaların aralıksız sürdürüldüğünü anlatan Cinemre, kaçırılan tarihi eserlerin değişik ülkelerdeki müzelerde sergilendiğine dikkati çekti.

 

Konferansa Vali Yardımcısı Cemal Hüsnü Kansız, Cumhuriyet Başsavcısı Musa Çatal ve vatandaşlar katıldı.

haberler.com, 19.04.2008

BEYPAZARI, UNESCO'NUN ARAŞTIRMA PROJESİNDE

 

Beypazarı, UNESCO Dünya Mirası Komitesi’nin araştırma kapsamına alındı. Fransa’dan gelen araştırmacılar, Beypazarı’nda incelemede bulundu.

Paris Sehircilik Enstitüsü’nde mühendis ve araştırmacı olarak çalışan Bernard Henri Nicot ile Avrupa Birliği araştırma projesinde görev alan Burcu Özdirlik, tarihi Beypazarı İlçesi’ni ziyaret etti. Burcu Özdirlik, Dünya Miras Listesi’nde yer almayan Beypazarı’nın turizm sektörü, imaj, yatırım, istihdam ve gelir durumunun zaman içindeki gelişimini incelemek için ilçeye geldiklerini söyledi.

Beypazarı Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı makamında ziyaret ederek bilgi alan araştırmacılar; ilçede turizm sektöründe çalışan işletmelerle ve sivil toplum kuruluşları ile de görüşmeler yaptı. Beypazarı Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise, "Beypazarı çoktan UNESCO’nun koruması altına girmesi gereken yerlerin başında gelmesi ve yer alması bizleri mutlu edecektir. Karar, ilçe halkını sevince boğacaktır" dedi.

Hürriyet Ankara, 19.04.2008

OKYANUSUN DİBİNDE 500 MİLYON DOLAR!

 

ABD'li araştırmacılar, Atlas Okyanusu'nun dibindeki bir batıktan 500 milyon dolar değerinde hazine çıkardı. Enkazın, 1804'te Portekiz'in batısında battığına inanılan İspanyol kalyonu 'Nuestra SeÒora dela Mercedesy las Animas'a ait olduğu bildirildi. Araştırmacılar keşfin geçen yıl yapıldığını, hazinenin büyük bölümünü bronz sikkeler ve diğer değerli eşyaların oluşturduğunu bildirdi. Bölgenin talan edilmesi korkusundan keşif bir yıl sonra açıkladı.

Yeni Şafak, 19.04.2008

"KÜLTÜR MİRASI İÇİN KAYNAK AYIRMALIYIZ"

 

Türkiye’nin Dünya Miras Alanları Değerlendirme Çalıştayı, Beyoğlu’ndaki Pera Müzesi’nde dün başladı.

Açılışta konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Miras Listesi’nde Türkiye’den 9 alan bulunduğunu hatırlatarak "Bu sayı çok az. Bazı eksikliklerimiz var. Maalesef bu alanlara has edilmiş (ayrılmış) kaynaklarımız yok. Buraya doğrudan doğruya kaynak aktarmamız lazım" dedi.

Günay’ın konuşmasını "Sayın bakanım beni dinler misiniz" diyerek bölen ve üstünde "UNESCO, 1972’deki 17’nci Genel Kurul kararlarını unutma" yazılı pankart açan Tunceli Dernekler Federasyonu Munzur Koruma Kurulu Başkanı Hasan Şen, "Buradan UNESCO’ya seslenmek istiyoruz. Munzur’da yapılacak barajlar tarihi ve kültürel yapıyı sular altında bırakacak" dedi. Günay, katılımcıyı sakin şekilde dinleyince, koruma polisleri müdahale etmedi. Ancak Şen’in önündeki koltukta oturan başka bir katılımcı pankartı zorla alarak yırttı.

Hürriyet, Haber: Selçuk Yaşar, 19.04.2008

KONFERANS

 

Sanat Tarihi Derneği'nin Nisan ayı konferansı Pera Müzesi Oditoryumu'nda 29 Nisan 2008 Salı günü saat 18.30'da gerçekleştirilecek. Prof.Dr. Zeren Tanındı'nın sunacağı konferansın konusu "Kitap Sanatı'nda Mevlana Celaleddin Rumi'nin Eserleri" olarak belirlendi.

TAYHaber, 19.04.2008

DİYARBAKIR MÜZE MÜDÜRÜ BİLİCİ, HÖYÜKLERE ZARAR VERİLMEMESİ KONUSUNDA UYARDI

 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yüzlerce tarihi höyüğün tahrip edildiği öğrenildi. Çiftçiler ve hazine avcılarının höyüklere zarar verdiğini ifade eden Diyarbakır Müze Müdürü Mehmet Bilici, höyükler çevresinde yapılan arkeoloji kazılarında, Neotik ve Ortaçağ'a ait birçok eserin bulunduğunu söyledi.

 

Batman'ın Hasankeyf İlçesi'nde yapılacak olan Ilısı Barajı projesi kapsamında tarihi kalıntıların su altında kalacak olması nedeniyle bölgede son yıllarda kazı çalışmaları hız kazandı. 9 höyükte arkeolojik kazı çalışmasının yapıldığını kaydeden Diyarbakır Müze Müdürü Mehmet Bilici, "Bölgede yerli ve yabancı bilim adamları desteği ile kazı çalışması yapılmaktadır. 2007 yılında yapılan kazılarda, Neotik ve Ortaçağ dönemlerine ait, insanların ilk kullandığı araç gereçler, dini idoller gibi eserler çıkarılıp müzeye taşındı. Höyüklerde kazı çalışmalarımız Temmuz ayında tekrar başlayacaktır" dedi.

 

Müze Müdürü Bilici, sözlerine şöyle devam etti:

''Diyarbakır'da yaklaşık 400 höyük var. Müdürlüğümüzde görevli arkeologlar tarihi kalıntıları tespit ve tescil çalışması yapmaktadır. Ancak bölgede çiftçilik ile uğraşan vatandaşlar ile defineciler izinsiz kazı yaparak höyükleri tahrip etmektedir. Türkiye ilk yerleşim yerlerinden biri olduğu için höyük açısından çok zengin bir ülke konumundayız. Vatandaşların höyüklere zarar vermemesi için çeşitli girişimlerde bulunduk. Köy muhtarlarını sürekli bilgilendiriliyoruz".

haberler.com, 18.04.2008

SİNOP'TA EN BÜYÜK YERALTI ŞEHRİ





Sinop'un Boyabat İlçesi'nde Kapadokya'dan sonra 8 ayrı girişi bulunan en büyük yeraltı şehri bulundu.

 

Yaklaşık 2 yıl önce ilçe merkezindeki 4 bin yıllık tarihi kalenin altından geçen gizemli dehlizlerin bulunması ardından yapılan kazılar sonrası 8 katlı yeraltı kentinin giriş bölümleri ortaya çıktı.

Şu an itibariyle yeraltı kentinin farklı yükseklikte 8 ayrı girişinin bulunduğu, kazının devamında farklı girişlerin de ortaya çıkabileceği ifade edildi.

 

Kazılarda ilçeden geçen derenin yaklaşık 1.5 metre altına inilirken, su yoğunluğu nedeniyle kazıya ara verildi. Boyabat ilçe merkezinin altına doğru uzanan ve ne kadar büyük olduğu henüz tespit edilemeyen çok katlı yeraltı kenti gizemini korurken, birbiri ardınca karmaşık labirentlerden oluşan gizemli alanın, Kapadokya'dan sonra en büyük, Karadeniz'de de tek yeraltı kenti olma özelliğine sahip olduğu bildirildi.

Ayrıca yeraltı kentinin giriş bölümlerinde şapel ve tapınma alanları tespit edildi. Şu an itibariyle çok katlı olduğu anlaşılan yeraltı kentinin gizemini koruduğunu kaydeden Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürü Hikmet Tosun, ilerleyen günlerde tekrar başlanacak olan kazı çalışmalarıyla bir çok tarihi sırrın ortaya çıkacağını söyledi.

Tosun, "Kazı çalışmalarımız sırasında labirent şekilde tünellere rastladık. Farklı büyüklükteki bu ilginç tünellerin, burada bulunan bir yeraltı kentine ait olduğunu tespit ettik ve Kapadokya'dan sonra en büyük yeraltı kentini bulduğumuz kanaatine vardık.

Erken Roma dönemine ait olan yeraltı kenti ve tarihi kalıntıların gün yüzüne çıkartılması çalışmalarımız sürüyor. Dere seviyesinin altına indiğimiz için şu anda dehlizlerde bulunan su yoğunluğundan dolayı kazı çalışmalarına ara verdik. Yeraltı kentinin, savunma ve büyük savaşlarda kent halkının, askerlerin uzun süre korunabileceği ve sığınabileceği büyük bir alan olduğuna inanıyoruz. Kazılarda derine inildikçe üzüm salkımı gibi büyüyen labirentlere rastladık. yeraltı kenti şehir istikameti ve ters istikamet olmak üzere ikiye ayrılıyor. Ama büyüklüğü konusunda henüz tam bir bilgimiz yok. Bizim için gizemini koruyor ve hala bu gizemi çözemedik. Ancak önemli bulgu ve sürprizlerle de karşılaşabiliriz" diye konuştu.

Kazı çalışmalarında bizzat yer alan ve belediye imkanlarını da çalışmalara kanalize eden Belediye Başkanı Mehmet Ermiş ise çalışmalardan son derece umutlu olduğunu söyledi. İlçenin kaderini değiştirecek olan bulguların, kendilerini heyecanlandırdığını dile getiren başkan Ermiş, tarihi kaleden yeraltı kentinin ana girişlerine kadar olan bölümdeki kazı, restorasyon ve ışıklandırma çalışmalarının yapıldığını anlattı. Ermiş, yapılacak kazı çalışmalarında çıkan toprağın atılması için asansör sistemini de hazırlandıklarını kaydetti.

Sinop Kent Haber, 18.04.2008

TARİHİ ESER KAÇAKÇISI YAKALANDI

Kayseri Jandarma ekipleri, Kayseri'den İstanbul'a giden bir yolcu otobüsünde yaptığı aramada bronz tarihi eserler ele geçirdi.

 

Edinilen bilgiye göre Kayseri İl Jandarma Komutanlığına bağlı Himmetdede Jandarma ekipleri, alınan bir ihbarı değerlendirerek Kayseri'den İstanbul'a gitmekte olan bir yolcu otobüsünü durdurdu.

 

Otobüste yapılan aramada, yolcu S.A.'nın çantasında 1 adet bronz kadın heykeli ve 1 adet tas ele geçirildi. Jandarma ekipleri ele geçirilen tarihi eserlere el koyarken, şüpheli S.A. ise gözaltına alındı. Jandarmanın olayla ilgili incelemesinin sürdüğü bildirildi.

Kayseri Kent Haber, 18.04.2008

TARİHİMİZİ KURTARMAK İÇİN TARİHİ BİR FIRSAT





Hisar Tepesi’nin güney yamacında başlatılan inşaat kazısında gün ışığına çıkan yeni buluntular, MÖ 3000 yıllarına dayanan Bolu tarihi hakkında bildiklerimize katkılar sağlayacak mı? Kazı bu tepedeki “daha önce üstü örtülen” tarihi dokuyu ortaya çıkarmak için adeta tarihi bir fırsat doğurdu.

 

Müze Müdürlüğü yapılan sondaj kazılarından sonra, bu bölgede kurtarma kazısı yapmaya karar verdi. Kültür Bakanlığı’nın da Bolu’daki bu önemli tarihi ortaya çıkarmak için, destek vermesi ve harekete geçmesi bekleniyor.

 

Hisar Tepesi’nin, tarihi içinde barındıran bir höyük olduğunu vurgulayan uzmanlar, “buranın üzerine ve çevresine hiçbir zaman bina yapılmaması gerekiyordu. Maalesef geçmişteki idarecilerimizde bu tarih bilinci olmadığı için, her gelen başkan burayı adeta katletmek için birbiriyle yarışmıştır” dediler.





Hisar Tepesi’nin güney yamacındaki Belediye Dükkanları’nın yıkılmasından sonra müteahhit firma, diğer parsel sahipleri ile anlaşarak inşaat çalışmalarına başlamıştı. Müze Müdürlüğü’nün kontrolünde yapılan toplam 113 sondaj kazı çalışması sırasında, Osmanlı dönemine ait olduğu tahmin edilen duvar kalıntıları ile çok sayıda seramik parçaları belirlendi. Yine aynı şekilde diğer parsellerde de Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen bir yapıya ait mimari kalıntı izleri tespit edildi.

 

Müze Müdürü Mustafa Güneş kazı çalışmaları ile ilgili yaptığı yazılı açıklamada, “Sözkonusu tespitler üzerine sondaj çalışmalarına son verilmiştir. Parsellerdeki yapı kalıntısı izlerinin dönemi, planı, fonksiyonu, niteliği ve oturma alanını belirlemek ve kalıntıların tümünü açığa çıkarmak amacıyla müdürlüğümüzce kurtarma kazısı yapılması planlanmaktadır.

 

Sondaj sonuçları Bakanlığımız, Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne iletilerek; alınacak karar ve ruhsat doğrultusunda kurtarma kazısı çalışmaları yapılacaktır “ dedi.

Bolunun Sesi, 18.04.2008

250 YILLIK BÜYÜK PAŞA KÖYÜ CAMİSİ RESTORE EDİLECEK

 

 

Çanakkale'nin Çan İlçesi'ne 12 kilometre mesafede bulunan 80 haneli Büyükpaşa Köyü'nde bulunan 250 yıllık tarihi köy camisinin restorasyon projesi tamamlandı.

 

Büyükpaşa Köyü Muhtarı İdris Erol, tarihi köy camiinin restorasyon kapsamına alınmış olmasından sevinç duyduklarını belirterek, "Vakıflar Genel Müdürlüğü Balıkesir Bölge Müdürlüğü'nce restorasyon kapsamına alınan 250 yıllık Osmanlı mimarisinin güzel örneklerini taşıyan camimizin rölöve, restitüsyon, restorasyon, elektrik ve mekanik tesisatı ile ilgili proje çalışmaları tamamlandı. En kısa serede restorasyonuna başlanacak çalışmayla camimiz daha güzel bir görünüme kavuşacak" dedi.

haberler.com, 18.04.2008

İBB'DEN YENİ BİR CAMİ GİRİŞİMİ

 

Taksim Meydanı'na, Göztepe Parkı'na cami konduramayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Vatan Caddesi'nin yapımı sırasında Adnan Menderes tarafından yıktırılan Simkeş Mescidi'ni eski Lunapark Gazinosu olarak bilinen alanda yeniden inşa edecek. Özel mülkiyet alanında yapılması öngörüldüğü için yargıya takılan proje, İBB Planlama Müdürlüğü'nde bekletiliyor. İBB ile mülk sahibinin anlaşmaya varması halinde bölge imara açılacağından büyük bir rant yaratılacak.

İBB Meclisi'nin önceki gün gerçekleştirilen toplantısında, Fatih'teki kayıp Simkeş Mescidi'nin yeniden inşası ile ilgili 1/5 binlik Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı değişikliği teklifi görüşüldü. Teklife ilişkin raporda, söz konusu mescidin yapılmak istendiği alanın alışveriş merkezi otoparkı olarak kullanıldığı (eski Lunapark Gazinosu) belirtilerek, mülk sahibinin 2005'te projenin durdurulması talebiyle İstanbul 6. İdare Mahkemesi'ne dava açtığı ve yargı sürecinin devam ettiği kaydedildi. Mülk sahibinin İBB ile uzlaşmak istediği de ifade edilen raporda, mescidin yeniden inşa edilmesi için öngörülen alanın değiştirilmesi durumunda projenin tüm restorasyon ve uygulama masraflarının mülk sahibi tarafından karşılanacağı dile getirildi. İstanbul 1 no'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 1995'te aldığı kararla "1'nci Derece Arkeolojik SİT Alanı" ilan edilen bölgede, mülk sahibi ile İBB'nin, mescidin yeniden inşa edileceği yer konusunda anlaşması halinde, mescidin inşa masrafları karşılığında eski Lunapark Gazinosu alanında 21 metre yükseklikte alışveriş merkezi ve dört katlı otopark yapılmasına izin verilecek. Mülk sahibinin önerisine göre ise mescit Vatan Caddesi üzerindeki Şadiye Hatun Külliyesi'nin yanına da inşa edilebilir.

İBB Planlama Müdürlüğü'nün raporunda ise mülk sahibinin teklifinin var olan planları değiştirici nitelikte olduğu belirtilerek "Değişiklik, imar mevzuatına da aykırılık taşımaktadır." denildi. Sanat tarihçisi Semavi Eyice , İBB'nin mescidin yeniden inşasıyla ilgili aldığı kararın yanlış olduğunu belirterek, "İstanbul'da çökmekte olan birçok eser var. Kaybolan eseri yeniden inşa etmek yerine, önce onları kurtarsınlar. İbrahim Paşa Mescidi, Abdullah Ağa Cami yıkılma tehdidi altında." dedi.

Cumhuriyet, Haber: Deniz Tatarer, 18.04.2008

TROIA ANTİK KENTİ MÜZESİ YARIDA KALDI

 

UNESCO’nun Türkiye’de belirlediği 9 “Dünya Miras Alanı” içinde yer alan “Troia Antik Kenti”nde 3 yıl önce kurulması için çalışmalarına başlanan müze projesi yarıda kaldı. Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, “Dünya Miras Alanları” listesinde yer aldığını ancak Troia gibi büyük bir zenginliği tanıtmakta gecikildiğini söyledi.


Bölgeye büyük bir müze yapılması gerektiğini ifade eden Kırlı, şöyle konuştu:

“Troia'dan ortaya çıkarılan eserler, dünyanın çeşitli ülkelerinde sergileniyor. Bu nedenle, Dünya Miras Alanları Listesinde olan Troia'nın, dünya çapında ele alınması gereken bir müzesi olması lazım. Bu konuda kentimizde daha önce çalışmalar yapılmış ve belirli bir noktaya getirilmiş. Bu büyük arkeolojik yerleşmeye, dünyada kültüre ilgi duyan sponsorların da desteğiyle müze yapılabilir. Bu dünya kültürüne bir hizmettir. Bu misyonda görev yapan da kutsal bir iş yapmış olur. Çanakkale'de 'Troia müzesi'nin yapılmasına kim öncülük ederse, büyük bir hizmet yapıyor olacaktır. Madem burası, dünya listesinde yer alan bir dünya değeridir, o zaman dünya çapında ele alınan bir kompleks yapılmalıdır. Çanakkale'ye bu müze yapılırsa, Çanakkale kurtuldu demektir. Çünkü, bu müze Çanakkale ekonomisinin dörtte birini üstlenecek bir yapı olacaktır. Bunun dünyada da örnekleri var.”

Troia Antik Kenti Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Yrd.Doç.Dr. Rüstem Aslan ise Troia'nın, Avrupa ve dünya kültür tarihinde bıraktığı izler nedeniyle UNESCO'nun listesinde yer aldığını söyledi. Troia'nın, hem mitolojisi hem arkeolojisiyle dünya kültür tarihine büyük katkı sağladığını, bundan sonra da sağlamaya devam edeceğini belirten Aslan, ''Troia, doğu ile batının kesiştiği, çatıştığı, barıştığı yerdir. Bu coğrafyada, Troia'nın önemi tartışılmaz. Troia'nın, mimari, tiyatro, sanat ve film alanında ortaya çıkardığı katkılar devam ediyor'' dedi.


Antik kentin en önemli sorununun müze eksikliği olduğunu ifade eden Aslan, şunları kaydetti: “Troia'ya müze kurulduğunda, oraya gelen ziyaretçiler büyük bir ivmeyle çoğalacak. Turistlerin gezdiği iki saatlik tur, yarım güne çıkacak. Ziyaretçiler, Troia'yı görmeye geldiklerinde kentimizde konaklayacak. Kent turizmi canlanacak. Müze olduğunda, Türkiye'deki Troia buluntularını, bilimsel anlamda değerlendirme ve insanlara sunma şansımız olacak.”

Turizm Gazetesi, 18.04.2008

İSTANBUL LİSTEDEN ÇIKARILABİLİR

 

İstanbul, UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nden çıkarılma tehlikesi ile karşı karşıya...Bu konuda Türkiye'ye tanınan 2 yıllık sürenin sonuna gelindi.

 

UNESCO heyetinin Mayıs ayındaki ziyareti öncesi Türkiye, sahip olduğu miras değerlerinin korunması çalışmalarına hız verdi.

 

UNESCO'nun, tarihin korunarak gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla belirlediği Dünya miras alanları listesinde 141 ülkeden 851 varlık yer alıyor. Bu alanlardan 9'u ise Türkiye'de bulunuyor.

Türkiye, özellikle İstanbul'daki kültürel varlıklarla ilgili olarak UNESCO'nun yakın takibinde.

UNESCO Dünya Kültür Mirası Komitesi,'İstanbul'daki tarihi değerlerinize sahip çıkın, planlar yapın, aksi taktirde dünya mirası listesinden çıkartırız" diyerek Türkiye'ye 2 yıllık süre vermişti. Bu sürenin de sonuna gelindi.

 

Unesco heyeti, kararını vermek üzere, Mayıs'ta Türkiye'ye gelecek. Bu kritik ziyaret öncesi İstanbul'da toplanan Kültürel Miras İhtisas Komitesi'nde, Türkiye'de bulunan 9 dünya mirasının durumları ve yapılması gerekenler ele alınacak.

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay konuyla ilgili, "Bu alanlarla ilgili bizim bir yönetim planı eksiğimiz var. Çok temel eksiklerimizden birisi, bu alanlara tahsis edilmiş, doğrudan doğruya finansal kaynaklarımız yok.Kadrosal sorunlarımız da var. Bütün bu alanlarda yetki karmaşası var." diye konuştu.

Trt/Haber, 18.04.2008

KAPADOKYA'YA MAKYAJ





Kapadokya Bölgesi'nde turistlerin en çok ziyaret ettiği mekanlardan biri olan Paşabağı'nda yürütülen çevre düzenleme çalışmaları sürüyor. Proje tamamlandığında, baraka işyerleri yıkılarak görüntü kirliliğine son verilecek.

 

Nevşehir'in Avanos İlçe Kaymakamı Mehmet Ünlü, doğa harikası peribacaları ile her yıl Milyonlarca yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Kapadokya bölgesinde, turistlerin ilçelerinde bulunan Paşabağı2na büyük ilgi gösterdiklerini söyledi. Paşabağı'nın, Kapadokya'da peribacalarının en yoğun olarak bulunduğu merkezlerden biri olduğunu ifade eden Ünlü, peribacaları ile turistleri mest eden bu bölgedeki görüntü kirliliğinin ise bölge ve Türk turizmine yakışmadığını kaydetti.

 

Bu kirliliğin önüne geçilebilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, 1996 yılında Çevre Düzenleme Projesi'nin hazırlandığını ifade eden Avanos Kaymakamı Mehmet Ünlü, buna karşın 2006 yılına kadar çeşitli sebeplerden dolayı projenin hayata geçirilemediğini aktardı.Aradan geçen 10 yılın ardından bölgedeki çevre düzenleme çalışmalarına ancak 2006 yılında başlandığını aktaran Avanos Kaymakamı Mehmet Ünlü, "Peribacalarının bu kadar yoğun olduğu bir yerde dünyaya sunumuzu iyi yapmak durumundayız ancak bu güne kadar iyi yapamamışız. 2006 yılında biz projeyi başlatmaya karar verdik ve Nevşehir Valiliğimiz tarafından Köylere Hizmet Götürme Birliğimize 200 Bin YTL bir ödenek aktarıldı. Bu ödeneğinin aktarılması ile projenin yürüyüş yolları bölümünü başlattık. 2007 yılı içerisinde de buradaki yol çalışmalarını KÖYDES Projesi kapsamına alarak çalışmaları sürdürdük ve bu kapsamda çalışmalar halen devam ediyor" dedi.

 

Proje kapsamında bölgede Arnavut taşları ile döşeli yürüyüş yolları, seyir tepeleri, otopark ve kafeteryalar yapılacağını belirten Avanos Kaymakamı Mehmet Ünlü, turistik eşya satıcılarının kullandığı mevcut barakaların da yıkılarak bunun yerine bölgeye özgü taşlardan yeni işyerlerinin yapılacağı açıkladı. Böylesine önemli bir projede yer almaktan dolayı büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Ünlü, "Proje kapsamında 32 adet dükkan ve 3 adet kafeterya yapılacak.Bunların yapımı ile ilgili de Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan ödenek talebinde bulunduk. Bu ödeneğin gelmesi halinde bunları da tamamladığımızda projenin büyük bölümü bitmiş olacak ondan sonra ışıklandırma çalışmaları kalacak. Yaz aylarında projemizin ana çatısı bitmiş olacak.Bir kamu görevlisi olarak böyle bir işin yapılmasıyla ilgili bir katkım olduysa ben kendimi mutlu hissederim. Hakikaten çok zevkli, çok keyif verici bir çalışmaydı. 2 yıl süre ile bire bir takip ettiğim bir proje, çalışmalar ilerledikçe bende bu işten büyük keyif aldım" diye konuştu.

Yeni Şafak, 18.04.2008

TARİHİ ULU CAMİ İBADETE AÇILDI

Mersin'in Tarsus İlçesi'ndeki 788 yıllık tarihi Ulucami restore edilerek yeniden ibadete açıldı.

 

Vakıflar Bölge Müdürü Osman Yayla, 2007 yılının Mayıs ayında restorasyon çalışmalarına başlanılan tarihi Ulucamii'nin restorasyon çalışmalarına 946 bin YTL harcandığını söyledi.

İçerisinde Lokman Hekim'in türbesinin de bulunduğu Ulucami’nin 1579 yılında Ramazanoğulları'ndan Piri Paşanın oğlu İbrahim Bey tarafından şu anki konumuna getirildiğini belirten Yayla, 1895 yılında camiye ek olarak saat kulesinin yapıldığını ve 1905 yılında ise camiye şadırvan yapıldığını, bununla birlikte çevre düzenlemesi yapıldığını, çatısı, duvarları ve iç sütun ve tavanlarının aslına uygun olarak komple yenilendiğini sözlerine ekledi.

Mersin Kent Haber, 18.04.2008

TARİHİ HANLARA BETONARME KUŞATMA





Bursa'nın tarihi hüviyetini ortaya çıkarmak amacıyla Ulucami civarındaki büyük yeni binaları yıkmak için çalışma başlatılırken, bir yandan da tarihi hanların bitişiğinde yeni binalar yükseliyor. Büyükşehir ve Osmangazi belediyeleri tarihi hanların önündeki apartmanları kamulaştırıp bölgeyi açmak için istimlak yarışına girerken, Bayındırlık Bakanlığı tarafından 50 trilyon lira harcanarak 25 yılda restorasyonu gerçekleştirilen Pirinç Han'ın etrafı yeni beton binalarla kapanıyor.


Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, Bursa'nın tarihi kimliğinin ortaya çıkması için Zafer Plaza'dan Ulucami'ye kadar olan bölgede kamulaştırma yapıp, hanlar bölgesini ortaya çıkarmak için dev projeyi Bursalılarla paylaşırken, Osmangazi Belediyesi'nin de bu konuda çalışma yaptığı belirtildi.

 

Osmangazi Belediyesi'nin Koza Han karşısında tamamı yıkılmış binaya tamir ruhsatı vererek yeniden yapılmasına müsaade etmesi ile tarihi bölgenin kapatıldığına ilişkin tartışma güncelliğini korurken, Pirinç Han'ın güney duvarına 2 metre mesafede yeni bir betonarme binanın başlaması gözleri bu bölgeye çevirdi. Bayındırlık Bakanlığı, bir kısmı Vakıflar, bir kısmı özel şahıslara ait olan tarihi Pirinç Han'ını tam 25 yıllık çalışma ile bugünkü değerle 50 trilyon liraya restore ettirdi. Ancak tarihi çarşının etrafı, belediyelerin büyük kamulaştırma programlarına rağmen kuşatılıyor. Bölgedeki ilk hatalı bina TEDAŞ tarafından yapıldı. Bakırcılar Çarşısı'nın elektrik ihtiyacını karşılamak için bölgede devasa bir trafo İpek Han ile Pirinç Han'ın arkasına inşa edildi. Ayrıca bölgede bulunan sivil mimari örneği olmayan bazı binalar da yakınındaki tarihi esere rağmen bir şekilde yeniden inşa edilmeye başlandı.

Bursa Hakimiyet, 18.04.2008

TARİHİ KÖPRÜLER RESTORE EDİLİYOR

 

Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü, Bergama'daki Tarihi Tabak Köprüsü ile Menemen'deki İğne Dere Köprüsünü restore ediyor.


Restorasyon çalışmalarını yapan ME-NE Turizm İnşaat Elektrik Ticaret ve San. Ltd. Şti. firması yetkilisi Medar Tunç, Bergama Kozak yolunda bulunan Tarihi Tabak Köprüsü ile Menemen Manisa yolu üzerinde bulunan İğne dere Köprülerini her biri 270 bin YTL olmak üzere toplam 540 bin YTL'ye aslına uygun olarak restore edeceklerini belirtti. Tunç, çalışmaları ihale bitiş tarihi olan 13 Ocak 2009 tarihinden önce tamamlamayı hedeflediklerini bildirdi.

Haber Ekspres, 18.04.2008

TARİHİ ESER KAÇAKÇILARI YAKALANDI

 

Taşköprü Yukarıemerce Köyü'nde 3 tarihi eser kaçakçısı yakalandı.

Yukarıemerce Köyü'nde 3 kişinin ev ve araçlarında yapılan aramada 1 adet taş mezar steli, 1 adet gümüş sikke, 2 adet bronz sikke, 2 adet bakır sikke, 5 adet muhtelif sikke, 3 adet mühür, 1 adet yüzük, 3 adet metal obje, 1 adet Arapça yazılı kitap, 10 adet Arapça yazılı levha ve 29 adet muhtelif eski eser geçirildi.

 

Şahıslar gözaltına alındı.

Kastamonu Nasrullah Gazetesi, 17.04.2008

932 YILLIK CAMİNİN ONARIM SIRASINDA ÇATISINI YAKTILAR

 

İstanbul'un en önemli tarihi camilerinden biri olan Çorlulu Ali Paşa Camisi'nin, çatısındaki izolasyon çalışması sırasında çıkan yangın korku yarattı. Zamanında müdahaleyle 1076 yılından bu yana ayakta olan tarihi cami, yanmaktan kurtuldu. Alevlere ilk müdahale eden 2 tersane işçisi ise dumandan etkilendi. Beyoğlu Kasımpaşa'daki Camialtı Tersanesi yanında yer alan ve Sadrazam Çorlulu Ali Paşa tarafından yaptırılan tarihi Çorlulu Ali Paşa Camisi'nin çatısında, yağmur nedeniyle sızıntı meydana geldi. Bunun üzerine Çorlulu Ali Paşa Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği, çatıda izolasyon çalışması yaptırmaya karar verdi.

Dün sabah saat 11.30 sıralarında izolasyon çalışmasına başlayan işçiler ilk olarak çatıdaki kiremitleri değiştirmek istedi. Ancak kaynak sırasında çatıdaki ahşap bölümler tutuştu. Yükselen alevlere ilk olarak bitişikte bulunan tersanenin itfaiye görevlileri müdahale etti. Hortumla su çekilerek alevler kontrol altına alınmak istendi. Bu sırada itfaiye işçileri Ali Gel ve Erol Büyükan yoğun dumandan etkilendi.

Olay yerine Şişli ve Beyoğlu İtfaiye Amirliği'ne bağlı ekipler ile sağlık görevlileri sevk edildi. İtfaiye erleri tarafından alevler diğer bölümlere sıçramadan söndürüldü. Ali Gel ile Erol Büyükan'a ise ilk müdahaleyi olay yerinde bulunan sağlık görevlileri yaptı. Ali Gel daha sonra Kasımpaşa Askeri Hastanesi'ne kaldırıldı. İtfaiye eri Ali Gel'in genel sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi. Yangın nedeniyle tarihi caminin çatısında maddi hasar meydana geldi. Yangınla ilgili polis soruşturma başlattı.

Sabah, Haber: Mustafa Kaya, 18.04.2008




JAPONLARDAN KIRŞEHİR'E HÖYÜK ŞEKLİNDE MÜZE

 

Japon hükümeti Kırşehir'in Kaman İlçesi'ne höyük şeklinde ve üzeri çimle kaplı modern bir müze yaptıracak. Müzenin temeli, 25 Nisan'da Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve Japon Büyükelçisi Nobuaki Tanaka tarafından atılacak.

 

 

Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü Genel Sekreteri Deniz Erbişim, Kaman-Kalehöyük kazılarının 1986 yılından beri Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi tarafından sürdürüldüğünü hatırlatırken, Japon hükümetinin bölgeye bir de modern müze yaptıracağını açıkladı. 436 milyon Japon Yeni tutarındaki müzenin ihalesinin Japonya'da yapıldığını anlatan Erbişim, "İhaleyi kazanan Japon Kajima firması, müze binasını bu yıl sonuna kadar teslim edecek. Müzenin üzeri çimlerle kaplı olacağı için dışarıdan bakanlar müze binasını höyük olarak görecek. Merhum Prof.Dr. Tahsin Özgüç'ün bilimsel yardım ve katkılarıyla başlatılan Karahöyük kazıları günümüzde de devam ediyor.

Zaman, 18.04.2008

İNGİLTERE: MÖ 500.000

 

İngiltere’de, Chichester şehrinin hemen dışında, Boxgrove’daki bir taş ocağında 500.000 yaşında bir insana ait iki diş ve kaval kemiği bulundu. Buluntuların azlığına karşın, kalın sedimantasyon tabakaları altında ele geçen bu kalıntıların pozisyonu, bunun İngiltere’de şimdiye dek bulunmuş en eski insan olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayan şekilde göstermekte. 

 

Şu anda taş ocağı olan bölgede Son Buz Çağı’nda tebeşir kayalarının üstüne çakıl yığınları doldurdu. Daha sonra yamaçlardan akan suyun aşındırdığı bölgede hayvan kemikleri ve birçok el baltası açığa çıkmaya başladı.




Current Archaeology 14.04.2008

FATİH'TE KÜLTÜR BAŞKENTİ HAZIRLIĞI




Fener - Balat Semtleri Sahil Kesimi


Gün geçtikçe İstanbul’un farklı bölgelerinden yeni kentsel dönüşüm haberleri geliyor. İlk olarak yabancı mimarların davet edildiği yarışmayla hazırlanan, “Kartal ve Küçükçekmece Kentsel Dönüşüm Projeleri”yle gündeme gelen yenileme ve dönüşüm çalışmalarının sayısı giderek arttı. Yenileme alanı olarak belirlenen gecekondu bölgelerinde yaşayan insanların, tapu verme vaadiyle oy toplayan belediye başkanlarının kapısının önünde düzenledikleri protesto gösterileriyle ya da yıkım için gelen ekiplere karşı koyan görüntüleriyle medyadan takip ettiğimiz kentsel dönüşüm kavramı, artık TOKİ’nin boş arsalara diktiği levhaların üzerinde de kendine yer buluyor. Tarihi yapıyı koruyan, insan haklarına saygılı, kentsel dokuyu iyileştirmeye yönelik projelerin, 2010 Kültür Başkenti seçilen bir metropol için zorunlu olduğu yadsınamaz ancak ne yazık ki kentsel dönüşüm adı altında gerçekleştirilen bazı uygulamalar sadece o bölgede yaşayan halkın değil, kent hakkında söyleyecek sözü olan herkesin tepkisini çekecek nitelikte.




Ayvansaray Türk Mahallesi


2010 Kültür Başkenti İstanbul’da, özellikle Tarihi Yarımada için hazırlanan yenileme projeleriyle bu bölgenin yeniden düzenlenerek, kültür başkentine yakışır hale getirilmesi amaçlanıyor. Bu nedenle Eminönü’nde olduğu kadar Fatih’te de çalışmalar hızla sürdürülüyor. Giderek vasfını yitiren ve birer çöküntü bölgesi haline gelen Fatih İlçesinin birçok mahallesi, Fatih Belediyesi tarafından kentsel yenileme alanı olarak belirlendi. Bu kentsel yenileme alanlarında, TOKİ tarafından tarihi dokuya uygun, çağdaş standartlarda konutlar yapılacağı ve bu binaların, Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ile Fatih İlçesi Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı kararlarına ve hedeflerine aykırı olmayacağı söyleniyor. Bu yenileme projeleriyle, ilçenin hem Haliç hem de Marmara kıyılarının alışveriş ya da turizm bölgeleri haline dönüştürülerek daha iyi kullanılır hale gelmesi, depreme dayanıksız yapıların yıkılarak yenilerinin inşa edilmesi ve Zeyrek Cami, Tekfur Sarayı, Anemas Zindanları, Zeyrek Sarnıcı ile Zeyrek Evleri gibi önemli tarihsel yapıların tarihi değerlerinin ortaya çıkarılması amaçlanıyor.




Sulukule


Fakat, günümüzde “ucube”ye benzetilen, Romanların İstanbul’un tarihi kadar eski yerleşim bölgesi, Sulukule için hazırlanan kentsel yenileme projesi, kamuoyuna duyurulduğu ilk günden itibaren eleştirilerin odak noktası haline geldi. Halen aralıklarla yıkımların gerçekleştirildiği Sulukule’de bölge halkı için, kentsel dönüşüm kavramını kabusa dönüştüren uygulama basında da oldukça geniş yer buldu.




Neslişah ve Hatice Sultan (Sulukule) Mahalleleri Yenileme Projesi


Fatih İlçesi'nde, Sulukule örneğinde olduğu gibi, kentsel yenileme alanı kararı alındıktan sonra yarışma açılmasına gerek duyulmadan, ihale yoluyla farklı şirketlere verilen yenileme projelerinden bazıları ve belirlenen şirketler şunlar:

- Hüsambey - Kırkçeşme ve Şeyh Resmi Mahalleleri Yenileme Alanı Yenileme Avan Projesi
LandArt Group / Haksal Proje Danışmanlık
- Küçük Mustafa Paşa ve Haraççı Kara Mehmet Mahalleleri Yenileme Avan Projesi
Ütopya Mimarlık (Serhan Sarıpınar)
- Yenikapı - Yedikule III. Etap Yenileme Alanı Yenileme Avan Projesi
İlke Planlama
- Beyazıt Ağa (SUR-1) Ereğli Mahalleleri Yenileme Alanı Yenileme Avan Projesi
Proje Yönetim
- Bulgur Palas Bölgesi ve Davutpaşa Mahallesi Yenileme Alanı Yenileme Avan Projesi
Halktaş AŞ
- Fener - Ayvansaray Arası ve Sahil Kesimi Yenileme Alanları Yenileme Avan ve Yenileme Uygulama Projesi
GAP İnşaat





Kürkçübaşı Mahallesi (Bulgur Palas Çevresi)


Yenileme alanı ilan edilen bu mahallelerden bazılarının projeleri hazırlandı, bazılarının ise çalışmaları sürüyor. Sulukule’de yaşanan durum da göz önünde bulundurularak hazırlanan veya hazırlanacak olan projelerin nasıl bir etki yaratacağını ve amacına uygun olup olmayacağını zaman gösterecek.

Arkitera, Der.: Zeynep Güney, 17.04.2008

TARİHİ SABUN İMALATHANESİ GÖÇÜYOR

Kilis'te, tarihi sabun imalathanesi ilgisizlik yüzünden göçmeye başladı.

 

Araştırmacı-yazar Abdülhamit Tektuna, Öğretmenevi karşısında bulunan tarihi sabun imalathanesi binasının 1880 yıllarda yapıldığını tahmin ettiklerini belirterek, “Masmana olarak bilinen sabun imalathanesi, yıllarca işletildikten sonra kaderine terk edildi. Ulaştığımız tarihi verilere göre Masmana 1880 yılında imalata başlamış, belki daha önce zeytinyağı imalathanesi olarak kullanılmış olabilir.

Son yıllarda viraneye dönen sabun imalathanesi ilgisizlik ve bakımsızlık yüzünden göçmeye başladı. Bu tarihi bina,1930 ile 1940'lı yıllar arasında sabun imalathanesi olarak kullanılmaya başladı. SİT alanı içerisinde olduğu için çevresine herhangi bir şey yapılmadı, ancak korumaya yönelik de hiçbir çalışma yok. Tarihimiz göz göre göre yok oluyor. Tarihi yapıların korunması ve restore edilmesi gerekiyor. Eğer gerekli tedbirler alınmaz ise bir süre sonra bina tamamen yıkılacak. Tarihi yerlerimize sahip çıkmamız gerekiyor" dedi.

Kilis Kent Haber, 17.04.2008

MUHSİN ERTUĞRUL'DA PERDE KAPANDI





İstanbul'un kültür hayatında bir devir kapandı... Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezince (İMP) hazırlanan “Harbiye Kongre Vadisi Projesi” kapsamında yıkımına başlandı.
 

“İstanbul Büyükşehir Belediyesi Muhsin Ertuğrul Tiyatrosuna Bağlı Sanatsal Faaliyetler-Çok Amaçlı Salonlar Alternatifli Mimari Öneri Projesi” inşaat işi ihalesini 207 milyon YTL fiyat teklifiyle kazanan Taca İnşaat Ticaret Limited Şirketi ile Sembol İnşaat ortak girişimi, 14 Şubat 2008'de yer teslimini aldıktan sonra, Mart ayının ilk haftasından itibaren inşaat çalışmalarını başlattı.

Çalışma kapsamında ilk aşamada, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Merkezinin yayaya açık olan ön giriş kısmının altında yer alan otopark yıkıldı. Kongre merkezine giriş ise yan kapıdan verildi. Hilton ile Cemal Reşit Rey Konser Salonu arasındaki yolda da çalışma yapılacağı için her iki binaya giriş, itfaiyenin olduğu arka bölgeden sağlanmaya başlandı.

Mart ayı sonuna kadar faaliyetlerine devam eden Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunun yıkımına ise yeni başlandı.
Çok hızlı bir şekilde sürdürülen yıkım çalışmalarının birkaç gün içinde tamamlanması planlanıyor. Yıkım çalışmaları nedeniyle bu cadde araç trafiğine kapatıldı.

Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu önündeki yol da yerin altına alınacağı için burada sürdürülecek çalışma nedeniyle Haziran ayına kadar açık hava tiyatrosunda faaliyet yapılamayacak. Ancak Temmuz ayından itibaren etkinlikler yeniden başlayacak. Açık hava tiyatrosunun üstü kapatılmadan mevcut kullanımı, amacına uygun olarak sürecek.

Avan projesi 6 Eylül 2007'de İstanbul 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca onaylanan “Harbiye Kongre Vadisi”nin uygulama projeleri de onaylandı. Proje uyarınca, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu yerine Lütfi Kırdar Kongre Binası ile uyumlu ve yüksekliğini aşmayacak yeni bina yapılacak.

Lütfi Kırdar Kongre Merkezi ve Rumeli Salonu, Hilton Convention Center ve Gümüş Caddesi, Harbiye Orduevi ve Askeri Müze, Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu ve Taşkışla Caddesi arasında kalan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi mülkiyetinde olan Şişli'deki 17 bin metrekarelik alanı kapsayan projede, toplam inşaat alanı 83 bin 695 metrekare olacak.

Yapılacak yeni tiyatro binası, 5 katı yer üstünde, 6 katı da yeraltında olmak üzere 11 kattan oluşacak. Mevcut binadaki yönetim birimleri başka bir yere taşınacak. Eski binanın oturduğu 1525 metrekarelik inşaat alanı, yeni binada 3 bin 500 metrekare olacak. Mevcut binadaki 600 kişilik seyirci kapasitesi de yeni binada 696'ya çıkarılacak.
Yeni tiyatro binasında zemin dahil, üst katlarında 6 sanatçı odası, 368 metre karelik fuaye alanı, ses, ışık kontrol, sahne ve sahne arkası oyuncular için lobi, prova odası ve diğer teknik birimler yer alacak.


Tiyatro binasının altında yapılacak 6 katta da hem Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunu, hem de Lütfi Kırdar Kongre Merkezini destekleyecek 4 adet çok amaçlı salon, 2 katta 759 araç kapasiteli kapalı otopark, kafeteryalar ve bin ofis bulunacak.

Projede, araç trafiği Taşkışla Caddesi Rumeli Salonu'nun ön kısmından itibaren yeraltına alınarak, Hilton Convention Center hizasında yüzeye çıkarılacak. Böylece Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosunun önünde bulunan alan araç trafiğine kapatılarak, tamamen yayalaştırılmış yeni bir meydan oluşturulacak.

Bu alanda sadece acil durumlar için servis yolu bağlantısı yapılacak. Oluşturulacak meydan, kent içinde kamuya açık her türlü sanatsal açık hava etkinlikleri ve festivallerin düzenlenebileceği bir dolaşım alanı olacak.
 

Taşkışla Caddesi üzerindeki trafik akışı yine çift yönlü olarak çalışacak. Rumeli Salonu'na ulaşımın bağımsız hale getirildiği projede, tünel üzerinde araçlara dönüş verilerek, tekrar Taşkışla Caddesine katılım sağlanacak.
Üst meydan kotunda yer alan Gümüş Caddesi, Lütfi Kırdar ile Hilton arasında sadece servis yolu işlevini yüklenecek ve bunun dışında alan tamamen yayaların kullanımına ayrılacak.

Projede, yapı alanının büyük bir kısmının yeraltında yapılacak olması nedeniyle siluet etkisinin korunacağı belirtiliyor. Projede ayrıca, bu meydana en büyük katkıyı yapacak olan Açık Hava Tiyatrosunun üzerinin hiçbir şekilde kapatılmayacağı ve mevcut kullanımının amacına uygun olarak sürdürüleceği ifade ediliyor. Açık Hava Tiyatrosu önünde oluşturulacak meydan ile üst kottaki Muhsin Ertuğrul Sahnesini de içine alan meydan arasındaki yeşil bant korunacak.

Ancak, inşaat faaliyetleri sırasında inşaat sınırına giren ağaçlar, hazırlanan raporlar doğrultusunda ve tekniğine uygun olarak buradan taşınacak.
 

Hazine Müsteşarlığının “Harbiye Kongre Vadisi”nin 2009 yılı Ekim ayında İstanbul'da yapılacak IMF Guvernörler Toplantısına yetiştirilmesini istemesi nedeniyle çalışmalar çok hızlı bir şekilde sürdürülerek, 2009 yılı Mayıs ayında tamamlanacak. Dünya Bankası, Haziran ayından itibaren yeri teslim alarak, test çalışmalarına başlayacak.

Hürriyet, 17.04.2008

SEMPOZYUMDA HASANKEYF VURGUSU

Batman'da '32. Turizm Haftası' etkinlikleri kapsamında düzenlenen '1. Batman Tarih, Çevre ve Kültür' Sempozyumu'nun sonuç bildirgesi açıklandı.

 

Sempozyumda söz alan Batman Antik Kent Hasankeyf Kazıları Başkanı ve Konya Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Abdusselam Uluçam, 2860 sayılı kanundan yakınarak bu kanunla insan faktörünün düşünülmediğini söyledi.

 

Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü konferans salonunda yapılan sempozyuma Batman Valisi Recep Kızılcık, kurum müdürleri ve yaklaşık 300 profesör ile davetliler katıldı. Sempozyumda bir konuşma yapan Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Abdusselam Uluçam, Hasankeyf'in kültür varlığının yok olduğunu belirterek, "Tüm dünya tarafından Hasankeyf tanınıyor herkes gelip gidiyor ve Hasankeyf adını kullanıyor. Ancak kimse Hasankeyf İnsanını düşünmüyor. Hasankeyf için bir baraj olayı söz konusudur. Bu da Hasankeyf'i yakından ilgilendiriyor. Bu çalışma alanlarının içinde Hasankeyf'in ayrı bir yeri vardır. Kültür varlığı bir yana üzerinde yaşayan insanlar vardır. Kazı alanları içinde değil Hasankeyf'in içinde yaşıyorlar. Bütün bunların yanında maalesef Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın uhdesinde bulunan tabiat varlıkları ile ilgili özel olarak çıkarılmış ve büyük donanımlara sahip 2860 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Yasası insan faktörünü göz önüne almadan düzenlenmiş. Yıllardır içinde yer aldığım arkeolojik kazılarda danışma kurullarında bunu hep gördük ve her zaman dile getirdik" dedi.


Her şeyin insan için olduğunu dile getiren Prof.Dr. Uluçam, "Bu bakımdan tabiat varlıkları içinde yaşayan insanlar aç ise, sefalet içinde ise tabiat varlıklarını ne kıymeti vardır'' şeklinde konuştu.

 

Uluçam, "Burada Hasankeyf halkının içinde bulunduğu durumdan söz etmek için söz aldım. Hasankeyf halkı çok yakın zamanda yasal bir kararla karşı karşıyadır. Hasankeyf'te yaşayıp da yasal sürece uymadan, ya da yasal prosedüre uymadan orada birkaç işletmeci vardır. Bunların çoğu garip, işsiz gerçekten yoksul insanlardır. Bunlar 2860 sayılı Yasa kapsamından dolayı işgalcilikle yerlerinden edindiler ve bir türlü geri dönemiyorlar. Buna çözüm bulmamız gerekir" diye konuştu.

 

Hasankeyf'in uluslararası boyutta her gün gündemde olduğunu belirten Kazı Başkanı Prof.Dr. Uluçam, "Hasankeyf'in kültürel varlığı sular altında kalacak diye kıyametler kopuyor. Bölge insanı ile anket yapıldı deniliyor. Hasankeyf insanı şunu diyor bunu diyor. Ben şahsen buna inanmıyorum. Hasankeyf'in kültür varlığı yok oluyor, kimsenin umurunda değil. Herkes Hasankeyf'in adını kullanıyor. Yerlisi yabancısı Hasankeyf'in adını kullanıyor. Kimse Hasankeyf insanını düşünmüyor. Hasankeyf insanı gene aç, gene çaresiz ama herkes onu kullanıyor. Herkes gelip ziyaret edip gidiyor ve Hasankeyf o hali ile bırakılıyor. Elinden tutan yok. Bu sosyal bir gerçektir, kanayan bir yaradır ve bu yaraya parmak basmak lazım. Eğer Hasankeyf insanını kurtarmak istiyorsak insaflı ve dürüst davranmamız lazım. Her yerde bağırıyorum. Global ısınma Hasankeyf'e ters yankı yaptı. Sadece Hasankeyf değil bölge insanının tümünü etkiledi. Geçen sene sular dondu, borular dondu. Su boruları donuyorsa Hasankeyf tarihi taşları donmaz mı? Dondu çözüldü ve şimdi eserler dökülüyor. Buna çare bulalım diyoruz, ama kimse görmüyor. Meslektaşlarım başta olmak üzere projelerden bahsediyoruz. Efendim, buna uzun süreli projeler gerekiyor, deniliyor. Hasankeyf Zeynel Bey türbesi yıkılıyor. Artık buna acil müdahale etmemiz lazım" ifadelerini kullandı.

Batman Kent Haber, 17.04.2008

SAVAŞ CEPHESİ MİLLİ PARK OLMA YOLUNDA

 

Sakarya Savaşı’nın yapıldığı yer olan Polatlı ve Haymana’da ağaçlandırma çalışmaları aralıksız südrürülürken, Çevre ve Orman İl Müdürü Haluk Özder, "Bu zengin tarihi dokuyu yeşil bir örtüyle kaplamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

5 yıl içinde Polatlı ve Haymana’yı yeşil örtüyle birleştirmeyi hedefliyoruz" dedi.

Sakarya Savaşı’nın geçtiği Ankara’nın Polatlı ve Haymana ilçelerindeki 98 kilometrekarelik alanın milli parka dönüştürülmesi için çalışma başlatıldı. Ankara Çevre ve Orman İl Müdürü Haluk Özder, "Sakarya Savaşı, ağaçlandırma çalışmalarını aralıksız sürdürdüğümüz topraklarda geçmiştir. Bu zengin tarihi dokuyu yeşil bir örtüyle kaplamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 5 yıl içinde Polatlı ve Haymana’yı yeşil örtüyle birleştirmeyi hedefliyoruz" dedi.

Özder, 2 yıldır gerekli kaynak ve etüt çalışmalarının yapıldığını belirterek, göreve geldikleri ilk yıldan bu yana hedeflerinin Polatlı ve Haymana’yı birbirine ağaçla bağlamak olduğunu ve bunun için de 2007 yılında yapılan çalışmaların yanı sıra bu yıl Eskipolatlı Köyü’nde 320 bin fidanın toprakla buluştuğunu açıkladı. Özder, "Ağaçlandırma çalışmalarında bu bölgeler ihmal edilmiş bölgeler ve biz 5 yıllık hedef planımızda bölgeye 10 milyon fidan dikmeyi planlıyoruz" dedi.

Özder, Ankara ve çevresindeki tüm ilçeleri kapsayan çalışmalarında hedeflerinin en düşük seviyede her yıl 4 milyon fidanı toprakla buluşturmak ve oluşturulan bu yeşil örtünün korunması ve bakımını sağlamak olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Ankara’da ağaçlandırma çalışmaları çok eskiye dayansa da Polatlı gibi bölgeler ihmal edilmiş bölgeler. Biz belirlediğimiz çalışma hedefi planlamasında Polatlı ve Haymana’yı yeşil bir kuşakla örterek birleştirmek istiyoruz.

Burada Polatlı’nın yeri çok ayrı çünkü kurtuluş mücadelesinin verilmesinin, Cumhuriyet’in kurulmasının en önemli mihenk taşı burada yaşanan Sakarya Savaşı ağaçlandırma çalışmalarını aralıksız sürdürdüğümüz topraklarda geçmiştir. Bu zengin tarihi dokuyu yeşil bir örtüyle kaplamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 5 yıl içinde Polatlı ve Haymana’da 10 milyon fidan dikerek bu iki ilçeyi yeşil bir örtü ile birleştirmeyi hedefliyoruz.

Bu çalışmaları yürütmemizde kaymakamlık ve belediye bizden hiçbir desteğini esirgemedi ve böylelikle bizde çalışmalarımızı daha rahat ve hızlı sürdürüyoruz."

Hürriyet Ankara, Haber: Metin Özdemir, 17.04.2008

YEŞİL TÜRBE İÇİN RAPOR

 

 

Yeşil Türbe'nin çinileri hakkında bir rapor hazırlanıyor.


Vali Şahabettin Harput, dünya çapında kuruluşlara çini üretimi yapan İznik Çini Vakfı Başkanı Prof.Dr. Işıl Akbaygil ve İTÜ'de görevli öğretim üyelerini kabul etti. Akbaygil, Vali Şahabettin Harput'a, İznik'teki fırında hazırlanan üzerinde şakayık tarzı gül motifi bulunan bir çini pano hediye etti. Görüşmede ağırlıklı olarak İngiltere Kraliçesi 5. Elizabeth'in Bursa ziyareti ile ilgili konuları görüştüklerini ifade eden Işıl Akbaygil, "Yeşil Türbe'nin çinilerinin üretimiyle ilgili bir rapor hazırlanması kararı verildi. Biz İznik Çini Vakfı olarak yurt dışında birçok önemli projede Türkiye'yi temsil ediyoruz. İngiltere'de başkanlığını Prens Charles'ın yaptığı İslami Kültür Merkezi'ne Türkiye'den çini üretimi gerçekleştiriyoruz" dedi.

 

Dünyanın birçok bölgesine gönderdikleri çinilerin beğenildiğini anlatan Akbaygil, "Yeşil Türbe içinde konservasyona verdiğimiz numune bulunuyor. Ancak halen bunların testte olduğunu biliyoruz. Yeşil Türbe'nin çinilerinin Türkiye'de üretilemeyeceği gibi bir durum olacağına inanmıyoruz. Biz türbede de bugün bir inceleme yapıp, İznik Çini Vakfı olarak nasıl bir çalışma yapabiliriz bunu rapor halinde valiliğe sunacağız. Ancak en kaliteli çinilerin İznik'te, vakfımızda üretebileceğimizi düşünüyoruz" şeklinde konuştu.

Bursa Hakimiyet, 17.04.2008

TARİHİ ESER OPERASYONU: 9 GÖZALTI

Bilecik'te polisin düzenlediği "Mağara K" adlı operasyonda çok sayıda tarihi eser ele geçirilirken, 9 kişi gözaltına alındı.

 

Edinilen bilgiye göre, İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube ekiplerinin düzenlediği operasyonda, ellerinde bulunan çeşitli tarihi eserleri satmak isteyen kişilerin şehir merkezi, Söğüt İlçesi ve Küre köyündeki evlerine baskınlar yapıldı.

Operasyonda Mustafa A. (41), Ahmet U. (41), Salih G. (42), Bayar K. (53), Ekrem A. (56), Metin Ü. (42), Cevdet A. (38), Halime U. (38) ve Nurten D. (63) gözaltına alındı.

 

2 ay boyunca takip edilen 9 kişinin ev ve iş yerlerinde yapılan aramada altın haç işaretleri, yakut taşar ve el yazması Kur'an-ı Kerim olmak üzere 775 parça tarihi eser ile 25 gram Hint keneviri ve 5 gram Hint keneviri tohumu ele geçirildi. Şahısların üzerinden 4 adet kuru sıkı tabanca ve bu tabancalara ait 19 adet dolu fişek çıktı. Gözaltına alınan 9 kişi, 'suç işlemek maksadıyla örgüt kurmak' suçundan adliyeye sevk edildi.

Bilecik Kent Haber, 17.04.2008

400 EV YENİLENECEK

 

Afyonkarahisar'da sit kapsamında bulunan 148 ev restore edildi. Vali Haluk İmga, il merkezinde çalışmalar kapmasında toplam 400 ev ve konağın da restore edileceğini söyledi.
Vali İmga, Mevlana sokakta bulunan korunması tescilli kültürel varlık statüsünde olan ve dış cephe korumalı evlerde yürütülen çalışmaları yerinde inceledi.

Afyon'un en büyük zenginliklerinden birisinin de tarihi ve kültürel dokuyu barındıran mahalleri olduğunu aktaran İmga, söz konusu konutların, genellikle 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyılın başında yapılmış evler olduğunu kaydetti.

Kendisinden önce görev yapan Vali Muzaffer Dilek'in döneminde başlayan restorasyon çalışmasının devam ettiğine değinen İmga, "Daha önce 148 evimizin restorasyon çalışması bitmişti. En son ihalesini yaptığımız 22 evimiz bulunuyor. Tüm bunlarla birlikte 170 rakamını aşmış olacağız. Hatta birkaç adet de münferit restore edilen evle birlikte bu rakam 173'e ulaşıyor. Ayrıca Bolvadin ilçemizde de tarihi öneme haiz 51 dükkan restore edilmekte. İl merkezimiz de sit kapsamında yaklaşık 400 ev ve konak bulunmakta. Amacımız 400 rakamını bulmak" dedi.

Afyon Haber, 17.04.2008

HEYKELTRAŞ KIZDI: EREĞLİ'NİN ADI BİLE HERKÜL'DEN

 

Zonguldak Ereğli'de, kendisine ait Herkül heykelinin kaldırılmasına "Ereğli'nin adı bile Herkül'den geliyor" diye tepki gösteren heykeltıraş Prof.Dr. Ferit Özşen, 'Telif Hakkı Yasası'na göre, sanatçısının bilgisi olmadan, bir eserin yerinin ve isminin değiştirilemeyeceği ya da imha edilemeyeceğini öne sürdü.

Mimar Sinan Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Ferit Özşen kendisine ait Herkül heykelinin kaldırılmasıyla ilgili olarak SABAH'a konuştu. Heykelinin, Ereğli'nin tarihini ve kültürünü yansıtmadığı için kaldırıldığı yönündeki iddialara karşı çıkan Özşen "Heykel şehre adını veren Herkül'e (Herakles) aittir" dedi. Heykelinin kaldırıldığını bir arkadaşından duyduğunu belirten Özşen şöyle konuştu: "Öncelikle, bu konu hakkında beni bilgilendirmemelerine şaşırdım. İkincisi, Ereğli'nin ismi bile gerçekten de antik çağ kahramanı Herkül'den geliyor. Kahramanlığından ötürü burası Heraklia yani Herakles'in (Herkül) şehri olarak anılır ve zamanla Ereğli halini almıştır."

2.5 metrelik heykeli 2006'da Ereğli Belediye Başkanı Halis Posbıyık'ın talebi üzerine yaptığını kaydeden Özşen, şu bilgileri verdi: "Ben heykelimi yerinde istiyorum. Bu bizim kültürümüzün bir parçası, bu topraklarda yaşamış insanların anlattığı, yazılı tarihte de geçen bir efsanenin gerçeklik kazanmış halidir."






Prof. Ferit Özşen belediyeye dava açmaya hazırlanıyor: "Bu tip bir uygulama telif yasalarına tamamen aykırı. Sanatçısının bilgisi olmadan, bir eserin yeri, ismi asla değiştirilemez ve imha edilemez. Balıkçı pazarına dikilen kartal heykeli 2002'de yerinden kaldırıldığında da 3 bin YTL'lik tazminat davası açtım. Dava sonunda Beşiktaş Belediyesi ceza olarak yaklaşık 50 bin YTL para ödemek zorunda kaldı. Şimdi de birkaç gün içerisinde heykelim yerine konmazsa aynı yöntemi izleyeceğim. Önce noterden protesto çekeceğim. Bir hafta içinde geri adım atılmazsa dava açacağım."

Sabah, Haber: Bedia Ceylan Güzelce, 19.04.2008


******


HERKÜL HEYKELİ YERİNE ALEMDAR ANITI DİKİLECEK





Zonguldak’ın Ereğli İlçesi’nde sahil bandına 16 ay önce dönemin Anavatanlı belediye başkanı Halil Posbıyık tarafından Herkül’ün heykeli diktirildi.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ferit Özşen’e yaptırılan ve 100 bin YTL’ye mal olan 2,5 metre uzunluğunda ve kaidesiyle birlikte 10 ton ağırlığındaki heykel, 3 ayda tamamlandı. Halil Posbıyık’ın milletvekili adayı olmasının ardından belediye meclisi tarafından seçilen Murat Sesli, heykelin mitolojiye göre üç başlı ve yılan kuyruklu köpeği yakalamak için Ölüler Ülkesi’ne indiği Ereğli’deki Cehennemağzı Mağarası’nın önüne konulmasına karar verdi. Heykel önceki gün sabaha karşı saat 04.30’da yeni yerine taşınmak üzere sahil bandından kaldırıldı. Bağımsız olan, ancak bir hafta önce AKP’ye geçen Murat Sesli, "Herkül’ün kaldırıldığı yere ise, Kurtuluş Savaşı’nda düşmana karşı mücadele eden Alemdar Gemisi’nin Ereğlili olan 7 mürettebatını simgeleyen anıt yapılacak" dedi.

Hürriyet, Haber: Eyüp Bektaş - Sertan Aydemir, 17.04.2008

BELEN'DEKİ KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN CAMİİ ASLINA UYGUN RESTORE EDİLİYOR

 

Hatay'ın Belen İlçesi'ndeki tarihi Kanuni Sultan Süleyman Camii aslına uygun restore ediliyor.

 

Osmanlı İmparatorluğu döneminde sancak olarak kullanılan ve ordunun Mısır seferi sırasında konakladığı Belen'de 1553 yılında Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın buyruğu ile yaptırılan ancak bakıma ihtiyacı duyulan cami, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından aslına uygun bir şekilde restore edilmeye başlandı.

haberler.com, 17.04.2008

GEBZE JANDARMASINDAN TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Kocaeli'nin Gebze İlçesi'nde jandarma ekipleri, çeşitli dönemlere ait 2 bin adet sikke, 25 adet yüzük ve bronz takı ele geçirdi.

 

Edinilen bilgiye göre, aldıkları bir ihbarı değerlendiren İlçe Jandarma Komutanlığı'na bağlı Şekerpınar Karakol Komutanlığı ekipleri, bir kişinin elinde bulunan çeşitli dönemlere ait tarihi eserleri pazarlamak istediğini tespit etti.

Bursa'dan getireceği tarihi eserlerle ilgili zanlıyla anlaşan ekipler, buluşma noktasında operasyona start verdi. Sevgin Ç. (30) adlı şahsın üzerinde yapılan aramada Hellenistik, Roma, Bizans, Osmanlı dönemlerine ait 2 bin adet sikke ile 25 adet çeşitli dönemlere ait yüzük, bronz takı ele geçirildi.

Piyasa değerinin 1 milyon YTL'yi bulduğu öne sürülen tarihi eserlerle ilgili sorgulanan zanlı Sevgin Ç. adliyeye sevk edilirken, olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi.

haberler.com, 17.04.2008

ULUCAMİ'YE SARHOŞ ÇARPTI





1399'da Yıldırım Beyazıd tarafından yaptırılan Bursa Ulucami'nin bahçe duvar ve korkuluklarına çarpan alkollü sürücü maddi hasara yol açtı. Caminin Atatürk Caddesi'ne bakan bahçe korkulukları yıkılırken olayla ilgili polis soruşturma başlattı.

 

Alınan bilgiye göre; Ulu Camii bahçe duvarı ve korkuluklarına çarpan alkollü sürücü, bahçe duvarı ve korkulukların devrilmesine sebep oldu. Ulu Camii'nin büyük bir tehlike atlattığı kazada cami bahçesinde bulunan ağaç ve duvarın olmaması durumunda duvara çarpacak aracın camide büyük hasara sebep olabileceği belirtildi.

 

Ulu Cami Bakım Onarım Derneği Başkanı İbrahim Aydın, "Aşırı hızla gelen ve sarhoş olan özel taksi sürücüsü direksiyon hakimiyetini kaybederek önce cami yanında bulunan ağaca çarparak devirdi. Devrilen ağacın demir parmaklıklar üzerine düşmesi sonucu duvar ve parmaklıklar içeri doğru yıkıldı. Birinci ağaca çarparak deviren sarhoş sürücü ancak duvar ve ikinci ağaca çarparak durabildi. Sarhoş sürücünün kullandığı araçta 2 kişi bulunuyordu Birisi ağır yaralandı. Emniyet müdürlüğü ekipleri bu kişiler hakkında rapor tutarak işlem yaptı. Eğer önce ağaca ve duvara çarpmamış olsa bu araç cami duvarına çarpacaktı. Bu durumda da emsalsiz bir miras olan Ulucami duvarında içeri doğru patlama, kırılma ve yırtılma gibi önemli hasarlar olabilirdi. Bu tehlikeyi önce ağaç sonrada duvar ve parmaklıklar önledi." dedi.

Yıkılan duvar ve demir parmaklıkların bir an önce yapılması gerektiğinin altını çizen İbrahim Aydın, "Bu konuda Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne haber verdik gelip rapor tuttular. Ayrıca Osmangazi Belediyesi'ne de bilgi verdik onlarda ilgileneceklerini belirttiler. Özellikle yerli ve yabancı turist sayısında büyük artış yaşanan bahar mevsiminde bu çirkin görüntünün bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. Şu anki durum Ulucamiye yakışmayacak çirkin bir görüntünün yanısıra, yoldan geçen vatandaşlar içinde büyük tehlike arzediyor." diye konuştu.

 

Çevreden geçen vatandaşlar ise gördükleri manzara karşısında şaşkınlıklarını gizleyemeyerek, birbirlerine burada neler olduğunu sormakta. Ulu Cami duvar ve parmaklıklarının yıkılmasına kızan vatandaşlar bunun sebebini öğrenmek için gördükleri ilk kişiden bunu öğrenmeye çalışıyorlar. Vatandaşlar bu çirkin görüntünün bir an önce giderilmesini istedi.

 

Ulu Cami Bursa'nın en görkemli camisidir ve en önemli tarihi yapılarındandır. Evliya Çelebi'nin ifadesi ile Bursa'nın Ayasofyası'dır. Ulu Camii, Osmanlı Devleti'nin dördüncü hükümdarı Yıldırım Bayezıd tarafından mimar Ali Neccar'a 1396-1399 yılları arasında yaptırılmıştır. Rivayete göre Sultan, Niğbolu Zaferi öncesinde savaşı kazanmak için Allah'a yalvarmış ve 20 cami yaptırmayı adamıştı. Zaferden sonra damadı Emir Sultan'ın önerisi ile 20 cami yerine 20 kubbeli tek bir cami yaptırmaya karar vermişti. Cami, zaferden elde edilen ganimet ile yapılacaktı. Ancak 1402'deki Ankara Savaşı'nda sultanın esir düşmesinden sonra Timur camiyi ahır olarak kullanmış, 1403 yılında Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin yaktırmış, 1413'de Karamanoğlu Mehmet Bey'in kuşatması sırasında cami tekrar yanmış. Onarımı, Bayezıd'ın oğlu 1. Mehmet tarafından gerçekleştirilen cami 1421 yılında ibadete açılmış. 1 Mart 1855 tarihlerinde ki büyük depremde 17 kubbesi çöken cami, onarım görerek 1862 yılında tekrar ibadete açılmış; 1889 yangınında da hasar görmüş olan Ulucami Bursa'nın en çok ziyaret edilen dini ve tarihi mekanlarındandır.

haberler.com, 17.04.2008

TARİHİ URARTU TAPINAĞI İLGİSİZLİK KURBANI

 

Van’da bulunan Urartular dönemine ait tarihi ‘Meher Kapı’, ilgisizlik ve bilinçsizlikten dolayı yok olmayla karşı karşıya. Urartuların ilk ulusal tanrısı olan ‘Haldi’ adına inşa edilen tapınağın duvarlarındaki yazılar ve etrafındaki çöpler bakımsızlığın ve ilgisizliğin kanıtı. Dönemi hakkında en önemli kaynaklardan biri olarak gösterilen Meher Kapısı’nın tarihi MÖ 9. yüzyılda Urartu kralı ‘İşpvini’ ile oğlu ‘Manva’ dönemine kadar uzanıyor. Van Arkoloji Müzesi yetkilileri, Meher Kapı üzerinde yazılan yazılar ve tahribat nedeniyle 3 kişilik bir komisyon oluşturulduğunu ve konu hakkında çalışma yürüttüklerini belirtti. Çalışma sonucunda hazırlanan raporun İl Kültür Müdürlüğü’ne gönderildiğini söyleyen yetkililer, sunulan rapor çerçevesinde çalışmalar yürütüldüğünü ve çalışmaların halen devam ettiğini kaydetti.

Birgün, 16.04.2008

İLGİSİZLİK VE DEFİNE AVCILARI, İKİ BİN YILLIK ZENGİBAR KALESİ'Nİ TARİHTEN SİLMEK ÜZERE





Kaleye giden 6 km'lik patika yolu ise ilgisizliğin boyutunu tarif ediyor. Yol üzerinde kaleyi işaret eden bir tabelanın olmaması, kaleyi görmek için yola çıkan araç sahiplerinin zorluklar yaşamasına yol açıyor. Yolun bozuk olması ise işin bir diğer boyutu.

 

Her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışan Zengibar Kalesi, tarihin korunması için mücadele eden tarih severlerin şaşkınlık ve burukluk yaşayacağı ender yerlerden birisi. Nerdeyse kalenin tüm taşları yıkılmış bir vaziyette ve kalenin surları içinde kalan düz alanlar hazine avcıları tarafından köstebek yuvası haline getirilmiş bir durumda.

 

Bizans Roma dönemine ait olduğu bilinen Zengibar Kalesi tarihi kaynaklarda içinde bir zamanlar 27 kilisenin olduğu büyük bir şehir olarak geçiyor. Tarihi kaynaklardaki bilgiler şöyle: ''Bozkır İlçesi, bölge olarak eski çağda İsaura bölgesi içindeymiş. Bizans (Roma) döneminde Leontopolis olan bugünkü şehrin güney doğusunda, daha sonra yeni İsauri denilen (İsauria Nova) büyük bir kale yapılmıştır. (Bugünkü adı Zengibar) kalede yirmiyedi adet kilisenin olduğuna ba­zı Bizans kaynaklarında rastlanmıştır. Kalenin bugün birkaç burcu ayakta kalabilmiş, daha çok amatör define arayıcılarının tahribine uğramıştır. 'Büyük Selçuklu (Anadolu) Sultanı Alaeddin Keykubat Alaiye (Alanya)'yı fethe giderken buradan geçtiği tahmin edilmektedir. (Çünkü Alanya'ya en kısa karayolu buradan geçmektedir.''





Bozkıra hakim olan bir tepe üzerine kurulu olan isaura Bozkıra 16 km uzaklıkta. Bugünkü Zengibar Kalesi olarak bilinen yerdir. İsaura, 1860 metre yükseklikte bir tepe üzerine kurulmuş. Sarp uçurumlarla çevrilmiş olan tepe, Konya ve Toroslar'ı kontrol altında tuta bilen bir yer. Özellikle seçilmiş olan bu dağ tepesi, ayrıca Seydişehir, Karaman, Hadim yörelerini de kontrol altına almakta. Bol su kaynaklarının bulunduğu, Toroslar dağ sıralarının, Seydişehir ve Suğla Gölünün, hatta Konya'nın bir çok yöresinin görülebildiği bu hakim tepe, İsauralılar tarafından bilinçli olarak seçilmiştir.

 

Surlarının uzunluğunun 4 km olduğu bilinen Zengibar Kalesi'nin Selçuklular zamanında fethedildiği sanılıyor. Kalede daha önce araştırma yapan bir kazı ekibi, burasıyla ilgili almış olduğu notlarında Kalenin içinde bulunduğu durumu bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. Alınan o notlardan bazıları şöyle: ''İsaura kenti son yüzyıl için de yağmalanmış ve çevre köylerinin cami, okul ve ev yapımında kullandıkları yapı taşlarının büyük bir kısmı buradan gitmiştir. Bozkır İlçe merkezin deki Çarşamba Çayı üzerin de bulunan köprünün taşları ve eski Askerlik Şubesi binasının bazı yapı taşları ile sütunları İsaura dan getirilmiştir.

Yağmalanmasına hala devam edilen İsaura dan özellikle Işıklar, Ulupınar, Hisarlık ve Acılar Köylerine bazı mimari parçalar götürülmüş ve Okul, Cami ve Ev duvarların da süs olarak kullanılmıştır.

 

Konu ile ilgili görüşlerine başvurulan Konya Kaleler ve Müzeler Müdürlüğü'ne bağlı yetkili isimler, kale içinde daha önce bir araştırma yapıldığını ve kalenin korunması amacıyla etrafa dikenli tel çekildiğini söylediler. Kaleden taşınan taşların civardaki yapılarda kullanılmasının yasak olduğunu bildiren yetkililer, buna rağmen bunun olmasına engel olamadıklarını söylediler. Civarda bulunan yapılarda kaleye ait taşların olduğunu yanlış bulduğunu dile getiren yetkililer şöyle dediler: ''Bunu herkes yapıyor. Konya Valilik binasında bile tarihi kalıntılara ait izler bulmak mümkün. Doğru bir şey değil ama buna engel olamıyorsunuz.''

Kalenin en az iki bin yıllık olduğunu ve akademik anlamda bir kazı yapılması durumunda ortaya antik bir kentin çıkacağını belirten yetkililer, bunun olması için ciddi bir bütçenin ayrılmasını söylediler.

haberler.com, 16.04.2008

DESTAN YAZILAN CONKBAYIRI SİPERLERİ ONARILIYOR

 

Çanakkale Savaşları'nda Mehmetçiğin kahramanca çarpıştığı Conkbayırı'ndaki siperlerin onarılması için çalışma başlatıldı.Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Müdürü İsmail İşeri, törenlerin yapılacağı önemli noktalardan biri olan siperlerde meydana gelen bozulmaların, çok kötü bir görünüm oluşturduğunu söyledi.

 

 

İşeri, siperlerin 1970 ve 1980'li yıllarda elden geçirildiğini dile getirerek, "1994'te yaşanan büyük orman yangınının ardından siperler bir kez daha onarıldı. Ancak aradan geçen yıllarda siperlerde bozulma ve dağılmalar meydana geldi." dedi. Çanakkale Savaşları'nda Mustafa Kemal Atatürk'ün Mehmetçiğe, "Size taarruzu emretmiyorum. Ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.'' diye seslendiği Conkbayırı'nda bulunan toplam 911 metre uzunluğundaki siperlerin onarımına başlandığını anlatan İşeri, siperlerin 450 metrelik bölümündeki çalışmaların devam ettiğini, toplam maliyetin 40 bin YTL olacağını ifade etti.

Zaman, 16.04.2008

YALE ÜNİVERSİTESİ'NDE MACCHU PICHU'DAN GELME 40.000 ESER

 

Peru’lu uzmanlar 1900lerde yapılan çalışmalar sırasında Yale Üniversitesi’ne İnka şehri Machu Picchu’dan yaklaşık 40.000 eseri gittiğini düşünüyor. Bu ise şimdiye kadar tahmin edilen miktardan 10 kat daha fazla. 

 

İki ülke arasında yapılan anlaşmanın bir parçası olarak Mart ayında Peru’dan bir ekip bu üniversiteyi ziyaret ederek depolarda bulunan çanak, çömlek, kemik ve mücevherlerin bir envanterini çıkardı. Peru ekibinin başkanı Hernan Garrido Lecca geçtiğimiz günlerde bu listeyi ajanslara açıkladı ve açıklanan bu liste şimdiye kadar bilenenden çok daha fazla. Yale Üniversitesi mezunu kaşif Hiram Bingham’ın 1911 de Machu Picchu’yu bulmasından sonra bu üniversiteye gönderilen tüm bu eserler Peru tarafından geri istenmekte.  

Reuters, Haber: Jean Luis Arce, 13.04.2008

90 YILLIK SAĞLIK MÜZESİ YENİDEN FAALİYETE GEÇECEK

 

Bundan 90 yıl önce 'halkı salgın hastalıklardan korumak, bu hastalıkları önlemek ve hijyen kurallarını öğretmek' amacıyla kurulan, ancak 1980'lerden sonra işlevini yitiren Sıhhiye Müzesi, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yeniden canlandırılacak.

 

Müze Koordinatörü Dr. Gülsüm Önal, 1915'te Sultanahmet Divanyolu'nda kurulan müzenin bugün Eminönü Sağlık Grup Başkanlığı hizmet binası olarak kullanıldığını kaydetti. O dönemde dünya standartlarında bir müze kurulduğunu söyleyen Önal, halkı aydınlatmak için yağlıboya tablolar, hastalık patolojisini gösteren maketler yapıldığını anlattı. Aynı misyona uygun çalışma başlattıklarını kaydeden Önal, müzenin sağlık problemleriyle mücadelede işlev görmesini hedeflediklerini ifade etti.

Zaman, 16.04.2008

KURTULUŞ SAVAŞI'NDA MEHMETÇİĞE UN ÜRETEN FABRİKA SANATEVİ OLDU

 

Denizli'nin sayılı tarihi eserleri arasında yer alan ve Kurtuluş Savaşı'nda un imal edilen Külahçıoğlu Un Fabrikası, 2004'ün Ekim ayında çıkan yangında kül oldu. Sadece dört duvarı kalan fabrika binası, restore edilerek kültür ve sanat merkezi haline dönüştürüldü.

 

 

Külahçıoğlu Un Fabrikası, Türk milletinin var olma mücadelesi olarak nitelendirilen Kurtuluş Savaşı'nda Mehmetçik'e un üretti. 15 yaşına bile gelmemiş, eli silah tutan erkek çocuklarının cepheye koştuğu ortamda hanımlar da fabrikada gece gündüz un üretti. Mehmetçik'e ekmek gönderilmesi için çalışılan tarihi mekan, savaş bittikten sonra kaderine terk edildi. Yıllardır bakımsız duran bina, 2004'te tinerciler tarafından yakıldı. Yangın sonrası Denizli Belediye Başkanı Nihat Zeybekci, sadece dört duvarı kalan tarihi binanın restore edilmesini istedi. Aradan iki yıl geçtikten sonra 1 milyon YTL'ye restore edilerek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2006'da hizmete açıldı. Tarihi binada en güzel işin kültür-sanat olacağını düşünen yetkililer, daha önce Çamlık Nikah Sarayı'nda hizmet veren konservatuvarı buraya taşıma kararı aldı. Binada artık ud, keman, org, flüt, saz, ney, gitar gibi çeşitli kursların yanı sıra müzisyenlik ve halkoyunları eğitimi de veriliyor. Konservatuvarda 2 bin öğrenci, beş on kişilik sınıflarda yaz ve kış dönemleri olmak üzere kurslara katılıyor.

 

Tarihe adını altın harflerle yazdıran fabrikayı sanata kazandırdıkları için mutlu olduklarını söyleyen Zeybekci, "Külahçıoğlu, kültür varlıklarının restorasyonunda çok önemli bir referans oluşturmaktadır. Gelen giden herkes bu restorasyonu görüyor. Başarılı bir örnek oldu." dedi. Restorasyon için 1 milyon YTL harcandığını ifade eden Zeybekci, "Bu un fabrikası, Osmanlı döneminde şehrin ihtiyacını karşılamış. Kurtuluş Savaşı'nda ise cepheye gönderilen ekmekler için un imal etmiş. Cumhuriyet döneminde de şehre yine aynı hizmeti vermiş, ancak yıllar sonra kendi haline bırakılması sebebiyle yangına yenik düşmüş. Biz bu eseri gelecek nesillerimize aktarmak için büyük gayret sarf ettik ve sonunda restorasyonu bitirdik. Küllerinden doğdu, şimdi binada müzik sesleri yükseliyor." şeklinde konuştu. Zeybekci, konservatuvar olarak kullanılan binada toplantı ve kokteyller de düzenlendiğini sözlerine ekledi.

Zaman, Haber: Mehmet Yatkın, 16.04.2008

TARİHİ İDADİ'NİN RESTORASYONU TAMAMLANIYOR

 

Bilecik'in Söğüt İlçesi'ndeki tarihi Hamidiye İdadisi'nin restorasyonunda son aşamaya gelindi.

 

1992-2001 yıllarında Sağlık Meslek Lisesi olarak kullanıldıktan sonra, uzun zaman atıl durumda bekleyen Hamidiye İdadisi, restorasyonu tamamlandıktan sonra yeniden kullanılacak. Ekim 2007 yılında başlanan tarihi yapının onarımını İ.K.S. şirketi yürütüyor. 2001 yılında Kültür Bakanlığı'na devredilen bina mayıs ayında tamamlanıp kütüphane olarak hizmet verecek. 1905 yılında II. Abdülhamid Han'ın Söğüt'e yapmış olduğu ziyaretin ardından sultanilere ve meslek okullarına öğrenci yetiştirmek için yaptırılan ve üzerinde sultanın tuğrası bulunan idadi iki kattan oluşuyor. Kırmızı kesme taştan yapılan pencere ve kapı sütunları, ihtişamlı görünüşüyle ata yadigarı olan tarihi binanın kapısı dokuz manda arabası ile taşınarak getirilmiş. Çevre düzenlemelerinde son aşamaya gelinirken, binanın onarımı bittiğinde bahçesinde iki adet de süs havuzu yer almış olacak.

haberler.com, 16.04.2008

ARKEOLOGLARDAN TÜRKİYE KİTABI

 

Troia Antik Kenti'nde arkeolog olarak görev yapan Rüstem Aslan, Frank Schweizer ve Stephan W.E. Blum'un, Türkiye'nin 7 bölgesini tarih, coğrafya, ekonomi ve arkeolojisiyle ele aldıkları Almanca yayımlanan "Türkei" adlı kitap, Avrupa'daki kitapçıların raflarında yerini aldı.

 

Troia Antik Kenti Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Yrd.Doç.Dr. Rüstem Aslan, "Türkei"nin, Türkiye ile ilgili bugüne kadar yayımlanmış en kapsamlı kitap olduğunu, bu kitabın, özellikle Avrupa'da ülkenin tanıtımına büyük katkı sağlayacağına inandıklarını söyledi.

 

Kendisi gibi Troia Antik Kenti'nde arkeolog olarak görev yapan Frank Schweizer ve Stephan W.E. Blum ile yaklaşık iki yılda tamamladıkları kitabın 700 sayfa olduğunu ve Hakan Öğe tarafından çekilen 550 kare fotoğrafla içeriği genişlettiklerini belirten Aslan, kitapta Çanakkale'ye de önemli yer ayırdıklarını ifade etti.

 

Kitapta, Türkiye'nin kentlerini ve bölgelerini, tarihi, ekonomisi, arkeolojisi ve coğrafyasıyla ele aldıklarını anlatan Aslan, şöyle devam etti: "Türkei, Avrupa'nın en büyük yayınevi olan Komet yayınevi tarafından 10 bin adet basıldı ve Avrupa ülkelerindeki kitapçıların raflarında yerini aldı. Bu yayınevinden, daha önce Vietnam, Afrika, Hindistan ve Çin ile ilgili kitaplar çıkarıldı. Beşinci kitap ise Türkei oldu. Frankfurt Kitap Fuarı'nda bu kitabın tanıtımını yapacağız ve Türkiye'ye olan ilgi bu kitap sayesinde artacak. Bunun turizm açısından girdisini göreceğiz.

 

Kitap, kültür turizmi yönünden Türkiye'nin bütün bölgelerini ön plana çıkarıyor. Klişelerden uzak, ülkemizi olduğu gibi zenginlikleriyle, sorunlarıyla, objektif ve estetik bir açıdan ele alıyor. Türkei, Türkiye ile ilgili bugüne kadar yayımlanmış en kapsamlı kitap. Bu kitabın, özellikle Avrupa'da ülkemizin tanıtımına büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz."

Trt/Haber, 16.04.2008

MUĞLA'DA TARİHİ EV YANDI

 

Muğla'da 100 yıllık olduğu bildirilen ahşap ev, çıkan yangında kullanılamaz hale geldi.

 

Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan tescilli olduğu öğrenilen Şeyh Mahallesi Dibektaşı Sokak'taki tarihi ahşap evde çıkan yangını söndürme çalışmalarına 6 arazözle 30 itfaiye eri ve mahalle sakinleri katıldı. İtfaiye ekiplerinin yoğun çabasına rağmen tarihi ev, 1 saatte tamamen yandı. Mahalle sakinleri, boş tarihi evde, uyuşturucu özelliği olan uçucu madde bağımlısı gençlerin kaldığını iddia ederek, "Muğla'da çok sayıda tarihi ahşap ev bu şekilde yandı. Bu yangınların nedenleri ortaya çıkarılmalı." dediler.

Zaman, 16.04.2008

AVUSTURYALI ARKEOLOĞA NAZİ VETOSU

 

Avusturya'nın Efes antik kenti kazılarının başkanlığına seçtiği ancak Türkiye'nin tecrübesiz olduğu gerekçesiyle, veto ettiği arkeolog Sabine Ladstaetter'in geri çevrilmesinin ardında yatan gerçek nedene ilişkin, Avusturya'nın Profil dergisi ilginç bir iddia ortaya attı: Ladstaetter'in babası, Türk düşmanı Nazi hayranı siyasetçi Joerg Haider'le sıkı dost olduğu için, genç arkeolog geri çevrildi. SABAH'ın konuyla sorularını yanıtlamayan Ladstaetter, Profil dergisine ise, "Benim siyasi görüşlerim babamınkiyle çok farklı" demekle yetindi. Öte yandan Türkiye, Avusturya Arkeoloji Enstitüsü'nden yeni bir isim önermesini talep etti. Avusturya ise Ladstaetter isminde ısrar edeceği yanıtını verdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ladstaetter'in görevi üstlenmemesi gerektiği konusunda kararlı.

Sabah, Haber: Bedia Güzelce, 16.04.2008

KÖYE TARİHİ ESER BASKINI

 

 

İl Jandarma Komutanlığı ekiplerince Battalgazi İlçesi'ne bağlı köye düzenlenen operasyonda, aralarında Bizans dönemine ait Kartal figürünün de bulunduğu arkeolojik eserler ele geçirildi, 1 kişi gözaltına alındı.

Operasyonla ilgili Jandarma'dan şu açıklama yapıldı: "Malatya İl J.K.lığıınca Battalgazi Kadıçayırı köyünde icra edilen operasyon sonucu Y.A. adlı şahıs;

- 2 Adet yuvarlak beyaz taş, ,
- 1 Adet Bizans dönemine ait kartal figürü
- 2 Adet taşsız yüzük,
- 1 Adet kalp şeklinde figür,
- 2 Adet menşei belli olmayan metal nesne,
- 1 Adet kolyeye takılan gamalı haç figürü,
- 1 Adet Metal halka,
- 24 Adet çeşitli ebatlarda üzerinde değişik figürler bulunan sikke ile gözaltına alınmıştır."

Malatya Haber, 16.04.2008

KAFATASI AİT OLDUĞU YERE GERİ DÖNÜYOR

 

  

 

2000 yıllık Roma Dönemi kafatası, Yorkshire Dales’da 1996 yılında mağara dalgıçları tarafından bulunan yerine geri dönüyor. Bu buluntu, o dönemde arkeologlar tarafından en önemli keşiflerden birisi olarak kabul edilmişti. Ellili yaşlarında olan bir kadına ait bu kafatası Karbon 14 testi yapılması için getirildiği Sheffield Üniversitesi’nde saklanıyordu ve artık kapatılmış olan mağarada, ilk bulunduğu yere yerleştirildi. 

 

Aynı mağarada Bronz Çağı’na tarihlenen insan ve hayvan buluntuları da mevcuttu. Bu döneme ait mağara gömüleri o denli ender ki, bu mağara bir arkeolojik hazine kabul ediliyor. Uzmanlar mağaranın doğal bir mezar olabileceğini ama bazı iskeletlerin kurban edilmiş olabileceğini söylemekteler. 

 

Bu kemikleri uzun bir zamandır incelemekte olan Lancaster Üniversitesi’nden Tom Lord, daha açığa çıkmamış kemikler olduğunu düşünüyor. Büyük olasılıkla yeraltına dünyasına girişin “kapısı” olması dolayısıyla, mağaranın kutsal bir yer olarak kabul edildiğini ve burasının içinde bulunan birçok kalıntı ile, bir “zaman kapsülü” olduğunu belirtmekte. 

 

Mezarları ve kalıntıları korumak için mağaranın ağzı, kafatasının yerine yerleştirilmesinden sonra taş ve toprakla kapatıldı. 

BBC News, 11.04.2008

ALLIANOI'DE HABER AMAÇLI FOTOĞRAF ÇEKMEK YASAK!

 

Bergama’daki Allianoi antik kenti, adeta sessizlik içinde baraj suları altına gömülmek isteniyor. Baraj inşaatıyla birlikte bölgenin kontrolü, Kültür Bakanlığı’ndan Devlet Su İşleri Müdürlüğü’ne geçti. Ardından da, bölgeye, gazetecilerin girişine yasak getirilmeye başlanırken, toplu ziyaretler de izne tabi tutuluyor. Bergama Kaymakamlığı, gazetecilerin, bölgeye girişine izin vermiyor. Kaymakamlığın bu yasağı, Allianoi Girişim Grubu’nun dün bölgeye yaptığı ziyaret sırasında da görüldü. Grubun, ziyaret için yaptığı başvuruya izin verildi ancak kaymakamlık izin için şart koydu. Bu şart da ‘haber amaçlı’ fotoğraf çekilmemesi oldu. Dün Allianoi’de yapılan etkinliği izlemek isteyen TRT grubu, alana alınmadığı için etkinliği uzaktan izlemek zorunda kaldı.

Kaymakamlığın bu kararına tepki gösteren Allianoi Girişim Grubu sözcüsü Avukat Hilal Küey, “Siz burayı göstermek istemeseniz de, dünya Allianoi’yi biliyor” dedi. Allianoi’nin dünyanın gündeminde olduğunu belirten Küey, “Dünya biliyor ve ödüllendiriyor. Daha geçen hafta, 5 Nisan’da, Fransa’da düzenlenen Arkeoloji Film Festivali’nde 9. Jules Verne ödülü, Allianoi filmine verildi. Halil Gülbeyaz’ın bu ödüllü filmi, 10 yıl boyunca tütün tarlasından Allianoi’nin gün yüzüne çıkışına kadar, kazı çalışmasını izlemesinden oluşuyor” diye konuştu.

Avukat Küey, Allianoi’nin sular altında kalmaması için açtıkları davada, mahkemenin keşif yapılmasını istediğini hatırlatarak, “Allianoi’yi kurtarmak için hala umudumuz var” dedi.

Birgün, 16.04.2007



*****


"ALLIANOI İÇİN HAYKIRMAYA DEVAM"

 

Allianoi Girişim Grubu, yapımı tamamlanan Yortanh Barajı nedeniyle sular altında kalacak antik kent Allianoi'ye gezi düzenledi. Geziye İzmir ve çevre ilçelerden çok sayıda çevreci katıldı.

 

Allianoi Kurtarma Kazıları'nın başkanlığını yapan arkeolog Ahmet Yaraş, geziye katılan çevrecilere Allianoi ile ilgili bilgiler verirken, Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü avukat Hila Küey de Allianoi'nin kurtarılması için bugüne kadar yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi. Küey yaptığı konuşmada Allianoi'nin geri dönülemez bir yola girdiğini ancak her şeye rağmen Allianoi'nin kurtarılması için haykırmaya ve çalışmalarını sürdürmeye devam edeceklerini söyledi.

 

Yapılan konuşmaların ardından Çiğli Tiyatroevi de Alilanoi için hazırladıkları oyunu çevrecilere sergiledi. Bu arada geziye katılan Bisikletçiler Derneği üyesi bir grup da, Bergama sokaklarında bisiklet turu atarak Allianoi'nin durumuna dikkat çekti.

Birgün, 15.04.2008

MİMAR SİNAN'I AĞIRNAS'A HAPSETMEYELİM

 

Ünlü Türk ustası Mimar Sinan ölümünün 420'nci yıldönümünde doğum yeri Ağırnas beldesinde anıldı. Anıldı anılmasına ama, mimarların, mühendislerin Kayseri kent yöneticilerinin tüm çabalarına rağmen, büyük ustanın ölüm yıldönümü ne kamuoyunda ne de medyada gereken önemi ne yazık ki göremedi. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'nin "Mimar Sinan'ı Ağırnas'a hapis etmeyelim. Anma günlerini, Mimar Sinan'ın adına yakışır şekilde daha geniş katılımlarla yapalım" sözleri ise, anma etkinliklerine gelecek yıl başka bakış ve bir başka dikkat çekiş olacağının öncüsüydü. Yörede çok sevilen, Sinan aşığı ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof.Dr. Metin Sözen ise Mimar Sinan'ı daha etkin anmanın eserlerinin çeşitlendirilmesi ve sürekliliğinin sağlanmasıyla mümkün olacağını söyleyerek, hedef gösterdi. Ama görünen o ki, Kayseri'nin Ağırnas köyünden izlediği kafasına naksettiği Erciyes Dağı'nı İstanbul'a götürüp, Süleymaniye'nin sülieti ile benzeştiren ünlü usta, baba ocağı Kayseri dışına tam olarak taşınamıyor.
 

Anma töreninde Özhaseki'den güzel ve anlamlı bir öneri geldi. Aynı zamanda tarihi Kentler Birliği Başkanlığı'nı yapan Mehmet Özhaseki'nin, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Fikret Üçkan, ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof.Dr. Metin Sözen, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Niksar Belediye Başkanı İdris Şahin ve çok sayıda Sinan'ın torunu önünde, "Gelin, Sinan'ı Ağırnas'a hapsetmeyelim. Tarihi Kentler Birliği'nin nisan ayı toplantılarını Ağırnas'da yapalım. Türkiye Mimarlar Odası, nisan ayı toplantılarını Kayseri'de bizim ev sahipliğimizde yapsın. Tüm belediye başkanlarını, dünyaca ünlü mimarları buraya davet edelim. Misan Sinan haftasını önümüzdeki yıldan itibaren dolu dolu yaşayalım" önerisi getirdi. Bu öneriye yürekten katılıyor ve törenlerin rutin görünümünden çıkarılmasını arzuluyoruz. Türk mimarisinin babası sayılan, uluslararası anlamda bir mimari dehaya sahip Sinan'ı anlamak ve anlatmak, yeni nesillere tanıtmak her Kayserilinin ecdat görevidir, gurur duyması gereken bir milli konudur.

Referans, Haber: Oktay Ensari, 15.04.2008

KONYA'NIN PERİBACALARI BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR

 

 

Selçuk Üniversitesi Cihanbeyli Meslek Yüksekokul Pazarlama Bölümü öğrencileri, Doğa Sporları, Müzik ve Fotoğrafçılık Topluluğu’nun yanı sıra Çanakkale, Mersin ve Niğde Turizm Topluluğu’nun düzenlediği geziye katıldı. Cihanbeyli Kuşça Belediyesi’nin de desteğiyle öğrenciler, beldede bulunan “Peribacaları”nı gezdi.

 

Kapadokya’da bulunan peribacalarına rakip olarak gösterilen peribacalarını tanıtmak için böyle bir gezi düzenlediklerini belirten Cihanbeyli Meslek Yüksekokulu Müdürü Yrd.Doç.Dr. Şaban İnam, “İlçemizde bulunan peribacalarını öğrencilerimize tanıtmak istedik. Öğrencilerimize tarihi ve turistik bölgeleri tanımaları gerekir. Bu peribacalarının turizm açından da büyük bir tanıtıma ihtiyacı var” dedi. 45 kişinin katıldığı gezide öğrencilerin kampta kurduğunu belirten İnam, öğrencileri ders dışında sosyal ve kültürel faaliyetlerle de öğrencileri en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştıklarını söyledi.


Geziye destek veren ve öğrencilere peribacalarının oluşum sürecini anlatan Kuşça Belediye Başkanı Ethem Olgun, Beldelerini tanıtmak için bütçeleri ölçüsünde çalışmalar yaptıklarını ifade etti. Başkan Olgun, “Peribacaları vadinin zamanla aşınmasıyla meydana gelmiştir. Birkaç dönem öncesi ormanlık olan bölge, erozyonun etkisinde kalmış, rüzgar ve yağmurun da aşındırmasıyla peribacaları ortaya çıkmıştır. Kapadokya’daki peribacalarını andıran bu doğal anıtlara sahip çıkıp, tanıtımını iyi yapmamız gerekiyor” diye konuştu.

Merhaba Gazetesi, 15.04.2008

PERİBACASI EVLER LÜKS OTEL OLUYOR

 

Kapadokya’nın kayadan oyma pansiyon, butik otel ve evleri ile ünlü Uçhisar beldesinin Belediye Başkanı Mustafa Zuhal, turizmin geliştirilmesi için ‘kaya ev’ pansiyonculuğunu desteklediklerini söyledi. Göreme, Ürgüp, Avanos, Uçhisar, Mustafapaşa ve Ortahisar belediyelerinin, kaya evleri kullanarak ev pansiyonculuğunun geliştirilmesine katkı sağladıklarını kaydeden Zuhal “Peri bacaları ve tabii yeryüzü oluşumları ile yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken Kapadokya bölgesinin önemli turizm merkezlerinden Uçhisar Beldesi’nde peri bacası evlerden butik otele dönüştürülen mekanların sayısı hızla artıyor. Bölgeye özgü tüf kayalardan oyulu peri bacası evleri konaklama merkezlerine dönüştüren tesisler, misafirlerine otantik ortamda tatil imkanı sunuyor. Değişik dokusu ile ideal bir konaklama imkanı olabilecek kaya ev pansiyonculuğunun geliştirilmesi, yöre halkının turizme katılmasını ve döviz akışını sağlayacaktır” dedi.

Türkiye Gazetesi, 15.04.2008

HOCA ALİ RIZA'YA 405 BİN YTL

Portakal Sanat ve Kültür Evi'nin '2008 İlkbahar Müzayedesi'nde, Hüseyin Zekai Paşa'nın 'İncirli Natürmort'u 410 bin YTL, Hoca Ali Rıza'nın peyzajı 405 bin YTL'ye satıldı. Satışa 400 bin YTL başlangıç fiyatıyla sunulan Hüseyin Zekai Paşa'nın eski Türkçe ve Fransızca imzalı tuval üzerine yağlı boya 'İncirli Natürmort'u 410 bin YTL, 150 bin YTL başlangıç fiyatı ile satışa çıkarılan Hoca Ali Rıza'nın peyzajı 405 bin YTL'ye alıcı buldu. Her iki eseri de müzayedeye telefonla katılan sanatseverler aldı.
 

'Şevket Rado Hat ve Kitap Koleksiyonu' ise farklı koleksiyonculara dağılırken İbrahim Mütefferika'nın İstanbul'da kurduğu ilk Türk matbaasında basılan kitapların tamamından oluşan 17 kitaplık koleksiyon 145 bin YTL başlangıç fiyatıyla çıkarıldığı artırmada, 380 bin YTL'ye satıldı.

Radikal, 15.04.2008

HALİÇ'E KORUMA

 

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, geçtiğimiz günlerde yıkımlarla gündeme gelen ve eleştirilerin odağına oturan Haliç Tersanesiyle ilgili tartışmalar üzerine “Haliç Tersanesi tarihi ve kentsel SİT alanı içerisindedir. Tersane bölgesinde tescilli yapılar bulunmaktadır. Koruma Kurulu izni olmadan hiçbir şey yapılamaz” dedi. Günay, MHP İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Haliç Tersanesiyle ilgili soru önergesini cevaplarken, “Hiçbir kurum ve kuruluşun taşınmaz kültür varlıkları konusunda keyfi davranmasına izin verilemez” diye konuştu.

“Tersane içinde yapı kalıntısı, kızaklar, atolyöler, şadırvan ve cami gibi yapılar korunması gerekli taşınmaz olarak tescillendi. Tescil edilmiş her taşınmaz sadece ülkemiz için değil dünya kültür mirası için de önem taşıyor” diyen Kültür Bakanı, dozerlerle yıkım iddialarına da “Haliç Tersanesi’nde yıkıldığı bildirilen yapı ile konu İstanbul 2 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nce inceleme aşamasında olup, kurulda değerlendirilecektir” cevabını verdi.


Bakan Günay, Haliç’teki tersanelerin ‘Deniz Müzesi’ne dönüştürülmesi çalışmalarının başlatıldığını söyledi. Taşkızak ve Camialtı Tersaneleri’nde bulunan taşınmaz kültür varlıklarının tespiti amacıyla bir komisyon kurulduğunu kaydeden Günay, Kültür Bakanlığı’nın, Denizcilik Müsteşarlığı’na Haliç’te bulunan tersanelerin Deniz Müzesi’ne dönüştürülmesi için yazı gönderdiğini sözlerine ekledi.

Türkiye Gazetesi, Haber: Yücel Kayaoğlu, 15.04.2008

EREĞLİ'DE CAMİDE MERMER ASLAN GÖVDESİ ÇIKTI

 

Ereğli’de onarımı yapılan tarihi caminin bahçesinden, Roma dönemine ait olabileceği belirtilen 1.5 metre boyunda mermerden yapılmış aslan gövdesi çıktı.Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce, ilçe merkezindeki tarihi Ulu Cami'de yapılan restorasyon çalışması sırasında, caminin bahçesinde bulunan yeraltındaki kalorifer kazanı söküldü. Kazanın altından yaklaşık 1.5 metre uzunluğunda mermerden yapılmış aslan gövdesi çıktı. Ereğli Müze Müdürlüğünde görevli tarihçi Ali Haydar Atalar, aslan heykelinin Roma dönemine ait olabileceğini bildirdi. Aslanın kırık olan baş kısmı ile ayaklarının bölgede araştırılacağını kaydeden Atalar, bu sahadaki onarım çalışmalarının da durdurulabileceğini belirtti.

Merhaba Gazetesi, 15.04.2008

2400 YILLIK AKBABA RESMİ BULUNDU

 

Peru'da uçucu kuşların en irilerinden biri olan Güney Amerika akbabasının, MÖ 600-800 yıllarına ait olduğu belirtilen dev bir resmi bulundu.

 

"Akbabanın Gözü" adlı keşfi yapan heyetin başkanı Eduardo Herran, 137 metre uzunluğunda, 87 metre genişliğindeki resmin, ülkenin güneyindeki Ica bölgesinde bulunduğunu bildirdi.

Yeni Şafak, 15.04.2008

"TEKLİF ETTİM, GÜL SICAK BAKTI"

 

Bu projenin temelinde Yıldız Sarayı’nın içinde bulunduğu parçalanmış durum yatıyor. Çünkü bir külliye şeklinde olmasına rağmen sarayın her birimi üniversiteden sendikalara, vakıflardan MİT’e kadar farklı kurum ve kuruluşların elinde bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarlığı yaptığı sırada tüm tarihi yapıların tek bir çatı altında toplanması için mücadele eden Mustafa İsen, bir sonuç alamadı. Çünkü hiçbir kurum yıllardır kullandığı tarihi yapıyı başka bir kuruma devretmek istemedi. İsen de Cumhurbaşkanı Genel Sekreterliğine gelir gelmez sorunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dikkatine sunarak, Yıldız Sarayı’nın kurtulması için kompleksin içinde yer alan ve farklı kurumların kullandığı yapıların tek kurum çatısı altına girmesi ve yaşayan bir müzeye dönüştürülmesi gerektiğini anlattı. Bu çerçevede saraydaki Mabeyin Köşkü’nün de çalışma ofisi olarak düzenlenmesi projesini gündeme getirdi. Köşk’e yakın kaynaklara göre Cumhurbaşkanı Gül de konuya sıcak baktı ve restorasyonu devam ederken Mabeyin Köşkü’nü gezdi.

YIldIz Sarayı’nın birimleri içinde 21 tanesi Yıldız Sarayı Müze Müdürlüğü’nün, 7 birim TBMM’ye bağlı Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na; 6 birim Yıldız Teknik Üniversitesi’ne; 4 birim İslam Konferansı Örgütü’ne; 2 birim MİT’e; 1 birim İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne; 1 birim de Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait.

 

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamada, “Sayın Cumhurbaşkanımızın Yıldız Sarayı’nda kendisine bir çalışma ofisi yaptırdığı iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır” denildi. Gül’ün yeni bir çalışma ofisi kullanmak gibi bir düşüncesi ve niyeti bulunmadığı vurgulanan açıklamada, “Sayın Cumhurbaşkanımızın Yıldız Sarayı’na ilgisi sadece göz bebeğimiz gibi korumamız gereken tarihi eserlerimizin harap, virane ve işlevsiz durumda kalmaması, kültürel varlıklarımızın değerlerine uygun şekilde yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması amacına yöneliktir” denildi.

Vatan, Haber: Tülay Şubatlı, 16.04.2008


*****


GÜL, İSTANBUL'DA YILDIZ SARAYI KÖŞKÜ'NDE ÇALIŞACAK





Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki av sahasına inşa edilen Yıldız Sarayı’nın yanındaki Mabeyin Köşkü’ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için ofis hazırlanıyor. Saraydaki 16 odalı, 2 salonlu Köşkün restorasyonu 1.5 yıldır sürüyor. Altın süslemelerden parkelere kadar her şeyi yenilenen köşk 1 ay içinde hazır olacak

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İstanbul’da geldiği zaman kullandığı tarihi yapılara bir yenisi daha eklendi. Tarabya Köşkü ve Huber Köşkü’nün ardından Yıldız Sarayı’ndaki Mabeyin Köşkü de çalışma ofisi olarak kullanması için Abdullah Gül’e tahsis edilecek. Alba İnşaat tarafından 1.5 yıldır restorasyonu devam eden köşkün açılışı 1 ay sonra yapılacak.

 

Beşiktaş’ta Boğaziçi’ne hakim Yıldız Tepe’deki Yıldız Sarayı, yüksek duvarların çevrelediği avlular içerisinde köşkler ve bahçelerin yer aldığı bir kompleksten oluşuyor. Kanuni Sultan Süleyman döneminden beri av sarayı olarak kullanılan Yıldız’a ana kapıdan girildiğinde, avlunun sol tarafındaki Mabeyin Köşkü ise 19. yüzyılda, Sultan Abdülaziz döneminde yaptırıldı.

 

2 katlı, 16 odalı ve 2 büyük salonlu köşkteki tarihi eşyalar, restorasyon sırasında tek tek numaralandırıldı. Şimdiye kadar hiç bakım yapılmadığı anlaşılan eşyaların içler acısı durumu da restorasyon sırasında ortaya çıktı. İnce süslemeleriyle dikkat çeken sobaların yüzeyindeki porselen süslemeler el değdiği anda parçalanıyor. Padişahların oturduğu kanepelerin ise döşemeleri yırtılmış, rengini kaybetmiş. Eşyaların daha fazla tahrip olmaması için restorasyon esnasında üzerlerine örtü serildi ya da ahşapla çevrelendi.

Restorasyon çalışmalarını yakından takip eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 15 gün önce Köşkü ziyaret etti. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İstanbul Valisi Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın eşlik ettiği ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Gül, köşkün odalarını tek tek dolaştı, restorasyon hakkında bilgi aldı.

Yıldız Sarayı, Beşiktaş, Yıldız tepesinde Kanuni Sultan Süleyman döneminde av sahası olarak kayıtlı araziye kuruldu. İlk kasrı 1603’te Sultan I. Ahmed yaptırdı. Sultan Abdülaziz ise Balyan Ailesi’ne Büyük Mabeyin Köşkü’nü inşa ettirdi. Saray, Sultan II. Abdülhamid’in (1876-1909) 33 yıllık saltanatı süresinde de günümüzdeki görünümüne kavuştu. Cumhuriyetin ilanıyla Erkan-ı Harbiye mektebine tahsis edilen saray, uzun süre Harp Akademileri binası olarak kullanıldı. 1978’te Kültür Bakanlığı’na devredildi. 8 Nisan 1994’te Yıldız Sarayı Müzesi oldu. Mabeyin Köşkü ise restore edilmediği için halka kapalıydı.

 

Köşkteki çalışmaları incelemek üzere 15 gün önce Yıldız Sarayı’nı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, özellikle de giriş katındaki havuzlu odanın tavanındaki altın süslemeleri çok beğendi.

Köşkün en önemli özelliği üst kata çıkılan merdivenleri. 3 bin kristal parçadan oluşan merdivenin korkuluklarına sert bir cisimle dokunulduğunda, piyanoya benzer sesler çıkıyor. Ancak korkuluğu oluşturan bu kristal parçalardan bazıları da parçalanmış durumda...





Padişahların oturduğu kanepelerin ise döşemeleri yırtılmış, rengini kaybetmiş. Eşyaların daha fazla tahrip olmaması için restorasyon esnasında üzerlerine örtü serildi ya da ahşapla çevrelendi.

Uzman görüşü:

İTÜ Mimarlık Restorasyon Ana Bölüm Başkanı Prof.Dr. Zeynep Ahunbay: Müze için ayrılan mekanların müze olarak değerlendirilmesi gerekir. Cumhuriyetin saray mekanları halka aittir ve halka açılmıştır. Başbakan ya da Cumhurbaşkanı için ofis yapılıp kamuya kapatılması doğru değil.

Yıldız Sarayı’nın bir bölümünün Cumhurbaşkanı için ofis olarak düzenlenme projesinin Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Mustafa İsen’in önerisi ile gündeme geldiği ortaya çıktı. İsen’in Saray’ın aslına uygun ve en iyi şekilde korunabilmesi için ortaya attığı bu projenin henüz “düşünce” aşamasında olduğunu belirten Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Ahmet Sever, VATAN’a şunları söyledi: “Daha bu düşünce Cumhurbaşkanı’na sunulmadı, karar verilmedi. Yani kendisinin şu anda öyle bir tercihi yok. Genel Sekreter böyle bir fikri gündeme getirdi. Orası kültürel dokusu daha iyi korunarak yeniden restore edilsin diye fikir bazında bir şey oluşturuldu ama buna Sayın Cumhurbaşkanı daha onayını vermedi. Teklif sunulduğunda belki de kabul etmeyecek.”

Vatan, Haber: Tülay Şubatlı, 15.04.2008

SURRE-İ HÜMAYUN SERGİSİ TOPKAPI SARAYI'NDA

 

Surre-i Hümayun'lar İBB Kültür AŞ. ve Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü'nün organizasyonu ile 5 asır sonra ilk kez bir arada gün yüzüne çıkıyor.

Yavuz Sultan Selim, Abbasiler döneminde başlayan ve Haremeyn'e (Mekke ve Medine) gönderilen surre (para ve değerli eşyaların konulduğu kese) geleneğini devam ettirmiş; her yıl hac zamanında o bölgeye alaylarla "surre" göndermişti.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Haremeyn toprakları Osmanlı'dan ayrılırken, bu değerli eşyaların İngilizlerin eline geçmemesi için bir fetva yayınlandı ve surreler Topkapı Sarayı'na getirildi.

Topkapı Sarayı Has Ahırlar Bölümü'nde yarın başlayacak ve 25 Mayıs'a kadar devam edecek olan sergi tarih meraklıları için kaçırılmayacak bir fırsat.

Sabah, 15.04.2008

"FOTOĞRAF SERGİMİ 'NÜ' DİYE KAPATTILAR

 

 

Üniversiteli fotoğraf sanatçısı Tuğba Menteş, Bolu Belediyesi'ne ait merkezde açtığı fotoğraf sergisinin 'nü' bulunarak kapatıldığını öne sürdü. Merkez yetkilileriyse olayın elektrik arızasından kaynaklandığını savundu.


Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fotoğrafçılık Bölümü öğrencisi Menteş intihar konulu sergisinin kapatılması nedeniyle öfkeli: "Sergiyi açtığımız gün, elektrik tesisatı bahane edilerek kapatıldı. Ertesi gün spot olmadığı için fotoğraflarımın sergilenemeyeceğini söylediler. Gündüz vakti spot ışığa gerek yok. Pencereleri açmalarını istedim. Kabul etmediler. Sonra fotoğraflarımın müstehcen bulunduğu, daha güler yüzlü fotoğrafların uygun olacağı, sergilenen fotoğrafları gören çocukların olumsuz etkileneceği söylendi."


Ressam Mehmet Yücetürk Sanat Merkezi Müdürü Siyami Palazoğlu ise "Kablolardan koku geldi, yanma oluştu. Bina tarihi olduğu için belediye başkanlığınca sergi salonunun kapatılması gerektiği söylendi. Onarım ekibini bekliyoruz" diyerek iddiaları reddetti. Palazoğlu merkezin içinde çekim yapılmasına izin vermezken merkezde herhangi bir onarımın da olmadığı görüldü.

Radikal, Fotoğraf: Koray Yılmaz/DHA, 15.04.2008

KIRŞEHİR'İN KÜLTÜR ENVANTERİ ÇIKTI





Kırşehir Valisi M. Lütfullah Bilgin'in, il genelinde bulunan tüm tarihi eserleri ve mekanları yerinde inceleyerek, kültür envanteri çıkardığı bildirildi.

 

Tunç Çağı, Hitit, Frig, Pers, Kapadokya Krallığı, Roma, Bizans ve Anadolu Selçuklu Dönemi olmak üzere birçok medeniyete ev sahipliği yapan Kırşehir'de, tarihi ve turistik mekanlar koruma altına alındı.

 

Tarihi mekanların restorasyonu için AKP Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın yaptığı çalışmalar sonuç verirken, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce ayrılan ödeneklerle Cacabey Cami, Alaaddin Cami, Hacıbey Konağı, Kesikköprü ve Aşıkpaşa Türbesi yeniden restore edilerek eski ihtişamlarına kavuştu. Milletvekili Arslan'ın yaptığı çalışmalara ek olarak Vali M. Lütfullah Bilgin tarafından da, hem kent merkezinde hem de il genelinde bulunan tarihi mekanlarda incelemelerde bulunuldu.

 

Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri ile birlikte tarihi mekanlarda incelemelerde bulunan Vali Bilgin, tarihi ve kültür şehri Kırşehir'de tüm tarihi eserlerin kayıt altına alındığını belirterek, "Kırşehir, Anadolu'nun en zengin kültür değerlerine sahip müstesna bir yerleşim bölgesidir. Bu kadar farklı medeniyeti bağrında bulunduran Kırşehir'de, tarihi eserlerde bir hayli fazla. Ancak, bu eserlerin sahipsiz bırakılmaması ve sürekli bakım yapılması gerekiyor. Bu anlamda, Milletvekilimiz Mikail Arslan'ın gayretleri takdire şayandır. Tarihi eserlerimizin restorasyonunun yapılmasında gösterdiği emekten dolayı kendisine teşekkür ediyoruz. Biz de il genelinde bulunan tüm tarihi eserlerin envanterini çıkarıyoruz. Eserleri bizzat yerinde inceleyerek gerekli raporları çıkarıyoruz" dedi.

 

İl genelinde bulunan tüm tarihi eserlerin bakımının yapılacağını kaydeden Vali Bilgin, 2007 yılında ağırlık verilen restorasyon çalışmalarına bu yıl da aralıksız devam edileceğini sözlerine ekledi.

Kırşehir Kent Haber, 15.04.2008

'GÜZEL İSTANBUL'UN 34 YILLIK ESARETİ





Müstehcen olduğu gerekçesiyle İstanbul’un Karaköy İlçesi'nden Beşiktaş’taki Yıldız Parkı’nın ücra bir köşesine sürgüne gönderilen “Güzel İstanbul” heykelinin 34 yıllık esareti sürüyor.

Heykeltıraş Gürdal Duyar, eserinin özgürlüğe kavuştuğunu göremeden 19 Nisan 2004’te yaşamını yitirdi; heykeli ise zamana direniyor.


Cumhuriyetin 50. yılı kutlamaları kapsamında 1973 yılında heykeltıraş Gürdal Dayar’dan, Karaköy Meydanı’na dikilmek üzere İstanbul’u anlatan bir heykel yapması istendi. Duyar, İstanbul’u, hafifçe geriye doğru uzanmış çıplak bir kadın heykeliyle tanımladı. Heykel, Mart 1974’te, kutlama komitesi tarafından Karaköy Meydanı’na hakim bir yere dikildi.

CHP-MSP koalisyon hükümetinin yeni kurulduğu bir dönemde yapılan “Güzel İstanbul” heykeli “müstehcen” bulundu ve tartışmalara neden oldu. Özellikle koalisyon ortağı MSP’nin heykelin kaldırılmasını istediği iddia edildi.


Tartışmaların büyümesi üzerine heykel 34 yıl önce bir gece yarısı balyoz ve çekiç darbeleriyle yerinden söküldü ve bilinmeyen bir yere götürüldü. Bir süre kayıplara karışan heykelin daha sonra Yıldız Parkı’nın bir köşesine dikildiği ortaya çıktı.

Heykel o tarihten bu yana Yıldız Parkı’nın gözlerden ırak, kuytu bir köşesinde sürgün cezasını çekiyor. Parkın her tarafı lalelerle rengarenk. Ancak heykelin bulunduğu bölge yabani otların ve çalılıkların işgali altında. Hafta sonları tıklım tıklım olan Yıldız Parkı’nda “Güzel İstanbul”u ancak üç beş kişi görebiliyor.


Heykelin kaidesinde tanıtıcı hiçbir tanıtıcı yazının olmaması da dikkat çekiyor. Ancak aldığı bütün darbelere ve doğal etkilere karşın “Güzel İstanbul” heykeli 34 yıldır sapasağlam ayakta duruyor.

Milliyet, Haber: Mehmet Demirkaya, 15.04.2008

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Denizli'de, jandarma tarafından bir araçta yapılan aramada, Roma Dönemi'ne ait çok sayıda sikke ele geçirildi. 

Denizli merkeze bağlı Karahayıt beldesinde park halindeki araç içindeki şahıstan şüphelenen jandarma ekipleri, şahsın kimliğini kontrol etmek istedi. Şahsın kimliğinin olmaması üzerine araçta arama yapan ekipler torpido gözünde çok sayıda sikke tespit etti. Yapılan aramada, Roma Dönemi'ne ait 150 adet gümüş sikke ile 1 adet bronz sikke ele geçirildi. Araçta bulunan S.S. isimli şahıs ile aracın sahibi T.D. gözaltına alındı. Şahıslardan T.D. çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine konuldu.

Denizli Kent Haber, 15.04.2008

ZEUGMA TURLARINDA YAZA KADAR YER YOK

 

Zeugma antik kenti ile Rumkale arasındaki turistik turlara ilgi arttı. Kumla vapuru ile daha önce haftada bir kez düzenlenen turlar, cumartesi ve pazar günlerinin yanı sıra hafta içinde de gerçekleştirilmeye başlandı. Haftada 4-5 kez tura çıkan Kumla vapurunun rezervasyonlarının dolması sebebiyle Zeugma, Gümüşgün, Erenköy, Halfeti ve Rumkale'yi gemiden görmek isteyenlerin 15 Haziran'a kadar beklemesi gerekiyor.

 

Fırat Vadisi'ne yelken açmak için sıraya giren gruplar arasında, devlet ve özel okul öğrencileri, doktorlar, özel şirket çalışanları, Türk İslam Vakfı üyeleri, Gaziantep Üniversitesi'nde çalışan akademik personel, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı üyeleri, siyasi partilerin il teşkilatı üyeleri ve Şanlıurfalı bir heyet yer alıyor. 'Güneydoğu Anadolu ve Avrupa Birliği' konulu toplantıya katılan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Avrupa ülkelerinden 6 büyükelçi ve TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Milletvekili Yaşar Yakış ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Senatosu'nda yer alan senatörlerin başdanışmanlarının yer aldığı 12 kişilik heyet de kısa bir süre önce Kumla ile Fırat Vadisi'ne açılmıştı. Zeugma turlarına yoğun ilgi gösteren yerli ve yabancı misafirler, seyahatleri boyunca Urartu, Babil, Sümer, Selçuklu ve Osmanlı gibi birçok medeniyetin izlerini sürüyor. Suya gömülmüş ve sadece minareleri dışarıda kalan iki camiyi hayranlıkla izleyen ziyaretçiler, bir döneme damgasını vuran Rumkale, eşsiz mozaikleri dünyanın gündemine oturan Çingene Kız'ın kenti Zeugma'yı ve Fırat'ın incisi Halfeti'yi görme fırsatı buluyor.

Zaman, Haber: Serkan Canbaz, 15.04.2008

BÜYÜK YANGINA IŞIK TUTACAK

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi, Fransız devlet arşivlerindeki 3 önemli belgeyi getirdi, araştırmacılara sundu.

 

İzmir’in işgalden kurtarıldığı 9 Eylül 1922 tarihinden 4 gün sonra çıkan ve büyük tahribata yol açan yangının nasıl çıktığına ışık tutacağı belirtildi. Dönemin Fransa Konsolosluğu ve Fransız askeri yetkililerince hazırlandığı bildirildi.

Müdür Yrd. Doç. Oktay Gökdemir, Dışişleri yetkilileriyle kurdukları temaslar sonucunda belgeleri müzeye kazandırdıklarını söyledi, “Kent tarihi için ciddi kaynak” dedi. Büyük İzmir yangını, 13 Eylül 1922’de başladı. Alevler önce Basmane’yi sardı, 6 gün boyunca söndürülemedi. İzmir’in 4’te 3’ü zarar gördü, çok sayıda kişi öldü. Nasıl çıktığı hala tartışılıyor.

Milliyet Ege, 15.04.2008

TURİZM SEZONUNA KAZMA VURULDU





Adıyaman Valisi Halil Işık’ın Perre Antik Kentinde kazma vurmasıyla başlayan turizm sezonuna, her yıl olduğu gibi bu yıl da halk katılmadı. Programa katılan öğrenciler de programı izlemek yerine gezmeyi tercih etti.

 

Kültür turizminin önemli merkezlerinden olan Adıyaman’da, 32. Turizm Haftası Perre Antik Kentin kazı alanına vurulan ilk kazma ile başlanıldı. 15–22 Nisan Turizm Haftası kutlamaları Kommagene Uygarlığı’nın beş büyük kentinden birisi olan Perre Antik Kentte başladı. Perre Antik Kentte daha önceki yıllarda yapılan kazılarda ortaya çıkan kaya mezarlarının bulunduğu alanda etkinlikler düzenlendi. Vali Halil Işık tarafından 2008 yılının kazı çalışmalarının ilk kazması vurulurken, vatandaşlar etkinliklere ilgi göstermedi. Kültür kenti olan Adıyaman’da turizm etkinliklerine vatandaşların ilgi göstermemesi dikkatleri çekti. Etkinliklere katılan öğrenciler program sona ermeden alanı terk edince protokol üyeleri boş sandalyelere konuştu. Etkinliklerde halk oyunları gösterileri ve Kahta Halk Eğitim Merkezi Davul Şov Grubu tarafından davul şov yapıldı.

 

Törende konuşan Vali Halil Işık, Adıyaman’ın tarihi ve turistik yapısı itibariyle açık hava müzesi konumunda olduğunu kaydederek, Adıyaman’ın 21 medeniyete ev sahipliği yaptığını söyledi. Işık, “ Kültür turizminin önemli merkezlerinden birisi olan Adıyaman’a gelen yerli ve yabancı turist sayısı her geçen yıl artmaktadır. Geçen yıla oranla bu yıl turist sayısında yüzde 40 artış oldu. Geçen yıl 123 bin 930 yerli ve yabancı turist Adıyaman’da bulunan tarihi yapıları ziyaret etti. Adıyaman’da Nemrut Dağı dışında kazı yapılmamış yaklaşık 150 ören yeri bulunmaktadır. Tarihten intikal eden 230 dolayındaki tarihi eserlerle zengin bir açık hava müzesi durumundadır. Karakuş Tepesi, Cendere Köprüsü, Yeni Kahta Kalesi, Arsemia, Gerger Kalesi, Perre Antik Kent, Sesonk Tümülüsü, Turuş Kaya Mezarları, Samosata yörenin önde gelen tarihi zenginlikleridir. Nemrut Dağı bu tarihi eserlerle bir bütünlük taşımaktadır” dedi.

 

2 bin 206 metre yükseklikte Kommagene Kralı 1. Antiochos tarafından yaptırılan Nemrut Dağı Tümülüsünün, mimarlık ve heykeltıraşlık alanında; Anadolu, Pers ve Hellenistlik kültürlerinin bir arada yorumlandığı belirten Işık, 2 bin yıl önce doğuyu ve batıyı birleştiren bir sentez, Ülkemizin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine yer alan en ilginç tarihi ve turistik yerlerinden birisi olduğunu söyledi.

 

Turizm’in içinde bulunduğumuz yüzyılın ikinci yarısının, en büyük iktisadi ve sosyal olayı sayılabilecek gelişmesi olduğunu söyleyen Işık,”. İç turizm, ülkelerin iktisadi ve sosyal gelişmeleri ile yakından ilgili olduğu halde, uluslararası turizm, sosyal yönü de olmakla birlikte genellikle iktisadi boyutu ile ele alınmaktadır. Ülkemiz dört mevsimin yaşandığı doğal güzellikleri ve tarihi zenginlikleri ile eşsiz bir hazinedir. Anadolu’muzda yüzyıllardan beri pek çok uygarlık gelip, geçmektedir. Bu uygarlıklardan kalan eserler ve anıtlar da geçmişi bütün canlılığı ile yaşatmaktadır. Ülkemizin bu zenginlikleri içinde yer alan Adıyaman ilimizin Kahta İlçesi Karadut Köyü sınırları içindeki, 2206 metre yükseklikte Kommagene Kralı 1. Antiochos tarafından yaptırılan Nemrut Dağı Tümülüsü, mimarlık ve heykeltraşlık alanında; Anadolu, Pers ve Hellenislik kültürlerinin bir arada yorumlandığı, 2000 yıl önce doğuyu ve batıyı birleştiren bir sentez, ülkemizin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine yer alan en ilginç tarihi ve turistik yerlerinden birisidir.”dedi.

 

Işık, “İlimizin sahip olduğu zengin kültürel varlıkları ile diğer potansiyellerini, restore etmek, güncel yaşama kazandırıp, turizm amaçlı değerlendirerek ülkemize, bölgemize ve ilimize, kültürel ve ekonomik girdi sağlamakta en önemli amaçlarımızdan birini teşkil etmektedir. Turizm açısından sahip olduğumuz imkanları korumaya, restore etmeye ve dış ülkelere tanıtabilmeye yönelik çalışmalar bu açıdan da çok büyük önem taşımaktadır.

 

Nemrut dağı ve çevresi aynı zamanda milli park alanıdır eko turizm açısından "çok elverişli" olması münasebetiyle bu önemli turizm potansiyeli konusunda gerekli çalışmaların yapılması zarurettir. İlimizdeki Nemrut Dağının 2206 metre yükseklikte bulunan dev tanrı heykelleriyle diğer tarihi eserler 2000 yıl önceki Anadolu, Pers ve Grek kültürlerinin karışımı, doğuyu ve batıyı birleştiren bir sentez olarak dünyadaki tek örnektir.”şeklinde konuştu.

 

Kültür ve Turizm Müdürü Abdullah Güven ise, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca Adıyaman’ın kültür turizm de marka şehir olarak kabul edildiğini belirterek, Perre Antik Kentte yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Güven, “ 6 yıl boyunca Perre Antik Kentte kurtarma kazısı çalışmaları yapılmıştır. Yapılan kazı ve temizlik çalışmaları neticesinde toplam 25 galeride, 37 oda mezar, 210 lahit mezar olmak üzere toplam 247 mezar ve tabanı mozaik kaplı Villa Odaları bulundu. Bunun yanında, 1 tonozlu tünel, 1 sarnıç gün ışığına çıkarılmış, kazı ve temizlik çalışmaları sırasında bulunan 178 arkeolojik eser, 137 sikke olmak üzere toplam 315 adet eser müzeye kazandırılmıştır” şeklinde konuştu. Güven, turizm hareketlerinin deniz turizminden kültür turizmine yönelmekte olduğunu söyleyerek,”Bu yöneliş, Nemrut Dağı ve Perre başta olmak üzere kültür turizmi bakımından eşsiz tarihi ve kültürel değerlere sahip Adıyaman'ı ülkemizin ve dünyanın önemli kültür turizmi merkezlerinden biri haline getirmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığınca Adıyaman Kültür Turizminde Marka Şehir olarak kabul edilmiş olup, çalışmalar bu yönde devam etmektedir. Konu ile ilgili Haziran ayı içerisinde İlimizde Bakanlığımızca bir toplantı gerçekleştirilecektir. İlimizde turizm bilincinin her geçen gün arttığı, turizm sektörünün önem kazandığı görülmektedir. Bölgesel olumsuzluklar yaşanmadıkça ilimize gelen turist sayısı her yıl, bir önceki yıla göre artmaktadır.2007 yılında İlimize gelen yerli ve yabancı ziyaretçi sayısı 2006 yılına göre yüzde 20 artış göstererek 123.930' a ulaşmıştır.” Şeklinde konuştu.

Adıyaman Haber, 15.04.2008

EN ESKİ TAPINAKTA KAZILAR BAŞLADI

 

Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Prof.Dr. Klaus Schmidt başkanlığında devam eden Göbeklitepe kazısının bu yılki bölümü başladı. Schmidt, 1995’ten bu yana devam eden kazının bu yılki bölümüne bir hafta önce Türk ve Alman arkeologlardan oluşan 15 kişilik bilimsel ekiple başladığını bildirdi. Neolitik döneme ait bir yerleşim birimi olan Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın 18 km kuzeydoğusundaki Örencik Köyü yakınlarında bulunuyor. İlk kez 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi’nden görevlilerin yüzey araştırmaları sırasında fark edilen Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarını, 1995 yılından itibaren Şanlıurfa Müzesi ve Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü ortaklaşa yürütüyor. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda, MÖ 11 bin 500 yıllık yabani hayvan figürlü "T" biçimli dikili taşların yanı sıra, çapları 15 metreye varan daire ve dikdörtgen biçimli dünyanın en eski tapınak kalıntıları bulunmuştu.

Hürriyet, 15.04.2008

MÜCEVHERLİ ANGLO SAKSON GÖMÜ

Yorkshire bölgesinde kazı yapan arkeologlar, burada bulunan bir Anglo-Sakson mezarındaki kadının mücevherlerini takmış ve özel yapılmış bir yatakla yatar şekilde gömüldüğünü ortaya çıkardılar. 

 

Bu mezarda ele geçen mücevherler arasında kalkan şeklinde bir broşun yanı sıra, kamalar ve kılıç da bulunması burada gömülü olan kadının, bölgedeki bir pagan kültürünün soylu sınıfına mensup olabileceğini gösteriyor. 

 

Kazıyı yürüten arkeolog Stephen Sherlock “Kullanıldığı kısa dönemi, mezarların düzenini, ölü yatağını ve merkezde bulunan tümülüsü göz önüne alarak burasının bir kült mezarlığı olduğunu düşünüyorum” demekte. 

 

Mezarlıkta bulunan 109 mezarın tümü ortada bulunan ve bir yatağa sahip bu mezarın etrafına düzgün aralıklarla, bir kare şeklinde yerleştirilmiş. Sherlock’un söylediğine göre bu tarz, kare şeklinde yerleşim Anglo-Sakson mezarlıklarında pek rastlanan bir durum değil.


  

Discovery News, Haber: Jennifer Viegas, 11.04.2008

MECİDİYE TABYASI HALK MÜZESİ OLACAK

 

Erzurum’daki tarihi eserlerin restorasyonu ile ilgili çalışmalara hız verildi. Yaz sezonunda Erzurum Kalesi’nin içinde start verilecek olan restorasyon çalışmaları, aynı anda Yakutiye Medresesi’nde de başlayacak. Ayrıca bu yıl, Mecidiye Tabyası’nın halk müzesi olarak düzenlenmesi konusunda da çalışmalar yapılacak.

 

Erzurum’daki tarihi eserlerin restorasyonu ile ilgili çalışmalara hız verilecek. Yaz sezonunda Erzurum Kalesi’nin içinde start verilecek olan restorasyon çalışmaları, aynı anda Yakutiye Medresesi’nde de başlayacak. Ayrıca bu yıl, Mecidiye Tabyası’nın halk müzesi olarak düzenlenmesi konusunda da çalışmalar yapılacak.

 

Erzurum Rölöve ve Anıtlar Müdürü Ali Korkut,, Erzurum’daki tarihi eserlerin onarımında bu sezon önemli atılımlar yaşanacağını söyledi.

 

Erzurum Kalesi’nin dış surlarında geçtiğimiz yaz sezonunda yürütülen çalışmaların, 2008 yılı sezonunda da devam edeceğini belirten Korkut, “Erzurum Kalesi’nin dış surları ve çevre düzenlemesi çalışmalarına Nisan ayının 15’i itibariyle başlayacak. Yakutiye Medresesi’nin de, teşhir ve tanzim programına tabi tutulacak. Kale’de yapılacak ola restorasyon çalışmaları, bu kez içeride devam edecek. Kalemiz bu yaz baştan aşağı elden geçirilmiş olacak. Sadece 2007 yılı yaz sezonunda Kale’de yürütülen onarım çalışmaları için 570 bin YTL ödenek kullanılmıştır” dedi.

 

Erzurum Rölöve ve Anıtlar Müdürü Ali Korkut, 2008 yaz sezonunda yapılacak olan diğer çalışmalar arasında Yakutiye Medresesi’nin teşhir ve tanzim çalışmalarının da bulunacağına dikkati çekerek, Erzurum’un adeta sembolü haline gelen Yakutiye’nin, restorasyon çalışmalarından sonra yepyeni bir görünüme kavuşacağını ifade etti.

 

Erzurum’da Milli Mücadele’nin simgesi durumundaki Mecidiye Tabyası’nın da, yine 2008’de yapılacak olan çalışmalar neticesinde Halk Müzesi’ne dönüştürüleceğini belirten Korkut, “Projenin hazırlık çalışmaları devam ediyor. Ayrıca Ağrı Doğubeyazıt’ta bulunan İshakpaşa Sarayı’nda onarım çalışmalarına başlayacak, Erzincan Kemaliye’de Sokak Sağlık çalışması yapacağız. Ayrıca Erzincan Kemah Kalesi ve Erzincan Kale Kapısı proje çalışmalarını da tamamlamış bulunmaktayız. Kars’ta Kültür Evi ve Kültür Parkı restorasyonu bitirilmiş olup, Kars Muradiye Hamamı da elden geçirilmiştir”dedi.

Erzurum Gazetesi, 15.04.2008

ERZURUM'DA OSMANLI TAŞ MEZAR İŞÇİLİĞİ ÖRNEKLERİ YAĞMA EDİLDİ

 

Erzurum'da Bakırcı Camii'nin arka bahçesinde bulunan Osmanlı mezar taş işçiliğinin örneklerinden olan tarihi mezar taşlarını kırdılar.

 

Birçok tarihi esere ev sahipliği yapan Erzurum'da bazı yapılar muhfaza edilemiyor. Daha önce defineciler tarafından talan edilen tarihi mezarlar yine haketmediği muameleye maruz kaldı. Erzurum'da 1720 yılında Bakırcı Hacı Mustafa Ağa tarafından yaptırılan Bakırcı Camii'nin bahçesinde bulunan mezar taşlarına zarar verildi. Tarihi kabirlerde Hafız Mehmed Efendi, Dursunbeyzade Besim Bey'in Mahdumu Selahaddin, Muhiddin Veli Efendinin hanımı Atife Hanım yatıyor. Osmanlı mezar taş işçiliğinin örneklerinden olan ve kamber taşından yontulmuş mezar taşları biri veya birileri tarafından götürülürken, taşların parçaları caminin bahçesinde duruyor.

 

Erzurum'un tarih ve kültür şehri olduğunu belirten Eğitimci Yazar Muzaffer Taşyürek, kabir taşlarına tarihi eser kaçakçılarının ya da antikacıların zarar vermiş olabileceğini söyledi. Erzurum'da birçok camiinin avlusundan bu tür tarihi mezarlar bulunduğunu hatırlatan Muzaffer Taşyürek, ilgili kurumların bu kabirlerde kimlerin yattığına dair bilgi veren tabelalar koyması gerektiğini ifade etti. Taşyürek, "Bu mezar yerlerimiz gibi camii avlularında daha birçok kabirler bulunmaktadır. Ne yazık ki bu kabirlerde kimlerin yattığı konusunda açıklayıcı kitabeler bulunmadığından insanımız Erzurum'un tarihi dokusu hakkında yeterli bilgi alamamakta ve şehrin ruhunu yansıtan tarihi dokusuna sahip çıkamamaktadır." dedi.

Zaman, Haber: Selim Karahan, 14.4.2008

KÜLTÜREL MİRAS İÇİN DEV KAYNAK

 

Bursa İl Özel İdaresi, son 2 yılda belediyelerin çevre düzenlemesi ve restorasyon projelerine yaklaşık 12 milyon YTL kaynak sağladı.

 

İl Özel İdaresi, tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkan belediyeleri yalnız bırakmıyor. Kültür ve Tabiat Varlıkları Korunması Katkı Payı Yönetmeliği çerçevesinde emlak vergilerinin yüzde 10'luk dilimlerinden oluşan havuzdan Bursa'da proje yürüten 6 ilçe belediyesine son 2 yılda toplam 11 milyon 882 bin YTL kaynak sağlandı. İl Özel İdaresi, Osmangazi, Yıldırım, Nilüfer, Kestel, İnegöl, İznik belediyelerinin yürüttüğü çevre düzenlemesi ve restorasyonlarında sağladığı kaynakla çalışmaların zamanında bitirilmesinde önemli rol oynadı. İznik'te 1. Murat Hamamı 1 milyon 550 bin YTL, Osmangazi'de Ördekli Hamamı 825 bin, Kamberler Tarih ve Kültür Parkı 1 milyon 750 bin, Yer Kapı Surları 1 milyon 350 bin ve Yıldırım'da Mollayegan Medresesi 1 milyon 700 bin YTL ile katkı sağlanan projelerin başında geldi.

Bursa Hakimiyet, 14.04.2008

HER TARAFTAN TARİH FIŞKIRIYOR

 

 

Gaziantep'te bulunan yaklaşık 2 bin yıllık olduğu tahmin edilen kaya mezarda tarihi kalıntılar ve o dönemde yaşamış insanlara ait kemikler bulundu. Şehitkamil İlçesi'ne bağlı Sam Mezrası'nda çalışma yapan Gaziantep Su ve Kanalizasyon İdaresi (GASKİ) ekipleri, mezra içerisinde çalışma yaparken iş makinesi tesadüfen bir kaya mezara denk geldi. Açılan çukurdan içeri bakıldığında kemikler olduğunun görülmesi üzerine durum Jandarma'ya bildirildi. Mezraya gelen Jandarma ekipleri bölgeye güvenlik şeridi çekerek olay yerine Arkeoloji Müzesi yetkililerini çağırdı. Müzeden gelen arkeologlar yaptıkları ilk incelemelerin ardından açılan çukurun bir kaya mezar olduğunu tespit ettiler.

 

Gerekli malzemelerin olay yerine getirilmesiyle çalışmalarına başlayan ekipler, önce kaya mezar içerisine dökülen toprağı temizledi. Daha sonra arkeologlar tarafından yapılan detaylı incelemede kaya mezarın yaklaşık 2 bin yıl öncesine ait olduğu tespit edildi. Gaziantep Arkeoloji Müzesi arkeologlarından Mehmet Önal, tesadüfen bulunan mezarın Erken Bizans dönemine ait bir kaya mezar olduğunu belirterek, "Kaya mezar tek odalı ve içerisinde 4 lahit var. Bu lahitler içerisinde de iskeletler ve bazı tarihi kalıntılar var. Kaya mezardaki çalışmalarımız devam ediyor. Bulunacak tarihi kalıntılar çalışma bittikten sonra daha detaylı şekilde incelenecek" dedi. Sam Mezrası Muhtarı Mehmet Terlemez ise bölgede daha önce hiç böyle bir olayla karşılaşmadıklarını ve çalışmaları izlediklerini kaydetti.

Gaziantep 27 Gazetesi, 14.04.2008

HÜSEYİN ZEKAİ PAŞA'NIN TABLOSUNA 410 BİN YTL

 

Portakal Sanat ve Kültür Evi Rafi Portakal'ın 2008 İlbahar Müzayedesi İstanbul'da Conrad Otel'de yapıldı. İki bölümünden oluşan müzayede de önce Şevket Rado'nun Hat ve Kitap Koleksiyonları daha sonra klasik ve modern Türk ressamlarının tabloları satışa sunuldu. Hüseyin Zekai Paşa'nın "İncirli Natürmort"u 410 bin YTL'ye telefonla satıldı. Bu tablo müzayedede satılan en pahalı eser oldu. Müzayedede İstanbul'da kurulan ilk Türk matbaası İbrahim Müteferrika'da basılan tüm kitapların (17 kitap) tam takımı 380 bin YTL'den alıcı buldu. Hoca Ali Rıza'nın peyzajı 405 bin YTL'ye, Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun "Kahpe felek sana nittim neyledim yıktım mümkünümü, çarelerimi" isimli eseri 360 bin YTL'ye satıldı. Müzayedede toplam 377 eserin satıldığı öğrenildi.

Sabah, Haber: Özlem Avcı, 14.04.2008

AKP SEMPOZYUMU VAR, SANAT ESERLERİ VESTİYERE





İstanbul Sanatevi, Cemal Reşit Rey'de düzenledikleri serginin AKP sempozyumuna kurban gittiğini, tabloların paldır küldür toplanıp vestiyere atıldığını ileri sürdü.


İstanbul Sanatevi yetkilileri, Cemal Reşit Rey Fuayesi'nde 1-15 Nisan tarihlerinde açık olan Peyami Gürel Resim Sergisi'nin, 12 Nisan Cumartesi günü AKP İstanbul İl Başkanlığı'nın düzenlediği 1. Uluslararası Yerel Yönetimler Sempozyumu için gelen görevlilerce 'toplanıp kaldırıldığını' açıkladı. Sanatevi görevlilerinden Fatmanur Tuncel'e göre, arkadaşları cumartesi sabah saatlerinde sergi fuayesine gittiğinde mekanı, farklı il ve ilçe belediyelerinin standlarıyla doldurulmuş, kalabalık ve curcuna halinde buldu. Sanatevi çalışanları, iki bölümlü fuayenin bir bölümündeki tüm Peyami Gürel tablolarının 'düşürülerek yere indirilmiş, üstleri flamalarla kapatılmış' halde durduğunu fark etti. Bir süre mekandakilere dertlerini anlatmaya çalıştıklarını dile getiren Tuncel olayı şöyle anlattı: "Neler oluyor? diye sorduğumuzda, bir tablonun yanında yemek yemekte olan bir görevli 'N'oldu ki?' diyerek yüzümüze baktı. O sırada, parti görevlisi mi, belediye çalışanı mı olduklarını bilemediğimiz bir grup insan tarafından bütün bu eserler aceleyle taşınmaya başlandı ve vestiyer kısmına atıldı. Gün boyunca öylece bırakıldı."


Tuncel, olay sırasında iki tablonun zarar gördüğünü belirtti. Sergi için teklifi Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri'nin getirdiğini, takviminin de üç aydır belli olduğunu dile getiren Tuncel, "Bize bir gün öncesinden bile haber verilseydi, gidip kendimiz toplardık" diyor.


Durumu protesto ederek sergiyi sonlandıran ressam Gürel, "Edepsizlik, saygısızlık, gücüne güvenmenin hayasızlığı, kelime bulamıyorum. Çok tedirgin oldum. Güç sahipleri, bu kadar basit bir olayda bile gücü bu kadar fütursuzca kullanıyorlarsa, ileride neler yapabileceklerinden endişe ettim. Orası vatandaşın, sanatseverin malı, partinin değil" dedi.


AKP İl Başkanlığı'na bağlı ve sempozyumun organizasyonundan sorumlu ajansın yöneticisi Fikret Karadeniz ise şunları söyledi: "Bizimle ilgili bir olay kesinlikle yok. Fuaye alanında belediyelerin standları vardı ama sergi de duruyordu, sonra gelip kendileri toplamışlar, süreleri bitmiş herhalde. Bizim serginin kaldırılması gibi bir talebimiz de, kaldırmak gibi bir girişimimiz de olmadı."

Radikal, Haber: Yonca Cingöz, 14.04.2008

AMASYA KALESİ TADİLATA ALINDI

 

Amasya'nın ortasında bulunan Harşena Dağı üzerindeki Amasya Kalesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tadilata alındı. 

Bazı tarihçilere göre Türk hakanı Karsan Han, bazı tarihçilere göre de Pontus Kralı Mitridates tarafından yaptırıldığı söylenen, 1075 yılında Danişmendli Ahmed Gazi, 1146'da 1. Mesud, 1222'de 1. Alaaddin Keykubat, 1319 tarihinde Gümüşlüzade Tacettin Mehmed Çelebi, 1369 Şadgeldi Paşa tarafından onarımı yapılan tarihi Amasya Kalesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından onarılmaya başlandı. 

Özellikle kale surlarında yapılan çalışmalar sonrasında Amasya Kalesi'nin görünümünün ilk haline benzetilmesi amaçlanırken, 2007 yılında ihalesi yapılan kalede beden duvarı ve burçlara ait derzlerin yapımı, güçlendirme, kale duvarı tamamlama ve çürütme imalatlarının yapılacağı belirtildi. 1 milyon 690 bin YTL'ye ihale yapılan onarım çalışmalarının 2 yıl içerisinde tamamlanması hedefleniyor.

Amasya Kent Haber, 14.04.2008

URFA KÜLTÜR TURİZMİNİN BAŞKENTİ OLMAYA ADAY





Kültür turizmini geliştirmenin yollarını arayan Türkiye Seyahat Acentaları Birliği, bu konudaki sempozyumlarından dördüncüsünü Şanlıurfa’da düzenledi. Kentin seçilmesinin nedeni kültür turizmine yönelik önemli bir hamleye hazırlanması. Valilik, İl Kültür Turizm Müdürlüğü, Büyükşehir Belediyesi üç koldan çalışıyor. Geleceğini tarıma dayalı sanayi ve turizmde arayan kentin hedefi yakın gelecekte 1 milyon turist. İl Kültür ve Turizm Müdürü, yazar-araştırmacı Selami Yıldız "Kültür turizminin başkenti olmaya adayız" diyor.

Medeniyetlerin buluşma noktası Şanlıurfa, Türkü, Kürdü, Arabı, Süryanisiyle ebruli bir Türkiye mozayiği. Sahip olduğu turizm potansiyeli büyük. Örneğin Göbeklitepe’deki yeni bulgular uygarlık tarihini değiştirecek kadar önemli. Dünyanın ilk tapınağının 5 bin yıl önce Malta’da kurulduğu sanılıyordu. Göbeklitepe’deki tapınağın 11 bin 500 yıl öncesine ait olduğu saptandı.

Şanlıurfa Belediyesi, sivil toplum kuruluşları, üniversitesi kentin geleceğinin turizmde olduğunun farkında. Turizmin profesyonelce yapılması, şehrin her yeni sezona ciddiyetle hazırlanması, tanıtılması, ziyaretçilere yenilenen yüzüyle tanıştırılması amacıyla birçok faaliyet bir arada sürdürülüyor. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü iki yılda 37 adet Urfa tanıtım yayını yapmış, kitapları onbinlerce bastırmış. İl Kültür ve Turizm Müdürü, yazar-araştırmacı Selami Yıldız her geçen gün kentin tarihi zenginliğini sergileyen yeni bir bulgunun ortaya çıktığını söylüyor: "Bu şehir bir açıkhava müzesi. Urfa’daki bulgularla tarih yeniden yazılmaya başladı. Haleplibahçe’de 3 bin yıllık Amazon mozaikleri çıktı. Erkek egemenliğine karşı dört kraliçe isimleriyle resmedilmiş. 1-5 milimetre karelik çok küçük parçacıklardan yapılması mozaiklere büyük değer katıyor. Fırat’ın renkli taşlarıyla yapılmışlar ve Truva Savaşı’na Amazonların da katıldığını gösteriyorlar."

Bugüne kadar Balıklı Göl’le tanınan Şanlıurfa, kültür turizminde cazibeye dönüşecek birçok zenginliğe sahip. MS 600’lerde kurulan ve tarihin ilk üniversitesi kabul edilen Harran Okulu, kümbet evleri, Hz. İbrahim’in doğduğu ve kutsal yolculuğuna çıktığı şehir olması kente önemli avantaj kazandırıyor. Lezzet avcıları ve yerel müziklere meraklılar için de zengin bir keşif alanı. "Urfalılara iki şeyi zor beğendirirsiniz. Biri müzik, öbürü de yemek. O yüzden damak aradığı lezzeti Urfa’da mutlaka bulur" diyor Selami Yıldız. Etkisi tüm Türkiye’ye yayılan sıra geceleri geleneği de müzik açısından önemli bir kaynak. Urfa şimdi bu zenginlikleri geliştirmek, turizmin hizmetine sunmak için çalışıyor. Yıldız, sistematik bir kampanya yürüttüklerini söylüyor:

"Kokartlı tek rehberimiz yoktu. Kültür ve Turizm Bakanlığı bu yıl tek İngilizce rehberlik kursunu Urfa’da açtı. Eğitim gören 120 kişiden 50’si Urfalı. 6 aylık eğitimden sonra bölgede çalışacak profesyonel rehberlerimiz olacak. Müdürlüğümüz, turizm işletme belgeli elemanlara kat hizmetleri, mutfak, ön büro, yönetici eğitimi kursları veriyor. Bu kapsamda 20 ayrı kurs daha yürütüyoruz. Toplam 300 öğrenci kapasiteli 6 aylık kurs programlarımızda taş süsleme, yontma ve örme, ebru, telkari, süslü hat, ahşap oymacılığı, çalgı yapımcılığı öğretiyoruz. Bu kurslardan 15-25 yaş arasındaki 2 bin kişi, dönüşümlü olarak yararlanaak. Ayrıca, Kazancı Bedih’in ölmesinden dolayı sahipsiz kalan gazelhan geleneğini sürdürmeye kararlıyız. Geleceğin Sanatçılarını Yetiştirme Projesi kapsamında enstrüman eğitimi yapıyoruz."

Urfalıların İbrahim Tatlıses’le başlayan sıra gecelerinin içeriğine itirazı var. Yıldız, "Kurtuluş Savaşı’na sıra gecelerinde karar verilmiştir. Bu gecelerde müzik yüzde 5’tir. Şimdi şehirde 40’a yakın sıra gecesi var. Arabesk okuyorlar, Urfa makamından, geleneğinden kopuş yaşanıyor. Bu geleneği otantik haline dönüştürmek istiyoruz" diyor.

Urfa bir yandan da konaklama tesislerini geliştirme çabasında. Kent, ikisi beş yıldızlı toplam 15 turistik tesiste, 3483 yatak kapasitesine sahip. Tescilli tarihi yapı statüsündeki 400 ev, sahipleri ya da işletmeciler tarafından birer birer restore edilerek turizmin hizmetine sunuluyor. Butik otel ve restorana dönüştürülen konukevlerinin sayısı 12’ye ulaştı. Bu yapılar otantik atmosferleriyle yabancı turistlerin ilgi odağı. Şanlıurfa ile ilçeleri Birecik, Harran ve Viranşehir kentsel SİT alanı ilan edildiği için tüm bu çalışmalar ilgili birimlerin kontrolü altında yürütülüyor.

2006’da Urfa’yı 400 bin yerli, yabancı turist ziyaret etti. Geçen yıl ziyaretçi sayısı 250 bin’e düştü. Urfa’daki turizm çevrelerine göre düşüşün birden fazla nedeni var: Özel havayolu firmaları uçuşlarını kaldırdı, THY ise cazip olmayan saatlerde sefer düzenliyor. Çevre kentlerdeki, hatta Irak’taki şiddet olayları Urfa’nın da güvensiz olduğu izlenimini yaratıyor.

Yıldız ise yanlış algılama kurbanı olduklarını söylüyor: "Diyarbakır’da patlayan bomba bizi etkiliyor. Irak ve Diyarbakır, şehrin turizm haritasında gösterildiği zaman ’savaş var’ deniliyor. Geçen yıl, bu nedenle turlar iptal edildi. Oysa şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Şanlıurfa, Güneydoğu’nun en huzurlu kenti."

Urfalılar bu yıl da benzer sonuçla karşılaşmamak için önlemini almış. Türkiye’nin önde gelen tur operatörleriyle görüşerek, bölgeye turist akımını güçlendirmenin yollarını araştırıyorlar. "İddialıyız" diyor Selami Yıldız "Hedefimiz yakın gelecekte yılda 1 milyon turist ağırlamak."


*****


ŞANLIURFA’DA TURİZMİ CANLANDIRACAK PROJELER

GAP Uluslararası Havaalanı: 4 bin metre pist uzunluğuyla Türkiye’nin en büyük pistine sahip havaalanı 10 Temmuz’da açılıyor. Tesis ayrıca Türkiye’nin tek kargo limanına sahip.

Millet Hanı Projesi: 17 bin metrekarelik alanıyla Topkapı Sarayı’ndan sonra Türkiye’nin ikinci büyük müzesi olacak. İlde yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen binlerce eser sergilenecek.

Büyükşehir Belediyesi 35 mahallede tarihi sokakları eski haline çevirme çalışması başlattı.

Hz. İbrahim Yolu: Harvard Üniversitesi’yle yürütülen projede, İspanya’daki Camino Yolu gibi yürüyüş rotası oluşturulacak. Hz. İbrahim’in doğduğu Harran’dan başlayan yol, daha sonra izlediği rota üzerinden Suriye ve Ürdün’den geçip, vefat ettiği El Halil’de sona erecek. 1100 kilometrelik güzergah uluslararası kampanyayla cazibe merkezi haline getirilecek.

İl Kültür Turizm Müdürlüğü Hizmet Binası: Turizm hamlesinin merkez üssü yenilendi. El sanatları derslikleri, üretim atölyeleri, sergi salonunun yanı sıra Urfa Arşivi ve hediyelik eşya mağazası bulunuyor binada. Çevresi kültür parkına dönüştürüldü.

Haleplibahçe Temalı Park Projesi: Bölgede bulunan mozaikler sergilenecek.

Urfa Kalesi Restorasyonu: Arkeolojik kazı ve restorasyon yapılacak.

Göbeklitepe: Turizm yolu standartlarında yeni yol çalışmaları başladı. Göbeklitepe’yi tanıtan ışıklı tabela ve yön levhaları konuldu.

El Ruha ve Dedeman’dan sonra Hilton da Urfa’ya geliyor. Belediye 4 yıldızlı otelin yer tahsisini tamamladı. Vakıflar Genel Müdürlüğü de 4 yıldızlı otel yaptırıyor.

Deniz-kum-güneş turisti 50 dolar kültür turisti 250 dolar harcıyor

Deniz, güneş turizminin çok büyük gelir getirdiği sanılıyor. Aksine Türkiye’yi ucuz turizm ülkesi görüntüsüne taşıdı. Geçmişteki kadar zengin kültür gezgini artık gelmiyor. Bu turistler gezmeyi seven, çevreye duyarlı, harcamayı bilen, harcama potansiyeli olan kişiler. Şimdiki ucuz turist kültürle ilgilenmiyor ya da ucuz kültür turu arıyor. Dünyada insanlar ikiye ayrılır, Tac Mahal’i görenler ve görmeyenler, derler. "İnanılmaz Hindistan" sloganı bu ülkeye yılda 5 milyon kültür turisti çekiyor, bu gezginler diğerlerinden iki kat fazla kalıyor, beş kat fazla harcıyor. Türkiye de dünyada "Görülmesi gereken ilk ülke" haline getirilmeli. TÜRSAB’ın Kültür Turizmi Komitesi bu konuda çalışıyor. Dört sempozyum düzenledik. Acentalar ve tur operatörleriyle sürekli görüşüyoruz, Urfa ve çevresine düzenlenecek turları teşvik ediyoruz. Terör gerekçesiyle turlar iptal ediliyor. Oysa Irak’ın yanı başındaki Suriye turist kaynıyor. Demek ki gezginlerin dikkatini çekmenin yolu bulunmalı. Örneğin inanç turizmi, kültür turizminin yolunu açabilir. Yurtiçinde kültür değerlerine önem veren bir kitle yaratırsanız, yabancıları da peşinden getirebilirsiniz.

Hürriyet Seyahat, Haber: Ali Dağlar, 14.04.2008

EFES'TE KAZILAR DURMAYACAK

 

 

Avusturya Arkeoloji Enstitüsü, 1895’ten bu yana İzmir’in Selçuk İlçesi sınırları içinde kalan Efes antik kentinde arkeoloji kazılarını sürdürüyor. Avusturya Cumhuriyeti Sayıştay Kurumu geçen yıl sonunda Efes kazılarını mali ve idari yönden kapsamlı bir incelemeye aldı.


2007 Haziran ayında tamamlanan rapor doğrultusunda Avusturya Arkeoloji Enstitüsü ve Efes Arkeoloji Kazıları Başkanı Prof.Dr. Fritz Krinzinger görevden alındı. İddiaya göre, Prof. Krinzinger, ören yerinde gayrimenkuller elde ederek bunları Avusturya hükümetine kiraya vermiş, hülle yoluyla Osmanlı döneminde verilen arazileri de üzerine geçirmişti. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirilmeyen bu rapor Milliyet’te haber olarak yayımlanmıştı.


Bu sürecin ardından Krinzinger’in yerine kazı başkanlığı görevine Doç.Dr. Sabine Ladstatter seçildi. Ancak Dışişleri Bakanlığı bu ismi kabul etmedi. Kültür ve Turizm Bakanlığı da Ladstatter’i akademik yetersizliği nedeniyle kabul etmeyeceğini bildirdi. Avusturya ise kararında ısrar etti.
Bu gelişmeler üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı, Efes kazılarının durmaması için önlem aldı. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, “Efes Müze Müdürlüğü’nün bünyesinde kazılara devam edeceğiz. Bundan böyle kazı izinlerini de 7 kişilik bir komisyon alacak. Bu izinler Bakanlar Kurulu’nun onayına sunulacak” dedi.

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 14.04.2008

ROMA İMPARATORUNUN AZ RASTLANAN BİR BÜSTÜ BULUNDU

 

İtalyan polisi, Marcus Aurelius’la birlikte Roma’yı yöneten ve çok az büstü bulunan bir imparatorun büstünü ele geçirdi. Yapılan açıklamaya göre, Roma yakınlarında bir yat garajında ele geçirilen bir düzineden fazla eski eser arasında en göze çarpıcı olan İmparator Lucius Verus’un bu büstü. 

 

Sakallı Lucius Verus büstünün Napoli yakınlarında yapılan bir kaçak kazıda bulunduğu ve yurt dışına çıkarılmak üzere olduğu düşünülüyor. Uzmanlar, imparatorun fazla göz önünde olmaktan hoşlanmaması dolayısıyla şimdiye dek sadece dört büstünün bilindiğini ve bu sebepten bu buluntunun çok değerli olduğunu belirttiler. 

 

Lucius Verus, Roma’yı 161'den öldüğü yıl olan 169'a kadar üvey kardeşi Marcus Aurelius ile birlikte yönetmişti.

 

Garajda bu büstün yanısıra, bir Etrüsk mezarından çıkarıldığı tesbit edilen vazolar da ele geçirildi. Öte yandan, bu hafta İtalyan hükümetinin çabaları ile Lucius Verus ve Marcus Aurelius’un babaları, imparator Antoninus Pius’un eşi Faustina’nın bir büstü bu ülkeye iade edildi. Büst 1961 yılında Roma güneyinde bulunan Minturno’daki bir antik tiyatrodan çalınmış ve bir Amerikalı koleksiyoncuya satılmıştı.

 Associated Press, Haber: Ariel David, 11.04.2008

TARİHİ ESERLERDE LEVHA KARMAŞASI

 

 

Ahlat İlçesi'nde bulunan tarihi eserlerle ilgili kimlik bilgilerinin yer aldığı tanıtıcı levhaların bazılarının aşınmadan dolayı okunamaması, bazı levhaların ise duvarlara çiviyle tutuşturulması tepkilere neden oldu.

 

Ahlat Tarihi Kültürel Değerlerini ve Tarihi Eserlerini Koruma ve Tanıtma Derneği (AHTEK) Başkanı Muzaffer Pirhasanoğlu yaptığı açıklamada, ilçede sayısız tarihi eser bulunduğu belirterek, bunlardan özellikle kümbet ve tarihi camiler gibi yapıların tanıtıcı levhalarının zamanla okunamaz hale geldiğini ve bazı levhaların ise çivi ile duvarlara tutuşturularak çirkin görüntülere neden olduğunu söyledi. Pirhasanoğlu, "Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yıllar önce tarihi yapılarda yaptığı onarımların ardından, tarihi eserlerin kimliğinin yanı sıra, 'Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır' ibaresinin yazdırıldığını görüyoruz. Tenekeden levhalar tarihi mekanların üstünde dört tarafı çiviyle çakılarak tutturulmuş ve yıllardır bu böyle kalmıştır. Fakat ilçeye her gelen yerli ve yabancı turistler bu tanıtıcı levhaları hiçte hoş bulmuyor.

 

Aşınan ve üzerinde hiç yazı bulunmayan bu çirkin görüntüler tepkilere neden oluyor. Kubbetül İslam, Türklerin Anadolu'ya giriş kapısı, mimarlar kenti diye adlandırılan ecdat diyarına bu levhalar hiç yakışmıyor. Bu tarihi ilçede, okunamayan boş tanıtım levhaları, öte yandan tarihe çivi çakılması bizi üzmektedir. Umarım yetkililer, geç de olsa tarihe çakmış oldukları çivileri çıkartırlar" dedi.

 

Levhaların sökülmesi ve çivilerin tahrip ettiği yerlerin onarılması gerektiğini belirten Muzaffer Pirhasanoğlu, bunların yerine çağa uygun ışıklı levhaların yapılmasını talep etti. Pirhasanoğlu, "Bu konuda özellikle Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay'dan yardım bekliyoruz. Çünkü sayın bakanımızın kültürel mirasa olan duyarlılığını biliyoruz.

Bakanımızı tarih kokan Ahlat İlçesine davet ediyoruz" şeklinde konuştu.

Bitlis Kent Haber, 14.04.2008

TARİHİ İSHAKPAŞA SARAYI YENİDEN RESTORE EDİLECEK

 

Ağrı'nın Doğubayazıt İlçesi'nde bulunan tarihi İshak Paşa Sarayı 3.5 milyona YTL'ye ihale edilerek Mayıs ayında yapılacak restorasyonla orijinal haline çevrilerek yeniden halkın ziyaretine açılacak.

Doğubayazıt Kaymakamı Cemalettin Demircioğlu, İshak Paşa Sarayı'nın restorasyonu çalışmaları kapsamında sarayın duvarlarının güçlendirilmesi ve tarihi dokuya zarar verilmeden yapının yenilenmesinin amaçlandığını söyledi. Kaymakam Demircioğlu, yaptığı açıklamada; ihalesi yapılan ve 3.5 milyon YTL'ye ihale edilen İshak Paşa Sarayı'nın restorasyonu ve çevre düzenlemesi ile ilgili ciddi ve titiz bir çalışma yürüttüklerini belirtti. Sarayın restorasyonu konusunda Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) yetkilileriyle iş birliği yaptıklarını belirten Demircioğlu, "Yıllardır restorasyon çalışmaları adı altında tarihi mekana büyük zararlar verildi. Bu son restorasyon çalışmasıyla, verilen zararlar ortadan kalkacak ve sarayımız gerçek dokusuna kavuşacak"dedi.

 

Kaymakam Demircioğlu, İstanbul Topkapı Sarayı'ndan sonra en büyük saray olma özeliği bulunan İshak Paşa Sarayı'nın Lale devrinde yapıldığını hatırlatarak, Türkiye'nin kalorifer ve kanalizasyonun kullanıldığı ilk sarayı özeliğine sahip olduğunu bildirdi. Aslı gibi yapılacak olan sarayın çatılarına varana kadar herşeyi orijinal bir şekilde onarılacak. Sarayın restorasyonu 2009 yılında tamamlanacak. Mayıs ayında restorasyonu başlanacak olan saray, gelecek yıl yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine açılacak.

Zaman, Haber: Selahattin Kaçuru, 13.04.2008

DARPHANE MESCİDİ ASLINA UYGUN RESTORE EDİLİYOR

 

 

Mülkiyeti Diyanet Vakfı'na ait olan ve Şehadet Cami Kız Kur'an Kursu olarak kullanılan Saltanat Kapı karşısındaki Darphane Mescidi için köklü çalışma başlatıldı. Çatısı su alan, Hisar'a giriş için yol sebebiyle doğu cephesi duvarı kayan, mescidin bu kısımları elden geçirilecek. Binanın beton sıvalı duvarları kazınarak, orjinal taş duvarlar gün yüzüne çıkartılacak.Devlet Su İşleri'nde çalışan Cemil Yazıcı'nın şahsi gayretleri ile tadilat projesi çizdirilerek, Kültür ve Tabiat Varlıkları'nı Koruma Kurulu'ndan geçirildi. Restorasyona çalışmalarını gören birkaç hayırsever, kereste, tuğla, çimento gibi bazı malzeme yardımları ile tamirata ilk hareketi kazandırdılar. Ancak ustalara yevmiye ödenmesi için hayırseverlerin nakdi desteklerine ihtiyaç duyuluyor. Ahşap çerçeve, dogalgaz kombisi, çevre düzenlemesi için kesme taş, alaturka kiremit, çatı omurgasına kalın kereste gibi ihtiyaçları bulunduğunu belirten Cemil Yazıcı, "Şehadet Kız Kur'an Kursuna her yıl 30 genç kızımız kayıt yaptırıyor. Geçen yıl 17 hafız mezun oldu. Böyle güzide bir kursun, Tophane gibi göz önündeki bir yerde, çatısından su akan, garip halde olmasına gönlümüz razı olmadı. Geleceğin hanım hafızlarına yakışan, ecdadımız Sultan Orhan'ın şanına layık bir yapı olması, tarihi derinliğini göstermesi için restorasyonu başlattık. Bursalı hayırseverlerin bu restorasyona ve kursumuza sahip çıkacaklarını ümid ediyoruz. Katkıda bulunmak isteyen hemşehrilerimiz 0 538 439 81 01 numaralı telefondan irtibata geçebilirler" dedi.Osmanlı Devleti'nin Sultan Orhan tarafından kurulan ilk darphanesinin de bu alanda olduğu biliniyor. Mescitte ismini buradan alıyor.

Yeni Şafak, 13.04.2008

11 TARİHİ ESER KAÇAKÇISI TUTUKLANDI

 

Uşak'ta jandarma tarafından düzenlenen tarihi eser operasyonunda gözaltına alınan 13 kişiden 11'i tutuklandı. Şahısların ev ve üst aramalarında aralarında Osmanlı, Selçuklu ve Bizans dönemlerine ait 85 adet tarihi eser ele geçirildi.

Savcılık ifadesinin ardından nöbetçi mahkemeye çıkarılan şüphelilerden uzman çavuş B.G. ile eski Sağlık-İş Sendikası Genel Sekreteri M.A.T. tutuklanarak Uşak E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. S.D. ve H.K. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor.
Haber Ekspres, 13.04.2008

ASSOS'TA 5 BİN YILLIK OK UCU BULUNDU

Çanakkale'nin Ayvacık İlçesi yakınlarındaki Assos'un 5 bin yıllık bir yerleşim olduğu ortaya çıktı. Assos Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Doç.Dr. Nurettin Aslan, antik kentte MÖ 3 bininci yıla ait taştan yapılmış bir ok ucu bulduklarını açıkladı.


Antik kentin tiyatrosunda bir zamanlar gladyatör dövüşlerinin yapıldığı tahmini de akropolis yamaçlarındaki bir taşta bulunan gladyatör resmiyle gerçeklik kazandı.

 

Kazı Başkanı Aslan'ın verdiği bilgiye göre bir diğer önemli bulgu da MÖ 6. yüzyıldan Roma çağına kadar kesintisiz kullanılan aile mezarlığı oldu: "Ölen çocuklar amforalar içinde bırakılırken yetişkinlerin yakılıp küllerinin vazolar içine konulduğunu tespit ettik."


Assos antik kentinin agorasının kuzeyinde bulunan Stoa'da bu yıl ilk kez kazı çalışmaları başlatıldı. Efes Pilsen'in katkılarıyla sürdürülen bu kazılarda kemikten yapılmış çok sayıda alet ve fresk parçaları bulundu.

Radikal, 13.04.2008

TARİHİ ESER OPERASYONU

Çorum'da Roma dönemine ait at heykelini satmaya çalışan 4 kişi, polis tarafından yakalandı. 

Edinilen bilgiye göre, Çorum Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, 4 kişinin elindeki tarihi eserleri satmaya çalıştığı yönünde ihbar alması üzere harekete geçerek, E.S., S.G., A.S. ve Y.K.'yi takibe aldı.
 
Farabi Caddesi'nde oto içerisinde bekleyen 4 kişi, polis tarafından gözaltına alındı. Yapılan aramalarda araç içerisinde Roma dönemine ait olan ve müzelik değeri olan bir at heykeli ele geçirildi. Emniyette yapılan sorgulamanın ardından E.S., S.G., A.S. ve Y.K., 'tarihi eser kaçakçılığı' suçundan adliyeye sevk edildi. 

Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.

Çorum Kent Haber, 12.04.2008

TARİHİ ZABUNLAR KONAĞI KİRALANDI

 

Manisa Kula'daki tarihi Zabunlar Konağı "butik otel" olarak, 20 yıllığına Anemon oteller zincirine ihaleyle kiralandı.


Kula Kaymakamı Muzaffer Şahiner, Zabun ailesi tarafından Manisa Valiliğine hibe edilen ve İl Özel İdaresince restorasyonu yaptırılan Akgün Mahallesi'ndeki 3 katlı 13 odalı tarihi "Zabunlar Konağı"nın, ilçe turizmine önemli katkı yapacağını söyledi.


Manisa İl Özel İdaresi Encümeni'nin 12 bin YTL muhammen bedel ve açık teklif usulüyle yaptığı ihale sonucu, tarihi konağın 20 yıllığına Anemon oteller zinciri sahibi İsmail Akçura'ya kiralandığını belirten Şahiner, ilk yıl kiralama bedelinin 13 bin YTL olduğunu söyledi. Şahiner, konağın kısa süre sonra yerli ve yabancı turistin hizmetine açılacak olmasından dolayı mutluluk duyacaklarını ifade etti. Kula Belediye Başkanı Halil Gülcü de ilçenin ekonomik kurtuluşunun turizme bağlı olduğunu belirtti. Konağın butik otele dönüşmesiyle yerli ve yabancı turistlerin Kula'da daha fazla kalacağını ifade eden Gülcü, bunun da tanıtıma önemli katkı yapacağını söyledi.

Haber Ekspres, 12.04.2008

DA VINCI'NİN ANNESİ KÖLE MİYDİ?

 

Rönesans döneminin ünlü sanatçılarından Leonardo da Vinci'nin Arap kökenli olduğuna dair iddialar, bir İtalyan araştırmacının yeni bulgularıyla güçlendi.

 

 

Da Vinci'nin annesinin Caterina adındaki bir köle olduğunu ve muhtemelen Doğu Avrupa'dan veya Orta Doğu'dan getirildiğini iddia eden araştırma, babasının 30 yıllık birikimini deşifre eden Francesco Cianchi tarafından yayımlandı.

 

Araştırmaya göre, da Vinci doğduğunda, Caterina adındaki annesi ile Ser Piero adındaki babası evli değildi. Floransa'da noterlik yapan Ser Piero'nun hayatındaki tek kadın Caterina, varlıklı arkadaşı Vanni di Niccolo di Ser Vann'ın evindeki bir köleydi. Bankerlik yapan Ser Vann, ölmeden önce Caterina'yı karısına bıraktı, ancak evi vasiyetini uygulayan arkadaşı Ser Piero'ya verildi. Ser Piero, bankerin dul eşinin evde kalmasına, Caterina'ya özgürlüğünü vermesi şartıyla izin verdi. Caterina'ya bu tarihten sonra bir daha Floransa kayıtlarında rastlanmıyor. 15 Nisan 1452'de da Vinci doğuyor ve annesi birkaç ay sonra evleniyor.

 

Araştırma, Rönesans dönemi İtalyasında köleliğe dair bilgiler de veriyor. Vinci'deki Museo Ideale'nin kurucusu Alessandro Vezzosi, İtalya'nın önde gelen ailelerinin Doğu Avrupa'dan ve Orta Doğu'dan genç kadın satın aldıklarının bilindiğini, bu kadınların daha sonra vaftiz edildiğini ve genelde Maria, Marta ve Caterina adlarının verildiğini söyledi. Da Vinci'nin parmak izinden yola çıkılarak geçen yıl yapılan bir araştırma, ünlü sanatçının Arap kökenli olabileceğini ortaya koymuştu.

Zaman, 12.04.2008

BİNLERCE YILLIK MAYA TAPINAĞI BULUNDU

 

Guatemala'da arkeologlar MÖ 300-200 yıllarına ait bir Maya tapınağını ortaya çıkardı.

 

Pasifik kıyısı yakınlarındaki Guatemala kentinin 200 kilometre güneyinde bulunan Tak'alik Ab'aj Milli Parkında bulunan tapınağın kıyıda yer almasının arkeoloji dünyası için önemli bir bulgu olduğu, çünkü Maya kültürünün burada doğmuş olabileceğine işaret edebileceği belirtildi.

 

1,20 metre genişliğinde 1,50 metre boyunda ve 40 santimetre kalınlığındaki tapınağın ön yüzünde bir kaplumbağa heykeli ile bağdaş kurmuş olarak bir tahtta oturan bir insan bulunuyor.

Tapınağın 10 Martta bulunduğu, ancak keşfin kamuoyuna yeni açıklandığı kaydedildi.

Zaman, 12.04.2008

HANİ YAKILAN OKUL YENİDEN YAPILACAKTI





Uzun yıllar okul olarak hizmet veren yalı, 2002’de şüpheli bir şekilde yandı. Yapının restore edilerek yeniden okul olarak açılacağı sözü verildi ama şimdi ihaleye çıkılacak.

İstanbul İl Genel Meclisi, Singapurlu ünlü otel zinciri Amanresorts’un Boğaz’ın tarihi yalılarını otel olarak işletme teklifine onay vermedi, ancak 25 yıllığına kiralanmasına karar verdi.

Meclis, AKP grubunun önerisiyle 5. Murat’ın iki kızı Fehime ve Hatice Sultan adına yaptırdığı yalıların 25 yıllığına kiralanması için ihaleye çıkılmasına oy çokluğu ile karar verirken, CHP grubu 25 yıllık süreye itiraz etti.

Ortaköy’de okul olarak hizmet verirken 6 yıl önce meydana gelen şüpheli bir yangınla kullanılamaz hale gelen Fehime Sultan Yalısı ile Yüzme İhtisas Kulübü’ne ev sahipliği yapan Hatice Sultan Yalısı’na Singapur merkezli şirket talip oldu.
Dünyanın önde gelen turistik merkezlerinde işlettiği otellerle adını duyuran şirketin, İstanbul Valiliği’ne yaptığı işletme teklifi, İl Genel Meclisi’ne sunuldu.

Verilmedi ama...
Teklifi görüşen İdari İşler Komisyonu’nca hazırlanan raporda, “Öncelikle tarihimizin ve medeniyetimizin mirası olan bu yalıları korumalıyız. Yalıların harap ve atıl durumları, tarihimize önem vermediğimizin kanıtı gibidir” denildi. Raporda, teknik değerlendirmeler yapıldıktan sonra restore edilip işletilmesine karar verilmesinin daha adil olacağı belirtildi.

Komisyon, önceki gün şirketin teklifinin uygun olmadığı görüşünü Meclis’e iletti.

Meclis’in önceki günkü oturumunda raporun görüşülmesi sırasında, AKP Grup Başkanı Seyfullah Şahbaz’ın yazılı önergesi gündeme alındı. Yalılar için plan ve projelerine uygun restore edilmesi ve aylık kira geliri karşılığında 25 yıl süre ile kiralanması şartıyla ihaleye çıkılmasını içeren teklife CHP’li üyeler itiraz etti.

Ancak, teklif oy çokluğu ile kabul edildi. Her iki yalının 25 yıllığına kiralanması için ihale yapılacak.

Okuldan otoparka
Ortaköy’deki 6 sultan yalısından biri olan Hatice Sultan Yalısı, 1800’lerin sonunda inşa edildi. Yalı adını 5. Murat’ın kızı Hatice Sultan’dan alıyor. 1958’den itibaren okul olarak kullanılan yalı, 1972’de Yüzme İhtisas Kulübü’ne tahsis edildi ve bahçesine havuz yapıldı.

Satışa konu diğer yalıda da 5. Murat’ın bir diğer kızı olan Fehime Sultan yaşamıştı. Uzun yıllar yine okul olarak hizmet veren bu yalı, 13 Temmuz 2002’de şüphe uyandıran bir yangında büyük hasar gördü.

Yangından sonra yapının restore edilerek yeniden okul olacağı yönünde açıklamalar yapıldı. Ancak, 2003’ten itibaren İstanbul Trafik Vakfı tarafından otopark olarak kullanılmaya başlandı.

Ortaköy’deki Hatice Sultan Yalısı, 1800’lerin sonunda inşa edildi. Yalı, 1972’de Yüzme İhtisas Kulübü’ne tahsis edildi ve bahçesine havuz yapıldı. Yakılan Gaziosmanpaşa Okulu’nun bahçesi ise otopark olarak kullanılıyor.

Milliyet, Gürkan Akgüneş, 12.04.2008

SULTAN ŞEYHMUS RESTORE EDİLECEK

 

Mardin'de başlatılan restorasyon çalışmaları Sultan Şeyhmus Külliyesi'nin restorasyonu ile devam ediyor.

Abdulkadir Geylani Hazretleri'nin öğrencisi Sultan Şeyhmus'un (Musa Bin Mahin Ez -Zuhi) Külliyesi, Vakıflar Diyarbakır Bölge Müdürlüğü tarafından uzun yılların ardından ilk defa onarıldı.

Özellikle yerli turistlerin akınına uğrayan külliyede, restorasyon ve çevre düzenleme çalışmaları devam ediyor.

Dört aydır süren restorasyon çalışmaları hakkında bilgi veren Mardin Valisi Mehmet Kılıçlar, inanç ve kültür turizmi kapsamında başlatılan restorasyon çalışmalarının son hız devam ettiğini söyledi.

Restorasyonu üstlenen İnşaat Mühendisi Yusuf Andıç ve Mimar Ömer Güler, restorasyonun büyük bir titizlilikle devam ettiğini belirtti.

Restorasyon bedelinin iki milyon YTL'ye yakın olduğunu anlatan Andıç, "1980'den beri onarılmayan külliye ilk defa restore ediliyor.

Toprak altında kalan birçok bölümünü günışığına çıkardık. Önümüzdeki ay içerisinde restorasyonu bitirmeye çalışıyoruz" dedi.

Mardin-Diyarbakır karayolunun 25. kilometresinde yer alan Mardin'in Mazıdağı İlçesine bağlı Sultan köyünde bulunan külliyenin restorasyonu bitmemesine rağmen ziyaretçilerin yoğun ilgisiyle karşılaşıyor.

Yurdun dört bir yanından gelen vatandaşlar dualar okuyor ve dilekte bulunuyor. Külliyede Abdulkadir Geylani Hazretleri'nin öğrencisi Sultan Şeyhmus'un (Musa Bin Mahin Ez -Zuhi) mezarının yanında eğitim odaları, cami ve ruhsal hastalığı bulunan insanların iyileştirildiği odalar da bulunuyor.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde özellikle çocuksuz kadınların Sultan Şeyhmus Türbesi'ne gidip Allah'tan hayırlı bir evlat diledikleri ve bölgedeki kızların çoğunun adının Sultan, erkeklerinkinin ise Şeyhmus olduğu öğrenildi.

Diyarbakır Haber, 12.04.2008

TARİHİ EV YENİDEN CANLANIYOR

 

 

Bolu'nun Aktaş Mahallesi'ndeki Osmanlı dönemine ait tarihi Yeşil Ev'in restorasyonu bitme aşamasına geldi. 

Restorasyon çalışmaları tamamlamak üzere olan Yeşil Ev'le ilgili açıklamalarda bulunan Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, "Bolu'daki tarihi eski evlerimizi, kollamak ve geleceğe taşımak için çok büyük gayret içerisindeyiz. Çeşme olarak 7-8 tarihi çeşmenin onarımını gerçekleştirdik. Tarihi çeşmelerimizi günümüze uyarladık. Vatandaşlarımızın kullanımına açtık ve geleceğe taşıyoruz. Bu evin restorasyonu toparlanmak üzere, bu da geleceğe taşınacak önemli konaklardan bir tanesi. Bu konağın yapımını Pervin Bilol Kız Yurdu sahibi Şerafettin Güler üstlendi. 

Pervin Bilol Kız Yurdu'nun yanında bulunan Yeşil Ev idari bina olarak kullanılacak. Bizler istiyoruz ki, kimlerin eski evleri, barkları varsa bize versinler veya bize satsınlar ya da onlar onarsın. Bizler belediye olarak yardımcı olalım. Eskide kalan yapıları bizler geleceğe taşıyalım. Mimarlar Odası'yla birlikte bir evin daha restorasyonuna başladık. 

Üniversiteyle birlikte bu sene Gülezler Konağı'na başlayacağız. Diğerlerinin de peşi sıra gelmesini temenni ediyoruz. Eski ve tarihi binaların yapımı için bizler kollarımızı sıvadık, çalışıyoruz. Bolu'daki tarihi binaların sahipleri bizlere yardımcı olsun" dedi.
Yeşil Ev'in sahibi Şerafettin Güler, "Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz sayesinde bu konağın restorasyonunu yaptık. Başkanımızın payı çok büyük. Eğer kendileri olmasaydı bu konak eski haliyle kalacak ve çürümeye terk edilecekti. 

Konağın restorasyonu bittikten sonra öğrencilerimiz için lokal, kütüphane veya farklı amaçlar için kullanacağız" diye konuştu.

Bolu Kent Haber, 12.04.2008

Hierapolis tiyatrosu (Luigi Bernabo)
...1930




6 - 12 Nisan 2008


9 kültür varlığı ne durumda?




TÜRKİYE'DEKİ DÜNYA MİRAS ALANLARI MERCEK ALTINDA




 

 




  • UNESCO Türkiye Mili Komisyonu (UTMK) - Kültürel Miras İhtisas Komitesi, Türkiye’nin, UNESCO Dünya Miras Alanları Listesi’nde yer alan tarihi, kültürel ve doğal alanlarının güncel durumlarının saptanması amacıyla, 2006 yılından bu yana yürüttüğü çalışmasını tamamladı. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar İstanbul’da üç gün sürecek bir çalıştayda ele alınacak...

 

  • Komite tarafından, 18-20 Nisan 2008 tarihleri arasında “Türkiye’deki Dünya Miras Alanları’nın (DMA) Güncel Durumları’nın Saptanmasına” yönelik bir toplantı düzenleniyor...

 

  • Çalıştay’a bakanlık yetkilileri, yerel yöneticiler, akademisyenler, resmi kurumlar ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katılacak.

 

 

 

Çalıştay, 18 Nisan 2008 tarihinde İstanbul’da, Pera Müzesi Oditoryumu’nda yapılacak açılış ve “Türkiye’deki Dünya Miras Alanları’nın Güncel Durumları” hakkında hazırlanan raporların sunumuyla başlayacak. 2. gün, Larespark Oteli’nde sürecek olan Çalıştay, bakanlık yetkilileri, yerel yöneticiler, akademisyenler, resmi kurum ve sivil toplum örgütlerinin katılacağı ve raporların tartışılarak çözüm yolları üretilmesi beklenen yuvarlak masa toplantılarıyla devam edecek. Çalıştay’ın son günü olan 20 Nisan 2008 tarihinde ise varılan sonuçlar ve çözüm önerileri kamuoyu ile paylaşılacak.


 

Çalıştay’ın Amacı

 

UTMK, Kültürel Miras İhtisas Komitesi, DMA’ların korunması ve yönetim etkinliğinin artırılmasını sağlayacak kimi kararların alınması için, güncel durumunun saptanması gerekliliğinden yola çıkarak, Ekim 2006–Nisan 2008 arasında, Türkiye’deki 9 DMA’da güncel durumun belirlenmesi çalışmasını gerçekleştirdi.

 

Bu çalışmanın bir diğer amacı ise DMA’ların korunmasında temel bir ilke olarak kabul edilen katılımcılığın taraflarının kimler olduğunun belirlenmesi, toplumsal farkındalığın ölçülmesi, karar vericilerin DMA’lara yaklaşım biçiminin ortaya konulmasıydı. Bütün bunların sonucunda her DMA için genel bir politika ve stratejinin oluşturulması, bu alanların daha etkin korunması ve DMA’lardan beklenen kimi sosyal ve ekonomik yararların gerçekleştirilmesine de olanak sağlanması hedeflendi.




Türkiye’nin UNESCO Dünya Miras Alanları Listesi'ndeki varlıkları ve listeye alınış tarihleri

  1. İstanbul’un Tarihi Alanları (1985)

  2. Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi (1985)

  3. Göreme Ulusal Parkı ve Kapadokya Kayalık Alanları (1985)

  4. Hattuşa: Hitit Başkenti (1986)

  5. Nemrut Dağı (1987)

  6. Xanthos – Letoon (1988)

  7. Hierapolis – Pamukkale (1988)

  8. Safranbolu Kenti (1994)

  9. Troia Arkeolojik Yerleşmesi (1998)




UNESCO Dünya Miras Alanları Listesi’ne İlişkin Genel Bilgiler

 

UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) Dünya Miras Merkezi (DMM), gelecek nesillere tarihi geçmişi aktarmak amacıyla kurulmuştur. Dünya Miras Alanları (DMA) Listesi de, bu merkez tarafından hazırlanmaktadır. 1972’de yayınlanan 38 maddelik Doğal ve Kültürel Mirası Koruma Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelerdeki tarihi, kültürel ve doğal varlıklar, söz konusu ülkenin DMM’ince öngörülen kriterlere uygunluğunu gözeterek yaptıkları başvuruların kabul edilmesiyle DMA Listesi’ne alınabilmektedir. Sözleşmeyi imzalayan ülke, bu varlıkları korumayı da garanti etmiş sayılmaktadır.

 

Bir kültürel/doğal varlığın Dünya Miras Listesi’nde yer alması için, şu kriterlerden en az birine uyması gerekir:

 

  • Yaratıcı insan dehasının ürününü temsil etmesi,

  • Tarihin belli bir zamanını veya kültürel mekanını, mimari veya teknolojinin gelişimini, anıtsal sanatları, şehir veya peyzaj mimarisinin insani değerler arasındaki etkileşimini göstermesi,

  • Kültürel geleneğin, yaşayan veya kayıp bir uygarlığın eşi olmayan veya istisnai tanıklığını içermesi,

  • İnsan tarihinin anlamını taşıyan veya temsil eden bir yapı, mimari veya teknolojik topluluğun seçkin örneği olması,

  • İnsan yerleşimine, toprak veya deniz kullanımına ilişkin bir örnek sunması, özellikle bu örneğin geri dönüşümü olmayan değişimlerin etkisiyle dayanıklılığını yitirmemesi,

  • İstisnai düzeyde evrensel bir anlam taşıyan olaylar veya yaşayan gelenekler, fikirler, inançlar veya sanatsal ve edebi eserlerle doğrudan veya maddeten bağlantılı olması,

  • Evrensel anlamda devam eden ekolojik veya biyolojik gelişimin, veya ekosistem, kaynak su, karaya ait gelişim, hayvan ve bitkisel topluluğun örneği olması...

 

Bugün DMA Listesi’nde 141 ülkeden 851 varlık bulunmaktadır. Bunların 660’ı kültürel, 166’sı doğal, 25’i ise (karışık) kültürel ve doğal varlıklardır. Türkiye ise bu listede 7 kültürel, 2 de doğal ve kültürel varlıkla yer almaktadır.

 

 

Kültürel Miras İhtisas Komitesi’nin Çalışma Yöntemi

 

Hemen bütün ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de DMA’lar çeşitli yönetim ve güncel arazi kullanımlarından kaynaklanan sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunlar, alandan alana değişiklik göstermektedir. Ancak genel olarak bu alanların idaresinde yönetim planlarının olmayışı, kurumlar ve taraflar arası koordinasyon eksikliği, yerel çıkar talepleri, finansman yetersizliği, kontrol dışı uygulama ve yatırımlar, toplumsal bilinç eksikliği, tanıtım gibi çeşitli sorunlarla yüz yüze gelinmektedir.

 

UNESCO Türkiye Mili Komisyonu (UTMK), Kültürel Miras İhtisas Komitesi, DMA’ların korunması ve yönetim etkinliğinin artırılmasını sağlayacak kimi kararların alınması için, güncel durumunun saptanması gerekliliğinden yola çıkarak, Ekim 2006–Nisan 2008 arasında, Türkiye’deki 9 DMA’da güncel durumun belirlenmesi çalışmasını gerçekleştirmiştir.

 

Bu çalışmanın bir diğer amacı da, DMA’ların korunmasında temel bir ilke olarak kabul edilen katılımcılığın taraflarının kimler olduğunun belirlenmesi, toplumsal farkındalığın ölçülmesi, karar vericilerin DMA’lara yaklaşım biçiminin ortaya konulması olmuştur. Bütün bunların sonucunda her DMA için genel bir politika ve stratejinin oluşturulması, bu alanların daha etkin korunması ve DMA’lardan beklenen kimi sosyal ve ekonomik yararların gerçekleştirilmesine de olanak sağlanması hedeflenmiştir.

 

DMA’ların güncel durumunu tespit etmek amacıyla yürütülen bu çalışma dört aşamada gerçekleştirilmiştir:

 

  • Alan çalışması öncesinde konu ile ilgili kaynaklar taranmış, alanın 1/25.000 ölçekli topografik haritaları ile uydu görüntüleri elde edilmiştir.

  • DMA’lar, alanında uzman akademisyenler ve kurum temsilcilerince ziyaret edilmiş, karar vericiler olarak yerel yöneticiler ve ilgili bakanlık yetkilileri, yararlanıcılar olarak yöre halkı ve turist grupları, kolaylaştırıcılar olarak da kazı sorumluları ile yüz yüze görüşmeler yapılmıştır.

     
  • Alan çalışması dönüşünde toplanan tüm veriler değerlendirilmiş ve sonuçlar raporlaştırılmıştır.

  • UTMK, Kültürel Miras İhtisas Komitesi tarafından tartışılan ve değerlendirilen raporların sonuçlarının sorumlular, yetkililer ve kamuoyu ile paylaşılması kararı alınarak, sorunların ön plana çıkarıldığı bir format oluşturulmuş ve tüm tarafların katılması hedeflenen bir Çalıştay düzenlenmiştir.



Toplantıda ele alınacak raporu hazırlayan UTMK - Kültürel Miras İhtisas Komitesi üyeleri

 

Prof.Dr. Gül İREPOĞLU (Yürütücü ve Başkan)
Prof.Dr. Zeynep AHUNBAY
Yrd.Doç.Dr. Ahmet Vefa ÇOBANOĞLU
Prof.Dr. Cevat ERDER
Mehmet GÜRKAN
Oğuz TANINDI


Rapor içeriği ile ilgili alan çalışmalarını yürüten ekip:

Doç.Dr. Mehmet SOMUNCU (Başkan)
Doç.Dr. Turgut YİĞİT
ve
Yrd.Doç.Dr. Rüstem ASLAN (Troia)
Doç.Dr. Neriman ŞAHİN GÜÇHAN (Nemrut Dağı)
Arş.Gör.Ufuk ÇÖRTÜK (Xanthos-Letoon)
Ahmet YOLDAŞ (Pamukkale)
N. Cansen KILIÇÇÖTE (Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi)
Dr. Esra BÖLÜKBAŞI ERTÜRK (Safranbolu)
Mehmet GÜRKAN (İstanbul’un Tarihi Alanları)

TAYHaber, 12.02.2008

TARİHİ ZABUNLAR KONAĞI KİRALANDI

Manisa Kula'daki tarihi Zabunlar Konağı "butik otel" olarak, 20 yıllığına Anemon oteller zincirine ihaleyle kiralandı.

Kula Kaymakamı Muzaffer Şahiner, Zabun ailesi tarafından Manisa Valiliğine hibe edilen ve İl Özel İdaresince restorasyonu yaptırılan Akgün Mahallesi'ndeki 3 katlı 13 odalı tarihi "Zabunlar Konağı"nın, ilçe turizmine önemli katkı yapacağını söyledi.

Manisa İl Özel İdaresi Encümeni'nin 12 bin YTL muhammen bedel ve açık teklif usulüyle yaptığı ihale sonucu, tarihi konağın 20 yıllığına Anemon oteller zinciri sahibi İsmail Akçura'ya kiralandığını belirten Şahiner, ilk yıl kiralama bedelinin 13 bin YTL olduğunu söyledi. Şahiner, konağın kısa süre sonra yerli ve yabancı turistin hizmetine açılacak olmasından dolayı mutluluk duyacaklarını ifade etti. Kula Belediye Başkanı Halil Gülcü de ilçenin ekonomik kurtuluşunun turizme bağlı olduğunu belirtti. Konağın butik otele dönüşmesiyle yerli ve yabancı turistlerin Kula'da daha fazla kalacağını ifade eden Gülcü, bunun da tanıtıma önemli katkı yapacağını söyledi.

Haber Ekspres, 12.04.2008

DA VINCI'NİN ANNESİ KÖLE MİYDİ?

Rönesans döneminin ünlü sanatçılarından Leonardo da Vinci'nin Arap kökenli olduğuna dair iddialar, bir İtalyan araştırmacının yeni bulgularıyla güçlendi.

Da Vinci'nin annesinin Caterina adındaki bir köle olduğunu ve muhtemelen Doğu Avrupa'dan veya Orta Doğu'dan getirildiğini iddia eden araştırma, babasının 30 yıllık birikimini deşifre eden Francesco Cianchi tarafından yayımlandı.

Araştırmaya göre, da Vinci doğduğunda, Caterina adındaki annesi ile Ser Piero adındaki babası evli değildi. Floransa'da noterlik yapan Ser Piero'nun hayatındaki tek kadın Caterina, varlıklı arkadaşı Vanni di Niccolo di Ser Vann'ın evindeki bir köleydi.

Bankerlik yapan Ser Vann, ölmeden önce Caterina'yı karısına bıraktı, ancak evi vasiyetini uygulayan arkadaşı Ser Piero'ya verildi.

Ser Piero, bankerin dul eşinin evde kalmasına, Caterina'ya özgürlüğünü vermesi şartıyla izin verdi. Caterina'ya bu tarihten sonra bir daha Floransa kayıtlarında rastlanmıyor. 15 Nisan 1452'de da Vinci doğuyor ve annesi birkaç ay sonra evleniyor.

Araştırma, Rönesans dönemi İtalyasında köleliğe dair bilgiler de veriyor.

Vinci'deki Museo Ideale'nin kurucusu Alessandro Vezzosi, İtalya'nın önde gelen ailelerinin Doğu Avrupa'dan ve Orta Doğu'dan genç kadın satın aldıklarının bilindiğini, bu kadınların daha sonra vaftiz edildiğini ve genelde Maria, Marta ve Caterina adlarının verildiğini söyledi.

Da Vinci'nin parmak izinden yola çıkılarak geçen yıl yapılan bir araştırma, ünlü sanatçının Arap kökenli olabileceğini ortaya koymuştu.

Zaman, 12.04.2008

BEDRİ RAHMİ BÜTÜN DÖNEMLERİYLE İŞ SANAT'TA

 

Türk resminin usta ismi Bedri Rahmi Eyüboğlu, ölümünün 33. yılında, İş Sanat'ta açılan "Yaşasın Renk! Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-1975)" adlı retrospektif sergiyle anılıyor.

 

Sergiye gelenler, Bedri Rahmi resminin bütün dönemlerini bir arada görünce, yorgunluklarını unutup sanatçının çok boyutlu ve çok renkli dünyasında upuzun bir gezintiye çıktı. İlk kez böyle kapsamlı bir sergi hazırlanmıştı, Bedri Rahmi için. 150'ye yakın eserin yer aldığı sergi, Eyüboğlu'nun aile koleksiyonundan, çeşitli kurum, müze ve özel koleksiyonlardan derlenmiş. Sanatçının torunu Sabahattin Rahmi Eyüboğlu ve Ömer Faruk Şerifoğlu'nun hazırladığı sergiye, Şerifoğlu'nun kaleme aldığı kapsamlı bir de kitap eşlik ediyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun hayatına ve sanatına dair pek çok ayrıntının yer aldığı kitapta, sanatçının 300'e yakın eseri sunuluyor. Bedri Rahmi'nin eserleri, galeri mekanına sığmamış adeta. Nereye dönerseniz dönün, sanatçının bir işi, bazı tablolarında da şiirleri karşılıyor sizi. Eserleri izlerken labirenti andıran mekanda Bedri Rahmi'nin renkleri, figürleri, desenleri arasında kayboluyorsunuz.

 

Ressam, şair ve yazar Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1911 yılında Trabzon'da doğdu. Lisede resim öğretmeni Zeki Kocamemi ve ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu'nun yönlendirmesiyle girdiği İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nde Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. 1931'de diplomasını almadan gittiği Paris ve Londra'da resim çalışmalarını sürdürdü.

Resimlerinde geleneksel halk sanatlarından seçtiği motifleri ustaca kullanan sanatçı, gözlemlerini yazma, kilim gibi kültürel değerlerdeki malzemeyle buluşturarak tablolarına yansıttı. Halk kaynağından beslenen sanat anlayışı ile tablolar ve gravürlerin yanı sıra büyük boyutlu duvar resimleri, mozaik ve seramik panolar da yapan Eyüboğlu'nun bazı desenleri, ölümünden sonra Binbir Bedros, Karadut, Babatomiler, Aşk Mektupları adlı kitaplarda yayımlandı.

 

Bedri Rahmi'nin renkli dünyasını bir arada görmek için 24 Mayıs'a kadar vaktiniz var.

Zaman, Haber: Musa İğrek, 12.04.2008

DOĞUDA KALKINMANIN MOTORU KÜLTÜR TURİZMİ





Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’nin (TÜRSAB), kültür turizmi atağına kalktığı Güneydoğu’da harekat merkezi olarak, inanç turizmiyle öne çıkan Şanlıurfa seçildi. Hatta geçtiğimiz hafta bu konuda bir de sempozyum düzenlendi. Sempozyumda istatistiklere dayalı bir sunum yapan ekonomist Mustafa Sönmez, GAP’ın bir enerji projesi olduğunu ve Batı için elektrik ürettiğini belirterek, "GAP’ın bölgede sulama hedefi yüzde 14’te kaldı. Turizmde yatırım Güney’den Doğu’ya kayıyor. Bölgeyi kültür turizmi kalkındırır" dedi.

Reklamcılar Derneği Genel Müdürü Ayşegül Molu, Türkiye’yi temsil eden bir duygunun pazarlanmasıyla, turizmdeki tıkanıklığın aşılabileceğini iddia etti. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Şanlıurfa tanıtımı için bir prestij kitabı hazırlayacaklarını söyleyerek turizm acentelerini bölgeye davet etti.

Şanlıurfa’da eskiden kilise olan ve kültür merkezine çevrilen tarihi binada gerçekleşen kültür turizmi konulu sempozyumda ekonomist Mustafa Sönmez’in yaptığı sunum dünya turizminin neresinde olduğumuzu gösteren ilginç tespitlerle öne çıktı. İşte bazı satırbaşları:

* Turizm gelirlerinin yüzde 48’i 9 ülkeye gidiyor. Türkiye’nin payı ise yüzde 2.

* Amerika ve Batı-Kuzey Avrupa’nın gelir payı yüksek. Bunda kültür turizminin etkisi büyük. Kitle turizminde uzmanlaştırılan ülkelerde turist başına gelir düşüyor.

* Türkiye’ye turist girişi artıyor ama gelir artmıyor, yoksullaşma hızlanıyor. Türkiye’ye turist girişi 23 milyonu geçti ama gelir 14 milyar dolar. Turist başına gelir 600 doların altına düştü.

* Türkiye’ye daha çok orta ve dar gelirli turistler geliyor, yüksek gelirlilerin toplamdaki payı yüzde 13’te kalıyor. Bu, ortalama turist harcamasının 600 dolarda kalmasında en önemli etken.

* Türkiye’ye gelen orta gelirli turist ağırlıklı olarak Almanya, AB ve Rusya’dan. Ancak AB’nin payı azalırken Rusya’nın payı artıyor.

* Kum-deniz-güneş odaklı turist, müze ve ören yerlerine de ilgisiz.

GAP için bugüne kadar 23 milyar YTL harcandı, projenin tamamlanması için 39 milyar YTL’ye daha ihtiyaç var. Bugüne kadar GAP adına yapılanlar enerji yatırımlarından ibaret.

Adıyaman-Şanlıurfa-Mardin-Diyarbakır destinasyonu önemli kültür ve inanç turizmi potansiyeline sahip. İspanya’nın Endülüs turizm endüstrisi deneyiminden çıkarılacak derslerle, bölge kendi Endülüs’ünü yaratabilir. Van Gölü havzası, Selçuklu, Urartu ve Ermeni uygarlıkları ile taşıdığı emsalsiz kültürel varlıklar sayesinde kendi başına bir destinasyon olma potansiyeline sahip. Erzurum, Palandöken, Kars, Ağrı destinasyonunda entegre bir doğa/kış, kültür turizmi için gerekli varlık birikimi fazlasıyla mevcut.

Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Fakıbaba, deniz-kum-güneş turizminin kalbi Antalya ile yarış için iddialı. Fakıbaba şu değerlendirmeyi yapıyor:

"TÜRSAB’ın bu programı Şanlıurfa için bir milat. TÜRSAB, bu girişim ve projeleriyle Bakanlığın önüne geçti. Şanlıurfa, dünyanın en eski kenti. İnsanlık, geçmişinin izini 11 bin 500 yıllık geçmişi olan Şanlıurfa’da sürmeli. Turist Şanlıurfa’yı Balıklı Göl’den ibaret sanıyor, orayı gezip gidiyor. Oysa şehrimizde 400 saray var. Kültür Bakanlığı tarafından tescil edilmiş, her biri saray güzelliği ve estetiğinde 400 tarihi ev. Biz para istemiyoruz. Biz kent olarak tanıtım ve pazarlamada başarılı değiliz. Bunu başarsaydık, Şanlıurfa, Antalya’nın önüne geçebilirdi."

Reklamcılar Derneği Genel Müdürü Ayşegül Molu ise, turist sayısının ve turizm gelirinin artışı için atılması gerekli adımları satış-pazarlama-marka üçgeninde açıklıyor:

"Satış fiyat temelli mücadeledir. Fiyat aşağı inen bir eğridir. Uzun vadede kazananı olmayan bir mücadeledir. Pazarlama strateji temelli oyundur. Strateji katma değer hedefleyen bir olgudur. Herkes ve birlikte kazanır. Marka bir değerler bütünüdür. Marka odaklanmaktır. Marka herkese ve çok şey söylemekten kaçınmaktır. Marka bildiğinle yetinmemek, sürekli araştırmaktır, yarattığın değer nedeniyle daha fazla kazanmaktır. Yeni dünya düzeninde kendini farklı kılabilmenin yolu markalaşmaktan geçiyor. Mikro pazarlama yükselişte. İnternet bize tüketiciyi birebir tanıma ve mesaj kurgulama olanağı veriyor. Pazarlama artık bir "storytelling" (hikayeni anlat) işi. İrlanda hüznü pazarladı. Fransa yaşama sevincini. Türkiye’nin de onu temsil edecek bir duyguya ihtiyacı var. İletişimde küçük öyküler, oyunlar, şöhretler, kahramanlık ve sıradanların şöhretlenmesi kıymetli."

Hürriyet Cumartesi, Haber: Ali Dağlar, 12.04.2008

TAKSİM CUMHURİYET MÜZESİ, 6 AY GEÇTİĞİ HALDE AÇILAMADI





İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Taksim Meydanı'na açacağı 'Cumhuriyet Müzesi', Başkan Topbaş'ın söz verdiği 29 Ekim 2007 tarihinin üzerinden 6 ay geçmiş olmasına rağmen ziyarete açılamadı. Müze için yapılan çalışmaların tamamlandığını açıklayan Büyükşehir Belediye Başkanlığı, müzenin açılış tarihinin henüz netlik kazanmadığını duyurdu.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 2007 yılı Ağustos ayında Taksim'de Maksem diye anılan ve su terazisi diye bilinen bölgedeki bin metrekarelik alanı Cumhuriyet Müzesi olarak projelendirdiklerini açıklamıştı. Başkan Topbaş, o açıklamasında projenin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından da onaylandığını bildirmiş ve "Müzenin açılışını Cumhuriyet Bayramı'na yetiştirmeye çalışıyoruz. Böylece bir tarihî çevre, Cumhuriyet Anıtı, Taksim Meydanı ve trafiğin biraz daha rahatlatılmış hali ile meydan yeni halini alacak." diye konuşmuştu. Ancak Taksim'de kurulması planlanan müze ile ilgili çalışmalar tamamlanmadığı için müze, 29 Ekim 2007 tarihinin üzerinden 6 ay geçmiş olmasına rağmen açılamadı.

 

Taksim Maksemi ve Su Deposu'na yapılacak müze için Büyükşehir Belediyesi 3'ü Yapı İşleri, biri Tarihî Çevreyi Koruma Müdürlüğü olmak üzere 4 ihale yaptı. Belediyenin yaptığı 4 ihale kapsamında Taksim Cumhuriyet Müzesi için 2 milyon 296 bin YTL harcandı. Yapımı tamamlanma aşamasına gelen müzede, Kurtuluş Savaşı'ndan Cumhuriyet dönemine kadar olan süreçte kullanılan çeşitli eşya ve özel parçalar sergilenecek. Özel koleksiyonculara ait bazı eserlerin yanı sıra, belediyeye ait diğer müzelerden tarihî parçalar da müzede yer alacak.

 

İstiklal Caddesi'ne Taksim Meydanı'ndan girişte, sağ tarafta kalan maksemin inşasına, Osmanlı İmparatoru 3. Ahmet döneminde Boğaziçi kıyı yerleşimlerinin su sorununu çözmek amacıyla başlandı. İnşaat 1731'de tamamlandı. 1731'de ilk yapıldığında dere sularının küçük bağlamalar ile suları kabartılıyor ve içi sırlı künklerle şehre ulaştırılıyordu. 25 kilometre uzunluğundaki bu hat Bahçeköy ve 1. Sultan Mahmut Kemerleri üzerinden Derbent, Maslak, Ayazağa, Zincirlikuyu, Mecidiyeköy, Şişli'den Harbiye'deki Maksem'e, oradan da Taksim'deki su deposu ve maksemine ulaşılarak şehre dağıtılıyordu.

Zaman, Haber: Yasin Kılıç, 12.04.2008

IRAK'IN KAYIP ESKİ ESERLERİ

 

Beş yıl önce bu hafta, Bağdat’ta bulunan Irak Milli Müzesi’nin soyulmuştu. Geçen beş yıl boyunca çalınan yaklaşık 15.000 eserin yarısına yakını bulundu ama, beş yıl sonra bugün insanlık tarihindeki bu büyük kaybın izleri hala sürüyor.  





Beş yıl önce bu hafta soyguncular Irak Milli Müzesi’ni yağmalayıp, Irak’ın insanlık tarihindeki rolünün belgeleri olan binlerce yıllık eserleri çaldılar. O dönem bazı gazete manşetleri bu soygunu abartarak 170.000 eserin kayıp olduğunu duyurdular. Daha sonraki günlerde araştırmacılar çalındığı iddia edilen birçok eserin Irak Merkez Bankası’nda korunduğunu ortaya çıkardılar. 

 

Bugün uzmanlar Mart 2003'de gerçekleşen ABD işgalinin ardından müzeden çalınan yaklaşık 15.000 eserin yarısının bulunup iade edildiğini söylüyorlar. Ama hırsızların bu müzede yarattığı tahribat ve hala kayıp olan eserlerin değeri herhangi bir bedelle ölçülemez durumda.





Interpol ve daha sonradan devreye giren FBI, yayınladıkları en çok aranan 10 sanat suçu listeleri ile bir miktar başarı sağladılar. Örneğin müzeden çalınan sekiz silindir mühür ele geçti ve Irak Milli Müzesi’ne iade edildi. FBI’ın sanat suçları yöneticisi arkeolog Bonnie Magness-Gardner “Hala kayıp olan parçaların peşindeyiz. Bu eserler batı medeniyetinin doğuşunun simgeleri ve salt bu açıdan dahi çok önemliler” dedi. 

 

New York savcı yardımcısı Matthew Bogdanos insanların birçok farklı sebepten bu eski eserleri çaldığını vurgulayarak “bu soygun için para, ihtiras, Irak kültürünün bu şekilde koruduğunun zannedilmesi, kültürel nefret, bir mirasın silah gibi kullanılması… aklınıza gelebilecek tüm sebepler mevcut” demekte. Bogdanos, yağma sonrası ele geçirilen nerede ise tüm eserlerin Orta Doğu’da bulunduğunu da sözlerine ekledi.





Yağmanın beşinci yıldönümü anısına Chicago Üniversitesi, Washington’da, National Press Club’da bir panel düzenledi. “Kuşatma Altındaki Antikalar” isimli panel, yöneticisi Lawrence Rothfield’in açıklamasına göre, Irak’ta çöle gömülü tarihin tahrip edilmesini tartışacak. Rothfield “FBI ve Interpol bu konu ile ilgileniyor. Fakat, Interpol’ün tüm dünyadaki sanat suçlarını araştırdığını düşünürsek, Irak Milli Müzesi’ndeki yağmanın sonucunda onlar tarafından bulunan ve geri getirilen parçalar bir elin parmaklarını geçmez” demekte. Öte yandan, Irak Harekatı’nı en ince detayına kadar planlayan Pentagon’un 2003 yılında başlayan savaş planları içinde neden eski eser yağmacılığını da öngörmediğini sorgulamakta.
Los Angeles Times, Haber: Johanna Neuman, 09.04.2008

TARİHİ TÜRBE VE HAN İLGİSİZLİKTEN YIKILIYOR

 

Erzurum Yeğenağa Mahallesi'ndeki Karanlık Kümbet ile Nazik Çarşı'daki Kamburoğlu Hanı ilgisizlik ve bakımsızlıktan yıkıma terk edilmesi tepkilere neden oluyor.

 

Erzurum'daki tarihi eserler sahipsizliğe terk ediliyor. Yeğenağa Mahallesi'ndeki Karanlık Kümbet'in kubbesindeki bazı taşların yerinden sökülmesi ve kümbet içerisine yağmur sularını sızdırmasına tepki gösteren semt esnafı buranın tadilatının yapılmasını istedi.

 

Türbe'nin duvarlarında oluşan çatlakların her geçen yıl büyüdüğünü ve bunun da yıkılma tehlikesine neden olduğunu dile getiren Vehbi Mutlu (48), Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkililerinin hassasiyetini beklediklerini söyledi.

 

1308 İlhanlı dönemine ait türbenin Osmanlı- Rus harbi esnasında kitabesinin tahrip edildiğini ve Cumhuriyet tarihi boyunca da tamir görmediğini iddia eden Mutlu, "Ecdat yadigarı kümbet bakımsızlıktan yıkılıyor. Kümbetin kubbesindeki taşlar çatlamış, yer yer kırılmış. Duvarlarda oluşan derin çatlaklar ise türbenin akıbetini pek de iyi göstermiyor. Bir vatandaş olarak türbenin yıkılmadan gelecek nesillere aktarılabilmesi için yetkililerin tamir ve tadilat konusunda hassasiyetini bekliyoruz. Kümbet haziresindeki kabristan taşlarının kırık ve dökük olarak yok olmaya mahkum edilmesi ise ayrı bir üzüntü kaynağımız." dedi.

 

Bu arada tarihi İpekyolu üzerinde önemli bir konumu bulunan Erzurum'da eskiden kervanların uğradığı Nazik Çarşı'daki Kamberoğlu Hanı'nın da bakımsızlık nedeniyle kısmen yıkılması tepkilere neden oluyor.

 

Kamburoğlu Hanı giriş kapısındaki taş motiflerin hana giren kamyonlar tarafından tahrip edilmesi ve içerideki bazı bölmelerin bakımsızlıktan yıkılmasına üzüldüğünü dile getiren semt esnafı, hanın tadilata alınmasını istedi.

 

Han içerisinde 5 adet iş yeri bulunduğunu ve bunun dışındaki yerlerin kaderine terk edildiğine işaret eden Nazım Yıldız(53), "Osmanlı döneminde önemli konaklama ve dinlenme yerlerinden birisi Kamburoğlu Hanıydı. İran'dan ve çevre bölgelerden develerle getirilen yükler buradan Erzurum'a dağıtılır veya İstanbul'a gönderilirdi. Ermenilerin katliam da gerçekleştirildiği bu yer günümüzde sahipsizliğe terk edilmiş durumda. Tarihi bir şehir kimliği bulunan Erzurum'un tarihi dokularının sahipsizlik sonucu yıkıma ve kaderine terk edilmesinden vicdanen rahatsızız. Köprülü kavşaklar, üst geçitler yapmakla bu şehri modern bir görünüme kavuşturdukların söyleyenlerin, ecdat eserlerine de aynı duyarlılıkla sahip çıkmalarını bekliyoruz." diye konuştu.

haberler.com, 11.04.2008

TARİHİ CEP ÇAKILARI, İNCİ VE SEDEFLERLE SÜSLENEREK MODERN HAYATA ADAPTE OLUYOR

 

Eskiden çobanların, köy ağalarının kullandığı üstün vasıflı cep çakıları, modern hayata kendisini geliştirerek adapte olmaya çalışıyor.

 

Yaşlıların deri kılıfları ile birlikte üzerlerinde onurla taşıdığı çakılar, inci, sedef, akik gibi taşlarla süslenerek modern insanın kullanımına sunuluyor. Çakılar, piyasa bıçaklarından oldukça pahalı olmalarına karşın, keskinliği, güzelliği ve nostalji oluşu nedeniyle tercih ediliyor.

 

Kalitesiz piyasa bıçaklarının hayata işgal ettiği günümüzde, kendi kültürümüzün paha biçilmez bıçakları yaşam savaşı veriyor. Keskinliği ile dededen toruna geçen cep çakıları, yeni neslin tanımadığı özelliklere sahip. Tabi maddeler kullanılarak, ateşte dövülen ve çifte su verilen çakılar, tercihe göre paslanır yada paslanmaz metalden üretiliyor.

 

Özgün Türk çeliğinden yapılan paslanır çakılar, günümüzde sadece nostaljiyi yaşatmak adına az sayıda üretiliyor. Bıçaklar, üstün vasıflı, son derece kesici özelliğiyle dikkat çekiyor. Kesici vasfını kazandırabilmek için bu bıçaklar, defalarca ateşe sokularak dövülüyor. Özel yağlarda çifte su verilerek piyasaya sunuluyor. Genelde paslanmaz çakılar tercih edilse de son zamanlarda paslanır çakıya olan ilginin arttığı belirtiliyor.

 

Bursalı bıçakçı ustası İsmail Güler, yoğun talep üzerine dövme paslanır çelikten kasap ve ekmek bıçakları üretmeye başladığını belirtiyor. Paslanmaz bıçaklara göre paslanır bıçakların daha çok tercih edildiğine dikkat çeken Güler, yaşadığı bir anısını şöyle anlatıyor: "Dükkanıma bir gün kadın geldi. 'Ben sizden 20 sene önce bir bıçak almıştım. Ama kaybettim. Ben aynı bıçağı istiyorum' dedi. Paslanmaz bıçaklara baktı ancak beğenmedi. Paslanır metalden olan ayın bıçağını istedi. Bunun üzerine atölyemde döve döve el emeği ile bıçak ürettim. Bunun gibi son dönemde bir çok insan bu bıçakları özellikle istiyor. Bıçaktan anlayan, yada kalitesini duyan insanlar paslanır metalden bıçak istiyor."

 

Köy ağalarının ve çobanların en çok ilgi gösterdiği bu çakılar ile teknolojik imkanlar kullanılarak son derece kesici özellikte üretilen paslanmaz bıçakları, şimdilerde inci, akik, yeşim taşı, sedef gibi değerlerle birleşerek piyasa buluyor. Çakıların, koç, teke ve manda boynuzları yada sığır kemiklerinden yapılan sapları, değerli taşlarla işlenerek müşteriye sunuluyor.

 

Tasarımını, "Bursa Bıçakçılığı Tarihi" isimli kitabın yazarı, araştırmacı-yazar Murat Kavaklı'nın yaptığı bu süslemeler, ünlü devlet sanatçısı sedefkar Zafer Karazeybek tarafından yapılıyor.

Piyasada satılan bıçaklara göre fiyatı biraz daha pahalı olan bu bıçaklar, fiyatına bakılmaksızın tercih ediliyor. İşleme yapılmayan bıçaklar daha ucuz olurken, bıçakları uzun yıllar kullanıp torunlarına hatıra olarak bırakmayı isteyen insanlar işlemeli bıçakları tercih ediyor.

 

Araştırmacı yazar Murat Kavaklı, bu bıçakların bir sanat eseri olduğuna işaret ediyor. Kalitesiz Çin malı bıçakların yaygınlaştığı günümüzde, kaybolan kültürümüzü yaşatmak adına, bıçakları taşlarla işlemeyi düşündüğünü belirten Kavaklı, sedefkar Zafer Karazeybek'in de kendisine destek vermesi ile böyle bir proje başlattıklarını kaydetti.

 

İnsanlardan yoğun ilgi gösterdiği süslemelerin şimdilik sadece çakılarda kullanıldığını belirten Kavaklı, önümüzdeki günlerde, mutfak bıçaklarını da bu tarz süslemelerle piyasaya sunacaklarını dile getirdi. Kavaklı, bu konuda yoğun talep olduğunu da sözlerine ekledi.

haberler.com, 11.04.2008

DEFİNE ARARKEN DEVRİLEN KAYANIN ALTINDA KALAN GENÇ ÖLDÜ

 

Bursa'nın Yenişehir İlçesi'nde arkadaşlarıyla birlikte define olduğu söylenilen bölgede izinsiz kazı yaptığı öne sürülen genç, devrilen kayanın altında kalarak hayatını kaybetti.

 

Edinilen bilgiye göre, İsmail Çan (23), arkadaşları H.A., S.A., A.O.K. ve T.Ç. ile birlikte izinsiz kazı yapmak için Kirazlıyayla Köyü yakınlarına gitti.

 

Define olduğu iddia edilen bölgede bir kayanın altını kazmaya başlayan İsmail Çan, kayanın devrilmesiyle kayanın altında kaldı. Arkadaşlarının durumu bildirmesiyle bölgeye gelen jandarma ekipleri, İsmail Çan'ın öldüğünü belirledi.

 

İsmail Çan'ın arkadaşları ifade vermek için jandarma komutanlığına götürüldü. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

haberler.com, 11.04.2008

TARİHİ MEKANLARDA GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİNE SON VERİLECEK

 

Bursa Valiliği tarihi mekanlarda faaliyet gösteren esnafın kullandığı tente, şemsiye, reklam panosu, tabela gibi malzemelere standart getirerek, yapılardaki tarihi atmosferin görüntü kirliliğiyle dağılmasını önlemeyi planlıyor.

 

Bursa'nın 'turizm kenti' kimliğine önem veren Vali Şahabettin Harput, tarihi yapılarda oluşan görüntü kirliliğiyle ilgili uygulama başlatıyor. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ile belediyelerle görüşme yapan Vali Harput, bu yapılarda kiracı olarak bulunan esnafın tabela, tente, reklam panosu, afiş, şemsiye gibi malzemelerine standart getirmeyi planladıklarını açıkladı. Vali Harput, "Tarihimizin derinliklerinden gelen çok sayıda yapıda Bursa'da yer alıyor. Belediyelerimiz, İl Özel İdaremiz, Vakıflar Bölge Müdürlüğümüz bu zenginliği yeniden gün yüzüne çıkarmaya başladı. Bu güzel muhteşem tarihi eserlerimiz, oralarda bulunan işyeri sahiplerinin tarihi dokunun özelliğini tümüyle yok edecek, saygınlığına yüceliğine yakışmayan, çirkin görünüm oluşturan bir kısım tabelalar, saçaklar, reklam panoları, tenteler, şemsiyeler o tarihi atmosferi alıyor götürüyor. Bu tarihi korunması restorasyonla yetmez, olarda görev yapan, çalışan, üretim yapan herkesin standart hale getirilmesi konusunda bir standart getireceğiz" dedi.

 

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na konuyla alakalı resmi yazı yazdığını ve belediyelerle de görüşme yaptığını kaydeden Harput, "Bundan böyle tarihi mekanlarımızda kiracı olarak bulunan kişilerin kendi başına, rengarenk, şekil şekil, yapının muhtevasına aykırı tentelere, panolara, şemsiyeler müsaade etmeyeceğiz. Bu karar Bursalıların saygı duyacağına ve uygulayacağına inanıyoruz. Bu kararı ortak tarihimize saygı çıkmak olarak algılayalım ve bu tarihi hanlarda görev yapan esnafımızın riaet etmelerini bekliyorum" diye konuştu.

haberler.com, 11.04.2008

TARİHİ EV YENİDEN CANLANIYOR

 

 

Bolu'nun Aktaş Mahallesi'ndeki Osmanlı dönemine ait tarihi Yeşil Ev'in restorasyonu bitme aşamasına geldi.

 

Restorasyon çalışmaları tamamlamak üzere olan Yeşil Ev'le ilgili açıklamalarda bulunan Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, "Bolu'daki tarihi eski evlerimizi, kollamak ve geleceğe taşımak için çok büyük gayret içerisindeyiz. Çeşme olarak 7-8 tarihi çeşmenin onarımını gerçekleştirdik. Tarihi çeşmelerimizi günümüze uyarladık. Vatandaşlarımızın kullanımına açtık ve geleceğe taşıyoruz. Bu evin restorasyonu toparlanmak üzere, bu da geleceğe taşınacak önemli konaklardan bir tanesi. Bu konağın yapımını Pervin Bilol Kız Yurdu sahibi Şerafettin Güler üstlendi. Pervin Bilol Kız Yurdu'nun yanında bulunan Yeşil Ev idari bina olarak kullanılacak. Bizler istiyoruz ki, kimlerin eski evleri, barkları varsa bize versinler veya bize satsınlar ya da onlar onarsın. Bizler belediye olarak yardımcı olalım. Eskide kalan yapıları bizler geleceğe taşıyalım. Mimarlar Odası'yla birlikte bir evin daha restorasyonuna başladık. Üniversiteyle birlikte bu sene Gülezler Konağı'na başlayacağız. Diğerlerinin de peşi sıra gelmesini temenni ediyoruz. Eski ve tarihi binaların yapımı için bizler kollarımızı sıvadık, çalışıyoruz. Bolu'daki tarihi binaların sahipleri bizlere yardımcı olsun" dedi.

 

Yeşil Ev'in sahibi Şerafettin Güler, "Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz sayesinde bu konağın restorasyonunu yaptık. Başkanımızın payı çok büyük. Eğer kendileri olmasaydı bu konak eski haliyle kalacak ve çürümeye terk edilecekti. Konağın restorasyonu bittikten sonra öğrencilerimiz için lokal, kütüphane veya farklı amaçlar için kullanacağız" diye konuştu.

haberler.com, 11.04.2008

GAZİANTEP'İN HER YERİNDEN TARİH FIŞKIRIYOR

 

 

Gaziantep'te bulunan yaklaşık 2 bin yıllık olduğu tahmin edilen kaya mezarda tarihi kalıntılar ve o dönemde yaşamış insanlara ait kemikler bulundu.

 

Şehitkamil İlçesi'ne bağlı Sam Mezrası'nda çalışma yapan Gaziantep Su ve Kanalizasyon İdaresi (GASKİ) ekipleri, mezra içerisinde çalışma yaparken iş makinesi tesadüfen bir kaya mezara denk geldi. Açılan çukurdan içeri bakıldığında kemikler olduğunun görülmesi üzerine durum Jandarma'ya bildirildi. Mezraya gelen Jandarma ekipleri bölgeye güvenlik şeridi çekerek olay yerine Arkeoloji Müzesi yetkililerini çağırdı. Müzeden gelen arkeologlar yaptıkları ilk incelemelenin ardından açılan çukurun bir kaya mezar olduğunu tespit ettiler.

 

Gerekli malzemelerin olay yerine getirilmesiyle çalışmalarına başlayan ekipler, önce kaya mezar içerisine dökülen toprağı temizledi. Daha sonra arkeologlar tarafından yapılan detaylı incelemede kaya mezarın yaklaşık 2 bin yıl öncesine ait olduğu tespit edildi. Gaziantep Arkeoloji Müzesi arkeologlarından Mehmet Önal, tesadüfen bulunan mezarın Erken Bizans dönemine ait bir kaya mezar olduğunu belirterek, "Kaya mezar tek odalı ve içerisinde 4 lahit var. Bu lahitler içerisinde de iskeletler ve bazı tarihi kalıntılar var. Kaya mezardaki çalışmalarımız devam ediyor. Bulunacak tarihi kalıntılar çalışma bittikten sonra daha detaylı şekilde incelenecek" dedi.

 

Sam Mezrası Muhtarı Mehmet Terlemez ise bölgede daha önce hiç böyle bir olayla karşılaşmadıklarını ve çalışmaları izlediklerini kaydetti.

Gaziantep Kent Haber, 11.04.2008

UNESCO, SAFRANBOLU'DA

 

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu "UNESCO" 23-28 Mayıs 2008 tarihleri arasında Güney Doğu Avrupa Uzmanlar Toplantısını ve 23 Mayıs 2008 Günü de UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulu Toplantısını Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın katılımları ile Karabük'ün Safranbolu ilçesinde yapacak.
 
Toplantıların mekanlarını belirlemek için UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Genel Sekreteri Dr. Nihat Zal, UNESCO Türkiye Somut Olamayan Kültürel Miras İhtisas Komitesi Başkanı Prof.Dr. Öcal Oğuz, UNESCO Venedik Ofisi Kültür Dairesi Başkanı Marie Poul Roudil, Venedik Ofisi Kültür Dairesi Kültür Uzmanı Antonella Versaci, Kültür ve Turizm Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Uzmanı Ece Yiğit tarihi kent Safranbolu'ya gelerek incelemelerde bulunuyor.

Karabük Kent Haber, 11.04.2008

TURİZM DANIŞMA BÜROSUNDA GÖREVLİ YOK

 

 

Tarihi ve turistik açıdan önemli bir potansiyele sahip olan Sivas’ta dışarıdan gelen turistlere rehberlik edebilmek amacıyla Kongre Müzesi bahçesinde oluşturulan İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Turizm Danışma Bürosu’nda uzun süredir görevli personel bulunmuyor.

Sivas’a dışarıdan gelen ve tarihi eserler hakkında bilgi almak isteyen vatandaşlara yardımcı olmak amacıyla Kongre Müzesi bahçesine konulan kulübede görevli personel bulunmazken, dışarıdan gelen vatandaşlar ise görevli personelin bulunmadığı turizm danışma bürosundan yararlanamıyor.

Tarihi eserlere mesafe olarak uzak olan İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü binasının alt tarafında geçtiğimiz yıl oluşturulan Turizm Danışma Bürosu ile turistlere hizmet etmeye çalışan İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarihi eserlerin bulunduğu bölgedeki danışma bürosunda ise personel görevlendiremiyor.

Geçtiğimiz yıllarda gündemde olan ve Sivas şehir merkezinin yanı sıra şehrin değişik noktalarında turistlere yardımcı olmak amacıyla kurulması düşünülen Turizm Danışma Bürolarının ne zaman faaliyete geçeceği merak edilirken, şehir merkezinde boş halde bekletilen Turizm Danışma Bürosu’nun ya kaldırılması ya da bir personelin görevlendirilmesi için çalışma başlatılması bekleniyor.

Edindiğimiz bilgilere göre personel yetersizliği nedeniyle boş kalan Turizm Danışma Bürosu’nun yaz öncesinde biran önce aktif hale getirilmesi gerekiyor.

Memleket Sivas, 11.04.2008

PAYİTAHT-I ZEMİN: EMİNÖNÜ

Ülkemizin en önemli tarihçilerinden Prof.Dr. İlber Ortaylı, Prof.Dr. Vahdettin Engin ve Yrd.Doç.Dr. Erhan Afyoncu tarafından hazırlanan kitabın tanıtımı Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er tarafından birlikte yapıldı.

Tarihi yarımada Eminönü’nü anlatan Payitaht-ı Zemin: Eminönü kitabı, önceki akşam Sepetçiler Kasrı’nda düzenlenen törenle tanıtıldı. Prof.Dr. İlber Ortaylı, Prof.Dr. Vahdettin Engin ve Yrd.Doç.Dr. Erhan Afyoncu tarafından hazırlanan kitabın tanıtım organizasyonuna Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yavuz Özgün, Genel Yayın Müdürümüz Nuh Albayrak ve yazarımız İsmail Kapan ile çok sayıda davetli katıldı.


İki cilt halinde hazırlanan kitabın Eminönü’ne ve İstanbul’a olan borcun ödenmesi noktasında büyük bir anlamı olduğunu söyleyen Bakan Günay, “Dünyanın önemli kültür başkentlerinden Eminönü’nde yapılan çalışmaları takdir etmemek mümkün değil. Eminönü Belediye Başkanı’nı bu noktada dördüncü yılına böyle anlamlı bir hediye sığdırdığı için kutluyorum. Böyle bir akademik çalışmayı yapmak, belediye başkanlarının yaptığı en güzel eserlerden birisidir. Hep birlikte önümüzdeki süreçte İstanbul’a karşı Eminönü’ne karşı bu Payitaht-ı Zemin’e karşı bu imparatorluklar merkezine karşı görevlerimizi layıkıyla yerine getirelim “ şeklinde konuştu.

Kitapta kültürel çalışmalarını taçlandırdıklarını ifade eden Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er ise, “Eminönü’nde geride kalan dört yıl içerisinde çok önemli sayılabilecek işlere imza attık. Bugüne kadar hiçbir otoritenin sonuçlandıramadığı meydanların işgaline son verdik. Bugün Eminönü’nde tarihi meydanları huzur içerisinde gezebiliyorsak bu, yönetim olarak bizlerin kararlılığı sayesinde olmuştur. İmalathanelerin bölge dışına çıkartılması ve yenileme alanları çalışmamızla da Eminönü’nün fiziki değişikliğini tamamlayacağız” dedi.


Yazarlar adına konuşan Prof.Dr. İlber Ortaylı ise, “Bu kitap alışılmış bir turistik rehber değil. Yaklaşımımız şudur, görünen hadiselerin arasında görülmeyenleri ortaya koymak ve onların da ardında tarihi bir şehri anlatmak. Bu kolay bir çalışma değildir ama şunu söyleyeyim. Elimizden geldiğince diğer kaynakları da kullanarak kaleme aldığımız bu eserde, Bizans İstanbulu'nun Osmanlı etkisinin şu ana kadarki en önemli rehberlerinden birini hazırladık. Maalesef dönem içerisinde buralarda birtakım eserler tahrip edilmiştir Bu kitabı incelediğiniz zaman göreceksiniz ki, üç bin yıllık İstanbul burada buram buram kokmaktadır” şeklinde konuştu.

Eminönü Belediyesi tarafından yayınlanan Payitaht-ı Zemin: Eminönü kitabı, Eminönü ilçesini kuruluşundan günümüze bütün yönleriyle ortaya koyuyor. Ülkemizin en önemli tarihçilerinden Prof.Dr. İlber Ortaylı, Prof.Dr. Vahdettin Engin ve Yrd.Doç.Dr. Erhan Afyoncu tarafından hazırlanan kitapta; Eminönü’nün tarihi, kültürel, siyasi, iktisadi ve mimari geçmişi aktarılıyor. Eminönü ilçesi bilindiği gibi tarihe yön veren bir şehrin merkez bölgesi, iki cihan imparatorluğunun, Roma ve Osmanlı’nın görkemini içinde barındıran bir bölgedir. Eminönü Belediyesi yayınlarından çıkan “Payitaht-ı Zemin: Eminönü / Bir Dünya Başkenti” kitabı, Eminönü incelemelerine bir giriş ve hem araştırmacılara hem de tarih meraklılarına bir el kitabı sunmak arzusuyla hazırlanmış.

Türkiye Gazetesi, Haber: Gültekin Kaya, 11.04.2008

KABE'NİN ANAHTARI 15 MİLYONA SATILDI

 

En eski Kabe anahtarlarından biri Sotheby’s’te 9.2 milyon sterline (15 milyon YTL) satıldı.

Daha önce varlığı bilinmeyen 800 yıllık anahtarın Lübnan’da bir özel koleksiyoncunun elinde bulunduğu öğrenildi. Yeni sahibinin adı da gizli tutuluyor.


Abbasi halifelerinin güç ve otoritesini simgeleyen Kabe anahtarları bugün İslam'ın en önemli sembolleri arasında gösteriliyor.

Sotheby’s Müzayede Evi’nde satılan Kabe anahtarı şahsa ait olan tek anahtar. Sotheby’s, bilinen diğer 58 anahtarın replika olabileceği gibi, tamamının müzelerde saklandığına dikkat çekiyor.

Hürriyet, Haber: Merve Loğmanoğulları, 11.04.2008

V. MURAT'IN YALILARI İHALEYE ÇIKACAK

 

 

Ortaköy'de okul olarak hizmet verirken şüpheli bir yangınla kullanılamaz hale gelen Fehime Sultan Yalısı ve Yüzme İhtisas Kulübü'ne uzun yıllar ev sahipliği yapan Hatice Sultan Yalısı'na Singapur merkezli Amanresorts International Pte. Ltd. Şirketi talip olmuştu. Şirketin İstanbul Valiliği'ne yaptığı otel olarak işletme teklifi ile ilgili İdari İşler Komisyonu raporu İl Genel Meclisi'nde önceki gün görüşüldü. Komisyon raporunda, "Öncelikle tarihimizin ve medeniyetimizin mirası olan bu yalıları korumalıyız. Yalıların harap ve atıl durumları tarihimize önem vermediğimizin kanıtı gibidir" denilerek restore edilip işletilmesine karar verilmesinin daha adil olacağı belirtildi. Komisyon, şirketin "Yap-işlet-devret, uzun vadeli kiralama veya mutabık kalınacak başka bir çözüm yolu ile otel olarak işletme" teklifinin uygun olmadığı görüşünü Meclis'e iletti. Mecliste raporun görüşülmesi sırasında AKP Grup Başkanı Seyfullah Şahbaz yazılı önerge verip, yalıların planprojelerine uygun restore edilmesi ve aylık kira geliri karşılığında 25 yıllığına kiralanması için ihaleye çıkılmasını istedi, önerge çokluğu ile kabul edildi. Karara göre, yalılar, Devlet İhale Kanunu kapsamında 25 yıllığına kiralanması için ihaleye çıkarılacak.

Sabah, Haber: Ercan Sarıkaya, 11.04.2008

TARİHİ ESER BULDU HAYATI KARARDI

 

 

Zonguldak'ta bahçesinde tarihi eser bulan köylünün hayatı karardı. Devletin kendisine emanet ettiği tarihi eserin başında nöbet tutan köylü, kazı çalışmalarının bir an önce başlamasını istiyor.

 

Zonguldak'ın Çaycuma İlçesi'ne bağlı Kadıoğlu Köyü Çobanhasanlar Mahallesi'nde evinin tapulu bahçesinde sera kurarken tesadüfen tarihi eser bulan Nizamettin Oral isimli köylünün dünyası karardı. Jandarma tarafından güvenlik şeridi çekilen seranın içindeki tarihi eser, kazı çalışması yapılana kadar yedi emin olarak Nizamettin Oral'a emanet edildi. Ancak aradan 3 ay geçmesine rağmen halen kazı çalışmalarına başlanılamadı. Çalınma korkusu ile sürekli tarihi eserin başında nöbet tutan Nizamettin Oral, uykusuz geceler geçiriyor. Tarihi eser kaçakçıları nedeniyle ölüm korkusu yaşadıklarını söyleyen Oral, çalışmalara bir an önce başlanılmasını istiyor.

 

Eserin içerisinde bulunan seranın da hava koşullarından zarar gördüğünü anlatan Nizamettin Oral, "Bahçede tarihi eserin çıkmasına sevinirken, bir anda kabusum oldu. Bana zimmetlendiği için zarar verilmesinden ve çalınmasından korkuma gece gündüz uyuyamıyorum. Nöbet tutarak, tarihi eserin zarar görmesini ve çalınmasını engellemeye çalışıyorum. Köyümüze gelen yabancı şahıslar, bana teklif de bulunuyor. Evden uzaklaşmamı istiyorlar. Ben kendilerini geri çeviriyorum fakat, esere ve bana zarar vermelerinden korkuyorum. Köydeki düğün derneklere bile katılamıyorum. Evimin çevresinin birinci dereceden SİT alanı ilan edilmesi nedeniyle tarlamı ekip biçemiyorum. Uykusuzluğumun yanı sıra maddi zarara da uğruyorum. Devlet büyüklerimin paha biçilemeyen bu tarihi esere, bir an önce sahip çıkmalarını istiyorum" dedi.

Zonguldak Kent Haber, 10.04.2008

YOZGAT'TA BULUNAN TARİHİ SIĞINAKLAR TURİZME KAZANDIRILACAK

 

Yozgat'ın Yenifakılı İlçesi'nde antik döneme ait olduğu tahmin edilen sığınaklar bulundu.  

 

İl Kültür ve Turizm Müdürü Fuat Dursun ve Müze Müdürü Arkeolog Hasan Kerim Şenyurt ile birlikte Yenifakılı ilçesinin Damlalı Vadisi'nde bulunan sığınak girişlerini gezerek bilgi alan Yozgat Valisi Amir Çiçek, Nevşehir, Kırşehir, Niğde, Sivas, Kayseri ve Yozgat civarında çeşitli medeniyetlerin yaşadığını, belli medeniyetlerin buralardan gelip geçtiğini hatırlatarak, bölgede tarihi öneme haiz bulguların mevcut olduğuna işaret etti.

 

''Yozgat, değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir il. Buradaki  tarihi kalıntıları çıkartıp, turizme kazandırmak istiyoruz'' diyen Çiçek, ilde gizli kalmış, açığa çıkmamış tarihi eser, kalıntı ve yerleşim birimlerini ortaya çıkartma çabası içerisinde olduklarını söyledi.

 

Bulunan sığınak girişlerinin yeraltı şehirlerine ait girişler olabileceğini ifade eden Vali Çiçek, şöyle devam etti: ''Burada belli bir yerde çalışma yapılmış, belirtiler yer altı şehri olabilir yönünde ama kesin değil. Arkadaşlarımız teknik açıdan inceleyecekler, bakacaklar, belki kazı çalışması da yapılacak. Buradan belki de önemli bir yer altı şehri çıkacak. Bunu çalışmalar yapıldıktan
sonra hep birlikte göreceğiz.''

 

Müze Müdürü arkeolog Hasan Kerim Şenyurt da, bölgede ön inceleme yaptıklarını belirtti. Yenifakılı ilçesinin Damlalı Vadisi içerisinde  insan eliyle oyulmuş mağaralar ve kaya sığınaklarının bulunduğunu da  belirten Şenyurt, şunları söyledi: “Burada temizlik çalışması yapmak üzere Genel Müdürlüğümüze izin  başvurusunda bulunduk. İzin geldiği andan itibaren 2 uzmanımızla birlikte çalışmalara başlayacağız. Burayı mümkün olan en kısa sürede açarak Yozgat turizmine katkıda bulunmasını sağlayacağız. Damlalı Vadisi boyunca bir kaç tane giriş var. 30 günlük çalışma programı içerisinde biz değişik noktalarda açma çalışması yaparak kesin koordinatları tespit edip, tescillerini de yaptıracağız. Bu şekilde Kültür Bakanlığı'nın ileride yapılacak projelere kaynak aktarımı da sağlanmış olacaktır.''

Turizm Gazetesi, 10.04.2008

GALATAPORT'TA YENİ İHALE HAZIRLIĞI

 

Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş Genel Müdürü Burhan Külünk, ihalesi iptal edilen ve kamuoyunda, "Galataport Projesi" olarak bilinen İstanbul Salıpazarı Karaköy Kruvaziyer Liman Turizm Ticaret Kompleksi Projesinin yeni ihale çalışmalarının Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca sürdürüldüğünü bildirdi.

Kurumun 2006 yılı hesapları TBMM KİT Komisyonunda görüşüldü. Külünk, Komisyonda yaptığı sunumda, kuruluşun liman ve tersane hizmetleri olarak iki dalda faaliyetlerini sürdürdüğünü, kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinin 138 kılavuz kaptan, 9 römorkör ve 25 pilot motoru ile yapıldığını belirtti. Külünk, tersane hizmetlerinin Haliç ve Camialtı tersanelerinde yerine getirildiğini, Haliç Tersanesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredildiğini söyledi.

Hürriyet, 10.04.2008

TARİHİ KAVAFLAR ÇARŞISI PROJESİ ONAYLANDI

 

İzmir'de Konak Belediyesi'nin tarihi Kavaflar Çarşısı için yaptığı proje, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylandı.

 

1929 yılında inşa edilen ve bugüne kadar ayakta kalmayı başarabilmiş ender yapılardan olan Kavaflar Çarşısı, İzmir İl Özel İdaresi'ne aktarılan fonlardan yararlanılarak restore edilecek. Koruma Kurulu tarafından 1981 yılında tescillenen Kavaflar Çarşısı'nın erken cumhuriyet dönemi yapılarından olduğunu belirten Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, "Halen çarşı olarak işlevini sürdürmesine rağmen eski canlılığını yitiren yapının cephelerinde, zaman içinde oluşan farklı kullanım ihtiyaçları sebebiyle çeşitli müdahaleler yapılmış. Belediyemiz, çarşının projesini hazırladı ve kurul onayı aldı. Restorasyon süreci yakında başlatılacak" dedi. Tarihi çarşının Fevzipaşa Bulvarı ve 913 Sokak'a bakan cephelerinin özgünlüğünü yitirmesinin önüne geçileceğini kaydeden Tunçağ, "İç ve dış cepheleriyle çatı ve zemin kaplamasının yenilenmesine yönelik röleve ve restorasyon projeleri hazır. Kısa bir süre sonra ihaleye çıkılacak. Kavaflar Çarşısı, günümüze kavuşturulacak ve gelecek kuşaklara armağan edilecek" şeklinde konuştu

Haber Ekspres, 10.04.2008

KAÇIRILAN TARİHİ ESERLERİMİZ İADE EDİLDİ





İngiliz polisi, Türkiye'den kaçırılan 3 tarihi eseri Türk makamlarına teslim etti.

 

Türkiye'de 2002 yılında çeşitli yerlerden kaçırılan 3 tarihi eser, İngiliz ve Türk polisinin işbirliği sonucu Londra Metropolitan Polisi tarafından ele geçirildi. Eserler, düzenlenen törenle Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Aydın Seçkin ve Türkiye'nin Londra Büyükelçisi Yiğit Alpogan'a teslim edildi.

 

Başkent Londra'da bulunan ünlü Sotheby's Müzayede Evi'nde belirli aralıklar yapılan açık artırmalarda yüzlerce Osmanlı dönemine ait tarihi eser yer alıyor.Teslim edilen 3 tarihi eser arasında İstanbul Yeni Cami Hünkar Kasrı Çini Panoları, İstanbul Cezeri Kasım Paşa Cami Çini Panosu ve Amasya Mehmet Paşa Cami Minber Kapı Kanatları yer alıyor.

 

İadesi sağlanan bu 3 tarihi eser arasında bulanan Yeni Cami Hünkar Kapı Çini Panoları ile Amasya Mehmet Paşa Cami Minber Kapı Kanatları, yine ünlü Sotheby's Müzayede Evi'nin internet kataloğunda tespit edilmişti. İstanbul Cezeri Kasım Paşa Cami Çini Panosu ise Londra Metropol'üne yapılan bir müracatın değerlendirilmesi sonucu ele geçirildi. Eserlerin iadesi için Türkiye'nin Londra Büyükelçiliği Binası'nda düzenlenen basın toplantısında Büyükelçi Alpogan, Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Seçkin ve Londra Metropolitan Polis Teşkilatı Ekonomik Suçlarla Mücadele Birimi Başkanı Nigel Moore yer aldı.

 

İngiliz makamlarına teşekkür eden ve işbirliğinin devamını dileyen Alpogan, tarihi eserlerin asıl ait oldukları yere dönecek olmasından dolayı duyduğu memnuniyeti aktardı. Güzel bir işbiriği örneği ile karşı karşıya bulunduklarını belirten Alpogan, "İngiliz makamları bize bu konuda ne kadar kararlı olduklarını gösterdiler ve bu eserlerin ana vatanında bulunmasını sağlamakla büyük bir hizmet etmiş bulunuyorlar. Umarım iki ülke arasında bu iş birliği devam eder" dedi.

 

Metropolitan Polis Teşkilatı Ekonomik Suçlarla Mücadele Birimi Başkanı Nigel Moore da, eserlerin ait oldukları yere dönmede emeği olduğu için mutlu olduğunu söyledi. Bundan sonra da Türk makamlarla işbirliğini devam ettireceklerini kaydeden Moore, eserlerin kaçırılmaları sırasında büyük tahribata uğradıklarını, bundan dolayı da üzgün olduklarını dile getirdi.

 

Türkiye'nin binlerce yıllık tarihi eserlerin korunarak geleceğe aktarılmasının tüm insanlığın görevi olduğunu ifade eden Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Aydın Seçkin ise, "Ülkemizi bir açık hava müzesine benzetebiliriz. Her bir köşesinde binlerce yıllık tarihin izleri günümüze kadar gelmektedir. Her alanda çok geniş kültür varlıkları olduğu için bunların korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması tüm insanlığın görevidir. Bu eserleri hepimiz birlikte korumalıyız. İngiltere'nin sağladığı işbirliği için de onlara teşekkür ediyoruz. Bizim kayıp olan bir çok eserimiz daha var, onlarında kendi ait oldukları yere kavuşmalarını bekliyoruz. Bu tüm insanlığın ortak görevidir" diye konuştu.Seçkin, konuşmasının ardından Polis Şefi Nigel Moore'a Osmanlı ve Selçuklu tuğralarını içeren özel iki katalog ile şilt armağan etti. Daha sonra iki taraf arasında teslim tutanağı imzalandı.

Yeni Şafak, 10.04.2008

CAMİ GİDİYOR, HİTİT GÜNEŞİ GERİ GELİYOR

 

Ankara 3. İdare Mahkemesi, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin Ankara'nın ambleminin değiştirilmesine yönelik kararını iptal etti. 

 

Avukat Rahmi Kumaş'ın, Hitit Güneşi Kursu'nun değiştirilmesine yönelik Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 14 Ocak 2005 tarihli ve 59 sayılı kararının iptali istemiyle Ankara 3. İdare Mahkemesi'nde dava açmıştı. 

 

Dosyayı görüşen mahkeme, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin eski Hitit Güneşi Kursu'nun değiştirme amacına yönelik savunmasını inandırıcı ve hukuka uygun bulmayarak, amblemin değiştirilmesinde kamu yararı olmadığına işaret etti. 

 

Belediye meclislerine belediyeyi tanıtıcı amblem, bayrak ve flama belirleme konusunda karar alma yetkisi tanındığını anımsatan mahkeme, bu yetkinin usul ve amacına uygun olarak kullanılması yönünde yargısal denetimin de bulunduğunu kaydetti.  

 

Kararda, belediye meclislerince belirlenecek amblemin o şehrin kendine özgü tarihsel ve kültürel kimliğini yansıtması gerektiği ifade edilerek,şu görüşlere yer verildi:"Tarihsel geçmişindeki Hitit, Frig, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı etkileriyle kültürel dokusu şekillenen Ankara günümüze yansıyan kent kimliğini ağırlıklı olarak ulusal kurtuluş savaşımız sırasında da yönetsel merkez olarak kullanılan TBMM'nin bulunduğu yer olmasından ve Ulu Önder Atatürk öncülüğünde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti niteliğine kavuşmasından almaktadır. Başkent olduktan sonar hızlı bir sosyal, ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel gelişime sahne olan Ankara'yı tanıtacak amblem kentin dönüşümünde temel etken olan, cumhuriyetin çağdaş uygarlığı temel alan felsefesi ve dayandığı değerlere işaret etme açısından da büyük önem taşımaktadır. Buna karşın uyuşmazlık konusu amblemden kullanılan görsel ögelerin ayrı ayrı ve bir bütün olarak kompozisyonu ile Ankara'nın kendine özgü karakteristiğini,tarihsel ve kültürel kimliğini yansıttığından söz edilemez." 

 

Ankara'nın şu anda kullanılan amblemde yer alan figürlerin Hacettepe sırtlarından Ankara'nın güneyine doğru bakıldığında görülen silüetin başkenti sembolize etmediği ifade edilen kararda, mevcut amblemin Ankara'nın tarihsel, kültürel derinliği ve ağırlığı ile orantılı biçimde tanıtıcı bir öge olarak kabul edilemeyeceğini vurgulandı. 

 

Kararda, "Hitit Güneş Kursu ambleminin Ankara kentini tanıtıcı özelliği olmadığından, değiştirilerek yerine değişiklik amacına aykırı ve Ankara'yı kendine özgü kimliğiyle tanıtıcı nitelikte olmayan figür ve şekillerden oluşan amblemin belirlenerek kabulüne ilişkin Büyükşehir Belediye Meclisi'nin kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır" denildi. 

 

Davalılar Ankara Valiliği veya Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı kararı temyiz ederse dosya Danıştay'a gidecek. 

 

Avukat Kumaş da yaptığı açıklamada, mevcut ambleme ilişkin ilk olarak 1995 yılında iptal davası açtığını ve Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin yine Ankara Büyükşehir Belediyesi aleyhine karar verdiğini anımsattı.  

 

Bunun üzerine, kanun değişikliği yapılarak belediyelere kentin amblemini belirleme yetkisinin verildiğini, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin de bu kanuna göre mevcut amblemi kullanmaya devam ettiğini anlatan Kumaş, ancak Ankara 3. İdare Mahkemesi'nin verdiği son kararla Hitit Güneş Kursu'nun tekrar Ankara'nın amblemi olarak kullanılması gerektiğini söyledi. 

Kumaş, esastan iptal edilen mevcut simgenin artık kullanılamayacağını, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek'in de simgeyi kullanmaktan vazgeçmesi gerektiğini dile getirdi. Kumaş, iptal kararının uygulanmaması halinde belediye yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunacağını kaydetti.

Vatan, 10.04.2008

6 MİLYONA KUR'AN-I KERİM

 

İngiltere'de düzenlenen bir açık artırmada, 7. yüzyıldan kalan, el yazması bir Kuran-ı Kerim, yaklaşık 6,25 milyon YTL'ye satıldı. Londra'daki Christie's müzayede evinin açıklamasında, Kur'an-ı Kerim'in Suudi Arabistan'ın Medine kentinde yazıldığının sanıldığı belirtildi. Kur'an-ı Kerim'i satın alan kişinin kimliği açıklanmadı.

 

Christie's'in açıklamasına göre, açık artırmada İspanya'nın Cordoba kentinde yapıldığı sanılan, işlemeli bir mermer de yaklaşık 3,25 milyon YTL'ye alıcı buldu.

Yeni Şafak, 10.04.2008

ANTİK KENT TARIM ALANI OLDU İDDİASI

 

Soli Pompeiopolis Antik Liman Kentini Koruma ve Tanıtma Derneği Genel Sekreteri Cem Civaoğlu, antik kentin arkeolojik tarım alanı işlevi gördüğünü, burada kaçak inşaat yapıldığını ileri sürdü. Soli Pompeiopolis Antik Liman Kenti kazılarının 1999 yılından bu yana sürdürüldüğünü belirten Civaoğlu, Mezitli beldesindeki yaklaşık 300 dönümlük arazinin arkeolojik sit alanı kapsamında bulunduğunu bildirdi.

 

Antik kent alanıyla ilgili kamulaştırma ve çevre düzenlemesi konularında gerekenlerin yapılmadığını, hatta mahkeme kararlarının bile uygulanmadığını savunan Civaoğlu, “Antik limana, atık su pompalama istasyonu bile kuruldu” dedi.

Milliyet, 10.04.2008

ALKAR: İSLAM'DA HEYKEL KIRMA YOK

 

Heykeltıraş Burhan Alkar, Müslümanların "heykel kırıcı" olduklarının doğru olmadığını belirterek, "Öyle olsaydı Selçuklu ve Osmanlı hakimiyetindeki İspanya ve Mısır gibi ülkelerdeki heykeller bugüne kalmazdı" dedi. 

 

Çağdaş Sanatlar Vakfı (ÇAĞSAV) tarafından Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen söyleşide, Alkar ile ÇAĞSAV Başkanı Şefik Kahramankaptan bir araya geldi. 

 

Söyleşi, bu yılki ÇAĞSAV onur ödülüne layık görülen Alkar’ın yaşam öyküsü ve eserlerinin sunumuyla başladı. Alkar, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde başladığı sanat eğitiminin, bir süre sonra heykele yöneldiğini ve heykeltıraş olarak Fransa’ya burslu olarak gönderildiğini anlattı. 

 

Fransa’da aldığı eğitimle bu sanata bağlılığının arttığını ifade eden Alkar, Türkiye’ye döndükten sonra Gazi Üniversitesi’nde heykel bölümünün kurulmasına zemin hazırladığını söyledi. Alkar, Kahramankaptan’ın "80 yıllık geçmişi olan heykelin Türkiye’de durumu nasıl?" sorusunu, çok perspektifli ve malzemesi zor bir sanat dalı olduğu için heykelin gelişiminin yavaş olduğunu belirterek, şöyle yanıtladı: 

 

"Bir de bizim yanlış inançlarımız var. İslam’da ’heykelin yasak olduğunu ve heykellerin kırılması gerektiğini’ iddia eden bir kesim var. Ben bu konuyu inceledim. ’Heykel kırma’ adeti, Pagan tarafından ezilen ve dini yer altındaki kiliselerde yaşayan Hristiyanlarda vardır. Müslümanlar değil, Hristiyanlar Roma İmparatorluğundan kalan Pagan ve Yunan heykellerini yerle bir ettiler. Müslümanların ’heykel kırıcı’ oldukları doğru değil. Öyle olsaydı Selçuklu ve Osmanlı hakimiyetindeki İspanya ve Mısır gibi ülkelerdeki heykeller bugüne kalmazdı."

 

Türkiye’de heykel sanatının gelişimi için 1965 yılından beri çalıştığını dile getiren Alkar, bu sanat dalının ilerlemesinin, çocukların küçük yaşlarda sanata yönelmesi ve heykel yan dallarının eğitim alanına girmesiyle mümkün olabileceğini kaydetti.

Hürriyet Ankara, 10.04.2008

MİLAS'TA MAMUT FOSİLLERİ BULUNDU

 

Muğla’nın Milas İlçesi'nde, Türkiye Kömür İşletmeleri’ne ait kömür havzalarında tarihi eserlerin bulunması üzerine başlatılan kazı çalışmalarında 5-10 milyon yıllık geçmişe sahip fillerin atası olarak bilinen mamutlara ait diş ve kemikleri bulundu.

Mamut dişi, kemik ve bitki fosilleri Yatağan’ın Turgut beldesindeki kazı evinde korumaya alındı.

Koruma altına alınan kemik ve bitki fosilleri Konya Selçuk Üniversitesi’ne gönderilerek DNA testleri yapılacak.

Gerçek yaşları ve dönemleri tespit edilecek.

Milliyet, Haber: Yaşar Anter, 10.04.2008

ROMALI SAVAŞÇILAR YÜZLERCE YILLIK UYKUSUNDAN UYANIYOR

 

Antik dönemde Bitinya ve Nikomedya krallıklarına başkentlik yapan İzmit’te, üzerinde asker figürleri bulunan Roma dönemine ait eşsiz değerde 2 mermer kabartma ve bir sütun bulundu.





İzmit Etnografya Müzesi Müdürü İlksen Özbay, aynı bölgede daha önce Romalıların güç tanrısı Herakles’in heykelinin de bulunduğunu hatırlattı. İlksen Özbay, Çukurbağ Mahallesi Bahariye Caddesi’nde, sit alanı olduğu için kamulaştırılan arazi içersinde Müze Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı kazıda ortaya çıkan MS 2. yüzyıla ait eserlerin bir zafer takının parçaları olduğunu belirterek yapıyı tamamen ortaya çıkarmak için çalışma başlattıklarını söyledi. Bölgenin arkeolojik açıdan zengin bir bölge olduğunu söyleyen İl Kültür Müdürü Adnan Zanburkan, "Kocaeli 3 bin yıllık tarihe sahip. Bu bölge arkeolojik açıdan zengin bir bölge. Zaman zaman yapılan kazılarda eserler çıkıyor. Kamulaştırma yapıldıktan ve bakanlıktan gerekli izin alındaktan sonra bu eserlerin ortaya çıkartılarak müzemize kazandırmak istiyoruz" dedi.

Hürriyet, Haber: Ergün Ayaz, 10.04.2008


*****


KAZI MI, HAFRİYAT MI?





Tarihi geçmişi çok eski yıllara dayanan, nereyi eşeleseniz tarih fışkıran İzmit’te paha biçilmez tarihi eserler ya inşaat hafriyatlarıyla çöpe atılıyor ya da hafriyat yapılır gibi çıkarılırken tahrip oluyor. Çukurbağ Mahallesi’nde dün kazı adı altında ilkel hafriyat görüntüleri ortaya çıktı.

 

Yer, herkesin bildiği yerdi. Çukurbağ Mahallesi Bahariye Sokak’ta 6 yıl önce ortaya çıkarılan Roma dönemine ait tarihi eserlerin bulunduğu alanda uzun bir aradan sonra yeniden hareketlilik gözlendi. Bu eserlerin ortaya çıkmasının ardından birkaç günlük kazı yapılmış, daha sonra da alanın girişine demir parmaklık çekilerek her şey kaderine terk edilmişti. Mahalle sakinleri her gece buradan define avcılarını kovaladı. İzmit Müze Müdürlüğü dün ani bir kararla kazı başlattı. Müze Müdürü İlksen Özbay başkanlığında gerçekleşen kazıya arkeologlar İlker Tepeköy, Zuhal Uykal ve kazı işçileri katılırken, Saraybahçe Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü de bir kepçeyle kazıya katkıda bulundu.

 

Kazı işçileri kazma ve küreklerle çalışırken, belediye kepçesi de tarihi parçaların toprak içinden çıkarılmasında kullanıldı. Eserlerin çıkarılma sırasında zarar görmemeleri için alınan tek önlem ise kazı alanında bulunan eski şilte ve yastıkların eserlerin yanına ve altına konulmasından ibaretti. Tarihi parçalar kepçeye halatla bağlanarak veya işçiler tarafından taşınarak karga tulumba bir kamyonete konuldu. Ortaya çıkan tablo, titizlikle yapılması gereken bir kazı değil de, bir gecekondunun belediye ekipleri tarafından aceleyle yıkılmasından farksızdı.

 

Müze Müdürü İlksen Özbay, kazı konusunda bilgi vermeyi reddederken, çıkarılan eserleri basın mensuplarının görüntülemesi engellendi. Özbay, gazete kağıtlarına sarılan eserlerin fotoğraflanma taleplerini ise “Müzede görürsünüz” diyerek geri çevirdi. Çıkarılan eserlerin 2. yüzyıl Roma dönemine ait pano, heykel başı, sütun başları olmak üzere 6 parçadan oluştuğu öğrenildi. Öte yandan Çekül İl Temsilcisi ve İzeyap eski Başkanı Numan Gülşah, tarihi eserlerin korumasız kaldığı ve acil olarak buradan alınmaları için 28 Mart 2008 tarihinde Müze’ye başvurduklarını, 13 gün gecikmeli de olsa bu çalışmanın yapılmasından memnunluk duyduklarını belirtti. Bölgede 18-24 Mayıs tarihleri arasında kapsamlı bir kazı yapılacağı ifade edildi.

Özgür Kocaeli, 10.04.2008

TARİHİ DOKUYA ZARAR VERİLMİYOR

 

 

Antalya’nın Manavgat İlçesi'ne bağlı Evrenseki Beldesi’nde yeni yapılan evler tarihi dokuya göre ahşap yada taştan inşa ediliyor.

 

Evrenseki Belediyesi, Belde’nin tarihi dokusuna zarar verilmesini önlemek için yeni yapılan evleri ahşap yada taş kaplamalı yapılmasına izin veriyor. Belediye Başkanı Recep Barut, yüksek katlara ve betonarme binaların yapılmasına izin vermediklerini, yapılan evlerinde beldenin tarihi dokusuna göre yapıldığını söyledi.

 

Barut; “Belediye olarak Seki ve Evren mahallerimizde yapılaşmada gerekli tedbir alıyoruz. Yüksek katlara ve betonarme binalara izin vermiyoruz. Eskiden beri ahşap ve taş kaplamalı evlerimizin dokusunu bozdurtmuyoruz. Yeni yapılan binalar ahşap ve taş kaplamalı yapılmasına izin veriyoruz. Bu sayede Evrenseki’de ki evlerimizin dokusunu koruyoruz. Eskiden kalan köy yapısını bozdurtmuyoruz. Buda beldemizde ki evlere ayrı bir güzellik katıyor. Arsa fiyatlarımız bu sayede fiyatları arttı. Birçok turist evlerimizi incelemeye geliyorlar. Beldemizde hem nostalji bir görünüm sağlıyoruz hem de tarihi dokuyu koruyoruz” dedi.

Antalya Kent Haber, 10.04.2008

TARİHİ KÖPRÜ ESKİ İHTİŞAMINA KAVUŞTU

 

Anadolu Selçukluları Döneminde II. Gıyasettin Keyhüsrev tarafından yaptırılan Kesikköprü, yapılan restorasyon sonrasında tekrar eski ihtişamına kavuştu.

 

1248 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Keyhüsrev tarafından Kızılırmak üzerine yapılan tarihi kesikköprü, bölgede faaliyet gösteren kum ocaklarının bilinçsiz kum alması nedeniyle yıkılmıştı. 3 ayağı yıkılan köprünün tekrar inşa edilmesi için AKP Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan tarafından başlatılan çalışma sonuç verdi.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile yapılan yazışmalar sonucunda, 400 metre uzunluğunda ve 6 metre genişliğinde ki köprünün yıkılan 3 ayağı tekrar restore edildi. Yıkılan ayakların yanı sıra köprünün tamamında restorasyon ve bakım çalışması da yapılırken, köprünün tekrar eski ihtişamına kavuşması Kırşehirlileri sevindirdi. Bölgede yaşayan halk, kum ocaklarına yönelik gerekli tedbirlerin alınmasını isterken, bazı ocakların Kızılırmak üzerinde bilinçsiz kum almaya devam etmeleri tepkilere neden oluyor.

 

Kesikköprü Köyü'nde, Kızılırmak üzerinde Kırşehir ile Konya'yı birbirine bağlamak için yapılan köprü, Türk mimarisinin önemli eserleri arasında yer alıyor. 400 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğinde ve 13 gözlü olan köprünün daha öncede 1616, 1849, 1925 yıllarında onarım gördüğü kaydedildi.

Kırşehir Kent Haber, 10.04.2008

BÜYÜK USTA MİMAR SİNAN ANILDI

 

 

Osmanlı Devleti'nin en büyük mimarı Mimar Sinan, doğumunun 420'nci yılında unutulmadı.

 

Yaptığı eserlerle herkesi yüzyıllardır kendisine hayran bırakan Mimar Sinan, doğum yıldönümünde memleketi Kayseri'nin Ağırnas Beldesi'nde anıldı.

 

Kayseri Valisi Mevlüt Bilici, törende, Sinan'ın mimari dehasını dünyanın tanıması gerektiğini belirtti.

 

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Profesör Oğuz Ceylan da Sinan'ın yurt dışındaki tanınılırlığını artırmak için İtalya'nın Floransa kentinde 2009 yılında "Sinan ve Çağdaşları" adlı bir Çalıştay düzenleneceğini bildirdi.

 

Etkinlikte büyük ustanın müzeye dönüştürülen evi sevenleri tarafından gezildi.

Trt/Haber, 09.04.2008

GAZİANTEP KÜLTÜRÜ EMİN ELLERDE

 

Gaziantep kültürel varlıklarının korunması ve geliştirilmesi adına büyük önem taşıyan, Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü Gaziantep’te kurularak faaliyetine başladı. Geçici olarak İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü binasında hizmet verecek olan kurumun, Gaziantep İl müdürlüğüne ise İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdür yardımcılığı görevini yürüten ve kültürel anlamda başarılı çalışmalara imza atan Osman Çolak getirildi.

 

Yaklaşık 10 gün önce ilimizde kurulan, ve bölge illerine de hizmet vermesi beklenen Gaziantep Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü, 20 kişilik teknik ve idari personel ile taşınmaz kültür varlıklarının korunması, geliştirilmesi ve gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılması için hizmet verecek.

Gaziantep’in kültürel varlıklar bakımından çok zengin bir il olduğunu belirten  Gaziantep Rölöve ve Anıtlar Müdürü Osman Çolak, daha önceleri Adana’dan yapılan hizmetlerin artık ilimizde yerinde ve hızlı bir şekilde yapılacağını ve bunun da Gaziantep için önemli gelişme olduğunu vurguladı. Kurumun şu anda yapılanma çalışmalarının hızlı bir şekilde devam ettiğini vurgulayan Çolak, şu anda geçici olarak İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde faaliyet gösterdiklerini halen devam eden restorasyon çalışmalarının tamamlanmasıyla yaklaşık 5-6 ay gibi bir süre sonra eski Gazi ortaokulu binasına geçeceklerini ifade etti.

 

Gaziantep Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü’nün Türkiye’deki 12’inci Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü olarak kurulduğuna değinen Çolak, müdürlüğün en kısa zamanda  tam olarak faaliyete geçmesi için Bakanlığın buraya gerekli önemi vermesi gerektiğini söyledi. Çolak, ayrıca Adıyaman, Kilis, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa gibi illerinde Gaziantep’e bağlanmasının müdürlüğe önerildiğini ifade etti.

 

Hedeflerinin Gaziantep’te onarımı yapılmamış hiçbir kültür varlığının kalmaması olduğuna değinen Çolak, yapacakları çalışmalarda tüm kurumların yardımlarını beklediklerini belirterek, “ kültürel anlamda yapılacak çalışmalarda tüm kurumların birlikte hareket etmesi gerekli. Mesela İl Özel İdaresi ve Büyükşehir Belediyesi’nin kültürel varlıkların onarım-restorasyon çalışmalarına önem verdiğini görmek çok sevindirici. Gaziantep sokak sağlıklaştırılması açısından çok zengin. Ama kent’te sokak sağlıklaştırılması, projelendirilmesi ve uygulaması açığı var. Aslında bu potansiyel’in iyi şekilde değerlendirilmesi ve Gaziantep’in kültür yaşamına kazandırılarak gelecek nesillere taşınması gerekli.” dedi.

 

Gaziantep kalesi, Zeugması, Rumkalesi, tarihi Gaziantep evleri ve daha sayılamayacak bir çok kültürel varlığı ile kentin, kültürel bir cazibe merkezi olmayı hak ettiğini belirten Rölöve ve Anıtlar Müdürü Osman Çolak, coğrafi olarak da Gaziantep’in önemli bir yer de olduğuna dikkat çekerek, “Gaziantep, Şanlıurfa ve Adıyaman gibi inanç ve kültür turizminin olduğu illere geçiş noktası üzerinde bulunması ile de çok büyük önem taşıyor. Biz her şeyden önce dünyanın ilk kurulan şehirlerinden olan  Gaziantep’in kültürel varlıklarının korunması ve geliştirilmesi için buradayız. Şunu unutmamalıyız ki, taşınmaz kültür varlıklarının korunması için uzman kişi ve kuruluşlara ihtiyaç var. Çünkü bu tür değerler geri dönüşümü olmayan değerlerdir. Hep birlikte bu değerlere sahip çıkmalıyız” diye konuştu.

Gaziantep Hakimiyet, 09.04.2008

TÜRKİYE'NİN DOKUZ HARİKASI MASADA

 

Türkiye’nin UNESCO listesindeki 9 dünya miras alanı masaya yatırılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ile akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler, 18-20 Nisan günleri arasında İstanbul’da Çalıştay'la Türkiye’nin 9 dünya mirasının durumunu tartışacak, problemleri ve çözüm önerileri bir raporda toplanacak. Çalıştay'da, İstanbul kenti tarihi alanları, Kapadokya Peri Bacaları ve Göreme Milli Parkı, Divriği Büyük Cami ve hastanesi, Hattuşaş, Nemrut Dağı taş kral başları, Pamukkale-Hierapolis, Xanthos-Letoon, Safranbolu evleri ve Truva Antik Kenti ele alınacak.

Türkiye Gazetesi, 09.04.2008

MİMAR SİNAN'A BÜYÜK SAYGISIZLIK





Adana'da çevre yolu üzerinde bulunan Mimar Sinan Anıtı üzerine kimliği tespit edilemeyen kişi veya kişiler tarafından sprey boya ile "Çürüttünüz beni" yazıldı.

 

Mimar Sinan, ölümünün 420. yıldönümünde yapılan çeşitli etkinliklerle anılırken Adana'da Mimar Sinan Anıtı'na saygısızlık yapıldı. Ziyapaşa Mahallesi Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu yan tarafında bulunan Mimar Sinan Anıtı'nın arkasına boya ile "Çürüttünüz beni" yazısı yazıldı.

Mimarlar Odası Adana Şubesi Başkanı Bekir Kamışlı ise konuyla ilgili olarak Mimar Sinan Heykelini Adana Büyükşehir Belediyesi ile Mimarlar Odası Adana Şubesi tarafından düzenlenen "Ziyapaşa Mahallesi-Mimar Sinan Parkı Kesimi Kentsel Tasarım Ulusal Projesi" kapsamında yerinin değiştirileceğini söyledi.

 

Kamışlı, Mimar Sinan'ın manevi olarak hiçbir zaman çürümeyeceğini, 400 yıl önce bugünlere gelen yüzlerce eser bıraktığını kaydetti. Mimar Sinan gibi bir üstadın heykeline çirkin yazılar yazmanın doğru olmadığını belirterek, bu yazılara engel olamadıklarını heykelin daha güvenli bir yere taşınacağını vurguladı.

Adana Kent Haber, 09.04.2008

JANDARMADAN TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Karaman merkeze bağlı Karacaören Köyü'nde jandarmanın düzenlediği operasyonda Bizans dönemine ait olduğu tahmin edilen tarihi eser ele geçirildi.

 

Edinilen bilgiye göre, Karacaören Köyü'nde bir kişinin elinde tarihi eser bulunduğu yönünde bilgi alan jandarma timleri, M.K. adlı şahsı gözaltına aldı.

 

Mahkeme kararıyla M.K.'nin evinde arama yapan jandarma, Bizans dönemine ait olduğu tahmin edilen 7 adet sikke, 1 adet yüzük, 1 adet obje ile 1 adet define arama aparatı ele geçirdi. Gözaltına alınan M.K. çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldı.

Karaman Kent Haber, 09.04.2008

TARİH YERİNDE GÜZELDİR!

 

Yirminci yüzyılın başında Avrupalıların Afrika'da yoğunlaşan "koloni" edinme yarışı, kıtanın tarihsel varlıklarının da yağmalanmasına yol açtı. UNESCO ile Yunan Kültür Bakanlığı'nca Atina'da düzenlenen "tarihsel mirasın ait olduğu ülkeye geri verilmesi" konferansında bu kıtanın tarihsel varlıklarının yüzde 95'inin yağmalandığı da açıklandı.

2. Dünya Savaşı öncesinde İtalya'nın faşist diktatörü Benito Mussolini , o zamanki adı ile Habeşistan olan Etiyopya'yı işgal etmekle kalmamış, ülkenin kutsal varlıklarından 1700 yıllık "Aksum Dikilitaşı" nı da Roma'ya taşıtmıştı. Yarım daire biçiminde, granitten yapılma dikilitaş 160 ton ağırlığında ve 24 m yüksekliğindeydi. İtalya'nın, dikilitaşı Etiyopya'ya geri vermesini öngören anlaşma 1947'de Birleşmiş Milletler aracılığı ile imzalandı.

Sonraki İtalyan yöneticileri ayak sürüyünce, uygulama yarım yüzyıl gecikti. Yeni binyılın başında Etiyopya'nın baskıları artınca, dikilitaşın üçe bölünmesi, parçaların uçakla ayrı ayrı taşınması kararlaştırıldı. Bu işi yapacak ağır taşıma uçakları araştırıldı. Rus Antonov-124'lerde karar kılındı. Pilotlar gerekli güvenlik önlemlerini aldılar. Hava koşulları gözlendi. Aksum Havaalanı'nın pisti, bu uçakların inişine elverişli duruma getirildi. Tehlikeli üç ayrı uçuşla dikilitaş 2005'te Roma'dan Aksum'a geri getirildi. Aralarında bakanların, rahiplerin de bulunduğu Etiyopyalılar kutsal dikilitaşlarını coşkuyla karşıladılar. Geri gönderme İtalya'ya 7.7 milyon dolara mal oldu.

Zimbabve de İngilizlerce kolonileştirilmişti. İngilizler, yerel halkın kutsal kabul ettikleri bir bölgedeki 12-15. yüzyıllar arasında kireçtaşından yontulmuş bazı kuş heykelciklerini Güney Afrika'ya götürmüşlerdi. Zimbabve'nin özgürlüğünü 1981'de almasından sonra kuşlardan dördü geri verildi.

1907'de bir Alman misyoner de bu kuşlardan bir tanesinin yarısını Berlin Etnografya Müzesi'ne satmıştı. Bu parça 2. Dünya Savaşı'nda Berlin'i işgal eden Rus ordusunca, tıpkı Troia Hazinesi ve Bergama Zeus Sunağı'nın Rusya'ya taşınmalarında olduğu gibi, Leningrad'a götürülmüştü. Kuş ve Zeus Sunağı, daha sonra Doğu Berlin'e geri gönderilecek, ancak Moskova Anayasa Mahkemesi kararı ile Troia hazinesini sahiplenecekti.

Bugün simgesi, Zimbabve'nin bayrak ve paralarında bulunan bu kutsal kuş, uzun uğraşlardan sonra 2003'te ülkesine geri verildi. Anlaşma, "geri verilmeyi" değil "sürekli ödünç vermeyi" öngörüyor. Almanya, bu kutsal kuşu, bir anlamda "kefalete rapten" serbest bırakıyordu! Cumhurbaşkanı Robert Mugabe "sürgünden döndü" dediği parçayı 2003'te kendilerindekiyle birleştiriyordu.

Konferansta, insanı hüzne boğan bir olay da irdelendi. Avustralya'da Ngarrindjeri yerlilerinden 400 kişinin kemikleri İskoçya'ya götürülmüş, Edinburgh'da, üstelik bir üniversite müzesinde, yıllardır tarihsel, kültürel varlıklar gibi sergilenmişti. Kemiklerin önemli bir bölümü "ait olduğu topraklara" geri verildiğinde, adsız yerlilerinin kemiklerini gömme töreninde torunlarının birer avuç toprak serptiklerini gösteren kısa bir belgesel, bazı izleyicilerin gözlerini yaşartıyordu. Belgesel, insanoğlunun, uygar Batılı(!) da olsa, yalnız tarihsel, kültürel, dinsel varlıklara değil bir yerli kabilenin kemiklerine bile nasıl göz diktiğinin somut örneğiydi.

Fransa'nın 1844'te Musul'daki İtalyan kökenli konsolosu Paul Emile Botta, Mezopotamya'nın görkemli kalıntılarını Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde sallarla taşırken biri devrilmiş, önemli bazı yapıtlar sularda yitip gitmişti. Bu arada Botta, bir Sümer heykel parçasını da Paris'te Louvre Müzesi'ne ulaştırmıştı. 150 yıl sonra New York Metropolitan Sanat Müzesi, kendilerindeki bir heykelin yarısının Louvre'dakiyle birleştirilebileceğini algıladı. İki müze anlaştı. Parçalar birleşti. Heykelin dört yıl Nev York'ta, dört yıl Paris'te sergilenmesi kararlaştırıldı. Her nedense olayı anlatan iki müzenin konuşmacıları, hele şu sıralarda, bu heykelin "ait olduğu ülkenin" Bağdat Müzesi'ne iadesini düşünmüyorlardı!

Kanada yerlilerine ait tahta ve deriden yapılma "Kvakva'vakv tören maskesi" Londra'ya British Müzesi'ne götürülmüştü. Müze, maskeyi Kanada'ya "9 yıllığına ödünç olarak, gerekirse üç yıl daha uzatma koşulu" ile geri vermişti.

Bir konuşmacı, Venedik'teki dört bronz at heykelini yağmalayıp Paris'e getiren Napolyon'un yenilgisinden sonra atların "ait olduğu yere yerleştirildiğinden" övgüyle söz etti. Konuşmacı yanılıyordu. 1204'te Haçlılar İstanbul Sultanahmet'te Hipodrom'da Bizans imparatorunun locasını taşıyan bu atları yağmalamışlardı. Bunların "ait olduğu yer" Venedik değil, İstanbul'du.

Yunan Kültür Bakanlığı'nın, "veren" ile "alanı" buluşturduğu bu konferansta, bu örnekleri Parthenon Tapınağı'nın geri verilmesine yardımcı olması amacıyla taraflara anlattırdığını geçen yazımızda vurgulamıştık.

Türkiye'nin 'Azmi', 'Yorgun' Düştü!
Atina konferansı, tarihsel, kültürel, dinsel miras yağmasını önlemeden daha çok, bunların geri verilme yöntemlerini de tartışmaya açtı. En azından "geri verme" bilincinin yaygınlaşmasına katkıda bulunan önemli adımlar attı. Yüzyıllar da geçse, bu tür varlıkların "ait oldukları ülkeye geri verilebileceği" kapısını araladı.

Bir ülkenin içinde bulunduğu koşullardan yararlanıp yağmalanan bu tür yapıtlar "davalar açılarak" geri istenebilirdi. Bu yol, mahkeme ve avukatlık harcamalarından dolayı "pahalı" olabiliyor ya da "zamanaşımı" kavramı öne sürülebiliyordu. Dava açan ile dava edilen ülkelerdeki hukuk kurallarında farklılık yaşanabiliyordu. Davanın kazanılacağı da kesin değildi. Uluslararası kurallar yoktu.

Türkiye "Karun Hazinesi" ve "Elmalı Definesi" konularında ABD'de açtığı davalar yıllarca sürmüş, kendi malını geri alabilmek için yüklü faturalar ödemişti. Karşı tarafın faturaları daha yüksek olmuştu. Başlangıçta sonucundan kuşku duyulan davalar kazanılırken "tarafların mahkeme dışında anlaşmaları ile" bu varlıklar Türkiye'ye geri getirilmişti. Türkiye'nin "azmi" başka alıcılarda "caydırıcılık yaratmış", Türkiye'den kaçırılmış yapıt alımına özen gösterir olmuşlardı.

Konferansta bazı ülkelerin, alıcı ülkelerle ikili anlaşmalara yöneldikleri de görüldü. 1 numaralı alıcı ülke ABD, 1990'ların başında kaçakçılığın önlenmesi için Türkiye'ye önerdiği ikili anlaşma, Kültür Bakanlığı'nın beceriksizliği nedeniyle hala gerçekleşemedi. Oysa, bazı Güney Amerika ülkeleri benzeri anlaşmanın nimetlerinden yararlanıyorlar. Peru'nun bu yolla, aralarında altından ahtapot biçimli insan maskesi de olmak üzere bazı yapıtları geri aldığı açıklandı.

"Geri verme", "yerine yerleştirme" konularında "ait oldukları ülkelerin" bazı ara koşullara rıza gösterdikleri de gözlendi. "Sürekli ödünç", "9 yıllık ödünç" bazı ara yollardı.

Ancak gerçekçi yolun, bu eserlerin geri alınmasında verici ülkeye "havuç gösterilmesinin" olduğu anlaşılıyordu. En akıllıca ve gerçekçi yol, "Sen bana yapıtımı geri ver. Bundan böyle bende n kaçırılmış mal alma. Sana mal gelirse bana haber ver. Ben de sana bunun karlığında 3-4 yılda bir geçici olarak ya bir yapıt ya da sergi göndereyim" yaklaşımıydı. O ülke, sergiyle kendi tanıtımını da yaparak bir taşla iki kuş da vurmuş oluyordu. Bunun için karşı tarafla samimi olarak masaya oturup görüşmeye başlamak gerekiyordu. Bu yönteme "hukukçuların gözetiminde kültürel diploması" deniliyordu.

Türkiye'nin resmen davet edilmediği konferansta Louvre-Metropolitan müzelerinde Sümer heykelinin birleştirilmesi konusu tartışılırken bir Avustralyalı konuşmacı söz alarak Türkiye'nin adını vermeden "Yorgun Herkül" heykelinin akıbetini sordu. Bazı ülkelerin yapıtlarını geri istemeyişinden yakındı. Anlaşılan Türkiye eski "azmini" yitirmişti. Perge'den kaçırılan "Yorgun Herkül" heykelinin üstünü Amerikalı Leon Levy-Shelby White çifti Boston Müzesi ile ortaklaşa satın almıştı. Heykelin altı Antalya Müzesi'nde idi. 1990'da bu olayı açıklamamızdan sonra Türkiye'nin öteki olaylardaki başarılı avukatları "mahkeme dışında görüşmeler ile" çözüm yolunda önemli adımlar atmışlardı. Ancak sonrasındaki Kültür bakanları ve genel müdürlerin ilgisizlikleri ile bu olay askıya alınmıştı. Levy ölmüş, eşi Shelby, geçenlerde "İtalya kökenli yapıtları geri vereceğini" bildirdi. Türkiye ise çok "yorgun" düşmüş olmalı ki 18 yıldır uyuyordu!
Cumhuriyet, Yazı: Özgen Acar, 08.04.2008

MİNBER ÜZERİNDEKİ BOYALAR KALDIRILIYOR

 

Tarihi değeri olan ancak bilinçsiz bir şekilde yağlı boya ile boyanan Çorum Ulu Cami minberinin üzerindeki kimyasal boyalar kaldırılıyor. 

Tarihi minberin kimyasal boyalar nedeniyle çürümeye başlaması üzerine harekete geçen Çorum Belediye Başkanı Turan Atlamaz, boyaların kaldırılması için gerekli malzemeleri temin ederek, minberin zarar görmeden temizlenmesi amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı ile işbirliği yaptı. 

Muradi-Rabi Camii'nde (Ulu Camii) bulunan tarihi minber, görünüşü, ağaç oymacılığı ve desenleri ile görenleri kendine hayran bırakıyor. Yağlı boya ile boyanan ve ardından eskimemesi amacıyla sürekli olarak oto boyası kullanılan minber için Çorum Belediyesi harekete geçti. Çorum Belediyesi, minberin daha fazla zarar görmemesi için kimyasal boyaların kaldırılması amacıyla gerekli malzemeleri temin ederek, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile işbirliği yaptı. 

Davutoğlu Ahmet'in emri ile Ankaralı Abdullah oğlu Davut ve Ebubekiroğlu Muhammed tarafından abanoz ağacından yapılan minber, birçok depreme rağmen hala ayakta duruyor.

Çorum Kent Haber, 08.04.2008

ALLIANOI TARTIŞMASI

 

“İzmir neden kaybetti?” başlıklı 1 Nisan günkü yazımda, Expo’nun İtalyanlara kaptırılmasında (birçok başka nedenin yanı sıra) Allianoi’nin de rol oynadığına değinmiştim. İzmir, “Herkes için sağlık” ana temasıyla yarışırken, Bergama’daki, antikçağın en önemli tedavi merkezlerinden Allianoi’nin kalıntıları üzerine baraj yapma kararı alınması, Türkiye’de pek ilgi çekmese de Batı’nın öfkesini çekmişti.Oylamadan iki hafta önce 250 Avrupalı kuruluş, Expo’yu düzenleyen Uluslararası Fuarlar Bürosu’na yazarak bunu protesto etmişlerdi.

 

***Yazım üzerine Devlet Su İşleri’nden bir açıklama geldi. DSİ’ye göre Yortanlı Barajı’nın yapılacağı “Paşaılıcası mevkiinin “Allianoi” olduğuna dair bugüne kadar hiç bir bilimsel belge ya da bulguya rastlanmamış. Diyorlar ki:“Yıllarca Bergama yöresinde Alman arkeologlarca yapılan kazılarda da böyle bir bulguya rastlanmamıştır. Paşaılıcası, ülkemizin değişik bölgelerinde yer alan kaplıcalar gibi Roma döneminden kalma termal bir kaplıca olup uzun yıllar atıl kalmış, baraj yapımıyla ortaya çıkarılmıştır.”“Yortanlı Barajı ile Kınık Ovası’nda 6 bin 990 hektar tarım arazisi sulanacaktır. Yöre çiftçileri 1994’ten bu yana umutla barajın faaliyete geçmesini beklemekteyken Allianoi (?) gerekçesiyle çiftçilerin hayal kırıklığına uğratılması çabalarına anlam vermek mümkün değildir.”* * *

 

Açıklamayı Allianoi kazısının Heyet Başkanı Yard.Doç. Ahmet Yaraş’a aktardım. Telefonda sinirden sesi titredi. Dokuz yıl tırnaklarıyla kazarak ancak yüzde 20’sini ortaya çıkardığı ve üzerine 48 bilimsel makale yazdığı Allianoi için bir DSİ yetkilisinin “Orası değil” demesi “arkeolojiyi yok saymak”tı. “Adımın ‘Ahmet’ olduğundan ne kadar eminsem, oranın ‘Allianoi’ olduğundan da o kadar eminim. Farklı bir şey biliyorlarsa DSİ teknisyenleri de makale yazsın” dedi Yaraş... Açıklamadaki ifadenin tersine, Allianoi’yi bir Alman arkeologun ortaya çıkardığını hatırlattı. Konunun AB ilerleme raporunda da eleştirildiğini, Allianoi’yi anlatan bir filmin daha önceki gün Fransa’da en iyi film ödülü aldığını hatırlattı. “Dünyanın bu kadar sahiplendiği bir yeri yıkmak için ellerinden geleni yaptılar” diyerek şunları anlattı: Allianoi, 2001’de kurul kararıyla sit alanı ilan edilmişti. Bu kararla baraj inşaatının durdurulması gerekirken DSİ, (Yaraş’a göre “yasadışı olarak”) ihalelere devam etmiş ve sit kararını değiştirebilmek için onlarca bilim kurulu oluşturmuştu. Kurullar Allianoi’ye sahip çıkan kararlar verdikçe kurul üyeleri değiştirilmiş, sonunda inşaat mühendislerinden oluşan bir kurulun kararıyla, kalıntıların üzerinin kille kaplanması koşuluyla baraj inşaatı tamamlanabilmişti. Halen bu işlem yapılamadığı için su tutulamıyordu. Bir yandan da davalar sürüyordu. Konu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de intikal etmişti.Yaraş, “İki gavur kalıntısı için yatırımımızı engelliyorsunuz” zihniyetiyle Anadolu’nun kültürel varlıklarının yok edildiğini söyledi. Avrupa’daki ilgililerin Expo delegelerine “Allianoi’yi kurtarma koşuluyla İzmir’in adaylığını desteklediklerini” belirten mektuplar yolladıklarını belirtti: “Bu sözü verselerdi belki alabilirlerdi. Bundan sonra da her yerde karşılarına çıkacak” dedi. Son bir umutla Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a gitmişler, ancak oradan da sonuç alamamışlardı. Yine de “İşin peşini bırakmayacağız” dedi Yaraş, “Koca bir kültür varlığının yok edilmesine izin vermeyeceğiz.”

Milliyet, Yazı: Can Dündar, 08.04.2008

LAGINA KAZI ALANINDAKİ KÖMÜR ÇIKARMA İŞLEMİ DURDURULDU

 

Yatağan'da Lagina Kazı Başkanlığı'nca yürütülen arkeolojik kazılar tamamlanmadan iş makineleri ile çalışma yapıldığı iddiasıyla kazıda görevli bakanlık temsilcisinin Yatağan Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunduğu bildirildi.

 

Muğla'nın Yatağan ilçesinde Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) Güney Ege Linyit İşletme sahasında bulunan Beybağ mevkisinde Lagina Kazı Başkanlığı'nca yürütülen arkeolojik kazı çalışmaları sırasında, kazı kapsamında yürütülen sondaj çalışmasına zarar verecek şekilde iş makinelerinin çalıştırıldığı iddia edildi. Lagina kazı çalışmasında görevli Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi, bu iddialar üzerine iş makineleri ile yapılan çalışmayı rapor etti. Arkeolojik kazı çalışmaları yürütülen bölgede yapılan dekapaj çalışmalarının (kömür çıkartılan arazide yapılan çalışmalar) durdurulması yönünde tutanak tutan temsilci, olayı Yatağan Cumhuriyet Savcılığı'na intikal ettirerek, olayda ihmali olduğu iddia edilen kişiler hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü, TKİ Güney Ege Linyit İşletmesi Müessese Müdürlüğü'ne bir yazı yazarak, arkeolojik kazı çalışmalarının devam etmekte olduğu alanda dekapaj çalışmalarının durdurulmasını ve konu kurulca değerlendirilinceye kadar hiçbir faaliyette bulunulmamasını istedi.

 

Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Lagina Kazı Başkanı Prof.Dr. Ahmet Tırpan ise bölgede ilk önce jeofizik çalışması yaptıklarını ve şüphelendikleri noktalarda sondajlar açtıklarını belirterek, şöyle dedi: "Eğer bir yerleşim alanı veya mezar bulursak oranın kazısını yapıyoruz. Kazı yaptığımız yerlerde eserlerin zarar gördüğü ve tahrip edildiğine dair bir bilgim yok. Yaptığımız çalışmalarla ilgili hazırladığım raporları kurula gönderiyoruz. Kurul da eğer eserlerin korunması gerektiğini uygun görürse 'korunsun' yönünde karar çıkıyor."

 

Arkeolojik kazı yapılan alanın kendi sorumluluklarında olduğunu doğrulayan Prof.Dr. Tırpan, şunları söyledi: "Burada iş makinelerinin kazıda kullanılması kesinlikle söz konusu değil. Biz şüphelendiğimiz yerlerde sondajlar açarız. Eğer bir şey çıkmazsa kömür işletmesine teslim ederiz. Bu alanda böyle bir yer vardı. Biz bu alana 7-8 sondaj açtık, bir şey çıkmadı. Biz de bu alanda çalışma yapılması için izin verdik. Olayın özü bu." Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) Güney Ege Linyit İşletmesi Müessese Müdürü Yüksel Akın, kazı başkanının izni ve onayı olmadan çalışma yapmadıklarını belirterek, "Lagina Kazı Başkanı Prof.Dr. Tırpan, bölgede yapılan çalışmalarla ilgili olarak arkeolojik açıdan bir sıkıntı olmadığını ve faaliyetlerimize devam edebileceğimizi söyledi. Biz de bu doğrultuda faaliyetlerimizi kazı başkanlığınca izin verilen alan içinde sürdürüyoruz." dedi.

Zaman, 08.04.2008

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Alaşehir ilçesinde yaptıkları kaçak kazıda çeşitli dönemlere ait çok sayıda tarihi eser bulan 10 kişi, polis tarafından yakalandı. 

Alaşehir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Şubesi ekipleri, Ilıca Mahallesi kırsal alanında kaçak kazı yapıldığını tespit ederek olay yerine baskın düzenledi.


Burada kazı yapan 10 kişi, iş makineleriyle kaçak kazı yaparlarken suçüstü yakalandılar.

Şüphelilerin ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda, tarihi değeri olan gözyaşı şişeleri, mermer lahit kapakları, toprak ve bakır süs eşyaları, Osmanlı, Roma ve Bizans dönemine ait bakır ve bronz sikkeler, seramik biblolar ve iki adet tüfek ele geçirildi.

Manisa Kent Haber, 08.04.2008

TARİHİ CANFEDA HATUN ÇEŞMESİ ONARILDI

 

 

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İSU Genel Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı'nın Kocaeli’de yeni kurmuş olduğu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulundan alınan izin ve onaylanan restorasyon projeleri ile Koruma Kurulu kararlarına uygun olarak Orhan Camii karşısında bulunan Kethüda Canfeda Hatun Çeşmesi'nin onarımını tamamladı.


Kocaeli genelinde içme suyu, kanalizasyon ve arıtma tesislerinin işletmeciliğini yapan İSU Genel Müdürlüğü, görev alanı içinde bulunan tarihi çeşmeleri aslına uygun olarak restore etme çalışmalarına bir süre önce başlamıştı. Saraybahçe Belediyesi sınırları içerisinde bulunan ve tarihi Orhan Camiinin karşısında olduğu için halk arasında yıllardır Orhan Çeşmesi olarak da adlandırılan tarihi eserin restorasyonu, Kültür Bakanlığı'nın ilgili birimlerinin açmış olduğu eğitimleri tamamlamış olan sertifikalı, uzman ustaların gözetiminde yapıldı.


Kocaeli Valisi Gökhan Sözer, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, KBB Genel Sekreteri Münir Karaloğlu, İSU Genel Müdürü İlhan Bayram, emekli vali İhsan Dede ile bürokratlar tamamlanarak hizmete sokulan tarihi çeşmede inceleme yaptı. Başkan İbrahim Karaosmanoğlu, hayırlı olsun dilekleriyle çeşmeden ilk suyu içerek tarihi çeşmeyi yeniden vatandaşların hizmetine sundu.


Çevresi düzenlenerek musluğu elden geçirilen ve üzerindeki Osmanlıca kitabesi varak ile belirginleşerek tamamlanan çeşme, tarihi Orhan Camiine de uyum sağladı. Tarihi çeşmenin yeni hali bölge insanları ve camiye gelen vatandaşlar tarafından da büyük beğeni gördü.

Özgür Kocaeli, 08.04.2008

ASIRLIK ÇINAR ÖLÜRKEN GECE YARISINI BEKLEDİ





İzmit’in sembolü tarihi çınarlardan biri daha öldü. Asil çınar, yüz yıllık tarihine tanıklık ettiği kente zarar vermemek için, ölürken en tenha zamanı, gece yarısını seçti.

 

Meteoroloji’nin 4 Mart Cumartesi geceyarısı beklediği şiddetli fırtına ve sağanak yağış, ertesi gün, 5 Mart Pazar günü öğleden sonra geldi. Şiddetli fırtına çok uzun sürmedi, ancak Hürriyet Caddesinde, Saraybahçe Belediyesi’nin karşısı, Bursa Kebapçısı’nın önündeki çınar için bu fırtına, artık son fırtınasıydı. Belki o anda devrilecekti, ancak o saatlerde Yürüyüş Yolu el ele tutuşmuş genç sevgililer, anne-babalarıyla yürüyüşe çıkmış çocuklar ve insanlarla doluydu. Gece el ayak çekildiğinde ve caddede hemen hemen hiç kimse kalmadığında dev çınar son nefesini verdi. Saatler 23.30’u gösterirken boylu boyunca devrildi.

 

Anıtlar Yüksek Kurulu’na 91 numara ile kayıtlı çınar ağacının devrilmesinden sonra nöbetçi ekipler adeta seferber oldu. Çok sayıda itfaiye, ambulans ve polis ekibi olay yerine sevk edildi. Çok şükür ki, ölen ya da yaralanan yoktu. Sadece park halindeki 41 ND 222 plakalı otomobil çınarın dallarının altında kalarak hasar gördü. Cadde iki saat süreyle trafiğe kapatılırken, Saraybahçe Belediye Başkanı Halil Vehbi Yenice başından sonuna kadar çalışmalarla bizzat ilgilendi. Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri çınarı motorlu testerelerle parçalara ayırarak yoldan kaldırdılar.

 

İzmit Mutasarrıfı Sırrı Paşa tarafından demiryolu güzergahının iki yanına yüz yıl önce dikilen, zaman içinde bazıları çürüdüğü veya tehlike yarattığı için kesilen çınar ağaçlarının artık son demlerini yaşadığı biliniyor. Önceki gece devrilen 91 tescil numaralı çınarın da kökünden kırılacağı biliniyordu. Saraybahçe Belediyesi, günler önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesine resmi bir yazıyla başvurarak, 91 numaralı çınarın devrilme tehlikesi arz ettiği bildirmiş, ancak Büyükşehir hiçbir önlem almamıştı. Çınar ölüm için geceyi beklemese, belki de büyük bir facia yaşanacak ve hesabını da kimse veremeyecekti.

Özgür Kocaeli, 08.04.2008

YEŞİL TÜRBE'YE ÇİNİ ARANIYOR

 

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) 1.3 milyon YTL'ye restorasyonunu üstlendiği Yeşil Türbe'de, müteahhit firma 1 yıldır çalışmalarını sürdürüyor. Sultan Çelebi Mehmet ve ailesinin çini bezemeli sandukalarının bulunduğu türbenin, kubbe ve bina duvarlarındaki çatlaklıklar giderildi. Kurşunlama yapıldı, hatalı uygulamalar temizlendi, varaklama çalışmalarında da önemli mesafe katedildi. Ancak restorasyonun en önemli kısmı olan sekizgen dış cepheye 70'li yıllarda takılan banyo fayanslarının orijinal çinilerle değiştirilmesi sekteye uğradı.

 

Restorasyon işini yapan Usra-Pekerler ortaklığı, 20 Mart 2008 tarihinde Özbekistan'da kaliteli çini üreten firmalarla görüşüp, numune götürebilmek için türbeye ait birkaç çininin yurtdışına çıkarılması için Bursa Valiliği, Kültür ve Müze Müdürlüğü'nden müsaade istedi. Numune götürmek için izin çıkarsa, Türkiye'de bir türlü üretilemeyen Yeşil Türbe'nin dış cephe çinilerinin Özbekistan'da yapılması araştırılacak.


Bu arada, Yeşil Türbe'nin çinileri ile Fransızlar'ın da yakından ilgilendiği biliniyor. Dünyada büyük çaplı eski eser müzayedelerinde İznik işi vazolar ve çini panolar akıl almaz fiyatlarla alıcı buluyor. Orijinaline benzer üretim için Fransızlar bir dönem Yeşil Türbe ile ilgilenirken, önemli miktarda yerinden sökülmüş kabartmalı çiniyi yurt dışına götürdüğü biliniyor. Bursa'da incelemeler yapan Fransız mimar Albert Gabriel'in, Yeşil Türbe ile ilgili olarak kayıtlardan öğrendiği bilgilerde, türbenin dış cephesini bir kez daha kaplayacak miktarda çininin, türbenin alt kısmındaki odaya saklandığı gündeme gelmişti. Konuyla ilgili merhum Eski Eserleri Sevenler Kurumu eski Başkanı Kazım Baykal tarafından Gabriel ile birlikte alt odada inceleme yapılmış, söz konusu yedek çinilerin cumhuriyetin ilk yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü korumasına alınacağı gerekçesiyle Ankara'ya götürüldüğü ve kaybolduğu ortaya çıkmıştı.

Bursa Hakimiyet, 08.04.2008

TAŞHAN YENİLENDİ

 

Erzurum'da onarımına geçtiğimiz yılın sonuna doğru başlanan Rüstempaşa Kervansarayı’nda geri sayım başladı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde ihale edilen bakım ve onarım işlerinde sona gelindiği bildirilirken, halk arasında Taşhan olarak bilinen Rüstempaşa Kervansarayı’ndaki tadilat çalışmalarının, 15 gün içinde tamamlanacağı öğrenildi.

 

Hem dış, hem de iç aksamı tamamen değiştirilen, mimarisine dokunulmadan boyanan ve  zemini yenilenen Taşhan’la birlikte, içerisindeki dükkanların da çehresi değişti. Tamamen tek tip halinde çerçevelendirilen işyerleri, yeniden hizmete açılacağı günü beklerken, Taşhan esnafını ise heyecan sardı. Rüstempaşa esnafı, yapılan bakım ve onarım çalışmalarıyla birlikte Taşhan’ın tamamen değiştiğini belirterek, “Bu tarihi eserin son halini gören, estetiği ve güzelliğiyle gurur duyar” diye konuştu.

 

Taşhan’ın bakım ve onarım sorununun, yıllardır gündeme getirildiğini, ancak kesin çözümün geçtiğimiz yıl sonuna doğru alındığına işaret eden Taşhan esnafı, “Rüstempaşa Kervansarayı, bir-iki yıl içerisinde onarılmasaydı, mutlaka bazı kesimlerinde yıkılmalar olacaktı. Çünkü çatı kısmından duvarlarına ve temele su sızıyordu” dedi.

 

Çatısıyla birlikte tavanları, zemini, boya ve süslemeleri komple elden geçirilen Rüstempaşa Kervansarayı’nın,önümüzdeki 15 gün içerisinde teslim edileceğini dile getiren esnaf, yaz sezonuna, çehresi tamamen değişmiş bir işhanla gireceklerini sözlerine ekledi.

Erzurum Gazetesi, 08.04.2008

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Denizli'nin Acıpayam İlçesi'nde, jandarma tarafından düzenlenen operasyonda, Roma dönemine ait olduğu belirlenen kulpsuz çömlek ile mermer bir sütun ele geçirildi. 

Jandarma ekipleri, Acıpayam'da, H.G. ve E.G. isimli şahısların elinde tarihi eser bulunduğu ihbarını aldı.


Şahısların iş yerinde yapılan aramada kulpsuz çömlek ve mermer sütun ele geçirildi. Yapılan kontrolde, ele geçirilen tarihi eserlerin Roma Dönemi'ne ait olduğu belirlendi. Şahıslar ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı.

Denizli Kent Haber, 07.04.2008

35 BİN YILLIK ARAÇ GEREÇLER BULUNDU

 

Avustralya'nın batısında, 35 bin yıllık olduğu tahmin edilen taştan yapılmış, çok sayıda araç-gereç bulundu.


Arkeolog Neale Draper, çok sayıda araç-gereç bulunduğunu ve bu araç-gereçlerin ortaya çıkarıldığı kazı alanının, Avustralya’nın tarihe dair en zengin bilgi içeren bölgelerinden biri olduğunu ifade etti.


Araç gereçlerin, Rio Tinto tarafından işletilen, ancak daha sonra Avustralya yerlilerinin tuttukları arkeologların araştırma yaptıkları demir cevheri madeninde bulunduğu belirtildi.

Milliyet, 07.04.2008

ÇANKAYA KÖŞKÜ İNTERNETTE

 

Cumhurbaşkanlığı’nın şeffaflık politikası, Çankaya Köşkü’nün internette gezilebilmesine imkan sağladı. Sitede, Atatürk’ün odası ve eşyaları da severek dinlediği taş plakların eşliğinde görülebilecek.

Çankaya Köşkü’nde, Cumhurbaşkanlığı makamı dahil her bina, oda oda internet kullanıcıları tarafından gezilebilecek. Cumhurbaşkanlığı’nın dışa açılma ve şeffaflaşma politikası kapsamında hazırlanan sanal tur çalışması tamamlandığında Çankaya Köşkü’nün yanı sıra İstanbul’daki Huber Köşkü ile Marmaris’te Okluk Koyu’nda bulunan Cumhurbaşkanlığı yazlık konutu da internet kullanıcıları tarafından en ince ayrıntısına kadar görülebilecek. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen’e sunumu yapılan sanal gezi çalışmasına ilk olarak Atatürk tarafından kullanılan ve şu an müze olan köşkten başlandı. Küresel Medya firmasına ait www.kureselfotograf.com internet sitesinde görülebilen tur, Çankaya Köşkü’nün uydu fotoğrafıyla başlıyor. Klavye ya da mouse yardımıyla yaklaştırılıp uzaklaştırılabilen görüntüde Protokol Girişi, Müze Köşk, Pembe Köşk, Cumhurbaşkanlığı Başyaverliği ve Cumhurbaşkanlığı Makam Girişi seçenekleri bulunuyor.

Küresel Medya Şirketi’nin Sahibi Berat Berberoğlu, çalışmanın tamamlandığında Cumhurbaşkanlığı’na ait internet sitesinde yayınlanacağını belirterek "Çalışma bittiğinde 200 noktadan çekilen fotoğraflarla Cumhurbaşkanlığı’na ait her bina yarım saat gibi kısa bir sürede gezilebilecek" dedi.

İnternette şu an görülebilen Müze Köşk’te ise Atatürk’ün kişisel eşyalarını, yatak odasını, banyosunu hatta bornoz ve havlularını, yine Atatürk’ün dinlediği taş plakların fon müziği eşliğinde 360 derece görebilmek mümkün. Yaklaşık bir ay süren çalışmada Müze Köşk’ün 19 noktasından çekilen yaklaşık 600 fotoğraf özel bir bilgisayar programıyla birleştirildi.

Hürriyet, Haber: Turan Gültekin, 07.04.2008

İSVEÇ'TE ANTİK ARAP SİKKELERİ

 

1 Nisan’da, Stockholm’de havaalanı yakınlarındaki bir Demir Çağ kazı alanında MS 7. ile 9. yüzyıl arasına tarihlenen 470 sikke bulundu. Viking tüccarlarının yoğun olarak seyahat ettiği bu bölgede 1880lerden bu yana bu denli büyük bir defineye rastlanmamıştı. Arkeolog Karin Beckman-Thoor’un söylediğine göre bulunan gümüş sikkelerin çoğu Bağdat ve Şam’da basılmış, fakat bir kısmı da İran ve Kuzey Afrika’dan gelme. 

 

İsveç Ulusal Miras Ofisi’nde görevli Dr. Beckman-Thoor, BBC’ye “Bir mezar taşını kaldırırken bir sikkeye rastladık ve neden orada olduğunu anlamadık. Kazmaya devam ettik ve bir Viking definesi ile karşı karşıya olduğumuzu fark ettik. Bu sikkeler yaklaşık olarak İS 850 yılından beri orada duruyorlardı” dedi.  

 

Bu tür Viking defineleri daha çok Baltık Denizi’nde bulunan İsveç adası Gotland’da açığa çıkıyorlardı. Definenin bulunduğu bu yerleşim ise Vikinglerden çok daha eski. Dr. Beckman-Thoor, bu defineyi gömen Vikinglerin, atalarının onu korumasını ümit etmiş olabileceklerini düşünüyor. 

Vikingler 8. ile 11. yüzyıl arasında sadece Baltık Bölgesi’nde değil, Rusya’dan Kuzey Afrika’ya ve İstanbul’a kadar yolculuk etmişler ve buralarda ticaret yapmışlardı. 

BBC News, 04.04.2008



ERZURUM KALESİ TURİSTİK MERKEZ OLACAK

 

Erzurum Arkeoloji Müze Müdürü Mustafa Erkmen, Erzurum Kalesi'ndeki kazı çalışmalarını bu yıl sonunda bitirip, seneye de iç kaleyi turizmin merkezi haline getirmeyi amaçladıklarını söyledi.

 

Tarihi Erzurum Kalesi'nin iç kale kısmında önceki yıl başlatılan kazı çalışmalarında sona yaklaşıldığı belirtildi. Erzurum Arkeoloji Müze Müdürü Mustafa Erkmen, yıl sonunda iç kaledeki kazı çalışmalarının sonuçlandırılacağını ifade etti. Erkmen, kazı çalışmalarında toprağın altında en az 600 yıllık depo, buğday ambarı, ekmek fırını ve kışla müştemilatının çıkartıldığını dile getirdi.

 

Kazılarda ortaya çıkartılan kalıntıların Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait olduğunu anlatan Arkeoloji Müze Müdürü Erkmen, söz konusu eserlerin turizme kazandırılacağını kaydetti. Yıl sonunda kazı çalışmalarının sona erdirilmesinin ardından ortaya çıkartılan kalıntıların aslına uygun restore edilip, üzerlerinin kapatılacağına dikkat çeken Erkmen, "Tarihi kalıntıları aslına uygun olarak cafe, şark köşesi, müze, sanat galeri salonu gibi çok amaçlı olarak turizme kazandırmak istiyoruz. Bu amaçla gerekli plan ve proje çalışmaları başlatıldı. Erzurum tarihinde önemli bir yeri bulunan Erzurum Kalesi'nin iç mekanındaki kalıntıları yeniden ayağa kaldırmanın, onları gün ışığına çıkartıp toplumun hizmetine sunacak olmanın şimdiden heyecan ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bu kalıntıların hizmete sunulmasıyla birlikte Erzurum'a daha çok yerli ve yabancı turistin gelmesini bekliyoruz." dedi.

 

Erkmen, kazı çalışmalarında 15'i uzman eleman olmak üzere 80 işçinin çalışacağını da vurgulayarak, "Bakanlıktan gerekli ödeneği aldık. Kazı çalışmaları büyük bir hız ve itina ile yıl sonunda bitirilecek." diye konuştu.

Zaman, Haber: Orhan Yıldırım, 07.04.2008

PAMUK ELLER 'TARİHE' LÜTFEN

 

Sayfamızın adı 'Kent Masalları' ya, bugün adına en yakışan yazı yer alacak burada. Antalya Kent Müzesi'nde görevli kardeşimiz Serhat Şimşek aradı. 'Sayfanda bizim masalımızı da görmek istiyoruz' dedi. Burada 'biz' Antalya oluyordu ve masalcı da bu 'biz'in içindeydi...

Geçtiğimiz günlerde müzenin oluşabilmesi için daha fazla katılıma gerek olduğunu yazmıştık bu sayfada. Bu davet katılımın bir şekliydi ve söyleşi sırasında Prof. Orhan Silier'in 'Basın da sık sık yazıp konuya vurgu yaparak toplum bilinci oluşması için baskı yapmalı' cümlesi de bu görüşü pekiştirdi zaten.

Prof. Orhan Silier ile mesai saati dışında buluşuyoruz. Kent Müzesi'nden önce Antalya tarihi konusuna giriyoruz. Geçtiğimiz günlerde kendisinin basına yansıyan açıklamaları vardı. 'Antalya tarihi SEKA'ya gitti' diye. Konuya da göbekten başlayacağız. Yani 'SEKA' mevzuu ile.

Efendim kendinizi bir tarihin oluşmasına adamışsanız elinizdeki tüm verileri değerlendirmek zorundasınız. 'Siz antik kentlerdeki tüm bilgilerin bire bir olduğunu mu sanırsınız. Yoksa Grek Mitolojisi sizin için resmi tarih mi?

Bir kurum'a gidiyorsunuz ve yakın tarihle ilgili bir belge istiyorsunuz. Yok. Elinize tutuşturulan en net belge; 1982 yılında ülkemiz asker tarafından yönetilirken yayınlanan bir genelge.

Evet elimizde bu belge de yok ama Orhan Hoca'nın söyledikleri aynen şu: 'Hükümet, kamu kurumlarına bir yazı gönderiyor. 1 hafta veya 10 gün gibi bir süre içinde arşivin taranmasını ve 10 yıldan daha eski, değer taşımayan belgelerin SEKA'ya gönderilmesini istiyor. Araştırmalarımızda hep bu dönemde takılıyoruz.'

Hükümetin işi sıkı tuttuğu dönemde, tarihinde hiç ciddi arşivcisi olmamış Türkiye'de bu kadar kısa sürede arşiv taranacak, ayrıştırılacak. İşlem tamamlanacak.

Mantık buysa gerçekten 'Yandı gülüm keten helva' durumu.

Valilik Konunun Bilincinde
Antalya kent belleğinin oluşması için yapılacak çalışmalarda kamu kurumlarının da katkı koyması gerekiyor. Valilik konunun bilincinde. Yaklaşık 6 ay önce bir yazı yazmış valimiz kurumlara ve bu konuda ellerinde bulunan belgeleri Kent Müzesi'ne teslim etmelerini istemiş. 'Ne geldi?' diye sorduk Orhan Hoca'ya..

Henüz kayda değer bir belge gelmemiş. Ama hoca diyor ki 'Bu normal. Çünkü hiçbir kurumda bu konuda çalışacak kalifiye personel yok.' Yani 'arşivci' yok efendim.

Belediye basın bürolarını düşünüyoruz, kendimizi düşünüyoruz. Günlük gazetelerde çalıştığımız kurum ve başındaki kişiyi ilgilendirecek satır arasında bir cümle var mı diye okumaya kalkışsak tüm gazeteleri okumaya gün yetmez.

Hoca burada diyor ki; 'Başarı için kaynak, personel, organizasyon şart. Bunlar olmazsa olmaz.' Kent Müzesi'nin 45-50 milyonluk bir bütçe ile yola çıktığını öğreniyoruz ve Menderes Başkan'ın bu noktada oldukça zorlandığını öğreniyoruz.

Kent Müzesi'nden 'Kent Belleği Oluşumu'ndan Antalya tarihine dönmek istiyoruz. Antalya tarihinin 3 ayrı kırılma veya 'göçüp gitme' dönemi varmış. Bunlardan ilki 1820'li yıllarda aydın çevrenin yönetime başkaldırması, ardından idamlar ve sürgünlerle bu aydınların ellerindeki belgelerin kaybolması ki İbradı bu konuda önemli. Daha sonra yani 1900 yıllarında Antalya'da 7 bin civarında elit aile var. Bunlar okuyan, yazan, fotoğraf çeken, belge biriktiren aileler. Kimi Rum, kimi Yahudi, Laventen. Mübadale döneminde anlıyoruz ki göçüp giden sadece 'insan' değilmiş. Ellerindeki dönemin yazılı ve görsel belgelerini de götürmüşler giderken. (Kalan Müzik tarafından yapılan 'Rebetiko' adlı albümü dinlerseniz 'makber'i 'kasap havası'nı hatta 'gelin Ayşem'i de duyarsınız Urum Elleri'nden.)

Bir de 50'li yılların göçü var. Bu da 'bizimkiler' efendim. Orhan Hoca anlattı ama biz de eklemek istiyoruz haddimiz olmayarak.

Akşam, Yazı: Nizamettin Özmen, 07.04.2008

"O STADA MUHALİFİM"

 

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Dolmabahçe Sarayı’nın arkasında bulunan ve bir bölümü tarihi eser statüsünde olan İnönü Stadyumu’nun yıkılıp yeniden inşa edilmesiyle ilgili tereddütleri olduğunu söyledi.

İki hafta önce kendisini ziyaret eden Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’in İnönü Stadı’yla ilgili bazı talepleri olduğunu dile getiren Günay şunları söyledi:

"Stadlarını yenilemek ve yenilerken de biraz kültür fonksiyonları katmak istiyorlar. Ben aslında orada stadyum olmasına temelden, baştan muhalif olduğum için tereddüt ediyorum. Benim arayışım İstanbul’un kültür-sanat mekanlarının çoğalması. Stadyumları yeniden şekillendirerek yaparız. Ama her yoldan her çareyi kullanarak, İstanbul’da kültür sanat çalışmalarında iyileşmeler yapmak istiyoruz. Onlar da bir proje gerçekleştirmişler. Arkadaşlar da o proje üzerinde çalışıyorlar. O yapının da tescilli olduğu söylendi. Şu anda bu konuda bir dosya yaptırıyorum."

Öngörünüm ve tarihi eser statüsü nedeniyle Dolmabahçe Sarayı tarafındaki açık tribüne müdahale edemeyen Beşiktaş, buna bir ara formül bulmak için yeni proje arayışları içerisindeydi. Öngörülen projeye göre deniz tarafındaki tribün aynen kalacak ve yeni stad şu anki stadın orta sahasından Lunapark tarafına doğru yapılacak. Beşiktaş yönetimi, deniz tarafındaki kalan bölümü de konser gibi etkinlikleri için kullanmak istiyor.

Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 07.04.2008

TURİSTLER ANTİK ROMA'YI PARÇA PARÇA EVLERİNE TAŞIYORLAR

 

 

Roma’nın antik anıtları o denli kötü korunuyor ki ziyaret eden turistler, hatıra olarak aldıkları parçalarla şehrin eski eserlerini yavaşça bitiriyorlar. Arkeologların açıkladığına göre şehrin antik kalıntılarından en önemlisi olan Trajan Forumu’ndaki mimari süslemelerin birçoğu ve yerlerde duran kırık seramik parçalarının tümü zaman içinde yok oldu. Konuya dikkat çekmek için Il Messaggero gazetesinin muhabiri gün içinde kimse tarafından durdurulmaksızın buradan kutular dolusu antik parçayı dışarı çıkarttı. 

 

Forum kazısında çalışan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir arkeolog “Buradan hemen herşey söküldü, kırıldı ve taşındı. Kapalı devre kameralar hiçbir işe yaramıyor ve kapılara “kapı” diyebilmek nerede ise mümkün değil” demekte. Şehre her yıl gelen 20 milyon civarındaki turistin yarattığı bu eski eserler üzerinde yarattığı tahribat inanılmaz ölçülerde. 

 

Öte yandan Roma Kültürel Miras yetkilisi Eugenio La Rocca ise “Burası bir açık hava müzesi, her tarafa bekçi dikerek burayı bir müze deposu gibi korumamız mümkün değil. Öte yandan, kameralar çalışıyor ve görevliler tarafından sürekli izleniyor. Ayrıca kazıda bulunan tüm değerli eserler zaten kataloglanıp kaldırıldı” demekte.

Telegraph, Haber: Malcolm Moore, 03.04.2008

AYDIN'DAKİ ÖREN YERLERİ SEZONA HAZIR

 

Aydın’da, geçen yıl 500 bine yakın yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği müze ve ören yerlerinde yaz sezonu hazırlıkları hız kazandı.


Kültür ve Turizm İl Müdürü Nuri Aktakka, 4’ü yabancı 6’sı Türk 10 arkeologla yürütülen kazıların sürdüğünü, müzelerdeki çalışmaların tamamlanmak üzere olduğunu söyledi. Afrodisias Müzesi ek hizmet binasının bitirildiğini, burada Sebasteion eserlerinin sergileneceğini belirten Aktakka, “Deprem riski nedeniyle ziyarete kapatılan Milet Müzesi’nin yeni hizmet binası için de proje çalışmaları tamamlandı, ihalesi yapıldı ve temel atıldı” dedi.


Aktakka, şöyle devam etti: “2006’da müzelerimizi 93 bin kişi ziyaret etti. Bu sayı 2007’de 120 bine çıktı. Bu yıl daha da artmasını bekliyoruz. Ören yerlerimiz de aynı şekilde ilgi görüyor. 2006’da 281 bin kişinin ziyaret ettiği ören yerleri, 2007’de 372 bin kişiyi ağırladı.”

Milliyet Ege, Haber: Latif Sansür, 07.04.2008

1.27 MİLYON DOLARA KEMAN

 

New York’ta düzenlenen açık artırmada, Antonio Stradivari tarafından yapılan bir keman 1,27 milyon dolara (1,67 milyon YTL) satıldı.

 

Christie’s müzayede evinin düzenlediği açık artırmada, geçen yıl ölen sahibi İngiliz kemancı Barbara Penny’nin ismini taşıyan "Penny" adlı kemanın 1-1,5 milyon dolara satılacağı tahmin ediliyordu.

Christie’s tarafından 2006’nın mayıs ayında New York’ta 3,5 milyon dolara satılan bir başka Stradivarius, şu ana dek satılan en pahalı müzik enstrümanı durumunda. İtalya’da 1644’te doğan, dünyaca ünlü kemanların yaratıcısı Stradivari, 1737 yılında ölümüne dek İtalya’nın Cremona kentindeki dükkanında çalıştı. Kendi imzasını taşıyan ilk kemanı 1666 yılında yapan Stradivari, yalnızca keman değil, gitar, viyola, viyolonsel, arp gibi çalgılar da üretiyordu.

Stradivari’nin yaşamı boyunca yaptığı çalgıların sayısının 1100’ü geçtiği tahmin ediliyor. Bu çalgıların 650’ye yakınının bugüne dek korunabildiği biliniyor.

Hürriyet, 07.04.2008

300 YILLIK KONAK KADERİNE TERK EDİLDİ

 

 

Kastamonu'nun Hanönü İlçesi'ne bağlı Yenice Köyü`nde bulunan 300 yıllık Hüseyin Bey Konağı bakımsızlıktan dolayı kaderine terk edildi.

 

Yapımı Osmanlı`nın Duraklama Dönemi`ne denk gelen ve bölgeye Hacı Ahmetoğullarından Hüseyin Bey`in kendi adına yaptırdığı konak günümüzde mirasçıları arasındaki anlaşmazlık yüzünden yıkılmakla yüz yüze kaldı.

 

Yenice Köyü`nde yaşamını sürdüren emekli öğretmen Muhittin Göksoy ise 700 yıllık geçmişe sahip olan köylerinin bundan 4 asır önce Sinop`un Boyabat İlçesi'nden gelen Hacıahmetoğulları ile bölgede parlayan bir konuma kavuştuğunu söyledi.

 

"Evimin karşısında bulunan ve Hanönü`nün en büyük konağı olan Hüseyin Bey Konağı`na her gün bakıp bakıp ağlamaktayım" diyen Göksoy, "Zamanında bölgeye nam salmış ve kalkınmasında büyük rol oynamış bu ailenin mirasçıları arasındaki anlaşmazlık nedeniyle tarihi Hüseyin bey Konağı yıkılmaya yüz tutmuştur" dedi.

 

Osmanlı mimari özelliklerini taşıyan 300 yıllık tarihi konak, 324m2 (18x18) üzerine kurulmuş. İkisi alt katta olmak üzere toplam 7 odadan oluşan konağın odalarından biri işleme tavanlı, camlar ise ağaç süslemelidir. 

 

Hüseyin Bey Konağı'nın (18x18) 324m2 üzerine kurulmuş kare biçiminde 2 katlı ikisi alt katta olmak üzere toplam 7 odalı bir ev, üst kattaki odalardan biri işleme tavanlıdır. Evin 2. katındaki sofasının doğu kısmında camlar ağaç süslemelidir. Ev Kastamonu ev mimarisi özelliklerini taşımaktadır.

Kastamonu Postası, Haber: Hasan Yılmaz, 07.04.2008

ORTAÇAĞ HESAP MAKİNESİ KİMİN OLACAK?

 

14. yüzyıldan kalma bir hesap makinesinin kaderi müze ile özel mülkiyet arasında dengede duruyor. Uzmanların söylediğine göre bu pirinç cep usturlabı, Ortaçağ’ın matematik ve astronomi bilgisine yepyeni bir pencere açmakta. Tüm uzmanlar, 2005'de bulunan bu aletin, sadece gelecekteki araştırmacılar için değil, aynı zamanda kültürel açıdan çok önemli ulusal bir eser olduğu için kamuya açık olması gerektiğini düşünüyorlar. 

 

 

Usturlab, İngiltere’de, Kent şehrindeki Canterbury’de, Agnes Evi olarak da bilinen bir hanın inşaatında bulundu. Hemen hemen 600 yıldır, ilk düşürüldüğü bu yerde, zeminin çamuru içinde gömülü kalmıştı. 2007 yılında Bonham’s Müzayede Evi’nde, 60.000 ila 100.000.- Pound açılış fiyatı ile satışa çıkarıldı. Bu fiyat, kimliği açıklanmayan alıcılar tarafından 350.000.- Pound’a kadar yükseltildi. Öte yandan, İngiltere’den dışarı çıkarılacak kültürel eserlere karar verme yetkisine sahip komite, Kültür Bakanı Margaret Hodge’a ihracat belgesinin Haziran 2008 e kadar ertelenmesini, bu tarihe kadar da British Museum’un gerekli parayı bulması durumunda usturlabın yeni sahibinden müzayede bedeli ile satın alınarak yurt dışına çıkarılmamasını önerdi. Daha önce sık rastlanan bu uygulama sadece kıymetli sanat eserleri için yapılırken ilk defa bir bilimsel alete uygulanıyor. 

 

14. yüzyıldan kalma bu usturlabın en önemli özelliği, benzerlerinin aksine çok ufak ve günlük kullanıma yönelik olması. Buna rağmen, kendisinden çok daha büyük olan akademik usturlabların tüm özelliklerini barındırması. 

Nature News, Haber: Philip Ball, 02.04.2008

ATIŞ: TARİHİ YAPILAR EN KISA SÜREDE KENT KÜLTÜRÜNE KAZANDIRILMALI

 

Adana Valisi İlhan Atış, zengin tarihi değerlere sahip olan Adana'da onlarca yapının atıl bir durumda olduğunu belirterek bunların kısa sürede kent kültürüne kazandırılması gerektiğini söyledi.

 

 

Atış, Çukurova'nın Sanatını Sanatçısını Koruma ve Destekleme Derneği'nin (ÇUSAD) organizasyonuyla Tepebağ, Kayalıbağ Mahallesi'ni, Kale Kapısı civarını, Ulu Cami'yi Büyüksaat, Kazancılar çarşısı civarını gezerek tarihi yapılarda incelemelerde bulundu. İncilemeleri ile ilgili değerlendirmede bulunan Atış, Adana'nın zengin tarihi değerlere sahip olduğunu dile getirerek bunların çoğunun bilinmediğini söyledi. Atış, "Bunları gün yüzüne çıkartıp kazanmak istiyoruz. İlk etapta bir tespit çalışması yapıyoruz. Daha sonra büyükşehir ve ilçe belediyelerle görüşüp bir hareket planı belirleyeceğiz. Sivil toplum kuruluşlarının da desteğiyle bu tarihi yapıların restore edilmesi ve turizme kısa sürede kazandırılması gerekiyor. Tepebağ'da tespit edilen 60-70 civarında tarihi yapı var." dedi.

 

Vali Atış'ın gezisi sırasında Tepebağ ve Kayalıbağ Mahallesi'nde bazı mahalle sakinleri depremde yıkılan evlerin yerlerinin korsan otoparkçılar tarafından işgal edildiğini dile getirdi. Vali Atış, konuyu inceleteceğini belirtti. Bebekli Kilise civarından gezisine başlayan Atış, kiliseyi gezmek istedi ancak görevli bulunamadı. Daha sonra Tepebağ Lisesi'ni ardından tarihi konakları gezen Atış, Şeyhoğlu Camisi'ne geldiğinde burada da görevlinin bulunmadığını öğrenince camiye giremedi ve pencereden içeri baktı. Atış, mahallede etrafını saran 5-6 çocuğa Çanakkale savaşları, Atatürk ile ilgili soru sorarken kağıt toplayan bir çocukla da sohbet etti. Toros İlköğretim Okulu 8'inci sınıf öğrencisi olduğunu öğrendiği Hüseyin Seydan'a neden çalıştığını soran Atış, "8 kardeşiz 7'si kız. Ben çalışmazsam eve ekmek gelmez.Hem okuyor hem çalışıyorum" cevabını aldı. Vali Atış, öğrenciyi tebrik ederek kendisine yardım yapılması için talimat verdi. Vali Atış'ın gezisine İl Kültür ve Turizm Müdürü Osman Arık, Müze Müdürü Kazım Tosun ve dernek yöneticileri katıldı.

Zaman, 06.04.2008

ANTİK TİYATRONUN RESTORASYONU İÇİN İHALE

 

1960'lı yıllarda Fethiye Limanı'nın dolgusu için sütunları denize dökülen Fethiye (Telmessos) Antik Tiyatrosu için restorasyon ihalesine çıkılıyor.

 

 

Bugüne kadar pek çok kurum ve kuruluş tarafından söz verilmesine rağmen yapılmayan 5 bin yıllık tiyatronun restorasyon ihalesi Fethiye Belediyesi tarafından yapılıyor.

 

Fethiye'nin simgesi olan tiyatroyu, Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne ödenen harçlarla yaptırmayı düşünen belediye, 14 Nisan'da restorasyon ihalesini yapacak. Fethiye Belediyesi Başkanı Behçet Saatcı, ihale ile ilgili Kamu İhale Kurumu'ndan izin aldıklarını söyledi. İhalenin ardından burasıyla ilgili neler yapılacağının ortaya çıkacağını belirten Saatcı, "Burası Türkiye'de denize yakın en eski tarihi tiyatro olma özelliğini taşıyor. Buranın yeniden faaliyete geçirilmesi veya insanlarımızın gezip görmesine sunulmasını sağlayacağız. İhalesi yapıldıktan sonra uygulaması daha kolay olacak." dedi.

Zaman, Haber: Fatih Yılmaz, 06.04.2008

CENNET DAHA DA BEYAZ OLACAK

 

Denizli Valisi Hasan Canpolat, Pamukkale’de bugüne kadar su verilmediği için kararan alanların beyazlatılacağını söyledi. Canpolat, “Bölgedeki su kaynakları tespit edilerek, kanallarla elektronik olarak traventenlere  dağılımı sağlanacak” dedi.

Milliyet Ege, 07.04.2008

 

 

KURAKLIK PAMUKKALE'Yİ DE ETKİLEDİ

 

"Beyaz Cennet" Pamukkale'nin suyu, son yıllardaki kuraklık sebebiyle azaldı.

Travertenlerin oluşumunu sağlayan suyun azalması üzerine, Denizli İl Özel İdaresi, Pamukkale'nin kararmaması için yeni tedbirler almaya başladı.

Öncelikle mevcut su kanallarının ıslahı yapıldı.

Suyun eşit dağıtımını sağlamak amacıyla da bilgisayarlı su dağıtım projesi oluşturuldu.

Projeyle, suyun ne zaman, nereye ve ne kadar akıtılacağı bilgisayarda tespit edilecek.

Proje ile yaklaşık 40 yıldır su verilemeyen Pamukkale eteklerindeki Karayelek sırtı da beyazlaştırılacak.

Sunduğu görsel zenginliklerin yanı sıra kültürel dokusu ve şifalı termal suları ile ünlü Pamukkale'yi her yıl 1 milyonun üzerinde turist ziyaret ediyor.

Trt/Haber, 06.04.2008

İSRAİL'DEN TARİH KATLİAMI

 

 

Harem-i Şerif kazılarını inceleyen Türk heyeti, korkunç bir gerçeği ortaya çıkardı.

 

İsrail, Osmanlı, Emevi, Eyyübi ve Memlük medeniyetlerine ait kalıntıları bilinçli olarak yok ediyor.İsrail'in üç dinin buluştuğu Kudüs'teki Harem-i Şerif'te yaptığı kazı çalışmaları, 8 kişilik Türk heyeti tarafından incelendi. İncelemeler sırasında İsrail, Filistin ve Ürdünlü yetkililerle yüz yüze görüşen heyet çarpıcı bir rapor hazırladı. İsrail, Harem-i Şerif'teki çalışmalarla ilgili bazı rapor ve proje taslaklarını Türk heyetinden gizlemeye çalıştı.

İsrail Eski Eserler Kurumu (İEEK) tarafından yapılan arkeolojik çalışmalar hız kesmeden sürerken, Türk heyeti, kazıların bilimsel kriterlere uygun olmadığını tespit etti. Heyet, İsrail'in gerçekleştirdiği kazılarda önlem alınmadığı takdirde bölgedeki Osmanlı, Emevi, Eyyübi ve Memlük dönemlerine ait hiçbir eserin kalmayacağının altını çizdi.

Heyet, yapılanların geçmişin kültürel değerlerinin yok edilmesi amacıyla planlı bir girişim olduğunu da raporuna koydu. Raporda, bölgedeki yapıların tahrip edildiği vurgulanırken, 2004 yılındaki yağmur ve kar yağışları nedeniyle yıkılan duvarların altından çıkan tonozların, orijinal yapı bozularak sonradan eklendiği belirlendi. Heyet, raporunda "Çalışmaların UNESCO'nun 1956 tarihli Arkeolojik Kazılarda Uygulanması önerilen Uluslararası İlkeleri'ne ve kabul edilmiş uluslararası mesleki standartlara uygun yürütülmemektedir" ifadelerine yer verdi.

Bugün, Haber: İrfan Dumlu, 06.04.2008

DEFİNE AVCILARI SERBEST BIRAKILDI

 

İzmit Çayırköy yakınlarındaki bir arazide gece geç saatlerde çalışarak 2000 yıllık bir mezara ulaşan, bu mezarın içinde çok değerli tarihi eserlere ulaştıkları sırada Jandarma ekiplerine yakalanan ve gözaltına alınan 12 defineci sanık, çıkartıldıkları mahkemede serbest bırakıldı. Sanıklar tutuksuz yargılanacak. Definecilerin genç bir kadına ait olduğu mezardan çıkarttıkları altın küpe, yüzük, bronz ayna gibi tarihi eserler İzmit Müzesi’ne verildi.

Özgür Kocaeli, 06.04.2008

"BURSA'NIN ÇARŞILARI DÜNYAYA ÖRNEK OLDU"





Topkapı Müzesi Müdürü Prof.Dr. İlber Ortaylı, "Bursa çarşıları ve Bursa`nın iktisadi düzeni olmasaydı diğer pek çok kent ve ülkede çarşı kavramı olmazdı" dedi.

Osmangazi Belediyesi`nin, Bursa`nın fethinin 682. yıl dönümü dolayısıyla organize ettiği `Osman Gazi`yi Anma ve Bursa`nın Fethi Şenlikleri` kapsamında tarihi Ördekli Hamamı Kültür Merkezi`nde `Bursa`nın Gelişmesi ve Kentsel Planlama Kültürü` sempozyumu düzenlendi.


Sempozyumda Osmanlı İmparatorluğu ve Bursa arasındaki ilişkiye değinen Prof.Dr. Ortaylı, Bursa`nın, imparatorluğun kültürel zenginliğine zenginlik kattığını, kent değerlerinin yok olduğu bir sürece tanık olduğunu belirtti.


İmparatorluğun ilerlemesinin maliyetinin bu denli pahalıya mal olmasının manidar olduğunu ifade eden Prof.Dr. Ortaylı, şöyle konuştu: "Bu şehir, şu an icra ettiğimiz kültürün yaşatılmasıyla, gelecekte hak ettiği yeri alacaktır. Bursa olmazsa imparatorluk olmazdı, imparatorluk olmasa da Bursa olmazdı. Bursa çarşıları ve Bursa`nın iktisadi düzeni olmasaydı, diğer pek çok kent ve ülkede çarşı kavramı olmazdı.


Bursa, İstanbul`un yapılaşması tamamlanıncaya kadar imparatorluğa başkent olmuştur. Diğer yandan, Bursa sadece Osmanlı tüccarlarının şehri de değildi. Rusya`dan Orta Doğu`ya kadar pek çok ülkeden gelen tüccarların da kentidir."


Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe de `müze kent Bursa`yı oluşturmak için her türlü kültürel etkinliğin yapılabildiği, ecdat yadigarı yapıları ortaya çıkardıklarını belirtti.  Bu tür çalışmalara devam edeceklerini anlatan Altepe, çalışmalarda kendilerine hem bilimsel hem de sanatsal anlamda destek veren herkese teşekkür etti.


Sempozyumda daha sonra `Antik Çağdan Osmanlı`ya Bursa`nın Gelişmesi`, `Planlı Kentleşme Örneği olarak Bursa Külliyeleri` ve `Osmanlı Modernleşme Döneminden 21. yüzyıl Bursa`sına Kentsel Gelişim` başlıklı sunumlar yapıldı.


Bu arada, sempozyuma ev sahipliği yapan tarihi Ördekli Hamamı da restorasyon çalışmalarının ardından kültür merkezi olarak Bursalılara kapılarını açtı.

Bursa Olay, 06.04.2008

TOPBAŞ'IN SARAY'I CAMİ ÇIKTI





Kadir Topbaş’ın 2004’te Fatih’te açtığı Saray Muhallebicisi’nin yerinde daha önce tarihi Halil Paşa Camii olduğu ortaya çıktı. 2005 yılında hazırlanan imar planına da binanın yeri ’dini tesis alanı’ olarak geçti. Plan şimdi kurulda onay bekliyor

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın sahibi olduğu Fatih’teki Saray Muhallebicisi’nin çok ilginç bir hikayesi var. Şimdi Saray Muhallebicisi’nin olduğu yerde eskiden 16. yüzyılda Kaptan-ı Derya Halil Paşa’nın yaptırdığı revaktan kubbeli ve taştan minareli Halil Paşa Camii vardı... Saray’ın bulunduğu yerde eskiden caminin olduğu 2005 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi arşivlerine girdi. Kadir Topbaş’ın sahibi olduğu Saray Muhallebicisi ise Toprak Han olarak bilinen binayı 2004 yılında satın aldı. Daha sonra restore ederek muhallebici olarak açılış yaptı..

 

İstanbul’un en eski semtlerinden olan Fatih’te 2005 yılında bölgesel imar planı yapılırken, 30 Nisan 2005 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından 1/5000’lik bölgesel plan onaylandı ve itirazların yapılması için askıya çıktı. Yeni düzenlenen bölge planında Saray Muhallebicisi ‘ticaret + konut’ olarak imar planına işlenmişti. Ancak yeni bölge planı askıya çıktıktan kısa bir süre sonra özellikle Kadir Topbaş’ın sahibi olduğu Saray Muhallebicisi yeri için itiraz geldi. İtirazda daha önceden bu alanın cami olduğu iddia edildi.

17 Haziran 2005 tarihinde Halil Paşa Mutlu tarafından yapılan itirazda şu ifadeler kullanıldı: “...şu anda faaliyette olan Dr. Kadir Topbaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının Saray Muhallebicisi binasının tam yerinde Halil Paşa Camii ve Çeşmesi bulunmakta idi, kaybolan tarihi eserleri ihya ettiğinize göre ve koruma ilkelerine bağlı olarak askıdaki plana itiraz ediyorum. Derhal bu yanlışlığı bizzat Dr. Kadir Topbaş’ın ele almasını ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin bu camiyi planlara işlemesini rica ediyorum... ”






İşte bu itirazdan sonra zamanın İstanbul İmar Komisyonu Başkanı İrfan Uzun tarafından 9 Eylül 2005 tarihinde yazılan raporla bu iddialar doğrulandı. Bu noktadan sonra sıra imar planında ’ticaret + konut’ olarak geçen yerin ‘dini tesis alanına’ çevrilmesine geldi. Hazırlanan yeni imar değişikliği tasarısı 13 Ekim 2005 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’ne geldi. Meclise getirilen 3820-3959 no.lu dosyada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ismi de verilerek yaşanan durum tescillendi. İmar Komisyonu tarafından hazırlanan raporda ’sehven’ ibaresi kullanılarak hata yapıldığı kabul edildi ve alanın tekrar dini tesis alanına çevrilmesi gerektiği söylendi.

Belediye Meclisi’ne gelen bu karar oybirliğiyle kabul edildikten sonra onay alınması için İstanbul Koruma Kurulu’na gönderildi. Çünkü SİT alanı olduğu için Koruma Kurul onayı alınması şart. 2006 yılı sonunda kurula gönderilen karar hala onay bekliyor. 1 yılı aşkındır bekleyen onay eğer çıkarsa Saray Muhallebicisi’nin yeri prosedür açısından da cami olarak işlenmiş olacak.

3820-3959 no.lu dosyada hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi üyelerine sunulan raporda Saray Muhallebicisi’nin bulunduğu yerde daha önceden tarihi Halil Paşa Camii olduğu kabul ediliyor. Ve ’sehven’ ibaresi kullanılarak hata yapıldığı kabul ediliyor, alanın tekrar dini tesis alanına çevrilmesi gerektiği söyleniyor...

Vatan, 06.04.2008

ANTİK TİYATRONUN GELECEĞİ SU FATURALARINA BAĞLI

 

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, Vali İlhan Atış ile ziyaret ettiği Karataş ilçesinde, vatandaşların daha önce kamulaştırma bedeli karşılığında yüksek bedel istemeleri üzerine kazı çalışmalarına başlanılamayan Magarsus Antik Kenti’ndeki toprak altında kalan 3 bin kişilik amfi tiyatronun bulunduğu alanı gezdi. Durak, kamu kuruluşlarının yaklaşık 11.5 milyon YTL’ye ulaşan su borçlarının ödemesi durumunda antik tiyatroyu gün ışığına çıkarma çalışmalarına aktaracaklarını söyledi.

Türkiye Gazetesi, 06.04.2008

MARMARİS'TE TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Marmaris'te 5 parça tarihi eser ele geçirildi. Edinilen bilgiye göre, Marmaris İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, tarihi eser satmak isteyen M.B'nin (39) evinde arama yaptı.

Aramada, çeşitli dönemlere ait kase, mühür, testi, yüzük ve süs eşyası ele geçiren ekipler, M.B'yi gözaltına aldı. Zanlı, jandarmadaki işlemlerinin ardından adli makamlara sevk edildi.

Haber Ekspres, 06.04.2008

ÇANAKKALE ARTIK KARADAN GEÇİLECEK

 

Çanakkale Kara Savaşları’nın yaşandığı Gelibolu Yarımadası’nda, Anzakların 25 Nisan sabahı çıkarma yaptığı koyu da kapsayan ve dört yıldır tamamlanamayan Anafartalar Sahil Yolu’nun yapımına sıfırdan başlanıyor.


Gelibolu Yarımadası’nda Kabatepe Tanıtım Merkezi önünden başlayıp Anafartalar Köyü’ne kadar uzanan 6.5 kilometrelik Anafartalar Sahil Yolu’nun yapımına Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı çerçevesinde 2004 yılı sonunda başlandı. 2.7 milyon YTL’lik ihaleyi kazanan Yankı İnşaat tarafından yapımına başlanan yol tamamen bitirilmeden Çanakkale Kara Savaşları’nın ve Anzak çıkarmasının 90’ıncı yıldönümü törenleri için 2005 yılı Nisan ayında geçici olarak hizmete açıldı.


Ancak Avustralya Hükümeti Anzak Koyu’nun doğal dokusunun bozulduğu iddiasıyla Türkiye’ye nota verdi. Bunun üzerine Anzak Yolu olarak da bilinen Anafartalar Sahil Yolu’nda çalışmalar durdu.


Çanakkale Kara Savaşları’yla Anzak çıkarmasının 91 ve 92’nci Yıldönümü töreleri öncesinde müteahhit firma yola geçici bakım yaptı ve törenlerde kullanılır hale getirdi. Ancak yol bir türlü tamamlanamadı. Müteahhit firma da yolu bitiremediği için alacaklarını tahsil edemeyince sıkıntıya girdi.

 

Avustralyalıların isteği üzerine çalışmaların durduğu Anafartalar Sahil Yolu projesinin Anzak Koyu’nu kapsayan dört kilometrelik bölümü üzerinde geçtiğimiz yıl yapılan revizyon Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nda incelemeye alındı.


Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, “Proje daha sonra Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’na gidecek. Kurul kararından sonra alternatif projenin, Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından maliyet hesaplaması yapılacak ve ardından da ihaleye çıkarılacak. Daha sonra da yolun yapımına başlanacak. Anzakların ilk çıkartma harekatının gerçekleştirdiği bölgenin tarihi atmosferine uygun, coğrafi özellikleri muhafaza edilerek projelendirilmeli” diye konuştu.

Milliyet Ege, Haber: Ersan Küçükkuru - Burak Gezen, 06.04.2008

PERİBACALARI YOK OLUYOR

 

Türkiye'nin dünyaya açılan en önemli kültür turizm merkezlerinin başında gelen Kapadokya Bölgesi'ndeki peribacaları, milyonlarca yıllık serüvenlerine artık yenik düşmek üzere. Göreme, Ürgüp, Avanos, Zelve ,Çavuşin, Uçhisar, Mustafapaşa, Ortahisar gibi merkezlerde zaman zaman yükseklikleri 40 metreye kadar ulaşan peribacaları, doğal olaylar nedeniyle ya yıkılıyor ya da yıkılacağı günü bekliyor.
 

Peribacalarının yoğun olduğu Göreme'de, 1974 yılına kadar vatandaşların konut, depo, ahır, kiler ve benzeri yaşam şekilleri için kullanımına izin verilen ve gerçekleştirilen düzenleme ile intifa (kullanım) hakkının verilmesiyle yıkıma yönelik sorun yaşanmayan ancak, 1986'dan sonra gelişen turizm hareketliliğinin ardından Milli Emlak Müdürlüğü, peribacalarının hazineye ait gayrimenkuller olduğunu ve bu nedenle vatandaşların kullanımları nedeniyle her yıl bir bedel ödeyerek kullanabileceklerini söylemesi, yeni bir süreç başlattı. Vatandaşların gelişmenin ardından peribacalarını boşaltması sonucu, terkedilmiş görünüyor.

  

Göreme Belediye Başkanı Fevzi Günal, peribacalarının daha uzun ömürlü olarak yaşatılması ve aynı görünüm içinde gelecek kuşaklara bırakılması için mücadele vermelerine karşın, bu mücadelede tek başlarına bırakıldıklarını söyledi. Günal, "Peribacaları sadece Göreme'ye ait doğal güzellik değil,tüm insanlığın ortak kültür ve doğal hazinesi. Bizim kale olarak isimlendirdiğimiz ve yükseltileri kimi bölgelerde 40 metreye kadar ulaşan peribacaları, yağmur ve kar suları nedeniyle korumasız hale gelip yıkılmaya yüz tuttu. Bir bölümü çöktü, geri kalanlar da bir gün çökeceği günü bekliyor. Halbuki Göreme denildiğinde bu gizemli yapılar akla eliyor.Turist peribacasını görmek için Kapadokya'ya geliyor. Biz bu güzellikleri onlara bırakmaktan uzak bir anlayış ortaya koyarsak, turisti bölgeye nasıl çekebileceğiz, bunu yetkili birimlerin anlayışlarına bırakıyorum. Konuyla ilgili bir çok proje hazırlandı, ilgili kurullara gönderildi, ama sonuç alamadık. Peribacaları artık kaderleri ile baş başa bırakıldı" dedi.

 

Göreme Turizm Geliştirme Kooperatifi Başkanı Mustafa Durmaz, ilgisizlik nedeniyle Kapadokya bölgesinin ana çekim noktası olan peribacalarının yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını belirtti. Durmaz, "Yoğun bir yağmur sonrasında acaba bugün hangi mahalledeki peribacası yıkılacak diye derin bir düşünce içindeyiz. Çok sahiplilikten kaynaklanan sahipsizliğimizi yetkililere bir türlü duyuramıyoruz. İnsanlık mirası konumundaki bu eşsiz doğa harikalarına karşı yaklaşımımız bu yönde devam ettiği sürece her yıl birkaç peribacasının yıkılmasını sadece izlemekten başka bir şey yapamayacağız" diyerek, sözlerini tamamladı.

Hürriyet, Haber: Ahmet Korkmazer, 06.04.2008


H. Kohl ve E. Puchstein Boğazköy kazılarında
...1907





.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi