Haberler logo Ocak '09 Arşivi

25 - 31 Ocak 2009

VEFAT

 

Gazi Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi  Mimarlık Bölümü eski Bölüm Başkanlarından Prof.Dr. Haluk Karamağralı vefat etmiştir. Sanat tarihi camiasına başsağlığı dileriz.

TAYHaber, 30.01.2009

PEMBE KÖŞK'ÜN İÇİNDE KARA TABLO





Atatürk'ün ikametgahı olarak 1932'de yapılan ve uzun süre cumhurbaşkanlarının konutu olarak kullanılan Pembe Köşk, süs havuzunun 2000 yılında yüzme havuzuna çevrilip, üzerinin kapatılması nedeniyle tehdit altında. Binayı yapan Avusturyalı mimar Prof. Dr. Clemens Holzmeister'in hayatta kalan son öğrencisi Wilhelm Holzbauer yapıyı orijinal haline döndürmek için çalışmalarına başladı. 1'inci dereceden koruma altında bulunan Köşk'te bugüne kadar 2 büyük tadilat yapıldı. İzinsiz olduğu ortaya çıkan bu tadilatlarda en büyük değişim de havuzda yaşandı. Holzmeister'ın 1.20 metre derinliğinde yaptığı fıskiyeli süs havuzu, 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay döneminde parke ile kapatılarak iptal edildi. 8'nci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın zamanına kadar da resepsiyon salonu olarak kullanıldı. 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Çankaya Köşkü'ndeki resepsiyon salonu tamamlandığı için burayı hiç kullanmadı. 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in göreve başlamasından önce ise salon yeniden havuz haline döndürüldü. Ancak 1.60 metre derinliğinde gerçek bir yüzme havuzu yapıldı ve üzeri kapatıldı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün göreve gelmesinden sonra Pembe Köşk ile ilgili yapılan incelemede havuzun binanın temelini tehdit ettiği ortaya çıktı. Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun izni ile çağrılan Holzbauer tespitlerini şöyle anlattı: "Burası 80 yıllık yorgun bir bina. Havuz nemi binaya zarar veriyor, neredeyse çökertecek. Buranın acilen orijinal mimarisine dönüştürülmesi lazım. Bahçe hala resepsiyonlara uygun hale getirilebilir ama bu ev şu an bir ailenin yaşaması için uygun değil. Tamamen eski hale dönmesi zor görünüyor."

 

 

Yapılan tadilatlar

* 1.20 m derinliğindeki havuz 1.60 m oldu.

* Ortasındaki fıskiye kaldırıldı.

* Üzeri otomatik açılan kapanan sistemle kaplandı.

* Havuzu çevreleyen kolonlar beyaza boyanırken, mermer olan zemin seramik kaplandı.

* Kirişlerdeki seramik heykeller beyaza boyandı.

* Binanın çatısında yer alan pervazlara yağmurluk eklendi.

* Mutfak kapısının bulunduğu yer değiştirildi.

* Binanın pembesinin tonu koyulaştırıldı.

Sabah 31.01.2009

DEFİNE ARARKEN CANINDAN OLDU

 

Araban İlçesi'nde define ararken göçük altında kalan kişi hayatını kaybetti. Hüseyin Özkul ve arkadaşı Hüseyin Küsmüş, gece geç saatlerde define aramak için ilçeye bağlı Çiftekoz Köyü Çalıdere mevkisindeki köprünün altına gitti.

İki arkadaş, köprünün altında 5 metre uzunluğunda tünel kazdığı sırada göçük meydana geldi. Hüseyin Küsmüş tünelden çıkmayı başardı. Hüseyin Özkul ise göçük altında kaldı. Küsmüş'ün jandarmaya haber vermesinin ardından jandarma, itfaiye ve sivil savunma ekipleri, tünelin temizlenmesi için iş makinesiyle çalışma başlattı.

 

Çalışma sonucu, Hüseyin Özkul'un (44) cesedine ve metal arama dedektörüne ulaşıldı. Özkul'un cesedi, otopsi için Araban Devlet Hastanesine kaldırıldı. Köprünün 25 yıl önce yapımı sırasında ayaklarının altına gömüldüğü rivayet edilen altını bulmak için kazı yaptıklarını söylediği öğrenilen Hüseyin Küsmüş gözaltına alındı.

Gaziantep 27 Gazetesi, 30.01.2009

SİVAS'IN KÜLTÜR ENVANTERİ ARAŞTIRILIYOR





Birçok medeniyetin izlerini barındıran bir açık hava müzesi konumunda olan Sivas'ta yürütülen yüzey araştırmasıyla, henüz arkeolojik yönden yaklaşık yüzde 60'ının incelenmediği belirtilen bölgenin arkeolojik kültür envanterinin ortaya konması amaçlanıyor.

 
Araştırmanın başkanlığını yürüten Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Yrd.Doç.Dr. Atilla Engin,  Sivas ili yüzey araştırması çalışmalarının 2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğiyle başlatıldığını söyledi.


Bu çalışmaların sezonluk olduğunu anlatan Engin, "2007 ve 2008 sezonunda yaptığımız çalışmalarda yaklaşık 140 civarında arkeolojik merkez tespit ettik. Bu merkezlerin bir kısmı höyük, yamaç yerleşmeleri, kaleler, mezarlıklar, köprüler, su kanalları, su kemerleri gibi geçmişe tanıklık eden kültür kalıntıları, kültürel değerler" diye konuştu.


Bunları tespit ederken kendileri için önemli olan şeyin yüzeyden toplanan malzeme olduğunu dile getiren Engin, "Bu çanak, çömlek ve taş alet parçaları olabilir. Ya da bazen tahrip olan alanlardaki mezarlıklara ait insan kemikleri de toplayabiliyoruz. Bu bulgular bizim için tarihlendirme kriteri oluyor. Böylece bu çalışmalarla, yüzey araştırmaları çalışmalarıyla Sivas ili sınırları içinde geçmişten günümüze kadar hangi dönemlerde insanların ne yoğunlukta, nerelerde yaşadığını tespit edebiliyoruz" dedi. 


Bu çalışmalarının amacının sahip olunan kültürel değerleri tespit etmek, korumak ve gelecek nesillere bunu aktarmak olduğunu ifade eden Engin, "Bunun için yüzey araştırmaları çok önemlidir. Bu çalışmaların amacı tespit etmek, tescilleyerek korumak ve arkeoloji bilimine, bölge arkeolojisine katkılar sağlamak. Bu amaçla bu çalışmaları devam ettirmek istiyoruz" dedi.


Sivas'ta bu konuda daha önce yapılan çalışmaların Sivas ilinin yaklaşık yüzde 40'ını kapsadığını anlatan Engin, "Bu çalışmalarda yüzde 40'ı kısmen araştırılabilmiş ve yüzde 60'ı ise maalesef henüz hiç bilinmiyor. Dolayısıyla burada yapılacak çok işimiz var" diye konuştu.


Çalışmalara Sivas'ın kuzeydoğusundan başladıklarını ifade eden Engin, "Sivas'ın kuzeydoğusu en fazla ihmal edilen bölgelerinden birisidir. Önemli de bir bölgedir. Çünkü Karadeniz ile sınır olup özellikle Kelkit Vadisi yoluyla doğu-batı yönünde çok önemli bir güzergah buradan geçer. Bu alanda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Suşehri ve Doğanşar ilçelerinin tamamını taradık. Önümüzdeki yıllarda Zara, Akıncılar, Gölova'yı da tamamlayıp ilk yayın çalışmamızı hazırlamak istiyoruz.


Çalışmalar şimdiye kadar çok önemli bilgiler ortaya koydu. Özellikle geç kalkolitik döneminden itibaren, MÖ 3500-3000 yıllarına kadar geri gider bu dönem, bir yerleşim sürekliliği olduğunu tespit ettik. Tunç çağlarında, Demir çağlarında, Hellenistik, Roma dönemlerinde ve Ortaçağ'da yoğun yerleşme olduğunu tespit ettik. Geçmişe ait önemli kalıntılar da var. Özellikle antik dönemlere ait, geç dönemlere ait kabartmalar, yazıtlar bu dönemin tarihine ışık tutacak bilgiler ortaya koyuyor" şeklinde konuşuyor. 


Çalışmalarında geçmişi Roma devrine kadar uzanan su kemerleri de tespit ettiklerini bildiren Engin, "Ve günümüzde de bu su kemerleri Devlet Su İşleri tarafından kullanılmaya devam ediyor. Yani tarihten, geçmişten çok kopuk bir yaşam orada yok, devam ediyor. Dolayısıyla bu var olan kültürel değerlerimizi tespit edip, korumak önemli" dedi.


Özellikle Kılıçkaya Barajı suları altında kalan köy yerleşmelerinden köylülerin bazı taş eserleri yeni yerleşmelere taşıdıklarını da gördüklerini bildiren Engin, "Bu da tabi sevindirici. Çünkü insanımızın tarihi eserlere bakışını da gösteriyor" dedi.


Yüzey araştırmalarının ardından ileriye dönük arkeolojik kazı planlarının da olabileceğini anlatan Engin, bunun dışında Sivas'ta başka bilim adamlarının da kazı çalışmaları yapmasının teşvik edilmesi gerektiğini, bunun da ildeki kültürel değerleri tanıtmakla mümkün olabildiğini söyledi. Sivas'ın sahip olduğu topraklarla Türkiye'nin ikinci büyük ili olduğunu da anımsatan Engin, "Dünyadaki birçok ülkeden kat kat büyük bir coğrafya. Diğer taraftan çok önemli bir coğrafya. Çünkü bölgeler arasında bir geçiş bölgesi özelliği var. Bu stratejik konumuyla binlerce yıl boyunca insanların, farklı uygarlıkların yaşam bölgesi olmuş. Ve ne kadar çok kazı yapılırsa bu bölgede o kadar çok yararlı olur" diye konuştu.

Sivas Hürdoğan, 30.01.2009

ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN CEPHANELİĞİNE ULAŞILDI

Japonya'nın Oshima adası açıklarında, 118 yıl önce İmparator Meici’yi ziyaret ettikten sonra dönüş yolunda yakalandığı fırtınada 550 denizcisi ile batarak parçalanan Ertuğrul fırkateyninde yapılan kazı çalışmalarında, askeri mühimmata ulaşıldı. Çok sayıda top mermisi, mayın ve cephanelik çıkarılırken, Japon Kara Kuvvetleri’ne ait timler incelemelerde bulundu.


Yapı Kredi Emeklilik ve Sualtı Arkeoloji Enstitüsü tarafından, Sualtı Arkeoloji Vakfı ve Türk Hava Yolları desteğiyle kaptan Tufan Turanlı başkanlığında üç yıl önce başlatılan Ertuğrul Fırkateyni’ni gün ışığına çıkarma projesi kapsamında ocak ayında başlatılan kazı kapsamında dün yapılan dalışlarda fırkateynin cephane bölümüne ulaşıldı. Firkateynde bulunan Krupp toplarının her birinin ağırlığı 40 kilo olan üç mermisi ve toplara ait demir aksam, onlarca mermi ile mayın parçaları çıkarıldı. Turanlı başkanlığındaki 1 İspanyol, 3 Türk ve 4 Japon arkeologtan oluşan dalış ekibi tarafından güvenli bir şekilde Kushimoto limanına getirilen top mermileri ve mayınlar, Polis Merkezi patlayıcı uzmanları ile Japon Kara ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait özel bir tim tarafından incelendi. Ardından, çıkarılan mühimmat konservasyon yapılmak üzere Ertuğrul Araştırma Merkezi’ne götürüldü.


Kazı başkanı Turanlı, daha önce gemide bulunan 100 Winchester marka tüfekten 2'sinin sağlam olarak çıkarıldığını ve Türk Şehitleri Müzesi’nde sergilendiğini hatırlatarak, “Ertuğrul’dan adeta tarih fışkırıyor. Çivisinden topuna Ertuğrul firkateyninden çıkaracağımız her şey bizim için çok önemli ve değerli. Denizcilik tarihimize büyük zenginlik katacağına inandığımız çalışmaları titizlikle yürütüyoruz. Araştırma sırasında tüm emniyet tedbirlerini ilgili Japon makamlarıyla ortaklaşa planlayarak gerçekleştiriyoruz. Ertuğrul’un Krupp top mermilerinin çıkarılması sırasında, yüzeyde detaylı denetim ve kontrolleri yaparak bize yardım eden tüm Japon makamlarına, bilhassa çalışmalarımızda büyük kolaylık sağlayan ve destek veren Japon Ordusu’na teşekkür ederim” dedi.

Ertuğrul Fırkateyni 1854 yılında, Kırım Savaşı sırasında Taşkızak Tersanesi’ne sipariş edildi. 1864 yılında hizmete giren gemi, aynı yıl makine ve kazan montajıyla toplarının çeşitlendirilmesi ve modernizasyonu için İngiltere’ye gönderildi. 1865’te Portsmouth’tan hareket eden gemi, İstanbul’a gelişinden sonra da Girit harekatına katıldı. Ancak Abdülhamid dönemiyle beraber kaderi Haliç’e hapsedilmek oldu. Sefere hazırlandığı sırada 25 yaşında olan Ertuğrul, Japonya gezisi için seçilmesinden takriben bir yıl önce onarım gördü. Özellikle ahşap kısımları yenilendi, fakat makine ve kazanlarının altına isabet eden kısımlara dokunulmadı. 110 metre uzunluğunda, 350 ton kapasiteli ve 10 mil hız yapabilen Ertuğrul Fırkateyni’ne, 8 adet 15 cm. Krupp topu, 5 adet 68 kg.lik Armstrong topu, 2 adet Hotchkiss silahı, 100 Winchester tüfek, 100 Martin tüfek ve bol cephane yerleştirildi. Ertuğrul Firkateyni 1890 yılında II. Abdülhamit tarafından bir iyi niyet elçisi olarak Japonya’ya gönderildi. Dönüş yolunda fırtına mevsimi olmasına rağmen yola çıkan Ertuğrul Fırkateyni Oshima adası açıklarında kayalıklara çarparak battı.

Radikal, Haber: Yaşar Anter, 29.01.2009

İKİ MİLYON BEKLİYOR





Konya merkez ve ilçelerinde bulunan medrese ve tarihi eserlerin bakım-onarımı, çevre düzenlemelerine aktarılmak üzere belediyelerce toplanan emlak vergilerinin yüzde 10’u İl Özel İdaresi Taşınmaz Kültür Varlıkları Katkı Payı Hesabına aktarılıyor. Bu hesaba aktarılan para, belediyelerin kendi ilçe sınırları içerisindeki tarihi eserlerin bakım ve onarımı için kullanılmak üzere bekletiliyor.

2005-2008 yılları arasında İl Özel İdaresi Taşınmaz Kültür Varlıkları Katkı Payı Hesabına belediyelerin topladığı emlak vergisinin yüzde 10’unun aktarılması sonucunda 7 milyon 265 bin 282 TL toplandı. Bu yıllar arasında tarihi eserlerin bakım ve onarımı için belediyelerin hazırladığı 18 projeye toplam 5 milyon 266 bin 117 TL kaynak aktarıldı. 2 milyon TL ise yeni hazırlanacak projelerde kullanılmak için hesapta bekliyor.

İl Özel İdaresi Taşınmaz Kültür Varlıkları Katkı Payı Hesabına belediyelerin tarihi eser bakım projeleri için emlak vergisinin yüzde 10’u aktarılıyor. 4 yılda 7 milyon TL’nin biriktiği hesaptan belediyeler ancak 5 milyon TL kullanabildi

Konya merkez ve ilçelerinde bulunan medrese ve tarihi eserlerin bakım-onarımı, çevre düzenlemelerine aktarılmak üzere belediyelerce toplanan emlak vergilerinin yüzde 10’u İl Özel İdaresi Taşınmaz Kültür Varlıkları Katkı Payı Hesabına aktarılıyor. Bu hesaba aktarılan para, belediyelerin kendi ilçe sınırları içerisindeki tarihi eserlerin bakım ve onarımı için kullanılmak üzere bekletiliyor. Belediyeler, tarihi eserlerin bakım ve onarımı için hazırladıkları projeleri İl Özel İdaresi’ne sunuyor. Kültür ve Tabiat Varlıklarından yetkili kişiler, projeye konu yerde titiz inceleme yaparak, Vali başkanlığında toplanan heyete rapor sunuyor. Raporları inceleyen heyet, hangi proje için hangi belediyeye ne kadar kaynak aktarılacağına karar veriyor.
 

2005-2006-2007-2008 yılları arasında İl Özel İdaresi Taşınmaz Kültür Varlıkları Katkı Payı Hesabına belediyelerin topladığı emlak vergisinin yüzde 10’unun aktarılması sonucunda toplam 7 milyon 265 bin 282 TL toplandı. Bu yıllar arasında tarihi eserlerin bakım ve onarımı için belediyelerin hazırladığı 18 projeye toplam 5 milyon 266 bin 117 TL kaynak aktarıldı. 2 milyon TL ise yeni hazırlanacak projelerde kullanılmak için hesapta bekliyor.


Belediyeler arasında tarihi eserlerin bakım ve onarımı için en çok proje başvurusu Selçuklu yaptı. Selçuklu Belediyesi 6 proje hazırlarken, Karatay Belediyesi 5, Akşehir Belediyesi 3 ve Büyükşehir, Ilgın, Kulu ve Doğanbey Belediyeleri de 1’er proje hazırladı. En çok kaynak aktarımı ise Selçuklu Belediyesi’nin restore ettirdiği Zazadın Han’a 1 milyon 598 bin 400 TL olarak ayrıldı.


4 yıllık süreç içerisinde sadece Söylemez Türbesi’nin restorasyonu için 37 bin TL kullanan Konya Büyükşehir Belediyesi, şimdi de Konya-Beyşehir karayolunun sağında bulunan Hocacihan (Akyokuş) Han’ın restorasyonunu aldı. İhalesi 5 Şubat 2009’da yapılacak olan Hocacihan Han’ın yer tesliminden itibaren 120 günde restore edilmesi hedefleniyor. Selçuklu Belediyesi’nin restore ettirdiği Zazadın Han gibi Hocacihan Han’ın da bakımı yapıldıktan sonra belediye tarafından kullanılacağı öğrenildi. Büyükşehir Belediyesi’nin ayrıca restorasyonu için Selçuklu Belediyesi’nin de başvurduğu Kızılören Hanı’nı da istediği ve büyük olasılıkla alacağı ifade edildi.

Merhaba Gazetesi, 30.01.2009

FATİH'TE KORSAN ARKEOLOJİK KAZI





İstanbul Fatih’deki şehrin yer üstündeki tek sarnıcı olma özelliğini taşıyan Zeyrek Sarnıcı’nda yapılan tadilat sırasında izinsiz arkeolojik kazı çalışması yapıldı. İstanbul İl Özel İdaresi’nce finanse edilen restorasyon çalışması sırasında sarnıcın üzerinde, iş makinesi görenler gözlerine inanamadı.

 

İstanbul’un yer üstünde bulunan tek sarnıcı olan Zeyrek Sarnıcı’nda geçen perşembe gecesi saat 23:00 sıralarında yapılan çalışmalar görenleri hayrete düşürdü. Sarnıcın üzerine çıkarılan iş makineleri bölgede biriken molozların yüklendiği kamyonlar kısa bir süre sonra hiçbir şey yokmuşçasına gözden kayboldu.

 

Konuyla ilgili görüştüğümüz Fatih Belediyesi yetkilileri, önce yazılı bir açıklama yaparak sarnıçta gece çalışması yapmadıklarını belirtti. Ancak yapılan “arkeolojik çalışmalar” sonucunda biriken molozları tarihi yarımadaya gündüz kamyon girişi yasak olduğu için gece taşıdıklarını söyledi. Yetkililer ayrıca, bölgede herhangi bir arkeolojik buluntuya rastlamadıklarını belirtti.

 

İstanbul Arkeoloji Müzesi yetkilileri ise gece çalışmalarının istisnai durumlarda yapıldığını belirterek, “Bizden bu molozların taşınabilmesi için görev talep edilir. Biz de bir arkeologu bu işte görevlendiririz, onun gözetiminde bu işlem yapılır. Fakat Fatih Zeyrek’de böyle bir olay söz konusu değil. Çünkü Zeyrek Sarnıcı’nın restorasyonuyla ilgili yapılacak kazıların ruhsatı henüz çıkmadı. Belediye ruhsat çıkarmak için bize başvurdu. Dosyayı Ankara’da ki Genel Müdürlüğümüze gönderdik. Belediye bizim bilgimiz olmadan orada çalışmalar yapmış” dedi.

Sarnıcın restorasyonundan sorumlu olan Fatih Belediyesi Belediye Başkan Yardımcısı Talip Temizer, İstanbul Arkeoloji Müzesi yetkililerinden aldığımız bilgi dahilinde ruhsatlarının olmadığını söylediğimizde ilk yaptıkları yazılı açıklamayı yalanladı. Sarnıçta arkeolojik kazı yapmadıklarını iddia etti. Bürokratik işlemler nedeniyle sarnıcın restorasyonunun geciktiğini söyleyen Temizer, yaptıkları işi şöyle savundu: “Sarnıçta biz arkeolojik kazı çalışması yapmadık. Bunun için Ankara’dan onay bekliyoruz. Onay çıktıktan sonra Arkeoloji Müzesi’ne bağlı arkeologlarca kazı çalışmaları yapılacak. Geçen gece orda yaptığımız çalışma sarnıcın yanında bulunan müştemilatta yaptığımız çalışmaların molozuydu. Gündüz tarihi yarımadaya kamyon girişi yasak olduğu için bu taşıma işlemlerini mecburen gece yapıyoruz. Bu çalışmalar sırasında sarnıca zarar vermemiz söz konusu olamaz. Biz İstanbul’un tek yerüstü sarnıcını restore ederek kültür varlıkları arasına katmak istiyoruz.”

 

Böylece Başkan Yardımcısı Temizer, Arkeoloji Müzesi yetkililerinin “Belediye bizim bilgimiz olmadan orada çalışmalar yapmış” şeklindeki açıklamasından bihaber, kendi belediyesi bünyesindeki yetkililerin bölgede arkeolojik çalışma gerçekleştirildiğine dair yaptığı yazılı açıklamayı yalanlamış oldu.

Taraf, 29.01.2009

EFES'TE GERİLİMLİ ARKEOLOJİK KAZI

 

Yaklaşık 110 yıldır Efes’i kazan Avusturyalıların yeni kazı başkanının tercihleri “gerilim” yarattı.

 

“Yamaçevler”in örtü inşaatındaki “yolsuzluk” soruşturmasında Avusturya Sayıştayı’nca görevden alınan eski kazı başkanı Prof. Fritz Krinzinger’in aynı göreve “arkadaşı” ve seramik uzmanı Doç. Sabine Ladstatter’i ataması tartışma yaratmıştı. Türkiye’nin bu ismi “akademik yetersizliği” nedeniyle “çekince”yle karşılamasına rağmen, Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün de (ÖAI) aynı isimde ısrar etmesine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay kaygılarını bildirince, kazı başkanlığı enstitü başkanı Prof. Johannes Koder’e verildi. Ne var ki Koder de Mısır’daki çalışmalarına giderek, Efes’i “yardımcım” dediği Ladstatter’e teslim etti. Ladstatter’in Türkiye karşıtı aşırı sağcı bir aileden gelmesi ve Efes’te özellikle “Hıristiyanlık tarihi”ni önemsemesi de ÖAI’nın “siyasi” davrandığı kanısını güçlendirdi.

 

Aynı süreçte, Türkiye’nin AB üyeliğine şiddetle karşı çıkan eski Avusturya Başbakanı W. Schüssel’in Efes’i ziyareti; sağcı Bilim Bakanı Hahn’ın da Ankara’da Bakan Günay’la görüşmesi, Avusturya’daki Efes’le ilgili “dinci beklentiler”in ürünü olarak yorumlanıyor. Nitekim, saygın akademisyenlerden Prof. Schmidt, Bilim Bakanı Hahn ile ÖAI Müdürü Koder’e mektup göndererek, yıllarını Efes’e veren kimi uzmanların engellendiğini ve Türkiye’yi seven “emektar arkeologlara saygısızlık yapıldığı”nı vurguladı.

Cumhuriyet, Yazı: Oktay Ekinci, 29.01.2009

CAMBRIDGE'DE SÜRPRİZ BİR KEŞİF

 

 

Tarihöncesi Cambridge şimdiye dek tahmin edilenden daha büyük olabilir. Bu şehirde bulunan Addenbrooke's hastanesi’nin arazisinde altı aydır sürdürülen kazılarda antik bir mezarlık, çömlek fırınları ve Geç Bronz Çağ’dan Sakson Dönemi’nde kadar uzanan yeni bir yerleşim bulundu. 

 

Kazılarla ilgili yeni yayınlanan bir eserde, bu küçük yerleşimlerin birbirlerine çok yakın mesafelerde oluştukları belirtilmekte. Kitabın editörü Christopher Evans “Çok büyük açmalar sonucunda elde ettiğimiz genel bilgi, tarihöncesi dönemlerden Roma Çağı’na kadar Cambridge kırsalının daha önce düşünüldüğünden çok daha yoğun bir şekilde iskan edildiğidir.” demekte. Yeni başlayacak olan bir inşaat projesi öncesi sürdürülen kazılarda, bu arazinin kesintisiz olarak kullanıldığı anlaşıldı.


Oxbow Books tarafından yayınlanan eser “Borderlands: the Archaeology of the Addenbrooke's Environs, South Cambridge” ismini taşıyor.
cambridge-news.co.uk, 27.01.2009

GOYA'NIN ÜNLÜ TABLOSU ÇIRAĞININ MI?

 

 

Modern resmin öncüsü kabul edilen İspanyol ressam Francisco de Goya'nın 'The Colossus' (El Coloso) adlı tablosunu yanında çalışan bir çırağının yapmış olabileceği iddia ediliyor. Madrid'deki Prado Ulusal Müzesi'nde bulunan resim, Goya'nın yardımcılarından Asensio Juli'ye ait olabilir.

 

19. yy. resmi alanındaki uzmanlardan ve Goya resimlerinin restorasyon görevini de yürüten Manuela Mena, "tablo dikkatle incelendiğinde, Goya'nın diğer şaheserlerindekiyle The Colossus'taki zayıf ışık ve renk kullanımı arasında belirgin bir fark olduğu"nu iddia etti. Prado Müzesi temsilcisi Jose Luis Diez de, The Colossus'un sol arka köşesinde 'AJ' harflerinin yazılı olduğunu söyleyerek ünlü tablonun Asensio Juli'ye ait olabileceğine dikkat çekti. 1808-1812 yılları arasında yapılan tabloda Napolyon'un İspanya'ya saldırısı sırasında bir köyün direnişi ve dağların üzerinde bir dev resmediliyor

Zaman, Fotoğraf: Sabah, 29.01.2009

ALİ NACAR CAMİİ'NİN MİNARESİ ARTIK DÜZ

 

 

Ali Nacar Camii'nin 35 santimetre eğri olan minaresi düzeltildi. Yaklaşık 6 yıl önce çevresindeki yerleşim birimlerindeki inşaat çalışmaları nedeniyle eğilmeye başladığı tespit edilen minareyi inceleyen uzmanlar, yaklaşık 5 metre kadar yükseklikten itibaren üst kısımlarının 35 santimetre kadar doğuya doğru eğildiğini belirledi. Restorasyon çalışmalarına geçen yıl başlanan, 400 bin TL bedelle ihale edilen Ali Nacar Camii'ndeki çalışmaların son aşamaya geldiği bildirildi.

Vakıflar Bölge Müdürü İsa Güven, geçen yıl restorasyonuna başlanan tarihi Ali Nacar Camii'nde ilk iş olarak minarenin düzeltilmesi işlemlerine başlandığını, temeli çok sağlam olan minarenin maharetli ustalar tarafından hem restore edildiğini hem de 35 santimetrelik eğimin düzeltilerek yıkılma tehlikesinin ortadan kaldırıldığını söyledi. Güven, 25 metre yüksekliğindeki minarenin taşlarının yukarıdan başlanarak teker teker sökülerek numaralandırıldığını, daha sonra tarihi dokusuna zarar verilmeden yerleştirilerek düzeltme işleminin tamamlandığını ifade etti.

Gaziantep 27 Gazetesi, 29.01.2009

MÜZELERDE 1185 ESER KAYIP, 1192 ESER SAHTE ÇIKTI

 

Uşak Müzesi’nden Karun Hazinesi Kanatlı Denizatı Broşu’nun çalınmasının ardından Kültür ve Turizm eski Bakanı Atilla Koç’un 98 müzede başlattığı ve yaklaşık 2.5 yıl süren denetimlerden hazin bir tablo ortaya çıktı. Yaklaşık 2.5 yıl süren envanter denetimleri beş-altı müze hariç tamamlandı ve düzenlenen teftiş raporlarında, 371’i arkeolojik, 714’ü sikke, 100 kadar etnografik eserin bulunamadığı kaydedildi. 242 arkeolojik ve 950 sikkenin de sahte veya taklit olduğu belirlendi. Bu eserlerin yanı sıra müzelik özelliği olmayan toplam 22 bin kadar eser ise müze envanterinden düşüldü.

Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 29.01.2009

TÜRK SANAT ESERLERİ SOTHEBY'S'DE

 

İngiltere'nin başkenti Londra'da bulunan Sotheby's müzayede evi, Osmanlı sanat eserlerine yönelik olarak düzenlediği müzayedelerden sonra bu kez 4 Mart tarihinde bir Çağdaş Türk Sanat eserleri müzayedesi gerçekleştirecek.

 

53 değişik sanatçının resim, fotoğraf, heykel ve enstelasyon alanındaki 73 eserinin satılacağı müzayedenin satış öncesi sergilenmesi de İstanbul ve Londra'da iki ayrı günde yapılacak.

12 Şubat günü 11.00-18.00 saatleri arasında İstanbul'da The Marmara Esma Sultan'da gerçekleştirilecek olan ön tanıtım sergisi, 27 Şubat tarihinde de Sotheby's Müzayede Evi'nin Lonrdra'nın merkezindeki binasında tekrarlanacak.

Sotheby's'in modern dönem Türk sanatçılarının eserlerinden toplam 1,2 milyon sterlin civarında gelir beklediği, müzayedede Türk modern sanatının dinamizmini yansıtan önemli eserlerin satışa sunulacağı bildirildi.

Satışta ressam Erol Akyavaş'ın 1980'de kanvas üzerine yağlı boyayla yaptığı "Öpücük" adlı tablonun da yer alacağına dikkat çeken Sotheby's müzayede evi yetkilileri, pek çok sanatseverin peşinde olduğu bilinen tablonun satışından 25 ile 35 bin sterlin arasında gelir beklendiğini açıkladı.

Mubin Orhon'un 1961'de yaptığı yağlıboya çalışması "İsimsiz" in de 60 ile 80 bin sterlin gelir getirmesi beklenen müzayedede, hiperrealist bir fotoğraf sanatçısı olarak tanımlanan Taner Ceylan'ın "Ruhani" adlı çalışması da 30-40 bin sterlin aralığında alıcı bulması beklenen eserler arasında sayılıyor.

Fotoğraf alanında Hale Tenger ve Nazif Topçuoğlu'nun eserlerinin de satışa çıkacağı müzayedede, heykel alanında da Seyhun Topuz'un "Red VI" adlı eseri 20-30 bin sterlin tahmini fiyatla satışa çıkartılacak.

Müzayedede ayrıca Hüseyin Alptekin'in "Otel Tabelaları" serisinden "Hotel October" adlı eseri 12-18 bin sterlin, Elif Ural'ın "Yeşil Göbek" adlı eseri ise 6 ile 8 bin sterlin fiyatla satışa çıkacak.

Sotheby's'in Ortadoğu alanındaki kıdemli Başkan Yardımcılarından Alican Ertuğ, müzayedeyle Türk Modern Sanatının uluslararası sanat piyasasının önüne çıkmış olacağını ve bundan büyük mutluluk duyduklarını söyledi.

Sotheby's Satış Bölümü Başkanı Dalya İslam ise bir ilk olma özelliği taşıyan Modern Türk Sanatı müzayedesinin, çok önemli Türk sanatçılarının eserlerini, sanatın önemli bir döneminde sanatseverlerin ilgisine sunduğunu belirtti.

Cnn Türk, 29.01.2009

DEFİNE AVCILARINA KÖTÜ HABER

 

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, define avcılarının en büyük yardımcısı dedektörlerin satışına sınırlama getiriyor. Yeni düzenleme ile dedektörler her yerde satılamayacak, cezalar artırılacak. Böylece kaçak kazılar kontrol altına alınarak, antik kent, sit alanları, ören yerlerinin tahribatı önlenecek.

Tarihi eserlerin yasa dışı yollarla satışı ve yurtdışına kaçırılması engellenecek. Konuyla ilgili kanunun yıl sonuna kadar Parlamento'dan geçmesi planlanıyor.

 

İzinsiz kazılar en çok tarihi eser kaçakçıları tarafından yapılıyor. Bakanlık, illegal yollardan yurtdışına götürülen bu varlıkları Türkiye'ye kazandırmak için her yıl binlerce lira ödüyor. Son 10 yılda vatandaşa bin 370 define kazısı izni verdiklerini açıklayan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, çözümün kazıların vazgeçilmezi olan dedektörleri kontrol altına almaktan geçtiğini söylüyor. Daha önce ören yeri ve sit alanlarının bulunduğu Muğla'da, yerel yönetim, dedektör satışına sınırlama getirmişti. Anadolu'da bir milyonun üzerinde dedektör bulunuyor. Satış firmalarının yaptığı araştırmalara göre Anadolu ve Trakya'daki en az iki köyden birisinde 3 ya da 4 dedektör var. Şu an satışı serbest olan dedektörlerin televizyon kanallarında bile reklamı yapılıyor ve siparişle satın alınabiliyor. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası'na göre ise izinsiz define aramak yasak.

Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 29.01.2009

TARİHİ ESER KAÇAKÇILARI YAKALANDI

 

Kütahya'nın Simav İlçesi'nde, ellerindeki tarihi eserleri satmaya çalışan 3 kişi yakalandı.

 

Çavdır Mahallesi ile Beyce beldesinde meydana gelen olayda, güvenlik güçleri bazı şahısların ellerindeki tarihi eserleri başka şahıslara satmaya çalıştığı yönünde bilgilere ulaştı. Konuyla ilgili istihbarata ağırlık veren güvenlik güçleri, şüphelendikleri 3 kişiyi takibe aldı.

 

Şüpheli şahıslardan M.K. ile R.K.'ının kullandıkları 43 KN 668 plakalı otomobil ilçe girişinde durduruldu. Arama esnasında araçta ele geçirilen iki adet tarihi esere el konulurken şüpheliler göz altına alındı.

 

Ardından F.Y. isimli şahsın elindeki çocuk başlı mermer heykeli başkalarına satmaya çalıştığını öğrenen güvenlik güçleri Cumhuriyet Savcılığı'ndan aldığı izinle F.Y.'nin Çavdır Mahallesi'ndeki evine baskın düzenledi. Baskında evinde tarihi eser ele geçirilen F.Y. gözaltına alındı

Kütahya Kent Haber, 29.01.2009

HÖYÜKTE KAZI ÇALIŞMASI YAPILACAK

 

 

Nevşehir'in Avanos İlçesi'ne bağlı Bozca Köyü yakınlarında bulunan ve Bayramhacılı Barajı'nın faaliyete geçmesiyle sular altında kalacak olan Camili Höyüğü'nde kazı çalışması yapılacağı bildirildi.

 

Nevşehir Müze Müdürü Halis Yenipınar, yaptığı açıklamada, Avanos İlçesine bağlı Bozca Köyü yakınlarında bulunan Camili Höyüğü'nün, köy sınırları içerisinde yapımına başlanılan Bayramhacılı Barajı ve hidroelektrik santralinin faaliyete geçmesi ile birlikte sular altında kalacağını söyledi.

 

2011 yılında yapımı tamamlanacak olan baraj ile birlikte sular altında kalacak olan Camili Höyüğü ile ilgili olarak geçtiğimiz haftalarda Ankara Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Yücel Şenyurt tarafından bilimsel bir çalışma başlatıldığını ve höyüğün bulunduğu alanda, Tunç Çağı'ndan Roma Dönemi'ne kadar bir yerleşim tespit edildiğini ifade eden Yenipınar, söz konusu höyüğün bulunduğu alanda ilkbahar aylarından itibaren bir kazı çalışması başlatılacağını açıkladı.

 

Doç.Dr. Yücel Şenyurt'un başkanlığında gerçekleştirilecek olan kazı çalışmalarının ardından höyüğün üzerinin kil ile kaplanacağını ifade eden Müze Müdürü Yenipınar, bu sayede barajın faaliyete geçmesiyle birlikte höyüğün sudan zarar görmeyeceğini ve gelecek nesillere aktarılabileceğini vurguladı.

Nevşehir Kent Haber, 29.01.2009

BÜTÜN TARİHİ ESERLER '2010 KÜLTÜR BAŞKENTİ' UĞRUNA GÖZDEN GEÇİRİLECEK

 

Yüzlerce tarihi yapının bulunduğu kültür şehri İstanbul, Avrupa kültür başkentliğine son sürat hazırlanıyor. Her gün onlarca toplantıya katılıp proje değerlendirmelerinde bulunan ve eskiye nazaran daha az uyuyan kültür işçilerinden İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili, "2010 Kültür Başkentliği"ni hayatının projesi olarak niteliyor.

 

2010 fırsatını bulmuşken tüm tarihi eserleri seneye bitmese bile başlatmak için çalıştıklarını ifade ediyor. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da bazı haftalar birkaç kez İstanbul'a gelerek yapılan toplantılara katılmış. Bilgili, 2010 toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda Ayasofya, Sultanahmet ve Topkapı Sarayı'nın farklı ve unutulmaz biçimde aydınlatılacağını, bu çalışmaları İstanbul Büyükşehir Belediyesi Enerji AŞ ile birlikte yapacaklarını ifade ediyor.

 

Bunun dışında "Sur-i Sultani" projesini hayata geçirerek arkeoloji müzeleri, Topkapı Sarayı ve Gülhane Parkı'nda kalıcı değişikliklere gideceklerini anlatan Bilgili, arkeoloji müzelerine giden yolun uzatılması, Topkapı Sarayı'nın girişinde değişiklikler yapılmasının gündemde olduğunu kaydediyor. Sur-i Sultani projesi çerçevesinde Topkapı Sarayı'ndaki birçok binanın boşaltılacağını ve depolarda saklı kalmış eserlerin sergileneceğini belirtiyor. Bu çerçevede Tarih Vakfı'na verilmiş olan Darphane'nin boşaltılarak bir kısmının arkeoloji müzelerine, bir kısmının da Topkapı Sarayı'na ekleneceğini ifade eden Bilgili, Aya İrini'nin yanındaki eski karakol binasının da kafe olarak kullanılacağını söylüyor. Topkapı Sarayı'ndaki Matbaa Lisesi'nin de İstanbul Ticaret Odası'nın desteği ile Zeytinburnu'na taşınacağını ve boşaltılacak lisenin kültürel anlamda değerlendirileceğini anlatan İl Kültür ve Turizm Müdürü, Marmaray'a yapılacak yeni müzeye de her ne kadar 2010'a yetişemeyecek olsa da başlayacaklarını aktarıyor. Bilgili, Yıldız Kompleksi'nin yenileneceğini, Haliç, kara ve Marmara'ya sınır olan onlarca kilometrelik surların temizlenerek bir turizm güzergahı haline getirileceğini de sözlerine ekliyor.

 

"Tüm müzelerin depolarının dolu olması yüzünden birçok eser hem sergilenemiyor hem de zarar görüyor." diyen Bilgili, bu olumsuzluğun önüne geçmek için Beylikdüzü'nde bir arazi satın alındığını ve 2010 Kültür Ajansı'nın talimatları doğrultusunda oraya tüm müzeler için ortak bir depo kurulacağını belirtiyor. Sergilenemeyen eserlerin Beylikdüzü'ne taşınması sayesinde müzelerin ziyarete açık olan bölümlerinde de büyük bir genişleme fark edileceğini aktaran Bilgili, depoların dolu olma sebebini de tarihi yapıların müze düşüncesiyle inşa edilmemesine bağlıyor.

Zaman, Haber: Arif Bayraktar, 28.01.2009

MOSKOVA'DA DEFİNE

 

Arkeologlar, Moskova şehrinde 12. yüzyıla tarihlenen ve antik sikkeler ile mücevherlerin yanı sıra bir de ikona içeren bir define buldular. Bu tarih, Moskova’nın kroniklerde “küçük bir yerleşim” olarak geçtiği bir dönem. Kazılar şehrin "Tyoplye torgovie ryady" olarak isimlendirilen bölgesinde sürdürülmekte. 6 m derinliğindeki bir açma şehrin o zamanki yaşamına ışık tutuyor: Bir kuyu, çit parçaları, dağılmış kütükler ve büyük bir ateşin kalıntıları.

 

Baş arkeolog Alexander Veksler “Bunlar olağanüstü değerli sikkeler, daha doğrusu Moskova’nın ilk paraları. Prens Vasili Dmitrievich zamanında basılmışlar. Sadece 11 sikke olmasına rağmen her biri tek tek son derece değerli” demekte. 

russia-ic.com, 27.01.2009

TARİHİ KÖŞK ÇOCUK NEŞESİNE KARIŞIYOR

 

  

 

1900’lü yılların başında yapıldığı tahmin edilen ve 2005 yılında iki büyük yangın geçiren Tarihi Enver Paşa Köşkü, İl Özel İdaresi’nin yaptırdığı restorasyonla yeniden doğdu. Restorasyonun ardından Büyükçekmece Çocuk Kültür Evi olarak yeniden düzenlenen tarihi köşk, artık küçük misafirlerini ağırlayacak.

 

İstanbul İl Özel İdaresi tarafından 2007 yılında başlatılan restorasyon, tarihi köşkün 108 yıl aradan sonra tekrar İstanbul’un kültür hayatında ki yerini almasını sağladı.

 

Proje bedeli dahil 430 bin TL’ye mal olan Enver Paşa Köşkü restorasyonunda, yapının öncelikle hasar gören taşıyıcı sistemi güçlendirildi. Eksik döşemeler ve merdiven, Koruma Kurulunun onaylı restorasyon projesine uygun olarak yeniden yapıldı. Yapının zarar gören çatısı, tavanları ve dış cephe kaplama ve profilleri özgün detaylarına uygun restore edildi.

Yapı, 28.01.2009



DEVECİLER HANI'NDA RESTORASYON

 

Tokat'ın Sulusokak Çarşısı'nda bulunan tarihi Deveciler Hanı'nda restorasyon çalışmaları başladı.


Tokat'ta, tarihi eserlerin yoğunlukta olduğu Sulusokak Çarşısı'nın tarihe yakışır görünümüne kavuşması için çalışmalar devam ediyor.

 

Bedesten, Arasta ve Çukur Medrese'de yapılan restorasyon çalışmaların ardından Deveciler Hanı'nda da restorasyon çalışmaları başlatıldı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2 milyon 793 bin TL'ye ihale edilen Deveciler Hanı'nda restorasyon çalışmalarının 2010 yılında tamamlanması bekleniyor.

Tokat Kent Haber, 28.01.2009

RESTORASYONA 350 BİN YTL HARCANDI

 

 

Akçakoca Çayağzı Köyü'nde bulunan tarihi Osmanlı mescidinin restorasyonu için 350 bin TL harcandı. Çayağzı Köyü Muhtarı Rıdvan Acat tarihi mescidin İlkbaharda resmi olarak turizme açılacağını söyledi.


Hava şartlarının açılış için müsait olmadığını dile getiren Acat şöyle konuştu: “Resmi açılış henüz yapılamadı ama ziyaret edenler var. Resmi açılışın İlkbahar aylarında yapılacağını tahmin ediyoruz. Çünkü hava şartları şu anda açılış için müsait değil.”

Acat, restorasyon kapsamında yapılan çalışmaları da şu şekilde sıraladı: “Caminin restorasyonunu Vakıflar Genel Müdürlüğü gerçekleştirdi. Cami 5 dekarlık bir alan içerisinde mezarlığın tam ortasında bulunuyor. Çevre düzeni çalışmalarını da muhtarlık olarak biz yaptık. Ziyaretçilerin ihtiyaçlarını giderebilmeleri için caminin yanına şadırvan yaptık. Birde mesire alanı oluşturduk ama o henüz istediğimiz seviyeye gelmedi.”

Rıdvan Acat, tarihi mescidin onarımı için yaklaşık 350 bin TL harcandığını dile getirerek “Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün restorasyon için 286 bin TL harcadığının biliyoruz. Bizde çevre düzenlemesi için 64 bin TL’ye yakın para harcadık” dedi.

Düzce Damla, Fotoğraf: akcakoca.gov.tr, 28.01.2009

SİVAS'TA SELÇUKLU YILDIZI TARTIŞMA YARATTI





Sivas'ta günlük yayın yapan yerel bir gazetenin Selçuklu eserlerinin yer aldığı parkın kenarındaki demir parmaklıklarda bulunan sembollerin İsrail bayrağı amblemine benzediği yönündeki manşeti, kentte tartışma konusu oldu. Belediye, söz konusu amblemin Selçuklu döneminde kullanılan yıldızlar olduğunu açıkladı.

 

Yerel olarak yayın yapan Sivas'ın Sesi Gazetesi'nde ‘Şok Şok Şok’ başlığı altında verilen manşet haberde, içerisinde Selçuklu eserleri Çifte Minareli Medrese, Buruciye Medresesi, Şifaiye Medresesi ve Osmanlı dönemine ait Kale Camisi'nin bulunan ve kısa süre önce belediyenin yeniden düzenleme yaptığı parkın demir parmaklıklarının İsrail bayrağındaki Davut'un yıldızına benzediğini iddia ederek konuyu gündeme taşıdı.

 

Gazetenin haberi ve konuyla ilgili köşe yazısında Müslümanlara kan kusturan ve Filistin'de katliam gerçekleştiren İsrail'in bayrağındaki yıldızın Sivas'taki kent meydanı projesi kapsamında Selçuk Parkı'na yapılan demir korkulukların üzerinde yer aldığı iddia edildi. Ayrıca İsrail'in bayrağındaki logoya yüzde 90'ın üzerinde benzerlik gösterdiği ve yetkililerin bu hatayı fark etmediği iddia edilerek bir an önce kaldırılması istendi.

 

Haber üzerine park düzenlemesini yapan Sivas Belediyesi açıklama yaptı. Açıklamada, gazetenin haberinin gerçeği yansıtmadığı belirtilerek, şöyle denildi: "Söz konusu demirler üzerine yerleştirilen 8 köşeli Selçuklu (Mukarnas) yıldızları İsrail bayrağında bulunan altı köşeli yıldızlar olarak yansıtılmıştır. Söz konusu alan bir sit alanıdır ve Selçuklu eserlerinin bulunduğu bir alan olduğu için tarihi kent meydanı projesi titizlilikle işin uzmanları tarafından hazırlanmış ve Anıtlar Kurulu'nun onayı ile uygulamaya konulmuştur. Söz konusu 8 köşeli Mukarnas yıldızlar, başta Çifte Minare, Gökmedrese ve Divriği Ulu Camii gibi tüm Selçuklu eserlerinde bulunan bir Selçuklu sembolüdür.





Selçuklu'ya sembol olmuş böylesine bir çalışmayı, 'İsrail yıldızı' diye kaleme alarak, kamuoyunu yanıltıcı haber yapıp, yorum yapmak gazeteciliğin temel ilkelerinden biri olan araştırmadan haber yapmakla karşılık bulmaktadır. Sözkonusu Selçuklu sembollerini araştırarak doğruyu gördükten sonra kamuoyunu doğru bilgilendirme ve projeyi yürüten bilim heyetinden özür mahiyetinde haber düzeltilmelidir."

 

Haberle ilgili olarak "Siyonizm nasıl nakış nakış işlendi" adlı yazıyı da kaleme alan gazetenin Yayın Yönetmeni Ersan Arslan ise "Biz konuyu bir kuruma ya da kişiye zarar vermek amacıyla gündeme taşımadık. Haberde konu ettiğimiz figür, İsrail bayrağının üzerindeki ambleme büyük benzerlik gösteriyor. Bunun için burada bir yanlış var ise düzeltilmesi için gündeme getirdik. Belediye yetkilileri ise figürün Selçuklu yıldızı olduğunu açıkladı. Selçuklu eserlerinin üzerindeki figürlerle karşılaştırdığımızda da demirliklerin üzerindeki figürle bire bir aynı olmadığını görüyoruz. Bu konuda bir yanlışlık varsa gereğini yapmaya da hazırız. Ayrıca biz bahse konu figürün siyonizim sembolü olduğunu da iddia etmiyoruz. Sadece mevcut benzerliğe ve ortada bir yanlış var ise düzeltilmesi konusuna dikkat çekmek istedik" dedi.

 

AKP'nin Ankara'daki yeni yapılan Genel Merkez binasının duvarında da bu yıldızlar yer almış ve yine aynı şekilde eleştiri konusu olmuştu.

Hürriyet, 28.01.2009

BEY MAHALLESİ GÜN YÜZÜNE ÇIKTI

 

 

Gaziantep'te tarihi Bey Mahallesi'nde Büyükşehir Belediyesi'nin yürütmekte olduğu Sokak Sağlıklaştırma Projesi'nde sona gelindi. 

Hanifioğlu Sokak, Noter Sokak, Eski Sinema Sokak, Kayacık Ara Sokak, Öz ışık Çıkmazı ve Kıssa Sokaklarını kapsayan projeye göre, Koruma Amaçlı İmar Planı'na aykırı betonarme yapılar tespit edilerek bu yapılar yıkılarak ve tarihi dokunun özgünlüğünün koruması sağlandı. Ayrıca gerekli görülen bazı noktalarda da kamulaştırmalar yapıldı. Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan açıklamada, "Öncelikle sokaklarda bulunan bütün evlerin sokağa cephe veren taraflarında hasarlı olan duvarlarda çürüyen taşlar değiştirilerek yüzeyde raspa yapılmıştır. Yüzeylerin temizlenmesi için kimyasal ve mekanik temizliği yapılmıştır. Bazı cephelerde ise horasan sıva yapılmıştır. Kapılarda, pencere doğramalarında ve cumbalarda restorasyon işleri yapılmış ve gerekli görülenler değiştirilmiştir. Yine hasarlı çatılar restore edilerek gerekli görülenler değiştirilmiş ve yeni baca imalatı yapılmıştır. Sokaktaki mevcut asfalt kaldırılıp tüm alt yapılar (su ve kanalizasyon) yenilenerek elektrik ve telefon hatları da yer altına alınmıştır. Sokakların aydınlatılması yerden verilecek ışıklarla olup, yangın hidrandı, hidrolik çöp ünitesi de konulmuştur. Tüm bu uygulamalardan sonra sokaklar geleneksel kesme bazalt taş ile döşenmektedir. yüzde 95 oranında tamamlanmış olan projenin kısa sürede tamamlanması planlanmaktadır. 

Bey Mahallesi Sokak Sağlıklaştırma işi ile kültürel mirasımız olan Antep evleri ve sokakları hak ettiği özgün kimliğine kavuşacak ve mahalle bir çekim merkezi haline gelecektir. Turizm potansiyelinin artacağı gibi geleneksel dokunun korunmasıyla tarihten gelen tüm yaşam izlerinin nesiller boyu yaşatılması sağlanacaktır. Bu proje kamu-sivil birlikteliğinin bir örneği olacaktır" denildi.

Gaziantep Kent Haber, 28.01.2009

KAÇAK KAZI YAPAN 2 KİŞİ TUTUKLANDI

 

Afyonkarahisar'ın Bayat İlçesi'nde, izinsiz kazı yapan iki kişi yakalandı.

 

Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanlığı ekiplerince yapılan operasyonda, Bayat İlçesi Muratkoru Köyü Holoztaşı mevkiinde İ.K. ve S.K. isimli şahıslar izinsiz kazı yaparken suçüstü yakalandı. Kazı esnasında kullanılan iki adet kazma ve bir adet kürek ile kazı alanından çıkarılan bir adet lahde el konuldu.

 

İ.K. ve S.K. hakkında yasal işlem başlatıldı.

Afyon Kent Haber, 28.01.2009

İZMİR'DE TARİHİ ESERLER MÜZE ARIYOR





İzmir genelindeki 16 kazı alanından 2008 yılına kadar 143 bin 617 eser çıkarıldığı, bunlardan 10 bin 125'inin 10 müzede sergilendiği ve 133 bin 492 eserin de depolarda sergilenmeyi beklediği öğrenildi.


İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, kazı alanları arasında en eski kazı 1896 yılında başlatılan Efes kazıları.Tarihi MÖ 4 bin yıllarına kadar uzanan ve mitolojideki sağlık tanrısı Asklepion'a adanarak yapılmış antik kentin de bulunduğu Bergama'daki kazılar ise 1900 yılında başladı.

 

Antik Çağ'da Bergama ve Efes kadar önemli bir merkez olan İzmir Agorası'ndaki kazılar 1936 yılında başlarken, bu çalışma Cumhuriyetin ilk kazılarından olma özelliğini taşıyor.

 

İzmir'in ilk kurulduğu alan olan Bayraklı'daki kazılar ise 1948 yılında başladı. Urla İlçesinde bulunan ve tarihteki ilk zeytinyağı işliğinin de yer aldığı Klozomenai kazılarına ilk kazma 1979 yılında vuruldu.

 

Bergama Ayasuluk St. Jean kazıları 1960, Urla Limantepe kazıları 1992, Torbalı Metropolis kazıları 1992, antik çağda dünyanın en önemli kehanet merkezi olan Menderes İlçesindeki Klaros kazı alanlarındaki kazı çalışmaları da 2000 yılında başladı. Bölgedeki en yeni kazı alanı ise kazıların geçen yıl başlatıldığı Yeşilova höyüğü kazıları oldu.

 

Bu kazı alanlarından çıkarılan eserlerden bin 775'i Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor, bu müzenin deposunda bulunan eser sayısı 23 bin 847.

 

Sergi alanları yetersiz olduğu için yeni müze çalışmaları devam eden Efes Müzesi'nde 804 eser sergilenirken, depolarında 58 bin 907 eser bekliyor. Bergama Müzesi'nin sergi salonundaki eser sayısı bin 283, Ödemiş Müzesi'ndeki eser sayısı 866 olarak bildirilirken, sergilenen eserlerin onlarca kat fazlası depolarda gün ışığına çıkmayı bekliyor.

 

Tire, Etnografya, Atatürk, Tarih ve Sanat, batıklardan çıkarılan eserlerin sergilendiği Çeşme Müzelerinde de durum değişmezken, deposunda eser bulunmayan tek müze olan Çakırağa Konağı'nda da 126 eser sergileniyor.

 

Yetkililer, depolardaki eserlerle en az 10 müzenin daha kurulabileceğini, özellikle Efes ve Bergama'da müzelere ihtiyaç olduğunu bildirdiler.

 

İzmir ören yerleri açısından da zenginlikleri bağrında barındırıyor. Bölgedeki 22 ören yeri arasında yerli ve yabancı turistlerin en çok tercih ettiği ören yeri Efes Antik Kenti. Özellikle kruvaziyer turizmiyle gelen turistler, kent merkezindeki İzmir Agorası'nı gezerken, Bergama ve Urla'daki ören yerleri de yerli ve yabancı turistlerin tercih ettiği alanlar arasında bulunuyor.

 

İzmir ve çevresindeki diğer ören yerleri ise şunlar:
Bayraklı (Eski İzmir), Kadifekale (Mt.Pagos), Claros (Ahmetbeyli), Notıon (Ahmetbeyli), Erythrai (Çeşme Ildırı), Teos (Seferihisar Sığacık), Lebedos (Seferihisar Ürkmez), Klozomenai (Urla İskele), Larissa (Buruncuk), Kyme (Aliağa), Panaztepe (Menemen), Phokaia (İzmir Foça), Grynion (Ömerli Köyü), Limantepe (Menemen), Ulucak (Kemalpaşa), Kolophon (Değirmendere), Nymphaion (Kemalpaşa), Laskarisler (Kemalpaşa) ve Myrina (Aliağa)

Trt/Haber, 28.01.2009

EYFEL KULESİ'NE 6 MİLYON 930 BİN ZİYARETÇİ

 

Fransa’nın başkenti Paris’in simgesi Eyfel Kulesi’ni geçen yıl 6 milyon 930 bin kişi ziyaret etti. Kuleyi geçen yıl ziyaret edenlerin sayısında bir önceki yıla oranla yüzde 0,5 oranında artış gözlendi.
 
Kulenin işletmecileri, küresel mali kriz yüzünden bu yıl kuleyi ziyaret edenlerin sayısında düşüş olacağını tahmin ediyor.

 

Turistlerin uğrak yeri ünlü kule, 330 projektör, 20 bin spotla ışıklandırılıyor. Eyfel Kulesi, yılda ağırladığı yaklaşık 6 milyonun üzerinde ziyaretçiyle dünyanın en çok ziyaret edilen turistik bölgeleri arasında ilk sırayı alıyor. Kuleyi günde 15 ile 20 bin arasında kişi geziyor.

Gustave Eiffel tarafından 1889 yılında inşa edilen kuleyi, ziyarete açıldığından bu yana gezenlerin sayısının 240 milyonu aştığı tahmin ediliyor.


Fransız mühendis Gustave Eiffel, 300 metre yüksekliğindeki demir kuleyi ilk inşa ettiğinde yılda sadece 500 bin civarında ziyaretçinin ilgisini çekebileceğini düşünüyordu.

Turizm Habercisi, 28.01.2009

URFA KALESİ DÜZENLENİYOR

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Şanlıurfa Valiliği İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği'nin Urfa Kalesi ile ilgili yaptığı ortak çalışmalarla, tamamlayıcı ve destekleyici projeler uygulamaya konuluyor. 

Başlatılan projelerle Urfa Kalesi ve çevresine köklü çözümler getiriliyor. Urfa Kalesi'ni Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte eylem planı şeklinde ele alarak çalışmalara başlayan Şanlıurfa Valiliği, 5 proje üzerinde çalışmalara başlayarak, uygulamaya konuluyor. İlk proje olan Urfa Kalesi'nin Restorasyonu ve Kale Eteği Çevre Düzenleme Projesi bugün başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan temin edilen 2 milyon TL ödenek ile Urfa Kalesi Restorasyonu Projesi Uygulama İşi İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği tarafından 1 milyon 300 bin TL'ye ihale edildi. Yüklenici firmaya geçen hafta içinde yer teslimi yapılarak çalışmalar başlatıldı. Çalışmaların 15 ay sonra bitirilmesi amaçlanıyor. 

Gazetecilerle Urfa Kalesi'ne gezi düzenleyen Şanlıurfa Vali Vekili Abdulmutalip Akdemir, "Evimizin bile milimetrik mimari projesi varken, Şanlıurfa'nın en önemli anıtsal yapılarından biri olan Urfa Kalesi'nin mimari projesinin bugüne kadar çıkarılmaması düşündürücüdür. Bu projeyi Kültür ve Turizm Bakanlığımızın gündemine getirmemiz ve sonuç alarak, projeyi hazırlatmamız ve restorasyonunu başlatmamız bizim için onur vericidir. Urfa kalesinin Aslanlı Burç kısmında yarılmalar oluşmuş ve hayati tehlike arz etmektedir. Bu yüzden Urfa Kalesi'nin restorasyonunda öncelik, yıkılma tehlikesi arz eden Aslanlı Burç kısmına verilmiştir. Kalenin diğer kısımlarda da güçlendirme, tamamlama ve dondurma çalışmaları yapılacaktır. Bu proje ile Urfa Kalesi'ne yaşlıdan, engellisine her kesimin ulaşımını sağlamış olacağız. Urfa Kalesi'ne bu güne kadar çıkamayan bu kesimine de çıkılarak inşallah Urfa Kalesi'nden Urfa'yı seyrettireceğiz" dedi.

Şanlıurfa Kent Haber, 27.01.2009

TARİHİ KARALAMA TAHTASI YAPTILAR

 

 

Çanakkale Savaşları’nda düşmana büyük kayıplar verdiren, 2’nci Dünya Savaşı yıllarında boğazı korumak için Güzelyalı sırtlarına konulan tarihi bataryalara kimi adını, kimi aşkını kazıdı, kimi de şiirler yazdı.

 

Çanakkale'de tarihe büyük saygısızlık... Çanakkale Savaşları’nda müttefik güçlere karşı uzun atışlarda kullanılan Turgut Reis Zırhlısı’ndan sökülerek, 2’nci Dünya Savaşı öncesi boğaz savunmasını güçlendirmek amacıyla Güzelyalı sırtlarına konulan iki batarya, ziyaretçilerin yazı tahtası haline geldi. Bataryaların iç kısmına kimileri adını, memleketini, okulunu yazdı. Kimileri kalpli şekiller çizerek aşkını ilan etti. Şiir ve şarkı sözleri kazıyanlar da oldu.

Bu görüntüye tarihçiler tepki gösterdi. Çanakkale Turizm Tanıtma Derneği Başkanı, tarih araştırmacısı Ahmet Kaşıkçı, dünya tarihine adını altın harflerle yazdıran bir topluma bu tür hareketlerin yakışmadığını söyledi. Kaşıkçı, “Türk toplumu olarak maalesef tarihimize sahip çıkmayı öğrenemedik. Bu yapılan geçmişimize, şehitlerimize büyük bir saygısızlık. Unutmayalım ki, tarihine sahip çıkmayanların coğrafyasını yabancılar çizer” dedi.

Milliyet Ege, Haber: Ersan Küçükkuru, 28.01.2009

"KENT MÜZESİ OLMALI"

 

 

Malatya Belediyesi'ne bağlı birimlerin büyük çoğunluğu, yeni yaptırılan Belediye Sarayı'na taşındılar. Şehrin merkezindeki mevcut belediye binası boşaltılırken, buranın "Malatya Kent Müzesi" olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtiliyor.

Şimdiki yerinde 1839'dan itibaren yerleşim olan Malatya'da, halen en eski yapılar; yaklaşık 100 yaşındaki Yeni Cami ile 1920'li yılların sonunda yaptırılan ve halen Atatürk Evi olan bina ile Gazi İlköğretim Okulu binası ile Malatya merkezindeki ilk betonarme yapı olan mevcut belediye binası.

Mevcut binanın 28 Eylül 1936 yılında ihalesinin yapıldığı, projesini mimar Bekir İhsan'ın çizdiği, Yahya Kayahan ve arkadaşlarından oluşan müteahhit grubu tarafından inşa edildiği biliniyor.

Söz konusu bina, 15 Eylül 1938 yılında hizmete girdi. O tarihteki belediye başkanı Tevfik Temelli idi. Kasım 1938'deki seçimlerde belediye başkanlığına seçilen Sait Fırat bu binada görev yapan ikinci belediye başkanıydı.

Malatya Belediyesi'ndeki bazı görevlilerin, 71 yıllık belediye binasının yıktırılarak, bu alanın meydan yapılması görüşünde oldukları öne sürülüyor.

Mevcut binanın yıktırılması yerine, düzenlenerek "Kent Müzesi"ne dönüştürülmesi isteniyor. Çeşitli kültür ve sanat faaliyetlerinin de gerçekleştirilebileceği bu binanın önemli bir işlev üstlenebileceği ifade ediliyor.

Vali Halil İbrahim Daşöz de bu binanın "Kent Müzesi" olarak kullanılması yönünde görüşünü belirtmişti.

Belediye Başkanı Cemal Akın ise, bir süre önce TV Malatya'da katıldığı bir programda "Yıktıracağız, meydan yaptıracağız. Zaten tarihi bir değeri yok" demişti.

Malatya Haber, 27.01.2009

BAŞBAKAN YALANLIYOR AMA KÜLTÜR VE TURİZM'İN AYRILMASI YENİDEN GÜNDEMDE

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ikiye ayrılması yeniden gündemde. Konunun AKP MYK toplantısında ele alındığı, uygulamaya ise 29 Mart seçimlerinden sonra geçileceğine ilişkin haberlerin turizmgazetesi.com’da yayınlanması üzerine Başbakan Erdoğan ''Türkiye'yi siteler yönetmiyor herhalde. Ama diyorsanız siteler yönetsin, o zaman oturalım, düşünelim'' dedi.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın başkanlığında toplanan AKP Merkez Yürütme Kurulu (MYK)’de son gelişmelerin yanı sıra Hükümet işlerinin de konuşulduğu bildirildi.


ANKA Ajansı’nın haberine göre, bu çerçevede üç yeni bakanlığın kurulması karara bağlandı. Karara göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı ikiye ayrılarak eskiden olduğu gibi yeniden kültür ayrı turizm ayrı bakanlıklar haline getirilecek.


Konuyla ilgili bilgilerin basına yansıyarak turizmgazetesi.com’da yayınlanması üzerine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ''Türkiye'yi siteler yönetmiyor herhalde. Ama diyorsanız siteler yönetsin, o zaman oturalım, düşünelim'' dedi.

ANKA Ajansı’nın haberinde, konunun ele alındığı AKP MYK toplantısında ayrıca Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın da Enerji ile Madencilik ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı olarak ikiye ayrılması kararı alındığı belirtiliyor.

Edinilen bilgiye göre ikiye ayrılacak ve yeni kurulacak bakanlıkların kurulması ve teşkilatlanmasına ilişkin çalışmalar başlatıldı. Bakanlıkların 29 Mart’taki yerel seçimlerin ardından ihdas edilmesi öngörüldü.

Başbakan Erdoğan ise yeni bakanlıkların kurulacağı yönündeki iddiaları yalanlayarak, bakanlıkların azaltılmasına gayret etmenin ülke menfaatine daha uygun olacağını söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'de, bir gazetecinin, ''Bugün bazı sitelerde, son MYK toplantısında, 3 yeni bakanlık kurulacağı, Kültür ve Turizm Bakanlığının bölüneceği, yerel yönetimler bakanlığı kurulacağı konusunda karar alındığına ilişkin haberler yer alıyor. Böyle bir çalışmanız var mı?'' sorusu üzerine, ''Güzel şeyler duyuyorum, öğreniyorum sizden. Madem sitelerde böyle şeyler geçiyor... Türkiye'yi siteler yönetmiyor herhalde. Ama diyorsanız siteler yönetsin, o zaman oturalım, düşünelim'' dedi.


''Bunun doğrusu nedir?'' sorusuna ise Erdoğan, şu yanıtı verdi:
''Doğrusu, olmadığına göre... Biz biliyorsunuz, yapmamız gereken bir şey olduğu zaman, kendimiz kararımızı veririz, yaparız. Ama böyle birilerinin siparişi üzerine bir şey yapmayız. Biz bakanlıkları düşürmüş bir partiyiz. Sadece AB ile ilgili bir adım attık. Bakanların çoğaltılması hiç bir zaman bir ülke için önemli değil. Mümkün olduğu kadar, azaltmanın gayreti içinde olmak daha isabetli olur."

 

Dünden bugüne birleştirilip ayrılan Turizm Bakanlığı

Genel Müdürlükten Bakanlığa
Turizmde, kamu yönetimi içindeki örgütlenme açısından, kısa sürede önemli bir sıçrama yaparak 1957’de Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü, 4951 sayılı yasa  ile Basın Yayın ve Turizm Vekaleti adıyla kurulan bir bakanlığın çatısı altında toplandı.

Turizm ve Tanıtma olarak kuruldu
Bu, turizmin ayrı bir bakanlık biçiminde örgütlenmesinde bir dönüm noktası oldu.
‘Basın Yayın ve Turizm Vekaleti’nin kuruluşundan beş altı ay sonra, turizm konusunda özgün politikalar oluşturmak ve bunları uygulamak zorunluluğu doğdu.
Bunun üzerine 12.7.1963 gün ve 265 sayılı yasa ile ‘Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’ kuruldu.
Böylece kamuda turizm ile ilgili yapılanma masa, şube ve müdürlük aşamalarından geçerek ilk kez bağımsız bir bakanlık halini aldı.

Kültür tanıtma ve turizm önce birleştirildi
Daha sonra 1.1.1982’de yürürlüğe giren 25.11.1981 gün ve 4-909 sayılı devlet başkanlığı onayı ile ayrı birer bakanlık olan Turizm ve Tanıtma Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı tek bir bakanlık bünyesinde birleştirilerek Kültür ve Turizm Bakanlığı oluşturuldu.

Sonra ayrıldı
Son olarak 2.3.1989 gün, 20096 sayılı mükerrer resmi gazetede yayımlanan 355 sayılı kanun hükmünde kararname ile Turizm Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı birbirinden ayrılarak yeniden bağımsız birer bakanlık haline getirildi.

AKP birleştirdi AKP ayırıyor

Kurulduğundan bu yana iki kez birleştirilen, bir kez de adı değiştirilen Turizm Bakanlığı 40 yıl sonra yeniden bir dönüm noktasında. 1989’da görülen lüzum üzerine birbirinden ayrılan kültür ile turizm AKP’nin iktidara gelmesinden sonra 16.4.2003’te TBMM’de kabul edilen 4848 sayılı yasa ile Kültür ve Turizm Bakanlığı adıyla yeniden birleştirildi.

Turizm Gazetesi, 27.01.2009

ŞUHUT'TA TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Afyonkarahisar'ın Şuhut İlçesi'nde, evinde tarihi eser bulundurduğu tespit edilen N.Ç. ile üzerinde 50 TL sahte para çıkan B.A. yakalandı.

 

Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanlığı ekiplerince Şuhut İlçesi Hallaç Köyü'nde ikamet eden N.Ç. isimli şahsın ev ve iş yerinde yapılan aramalarda bir adet mermer sütun başı, 3 adet taş oyma blok ele geçirildi.

Afyon Kent Haber, 27.01.2009

TARİHİ BİNA KÜL OLDU

 

 

Fatih'te 4 katlı tarihi ahşap bir bina, çıkan yangın sonucu kullanılamaz hale geldi. Yangında ölen ya da yaralanan olmazken, bitişikteki bir bina da kısmen yandı.

 

Çakırağa Mahallesi Katip Muslahaddin Sokak üzerinde bulunan 4 katlı tarihi binada, öğle saatlerinde yangın çıktı. Boş olduğu öğrenilen ahşap binadaki yangın kısa sürede büyüdü. Tüm katları saran yangını gören çevre sakinleri itfaiye ve polise bilgi verdi. Olay yerine gelen itfaiye ekipleri, yangının binanın bitişiğindeki diğer ahşap binaya sıçramaması için büyük uğraş verdi. Bitişikteki binanın çatısı kısmen yanarken, 4 katlı bina tamamen kullanılamaz hale geldi. Yangına Fatih, Balat ve Eminönü itfaiye grupları ön ve arka cepheden müdahale etti.

Çevre sakinleri uzun süredir boş olan binada, madde bağımlılarının kaldığını ve yangını onların çıkartmış olabileceğini belirtti.
Sabah, 27.01.2009

ÇANAKKALE TABYA ZENGİNİ

 

 

Tarihi ve turistik açıdan önemli bir yere sahip olan Çanakkale'de il genelinde 19 tabyanın bulunduğu bildirildi.

 

Çanakkale'de 3 yıl önce vefat eden araştırmacı-yazar Ramazan Eren tarafından derlenen Çanakkale ve yöresindeki Türk devri eserlerinin anlatıldığı kitapta, il genelinde 19 tabyanın bulunduğu ifade ediliyor. Tabyaların büyük kısmı çetin muharebelere sahne olan Çanakkale il merkeziyle Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda bulunuyor.

 

Kitapta Anadolu Mecidiye, Çimenlik, Hamidiye, Dardanos, Mesudiye, Turgut Reis, Çataltepe, İntepe, Topçular, Karanlık Liman, Orhaniye, Kayalıtepe, Domuzdere, Değirmenburnu, 14. Ertuğrul, 15. Yıldız, Rumeli Mecidiye, Rumeli Hamidiye, Namazgah ve Bolayır tabyalarının büyük kısmının halen ayakta olduğu belirtiliyor.

 

Bu tabyalardan en eskilerinden birinin de 1839 ile 1861 yılları arasında Abdülmecid Han tarafından yaptırılan Anadolu Mecidiye tabyası olduğunun belirtildiği kitapta, tabyanın 1882 yılında Abdülhamid Han tarafından onarılarak yeni surlar ilave edildiği anlatılıyor. Bunun dışında en eski tabyalardan birisinin de 1853-1856 yılları arasında Osmanlı ile Rusya arasındaki Kırım Savaşı sırasında boğaz trafiğinin güvenliğini sağlamak için yaptırılan Bolayır tabyalarının olduğunun ifade edildiği kitapta, Çanakkale'nin adeta bir tabya zengini il olduğu dile getiriliyor.

 

Bu arada, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda uzun devreli gelişim planı çerçevesinde yeniden restore edilen tabyaların pırıl pırıl hali takdir topluyor.

Çanakkale Kent Haber, 27.01.2009

2010 MÜZELER İÇİN KOLLARI SIVADI

 

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, Sur - i Sultani bölgesini bütünsel bir müzecilik anlayışıyla yapılandırıyor. Ajans, ‘Sur - i Sultani Stratejik Vizyonu’ projesi kapsamında, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Aya İrini Müzesi, Darphane- i Amire gibi kurumların ve işleyişlerinin dünya standartlarına kavuşturulması için çalışmalara başladı. Bu çalışmayla Türkiye’de bir ilke imza atmış olacak olan ajans dünyaca ünlü müzecilik danışmanı İngiliz Metaphor firmasıyla 23 Ocak’ta sözleşme imzaladı. Projeyi yürütecek İngiliz danışmanlık şirketi Metaphor’un Direktörü Stephen Greenberg, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ile çalışmanın büyük bir onur olduğunu belirtti. Şirketin Londra’daki Victoria and Albert Müzesi, Bilbao’daki Guggenheim Müzesi, Oxford’daki Ashmolean Müzesi ve Mısır’daki Kahire Müzesi’nin de aralarında bulunduğu dünyaca ünlü müzelerde imzası bulunuyor.

Radikal, 27.01.2009

TAPINAĞIN BULUNDUĞU KÖY DEFİNECİLERİN TALAN YERİ

 

 

Aydın Didim’deki antik Apollon Tapınağı’nı çevreleyen Yoran Köyü’nün turizme açılması projesi kapsamında kamulaştırılan tarihi şapel (küçük kilise), define avcılarının hedefi oldu. Şapelin arka bölümünde, define aramak için kazıldığı sanılan üç metrelik çukur bulundu. Durum, emniyet güçlerine bildirildi. Çukurdan, iki kova ve kalaslar çıktı. Bazı köylülerin ifadeleri alındı, ancak çukuru kimin kazdığı konusunda bir bilgiye ulaşılamadı.

Milet Müzesi yetkilileri terk edilmiş durumdaki bazı evlerde yaptıkları incelemelerde de benzer kaçak kazılara rastladı. Belediyeye bağlı ‘Koruma Uygulama ve Denetleme Bürosu’ görevlisi, sanat tarihçisi Başak Kamacı, güvenlik önlemlerinin artırılması için gerekli girişimleri yaptıklarını söyledi. Kamacı, “Eline harita alan, define avcılığına soyunuyor. Hatta bu haritaları parayla satarak halkı kandıranlar dahi var” diye konuştu. 

Kamacı, sit alanlarında izinsiz kazı ve ruhsatsız sondaj yapanların, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve 50 bin TL’den 200 bin TL’ye kadar para cezasına çarptırılabileceğini söyledi. Kamacı, “Biz, bu evleri nasıl onarırız da ayakta tutarız diye uğraşırken, birileri kaçak kazılarla evlere zarar veriyor. Herkes bilsin ki; Yoran’da hazine bulmak sadece bir hayal” dedi.

Milliyet Ege, 27.01.2009

TARİHİ ESER KAÇAKÇILARINA DARBE

 

Amasya'nın Merzifon İlçesi'nde tarihi eser kaçakçılığı yapan 3 kişi ve eserleri satın alan 1 kişi, jandarmanın düzenlediği operasyonla yakalandı.


Merzifon'da jandarma ekiplerinin tarihi eser kaçakçılarına yönelik düzenlediği operasyonda, ellerinde bulunan tarihi eserleri sattıkları belirlenen F.A., A.A. ve K.Ö. isimli şahıslar ile tarihi eserleri satın alan M.A. isimli şahıs gözaltına alındı. M.A.'nın otomobilinde yapılan aramalarda 1 adet heykel, 47 adet sikke, 2 adet yüzük, 1 adet bilezik, F.A. isimli şahsın üzerinde, evinde ve aracında yapılan aramalarda 2 adet Arapça el yazması tarihi eser kitap, 2 adet gümüş sikke ve 1 adet kuru sıkı tabanca ele geçirildi. Zanlılar, yapılan sorgularının ardından adli makamlara sevk edildi.


Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

Amasya Kent Haber, 27.01.2009







BU KONAK DA KURTULDU

 

  

 

Malatya'da Büyük Hüseyin Bey Mahallesi'nde bulunan tarihi İstanbulluoğlu Konağı’nın restorasyon çalışmaları tamamlandı.

Vali Halil İbrahim Daşöz, bir grup gazeteci ile restore çalışması tamamlanan İstanbulluoğlu Konağı’nı gezerek incelemede bulundu.

Büyük Hüseyinbey Mahallesi Tekke Camii arkasında bulunan 2 katlı ve toplam 157 metre karelik alana sahip İstanbulluoğlu Konağı'nın restore edilmesinden mutlu olduğunu belirten Vali Daşöz, konağın yüzde 85 Valilik- Özel İdarenin katkısıyla ve tahmini 300 milyar liraya ve Belediyeyle ortaklaşa çalışma sonucunda restore edildiğini belirterek “Malatya için bu mekan önemli bir kazanım oldu. Malatya’daki bütün konakların bu şekilde kazanılmış olmasını isterdim. Bundan sonrası İstanbulluoğlu Konağı kültürel ve sanatsal etkinliklerin gerçekleştirildiği güzide mekanlardan biri olacak ” dedi ve şöyle devam etti:

“Atatürk Evi’nin Atatürk Müzesi, Beşkonakların 2 tanesi Etnografya Müzesi, Arslantepe Açık Hava müzesi ve Vakıflara devredilen Karakaş Konağı’nın da Vakıf Müzesi olması ile Malatya’mız bir Kültür Sanat ve Müze kenti haline getirilmiş olacak, ayrıca Kent Müzesi kurma projemiz var. Bu projeye Malatya Belediyesini de katmak ve onları teşvik etmek amacı ile önerilerimiz var.”

Benim Belediyeden ya Sümerpark’ta restore edilen ve Kadın Dayanışma merkezi olarak kullanılması düşünülen binanın, ya da şehir merkezinde boşaltılacak olan mevcut belediye binasının Kent Müzesi olması önerim oldu. Malatya devlet Tiyatrosu yenil kuruldu. Malatya Kongre ve Kültür Merkezi inşaatı devam ediyor. Malatya bu projeler bittiğinde gerçekten bir kültür ve sanat merkezi olacaktır” dedi.

Daşöz, bir basın mensubunun “ Yeni Belediye Sarayı'nın faaliyete geçmesiyle boşalacak Merkez binanın Kent Müzesi olarak değerlendirilmesi önerisini yapmışsınız, konuyu açar mısınız?” yönlü sorusu üzerine Vali Daşöz “Bildiğimiz gibi Malatya, Eski ve yeni Malatya olarak düzenlenmiş. Eski Malatya’da tarihi yapıların çokluğuna rağmen iki yüz yıla yaklaşan yeni Malatya’da tarihi yapılar yok. Yapıların bir çoğu yok edilmiş. Bunun önüne geçilmesi lazım. Kentler taşınmaz varlıkları ile tarihe mal olurlar. Maalesef bir çok yapımızı koruyamamışız ve yok etmişiz. Belediye binası Cumhuriyet dönemi ilk betonarme yapılarından korunması gerektiğine inanıyorum. Aynı şekilde bu türden yapıların belirlenerek Malatya’ya kazandırılması gerekir” yanıtını verdi.

Malatya Haber, 26.01.2009

SİMAV'DA RESTORASYON TEPKİSİ

 

Kütahya'nın Simav İlçesi'de, tarihi Ulu Camii'ndeki restorasyon çalışmalarının gecikmesi tepkilere sebep oldu.

 

Mahalle Muhtarı İlhan Bozatlı, ihaleyi alan yüklenici firma ile Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında yapılan sözleşme gereği geçtiğimiz Kurban Bayramı'nda ibadete açılması gereken camideki çalışmalara ara verilmesinin mahalle sakinlerini huzursuz ettiğini dile getirdi. Ezan sesine hasret kaldıklarını dile getiren muhtar Bozatlı, bir yıl süreceği belirtilen onarım çalışmalarını üstlenen firmanın işi tamamlamadan ortadan kaybolduğunu ve caminin ibadete açılamadığını anlattı. Bozatlı, çalışmaların ne zaman tamamlanacağı konusunda kimsenin bir şey bilmemesinin de kendilerini huzursuz ettiğini kaydetti.

 

İnşa edildiği 1768 tarihinden bu yana istenilen bakım ve onarım çalışması yapılmadığı için duvarları çatlayan, temel taşları düşmeye başladığı için vatandaşlar açısından tehlike arz eden Ulu Camii ile birlikte aynı anda onarıma alınan Üzüm Pazarı ve Şeyh Bedrettin Camilerinde süren çalışmaların gününde tamamlanmasına karşın kendi camilerindeki onarım çalışmalarının bir türlü bitirilememesine bir anlam veremediklerine dikkat çeken muhtar Bozatlı, vatandaşların camilerinde ibadet edebilmeleri için sabırsızlandıklarını kaydetti.

Kütahya Kent Haber, 27.01.2009

118 YILLIK YEMEK KAZANI GÜN IŞIĞINA ÇIKARILDI

 

Japonya'nın Oshima adası açıklarında 118 yıl önce 550 denizcisi ile kayalıklara çarparak batan Ertuğrul fırkateyninin yemek kazanı çıkarıldı.

 

Dört gün önce yemek kazanının çıkarılma çalışmaları sırasında, vinç zinciri ve halatlarının kopması yeni bir faciaya neden oluyordu. İki Japon arkeolog dalgıcın ölümden döndüğü kazaya, şiddetli fırtına ve teknenin zayıf olan vincinin neden olduğu belirtilmişti.

 

Yapı Kredi Emeklilik ve Sualtı Arkeoloji Enstitüsü tarafından, Deniz Araştırma Vakfı, Sualtı Arkeoloji Vakfı ve Türk Hava Yolları desteğiyle proje başkanı kaptan Tufan Turanlı başkanlığında gerçekleştirilen Ertuğrul Projesi çalışmaları, bölgedeki kötü hava şartlarının düzelmesinin ardından devam etti.

 

Kushimoto yerleşim birimi açıklarındaki dalışlar sırasında Ertuğrul Firkateyni'nin bakır kazanı Japon basını ve halkın yoğun ilgisi altında bugün sualtından çıkarıldı. Kazanın kapağının battığı günden beri kalıntının içinde olduğu tespit edildi. Kapak, Japon basını ve halkın huzurunda Çarşamba günü Ertuğrul Müzesi'nde açılacak. Kalıntı, açılış gününe kadar Kushimoto Belediyesi'de korumaya alındı.

 

Yemek kazanının boyutlarının 71 santimetre çapında ve 45 santimetre yüksekliğinde olduğu belirtildi. Proje Başkanı Tufan Turanlı "Dört gün önce atlattığımız tehlikeden sonra bugün tüm emniyet yöntemlerini defalarca kontrol ederek kazanı başarıyla, daha da önemlisi emniyetli bir şekilde su üstüne çıkarabildiğimiz için çok mutluyum" dedi.

 

Proje ortağı Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Giray Velioğlu da ekibi arayarak dört gün önceki olaylardan dolayı geçmiş olsun dileklerini iletti. Fizibilite çalışmaları 2007'de başlanan Ertuğrul Fırkateyni'nin çıkarılması projesinin, 2010'daki 120. yıl anma törenlerine yetiştirilmesi amaçlanıyor. 76 metre uzunluğundaki gemide bu yılın çalışmaları Şubat ayının ortalarına kadar sürecek.

Yeni Şafak, 26.01.2009

GAZİANTEP, KİLİS VE HALEP'TEKİ VAKIF ESERLERİ TURİZME KAZANDIRILIYOR

 

Türkiye-Suriye Bölgelerarası İşbirliği Programı çerçevesinde Gaziantep, Kilis ve Halep illerinde tespit edilen tarihi ve kültürel değeri bulunan vakıf eserlerinin kapsamlı şekilde tanıtılmasına ilişkin bir çalışma yürütülüyor. Proje çerçevesinde Gaziantep ve Kilis’te tarihi ve kültürel değeri olan 82 eser tespit edildi. Eserlerin önüne yerleştirilen ve Türkçe, Arapça, İngilizce olarak hazırlanan, tanıtım levhaları eserlere yönelik tarihi ve mimari detaylı bilgileri içeriyor. Projenin hedef kitlesini yöre halkı, yerli ve yabancı turistler, bölgeyle ilgili araştırma yapan akademisyenler, turizm sektörü oluşturuyor. 213 bin TL bütçeli proje çerçevesinde ayrıca www.gaziantepkilishalep.com isimli bir de internet sitesi kuruldu.

Türkiye Gazetesi, 26.01.2009

BATIK GEMİDEKİ HAZİNE KRİZDEN ÇIKARIR

 

 

Gemi enkazları üzerine uzmanlaşmış bir şirket, içinde dünyanın en büyük hazinesinin olduğunu öne sürdüğü bir batığı bulduğunu iddia etti. Bir Nazi denizaltısı tarafından batırılan gemide 2.6 milyar sterlinlik altın, platin ve elmas olduğu tahmin ediliyor. Atlantik Okyanusu’ndaki kurtarma çalışmasına yakında başlanması bekleniyor. İkinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’den ABD’ye maddi yardım taşıyan gemiyi bulan “Sub Sea Research” isimli şirket, başka enkaz kurtarma şirketlerini batığa ortak etmemek için geminin yerini açıklamıyor. 

Şirketin “Blue Baron” kod adını verdiği gemi, ABD Hazinesi’ne götürülmek üzere kargosuyla Avrupa’daki bir limandan ayrılır. Gemi önce diğer kargosunu bırakmak için Güney Amerika’ya uğrayacak, sonra New York’a doğru demir alacaktır. Ancak 1942 Haziranı’nda bir Alman U-boat’unun iki torpidosuna hedef olarak denizin dibini boylar. Eğer şirketin iddiası ve 2.6 milyar sterlinlik hazine doğruysa, bu rakam bir gemi enkazından çıkarılan en büyük hazine olacak.

Milliyet, 26.01.2009

PAKİSTAN'DA MOHENJODARO'DAN DAHA ESKİ ŞEHİR

 

Pakistan’ın güneyinde, Sindh Bölgesi’nde, Mohenjodaro’dan daha eski olduğu tahmin edilen, yaklaşık 9000 yıllık bir şehir kalıntısı bulundu. 22 arkeologdan oluşan bir ekip Lakhian Jo Daro ismindeki bu yerleşimde değerli taşlardan yapılmış mücevherler ve pişmiş toprak kap kaçağın yanı sıra, bakır ve diğer metallerden mamül aletler bulunduğu açıklandı. 

 

Lakhian Jo Daro Projesi’nin başkanı Ghulam Mustafa Shar “Şu anda yerleşimin Mohenjodaro’dan daha eski olduğunu söyleyebiliriz” dedi. Kot Diji Dönemine tarihlenen şehirde fayans parçaları bulunması da yerleşimin önemini arttıran diğer bir faktör. 

 

Shar’ın açıkladığına göre, bulunan duvar resimleri ile bu yerleşim, Belucistan’da bulunan Mehargarh ve Filistin’deki Jericho ile aynı döneme tarihlenmekte.
timesnow.tv, 23.01.2009

TARİHİ ESER KAÇAKÇILARINA SUÇÜSTÜ

 

Urfa'dan getirdikleri tarihi eserleri alıcı gibi davranan jandarma ekiplerine satmak isteyen 4 kişi gözaltına alındı.

 

Alınan bilgiye göre, bazı kişilerin Urfa'da toprak altından çıkarttıkları tarihi eserleri satmak istediği bilgisine ulaşan jandarma ekipleri, alıcı gibi davranarak, söz konusu kişilerle irtibata geçti.

Önceden belirlenen yerde tarihi eser kaçakçıları ile alışverişi tamamlayan ekipler, köy muhtarı İsa D,(46) Fevzi A.(61), İsmail Hakkı Ş.(50) ve Mahmut Ş.'yi (44) gözaltına aldı.

 

Zanlılarla birlikte 37 adet Roma dönemine ait gümüş sikke, 94 adet Bizans dönemine ait gümüş sikke, 1 adet 50 cm boyunda kama, 1 adet kapaklı yağdanlık, 2 adet bayan ve erkek figürlü kapı tokmağı, 2 adet insan figürlü 4.5 cm boyunda heykel, 2 adet hayvan figürlü 4.5 cm boyunda heykel ele geçirildi.

 

İfadeleri alınan zanlılar sevk edildikleri adli makamlarca tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Zaman, 26.01.2009

PİRİ REİS, KRİSTOF KOLOMB'LA BİLGİ ALIŞVERİŞİ YAPMIŞ





Piri Reis hakkında belgesel çeken Çeliker, Piri Reis’in ünlü haritalarını hazırlarken Kristof Kolomb’un haritalarından yararlandığını belirterek, “Araştırmalarıma göre, birbirlerinden bilgi alışverişi bile yapıyorlar” dedi.

 

Türk havacılığının ilk kadın savaş pilotu, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen belgeseliyle tanınan yapımcı-yönetmen Gülşah Çeliker, yıllardır üzerinde çalıştığı Piri Reis belgeselini tamamladı.


Uzun zamandır Piri Reis’in izini süren Çeliker, Kristof Kolomb’un Cenova’daki evine ve Vatikan arşivlerine girmeyi başararak, ünlü kaptan Andrea Doria’nın Papalık’a yazdığı Barbaros Hayrettin Paşa’yla ilgili “Barbaros Raporu”nu da buldu. Çeliker, Doria’nin raporunda, “Barbaros’un çok güçlendiğini, Osmanlı donanmasını organize ettiğini, güçlü denizciler yetiştirdiğini, Papalık’ın bu güçlü donanmaya karşı önlem alması gerektiğini” yazdığını belirtti.

Çeliker, 2004’te Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın düzenlediği Uluslararası Piri Reis Sempozyumu sonrasında böyle bir belgesel için kolları sıvadığını belirterek, “Özellikle Prof. Svat Soucek bana çok yardımcı oldu. 2006 - 2007 yılları zor geçti. Hiç kimseye ciddiyetimi anlatamadım. Benim asıl amacım, bu tamamladığım 36 dakikalık belgeselden daha global boyutta bir Piri Reis belgeseli hazırlamak” dedi.

Dünyaca ünlü uzmanlarla görüşerek belgeseli tamamlayan Çeliker, Piri Reis’in ünlü haritalarını hazırlarken Kolomb’un haritalarından yararlandığını belirterek, şöyle dedi:
“Kolomb’la Piri Reis meslektaş. Yani birbirlerine saygı duyan iki denizci. Birbirlerinden bilgi alışverişi bile yapıyorlar. Araştırmalarıma göre Piri Reis, Kolomb’un haritalarını savaş sırasında ganimet olarak ele geçiriyor.” 
 

İspanyolların Piri Reis projesini sahiplenmek için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na dosya gönderdiklerini öğrendikten sonra çalışmalarına hız verdiğini anlatan Gülşah Çeliker, şöyle devam etti: “Sonunda Kültür Bakanlığı’na resmen başvurdum ve destek aldım. Kurduğum ulusal ve uluslararası kontakları, tüm araştırmalarımı derleyerek aralık sonuna kadar filmin ilk kopyalarını Türkçe ve İngilizce olarak bitirdik. Gelibolu’da Piri Reis Müzesi, Vatikan ve Cenova’da çekimler yaptık. Cenova’da Kolomb’un evini, Captan De Albertis’in kale müzesini gezdik. Vatikan arşivlerinde aldığım izinle Andrea Doria’nın Barbaros hakkındaki Papalık’a yazdığı raporu buldum. Orada yazanlar o zamanki Osmanlı ve Kanuni dönemi için ve belgeselin bu tarihi dönemi için gerçekten önemliydiler.”

Milliyet, Haber: Önay Yılmaz, 26.01.2009

'HABABAM'IN EFSANE OKULU RESTORE EDİLİYOR

 

Türk sinemasının unutulmaz klasiklerinden ‘Hababam Sınıfı’nın bazı bölümlerinin çekildiği Üsküdar’daki Adile Sultan Kasrı ile yıllardır Türk Edebiyatı Vakfı olarak kullanılan tarihi ‘Sübyan Mektebi’ restore ediliyor. Sultan Abdülaziz Han’ın kardeşi Adile Sultan için 1853’te yaptırdığı Adile Sultan Kasrı’nda Ağustos 2007’de başlatılan restorasyon çalışması tamamlanma safhasına geldi. İl Özel İdaresi’nin 7 milyon TL harcadığı tarihi binanın Mart ayı başında hazır olması planlanıyor. Bu arada 1824 yılında Sultan II. Mahmud Han’ın kendisini isyancılardan kurtaran Cevri Kalfa adına Sul-tanahmet’te yaptırdığı ‘Sübyan Mektebi’ de elden geçiriliyor. 1984 yılında merhum yazarımız Ahmet Kabaklı’nın belediyeden aldığı bina, Türk Edebiyatı Vakfı olarak kullanılıyor.

Türkiye Gazetesi, 25.01.2009

SUR-İ SULTANİ'Yİ İNGİLİZLER YENİLEYECEK

 

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı; bünyesinde Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Aya İrini Müzesi, Darphane-i Amire gibi kurumların bulunduğu Sur-i Sultani bölgesinde dünya standartlarında müzecilik yapılması için İngiliz Metaphor firmasıyla anlaşma imzaladı.

Metaphor’un; Londra’daki Victoria and Albert Müzesi, Bilbao’daki Guggenheim Müzesi, Oxford’daki Ashmolean Müzesi ve Mısır’daki Kahire Müzesi’nin de aralarında bulunduğu dünyaca ünlü müzelerde imzası bulunuyor.

Türkiye Gazetesi, 25.01.2009

TALİMHANE BİLDİĞİNİZ GİBİ




Talimhane’deki otellerde kaçak katlar için Beyoğlu Belediyesi yıkım kararı verdi. Ancak bu karar, bina sahiplerinin yürütmeyi durdurma kararı alması nedeniyle uygulanmadı. Geçen sürede inşaatlarda sadece ufak tefek düzenlemeler yapıldı. Örneğin 22 numaralı parseldeki (işaretli olan) inşaatta kaçak üç katın ön kısımları kesilirken, arka bölümleri çıkma kat olarak bırakıldı. Aynı caddedeki 16 numaralı parseldeki inşaatta ise hemen hemen hiç kat kesimi yapılmadı. Bina, kaçak 6 katla hizmete girdi. Yanı başında bulunan The Central Palace Hotel’e eklendi.


Milliyet’in Şubat 2008’de kaçak yapılaşmalarıyla gündeme getirdiği oteller, Beyoğlu Belediyesi’nin yıkım kararına rağmen işletmeye açıldı. Onayladığı projeye aykırı bölümler için savcılığa suç duyurusunda bulunan Koruma Kurulu ise şaşkın!

 

Turizm alanı ilan edilen Talimhane’deki Lamartin Caddesi’nde inşa edilen 2 oteldeki kaçak yapılaşma, 2008 yılının Şubat ayında Milliyet’in sayfalarına yansımıştı.


2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun zeminle birlikte 5 kat inşaat izni verdiği otellerin, 10-11 kata ulaştıkları ortaya çıkınca Beyoğlu Belediyesi yetkilileri, kaçak katlar için para cezası ve yıkım kararı alındığını ifade etmişti. Koruma Kurulu da, yapılan incelemenin ardından projeye aykırı kısımların yıkılması için savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da, gazetemize yaptığı açıklamada, “binalardaki usulsüz bölümlerin, iskan işlemi sırasında yapılacak ölçümle ortaya çıkacağını ve yasal olmayanların cezasını çekeceğini” belirtmişti.


Aradan geçen sürede 22 numaralı parseldeki inşaatta (Golden Park Otel) birtakım düzenlemeler gerçekleştirildi. Kaçak üç katın ön kısımları kesilirken, arka bölümleri çıkma kat olarak bırakıldı. Aynı caddedeki 16 numaralı parseldeki inşaatta (The Central Palace Otel) ise hemen hemen hiç kat kesimi yapılmadı. Bina, kaçak 6 katla hizmete girerek yanı başında bulunan The Central Palace Hotel’e eklendi. 

İnşaatlar için izin veren Koruma Kurulu’ndan adının açıklanmasını istemeyen bir yetkili, otellerin açılmış olmasına şaşırdığını belirtti. Oteller için işletme ruhsatının nasıl alındığını, binalara iskanın nasıl verildiğini anlayamadığını anlatan yetkili, kurulun suç duyurusunda bulunurken kaçak bölümlerin yıkılması istemini de savcılığa ilettiğini ancak savcılıktan sonuç çıkmasının uzun süre alacağını bildirdi. Yetkili, aynı zamanda Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün tüm Talimhane çapında bir inceleme başlattığını da kaydetti.


Kayıtlarda yatırım halinde gözüken Golden Park Hotel’in yetkilileri, 8 aydır müşteri kabul ettiklerini söylüyor. The Central Palace Otel ile ilgili olarak da yetkililer, otelin 45 odalık bölümünün inşaat halinde gözüktüğünü, daha önce açılan ana bina için de 4 Aralık 2007’de işletme belgesi alındığını bildirdi. Otel görevlileri ise, kayıtlarda yatırım halinde gözüken bölümü hizmete açtıklarını belirtti. 

 

Parsellerde izin verilenin üzerinde inşaat yapıldığını belirten Beyoğlu Belediyesi, inşaatlarla ilgili ihtar, durdurma, ve yıkım kararlarının alındığını ancak bina sahiplerinin de yıkım sürecinde mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı aldıklarını bildirdi.


Mahkeme kararının ardından binalarla ilgili yasal sürecin tamamlanmasının beklendiğini ve hiçbir müdahalede bulunulamadığını kaydeden yetkililer, bina sahiplerine işyeri açma veya iskan izni verilmediğini bildirdi.


Sit alanı olan bölgede inşaat izninin Anıtlar Kurulu’nca verildiğini de anlatan yetkililer, bölgenin imar planının olmamasının yatırımcıyla yetkili kurumları karşı karşıya getirdiğini, Kurul’un planları onaylamak üzere olduğunu vurguladı. 

Milliyet, Haber: Gökhan Akgüneş, Fotoğraf: Murat Öztürk, 25.01.2009

ERGENEKON DEFİNECİLERİ





8-12 Ocak tarihlerinde polis ekiplerince yapılan Ergenekon kazılarını fırsat bilen üç defineci, "Nasıl olsa her yer kazılıyor, kimse şüphelenmez" diye ellerindeki krokiyle Altındağ'da hazine aradı.
Kısa süren arama çalışmalarına rağmen şansları yaver giden ve MÖ 2000'li yıllara ait çeşitli tarihi eserler bulan defineciler tutuklandı. Uzmanlar, ele geçen tarihi eserlerin değerinin 50 milyon dolara kadar çıkabileceğini söyledi.

Ergenekon soruşturması kapsamında, 8-12 Ocak tarihleri arasında Ankara'nın değişik bölgelerinde silah ve cephane bulmak için kazı yapılırken, üç defineci, bu kazıları kendileri için fırsata çevirmek istedi. Üç şüpheli "Ankara'nın her yerinde kazı var. Bu günlerde kazı yapmamız dikkat çekmez, polis olduğumuzu sanırlar" diyerek, bir yıldır ellerinde bulunan krokiyle 9 Ocak tarihinde Altındağ'da merkezi bir bölgede define aramaya koyuldular.

Uğur S., Ali R.G. ve Ünal Y., altı-yedi saat sonra üç metre derinlikte, MÖ 2000 yılına ait taş balta, Roma dönemine ait işlemeli bronz ayna, beş bronz mühür damga, beş bronz yüzük, 16 bronz sikke, prehistorik döneme (tarih öncesi çağ) ait çakmaktaşı ve alet, Grek ve Bizans dönemine ait sekiz sikke ile geç döneme ait mızrak ucu buldu.

Ertesi gün tarihi eserlerin piyasa değerlerini araştıran üç arkadaş, polislerin irtibatlı olduğu kişilerle görüşmek istedi. Durumdan haberdar olan Ankara Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Bürosu ekipleri, aynı gün yakaladı.

Anadolu Medeniyetler Müzesi'nde üç uzmanın incelediği tarihi eserlerden MÖ 2000 yılına ait taş balta, Roma dönemine ait işlemeli bronz ayna ve prehistorik döneme (tarih öncesi çağ) ait çakmaktaşı ile alete paha biçilemedi.

Tarihi eserlerin piyasa değerinin 50 milyon dolara kadar yükselebileceğine dikkat çekildi.

Kayıt altına alınan eserler, bakımları tamamlandıktan sonra sergilenmek üzere müzeye gönderilecek.

Emniyette iki gün sorgulanan Uğur S., Ali R.G. ve Ünal Y., el çizimi krokinin bir yıl önce ellerine geçtiğini söyledikleri öğrenildi. Şüpheliler mahkemece, "Tarihi eser kaçakçılığı, izinsiz define arama" suçlarından tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Hürriyet, Haber: Arda Akın, 25.01.2009

TARİHİ GARDA KÜLTÜR SİTESİ





Uşak Valisi Kayhan Kavas, tarihi tren garının düzenlenerek turizme kazandırılması projesinde son aşamaya gelindiğini bildirdi, "Gar alanının TCDD'den Maliye Bakanlığı'na devri gerçekleşti. Maliye Bakanlığı'nın alanı Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devretmesiyle proje start alacak" dedi.

Kültür sitesi olarak düzenlenecek istasyon alanında müzelerin ağırlıkta olacağını ifade eden Vali Kavas, "TCDD trenleri yine istasyonda durup yolcu alacak. Proje kapsamında 80 dönüm alanda Arkeoloji Müzesi, Kent Tarihi Müzesi, Etnografya Müzesi, Uşak Halıları Araştırma Merkezi, Demir Yolu Müzesi, Yönetim Binası, Kent Atölyeleri ve Gençlik Merkezi, Kültür Parkı, Çok Amaçlı Kültür Merkezi, Uşak Gar Binası, TCDD ve Kültür Sitesi Eşgüdüm Merkezi, Uşak Kültür Sitesi Tanıtım Merkezi yer alacak" diye konuştu.

Yapımı için 3.5 yıl uğraşılan projenin gerçekleşme aşamasına geldiğini söyleyen Kavas, "Önce TCDD belirli bir kira karşılığında istasyonda kullanmadığı depo ve binaları müze yapılabilmesi için bize vermeyi kabul etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı da projemizi beğendi ve bizden yer istedi. Belediye, imar planında değişiklik yaparak müzeler kompleksinin içinde yer alacağı alanla ilgili engelleri ortadan kaldırdı. Yaklaşık 119 yıllık bir geçmişe sahip olan tarihi tren garımızı içinde müzeler kompleksini barındıran Kent Tarihi Müzesi haline getirecek olmamız bu işi üstlenen kişilerin duyduğu hazzın yanında bence Uşak halkı da gurur duyacaktır" diye konuştu.

Fransızların 1890'da yaptığı ve dokusunu koruyan Uşak Garı, 17 buharlı lokomotifiyle filmcilerin vazgeçilmez mekanları arasında yer aldı. Bu filmlerin arasında başrolünü Kerem Alışık'ın oynadığı "Aşk Mahkumu", Levent Kırca'nın oynadığı "Koyver Kendini Gitsin", Metin Akpınar ve Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı, "Eğreti Gelin", Berdan Mardini'nin başrolünde oynadığı "Kurşun Yarası" dizisi, Erzurum Yakutiye Belediyesi'nin belgeseli ve Özhan Eren'in "Kara Tren" klibi yer alıyor.

Hürriyet Ege, Haber: Yavuz Kuşdemir, 25.01.2009

GLADYATÖRE YOĞUN İLGİ

 

 

Muğla ve ilçelerindeki müzeler geçen yıl 322 bin 429 kişi tarafından ziyaret edildi. Muğla Kültür ve Turizm Müdürü Murat Süslü, yaptığı açıklamada, kent genelinde 6 müze bulunduğunu, bu müzeleri geçen yıl 322 bin 429 kişinin gezdiğini söyledi. Geçen yıl en çok ziyaretçiyi Bodrum Müzesi'nin ağırladığını belirten Süslü, şöyle konuştu:"222 bin 580 kişiyle Bodrum Müzesi birinci, 52 bin 522 kişiyle Marmaris Müzesi ikinci, 38 bin 338 kişiyle Zeki Müren Müzesi üçüncü sırada yer aldı. Aynı dönemde Muğla Müzesi'ni 5 bin 123, Milas Müzesi'ni 3 bin 341, Fethiye Müzesi'ni ise 525 kişi gezdi."Süslü, müzelerden ziyaret nedeniyle elde edilen gelirin de 1 milyon 670 bin 675 TL olduğunu söyledi.

 

Muğla Müzesi'nde 3 yıl önce açılan Gladyatör Salonu'na da ziyaretçilerin yoğun ilgi gösterdiğini ifade eden Süslü, şöyle konuştu:"Muğla'nın Yatağan İlçesinde 8 yıl önce tesadüfen bulunan ve aralarında 'Truva' filmine konu olan Akhilleus'un da olduğu 7 gladyatörün mezar steli, müzede özel bir salonda sergileniyor. Türkiye'nin ilk gladyatör salonu, açıldığı günden bu yana ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü. Burada antik döneme ait savaşçı iskeleti de sergileniyor. Salon açıldıktan sonra Muğla Müzesi'ne gelen ziyaretçi sayısında artış yaşandı." Süslü, farklı dönemlere ait 8 bin eserin sergilendiği müzede, 5 milyon yıl öncesine ait gergedan, zürafa ve fil gibi hayvanların fosillerinin de bulunduğunu sözlerine ekledi.

Yeni Şafak, 24.01.2009

TARİHİ BİNA ALEVLERE TESLİM OLDU

 

Şişli'de, Milli Emlak Müdürlüğü'ne kayıtlı tarihi bir bina henüz belirlenemeyen bir nedenle çıkan yangın sonucu kullanılamaz hale geldi.

Olayda ölen ya da yaralanan olmadı. Ergenekon mahallesi Çimen sokakta bulunan Milli Emlak Müdürlüğü'ne kayıtlı tarihi binada, önceki akşam saat 18.00 sıralarında yangın çıktı.

Alevler içerisinde kalan binaya itfaiye ekiplerinin müdahale etmesine rağmen tarihi bina yanıp kullanılmaz hale geldi. Mahalle sakinleri tarihi eve yıllardır sahip çıkanın olmadığını, defalarca Milli Emlak Müdürlüğü'ne müracaatta bulunmalarına rağmen hiçbir tedbir alınmadığını, tarihi İstanbul evlerinin gözlerinin önünde cayır cayır yandığını söylediler.

Sabah, 24.01.2009

KAYSERİ'NİN TARİHİ ESER ENVANTERİ KİTAPTA TOPLANDI

 

Kayseri Büyükşehir Belediyesi, şehrin taşınmaz kültür envanterlerini üç ciltlik bir kitapta topladı. Hazırlanan kitaplar Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki tarafından tanıtıldı.

 

Kadir Has Kongre Merkezi'ndeki tanıtım toplantısında konuşan Başkan Özhaseki, uzun emekler sonucu böyle bir eserin ortaya çıktığını belirterek, "Tarihiyle övünen bir millet olmamıza rağmen, tarihi eserlere sahip çıkma, koruma ve kollama hususunda ihmalkarlık içerisindeyiz. Tek tek orada burada ayakta kalmış tarihi eserler var. Oysa batıda bir dönemi anlatan ve yansıtan tarihi bölgeler, korunmuş alanlar bulunuyor. Tarihe sahip çıkmak bizim görevimiz. Binlerce yıllık eserleri, bundan sonraki yıllara taşıyacak bu üç ciltlik esere ilave olarak Kayseri Ansiklopedisi, Tahir Defterleri gibi değişik çalışmalar da yayın hayatımıza kazandırılacak." açıklamasında bulundu.

 

Eserin yazarlarından Erciyes Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Yıldıray Özbek de ortaya çıkan çalışmanın önemli bir kaynak eser hükmünde olduğuna dikkat çekti. Büyükşehir Belediyesi Tarih Danışmanı Mehmet Çayırdağ'ın öncülüğünde Doç.Dr. Yıldıray Özbek ve Yrd.Doç.Dr. Celil Arslan tarafından hazırlanan 3 ciltlik eserde, 130 cami ve mescid, 111 çeşme, 45 türbe, 36 kilise, 27 okul, 21 hamam, 13 arkeolojik sit alanı ve kaya anıtı, 10 hastane, kütüphane, hükümet konağı, jandarma binası, saat kulesi gibi sivil yapı, 8 han ve kervansaray, 9 köprü, 6 seten ve bezirhane, 6 tekke ve zaviye, 4 köşk ve saray, 4 sarnıç, 2 su kemeri ve 1 su kuyusu olmak üzere toplam 440 tarihi eser, fotoğrafları, mimari yapısı ve kısa tarihçesi ile yerini alıyor.

Zaman, Haber: Musa Özyürek, 24.01.2009



BİR GECEDE YOK OLAN MÜTHİŞ MEDENİYET

 

     

 

3 bin 800 yıl önce kurulmuştu. Mayalar'dan önce oluşan medeniyetin müthiş kenti bir gecede yok oldu. Ve tarih yeni bir yön aldı.

Güney Amerika kıtasının en görkemli kentiydi. Peru'nun sahil kısmında, bugünkü başkent Lima'nın kuzeyinde bulunuyordu.

Bundan 3 bin 800 yıl önce kurulan Güney Amerika'daki ilk medeniyetin müthiş kenti yüksek piramitleriyle dikkat çekiyordu. En yükseği "Piramide Mayor"un kalıntıları uzun süre bilim adamlarının akıllarını kurcaladı.

Yapılan incelemeler sonucunda, bir süre önce ortaya çıkarılan bu "kayıp kent"in, neden yok olduğu sonunda kesin olarak ortaya çıkarıldı. 

Bugün bile ileri astronomi, matematik bilimi ve değişik mimari yapılarıyla tartışmalara konu olan Maya medeniyetinden çok önce kurulmuş olan ve Maya döneminden bile daha ileri mimariye sahip olan ilk Güney Amerika medeniyetinin müthiş kenti Karal'ın bir gecede yok olduğu anlaşıldı.

Bölgeyi sarsan şiddetli depremin bir medeniyeti yok ettiğini belirten uzmanlar "O deprem olmasaydı, belki de Maya medeniyeti oluşmaz, mevcut medeniyet gelişirdi. İşte bir kez daha görüyoruz ki bir deprem, tarihi bir gecede değiştirmiş" diyor.

Hürriyet, 24.01.2009

PAMUKKALE ANTİK HAVUZ PROJESİ TAMAMLANDI

 

Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) öncülüğünde Denizli Mimarlar Odası (DMO) tarafından hazırlanan Pamukkale Antik Havuz Projesi tamamlandı.

 

Çevresindeki binaların yıkılmasının ardından havuzun düzenlenmesine yönelik proje, onay için Aydın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'na gönderilecek. Denizli Polisevi'nde düzenlenen proje değerlendirme toplantısına Vali Yavuz Erkmen, Vali Yardımcısı Halil İbrahim Ertekin, İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Korkmaz, İl Genel Meclis Başkanı Osman Yüceliş, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Adem Oklu, ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof.Dr. Metin Sözen, Genel Sekreter Ece Müftüoğlu Nurcy, Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Laodikya Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Celal Şimşek, PAÜ Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof.Dr. Kadir Pektaş, Denizli Mimarlar Odası Başkanı İbrahim Şenel, mimarlar Metin Keskin, Kayhan Çakanel ve Osman Yücel Aysun ve Denizli ÖÇK Müdürü Ali Rıza Sığırtmaç katıldı.

 

Proje, yüksek mimar Aysun tarafından anlatıldı. Kültür değerlerine zarar vermeden, geçici, kaldırılabilir ve ahşap yönüyle dikkat çeken proje kapsamında tuvalet, duş kabini, soyunma odaları, kafeterya, sağlık kabini gibi acil ihtiyaçların giderileceği kapalı ve açık alanlar planlandı. Görüntü kirliliği de ortadan kaldırılarak, hiçbir tarihi değere zarar vermeden insanların rahat bir ortamda vakit geçirmesi için sosyal alanlara da yer verildi. Bu arada, projeyi yerinde görerek teknik ayrıntılar hakkında görüş alışverişinde bulunmak üzere Pamukkale'ye inceleme gezisi düzenlendi.

Zaman, Haber: Resul Cengiz, 23.01.2009

TARİHİ ESER KAÇAKÇISI YAKALANDI

 

Bilecik’in Bozüyük İlçesi'nde tarihi eserle yakalanan bir kişi gözaltına alındı.

 

Bozüyük-Bursa karayolu üzerinde bir yolcu otobüsünde seyahat eden İ.H.Y isimli şahsın çantasında jandarma tarafından çeşitli dönemlere ait 120 adet sikke ile 1 adet toka iğnesi ele geçirildi.

 

Olayla ilgili gözaltına alınan İ.H.Y. adli makamlara sevk edildi. İ.H.Y, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Bilecik Kent Haber, 23.01.2009

TRUVA'YI GEÇEN YIL 392 BİN KİŞİ ZİYARET ETTİ

 

Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre en önemli gezi alanlarından birisi olan Truva antik kentini, geçen yıl 392 bin 511 kişi gezdi.

 

Dünya genelinde tanınan ve her kazı sezonunda yeni eserlerin gün yüzüne çıktığı Truva'ya en çok Alman ve Japon turistler ilgi gösteriyor. Şehir merkezine 35 kilometre mesafedeki Truva'yı 189 bin 494 yerli ve 189 bin 246 yabancı turist biletli olarak gezdi. Ücretsiz gezen yerli turist sayısı 11 bin 518, yabancı ise 2 bin 253 kişi. Yerli turistlerin yüzde 90'ının yaz ayarında geldiğini belirten yetkililer, yabancılardan ise özellikle Japonların yarısının kışın gezdiğini vurguladı. Yetkililer, 2007 yılındaki turist sayısının 297 bin olduğunu aktararak, yaklaşık 100 bin kişilik artış olmasının Çanakkale turizmi için sevindirici olduğunu ifade etti.

Zaman, 23.01.2009

SON OSMANLI SARAYI 20 YILDA HAYAT DÖNDÜ





Sultan 2. Abdülhamid döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetim merkezi olarak kullanılan, 2. Meşrutiyet'in ilanına tanık olan Yıldız Sarayı Büyük Mabeyn Köşkü, 20 yıl süren çalışma sonunda eski ihtişamına kavuştu.

 

Köşkün çürüyen tahtaları, kurtlanan malzemeleri ve dökülen sıvalarının onarımı, işinin ehli ustalar tarafından 20 yılda bitirildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlı İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü Yıldız Sarayı Kontrol Amiri restoratör Ahmet Selbesoğlu, koruluk ve bahçeler içindeki köşk, saray ve çeşitli yapılardan oluşan 2 milyon metrekare alan üzerine kurulu Yıldız Sarayı'nın en büyük binası olan Büyük Mabeyn Köşkü'nün tarihi ve restorasyon uygulamaları hakkında AA muhabirine bilgi verdi.

Bu bilgilere göre, Yıldız Sarayı'nın bulunduğu alan Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren av sahası olarak kullanıldı. Buraya ilk kez Yavuz Sultan Selim zamanında köşk yaptırıldı ve sonraki süreçte yapılaşma devam etti. Sultan Abdülaziz tarafından 1865'te dinlenme köşkü olarak Balyan ailesine yaptırılan Büyük Mabeyn Köşkü, sarayın en ihtişamlı ve büyük binası olarak tarihteki yerini aldı. Padişah olduktan sonra bir süre Çırağan Sarayı'nda ikamet eden 2. Abdülhamid, ailesiyle birlikte bir gece yarısı ansızın Yıldız Sarayı'na taşınarak, yaklaşık 1100 metrekare alan üzerine 3,5 katlı inşa edilen köşke yerleşti.

2. Abdülhamid, Avusturya-Macaristan Veliahtı Rudolf ve eşi (1884) ile Alman İmparatoru 2. Wilhelm'i (1889) yönetim merkezi olarak kullandığı Büyük Mabeyn Köşkü'nde kabul etti. 2. Meşrutiyet'in ilanına tanık olan Büyük Mabeyn Köşkü'nde, Osmanlı-Rus savaşının kararları da alındı.


Büyük Mabeyn Köşkü, 1920 yılının sonlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahı Vahdeddin'in ayrılmasının ardından 3 yıl boş kaldı. Köşk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle 1924 yılında Harp Akademileri Komutanlığı'na tahsis edildi.

Harp Akademileri Komutanlığının Maslak'taki yeni binasının yapıldığı 1978 yılına kadar hizmet veren köşk, daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığına devredildi.

Yıldız Sarayı'nda, Kültür ve Turizm Bakanlığına devrinden sonra bir çok restorasyon yapıldığını belirten Selbesoğlu, ''1983 yılında bir gece Büyük Mabeyn Köşkü'ne geldim. Salonda Zeki Müren şarkı söyleyecekti. Yapı metruk haldeydi, köşkün girişine sahne kurmuşlardı. Bir de Turgut Özal'ın burada vereceği bir resepsiyon nedeniyle dış cephe boyanmıştı. 1988'e kadar bir şey yapılmadı. İlk restorasyon 1988'de başladı ve bugüne kadar devam etti'' diye konuştu.

Büyük Mabeyn Köşkü'nün restorasyonunun büyük ölçüde tamamlandığını ifade eden Selbesoğlu, dekorasyonun hazırlanması aşamasına geldiklerini söyledi. Selbesoğlu, köşkün eşyalarının Atatürk'ün emriyle 1924 yılında düzenlenecek bir balo için kamyonlarla Ankara'ya taşındığını ve geri gönderilmediğini ifade ederek, köşkün eşyalarının tekrar bir araya getirilebilmesi için bir proje hazırlayacaklarını bildirdi.

Ahmet Selbesoğlu, ''Bu proje ile eşyaların Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Harp Akademileri Komutanlığı, Topkapı Sarayı Müzesi ve Dolmabahçe Sarayı'ndan toplanarak getirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak eşyaların bulunduğu noktalardan alınmasında problemler çıkarsa onların kopyalarını yaparak bu müzeyi 'Saray Müze' olarak açmayı planlıyoruz'' dedi.

Eşyaların hazırlanması için ödenek verilmesinin ardından ihaleye çıkacaklarını kaydeden Selbesoğlu, bunun da yaklaşık 1-1,5 yıl süreceğini söyledi. Selbesoğlu, köşkü, İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti olacağı 2010 yılına hazır hale getirmeyi amaçladıklarını dile getirdi.

Selbesoğlu, yurt dışında konuk devlet adamlarının tarihi saraylarda karşılandığını belirterek, ''Köşkün devlet işlerinde kullanılmasını, devlet toplantılarının yapıldığı mekan olmasını arzu ediyoruz. Bu aynı zamanda binanın yaşamasının da bir nedeni olacaktır'' dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e binayı gezdirdiklerini anlatan Selbesoğlu, şu bilgileri verdi:

''Biz Cumhurbaşkanı Gül'e teklif ettik, 'Siz buralara gelir, toplantılar yaparsınız, bina daha çok şereflenir ve bina eski fonksiyonunu kazanır' dedik. Abdülhamid de burasını devlet işlerini gördüğü mekan olarak kullanmış, 2. Meşrutiyet burada ilan edilmiş, bir çok toplantı burada yapılmış, Osmanlı-Rus savaşının kararları burada alınmış. Günümüzde de bütün bunların olmasını arzu ederim. Yabancıların görmesi bakımından da önemli. Böyle bir talep gelmedi ama biz önerdik.''

Büyük Mabeyn Köşkü hakkında da bilgi veren Ahmet Selbesoğlu, giriş katındaki ''Su Terapi'' odasının Osmanlı'nın misafirperverliğinin en güzel örneği olduğunu vurguladı. Selbesoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Su terapi odasındaki 6 sebilin 16 musluğundan 50-60 desibel su sesi çıkıyor. O nedenle dinlenme odası olarak kullanılmış. Ayrıca devlet işleri için kullanılan bölümler içinde bu odanın başka bir önemi daha var. Padişahla görüşmeye gelen yabancı devlet adamları, belli bir süre aralarında istişare yapmak için mekan arıyorlar. Bu mekandaki konuşmaların dışarıdan dinlenilmemesi lazım. Onun için konuklar bu mekana alınmış. Sular açılarak 70-80 desibel civarında bir su sesi elde edilmiş ve rahatça konuşmaları sağlanmış. Osmanlı padişahlarının yabancı devlet adamlarına, misafirlerine sağladığı bu imkandan çok duygulanıyorum. Onun için bu yapıyı en çok bu yönüyle seviyorum.''

Ahmet Selbesoğlu, Büyük Mabeyn Köşkü'nü restore ederken eskiyi korumaya ve yapının tarihi katmanlarını göstermeye çalıştıklarını belirterek, ''Bir eseri korumak demek, onu malzemesi, hatıraları ve yaşanmış izleriyle korumak demek. Çürüyen tahtayı, kurtlanan malzemeyi, dökülen sıvayı korumak lazım'' dedi.

Selbesoğlu, köşkün restorasyonunun geçen yıl İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) tarafından, vefat eden Suudi Arabistan Kralı Fahd adına verilen 17 bin dolar tutarındaki ''En İyi Restorasyon Uygulaması'' ödülü aldığına dikkati çekti. Restorasyon sırasında önceki devirleri gösteren katmanları ortaya çıkarmayı amaçladıklarını dile getiren Selbesoğlu, çalışmalar hakkında şunları kaydetti:

''Restorasyon sırasında beyin cerrahına eşlik edebilecek, beyin zarını 3 kat soyabilecek, yağlı boya ile boyanan bir yüzeyin katmanlarını motifleri bozmadan çıkabilecek ustalarla çalıştık. Neşteri biraz daldırırsanız, boyayı alır, bir devir yok olur. O kadar incedir. Bazen yurt içinde veya dışında çalıştığımız binalarda duvarlara bakıyorum 'Burada Selçuklu, Osmanlı, Geç Osmanlı, Lale Devri var' diyorum. Soyuyorlar, sadece Lale Devri'ne iniyorlar. Usta, ehil olmayınca iki motif yok oluyor. Benim burada çalıştığım usta Türkiye'de tek. O nedenle bu katmanları çıkarabildim. Böylece 3 devir tespit ettik. Köşkün her odasında bu devirleri belli bölümlerde gösterdik. Restorasyonda önemsediğimiz en önemli husus, bu katmanların gün ışığına çıkartılması, kademe kademe sanat tarihçilerine, gelen ziyaretçilere gösterilmesi. Köşke bu nedenle 'Restorasyon Müzesi' adını verdik. Bu, Türkiye'de ilk kez yapılıyor. Bu uygulamanın aslında her yerde yapılması lazım. Ama bu kadar ustayı nereden bulacaksınız. Yeniyi yapmak çok basit. Eskiyi korumak çok zor.''

Mimar Selbesoğlu, yapının en önemli özelliklerinden birinin de bir metrekaresi 1600 parçadan oluşan ''müzeyyen döşeme kaplamalar'' olarak adlandırılan parkeler olduğunu belirtti. Bunların yenisini yapmak yerine eskisini onarmayı tercih ettiklerini ve bunun için 20 yıldır çalıştıklarını ifade eden Selbesoğlu, bu süreci şöyle anlattı:

''Bir metrekare parkedeki bir parçayı çıkardık, yaklaşık 20 işlemden geçirerek, onu onardık, yeniden yerine koyduk. Bir metrekare döşemedeki 1600 parçanın her biri 20 işlemden geçtiğine göre, demek ki bir metrekare döşemede 32 bin işlem var. Büyük Mabeyn Köşkü'nde 2 bin metrekare döşeme yaptık. Yani 64 milyon işlem yapmışız. Üzerinden basıp geçiyoruz. Ama burada 20 seneye yayılan bir emek var.

Bu, hemen yapılan bir işlem değil. Buraya gelen ustalar onarıma başlamadan önce kendilerini yeterli gördüler. Bir tane yaptılar. Köşe çizgileri tutmadı. Her parça tek tek kesiliyor. Mikron oynadığınız zaman sapmalar oluyor. Ustalar bir sene deneme yaptılar. 1 yıl içinde kopyasını yapabilecek duruma geldiler. 'Sonra yapmaya başlayabiliriz' dedim. Aradan 20 yıl geçti. O zaman çocuklar bana 'Hocam İstanbul'un en iyi ustasıyız' derlerdi. Şimdi soruyorum 'Ya hocam biz o zaman bir şey değilmişiz' diyorlar. Bu sanat öğretmekle öğrenilen bir şey değil, yaşayarak öğrenilir.''

Ahmet Selbesoğlu, bir odanın tavan onarımı hakkında karşılaştığı bir olayı şöyle anlattı:

''Restorasyon sırasında bir odanın tavanındaki kalem işleri yerine, yenilerinin yapıldığını gördüm. Ustaya 'Eskisine ne oldu' diye sordum. 'Eski bezler çürümüştü, söktük, yeni bez yaptık' dedi. Çok sinirlendim. Bizim yöntemimiz bu muydu? Bezi çöpten buldurdum, temizlettim, tekrar gerdirdim. Bezin üzeri Harp Akademileri zamanında boyanmıştı. Bunun üzerinden araştırma analizi yaparak önceki katmana ulaştık. Bezin yarısını koruduk. Usta bezin diğer yarısı için 'Askerler muşamba yapmışlar, bez çıkmadı' dedi. Tam inanmadım ama inanmaya mecburum. Yok olmuş bir şeyi ne yapacağım? O ustayı da uzun yıllar benimle çalışmasına rağmen işten çıkarttım.''

Bugünkü kalem işlerinin bir haftada yapıldığını, ama eskinin onarımının 2-3 ay sürdüğünü dile getiren Selbesoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

''3 ay nerede, 1 hafta nerede? Müteahhide aynı parayı veriyorsanız, eskiyi onardığı zaman da yenisini yaptığı zaman da 100 alıyorsa bir haftalık olanı yapar. Restorasyon ağır bir iştir. Türkiye'de ne yapıyorlar? Eski bezi kesiyoruz, piyasada metresi 10-15 liraya Amerikan bez satılıyor. Üzerine yağlı boya yapıyoruz ve boyuyoruz. Altın varak yapıyoruz. Gelenler de 'Aaa ne güzel olmuş' diyorlar. Eseri tahrip ettiniz diyen yok... Eskinin onarılmış haline ise 'Hiç güzel olmamış' diyorlar. Bir yerde 250 yıl önce yapılmış kalem işi, bir yanda 3 ay önce yapılmış kalem işi... Yenisini ben kendi evime de yaparım. Bir yerde, bir şey yeni yapılmışsa bizim için onun bir ifadesi yok. Biz Büyük Mabeyn Köşkü'nü restore ederken hep bunu göz önünde bulundurduk ve eskiyi onardık. Onun için uzun sürdü, ama Türkiye'deki en iyi restorasyon oldu.''

Sabah, 23.01.2009

ALTYAPI KAZISI TARİHİ ORTAYA ÇIKARDI

 

Muğla'nın Milas İlçesi'nde, belediye tarafından yürütülen altyapı çalışmaları sırasında, 1800 yıllık olduğu tahmin edilen tarihi duvar ve mezar bulundu.
 

Milas Müze Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, Ahmet Çavuş Mahallesi'ndeki müzenin yakınlarında yürütülen kanalizasyon çalışmaları sırasında, Roma Dönemi'ne ait olduğu belirlenen bir kamu binasının dış duvarları ve mezar ortaya çıktı.

 

Duvar ve mezarın 1800 yıllık olduğunun tahmin edildiğini bildiren yetkililer, alanda altyapı çalışmalarının durdurulduğunu, kurtarma kazılarının başlatıldığını belirtti. Yetkililer, kazı yapılan bölgede başka tarihi eserlerin bulunabileceğini kaydetti.

Cnn Türk, 22.01.2009

SULTAN ALPARSLAN'IN MEZARI ARANIYOR


 


Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun önemli hükümdarlarından Sultan Alparslan'ın mezarının bulunması için çalışma başlatıldı.

 

Sultan Alparslan'ın mezarının bulunması çalışmaları kapsamında Türkiye'den bir heyet Aşkabat'da temaslarda bulundu. Heyette, Kültür ve Turizm Bakanlğı Müsteşarı İsmet Yılmaz, Türk Tarih Kurum Başkanı Ali Birinci ve Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Yusuf Halaçoğlu da yer aldı.

 

Türkmen yetkililerle bir araya gelen heyet adına konuşan Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarı İsmet Yılmaz, Sultan Alparslan'ın Türkmenistan halkının olduğu kadar Türk halkının da ortak atası olduğunu belirtti. Yılmaz, Alparslan'ın mezarının bulunması ve bulunduğu yere bir türbe inşa edilmesini hedeflediklerini söyledi.

 

Türkmenistan Kültür ve Teleradyo yayımları bakanı Gulmurat Muradov da, Sultan Alparslan'ın mezarının bulunması ve bir türbenin oluşturulmasından büyük memnuniyet duyacaklarını belirtti.

Türklere Anadolu topraklarının kapısını Doğu Roma imparatoru Romen Diyojeni yenerek açan Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan'ın mezarının Türkmenistan'ın tarihi Merv bölgesinde bulunduğu tahmin ediliyor.

 

Görüşmelerin ardından Türkiye'den gelecek bir teknik heyetin Merv bölgesinde çalışmaları başlatması bekleniyor.

Trt/Haber, 22.01.2009

500 YILLIK PAHA BİÇİLMEZ ÇİNİLERİ SÖKÜP GÖTÜRDÜLER

 

 

Bursa’da tarih talanı! Hırsızlar, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’ya ait türbedeki tarihi İznik çinilerini bloklar halinde çaldı

Kültür ve Turizm Bakanlığı yurtdışına kaçırılan tarihi eserlerimizi geri getirmek için temaslarda bulunurken, tarih yağmasına engel olunamıyor. Bursa’da, Muradiye Külliyesi’nde bulunan Şehzade Mustafa’ya ait türbedeki paha biçilemeyen tarihi 15 adet çini çalındı. Merkez Osmangazi İlçesinde bulunan Muradiye Külliyesi’ne giren kimliği belirsiz kişi veya kişiler, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’ya ait türbeyi harap etti. Olay yerine gelen Bursa Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şubesi ekipleri, türbe içinde parmak izi araştırması yaptı. Polis soruşturması bitene kadar türbeye girilmesini yasakladı. Öte yandan, birçok türbenin bulunduğu külliyeye, kamera sistemi kurulacağı öğrenildi. Tarihi çinileri çalan kişi veya kişilerin yakalanması için çalışmaların sürdüğü bildirildi.

Türkiye Gazetesi, 22.01.2009

SEYYİD BATTAL GAZİ KÜLLİYESİ RESTORE EDİLİYOR





Eskişehir'in Seyitgazi İlçesi'ndeki Seyyid Battal Gazi Külliyesi, Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğünce restore ediliyor. Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, kültür ve inanç turizmi kapsamında yılda ortalama 50 bin kişinin ziyaret ettiği külliyede 2007 yılının Ağustos ayında restorasyon çalışmalarına başlandı.Yaklaşık 50 yıl sonra yeniden restore edilen külliyede çatıdan temele kadar kapsamlı çalışma yapılıyor.

 

Kayma ve çatlaklar oluşan bazı duvarlarda onarım yapıldı. Bugüne kadar yaklaşık 2 milyon TL harcanan çalışmalar mayıs ayında tamamlanacak.

 

Seyyid Battal Gazi Külliyesi'ne fonksiyon kazandırmak isteyen Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, çalışmalar kapsamında dini ve soysal mekanları ayıracak. Yemek yapma ve kurban kesim yerlerini dini mekanlardan ayıran yetkililer, külliyede ziyaretçileri rahatsız eden görüntüler yaşanmayacağını kaydetti. Onarım çalışmalarının ardından mutfak, aşevi, fırın, buzhane ve toplantı salonu gibi külliyenin sosyal tesislerini işletecek kar amacı gütmeyen bir kurum aranıyor. Bu kapsamda külliyede araştırma merkezi kurmak isteyen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi yetkilileriyle görüşmeler devam ediyor. Kısıtlı imkanlarına rağmen bugüne kadar külliyeyle ilgilenen Seyyid Battal Gazi Vakfı'nın yetersiz kaldığını ifade eden yetkililer, kültür ve inanç turizme açısından büyük potansiyele sahip külliyeye sahip çıkılması gerektiğini bildirdi. Yetkililer, külliyede doğru ve detaylı bilgi verecek rehberlerin görev yapması gerektiğini de kaydetti.

 

Yapımı 13. yüzyılda tamamlanan Seyyid Battal Gazi Külliyesi, daha sonra yapılan ek yapılarla Roma, Selçuklu ve Osmanlının izlerini taşıyor. Kültür ve inanç turizmi kapsamında yıllık ortalama 50 bin kişinin ziyaret ettiği külliyede1954 ve 1957 yıllarında iki kez restorasyon yapıldı. İkinci Dünya Savaşı'nın devam ettiği yıllarda ambar olarak kullanılan külliyede sürdürülen restorasyon dolayısıyla ziyaretçiler belirli gün ve saatlerde kabul ediliyor.

Yeni Şafak, 21.01.2009

ÇANKIRI'DA TARİHE IŞIK TUTACAK BELGELERE ULAŞILDI

 

Çankırı Belediyesi tarafından yayınlanan ve kent tarihine ışık tutacak 3 kitap daha düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna tanıtıldı. Belediye Başkanı İrfan Dinç makamında düzenlediği basın toplantısında belediye olarak kent tarihinin ve kültürel birikiminin araştırılarak bunları yayın hale getirme noktasında Türkiye'ye örnek olduklarını söyledi.

 

Dr. Rıfkı Kamil Urga Çankırı Araştırmaları Merkezi'nin kurulduğu 2005 yılının Çankırı tarihinin aydınlanması açısından önemli bir milat olduğunu belirten Belediye Başkanı İrfan Dinç "Merkezimiz 3,5 yıl gibi kısa bir sürede çok önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Bugün sadece Çankırı değil Türkiye hatta dünya tarihine ışık tutacak bilgi ve belgelere ulaştık. Bu çalışmaları Araştırma Merkezimizin gönüllülük esasına dayalı şekilde çalışan yönetim kurulu üyeleri ile çalışmalarımıza birikimleri ile destek veren çoğunluğu profesör 70 bilim adamı da önemli katkı sağlamaktadır. Yaptığımız çalışmalar, araştırmacılara verdiğimiz destek sonucu kısa bir sürede tarih ve kültür içerikli 21 kitap yayınladık. Bu çalışmalar sonucu bugün bilim dünyası Çankırı'yı konuşmaktadır. Büyük şehirler de dahil yerel yönetimlerde tarihi ve kültürel araştırmalara bu kadar önem veren başka belediye yoktur" diye konuştu.

 

Başkan Dinç geçtiğimiz günlerde yayınlanan 3 yeni kitabı da basın mensuplarına tanıttı. Dinç, ilk olarak Çankırı Belediyesi Gençlik Meclisi tarafından hazırlanan proje kapsamında Avrupa Birliği desteği ile gerçekleşen ve 8 ay süren "Gençler Tarihine Sahip Çıkıyor" projesi kapsamında hazırlanan ve aynı adı taşıyan kitabın tanıtımını yaptı.

 

Çankırı tarihi için önemli olan kitaplardan bir tanesi yerli ve yabancı 22 seyyahın Çankırı ve çevresindeki gezilerindeki notlarına ilişkin bilgilerin yer aldığı "Çankırı İzleri" isimli kitap oldu. Belediye Başkanı İrfan Dinç, Ferruh Toruk'un çok özel çalışması olan kitabın Çankırı üzerine araştırma yapacaklar için vazgeçilmez bir kaynak oluşturduğunu belirterek bu kitabı Çankırı'ya kazandırmaktan büyük bir mutluluk duyduklarını söyledi.

 

Belediye Başkanı İrfan Dinç tarafından basına tanıtılan üçüncü kitap Dr. Rıfkı Kamil Urga Çankırı Araştırmaları Merkezi'nin son yayını olan Prof.Dr. Ahmet Kankal'ın "16. Yüzyılda Çankırı" isimli kitap oldu.

Belediye Başkanı İrfan Dinç basın toplantısında Çankırı Belediyesi'nin kültürel alanda yaptığı çalışmaların somut sonuçlarının ortaya çıkmasından duyduğu memnuniyeti dile getirirken "Belediye olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na müracaat ederek İnebolu-Kastamonu-Ilgaz-Çankırı-Kalecik ve Ankara hattının İstiklal Yolu olduğunu şanlı tarihimizde çok önemli olan bu sürecin Milli Eğitim ders kitaplarına da alınmasını talep etmiştik Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanlığı'ndan konuyla ilgili cevap geldi ve başvurumuz üzerine İstiklal Yolu ile ilgili bilgilerin 8. sınıf kitaplarına konulacağı açıkça ifade edildi." dedi.

Yeni Şafak, 21.01.2009

BİN FİDANI SİT ALANINDA DİYE KESTİLER

 

Denizli Valiliği'nin bir yıl önce aldığı karar doğrultusunda Doğa ve Çevre Vakfı, Pamukkale'yi ağaçlandırdı. 3 kilometrelik yol boyunca bin adet zakkum ve zeytin fidanı dikildi. Ancak Aydın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 28 Şubat 2008'de aldığı karar üzerine ağaçlandırma yapılan bölgenin sit alanı olduğu gerekçesiyle zakkum ile zeytin fidanlarının sökülmesine karar verdi. Pamukkale Belediyesi ekipleri de önceki gün valilikten gelen yazılı talimat üzerine fidanları tek tek kesti. Pamukkale-Karahayıt yoluna gelen orman muhafaza memurları, kesilen fidanları görünce şoke oldu. Orman Bölge Müdürü Adem Oklu "Kamuya ait bir araziden fidan kesilmesi bizi ilgilendirir. Gerekirse fidanı kesenler hakkında suç duyurusunda bulunacağız" dedi.

Hürriyet, Haber: Ferah Işık - Ramazan Çetin, 21.01.2009

KARKAMIŞ TEMİZLENİP KAZI YAPILACAK

 

AKP Gaziantep milletvekili Mehmet Sarı, Karkamış'ın en kıza zamanda mayınlardan temizlenerek kazılara başlanılacağını belirtti. Sarı, yaptığı açıklamada, Gaziantep'in Karkamış İlçesi sınırlarındaki sahada bulunan tarihi antik kentin mayınlardan temizlenmesi için daha önceden Genelkurmay Başkanlığı'nın onay verdiğini ifade etti.

Askeri bölge durumundaki sahada çalışma yapılabilmesi için 600 dekarlık bir alanda mayın temizleme çalışması yapılacağına işaret eden Sarı, “5 Ocak 2009'da, Genelkurmay Başkanlığı tarafından mayınların temizlenmesine ilişkin protokol imzalanarak Gaziantep'e gönderildi. Temizleme işi Gaziantep İl Özel İdaresi'ne tahsis edildi. Bölgenin, 1,5 yıllık bir çalışmayla mayınlardan temizlenmesi planlanıyor. Daha sonra da bölgedeki tarihi varlıkların ortaya çıkartılması için kazılar başlayacak. Hedefimiz, bölgeyi turizme kazandırarak Karkamış'ın ekonomik ve kültürel açıdan daha da gelişmesine katkı sağlamak. Gaziantep'in İslahiye İlçesi'ndeki Tilmen Höyük'te uzun yıllar kazı başkanlığı yapan İtalya Bologna Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Nikola Marcetti, Karkamış'taki kazılarda da görev almak için Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurdu. Marchetti kazı işlerini ülke olarak üstlenmeye talip olduklarını belirtti" dedi.

Gaziantep 27 Gazetesi, 21.01.2009

ÇALINAN HEYKEL İADE EDİLDİ

 

 

2003’deki işgal sırasında Irak Milli Müzesi’nden çalınan 10 cm yüksekliğindeki bir heykel Mısırlı yetkililer tarafından Irak’a iade edildi. Geçtiğimiz Pazar günü Kahire Müzesi’nin bir odasında yapılan törenle Irak Büyükelçisi Abdel-Hadi Fadel’e teslim edilen bronz heykelcik dua eder durumda bir kadını betimliyor. Mısır Eski Eserler Yüksek Konseyi’nin (SCA) eser iadesinden sorumlu başkanı Ahmed Mustafa, eserin 2005 yılında Nuweiba limanından Mısır’a giriş yapan bir vatandaşlarının üzerinde ele geçirildiğini açıkladı. Genel Sekreter Zahi Hawass ise bir konuşma yaparak, Irak kültürel mirasının korunması ve geri kazandırılması konusunda tüm ülkeleri daha duyarlı olmaya davet etti. Mısır’ın, daha işgalin ilk günlerinde tüm yetkililere mektuplar göndererek Irak’ın eski eserlerinin korunması konusunda hassas olmaya davet ettiklerini, ama ne yazık ki birçok arkeolojik yerleşimin tahrip olmasının yanı sıra Irak Milli Müzesi’nin telafisi imkansız bir soygun yaşadığını belirtti. Öte yandan, Mısır’ın bundan altı yıl önce hiçbir gümrüğünde eski eser sorumlusu olmadığı, bugün ise 19 gümrükte SCA’nın görevlilerinin çalıştığını açıklayarak önümüzdeki ay Mısır Meclisi’nde yeni eski eserler kanunun tartışılacağını, bu yeni kanunun kaçakçılığa eskisinden daha ağır cezalar getireceğini söyledi. 

 

Irak Büyükelçisi Fadel ise, müzeden çalınan 15.000 eserin yaklaşık 14.000’inin geri geldiğini, bunların arasında en önemli partinin Suriye’den iade edilen 700 eser olduğunu vurguladı. 

Al Ahram, 19.01.2009

AB'DEN 'TUVALET'E ÖRTÜ

 

AB binasındaki “Entropa” adlı sanat eserinin Bulgaristan’ı sembolize eden alaturka tuvalet kısmı siyah bir örtüyle kapatıldı.

 

Bu ay başında Çek Cumhuriyeti’nin AB Dönem Başkanlığı’nı Fransa’dan devralmasının ardından AB Konseyi binası önüne yerleştirilen “Entropa” adlı sanat eserinin Bulgaristan’ı sembolize eden alaturka tuvalet kısmı, Bulgar hükümetinin talebinin ardından örtüldü. 


Çek sanatçı David Cerny tarafından yapılan ve birliğe üye ülkelerin çeşitli klişelerle temsil edildiği eserde, kendi ülkesinin haritası üzerinde alaturka bir tuvalet bulunmasına Bulgar hükümeti büyük tepki göstermişti.


Bu tepkiler üzerine Çek Cumhuriyeti Bulgar hükümetinden özür dilemiş, sanatçı David Cerny de istendiği takdirde eserdeki parçalardan birinin ya da birkaçının çıkarılabileceği sözünü vermişti.

Milliyet, 21.01.2009

TÜRKİYE'DEN KAÇIRILAN TARİHİ ESERLER 4 YIL SONRA GERİYE GETİRİLDİ

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, yurt dışına kaçırılan 1182 parça tarihi eseri Türkiye'ye getirdi. Eserlerin tamamı, Almanya'da Bremen'de bit pazarında bulundu.

Eserlerin Ege Bölgesi'nde kaçak kazılarda ortaya çıkarılarak, yurt dışına kaçırıldığı tahmin ediliyor. Sikkelerden, kandillere kadar çeşitli yapıda küçük eserler bulunuyor. Bizans ve Roma başta olmak üzere değişik dönemlere ait olan tarihi eserler, pazarda tek bir seferde yakalandı.

Bakanlık yetkililerinden elde edilen bilgiye göre, tarihi eserler dört yıl önce ele geçirildi. Ancak Almanya adli ve güvenlik mercileri ile yaşanan süreç nedeniyle geçen hafta Türkiye'ye getirilebildi.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bugün Anadolu Medeniyetler Müzesi'nde düzenleyeceği bir basın toplantısıyla eserleri kamuoyuna göstererek, yakalanma sürecini aktaracak. Eserler Anadolu Medeniyetler Müzesi'nde koruma altına alınarak teşhire sunulacak.

Hürriyet, 21.01.2009

TARİHİ ÇEŞMENİN TUĞRASI 81 YIL SONRA YERİNDE





Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, geleneksel Osmanlı mimarisinde önemli yere sahip Canfeda Kethüda Hatun Çeşmesi’ne sahip çıktı. 3. Murat zamanında Osmanlı Sarayı’nda yaşamış hayırsever bir kişi olan Canfeda Kethüda Hatun tarafından yapılan Çeşme’nin 1928 yılında kazıtılan tuğrası aslına uygun olarak yerine konuldu.

 

Büyükşehir Belediyesi, kent kültürünün tanıtımını ve devamını sağlamak amacıyla Kocaeli genelindeki tarihi yapılara sahip çıkan çalışmalarına devam ediyor. Kentin doğal güzelliklerini koruyucu hizmetleri ile takdir toplayan Büyükşehir, şimdi de Osmanlı Mimarisi’nde çok önemli bir yere sahip olan Canfeda Kethüda Hatun Çeşmesi’ndeki çalışmalarını tamamladı. Bu kapsamda Büyükşehir Belediyesi Tarihi Mekanlar ve Kent Estetiği Şube Müdürlüğü tarafından, çeşmenin üst kısmındaki alınlığında bulunan ve 1928 yılında kazıtılmış olan tuğrası aslına uygun olarak işlenerek yerine yerleştirildi.

 

Daha önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İSU Genel Müdürlüğü tarafından restoresi yapılan çeşmenin tuğrasının yeniden yerine konulması için ilk olarak Kültür ve Tabiat Varlıları Kocaeli Koruma Kurulu’ndan izin alındı. 81 yıldır yerinde olmayan tuğra için pleksiglas malzeme kullanıldı. Böylece güneş ve sudan korunması ve uzun yıllar tahribata uğramadan kullanılması sağlandı. Ayrıca malzemenin şeffaf olma özelliği sayesinde tuğranın işlendiği mermerin izlenebilirliği sağlandı. Canfeda Kethüda Hatun Çeşmesi’ndeki 2. Mahmut’a ait tuğradaki çalışmalarda yazılar lazerle işlenerek tarihi yapıya tek bir çivi, vida, tornavida değmedi. Böylece Orhan Camii’nin yanında bulunan çeşmenin tarihi dokusuna zarar verilmeden gelecek nesillere aktarılması sağlanmış oldu.


Sultan 3. Murat zamanında Osmanlı Sarayında yaşamış olan Canfeda Kethüda Hatun, bu dönemde Harem Kethüdalığı yaptı. Vefatından sonra Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedildi. Kethüda Hatun’un Kocaeli de dahil olmak üzere bir çok ilde hayratı bulunmaktadır.

 

Canfeda Kethüda Hatun, Orhan Mahallesinde Orhan Camii karşısında yer alan ve kendi ismi ile anılan bir çeşme yaptırmış. Bu hayrının devamı için gerekli akarlar bırakmış. Çeşme zamanla harap olmaya yüz tutunca Sultan 2. Mahmut tarafından suyun kaynağından itibaren tamir edilmiş. Dikine dikdörtgen formlu olan çeşmenin yapımında kesme taş ve mermer malzeme kullanılmış. Çeşmenin mermerden yapılmış aynalığı var. Aynalık üzerinde oyma tekniğinden yapılmış süslemeye yer verilmiş. Çeşmenin üst kısmında 2. Mahmut döneminde yapılan onarımı gösteren bir kitabe bulunuyor. Altı satırdan oluşan kitabe oldukça büyük.

Özgür Kocaeli, 20.01.2009

KAÇAK KAZI YAPAN 6 KİŞİ TUTUKLANDI

 

Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanlığınca yapılan istihbari çalışmalar sonucunda, Sinanpaşa İlçesi Tınaztepe Kasabası Çayşak Deresi bölgesinde, izinsiz kazı yaptıkları tespit edilen 6 kişi yakalandı.

 

Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanlığı ekiplerince yapılan çalışmalar sonucunda Sinanpaşa İlçesi Tınaztepe Kasabası Çayşak Deresi bölgesinde Y.Y., A.K., C.K., Z.İ., M.D. ve Z.K. isimli şahıslar (25) metre derinliğinde (6) metre genişliğinde çukur oluşturarak izinsiz kazı yaparken suçüstü yakalandılar.

 

Şahısların olayda kullanılan (1) adet jeneratör, (1) adet büyük hilti, (20) kg kaya delici karot, (30) metrelik ip ve kancası, (1) adet kazma, (1) adet manivela demir, (1) adet kürek, (1) adet balyoz, (1) adet piknik tüp, (10) adet kalas, (2) adet kova ve muhtelif gıda malzemelerine ele geçirildi. Olayla ilgili olarak tahkikat devam ettiği bildirildi.

Afyon Kent Haber, 20.01.2009

TOPKAPI BİRİNCİLİĞİ AYASOFYA'DAN ALDI

 

Yerli ve yabancı turistler, geçen yıl en fazla Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Mevlana müzeleri ile Efes, Hierapolis ve Myra ören yerlerine ilgi gösterdi.Müze ve ören yeri ziyaretçi sayısı geçen yıl 22 milyona, elde edilen gelir 116 mil-yon TL'ye çıktı. Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğünden aldığı bilgiye göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müze ve ören yerlerini geçen yıl toplam 22 milyon 662 bin 590 kişi ziyaret etti. Ziyaretçi sayısı 2007 yılında 19 mil-yon 87 bin 633 kişiydi. Türkiye'nin en fazla gezilen ilk üç müzesi yine değişmedi. Ancak, en çok gezilen müzeler sıralamasında önceki yıl birinciliği alan Ayasofya, bu yıl yerini Topkapı Sarayı'na bıraktı. Buna göre, geçen yıl, Osmanlı'nın görkemiyle sadeliği birleştiren, içinde birçok nadide eseri barındıran Topkapı Sarayı'nı 2 mil-yon 526 bin 251; sanat tarihi ve mimarlıkta baş yapıtlar arasında yer alan Ayasofya Müzesi'ni 2 milyon 206 bin 968 kişi gezdi. En çok gezilen müzeler sıralamasında, 'Ne olursan ol, gel' sözleriyle tüm insanları kucaklayan Mevlana'yı anlatan Mevlana Müzesi, üçüncülüğü aldı. Müzeyi, toplam 1 milyon 584 bin 170 kişi ziyaret etti.

Yeni Şafak, 20.01.2009

KAVAFLAR ÇARŞISI YENİLENİYOR

 

 

Konak Belediyesi, Çankaya'daki Kavaflar Çarşısı'nın restorasyonunu kısa sürede tamamlamak amacıyla iki ayrı ekip oluşturdu. Esnafın çalışmalardan olumsuz etkilenmemesi amacıyla akşam başlatılan çalışmalar gün ağarıncaya kadar sürüyor.


Geçtiğimiz ay Kavaflar Çarşısı'nda başlattıkları restorasyon çalışmasının ilk aşamasında çatıyı onardıklarını kaydeden Konak Belediye Başkanı Ali Muzaffer Tunçağ, "Çatıyı kısa sürede onardık. Artık yağışlarda işyerleri zarar görmüyor" dedi.

Restorasyon çalışmaları kapsamında Kavaflar Çarşısı tamamen yenilenecek. 1929 yılında inşa edilmiş çarşıdaki onarım sırasında ihtiyaca göre orijinal yapıya uygun çeşitli eklentiler de yapılacak. Böylece orijinalliğini kaybeden tarihi çarşı yapıldığı dönemki özelliklerine kavuşturulacak. Yenileme çalışmaları kapsamında çarşının pencereleri değişecek, korkuluklar yapılacak, pencere kenar süsleri ve altyapı yenilenecek. Elektrik, su ve telefon hatları zemine alınarak çarşıdaki kablo kirliliğine son verilecek.


Çarşıdaki çalışmalara esnaf da destek veriyor. Özellikle çatıdaki açıklıkların yazın güneşin, kışın da yağmurun içeri girmesine neden olduğunu söyleyen çarşı esnafı, "Onarım çalışmalarına çatıdan başlanması çok iyi oldu. Bu kış su içinde kalmadık. Müşterilerimiz de çarşıda rahat rahat dolaşma fırsatı buldu" diye konuştular.
Yeni Asır, 20.01.2009

DÜŞMANLARINA KARŞI İLK KİMYASAL SİLAHI PERSLER KULLANMIŞ

 

Tarihte düşmana karşı kimyasal silah kullanan ilk ülkenin Sasani İmparatorluğu olduğu ortaya çıktı.

 

Bir İngiliz araştırmacı, Sasani İmparatorluğu'nun 3. yüzyılda Suriye'nin doğusundaki Roma kenti Dura'da, zehirli gaz kullandığına dair delil buldu.

 

Şehir duvarlarının dibinde gömülü 20 Roma askerinin kalıntılarının incelenmesi sonucunda bu sonuca varıldığı bildirildi.

 

Leicester Üniversitesi arkeoloji bölümünden Simon James'in araştırmasına göre, Persler şehre girmek için sur dibinden tünel kazdılar.

 

Katran ve sülfür kristallerini yakarak yoğun zehirli gaz üreten Persler, bunu açtıkları tünelden düşmanlarına karşı kullandılar. Böylece Roma askerleri saniyeler içinde bilinçlerini kaybettiler ve dakikalar içinde de öldüler.

 

James, yeraltı kanalları veya bacalarının da öldürücü zehrin yayılmasını sağlamış olabileceğini söyledi. Dr. James, Perslerin en fazla iki metre yüksek ve genişliğindeki, 11 metre uzunluğundaki bir alanda 20 kişiyi öldürmelerinin insanüstü muharebe gücü gerektirdiğinin altını çizdi.

 

Perslerin tüneli muhtemelen şehir suruyla yakınındaki kuleyi çökertmek için kazdıkları, bunda başarısız olsalar da eninde sonunda kenti fethettikleri bildiriliyor. Ancak Perslerin şehre nasıl girdikleri hala gizemini koruyor.

 

Surlarda 1920'ler ve 1930'larda Fransızlar ve Amerikalılar tarafından bir dizi kazı yapıldı. Son yıllarda modern teknoloji kullanılarak daha ayrıntılı inceleme yürütüldü.

 

Dr. James ve arkadaşları 80 yıl önce toplanan objeleri incelemeye devam ediyor.

Zaman, 20.01.2009

BİNDEN FAZLA ARKEOLOJİK YERLEŞİM

 

 

İngiliz Mirası Vakfı tarafından yürütülen hava araştırmaları sayesinde sadece Kuzeydoğu İngiltere sahillerinde binden fazla yeni arkeolojik yerleşim bulundu. Bunlar arasında St. Cuthbert civarındaki arazilerde yeni keşfedilen ve ne oldukları anlaşılmayan dikdörtgen işaretler mevcut. 

Mart 2007’den bu yana sürmekte olan projede bugüne dek, aralarında gemi batıkları, 2. Dünya Savaşı koruganları ve ortaçağ tuz fabrikaları da bulunan ve şimdiye dek bilinmeyen binden fazla arkeolojik yer tespit edildi. 

 

İngiliz Mirası tarafından desteklenen bir arkeologlar ekibi İskoçya sınırından Kuzey Yorkshire’a kadar uzanan bu sahil şeridinin binlerce fotoğrafını tek tek inceleyerek en güncel arkeolojik veritabanını hazırlamaya çalışıyorlar. Bulunan kalıntıların büyük kısmı 1. ve 2. dünya savaşlarına ait ama, arada çok ilginç ortaçağ keşifleri de yapılmakta. 

 

Araştırma, aynı zamanda Northumberland’de, Amble çamur düzlüklerinde yatan dört batığın da keşfedilmesini sağladı. Bu batıkların isimleri biliniyordu fakat kesin yerleri hakkında bugüne kadar herhangi bir bilgiye ulaşılmamıştı. 

Sunday Sun, Haber: Coreena Ford, 18.01.2009



Müze Müdürü Ömer Gündoğdu tabloların çalındığı iddiasını yalanladı. Müdür Gündoğdu, müzede güvenlik zaafı bulunmadığını öne sürdü.

MÜZEDEKİ KAYIP RESİMLER 3 GÜN SONRA ORTAYA ÇIKTI

 

 

Türkiye’nin önemli müzelerinden Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde film senaryolarını aratmayacak bir “kayıp” hikayesi yaşandı.

 

Başkentteki kültür sanat çevreleri, müzenin deposunda korunan İbrahim Çallı’nın 1935 yapımı yağlı boya kadın portresi ve Şevket Dağ’ın iki tablosunun üç gün boyunca bulunamamasını tartışıyor. Çallı ve Dağ’ın tablolarının üç gün boyunca bulunamaması müzede krize neden oldu. Bir iddiaya göre, paha biçilemez eserleri müzenin güvenlik görevlisi çaldı ve İstanbul’da satamayınca geçtiğimiz perşembe günü müze bahçesine bıraktı.  Müze Müdürü Ömer Gündoğdu, tabloların onarımdan geçirilmek için saklandıkları depodan restorasyon atölyesine çıkarıldığını belirterek, şunları söyledi:


“Eserlerin aynı bina içinde, farklı katlara taşınması durumunda dahi tutanak tutulur. Depo görevlisi, tabloların restorasyon atölyesine çıkarıldığına dair tutanak tutmuş ancak  bu metni kaybetmiş. Tabloların atölyede olduğunu da hatırlamayınca çalındı zannetmiş. Her yer didik didik arandı ama atölyede bulunan tablolar, rulo halde olduğu için gözden kaçmış. Tablolar üç gün sonra fark edildi.”

Milliyet, Haber: Evin Demirtaş, 19.01.2009

'GÖKSU DERESİNE BAKIŞ'A 1 MİLYON TL

 

Artı Mezat-Tantekin Antika’nın düzenlediği "Eylemde Son Yoktur" müzayedesinde, Halil Paşa’nın en önemli eserlerinden "Göksu Deresi’ne Bakış" adlı tablo bir milyon TL’ye satıldı.

Müzayedede, Türk resminin klasik ve çağdaş dönemlerine damgasını vurmuş ressamlarıyla, oryantalist Avrupa ressamlarının en değerli eserlerinin yer aldığı 208 parça eser satışa sunuldu. Başlangıç fiyatı konulmayan ve Halil Paşa’nın başyapıtı olarak nitelendirilen 1902 tarihli tuval üzerine yağlı boya "Göksu Deresi’ne Bakış" adlı tablosu için katılımcılardan teklif alındı. Tablo için 800 bin TL’den başlayan teklif, açık artırma ile 1 milyon TL’ye çıkarak satıldı. Müzayedenin en gözde eserlerinden biri olan İbrahim Çallı’nın "Manolyalar" isimli tablosu da başlangıç fiyatı olan 80 bin TL’ye alıcı buldu.

Hürriyet, 19.01.2009

MÜZAYEDEDE KRİZ İNDİRİMİ

 

Uğur Antik’in ekonomik kriz nedeniyle tasfiye edilen 4 antika mağazasındaki parçalardan oluşan "fırsat müzayedesi"nde alıcı bulamayan bazı eserler başlangıç bedelleri düşürülerek satışa sunuldu.

Metro City Alışveriş Merkezi’nde düzenlenen müzayedede Fransız, İngiliz ve İtalyan malı mobilyalar, Eren Eyüboğlu, İbrahim Çallı, Hikmet Onat gibi ressamların tabloları, heykeller, mücevherler ve objelerin bulunduğu 354 parça eser açık artırmaya çıkarıldı. Ancak bazı eserler ilgi görmeyince başlangıç bedelleri düşürüldü. Başlangıç bedeli 500 TL’den 10 TL’ye düşürülen Japon yapımı seramik bir kaide 280 TL’ye, bin TL’den 100 TL’ye düşürülen Fransız malı sehpa 550 TL’ye, bin TL’den 100 TL’ye düşürülen Fransız malı bronz avize 250 TL’ye, 3 bin TL’den 100 TL’ye düşürülen Fransız malı vitrin 2 bin TL’ye; 2 bin TL’den 500 TL’ye düşürülen Fransız avize ise bin 200 TL’ye satıldı. Promosyon amaçlı zümrüt ve elmas taşlarla süslü gerdanlık da 1 TL satışa sunuldu. Gerdanlık 2 bin 800 TL’ye alıcı buldu. Oktay Bozkurt imzalı fenerli natürmort 360 TL’ye, seramik Kütahya şamdan 450 TL’ye, Viyana bronz heykel 2 bin 200 TL’ye satıldı.

Hürriyet, 19.01.2009

SUFFOLK DEFİNESİ

 

Suffolk’ta, şimdiye dek İngiltere’de rastlanan en büyük definelerden birisi bulundu. Wickham’da, bir metal detektör sayesinde, kırık bir küpün içinden 824 altın stater çıktı. Şehrin arkeoloji yetkilisi Jude Plouviez sikkelerin tümünün MÖ 40 ile MS 15 arasına tarihlendiğini açıkladı.

 

Plouviez’in açıklamasına göre bu sikkeler kullanımda oldukları dönemde 500.000 ile 1 milyon pound değerinde idiler ve işin ilginci; bugünkü değerleri bu miktarın altında.

Plouviez “Bu önemli ve heyecan verici bir keşif. İngiltere’nin Geç Demir Çağı hakkında önemli bilgi veriyor ve bu bölgedeki önemli bir yerleşime işaret ediyor” dedi.

 

Bulunan define, 1849’dan bu yana İngiltere’de, Demir Çağı’na ait bulunan en büyük miktar. 

BBC News, 17.01.2009

ÜZERİNDEN 2 BİN 500 YILLIK HEYKELCİK ÇIKTI

 

Muğla Marmaris'te jandarma ekiplerince düzenlenen operasyonda, 2 bin 500 yıllık olduğu bildirilen heykelcik ele geçirildi.


Edinilen bilgiye göre, İlçe Jandarma Komutanlığı ekiplerinin yaptığı operasyonda, zanlı R.D'nin (31) ceketinin iç cebinde, 20 santimetre uzunluğunda, 8 santimetre genişliğinde bir adet bronz heykelcik bulundu. Jandarma ekipleri, zanlıyı "Tarihi eser kaçakçılığı yaptığı" iddiasıyla gözaltına aldı.

Operasyonda ele geçirilen, Marmaris Müze Müdürlüğü ekipleri tarafından incelenen ve üzerinde "Elinde kalkan bulunan Pers savaşçısının tasvir edildiği" heykelciğin, 2 bin 500 yıllık ve Pers dönemine ait olduğu tespit edildi.


Marmaris Jandarma Komutanlığı'nda gözaltında bulunan zanlının, "Datça'dan Yunan adalarına geçtikten sonra, heykelciği Avrupa'da satmayı planladığı" tespit edildi.

Haber Ekspres, 18.01.2009

SÜMBÜLLÜBAHÇE KONAĞI YENİDEN HAYAT BULUYOR





Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ve Osmangazi Belediyesi işbirliği ile restore edilerek kente kazandırılacak Bursa'nın simge anıtsal eserlerinden biri olan Sümbüllü Bahçe Konağı'na ilk harç konuldu.

 

Osmangazi Belediyesi, sahiplerinin birleşip restore ettirememesi nedeniyle yıllardır harabe bir durumda bekleyen tarihi Sümbüllü Bahçe Konağı'nı yeniden kentin ziynetleri arasına katıyor. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası'nın (BTSO) katkılarıyla hayat bulacak tarihi yapı, Bursa'nın en önemli Sivil Mimarlık Örneği yapıları arasında yer alıyor.


Osmangazi Belediyesi; restore edildikten sonra sosyal tesis yapılması planlanan tarihi yapıyı, Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Teoman Özalp`in eşi Ülkü Özalp ve iki kardeşinden satın almıştı.


Yapının restorasyonu için ilk harç; Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Celal Sönmez, milletvekilleri, BTSO üyeleri ve kalabalık bir davetli topluluğunun katıldığı törenle atıldı.


Törende konuşan Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, Osmangazi`de 5 yıl içinde hayata geçirdikleri; kentsel dönüşümden spora, tarihi mirastan sağlık alanına kadar pek çok projeyle Bursa'nın çehresini değiştirdiklerini söyledi. Onlarca eseri kent dinamikleriyle birlikte hayata geçirdiklerini ifade eden Altepe, “Sümbüllü Bahçe Konağı da diğer projeler gibi kent dinamiklerinin katkı koyduğu bir çalışmadır. Bursa Ticaret ve Sanayi Odamız, bu tarihi yapının restorasyon ve rekonstrüksiyon maliyetini üstlendi. Sayın Celal Sönmez Bey, daha önce başka bir proje için gittiğimizde de hiç tereddüt göstermeden gerekli desteği vermişti. BTSO meclisine ve Sayın Sönmez`e şükranlarımı sunuyorum” dedi.


Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez ise, BTSO olarak bir ortak fayda kuruluşu olduklarını hatırlattı ve kentin sosyal, kültürel, sanatsal aktivitelerinin içinde olma çabası taşıdıklarını vurguladı. Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe'nin destek açıklamalarına atıfta da bulunan Sönmez, “Bugüne kadar verdiğimiz destekler bugünden sonra artarak sürecek” dedi.


Törene katılan Ülkü Özalp de, konakta geçirdiği mutlu ve hüzünlü anılarını anlattı. Özalp, “Biz bu konağı ayağa kaldıramadık ama Sayın Başkanın el atmasıyla yapı tekrar Bursa`ya kazandırılmış oldu” dedi.

Bursa Olay, 18.01.2009

ŞEHİTLİĞE 'İKİNCİ KEPÇE' ÇIKARTMASI





Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nda şehit kemiklerinin ortaya çıkmasına neden olan izinsiz yol çalışmasından sonra bu kez de Kabatepe ile Alçıtepe arasındaki yol, izin alınmadan iş makineleriyle genişletildi.

 

Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nda, 2.5 ay önce şehit kemiklerinin ortaya çıkmasına neden olan izinsiz yol çalışmasından sonra ikinci skandala imza atıldı.


Gelibolu Milli Park Müdürlüğü, Kabatepe ile Alçıtepe arasındaki 12 kilometrelik yolda düzenleme kararı aldı. İhaleyle müteahhide verilen banket işi sırasında, yolun büyük bölümünde sağ ve sol taraf iş makineleriyle kazılarak genişletildi. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı Prof.Dr. Ülkü Altınoluk, kuruldan izin alınmadığını belirtti.


Park Müdürlüğü, bir yıl önce asfaltlanan Kabatepe ile Alçetepe arasındaki 12 kilometrelik yolun her iki tarafında oluşan, yaklaşık yarım metrelik kot farkını ortadan kaldırmak amacıyla yapılacak banket çalışması için Kasım 2008’de “Bir kaç yere büz yapacağız” diyerek Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’ndan izin istedi.

Kurulun “proje yapın öyle gelin” uyarısına rağmen Park Müdürlüğü, Aralık 2008’de ihaleyle işi bir müteahhide verdi. Müteahhit, iş makineleriyle yolun sağ ve sol tarafını genişletti. Kepçeler 1994 yangını sonrası dikilen fidanlara da teğet geçti.


Çalışma tepki çekerken Altınoluk, “Projesiz yapılıyorsa suç işlenmiş olunuyor. Conkbayırı’na çıkan yolda yapılan genişletme kazısı için de kuruldan izin alınmamıştı. Sonra ‘Eyvah, yanlış yaptık’ diyorlar ama iş işten geçiyor. İş makineleriyle yapılacak çalışma için izin şart. Ankara’daki Ergenekon kazısında tarihi bir su testisi çıktı diye kuruldan izin alınarak kazı çalışmasına devam edildi. Böyle acil olmayan bir konuda doğru düzgün bir proje yapılıp, izin alınmalıydı” dedi.

Milliyet, Haber: Burak Gezen - Ersan Küçükkuru, 18.01.2009

JAPONYA, NARA'DA, HEIJO SARAYI'NDA BİNLERCE TAHTA TABLET

 

 

Nara’da bulunan Heijo Sarayı’nın kazısı sırasında Nara Dönemi’ne (MS 710-794) ait binlerce tahta tablet bulunduğu bildirildi. Burası, “Mokkan” denilen bu tahta yazı tabletlerin, şimdiye dek bir arada en fazla sayıda bulunduğu yer. Yetkililer, sarayın bu kısmının devlet görevlilerinin yerleştiği yer olduğunu ve bu buluşun önemli bir tarihsel keşif olabileceğini söylediler. Aynı sarayda, 1966 yılındaki kazılarda da tek bir noktada 13.000 tahta tablet bulunmuştu. Yeni keşfin bu sayıyı birkaç misli ile aşacağına kesin gözü ile bakılıyor. Bunların temizlenip okunması ise büyük olasılıkla uzun yıllar sürecek. 

 

Keşif, sarayın en büyük çöp çukurunun bulunması ile başladı. Geçtiğimiz baharda, 10x7 m genişliğinde ve 1 metre derinliğinde bir çukur keşfedildi. Tabletler bu çukurda not şeklinde ve parçalanmış durumda bulundular. Birçoğunun saray muhafızları ile ilgili olduğu tahmin ediliyor. Bir tablette bulunan “Hoki Dönemi 2. Yıl” ibaresi MS 771 yılına denk gelmekte. Bugüne dek bu sarayın kazısında ele geçen toplam tahta tablet sayısı ise 50.000 civarında. 

http://mdn.mainichi.jp, 16.01.009

YERALTI MAĞARALARINDA DOĞALGAZ DEPOLANACAK

 

Gaz sızdırmayan uygun mağaralar arayan kuruluş, bulduklarını için Enerji Bakanlığı'na rapor verecek. Alınan raporlar doğrultusunda Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki mağaralara gaz depolanacak. Yurtdışından gelen doğalgazda kesinti olması halinde bu depolar devreye girecek.

Eskişehir Kırka'da bor maden işletmesi açılışlarının ardından Ankara'ya dönüş sırasında ekonomi muhabirlerinin sorularını cevaplayan Enerji Bakanı Hilmi Güler, doğalgaz krizindeki son durumu değerlendirdi. Ukrayna üzerinden gelen günlük 40 milyon metreküplük Rus gazının kesilmesiyle her yıl tekrarlanan krizin bir daha yaşanmaması için yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgi verdi. Tuz Gölü ve Nabucco projelerinin Dünya Bankası süreciyle ilerlediğini aktaran Güler, Silivri'nin kapasitesinin 17 milyon metreküpten 25'e ardından 40 milyon metreküpe çıkacağını söyledi.

"Orada çalışmalar devam ediyor. Esas bizim üzerinde durduğumuz başka bir çalışma daha var." diyen Güler, önceden gazı alınmış 8 kuyuda depo çalışmaları için etüt çalışması yaptıklarını ifade etti. Trakya'daki bu depoların gaz tutup tutmayacağının araştırıldığını aktaran Güler yeni bir projeyi daha açıkladı: "Ayrıca MTA'nın yer altı mağaraları çalışması var. Sızdırmazlığı olup olmamasını etüt ediyoruz. Depo olmaya müsait olup olmalarına bakıyoruz. Doğalgaz deposu olması için ekipler çalışmalar yapıyor."

Nabucco konusunda hükümetler ve ev sahibi ülkeler anlaşması taslaklarını ilgili ortaklara ilettiklerine dikkat çeken Güler, değerlendirmelerin sürdüğünü işin sıkı tutulması halinde projenin 3 senede biteceğini dile getirdi. Türkiye'nin kendi sistemiyle Nabucco'yu yapması halinde sürenin daha da kısalacağını belirtti. Enerji Bakanı, boru hattından ziyade gazın hangi ülkeden temin edileceği miktarı ve şartları konusunda çalışmaların sürdüğünü kaydederek, "Burada farklı görüşler öneriler var. İran, Azerbaycan, Irak, Türkmen gazı. Boru hatlarının üçte ikisi bizde. Doğalgaz kaynaklarına yakınız. En büyük tüketicilerden biriyiz." diye konuştu.

Hilmi Güler, Kremlin'de görüşmelerde bulunmak üzere bugün tekrar Moskova'ya gidiyor. Ancak bu kez toplantıya Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren de katılacak. Güler, Rusya'daki zirveye Ekren'in katılma gerekçesini, "Rusya Devlet başkanı Medvedev gaz kullanan ve AB ülkelerinin üst düzey katılımı için davette bulundu. Bizim hükümetimizin bakış açısı böyle oldu." şeklinde açıkladı.

Görüşmelerden anlaşma çıkacağı konusunda iyimserliğini koruyan Hilmi Güler, krize rağmen depo, LNG terminali, özel sektörün terminalleriyle birlikte günlük Türkiye'ye 60 milyon metreküp gaz tedarik edilebildiğini ifade etti. Türkiye'nin günlük tüketiminin 120 milyon metreküplerde seyrettiğini belirtirken de, "Olağanüstü hal yaşayan ülkeler yanında bizim olağanüstü bir durumumuz yok. Ne gaz, ne elektrik kesintisi var. Halkımız da üşümüyor. Biz böyle bir şeyi size hissettirmediğimiz için mutluyuz. Krizin biran evvel bitmesi sadece bizim için değil herkes için önemli. Normale dönmesi lazım." ifadelerini kullandı.

Bakan Güler, Türkiye'nin Rusya'dan veremediği doğalgaza karşılık tazminat hakkı doğduğuna yönelik soruya, "Bu konuyu incelemedik. Görüşmedik. Ayrıca bizim Rusya'yla gayet iyi ilişkilerimiz var." cevabını verdi. Tazminat ya da veremediği gazın alımı konusunu BOTAŞ yönetiminin Rusya ile iyi ilişkiler ışığı altında değerlendireceğini kaydeden bakan, tazminat talebinde bulunmayacakları sinyali verdi: "Bu noktayı daha görüşmedik. Tazminat konusu Rusya'daki görüşmede gündeme gelmeyecek. Komşular arasında işletmecilikte istekler arzular değişiklikler olabilir. Bir görelim."

Enerji Bakanı Güler, vatandaşın merakla beklediği doğalgaz indirimini yapacaklarını da söyledi. Oran vermekten kaçınan Güler, hesabın ay sonunda netleşeceğine ve indirimin aydan aya yapıldığına dikkat çekti. Hesaplamalar bittiğinde indirim sözünü tutmayı arzu ettiklerini ifade eden Güler, "Yapmamız gerektiğini biliyoruz. Bu noktada halkımızın dar gelirli vatandaşın özellikle sıkıntıda olduğunu biliyoruz. Sözümüzde de inşallah duracağız." diye konuştu.

İndirim için gerekli olan petrolde düşüş trendine girildiğini aktaran Güler, doların değerinin de artmaması gerektiğini kaydetti ve "Makul bantta olursa bu indirimi düşünüyoruz." dedi. "Kış bitmeden inşallah indirim olacak mı?" sorusuna da, "Gayet tabii ki bunu yansıtmayı düşünüyoruz. Bunun için hesaplamanın ay sonunda biteceği açık. Ay daha dolmadı. Aydan aya yapıyoruz. Onu görmemiz lazım." cevabını verdi.

Sabah, 17.01.2009

Didyma (11 Mayıs)
...1905




11 - 17 Ocak 2009

EVİNDE 43 PARÇA TARİHİ ESER BULUNDU

 

Muğla'nın Milas İlçesi'nde tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddia edilen kişi gözaltına alındı.


Elindeki tarihi eserleri satmak istediği iddia edilen Ö.D, jandarma ekiplerince, Damlıboğaz Köyü'nde yakalandı. Zanlının evinde yapılan aramada, 43 parça tarihi eser, 2 kuru sıkı tabanca, bir kuru sıkıdan bozma tabanca ile bir ruhsatsız av tüfeği ele geçirildi.


Milas Müze Müdürlüğü tarafından yapılan incelemede, ele geçirilen eserlerin, "Eski Tunç Devri ve Geometrik Dönem ile Osmanlı dönemine" ait olduğu belirlendi. Zanlı, çıkarıldığı mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Haber Ekspres, 17.01.2009

KARUN HAZİNESİ'NDE MÜDÜRE 8 YIL HAPİS

 

Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen Karun Hazineleri'nin en değerli parçalarından kabul edilen Kanatlı Denizatı Broşu'nun sahtesiyle değiştirilmesiyle ilgili davada, 1'i tutuklu 10 sanığın yargılanmasına devam edildi.

 

Ağır Ceza Mahkemesi'nde süren 37. duruşmada, 25'er yıl hapis cezası istemiyle yargılanan tutuklu sanık eski Uşak Arkeoloji Müzesi Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu ile tutuksuz sanıklardan Fuat Ergün ve Uğuz Sağlan katıldı. Cumhuriyet Savcısı Ender Karasuil, esas hakkındaki mütalaasında, müzede sergilenen Kanatlı Denizatı Broşu'nun sahtesiyle değiştirildiğinin bilirkişi raporlarıyla kesinleştiğini belirterek, eski Uşak Arkeoloji Müzesi Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu ve diğer sanık Uğuz Sağlan'ın 'nitelikli zimmet' suçundan 8 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasını istedi.

 

Sanık eski müze müdürünün 122 parça tarihi eserin kaybolmasıyla ilgili olarak ise yeterli delil olmadığı gerekçesiyle beraatını isteyen Savcı, müzede kaybolduğu iddia edilen 118 parça halı ve kilimle ilgili olarak 'görevi ihmal'den cezalandırılmasını istedi. Eski Uşak Arkeoloji Müzesi Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu'nun tutuklunun halinin devamına karar veren mahkeme duruşmayı 13 Şubat 2009 tarihine erteledi.


Türkiye'nin 40 milyon dolar harcayıp 10 yıllık hukuk mücadelesi sonrasında ABD'deki Metropolitan Müzesi'nden geri almayı başardığı Karun Hazinesi'nin en önemli parçası olan Kanatlı Denizatı Broşu 2006'da Uşak Arkeoloji Müzesi'nden çalınmış, altın broşun yerine sahtesi konulmuştu.


Yeni Şafak, 17.01.2009

DA VINCI'NİN 500 YILLIK HAYALİ





Leonardo da Vinci'nin 1502'de, Sultan II. Bayezit'e gönderdiği, "Ben, kulunuz, İstanbul'dan Galata'ya uzanan bir köprü yapmak istiyorum," diye yazan mektupla başlayan Da Vinci Köprüsü macerası kısmetse 2010'da sona erecek. Çünkü 2010 İstanbul Avrupa Beşkenti projeleri arasında bu köprünün inşaa edilmesi de planlanıyor. Adem Özkul'un yönetmenliğini yaptığı Cengiz Özdemir'in hem senarist hem de yapımcı olarak dahil olduğu Da Vinci Köprüsü adlı belgesel ise yaklaşık 500 yıllık köprü macerasının ayrıntılarını anlatıyor. Geçen hafta DVD olarak yayımlanan belgeseli çeken ekip, konunun Türkiye'de pek bilinmediğini fark edince bir belgesel çekmeye karar vermişler. Özdemir "Biz köprüyü ilk duyduğumuzda, internette tek bir haber yoktu bu konuda. Daha doğrusu Türkiye'de yoktu," diyor. Leonardo da Vinci'nin Sultan II. Bayezit'e bir mektup gönderdiği 1950'lerde ortaya çıkmış. Özdemir "Önceleri, Türkiye'de bu mektup hiç bilinmiyordu. Topkapı'daki mektupla Leonardo'nun çizimlerini ilk ilişkilendiren Alman Türkolog Franz Babinger oldu. Bu olay 1950'lerde olmasına ve bazı mesleki yayınlarda yer verilmesine rağmen, bizim kamuoyumuzun gündemine şimdiye kadar hakkıyla taşınamadı," diyerek mektubun nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. Sultan 2. Bayezit'e hitaben yazılan mektubun, saraya ulaştığı kesin, çünkü Osmanlıcaya çevrilmiş. Ancak Sultan'a sunuldu mu, ne düşünüldü, cevap yazıldı mı, günümüze ulaşan bir kayıt yok. Ama mektubun çevirisi Topkapı Sarayı'nda E 6184 numarasıyla kayıtlı. Köprüyle ilk ilgilenen de Türkiye olmuyor. Köprü 2001'de Norveç'te üstgeçit olarak inşa ediliyor. Sonra küresel ısınmaya dikkat çekmek için önce Antarktika'da buzdan bir maketi yapılıyor. Yine buzdan yapılan bir başka maketi, 1 Ocak 2008'de New York'taki BM binası önünde sergilenmeye başlanıyor. 21. yüzyılda birden değerlenen köprü 2010'da Türkiye'de inşa edilirse Da Vinci'nin hayali yüzyıllar sonra gerçekleşmiş olacak.

 

Peki Da Vinci neden İstanbul'a böyle bir köprü yapmak istemişti? Leonardo da Vinci Müzesi Küratörü Claudio Giorgione bu soruyu şöyle cevaplandırıyor: "Venedik, Türklerin ticaret merkezlerinden biriydi. Bana göre, 1500'de Venedik'teyken Sultan'ın delegasyonu ile görüştü. Bu görüşmede Sultan için bir çalışma yapma fikri gelişti. Venedik'te Türk heyetiyse buluşmanın bir şans olduğunun farkındaydı. Böylece İstanbul'a gelip çalışmalar yapabilecekti." Ama Leonardo İstanbul'a hiç gelememiş.

Sabah, Haber: Ece Koçal, 17.01.2009

PENDİK HÖYÜĞÜ GÜN YÜZÜNE ÇIKARILACAK





Büyükşehir Belediye Meclisi, tarih öncesi döneme ait yerleşim yeri olan Pendik Höyüğü'nün gerçek boyutlarıyla gün yüzüne çıkması için bölgedeki SSK arazisinin 1. derece sit alanına alınmasını onayladı.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, İstanbul 5. Numaralı KTVK Bölge Kurulu'nun 2 Ocak 2008 tarihli kararı doğrultusunda Pendik Höyüğü'nün gerçek boyutlarıyla ortaya çıkması için bölgedeki SSK arazisinin sit alanına alınmasını karara bağladı. Onaylanan raporda; "İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 6.4.1993 gün 3054 sayılı kararı ile 2. Derece arkeolojik sit olarak belirlenen 2607 ada eski 90 yeni 103-104 parsellerin yer aldığı SSK alanının höyük olması nedeniyle bu alanın da I. derece arkeolojik sit alanı olarak değiştirilmesi" talebinde bulunduğu vurgulandı. Kararın komisyon görüşü kısmında ise, "Pendik, 1/5000 ölçekli Pendik Arkeolojik Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar planı değişikliği teklifi incelenmiş olup, İstanbul 5. Numaralı KTVK Bölge Kurulu'nun 02/01/2008 gün ve 982 sayılı kurul kararı doğrultusunda komisyonumuzca uyun görülmüştür" denildi.

 

Pendik Höyüğü Fikirtepe, Erenköy, Tuzla, İznik Ovası hatta Göztepe yerleşme yerleriyle birlikte Kuzey Batı Anadolu'nun en eski (çanak-çömlekli) Neolitik Çağ yerleşim yeriydi. Pendik'in 1 kilometre doğusunda yer alan höyükten çeşitli zamanlarda yapılan kazılarda geometrik desenli kadeh, küp, testi, iğne, olta, kemikten yapılmış eşyalar, kaşık, ıspatula ve cilalı balta gibi pek çok eser çıkarıldı. Çeşitli arkeolojik kazı ve araştırmalara sahne olan höyükte; Anadolu ve Balkan özelliklerini taşıyan bir kadın heykelciği, az sayıda hayvan heykelciği parçaları, saplı damgalı mühür atma taşları ve balıkçılıkta kullanıldığı anlaşılan taş ağırlıklar da bulundu.

 

Pendik'in bir kilometre doğusundaki yer tarih öncesi bir yerleşim yeri olan Temenye Burnu ve Temenye Koyu'nda yapılan kazılarda ise, 1 ile 5 metre çapında taban düzlemleri olan, oval veya yuvarlak biçimli kulübeler olduğu ortaya çıktı. Bulgular, Temenye'nin Pendik'ten daha eski bir tarihi olduğunu işaret ediyor. Bizans döneminde "Kasilaos" diye adlandırılan Temenye'de; Hz. Yahya Kilisesi olarak da bilinen Saint Jean Babtist Kilisesi, Ayios İoanis Prodromos Ayazması ve kilisenin arkasında Yunan ve Rum dönemlerine ait mezarlıklar bulunuyor.

 

"Arkeolojik Sit Alanları", insanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yeraltında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanları olarak tanımlanıyor. Bilimsel derecelendirmeyle belirlenen "Arkeolojik Sitlerde Koruma ve Kullanma Koşulları", arkeolojik sitlerin taşıdıkları önem ve özelliklerin yanı sıra, alanda uygulanacak koruma ve kullanma koşullarını kapsıyor.

haberler.com, 16.01.2009

BAKKALDAN TARİHİ ESER ÇIKTI

 

Bursa'nın Karacabey İlçesi'nde jandarma ekipleri tarafından yapılan operasyonda bir bakkal dükkanında çok sayıda tarihi eser ve tarihi eser aramada kullanılan metal dedektörü ele geçirildi. Olayla ilgili gözaltına alınan 1 kişinin sorgulanmasına devam ediliyor.

 

Edinilen bilgiye göre, Karacabey İlçesi'ne bağlı Doğla Köyü'nde bakkal dükkanı çalıştıran A.T.'nin elinde eski eser olduğu ve satmak için müşteri aradığı ihbarı üzerine jandarma harekete geçti.

Jandarma ekipleri alınan arama kararıyla birlikte A.T.'nin bakkal dükkanına baskın yaptı. Aramada toz şeker, pirinç çuvalları ile peynir ve yağ tenekelerinin arasına gizlenmiş 129 adet sikke, 8 adet kolye ucu, 2 adet topraktan yapılma testi parçası, 3 adet yüzük, 1 adet minyatür çan, 1 adet mühür, 2 adet kırık yüzük parçası, 42 adet eski tarihi esere el konuldu. Bakkal sahibi A.T., gözaltına alındı.

Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

haberler.com, 16.01.2009

ÖZALP'TE TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Van'ın Özalp İlçesi'nde güvenlik güçleri tarafından yapılan çalışmalar neticesinde, bir çok tarihi eser ele geçirildi.

Edinilen bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren Van Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri ile Özalp İlçe Emniyet Amirliği ekipleri, Cumhuriyet Caddesi'nde bulunan bir iş yerinde arama yaptı. Yapılan arama neticesinde, tarihi değeri olan 2 adet mavi ve 1adet siyah cam parçaları, 3 adet renkli taş parçası, 1 adet beyaz kolye, 1adet Urartulara ait kolye ucu, 2 adet vazo, 1 adet üzerinde insan figürü bulunan lamba biçiminde taş, 1 adet altıgen taş, 1 adet bilezik ve buna ait yüzük ve küpeler, 1 adet Osmanlı turası, çok sayıda bir birine bağlı değerli renkli taş, 1 adet ezilmiş sikke, 1 adet bakır tepsi, 1 adet detektör ve kazıda kullanılan bazı malzemeler ele geçirildi.

İş yeri sahibi T.E. gözaltına alınırken, olayla ilgili soruşturmanın devam ettiği belirtildi.

Van Kent Haber, 16.01.2009

OKULLARIN ARDINDAN TARİHİ ESERLERİN DUVARLARINA DA YAZI YAZILMAYA  BAŞLANDI

 

  

 

Okul duvarlarına yazı yazan bazı kendini bilmezler, şimdi de tarihi Güdük Minare’nin duvarlarına yazı yazmaya başladılar. Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından geçtiğimiz yıllarda yapılan onarım çalışmalarının ardından güzel bir görünüm kazanan tarihi Güdük Minare’nin duvarlarına kendini bilmez kişi ya da kişiler tarafından yazılar yazılıyor.


Yarım asrı aşkın süredir ayakta kalan ve 662 yıllık bir tarihe sahip olan tarihi Güdük Minare Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından önceki yıllarda yapılan restorasyonun ardından güzel bir görünüm kazanmıştı.1347 yıllarında Eratna Devleti’nin kurucusu Alaaddin Eratna tarafından oğlu Şeyh Hasan Bey için yaptırılan 662 yıllık tarihi Güdük Minare’nin duvarlarına kendini bilmez kişi ya da kişilerce yazılan yazıların önüne geçilemiyor.


Tarihi Güdük Minare’nin ön kısmındaki duvarlarına aşk yazılarının yazıldığı görülürken, bu konuda yetkililerin çalışma başlatması bekleniyor.

Sivas Hürdoğan, 16.01.2009

KASIMİYE MEDRESESİ'NDE ÇEVRE DÜZENLEMESİ BAŞLADI

 

Vali Hasan Duruer, Mardin'in tarihi ve turistik alanlarını yeniden gözden geçireceklerini belirterek, 700 yıllık tarihi Kasımiye Medresesi'nin çevre düzenlemesini yapmak üzere çalışmalar başlattıklarını söyledi.

 

Mardin Valisi Hasan Duruer, Mardin'in tarihi ve turistik alanlarını yeniden gözden geçireceklerini belirterek, 700 yıllık tarihi Kasımiye Medresesi'nin çevre düzenlemesini yapmak üzere çalışmalar başlattıklarını söyledi.

 

Yeni turizm sezonu öncesi tarihi kentte bir çok restorasyon çalışmasının devam ettiğini hatırlatan Duruer, "2009 yılı Mardin turizmi için önemli bir atılım yılı olacaktır. Bu yıl beklenenin üzerinde yerli yabancı turist gelmesini bekliyoruz. Mardin'e en iyi bir şekilde tanıtmak ve gelen turistlere hazırlamak için restorasyon ve çevre düzenlemesine büyük önem veriyoruz. Bu kapsamda Kasımiye Medresesi'nin çevre düzenlemesini yapıyoruz." dedi.

 

Mardin Kültür ve Turizm Müdürü Davut Beliktay da Kasımiye Medresesi'nde çalışmalara en kısa zamanda başlanacağını ve yılsonuna doğru çevre düzenlemesinin tamamlanacağını söyledi.

Turizm Gazetesi, 16.01.2009

SOĞUTMA KULESİ 'GÖNÜL KAHVESİ' OLDU

 

Türkiye'nin ilk dokuma fabrikaları arasında yer alan Merinos Fabrikası geçirdiği restorasyon çalışmasının ardından Merinos Kongre ve Kültür Merkezi olurken, tarihî soğutma kulesi de "Gönül Kahvesi"ne dönüştü.

 

Merinos Kule Gönül Kahvesi İşletme Müdürü Nihal Mirzalı, 2 Aralık'ta hizmete giren Gönül Kahvesi'nin kısa süre içerisinde Bursalıların en çok rağbet ettiği mekanlar arasına girmesinden mutluluk duyduğunu ifade etti. Mirzalı, "Cumhuriyetimizin ilk dokuma fabrikaları arasında olan ve açılışı Mustafa Kemal Atatürk'e hastalığının teşhisinin konulmasından kısa bir süre sonra 1938 yılında yapılan Merinos Fabrikası'nda çeşitli bölümler yer alıyordu. Buradaki tesislerinden birisi olan kule, fabrikanın ısınan sularını soğutmak amacıyla kurulmuş. Fabrikanın Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmesinden sonra, kule geçirdiği restorasyon çalışmaları sonucu Bursalıların yeni kahve keyfini yaşayabileceği bir mekana dönüştü." dedi.

 

Merinos Kule Gönül Kahvesi'nin yaklaşık olarak 200 kişiye aynı anda hizmet verebildiğine değinen Mirzali, kulenin zemin hariç 2 kat ve teras katından oluştuğunu, 2'nci katta ve teras katında 360 derecelik bir Bursa manzarasıyla konuklarını beklediklerini anlattı.

Zaman, Haber: Adem Elitok, 16.01.2009

İZNİK'İN TARİHİ DEĞERLERİ TURİZME KAZANDIRILIYOR

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilen 1. Murat Hamamı ve yanındaki Çiniciler Çarşısı'nın turizm potansiyelini artacağını belirten yetkililer, esnafın sorunlarının giderilmesi için de çalışacaklarını ifade etti.

 

Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Güney Marmara Bölgesel Yürütme Kurulu (BYK) Başkanı Mehmet Akkuş ve Yönetim Kurulu Üyeleri, İznik'in turizmle ilgili sorunlarının çözümü için çalışmalarını sürdürüyor.

 

TÜRSAB BYK Başkanı Mehmet Akkuş ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Bursa Kültür ve Turizm İl Müdürü Ahmet Gedik ile birlikte İznik'e geldi

 

Akkuş ve beraberindeki heyet, İznik'te Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilen tarihi 1. Murat Hamamı ve Çiniciler Çarşısında temaslarda bulundu. TÜRSAB Güney Marmara BYK Başkanı Mehmet Akkuş, İznik'in turizm ile ilgili sorunlarının çözümü noktasında çalışmaya devam edeceklerinin altını çizdi.

 

Tarihi 1. Murat Hamamı'nda bir açıklama yapan Akkuş, İznik'in turizm açısından büyük bir potansiyelinin bulunduğunu dile getirerek, "İznik tarihi ve turistik özellikleriyle Türkiye'nin en önemli merkezlerinden birisidir. Bu güzellikleri gün yüzüne çıkarmak ve ekonomik değer yaratmak adına çalışmalarımızı sürdürüyoruz. TÜRSAB Güney Marmara BYK olarak İznik'in turizmi adına yapılacak tüm faydalı çalışmalara destek olacağız" dedi.

 

Tarihi 1. Murat Hamamı'nın Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilip, etrafına Çiniciler Çarşısı'nın kurulduğunu hatırlatan Akkuş, Çinici esnafın en önemli geçim kaynağı olan turizm potansiyelinin arttırılması ve esnafın sorunlarının giderilmesi için çalışacaklarını ifade etti. Bursa İl Özel İdaresi ile TÜRSAB'ın ortaklaşa yürüttüğü 'Kuruluştan Kurtuluşa Tarih ve Kültür Yolu' projesi sayesinde İznik'in turizm potansiyelinin artacağına inandıklarının altını çizen Akkuş, İznik'i sadece Türkiye'ye değil tüm dünyaya tanıtmayı amaçladıklarını sözlerine ekledi.

Turizm Gazetesi, 16.01.2009

BU GÖZ BU TABLONUN NERESİNDE?





Yukarıdaki göz Van Der Weyden’in yandaki tablosunun minik bir parçası. Prado müzesi ve Google Earth sayesinde bu kadar net görüyoruz. Nasıl mı?

 

Hiçbir şey orijinalinin yerini tutamaz elbette. Ama Madrid'deki Prado Müzesi, bir girişime öncülük etti ve Google Earth ile ortak bir projeye imza atarak sanatseverlere bazı galerilerdeki en dikkat çeken ve beğenilen başyapıtları detaylarıyla görme imkanı sundu. Velazquez'in Las Meninas, Goya'nın The 3rd of May1808 in Madrid, Rubens'in The Three Graces, Rembrandt'ın Artemis, Dürer'in Self-Portrait, Bosch'un Garden of Earthly Delights, El Greco'nun The Nobleman with hand on His Chest, Raphael'in The Cardinal, Roger Van Der Weyden'in Descent From the Cross, Titian'ın Emperor Carlos V on Horseback, Jose de Ribera'nın Jacob's Dream, Tiepolo'nun Inmaculada Concepsion, Fra Angelico'nun The Anunciation, Juan de Flances'in Crucifixio adındaki toplam 14 tablosu, yüksek çözünürlükte fotoğraflandı ve böylece çıplak gözle görülemeyecek ayrıntılarının internet üzerinden incelenmesi için imkan yaratıldı.


Google'ın bir müze ile yaptığı bu ilk ortak çalışma, dün Madrid'de basına açıklandı. Dünyanın her yerinden insanlara evlerinde otururken sanat tarihine damgasını vurmuş eserleri görme şansı veren proje, tuvalleri hayal bile edilemeyecek kadar yakından inceleme imkanı sunuyor. Google'ın İspanya müdürü Javier Rodriguez, eserlerin bir turistin sahip olduğu 10 megapiksellik ortalama bir kameradan 1400 kat daha iyi ve net görülebileceğini söyledi.


Google İspanya'dan Clara Ribera ise, "Bu, tamamen biricik bir görüntü. Müzede tabloya bu kadar yaklaşmak mümkün değil, eserin bu kadar yakınına girmek için üç metre yüksekliğinde bir merdivene ihtiyacınız var".


14 tablonun çok yüksek çözünürlükte bölüm bölüm fotoğrafları çekildi, sonra da 8 bin 200 fotoğraf, birbirine dijital olarak dikildi. Yalnızca müzenin en popüler tablolarından biri olan Hieronymous Bosch'un Dünyevi Zevkler Bahçesi/Garden of Earthly Delights tablosu için 1600 fotoğraf çekildi.


Prado'nun yöneticisi Miguel Zugaza, "Dünyaca ünlü ustalara saygı sunmak için, sanatlarını evrenselleştirmek ve milyonların bu eserleri görmesini sağlamaktan daha güzel bir yol olamaz" dedi. Prado Müzesi, her ziyaretçinin görmek isteyeceği eserleri seçti. Aralarında El Greco, Rembrandt, Dürer, Raphael, Van de Weyden, Tiepolo, Ribera, Fra Angelico ve Titian gibi dünyaca ünlü ustaların eserleri de bulunuyor. Müzenin amacı ise daha fazla eseri erişime açık bir hale getirebilmek. Harikulade fotoğraflar araştırmacılara ve sanatseverlere her sanatçının eserini yakından ve dikkatle inceleme olanağı sunuyor.

Tablolara nasıl bakılır
Eserleri inceleyebilmek için gerekli olan ise Google Earth programını yüklemek, "katmanlar" bölümünden "3B Binalar"ı seçip üç boyutlu görüntüyü aktive etmek ve gidilecek yer olarak Madrid-Prado Müzesi yazmak. Program yardımıyla müzenin üzerine tıklayıp içine girildiğinde ise 14 başyapıta ulaşmak mümkün. Hem eserlerin yapım yılı, tekniği, ölçüleri ve sergilendiği yer ile ilgili bilgilere ulaşmak, hem de resmin üzerine tıklayıp onu tüm detaylarıyla incelemek program ile çok kolay.

Taraf, 15.01.2009

KİMLİK BUNALIMINDA TÜRK ŞEHİRLERİ

 

Mardin'deyim. Mezopotamya Ovası'na bakan eski kente, yaslandığı dağın kuzey yamacından tırmanıyoruz. Asfaltın kıvrıldığı yerde tuhaf bir oluşum var. Şelale yapıyorlarmış. Bizi gezdiren ahbabımız gururla işçilerin Ankara Keçiören Şelalesi'ni yapan ekipten olduklarını anlatıyor. Mardin'in güney yüzündeki tarihi doku eklentilerden temizlenirken, kuzey yüzü hızla tipik bir apartman kente dönüşüyor. Mardin Dağı, iki yüzünde iki başka kent, iki ayrı kültür barındırıyor. Diyebilirim ki Mardin'de sınır dağın bitip ovanın başladığı yerde değil, iki yamacı ayıran zirvede beliriyor.

 

Gariptir ki, ertesi gün aynı şelalenin bitmiş ama akmayanını Diyarbakır'da gördüm. Keçiören ekibinin işi gibi duruyordu. Daha önce de Konya'da gördüğüm altgeçitlere Antalya'da; İzmir'deki plastik çocuk parkına Trabzon'da; Adana'daki alışveriş merkezine Samsun'da, Ankara'daki üstgeçite Bursa'da rastlamıştım. TOKİ'nin bir örnek konutlarını Batman'da, Bolu'da, Isparta'da görmüştüm. 19 boylam uzunluğundaki ülkede dağ yamacında, nehir kenarında, ovada, kıyıdaki şehirler nüfus ve tarih, flora ve fauna, etnisite ve iklim gözetmeden hızla birbirine ve en çok da İstanbul'a benzemeye başlıyor.

 

Sık sık bir belediye başkanından o şehri Las Vegas, Dubai, Nice, Paris, Viyana'ya; ya da şehrin bir bölgesini Manhattan, Soho, Şanzelize'ye benzeteceğini duyardık (bu, başkanın en son nereye gezi yaptığına göre değişirdi). Şimdi de Türkiye'de kasabalar şehirleri, şehirler büyükşehirleri, büyükşehirler de İstanbul'u model alıyorlar. Tüm belediye başkanları refüjlerdeki panolarda İstanbul'daki başkan gibi gülümsüyor artık. Ve açıklıyor gururla: "300 ton asfalt döktük." Nereye, kaçıncı kez, ne kalitede: Bilmiyoruz.

 

Bugün Türkiye'de şehirlerin birbirinden ayrılabilir özellikleri giderek azalıyor. Kente hücum sonunda şehirler şiştiler, şişmeye devam ediyorlar. Şehirlerin karakterini oluşturan sokak dokusu, yapı tarzları, malzemeler, tarihi eserler, geçmiş dönemlere ait kentsel izler tarihi merkeze -şanslıysa bozulmadan- kısılıp kaldı. Kentsel boşluklar yok oldu. Siluetler, nizamlar bozuldu. Yeni siluetler, nizamlar belirmedi. Şehirlerin kendi iklim, topografya, tarih ve kültüründen doğan özgün karakterleri oluşamadı. Türk şehirleri birbirinden ancak sur içindeki doku, belki birkaç önemli anıt eser ve en önemlisi de altlarındaki topografya sayesinde ayrılabilir. Altlarından coğrafyayı çekiversek geriye ne yazık ki tarihi çekirdeği çevreleyen çirkin bir mamut derisinden başka bir şey kalmayacak.

 

Nüfus yoğunluğuna yüksek emsalli, "yaklaşık nizam" apartman cevabı veren bu şehirler bir süre sonra ister istemez birbirine benzeyecekti. Çıkmalar ve çatılarla işaretlenen, pencerelerle delinmiş kutular. Biteviye bir ritimle sonsuza uzanan sektörler (bu bilimkurgu terimi manzaraya "mahalle" lafından daha çok yakışıyor). Antalya'da Akdeniz, Bey Dağları manzarası ve şehrin sıkıştırıp durduğu tarihi çekirdek dışında bir güzellik kalmamış gibidir. Merkezde trafik kötü kararlarla arapsaçına döndürülürken şehri yaran hızlı trafik hattının dış yüzünde apartman gettoları tarım alanlarını yutarak ovaya yayılır. Durum, Kayseri'de ve Diyarbakır'da, Bursa'da ve İzmit'te, hatta Nusaybin veya Alanya'da farklı değildir. Sorun betonlaşma değil, içinde yaşanabilecek bir kent mekanı oluşturamamaktır. Henüz kaldırımları ve asfaltı oluşmamış mahalleler birden onbinleri barındırır hale gelirler. Sonra başkan refüjde övünür: "Çalışınca oluyor. 14.700 konut yaptık." Neden, nasıl, neyin yerine: Bilmiyoruz.

Geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bültenini okurken uyandım, -yanılmıyorsam Kenya'ya- trafik sinyalizasyon sistemi ihraç edildiği yazılıyordu. Belediyeler öyle iri ticari teşebbüsler haline geldiler ki, kârlılık hizmet vermenin şartı oldu. Paket hizmetler, ucuz standartlar, benzer zevkler merkezi bir sistemle ülke sathında paylaşılır hale geldi. Keçiören ekibi tüm Türkiye'ye şelale yapadursun, başka ekipler aynı aydınlatma direklerini, üzeri logolu istinat duvarlarını, aynı kent mobilyalarını, parkları, camileri şehirlere diziyorlar. Aynı parke taşları sokaklara çabuk çabuk döşeniyor. Bir grup hızlı mühendis, öte yandan tuhaf kavşaklar çiziyor bu merkezi sisteme. Aynı refüjlerde başkanlar aynı gururla açıklıyor: "Konuşmadık, yaptık. Her güne bir açılış." Ne açıldı, kim için? Bu şehir nerede bitiyor? Bilmiyoruz.

Reklam gelirlerinden olmamak için şehirdeki tabela pisliklerine göz yumarak; şehrin doğrudan para getirmeyen yeşil alanlarını, tarım arazilerini, kamu arazilerini pazarlayarak; her işi hızlı ve ucuz yapmak için doğru yapmaktan taviz vererek; proje, ihale, Ar-Ge süreçlerini kısaltarak belediyeler gıda, ulaşım, ithalat, ihracat, inşaat, turizm, pazarlama, gemicilik, taahhüt, ticaret ve vesaire şirketi oldular. Planlama büroları küçülüp küçülüp bir odaya tıkılırken, aynı belediyelerin türlü türlü ticari birimleri kendilerine büyük aynalı camlı binalar yaptırdılar. Düşünmeyen yapan, yaratmayan kopyalayan sistemler. Belediyeler her işin yarım yamalak uzmanı olan şirket azmanı holdinglere dönüştüler.

 

Türk şehirleri kimlik bunalımında. Hepsi marka olmaya uğraşıyor. Belediye başkanları bu kez gazetede aynı gülümsemeyle bildiriyor: "Bursa'yı marka şehir yapacağım." "Adana markası büyüyecek." "Kayseri marka olacak." Yayaların yok sayıldığı, sokakta yaşam yerine "AVM'de yaşam" sloganıyla büyüyen, hızlı araç trafiğinden arınmamış, engelliler için sadece pilot uygulamaların hayata geçirilebildiği, sağlıklı yaşamanın zorlaştığı, nüfusun kontrol edilemediği, denetimin aksaması nedeniyle gerçekleşen ölümlerin giderek arttığı, temiz suyun ilaç sayıldığı Türk şehirleri tıpkı ün peşinde koşan insanlar gibi. Güzelliğinden habersiz, sağlığının değerini bilmemiş; zaten artık ikisini de kaybetmiş prensesler. Hepsi ülkenin kötü kalpli kraliçesi İstanbul'a öykünüyor.

Arktera, Yazı: Ertuğ Uçar, 15.01.2009

BİZANS KALINTISINA SANTRAL

 

 

Anadolu Termik Santrallar A.Ş. tarafından, Sinop’un Gerze İlçesine bağlı Yaykıl Köyü Çakıroğlu mevkisinde kurulmak istenen termik santrala bölgenin SİT alanı olmasına karşın Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) tarafından lisans verildi.

 

Sinoplu bir yurttaş santral kurulması planlanan bölgenin eski bir yerleşim yeri olduğu gerekçesiyle Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne başvurdu. Müdürlük, 2 Ağustos 2008’de Samsun Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na bir yazı göndererek bölgede inceleme istedi. Bölgede Bizans dönemine ait kalıntılara rastlandı. Kurul, 31 Ekim’deki toplantıyla Çakıroğlu mevkisinin deniz kenarından başlayarak önemli bir bölümünün SİT alanı ilan edilmesine, bilimsel kazıların acilen başlatılmasına karar verdi.

 

Buna karşın EPDK, 20 Kasım 2008’de 49 yıllığına üretim lisansı verdi. Termik santrala karşı Yaykıl köylüleri ile birlikte mücadele veren Sinop Nükleer Karşıtları Platformu Sözcüsü Metin Gürbüz, lisansın iptali için yargı yoluna başvuracaklarını belirterek, “Şirket?yangından mal kaçırır gibi davranıyor ve maalesef bazı resmi kurumlar da onların bu acelelerine destek veriyor” diye konuştu.

Cumhuriyet, Haber: Cengiz Demirel, 15.01.2009

KENTSEL DÖNÜŞÜM DEĞİL, İYİLEŞTİRME





Teması “Kentsel Dönüşüm” olarak belirlenen Osmanlı Bankası Müzesi Voyvoda Caddesi Toplantıları kapsamındaki "İstanbul Söyleşileri"nin Ocak ayı konuğu Fener-Balat Semtleri Rehabilitasyon Projeleri Yerel Eş Direktörü Mimar Burçin Altınsay idi. "Fener ve Balat Semtlerinde Kentsel Koruma ve İyileştirme Deneyimi: Fener ve Balat Semtleri Rehabilitasyon Programı" başlıklı bir konuşma yapan Altınsay, 2003-2008 yılları arasında Avrupa Komisyonu ve Fatih Belediyesi ortaklığında yürütülen projeyi anlattı. Proje, bu ölçekte uygulanan kentsel iyileştirme projelerinin ilk örneğini oluşturması açısından önem taşıyor.

Altınsay, Osmanlı Bankası Müzesi’nde dün (14.01.2009) gerçekleştirilen toplantıya, söz konusu projenin kentsel dönüşüm projesi değil, iyileştirme projesi olduğunu vurgulayarak başladı. Haliç kıyısında bulunan Fener ve Balat’taki rehabilitasyon projesi fikrinin, 1996 yılında gerçekleştirilen Habitat Konferansı’nda çıktığını ifade eden Altınsay, tarihi dokunun korunduğu bu mahallelerde uygulanacak olan projenin temelinin 1997’de atıldığını söyleyerek “Proje, aslında son zamanlarda öne çıkması gereken bir fikir üzerinden temellendi. Amacımız Fener ve Balat’ta yaşayan insanların yaşam koşullarını iyileştirmek ve bu iyileştirmeyi de o bölgeleri turizme açmadan yapabileceğimizi göstermekti” diye konuştu.






Altınsay, 19. yüzyıl sonu yapılarından oluşan 121 yapının restore edildiği, üç tane sosyal merkezin kurulduğu, Tarihi Balat Çarşısı’nın iyileştirildiği ve bir tane katı atık merkezinin kurulduğu projenin ağırlıklı kısmını restorasyonlar oluştursa da işin sosyal boyutunun da çok önemli olduğunun altını çizdi. İyileştirmeyi semt sakinleri ve evde yaşanlara için yaptıklarını ifade eden Altınsay, projenin koşullarını, proje kapsamında restore edilen evlerin beş yıl boyunca satışa çıkarılmaması ve restorasyondan sonra kiracıların kiralarının arttırılmaması olarak sıraladı. Altınsay, restorasyon ilkelerini binaların fiziksel koşullarını ve konfor koşullarını iyileştirmek, özgünlüğünü korumak ve bu binalarda yaşayan insanları evlerinden etmemek olarak açıkladı.
Yapı, Yazı: Filiz Yavuz, 15.01.2009

TARİHİ ESERLERİ SATAMADAN YAKALANDI

Eskişehir'in Sivrihisar İlçesi'nde bir kişi, jandarmanın yaptığı operasyon neticesinde satmak istediği iddia edilen tarihi eserlerle yakalandı.

 

Edinilen bilgiye göre, bir istihbaratı değerlendiren jandarma timi, elinde bulunan tarihi eserleri satmak için müşteri aradığı öne sürülen S.T.'yi takibe aldı.

 

Sivrihisar-Çeltik karayolunun 5. kilometresinde gözaltına alınan S.T.'nin üzerinde ve aracında yapılan aramalarda, 18 santim uzunluğunda bir heykel ile 46 santim boyunda tarihi kama ele geçirildi.

 

Olayla alakalı soruşturmanın sürdürüldüğü bildirildi.

Eskişehir Kent Haber, 15.01.2009

SİT ALANINDAKİ RESTORASYONA YIKIM

 

Fethiye'de birinci derece doğal sit alanı olduğu açıklanan Saklıkent Kanyonu'ndaki restoran, İzmir 2 No.lu sit Kurulunun verdiği karar doğrultusunda yıktırıldı.

Fethiye Kaymakamı Mehmet Ali Karatekeli, gazetecilere yaptığı açıklamada, Saklıkent Kanyonu girişi ve içerideki düzenleme yetkisinin Çevre ve Orman Bakanlığınca Muğla Valiliği'ne verildiğini bildirdi. Kanyonun birinci derece sit alanı olduğu için bölgede yapı olmaması gerektiğini belirten Karatekeli, "Saklıkent Kanyonu içindeki restoran kaçak yapı kapsamında olduğu için, 17 yıl önce restoranı yapan kişiye yıktırıldı. Muğla Valiliği yıkılan yerde değişik bir düzenleme yapacak" dedi. Çevre düzenine uygun bir proje gerçekleştirmeyi planladıklarını ifade eden Karatekeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hayata geçirilecek yeni proje, yerli ve yabancı turistlere hizmet verecek. Yıkım ve ceza tebliğleri ilk yapan şirkete çıktığı için yıkım o kişilerce yapılıyor. Köy muhtarlığının Saklıkent'te işletmecilik yapması kesinlikle düşünülmüyor." Kayadibi Köyü Muhtarı Zeki Kılıç da Saklıkent Kanyonu'nun köyün sınırları içinde yer aldığını ve İzmir 2 No.lu Sit Kurulunun verdiği karara saygılı olduklarını belirterek, şunları söyledi: "Muğla Valiliği ve Fethiye Kaymakamlığının uygun görmesi halinde proje üretip, kanyon içinde işletmecilik yapmayı planlıyoruz. Yıkılan restorandan köye yıllık 50 bin TL gelir sağlıyorduk." Bu arada, yıkım kararı verilen restoran, 10 işçi tarafından kazma ve küreklerle yıkıldı.

Muğla Valiliği'nce kaymakamlıklara ve il genelindeki 61 belediye başkanlığına gönderilen genelgede, kaçak yapılaşmayla mücadelede azami duyarlılık gösterilmesi istendi. Muğla Valiliğinden yapılan yazılı açıklamada, genelgede, 29 Martta yapılacak yerel seçimler nedeniyle kaçak yapılaşmanın artabileceğine dikkat çekildiği ve "kaçak yapılaşmayla gerekli mücadeleyi yapmayan sorumlular hakkında yasal işlemler uygulanacağının belirtildiği" kaydedildi.

Açıklamada, Muğla'da, gerek belediyelerin mücavir alanları içinde ve gerekse belediye mücavir alanları dışında kaçak yapılaşmanın olmaması için yoğun mücadele verildiği de belirtildi.

Haber Ekspres, 15.01.2009

EMİR SULTAN PROJESİ'NE YÜRÜTMEYİ DURDURMA





Büyükşehir Belediyesi`nin Emirsultan Meydanı`nda hayata geçirdiği Kentsel Dönüşüm Projesi Bursa 2. İdare Mahkemesi tarafından durduruldu.

 

Saadet Partisi`nin Yıldırım Belediye Başkanı Ayhan Özbek`in girişimiyle bir vatandaşın açtığı davayı değerlendiren Bursa 2. İdare Mahkemesi, yürütmeyi durdurma kararı verdi. SP Yıldırım Belediye Başkan Adayı Ayhan Özbek, bu davanın takipçisi olacaklarını belirterek, “Bursa ve Yıldırım sahipsiz değil. Haksız, yanlış, hatalı uygulamalara müsaade etmeyeceğiz” dedi.
Dün, inşaat çalışmaları devam eden kentsel dönüşüm projesinin önünde açıklama yapan Özbek, projenin yanış olduğunu ifade ederek, temel atılana kadar çok mücadele ettiklerini ancak, belediyenin ‘ben yaptım oldu` mantığıyla hareket etmeye devam ettiğini söyledi. Emirsultan`ın tamamen manevi atmosferi karşısında monoton ve mekanik bir proje hayata geçirilmeye çalışıldığını kaydeden Özbek, bu projenin estetik ve ruh uyumu olmayan bir çalışma olduğunu söyledi. Özbek, hayata geçirilmek istenen projenin bu manevi atmosfere ve Bursa`ya hiç yakışmadığın vurgulayarak, bu çalışmayla bir çok evin önü kapanarak karanlıkta bırakılacağını ve insanların mağdur edileceğini kaydetti.


İnsanları mağdur etmeye kimsenin hakkı olmadığının altını çizen Özbek, “Bu Büyükşehir`in projesi ama Yıldırım Belediye Başkanı da konu mankeni değil. Burada yapılan her yanlışa müdahil olması gerekir fakat Özgen Keskin`in hiç bir eleştirisini göremedik. Sahipsiz Bursa ve sahipsiz Yıldırım burada da tezahür etmiş durumda. Bu proje ucube bir proje. Kimsenin böyle bir proje kazandırdık diye övünmeye hakkı yok. Tam tersi Bursa`ya böyle bir utanç kazandırdıkları için dövünmeleri gerekir. Bursa ve Yıldırım sahipsiz değil. Halkın yanında olan SP, bu davanın takipçisi olacaktır. Haksız, yanlış, hatalı uygulamalara müsaade etmeyeceğiz” diye konuştu.

Bursa Olay, Haber: Seyit Gündoğan, 15.01.2009

ENDÜSTRİ YAPILARININ DÖNÜŞÜMÜ, ULUSLARARASI PLATFORMDA ELE ALINDI

 

İstanbul Bilgi ve Bahçeşehir Üniversiteleri iş birliğiyle gerçekleştirilen "İş Yerleri: Üretim Mekanlarının Dönüşümü" konulu Ağa Han Mimarlık Ödülü Semineri, 12 - 13 Ocak tarihlerinde gerçekleştirildi. İlk gününde endüstriyel yapıların tarih boyunca Türkiye ve çeşitli ülkelerdeki gelişiminin ele alındığı etkinliğin ikinci gününde endüstriyel mimarlığın teknik, sosyo-ekonomik ve kentsel bağlantıları üzerinde duruldu.

 

Santralistanbul'da gerçekleştirilen ve başkanlığını Foreign Office Architects (FOA) kurucu ortaklarından Farshid Moussavi'nin yaptığı ilk oturum, Hanif Kara'nın "Mühendislik Süreci" başlıklı sunumuyla başladı. Londra'da faaliyet gösteren inşaat mühendisi ve mimarlık teknolojisi profesörü Kara, sunumunda bilim ve insan ihtiyaçları arasındaki iletişimi sağlayan mühendislik dalını, üretim mekanlarının tarih boyunca geçirdiği değişimleri ve teknolojik gelişmeleri dinleyiciyle paylaşarak inceledi. İnşaat mühendisliğinin disiplin olarak mimarlıktan farklı ihtiyaçlara cevap verdiğine ve bir anlamda mimarlığın potansiyellerini ve sınırlarını belirlediğine değinen Kara, günümüzde inşaat mühendisliğinin strüktürel ve estetik mükemmelliğin peşinde koşmak ve var olan teknolojileri de bu amaç için seferber etmesi gerektiğini vurguladı.

 

Kara, yeni yüzyılın, inşaat mühendisleri için yeni becerilere sahip olmayı zorunlu kıldığını söyledi ve bunun sebebini, 19. yy'da ve 20. yy başında söz konusu olan kısıtlamaların Endüstri Devrimi sayesinde ortadan kalkması olarak gösterdi. Süreci anlatırken, çeliğin konstrüksiyonda bir dönem oldukça ön plana çıktığına değinen Kara, izleyicilerle Albert Felix ve Moritz Kahn'ın 1900'lü yılların başında yaptığı çalışmaları paylaştı. Eldeki verileri kullanarak, konuşmasını mühendisliğin "bugünün üretim yapıları"na ne şekilde katkıda bulunması gerektiği sorusu etrafında şekillendiren Kara, toplumun bu mekanlara bakışının şekillenmesinde inşaat mühendisliğinin önemli rol oynadığının altını çizdi.

 

Tasarım ve konstrüksiyon süreçlerinde teknolojinin belirleyici olduğunu söyleyen Kara, gelişen teknolojinin, gerçek / sanal dünya, hibrit program ve formlar, insan ihtiyaçlarının teknolojiyle dengelenmesi gibi yeni araştırma alanları yarattığını belirtti ve ekledi: "Giderek artan imkanların sonucu olarak ortaya çıkan ‘eskimişlik', doğal afetler ve artık her gün duymaya alıştığımız sürdürülebilirlik, günümüzün inşaat mühendisleri için ele alınması gereken yeni gerçekler olarak karşımıza çıkıyor." Binaların, strüktürel ve teknolojik verimliliğine değinerek konuşmasını sonlandıran Kara, karmaşıklık arttıkça verimliliğin de artacağını, ancak bunlara "değer" faktörü eklenmediği sürece ortaya çıkan tasarımın sınırlı kalacağını vurguladı.


Beyrut ve Cambridge kentleri ile Harvard Üniversitesi'nde ders veren mimar Hashim Sarkis, "Ziraat Endüstrisinde Tasarımın Rolü" başlıklı sunumunda, Lübnan'da tasarımını yaptığı tesisleri dinleyicilerle paylaştı. Kendi projeleri olan Kuzey Lübnan'daki Ziraat Merkezi, Kfifane Zeytinyağı Fabrikası ile Bekaa Vadisi'ndeki Cortas Konserve ve Dondurulmuş Ürünler Fabrikası binaları ekseninde, tasarımın ziraat alanında faaliyet gösteren tesisleri nasıl ilgi çekici hale getirebileceğini ele alan Sarkis, karmaşık endüstriyel işlemlerle üretim yapılan fabrikalardan farklı bir konumda bulunan zirai tesislerin, uzun zamandır tasarımla ilişki içinde bulunmadığını vurguladı. Yiyecek üretilen, depolanan veya kutulanan tesislerin, gerek ihtiyaçlarının hafife alınması, gerekse de maddi kaynak bulunamaması nedeniyle sıradan barınaklar veya depolar olarak algılandığını vurgulayan Sarkis, bu nedenlerle söz konusu yapıların mimari yaklaşımdan uzak kaldığını açıkladı. Bu eleştirileri yaparken, özellikle Avrupa ve Latin Amerika'da inşa edilen önemli tesisleri göz ardı etmemek gerektiğini de hatırlatan Sarkis, mimarların bu alandaki eksiğinin ise yapıyı sadece endüstriyel bir yaklaşımla ele almaları, peyzaj ve planlama ile olan ilişkisini düşünmemeleri olduğunu söyledi. Sarkis, dış mekan tasarımının tesisler için taşıdığı öneme ve fabrikalarda çalışan işçilerin sosyal hayatına katkısını vurguladığı sunumunda, mimarlığın kırsal alanda konumlanan tesisler için yaratabileceği sosyal imkanların önemini aktardı.

 

İstanbul ve Endüstrileşme Süreci
Sarkis'ten sonra söz alan İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve mimar Tansel Korkmaz, Silahtarağa Elektrik Santrali'nin Emre Arolat, İhsan Bilgin ve Nevzat Sayın'ın oluşturduğu ekip tarafından santralistanbul'a dönüşüm sürecini aktardı. Endüstriyelleşme sürecinde büyük bir tarihi öneme sahip olan santral bir kültür, eğitim ve rekreasyon merkezine dönüştürülürken, bölgenin tarihini de içeren yeni bir ağ kurmanın ve sergilemekten çok yeniden kullanıma açmanın hedeflendiğini anlatan Korkmaz, "santralistanbul" adının da yapının ruhunu korumak için seçildiğini söyledi.




Fotoğraf: Santralistanbul / Ali Bekman


Sunumunda, santralistanbul'u dünyadaki benzerleriyle karşılaştıran Korkmaz, eski bir santral binası olan Tate Modern dönüştürülürken sadece kabuğunun, Almanya'nın Ruhr Bölgesi'ndeki Zollverein'da ise tüm bileşenlerin korunduğunu söyledi ve ekledi: "Santralistanbul, çok daha karmaşık bir stratejiyle dönüştürüldü. Bu strateji, geçmişle bugünü, tasarımla restorasyonu ve bellekle vizyonu içeriyor."

 

Seminerin ikinci bölümünün ilk konuşmacısı olan Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Ahmet Eyüce, yapılan değişikliklerle Bahçeşehir Üniversitesi'nin kampüsü haline getirilen endüstriyel yapılar çerçevesinde dönüşümü ele aldı. Depo olarak kullanılan binanın yine Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyelerinden Ali Çiçek tarafından hazırlanan projeyle tekrar kullanıma açılma sürecini aktaran Eyüce, Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nin imajlarıyla desteklediği sunumunda, dönüşüm projelerinin tümünün kendine has olduğunu, farklı bir fonksiyona sahip bir yapının dönüştürülmesi için belirlenmiş kurallar bulunmadığını vurguladı.

Şehir plancı ve öğretim görevlisi Murat Güvenç ise, sunumunda İstanbul ve çevresindeki endüstriyel üretim mekanlarının ortaya çıkma, yer edinme ve yok olma sürecini ele aldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve Ankara'nın başkent olarak belirlenmesinin bir dönüm noktası anlamına geldiği İstanbul'da, "üretim tesisi"nin çok katmanlı, çok boyutlu ve duruma göre farklı yorumlanabilecek zor bir kavram olduğunu söyleyen Güvenç, bu düşüncesini International Encyclopedia of Social and Behavioral Sciences'te "iş alanı" kavramı hakkında, farklı alanlardan 300 civarında madde bulunduğunu söyleyerek destekledi. Endüstrileşme öncesinde, sırasında ve sonrasında farklı özellikler gösteren üretim mekanlarının kentsel mekanlarla ve üretim süreciyle de ilişkilendirilerek araştırılması gerektiğini belirten Güvenç, 1910 - 1950 yılları arasında kozmopolit bir liman kenti olan İstanbul'da, bina kullanımının konut ağırlıklı, iş yeri ağırlıklı ve karma olarak kategorize edilebileceğini söyledi. İş yeri ve konut ilişkileri hakkında döneme ilişkin yaptığı çözümlemeleri dinleyicilerle paylaşan Güvenç, kentin kuzey ve güneyinin merkezle değil de doğrudan birbiri ile ilişki içinde bulunmasını da aynı etnik köken profiline sahip bölgelerin iletişim içinde olduğuyla açıkladı.

 

Güvenç'in sunumunun devamında aktardığına göre, 20.yy'da göç kaynaklı olarak nüfusu tam 12 katına çıkan İstanbul, büyük çapta bir endüstrileşme sürecine girdi. Dönemin İstanbul'unu "gecekondular, dolmuşlar ve sokak satıcıları kenti" olarak tanımlayan Güvenç, şehrin Anadolu yakası ve kendi içinde "İstanbul" ve Haliç'in kuzey kıyısı olan Beyoğlu olarak ikiye ayrılan Avrupa yakasından oluştuğunu söyledi.

 

1960 - 90 yılları arasında endüstriyel faaliyetin yoğunlaştığı alanlara göre kentin santraller, endüstriyel sermaye ve iş gücü olarak tanımlanabilecek ağırlık merkezlerinin yerel çerçeve içinde hareket ettiğini söyleyen Güvenç, Anadolu yakasında büyük, Avrupa yakasında ise orta ve küçük ölçekli tesislerin yoğunlaştığını ekledi. "Bir metropolisten çok, aşırı genişlemiş bir endüstri kenti" ve "Boğaz'ın iki tarafında konumlanan farklı endüstriyel bölgeler" olarak tanımladığı İstanbul'da, üretim tesislerinin ekonomik süreçleri açıklayan, yerel etkileşimi sağlayan birer arayüz ve güç alanları yaratan bir üreteç olarak ortaya çıktığını vurguladı.


Seminerin öğleden sonraki oturumunda, "Müşterinin Rolü" başlığı etrafında gerçekleştirilen söyleşinin ardından, Farshid Moussavi'nin konferansı için Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü'ne hareket edildi.

 

Moussavi: Mimarlar, İnsanları Bir Araya Getirmek için Çok Çalışmalı
Ahmet Eyüce'nin kısaca yaptığı tanıtım ve teşekkür konuşmasının ardından kürsüye davet ettiği FOA kurucu ortaklarından Farshid Moussavi, ofisin gerçekleştirdiği projelerden örnekler verdikten sonra, sunumunu "Bir mekan tasarımı yaparken temel alınan prensipler nelerdir?" sorusu etrafında şekillendireceğini söyledi. Her mimarlık ofisinin bağlı kaldığı belli prensipler olduğunu belirten Moussavi, "Projelerimize bakıldığında bizi materyalist olarak tanımlayabilirsiniz, ancak ortaya çıkan mekanların fiziksel olduğu düşünüldüğünde materyalin önemi ortaya çıkıyor," dedi.

Mimari tasarımda objenin ve temanın ağır basmasını savunan iki farklı görüş olduğunu anlatan Moussavi, bu form ve fonksiyon ayrımının kaynağını, birçok yapı tarafından işgal edilen dünyada, bu yapılar ile işlevleri arasındaki bağlantı eksikliği olarak tanımladı. "Oysa ki, kentlerimiz ve gerçekliklerimiz iç içe bulunan bu toplumsal zıtlıklarla dolu," diyen Moussavi, piyasanın bu zıtlıkları bir araya getirdiğini ekledi.

 

Mimarlık disiplininin de farklılıkları buluşturmak için bir araç olarak kullanılabileceğini söyleyen Moussavi, fonksiyonun göreceli bir kavram olduğunu, her disiplinin insanlar arasında bağ kurmak için farklı yollara başvurduğunu belirtti. Moussavi, mimarlıkta ise formun fiziksel veya soyut olarak kullanıcının karşısına çıkabileceğini vurgulayarak, ekledi: "Mimarlığın görevi, temel olarak insanları çevreleriyle ilişkilendirmektir."

 

Fonksiyonun çoğu zaman "sebep" ile karıştırıldığının altını çizen mimar, binaların görünümünün fonksiyonunu yansıtması gerekmediğini, önemli olanın kullanıcıyı gerekli kavramlarla ilişkilendirmek olduğunu vurguladı.




Fotoğraf: Carabanchel Sosyal Konutları, Madrid / Francisco A. Garcia, Alejandro G. Gonzalez


Sunumunun ilerleyen dakikalarında projelerinden örnekler vererek FOA'nın tasarıma yaklaşımını ele alan Moussavi, Madrid'de gerçekleştirdikleri sosyal konut projesinde, standart görünümü değil, farklı seçenekler sunmayı hedeflediklerini anlattı. Ahşap panellerin kullanıldığı cephenin kullanıcının isteğine göre rastgele şekillenmesini temel alan proje ile Moussavi, "tamamen aynı koşullarda yaşama ve standart muamele görme" hissini kırmayı amaçladıklarını aktardı.




Fotoğraf: John Lewis Mağaza ve Sinema Kompleksi / Satoru Mishima


Konuşmasında, Yokohama ve John Lewis Mağazası projelerine de yer veren Moussavi, idealist olmadıklarını ve farklı mimari yaklaşımlarla çalışmaya özen gösterdiklerini söyledi. "Mimarlar, farklı isteklere hizmet etmek ve aynı zamanda insanları bir araya getirmek için çok çalışmalı. Bu çok zorlu bir süreç, tıpkı rugby oyununa benziyor," diyen Moussavi, tasarımcı ne yaparsa yapsın, mekanın kullanıcı davranışlarına göre şekillendiğini vurguladı. Bu nedenle, konuşmasının başında değindiği kopukluğu yaşamamak için doğru yaklaşımı bulmanın gerekliliğine değinen mimar, meslektaşlarına "Görevimizi unutmamıza neden olan ‘Yeniye odaklanmalıyım' düşüncesi yerine, tasarım isteğini ön planda tutmalıyız," tavsiyesinde bulundu.

Arkitera, Yazı: Burcu Karabaş, 14.01.2009

TARİHİ BEDESTEN TİCARETE AÇILDI





Gaziantep'in tarihi mekanları arasında önemli bir yere sahip olan Zincirli Bedesten, restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından yeniden ticari faaliyetlerde bulunan esnafa ev sahipliği yapmaya başladı.

 

Gaziantep'te, 1781 yılında Darendeli Hüseyin Paşa tarafından yaptırılan,uzun yıllardan beri kasaplara ev sahipliği yaptığı için Et Hali olarak da adlandırılan tarihi Zincirli Bedesten, Vakıflar Bölge Müdürlüğünün yaptırdığı restitüsyon ve restorasyon çalışmaları sonrasında, genişlikleri 10-25 metre kare arasında değişen 73 dükkan ile ticari faaliyette bulunmak isteyenler için otantik bir ortam sunuyor. Tarih bedesten, 2,1 milyon TL harcanarak, açık artırma usulü ile kiralandı. İhaleye büyük ilgi gösteren esnaf, tüm dükkanları kiraladı ve 1 Ocak 2009 tarihinden beri de taşınmalar başladı.

 

Halen, özellikle baharat satışı yapan 8esnafın taşındığı tarihi mekana, ilk taşınan kişi baharat satışı yapan Emin Adanacıoğlu oldu. Daha önce de aynı mekanda yine baharat ticareti yapan Adanacıoğlu, 400 gün süren bir çalışma sonrasında, yeni bir görünüm kazanan aynı mekanda, daha rahat ve güzel bir ortamda çalışmaya başladığı için mutlu.

 

Gaziantep Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (GESOB) Başkanı Ömer Küsbeoğlu, tarihi Zincirli Bedesteni'nin restorasyon çalışmaları tamamlanarak yeniden esnafın hizmetine sunulmasının çok olumlu bir gelişme olduğunu söyledi. Küsbeoğlu, yüzyıllar boyunca Gaziantep'te küçük esnaf ve sanatkara hizmet veren Zincirli Bedesteni'nin, yeniden küçük esnafa ev sahipliği yapmaya başlamasının önemli olduğunu belirtti.

 

Küsbeoğlu, halen taşınmaların devam ettiği Zincirli Bedesten'in en kısa zamanda eski canlılığına kavuşacağına işaret ederek, şu bilgileri verdi: "Gaziantep, daha önce olduğu gibi, günümüzde de önemli bir ticaret merkezi. Bu özelliği dolayısıyla, il genelinde değişik bölgelerde, bir zamanlar esnafımızın faaliyette bulunduğu bedestenler, hanlar, iş merkezleri var. Son yıllarda, bu tarihi mekanların, aslına uygun olarak restore edilerek, esnafımızın hizmetine sunulmuş olması, bizim açımızdan son derece önemli. Son olarak, Zincirli Bedesteni'nin de esnafımızın hizmetine sunulması, esnafımıza rahat bir ortam sağlamış oldu. Bu çok önemli bir gelişme ve devam etmesini istiyoruz."

 

Tarihi mekana ilk taşınan baharat satışı yapan Emin Adanacıoğlu, Gaziantepli esnaf için tarihi Zincirli Bedesten'in çok önemli bir mekan olduğunu belirterek, şunları anlattı: "Zincirli Bedesten, kent merkezinde bulunduğu için ticaretin çok yoğun olduğu önemli mekanlar arasında yer alıyor. Bu tarihi mekan çok uzun yıllar, kasaplık yapan esnafa ev sahipliği yaptı. Restorasyon öncesinde, büyük çoğunluğu kasap olmasına karşın, benim gibi baharat satışı yapan dükkanlar da vardı. Ben de daha önce bu tarihi mekanda, kiracı olarak bulunuyor ve baharat satışı yapıyordum. Restorasyon çalışmaları başlayınca, başka bir yerim olmadığı için bir süre ticari faaliyetlerime ara verdim.Ama şimdi restorasyon çalışmaları tamamlandı ve yeniden eski mekanıma kavuşmuş oldum. Mülkiyeti Vakıflar'a ait olan bu mekanda daha önce olduğu gibi yine kiracı olarak çalışmalarımı sürdürüyorum. Yapılan çalışma bizim açımızdan çok olumlu. Şu anda, daha güzel bir ortama kavuştuk. Bizim için tek olumsuz durum, daha fazla kira veriyor olmamız. Daha önce 150-200 TL olan dükkan kiraları, şu anda bin TL ile bin 200 TL arasında değişiyor."

Yeni Şafak, 14.01.2009

ÇORUM'DA MÜZE ZİYARETLERİ ARTTI

 

Hattuşa, Yazılıkaya, Şapinuva ve Alacahöyük gibi tarihi zenginlikleri ile öne çıkan kent, 2007'de 64 bin civarında olan turist sayısını geçtiğimiz yıl yüzde 35 oranında artırarak 85 bine çıktı.

Müze ve ören yerlerinde 30 bine yaklaşan tarihi eseri ziyaretçilere açan Çorum, 2015 yılında 250 bin turisti ağırlamayı hedefliyor.

 

Çorum Valisi Mustafa Toprak,Toprak, Hitit uygarlığına başkentlik yapan Çorum'un özellikle turizm alanında iyi bir yıl geçirildiğini belirterek, "Bölge insanında turizm bilinci gelişti. Gerek turizm yatırımları gerekse kente gelen turist sayısında gözle görülür bir artış yaşandı. Kısacası Çorum'da turizm artık yayıldı. 2007 yılında kentteki Boğazköy, Alacahöyük müzeleri ile Yazılıkaya-Hattuşa ve Alacahöyük ören yerlerini gezen, ziyaret eden turist sayısı 64 bin civarındaydı. Ancak bu sayı 2008'te yaklaşık 85 bin oldu. Bu sevindirici bir gelişme. Çalışmalarımızın meyvesini toplamaya başlıyoruz. Hedefimiz 2015 yılında 250 bin turisti ağırlamak'' dedi.

Turizm Gazetesi, 14.01.2009

"SELÇUKLU TARİHİ YENİDEN YAZILMALI"

 

Konya Aydınlar Ocağı tarafından Sille Kültür Evi’nde gerçekleştirilen Salı Sohbeti’nde, “Anadolu’da Selçuklu İzleri” anlatıldı.


Gazetemiz köşe yazarı Araştırmacı - Yazar İbrahim Dıvarcı, proje danışmanlığını Prof.Dr. Haşim Karpuz’un yaptığı ve Selçuklu Belediyesi’nin desteklediği söz konusu projeyi tamamlamak için fotoğraf sanatçıları Fevzi Şimşek ve Ahmet Kuş’un objektifinden 50’ye yakın şehirde 676 tarihi eseri taradıklarını belirtti.  “Anadolu’da Selçuklu İzleri” projesinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayelerinde ve Selçuklu’nun Orta Asya’dan yürüyüşünün 1000.yılı münasebetiyle 2008 yılında gerçekleştirildiğine dikkat çeken fotoğraf sanatçısı İbrahim Dıvarcı, DIA eşliğinde yaptığı değerlendirmede “Selçuklu eserlerinde hiçbir yapı gösterişli değildir. Ama içine girdiğinizde muhteşem bir sanat yapısıyla karşılaşırsınız” dedi.


Ahlat, Harran ve Ani’nin Türkistan tarihinin muhteşem eserlerinin görüldüğü ve yaşandığı önemli bölgeler olduğuna temas eden yazar İbrahim Dıvarcı, Ahlat’taki Selçuklu Mezarları’nın içler acısı halini gösterirken “Ahlat, bu topraklara aidiyet duygusuyla bağlı olan her insanımızın görmesi gereken bir yer” olarak anlattı. Afyon, Kayseri, Antalya, Erzurum, Erzincan, Kars, Sivas ve Konya’daki Selçuklu eserlerinden örnekler veren Dıvarcı, Anadolu şehirleri içerisinde Selçuklu eserleri açısından Konya’nın 110 yapıyla ilk sırada yer aldığını söyledi. Bunu sırasıyla Kayseri, Tokat, Antalya –Alanya ve Sivas’ın takip ettiğini belirten Dıvarcı, Konya’da 1926-32 yılları arasında 90’ın üzerinde Selçuklu eserinin yıktırıldığını ve Anadolu’da 65 bin kitabenin de tahrip edildiğini kaydetti. Anadolu’da 85 bine yakın tarihi eserle ilgili envanterin bulunduğuna dikkat çeken Dıvarcı, Sinop ve Bitlis’teki Selçuklu eserlerinin sanat zenginliği açısından mutlaka görülmesi gerektiğinin altını çizerek “Belki size çok ilginç gelecek ama Diyarbakır, tam bir Selçuklu şehridir. Eski tarihi itibariyle Selçuklu eserleri açısından çok zengin olan Diyarbakır Surları, Çin Seddi’nden sonra ayakta kalan en uzun surdur. Erzurum’daki Emir Sultak Kümbeti ise, büyükşehir belediye başkanını kurtaran kümbettir. Mevcut belediye başkanı halk tarafından pek tutulmasa da Erzurum’daki tüm tarihi eserleri etrafını açmak suretiyle gün yüzüne çıkarmasından dolayı büyük takdir toplamış” diye konuştu.


Konya’daki Alaeddin Camii’nin, Tuğrul Bey’in “Kendime bir saray yapıp da yanında bir cami inşa etmezsem Allah’tan utanırım” anlayışıyla yapıldığına ve her Selçuklu Sultanının camiye bir şey eklediğine işaret eden Dıvarcı, caminin en önemli bölümünün sekiz Selçuklu Sultanının yattığı türbe olduğuna dikkat çekti.


Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi’ni yazan Prof.Dr. Osman Turan’dan sonra Selçuklu tarihi üzerine kapsamlı bir çalışma yapılmadığına değinen Dıvarcı, konuşmasını şu şiir ve sözlerle tamamladı: Yeni çıkan bilgi ve belgeler ışığı altında, envanter çalışmaları da dikkate alınarak Selçuklu Tarihi’nin yeniden yazılması gerekir. Yani yeni bir Selçuklu Medeniyeti tarihi, yeni bir Selçuklu Mimari tarihi yazılmalıdır.


Biz ki dünyayı terk edip göçtük/Gönül derdi ektik, matemler biçtik/Şimdiden sonra da nöbet sizdedir/Biz sıramızı savdık ve geçtik.”

Merhaba Gazetesi, 14.01.2009

EMPRESYONİZMİ YARATAN TABLO SERGİDE

 

 

Empresyonizm kavramını yaratan Claud Monet'nin Dans La Prairie adlı eseri önümüzdeki ay düzenlecek olan müzayedede satılmadan önce sergilenmeye başlandı.

 

Dans La Prairie adlı tabloyu 1876’da yapan Monet, karısı Camille'i çiçeklerin arasında yatarken resmetmiştir. İlk kez 1877'de sergilenen tablo, günümüzde empresyonizmin simgesi olarak görülüyor. En son 1957 yılında Londra'da bulunan Tate Gallery'de sergilenen tablo o zamandır sanatseverlerin karşısına çıkmamıştı. 12 ocakta başlayan sergi, 4 şubatta tablo açık artırmaya çıkana kadar devam edecek. Londra'daki Christie's'de modern ve empresyonist eserlerle birlikte sergilenen tablonun, serginin bittiği gece yapılacak olan müzayedede 15 milyon sterlinden alıcı bulması bekleniyor. Müzayedede alıcılarına kavuşmayı bekleyen eserler arasında Toulouse-Lautrec, Modigliani, Sisley, Renoir, heykeltıraş Henry Moore, Matisse ve Van Dongen'ın başyapıtları da bulunuyor.


Monet'nin bir sahneyi olduğu gibi yakalayan ve donduran stili, çağdaşı olan Paul Cézanne'a şunları söyletmişti: "Monet aramızdaki sanatçılardan en güçlü olanı. Yalnızca bir gözü var, ama ne göz!"

Taraf, 14.01.2009

VALİDEBAĞ'DA DOZER SESLERİ





İstanbul Üsküdar’da birinci derece sit alanı olan Validebağ Korusu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Üsküdar Belediyesi’nin plan tadilatlarıyla adım adım imara açılıyor. Korunun bitişiğinde AKP’ye yakınlığıyla bilinen Taşyapı İnşaat’ın da ortağı olduğu 28 bin metrekarelik arazide 8 katlı konut projesine izin veren AKP’li belediyeler, Üsküdar Belediyesi’nin mülkiyetindeki bir diğer araziyi ise sit alanından çıkararak, korunun bütünlüklü yapısını bozdu.

Korunun temizlik ve bakım işlerini de durduran yerel yönetimler, koru içindeki Validebağ Anadolu Sağlık Meslek Lisesi dışındaki tescilli eser binaları da kaderine terk etti.

 

1927’de Atatürk’ün emriyle öğretmenlere tahsis edilen korudaki 400 yıllık anıt ağaçlar ve 26 farklı kuş türü de yok olma tehdidiyle karşı karşıya. Adile Sultan Kasrı, Sultan Abdülaziz Av Köşkü’nün yanı sıra Hababam Sınıfı’nın çekildiği koru olarak da bilinen Validebağ Korusu’nu gezenlerse çöp yığınlarıyla karşılaşıyor. Üsküdar Belediyesi’nin koruyu yağmalamak için aldığı kararlar adım adım şöyle:

 

* Koruda yapılaşmanın önünü açan ilk plan tadilatı Kasım 2005’te İBB Meclisi’nce onaylandı.

* Plan tadilatıyla korunun bitişiğindeki 28 bin 859 metrekarelik arazi yönetici merkez fonksiyonundan çıkarılarak “konut” alanına alındı.

* Maksimum 15 metre yüksekliğe kadar izin verilen imar hakkı 24.50 metreye yükseltildi.

* İstanbul 3 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu ise plan değişikliğini onaylamadı.

* 2006’da “Bakım ve onarıma ihtiyaç duyulduğu” gerekçesiyle Validebağ Korusu ve Adile Sultan Kasrı’nın bahçesi 10 yıllığına Üsküdar Belediyesi’ne devredildi.

* Üsküdar Belediyesi, Nisan 2007’de “su drenajı” çalışmaları gerekçesiyle koruda kazı başlattı. Tepkiler sonucu çalışmalar durduruldu.

* İBB, Üsküdar Belediyesi’ne devredilen araziyi Kasım 2008’de “sit alanı”ndan çıkardı. Böylece belediyenin arazide istediği projeyi yapmasının da önü açıldı.

* İBB Planlama Müdürlüğü’nün değişikliğe onay vermemesine karşın plan tadilatı raporu İBB Meclisi’nde AKP’lilerin oyuyla kabul edildi.

* Validebağ Gönüllüleri Derneği ve TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin tüm itirazı İBB Meclisi’nce reddedildi.

Cumhuriyet, Haber: Deniz Tatarer, 14.01.2009


"VALİDEBAĞ KORUSU YEŞİL KALSIN" EYLEMİ

 

Üsküdar Validebağ Gönüllüleri Derneği ve bazı çevre örgütü üyeleri, Üsküdar Belediyesi'nin Validebağ Korusu'nda yürüttüğü faaliyetlerin, yapılaşma endişesini beraberinde getirdiğini belirterek, korunun tabii halinin korunmasını istedi.

Gruptakiler adına basın açıklaması yapan dernek yöneticisi Arif Birgen, Üsküdar Belediyesi'nin 'temizlik' adı altında zaman zaman korudaki ağaçları kestiğini ileri sürdü. Korudaki 'sit kararı' ihlallerinin son örneğinin Atletizm Federasyonu'nca düzenlenen kros yarışmasının burada yapılmak istenmesi olduğunu belirten Birgen, belediyenin bu yarış için koru içinde 5 metre genişliğinde yollar açtığını ileri sürdü. Birgen, "Yetkilileri 1. derece sit alanı olan koruda kros yarışması ve bu amaçla parkur yapmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz.'' dedi.

Zaman, 16.01.2009

AHMET AFİF PAŞA YALISI SATIŞA ÇIKARILDI

 

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Sarıyer`deki Ahmet Afif Paşa Yalısı`nı satışa çıkardı.

 

Alınan bilgiye göre, TMSF`nin mülkiyetinde bulunan 40 milyon 100 bin TL muhammen bedelli yalının ihalesi 28 Ocak 2009`da yapılacak. İstinye Mahallesi Köybaşı Caddesi`ndeki gayrimenkul, iki parselden oluşuyor. 21 parselde yer alan 2 bin 242 metrekare yüz ölçümüne sahip tarihi yalıda, zemin kat, 2 normal kat, çatı katı ve çatı arası bulunuyor. 22 oda ve sofası olan gayrimenkul, bin 250 metrekare kapalı alana sahip. Yalı ile bitişik konumda yer alan 22 numaralı parselde, içinde garajı ve kayıkhanesi olan bahçeli kagir ev bulunuyor. 22 numaralı parseldeki taşınmazın ise 129/706 hissesi satışa sunulacak.

Olay, 14.01.2009

 

 

TAY Bilgi: Yeniköy'ün dikkat çekici yalıları arasında yer alan Ahmet Afif Paşa Yalısı'nın ilk sahibi Koca Reşit Paşa'nın kızı Ferendiz Hanım olarak bilinir. Bu yalı, o zamanlar şimdiki haline göre daha sade bir görünümdeymiş. Şimdiki haline ikinci sahibi Ahmet Afif Paşa zamanında kavuşmuştur. Mimarı ise Osmanlı'nın son dönemlerinde İstanbul'a gelen ünlü bir isim; Alexandre Vallaury. Geleneksel Boğaz yalıları tipinden farklı olan yalının Harem ve Selâmlığı aynı çatı altındadır.

OSMANLI TESTİSİ AZ DAHA ERGENEKON YOLUNDA KIRILIYORDU

 

Ergenekon soruşturması kapsamında aranırken askeri savcılığa teslim olan Yarbay Mustafa Dönmez’in Ankara Sincan’daki evinde ele geçirilen kroki üzerine, Yenikent Zir Vadisi’nde arama ve kazı çalışması başlatılmıştı.

 

Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü’nden konuya ilişkin yapılan açıklamada, Ergenekon Terör Örgütüne yönelik olarak sürdürülen soruşturma kapsamında yapılacak kazı çalışmaları için Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün müracaatı üzerine, Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nca 9 Ocak 2009 tarih ve 3825 sayılı karar alındığı kaydedildi. Söz konusu karar gereğince, Ankara il sınırları içinde, belirlenen alanlarda kazı çalışmalarından önce haber verilmesi ve çalışmaların Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü'nün uzmanları gözetimde yapılması kaydıyla, kazı çalışmaları yapılması uygun görüldüğü belirtildi.

 

Bölgenin SİT alanı olması sebebiyle, vadideki çalışmalara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde görevli bir arkeolog da katıldı. Bir süre kazma-kürek, dedektör köpekler ve metal dedektörler eşliğinde devam eden çalışmalarda, çok sayıda mühimmatın yanı sıra  19. yüzyıl Osmanlı dönemine ait olduğu tespit edilen bir testi ortaya çıkarıldı.

 

Zir Vadisi’nde yapılan kazı sırasında, polisin tahrip olan tarihi eserleri iki “delil zarfı”na koyarak götürdüğü görüldü. Kazı sırasında tarihi eserlerin tahrip olması da tartışma yarattı.





Zir Vadisi’nin 1402 yılında Timurlenk ile Yıldırım Bayezid’in ordularının çarpıştığı Ankara Savaşı’na evsahipliği yapan alanlardan biri olduğu da öğrenildi.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara Yenikent Zir Vadisi'nde mühimmat aranırken çıkan tarihi testiyi Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde koruma altına aldı. Jet inceleme geçiren testinin 19. yüzyılda Osmanlı döneminde kullanılan "sofra testisi" olduğu belirtildi. Zir Vadisi kazısı, arkeolog eşliğinde yapılmıştı. Çıkan testi de bakanlık uzmanlarınca incelendi.





Koruma altına alınan testi, 19. yüzyıl Osmanlı dönemine ait. Üzerinde yeşil sır bulunuyor. Testinin boyu 26 santimetre. Kaide genişliği 10.5 santimetre. Tek kulplu olan testinin sağlam olduğuna dikkat çeken bakanlık yetkilileri, testinin gövdesinin armudi, omuz ve ağız kenarının yiv şeklinde ikişer sıra şerit bezeme olduğu bilgisini verdi.

 

TAY Haber (Der. Vatan, 13.01.2009 - Milliyet, Haber: Meriç Tafolar, 14.01.2009 -

Sabah, Haber: Hülya Karabağlı, 14.01.2009)





KAZI KAZAN

 

Her yeri kazıyorlar.

Elinde kazma-kürek, inşaat kamyonuna binmiş polisleri görünce Ergenekon'u çözmeye gittiklerini anlıyorum.

Okurlarım bir Rus fıkrası gönderdiler:

Komünizm döneminde hapse atılan baba, patates ekmek için tarlayı kazmakta zorlanan oğluna telefonda gizlice gömülü silahlardan söz etti.

Ertesi gün KGB tarlanın altını üstüne getirdi.

Oğlu babasını arayarak "Baba, tarlamızın her yerini kazdılar" dedi ve keyiflenen baba yanıt verdi:

"Şimdi patatesleri ek..."

*

Arada bir mahallenin suyunu patlatmak yanında, derin devleti bulayım derken polis arkeolojik kazı da yapmış oldu, bir testi de buldular. Sümerlere ait olduğu tahmin edildiğine göre, Sümerler de girdi mi işin içine!..

Nedense bende "baş bağlama" izlenimi uyandıran Adalet Bakanı'nın yüzüne bakıyorum, sanki şey oynuyor:

Kazı kazan...

El bombası çıkınca seviniyor, testi çıkınca üzülüyor...

Onlara göre bu silahlar AKP'ye karşı darbe silahları.

O zaman darbe yapacakları, Radyo Evi yerine ellerinde kazma-kürekle tarlaya koşarken görecektiniz...

Ve bakacaktın tank yerine kepçe ile geliyor paşa...

Peki, siz derin bir darbe kültürüne sahip olan yurttaşlar olarak, hiç yerden çıkartılanlarla darbe yapıldığını gördünüz mü?..

Bir bilge siyasetçi Hüsamettin Cindoruk, en doğrusunu söylüyordu geçen gün:

"Darbe yapmak sadece Genelkurmay'ın tekelindedir..."

*

Yeraltından çıkan silahlara gelince; yeraltında her zaman silahlar vardı...

Çünkü bu kadar çok hırsızı, bu kadar çok soygunu-vurgunu, bu kadar çok mafyası, bu kadar çok kirli işleri olan... Eli kanlı katilleri "kahraman" gören... Kurtlar Vadisi'nin Polat Alemdar'ını ağlayarak alkışlamaya koşan... Ama hukuku-adaleti asla olmayan bir ülkede, yerin üstü de kirlidir, altı da...

Silah çıkınca niye şaşıracaksınız?..

Sorun bu değil...

Sorun; AKP bunu muhaliflerini susturmakta kullanıyor... Bir başka kirli iş, bir başka hukuksuzluk...

Ve yerden bomba çıktıkça seviniyorlar...

Kazı kazan...

Hürriyet, Yazı: Bekir Coşkun, 14.01.2009

TARİH ÖNCESİ DÖNEME AİT MAMUT DİŞİ

ABD’nin California eyaleti açıklarındaki Santa Cruz adasında tarih öncesi dönemde yaşayan mamutlara ait olduğu sanılan bütün bir diş bulundu.

 

Yetkililer, California Üniversitesi’nde doktora yapan bir öğrenci tarafından bulunan dişin yakınlarında kaburga ve uyluk kemikleri de bulunduğunu açıkladı.

 

Doğayı Koruma Derneği (The Nature Conservancy) ve bir mamut uzmanının kemikleri inceleyeceği ve hangi döneme ait olduğunu tespit edeceği bildirildi.

Turizm Habercisi, 14.01.2009

MISIR - AIN SOKHNA'DA ANTİK ŞEHİR KALINTILARI

 

 

Mısır Kültür Bakanı Farouk Hosni’nin açıklamasına göre, Fransız arkeolog George Castel başkanlığında bir Mısır-Fransız ortak ekibinin çalışmaları sırasında Kahire’nin 120 km kuzeyinde Ain Sokhna’da Orta Krallık Dönemi’ne (MÖ 1665-2061) ait bir şehrin kalıntıları bulundu. 

 

Keşif sırasında dokuz depo ve bu depolar arasında uzanan üç farklı caddenin yanı sıra 600 metre kare büyüklüğünde, tek bir salondan ibaret bir bina tespit edildi. Yerleşimde kazılar 1999 yılında başlamıştı. Kazılar sonucunda bulunan bu yapıların yanı sıra, üzerlerinde dördüncü ve beşinci hanedanlığın firavunlarının ismini taşıyan çok sayıda çanak çömlek ile gemi yapımında kullanılan sedir ağacı kalaslarına rastlandı.  

Daily New Egypt, 13 Ocak 2009

SANAL TURLARA AÇILAN İLK İL OLAN MARDİN'DE, MAĞARA TURİZMİ DE GELİŞECEK





Kudüs ve Venedik'ten sonra dünyanın üçüncü sit alanı olan Mardin sanal ortama taşındı. Türkiye'de 81 il arasında ilk defa Mardin internet üzerinden sanal tur gezisi kapsamına taşındı. Ayrıca, 7 bin yıllık tarihi kentte bulunun antik mağaraların turizme kazandırılması için de çalışmalar başlatıldı.

 

“Taşın ve inancın şehri” olarak bilinen Mardin, Türkiye’de sanal ortama taşınan ilk olurken, turizmde önemli adımlar atan kentte bulunun antik mağaraların turizme kazandırılması için de çalışmalar başlatıldı.

 

www.mardin.gov.tr sitesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Mardin Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü web sitelerinde yer alan sanal gezide Mardin'in önemli tarihi ve turistik yerlerini gösteren video ve fotoğraf görüntüsü yer alıyor.

 

Mardin Kültür ve Turizm Müdürü Davut Beliktay, Mardin hakkında bilgi edinmek isteyenler için 7 bin yıllık tarihi kenti internet üzerinden sanal ortama taşıdıklarını söyledi.





Beliktay, "Ortalama her yıl 700 ile 800 bin arasında yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Mardin'in tarihi ve kültürel varlıklarını dünyanın dört bir yanında sanal ortamda izlenmesi için böyle bir proje başlattık. 81 il arasında ilk defa Mardin internet üzerinden sanal ortama taşınarak tarih severlerin beğenisine sunduk. Web sitesi çok büyük ilgi gördü. Dünyanın birçok ülkesinden bizi arayanlar Mardin'i ziyaret etmek için bize başvuruyorlar. İnternet üzerinden Mardin'de sanal ortamda gezi yapan insanlar Mardin'e gelmek için şimdiden rezervasyonlar yapmaya başladı" dedi.
 
Türkiye'de ve dünyada faaliyet gösteren yaklaşık 500 turizm acentesine Mardin'i tanıtan çeşitli broşür ve tanıtım CD'leri ile kitapçıklar gönderdiklerini belirten Mardin Turizm ve Kültür Müdürü Davut Beliktay, "Turizm acenteleri bizden Mardin hakkında çeşitli bilgiler ve tanıtıcı broşürler istedi. Biz de onlara gönderdik. Web sitelerimize girip Mardin'e gezi yapmalarını önerdik. Onlarda Mardin'i çok beğendiler. Turizm sezonunda turlarını Mardin'e yönlendirmek için girişimlerde bulundular. 2009 yılı Mardin için turizm patlaması yaşanacak. Bu yıl 1 milyonun üzerinde yerli yabancı turist bekliyoruz. Çünkü gidişat ve rezervasyonlar bunu gösteriyor. Mardin'i dünyaya tanıtmak için her türlü teknolojiden faydalanmaya çalışıyoruz. Sanal ortamdaki Mardin'i gezmek isteyenler bazen sitemizi kilitliyor. Mardin'i görmek isteyenler tarafından yoğun bir talep vardır. Mardin artık dünyanın turizm merkezi haline geldi" şeklinde konuştu.


Öte yandan 7 bin yıllık tarihi kentte bulunun antik mağaraların turizme kazandırılması için de çalışmalar başlatıldı.


Mardin Kültür ve Turizm İl Müdürü Davut Beliktay, zengin kültürleri ve tarihi dokusu ile dünyanın sayılı turizm kentleri arasında bulunan Mardin'de mağara turizmini geliştirmek için çalışmalar başlattıklarını belirterek, tarihi kentte bulunan mağaraları turizme kazandırdıkları takdirde Mardin'in turizm potansiyeli daha da artacağını söyledi.

 

Yılda Mardin'i ortalama 800 bin yerli ve yabancı turist ziyaret ettiğini ifade eden Beliktay, "Mağara turizmi başlaması ile bu sayı 1 ile 2 milyon turist arasında değişecektir. Türkiye'de 40 adet mağara bulunmaktadır. Mardin'de bulunan mağaralar şehrin altından geçip kaleye kadar çıkmaktadır. Yaklaşık 3-4 km uzunluğunda bulunan tarihi mağaralar bulunmaktadır. Binlerce yıl önce bu mağaralar insanlar tarafından kullanıldı. Biz bu mağaraları turizme kazandırmak istiyoruz. Bunun için çalışmalarımız başladı. Bu yıl içinde mağaraları turizme açmayı hedefliyoruz" dedi.

Turizm Gazetesi, 13.01.2009

ANTİK KENTTE MED-CEZİR SÜRPRİZİ

Balıkesir'in Burhaniye İlçesi'nde denizin çekilmesi ile antik kentin ortaya çıkması görenleri şaşırttı.

 

Ören mahallesi Fiord Otel önünde bulunan antik Adremytteion kentinin limanı son günlerde med cezir sebebiyle gün ışına çıktı.

 

Bazı vatandaşların Burhaniye Belediyesi'ni telefonla aramaları sonucu Belediye Halkla İlişkiler ve Basın Bürosu görevlileri, bu sıra dışı anı görüntüledi.

 

Daha önceleri su arkeologlarının çalışma yaptığı bu alan derinlerde bulunduğu için hiç bu kadar net şekilde görülememişti.

Balıkesir Kent Haber, 13.01.2009





FBI
KOLOMB ÖNCESİ TARİHİ ESERLERİ
PANAMA'YA İADE EDİYOR

 

    

 

FBI, Portland Bölümü’nün yaptığı incelemenin ardından Panama hükümetine 100’den fazla tarihi eseri iade etti.

Tarihi eserler ziynet eşyaları ile beraber çömlek ve altın işlerini içeriyor.

Uzmanlar bulunan birçok parçayı MS 1100-1500 yıllarına tarihliyorlar.

Bu parçalara paha biçmek zor, ancak bazı eserlerin 3,000 USD’den fazla bir değere sahip olduğu düşünülüyor.

  

FBI incelemesinin sonucunda, amatör bir arkeoloğun dul eşinin Oregon’daki Klamath şelaleleri ve civarında bu parçaları depoladığı ortaya çıktı.

1972’de ve 1982’deki Panama yasaları kişilerin ülkeye ait tarihi eserleri sahiplenmesinin yasadışı olduğunu kabul etti.

Sadece Panama hükümeti tarihi eserleri sahiplenebilir ve arkeolojik kazılara ve/veya buluntuların ülke dışına çıkarılmasına da Panama hükümeti izin verebilir.

ABD’nin de kabul ettiği bu yasa çerçevesinde ele geçirilen eserler, iade edilmek üzere bu ülkenin başkonsolosuna teslim edildi. 

FBI Basın Ofisi, 13.01.2009

ERTUĞRUL FIRKATEYNİ PROJESİ TAM GAZ





Japonya’nın Oshima Adası açıklarında, 118 yıl önce İmparator Meici’yi ziyaret ettikten sonra dönüş yolunda batan ve 550 denizcinin şehit olduğu Ertuğrul Fırkateyni'ni gün ışığına çıkarma projesinin üçüncü yılında dalışlar başladı. 12 arkeolog ve dalgıcın katıldığı ‘Ertuğrul Fırkateyni Japonya’da Bir Türk Gemisi Projesi’ kapsamında 2009 yılının yapılan ilk dalışında, geminin kazan dairesi ve mutfağına ulaşıldı.


Padişah İkinci Abdülhamid tarafından 1890 yılında Japon imparatoru Meici’ye iyi niyet elçisi olarak gönderilen ve dönüş yolunda Japonya’nın Oshima Adası açıklarında batan Ertuğrul Fırkateyni'nin su yüzüne çıkarılması için 3 yıl önce başlatılan çalışmaların, bu yılki bölümüne dün yeniden başlandı. Oşima Adası açıklarında meydana gelen ve Amiral Osman Paşa dahil 550 denizcinin şehit olduğu faciada, Ertuğrul Fırkateyni'nden geri kalan eserlerin gün ışığına çıkarılması amacıyla Bodrum Sualtı Arkeolojisi Enstitüsü (Institute of Nautical Archeology-INA) ve Yapı Kredi Emeklilik ortaklığında başlatılan kazı çalışmaları yaklaşık bir ay sürecek.

Enstitü Başkanı Tufan Turanlı öncülüğünde başlatılan sualtı kazı çalışmalarına 3 Türk, 1 İspanyol ve 8 Japon arkeolog katılıyor. Kıyıdan 60 metre açıkta, 30- 45 metre derinlikte yapılan sualtı kazı ve kurtarma çalışmalarını, 20 Japon gazeteci ile ülkenin 15 milyon tirajlı Asahi ve Yoimpuri gazeteleri ile televizyonları da yakından izliyor.


Tufan Turanlı, 3 Şubat 2009'a kadar sürdürülecek sualtı kazı çalışmalarında fırkateynin gün ışığına çıkmamış bölümlerine ulaşmayı hedeflediklerini belirterek şunları söyledi:
“Fizibilite çalışmalarına 2007’de başlanan projenin, 2010’daki 120'nci yıl anma törenlerine yetiştirilmesini amaçlıyoruz. 76 metre uzunluğundaki gemiden 69 denizci Oşima Adası balıkçılarının olağanüstü çabaları ile kurtarılmıştı. Oşima köylüleri kazazedelere sahip çıktı, hastaları tedavi etti, onlara giyecek ve yiyecek sağladı. Şehitlerin cesetlerine gereken saygıyı göstererek gömdü. İşte 118 yıl önceki bu dostluğu yeniden canlandırıp gelecek nesillere aktarmak için Türkiye ve Japonya bu projeye büyük önem veriyor. Bugün yaptığımız kazı çalışmalarının hemen başında kazan dairesi borularına rastladık. Kazan dairesinin yanında cıvata ve buhar kazanına ait parçalar bulduk. 3 metre ileride ise bol miktarda porselen parçaları bulundu. Yemek kazanını bulduğumuz yerin de geminin mutfağı olabileceğini düşünüyoruz. Bulduğumuz bazı eserleri çıkarmayı başardık.”

Ertuğrul kazılarını sosyal sorumluluk kapsamında destekleyen Yapı Kredi Emeklilik A.Ş. Genel Müdürü Giray Velioğlu da, fırkateynde görev yapan 600’ü aşkın denizcinin ve onlara yardım eden Japon dostlarının hikayesini yeni kuşaklara taşımak amacıyla Tufan Turanlı’nın yazdığı ‘Ertuğrul Fırkateyni'nin Öyküsü’ adlı çocuk kitabının Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldığını belirtti. Velioğlu, “Üç yıl önce Ertuğrul Projesi’ne başlarken şehitlerin ve onlara destek veren Japon balıkçıların anılarını canlandırmayı, toplumun bilincini artırmayı ve geçmişe bir nebze sahip çıkmayı amaçlamıştık. Bu kitap ile Türk ve Japon çocuklarının birbirine kaynaşmasını ve bu dostluluğun ilelebet sürmesini hedefledik” dedi.
2007 yılının Ocak ayında başlayan kazı ve kurtarma çalışmalarında bugüne kadar 750 kez dalış yapan ekip, fırkateyne ait bin 171 eseri su üstüne çıkardı.

Ertuğrul Fırkateyni 1890 yılında II. Abdülhamit tarafından iyi niyet elçisi olarak Japonya’ya gönderildi. 11 ay süren bir seferin ardından Japonya’ya varan Ertuğrul Fırkateyni, İmparator Meici tarafından özenle karşılanmış, İmparator’un isteği üzerine gemi komutanı Osman Paşa, konuşmasını Türkçe olarak yapmıştır. Zorluklarla tamamladıkları bu önemli görevden sonra denizcilerimiz, tayfun mevsimi olduğu halde dönüş yolculuğuna çıktı. Ertuğrul, Japonya’nın güneyinde Oshima Adası açıklarında kayalıklara çarparak parçalanmış, Osman Paşa dahil 550 gemici şehit olmuştur. Oshima köylüleri 69 denizcinin kurtarılmasında ve şehitlerimizin gömülmesinde çok büyük emek vermişlerdir.

Radikal, Haber: Yaşar Anter, 13.01.2009

200 YILLIK TARİHİ PİYANO İLGİ BEKLİYOR

 

Çanakkale'de Cumhuriyet İlköğretim Okulu'nda bulunan 200 yıllık tarihi geçmişe sahip piyano ilgi bekliyor.

 

Okul yetkilileri bodrum katında yaptıkları temizlik çalışmaları sırasında buldukları tarihi piyanonun yeniden kullanılır hale getirilmesi için birçok yere başvurduklarını belirterek, "1800'lü yıllardan kalma "Dietrich" marka piyano yıllar önce burada kullanılmış. Ancak daha sonra kullanılmadığı için okulun bodrumuna kaldırılmış. Bu bölgede yapılan çalışmalar sırasında bulduğumuz bu tarihi piyanoyu yeniden kullanılır hala getirmek için büyük çaba harcadık. İlk etapta Endüstri Meslek Lisesi'nin yardımı ile piyanonun dış görünümünü hoş bir hale getirdik. Ancak piyanoyu yeniden çalar hale getirmek şuan maalesef mümkün görünmüyor. Tuşları orijinal halde durmasına rağmen içindeki aksamın hasar görmesi çalışmamızı engelliyor. Bu konuda bir sponsor bulmamız halinde 200 yıllık tarihi piyanomuzu yeniden çalar hale getirebiliriz" dedi.

Haber Ekspres, 13.01.2009

İRAN-PARSA'DA
ANTİK SU KUYULARI
KAZILIYOR

 

 

Bir arkeolog ekibi tarafından Persepolis yakınlarındaki antik Parsa şehrinde bulunan su kuyularının kazısı devam ediyor.

İlk kuyu Kasım 2008’de, Persepolis kalıntılarından 500 m kadar uzakta, tuvalet inşası öncesi yapılan ön araştırmalar sırasında bulunmuştu.

Ortaya çıkan 10 parça seramik buluntunun ardından inşaat çalışmaları durdurulmuş ve bilimsel kazılara başlanmıştı. 

Antik tabaka ve civar yerleşimlerin tespiti için yapılan sondajlarda civarda birçok kuyu daha bulundu.

Kazı başkanı Yazdani bu kuyuların Parsa şehrinin erken dönemlerinde kazıldığına inandıklarını açıkladı.

Akhamenid Dönemi’nde bu kuyuların çoğunun terk edildiği tahmin ediliyor.

Kuyular civarında herhangi bir yapı kalıntısı olmamasına karşın, Kasım ayından bu yana İtalyan-İran ortak ekibi tarafından yürütülen bu kazılardan birçok önemli buluntu çıkarıldı. 

Tehran Times, 13.01.2009

KIRŞEHİR TARİHİ ESERLERİNE SAHİP ÇIKTI

 

 

AKP Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan, kentte bulunan tarihi eserlerin tamamının restore edildiğini söyledi.

 

Açıklamalarda bulunan Milletvekili Arslan, Kırşehir'de bulunan Selçuklu eseri tarihi mekanların tamamının restore edilerek, bakım altına alındığını kaydetti.

 

Ahi Evran Cami, Cacabey Cami, Alaaddin Cami, Aşıkpaşa Türbesi, Lala Cami, Kapucu Cami, Sanayi Cami, kümbetler, Hacıbey Konağı, Taş Konak, Kesikköprü ve Kervansarayı gibi tarihi eserlerin restorasyonunun tamamlandığını ifade eden Arslan, "Kırşehir, Anadolu'nun kültür başkenti olma özelliğini her zaman koruyor. Tarihi ve medeniyet kenti Kırşehir'de, özellikle Selçuklu dönemine ait eserler ön plana çıkmış durumda. Yılların ve doğa olaylarının verdiği zarar nedeniyle Cacabey, Ahi Evran, Aşıkpaşa, Alaaddin Cami gibi tarihi mekanların yapı taşlarında yıpranmalar meydana gelmişti. Bu eserlerin tamamı hakkında raporlar ve projeler hazırlanarak gerekli restorasyon çalışmaları yapıldı. Bazı eserlerin restorasyonu tamamlanırken, bazılarının bakım ve onarım işlemleri de kış şartları nedeniyle bahara kaldı. Yarım kalan restorasyon çalışmaları 2009'da tamamlanacak ve tarihi eserlere sahip çıkılacak" dedi.

Kırşehir Kent Haber, 13.01.2009

500 YILLIK HAMAM KÜLTÜR MERKEZİ OLACAK

 

Muğla'da 500 yıllık tarihi geçmişi olan hamamın Muğla Belediyesi tarafından restore edilerek turizme kazandırılacağı bildirildi. 

 

Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, Hamamönü mevkiine adı verilen tarihi hamamın kentin geçmişi ile ilgili değerlerin muhafaza edildiği, araştırıldığı bir merkez haline getirileceğini belirtti. 

Osman Gürün, "Muğla belediyesi olarak daha önce kültür evlerimizi restore ettirip turizmin hizmetine açtık. Şimdi 500 yıllık tarihi hamamı restore ettirerek kültür merkezi haline getireceğiz" dedi. 

 

Gürün, tarihi hamamı Muğla dışından gelen bilim ve sanat adamlarının çalışmalarını yapabileceği bir mekan haline getireceklerini söyledi.

Trt/Haber, 12.01.2009

TARİHİ YARIMADA'NIN ZIRHI, İSTANBUL KARA SURLARI GÜÇLENDİRİLİYOR





7. yüzyılda, Bizans Dönemi'nde şehri korumak üzere inşa edilen ve Tarihi Yarımada'yı çevreleyen 22 km uzunluğundaki İstanbul surları, geçirdiği depremler, yangınlar ve çeşitli diğer tahribatlar nedeniyle günümüzde korunmaya muhtaç hale geldi. Çeşitli dönemlerde pek çok güçlendirme çalışmasıyla desteklenen surların, hendek, dış sur ve iç sur olmak üzere 3 kısımdan oluşan kara surları bölümünün korunması için,  Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından yeni bir proje geliştirildi.

 

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı doktora öğrencisi Ahmet Serhan Kırlangıç ve yüksek lisans öğrencisi Mustafa Gökhan Kesti, İstanbul kara surlarında sürdürülen çalışmalar hakkındaki sorularımızı yanıtladılar.

 

Güçlendirme çalışmalarının kapsamından ve hedeflerinizden bahseder misiniz?

Projenin genel amacı, kara surları ile ilgilenen, sorumluluk taşıyan ve karar verici pozisyonda olan kamu kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve genelde kamuoyunun ilgisini İstanbul surlarının depreme karşı oldukça hassas bir durumda olduğu gerçeğine çekmek. Daha dar anlamda ise, İstanbul kara surları burçlarının depreme karşı acil güvenliğini sağlamak üzere kullanılabilecek teknik ve yöntemleri gündeme getirmek. Bu anlamda uygulamaya geçmiş bir güçlendirme projesi yürütüyoruz.

 

Kaç kişi çalışıyor? Hangi meslek gruplarından insanlar görev yapıyor?

Ekibimiz, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı öğrencilerinden Ahmet Serhan Kırlangıç ve Mustafa Gökhan Kesti'den oluşuyor. Proje danışmanlığını anabilim dalımızdaki ilgili öğretim üyeleri sağladı. Ekip üyeleri olarak inşaat mühendisliği kökenliyiz ve deprem mühendisliği alanında doktora ve yüksek lisans çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

 

Çalışmalarınızda size destek veren kurumlar var mı?

Projemiz, uluslararası bir organizasyon olan ve gelişmekte olan ülkelerde afet etkilerini azaltmaya yönelik çalışmalara burs sağlayan, Dünya Bankası'nın ProVention Konsorsiyumu tarafından destekleniyor.





Çalışmalar surların ne kadarlık kısmını kapsıyor?

Projede burçların geçici güçlendirmesini sağlayacak teknik ve yöntemler üzerinde durduk. İstanbul surlarının genelini ele aldığınızda, özellikle kara surlarında, yapısal stabilite açısından, çok farklı durumda olan burçlar görürsünüz. Gündeme getirdiğimiz öneriler, uyarlamalarla farklı gereksinimler içinde olan burçlara adapte edilerek uygulanabilir.

 

Ne zaman tamamlanması öngörülüyor?

Projemiz 2008 sonunda tamamlandı. Acil deprem güçlendirmesinin sağlanmasına yönelik geçici çözümleri gündeme getiren projemizin hayata geçirilmesi yerel ve merkezi yöneticilerin ilgisine bağlı.

 

İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesinin çalışmalara bir etkisi oldu mu?

Evet. İstanbul surları, defalarca deprem geçirdi, yıkıldı ve onarıldı ya da yeniden yapıldı. Bildiğimiz kadarıyla bugüne kadar yapılan onarımlar surları eski haline getirmekle sınırlı kaldı. Duvar ve burçların deprem güvenilirliğini arttırmaya yönelik bir önlem paketi bugüne kadar gündeme gelmedi. Halihazırda özellikle kara surları kısmen yıkık durumda. Depremde halen hasarlı durumdaki bölümlerin göçmesi, sağlam kısımların ise kısmen tahrip olması bekleniyor. Diğer taraftan surlar İstanbul'un en görünür ve önemli anıtlarından. Konuyu İstanbul 2010 Kültür Başkenti projesi kapsamında değerlendirdiğimizde, kara ve deniz surlarının deprem güvenilirliğinin sağlanması ve/veya bu konunun surlar hakkında geliştirilecek kapsamlı kentsel dönüşüm projelerinin içinde yer alması bize çok önemli ve acil görünüyor.





Surlarda ne tür tahribatlarla karşılaştınız?

Birçok burcun yan cepheleri yıkılmış durumda. En iyi durumda olanlarda bile derin çatlaklar mevcut. Önerdiğimiz yöntemin hala ayakta duran, ama geniş çatlaklara sahip burçlar için iyi çalışacağını düşünüyoruz. Yan cephelerinden bazıları yıkılmış olan burçlar için, alternatif yöntemlerin geliştirilmesi mümkün.

 

Kara surlarının güçlendirilmesi için önerdiğiniz tekniği, malzemeleri ve yöntemlerinizi anlatır mısınız?

Önerdiğimiz yöntem sur burçlarının, yapısal bütünlüğünü korumaya yönelik bir teknik. Burç köşelerine belli aralıklarla monte edilmiş çelik halatlar kullanılarak, herhangi bir yer hareketi altında, derin çatlaklarla birbirlerinden ayrılmış burç cephelerinin birlikte hareket etmeleri sağlanıyor. Çelik halatlar yerine fiber takyiveli halatların da kullanımının uygun olacağını düşünüyoruz. Etkili bir güçlendirme için ardgerme tekniğinin kullanılması kaçınılmaz, böylece yapıya gerekli takviyeyi verecektir. Bu yöntem, hem zaman hem de maliyet açısından en ekonomik yöntem. Kalıcı güçlendirme ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirilene kadar bu teknik geçici olarak en güvenli güçlendirme yöntemi. Bu sayede, kalıcı çözümler üretilene kadar surlar için zaman kazanılmış olacak. Benzer yöntemler İtalya, Venedik'teki Stefano Saat Kulesi'nde de kullanıldı.

 

Bizim burada önerdiğimiz yöntem, kalıcı ve kapsamlı restorasyon ile ilgili proje, yöntem, tasarım ve uygulamaya ilişkin uzun süreç tamamlanıncaya kadar, burçların acil yapısal güvenliğini sağlamaya yönelik. Yapının mevcut yapısal stabilitesinin olumsuz anlamda etkilenmemesi için, ki bu tarihi yapılara yapılan her türlü müdahalenin en zayıf noktasıdır, seçilen yöntem ne olursa olsun, uygulama düzeyi mümkün olan en az seviyede tutulmalıdır. Çelik halatlar, ilk anda dokuya uygun ve uyumlu bir etki yaratmasa da, yöntemin kolay uygulanabilir ve kolay sökülebilir (diğer bir deyimle geri dönüşü mümkün) olduğu, kalıcı restorasyon projesi geliştirilene ve uygulanana kadar geçici bir çözüm sunduğu unutulmamalı.

 

Geçici güçlendirme teknikleri halen gündemde olan bir konu değil. Ama kalıcı çözümlerin hayata geçirilmesinin ne kadar uzun zaman sürdüğü ve masraflı olduğu düşünüldüğünde, İstanbul gibi sayısız anıtsal değeri barındıran, yüksek deprem riskine sahip bir şehirde, geçici güçlendirme çözümlerinin hayati önemi ortaya çıkıyor. Zamanın ve paranın kısıtlı olduğu durumlarda, geçici güçlendirme yöntemleri hem hasar riskini azaltacak, hem de geri dönüşümlü olmaları nedeniyle tarihi yapılara olumsuz etkisi en az seviyede olacaktır.

Arkitera, Haber: Zeynep Güney, 12.01.2009

MEVLANA MÜZESİ'NE KAPSAMLI RESTORASYON

 

Yaklaşık 70 yıldır üzerinde ciddi bir çalışma yapılmayan Konya'daki Mevlana Müzesi'ne nasıl bir restorasyon yapılacağının belirlenmesi için Bilimsel Danışma Kurulu toplanacak. 

 

Müze Müdürü Yusuf Benli yaptığı açıklamada, Türkiye'de en fazla ziyaret edilen müzeler arasında bulunan Mevlana Müzesi'nin depreme karşı dayanıklılığıyla ilgili zemin etüdü çalışmalarının tamamlandığını belirtti. Yapılan ön çalışma sonunda Mevlana Müzesi'nin kapsamlı bir restorasyona ihtiyaç duyduğunun ortaya çıktığını dile getiren Benli, ''Çeşitli üniversitelerden bilim adamlarının bulunduğu Bilimsel Danışma Kurulu, önümüzdeki günlerde toplanacak ve Mevlana Müzesi'nde yapılacak restorasyonun nasıl olacağını belirleyecek'' dedi. Ancak bunun köklü bir restorasyon olacağının kesinleştiğini dile getiren Benli, yaklaşık 70 yıldır fiziki olarak elden geçmeyen yapının kapsamlı bir şekilde restorasyona tabi tutulacağını ifade etti.

 

Restorasyon sonunda müze içinde sergilenen eşyaların yeni bir düzene göre tekrar yerleştirileceğini anlatan Benli, restorasyon çalışmasına en kısa sürede başlamayı planladıklarını sözlerine ekledi.

Merhaba Gazetesi, 12.01.2009

ORTAÇAĞ YAZMALARININ SIRRINI DNA ANALİZİ ÇÖZECEK

 

 

Ortaçağ Avrupa’sında üretilen binlerce elyazması kitaptan bir kısmı hala mevcut fakat, bilimadamları hala bu kitapların çoğunluğunun ne zaman ve nerede hazırlandığı sorusunu cevaplamaya çalışıyorlar. Şimdi Kuzey Carolina Üniversitesi’nden bir araştırmacı bu soruların cevabını bulmak için genetik çalışmaların çağdaş sonuçlarını kullanıyor. 

 

Ortaçağ el yazmalarının birçoğu hayvan derisinden yapılmış parşömenlere yazılmış ve Prof. Timothy Stinson bu derilerden DNA analizi yaparak bu eserlerin nerede ve ne zaman yapıldığının tespit edilebileceğini düşünüyor. Şimdiye dek tarihsiz yazmaların yaş ve yer tespitleri elyazısı tarzı ve lehçe farklarını araştırarak yapılmaya çalışılıyordu, bu ise oldukça yanıltıcı sonuçlara yol açabilen bir yöntem. 

 

Stinson, tüm bu sorunların parşömenlerin ancak kısıtlı bir kısmında güvenilir bir şekilde lokasyonu ve tarihi tespit edilebilen DNA’ların bir envanterinin oluşturulması ile çözülebileceğine inanıyor. Özellikle de herhangi bir elyazmasının 100 civarında hayvanın derisinden yapıldığı düşünülürse. 

ScienceDaily, 12.01.2009

AKDAMAR'DA KIŞ BİR BAŞKA GÜZEL

Van Gölü’nde bulunan ve kentin en önemli turizm değerleri arasında gösterilen Akdamar Adası, kış mevsimiyle birlikte farklı bir güzelliğe büründü.

 

Kar yağışının ardından beyaz örtüye bezenen ada, yaz aylarında olduğu gibi kış mevsiminde de ziyaretçilerini büyülüyor. Bu arada, soğuk hava ve kar yağışının etkili olduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde önceki gece en düşük hava sıcaklığı, eksi 32 derece ile Erzurum’da yaşandı. En düşük hava sıcaklıkları sıfırın altında olmak üzere Ağrı’da 26, Kars’ta 21, Ardahan’da 19, Iğdır’da 16 ve Erzincan’da 15 derece olarak ölçüldü.

Milliyet, 12.01.2009

RUM KİLİSESİ MÜZE OLACAK

 

Muğla'nın Datça Belediye Meclisi, ilçeye iki kilometre mesafedeki Hızırşah Köyü'nde bulunan tarihi Rum kilisesinin restore edilip, müze olarak kullanılmasını kararlaştırdı.

 

Restorasyon için Muğla Valiliği Eski Eserleri Koruma Fonu'ndan ödenek istenmesi de oybirliğiyle kabul edildi. Başkan Erol Karakullukçu, şu bilgiyi verdi:

"Kilise, 1924-1932 yılları arasında yaşanan mübadele sonrasında kaderine terk edilmiş. 1970'te belediyenin mülkiyetine geçmiş. Uzun seneler, çeşitli kazılarda bulunan tarihi eserlerin konulduğu depo olarak kullanılmış. Biz, bakımsızlık nedeniyle harabeye dönen bu yapıyı restore ederek müzeye dönüştürmek istiyoruz."

Milliyet, Haber: Mehmet Çil, 12.01.2009

VALİDE SULTAN KÜLLİYESİ, SANAT EĞİTİMİ İÇİN KAPILARINI AÇIYOR

 

 

Mimar Sinan’ın önemli eserlerinden Üsküdar’daki Atik Valide Külliyesi’nin Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (MÜGSF) bünyesinde, uluslararası alanda sanat eğitimi merkezi olması yolunda önemli adımlar atıldı. 2003 yılında Marmara Üniversitesi Rektörlüğü’ne tahsis edilen bu yapının rölöve, restitüsyon, restorasyon ve yeniden işlevlendirme projesi çalışmaları sona erdi ve 2008 Aralık ayında Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne teslim edildi.

 

9 Ocak 2009 günü Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde düzenlenen basın toplantısında Külliye’nin beklenen kesin tahsis kararının Ocak ayının ikinci haftası içinde açıklanacağı belirtildi. Toplantıda konuşan Atik Valide Külliyesi Bilim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Afife Batur, ‘’Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun onaylamasının ardından, gereken herşey yapıldığı için, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kesin tahsisinin gerçekleşeceğine inanıyorum’’ dedi. Batur, bu çalışmalarda birçok kişinin emeğinin geçtiğini ve projenin MÜGSF’ye verilmesi gerektiğini söyledi. Külliyeyi sanat eğitim merkezine dönüştüreceklerini belirten Batur, sözlerini ‘’dün de bizim olsun yarın da’’ ifadesiyle tamamladı.

Yapı, Haber: Meltem Ulusoy, 12.01.2009

HASANKEYF KAZILARINDA 12.5 MİLYON LİRA HARCANDI

 

 

Ilısu Baraj göleti altında kalacak olan Batman’ın tarihi ilçesi Hasankeyf’teki kurtarma kazıları ve yüzey araştırmaları için 10 yılda 12.5 milyon TL harcandı. 

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Ilısu Baraj Göleti altında kalacak olan tarihi Hasankeyf İlçesi’nde yapılan kurtarma kazıları ve yüzey araştırmaların büyük kısmının 2008 yılında tamamlandığını açıkladı. 

 

Bakan Günay’ın verdiği bilgiye göre, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı’nın 1998 yılından beri Hasankeyf’te yapılan kazılar, yüzey araştırmaları ve belgelenme çalışmaları için yaklaşık 12.5 milyon TL ödenek ayırdı.

  

Bakan Günay, "Baraj alanlarında etkilenen taşınmaz kültür varlıklarının korunması’ amacıyla Hasankeyf için iki arkeolog, bir inşaat mühendisi, bir hidrolog, bir mimar- restoratör, bir jeolog ve bir sanat tarihçisinden oluşan yedi kişilik bilim heyeti kurulduğunu belirtti. Günay, “Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santralı projesi etkileşim alanında kalan kültür varlıklarına ve Hasankeyf’e ilişkin olarak bilim heyeti raporu ve ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumu Bölge Kurulu kararları doğrultusunda gerekli çalışmalar sürdürülmekte" dedi.

Turizm Gazetesi, 12.01.2009

BÜYÜK SÖZLEŞME MAĞARADAYMIŞ





Magna Carta isimli belgenin İkinci Dünya Savaşı sırasında Britanya’nın Galler bölgesindeki bir yeraltı sığınağında gizlendiği ortaya çıktı. Sığınakta kral ve kraliçenin mektupları da bulundu. 

 

İkinci Dünya Savaşı sırasında Britanya tarihinin en önemli belgelerinden biri olan Magna Carta’nın bir kopyasının Galler’de bir yeraltı sığınağında saklandığı ortaya çıktı. Aberystwyth kentindeki Galler Ulusal Kütüphanesi yakınında  oluşturulan sığınakta, Michalengelo, Raphael ve Leonardo da Vinci’ye ait tabloların, Britanya Kraliçesi ve Kralı’nın o yıllarda yazdığı bir kaç mektup ve Chaucher’e ait şiirlerin bulunduğu belirtildi. Söz konusu sığınakta bir defterin ve İncil’in bir kopyasının da geçici bir süre saklandığı ifade edildi. Bu gerçek, araştırmacıların kütüphane arşivinde yaptıkları incelemeler sonucunda ortaya çıktı. Britanya’nın dört bir yanında toplanan sanat eseri ve belgelerin çoğunlukla 1933 yılı ve onu takip eden yıllarda toplandığı, savaşın deklare edildiği 1939 yılında ise demir yoluyla Aberystwyth’e ulaştırıldığı tahmin ediliyor. 

Tamamı ancak 25 konteynıra sığan ve ağırlığı 90 tonu bulan eserler daha sonra Londra’daki British Museum’a gönderilmiş. 

 

Galler Ulusal Kütüphanesi iletişim sorumlusu Medi Jones-Jackson, konuyla ilgili açıklamasında “Tarihsel önemi bulunan bunca sanat eseri ve belgenin, İkinci Dünya Savaşı devam ederken kentimiz Aberystwyth’te güvenli bir şekilde saklandığını bilmek çok şaşırtıcı. Düşünün o yıllarda inşa edilen mağara şeklindeki sığınakta eserler zarar görmesin diye özel bir vantilatör ve ısıtma sistemi bile mevcutmuş.” 

 

Mağaranın özellikle bir tepenin arkasına yapıldığını anlatan yetkililer bunu nedenini de olası bombardımanlardan korumak için olabileceği konusunda birleşiyor. 

 

Kültür Tarihçisi Profesör Peter Stead ise konuyla ilgili olarak “Londra o yıllarda 96 gün boyunca Nazi Almanyasının bombardımanlarına maruz kaldı. Bu nedenle şehirdeki müzelerde bulunan bir çok sanat eseri Londra’dan uzaklaştırıldı. Bunun için de o yıllarda en uygun yerin Galler olacağı düşünülmüş. Tabloların güneş ışığını pek sevmediğini de göz önünde bulundurursak yer altında oluşturulan bir mağara bu amaç için en uygunuydu diyebiliriz” yorumunu yaptı.

Taraf, 11.01.2009

KAÇAK KAZI YAPAN 6 KİŞİ YAKALANDI

 

Konya'da dedektörle kaçak kazı yaptıkları tespit edilen 6 kişi suçüstü yakalanarak adliyeye sevk edildi.

 

Meram’a bağlı Erenkaya Köyü yakınlarında dedektörle kaçak kazı yapıldığı ihbarını alan Meram Jandarma Komutanlığı ekipleri, Hüseyin E. (32), Mustafa Ö. (37), Alaaddin Y. (42), Aytekin U. (35) ve Hüseyin S.'yi (38) suçüstü yakaladı. Jandarmadan kaçmayı başaran Ali E. (34) ise ekiplerin sıkı takibi sonucu Meram İlçesi Dere Mahallesi'ndeki evinde yakalandı.

 

Jandarma ekiplerinin olay yerinde dedektör, kazma, kürek, metal arama çubukları ile küp kırıkları ele geçirirken zanlıların evinde yapılan aramada ise, Roma döneminde kalma 2 adet sikke, dedektör ve metal arama çubuklarına rastlandı. Gözaltına alınan şüphelilerden Mustafa Ö.'nün memur olduğu, diğer şüphelilerin ise inşaat işçisi olarak çalıştığı belirlendi. Su aramak için dedektör kullandıklarını iddia edilen zanlılar Konya Numune Hastanesi'ndeki sağlık kontrolünün ardından adliyeye sevk edildi.

Merhaba Gazetesi, 11.01.2009

CUMALIKIZIK PROJESİ'NE BAKANLIKTAN DESTEK





Yıldırım Belediyesi önderliğinde, Bursa İl Özel İdaresi ve Mimarlar Odası Bursa Şubesi ortaklığı ile başlatılan 3. bin yılda yaşayan Osmanlı Köyü Cumalıkızık Projesi devam ediyor. Projeye Kültür Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü'nden destek geldi. 

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Mahmut Evkuran önderliğinde Yıldırım Belediyesi'ne gelen ekip, proje ortaklarıyla bir araya gelerek değerlendirmelerde bulundu. 

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Mahmut Evkuran'ın, Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin'i makamında ziyareti sonrasında gerçekleştirilen toplantıda, Cumalıkızık için ortak bir çalışma yapılmasına karar verilirken, bölgedeki eksiklikler ve uygulanması gereken projeler belirlendi. 

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından tam destek sağlanan "3. Bin Yılda Yaşayan Osmanlı Köyü Cumalıkızık Projesi" daha da geliştirilerek, bölgenin eğitimine ve tanıtımına yönelik çeşitli projeler uygulanacak. Bu projelerin başında, Cumalıkızık halkına "ev pansiyonculuğu"na yönelik eğitimler, bölgenin tanıtılmasına yönelik çeşitli faaliyetler ve Yıldırım Belediyesi tarafından geleneksel olarak düzenlenen Ahududu Festivali'nin, uluslararası hale getirilerek "Cumalıkızık Festivali" olarak adının değiştirilmesi geliyor.  

 

Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin, "Cumalıkızık'ı önemli bir yere taşıdık. Cumalıkızık halkı ile bir araya gelerek ortak noktada buluştuk. Amacımız, Cumalıkızık'ı dünyanın izleyeceği ve takip edeceği bir noktaya getirmek. 7 yüzyıl önceki Osmanlı'yı, o günkü giysileri, pazarları ve kültürü ile yerli yabancı turizme açmak istiyoruz. Bu konuda en büyük desteği de Kültür ve Turizm Bakanlığımızdan alacığımıza inanıyoruz" dedi.

Turizm Gazetesi, 10.01.2009

Pergamon (Dörpfeld)
...19 yy sonu




4 - 10 Ocak 2009

PENNSYLVANIA MÜZESİ'NDE İŞTEN ÇIKARMALAR





ABD’nin en eski üniversite müzelerinden olan, Pennsylvania Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi geçen ay başında 18 araştırmacıyı işten çıkarttı. Müze yöneticisi Richard Hodges, bahsi geçen bu 18 araştırmacının müzeye bağlı MASCA’da (Museum Applied Science Center for Archaeology) görevli oldukları, müzenin bu bilimsel araştırma bölümünün tamamen kapatılacağını, herkes gibi onların da finansal bir krizle karşı karşıya olduklarını açıkladı. Çoğu uzun yıllardır müzede çalışan bu elemanların yeni iş bulabilmelerine olanak sağlamak için uygulama 31 mayıs 2009 tarihinden geçerli olacak.

Açıklamada, “müzenin yeniden yapılanmasının ve finansal olarak kendi ayakları üzerinde durabilmesinin bir parçası olan bu operasyon, gelecekte müzenin, yeniden ülkenin ve dünyanın önde gelen kurumlarından birisi olmasını sağlayacaktır” denildi. 





Öte yandan, Mısır’dan, Maya antik şehirlerine, Babil, Gordion ve Troya’ya kadar birçok kazı ve araştırmaya destek olmuş, 120 yıllık geçmişi olan Pennsylvania Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi’ni bilimsel araştırmalardan uzaklaştıracak böyle bir karar ülke içinde ve dışında tepkiler almaya devam ediyor. Harvard Üniversitesi Güzel Sanatlar Profesörü Irene Winter bu kararı “Vazgeçeceğiniz son şey bilginin üretimi ve paylaşılması olmalı” cümlesi ile eleştirmekte. Müzenin bu kararı sonrasında işini kaybedecek biliminsanları arasında Patrick McGovern gibi, antik kaplarda bulunan kalıntıların kimyasal analizleri ile bu kapların içinde bulunan nesneleri tespit eden ve bu çalışması ile gazetelere manşet olan arkeologlar da bulunmakta. Kararı kınayan bir bildiri ise internette imzaya açıldı:  http://www.petitiononline.com/Penn2009/petition.html

http://masca.museum.upenn.edu

TAY Haber, Ali Yamaç,10.01.2009

GLADYATÖRLER ROMA COLOSSEUM'DA DÖVÜŞECEKLER

 

Yerel yetkililerin bildirdiğine göre galyatörler 2000 yıl sonra yeniden Roma’nın meşhur arenası Colosseum’a dönüyorlar. Roma şehir meclisinin arkeoloji bölümü şefi olan Umberto Broccoli, La Repubblica gazetesine verdiği demeçte 2009 yılında tahminen beş milyon kişinin eski Roma’nın görüntü, ses ve kokusunu yaşamak için Colosseum’a geleceğini söyledi ve “Tarihi yerleri ve anıtları mabetleştirmek zorunda değiliz. Onları yaşanan yerler yapacağız. Müzeler ve anıtlar yepyeni şekilde ziyaretçilerle konuşacak” dedi. 

 

Broccoli’nin planına göre çağdaş gladyatörler antik çağların kıyafetlerini giyecek ve aynı silahlarla dövüşecekler. Bu gösterilerin dışında, Colosseum’da akşamüstleri ise Seneca gibi antik yazarların eserleri canlı olarak seslendirilecek. 

 

Broccoli’nin bu önerisi pek de sıcak karşılanmadı. Lazio Bölgesi kültür danışmanı Giulia Rodano “Gladyatörlerin çağını anımsatmanın daha uygun şekilleri bulunabilir. Ne de olsa burada bir Hollywood mitinden değil, Romalıları eğlendirmek için ölüme gönderilen kölelerden bahsediyoruz” dedi.  

Discovery News, Haber: Rossella Lorenzi, 06.01.2009

MÜZELERE LOKUM VE KAHVELİ TANITIM

 

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzelerden elde edilen geliri on katına çıkarmak için yeni bir çalışma başlattı. Bakanlık, bu çerçevede İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Trabzon, Gaziantep gibi Türkiye'nin en çok ziyaretçi çeken 56 müzesine satış noktası ekleyecek.

 

Buralarda, müzelerde sergilenen tarihî eserlerin imitasyonları, eserlerin tişört ve kupa gibi ürünlerin üstüne yapılmış baskıları satışa sunulacak. Türk kahvesi, Türk lokumu ve geleneksel el sanatlarından örnekler satış noktalarında yeni şekillerde sunularak, müzelerin tanıtımına katkı sağlayacak. Türkiye'de mevcut durumda 9 müzede satış noktası bulunuyor. Bu rakamın, "Müze ve Ören Yerleri Satış Alanları ve Ticari Faaliyetlerin Yönetimi, Yürütülmesi, Geliştirilmesi, Ürün ve Hizmet Tedariki Projesi" ile 56'ya çıkarılması planlanıyor. 56 müzenin ve ören yerinin işletmesini alacak firma için ihale açıldı. İhale şartlarına göre, 56 müzenin işletmesini alacak firma, 8 yıl süre ile müzelere yatırım yapacak, tanıtımlarını üstlenecek. Türkiye'deki zenginlikleri, vatandaşlara ve yabancı turistlere daha fazla tanıtmayı amaçlayan proje ile müze ve ören yerleri dünyaya tanıtılmış olacak.

 

Döner Sermaye İşletmesi Merkez (DÖSİM) Müdürü Tolga Yusuf Tuyluoğlu geçen yıl müze ve ören yerleri ziyaretçi sayısının yüzde 26 artarak, 22,6 milyona ulaştığını söyledi. Tuyluoğlu, müzelerin aslında önemli bir ticari kapasiteye de sahip olduğunu kaydetti. Satış alanlarının, müze giderlerinin büyük bir bölümünü karşıladığını ve tanıtıma büyük katkı sağladığını belirten Tuyluoğlu, "Bu sebeple dünyada çok fazla örneği görülen böyle bir projeyi başlattık. İhale sonucunda 56 müze ve ören yerine yapılacak satış alanları blok halinde tek firmaya verilecek. Sözleşme süresi 8 yıl olacak." diye konuştu.

Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 10.01.2009

RESTORANA
TARİHİ ESER BASKINI

 

Denizli Merkez’e bağlı Kayhan Beldesi’nde bir balık restoranın bahçesine süs eşyası olarak konulmuş 30 parça tarihi eser ele geçirildi.

Denizli İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, bir ihbar üzerine Değirmende Alabalık Restaurant’a baskın yaptı.

Restoranın sahibi A.B. gözaltında.

Hürriyet Ege, Haber: Ramazan Çetin, 08.01.2009

NAZİLLİ'DE 18. YÜZYILA AİT KUR'AN BULUNDU

 

Aysın'ın Nazilli İlçesi'nde düzenlenen tarihi eser operasyonunda, 18. yüzyıla ait olduğu sanılan el yazması Kur'an-ı Kerim ile bir kitap ele geçirildi. Bir ihbarı değerlendiren Nazilli Jandarma Komutanlığı ekipleri, Bozyurt Köyünde H.A'nın evinde arama yaptı. Evde el yazması Kur'an-ı Kerim ile bir kitap ele geçirildi. Yetkililer, eserlerin tarihi değerinin bulunduğunu ve 18. yüzyıla ait olduğunun tahmin edildiğini bildirdi. Eserler incelenmek üzere Müze Müdürlüğü'ne gönderildi. Gözaltına alınan H.A'nın sorgusunun sürdüğü kaydedildi.

Haber Ekspres, 09.01.2009

YAZMA ESERLER HAZİNE





Mevlana'dan İbn-i Arabi'ye kadar çok sayıda düşünürün paha biçilmez eserlerinin yer aldığı Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi kitaplarla her geçen gün daha da zenginleşiyor.

 

Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin yaptığı açıklamada, Burdur İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğünü sel basması sonucu çok değerli yazma eserlerin zarar görmesi üzerine, ülkenin çeşitli kütüphanelerinde bulunan değerli yazma koleksiyonlarını bir araya toplamak, bakım ve onarımlarını yapmak, eserleri uygun ortamlarda muhafaza ederek araştırmacıların hizmetine sunmak amacıyla 1984 yılında kütüphanelerinin hizmete açıldığını söyledi.


Konya'nın, Anadolu Selçuklu Devleti'ne başkentlik yapması nedeniyle kültürel derinliği ve devamlılığı olan bir şehir olduğunu ifade eden Şahin, ''Bu durum, Konya'da kurulan yazma eserler kütüphanesini çok özel bir yere taşımaktadır. İstanbul'daki Süleymaniye Kütüphanesi'nden sonra en fazla yazma eserin bulunduğu Konya, ülkemizde ve dünyada hak ettiği yere gelme yolunda emin adımlarla yürümektedir'' diye konuştu.


Şahin, Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'nde Selçuklu döneminin yanında Osmanlı dönemine ait çok sayıda yazma eser bulunduğunu belirterek, şunları kaydetti:
''Konya, Selçuklu'nun başkentidir. Sadrettin Konevi, İbn-i Arabi ve Mevlana gibi büyük alimlere ait eserler, kütüphanenin dikkat çeken kitaplarıdır. Bunun yanında Hacı Bektaş-ı Veli'nin kütüphanesi de buradadır. Kütüphane, tıp yazmaları konusunda da dünyanın en zengin koleksiyonuna sahiptir diyebiliriz. Mevlevilikle, İbn-i Arabi ile ilgili hiçbir kütüphanede bulunamayacak eserler mevcuttur. İmam Gazali'den İmam-ı Azam'a yüzlerce ilim adamı, düşünür mutasavvıfın eseri de kütüphanede bulunmaktadır. Anadolu'nun en kapsamlı koleksiyonunu depolarında saklayan önemli bir kütüphane hüviyetine sahiptir.''


Bugüne kadar Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi koleksiyonunda devir, bağış ve satın alma yoluyla sağlanmış kayıtlı ve halen tasnifi yapılarak kayıt altına alma çalışmaları devam eden 13 bin 266'sı yazma, 70 bin 336'sı matbu olmak üzere toplam 83 bin 602 adet eser bulunduğunu anlatan Şahin, Elazığ Müzesi Kütüphanesi ile birlikte devir yapılan kütüphane sayısının da 62'ye ulaştığını ifade etti.


Şahin, yazma eserlerden 10 bin 119'unun devir, 2 bin 74'ünün satın alma bin 73'ünün de bağış, matbu eserlerin ise 61 bin 696'sının devir, 384'ünün satın alma ve 8 bin 256'sının da bağış yoluyla kütüphaneye kazandırıldığını bildirdi.


Kütüphanede, tarihi yazma eserlere orijinaline çok yakın, el işçiliğiyle cilt yapıldığını, belirten Şahin, ''Paha biçilmez önemdeki bu eserlerin bir kısmı, özel olarak çelik kasa şeklinde yapılan, ancak 3 ayrı görevlinin bir araya gelmesiyle açılabilen bir bölümde muhafaza edilmektedir. Bu özel bölmedeki eserler, hırsızlık, yangın, deprem gibi doğal afetlere karşı tam korumalıdır'' dedi.

Bekir Şahin, bilimsel çalışmalar için üniversiteler ile her türlü yerli ve yabancı araştırmacılara hizmet veren kütüphanede kitapların muhafaza ve bakımının büyük bir titizlikle yapıldığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
''Yazma ve eski harfli basma kitaplar ayrı ayrı depolarda muhafaza edilmektedir. Depolarda, sabit sıcaklığın kışın 16 derece, yazın 24 derece, nem oranının yüzde 50 olması, ışık şiddetinin 50 lux'ü aşmamasına dikkat edilmektedir. Pencereler ultraviyole (UV) ışınlarını geçirmemesi için koyu renk perde veya UV emen filtreler ile kapatılmakta, çatı, pencere ve kapılar izole edilerek, dış etkenlere karşı korumalı hale getirilmektedir. Kitaplar belirli aralıklarla tek tek elden geçirilmekte, tozları alınacak kitaplar raflardan alınarak temiz havaya çıkartılmaktadırlar.''


Mevlana'dan Hacı Bektaş Veli'ye kadar çok sayıda düşünürün eserlerinin yer aldığı, devir, satın alma ve bağış yoluyla kazandırılan kitaplarla her geçen gün daha da zenginleşen kütüphanenin, mevcut hizmet binasının artık yetersiz kaldığını dile getiren Şahin, şunları kaydetti:
''Hizmet binamız, bodrum katı ile birlikte 4 katlıdır. Kütüphanenin 14 çalışma odası, 4 salonu, 4 adet el yazması eserlerin korunduğu özel çelik kasa, 4 adet matbu eserlerin yer aldığı depo, 1 CD arşiv odası ile toplam kullanım alanı 723 metre karedir. Bağışlanan kitaplarla kütüphane zenginleşmeye devam etmektedir. Kütüphane zenginleştikçe mevcut fiziki yapı yetersiz kalmaya başladı. Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi için modern bir binaya ihtiyaç duyulmaktadır.'' 

Merhaba Gazetesi, 09.01.2009

İNEGÖL KENT MÜZESİ, ZENGİN KÜLTÜR MİRASINI ORTAYA ÇIKARDI

 

Bursa'nın İnegöl İlçesinde yapımına 4 Haziran 2005 tarihinde başlanan Kent Müzesi, yarın Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın da katılacağı bir törenle açılacak. Müze, halktan toplanan tarihi değere sahip eşyalar ile kültürel mirasın önemli bir bölümünü gün ışığına çıkaracak. İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş, son hazırlıkları yapılan müzeyi gezdi. Yeni İnegöl'ün kurulması, altyapısı ve donanımı ile modern bir kent oluşturulmasının en büyük hedefleri olduğunu belirten Başkan Aktaş, bu hedef doğrultusunda ilçeler arasında bir ilk olan "Kent Müzesi" projesini hayata geçirdiklerini kaydetti.

 

4 Haziran 2005 tarihinde büyük bir heyecan ile başlattıkları müze çalışmalarını tamamlamış olmanın gururunu yaşadıklarını söyleyen Başkan Aktaş, "Her gittiğimiz yerde Kent Müzesi projesini anlattık, kamuoyu oluşturduk. Araştırma yaptık. Konunun uzmanlarına danıştık. Bu titiz çalışmalar sonucunda mahzenlerin, sandıkların, evdeki dolapların kapısı Kent Müzesi için ardına kadar aralandı. Ve yüzlerce materyal, onlarca eşya bağışı yapıldı." dedi. Geldikleri noktada halkın gönül rızası ile bağışladığı eserlerin, Kent Müzesi'nin oluşmasında çok büyük yer tuttuğunu ifade eden Aktaş, son durumu şöyle anlattı:

 

"İnegöl Kent Müzesi, tüm yapılanmasını tamamlamıştır. Müzemiz artık halkımız ile buluşacağı günü bekliyor. İnegöl insanının, Bursa'nın, birçok üniversitenin akademik kadrosunun ve Türkiye'nin merakla beklediği İnegöl Kent Müzesi'nin açılışı, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın ve çok sayıda davetlinin iştirakiyle 10 Ocak Cumartesi günü saat 14.30'da İshakpaşa Külliyesi önündeki alanda gerçekleştirilecektir."

 

Kent müzesini, sadece belediye imkanları veya sponsorlar marifetiyle gerekli araç ve gereçleri temin ederek kurmak yerine, halkı da bu işe ortak ettiklerini kaydeden Aktaş, böylece müzenin İnegöl halkına mal olduğunu vurguladı. Aktaş, şunları söyledi: "İstedik ki kent müzemiz, İnegöl'den ve İnegöl insanından izler taşısın. Vatandaşımızın evinde muhafaza edilen tarihi ve kültürel değerler, halkımızın katılım ve paylaşımı ile müzemizde sergilensin. Bu tarihi hizmeti halkımız sahiplensin. Kısacası Kent Müzesi, bir şahsın veya kurumun değil, halkın malı olsun. Nitekim de öyle oluyor. Geldiğimiz noktada halkımızın gönül rızası ile müzemize bağışladığı eserler ve yine halkımızın gönüllü katkıları, müzemizin oluşmasında çok büyük yer tutuyor." Kent Müzesi'nin hazırlanmasında Koordinatör Kurulu Başkanı Nedim Bayram, Koordinatör Kurulu üyeleri Serdar Rubacı, Bayram İnaltekin, İsmail Hakkı Özak, Ali Osman Ongun ve seramik sanatçısı Adilcan Güven de görev aldı.

Zaman, 09.01.2009

ÜÇ ASIRLIK TABLONUN BENZERİ ANTİK KENT GİRİŞİNE ASILDI

 

Muğla'nın Yatağan İlçesi'ne bağlı Eskihisar Köyü'nde bulunan Stratonikeia Antik Kenti'nin turizme kazandırılması için yapılan çalışmalar sürüyor. Çalışmalar kapsamında, Yatağan kaymakamı Şehmus Günaydın tarafından antik kentin girişine, kentin doğuşunu simgeleyen 3 asırlık tablo yaptırılarak ışıklı levhayla asıldı.


Muğla'da turizmin 12 aya yayılması çalışmaları kapsamında Yatağan'da da devam eden çalışmalarda dünyanın en büyük antik mermer kentine sahip Stratonekeia'nın doğuşunu anlatan 3 asırlık tablonun çizimi tamamlandı. Yatağan-Bodrum karayolunun 7'inci kilometresinde bulunan antik kentin girişine Yatağan Kaymakamlığınca dikilen tabloyla ilçeye turist çekilmesi amaçlanıyor.


Stratonekeia Antik kentinin doğuşunu ve ölümüne aşkın hikayesini anlatan 3 asırlık tablonun orijinalleri İtalya, Hollanda, Fransa ve Macaristan müzelerinde sergilenirken, tabloların kopyaları için yaklaşık 3 Milyon TL telif hakkı istendi. Stratonikeia kentinin doğuşunu simgeleyen 7 adet resmin kopyalarına benzeri Türkiye'de ilk defa Yatağan Atatürk İlköğretim Okulu Görsel Sanat Öğretmeni Gürol Aytepe'ye tarafından çizildi. Eskihisar Köyü'nde bulunan Stratonikeia'nın Antik kenti girişine dikilen 3 asırlık tablo için önümüzdeki günlerde Muğla Valisi Dr. Ahmet Altıparmak'ın katılımıyla açılış töreni yapılacağı belirtildi.


Stratonikeia Antik Kenti'nin dünyadaki en büyük mermer kenti olduğunu belirten Yatağan Kaymakamı Şehmus Günaydın, "Antik kentin tanıtılması için yapılan çalışmalarımız devam ediyor. İlçemizin sınırları içinde bulunan bu antik kent dünyanın en önemli merkezlerinden biridir. Ayrıca ölümüne aşkın hikayesi bu antik kentte yaşandı. Bu nedenle burasının tanıtımı için bu resimlerin kopyalarını getirterek kentin tanıtımını yapmaya karar verdik. Dünyanın saygın müzelerinde bulunan eserlerin kopyaları için bizden 2 milyon dolar istendi. Bu büyük bir rakam. Biz de yerel imkanlarla tabloları çizdirdik ve çizilen tabloyu da antik kentin girişine monte ettirdik" dedi.

Stratonikeia Antik kentinin içinde bulunan sokakta tüm antik yapıların restore edileceğini söyleyen Kaymakam Şehmus Günaydın, "Bu sokakta bulunan tarihi eserlerin dünyada benzerleri yok. Burayı ayağa kaldırmak istiyoruz. Antik kentin bugünkü haline geleceğini sanıyorum ki kimse hayal bile etmemişti. Turizmde cazibe merkezi olmaya başladı. Caddedeki yapıların tümünün restorasyonu ile kent asırlar önceki görünümüne kazanacak ve turizm için önemli bir potansiyel oluşturacak" diye konuştu.

Haber Ekspres, 09.01.2009

BATIK FRANSIZ GEMİSİ ARANIYOR

 

Birinci Dünya Savaşı’nda Topçu Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul Aker ve bataryasınca Antalya’nın Kemer İlçesi açıklarında batırılan Fransız savaş gemilerinden Paris-2 için dünya üniversitelerinin de katılımıyla uluslararası dalış yapılacak.

Üç gün sürecek dalışlarda batırılan ancak kesin yeri belirlenemeyen diğer savaş gemisi Alexandrea da aranacak. Akdeniz Üniversitesi Sualtı Topluluğu akademik danışmanı Yrd.Doç.Dr. Mehmet Gökoğlu, Birinci Dünya Savaşı’nda Topçu Subay Mustafa Ertuğrul Aker ve silah arkadaşları tarafından batırılan savaş gemilerinden halen kayıp olan Alexandrea’nın bulunması için de çalışma yürüteceklerini kaydetti.

 

Gökoğlu, Mustafa Ertuğrul’un dinamit sandıkları üzerine portakal dolu sandıklar yükledikleri küçük bir yelkenli ile tuzağa düşürüp batırdıkları Alexandrea karakol gemisinin, Kemer’de Ağva açıklarında bulunduğunu, ancak yerinin net olarak bulunamadığını söyledi.

Hürriyet, Haber: Mehmet Çınar, 08.01.2009

KOCAELİ'NDE TARİHİ EVLER TURİZME KAZANDIRILACAK

 

 

Mimari açıdan Cumhuriyet dönemini yansıtan tarihi evleri tespit eden Kocaeli İl Turizm Müdürlüğü, Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Bakım ve Onarımı Projesi ile ev pansiyonculuğu turizmini geliştirmek istiyor.

 

Kocaeli büyükşehir Belediyesi ise eskiden sadece bir balıkçı kasabası olan Ereğli'nin Türk geleneksel mimari yapısında önemli bir yere sahip olan tarihi evlerini restore edecek.

Şimdiye kadar bölgede 7 adet Cumhuriyet dönemini yansıtan ev tespit ettiklerini ifade eden Kocaeli İl Turizm Müdürü Adnan Zamburkan, tarihi ve kültürel miras açısından en şanslı bölgenin Saraylı ve Hereke olduğunu söyledi. Evlerin bezeme ve süsleriyle Türk mimarisini en güzel şekilde yansıttığını söyleyen Zamburkan, "Kocaeli, tarihi ev sayısı az olduğu için biliyoruz ki hiçbir zaman Safranbolu olamaz. Ancak, tarihi ve mimarisi de yadsınamayacak kadar çok. Her alanda kendini ispatlayan ilimizin bu alandaki başarısını göstermek, bizim görevimiz" dedi. Bu değerlere sahip mülkü olan tüm hak sahiplerinin kendilerine müracaat etmeleri durumunda yardımcı olacaklarını ifade eden Zamburkan, "Hissedar olsa bile Turizm Bakanlığı bu çalışmaya, proje ve uygulama yardımı yapıyor. Ay sonuna kadar müracaatları bekliyoruz" diye konuştu.

 

Öte yandan Ereğli Evleri'nin restorasyonu için bir çalışma başlatan belediye, ilk olarak Ulusal Ahşap Birliği görevlilerine bölgeyi gezdirdi. Eski bir balıkçı kasabası olan Ereğli Evleri'nin üzerinde denizle ilgili birçok figürün yer aldığını dile getiren Tarihi Mekanlar ve Kent Estetiği Şube Müdürü Volkan Şenel, "Uygulayacağımız çalışmalar ile tarihi evlerin restorasyonu ve sokak sağlıklaştırılmasını sağlayacağız. Böylece Ereğli Evleri'nin yeniden kullanılması da söz konusu olacak. Şu anda altyapı çalışmaları devam ediyor. Ereğli Evleri'nin restorasyonu için imar durumları, sorunlu yapıların çeşitliliği inceleniyor. Yapı sahiplerinin ve çevrede yaşayan halk konuya olumlu yaklaşıyor. Burası tamamlandığında gerçekten görülmeye değer olacak" dedi.

Turizm Gazetesi, 08.01.2009

MÜZE VE ÖRENYERLERİNDEKİ MAĞAZALAR ÖZELLEŞİYOR

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, şu anda 9 müze ve örenyerinde bulunan satış noktasını 56'ya çıkarmayı hedeflediklerini açıkladı. Müze ve Örenyerleri Satış Alanları ve Ticari Faaliyetlerin Yönetimi, Yürütülmesi, Geliştirilmesi, Ürün ve Hizmet Tedariki Projesi ile ilgili basın toplantısı Bakanlık binasında gerçekleştirildi.

Türkiye'nin sahip olduğu tarihi zenginlik nedeniyle projeyi çok önemsediğini ifade eden Ertuğrul Günay, projeyi "yenilikçi bir yaklaşım" olarak değerlendirdi. 9 müze ve örenyerinde bulunan satış noktalarının sayısını 56'ya çıkarmayı hedeflediklerini belirten projenin gelir yanında niteliği de arttıracağına dikkat çekti. Günay, geleneksel el sanatları, Türk lokumu ve Türk kahvesi gibi
Türkiye'nin geleneksel ürünlerini zengin pazarlarla tanıştırmayı amaçladıklarını söyleyerek, oluşturulacak satış alanlarının tanıtım açısından da önemli olacağına dikkat çekti.

İhale 23 Mart'ta gerçekleştirilecek. Toplantıda konuşan Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM) Müdürü Tolga Tuyluoğlu da proje ve ihale sürecine ilişkin ayrıntıları açıkladı. İhaleye yabancı firmaların da katılabileceğini söyleyen Tüylüoğlu, satış alanlarında yerli ürünlerin satılacağını ifade etti. Tüylüoğlu, ihale sonucunda 56 müze ve örenyerine yapılacak satış alanlarının blok halinde tek firmaya verileceğini ve sözleşme süresinin de 8 yıl olacağını belirtti.

Turizmdebusabah, 08.01.2009

TARİHİ ÇELİK PALAS OTELİ, YENİLENEREK FAALİYETE BAŞLAYACAK

 

 

Uzun süredir yenileme çalışmaları içinde bulunan Çelik Palas Oteli Genel Müdürü İsmail Kuru, "Şu anda da yenilenme çalışmalarına yönelik operasyonumuz sürüyor, büyük yatırımlar planladık. Bu tarihi oteli günümüz şartlarına uygun ve rekabet edebilir bir düzeye getireceğiz" dedi.

 

Bursa Çelik Palas Oteli Genel Müdürü İsmail Kuru, otelin uzun süre özelleştirme çalışmaları kapsamında kaldığını hatırlatarak, "Bu da Çelik Palas'a verilmesi gereken değeri geri itti. O dönemlerde, yeniden yapılanma için gerekli bütçeler zamanında alınamadı. Dolayısıyla da yenilenme açısından rakiplerimizden geri kaldık. Her ne kadar Çelik Palas dostları olsa da zaman içerisinde kendimizi yenileyememenin acısını yaşamak zorunda kaldık. Şu anda da yenilenme çalışmalarına yönelik operasyonumuz sürüyor. Çelik Palas Oteli'nin yeni sahibi Mustafa Kırcal da böylesine tarihi bir otele sahip olmanın heyecanını yaşıyor" dedi.

 

Planlanan yatırımlardan ödün vermediklerini kaydeden Kuru, "Çelik Palas'ı hak ettiği yere getirmeyi hedefliyoruz. Otelimizin fiziki yapısına yönelik büyük yatırımlar planladık. Bursa kamuoyunun bizden beklentisinin farkındayız. Bu tarihi oteli günümüz şartlarına uygun ve rekabet edebilir bir düzeye getireceğiz. Çelik Palas'ı hak ettiği yere getirmek, bizim boynumuzun borcudur" dedi.

Turizm Gazetesi, 08.01.2009

"NANO" ELMASLAR!

 

 

Dünya tarihinde en az bir defa global ısınma hızla sona ermişti ve bilimadamları uzun yıllardır bunun sebebini merak ediyorlardı. Artık 12.900 yıl önce gerçekleşen bu hızlı soğumanın sebebinin Kuzey Amerika’ya düşen bir meteor olduğu düşünülüyor. Bu, mamutların, kazma dişli kaplanların, belki de Amerika’ya göç eden ilk insanların yok olmasını açıklayabilecek bir teori. Şüphe ile karşılanan bu teorinin ilk delilleri yeni bulundu: Bu delil Avrupa’da ve Amerika’da bazı kayaların içinde rastlanan mikroskobik elmaslar! Şu ana dek Los Angeles’den Almanya’ya kadar 30 farklı yer incelenmiş. Yeryüzüne düşen bu meteorların 65 milyon yıl önce Yucatan Yarımadası’na düşen ve dinazorların sonunu getiren meteordan çok daha ufak oldukları tahmin ediliyor. İncelenen her noktada bu tarihe denk gelen kayaçlarda mikroskobik elmaslar mevcut. Önceki veya sonraki tabakalarda ise tek bir elmas tanesine bile rastlanmamakta. Heksagonal kristal yapısına sahip bu nano elmasların ancak büyük ısı ve basınçla oluştuğu biliniyor. Bu da bulundukları yerin ancak çarpma kraterleri olabileceğini gösteriyor. Öte yandan, aynı tabakalarda yüksek oranda iridyum bulunması da bu teoriyi destekleyen bir başka delil olarak kabul ediliyor. 

New York Times, Haber: Kenneth Chang, 01.01.2009

"MUMYA KRALİÇE SESHESTET'E AİT" İDDİASI

 

 

Mısır'da Kraliçe Seshestet'e ait olduğu sanılan mumya bulundu.

 

Hükümet yetkilileri, Mısırlı arkeologlar tarafından bulunan mumya kalıntılarının, milattan önce 24'üncü yüzyılda Mısır'a hükmeden firavun Teti'nin annesi Kraliçe Seshestet'e ait olduğunun sanıldığını açıkladı.

Yetkililer, geçen yıl Kahire'nin güneyinde bulunan piramitteki lahdin içinde beze sarılı kafatası, bacaklar, kalça kemiği ve diğer vücut parçaları ile antik bir kap bulunduğunu duyurdu.

Arkeologların kapağını beş saatte açabildikleri lahitte, mumyalanan kişinin parmaklarının üzerine konulan altın parçalar da bulunduğu belirtildi.

Baş arkeolog Zahi Hawass yaptığı açıklamada, "Piramitte gömülü olan kraliçenin ismini bulamasak da bütün işaretler onun Altıncı Hanedan'ın ilk kralı olan Teti'nin annesi Seshestet olduğunu gösteriyor" dedi.

Mısır'da bugüne kadar bulunan diğer eski Mısır'a ait mumyaların çoğunun, Kral Teti'den 500 yıl sonra hüküm süren Yeni Krallık dönemine ait olduğu bildirildi.

Cnn Türk, 08.01.2009

DEGAS İMZALI HEYKEL, SAHİBİNİ ARIYOR

 

 

Usta Fransız sanatçı Degas'a ait genç bir baleti tasvir eden bronz heykelin, önümüzdeki ay yapılacak olan açık artırmada 12 milyon sterlinden alıcı bulması bekleniyor.

 

14 Yaşındaki Küçük Dansçı / Petite Danseuse de Quatorze Ans adlı heykelin satışa sunulmasını, Reading Futbol Kulübü'nün milyoner başkanı Sir John Madejski önerdi.

Heykel, büyük tartışmalara sebep olmuş, kimi eleştirmenlerce çok çirkin olarak nitelendirilirken kimilerince ise çok güzel bulunmuştu.


1879-81 yıllarında aslen balmumundan yapılan heykel, sanatçının hayattayken sergilenmiş tek eseri olmuştu.

Heykel, 3 şubatta Londra'daki Sotheby's müzayede evinde satışa sunulacak. Sotheby's'den Melanie Clore eserin fiyatının ise 9 ile 12 milyon sterlin arasında olmasını beklediklerini açıklarken, heykeli "önemli ve ikonik" olarak tasvir etti. Clore, "Modern heykel devrimi açısından son derece önemli ve ünlü olan bu eseri müzayedemizde bulundurmaktan büyük mutluluk ve onur duyuyoruz" diye konuştu.

Balmumu heykel, 1917 yılında sanatçının ölümünden sonra stüdyosunda bulunmuş ve 1922'de bronz dökülmüştü.


Şövalyelik unvanını New York onur listesinden alan Sir John, 2004 yılında heykeli Londra'daki Royal Academy of Arts'a ödünç vermişti.

Taraf, 08.01.2009

YURT DÜZEYİNDE 'SAVUNMA YILI'





Geride kalan 2008, siyasi ve ekonomik gerilimleriyle anılsa bile çevre ve kültür değerlerimizin savunulmasında önemli kazanımların yılı oldu. Doğayı ve tarihi gözden çıkaran yatırımlara karşı yurt düzeyindeki “yerel duyarlılıklar”ın hukuk direnişlerinde başarılı sonuçlar alındı.

 

O kadar ki sonunda Başbakan dayanamadı ve meslek odalarının talan projelerine açtıkları davalarla “iş yapmalarının engellendiği”ni söyledi. Oysa yargının doğaya ve kültüre zararlı bulduğu uygulamalar, aynı zamanda ulusal ve toplumsal yararlara da aykırı oldukları için durduruldu. Sosyal bir hukuk devletinde, yaşam kaynaklarını korumak için “yargı denetimi”nin sağlanmasından şikayetçi olunması, ülkenin ne denli “demokrasi kültüründen yoksun” yönetildiğini de kanıtlamış oldu.

 

‘Sathı Müdafaa’ gibi...

Toplumun duyarlı kesimlerinin ülke değerlerini savunmak üzere yurt düzeyinde hukuksal mücadeleye girişmeleri, Kurtuluş Savaşımızın örgütlenmesindeki “Müdafaa-i Hukuk” kavramını anımsatıyor. “Hukukun savunulması”yla zafere ulaşan bağımsızlık mücadelesi için Atatürk’ün ünlü, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh tüm vatandır” sözü de yine tüm yurdu sarmalayan duyarlılıkla örtüşüyor. İşte, 2008’de doğanın ve tarihsel mirasın sömürgeci niyetlere ve uygulamalara karşı yurt düzeyinde savunulmasına kimi örnekler:

 

SİNOP: Karadeniz’de doğal kıyı kuşağı bırakmayan ve kentlerin denizle ilişkisini yok eden “dolgu yol” inşaatının Sinop ilindeki Güzelçay bölgesi projesi, sivil kurumların açtıkları dava sonucunda Danıştay tarafından kasım ayında durduruldu. Bu karar, aynı kuşakta bundan sonraki yol tahribatlarını da önleme bakımından önemli bir kazanım.

 

ARTVİN: Doğal ve kültürel dokusuyla ünlü Kafkasör Dağı’nda Kanadalı bir firmaya verilen bakır madeni iznine karşı Artvin Barosu ve Yeşil Artvin Derneği tarafından açılan davada Rize İdare Mahkemesi ekim ayında “maden ruhsatlarının iptali” kararını aldı; böylece yeşil yaylaları bile gözden çıkaran dışa bağımlı madencilik politikasına etkili bir hukuk dersi de verilmiş oldu.

 

OSMANİYE: Anadolu’nun en eski uygarlık merkezlerinden antik Kastabala kentinde yapılması için hemen tüm kamu kurumlarından onay alan çimento fabrikasına karşı, arkeoloji bilgemiz Prof. Halet Çambel’in başlattığı “sivil direniş” büyük bir tarih katliamını önledi. Aynı bölgedeki Karatepe’de bulunan Hitit yerleşimini, 50 yılı aşkındır kazarak gün ışığına çıkaran Çambel’in çağrısıyla harekete geçen Osmaniye ve Adana’daki demokratik kuruluşlar, aydın ve sanatçıların da katılımıyla, “Kastabala’yı kurtarma platformu”nu kurdular. Etkinliklerin ve kamuoyunun baskısıyla fabrikaya, antik kentten uzak yeni bir yer belirlendi.

 

BODRUM YARIMADASI: Doğayla uyumlu geleneksel dokusunu dağlara tırmanan tatil siteleri ve kıyıları kuşatan azman turistik tesislerle yitiren Bodrum Yarımadası’na bu kez de “Kültür ve Turizm Koruma Gelişim Planlaması” adıyla yeni yoğunluklar öngörülmüştü. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca devreye sokulan 1/25 bin ölçekli planın turizm tesislerine 5 kat veren ve sit alanlarında golf turizmi yapılaşmasına olanak sağlayan hükümlerine Mimarlar Odası’nın açtığı dava sonucunda, Danıştay 6. Dairesi ağustos ayında yürütmeyi durdurma kararı aldı.

 

İZMİR–ÇEŞME YARIMADASI: Yeni ve yaygın yapılaşmayla Çeşme Yarımadası’nda da çevre tahribatına yol açacağı belirlenen “Alaçatı-Paşalimanı Kültür Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı” da yine Mimarlar Odası’nın başvurusu üzerine Danıştay 6. Dairesi’nce durduruldu. Bakanlık planında, özellikle ayrıcalıklı “Port Alaçatı” girişimiyle birlikte 1. ve 2. derece doğal sit alanları, ormanlar, kıyılar, tarımsal niteliği olan alanlar yapılaşmaya açılırken bölgedeki su potansiyelinin yetersizliği de gözetilmiyordu.

 

ANKARA: Kentlerin sadece “otomobile göre kurgulanma”sına son verilmesini öngören uluslararası sözleşmelerin rekor uygulamalarla çiğnendiği Ankara’da, şehircilik ve ulaşım ilkelerine aykırı altgeçitlere açılan davalar kazanılsa da belediye umursamıyor. Bu nedenle başkentimiz 2008’i de “uyulmayan” yargı kararlarıyla geçirirken bu kez de “hızlı tren garı” projesi “hukuka aykırı” bulundu. 16. İdare Mahkemesi, Çankaya Belediyesi’nce dava edilen proje için Büyükşehir’in imar planı değişikliklerini, yoğun yapılaşma önerileri ve kentsel ulaşım sistemini zedelediği için durdurdu.

 

ALİAĞA: Çevreye duyarsız sanayileşmenin mağdurlarından Aliağa’da bu kez de “termik santral” yapılması çok sayıda kamu kurumundan onay aldığı halde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin olumsuz görüşüne takıldı. Metropoliten alana ait genel planlama hedeflerine aykırı bulunan santral için ÇED raporuna olumsuz görüş veren belediye, yer seçiminin tarım ve yerleşim alanlarına çok yakın olduğunu belirtti.

 

HASANKEYF: İnsanlığın gündeminde henüz “kültürel mirasa saygılı kalkınma” sözleşmelerinin bile bulunmadığı 50’lerde tasarlanmış projeyle Ilısu Barajı’na kurban edilmek istenen uygarlık merkezi Hasankeyf, bu kez de yabancı finans kurumlarının desteklerini çekmesiyle yeniden “kurtulma umudu”na kavuştu. Tarihsel hazinemizin ilkel ve eskimiş bir projeyle yok edilmemesi için yıllardır direnen uzmanlarımıza “PKK de barajı istemiyor” diyen Başbakan’ın bu yakıştırması ise 2008’in en talihsiz beyanları arasına girdi.

 

...VE İSTANBUL: Haydarpaşa, Galataport gibi kentin kamusal kıyı alanlarına özel rant yapılaşması öngören “özelleştirme planları” meslek odalarının yargıya başvurularıyla durdurulmuş oldu.

 

Sonuçlanmaları 2009’a kalanlar arasında Mimarlar Odası’nca yargıya götürülen konulardan “Seyrantepe Stadı” imar planı, kentin gelişimini ormanların bulunduğu kuzeye çekmesi; ekolojik ve topografik açıdan hassas bölgede yoğun yapılaşma getirmesi nedeniyle dava sürecinde.

Sulukule’deki yıkımları ve Roman sakinlerin zorunlu göçünü öngören “Tarihi Yarımada, Fatih İlçesi, Neslişah Sultan Mahalleri (Sulukule) Yenileme Avan Projesi” de mahkemelik...

Ayrıca yine İstanbul’un Ömerli su havzasını yapılaşmaya ve sanayileşmeye açan imar planları ile aynı bölgelere yeni imar olanakları sağlayan İSKİ’nin yönetmeliklerinin iptali için açılmış davalar sürüyor.

 

Anayasa sınavı

Ülke düzeyindeki çok sayıda hukuk mücadelesinden özet bir derlemeyle sunduğumuz tüm bu örnekler, anayasadaki çevrenin ve toplum çıkarlarının “herkes tarafından savunulması hakkı”nın kazanımları. Duyarlı kişi ve kurumların, kente, çevreye ve kültüre zarar veren yağma projelerine karşı yargı denetimini harekete geçirmelerinden şikayetçi olan siyasi egemenlerin sözde “sivil” anayasa değişikliği hedefleri de bu gibi “sivil müdahalelerin önlenmesi”ne yönelik. Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın 2009 için öngördüğü “yeni anayasa” gündemi, ülkemiz için “yaşamsal” önem taşıyan çevre ve kültür savaşımında en ciddi sınavlardan biri olacak.

Cumhuriyet, Yazı: Oktay Ekinci, 08.01.2009

ARKEOLOJİK KEŞİFLE İLİRYALILARA YENİ BİR PENCERE AÇILDI




Arkeologlar, aralarında Romen amforalarıyla dolu 30'dan fazla Ilirya teknesinin de yer aldığı pek çok nesne buldular.


Haftalarca süren yoğun kazı çalışmaları sonunda, Oslo Üniversitesi'nden bir arkeoloji heyeti geçtiğimiz ay Iliryalılar'ın varoluşlarının bir dönemine ait yazılı tarihini değiştirebilecek bir bulgu rapor etti.

 

Hırvatistan ile Bosna-Hersek (BH) arasındaki sınır bölgesinde bulunan bir Ilirya ticaret sömürgesi, Balkan Yarımadası'nın bu antik halkının yaşamının bilinmeyen yönüne ışık tuttu.

Ticaret sömürgesinin izlerini bulan arkeoloji ekibinin başı Yardımcı Profesör Marina Prusac idi. Prusac, "Keşfimiz, antik çağlarda Balkanlar'daki kültürel kimliklerin anlaşmasında önemlidir." dedi.

 

Türünün ilk örneği olan keşif, muhtemelen bir ticaret sömürgesi görevi gören bir yerleşim yeriyle bir limanın kalıntılarından oluşuyor. Arkeologlar, içleri tamamen MÖ 1. yüzyıldan kalma ve şarap testileri, veya amforalarla dolu, tamamıyla batık durumda tekneler buldular. Bulunan çok sayıdaki çanak ve çömlekler, bunun büyük bir ticaret sömürgesi olduğunu gösteriyor.

 

Ekibin kazılarını yaptığı Desilo, kıyıdan 20km uzaklıkta, Neretva Nehri'nin oluşturduğu bir alüvyon ovasında yer alıyor. ScienceDaily dergisine verdiği demeçte Prusac, "Desilo, küçük teknelerle mal taşımanın doğal olduğu sessiz bir koyun en iç noktasında yer alıyordu, bu yüzden de burası bir iç ticaret limanı olarak mükemmel bir yerdi. Bir liman bulursak, bunun bu erişilmez arazide ender bulunur bir buluşma noktası olacağını biliyorduk." dedi.

 

İliryalılar, yaklaşık MÖ 1.000 yıllarında -Bronz Çağı'nın sonuyla Demir Çağı'nın başlangıcına denk gelen bir dönem- Balkan Yarımadası'nın batı kesiminde ortaya çıkmış Hint-Avrupalı kabile insanlarıydı. Bunu izleyen bin yıl boyunca bölgenin büyük kısmında yaşadılar.

 

Antik İlirya, Adriyatik kıyı şeridi ve batı Balkanlar'ın dağlık iç kesimleriyle -bugünkü Arnavutluk, Slovenya, Dalmaçya, Hırvatistan, BH, Kosova, Karadağ ve Sırbistan -birlikte, bir noktada kuzeybatı Yunanistan'ın Molossa (Epirus) bölgesini kaplıyordu.

 

İliryalılar MÖ 1. yüzyılda Roma işgaline yenik düştüler. İlirya toprakları daha sonra Roma İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu'nun illeri haline geldiler.

 

Norveçli ekibin keşfi ve yorumları Romalılarla İliryalılar arasındaki antik ticari bağlantıları vurguluyor ve İliryalılar'ın sadece bazı tarihçiler tarafından tanımlandıkları gibi savaşçı ve korsanlar olmayıp, aynı zamanda ekonomi ve ticaretlerini geliştiren bir halk olduğunu gösterdi.

 

Bilimadamları amforaların yaşından, teknelerin yaklaşık yüz yıllık bir süre boyunca battıklarına dair belirtiler bularak, bunların Romalılar tarafından saldırıya uğramış korsan gemileri olmadığına kanaat getirdiler.

 

Roma amforaları konusunda uzman olan ve keşifte yer alan arkeolog Adam Lindhagen, bunun İlirya dönemine ait en önemli bulgu olduğunu söyledi.

Southeast European Times, Fotoğraf: Mostar Üniversitesi, 08.01.2009

TARİHİ TAŞLARI YOL YAPIMINDA KULLANIYORLAR

Diyarbakır’ın Lice İlçesinde Urartu Medeniyeti’nden kalma tarihi bir mezra Karayolları tarafından yok ediliyor. İş makineleriyle yağmalanan tarihi mekanların taşları yol genişletme çalışmalarında kullanılıyor. Karahasan Mahallesi Muhtarı Hanifi Gülen, Penav mezrasının sit alanına çevrilmesi için yetkilileri göreve çağırdı.

 

Karahasan Mahallesi’ne bağlı ve mahalleye 3 kilometre uzaklıktaki Penav mezrasında MÖ 825-775 yılları arasında burada yaşayan Urartulardan kalma yüzlerce anıt mezar, hala ayakta. Ancak ilgisizlik ve bakımsızlıktan kaynaklı, oda ve su deposu olarak kullanılan onlarca anıt, define avcılarının talanına uğradı. Son olarak da Karayolları’nın müteahhitliğini yapan bir firma, iş makineleri ile tarihi kalıntıları yağmalanıp, taşları yol genişletme çalışması ve köprü yapımında kullandı. Aynı firma, oda ve su deposu olarak kullanılan onlarca yerleşim noktalarını da yerle bir etti. Yaz ayları boyunca Lice Kulp karayolunu genişletme çalışması sürerken, yetkililer, yıkılan bu eserlerden arta kalan taşların kullanılmasına seyirci kaldı.

 

Duyarsızlıktan yakınan Karahasan Mahallesi Muhtarı Hanifi Gülen, “Penaz mezramız Hasankeyf gibi açık müze niteliğindedir. Urartulardan kalma binlerce oda şeklindeki mağara evler, tandır şeklinde oyulmuş su depoları mevcuttur. Ancak bu güne kadar ne Kültür Bakanlığı ve ne de her hangi bir yetkilinin burayla ilgili bir çalışma yürüttüğüne ne tanık oldum ne de duydum” dedi.

Penav Mezrası’nın sit alanına çevrilmesini istediklerini vurgulayan Gülen, bunun için elinden geleni yapacağını söyledi.

Evrensel, Haber: Kerem Türk, 08.01.2009

SAÇLARI 400 YILDIR BOZULMAMIŞ

 

Çin'in Sincan Uygur özerk bölgesinde yapılan kazı çalışmalarında, 400 yıl öncesine ait olduğu sanılan altı mumyayla karşılaşıldı.

Arkeologlar, 1.7 metre uzunluğundaki saçları ve elbiseleriyle zamana direnen cesetlerin Qing Hanedanı döneminde yaşadıklarını doğruladı.

Çinli bilim adamları, mumyaların bugüne kadar bozulmadan nasıl kaldığını araştırıyor.

Sabah, 08.01.2009

İZMİR'İN RANTI KÜLTÜR





İzmir’de ve İstanbul’da iki belediye arsası... yani “halkın malı” iki kamu arazisi; üstelik önceki kullanımları da “aynı”... İzmir’in Güzelyalı semtindeki eski troleybüs garajı, kentin en değerli manzarasına, “körfez”e bakıyor.. İstanbul’un Levent’teki eski otobüs garajı da yine kentin en değerli manzarasına, Boğaziçi’ne bakıyor...

 

İstanbul’dakinin imarı, eşsiz manzarasının olabildiğince çok para kazandırabilmesi için “gökdelende konut”(!) ve ofis dairelerine dönüştürülerek Dubaililere ihale edildi. Bu imar oyununa Mimarlar Odası’nın dava açması üzerine parayı ödemeyen Araplar, “Mahkemeyi bekliyoruz…” diyorlar. İzmir’deki ise Ahmet Piriştina döneminde kentin çağdaş gereksinimi olan “konser salonu ve sanat merkezi”ne ayrıldı; projesi, Mimarlar Odası’nın danışmanlığında “yarışma”yla elde edildi; mimar Tevfik Tozkoporan’ın Macit Ölçer, Emre Ulaş ve Cavit Arıkan’la tasarladığı proje birinci seçilerek uygulandı. 27 Aralık 2008 akşamı da Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun şu sözleriyle kente kazandırıldı: “Rahmetli Piriştina’nın hayalini gerçekleştirmek bize ayrıca onur verdi..”

 

Açılışa katılan Deniz Baykal’ın “Bazı belediyeler bu gibi arsalarını ranta ayırıyorlar, sosyal demokrat anlayış ise kültür ve sanata..” derken kıyasladığı işte buydu.

 

İstanbul’daki, artık halkın değil Arapların.. Üstelik kentin altyapısını tıkayıp siluetini parçalayacak bir “yağma kulesi” için... İzmir’deki ise yine halkın malı olarak kalacak ve kente saygılı bir mimaride “toplumsal aydınlanma”ya hizmet edecek...

 

Peki, İstanbul “halk”ı, belediye arsalarında toplumsal projeler üretmek yerine “emlak komisyonculuğu” yapılmasını yine onaylayacak mı? Topbaş ve partisinin 29 Mart’ta alacakları oylar, İstanbul’da yaşayıp “kenti ve kültürü umursamayanlar”ın da oranını gösterecek...

 

İzmir Milli Kütüphanesi’nin kurucularından M. Velaleddin Bey’in oğlu Ahmed Adnan Saygun, küçüklükten gelişen yeteneğiyle genç yaşta müzik öğretmeni olunca, 1928’de devlet tarafından Paris’e gönderilir. Besteleriyle ödüller kazanır ve ‘31’de dönünce Atatürk’ün kurduğu Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestramızı yönetir.

 

Aynı yıllarda, ülkemizi ziyaret eden İran Şahı onuruna ilk Türk operası “Öz Soy”u da besteleyen Saygun, 1942’de tamamladığı “Yunus Emre Oratoryosu”yla sanatının doruğuna ulaşır. Çocukluğunda, tarihi Kemeraltı Çarşısı’nın Dervişler Caddesi’nde (bugünkü Anafartalar Caddesi) gezinirken Mevlevi dervişlerden duyduğu ezgileri yorumladığı eser, 1958’de Birleşmiş Milletler’in New York’taki kuruluş dönümü konserinde de seslendirilir...

 

1991’de yitirdiğimiz Saygun’un adını taşıyan sanat merkezi de aynı eseriyle açıldı; önüne de Eklin Erman’ın yaptığı heykeli dikildi. 1150 kişilik konser salonu, 250 kişilik küçük salon, 50 ve 100’er kişilik 4 toplantı salonu ile 1000 m2’lik sergi alanı bulunan tesis sadece İzmir’in değil, Türkiye’nin yüz akı bir kültür yuvası... Fazıl Say’ın deyişiyle “dünya çapında” bir “belediye projesi”...

 

Muhteşem sahnedeki 14 adet 1. keman, 13 adet 2. keman, 12 viyola, 12 viyolonsel, 8 kontrbas, 2 flüt, 2 obua, 3 klarnet, 2 fagot, 4 korno, 3 trompet, 3 trombon, 3 vurmalı çalgı, tuba, korangle, arp ve çelesta sanatçısı ile 29 soprano, 20 tenor, 22 alto, 20 bas-bariton’dan oluşan 176 kişilik dev Ahmed Adnan Saygun Onursal Senfoni Orkestra ve Korosu’nu yöneten devlet sanatçısı Rengim Gökmen, durmak bilmeyen alkışlar arasında dedi ki, “Öğrencisi olmaktan gurur duyduğum hocam, köklerini Anadolu topraklarından besleyen, ama meyvelerini evrenselliğe uzatan onur kaynağımızdı...”

 

Gökmen’in bu duygularını paylaşanlara en anlamlı armağanı da Muammer Sun’un düzenlemesiyle “İzmir Marşı” oldu. Sahnedeki yüzü aşkın sanatçı “varlık” güvenceleri olan Atatürk için söylediler:

“İzmir’in dağlarında çiçekler açar / Altın güneş orda sırmalar saçar / Bozulmuş düşman yel gibi kaçar /Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa / Adın yazılacak mücevher taşa...”

 

Evet... İzmir’in eski troleybüs garajında artık bunlar yaşanıyor... Ne diyelim? Darısı İstanbul’un otobüs garajının başına...

Cumhuriyet, Yazı: Oktay Ekinci, 07.01.2009

ŞIRNAK'TA KÖPRÜ RESTORASYONU





Şırnak'ta Avrupa Birliği'nin (AB) sel ve selle ilgili risklerin azaltılması için fiziksel planlama programı kapsamında vereceği hibe yardımı ile Han Mahmut Köprüsü'nün restorasyonun yapılması için çalışmalar devam ediyor.

Şırnak İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, Kasrik beldesinde bulunan Han Mahmut Köprüsü'nün restore edilmesi ile ilgili çalışmaların devam ettiği bildirildi. İl Kültür ve Turizm Müdürü M. Sadık Çelik, "İlimize bağlı Kasrik beldesi sınırları içerisinde yer alan tarihi Han Mahmut Köprüsü Müdürlüğümüzün uğraşları sonunda Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu uzman heyetince gerekli inceleme ve araştırma yaptırılmış ve yapılan çalışma sonucunda, yapının korunması gerekli kültür varlığı olduğu sonucuna varılarak tescilli yapı olduğuna karar verilmiştir" dedi.

Köprünün Gutiler döneminden kaldığını ve Cizre beyi olarak bilinen Emin Muhammet tarafından onarıldığını o tarihten bu yana yapının zamana dayanmaya çalıştığını kaydeden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Köprünün restorasyonuna esas olmak üzere 10 Nisan 2007 tarihi 267 sayılı yazımızla Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne yazı yazılmış alınan cevabi yazılarda sözü edilen tarihi köprünün mülkiyetinin Karayolları Genel Müdürlüğü'ne ait olduğu bu nedenle mülkiyeti Bakanlığımıza ait olmayan taşınmazların Bakanlık bütçesi ile yapılmasının mümkün olmadığı konu ile ilgili Karayolları Genel Müdürlüğü'ne yazı yazılmış, Genel Müdürlük'ten alınan cevabi yazılarında köprünün mülkiyetlerinde olduğu ama şu anda restorasyonunun yapılamayacağı ancak proje hazırlamada gerekli teknik desteğin verilebileceği bildirilmiştir.

 

Daha sonra tekrar Karayolları Genel Müdürlüğü'ne köprünün mülkiyetinin Bakanlığımıza devri ile ilgili yazı yazıldığı ancak bunun mümkün olmadığı bildirilmiştir. Bunun üzerine Kasrik Belediye Başkanlığı ile temasa geçilmiş Belediye Başkanlığı'nın 28 Şubat 2008 tarih ve 18 sayılı yazılarında köprünün AB sel ve selle ilgili risklerin azaltılmasına esas olmak üzere fiziksel planlama programı kapsamında verilecek hibe yardımı ile köprünün rölöve restitüsyon ve restorasyonun yapılması için çalışmalarımız devam etmektedir."

Haber Diyarbakır, 07.01.2009

AGORA KAZILARINDA MOZAİK DÖŞEME BULUNDU

İzmir'deki Agora kazılarında, sıva üzerine işlenmiş çizimler ve geometrik desenlerden oluşan büyük mozaik bulunduğu bildirildi. İzmir Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamaya göre, Agora kazıları Büyükşehir Belediyesinin kamulaştırmalarıyla hız kazandı.

 

Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nce kamulaştırması tamamlanan alanda yapılan çalışmalarda, son olarak sıva üzerine işlenmiş çizimler bulundu. Eserlerde, Roma dönemine ait gemi çizimleri ve insan yüzleri tespit edildi.

 

Kamulaştırılan alanda bulunan mozaik döşemenin de büyüklüğü ve yerinde korunmuş olmasıyla İzmir için ilk olma özelliği taşıdığı bildirildi. Geometrik desenlerden oluşan mozaiğin, düzenleme yapılarak özel korumaya alınacağı belirtildi.

 

Son dönemdeki çalışmalarda bulunan Osmanlı dönemine ait testi, tabak, kase ve benzeri günlük kullanım kapları, Agora'nın bu dönemde küçük işletmelerin yoğun olarak bulunduğu bir bölge olduğunu ortaya koyuyor.

 

Bölgedeki çalışmalarda tespit edilen antik kanalizasyon izleri, Agora'nın ve çevresindeki yerleşim alanının atık su sorununu çözdüğünü gösteriyor.

 

Agora ve çevresini "Arkeoloji ve Tarih Parkı" olarak düzenlemeyi planlayan Büyükşehir Belediyesi, bölgedeki kamulaştırmalar için bugüne kadar toplam 20 milyon 307 bin 359 TL ödedi.

Cnn Türk, 07.01.2009

ALANYA TARİHİ AYAĞA KALKIYOR

 

 

Antalya'nın Alanya İlçesi'nin tarihi mekanlarını gün ışığına çıkaracak restorasyon projesi başladı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın da desteklediği proje ile Kızıl Kule ile Tophane arasındaki tarihi mekanlar restore edilecek.

 

Kızıl Kule-Tophane eksen projesi ile Alanya kalesi yamaçlarındaki tarihi eserler restore edilerek turizme açılacak.

 

Alanya Belediyesi'nce yapılan çalışmalarla Kızılkule,Tersane,Tophane ve Hisariçi mahallelerinde tarihi eserler bir bir tespit edildi.

 

Alanya Belediye bşk Hasan Sipahioğlu "Bütün kültür varlıklarını,bu özel mülkiyete ait olabilir,Kamuya ait olabilir bütün varlıkların tamamını ayağı kaldırmayı hedefliyoruz." dedi.

 

Eserlerle ilgili yaklaşık 10 yıl süren hukuki ve teknik altyapı çalışmaları tamamlandı. Bu projenin önemli bir özelliği de restorasyon yapacak vatandaşlara da kaynak ve destek sağlaması.

Proje kapsamında ilk olarak 13'ncü yüzyıldan kalma İlçenin en eski ibadethanelerinden olan Selçuklu Mescidi restore edildi.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı destekli projenin turizme ivme kazandırması bekleniyor.

 

Alanya Belediyesi kültür varlıklarının UNESCO Listesi'nde yer alması için de girişimler yapıyor. Hedef 2010 listesinde yer almak.

Trt/Haber, 07.01.2009





GETTY VE METROPOLITAN MÜZELERİNİN ESKİ ESER POLİTİKALARI

 

     

 

İngiliz arkeolog Colin Renfrew yaptığı konuşmada, geçtiğimiz yıllarda yaşanan ve karşılıklı davalarla süren olayların sonunda Getty Müzesi’nin eski eser satın alma politikasını sıkılaştırmasını takdirle karşıladığını bildirdi ve aynı kriterlerden hareketle Metropolitan Müzesi’nin de daha ciddi ve kontrollü bir satın alma politikasına geçmediği için çok ağır bir dille eleştirdi. Kaldı ki Renfrew’in konuşmasının başlığı bile çarpıcı idi: “Eski Eser Kaçakçılığı İle Mücadele Etmek: Bir Dönüm Noktası Olarak 1970 Kanunu ya da Metropolitan Nasıl Getty’nin Gerisinde Kaldı” 

 

İki yıl kadar önce patlak veren ve her iki müzenin de çalıntı birçok eseri İtalya ile Yunanistan’a iade etmeleri ile sonuçlanan skandal sonrası Getty Müzesi satın alma politikalarını değiştirdiğini, 1970 yılında çıkarılan uluslar arası yasayı ödünsüz uygulayacağını, menşei açık ve legal olmayan hiçbir eseri satın almayacağını duyurmuştu. Buna karşılık Metropolitan Müzesi böylesi bir uygulamanın anlamsızlığından dem vurarak bunca yıllık geçmişi olan kurumun satın alma politikalarını değiştirme niyetinde olmadığını açıkça bildirmişti. 

 

Colin Renfrew bu, çok ses getiren konuşmasını geçen hafta New York’da kendisine verilen Beacon Ödülü’nü kabulü sırasında yaptı. Ödülü veren SAFE (Saving Antiquities for Everyone / Eski Eserleri Herkes İçin Kurtarmak) örgütünün başkanı Cindy Ho, Renfrew’in konuşmasının hem isminin uzunluğu, hem de açık açık Metropolitan’ın ismini zikretmesi açısından çok ilgi çekici olduğunu, birçok insanı da fazlası ile rahatsız ettiğini belirtti. 

 

Renfrew’in bu konuşması sırasında New York Philly Oteli’nde hem AIA (Archaeological Institute of America), hem de APA’nın (American Philological Association) yıllık genel kurullarının yapılıyor olması, konuşmaya dinleyici olarak çok sayıda uzmanın katılmasını sağladı. Dünyaca ünlü arkeolog 15 Ocak günü New York Üniversitesi’nde ““Eski Eser Kaçakçılığı İle Mücadele: Şeffaflık ve Açıklık Zamanı” isimli başka bir konferans verecek. 

Los Angeles Times, 01.01.2009

GÖKDELENE KİLİSE ENGELİ

 

 

Koruma Kurulu, Özgörkey Ailesi’nin Çankaya’da yapmayı planladığı 26 katlı gökdelene ilişkin imar planı değişikliği talebine, yanındaki Saint Policarp Kilisesi nedeniyle yerinde inceleme yapıp karar verecek.

 

İzmir’de yıllardır tartışılan, Özgörkey Ailesi’ne ait, Hilton Oteli’nin karşısındaki 4 katlı metruk bina, geçen eylülde çatısının yoğun yağış sonrası kısmen çökmesinin ardından tehlike arz etmeye başladı. Gaziosmanpaşa ve Necati Bey bulvarları üzerindeki yapı, Konak Belediyesi’nin kararı doğrultusunda, sahipleri tarafından geçen ay yıkıldı. Aynı süreçte Konak Belediye Meclisi, araziye 26 katlı gökdelen yapımı için de onay verdi.


Özgörkeyler’in daha önce karşı çıktıkları üçgen biçimdeki parselin köşelerinden 5’er metre çekme mesafesini de kabul ettikleri imar plan değişikliğiyle birlikte, ticaret merkezi olan plan kararı metropolitan aktivite merkezine dönüştürüldü. Yükseklik 79.30 metre olarak kabul edilirken, zemin altında parselin tamamında otopark yapılması da sağlandı. Özgörkeyler’in 10 bin 500 metrekare olan inşaat alanı talepleri ise 9 bin 372 metrekareye düşürüldü.


AKP Grubu, yükseklik ve metropolitan aktivite merkezi değişikliğini kabul etmesine karşın, parselin tamamında yeraltına otopark yapılmasına karşı çıktı. Plan, AKP’nin ret oyuna karşın CHP’nin oylarıyla kabul edildi. Özgörkeyler’in imar plan değişikliği, İzmir 1 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nda görüşüldü. Üyeler, özellikle arazinin yanında yer alan tescilli Saint Policarp Kilisesi nedeniyle onay verip vermemekte tereddüt etti. Karar, kurul üyelerinin arazide yapacakları inceleme sonrasına kaldı.

Milliyet Ege, Haber: Utku Bolulu, 07.01.2009

KIRIKKALE'DE BİN 700 YILLIK KAYA MEZARI BULUNDU

 

Kırıkkale'nin Aşağı Mahmutlar beldesindeki arkeolojik kazılarda yaklaşık bin 700 yıllık kaya mezarı bulundu.

 

Anadolu Medeniyetleri Müzesi arkeoloğu ve kazı sorumlusu Mustafa Metin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgenin 2007 yılında sit alanı ilan edildiğini belirterek, belde halkının Kültür ve Turizm Bakanlığına dilekçe vermesi üzerine kazı çalışmalarına başladıklarını söyledi.

Yaklaşık iki hafta süren çalışmaların ardından 10 kişilik ekiple kaya mezarına ulaştıklarını kaydeden Metin, "Kaya mezarı volkanik bir kayaç olan tüf kayalığa oyularak yapılmış. Kaya mezarının ön ve ana oda olma üzere iki odadan oluştuğu gördük. Roma İmparatorluğu dönemine ait olduğunu tahmin ettiğimiz mezarın o dönemdeki önemli bir kişiye ait olduğunu düşünüyoruz "dedi.

Mezarın yapım tarihinin yaklaşık MS 3'üncü yüzyıl olduğunu bildiren Metin, "Mezarı açtığımızda sadece birkaç parça eşya bulduk. Çünkü mezar daha önceki yıllarda defineciler tarafından tahrip edilerek soyulmuş. Mezarı, yağış ve hava şartlarından etkilenmemesi için, geçici olarak özel bir kaplamayla yeniden kapattık" diye konuştu.

Cnn Türk, 06.01.2009

ILISU BARAJI'NDA ÇALIŞAN 564 İŞÇİYE ÜCRETSİZ İZİN

 

 

Ilusu Barajı Projesi'ne kredi veren Alman, Avusturya ve İsviçreli üç kuruluşun, "Türkiye'nin anlaşmanın 150 şartını yerine getirmediği" iddiasıyla kredi anlaşmasını 180 günlüğüne askıya almasının ardından, baraj inşaatında çalışmalar durma noktasına geldi.

 

Temeli Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından atılan, tarihi Hasankeyf İlçesini yaklaşık 6 yıl içinde sular altında bırakacak Ilısu Barajı inşaatında çalışan ve çoğunluğu bölgede yaşayan vatandaşlardan oluşan 684 işçiden 564'üne, 2 ay süresince ücretsiz izin verilmeye başlandı.

Dış desteğin 180 gün süresince askıya alınmasından sonra, zorunlu olarak alınan bu karar doğrultusunda işçilere, ücretsiz izne ayırma kararı bu sabahtan itibaren bildirilmeye başlandı. Ücretsiz izne ayrılma bildirimi inşaat, güvenlik ve genel hizmet alanlarında çalışanlara yapılacak ve 7 Ocak Çarşamba gününe kadar baraj inşaatında çalışan işçi sayısı 120'ye düşürülecek.

 

Yüklenici firmalar olan Nurol ve Cengiz ile yabancı ortak şirketler tarafından yapılan inşaat çalışmaları büyük oranda durdu.

 

DSİ Genel Müdürlüğü'nden bir süre önce yapılan yazılı açıklamada da, işin askıya alınması neticesinde, başta Ilısu Konsorsiyumu olmak üzere bu projede çalışan ve yüzde 75'ini bölgedeki vatandaşların oluşturduğu yaklaşık 700 kişi ve ailelerinin mağduriyetine sebep olacağı endişesine yer verilmişti.

Cnn Türk, 06.01.2009

TARİHİ ESER KAÇAKÇISI 10 KİŞİYE GÖZALTI

 

Kahramanmaraş'ta farklı dönemlere ait 95 parça tarihi eser ele geçirildi.

 

Olayla ilgili 10 kişi gözaltına alındı. Merkez ve Göksun İlçesinde bazı kişilerin, kazılar sonucu elde ettikleri eserleri satacakları ihbarını aldıklarını belirten Emniyet Müdürü Necdet Çelikbilek, düzenlenen operasyonda, 10 kişinin 95 parça tarihi eseri satmak isterken yakalandığını ifade etti. Eserlerin hangi dönemlere ait olduğu ve maddi değerinin tespiti için inceleme başlattıklarını kaydeden Çelikbilek, "Bu konuda Kahramanmaraş Müzesi'nden bir uzman talep ettik." dedi. Çelikbilek, operasyonda 1 boğa heykeli, insan figürlü 1 sürahi, 1 tıraş kabı, insan figürlü 1 bakır para, 1 haç işaretli para, 1 bakır hayvan figürü, 7 bakır para, tuğra işlemeli 4 para, 1 şamdan, 1 kolye, 1 testi, 1 gümüş kemer, 1 bronz kase, 1 mermer heykel, 52 gümüş ve bakır sikke, 17 mühür ve 1 yuvarlak cam ele geçirildiğini kaydetti. Gözaltına alınan zanlıların, sevk edildikleri adliyede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığı bildirildi.

Zaman, 06.01.2009

APOLLON BAŞI VE 111 SİKKE ELE GEÇİRİLDİ

 

Merkeze bağlı Servergazi beldesiyle Honaz İlçesi'nde düzenlenen operasyonlarda, tarihi mermer insan başıyla 111 adet Osmanlı dönemine ait sikke ele geçirildi.

 

Denizli Valiliği'nden yapılan yazılı açıklamaya göre bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, S.K. isimli şahsın evinde arama yaptı. Aramada bir adet 19-20 santimetre boyunda mermer insan başı bulundu. Denizli Müze Müdürlüğü ekiplerince yapılan incelemede, eserlerin Roma ve Bizans dönemlerine ait olduğu tespit edildi. Öte yandan Honaz İlçesinde B.R. isimli şahsın, elinde bulundurduğu tarihi eserleri satmak için müşteri aradığı haberinin alınması üzerine operasyon düzenlendi. Yapılan baskında bir adet 25 santimetre boyunda mermer Apollon başı heykeli ve 111 adet Osmanlı dönemine ait (1223 tarihli) gümüş sikke ele geçirildi. Olaylarla ilgili olarak zanlılar S.K. ve B.R. gözaltına alındı.

Zaman, 06.01.2009

KOZAN'DA TARİHİ MİRASI KORUMA ÇALIŞMALAR DEVAM EDİYOR





Daha önce Yaverin Konağı’nın restorasyonunu gerçekleştiren Adana Kozan Belediyesi, tarihi dükkanların restorasyonu ve Kozan Kalesi Çevre Düzenleme çalışmalarını başlattı.

 

Ahşap ve bağdadi sıvalı tarihi evlerden Hoşkadem Camii yanında bulunan ve Salim Malkoç’a ait Arıoğulları’nın Konağı’nın rölöve restorasyon projeleri Mimar Vedat Ağca tarafından hazırlanıp Kültür ve Tabiat Varlıkları Adana Bölge Kurulu’na sunuldu.

 

Adil Yapıcı’ya ait Yiğenoğlu Konağı, Yasemin Yavuz’a ait Aslanpaşa  Mahallesi Mustafa Kemal  Sokağı’nda bulanan tarihi konak, Mahmutlu Mahallesinde Tufan Çamurdan’a ait Çamurdanlar’ın Konağı ile ilgili proje çalışmaları devam ediyor.

 

Kozan Belediye Başkanı Kazım Özgan, “İlçemizde başlatılan tarihi kentsel dönüşüm projesi kapsamında belediyemiz Aşağı-Yukarı Çarşı sokaklarının sağlıklaştırılması, Yaverin Konağı ile Camii Kebir Caddelerinde belediye dükkanlarının restorasyonu ile Adana Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Hoşkadem Camii ve Küçük Camii’nin restorasyonuna paralel olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı ile müştereken yürütülen özelliği olan tescilli tarihi yapıların projelendirilmesi ve restorasyonla ilgili Kültür Bakanlığı ile müşterek çalışmada Hacıuşağı Mahallesi 180 ada 5 No.lu parsel üzerinde Hoşkadem Camii ile Sağlık ocağı arasında bulunan Salim Malkoç’a ait Arıoğulları’nın Konağı Mimar Vedat Ağca tarafından hazırlanıp rölöve restorasyon projeleri Belediyemizce kontrol edilerek uygun görülmüş olup Adana Kültür Varlıklarını Koruma Kuruluna görüş alınmak üzere işlemleri hızlandırılarak gerekli adımlar atılmıştı. Kurul kararına müteakip konağın restorasyon çalışmaları yapılacaktır” dedi.

 

Arıoğulları’nın Konağı: Konak, yapı yol cephesinde 4 katlı, 3 katı moloz yığma duvarlı ve avlulu, son katı ahşap çatılı bağdadi sıvalı, yola bakan cephesinde ahşap payandalı çıkma bulunmaktadır. Görünen pencereleri özgündür, alt kısımları moloz taş üst bölümleri ise ahşap karkas üzeri bağdadi sıvalı, yapının avludan ve yoldan iki girişi bulunmakta. Cepheyi kaplayan sıvalar dış etkenlerden oldukça yıpranmıştır. Çatı ahşap saçaklı kırma çatı olup tümü kiremitle örtülüdür. Yapı toplamı 363 m2'dir.’dedi.

Turizm Gazetesi, 06.01.2009

NOEL BABA MÜZESİ'NE BÜYÜK İLGİ

 

Antalya'nın Demre İlçesi'nde bulunan Noel Baba Müzesi yeni bir rekora imza attı. 

 

Noel Baba Müzesi'ni geçen yıl 490 bin 458 turist ziyaret etti, 1 milyon 871 bin 895 TL de gelir elde edildi. Müzeyi ziyaret edenlerin sayısı bir önceki yıla oranla yüzde 8 artarak 490 bin 458 kişiye ulaştı. Noel Baba Müzesini 2007 yılında 453 bin kişi ziyaret etmişti. 

 

Müzeden elde edilen gelirde ise yüzde 46'lık bir artış kaydedildi. Elde edilen gelir 1 milyon 277 bin 862 TL'den 1 milyon 871 bin 895 TL'ye yükseldi. 

 

Noel Baba Müzesi'ni ziyaret eden yabancılar arasında ilk iki sırayı Rus ve Almanlar alıyor. 

Yetkililer, bu yıl müzeyi ziyaret eden turist sayısının 500 bine ulaşmasının hedeflendiğini kaydettiler.

Trt/Haber, 06.01.2009

GAZZE'NİN TAPUSU KİMDE?





Habertürk'te ekrana gelen Fatih Altaylı'nın sunduğu Teke Tek programına tarihçi Murat Bardakçı ve Hakan Erdem konuk oldu. Murat Bardakçı, Gazze'nin tapusunun Sultan Abdülhamit'de olduğunu tarihi belgelerle ortaya koydu. Bardakçı'nın verdiği bilgilere göre, Gazze Osmanlı'da Hazine-i Hassa'nın üstündeydi sonra Abdülhamit kendi üzerine geçirdi ve şahsi mülkü olarak tapuluydu. 1924 sonrası Abdülhamit'in torunları dava açtılar. 

 

Gazze dedemizin mülküdür diye. İşin ilginci kazandılar ve mahkeme Gazze'nin Sultan Abdülhamit'in torunlarına iadesine karar verdi. Fakat o dönem İngiliz mandası olduğu için dava Londra'ya temyize gönderildi ve bozuldu. 

 

GAZZE'NİN YAKIN TARİHİ 

Akdeniz'in güneydoğu kıyısındaki Gazze, 45 kilometre uzunluğunda, 10 kilometre genişliğinde, kuzey ve doğusunda İsrail, güneyindeyse Mısır'ın Sina yarımadasına komşu bir toprak parçası. 

Gazze'de 1.4 milyon Filistinli yaşıyor ve bunların yarısından çoğu İsrail'le geçmişte yapılan savaşlarda mülteci durumuna düşmüş aileler. Gazze, dünyanın en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip yerlerinden biri.





Gazzelilerin çoğu günde 2 dolardan az bir parayla yaşamak zorunda. İsrail'ın sınırı sık sık kapatması yüzünden bölgedeki işsizlik yüzde 50'yi aşmış durumda. 

 

Yoksulluk yüzünden eşeklerin çektiği arabaların giderek daha da yaygınlaştığı Gazze'de, yoksul görünümlü evlerin dış duvarları İsrail tarafından öldürülmüş militanların resimleriyle kaplı. 

3000 yıldan fazla süredir yerleşimin olduğu Gazze, antik uygarlıkların kavşak noktasında bulunuyor. 

 

Hazreti Muhammed'in dedesinin mezarının bulunduğuna inanılan Gazze aynı zamanda İmam Şafi'nin doğum yeri. 

 

Gazze, İsrail'in kurulmasıyla sonuçlanan Arap-İsrail savaşında Mısır'ın kontrolüne geçti. 

Şu anda İsrail'in işgalinde bulunan topraklardan ayrılan yüz binlerce Filistinli mültecinin gelmesiyle Gazze'nin nüfusu 1948-49'da üç katına çıktı.

 

Mısır yönetimi altındaki Gazze, İsrail'e karşı militan Filistin muhalefetinin yerleştiği bir yer haline geldi. İsrail, 1967 savaşında Batı Şeria, Golan Tepeleri ve Sina yarımadasıyla birlikte Gazze'yi de ele geçirdi. Yahudi mültecilerse Gazze'ye yerleşmeye 1970'lerde başladı.





Filistin Kurtuluş Örgütü gerillaları, 1967-70 yılları arasında Gazze'de aktif halde faaliyet gösterdiler ve bu İsrail'in mülteci kamplarına sık sık saldırmasına yol açtı. İlk Filistin ayaklanması (intifada) 1987 aralık ayında Gazze'de başladı. İsrail ile yapılan geçici barış anlaşmaları sonucunda, sınırlı yetkilere sahip Filistin Yönetimi 1994'te kuruldu. 

 

İkinci intifadanın başladığı 2000'den beri, Filistinli militanlar Gazze'deki Yahudi mültecilere ve askerlere binlerce kez saldırdılar. İsrail, militanlara karşı birçok hava saldırısı ve operasyon düzenledi. Bu saldırılarda çok sayıda sivil de canından oldu. İsrail'in evlerini yıkması ve tarlalarını tahrip etmesi yüzünden binlerce Gazzeli evsiz ve geçimlerini sağlayacak kaynaktan yoksun kaldı. 

 

2005 şubat ayında varılan ateşkes anlaşması bu saldırıları önemli ölçüde azaltsa da Gazze'deki şiddet sona ermedi.

Vatan, 06.01.2009

İŞ BANKASI: KÜLTÜRDE BÜTÇE KISITLAMASI YOK

 

Başlarken:
Tüm dünyanın 'küresel mali kriz' nedeniyle kemer sıktığı şu günlerde, kültür ve sanat alanına yatırım yapan finans kurumlarının 2009'daki program ve bütçeleri merak konusu. Türkiye'nin önemli bankaları, özellikle büyükşehirlerdeki edebiyat, plastik sanatlar, müzik ve yayıncılık faaliyetlerinin 'dinamosu' olma vazifesini üstleniyor. Bu dosyada, İş Bankası, Garanti Bankası ve Yapı Kredi Bankası'nın 2009 yılı vizyonlarını mercek altına aldık.

Türkiye İş Bankası, kültür sanat dünyasının önemli bir destekleyicisi. Bir taraftan İş Bankası Kültür Yayınları aracılığı ile yayıncılık sektöründe faaliyet gösterirken, diğer taraftan İş Sanat'da edebiyattan, müziğe, tiyatrodan görsel veya plastik sanatlara kadar farklı disiplinleri içeren önemli etkinlikler düzenliyor. İş Sanat Yönetmeni Meriç Soylu, bize, kurumun kültür sanat politikasını ve bu alanda nasıl bir yol haritası izleyeceklerini anlattı.

Kurumunuzun kültür sanat politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kuruluşundan bu yana İş Bankası'nın kültür sanata çok önemli bir desteği olduğu bilinmektedir. İş Bankası Kültür Yayınları, İş Bankası Müzesi, sanat galerileri ve İş Sanat, bu desteğin kurumsallaşmış örnekleri. İş Bankası kültür sanata katkıda bulunmayı sosyal sorumluluklarının önemli bir parçası olarak değerlendirmektedir.

Bu doğrultuda 2008'de ne tür etkinliklere destek verdiniz?
Programımızı hazırlarken, türler arasında denge sağlamaya, içerik açısından zengin bir sezon olmasına, daha önce başka konser salonlarında gerçekleştirilmemiş özgünlükte etkinlikler olmasına dikkat ediyoruz. Bu hususları göz önünde bulundurarak 2007-2008 sezonunda sahnemizde 52 konser, 20 tiyatro gösterisi ve altı şiir dinletisi gerçekleşti. Ayrıca sezon boyunca çocuklar için klasik müzik konseri Bir Sergiden Tablolar, çocuk oyunu Peter Pan, çocuklarla buluştu. Gösterilerimiz izleyiciden olumlu not aldı.

2009'da hangi etkinliklere destek vermeye devam edeceksiniz?
Bu sene de programımızı oluştururken aynı çizgiyi takip ettik. 2008-2009 sezonunda bugüne kadar sürdürdüğümüz özgün konumumuzu ve kimliğimizi devam ettireceğiz. Program yapımızda önemli bir değişiklik gerçekleştirmedik. İş Sanat kendi dallarında dünya çapında isimler olmuş ünlü sanatçıları konuk etmeye devam ediyor. YoYo Ma, Prag Filarmoni, Bruckner Orchestra Linz, Bonnie Tyler, Cesaria Evora, Emmanuel Pahud, Janine Jansen, Michel Camilo ve Lakotos'un da aralarında olduğu sayısız yıldız isim ve topluluk programımızda yer alıyor. Bu sene özellikle çocuk etkinliklerimizi zenginleştirdik. Peter Pan ve Bir Sergiden Tablolar etkinliklerinin yanı sıra, Emir Gamsızoğlu ve Memet Ali Alabora'nın birlikte hazırladıkları Çocuklar İçin Notada Yazmayanlar ve Işıl Kasapoğlu'nun yazıp yönettiği Bilmelisin ki Ocak ayından itibaren sezon boyunca İş Sanat'ta sahnelenecek. Ayrıca yarıyıl tatilinde de çocuklara bir sürprizimiz var. Işıl Kasapoğlu ve onun birçok oyununda kostüm ve kukla tasarımlarını gerçekleştiren Karina Cheres adlı gösteri topluluğu, yarıyıl tatili için üç atölye çalışması hazırladı. Kukla, maske ve oyunculuk atölyelerinde çocuklar becerilerini geliştirecek.

Kriz şartlarında ilk gözden çıkarılan yatırımlar, kültür sanat yatırımları oluyor. Bunu 2001'deki krizde de yaşadık. Şimdi 2009 yılında dünya krizinin her alanı etkileyeceği konuşuluyor. Yatırımlarınızda kısıntıya gidilecek mi?
Bu yıl, bugüne kadar sürdürdüğümüz özgün konumumuzu ve kimliğimizi devam ettireceğiz. 2009 için kültür sanat alanında ayrılan bütçelerimizde herhangi bir azalma söz konusu değil.

Sabah, Haber: Olkan Özyurt - Evrim Altuğ, 03.01.2009


******


YAPI KREDİ: ÇOK KRİZ GÖRDÜK AMA PES ETMEDİK

 

Yapı Kredi Bankası, özellikle Yapı Kredi Yayınları'nın Türkiye'nin çok önemli bir yayınevi haline gelmesine olanak sağlamış, Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde açılan sergilerle de kültür sanat hayatının vazgeçilmezlerinden biri olmuş görünüyor. Bankanın Murahhas Aza ve Genel Müdürü Tayfun Bayazıt, kurumun kültür ve sanat vizyonunu SABAH'a anlattı.

Kurumunuzun kültür sanat politikasını ya da eğilimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yapı Kredi Yayınları, Doğan Kardeş Yayınları'yla dolu ve mutlu yetişen bir neslin çocuklarını ve büyüklerini Yapı Kredi Yayınları'yla destekliyoruz. Yapı Kredi Kültür Merkezi'nin Vedat Nedim Tör Müzesi'nde açtığı sergilerle medeniyetleri halkımızla buluşturmaya devam ediyoruz. Çatalhöyük Sergisi, Urartu Sergisi, Selçuklu Sergisi, Frigya Sergisi, Aphrodisias'ı buna örnek olarak gösterebiliriz. Türkiye'nin kültür-sanat alanındaki ilk ve en büyük yatırımı yapan bankası olarak iştiraklerimiz Yapı Kredi Kültür Merkezi ve Yapı Kredi Yayıncılık aracılığıyla sağlam ve kalıcı bir rol üstlenmiş durumdayız. Türkiye'de sanatın ve sanatçının ticari kaygılardan bağımsız, yalnızca yaptıkları işe kendilerini adayarak sanatlarını icra etme fırsatını sunması bakımından bu iki kurumumuzun çok değerli ve benzersiz bir görevi yerine getirdiklerini düşünüyorum.

2008'de ne tür etkinliklere destek verdiniz?

2008 Yapı Kredi Yayınları ve Yapı Kredi Kültür Merkezi açısından oldukça hareketli ve yoğun bir yıl oldu. Yapı Kredi Yayınları olarak 207 başlıkta ilk, 422 başlıkta tekrar baskı yaparak toplamda 1 milyondan fazla kitabı okurla buluşturduk. Yayınevimiz, kuruluşundan beri 2 bin 820 başlıkta 10 milyonu aşkın kitap yayımlayıp ulaşılması zor bir rekora imza attı. Yapı Kredi Kültür Merkezi'nin geleneksel hale gelen sergileri de tüm hızıyla devam etti. Fausto Zonaro, Yahya Kemal ve Nazım Hikmet sergileri gibi, sanatseverlerden yoğun ilgi gören 17 kapsamlı etkinliği yaklaşık 200 bin sanatsever ile buluşturduk.

2008 projelerinizden en başarılıları nelerdi?

2004 yılından bu yana Geyre Vakfı'nın etkinliklerine destek veren Yapı Kredi Private Banking'in desteğiyle Anadolu'nun en görkemli kentlerinden Aphrodisias'ta bulunan arkeolojik kalıntıları en iyi şekilde koruma ve sergileme olanağı sunan Sebasteion - Sevgi Gönül Salonu açılışını gerçekleştirdik. Vedat Nedim Tör Müzesi'nde Aphrodisias'tan Roma Portreleri adlı bir sergi açtık. Sergide, 51 tanesi Aphrodisias Müzesi'nden, bir tanesi de İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nden alınan toplam 52 muhteşem heykel, tarih ve sanat severlerle buluştu. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. ile T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü işbirliğiyle açılan bu sergiyle, taşıması çok kolay olmayan Aphrodisias'ın zarif heykellerini İstanbullu sanatseverlerle buluşturduk. Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde İstiklal Serüveni sergi dizisi kapsamında uluslararası platformda adını duyuran yerli ve yabancı sanatçıları ağırlıyoruz. Kapsamlı sanatçı monografileriyle desteklenen bu diziyle yeni ve enerjik bir sanatsever kitlesine ulaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl, dünya sanat arenasında tanınan Ayşe Erkmen, Halil Altındere, Elina Brotherus ve Cengiz Çekil'in sergilerini açtık ve Türkiye'de Güncel Sanat dizisi kapsamında sanatçı monografileri yayımladık. Altındere'nin İstiklal Caddesi'nin göbeğine kondurduğu Pala Şair heykeli caddenin yaya trafiğinin neredeyse tıkanmasına sebep oldu. Caddeden geçen yüz binler, bu ilginç sergiyi gördü.

2009 yılı ajandanızda neler bulunuyor?

Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde; Ferhat Özgür, Şükran Moral, Nasan Tur, İnci Eviner ve Ali Kazma'nın sergileri yer alacak. Sermet Çifter Salonu'nda, ünlü Magnum fotoğrafçısı Bruno Barbey, Türk fotoğrafının önde gelen isimlerinden Sabit Kalfagil, geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz yazarımız Metin And, ilk kadın opera sanatçılarımızdan Semiha Berksoy, ünlü Fransız çizer Enki Bilal ve 19. yüzyılda Japonya'da batan Ertuğrul Firkateyni üzerine kapsamlı sergiler açılacak. Vedat Nedim Tör Müzesi'nde ise Anadolu medeniyetleri üzerine açtığımız geleneksel arkeoloji sergilerimize Lidyalılar ile devam ediyoruz. Müzedeki diğer sergi ise, saat ve zaman üzerine.. William Faulkner'in Yaban Palmiyeleri, Aharon Appelfeld'in Bir Hayatın Öyküsü, Oktay Rifat'ın Şiir Konuşmaları, Jean-Pierre Deleage'ın Yaşar Kemal, Roland Barthes'ın Yazının Sıfır Derecesi, Çağdaş Söylenler, Yas Günlüğü, Oliver Sacks'ın Müzikofili, Kazuo Ishiguro'nun Avunamayanlar, Magda Szabo'nun Katalin Sokağı, Şavkar Altınel'in Tepedeki Yabancı adlı kitapları ve ayrıca Italo Calvino'un çocuk kitapları da yolda.

 

Kriz şartlarında ilk gözden çıkarılan yatırımlar, her nedense kültür sanat projeleri oluyor. Bunu 2001'de krizde de yaşadık. Şimdi 2009'da dünya krizinin her alanı etkileyeceği konuşuluyor. Bu doğrultuda 2009 yılında kültür sanat yatırımlarınızda bir kısıntıya gidilecek mi? Eğer gidilecekse 2009 bütçeniz ne kadar? Bugün yaşanan ekonomik çalkantının benzerlerini geçtiğimiz 65 yıllık tarihimizde pek çok kereler gördük. Ancak hiçbir dönemde 'Kültür-Sanat Bankası' olmaktan vazgeçmedik. Yatırımlarımızı aynı şekilde sürdürdük. Bundan sonra da sürdüreceğiz. Bu çerçevede 2009 yılı için herhangi bir bütçe kesintisi yapmayı düşünmüyoruz.

Sabah, Haber: Olkan Özyurt - Evrim Altuğ, 04.01.2009


*****


GARANTİ: SOSYAL SORUMLULUĞUMUZ ÖNCELİĞİMİZDİR

 

Türkiye'nin önemli bankalarından Garanti Bankası, bir yandan kendi bünyesinde kurduğu Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi, Garanti Galeri ve Osmanlı Bankası Müzesi'nde yer alan etkinliklerle kültür sanat alanında kurumsal olarak faaliyet gösterirken diğer yandan birçok önemli etkinliğine (festival, sergi, konser, arkeolojik kazı...) sponsor olarak da destek vererek geniş bir yelpazede kültür sanat dünyasını destekliyor. Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere, kurumun kültür sanat politikasını ve 2009'daki yol haritasını anlatıyor.

-Kurumunuzun kültür sanat politikasını ya da eğilimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kültür sanat faaliyetlerimizi iki başlık altında topluyoruz: Kendi kültür kurumlarımızın çalışmaları, ve sponsorluklarımız. Garanti bünyesinde Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi, Garanti Galeri (GG) ve Osmanlı Bankası Müzesi, faaliyet gösteren kültür-sanat kurumlarımız. 2001'de açtığımız Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi, sanatçı dosyaları, uluslararası güncel sanat dergileri ve DVD'lerden oluşan bir arşive sahip. 6 bin 500 yayını içeren kütüphanesiyle aynı zamanda güncel sanat alanında bir araştırma merkezi olan kurum. P l a t f o r m ' u n 2003'ten bu yana yürüttüğü İstanbul Misafirleri Programı, güncel sanatla ilgilenen uluslararası sanatçı, sanat eleştirmeni ve küratörlere, İstanbul'da kalarak, işlerini üretme ve araştırma yapma olanağı tanıyor. Garanti Galeri, beş yıldır sergiler ve yan etkinlikler aracılığıyla, mimarlık ve tasarım alanlarındaki kavramları tartışma misyonunu üstleniyor. Osmanlı Bankası Müzesi ise, Osmanlı Bankası'nın zengin arşivine sahip çıkmak ve faaliyette olduğu dönemin tarihine ışık tutmak amacıyla 2002'de kuruldu, Karaköy'deki bina; müze, kütüphane, sinema, sergi salonu ve arşivin yer aldığı bir kültür merkezi olarak Garanti Bankası bünyesinde hizmet veriyor.

2008'de ne tür etkinliklere destek verdiniz?

2008 yılında Frankfurt Kitap Fuarı'na paralel olarak Garanti Galeri ve Alman Mimarlık Müzesi (DAM) işbirliğiyle Frankfurt'ta Becoming İstanbul adlı sergi açıldı. Bunlara ek olarak Garanti Galeri'de Türbülanslı Topolojiler, Sürdürülebilirlik için Moda ve Strüktürel Mantığı Araştırmak: Lifli Oda sergileri izleyicilerle buluştu. Osmanlı Bankası Müzesi'nde ise Doğuyu Tüketmek , Sedad Hakkı Eldem I: Gençlik Yılları ve Osmanlıların Paris'i adlı sergiler gerçekleştirildi. Sponsor olarak ise, Berlin İslam Eserleri Müzesi'nde 16 Mayıs- 29 Haziran 2008 tarihleri arasında Turkish Delight başlıklı sergiye destek verdik. 1998'den bu yana destek verdiğimiz, Babylon ve İstanbul Jazz Center'daki Garanti Caz Yeşili konserlerine 2008'de de devam ettik. Bonus Card Uluslarası Komedi Film Festivali ve MiniBank Uluslarası Çocuk Filmleri Festivali ile, İstanbul Modern'in eğitim programları, 2008 yılında destek verdiğimiz diğer etkinlikler arasında yer aldı. 2008'de ayrıca, Mamma Mia! Müzikali'nin ana sponsoru olduk.

 

Kriz şartlarında ilk gözden çıkarılan yatırımlar kültür sanat yatırımları oluyor. Bunu 2001'deki krizde de yaşadık. Şimdi 2009'da dünya krizinin her alanı etkileyeceği konuşuluyor. Bu doğrultuda 2009 yılında kültür sanat yatırımlarınızda bir kısıntıya gidilecek mi? Eğer gidilecekse 2009 bütçeniz ne kadar? Daha önce de belirttiğimiz gibi Garanti Bankası olarak misyonumuzu bankacılıkla sınırlı tutmuyor, topluma kattığımız değeri sürekli ve belirgin bir biçimde artırma ilkesiyle hareket ediyoruz. Bu doğrultuda kurum değerlerimiz arasında yer alan ve toplumun gelişimini destekleme ilkesiyle gerçekleştirilen sosyal sorumluluk projelerimiz, Garanti'nin önemli önceliklerini oluşturuyor. Bu bağlamda kültür, sanat, eğitim, spor ve çevre alanlarında uzun yıllardır destek verdiğimiz projelere, 2009'da da devam edeceğiz. Yani kültür kurumlarımızdaki projelerimize ve yıllardır desteklediğimiz etkinliklere bu yıl da devam edeceğiz. 

Sabah, 05.01.2009


******


AKBANK: KÜLTÜR VE SANATA DESTEĞİMİZ HIZ KESMEYECEK

 

Üç gündür, bu sayfalarda 'Kültür Destekçilerinden Yeni Yıla Bakış' başlığı altında sunduğumuz dosyada İş Bankası, Garanti ve Yapı Kredi'nin kültür - sanat dünyasına nasıl baktıklarını ve 2009'daki yol haritalarını yayımladık. Bu bankaların yetkilileri, krize rağmen 2009'da kültür sanata yönelik desteklerinin azalmadan devam edeceğini özellikle belirtiler. Dosyamıza bugün de, Akbank'la devam ediyoruz. Akbank adına konuşan Akbank Sanat Genel Müdürü Derya Bigalı, kültür ve sanat politikalarını toplumun her katmanını kucaklayan, farklı disiplinlerin en doğru örneklerinin yer aldığı kültür sanat etkinliklerine yer vermek ve dünyadaki sanat hareketlerinin örneklerini topluma sunmak, bu konuda öncü olmak' şeklinde özetlerken, 2009'da da kültür sanat için desteklerini hız kesmeden sürdüreceklerini söylüyor.

2008 yılı ajandanız nasıldı?
Akbank Sanat'ın düzenli çalışmalarının yanı sıra, çok önemli iki proje hayata geçti. Salvador Dali Vakfı'nın yurt dışına götürdüğü en büyük sergi olan İstanbul'da Bir Sürrealist: Salvador Dali sergisi 60. yılını kutlayan Akbank'ın sponsorluğu ile Sabancı Müzesi'nde 19 Eylül'de açıldı. 385 eserin geldiği sergi Türkiye'de 2008 yılının en kapsamlı sergisi oldu ve Türkiye'nin birçok yerinden sergiyi gezmek üzere binlerce kişi İstanbul'a geldi. Sergi yoğun talep üzerine 10 gün daha uzatıldı. Bir diğer büyük sosyal sorumluluk projesi ise Hürriyet Hakkımızdır Treni içinde yer alan Akbank Çocuk Tiyatrosu projesi oldu. Tiyatromuz toplam 45 şehirdeki tren istasyonunda duran trenin vagonunda gösterilerini binlerce çocuğa sahneledi. Bunların haricinde dünyanın önemli caz sanatçılarını geniş kitlelerle buluşturarak köklü bir müzik kültürü oluşturmak adına önemli bir misyon üstlenen Uluslararası Akbank Caz Festivali, tam 18 yıldır Türkiye'nin en önemli caz etkinliklerinden biri olmayı sürdürüyor. Türkiye'de kısa film üretimini teşvik etmek ve gençleri desteklemek için gerçekleştirdiğimiz Akbank Kısa Film Festivali'ne ise bu yıl 400'e yakın film başvurdu. Akbank, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından 2008 yılında 26'ncısı gerçekleştirilen Uluslarası İstanbul Film Festivali'nin 3 yıldır ana sponsoru. 2009'da da Festival'in sponsoru Akbank olacak. Çağdaş Sanat Fuarı Contemporary Istanbul'un 2010 yılına kadar ana sponsorluğunu da Akbank üstlenmiş durumda.

2009 yılında hangi etkinliklere destek vermeye devam edeceksiniz?
M/M, Golden City, Guest Workers ve 28. Günümüz Sanatçıları sergileri 2009'da Akbank sanat galerisinde yer alacak. 2009 da da bir çok atölye, konser ve konferans yine Akbank Sanat'ta düzenlenecek. Ayrıca Çocuk Tiyatrosu'nun yeni oyunu Mart ayında sahnelenmeye başlayacak. Yeni Kuşak Tiyatro ise Şubat ayında büyük ilgi gören Şeylerin Şekli oyununu tekrar gösterime koyacak. Akbank Oda Orkestrası'nın sezon konserleri yeni yılda da devam ediyor. Bu yıl Zeynep Tanbay Dans Projesi de yeni bir proje ile dans severlerle buluşacak. Ekim'de ise Akbank 19. Caz Festivali her yıl olduğu gibi dünyanın önde gelen caz sanatçılarına ev sahipliği yapacak.

Sabah, 06.01.2009


******


DENİZBANK: DESTEĞE DEVAM

 

Genç ve dinamik bir banka DenizBank. Henüz 11 yaşında olmasına karşın, 2004'te kurulan DenizKültür sayesinde kültür alanında kurumsallaşma yoluna gitmiş. DenizBank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş, kurumun kültür politikalarını ve 2009'da bu alana yapacakları desteğin nasıl olacağını anlattı.

Kurumunuzun kültür sanat politikasını ya da eğilimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
DenizKültür, kültür ve sanat dünyasına yeni projeler kazandırmak, kültür hayatının gelişimine katkıda bulunmak üstüne faaliyet gösteriyor. Bir sosyal sorumluluk projesi olarak da düşünülebilir. DenizBank, TOBAV'ın açtığı Sanata Evet kampanyası doğrultusunda tiyatro sahnesine çıkan ilk Müslüman-Türk kadının isminin verildiği Afife Jale Sahnesi'ne finans desteği sağlayarak, ekonomik gelişmenin, kültürel gelişme ile güçlenebileceğini savunuyor.

Bu politika doğrultusunda 2008 yılında ne tür etkinliklere destek verdiniz?

RTÜK tarafından Doğru ve Güzel Türkçe Kullanımı ödülüne değer görülen, Nebil Özgentürk'ün yönettiği Türkiye'nin Hatıra Defteri belgeseline, DenizBank Tarım Şenliği'ne, Türkiye Açık Deniz Yarış Kulübü'ne (TAYK), Türkiye Eğitim Derneği'ne (TED) 2008'de sponsor olarak destek verdik. Ayrıca DenizBank ile İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası arasında üç yıldan bu yana süren kurumsal sponsorluk ilişkisi kapsamında düzenlenen DenizBank Konserleri 2008 sezonu boyunca da sürdü. Yine Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile de 2004'ten bu yana yılbaşı ve bahar konserleri hayata geçti. Ayrıca dokuz belgesel ve dört adet müzik yapımı da DenizKültür tarafından hayata geçirildi. DenizKültür tarafından, uzman araştırmacı-yazarların kaleminden toplam 24 eser hayata geçirilerek, okurlarıyla buluştu. Türkiye'de bir ilke imza atarak Sesli Edebiyat kategorisi altında Sesli Türk Öykü Antolojisini hazırladık.

2009 yılında kültür sanat yatırımlarınızda bir kısıntıya gidilecek mi?
Kriz dönemlerinde kurumların sosyal sorumluluk bütçelerini gözden geçirmeleri ve gerektiğinde kısıntıya gitmeleri bir 'işletme' tercihidir. Ancak biz, ekonomik ya da sosyal sorunların arttığı dönemlerde sosyal sorumluluk vazifemizin daha da arttığı inancındayız. Bu bağlamda, öngörülerimiz dışında ortaya çıkabilecek olağanüstü şartlar ayrı tutulmak kaydıyla, gerek mevcut sponsorluklarımız gerekse DenizKültür Yayınları kapsamında gerçekleştirdiğimiz kültürel aktiviteler devam edecek. Yeni proje planlamaları dışında, 2008 yılında başlattığımız projeler, 2009 yılında kültür dünyamıza katılacak.

Sabah, 07.01.2009

TURİST SAYISINDA BÜYÜK ARTIŞ

 

Kars'ta Ani Ören Yeri'ni ve Kars Müzesi'ni ziyaret eden turist sayısı, önceki yıla oranla yüzde 30.7 arttı. 2007 yılında 17 bin 345 olan turist sayısı 2008 yılında 22 bin 667'ye ulaştı.

 

Kars Valiliği'nden yapılan açıklamada, "Söz konusu artış; Türkiye turizm ortalamasının üzerinde olup, Kars Valiliğimizin koordinesinde son birkaç yıldır yapılan çalışmalar ile ilimizin EMITT Fuarı ve benzeri ulusal ve uluslararası fuarlara katılımı ve yazılı-görsel medyada yer almasının rolü kaçınılmazdır" denildi.

Açıklamada ayrıca, Sarıkamış Şehitliği, Sarıkamış turizm merkezi altyapı projeleri, Karanlıkdere telesiyej sistemi, Çıldır ve Kuyucuk Gölleri, Kars il merkezi turizm projeleri de hayata geçirildiğinde; Kars'ı uzun olmayan bir süreçte ziyaret edecek turist sayısının yüz binlerle ifade edileceğinin, abartılı bir tahmin olmadığının da altı çizildi.

 

Açıklamada yine, turizm için yapılan çalışmaların artarak devam edeceği, turizmin Kars'ın kalkınması için en önemli iki sektörden birisi olduğu vurgulandı.

Kars Kent Haber, 06.01.2009

NUH'UN GEMİSİ CUDİ'DE

 

Meclis’te kurulan Zeytin ve Zeytinyağı Sorunlarını Araştırma Komisyonu raporunda Nuh’un gemisinin Cudi’de olabileceği belirtildi.

Raporda "Beyaz güvercin Nuh’un gemisine zeytin dalı ile dönmüştür. Cudi ve Gabar dağlarında yabani zeytin ağaçlarının olması geminin Ağrı Dağı’na değil Cudi Dağı’na konduğu rivayetini güçlendirmektedir" denildi.

NUH’un gemisinin Ağrı Dağı’nda mı yoksa Cudi Dağı’nda mı olduğu konusunda yıllardır tarihçileri ve araştırmacıları bölen tartışmaya TBMM Zeytin ve Zeytinyağı Sorunlarını Araştırma Komisyonu da katıldı. Meclis’te geçen yıl kurulan araştırma komisyonunun raporunda tarihi tartışma şöyle işlendi:

"Beyaz bir güvercinin Nuh’un gemisine tufan sonrası canlılık belirtisi olarak, ağzında zeytin dalı ile dönmesi nedeniyle, zeytin yüzyıllardır barışın simgesi kabul edilir. Deniz seviyesinden bin metre yükseklikte zeytin ağacı bulunması, Cudi ve Gabar dağlarında bol miktarda yabani zeytin ağaçlarının olması, Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’na değil Cudi Dağı’na konduğu rivayetini oldukça güçlendirmektedir."

Ağrı Milletvekili Yaşar Eryılmaz, "Raporu okuduğumda bu bana fantezi bir yaklaşım olarak gelmişti. Tarihi bilgi ve belgelerle uyuşmayan bir tespit. Sadece öyle değerlendirip geçtim, üzerinde durmadım. Yok sayabileceğim bir yaklaşım" dedi.

Komisyonun başkanlığını yapan AKP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Edip Uğur ise konuyla ilgili olarak şunları söyledi: "Ağrı’da zeytin ağacı yok. O zaman Cudi olabilir. Uzmanların görüşü de bunu destekliyordu. Bu, zeytinin anavatanının Güneydoğu bölgemiz olduğunu, oradan dünyaya yayıldığını gösterir."

Nuh’un gemisinin yeri, geçen yasama döneminde de Meclis’te tartışma konusu olmuştu. Dönemin TBMM Dilekçe Komisyonu Başkanı Yahya Akman, komisyona gelen başvurular üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın inceleme yapmasını isteyerek, "Kuran’da bile Cudi Dağı adres gösteriliyor" demişti. Akman’ın sözünü ettiği Hud Suresi’nin 44. ayeti şöyle: "Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu’ denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cudi’ye oturdu ve ’Zalimler topluluğu Allah’ın rahmetinden uzak olsun!’ denildi."
Radikal, 06.01.2009

NEW YORK TSUNAMİSİNİ BİR METEOR MU TETİKLEDİ?

 

Aralık 2008’de bir araştırma sırasında Hudson Nehri tortullarında bulunan mikroskobik karbon zerrecikleri, bölgeye yaklaşık 2300 yıl önce bir meteor çarpmış olabileceğini ve bu çarpmanın bugünkü Manhattan’ı tamamen sular altında bırakan bir tsunami yarattığını düşündürüyor. Harvard Üniversitesi’nden Katherine Cagen, Hudson Nehri’nin yatağı boyunca topladığı birçok çökelti örneğinde, taşlar yüksek ısıda eriyip buharlaştıktan sonra yeniden katılaşırken oluşan mikroskobik kürecikler buldu. Bölgede herhangi bir krater bulunmuyor. Columbia Üniversitesi’nden meteor uzmanı Dallas Abbott, meteorun 50 ile 150 metre çapında olabileceğini, daha küçük ölçüdeki meteorların atmosfere girerken iyice parçalandıklarını, daha büyüklerinin ise şu ana dek rastlanmayan, toprakta “camlaşma” yol açacağını söylemekte. Nehirden alınan örnekler MÖ 300 yılına tarihlenmekte. Bu, 2003 yılında bir başka ekibin Long Island kıyılarında buldukları, o bölgeye ait olmayan büyük taş ve toprak tortulları ile aynı dönem. O dönemde, başka bir yerden taşındıkları kesin olan bu tortullar için ya çok büyük bir fırtına veya tsunami sebep olarak gösterilmişti. 

National Geographic News, Haber: Ker Than, 31.12.2008

İZMİR'DE MÜZELER GEZİLMİYOR

 

İçerisindeki antik eserleriyle dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Kültürpark'taki İzmir Tarih ve Sanat Müzesi geçen yıl da beklenen ilgiyi görmedi. Müzeye gelen ziyaretçi sayısı bir önceki yıla göre farklık göstermedi. İzmir Tarih ve Sanat Müzesi Müdürü Cemil Kanca 4 milyona yakın nüfusu olan bir kentte müzeye sadece 12 bin civarında yerli ziyaretçi gelmesinin düşündürücü olduğunu belirterek şunları söyledi: "Müzelerin, kentte yaşayan insanlardan yeterli ilgi görmemesini, eğitim kurumlarında müze kavramının yeterince yerleştirilmemesine bağlıyorum. 2008 yılında en yoğun geçen aylar öğrenciler için uygulanan parasız girişlerle mayıs ve haziran oldu. Müzeyi 2008 Ocak ayında 763'ü turist olmak üzere 847 kişi ziyaret ederken, mayıs ayında bu rakam 5 bin 330'a ulaştı. Ücretli giren yerli ziyaretçiler ise, genelde 40 yaşın üzerindeki tarihe ilgi duyan kişilerden oluştu."

 

Kanca, dünyadaki 100 müze içinde en önemli bin eser arasında sayılan Nehir Tanrısı Kaistros ve Poseidon yüksek kabartması gibi iki büyük eserin şu anda İzmir Tarih ve Sanat Müzesinde sergilendiğini de kaydederek "İzmirlileri topraklarını, dolayısıyla kültürlerini tanımaya davet ediyoruz. İzmir kentinin 8 bin yıllık bir geçmişi var.

 

Tarih ve Sanat Müzesi'nde Leonardo Da Vinci'nin ünlü Mona Lisa tablosundan yaklaşık bin 400 yıl önce yapılmış bir kadın başı, klasik dönem eserlerinden Homeros heykeli bulunuyor. Dünyanın birçok ülkesinden her yıl binlerce turist müzemizdeki bu değerli eserleri görmek için geliyor, hayran kalıyor. Biz turistlerin gösterdiği ilgiyi bu kente yaşayan yediden yetmişe herkesin göstermesini istiyoruz. Hala müzenin çevresinde yaşayıp da müzeyi görmeyen çok insan var" diye konuştu.

Taraf, 05.01.2009

GAUDI'NİN ESERLERİ İSPANYA'YI KARIŞTIRDI

 

  

 

İspanya’da sanatın tüm kollarının teşvik edildiği "FAD" adlı derneğe bağlı 400 kadar mimar ve sanatçı, ünlü Katalan mimar Antonio Gaudi’nin yarım kalmış Sagrada Familia (Kutsal Aile) ve Colonia Güell (Güell Parkı) gibi eserlerinde devam eden yapım çalışmalarının durdurulmasını istedi.


"Gaudi, kırmızı alarmda" başlığı altında yayımlanan manifestoda, Gaudi’nin yarım kalan eserlerinin tamamlanmaması, olduğu haliyle bırakılması gerektiği savunuldu.


Çoğu Katalan önemli mimarların imzasının bulunduğu manifestonun yayımlanması sırasında yapılan konuşmalarda, Jose Luis Gonzalez, "1915 yılında terk edilmiş bir eserin imajını tekrardan yaratmaya çalışıyoruz. Ama biz Taliban değiliz! Bittiğinde nasıl olacağına dair hiçbir varsayıma sahip olmadan Gaudi’nin eserlerine devam etmeyi asla istemiyoruz. Bizim müdahalelerimiz her zaman Gaudi nerede bıraktı ve biz nereden devam ettik şeklinde olacaktır" dedi.


FAD’ın başkanı Beth Gali de "Büyük eserler tamamlanmamış olmak zorundadır" değerlendirmesinde bulundu.


20. yüzyılın dünyadaki en büyük mimarı olarak gösterilen Gaudi, 1852 yılında doğdu ve 1926 yılında tramvay çarpması sonucu öldü.


Başta Kutsal Aile ve Güell Parkı gibi yarım kalmış eserlerin tamamlanması İspanya’da her zaman için tartışma konusu oldu. Gaudi’nin ölümünden bugüne kadar 6 mimar, Katolik mabedi olan ve yılda yaklaşık 3 milyon kişinin ziyaret ettiği Kutsal Aile’yi tamamlamaya çalışırken, 1985’ten bu yana mimar Jordi Bonet bu görevi üstleniyor. Kutsal Aile’nin bugünkü haliyle yüzde 65 kadarının inşa edildiği belirtiliyor.

Radikal, 05.01.2009

BURSA SOKAKLARI TARİHİ ÇEŞMELERLE SÜSLENİYOR

 

Bursa'nın 'sudan ibaret' kimliği, kentin muhtelif noktalarına tarihi dokuya uygun yapılan çeşmelerle yaşatılıyor. Şimdiye kadar kadar 60'a yakın çeşme yaptıran Osmangazi Belediyesi, ilçenin sokaklarında toplam 100 çeşme yapmayı hedefliyor.

 

Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, Bursa'nın tarihi kaynaklarda su şehri olarak anıldığını hatırlatarak, "Ünlü Seyyah Evliya Çelebi, Bursa'nın çeşme ve sebillerini anlata anlata bitiremez; 'Velhasıl Bursa sudan ibarettir' diyerek kesip atar. Evliya Çelebi gibi, kentin geçmişinde önemli izleri bulunan Karaçelebizade Aziz Efendi de Bursa'nın suyla olan yakınlığını görür ve kentin muhtelif noktalarına 40 çeşme yaptırır. Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerini taşıyan çeşmelerin kullanımı için bir de vakıf kurar. Daha sonraları, 'Bursa'nın boynuna dizilen inci taneleri' olarak da anılan çeşmeler, kentteki su kültürünün temel taşlarını oluşturur. Günümüze gelindiğinde şehirde ne Evliya Çelebi'nin ne de Karaçelebizade Aziz Efendi'nin anlata anlata bitiremediği çeşmelerden eser kalmıştır. Çeşmelerin bir kısmının yıkılmasının yanı sıra, ayakta kalanlarının sularının kesilmesi de, çeşme kültürüne vurulan en büyük darbelerden biri olarak tarihe geçti." dedi.

 

Başkan Recep Altepe, 5 yıl önce Bursa'nın tarihine yakışır bir şehir olması için tüm tarihi çeşmelerin restore edilmesini, yıkılanların yerine yenilerinin yapılmasını ve oluşan yeni mahallelere de, geleneksel mimariye uygun yeni çeşmelerin yapılması talimatını verdi. 5 yıl içinde sayıları 100'ü aşkın tarihi dokuya uygun çeşme projesi üretildi. 60'a yakını uygulanan veya uygulanma aşamasında olan bu çeşmeler, geleneksel çeşme mimarimizin yaşamasına da katkıda bulunacaklar. Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe'nin hedefi, Bursa'ya en az 100 adet tarihi çeşme kazandırmak.

Zaman, Haber: Adem Elitok, 05.01.2009

TARİHİ HANLARI TURİSTLER BİZDEN ÖNCE KEŞFETTİ





İstanbul'un Eminönü İlçesi'nde, Çemberlitaş ve Beyazıt semtleri arasındaki tarihi "Hanlar Bölgesi" yeryüzündeki en eski ticaret merkezlerinin başında geliyor.

 

Aralarında Büyük Yeni Han, Valide Han, Çuhacıhan, Abud Efendi Han ve Mısır Çarşısı Hanları'nın bulunduğu 30 hanı içinde barındıran bu tarihi bölge, AB'nin başlattığı "Arşimet Projesi" kapsamında turistlerin yeni gezi güzergahı olarak düzenleniyor. Şimdilerde yolları araç trafiğine kapatılan, yapılan konserlerle eğlence sektörüne de hizmet etmeye başlayan hanlarda, günden güne yaşanan hızlı değişime siz de tanık olun.

 

Büyük Yeni Han
Mahmutpaşa'da Çakmakçılar Yokuşu'nda bulunan İstanbul'un en eski tarihi hanlarından Büyük Yeni Han, şehrin ikinci büyük hanı. III. Mustafa'nın en ünlü mimarı Tahir Ağa tarafından yapılan han, Osmanlı döneminde ticaretin kalbi oldu. Bir dönem müzik öğretilen, kitap basılan bir yer konumunda iken, sonradan sarraf merkezi oldu. 1764 yılında yaptırılan handa şimdi manifaturacılar, konfeksiyoncular ve gümüşçüler çalışıyor. Han, I. Dünya Savaşı sonrasında işgal kuvvetlerinin karargahı olarak da kullanılmış. 1964'ten beri hanın odabaşısı olan Adnan Öztürk, "Eskiden han vakıfmış. Abdülhamit zamanında dükkanlar azınlıklara satılmış. Varlık Vergisi'nden sonra ise Müslümanlara kalmış" diyor. Öztürk, 30 sene önce, ünlü Alman aktör Maximilian Schell'in binanın damından İstanbul'u görüntülediğini, çünkü hanın Galata Kulesi ve Sarayburnu'yla beraber İstanbul'un silüetini oluşturan üç noktadan biri olduğunu söylüyor.

 

Abud Efendi Han
Abud Efendi Han'ın ana girişi Eminönü'nde Mahmutpaşa Yokuşu'nda. 19'uncu yüzyılın ilk modern yapılarından olan hanın üç kapısından birinde Osmanlıca, diğer tarafında Fransızca "Stamboul Yenni- Tcharchi" ve "İstanbul Yeni Çarşısı 1313 -1895" yazılı kitabeler bulunuyor. Demir işlemeli merdivenleri, geniş koridorları ve oteli andıran odalarıyla Abud Efendi Han, günümüze olduğu gibi kalan ender yapılardan. Suriye kökenli bir tüccar aileden olan Abud Efendi tarafından yaptırılan han, galerisinin üstünü örten cam çatısı, volta döşemeleri ve dökme demirden sütunlarıyla tipik bir 19'uncu yüzyıl hanı. Hanın sahibi Erhan Koçulu, yapının "kagir" olmasının binanın en önemli özelliği olduğunu vurgulayarak "Han, cam ve metal mimarisinde Avrupalı benzerlerini kıskandıracak bir yapı. Zeki Triko ve Aslanlı Triko gibi büyük firmalar işe burada başladı. Restorasyon çalışmaları bitince, ben de hanı otel olarak işleteceğim" diyor.


Büyük Valide Han
Eminönü'ndeki Çakmakçılar Yokuşu'ndaki Büyük Valide Han, oturma alanı açısından İstanbul'un en büyük tarihi hanı. I. Ahmed'in eşi Kösem Sultan tarafından 1600'lerde yaptırılmış. Kösem Sultan'ın ölümünden sonra hanın büyük bölümü hazineye kalmış. İstanbul'da Kuran-ı Kerim'in ilk basıldığı yer de bu handaki İranlıların matbaası olarak biliniyor. Handaki boya ustası Murat Karabaş, turistlerin rehberler eşliğinde gelerek Haliç, Sarayburnu ve Boğaz'ı seyrettiklerini söyleyerek "İstanbullular bilmiyor ama turistler burayı çok iyi biliyor" diyor.


Çuhacı Han
Kılıçcılar ve Çuhacıhan sokakları arasında bulunan adayı kaplayan hanın mimarı bilinmiyor. 1718-1730 yılları arasında Damat İbrahim Paşa tarafından bir tür yünlü kumaşın ticaretini yapan "Çuhacılar" için yaptırılmış. Çuhacılar esnafı hanı terk edince, onların yerini kuyumcu ve gümüşçüler alır. Han, 1755 senesindeki yangında yanmış, bugünkü yapı eskisinin tamiri suretiyle inşa edilmiş. "Ayaklı borsa" olarak bilinen serbest döviz piyasası, bu hanın önünde bulunuyor ve içinde halen kuyumcu atölyelerini de barındırıyor.


Bodrum Han
Kapalıçarşı'da Yorgancılar Kapısı ile Çadırcılar Caddesi arasında bulunan Bodrum Han kimine göre Topkapı Sarayı'nın inşasından sonra yapılmış, kimine göre ise, Bizans İmparatorluğu döneminde inşa edilmiştir. 1940 yılında Reşat Ekrem Koçu, hanın altında Bizans kemerlerine sahip bir mahzen olduğunu belirlemiş. Günümüzde zeminin üzeri örtülü olduğundan mahzene giriş kapanmıştır. İstanbul kadısına gelen 1609 tarihli mektupta, şehre gelen keten bezlerin tüccarlara buradan dağıtıldığı yazılı.


Kaşıkçı Han
Mahmutpaşa Yokuşu ve Tarakçılar Sokağı'na açılan iki cephesi bulunan han, 18'inci yüzyılda yapılmış. Hanın odalarında eskiden ocak nişleri bulunuyormuş. Şimdi, gümüşçü ve kuyumcu esnafı handa çalışıyor. Zeminden üst kata çıkarken kırmızı renkli sarmaşıklar, hana ayrı bir hava veriyor. Kuyumcu tamirciliği yapan Arman Kapriel Bağdasaroğlu, 14 senedir bu handa çalışıyor: "Turiste hitap ediyoruz. Hanın tarihini koruyan da bizleriz. Her gelen hanın güzelliğine hayrandır, kırmızı sarmaşıkları yeter" diyor.

Vatan, Haber: Tuğrul Tunalıgil, 05.01.2009

KOZA HAN'DA TAHLİYE BAŞLADI





Vakıflar Bölge Müdürlüğü, İç Kozahan`da gerçekleştireceği kapsamlı restorasyon için düğmeye bastı. Restorasyona bir kaç ay içinde başlamayı hedefleyen Vakıflar Bölge Müdürlüğü, ihale hazırlıklarını sürdürüyor. Restorasyon kapsamında; çatılar yenilenecek, dükkanların dış cepheleri tarihi dokuya uygun hale getirilecek ve dükkanların içindeki asma katları kaldırılacak. Çalışmaların sonunda İç Kozahan`da satış birimleri ve büyük bir lokanta oluşturulacak.


Vakıflar Bölge Müdürlüğü, İç Kozahan`daki yaklaşık 25 işyerine tebligat göndererek 31 Aralık 2008 tarihine kadar boşaltmalarını istedi. Bu tebligata göre işletmeler de dükkanları boşaltmaya başladı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Kozahan`daki kapsamlı restorasyon için yaklaşık 3 yıl önce harekete geçmiş ve işyerlerine de `boşaltın` tebligatı göndermişti. Dükkanlar istenilen sürede boşaltılmayınca tahliye davası açılmıştı. Tahliye davası 2008`in sonunda tamamlanınca, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, restorasyon için yeniden harekete geçti.


Bursa Kültür Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından onaylanan proje kapsamında yapılacak geniş kapsamlı restorasyon için gerekli rölöveleri de hazırlayan Vakıflar Bölge Müdürlüğü, İç Kozahan`ı tarihi dokusuna uygun bir biçimde restore etmeyi planlıyor. 2009`un ilk aylarında başlanacak olan restorasyon çalışmalarının ne zaman tamamlanacağı konusunda kesin bir tarih verilmiyor.


Vakıflar Bölge Müdürlüğü, restorasyon hazırlıklarını sürdürürken, dükkanları boşaltmaya başlayan İç Kozahan esnafı ise tedirgin. Kendilerine yapılacak restorasyon ile ilgili herhangi bir bilgi verilmediğini belirten işletme sahipleri, ne ihaleden ne de restorasyon çalışmalarından haberdar edildiklerini söylediler. Gelişmelerden tedirgin olduklarını söyleyen esnaf, yetkililerden net bir açıklama bekliyor.


Restorasyonun ardından yapılacak işletmeler için ihalede önceliğin kendilerine verilmesini isteyen esnaf, bu konuda hayli sıkıntılı olduklarını belirtiyor. Gelişmelerden habersiz bir şekilde ihaleyi beklediklerini ifade eden esnaf, haklarının kaybolmaması için ne gerekiyorsa yapacaklarını vurguluyor.


Öte yandan, Vakıflar Bölge Müdürlüğü`nün yapacağı restorasyondan sonra gerçekleştireceği ihalede; yasada belirtilen kiracılar kanununa göre önceliğin esnafa verileceği öğrenildi.

Bursa Olay, Haber: Seyit Gündoğan, 05.01.2009

TAVŞAN ADASI'NDA TAPINAK BULUNDU

 

Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Mustafa Şahin, Bodrum'un Gümüşlük beldesinde bulunan Tavşan Adası'nda yaptıkları zemin etüdünde, MÖ 250 yıllarına ait bir yapı bulduklarını belirterek, "Bu yapının tarihi Mindos Kenti'ne ait bir tapınak olduğunu tahmin ediyoruz'' dedi.

 

Araştırmaları Uludağ ve 9 Eylül üniversitelerinin ortaklaşa gerçekleştirdiğini anlatan Şahin, "Tapınakta 2 teras ve 3 mimari yapı bulunuyor. Buradaki eserlerin büyük bölümü mermerden yapılmış. 20 metre genişliğinde ve 30 metre uzunluğundaki bu tapınak bize ne kadar görkemli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor'' diye konuştu.

 

Gümüşlük Belediye Başkanı Mehmet Ülküm ise Tavşan Adası'nı yaz aylarını günde yaklaşık bin kişinin ziyaret ettiğine işaret ederek, "Dünyada yürüyerek ulaşılabilen tek adaya olan ilgi daha da artacak'' dedi.

Hürriyet, 05.01.2009

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Denizli'de, Roma ve Bizans dönemine ait 18 tarihi eser ele geçirildi.

 

Denizli İl Jandarma Alay Komutanlığı tarafından eski eser kaçakçılığına yönelik yürütülen operasyon çerçevesinde, Denizli merkeze bağlı Gümüşler beldesi sınırları içerisinde faaliyet gösteren M.K.Y. isimli şahsın elinde tarihi eser bulunduğu ve satmak için müşteri aradığı haberi alınması üzerine operasyon düzenlendi.

 

Operasyonda Roma ve Bizans dönemlerine ait 14 sikke ve 4 kandil ele geçirildi. Tarihi eserlerin Müze Müdürlüğü ekiplerince yapılan incelemesinde, Roma ve Bizans dönemlerine ait 2863 Sayılı Kanun kapsamında müzelik değere sahip oldukları belirlendi. Gözaltına alınan M.K.Y. isimli şahıs ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakıldı.

Denizli Kent Haber, 05.01.2009

TARİHİ ESERLERE TEKNOLOJİK TEHDİT

 

 

Bursa'daki tarihi camiler başta olmak üzere, ilçelerdeki her biri en az 5 asırlık tarihi eserlerde, günümüz şartlarında kullanılan hoparlör sistemleri, aydınlatma, güvenlik kamerası ve son olarak merkezi ezan ve vaaz sistemlerine yönelik cihazlar yerleştirilmesi, tarihi yapılara büyük zararlar veriyor.


Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nu göreve davet eden vatandaşlar, başta din görevlileri ve bilinçsiz cami derneği yöneticilerinin uygulamalarının tarihi eserlere zarar vermesinin engellenmesini istedi. İnegöl İshakpaşa Camii'nde merkezi vaaz sistemi antenini yükseltmek için tarihi minareye konulan devasa demir, camiyi ziyarete gelen misafirleri şaşkına çeviriyor. İnegöl İlçe Müftülüğü sorumluluğundaki sistem tarihi caminin minaresine yerleştirilirken, devasa demir dibliğin kimden izin alınarak konulduğu bilinmiyor. Bursa merkezdeki birçok camide de iç ve dış kısımlara monte edilen bu tip cihazlar, eşsiz tarihi güzelliklerimizi çirkin bir şekilde gölgeliyor. Mülk sahibi Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün camilere estetik anlayışla sahip çıkmasını isteyen vatandaşlar, Koruma Kurulu devreye girmeden müftülüklerin estetik kaygılarla bu konuya el atmasını arzu ediyor.

Bursa Hakimiyet, 04.01.2009

HAMAM ALTINDA TERMAL MAĞARA

 

Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de Osmanlı döneminden kalma tarihi bir hamamın altında, 86 metre uzunluğunda bir yeraltı mağarası çıktı. Macar hükümeti termal sıcak su ile dolu mağarayı dünya tarih mirası listesine eklemek için harekete geçti. Yetkililer ayrıca termal su ile dolu mağarayı yerli ve yabancıların yararlanması için düzenleyeceklerini de söyledi. Macaristan'da Türk hamamının oldukça popüler olduğunu belirten Budapeşte Belediye Başkanı Zsolt Lang, "Hükümet ve bakanlar düzeyinde lobi yapacağım. Burayı yerli ve yabancı turizme açmak için elimden gelen her şeyi yapacağım" dedi. Mağara uzmanlarından Szabolcs Leel-Oessy ise, "Mağaranın içindeki termal suda aynı anda 10 kişi rahatlıkla yüzebilir" diye konuştu.

Sabah, 04.01.2009

TARİHİN YARISI BURADA, YARISI ORADA

 

Osmanlı döneminde yurt dışına çıkarılan veya yasa dışı yollardan kaçırılan Anadolu kökenli çok sayıda eser, hala yurt dışındaki müzelerde sergileniyor ya da önemli müzayedelerde satışa çıkıyor.


Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre, ABD, Almanya, Rusya Federasyonu, Hırvatistan, Danimarka, İtalya, Fransa, İsviçre, Sırbistan-Karadağ, Bulgaristan, Ukrayna ve İngiltere gibi ülkelerde Türkiye`den çıkarılmış bir çok tarihi eser bulunuyor. Bakanlık, Dışişleri Bakanlığı ile koordineli şekilde, müzelerde sergilenen, müzayedelerde satıya çıkarılan veya gümrüklerde ele geçirilen eserlerin iadesini isteyip dava açıyor ve satışlarını durdurmaya çalışıyor. Bunun sonucunda bazı eserler geri gönderiliyor ama hala iade edip etmeyeceği belli olmayan çok sayıda eser yurt dışında. Örneğin, alt yarısı Antalya Müzesi`nde sergilenen Herakles Heykeli`nin üst kısmı ABD`de Boston Museum of Fine Art`da bulunuyor. Antalya Kumluca`daki kiliseden 1963 yılında kaçırılan çoğunluğunu dini amaçlı gümüş kapların oluşturduğu tarihi eserler, Washington`daki Dumbarton Oaks Müzesi`nde sergileniyor. Los Angeles’taki J. Paul Getty Müzesi’nde de Türkiye kökenli eserler yer alıyor. Avrupa müzelerindeki Anadolu kökenli eserler şöyle: Rusya’dan 17 yıldır istenen Truva Hazineleri Puşkin Müzesi’nde tutuluyor. Hitit dönemine ait Boğazköy Sfenks’i Berlin Müzesi’nde bulunuyor. Osmanlı Devleti döneminde onarım için götürülen sfenks, geri getirilmemişti. Yine Berlin’deki Bergama Müzesi’nde 19. yüzyılın ikinci yarısında Bergama’dan götürülen Zeus Altarı Sunağı’nın yanı sıra Pirene, Milet’ten giden eserler ile İznik çinileri, Uşak halıları, Selçuk ve Hitit buluntuları sergileniyor. Tatarlı Tümülüsü’ne ait 4 boyalı ahşap kalas da Münih’teki Archaologische Staatssammlung Müzesi’nde.


Bunun yanında, Ayasofya Cami Haziresi’ndeki Sultan II. Selim Türbesi’nin girişindeki çini pano ile Tralleis kökenli olduğu tahmin edilen üç kadın başı heykeli Paris’teki Louvre Müzesi’nde bulunuyor. Diyarbakır Müzesi’ne ait sfenks figürü, Akşehir Sedi Mahmut Hayrani Türbesi’nden sanduka, Cizre Ulu Camii’ne ait kapı tokmağı ve Nuruosmaniye Kütüphanesi’ndeki Kur’an-ı Kerim’in bazı yaprakları ise Danimarka’daki David’s Samling Koleksiyonu’nda yer alıyor.

Evrensel, 04.01.2009

EMİR SULTAN TÜRBESİ RESTORE EDİLİYOR

 

 

İzmir Büyükşehir Belediyesinin, 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Emir Sultan Türbesi'nin restorasyonu için ihaleye çıkacağı bildirildi.


Belediyeden yapılan açıklamada, Aydınoğlu Gazi Umur Bey'in komutanlarından Seydi Mükeremeddin'in mezarının bulunduğu Emir Sultan Türbesi'nin restorasyonu için 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan olumlu yanıt alındığı, restorasyon için ihaleye çıkılacağı belirtildi.


Türbenin bulunduğu alanda 3 farklı yapı kalıntısı olduğu, Mevlevihane olduğu sanılan yapının eğitim atölyesi haline dönüştürüleceği, aşhane buluntularının ise sundurmayla korunacağı belirtildi.
Mezarlık bölgesine ait mezar taşlarının tasnif edileceği, alanda ayrıca bir de güvenlik binasının yapılacağı bildirildi.


Emir Sultan Türbesi'nin bahçesinde Mustafa Kemal Atatürk'ün eşi Latife Hanım'ın dedesi Uşakizade Sadık Bey ve eşi Makbule Hanım ile Aydın Valisi Ahmet Esat Paşa, Kestanepazarı Camisi Banisi Mısırlı Hüseyin Nuri Efendi, İzmir Kadısı Şükrüzade Abdülkadir Paşa gibi kişilerin mezarları da yer alıyor.

Haber Ekspres, Fotoğraf: Milliyet, 04.01.2009

SERHAT ŞEHRİ EDİRNE, MÜZE-ŞEHİR OLUYOR

 

 

Edirne’deki askeri birlikler tarafından Buçuktepe Tabyası'na inşa edilen Şükrü Paşa ve Balkan Şehitleri Müzesi, ziyaretçileri, Balkan Savaşlarının acı günlerine götürüyor.

Osmanlıyla ihtişamının zirvesine çıkan, Osmanlıyla birlikte çöken Edirne; eski ihtişamlı günlerine dönüyor. Selimiye Camii Külliyesine dahil Dar-ül Hadis’in Vakıf Eserleri Müzesi haline getirilmesiyle kentte müze sayısı beşe çıktı. Diğer müzeler ise Türk-İslam Eserleri Müzesi, Arkeoloji Müzezi, Sağlık Müzesi ile Şükrü Paşa ve Balkan Şehitleri Müzesi. Dahi mimarın yaptığı 25 esere sahiplik ederek “Mimar Sinan Şehri” unvanını alan Edirne, restore edilen tarihi eserleri, faaliyette olan beş müzesi, onarım planı yapılan Yeni Saray ve Hıdırlık Tabyası, Ekmekçizade Kervansarayı ve diğer tarihi eserleriyle tam bir müze şehir oluyor.

Başlatılan imar çalışmalarıyla Edirne’de, camilerden başta Kirişhane, Sittişah Sulltan, Hıdır Ağa, Yahya Bey, Taşlık, Selçuk Hatun, Kuş Doğan Camileri olmak üzere çok sayıda tarihi cami ibadet edilir hale getirilirken, Deveciler Hanı, Taş Odalar, Saray Hamamı, Ekmekçizade Kervansarayı, Saatli Medrese gibi nice tarihi eserler de ayağa kaldırılıp Türk kültürüne kazandırıldı. Edirne, restorasyon kararı alınan Yeni Saray ve Hıdırlık Tabyalarının ayağa kalkmasıyla tam bir müze kenti haline gelecek.

Türkiye Gazetesi, Haber: Halil Derice, 04.01.2009

ETNOGRAFYA MÜZESİ KAFE RESTORAN OLDU

 

 

Muğla Valiliği tarafından 2004’te Etnografya Müzesi’ne dönüştürülen, 130 yıllık Hacıkadı Evi, kiraya verilmesinin ardından kafe-restoran olurken, binadaki tarihi eserler depoya kaldırıldı.


Dönemin Muğla Valisi Hüseyin Aksoy, 2004’te kentteki tarihi evleri müze haline getirip turizme kazandırmak için proje hazırladı. Muğla’nın ilk belediye başkanı Hacıkadızade Süleyman Efendi’ye ait 130 yıllık tarihi ev de mal sahiplerinden 50 bin TL ücretle satın alındı.


Süleyman Efendi’nin torunu Süleyman Aksoy ve diğer aile fertleri, müze haline getirilmesi, bahçesinde de çay içilebilecek kafeterya kurulması amacıyla evi sembolik ücretle verdi. Valilik 74 bin 531 TL harcamayla evi restore ettirdi. Eve Muğla kültürünü yansıtan kıyafetler, mutfak malzemeleri, dolma tüfekler ve tarihi eşyalar konuldu. Tarihi evin alt katında da küçük bir kafeterya oluşturuldu. Bahçesinde imza günleri yapılan tarihi bina valilik tarafından işletilemeyince 1 Mayıs 2008’de, 3 yıllığına 75 bin TL bedelle kiraya verildi. Tarihi evin içindeki eserlerin tamamı depoya kaldırılarak “Sobe” adıyla kafe-restoran açıldı.  

Bu duruma tepki gösteren Aksoy, evin tekrar müze olması için Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na başvurdu. Kurul da tarihi mekanda sadece kültür amaçlı el sergileri yapılabileceği ve yöresel yemekler bulunabileceğini bildirdi. Valiliğe bu kararı gönderip durumun düzeltilmesini isteyen Aksoy, “İçim acıyor. Önünden dahi geçmiyorum. Burayı meyhane olması için değil, müze olması için verdik” dedi.

Milliyet, Haber: Ahmet Bayrak, 04.01.2009

AGORA KENTLE BULUŞTU

 

Dünyanın en büyük antik agorası kabul edilen tarihi İzmir Agorası, kamulaştırmalar sonrası gerçekleşen yıkımların ardından İkiçeşmelik Caddesi'yle buluştu.

İzmir Agorası'nda bir yandan arkeolojik kazılarla tarih toprak altından gün yüzüne çıkarılırken, diğer taraftan da İkiçeşmelik Caddesi'nden geçenlerin Agora'daki tarihi kemer ve sütunları görebileceği kamulaştırma ve yıkım tamamlanmaya başladı. Bölgedeki eski ve metruk yapıların bulunduğu 16 bin 852 metrekare alan kamulaştırıldı. Yıkımlarla birlikte Agora kentle buluşmaya başladı. İzmir Büyükşehir Belediyesi kamulaştırma çalışmaları için 20 milyon TL harcadı. Bölgede bulunan 87 parsel için alınan kamulaştırma kararları uygulanarak 49 parselin tam kamulaştırılması yapıldı. Toplam 50 bina yıkıldı.

Hürriyet Ege, 04.01.2009

YENİ CAMİ'Yİ GECELERİ SANSARLAR BASIYOR





Yeni Cami’deki Hünkar Kasrı’nın restorasyonu sırasında olur olmaz çalan alarm, teknik uygulama sorumlusu Mimar İsmail Önel’i canından bezdirdi. İsmail Önel, Hünkar Kasrı’na kurdukları alarm sisteminin uyaracağı numaralar arasına kendi telefon numaralarını da ekledi. Her alarm çalışında, evinden kalkıp kasra gelen İsmail Önel, hiçbir şey bulamıyordu. "Artık mekanın da özelliği nedeniyle ruhani bir şeyler olduğunu bile düşünmeye başlamıştım" diyen Önel, sonunda olur olmaz çalan alarmın sırrını çözdü. Alarmı harekete geçiren sansarlardı. Birisi de güvenlik kamerasına takılmıştı.

 

Hünkar Kasrı’nda alarmı çalıştıran sansarlar meğer Eminönü’nde her köşeye yayılmışlar. Çiçek Pazarı’ndaki kümes hayvanlarına rahat vermeyen sansarlar, caminin çevresindeki güvercin ve martıların da baş düşmanı olmuşlar. Bir rivayete göre sansarlar, zamanında yiyecek depolarının çok olduğu bölgeye, fareleri avlamaları için getirilmiş. Mimar Öner’e göre ise 200 metre uzaktaki Sirkeci’deki bir zamanlar Emniyet Müdürlüğü olarak da kullanılan Sansaryan Han’a adını veren de yıllardır burada yaşayan sansarlar.

 

Mısır Çarşısı, bitişiğindeki Çiçek Pazarı’nın gece bekçiliğini yapan Ali Sait Akbulak, "Ben 25 senedir buradayım, onlar da buradalar" diyor. Akbulak, "Türbenin bahçesinden caminin bahçesine geçerler; çatılara, ağaçlara tırmanırlar. Güneş doğmaya ve insanlar yavaş yavaş gelip geçmeye başladığında gözden kaybolurlar. Soğuk havalarda daha az görülüyorlar. Ama yazın sabaha kadar caddede koşturuyorlar. Zaman zaman yavruları da yanlarında oluyor" diye anlatıyor sansarları.

Mısır Çarşısı yanındaki çay bahçelerinde 20 yıldır garsonluk yapan Yavuz Özarslan da, "Çoğu zaman türbenin çatısında dolaşırlarken görüyoruz. Hemen hemen her sabah türbenin bahçesinde veya çevresinde mutlaka güvercin veya martı cesedi buluruz. Gece avlanıp gündüz uyuyorlar" diyor.

 

Bizans ve Osmanlı döneminde liman bölgesi olarak bilinen Eminönü’ne yanaşan yiyecek içecek yüklü gemilerin ve bu malların ticaretinin yapıldığı hallerin bölgede bir gıda zinciri oluşturduğunu söyleyen Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Nilüfer Aytuğ da şunları anlatıyor:

 

"Bir yerde gıda varsa, gıda artıkları vardır. Gıda artıklarının olduğu yerde fareler, farelerin olduğu yerlerde de gelincik ve sansarlar bulunur. Sansarların fareleri temizlemeleri için buraya insanlar tarafından getirildiklerini düşünüyorum. Gündüz kaybolup gece ortaya çıktıkları, kuşlarla beslenebildikleri, barınmalarının kolay olması ve bir batında iki - dört arasında yavrulayabildikleri için yıllar boyunca bir yerdeki varlıklarını sürdürebilirler."

 

Kediyi andıran uzun ve ince bir vücudu, uzun ve bol tüylü kuyruğu vardır. Boyları 40-50 santimetre, ağırlıkları iki kilogram civarındadır. Boyunlarında beyaz renkte çatal şeklini andıran tüyler olan sansarlar, parlak koyu kahve rengindedir. Gündüzleri uyuyup geceleri avlanırlar. Av sırasında çift olarak hareket ederler. Kemirgenler, sürüngenler, yumurta ve meyve temel besinleridir.

Hürriyet, 03.01.2009

HİBE TARİHİ ESER İÇİN DAVA

 

Tekirdağ’da gazeteci Fahir Taner (86), 1989’da müzeye hibe ettiği 2 bin 500 yıllık krater vazonun bedelini almak için Ankara 16. İdare Mahkemesi'nde dava açtı.

 

Fahir Taner, 1960’da Değirmenaltı Mahallesi’ndeki evinin bahçesinde kuyu kazarken bulanan vazoyu Tekirdağ Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi’ne hibe etti. 2006 yılının nisan ayında müze müdürlüğüne dilekçe veren Taner, hibe ettiği eserin parasının kendisine ödenmesini istedi. Talebi değerlendiren Kültür ve Turizm Bakanlığı, tarihi esere para ödenmeyeceğini belirtti. Bunun üzerine Taner, bağışladığı eserin parasını alabilmek için geçen yıl dava açtı.


Tekirdağ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Müdürü Mehmet Akif Işın, müze tarafından 2 Şubat 1989 tarihinde Taner’den teslim alınan tarihi eserin ayniyat makbuzunda ve envanter defterindeki kayıtlarda “hibe” olarak göründüğünü söyledi. Işın, “Sayın Taner’in 17 yıl sonra bu parayı talep etmesine anlam veremiyoruz” dedi.


Pek çok yabancının bu eseri satın almak için kendisinden istediğini belirten Taner, eserin değerinin 2 trilyon TL olduğunu iddia etti. Uzmanlar ise Anadolu ve Yunanistan’daki müzelerde bu tip vazolardan çok sayıda bulunduğunu, ünik bir eser olmadığı için bu kadar değerli olmayacağını söyledi.

Taraf, 03.01.2009

DİNAMİTLE YIKILAN TÜRBE YENİDEN İNŞA EDİLİYOR

 

Konya'da, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen çalışmayla, Şerafettin Cami’nin yanındaki türbe, aslına uygun olarak turizme kazandırılacak.

 

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında belediye tarafından yıktırıldığı hatta yıkımında dinamit kullanıldığı, İsmail Hakkı Konyalı’nın ‘Konya Tarihi’ kitabında da yer alan türbenin kazı çalışmalarına geçen yıl başlanmıştı. Türbenin ortaya çıkarılmasından sonra belli bir süre bekletilen çalışmanın projesinin hazırlanmasından sonra, türbe orijinaline uygun şekilde yeniden inşa edilmeye başlandı. 

Merhaba Gazetesi, 29.12.2008


İvriz (G. Bell, Mayıs)
...1905





.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi