Mart '09 Arşivi |
29 Mart - 4 Nisan 2009 |
|
KABE ANAHTARIYLA İLGİLİ ŞOK İDDİA
Sotheby's 12. yüzyıla ait Kabe anahtarının geçen yıl Londra'da yapılan ve yaklaşık 10 milyon pound gibi rekor fiyata satılan müzayedesini, eserin taklit olabileceği şüpheleri üzerine iptal etti. Hürriyet, 04.04.2009 |
![]() |
|
DÜNYADA ŞİMDİYE DEK BİLİNEN EN ESKİ ÇELİK TÜRKİYE'DEN
Japon arkeologlar tarafından geçen hafta açıklandığına göre, Türkiye’de, Kaman-Kalehöyük kazılarında bulunan bir parça demir dünyada şimdiye dek rastlanan en eski çelik. Bu, Japon Orta Doğu Kültür Merkezi’nden arkeologlar tarafından Kaman’da bulunmuş 5 cm büyüklüğünde bir parça. 4000 yıla tarihlenen bir tabakadan gelen bu parçanın, bir bıçağın parçası olduğu ve MÖ 2100 – 1950 yıllarına arasına ait olduğu tahmin ediliyor. Japonya, Morioka’da bulunan Iwate Müzesi’nde yapılan analizler, bu parçanın aynı kazıda 1994 yılında bulunan başka bir çelik parçasından en az 200 yıl daha eski olduğunu ortaya koydu.
Kazılarda bulunan 2 cm çapında demir parçaları ve demir içeren taşlar bu malzemenin büyük olasılıkla Kama’da üretildiğini gösteriyor. Iwate Müzesi’nden arkeolog Hideo Akanuma, bu yeni keşfin demir ve çelik üretiminin tarihini baştan yazacak kadar önemli olduğunu belirtti. Şimdiye dek kabul edilen genel görüş, ilk çelik imalatının MÖ 14 ile 12. yüzyıllar arasında Hititler tarafından bulunduğu yönünde idi. The Hindu, 26.03.2009 |
TARİHİN GÖBEĞİNE DİNAMİT
Mersin’de dünyanın ender tarihsel miraslarından, MÖ 3. yüzyıldan kaldığı bilinen 11 kabartma eserin bulunduğu Adamkayalar, definecilerin patlattığı dinamitlerle tahrip edildi. Tarihi eserler, geri dönüşü olanaksız şekilde zarar gördü. Cumhuriyet, 03.04.2009 |
![]() |
KUDÜS'Ü ÇEKİNMEDEN GEZ
Hazırlanan projede, Kubbet-Üs Sahra ve Mescid-i Aksa Camileri, Ağlama Duvarı ve Kıyamet Kilisesi sanal olarak gezilebilecek. Proje yönetmeni İmdat Demir, Kudüs'ün yeryüzü nüfusunun neredeyse tamamına yakınının ortak şehri olduğuna dikkat çekerek, 'Kudüs, insanlığın dünyayı anlamlandırma sürecinde başvurduğu referans bir imgedir' diye konuştu. Müslüman, Musevi ve Hıristiyanların bin metre kareyi geçmeyen Eski Kent'teki kutsal mekanlar arasında gidip geldiğini söyleyen Demir sözlerine şöyle devam etti: 'İşte bu proje ile Kudüs'teki bu çok kültürlü hayatın dünya barışına katacağı tarihsel, sosyolojik, kültürel ve sanatsal yansımalarıyla özgün görsellik ve tasarım unsurlarını birlikte örgütleyen, multi-disipliner bir yaklaşımla yeniden yorumlamayı amaçladık.
II. Medeniyetler İttifakı Forumu'nun ana teması çerçevesinde tasarlanan proje 7 kişilik bir ekip tarafından yaklaşık 6 ayda tamamlandı. Saha çalışmalarını fotoğraf sanatçısı Aykut İnce'nin yürüttüğü projede, çekimler için İsrailli yetkililerden özel izin alındı. 'www.360tr.com/kudus' adresinden sanal olarak gezilebilecek olan internet sitesinde, üç dinin kutsal mekanlarına ilişkin Türkçe, İngilizce, Almanca, Farsça, Arapça ve Rusça içerikler hazırlandı. Yeni Şafak, 03.04.2009 |
|
|
TÜRKİYE'NİN İLK SAKİNLERİ SERGİLENİYOR
İlk olarak Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde açılan sergiye İstanbul’da İstanbul Üniversitesi ev sahipliği yapıyor. Türkiye’nin tarihöncesine ilişkin en simgesel unsurlarını bir araya getiren sergi, Anadolu’da keşfedilen prehistorik bulguların zenginliğini günışığına çıkarıyor. Sergide yer alan objelerin bir bölümünün bulunduğu insanlık tarihinin en eski yerleşimlerinden biri olan Karain Mağarası’nda yürütülen kazı çalışmalarını konu eden, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından çekilen, Karain (25 dk) belgesel filminin gösterimi de gerçekleşecek. Film ile ilgili söyleşiye Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr.Işın Yalçınkaya ile birlikte filmin yönetmenleri Dr. Cenk Demirkıran ve Güçlü Gülan katılacak.
Bu sergi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanlığı ve Paris İnsan Paleontolojisi Enstitüsü’nün Fransız-Türk bilimsel işbirliğiyle hazırlandı, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı ve Fransa’nın Ankara Büyükelçisi himayelerinde ve Ankara Fransız Kültür Merkezi desteğiyle gerçekleştirildi.
Sergide, yaklaşık 1 milyon yıl önceye ait Yarımburgaz ve Dursunlu'da bulunan ve kasaplıkta kullanılan işlenmiş çakıldan aletler sergileniyor.
Karain mağarasında bulunan ve insan bacak, parmak kemikleri ile dişlerinin de yer alan sergide, Denizli traverten yataklarında saptanan yaklaşık 450 bin yıllık kafatası parçaları ile 1 milyon 800 bin yıl önceye ait insan kafatası da bulunuyor.
Sergi 30 Nisan'a kadar İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası'nda görülebilir. Turizm Habercisi, 02.04.2009 |
"İSTANBUL'DA 'SURLARI DÜŞÜNMEK' SERGİSİ
Strasbourg Devlet Yüksek Mimarlık Okulu ve 9 Eylül Üniversitesi lisansüstü öğrencilerinin katıldığı İstanbul Karasurları kentsel tasarım atölye çalışmasının sonuçları, "Çevresiyle, yaşayanlarıyla, mahalleleriyle... Surları düşünmek" başlığı altında sergilenecek. Trt/Haber, 02.04.2009 |
|
![]() |
"KARS BÖLGESİ'NDE TARİH ÖNCESİ ÇAĞ'A AİT KAYAÜSTÜ RESİMLERİ" FOTOĞRAF SERGİSİ
Prof.Dr. Oktay Belli ve ekibinin son 7 yıldan beri Kars Bölgesi’nde yapmış olduğu sistemli arkeolojik yüzey araştırması sonucunda, Anadolu ve komşu bölgelerin tarihöncesi kayaüstü resim sanatına çok büyük katkılar sağlayan yüzlerce kayaüstü resminin varlığı saptandı.
Kars - Borluk Vadisi ve Kağızman yöresinde yoğun olarak rastlanan kayaüstü resimlerinden oluşan fotoğraf sergisi 2 Nisan'da İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Yıldız Salonu'nda açıldı. Sergi, 30 Mayıs'a kadar sürecek. TAYHaber, 02.04.2009 |
"NEOLİTİK'TEN SELÇUKLUYA SESSİZ TANIKLAR"
Rezan Has Müzesi, günümüzden yaklaşık dokuz, on bin yıl önce başlayan insanlığın uygarlaşma sürecinde, toplumların doğaya karşı verdikleri mücadeleyi, günlük yaşamlarını, inanç dünyalarını, sosyal ve ticari ilişkilerini, hatta ölüme karşı gelmek için geliştirdikleri araç gereçleri, kısacası geçmiş medeniyetlerin sessiz tanıklarını sizlerle buluşturuyor. rhm.org.tr, 02.04.2009 |
![]() |
ETO'NUN TARİHİ BİNASI BAKIMA ALINDI
Balıkesir'in Edremit Ticaret Odası'nın 59 yıldır hizmet verdiği tarihi idare binası yıllar sonra bakıma alındı.
|
|
İSTANBUL'DA MODERN VE
TARİHİ TASARIMLARIN BİRLEŞİMİ Hürriyet, Yazı: Matthew Warner, 02.04.2009 |
|
|
ÇİN'DE KEMİKLERİN ÜZERİNDE YAZILAR
Çin’de arkeologlar tarafından yeni bulunan ve 3000 yıl önce Batı Zhou Hanedanlığı’nı kuran İmparator Wen’in babasından bahseden, kemikler üzerine yazılmış yazıtlar ile ilgili bir basın toplantısı düzenlendi. Bu hanedanlığın hüküm sürdüğü Çin’in kuzeyinde, Shaanxi Bölgesi’nde keşfedilen yaklaşık 700 hayvan kemiğinin tümünde yazılar mevcut.
Arkeologlar okunabilir durumda olan yazıtlardan birisinde, daha önce hiçbir tarihsel kaynakta yer almayan “Wang Ji” ismini okudular. Bu yazıt, ayrıca İmparator Wen’in doğumunda kendisine dedesinin isminin verildiğini de belirtiyor. Yazıtlarda, bu hanedanlığa ait, çoğu ilk defa belgelenen birçok bilgi de yer almakta. CCTV.com, 26.03.2009 |
CAMİALTI'NDA 'FİLM'
ÇEVRİLMESİN |
|
BEBEK'TEKİ TARİHİ
YETİMHANE MİLYON DOLARLIK REZİDANSA DÖNÜŞTÜ |
|
JAPONLAR KIRŞEHİR'E HÖYÜK MÜZE YAPTIRDI Japon hükümeti tarafından, Kırşehir'in Kaman İlçesine, höyük şeklinde ve üzeri çimle kaplı modern bir müze yaptırıldı. Höyük, yanı başında müzesi, enstitü binaları ve kütüphanesi, eserlerin saklandığı depoları ve özel dizayn edilmiş bahçesi bulunan dünyanın ilk arkeoloji merkezi burası olacak. |
![]() |
MEVLANA MÜZESİ'NE İLGİ
AZALDI Haberturk, 02.04.2009 |
|
MHP'Lİ BAŞKAN 'AŞK HEYKELİ'Nİ KALDIRDI
Antalya’nın Kemer İlçesi’nde yeni
seçilen MHP’li Belediye Başkanı Mustafa Gül’ün
göreve gelir gelmez ’genç kızların ahlakını bozduğu’
gerekçesiyle kaldırttığı ’Aşk Yağmuru’ adlı heykele
İstanbul Kadıköy Belediyesi talip oldu. Hürriyet, 04.04.2009 |
|
|
ZENGİBAR'DA KAÇAK KAZI
Darende İlçesi'ndeki
tarihi Zengibar Kalesi’nin bir bölümünde kaçak kazı
yapıp define ve tarihi eser aradıkları gerekçesiyle
iki kişinin yakalanarak gözaltına alındığı
bildirildi. Malatya Haber, 02.04.2009 |
TOPKAPI SARAYI DOĞALGAZA GEÇİYOR
Ancak müze başkanı İlber Ortaylı bu yeniliğin tarihi mekana uygulanmasına temkinli yaklaşıyor. Doğalgazın, yapının orijinalliğini bozmasından endişe ediyor. Yeni ısıtma sistemi sayesinde binlerce TL tasarruf sağlanacağına dikkat çeken Rölöve ve Anıtlar Müdürü Hüseyin Kaya ise İlber Hoca'yı ikna etmeye çalışıyor.
Beş yıldır bu proje üzerinde çalıştıklarını belirten Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü makine mühendisi Halil Oğut, 2008 yılında Topkapı Sarayı ve müştemilatını ısıtmak için yaklaşık 800 bin TL para ödendiğini söyledi. Oğut'un hesaplarına göre saray doğalgaza geçerse ısınmak için 250 bin lira yetecek. Ancak doğalgazdan sadece saray değil, arkeoloji müzeleri, Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü, Kimyahane, DÖSİM ve Jandarma Bölge Komutanlığı da yararlanacak. Böylece ısınmak için mazot kullanılan bu mekanlarda binlerce lira tasarruf sağlanmış olacak. Doğalgaz dönüşümü için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan da izin alınmış durumda.
Sarayın doğalgaza geçiş hikayesi de bir hayli ilginç. Halil Oğut, 2004 yılının Mart ayında çizdiği projeyi Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na sunuyor. Ancak kurul Saray-ı Cedid'in zarar görme ihtimalini gerekçe göstererek projeyi geri çeviriyor ve dosya dolaba kaldırılıyor. Fakat 2007 yılında tarihi kalıntılar mimarı Hilmi Şenalp'in 'Birinci avluyu düzenleme' projesi kuruldan onay alıyor. Buna göre Topkapı Sarayı'nın bulunduğu çevredeki engebelerin giderilmesi için toprağın düzenlenmesi ve beyaz mermerle döşenmesi gerekiyor. Projeyi seyreden Oğut, toprağın gereğinden fazla kazıldığını fark ediyor. Bunun üzerine Kurul'a dokunaklı bir yazı yazdığını ifade eden Oğut, "Böylece doğalgazın altyapı sistemini hallettik." diyor. Oğut'un hesaplarına göre saray doğalgaza geçerse yılda 250 bin TL yakıt parası ödeyecek. Bu da 550 bin TL'lik tasarruf sağlayacak. Topkapı Sarayı'nın doğalgaz dönüşümü için kazan ve brülör sisteminin değişmesi gerekiyor. Bunlar için de yaklaşık 400 bin lira harcanacak. Böylece saraya yapılan harcama bir yılda yeniden kazanılacak. Zaman, Haber: Arif Bayraktar, 02.04.2009 |
|
TARİHİ CAM KOVA REKOR FİYATA SATILDI
Memluk sultanlığı dönemine ait 650 yıllık dekorlu cam kova, İngiltere'de yapılan müzayedede 1,55 milyon sterline (3,67 milyon lira) satıldı.
İslam eserleri müzayedesindeki en pahalı parça olan
kovaya verilen paranın, satış öncesi tahminlerin iki
katı olduğu belirtildi. Cnn Türk, 01.04.2009 |
|
![]() |
MALTA'DA HAÇLI TÜNELLERİ BULUNDU
Malta Şövalyeleri’nin bu adada birbirlerine dehlizlerle bağlı büyük bir yer altı şehri inşa ettiklerine dair yüzyıllar boyu süregelen bir inanış vardı. Malta’nın başşehri Valetta’nın merkezinde yeni keşfedilen böyle bir tünel ise bu teorileri tümü ile yıktı. Bu tünel, 11 ile 13. yüzyıllar arasında güçlü bir Hıristiyan örgütü olan şövalyelerin bu parlak dönemine değil ama, Müslüman saldırıları karşısında direnebilmek için şehrin altında tahkimat yaptıkları 16. yüzyıla ait. Tüneller, Saray Meydanı altında bir yer altı otoparkı yapılmadan önce sürdürülen arkeolojik araştırmalar sırasında bulundu. Araştırma lideri Claude Borg “Şimdiye dek birçok insan tünellerden ve yerin altında bulunan bambaşka bir şehirden bahsediyordu. Ama bu tünellerin nerede olduklarına dair kimsenin bir fikri yoktu. Şimdi hiç olmazsa bir kısmını bulduk” demekte.
Uzmanlar, bulunan bu tünellerin –her ne kadar bir insanın yürüyebileceği kadar yüksek yapılmış olsalar da- şehre su sağlayan bir şebekenin parçası olduğuna inanıyorlar. Bu düşüncelerini destekleyen en önemli unsur ise, araştırmalar sırasında önce Saray Meydanı’nın 12 m altında büyük bir sarnıç bulunması. Bu yapının incelenmesi sırasında sarnıca açılan büyük bir galeri bulundu. Bu ana galeri meydan boyunca çatallanarak ilerlemekte ve bazı kollar saraya doğru devam etmekte idi. Tıkalı olan birçok pasaj ise temizlenip araştırılmayı bekliyor. National Geographic News, Haber: James Owen, 25.03.2009 |
ZAMANA DİRENEN SELÇUKLU ABİDESİ ALAEDDİN CAMİİ
Uzun yıllar Selçuklu Devleti'ne başkentlik yapan Konya'da o dönemim izlerini taşıyan en önemli eserlerden biri Alaeddin Camii. Bizans ve klasik döneme ait 41 taş mermer sütunu ile dikkat çeken Alaeddin Camii, minberindeki ahşap işlemeciliğinin en güzel örneğini oluşturuyor.
Cami tarihi özelliğiyle her yıl binlerce turistin ilk ziyaret alanlarından biri. Konya'da Selçuklu dönemine ait eserlerin en büyüğü, Sultan Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılan Alaeddin camisidir. 10. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar halka halka gelişen Selçuklu mimarisinin Anadolu 'ya dikilen ilk bayraklarından biridir Alaeddin Camii. Her ne kadar Anadolu 'da inşa edilen eski yapılardan biri olsa da, onun da arkasında yüzyıllara yayılan bir birikim vardır. Alaeddin Camii Konya için kültürel bir miras olmasının yanında, şehre kazandırdığı turist sayısı ile de Konya'ya ekonomik yönden katkı sağlamakta. Konya denince, Mevlana'dan sonra akla gelen yer isim olan Alaeddin Cami, dünyanın en büyük yığma tepesi olan ve ismi ile aynı adı taşıyan Alaeddin Tepesi'ndedir. Zamanla erozyona uğrayan ve üzerinde bulunan tarihi eserleri riske sokan tepeyi korumak için Adnan Menderes zamanında tahkim takviye yöntemi ile korunma altına alındı. Belediyelerin düzenlemeleri ile de turistlerin rahatça gezebileceği, vatandaşların dinlenebileceği bir mekan haline getirilen Alaaddin Tepesi, turistlerin ilgi odağı haline geldi.
Zaman, Yazı: Salih Köprülü, 01.04.2009 |
|
VAKIFLAR İKİ TARİHİ ESERİ DAHA KİRALIYOR
Vakıflar Bölge Müdürlüğü, 2008 yılında restorasyonunu tamamladığı Vakıf Hamamı ile Kastamonu turizminin lokomotifi olan Münire Medresesi’nin girişindeki müstakil odayı kira ihalesine çıkarıyor. Uzun yıllar metruk ve harabe bir halde sonunun gelmesini bekleyen ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ nün kurulması ile birlikte tekrar hayat bulan onlarca vakıf eserinden birisi olan Vakıf Hamamı, 2008 yılında restore edilerek ayağa kaldırıldı. 13 Nisan 2009 Pazartesi günü kira ihalesine çıkacak olan Vakıf Hamamı için Bölge Müdürlüğünün belirlediği muammen bedelin 200TL. olduğu öğrenildi.
Vakıflar Bölge Müdürlüğünün aynı gün kira ihalesine çıkaracağı diğer önemli eser ise Münire Medresesi’ nin hemen girişindeki Müderris Odası olarak bilinen müstakil yapı. Kastamonu turizminin lokomotifi konumundaki Münire Medresesi’ nin hemen girişinde yer alan müstakil oda, uzun yıllardır Yönetim Odası ve bir turizm derneğinin irtibat bürosu olarak işlev görmekteydi. Kastamonu turizmine yön vermek ve turizm sektörüne canlılık kazandırmak amacıyla turizm derneğine kapılarını açmasına rağmen, bu güne kadar derneğin Kastamonu turizmine yönelik verimli bir çalışmasının görülmemesi üzerine, Vakıflar Bölge Müdürlüğü burasını da kira ihalesine çıkarmayı uygun buldu. Kastamonu turizm sektörünün en gözde mekanı olarak kabul edilen Münire Medresesi Müderris Odası için de Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 105TL muammen bedel belirlenmiş durumda…
13 Nisan Pazartesi günü Vakıflar Bölge Müdürlüğü toplantı salonunda yapılacağı öğrenilen kiralama ihalelerinde en çok bu iki eserin rağbet görmesi bekleniyor. Kastamonu Postası, 01.04.2009 |
![]() ![]() |
|
SUR BANDI ÇEVRESİNE BİSİKLET YOLU
Fatih Belediye
Başkanı Mustafa Demir,
Kara
Surları boyunca 60 bin metrekarelik alanın kamulaştırıldığını belirterek, "Kara Surları çevresini kamuya açık yaşam alanları haline dönüştüren proje tamamlandığında, sur boyunca yaya ve bisiklet yollarının bulunduğu, parklar ve oyun alanlarıyla dolu bir yeşil kuşak oluşacak" dedi. Sabah, 01.04.2009 |
NEFERTITI
MÖ
1300 yıllarında yaşadığı tahmin edilen ve
güzelliğiyle tanınan Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin
yeni bir yüzü ortaya çıktı. Hürriyet, Haber: Murat Tosun, 01.04.2009 |
|
TARİHİ ESERLER DEĞİŞEN KANUNLA İHYA OLDU |
|
TARİHİ HAMAMLAR KURTULDU
Ortaçağ'da Hıristiyan Avrupa'nın yıkanmayı yasak saydığı, hiçbir evde ve sarayda banyo ve tuvaletin bulunmadığı dönemde Osmanlı İmparatorluğunun Trabzon Rum Devleti'ni kendi topraklarına katmasının ardından başlattığı nüfus hareketleri ve yerleşim düzeni sırasında Ordu'da hamam inşa etmesini anlatması açısından büyük önem taşıyan hamamların 20 yıldır tartışması yapılan restorasyon sorunu son noktayı Bakan Ertuğrul Günay koydu. Şehir merkezine 5 kilometre uzaklıktaki Eskipazar mevkiinde bulunan tarihi Osmanlı hamamlarının restorasyon sorununu Kültür ve Turizm Bakanlığı üzerine aldı.
Daha önce restore edilmesi için Köy Tüzel Kişiliği'nden alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü sorumluluğuna verilen hamamlar, bu kurumun "hamamların geçmişe yönelik vakfiye unsuru yok" gerekçesinin ardından yeniden Köy Tüzel Kişiliğine geri verildi. Konunun kendisine aktarılmasının ardından devreye giren Bakan Günay, tarihi hamamların Bakanlıkça restore edilmesi için talimat verdi. Bunun üzerine Köy Tüzel Kişiliği toplanarak, tarihi hamamların sorumluluğunu Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bıraktı.
Ordu'da kültür alanında Kültür Sarayı inşası, tarihi sokakların sağlıklaştırılması, tarihi yapıların restorasyonu, tarihi Menekşe sokağında bulunan otantik evlerin yeniden inşası gibi bir çok hizmetlere imza atan Bakan Günay'ın bu girişimi takdirle karşılandı. Ordu Kent Haber, 01.04.2009 |
|
|
TARİHİ ESER KAÇAKÇILARI YAKALANDI
Kayseri'de, ihbar üzerine bir otomobilde yapılan aramada 47 adet tarihi eser ele geçirilirken, konuyla ilgili 3 kişi gözaltına alındı.
Kayseri Valiliği'nden yapılan açıklamaya göre, Kocasinan İlçesi Mahzemin kasabasında tarihi eser kaçakçılığı yapıldığı haberinin alınması üzerine, jandarma ekipleri tarafından takip başlatıldı.
Gece saat 01.30'da bir otomobil içerisinde 2 adet gözyaşı şişesi, 19 adet madeni sikke, 3 adet düğme, 6 adet metal obje, 3 adet metal tabak, 4 adet vazo, 7 adet saç tokası, 1 adet cam çubuk, 2 adet süs eşyası ele geçirildi.
Operasyonda M.B. (31), M.A. (34) ve A.G. (23) isimli şüpheliler gözaltına alınırken, olayla ilgili soruşturma sürüyor. Kayseri Kent Haber, 01.04.2009 |
NİCE YILLARA EYFEL!
Eyfel Kulesi, yapımına başlandığında Paris halkı tarafından göz zevkini bozduğu gerekçesiyle direnişle karşılaşmış. Bazı sanatçılar Eyfel Kulesi'ni devasa bir sokak lambasına benzetirken, bir fabrika bacası gibi Paris'in görsel itibarını zedeleyeceğini ileri sürmüşler. Böylelikle devrin sanatçı ve edebiyatçı çevresinde bir kampanya başlatılmış, bu kampanya süresince ünlü sanatçıların imzaladığı bildiriler dağıtılmış. Her seferinde Eyfel Kulesi'nden nefret ettiğini söyleyen yazar Guy de Maupassant, neden öğle yemeklerini kuledeki restoranda yediği sorulduğunda "çünkü burası Paris'te kulenin görünmediği tek yer" cevabını vermiş. Yapımının ardından yirmi yıl ömür biçilen kulenin, kullanım süresi dolduktan sonra sökülmesi planlandıysa da 1909'da kulenin çektiği ilgi nedeniyle bundan vazgeçilmiş. Eyfel Kulesi şekli nedeniyle de çeşitli eleştirilere maruz kalmış. Gustave Eiffel'in yapının artistik yönünü ön plana alarak mühendislik kısmına gerekli önemi vermediği eleştirileri ortaya atılmış. Bunlara rağmen Eiffel ve mühendisleri, kulenin dayanıklılığı için rüzgarın direnci göz önüne alınarak yapılan matematiksel hesaplamalarla gerekli önlemleri almışlar.
300 m yüksekliğinde olan Eyfel Kulesi zirvesindeki televizyon vericileriyle 27 m daha yükseklik kazanıyor. Günümüzde yaygın olarak kullanılan çelik yerine demirden inşa edilmiş, özel teknikler sayesinde günümüze kadar sağlam olarak gelmiş.
Architects Serero'nun kazanan önerisinde, kulenin
en yüksek noktasında yüksek mukavemetli karbon
kökenli bir madde olan Kevlar'dan sökülüp
takılabilir bir ağ strüktürü bulunuyor, bu tasarımda
görüş platformlarının alanını iki katına çıkarmak
hedeflenmiş.
Kulenin yönetimini üstlenen Société
d'Exploitation de la Tour Eiffel, 120. yıl
kutlamaları çerçevesinde, halka açık alanların ve
girişin yeniden ele alınması gerektiğine karar
vermiş. Serero Architects'in önerisi de kulenin
üçüncü katında yapılacak geçici yatay uzantılarla
insanların kulenin tepesine ulaşmasını
kolaylaştırmayı ve 360o'lik heyecan
verici Paris manzarasını daha iyi deneyimlemelerini
amaçlıyor. |
|
FETİH CAMİSİ KADERİNE TERKEDİLDİ
Erzurum’un kültür mirasları arasında gösterilen ve tarihi çok eskilere dayanan Fetih Cami’nin hor kullanıldığını belirten duyarlı vatandaşlar, “Kilisenin camiye çevrilmesinden sonra belki buraya birileri sahip çıkar diye düşündük. Ama gelin görün ki, yetkililer binayı camiye dönüştürdükten sonra sanki üzerlerindeki yükten kurtulmuş gibi oldular. Ve buradaki çirkinliği artık görmüyorlar” şeklinde veryansın ettiler.
Demirciler Çarşısı içerisinde bulunan Fetih Cami’nin kaderine terk edildiğini savunan bazı semt sakinleri, ilgili kurumların, tarihi binaya ilgi göstermediğini ileri sürdüler. Tarihi binanın ısınma sistemi için Vakıflar’dan onay istediklerini, ancak yetkililerin kendileriyle ilgilenmediklerini iddia eden vatandaşlar, binayı ısıtabilmek için kalorifer bacasının mecburen tarihi binanın penceresinden dışarı verildiğini dile getirdiler.
Pencereden dışarı çıkartılan kalorifer bacasının tarihi dokuya zarar verdiğini kaydeden semt sakinleri, akşam saatlerinde cami etrafında içki alemleri yapıldığını ileri sürerek, pencereden çıkartılan bacanın, bu rezaletin yanında bir sorun olarak kabul bile edilemeyeceğini savundular
Tarihi binanın görünümünü bozan kalorifer bacasının dışında daha önemli sorunların var olduğunu ileri süren bazı semt sakinleri, “Burada akşamları alemciler kol geziyor. Tarihi binanın duvar diplerinden sabahları içki şişeleri topluyoruz” diyerek, “Tarihi binayı korumak ve kollamak bir kenara, akşam saatlerinde burası alemcilerin mekanı oluyor. Bir zamanlar kilise olarak kullanılmış olan bu bina, yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı için yüreğimiz ağzımıza geliyordu. Batı illerinde bu tür tarihi eserleri korumak için canla başla mücadele ederler. Erzurum’da korumak ve kollamak adına yapıla güzel bir girişim oldu ama sonrası getirilemedi. Bu binadan sorumlu olan kurum ve kuruluşlar, bir tarihi eserin göz göre göre yok olmasına izin vermemelidirler” şeklinde konuştular. Erzurum Gazetesi, 31.03.2009 |
|
İKİ BİN YILLIK TAŞ KASTAMONU MÜZESİ'NE TESLİM EDİLDİ
Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından esaslı bir restorasyona alınan İsmail Bey Külliyesi’ndeki çalışmalar esnasında ortaya çıkan Roma dönemine ait mimari parça Kastamonu Arkeoloji Müzesi’ ne teslim edildi.
137 cm uzunluğunda, 60 cm genişliğinde ve 30 cm kalınlığında bulunan taşın bir yüzünde yumurta frizi üzerinde kıvrım dallar ve çiçek motifleri bulunuyor. Roma dönemine ait olan mimari taş parçası, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Arkeoloji Müzesi’nin teknik elemanlarınca incelenerek, tarihi ve antik değer taşıdığı tespit edilmişti.
Kastamonu Postası, Haber: Erdal Arslan, 31.03.2009 |
![]() |
NEMRUT RESTORASYONUNA
600.000 TL TAHSİS EDİLDİ
Marka Kent Projelerinin hazırlanarak bakanlığa sunulduğunu söyleyen Sodan, “Marka Kent Projesi kapsamında; toplam 32 adet proje, 4 alt bileşende hazırlanarak bakanlığa sunulmuştur. Bu projeler ilde var olan tarihi değerlerin alt yapı ve üst yapı iyileştirilmesi, turizmin sektörel olarak geliştirilmesi ve tanıtım projelerini içermektedir. Ayrıca, bu kapsamda yan tarafta görülen Antiochos heykeli, şehrin logosu olarak kabul edilmiştir.”diye konuştu.
Turizm rehberi hazırlandığını belirten Vali Sodan, “Adıyaman İl Turizm Rehberi ve Gap broşürü günceleştirilerek tek kitap haline getirilmiş; 42.000. adedi İngilizce, 10.500. adeti Türkçe olmak üzere toplam 52.500. adet basılmış olup tanıtım hizmetine sunulmuştur.”dedi.
Sodan, “Valiliğimiz ve ODTÜ (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) işbirliği ile Kommagene Nemrut Koruma ve Geliştirme Programı çerçevesinde, Nemrut Dağı’nda çevre şartlarından dolayı yıpranan heykel ve kabartmalara bakterilerle örnek müdahale yapılarak, restorasyon kriterleri belirlenmeye çalışıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığınca bu program için 600.000.00 TL. tahsis edilmiştir” diyerek şöyle devam etti;
“ Nemrut Dağı Arsameia Horik yolu için 2.000.000.TL ödenek temin edilmiş, yol ile ilgili fizibilite çalışmaları tamamlanarak, söz konusu yatırım ihale aşamasına getirilmiştir. Ayrıca, Gerger Kalesi’ne giden yolun yapımında kullanılmak üzere 500.000.TL. ödenek temin edilmiş olup, fizibilite çalışmaları tamamlanarak, söz konusu yatırım ihale aşamasına getirilmiştir. Restorasyon projesi hazır olan ve Adıyaman il merkezinde bulunan Tuz Hanı’nın restorasyonu için 2000.000.TL. ödenek temin edilmiş olup, özel mülkiyet ile ilgili sorunlar giderildikten sonra projenin ihalesi yapılarak restorasyon gerçekleştirilecektir. Eski Kahta Yeni Kale restorasyon projesinin hazırlanabilmesi için 300.000.TL. ödenek temin edilmiş olup, fizibilite çalışmaları tamamlanarak, söz konusu yatırım ihale aşamasına getirilmiştir. Adıyaman Haber, 31.03.2009 |
|
Ölü doğmuş bir projenin cenazesi (Devam): İKİBİN(S)ON |
|
AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ AJANSI'NDA NELER OLUYOR?
2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesinde skandallar bitmiyor: Önce Yürütme Kurulu'ndan Nuri Çolakoğlu ve İskender Pala ile birlikte bir kısım yöneticinin istifası, arkadan yolsuzluk söylentileri, şimdi de Sezer Duru'nun 'Ünlü Yazarların İstanbul Buluşması' projesini geri çekmesi ile ilgili tartışmalar...
Olacak olan buydu: Görünen köyün kılavuz istememesi gibi! Bakınız, bundan iki ay önce, bu gazetede (Zaman 21 Ocak 2009), önce İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti'nin 'İstanbul için son derece iddialı bir yakıştırma' olduğunu; 'bu yakıştırma[nın] da, bana biraz gösteriş, biraz da öteden beri bu konulardaki alışkanlığımız olan, 'kendi kendimizi aldatma' gibi görün[düğünü]' belirtip;- 'kimse kusura bakmasın' demiş ve şunları ilave etmiştim:
'Niçin bu kadar kötümserim;-şundan dolayı: Bir kent, o güne kadarki geçmişi ile ya bir Avrupa kültür kentidir, ya da değildir! 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projeleri ise, 'Avrupalı olmayan bir kenti, İstanbul'u, 2010 yılına kadar nasıl bir Avrupa şehrine dönüştürebiliriz', gibi beyhude ve biraz da ironik bir gayretten ibaret görünüyor. İngilizce bir deyim vardır: 'Flogging the dead horse!';- 'ölü atı kamçılamak!' Üç yılda İstanbul'u, bırakınız bir kültür başkenti olmayı, modern ve Avrupalı bir kent (!) haline getirmenin, ölü atı kamçılamaktan ne farkı var, söyler misiniz?'
'Gene de bu konuda gösterilen çabalarda, elbette iyi niyetin payı vardır. Gelgelelim, iyi niyet, bu koşullarda, iyi niyet sahiplerini hiçbir yere götürmeyecektir. Endişem, bu işin, kaba deyişle söylersem, ağzımıza yüzümüze bulaştıracak olmamız ihtimalini yüksek bulmamdandır!'
Bu yazıyı ilk yazdığımda, 'ağzımıza yüzümüze bulaştırmak' deyimini, aşırı ve biraz da kırıcı olduğunu düşündüğümü itiraf etmeliyim;-bu deyişi yazıya koyup koymamakta bir tereddüt geçirdiğimi de! Ama 2010'a şunun şurasında 9 ay kalmışken, son iki ay içinde yaşananlar, doğrusu hiç de haksız olmadığımı ortaya koydu: Evet, gerçekten, her şeyi ağzımıza yüzümüze bulaştırdığımız apaçık ortadaydı çünkü...
Bu konudaki kaygıları yaşayan başka kişiler, kurum ve kuruluşlar var. Aralarında Boğaziçi Üniversitesi'nden sevgili öğrencim Zeynep Günsür'ün de bulunduğu 'Çağdaş Gösteri Sanatları Girişimi'nin internet üzerinden yayımladığı bildiri, fevkalade dikkate değer görüşleri içeriyor: 'Sahne Senin İstanbul' sloganıyla yola çıkan 2010 Projesine karşı, 'Çağdaş Gösteri Sanatları Girişimi' 'Bu Sahnede Biz de Varız'la sahneye çıkıyor ve 'son bir buçuk yıldır kamuoyuna da yansıyan gelişmeler[in], projenin ne kadar sağlıklı ilerlediğine ilişkin göz ardı edilemez soru işaretleri uyandırmakta' olduğunu belirterek 2010'a dokuz ay kala Yürütme Kurulu'nu istifaya taşıyan sebeplerin kamuoyuna açıklanmasını; gerek ajans-içi birimler gerekse ajans ile proje sahipleri arasındaki iletişimsizliğin ortadan kaldırılmasını' istiyorlar.
Çağdaş Gösteri Sanatları Girişimi'nin çok önemli talepleri de var: 'Proje değerlendirme ve hayata geçirme aşamalarındaki hantallık ve tutarsızlık ile proje ve bütçe yönetimindeki işleyiş ve yöntem belirsizliklerinin' giderilmesi; 'Kurullardan geçmeyen hiçbir proje, kişi ve kuruma ayrıcalık tanınmaması, bu süreçlerin nesnel ölçütlere dayandırılarak şeffaf ve denetlenebilir kılınması...' 'Ağzımıza yüzümüze bulaştırdık!' demekte haksız mı imişim? Zaman, Yazı: Hilmi Yavuz, 30.03.2009 |
|
|
KÖYDE MÜZE KURDU 200 BİN KİŞİ GELDİ
Balıkesir'in Edremit İlçesi'ne bağlı Tahtakuşlar Köyü'nde emekli öğretmen Alibey Kudar tarafından kurulan etnografya müzesinin, büyük ilgi gördüğü bildirildi. Müzenin kurucusu ve müdürü emekli öğretmen Alibey Kudar, müzenin kuruluş çalışmalarına 1945 yılında aile meclisinin verdiği kararla başladıklarını söyledi. Topladıkları materyallerle 1991 yılında açtıkları müzeye UNESCO tarafından 10 bin dolarlık destekleme ödülü verildi.Köydeki müzeyi ziyaret için her yıl 200 bin kişi geliyor. Yeni Şafak, 30.03.2009 |
TEKLİFLER DOĞU'NUN CAZİBESİ İÇİN
Christie's müzayede evinin 7715'inci mezatı, bu kez İslam ve Hint sanat eserlerini içeren 240 parçayı görücüye çıkaracak. Çoğunluğu Osmanlı dönemine ait İslam eserlerini kapsayan açık arttırmada ayrıca İran, Hindistan, Fatimi ve Memluk Müslümanlarına ait eserler de dünya koleksiyoncularının ilgisine sunulacak. Müzayedede 93 kitap ve el yazması, 92 ayrı çeşitli obje, 23 adet aydınlatma ve mobilya eşyası, türlü baskı, tuval, desen ve suluboyadan menkul 16 resim, 6 mücevher, dört silah ve dört ayrı tekstil ürünü ve kostüm görücüye çıkıyor. Müzayedenin en pahalı parçasının tahmini fiyatı ise 172 bin dolar civarında. Yarın Londra King Caddesi'ndeki müzayede binasında yapılacak etkinliğin öne çıkan parçaları arasında, 16'ncı yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait, bilinen en eski mavi beyaz İznik Vazo (tahmini değeri 80 - 120 bin sterlin) ve Memluk Sultanı Emir Kaja (1351 - 54) dönemine ait, içi gümüş ve altın kaplı bakır çanak (tahmini değeri 80 bin - 120 bin sterlin) dikkat çekiyor. Sultan Beyazıd'a ithafen yapılan geç Osmanlı 15'inci yüzyıl dönemine ait bir kaligrafik eser ise, etkinlikte 15 ila 20 bin sterlin arasında yeni alıcısını bekleyecek. Müzayedede satışa sunulan hat sanatına ait öteki eserler arasında, Cafer Gazi'nin Kütüphanesi'nden muhtelif eserler de olacak. Bu eserlerin ilk bölümü 2008'de 1 milyon sterlinin üzerine alıcı bulmuştu. Christie's kataloğunun çarpıcı parçaları arasında 13. yüzyıla ait ünlü bilim adamı Nasr al Din-Tusi'nin bir araya getirdiği astronomi ve geometri ile ilgili çalışmaları içeren el yazmaları da bulunuyor. Ayrıca Pers sultanı Veled'in yazdığı Mevlevi dervişlerine dair Ibtidia-Nama adlı eser de, kataloğa dahil olmuş. Bu parçanın, Mevlana'nın kurduğu Mevlevi düzenin dervişleri için el kitabı niteliğinde ve çok büyük akademik önemi olduğu belirtiliyor. Müzayededeki eserler arasında 2004'te yine Christie's'te 1 sayfası yarım milyon sterline satılan 15'inci yüzyıl Baysungur Kuran'ından bir satır (50.000-70.000 sterlin) ve 11'inci yüzyıl Selçuklu Dönemi'ne ait ahşap oyma işçiliğe sahip kapılar yer alıyor. Müzayedede ayrıca 16. yüzyıl Osmanlı dönemine ait pembe ipek floral figürlü pano, 50 ila 70 bin sterline satılacak. Sabah, 30.03.2009 |
![]() |
PANORAMA 1453 MÜZESİ'NDEN KADİR BEY'E MEKTUP
Panorama 1453 Tarih Müzesi'ni gezmek için 1 Mart 2009 pazar günü ailemle birlikte müzeye gittim. Kuyruğa girdik ve yaklaşık olarak 30-40 dakika dışarıda kuyrukta bekledik.
Giriş kapısına yanaştık ve merdiven korkuluklarına dayanmak istedim, ancak korkuluklar kendini zor taşıyacak durumda idi. Çünkü beşinci sınıf alüminyum imalat ve narin detaylar olduğu için hemen dökülüvermiş.
Dış kapıdan girdik ve rüzgarlık alanında (yaklaşık 3-5 m2) konumlanmış bilet satış ofisinden biletimizi alarak ikinci kapıdan içeri girebildik. Yaklaşık 60 m2 alana sahip giriş fuayesinden bodruma inen ferforje korkuluklu, 1,20 - 1,30 metre enindeki dairesel merdivene kuyruk halinde ulaştık.
Bodrum katın fuayesini merdivende beklerken algılayabildim ve kalabalığın artarak kalın bir güzergah halinde devam ettiğini gördüm. "Girsem mi çıksam mı" diye aklımdan geçirdim. Çünkü 6 yaşındaki kızım İrem kucağımda uyukluyordu. İnatla devam etmeye karar verdim. Bu arada merdivenden çıkan insanlar zaman zaman yol isteyerek yukarı çıkıyordu. Tabii onların müzeyi gezip çıkanlar olduğu hiç aklıma gelmedi. Çünkü bu merdiven hem konumu hem de ebatları itibarı ile pek buna imkan vermiyordu. Müstakil bir ev veya bir apartman merdiveni gibi tasarlanmıştı. Bodrum fuayesine ulaştık. Fuaye üst kattakinden büyüktü, ancak yeterli görünmüyordu. Zaten biz kordonla ayrılmış sırada bekliyorduk. Fuayenin kalanı, çıkanların sirkülasyonuna ayrılmıştı ve yaklaşık 100 - 150 m2 civarındaydı. Bodrum katta, merdiven dahil sergi giriş kapısına kadar kuyrukta bekleyenler algılayabildiğim kadarı ile 200 - 300 kişiydi.
Benim gibi çocuğunu kucağına almış anne ve babalar sayıca epeyce bir yekun tutuyordu. Hatta bazıları çok küçük bebeklerdi. Fuayede dinlenme bankı ve oturak yer almadığından mı nedir, gücü yeten yetmeyen çocuklu anne, baba ve yaşlı hep ayakta kuyrukta ilerdeki sergi giriş deliğine kilitlenmiş bekliyordu.
Bekleyince fark ettim, herhalde daha basık algılansın diye fuaye tavan yüksekliği 2,80 - 3 metre civarındaydı ve siyah renge boyanmıştı. Bizim evin tavanı bile 3,20 metre. Tabi bizim ev yaklaşık yüz yıl önce yapıldığı için imar planı yapan şehirci arkadaşlarımızın H 6.50 - H 9.50 - H 12.50 - H 15.50 - vs. gibi plan notları henüz yoktu.
Evet yaklaşık 60 - 70 dakika sonra sergi alanına çıkan siyah boyalı, yanları duvar olan 120 cm enindeki döner merdivenle sergi alanına ulaştık. Dairesel formdaki izleme platformuna çıkınca etkileyici bir manzara bizi karşıladı. Ancak çemberin etrafında tek sıra halinde yavaş yavaş yürüyerek gezilmesi nedeniyle izlenmesi gereken manzarayı bir türlü izleme şansımız olmadı. Kızımı uyandırmıştım, tekrar omuzlarıma aldım ve izletmeye çalıştım. Ancak çemberin en dışından yer kapamadığımız için ve yer kapanların da mıhlanmış gibi durup cep telefonları ile resim çekme merakından bir türlü panaromayı izleme şansımız olmadı. Zaten en fazla 40 kişinin rahatlıkla gezebileceği alanda 80 kişi olunca ve izleyicileri yönlendirecek bir rehber olmayınca, gezememiş olduk ve çıkmak zorunda kaldık.
Evet, yaklaşık iki saat geçti ve sergi alanından sergilenenleri izleyemeden çıktık. Yetkili biri ile görüşmek istediğimi güvenlik elemanlarına bildirdim. İşletme müdürü geldi ve kendisine gezemediğimi, bu yapının acil durumlar için güvenli olmadığını, bu kadar insanı içeri almamaları gerektiğini anlattım ve yetkililere iletmesini ifade ettim. Kendisi haklı olduğumu, ancak bugün Pazar olduğu için çok kalabalık olmasının gerekçelerini kendince anlatmaya çalıştı. Fakat anlatma imkanı zaten yoktu. Bu arada biz konuşurken bir beyefendi elinde bileti ile bodrum kattan bulunduğumuz üst kat fuayesine çıktı ve yetkiliden bilet ücretlerini geri istedi. Çünkü sağlık problemi olduğundan daha fazla bekleyemeyeceğini ve eğer uyarılsaydı hiç girmeyeceğini ifade etti. Anacak ne bilet parası ödendi, ne de özür dilendi.
İşletmecilere, Dünyanın her yerinde müzeye girmek için sıra olabilir. Buna diyeceğim bir şey yok. Ancak insana değer veren ülkelerde bekleyenlere yaklaşık ne kadar bekleyecekleri söylenir. Hiç değilse bekleme zahmetinde bulunanlar müzeyi / sergiyi / sergilenenleri izleyebilme / gezebilme imkanına sahip olmalıdır.
Sergileme mekanının yoğunluğu kaldıracak kapasitede olmaması bir tarafa, müzenin mevcut imkanları değerlendirilerek ziyaretçilerin sergiyi gezebilmesini sağlayan işletme organizasyonun bulunmaması insanı çileden çıkarıyor.
İBB'nin dev hizmet olarak adlandırdığı Panorama 1453 Tarih Müzesi, İstanbul için yüz karasıdır. Bu ağır ifadeyi müzenin içeriği ve barındırdığı eserler için değil, müze yapısı ve işletme organizasyonu için kullanıyorum.
Bu yapının, bir çağı açan tarihsel olayın anlatıldığı mimari eser olarak dünya başkenti olan İstanbul'a yakışıp yakışmadığını tüm kamuoyuna soruyorum.
Ayrıca mekanın nispetleri değerlendirilerek insanlar içeri alınmalıdır. Çünkü mekan ve hacim ebatları, konfor koşulları ancak başkanın ve başbakanın medyaya yansıyan görüntülerinde yer alan izleyici sayısı için tasarlanmıştır.
Ayrıca projenin müellifi kimdir? Projeyi tasarlamak için verilen program nasıldır? Giriş ve çıkışların aynı merdivenden olmasını ve
olacaksa da ebatlarının yerindeki gibi olmasını
idare mi talep etmiştir? Acil durumlar için kaçış kapıları yeterli midir? İçeri alınan onca insan ne kadar sürede tahliye edilecektir?
Mimar Kadir Bey'e notlar, Yerel seçim kampanyalarında kullanılan bu projeyi İstanbul'a yakıştırıyor musunuz?
İnsanları daracık yollardan zemin altına indirerek basık bir fuayede adeta hapsederek bunalıma sokan mekan organizasyonu mesleği icra eden biri olarak sizlerin dikkatini çekmesi gerekmez mi? Veya ziyaretçilerden gelen şikayetler sizlere ulaştırılmıyor mu?
Müzenin hemen yanı başında yer alan dolmuş garajında yer alan araçlara sunulan konfor neden İstanbullu'dan esirgenmiştir? Ayrıca yine dolmuş garajının üzerinde yer alan sosyal tesisin konforu, adını anarken salavat getirdiğimiz Fatih ve Fetih için yapılan binadan neden esirgenmiştir?
İstanbul'a böyle bir müzenin layık görülmesi beni üzmüştür. Başkan Kadir Bey'i bir Pazar günü kalabalık bir grupla birlikte müzeyi gezmeye davet ediyorum. Saygılarımla, Arkitera, Yazı: Ahmet Yılmaz / Mimar, 30.03.2009 |
|
LANGA KENTİ YENİLEYEBİLİR Mİ? 1. Saskia Sassen, Küreselleşme ve Değişim Tedirginliği: Tasarım Nereye Gidiyor? Genişleyen Dünyada Sanat, Kent ve Siyaset, 9. Uluslararası İstanbul Bienali’nden Metinler. Sayfa 133, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, 2005 Radikal İki, Yazı: Korhan Gümüş, 29.03.2009 |
|
ŞANLIURFA KALESİ GÜNEŞ ENERJİSİYLE IŞIKLANDIRILACAK
Şanlıurfa Kalesinde, başlatılan kapsamlı onarım çalışmasının ardından, tarihi alanın güneş enerjisiyle aydınlatılması planlanıyor.
Son olarak 1938 yılında detaylı onarımdan geçirilen tarihi kalenin restorasyonuyla ilgili hazırlanan proje, Şanlıurfa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca kabul edildikten sonra, Kültür ve Turizm Bakanlığının restorasyon için açtığı ihale sonucu, ocak ayında kalede çalışmalara başlandı. Bu çerçevede hazırlanan "Şanlıurfa Kalesi'nin Restorasyonu" ve "Kale Eteği Çevre Düzenlemesi" projesiyle 450 gün içerisinde, restorasyon işleminin tamamlanması hedefleniyor. Aynı dönemde tarihi kalenin bulunduğu bölgede arkeolojik kazı çalışmalarının da yürütüleceği, onarımın tamamlanmasının ardından ışıklandırılacak kaleye, iniş ve çıkışı kolaylaştırmak için teleferik kurulması da düşünülüyor.
Restorasyon çalışmalarının ardından profesyonel bir ışıklandırma çalışmasının yapılacağı kale çevresinde, Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümüyle ortaklaşa hazırlanacak bir projeyle, aydınlatma işleminin güneş enerjisiyle sağlanması planlanıyor. Böylece güneşlenme gün sayısında ilk sıralarda bulunan Şanlıurfa'da ekolojik bir enerjiden faydalanılmış olacak, hem de kentin en çok ziyaret edilen bölgesinde örnek bir proje hayata geçirilmiş olacak.
Vali Yardımcısı ve İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Abdülmuttalip Akdemir, Şanlıurfa'nın Türkiye'de güneşlenme gün sayısının en yüksek olduğu illerin başında geldiğini hatırlattı. Bu nedenle kentte güneş enerjisinden azami derecede faydalanılması gerektiğine değinen Akdemir, Harran Üniversitesiyle uygulayacakları projeyle restorasyon çalışmaları devam eden kalenin ışıklandırmasının yanı sıra, Organize Sanayi Bölgesinde ve GAP Uluslararası Havaalanı ile civarındaki 26 köyün içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayacak projelerde güneş enerjisiyle üretilecek elektrikten faydalanmayı planlandıkları anlattı. Zaman, 29.03.2009 |
|
|
SHAKESPEARE HASARA UĞRADI
Ünlü yazar Shakespeare’in bu ay başında ortaya çıkan ve büyük heyecan yaratan eldeki tek gerçek portresi, restorasyon sırasında hasar gördü. Hürriyet, 29.03.2009 |
KOMŞUDA CAMİ RESTORASYONU |
|
ULUS VAADİNE YARGI İTİRAZI |
|
ÇEMBERLİTAŞ, SEKİZ YILDIR ÇÜRÜMEYE BIRAKILDI
UNESCO’nun
Dünya Kültür Mirası listesinde yer
alan 1680 yıllık Çemberlitaş’ın
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından yürütülen restorasyonu 8 yıldır
tamamlanamadı. Ali Müfit Gürtuna’nın
başlattığı, Kadir Topbaş döneminde
durma noktasına gelen çalışmada
Anıtlar
Kurulu’nun bu projeleri onaylaması, keşfi
dolan ihalelerin yerine yeni ihaleler yapılması
işlemleri sürerken Çemberlitaş restorasyonunda
sekizinci yıla girildi. |
|
![]() ![]() |
"LEVHAYI ASTIK, TESCİLLENDİ"
Malatya'da Niyazi Mahallesi'nde bulunan Eski Niyazi Mısri Camisi'nin ilginç öyküsü bulunurken, cami binası olmadan minaresinin hala ayakta durması dikkat çekiyor. Malatya Haber, 28.03.2009 |
![]() |
|
Colophon (National Geographic - Aralık) |
...1908
|
![]() |
22 - 28 Mart 2009 |
|||||
MYNDOS'TA DÖNME DOLAP... |
|||||
LATİFE TEKİN'E GÖZDAĞI
Prof.Dr. Mustafa Şahin, arkeolojik araştırma ve
kamulaştırma çalışmaları yapılacağı iddia edilerek,
kazıların Bakanlar Kurulu kararı ile son 2 yıldır
durdurulduğunu belirterek, "Bakanlık tarafından
gönderilen yazıda 417 parselde bana kazı yapmam için
gerekli izinler verilmişti. Çünkü Mehmet Durmaz
`Benim arazimde kazı yapın' diye başvuruda bulunmuş.
Bu arazide kazı yaptım, daha sonra raporlarımı
gönderdim. Ancak sonra kazı çalışmaları iptal
edildi. Antik kentteki kazılar da bakanlığın açtığı
anlamsız soruşturmalarla durduruldu. Bu nedenle
Gümüşlük halkını antik kenti gün ışığına çıkaracak
projeye sahip çıkmalarını ve kazıların devam etmesi
için mücadele etmeye çağırıyorum" diye konuştu.
Durmaz'ın bu konuşmaları üzerine ayağa kalkarak tepki gösteren yazar Latife Tekin söz istedi. Tekin, Durmaz'a ait arazilerin bulunduğu yerin, 3 bin 500 yıllık antik Myndos kentinin kalıntılarının bulunduğu 1'inci derece arkeolojik ve doğal SİT alanı olduğunu ve bu nedenle kamulaştırılması gerektiğini belirtti. Bunun üzerine, arazinin sahibi işadamı Durmaz'ın adamları olduğu iddia edilen bazı kişiler, Tekin'in üzerine yürüyünce gerginlik yaşandı. Dışarıya çıkması istenen Tekin, "Sorumu sorana ve cevabını alana kadar dışarı çıkmayacağım" diyerek tepki gösterdi. Çıkan gerginlik üzerine bazı kişiler Tekin'in üzerine yürüdü. Çevrecilerin araya girmesi ile olay büyümeden önlendi. Mavi Yol Girişimi üyeleri ve yaklaşık 50 çevreci, yazar Latife Tekin'den özür dilenmemesi üzerine paneli terk etti.
Tekin, "Myndos gibi tarih ve kültür hazinesi ülkenin ortak mirasıdır, kamulaştırılması gerekmez mi? Antik Myndos harabeleri üzerinde köylülerden arsa satın alan ve silah tüccarı kimliğine sahip olan kişi kültür hazinelerinin üzerine konmaya çalışıyor. Bunu da kurduğu vakıf aracılığı ile yapmaya çalışıyor. Myndos kenti üzerinde oynanan oyunları bozacağız, kamulaştırılması için kampanya başlatacağız" dedi.
Vatan, 23.03.2009 Geçen yıl haziran ayında
Karabük Kültür Sanat ve Sanayi Festivali kapsamında
düzenlenen konferansa katılan Latife Tekin, hükümeti
ve enerji politikasını eleştirince Karabük Belediye
Başkanı AKP'li Hüseyin Erer´in tepkisiyle
karşılaşmıştı. Ayağa kalkarak platformun önüne gelen
Belediye Başkanı Hüseyin Erer, elini havaya
kaldırarak, "Tamam bacım hadi, bu belediye sayesinde
burada oturdun konuşuyorsun. Lütfen terk et burayı"
demişti. Latife Tekin de Başkan Erer'e, "Ben enerji
politikasını eleştiriyorum" diye cevap vermişti.
Gerginlik tırmanırken Başkan Erer, eliyle platforma
vurarak, "Boşversene sen. Politika yapamazsın sen.
Herkesten para alıp benim yerimde politika
yapamazsın. Kalk oradan, basında yap" diye
konuşurken, yanındakiler başkanı kolundan tutup
çekerek sakinleştirmeye çalışmıştı. Bu sırada ön
sıralarda bulunan bir iki kişi de Latife Tekin'e
tepki gösterince Tekin, "Enerji politikasını
eleştirmeyecek miyim?" diye çıkışmıştı.
Kalabalıktaki bir kişi, "Sus konuşmanı istemiyoruz"
derken, bazı kişiler ise alkışlayarak, "Konuşsun
kardeşim" demişti. Yeniden platformun önüne gelen
Başkan Hüseyin Erer, eliyle git işareti yaparak,
"Ben siyaset yapmıyorum. Hanımefendi lütfen terk et
burayı" dedikten sonra yerine geçmişti. Latife Tekin
daha sonra platformdan inmişti.
MÖ 2. binde Minos Krallığı'nın egemenliği altında olmak üzere Pelasglar ile birlikte adalarda yaşayan Lelegler, Karia kıyılarına çıkarak ilk sahiplerini buralardan uzaklaştırıp, kendi kentlerini kurmuşlardır. Böylece Myndos, Lelegler tarafından Karia Bölgesi'nde kurulan sekiz kentten birisi olmuştur. Strabon'a göre, Karia Satrabı Mausolos MÖ 4. yüzyılda sekiz kentten altısını boşaltarak, buralarda yaşayan insanları Halikarnassos'a yerleşmeleri konusunda baskı uygulamıştır. Ancak Myndos'a dokunulmayarak, kent kıyıya doğru, yani şimdi Gümüşlük Beldesi'nin bulunduğu alana taşınmıştır.
Mausolos tarafından yeniden inşa ettirilen kent, Yunan şehircilik anlayışına uygun bir şekilde planlanmış ve yerleşim alanının tamamı sur içerisine alınmıştır. Günümüze kadar gelen kent dokusu Mausolos tarafından kurulan kente aittir. Ancak Roma imparatorluk çağında da büyük eklemeler söz konusudur.
Kent Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.
Ve bugün tehdit altındadır. TAYHaber, Ayşe Didem Bayvas, 28.03.2009 |
|||||
KRISTOF KOLOMB'UN HEYKELİNİ SÖKTÜLER
Venezuela Devlet
Başkanı Hugo Chavez, Kristof Kolomb'un, Başkent
Caracas'taki ikinci heykelinin de sökülmesini
memnuniyetle karşıladı. Hürriyet, 28.03.2009 |
|||||
ZİNCİRİYE MEDRESESİ'NDE
TEMİZLİK
Mardin Kalesi
eteklerinde 1385 yılında Melik Necmettin İsa Bin
Muzaffer Davut Bin El Melik Salih tarafından yapılan
Zinciriye Medresesi'nin çevre düzenleme çalışmaları
sürdürülüyor. Medresenin önünde ve yanlarında
bulunan ve çöplüğe dönüşen alanlar temizlenerek
duvarlarla korunacak.
Mardin Valisi Hasan Duruer ise, tarihi mekanların
korunmasına dönük çalışmaların yaygılaştırılacağını
belirterek, az kaynakla çok iş yapmayı
hedeflediklerini söyledi. Mardin Kent Haber,
27.03.2009
|
|||||
SULUKULE PLATFORMU: HUKUKSUZLUK SÜRÜYOR
Sulukule Platformu, Fatih Belediyesi'nin yasaları çiğnemeye devam ettiğini savundu. Yazılı bir açıklama yapan Platform, mahallenin büyük bölümünü yok eden dozerlerin, tarihi tescilli sivil mimari örneklerini de sessice bir bir yıktığını iddia etti. Platform, sayılarının zaten olması gerektiğinden az tespit edildiğini belirttiği tarihi ev kıyımına önceki gün KUDEB'in restore etmeye hazırlandığı bir evin de eklendiğini duyurdu. Yapı, 27.03.2009 |
![]() |
||||
TARİHİNE EN 'BÜYÜK'
BAKAN İZMİR Cumhuriyet, Haber. Oktay Ekinci, 27.03.2009 |
|||||
İSLAM ESERLERİ MÜZAYEDESİ
Sotheby’s, 1-2 Nisan 2009’da, Londra’da yapacağı İslam Eserleri Müzayedesi’nin kataloğunu yayınladı. Çoğunluğunu Mısır ve Hindistan menşeli eserlerin oluşturduğu müzayedede Anadolu’dan 50 eser var. Şaşırtıcı olan, yılda iki defa yapılan bu müzayedelerde şimdiye dek her zaman sansasyon yaratan, çok değerli ve menşei sorunlu Anadolu eserleri olmasına karşın, bu müzayedenin inanılmayacak ölçüde alçak gönüllü olması. Anadolu’dan gitme 50 eserin bir kısmını halılar, 19. yüzyıla ait, fazla önemli olmayan mobilyalar, kılıç ve kamalar, oluştururken, Sotheby’s’in birçok eserde menşei açıklama çabası dikkat çekiyor. Özellikle, geçtiğimiz yıllarda bu müzayede şirketinin başına sorun olan İznik çini panellerinin tümünde bu kaygı açıkça görülmekte.
Dikkat çeken eserler arasında 173 numarada yer alan ve 30.000 – 40.000 Pound bedelle arttırmaya sunulan, Padişah 2. Mahmut’un 1836 yılında Henri Guillaume Schlesinger tarafından yapılmış 40x32 cm ölçüsünde yağlıboya bir tablosu var. 202 numaralı eser ise çok ender rastlanan, gri-mavi sırlı bir İznik tabak. 1560 yıllarında yapıldığı tahmin edilen bu esere 60.000 – 80.000 Pound değer biçilmiş. Hemen ardından, 203 numarada, yine aynı yıllara tarihlenen bir başka İznik tabak 15.000 - 25.000 Pound açılış bedeli ile yer almakta. Katalogda, bu parçanın Robert Strauss koleksiyonuna ait olduğu ve daha önce sergilendiği belirtilmiş. 214 numarada yer alan eserin menşei açıklaması ise –kelimenin tam anlamı ile- komik. 1530-1540 yıllarına tarihlenen ve 10.000 – 12.000 Pound açılış fiyatı biçilen bu bir çift İznik karosu için katalogda “1930’lardan beri Avrupalı bir özel koleksiyonda” denmekte.
Dolayısıyla, herhangi bir yerde satışa çıkan 16. yüzyıla ait bir İznik karosu gördüğünüzde, bu satışın bir Osmanlı yapısında –çekilmiş bir diş gibi- boşluk yarattığını düşünebilirsiniz. TAYHaber, Ali Yamaç, 27.03.2009 |
|||||
![]() |
TARİHİ MEKANLARDA RESTORASYON
Kilis Belediye Başkanı Mehmet Abdi Bulut, kentin tarihi ve kültürel kimliğini ön plana çıkarmak için tarihi mekanların restorasyonunun devam ettiğini söyledi. Kilis Kent Haber, 27.03.2009 |
||||
TARİHİ ESER OPERASYONUNA
3 GÖZALTI Eskişehir'de, jandarmanın düzenlediği tarihi eser operasyonunda 3 kişi yakalandı.
Edinilen bilgiye göre, bir istihbaratı değerlendiren İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, otogara bir otomobille gelen H.E. (35), A.K. (39) ve B.B.'yi (41) yakaladı.
Gözaltına alınan şüphelilerin içinde bulunduğu araçta yapılan aramada, topraktan yapılma 3 testi, pişmiş topraktan yapılan 2 kap, 4 metal bilezik, 5 sikke ele geçirildi.
Kütahya ve Uşak'tan
temin ettikleri tarihi eserleri İstanbul'a satmak
için götürmeye çalıştıkları iddia edilen
şüphelilerin adliyeye sevk edildikleri bildirildi. Eskişehir Kent Haber, 27.03.2009 |
|||||
TRUVA MÜZESİ HAYAL DEĞİL
Çanakkale İl Kültür ve
Turizm Müdürü Şinasi Haznedar, yapımı çok gecikmiş
olan Truva Müzesi konusunda sona yaklaşıldığını
açıkladı. Müze yapımı için uluslararası proje
yarışması düzenleneceğini belirten Haznedar,
"Şartname tamamlanınca yarışma açılacak. Proje
yarışma sürecinin 12-14 ay sürmesi öngörülüyor.
Birinci seçilecek proje ihale edilerek müze
yapılacak" dedi. Hürriyet Ege, Haber: Burak Gezen - Ersan Küçükkuru, 27.03.2009 |
|||||
TARİHİ BELEDİYE BİNASINA RESTORASYON
Ulubey Belediye Başkanı Hüseyin Buğdaylı, yaklaşık 10 yıldır atıl vaziyette bekleyen tarihi eski belediye binasını restore edeceklerini söyledi.
Uşak’ın Ulubey İlçesi’nde 1984 yılına kadar belediye hizmet binası olarak kullanılan 100 yıllık tarihi bina 2009 yılında restore edilerek yeniden hizmet binası olarak kullanılmaya başlanacak. AK Parti Ulubey Belediye Başkan Adayı Hüseyin Buğdaylı, 300 bin TL’ye mal olacak restorasyon çalışmalarının 2009 yılında gerçekleştirileceğini ifade ederek projeyi Anıtlar Kurulu’na sunduklarını ve olur için cevap beklediklerini söyledi.
Ulubey’deki tarihi belediye binasının 1984 yılından sonra Çıraklık Eğitim Merkezi olarak kullanıldığını da ifade eden Buğdaylı, “ÇEKÜL Vakfı Başkanı Metin Sözen, bize bu binanın Türkiye’deki en eski 5 belediye binasından bir tanesi olduğunu söyledi. Yaklaşık 10 yıldır bina atıl vaziyette duruyor. Geçmişin izlerini taşıyan bu binamızı gelecek kuşaklara taşımak ve yeniden hizmet binası olarak kullanmak istiyoruz. Bu konuda bir proje hazırladık. Tahminimize göre 300 bin TL’ye mal olacak restorasyon çalışmalarını 2009 yılında başlayıp bitirmeyi düşünüyoruz. Şuanda her şey hazır sadece Anıtlar Kurulu’ndan projemize olur verilmesini bekliyoruz. Çalışmalar tamamlandığında belediyeyi oraya taşıyacağız ve mevcut hizmet binamızı da öğrenci yurdu yapacağız” dedi.
Tarihi binayı restore ettikten sonra kent müzesi yapmayı da düşündüklerini ancak yeterli ziyaretçi olmayacağı endişesiyle bu düşünceden vazgeçtiklerini anlatan Hüseyin Buğdaylı, “ İlçemizin simgesi durumundaki bu binayı kent müzesi haline dönüştürme fikrimiz vardı. Ancak turizm potansiyelimiz olmadığı için vazgeçtik. Daha sonra burayı bir iş merkezi yada kültürel amaçlı kullanmayı düşündük. Ancak ilçemizin simgesi haline gelen binanın sadece belli bir zümreye değil tüm ilçe halkının kullanımına açılmasını istedik. Bu düşünceden hareketle binayı yeniden belediye hizmet binası olarak kullanmayı uygun bulduk” diye konuştu Uşak Kent Haber, 26.03.2009 |
![]() |
||||
MAĞARALAR TURİZME KAZANDIRILACAK
Amanos Dağları'nda bulunan yüzlerce mağaranın koruma altına alınması ve turizme kazandırılması için çalışmalar başlatıldı. Dörtyol İlçesi'nde faaliyet gösteren Amanoslar Çevre Koruma ve Dayanışma Derneği (AÇED) Başkanı Nazım Sönmez, yaptığı açıklamada, Amanos dağlarında yüzlerce mağara bulunduğunu, bu mağaraların özelliklerini belirleyip turizme kazandıracaklarını söyledi. Ankara Mağara Araştırma Derneği'nin (MAD) 4 üyesinin Amanoslar'daki mağaraları incelemek üzere ilçeye geldiğini belirten Sönmez, MAD ve AÇED tarafından ortaklaşa oluşturulacak mağara haritalarını Kültür ve Turizm Müdürlüğüne göndereceklerini ifade etti. Araştırma ekibinin çalışmaya başladığını dile getiren AÇED Başkanı Sönmez, ''Deneyimli mağaracılar ilk olarak Kuzuculu ile Kapılı Köyü sınırları içindeki 'Dev Ayma' mağarasının keşifleri ve harita çalışmalarını yapmaya başladılar. Ekipler, sonrasında ise Çat Kara Mağara, Koyun Bali, Camızoğlu, Sakçalı, Mal deresi, Güvercinli mağaraları ve diğer mağaralarda incelemelerde bulunacaklar. Kültür ve Turizm Bakanlığına sunacağımız raporla bu mağaraların korumu altına alınmasını isteyeceğiz. Mağaraları turizme kazandıracağız” dedi. Mağaraların haritalanması, özellikleri ve diğer unsurlarının belirlenmesinin uzun zaman aldığını ifade eden Sönmez, bu nedenle sponsor arayışı içinde olduklarını da sözlerine ekledi. Hatay Gazetesi, 26.03.2009 |
|||||
|
TARİHİ ESER OPERASYONU:
3 GÖZALTI
Denizli'de, dört adet
tarihi eser ele geçirilirken, olayla ilgili üç kişi
gözaltına alındı.
Denizli İl Jandarma Alay
Komutanlığı'nca kültür ve tabiat varlıkları
kaçakçılığına yönelik çalışmalar sonucu Honaz İlçesi
Kaklık beldesinde E.E., E.E. ve Y.E. isimli
şahısların elinde tarihi eser bulunduğu ve satmak
için müşteri aradığı haberi alındı.
Bu kapsamda yapılan
çalışmalar sonucunda şüpheli şahısları ve tarihi
eserleri ele geçirmek için operasyon düzenlendi.
Şüpheli şahısların üst ve kullandığı araçta yapılan
aramada, bir adet bronz spatula, bir adet cam
gözyaşı şişesi, bir adet cam koku şişesi ve bir adet
iki parçadan oluşan allık taşı ele geçirildi.
Olayla ilgili gözaltına
alınan üç şahıs ifadelerinin tamamlanmasının
ardından adli makamlara sevk edildi. Operasyonda
ele geçirilen tarihi eserler Denizli Müze
Müdürlüğü'ne teslim edildi. Denizli Kent Haber,
26.03.2009
|
||||
TARİHİ TABYA KÜLTÜR MERKEZİ OLACAK
Çanakkale'deki tarihi Anadolu Hamidiye Tabyası, kültür merkezine dönüştürülecek.
Çanakkale Kültür ve Turizm Müdürü Şinasi Haznedar, düzenlediği basın toplantısında, 105 dönümlük alandaki tabya, 10 bonet ve bataryaların bulunduğu bölgenin askeri alan olarak kullanıldığını söyledi. Kısa bir süre önce boşaltılan tabyanın, Genelkurmay Başkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında imzalanacak protokolün ardından bakanlığa devredileceğini belirten Haznedar, "Bölgede Miniatürk'e benzer gösteri alanları, sinema salonları, gezinti alanları, sergi salonları yapılacak." diye konuştu Zaman, 26.03.2009 |
|||||
MÜZEDE SKANDAL
Ankara’daki Kültür Bakanlığı Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde (DRHM) yaşanan tarihi eser hırsızlığı iddiasıyla ilgili soruşturmada polis, aralarında müzenin koruma görevlisi Veli D.’nin de bulunduğu 7 zanlıyı gözaltına aldı. Müzeden, değeri yaklaşık 650 bin TL olan üç resmi çalan Veli D.’nin, İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’nde karıştığı yolsuzluk olayından dolayı soruşturma geçirdiği ve Ankara’ya sürgün edildiği ortaya çıktı.
Milliyet, Haber: Tolga Şardan, 25.03.2009 |
![]() |
||||
![]() |
PABLO PICASSO'NUN GUERNICA'SI LONDRA'DA
Picasso’nun ünlü savaş karşıtı eseri Guernica’nın bir kopyası evvelki gün Londra’ya getirildi.
Eserin dokuma versiyonu 24 saat boyunca Whitechapel Art Gallery’nin duvarında asılı kaldı. Picasso eserin orijinalini 1937 yılında İspanya İç Savaşı sırasında Cumhuriyetçilerin Guernica’yı bombalamasını protesto etmek için yapmıştı. Tablo iki yıl sonra Whitechapel Gallery’de sergilenmişti.
Taraf, 25.03.2009 |
||||
TARİHİ ESER OPERASYONU
Karabük Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube ekipleri tarafından yapılan operasyonda 1 kişi tarihi eserlerle birlikte yakalandı.
Olayla ilgili olarak gözaltına alınan S.Ş.'nin sorgusu sürüyor. Karabük Kent Haber, 25.03.2009 |
![]() |
||||
Ölü doğmuş bir projenin cenazesi (Devam): İKİBİN(S)ON |
|||||
2010'DA BABIALİ DE SAHNE ALACAK MI? Radikal, Yazı: Hasan Üstün / İÜ, Arş. Gör., 24.03.2009 |
|||||
İSTANBUL 2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ: KAÇIRILAN FIRSATLAR VE ENDİŞELERİMİZ
İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesinin, İstanbul’un kültür varlıklarının, tarihsel ve doğal değerlerinin korunması ve yaşatılması için bir fırsat olarak değerlendirilebileceği düşüncesi hepimizi heyecanlandırmıştı. Bu anlamda, tarihi yapıların restore edilerek kente kültür ve sanat mekanları olarak kazandırılması, tarihi mahallelerin koruma kuralları çerçevesinde yenilenmesi çalışmalarının yapılması beklenebilirdi. 5706 sayılı özel yasa kapsamında çok ciddi kaynakların ayrılması, beklentinin umuda dönüşmesine, kentsel dönüşüm ve yenileme projelerinin, UNESCO dünya mirası listesi çalışmalarının, restorasyon/rehabilitasyon projelerini ilgili yasa çerçevesinde gerçekleştirmesi doğrultusunda bir şeylerin yapılabileceğine olan iyimserliğin oluşmasına yol açmıştı.
Ancak gelişmelerin bu yönde olmadığını, endişelerin çoğaldığını, söz konusu projelerden birçoğunun meslek alanımızda ve kamuoyunda sıklıkla tartışıldığını görüyoruz. Yasa kapsamında oluşturulan ajansın ayrılan kaynakları doğru yönde ve şekilde kullanmayacağı yönünde kaygılar doğmaktadır. Bazı belediyeler kendi bölgelerindeki projelerin 2010 kapsamına alınması yönünde öneriler getirmişlerdir. Fatih ve Beyoğlu Belediyeleri tarafından “kentsel dönüşüm” adı altında gerçekleştirilmeye çalışılan kültürel varlıkların ve tarihi mahallelerin yıkımlarının Avrupa Kültür Başkenti projeleri içerisine alınmasını buna örnek olarak belirtebiliriz.
Çalışmaların “dünya mirası İstanbul”un değerlerinin korunması ve yaşatılması temelinde gerçekleşmesi, kültür yatırımlarının geliştirilmesi için kullanılabilecek bu değerli fırsatın kaçırılmaması gerekirken, yapılmakta olan çalışmaların ve gündemdeki projelerin bu amaca hizmet ettiğini söylemek ne yazık ki mümkün değildir. 2010 temsilcilerinin söylemlerinde “yeni” bir İstanbul, “kentin dönüm noktası”, “turizmin merkezi” şeklindeki ifadelere çok sık rastlanmaktadır. Çalışmalar bir yönüyle turistik tanıtıma indirgenmiştir. Öte yandan yöneticilerin ideolojik bir tercih olarak uygulamaya çalıştıkları Osmanlının canlandırılması projesinin hayata geçirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirme gayretleri tartışılması gereken önemli bir konu olarak gündemimizde durmaktadır.
2010 sürecindeki gelişmelere sivil toplum perspektifinden bakabilmek, karşılaşılan sorunları ve bilgiyi paylaşabilmek, kentliyle ve kentli kuruluşlarıyla birlikte tartışarak ortak bir tavrı geliştirebilmek nedense önemsenmedi. Oysa çalışmaların başarılı olabilmesi için, öncelikle tüm kesimlerin katkısını alabilecek düzenlemelerle demokratik katılımın aranmasına gereksinim olduğu hep vurgulanmıştır.
Mimarlar Odası Avrupa Kültür Başkenti çalışmalarını İstanbul Büyükkent Şubemiz aracılığıyla yakından izlemektedir. 2010 Avrupa Kültür Başkenti sürecine farklı, alternatif bir bakışın geliştirilmesi, tartışılabilmesi ve sürecin kamuya mal edilebilmesi amacıyla bir araya gelen, meslek odaları, semt güzelleştirme dernekleri, çevreci kuruluşlar, yayın kuruluşları, kent platformları, sanatçı derneklerinin temsilcilerinin buluştuğu toplantılar düzenlenmiş; sürecin birlikte değerlendirilmesi ve kuruluşların önerilerinin paylaşılması sağlanmıştır. Kamu yararını temsil eden sivil toplumun temsilcileri ile bu birliktelik platformunun sürdürülmesi Mimarlar Odası’nın İstanbul 2010 kapsamındaki çalışmalara yapacağı önemli bir katkı olarak değerlendirilmelidir. Mimarlar Odası, Yazı: Bülend Tuna / Mimarlar Odası Genel Başkanı, 23.03.2009 |
|||||
SAHNE KİMİN İSTANBUL? Cumhuriyet, Yazı: Deniz Banoğlu, 23.03.2009 |
|||||
TAKSİM'DE YENİ AKM 2010'A HAZIRLANIYOR
Kısa süre içinde genel çerçevesi hazırlanan "AKM yenileme projesi" ile AKM, 2010 İstanbul’unda sanatseverlere, günümüz teknolojisi ve mimarisi ile yenilenen, bununla birlikte geçmişten izler taşıyan yeni yüzüyle ev sahipliği yapacak.
2010 yılına yetiştirilmesi planlanan ana binada yenilemeler kapsamında, öncelikle tüm binanın tesisatı, ışık ve ses sistemi yenilenecek. Dış cephe ve çatı yeniden ele alınarak ısı ve ses izolasyonu yapılacak. Ön cephe tamamen sökülerek günümüz teknolojisine uygun olarak, ses ve ısı yalıtımı sağlayacak çift cam uygulanacak. Teknik yenilemelerin yanı sıra binanın görünümü de günümüz gelişmiş mimari teknolojisini yansıtacak.
AKM’nin ön cephesini kaplayan ve inşa edildiği zamanın teknolojisini yansıtan alüminyum elemanlar, Avrupa’da birçok alüminyum restorasyon çalışmalarında olduğu gibi, aynı grid sistem cam yapı kullanılarak yenilenecek. Böylece ön cephe daha transparan hale getirilecek. Ayrıca, ön cephenin tamamı yeni bir "LED teknolojisi" sayesinde, gündüz ve gece farklı yayınların yapılabileceği, sanatsal çalışmaların sergilenebileceği büyük bir ekran olarak kullanılabilecek. Girişin üzerini tamamen kapatan cam bir saçak kullanılacak.
Ana giriş, sanatçı ve dekor girişleri yeniden düzenlenecek. Girişteki gişeler kaldırılarak geniş bir karşılama alanı oluşturulacak, böylece alüminyum konstrüksiyonuyla dönemin simgelerinden biri olan girişteki döner merdivenin etrafı açılarak, merdiven ortaya çıkartılacak. Salonlara ulaşımda yaşanan sirkülasyon sorunu böylece çözümlenmiş olacak.
"AKM, başta Cumhurbaşkanı Demirel olmak üzere Başbakan ve Bakanların katılımıyla açıldı. AKM’nin açılışıyla İstanbul’un en önemli eksikliği giderilmiş oluyordu. Açılışın üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmişti ’AKM yanıyor’ haberi ile şok oldum. Evden öyle bir telaşla çıktım ki, elbisemi dahi arabada giyindim. Taksim’e geldim ki manzara dehşet. Ateş bütün binayı sarmıştı. Çevre ilçelerden gelen itfaiyelerin de takviyesiyle söndürme çalışmaları sürüyordu. Durum çok vahimdi, yangına bir sabotajın neden olduğu açıktı. Hayati Tabanlıoğlu ile birlikte ağladığımı hatırlıyorum. Hainler güzelim binayı yaktılar."
Yangın nedeni üzerinde türlü olasılıklar ileri sürüldü, ancak konu hukuk açısından sonuca bağlanmadı. Yangın sonunda tüm sahne ve seyirci bölümü büyük ölçüde hasara uğradı. Yangından önce ve birinci yapım döneminden 13 yıl sonra bitirilen yapı, yangından sonra yeniden 7 yıl daha sabır gösterilerek tekrar tamamlandı. Yeni değişiklikler, sıkı güvenlik ve yangın önlemleri ile AKM, 1978’de yeniden açıldı. Radikal, 22.03.2009 |
|||||
TARİHİ ESER KAÇAKÇILARI GÖZALTINA ALINDI
Mersin'in Erdemli İlçesi'nde, tarihi eser kaçakçılığı yaptıkları iddia edilen 7 kişi gözaltına alındı. Erdemli Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar ve Kaçakçılık Şubesi ekipleri, Hüsametli ve Sorgun köylerinde bazı kişilerin tarihi eser kaçakçılığı yaptığını belirledi. Alıcı gibi davranarak zanlılarla temas kuran ekipler, buluşma yerinde M.Ç. ile M.A'yı gözaltına aldı. Zanlılarla birlikte mini haç, mühür yüzük, 2 vazo, Orta Çağ ve Roma dönemlerine ait olduğu belirlenen 44 sikke ele geçirildi. Olayla ilgili Z.D, E.Y, A.K, M.N. ve H.P. de yakalandı. Zanlılar, haklarında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu gereğince işlem yapılarak, adliyeye sevk edildi. Zaman, 24.03.2009 |
|||||
8 ASIRLIK MEDRESENİN RESTORASYONU BAŞLIYOR
8 asır önce yaptırılan Taş Medresesi'nin restorasyon ihalesi bu ay içerisinde yapılacak. Yenilemenin en kısa zamanda bitirileceğini ifade eden yetkililer, medresenin restorasyondan geçirilmesinin ardından müze olarak halka açılacağını belirtti.
Anadolu Selçuklu sultanlarından II. Keykubat zamanında başvezir olan Emirdad Sahipata Hüseyin'in oğlu Fahreddin Ali tarafından 1250 yılında yaptırılan medrese, o tarihten bu yana birçok tamirat geçirdi. 1965'ten itibaren Akşehir Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan Taş Medresesi, 1986'dan beri restorasyon için teşhire kapatıldı. Taş Medrese'nin restorasyon çalışmalarının yapılabilmesi için, Konya Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'ne ödenek gönderildiği ve proje ihalesinin 27 Mart'ta gerçekleştirileceği öğrenildi. Taş Medrese'nin proje ihalesinin ardından restorasyon ihalesinin yapılacağı ve restorasyon çalışmalarının ardından da 'Taş Eserler Müzesi' olarak halka açılacağı bildirildi. Zaman, Haber: Hacı Başer, 24.03.2009 |
|||||
EZO GELİN'İN MEZARI RESTORE EDİLDİ
Oğuzeli İlçe Kaymakamlığı
tarafından Ezo Gelin’in anıt mezarı restore edildi.
Oğuzeli İlçesi Dokuzyol Köyü'nde bulunan Ezo Gelin
anıt mezarını restore ettiren Oğuzeli Kaymakamı
Remzi Demir, Dokuzyol İlköğretim Okulu
öğrencileriyle beraber mezarı ziyaret etti. Kaymakam
Demir, ilçenin tanıtımı için büyük önem taşıyan Ezo
Gelin’in hikayesinin, gelecek nesillere de
aktarılması konusunda gayret göstermeye devam
edeceklerini kaydetti.
Kaymakam Remzi Demir, "Ezo Gelin adıyla meşhur Zöhre Bozgeyik, 1909 yılında Oğuzeli İlçesi Dokuzyol Köyü'nde doğmuştur. 1930 yılında değişik usullerle Şiddo Hanifi Açıkgöz ile evlenen Ezo Gelin'in bu evliliği uzun sürmez ve 1,5 yıl sonra ayrılır. 6 yıl dul kaldıktan sonra 1936 yılında Suriye'nin Kozbaş Köyü'nde teyzesi oğlu Abuzer Memey ile evlenir. Bu evlilikten 3 çocuğu olan Ezo Gelin’in sadece kızı Celile yaşamaktadır. 1956 yılında vatan hasretiyle verem olan Ezo Gelin, vefat edince imkan olursa Türkiye'yi gören Bozhöyük tepesine gömülmeyi vasiyet eder. 1997 yılında eski Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, eski Gaziantep Valisi Muammer Güler ve Dokuzyol Köyü'nden olan eski Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın teşvikleriyle mezarın nakli için Suriye makamlarına başvurulur. 2 yıl süren çalışma ve temaslar sonucu Ezo Gelin'in naaşı eski Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız başkanlığında bir heyet tarafından 23 Eylül 1999 tarihinde Dokuzyol Köyü’ne getirilir. Vatan sevgisinin, kardeşliğin, misafirperverliğin, Türk kültürünün temsilcisi Ezo Gelin, 24 Eylül 1999 yılında Oğuzeli İlçesi Dokuzyol Köyü'ndeki anıt mezarında toprağa verilir" dedi. Gaziantep 27 Gazetesi, 24.03.2009 |
|||||
|
YUNANLI BALIKÇININ AĞINA BRONZ HEYKEL TAKILDI
Yunanlı balıkçı, ağının bu kadar ağırlaştığını görünce bir canavar yakaladığını düşünmüş olmalı.Ağdan çıkan ise 2200 yıllık bronz bir süvari heykeli idi.
Kültür Bakanlığı’nın açıklamasına göre söz konusu heykel Kos ile Kalymnos adaları arasındaki sularda bulundu ve balıkçı tarafından yetkililere teslim edildikten sonra temizleme çalışmalarına başlandı. MÖ 2. yüzyıla tarihlenen heykel, göğüs zırhlı ve kısa tünik giysili, kılıçlı bir süvariyi göstermekte. Associated Press, 23.03.2009 |
||||
TABLODAKİ GERÇEKTEN SHAKESPEARE DEĞİL Mİ?
William Shakespeare’in geçmişten günümüze kalmayı başaran tek tablosu olduğuna inanılan eserle ilgili iddialar bitmek bilmiyor.
Geçtiğimiz haftalarda Hükümdar II. Charles dönemine ait ve Gerard Soest imzasını taşıyan portredeki kişinin Shakespeare olduğu söylenmişti. Şimdiyse bazı uzmanlar aksini iddia ediyor ve resmedilmiş kişinin, aslında dünyaca ünlü oyun yazarı olmadığını söylüyor. National Portrait Gallery’nin 16. yüzyıl küratörlerinden Dr Tarnya Cooper, portredeki kişinin aynı zamanda şair ve yazar olan saray mensubu Sir Thomas Ovebury’ye çok benzediğini belirtiyor. Tablodaki modelin Overbury ile Shakespeare’e olan benzerliği kıyaslandığında Overbury’ye daha çok benzediğini söyleyen Cooper, kendinden oldukça emin. Shakespeare Birthplace Trust’ın yöneticisi Profesör Stanley Wells ise tablodakinin yüzde 90 Shakespeare olduğu konusunda ısrarcı. Tartışma yaratan tablo, hakkındaki iddialara rağmen ünlü oyun yazarının doğum günü olan 23 nisanda The Shakespeare Birthplace Trust’ta sergilenmeye başlanacak.
Taraf, 23.03.2009 |
![]() |
||||
|
115 YIL ÖNCE TRUVA
Çanakkale’deki Truva antik kentinde 115 yıl önce kazı çalışmalarını yürüten Wilhelm Dörpfeld’in çektiği fotoğraflar, Tübingen-Troia Vakfı’nca gün yüzüne çıkarıldı. |
||||
MISIR'DA MUMYALAMA YATAĞI
Mısırlı yetkililerin bildirdiğine göre, Luxor’da KV-63 numaralı mezarda süren kazılarda bulunan ve 3000 yıl önce mumyalama işlemi sırasında ölülerin yatırıldığı bir yatağın parçaları restorasyon sonrası bütünlendi. Tutankhamon’un mezarının hemen yanında bulunan bu mezar odası uzun yıllardır kazılmakta.
Ayak ucunda aslan başları ile süslü yatak, vücudun kurutulabilmesi için başucundan ayak ucuna doğru 5 cm alçalıyor. Vücut, organları çıkarıldıktan sonra 40 gün bu yatakta bekletilip bandajlama işlemine geçiliyordu. Ardından, bir süre daha bekletilip tabutlanıyordu.
Luxor Eski Eserler Yöneticisi Mansour Bouriq’in açıklamasına göre daha önceden de mezarlarda bu tür yataklar bulunmuştu. Fakat, bu parçasının özelliği törensel olmayıp, gerçekten bir mumyalama işleminde kullanılmış olması. Yatağın üzerinde yağ ve tohum gibi bazı mumyalama malzemelerinin kalıntılarına rastlanmış olması bu fikri desteklemekte.
2006 yılından bu yana Amerikalı arkeologlar tarafından kazılan KV-63, 80 yıldır Krallar Vadisi’nde bulunan ilk mezar ve 8. Hanedanlık Dönemi’ne (MÖ 1570-1304) tarihlenmekte. AFP, 20.03.2009 |
![]() |
![]() |
|
Ephesos (Allom) |
...1850
|
![]() |
15 - 21 Mart 2009 |
||
|
||
KABE'Yİ SÜSLEYEMEDİ, 100 YIL SONRA SATILDI
Hazreti Muhammed’in kabrini süslemesi için Hindistan’da yaklaşık 100 yıl önce dokunan halı, açık artırmada yaklaşık 5.5 milyon dolara satıldı. Hürriyet, 20.03.2009 |
![]() |
|
TARİHİ ESERLE YAKALANDILAR
Denizli’de tarihi eser kaçakçılarına yönelik düzenlediği 2 ayrı operasyonda, 5 kişi gözaltına alındı. İlk olarak Honaz’ın Gürlek Köyü’nde oturan Z.Y., M.A. ve A.B.’nin evlerine, operasyon düzenleyerek, gözaltına aldı. Zanlıların evlerinde, Roma Dönemi’ne ait 1 zehir kabı, 7 bronz sikke, 2 küpe, 1 kolye ele geçirildi. Gümüşler Beldesi’nde de H.E. ve İ.G.’nin evlerine operasyon düzenledi. İki zanlı, gözaltına alındı. Hürriyet Ege, Ramazan Çetin, 20.03.2009 |
||
"MARMARAY HATTI
ÜZERİNDEKİ 28 İSTASYON BİNASI YIKILACAK, 14'Ü DEVRE
DIŞI KALACAK
Ama Marmaray
TCDD’nin projesi değil? Yani TCDD’ye ait
araziler, tren yolu ve gabariyle birlikte bir süre
sonra özelleşmiş olacak mı diyorsunuz? Tarihi istasyon
binaları ne olacak peki? Yıkılma
gerekçesi ne? Koruma Kurulu
devrede değil mi şu anda? Tarihi binaların
yıkılmasını engelleyecek bir çalışma yapılmıyor mu? Peki Sirkeci?.. Ama tüp geçit
açıldıktan sonra Haydarpaşa ve Sirkeci Garları
neredeyse işlevsiz kalacaklar öyle değil mi? Sirkeci -
Yedikule arası kısa bir mesafe değil. Üstelik
üzerinde tarihi evlerin de olduğu çok güzel bir
güzergah. İstanbul bir
deniz kenti... Tüp geçit yapıldıktan sonra deniz
taşımacılığı da durumdan olumsuz etkilenecektir. Uzun süredir
vapurların bakımsız bırakıldığını gözlemliyorum.
İskeleler keza öyle... İstanbul bütün
iş ve yaşam merkezleriyle kuzeye doğru genişleyen
bir kent... Dolayısıyla güneye yapılacak olan
Marmaray’ın, İstanbul’un ulaşım sorununu çözecek
olması ne kadar gerçekçi? Amaç insanları
toplu taşımaya sevk etmek deniyor ama Levent’te
çalışan biri Marmaray’ı neden kullansın? Yapı, 20.03.2009 |
||
BEŞ MAHALLE KENTSEL SİT
ALANI İÇİNE ALINDI
Kahramanmaraş'ın
ilk yerleşim merkezi olan
5 mahalle ''Kentsel
Sit Alanı'' içerisine alındı. Çalışmaları
sürdüren
Kahramanmaraş Belediyesi tarihe yeniden
ışık tutmayı hedefliyor. Kahramanmaraş Belediyesi
tarafından 2005 yılında başlatılan çalışmalar yavaş
yavaş meyvesini vermeye başladı. İlk olarak tarihi
ve kültürel dokuların envanter çalışmasını ortaya
koyan belediye şimdi de 36 hektar alanda koruma
amaçlı imar çalışmasını tamamladı. Bakanlar Kurulu
kararı ile Kurtuluş,
Ekmekçi,
Divanlı,
Kayabaşı
ve Şıh Turan
mahalleleri Kentsel
Sit Alanı'na dahil edildi. Bu kapsamda
çalışmalarını sürdüren Kahramanmaraş Belediyesi 3
yıl içerisinde bu bölgeleri turizme kazandırmayı
amaçlıyor. Belediye Başkanı
Mustafa Poyraz'da
bu alanların şehrin tarihi zenginlikleri olduğunu ve
turist çek için büyük önem arz ettiğini kaydetti.
Zaman, 20.03.2009
|
||
![]() |
ALMANYA'DA 7000 YILLIK TEKNELER ÇÜRÜMEYE TERKEDİLDİ
Avrupa’da şimdiye dek bulunan en eski tekne kalıntıları Almanya’da, kısmen yıkılmış bir barınakta çürüyüp dağılmaya terk edildi. İkisi 7000, üçüncüsü ise yaklaşık 6000 yıllık olan bu tekneler yedi yıl önce Baltık yakınlarında Stralsund’da bir inşaat çalışması sırasında bulunmuştu. Yetersiz kaynak sonucu bakımsızlık içinde bir depoya kaldırılan ahşap tekneler sonunda çürüyüp dağıldılar. Stralsund Müzesi yetkilisi Andreas Grüger olayı “Sadece Almanya için değil, tüm dünya için telafi edilemez bir kayıp” olarak niteledi.
Schwerin’de Antik Eser Restorasyon Merkezi’ne teslim edilen tekneler burada maddi imkanların yetersizliği dolayısıyla restore edilemediği gibi korunamadı da. Uygun ve korunaklı bir yere yerleştirileceklerine bir barakaya atıldılar. Barakanın 2004’de kısmen çökmesi sonunda yağmur ve güneşe maruz kaldılar ve kelimenin tam anlamı ile “dağıldılar” thelocal.de, 12.03.2009 |
|
MÜZECİLİK ÇALIŞTAYI VE PANELİ DEMRE'DE BAŞLADI
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Arkeoloji Bölümü Müzecilik Anabilim Dalı, Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü ve Demre Belediyesi'nce ortaklaşa düzenlenen 5. Müzecilik Çalıştayı, Demre'de başladı.
Kemer Gözcü, 20.03.2009 |
||
MURADİYE HAMAMI ENGELLİ
MERKEZİ OLDU
Osmangazi Belediyesi, Bursa'nın ziynetleri arasında yer alan tarihi bir yapıyı daha kentin ve kentlinin kullanımına sundu. Özel mülkiyette iken kamulaştırılarak belediyenin mülkiyetine geçirilen ve kısa bir süre içinde restore edilen Muradiye Hamamı, engellilere yönelik önemli merkezlerden biri oldu. Muradiye Engelli Kişisel Gelişim Merkezi olarak hizmete giren yapıda engellilere yönelik çeşitli kurslar gerçekleştirilecek.
Bursa Olay, 20.03.2009 |
||
TARİHİ ESER AÇIKLAMASI
Konya Vakıflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, görev alanlarına giren ve gazetemizde yayımlanan Seyfettin Karasungur Türbesi, İplikçi Cami ve Pisili Camii’nin tuvaletleri ile ilgili haberler üzerine açıklama yaptı.
İplikçi Camii Merhaba Gazetesi, 19.03.2009 |
||
TARİHİ ESER KAÇAKÇILARI CEZAEVİNE KONULDU
Muğla'nın Milas İlçesi'nde, jandarma ekiplerine tarihi eser satmaya çalıştıkları iddiasıyla gözaltına alınan 2 kişi, tutuklandı.
Haber Ekspres, 19.03.2009 |
||
AKP'NİN TARİHİ EVLERE
İLGİSİ BAŞKA
Ortaklardan Halit Çakmak
ise şöyle konuştu: "Harabe halinde bir evdi.
Restorasyonunu kendi imkanlarımızla yaptık. Büro
olarak kullanacağız. Normal bir vatandaşın elinde
hangi hakları varsa o haklardan yararlandık. Sizce
bir sakıncası mı var? Biz o proje başladıktan 7-8 ay
sonra aldık. Bunu satan vatandaş sokak iyileştirme
projesini görmedi mi? Bu eve bir iyileştirme
yapılmamıştı. Sokağın
kendisi iyileştirildi. Dış cephe giydirmesi
yapılmamıştı. İsteyen olursa satmaya hazırız. Biz
sadece bu mahalleye katkımız olsun istedik. Radikal, 19.03.2009 |
||
ARTEMİS TAPINAĞI
YAPILDIĞI TOPRAKLARA GERİ Mİ DÖNÜYOR?
Dünyanın 7 harikasını derleyen Sidon’lu Antipader’in bu sözlerle tanımladığı, ancak bugün yerinde sadece iki mermer parçasının bulunduğu Artemis Tapınağı’nın, topraklarında yeniden yükselmesi için çalışma başlatıldı. Dünyanın 7 harikasından biri olarak adlandırılan ve bugün kalıntılarından bir kısmı Londra’daki British Museum’da sergilenen Artemis Tapınağı’nın, Efes’te 110 yıldır kazı çalışmalarını sürdüren Avusturya Kazı Evi arkeologları tarafından kendi ölçülerinde birebir çizimi yapıldı. Tapınağın orijinal yerinden 2 kilometre mesafedeki Kurudağ’da aslına uygun olarak yeniden inşa edilmesini öngören çalışmanın yürütücülüğünü, bu amaçla oluşturulan Artemis Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı üstlendi. Proje, önce Selçuk Belediyesine, buradan da İzmir Büyükşehir Belediyesine gönderildi.
İzmir 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulundan da uygunluk kararının çıkması durumunda proje, Kültür ve Turizm ile Maliye bakanlıklarının onayına sunulacak.
Selçuk Kaymakamı Aziz İnci, konuyla ilgili olarak, Artemis Tapınağı’nın, dünyanın 7 harikası arasında yer aldığını belirterek, şunları kaydetti: "Bu 7 harikadan sadece Mısır’daki piramitler var ayakta, diğerleri yok. Ya denizin, ya toprağın altında ya da kaybolmuş. Ama bizim eserimizin elimizde projesi var. Çünkü Avusturya’lı arkeologlar, 110 yıldır burada çalışıyorlar. Tapınağın bütün detaylarını biliyorlar. Bu bilgiler bir çizime, sonra bir projeye dönüştü. Artemis Tapınağı, bire bir kendi ölçülerinde ve Selçuk Efes toprakları üzerinde yeniden yükselecek. Sadece tapınağın kendisi değil, aynı zamanda bir site şeklinde yükselecek."
Efes’te koruma kurulu kararları gereği yapılamayan kültür ve sanat etkinliklerinin, hayata geçmesi halinde bu sitede yapılacağını bildiren İnci, Artemis’in günün çok büyük bir kültür ve sanat merkezi olarak yükseleceğini kaydetti.
Projenin, 1000-1200 dekarlık bir arazide yapımının öngörüldüğünü, sadece kapalı mekanlar değil, rekreasyon alanlarının da bulunacağını ifade eden İnci, maliyetin, 100 milyon doların üzerinde olacağının hesaplandığını söyledi.
Dönemin en büyük mermer taş yapısı olan ve Tanrıça Artemis’e ithaf edilen tapınak, Lidya Kralı Kroisos tarafından başlatıldı. 120 yıllık bir projenin eseri olan Artemis Tapınağı, MÖ 550 yıllarında tamamlandı.
Yapı, Yunan mimar Chersiphron tarafından tasarlandı, dönemin en büyük heykeltıraşları Pheidias, Polycleitus, Kresilas ve Phradmon tarafından bronz heykellerle süslendi. Pazaryeri ve aynı zamanda dini müessese olarak kullanılan Artemis Tapınağı, MÖ 356’da, adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostratus tarafından yakıldı, aynı büyüklükte ancak 3 metre yüksek olarak yeniden inşa edildi. Yapı, 262’de Gotlar tarafından yıkıldı, bir daha onarılmadı. British Museum adına 1869-1874’te J.T. Wood ve 1904-1905’te David G. Hogart’ın yaptığı kazılarda bulunan tapınak kalıntıları, İngiltere’ye götürüldü. Radikal, 19.03.2009 |
||
CARAVAGGIO'NUN KARANLIK ODASI
Caravaggio’nun resimlerini yaparken fotoğraf tekniği kullandığı belirlendi.
Evrensel, 19.03.2009 |
||
AŞKIN'A YARGITAY ŞOKU
Yargıtay'dan, Van Yüzüncü
Yıl Üniversitesi eski Rektörü Prof.Dr. Yücel
Aşkın'a 'üzücü' haber geldi. Yargıtay 7'nci Ceza
Dairesi, eski Rektör Aşkın hakkında 'Tarihi eser
kaçakçılığı' suçundan verilen 'beraat' kararını,
'usul' yönünden bozdu. Van 2'nci Asliye Ceza
Mahkemesi'nin 'beraat' kararının temyiz incelemesini
yapan Yargıtay, 'yeterli bilirkişi incelemesi
yapılmadan hüküm kurulduğu' kararına vardı.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi eski Rektörü Yücel Aşkın hakkında, 2005 yılında evinde yapılan aramada bulunan bin 19 tarihi eserle ilgili olarak 'Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na muhalefet' suçundan dava açılmıştı. Akşam, Haber: Ersin Bal, 19.03.2009 |
||
ANTİK DÜNYANIN EN UZUN
YERALTI SU KANALI
Romalıların suya olan
düşkünlükleri tarih boyunca biliniyordu. Örneğin
binlerce çeşmesi ve yığınla hamamı olan Roma’da
yılda kişi başı su tüketimi 500 litrenin üzerinde
idi ve bu kadar yüksek miktarı karşılamak için
Romalı mühendisler asırlar boyu kurşun borulardan
kale yüksekliğinde su kemerlerine kadar birçok su
mühendisliği mucizesi gerçekleştirmişlerdi. Spiegel Online, Haber: Matthias Schulz, 11.03.2009 |
||
MÜZELER, SANTRALİSTANBUL'DA TARTIŞILACAK
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sanat Yönetimi Bölümü tarafından düzenlenen 'Le Laboratoire: Yaratıcılık için bir sanat ve bilim mekanı' başlıklı konferans yarın Santralistanbul’da gerçekleşecek.
Birgün, 18.03.2009 |
||
"ÖLÜ DENİZ TOMARLARI'NI SADDUKİLER YAZDI"
Geçen yüzyılın en önemli arkeolojik bulgularından biri olarak kabul edilen Ölü Deniz Tomarları'nın (parşömenleri) Saddukiler tarafından yazıldığı iddia edildi.
Elior ise Kudüs’ün fethedilmesinden sonra kentin en yüksek rahibi olan Zadok’un torunlarının uygulamalarının kayda geçirildiği parşömenlerin, daha sonra Kumran’a götürüldüğünü öne sürdü. Prof. Elior, parşömenlerdeki yazılı yasaların Sadduki yasası olduğunu her ciddi akademisyenin kabul etmesi gerektiğini belirtti.
Radikal, 18.03.2009 |
![]() |
|
|
VAKIFLAR HEDEF BELİRLEDİ
Vakıflar Bölge Müdürü İsa Güven, bu yıl 18'i Gaziantep, 10'u Kilis'te olmak üzere 28 tarihi mekanın onarım ve restorasyonunu yapmayı hedeflediklerini bildirdi. Güven, tarihi ve kültürel mekanların çok yoğun olarak bulunduğu iller arasındaki Gaziantep'te özellikle son 4 yılda birçok eserin yapılan restorasyon çalışmasıyla yok olmaktan kurtarılarak genç kuşaklara kazandırıldığını belirtti. Cami, hamam, han ve mescit gibi 26 vakıf eserinin restore edildiğini belirten Güven, bu çalışmalar için 14 milyon TL'ye yakın harcama yapıldığını ifade etti. Özellikle Osmanlı Devleti döneminde, vakfı eserlerinin yapımına büyük önem verildiğini, elde edilen kira gelirleri ile de fakirlere yardım yapıldığını dile getiren Güven, “Zaman içerisinde yıpranan bu mekanlar, bir taraftan yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı, diğer taraftan da bakımsızlık nedeniyle kullanılamaz hale geldi. Bu mekanlarda kiracı olarak ticari faaliyette bulunan bir çok esnafımız ise zor şartlarda bu mekanlarda çalışmalarını sürdürdü" dedi. Gaziantep 17 Gazetesi, 18.03.2009 |
|
EN POPÜLER 103 İSİM
TABLODA BULUŞTU
Tablodaki isimler şöyle:
1. Bill Gates - 2. Homer - 3. Cui Jian - 4. Vladimir Lenin - 5. Pavel Korchagin - 6. Bill Clinton - 7. Deli Petro - 8. Margaret Thatcher - 9. Bruce Lee - 10. Winston Churchill - 11. Henri Matisse - 12. Genghis Khan - 13. Napoleon Bonaparte - 14. Che Guevara - 15. Fidel Castro - 16. Marlon Brando - 17. Yasser Arafat - 18. Julius Caesar - 19. Gen. Claire Lee Chennault - 20. Luciano Pavarotti - 21. George W. Bush - 22. The Prince of Wales - 23. Liu Xiang - 24. Kofi Annan - 25. Zhang An - 26. Mikhail Gorbachev - 27. Li Tiezi - 28. Dante Alighieri - 29. Dai Dudu - 30. Pele - 31. Guan Yu - 32. Ramses II - 33. Charles De Gaulle - 34. Albert Nobel - 35. Franklin Roosevelt - 36. Ernest Hemingway - 37. Elvis Presley - 38. Robert Oppenheimer - 39. William Shakespeare - 40. Wolfgang Amadeus Mozart - 41. Steven Spielberg - 42. Pablo Picasso - 43. Marie Curie - 44. Zhou Enlai - 45. Johann Wolfgang Von Goethe - 46. Laozi - 47. Marilyn Monroe - 48. Salvador Dali - 49. Dowager Cixi - 50. Ariel Sharon - 51. Qi Baishi - 52. Qin Shi Huang - 53. Mother Teresa - 54. Song Qingling - 55. Rabindranath Tagore - 56. Otto Von Bismarck - 57. Run Run Shaw - 58. Jean-Jacques Rousseau - 59. Audrey Hepburn - 60. Ludwig Van Beethoven - 61. Adolf Hitler - 62. Benito Mussolini - 63. Saddam Hussein - 64. Maxim Gorky - 65. Sun Yat-Sen - 66. Den Xiaoping - 67. Alexander Pushkin - 68. Lu Xun - 69. Joseph Stalin - 70. Leonardo Da Vinci - 71. Karl Marx - 72. Friedrich Nietzsche - 73. Abraham Lincoln - 74. Mao Zedong - 75. Charlie Chaplin - 76. Henry Ford - 77. Lei Feng - 78. Norman Bethune - 79. Sigmund Freud - 80. Juan Antonio Samaranch - 81. Chiang Kai Shek - 83. Leo Tolstoy - 84. Li Bai - 82. The Queen - 85. Corneliu Baba - 86. Auguste Rodin - 87. Dwight Eisenhower - 88. Michael Jordan - 89. Hideki Tojo - 90. Michelangelo - 91. Yi Sun-Sin - 92. Mike Tyson - 93. Vladimir Putin - 94. Hans Christian Andersen - 95. Shirley Temple - 96. Albert Einstein - 97. Moses - 98. Confucius - 99. Ghandi - 100. Vincent Van Gogh - 101. Toulouse Lautrec - 102. Marcel Duchamp ve 103. Usame Bin Ladin. (George Bush'un hemen arkasında.) Radikal, 18.03.2009 |
||
MÜZE ÇEKMECESİNDEN KEŞİF ÇIKTI
Kanadalı araştırmacılar, Kuzey Amerika’da bebek büyüklüğünde etobur dinozor keşfetti.
Radikal, 17.03.2009 |
![]() |
|
"ASPENDOS'U YAĞMALATMAYACAĞIZ"
Kültür Sanat-Sen Genel Başkanı Başkanı Yavuz Demirkaya, Kültür Bakanlığı’nı eleştirdi ve Aspendos’u savunacaklarını söyledi.
Evrensel, 17.03.2009 |
||
Ölü doğmuş bir projenin cenazesi (Devam): İKİBİN(S)ON |
||
İSTANBUL 2010'DA YENİ ÜYELERİN SEÇİMİ NİSAN'A KALDI
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nda istifa eden yürütme kurulu üyelerinin yerine gelecek yeni üyelerin seçimi nisan ayına kaldı.
Hüseyin Kavi başkanlığında önceki gün toplanan danışma kurulu, kendi üyelerinden 11'inin mahalli idareler seçimlerinden sonra yeniden belirlenecek olması nedeniyle seçimin de ertelenmesini kararlaştırdı. Bu sürede İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Sanayi Odası'nın görevlendirileceği 2 yeni üye ile yürütme kurulu karar alabilir konuma gelecek. Yeni üyelerle oluşturulacak yürütme kurulunun ilk toplantısının bu hafta içerisinde yapılması hedefleniyor. Zaman, 17.03.2009
AKBA'nın 59 kişilik
Danışma Kurulu'nda üç
İl Genel Meclisi Üyesi,
üç Belediye Meclisi
Üyesi ve kendi içlerinde seçimleri yenilenen
birer İstanbul Sanayi
Odası (İTO) ve
İstanbul Ticaret Odası (İTO) üyesi var. Bu
'bürokratik' kadrolaşma unsurları da, AKBA'da
yaşanan nazik 'yönetişim' düğümünün bir tezahürü.
Öte yandan, 16 Mart'taki
aynı toplantıda, 2010'a can veren Girişim Grubu
üyelerinden iki, diğer Danışma Kurulu üyelerinden de
iki kişinin Yürütme Kurulu'na seçilmesi öngörülmüş.
Fakat bu 'yenileme' de, bu seçimin yapılması Danışma
Kurulu'na 29 Mart ertesi yeni katılacak kimseler
açısından sağlıksız olacağı için 'seçim uğruna'
ertelenmiş. Hal böyle iken, İstanbul 2010'da
dosyaları işleme alınan birçok proje de boşluğa
düşmüş. Birçok disiplinden sanatçı ise İstanbul
2010'da doğrudan muhatap bulamadıkları için gözü
takvimde, parmakları 'e-mail' kutusunda, bekliyor.
İşte Kavi de bu nedenle
devreye girmiş. Kavi bu 'acil' kararların alınma
sürecinde, Danışma Kurulu yetkilisi olmasının da
etkisi ile, halen Yürütme Kurulu üyeliği devam eden
Valilik, Belediye ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
temsilcilerine ek olarak, İSO ve İTO'dan da birer
yürütme kurulu üyesinin alınarak, yeterli toplantı
katılımcısı sayısının beşe ulaşabileceğine inanıyor.
Bu yüzden, de Yürütme
Kurulu üyeleri tamamlanana kadar, ajansın işine bu
'geçici' beş üye ile devam edebileceği yönünde bir
çalışma yapılmış. AKBA Yürütme Kurulu'nda Başkan
Vekili olarak halen, T.C. Kültür Bakanlığı İl Kültür
Müdürü Ahmet Emre
Bilgili bulunuyor. Bu arada 'kriz'in
taraflarından olduğu varsayılan AKBA Genel Sekreteri
Eyüp Özgüç de,
aldığı 14 günlük 'rapor'la görevine şimdilik ara
vermiş. İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti Artistik Komite Yönetmenleri
ise, projenin iç yetki karmaşasının aşılabilmesi
bakımından ortak açıklama yapmak için hazırlanıyor.
İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Girişim Grubu da yetki
karmaşasına acilen son verilmesinden yana.
İstanbul 2010 projesi
Danışma Kurulu'nda yer alan
Vecdi Sayar,
gelişmeleri SABAH'a şöyle yorumladı: "İstanbul
2010'da yaşanan tıkanıklığın, baştan beri
savunduğumuz katılımcı, adil ve saydam bir yönetim
anlayışıyla aşılabileceğine inanıyorum. Kanımca,
gelinen noktanın sorumlusu kamu görevi yapan bir
kuruluşu, kişisel 'şov'una alet eden eski Yürütme
Kurulu Başkanı'dır. 2010 sürecini, İstanbul'un
kültürel dinamiklerini ve 2010 Ajansı'nın idari
yapısını hiçe sayan bir anlayışla yönetmek, kimsenin
haddi olmaması gerekir. Yürütme Kurulu Başkanı'- nın
görevi, 'orkestra şefliği'dir. Bütün aletleri en iyi
kendisinin çaldığını iddia eden bir orkestra şefi,
olmaz, olamaz. Takım oyununa inanmayan, kişisel
tercihlerini devreye sokan yöneticilere ihtiyacımız
olmasa gerekir." Sabah, 18.03.2009
İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Ajansı Danışma Kurulu Başkanı
Hüsamettin Kavi, gerçekleştirilen olağan kurul
toplantısının ardından bir basın bildirisi
yayınladı: Arkitera, 19.03.2009 Belli ki dışarıdan bakıldığında 2010’da yaşanan sorunlar böyle görülüyor. Hemen söyleyeyim: Eğer sorun bundan kaynaklansaydı, belediyeler ve kültür-sanat ticaretiyle uğraşanlar arasında her gün bir anlaşmazlık yaşanırdı. Oysa değil anlaşmazlık, ticaret erbabının her koşulda duruma uyum gösterdiği söylenebilir. ‘İş dünyası’ kamusal süreçlerin kapalı olmasından istifade etmekte. Bağımlı olan, kraldan çok kralcıdır bizim ülkemizde! Karşı çıkıyorsa birileri, ya evleri başlarına yıkılacak halktır, ya da işyerini kaybedecek esnaf. Sanat erbabımızın örnek mekanının ‘Fransız Sokağı’ olması bu konuda yeterince bir fikir vermiyor mu? Ayıptır söylemesi, olsa olsa birbiriyle didişir ama ayrıcalıklarını terk etmeyi asla göze alamaz. Siyasal patronajla ayrışmak durumunda olanlar varsa, onlar ‘iş dünyası’nın dışında kalanlardır. Sistem onları marjinalleştirip bir kenara iter. Kamu, muhafazakarlığı yani anonim işleri, ‘iş dünyası’ modernliği temsil eder. Ayrışmadan çok paylaşma, hatta anlaşma vardır, taraflar arasında. Bütün bu tespitlere rağmen Erciyes’in başlattığı tartışmanın önemli olduğunu ve başka bir açıdan bakıldığında meselenin özüne dokunduğunu düşünüyorum. Nasıl oluyor da pek çok sanatçı kendisine sunulan dikensiz gül bahçesinde yaşamak yerine, başka bir iş yapıyor? Nasıl oluyor da zorluklara, tehditlere rağmen bağımsızlığı tercih ediyor? Ve nasıl oluyor da sermaye günümüzde bu “kimseyi temsil etmeyen, yaptıkları anlaşılmayan, çıkarını kollamayan” sanatçıları destekliyor? Bugün yaşanan sorunlar sanatın ne kadar önemli hale geldiğini, topluluklar lehine bir gelişmenin nasıl olabileceğini gösteriyor. Anlaşmazlık olarak algılanan temelde iki ayrı işleyişe sahip olan siyaset ile sanatın karşılaşması. Günümüzde sanatsal olan artık sanatsal olmayandır, çünkü kamusal alanda sanat teknokratik anonimliği sorgular. İstanbul 2010’un asıl sorunu da bir ‘üçüncü yol’ yaratma sorunu. Sorun bu deneyimin zorluğundan kaynaklanıyor. Bugün bu iki alanı -entelektüel ile siyasalı- ilişkilendirmeden sanatsal bir durum yaratmak mümkün değil. Eğer Avrupa Kültür Başkenti (AKB) projesinde ikili bir yapı oluşmuşsa, yani daha açık söylersek kültürle ilgili bir proje ‘sanat’ ve ‘inşaat’ diye ikiye bölünmüşse, sorun bu ikisi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkta değil, doğrudan bu ayrışmada olmalı. Avrupa Kültür Başkenti Programı sanatı piyasa ilişkilerine terk eden, mimarlığı, restorasyonu ise bir uygulama işi olarak kabul eden ideolojik patronajı sorun eden, dönüştürmeyi amaçlayan bir etkinlik. AKB olan kentlerde kültürün stratejik bir konu olarak disipliner ayrımların ötesine geçmesi, kent işlevlerini kucaklaması hedeflenir. Amaç kentin dönüştürülmesidir. Kentlilerin kendi gelecekleri üzerinde söz sahibi olması, eşitsizliğe karşı mücadele edilmesi, kentin yaratıcılığa açılması için adımlar atılması amaçlanır. İstanbul’un AKB olması için yaklaşık on senedir özveriyle çalışan ve ilgili bütün tarafları bir araya getirerek başvuru dosyasını hazırlayan, Seçici Kurul’un oybirliği ile aldığı kararda altını çizdiği ‘sivil girişim’in amacı da bu. Kent ve sanat uçurumu Bugünkü kentsel dönüşüm modeli mekana müdahaleyi yalnızca fiziksel bir konu olarak ele alıyor. AKB programında ise kentleri yaratıcılığa, çoklu ortamlara açan, halkın katılımı ile gerçekleştirilen kentsel iyileştirme çalışmaları bu dar çerçeveyi aşmak için yapılabileceklere örnek oluşturuyor. Kamusal alanların kente yeniden kazandırılması için yapılanlar, birçok açıdan, kültür mirasının korunması, ulaşım, yerleşim alanlarının iyileştirilmesi ve katılım açısından halkın lehine gelişmelerin nasıl olabileceğine örnek oluşturuyor. İstanbul 2010’da da AKM Yenileme Projesi, Yenikapı Theodosius Limanı Projesi, UNESCO Dünya Kültür Mirası Alanı için yapılan çalışmalar, AKB normlarına uygun bir şekilde geliştirilen projeler bu dönüşümün nasıl olacağı hakkında bir fikir veriyor. Bu süreçte işlevini yitirmiş endüstriyel mekanların kentin kültür altyapısına kazandırılması söz konusu. Kentin Asya yakasını besleyen eski gaz fabrikasının bölgesel gelişmede rol alan bir merkez olması amaçlanıyor. Aynı zamanda uluslararası mimarlık etkinlikleriyle kentin kamusal mekanlarının kültürel kullanımına dikkat çekecek projeler üzerinde çalışılıyor. Yalnızca Yenikapı’da karşılaşılan karmaşık durumun başarılı yönetimi de bu dönüşüme yol açabilir. Bu projeler ayrı ayrı kuruluşların optiği ile değil, kentin çoklu dinamikleri ile ilişkili bir yönetim modeli içinde geliştirilebilir. İstanbul 2010 bu açıdan kuruluşlar, disiplinler arasında koordinasyonu sağlamanın ötesinde projeyi entegre bir yönetim modeline taşıma imkanlarına sahip. 2010 Ajansı mevcut kamusal kuruluşların ilgisini yönetim ve işletme modeline çekmeye çalışıyor. Binaların kamusal bütçelerle yapılmış olmasıyla yetinilmiyor, programlama ve işletme açısından da kurumlaşmış olması amaçlanıyor. Altyapıya ilişkin kalıcı gelişmenin yönetim modelinde gerçekleşmesi hedefleniyor. Eğer AKM gibi simgesel bir örnekte başarı sağlanırsa, bu diğer kamu kültür kuruluşlarına da örnek olabilir. Şimdi tekrar 2010’a bakalım. Sorun imkan dağıtmak olarak algılanan politikayla özel alana izole edilmiş, piyasa ilişkilerine teslim olmuş sanat arasında değil. Sanatı savunanlarla, her türlü ilişkiyi kendileri için fırsata çevirmeye çalışan iktidar ve piyasa bağımlısı çevreler arasında. 2010’da kaynak aktarmayı ve siyasal patronajı başarı kıstası gören yönetim biçimiyle sanat karşılaştı ve kriz çıktı. Şimdi bütün olanlardan ders çıkarıp yola nasıl ‘daha iyi’ devam edilebilir? 2010’da kent ve sanat gündemleri arasındaki uçurum nasıl kapatılır, iletişim çalışmaları ile sanat ve kent gündemlerinin buluşması nasıl sağlanabilir? Önümüzdeki sürecin en önemli konuları bunlar. Radikal, Korhan Gümüş / İstanbul 2010 Kentsel Uygulamalar Direktörü, 19.03.2009 |
||
BENT PİRAMİDİ'NİN İÇ ODALARI ZİYARETE AÇILIYOR
Mısır'da 4 bin 500 yıllık Bent Piramidinin iç odaları ziyarete açılacak.
Mısır'ın baş arkeoloğu Zahi Havas, Kahire'nin güneyindeki bölgenin geliştirilmesine yönelik hazırlanan yeni bir plan çerçevesinde, Bent Piramidinin iç odalarının ilk kez ziyarete açılacağını bildirdi.
Havas, 4'üncü Hanedan döneminden Firavun Sneferu'ya ait, eğik profiliyle tanınan piramidin bir ya da iki ay içinde gezilebileceğini belirtti. 100 metre uzunluğundaki piramit, birçok başka piramitle birlikte Kahire'nin 80 kilometre güneyindeki çölde bulunuyor.
Havas, bölgenin korunması ve civardaki köylerin
geliştirilmesi için Birleşmiş Milletler işbirliğiyle
bir yıl sürecek bir projenin yürütüleceğini de
belirtti. |
|
|
![]() |
191 ADET SİKKE BULUNDU
Bilecik'te jandarma tarafından bir araçta 191 adet sikke ele geçirilirken, olayla ilgili 4 kişi gözaltına alındı.
Bilecik Kent Haber, 17.03.2009 |
|
HATTUŞA'YA 1 MİLYON TL KAYNAK HARCANIYOR
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın Hititlerin başkenti Hattuşa için ayırdığı 1 milyon TL kaynak, 5 bin metrekare alan yeniden düzenlenmesi, Boğazkale Müzesi’nin genişletilmesi ve ören yeri girişine 400 metrekare tabanlı Ziyaretçi Karşılama Merkezi yapılmasına harcanıyor. Hititlerin en büyük kutsal mekanı Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’nda da kaya bloklarının sağlıklaştırılması, kayalardaki çatlakların giderilmesi işleri yapılacak. Bu kapsamda, küçük çatlakların içinin kireç harçla doldurulması, büyük çaptaki çatlakların ise yöresel taşlarla örülerek sağlamlaştırılması planlanıyor. Ören yerine panel çit yapılarak güvenlik sisteminin de kurulacağı da belirtiliyor. Türkiye Gazetesi, 17.03.2009 |
||
İNGİLTERE'DE TEIFI NEHRİNİN AĞZINDA ANTİK BALIK TUZAĞI
Uydu fotoğrafları ve dalgıçlar tarafından yapılan araştırmalar sonunda İngiltere’de, Teifi Nehri’nin denize açıldığı yerde, sualtında en az 1000 yıllık olduğu tahmin edilen ve 250 m'den daha uzun antik bir balık tuzağı keşfedildi. Bu keşfin ardından, Pembrokeshire Koleji ve Dyfed Arkeoloji Vakfı yetkilileri bu antik yapı ile ilgili, birlikte çalışacakları bir proje başlattılar.
Pembrokeshire Koleji’nden Dr Ziggy Otto, bu etkileyici yapının tümü ile sualtında olduğunu, bu durumda tarihlenmesinin oldukça zor olduğunu ama deniz seviyesinin bugünkü kadar yüksek olmadığı ve Teifi halicine girişin daha zor olduğu zamanlardan kalmış olabileceğini belirtti. Dr. Otto ayrıca, tuzağın ağzının baktığı yön dikkate alındığında, bunun somon gibi göç eden balıkları yakalamak için yapıldığının aşikar olduğunu açıkladı. Tivy Side Adviser, 10.03.2009 |
|
|
SANAT ESERLERİ ÇALINDI
Britanya’daki Wiltshire bölgesindeki bir galeriden 10 binlerce sterlin değerindeki sanat eserlerinin çalındığı bildirildi. Polis müzeyi talan eden hırsızları yakalamak için yürüttüğü çalışmalara devam ediyor.
Hırsızların Spread Eagle Eğitim Merkezi’ne bağlı yardım cemiyetinin penceresini kırarak içeri girdiği anlaşıldı. Konu hakkında açıklama yapan galeri sözcüsü, “Hırsızlar galerinin hem üst hem de alt katlarında 100 binlerce sterlinlik zarara yol açtı ve binaya ciddi boyutlarda zarar verdi. Ancak asıl büyük zarar galerideki eserlere geldi. Çünkü çoğu ortadan kayboldu” dedi. Taraf, 17.03.2009 |
||
![]() |
ATATÜRK EVİ MÜZE OLDU
Daha önce Atatürkevi olarak kullanılan bina, yapılan düzenleme ile Malatya Atatürkevi Müzesi'ne dönüştürüldü. Müzenin 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anam Günü'nde düzenlenecek törenle açılacağı kaydedildi. Malatya Haber, 16.03.2009 |
|
ÇATALHÖYÜK'TE 9 BİN YIL ÖNCE YAŞAM Gülay Sert, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
Konya'nın Çumra İlçesindeki Çatalhöyük'te 1993
yılında başlatılan kazıların İngiliz Prof. Ian
Hodder başkanlığında 16 yıldır sürdürüldüğünü ifade
etti. Cnn Türk, 16.03.2009 |
||
ROMEO VE JULIET AŞKINA MADDİYAT GİRDİ
Verona Belediyesi, Romeo ve Juliet evi olarak bilinen yeri nikah salonu yapıyor. Burada evlenmek isteyen Veronalılar 600, diğer yerlerden gelenlerse 1000 Euro'yu gözden çıkarmak zorunda.
Haber Ekspres, Fotoğraf: http://goeurope.about.com, 16.03.2009 |
![]() |
|
![]() |
TARİH KURTARILMAYI BEKLİYOR
Gaziantep kent merkezinde, bulunan 500'ün üzerindeki Antep evinin önemli bir kısmı boş olduğu için yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor. Düğmeci Mahallesi Karahoca Sokak'ta bulunan ve 150 yıllık olan iki katlı Antep evi, adeta bir harabe haline çevirmiş durumda. Düğmeci Mahallesi muhtarı Abidin Hösükler de hiç olmazsa, geçici bir çözüm olarak evin etrafının bir duvar ile çevrilmesini talep etti.
Madde bağımlısı çocukların, 4 ay önce çöpleri yakmaları nedeniyle bir de yangın geçiren ve ön cephe duvarları siyah bir renge bürünen tarihi mekan, kurtarılmayı bekliyor. Atılan çöplerin yaydığı pis koku, uyuşturucu madde bağımlısı çocukların geceleri burayı barınmak için kullanmasının yanı sıra, her an yıkılma tehlikesi bulunan bu tarihi mekan, mahalle sakinlerinin tepkisine neden oluyor. Mahalle sakinleri, mülkiyeti Mehmet Dalbaz'a ait olan Antep evinin bir an önce kurtarılmasını istiyor.
Kültür ve Turizm İl Müdürü Salih Efiloğlu, tarihi mekanlar içerisinde önemli bir yere sahip olan Antep evlerinin aslına uygun olarak restore edilmesi için imkanlar ölçüsünde destek verdiklerini söyledi. Değişik bölgelerde 500'den fazla tarihi Antep evi bulunduğunu ve bunların önemli bir kısmının da yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ifade eden Efiloğlu, “Birçok semtte olduğu gibi Düğmeci Mahallesi'nde bulunan Antep evi de uzun sure kullanılmadığı için yıkılmış ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya" dedi.
“Bu mekan özel bir kişiye ait olduğu için mülkiyet sahibinin sorumluluğunda" diyen Efiloğlu, “Eğer, bu konuda bize bir başvuru olursa, gereken yardımı yaparız. Tarihi mekanların kurtarılması konusunda, özel sektöre de büyük görevler düşüyor. Bu konuda, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin de uygulamaya koyduğu bir proje var. Nitekim, son yıllarda bu mekanların aslına uygun olarak restore edilip değişik amaçlarla kullanıldığını görüyoruz. Tarihi Antep evleri, restore edilmeleri durumunda, konut olarak kullanılabileceği gibi, ticari faaliyetlerde bulunacak alanlar (otel, lokanta, satış merkezi) olarak da kullanılabilir" şeklinde konuştu. Gaziantep 27 Gazetesi, 16.03.2009 |
|
EN KORUNAKLI TARİHİ CAMİYE BOYALI SALDIRI
Antalya'nın en iyi korunan tarihi eserlerinden, Kaleiçi'nin simgesi Yivli Minare Camii'ne, boyalı ve sloganlı saldırı gerçekleştirildi. Yivli Minare adı ile anılan cami ve külliyesi duvarlarına, kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından püskürtme boya ile siyasal içerikli yazılar yazıldı.
1. Alaeddin Keykubad tarafından 1219-1238 tarihleri arasında yaptırılmış olan Yivli Minare Camii, Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından özel bir inşaat firmasına 2006 yılından bu yana restore ettiriliyor.
Antalya Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı tarafından Kaleiçi ve Cumhuriyet Meydanı, oluşturulan Özel Güvenlik Birimi tarafından korunuyor.
Bir araç ve üç motorize ekip, bir golf aracı ve yaya olmak üzere 100 kişinin 24 saat boyunca koruduğu Kaleiçi ve Antalya'nın simgesi Yivli Minare Camii'ne yapılan saldırı, çevre esnafı ve tarihi eseri ziyarete gelenler tarafından kınandı.
Külliyenin arka tarafı ise birahane ve eski eşya deposu olarak kullanılıyor. Cnn Türk, 16.03.2009 |
|
|
KLEOPATRA ÖLDÜRDÜ, CESEDİ EFES'TE ÇIKTI
Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın
kız kardeşi olan Arsinöe'nin mezarı Efes'te bulundu.
Mezarı bulan Avusturyalı arkeologlar, Arsinöe'nin
yaklaşık 2 bin yıl önce ablası Kleopatra ve
ablasının sevgilisi Romalı komutan Marcus Antonius
tarafından öldürtüldüğünü sanıyor. Cinayetin sebebi
ise kız kardeşler arasındaki iktidar mücadelesi...
Öte yandan öldüğünde 15 ile 18 yaşları arasında
olduğu belirtilen Arsinöe'nin iskeleti üzerinde
yapılan incelemeler genç kadının karışık bir etnik
kökene sahip olduğunu ortaya koydu. Bu bilginin,
güzelliğiyle meşhur Kleopatra'nın etnik kökeni
konusundaki tartışmalara yeni bir soluk getirmesi
bekleniyor. Sabah, 16.03.2009 |
||
![]() |
MISIR, LUXOR'DA ALTIN MÜCEVHERLER
Mısır’da, Luxor’un batı sahilinde kazı yapan İspanyol arkeologlar 3500 yıl önce, Kraliçe Hatçepsut zamanında yaşamış bir devlet hazinesi görevlisinin mezarında altın mücevherler buldular. Mısır Kültür Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre, Djehuty isimli şahsın mezarında –büyük olasılıkla kendi kullandığı - beş çift altın küpe ile iki adet altın yüzük bulundu.
Djehuty’un mezarı, bu döneme tarihlenen tüm mezarlar arasında fresklerle süslü olan dördüncü mezar. Duvarların ikisinde Ölüler Kitabı’ndan yazılar ve tavanda tanrıça Nut’u gösteren süslemeler mevcut.
Madrid Milli Araştırmalar Merkezi’nden Jose Galan ve ekibi 2002 yılından bu yana Luxor batı sahilinde bulunan Dra Abu El-Naga’da kazı yapmaktalar ve Djehuty’nun mezarına inen 3 m'lik şaft geçen yıl kazılarının sonunda bulunmuştu. Bloomberg, 10.03.2009 |
|
TASARIMA DA SANSÜR GELİYOR
Madde gerekçesinde, şu görüşler var: “Mevcut
uygulamada Türk Patent Enstitüsü’nün kamu düzenine
ve genel ahlaka aykırı talepleri reddetme yetkisi
bulunmamakta, başvurular bu kapsamda bir incelemeye
tabi tutulmaksızın yayımlanmaktadır. Bu madde, söz
konusu durumun önlenmesi için düzenlenmiştir. Türk
Bayrağı Kanunu gibi özel kanunlarla korunan
objelerin yanı sıra tasarım hakkının, tasarımın
sahibi olduğunu iddia eden kişinin tekeline
verilmesinin kamu düzeni açısından sakıncalı
olacağı, tasarımların ayrıca, işkence aleti,
pornografik ürünler veya terör örgütlerinin
simgelerini içeren tasarımlar gibi konusu suç teşkil
eden ve toplumun genelince kabul edilmiş ahlak
kurallarına aykırı unsurlar içeren ürünlere ait
olması durumunda kanunla verilen haklardan
yararlanamaması amaçlanmıştır.”
Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Birliği Başkanı Gülay Hasdoğan 1995’te 554 sayılı tasarımların korunması hakkındaki kanun hükmünün hazırlanması sürecinde komisyondaymış. O zamanlar da “genel ahlak”la ilgili maddenin yasaya konması konusunda uzun tartışmalar yapılmış. Avrupa Birliği yasalarında da buna benzer bir hüküm olduğunu söyleyen Hasdoğan, “Bizim tasarımızda başta genel ahlakla ilgili bir madde yoktu. AB’den çok daha ileri bir yasayken değiştirilip bu hale getirildi” diyor.
Kamu düzeni ve genel ahlaka aykırılık çok geniş ve ucu açık kavramlar. Bir kısım insanın genel ahlaktan, kamu düzeninden algıladığı şey sadece pornografiden ibaretken diğer kısmının aklına başka semboller gelebilir. İşkence aleti de kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı sayılabilirken, bir tasarımcı işkenceyi eleştirmek için işkence aletine benzeyen bir obje de tasarlayabilir. Sonuçta sanat bir ifade tarzı ve sorun da aslında bu; ifade özgürlüğü. Devlet politikaları önünü kesmek istediği tüm kavramları genel ahlak, kamu düzeni gibi düşüncelerle sınırlandırıyor. Tasarımların patentleri konusundaki itirazların herkese açık olduğunu söylüyor Hasdoğan, bu itirazların normal şartlarda orijinallik ve şekil hakkında olması gerektiğini ancak bu taslağın meclisten çıkmasıyla itirazların genel ahlakla ilgili de olabileceğini vurguluyor. Ona göre, yeni çıkan taslakta şekil ve orijinallik kamu düzeni ve genel ahlakın gerisinde kalacak. “Bu incelemelerin ucunun nereye gideceği belli olmayabilir. Bir gün kadeh de kamu düzenine aykırı diyebilirler, benim tasarımıma patent vermezler. Bu kavramların bu şekilde yasaya konu olması, yasada madde olarak geçmesi çok kötü. Kamu düzenine ve genel ahlaka aykırılık gibi bir kavramın incelendiği komisyondan bir tasarımı geçirmek sansürden geçirmek anlamına gelir. Sonuçta bunu inceleyecek olanlar da memur. Onun uzmanlığına, duyarlılığına, anlayışına bağlı” diyor.
Tasarımcı Erdem Akan ise, Türk Patent Enstitüsü’nün ahlak polisliğine soyunduğunu söylüyor. “Bir tasarımcı olarak” diyor, “Patent Enstitüsü’nün politik kriterlerle yetkilerini keyfi seçimlerde kullanması yerine, Türkiye’de fikir özgünlüğünü ve yaratıcı haklarını savunucu alanlarda çalışmasını beklerim.” Cumhuriyet Dergi, Haber: Sinem Dönmez, 15.03.2009 |
||
TARLABAŞI NASIL DÖNÜŞMELİ?
Yenileme Projesi'ne nasıl dahil oldunuz?
Binaların mimari değeri sizin çalışmanızı
ne şekilde etkiliyor?
Bölgedeki binalar kaçıncı derece tarihi
eser? Yenileyeceğiniz binalarda nasıl bir yöntem izleyeceksiniz?
Yenileme Projesi'nin tarihi dokuyu
bozacağını düşünenler var. Bu binaları restore
ederek bölgeyi dönüştürmek mümkün değil mi? Akşam Pazar, Haber: Ahu Uz, 15.03.2009 |
||
6 İLDEKİ TARİHİ ESER OPERASYONUNDA 9 KİŞİ ELE GEÇİRİLDİ
Tarihi eser kaçakçılarına yönelik Manisa İl Jandarma Komutanlığı koordinasyonunda 6 ilde eş zamanlı düzenlenen operasyonlarda 9 kişi yakalandı.
Haber Ekspres, 15.03.2009 |
||
İLK TABYAYA 'İNSANLIK ANITI'
Kars Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu’nun, Kars Kalesi’nin yanında inşaatı süren ’İnsanlık Anıtı’nı, Anadolu’nun ilk tabyası olarak kabul edilen Timur Paşa Tabyası üzerine yaptırdığı ortaya çıktı.
Lala Mustafa Paşa’nın, kalenin gözetlenmesi ve güvenliğini sağlamak amacıyla 1579 yılında yaptırdığı tabyanın gözetleme kuleleri ile piyade siperlerinin, anıt inşaatı sırasında zarar gördüğü belirlendi. İş makineleri çalışırken bir takım arkeolojik verilerin bulunması ve proje dışına çıkılarak bir de kafeterya yaptırılması üzerine, koruma kurulu inşaatı durdurdu. Kafkas Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Akın Bingöl, 430 yıllık bir geçmişe sahip olan tabyanın üzerine anıt dikilmesini ’cinayet’ olarak değerlendirdi. Hürriyet, Haber: Onur Sağsöz, 15.03.2009 |
|
|
HALLELUJAH, SONUNDA HAZIR
Dünyanın belki de en merak uyandıran, en görkemli ve en esrarengiz yapısı o. Hakkındaki söylentilerin bitmediği, insanların kafasındaki soru işaretlerinin hiçbir zaman silinmeyeceği, gizemini asla yitirmeyen La Sagrada Familia... Onun insanı ürperten görkemi ve gotik mimarinin tüm özelliklerini taşıyan karanlık yapısıyla sadece Katalan halkının değil, tüm dünyanın ilgisini çekiyor...
La Sagrada Familia, Gaudi’nin gözbebeğiydi her zaman. Gaudi, 1882’de F. del Villar tarafından yapımına başlanan kiliseyi tamamlama işini üzerine aldığında yıl 1883’tü. Gittikçe daha fazla zamanını bu esere ayıran Gaudi, 1908’de başka proje almayı bıraktı ve 1926 yılında hayata gözlerini yumana dek kadar sadece La Sagrada Familia ile uğraştı. Gaudi, tüm mimari bilgisini, inancın gizemine ilişkin görsel açıklamalarla birleştirerek bir 20. yüzyıl katedrali yaratmayı arzuluyordu. Sadece tüm enerjisini esere ayırmakla kalmamış, stüdyosunu da inşaata taşımıştı. 7 Temmuz 1926’da, 74 yaşında tramvayın altında kalarak öldü ve hayatını adadığı La Sagrada Familia’ya gömüldü. Taraf, 15.03.2009 |
||
MÜZENİN İLK ZİYARETÇİSİ HIRSIZ OLDU
Malatya'da restore edilen Beşkonaklar'dan Etnografya Müzesi olarak düzenlenme çalışması yapılan konaklardan birine hırsız girdi.
Habertürk.com, 14.03.2009 |
||
|
BİTLİS'TE KAZILAR İÇİN ÖDENEK HAZIR
Bitlis Kültür ve Turizm Müdürü Hüsnü Işıkgör, il genelinde devam eden kazı çalışmaları için 2009 yılı ödeneğinin hazır olduğunu söyledi.
Işıkgör, gazetecilere yaptığı açıklamada, kazı alanları için koruma kuruluna sundukları projelerin onaylandığını belirterek, aktarılan ödeneklerle 2009 yılı kazı çalışmalarının hızlı bir şekilde devam edeceğini belirtti.
Kazı alanları için kurula sundukları projelerin onaylandığını, Harabeşehir'deki 2. etap kazı çalışmalarının devam edeceğini bildiren Işıkgör, Bitlis'te yürütülen kazıların mevsim nedeniyle çok kısa sürdüğünü söyledi. Işıkgör, ''Süre azlığı nedeniyle kazılar için yeterli bir çalışma yapılamıyor. Biz de kazı süresinin mayıs ayından başlayıp, ekim ayında sonlandırılması için kazı başkanlıklarına talepte bulunduk. Ancak kazı başkanları bunun için bütçelerinin yetersiz olduğu söylediler'' dedi. Turizm Gazetesi, 14.03.2009 |
|
ADEM'LE HAVVA YASAK ELMA'YI BURADA MI YEDİ?
'Arkeoloji dünyasının kalbinin attığı yer' olarak adlandırılan Şanlıurfa'daki Göbeklitepe, sanat tarihçilerini hayrete düşürüyor. İngiliz Daily Mail gazetesinin kazı çalışmalarını sürdüren arkeologların, Göbeklitepe'de ortaya çıkacak bilgilere "dünya medeniyetinin doğumuna dair bildiğimiz tüm gerçekleri sarsacak bir arkeoloji depremi," gözüyle baktığını yazması, bölgeyi dünyanın gündemine getirdi.
Arkeologlar, boğa, tilki, yaban domuzu, yılan, turna, yaban ördeği, ceylan, yaban eşeği kabartmalı tapınakları ve sırlarıyla Göbeklitepe'yi yazı ve çanak-çömlekçilik öncesi tarihi aydınlatacak en önemli kaynak olarak görüyor. Bu kadar çeşitli hayvan kabartmasının başka hiçbir yerinde olmadığı belirtiliyor. Sabah, 13.03.2009 |
![]() |
|
Karatepe (M. Darga, N. Olgunsu - H. Çambel, H.T. Bossert) |
...1947
|
![]() |
8 - 14 Mart 2009 |
|||||
|
|||||
GÜMÜŞLÜK KOYU'NDA 'ORGANİZA İŞLER'![]() Bodrum'da 178 bşn metrekare arsa toplayan iş adamı Mehmet Durmaz'ın imar izni için DP adayını belediye başkanı seçtirmeye çalıştığı konuşuluyor. Bodrum Gümüşlük Koyu’nda bir işadamı SİT alanında 170 bin metrekare arazi aldı. Araziye inşaat yapamayan işadamının kendine yakın bir belediye başkanı seçtirmeye çalıştığı iddiası yarımadayı karıştırdı. Sadece 2 bin 849 seçmenin bulunduğu beldede, DP adayının yaptığı harcamalar, dağıttığı altınlar, AKP ve MHP adaylarının ise son dakikada adaylıktan çekilmesi iddiaları güçlendiriyor. Gümüşlük Bodrum’un en batı noktasında cennet bir koy. 2 bin 500 yıllık batık Myndos şehrinin üzerinde kurulu. Denizaltında kalan antik şehre Bodrum’dan özel yapım akvaryum teknelerle geziler düzenleniyor. Gümüşlük Koyu’nun tamamı SİT alanı. Tek bir çivi çakmak dahi yasak. Bodrum Yarımadası’nın bugüne kadar korunabilmiş nadir, bakir koylarından biri. Gümüşlük şimdi betonlaşma tehlikesiyle karşı karşıya. Bugünlerde yarımada, silah ticareti yapan işadamıyla ilgili söylentilerle çalkalanıyor. İddiaya göre bu işadamı Gümüşlük’te süper lüks villalar ve 5 yıldızlı otel yapmak istiyor. İşte Bodrum’da herkesin konuştuğu iddianın detayları: Olayların odak noktasındaki işadamı Mehmet Durmaz. Durmaz silah tüccarı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne silah satıyor. İsrail’le yapılan silah anlaşmalarında adı geçiyor. Son dönemde Gümüşlük’le yakından ilgili. Yaklaşık 10 yıldır Gümüşlük Koyu’nun denize sıfır en güzel noktalarındaki arazileri belde halkından tek tek satın almış. Durmaz’ın bugüne kadar topladığı arazilerin toplamı 177 bin 903 metrekareyi bulmuş. Gümüşlük sahilindeki arazilerin neredeyse onda biri artık Mehmet Durmaz’a ait. Tamamı SİT alanı Mehmet Durmaz’ın satınaldığı arazilerin tamamı ise SİT alanında bulunuyor. Çivi çakması dahi yasak. Ama Durmaz burada süper lüks villalar inşaa etmek istiyor. Bir gecede yaptığı kaçak iki villa belediye tarafından yıkılmış. Başka denemeleri de CHP’li belediye tarafından engellenmiş. Belediye engelini aşamadığı için yıllardır hayal ettiği projelerin hiçbirini gerçekleştiremeyen Durmaz, başka çareler de denemiş. Hileli arkeoloji raporu Mehmet Durmaz, 2. derece SİT alanı olan arazilerini 3. dereceye indirmek ve bu sayede kısmi inşaat izni alabilmek için de çok çaba sarfetmiş. 2005 yılında Bodrum Müzesi’ne başvuran Durmaz, arazisinde tarihi kalıntı olmadığını kanıtlamak için sondaj kazıları yaptırmış. Arkeolog Bahadır Berkay ve ekibi tarafından hazırlanan rapor gerçekten istediği yönde olmuş. Ama ihbarlar üzerine yapılan soruşturma sonunda raporun gerçekleri yansıtmadığı tespit edilince Bahadır Berkay Mardin’e sürülmüş. DP adayına açık destek Mehmet Durmaz’ın şimdi hedefi yerel seçimler. Kendine yakın bir ismi belediye başkanı yapıp işlerini yürütmek istediği iddia ediliyor. Durmaz, yerel seçimde Demokrat Parti adayı Mehmet Tire’ye açık destek veriyor. Tire emekli bir asker. Son olarak Aydın İl Jandarma Komutanlığı yapmış. Tire Durmaz’la ilgili iddiaları yalanlıyor. “Herkes destekleyebilir” Mehmet Tire, seçim bürosundakilerin Gümüşlük’te olduğunu teyit etmelerine rağmen telefonda sürekli şehir dışında olduğunu söyledi. Israrımız sonunda telefonda sorularımızı yanıtlayan Tire, şunları söyledi: Mehmet Durmaz’ın MHP ve AKP adaylarına telkinde bulunduğu ve onların adaylıktan bu nedenle çekildikleri konuşuluyor... “Bu iddialarla benim hiç ilgim yok. Alakam da yok onlarla. Herhalde özgür iradeleriyle karar vermişlerdir. Durmaz sizi destekliyor mu? Bu bir seçimdir. Herkes birileriyle beraber olacak. Kendisinin bizden yana olduğunu biliyorum. Oyunu bizden yana kullanacağını biliyorum. Size parasal katkısı oluyor mu? Hayır, hayır. Kesinlikle hayır. Altın dağıttığınız söyleniyor?.. Alan varsa yanıma gelsin. Durmaz’ın geniş araziler aldığı ama belediyeyle sorunlar yaşadığı bu nedenle çıkar beklediği için size destek verdiği iddia ediliyor... Hiçbir destek almadım. O adamla da bu konularda hiç görüşmedim. Tapuya gidebilirsiniz. Bu adamın ne kadar arazisi var öğrenebilirsiniz. Bu adamın arazileriyle ilgim yok. Ben buraya vatandaş istediği için gelip aday oldum. Yoksa birileri istediği için değil. ![]() OTEL İNŞAATI VAADEDİLDİ Gümüşlük’ün CHP’li Belediye Başkanı Mehmet Ülküm de iddialarla ilgili şunları söylüyor: “Karşı adayın bir takım kişilere vaadlerde bulunduğunu duyuyoruz. Bu yaygın bir söylenti halinde devam ediyor. Bazı kişilere, maddi çıkarlar vaadettiği söyleniyor. 2035’e göre imar planları yaptık. Bunlarda bir takım değişiklikler yapmayı vaadettikleri, buraya 5 yıldızlı oteller yaptırılacağı, kazanmaları halinde bu inşaatlar için izin verileceği konuşuluyor.” İki aday son anda çekildi GümüŞlük’te konuşulan iddialarla ilgili en somut gelişme AKP ve MHP adaylarının son dakikada adaylıktan çekilmesi. AKP adayı Ömer Aydın ve MHP adayı Osman Demir’in partilerinin yeni aday göstermesine fırsat bırakmayacak şekilde son dakikada aynı anda istifa etmesinin Durmaz’ın telkiniyle olduğu iddia ediliyor. AKP ve MHP’nin Bodrum’daki 11 beldeden sadece Gümüşlük’te aday göstermemiş olması kimsenin dikkatinden kaçmıyor. “Kolestrolüm yüksek” Hastalığı nedeniyle adaylıktan çekildiğini savunan AKP’li Ömer Aydın, “Demokrat Parti adayı Mehmet Tire lehine istifa ettiğiniz söyleniyor, doğru mu?” sorumuza karşılık, “Hayır, ben rahatsız olduğum için istifa ettim. Hastaneye gittim, kan tahlili yaptırdım. Biraz kolestrolüm yüksekmiş. Ama yine de başımın dönmesi geçmedi. Ayın 17’sinde beyin tomografisi çektireceğim. Sonra bakacağız. Tedavi olmaya çalışıyorum. Bu şekilde, ileri geri koşturacak halim yok yani” dedi. Aydın, işadamı Durmaz’ı tanımadığını, son dönemde de hiç görüşmediğini ileri sürdü. Aydın, “Adamlarıyla görüştünüz mü?” sorumuza da, “Yok, benim onlarla bir ilgim yok. Zaten parti beni geç seçti. Kazanmamız pek mümkün değildi. İnanın rahatsızım, ileri geri koşturacak halde değilim. Ben yine AKP’liyim” diye konuştu. Ekonomik kriz nedeniyle çekildim AKP adayıyla birlikte MHP adayının da yerlerine yeni aday çıkarılamayacak yarımadada en çok konuşulan konulardan biri. Adaylığı bırakan MHP’li Osman Demir de kazanamayacağını bildiği ve bu ekonomik krizde boşu boşuna 50-60 milyar liralık harcama yapmak istemediği için adaylıktan çekildiğini ileri sürdü. Osman Demir, Mehmet Durmaz veya bir adamıyla hiçbir görüşmesinin olmadığını savundu. MHP son seçimlerde 923 oyla kazanan CHP’nin ardından 316’ün üzerinde oy alarak ikinci olmuştu. Promosyon Recep İvedik ve altın GÜMÜŞLÜK’TE Demokrat Parti’nin yaptığı seçim harcamaları bir beldenin boyutlarını fazlasıyla aşmış. Bodrum-Gümüşlük yolunun kenarındaki ’billboard’ların bir ikisi dışında tamamı DP adayı tarafından kiralanmış. Beldedeki yaklaşık 300 genç dolmuşlarla Recep İvedik’i izlemek üzere Bodrum’a, OASIS Alışveriş Merkezi’ndeki sinemaya götürülmüş. Beldenin tek lokantasında 12.00-13.00 arasında bedava yemek verildiği iddia ediliyor. Hatta DP Adayı Tire’nin bizzat seçmenlere altın dağıttığı konuşuluyor. Bu iddialar beldede yaşayanların anlattıklarıyla da doğrulanıyor. Tire’nin elinden aldığı altını gösteren beldoe sakinlerinden emekli asker Mustafa Bahar, “Tire, bir albay emeklisi, bu kadar masrafa onun gücünün yetmeyeceğini tahmin ediyorum. Hergün yemek veriyorlar, içki veriyorlar. Gezi düzenliyorlar” diyor. Beldede bulunan gençler, araçlarla Bodrum’a Recep İvedik filmini izlemeye götürülmüş. Beldenin gençleri de bunu doğruluyor. Adayla işadamı aynı karede Seçim süreci başladığından beri Gümüşlük’ten ayrılmayan Mehmet Durmaz, birçok organizasyonda Tire’yle birlikte boy gösteriyor. İşadamı Durmaz, (önde soldan ikinci) yukarıdaki fotoğrafta Gümüşlük’te yaptırdığı okulun protokol töreninde Muğla Valisi (ortada) görülüyor. Fotoğrafta en sağ başta bulunan ise Durmaz’la hiçbir ilgisi bulunmadığını söyleyen DP adayı Mehmet Tire. Vatan Gazetesi, 15.03.2009 |
|||||
İSRAİL'DE FARSÇA AŞK
ŞİİRLİ KAP PARÇASI
“boynundaki kulp da bir sevgilinin ona sarılan eliydi”
yazmakta. Farsça uzmanı Rivka Cohen’e göre bu mısra, İranlı şair Ömer Hayyam’ın aşağıda tümü bulunan rubaisinden alıntı.
O da bir güzele vergun, dertliydi. Kim bilir, belki boynundaki kulp da Bir sevgilinin ona sarılan eliydi”
Farsça şiirlerle süslenmiş İran çanak çömleği dünyada bir ilk değil ama İsrail’de ilk defa bulunuyor. Öte yandan, bu parçanın Kudüs’e geliş şekliyse bir sır. Bir inşaat sahasında sürdürülmekte olan kazının final raporu Ben Gurion Üniversitesi’nden Dr. Nitsan Amitai-Preiss tarafından yayınlanacak. Artdaily.com, Rubainin Türkçesi Sabahattin Eyüboğlu, 14.03.2009 |
|||||
"TAŞ OCAĞI ASPENDOS'A ZARAR VERMEZ Mİ?"
CHP Antalya Milletvekili Tayfun Süner, Aspendos Antik Tiyatrosu'nun, zarar gördüğü için bazı gösterilere kapatıldığını ifade ederek, tiyatronun yakınına, dinamit kullanılan bir taş ocağı açılmasının doğru olup olmadığını sordu.
Süner, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına sunduğu soru önergesinde, Aspendos Antik Tiyatrosu'na 1-2 kilometre mesafede bir taş ocağının faaliyet gösterdiğini belirtti. tempo24.com.tr, 14.03.2009 |
![]() |
||||
![]() |
ORMAN YANINCA ÇANAKKALE'DEKİ MEÇHUL ŞEHİTLİK GÜN YÜZÜNE ÇIKTI
Gelibolu Yarımadası Tarihî Milli Parkı içindeki Yalova köyü yakınlarında, geçen yıl yaşanan yangın sonrası Çanakkale savaşlarından kalma olduğu belirlenen hastane şehitliğinin kalıntıları ortaya çıktı.
Akbaş Şehitliği'nin yakınındaki meçhul şehitlikte bulunan kemikler, yangın sonrası bölgede dolaşan köylüler tarafından bulundu. Durumun yerel rehberlere haber verilmesi üzerine bölgeye giden Osmanlı tarihi araştırmacısı İhsan Pala ve arkadaşları, kalıntılar üzerinde inceleme yaptı. Kemiklerin çekilen fotoğraflarını ve diğer belgeleri Milli Park Müdürlüğü'ne ulaştıran rehberlere, bölgenin koruma altına alınacağı belirtildi. Konuyla ilgi açıklamalar yapan araştırmacı İhsan Pala, "Yangının ardından bölgedeki ağaçların kesilmesiyle 'Şüheda Kabristanı' olarak bilinen yerde şehitlerin kemikleri ortaya çıktı. Araştırınca bölgede gerçek şehitliklerin olduğunu gördük. Mustafa Kemal'in komutanlığını yaptığı 19. Tümen'in 'Akbaş' mevkiinde olduğunu biliyoruz. Bu mevki, 1950'li yıllarda Yalova köyüne doğru yol açmak amacıyla bilinçsizce kazıldı. Yangının ardından da gerçek şehitlik gün yüzüne çıktı. Ağaçlar yok olunca şehitlerimizin mezar taşları belirdi." dedi. Zaman, Haber: Muzaffer Altunay, 14.03.2009 |
||||
PATRİKHANE'DE SANAL TUR
İnsanlığın Ortak
Projesi: İstanbul konsepti çerçevesinde
’www.360tr.com’ adlı multi-medya grubu, Fener Rum
Patrikhanesi’ni, ’Virtual Reality (VR) Panoramik
Fotoğraf Teknolojisi’yle internet ortamına taşıdı. Hürriyet, 14.03.2009 |
|
||||
FİLM GİBİ...
Osmanlı İmparatorluğu birkaç yüzyılın en büyük imparatorluğu olarak kabul edilir. İstanbul'un fethi ile birlikte bir "İmparatorluk" olan Osmanlı İmparatorluğu hiç kuşkusuz ki bu tarihten itibaren askeri yönden kendini geliştirmek zorundaydı. Karadaki zaferlerin yanı sıra denizler de fethedilmek zorundaydı.
Bu tersanenin bir Devlet Tersanesi (Tersane-i Amire) haline gelişi ise, Yavuz Sultan Selim zamanında gerçekleşmiş (1515) ve Kanuni devrinde geliştirilerek müştemilatıyla devrinin en ünlü tersanesi olmuştur. İtalyan tarihçi R. Romano"nun da belirttiği gibi, XVI. yüzyıl Akdeniz dünyasında etkin iki büyük tersaneden biri İstanbul"da bulunuyordu. Yapılan araştırmalar, İstanbul Tersanesinin aslında Venedik"teki benzerinden çok daha faal ve üstün olduğunu ortaya koymaktadır (3).
Türk sinemasının sorunları bir sinema platosu ile çözülür mü bilemem ama bir sorunu çözerken daha büyük sorunları ortaya çıkarmak konusunda gayet başarılı olduğumuzu biliyorum. Eskiler "Bir deli bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış" derler. Bu konuda da böyle oldu, Cumhurbaşkanı'nın davetine icabet eden sinemacılar bu plato konusunu gündeme getirdiler ve bir anda kendilerini TMMOB Gemi Mühendisleri Odası ile karşı karşıya buldular. Çünkü Cumhurbaşkanı'nın talimatı üzerine harekete geçen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin girişimi ile işlemlerin başlatıldığı anlaşıldı. * Sanata ve kültüre gerçekten gönül vermiş herkes bu yanlışlığa karşı çıkar. * Cumhurbaşkanlığı, konunun uzmanlarına danışmadan hareket etmemeyi öğrenir. * Bu benzersiz endüstriyel sit alanı bir müzeye dönüştürülür.
TAYHaber, Ayşe Didem Bayvas, Fotoğraflar: barbaros.biz, 14.03.2009 Kaynaklar: (1) Aydın Taneri, “Osmanlı Kara ve Deniz Kuvvetleri”, Ankara, 1981, s.321-322 (2) Ali İhsan Genceri, “Deniz Kuvvetleri”, Osmanlı , C.6. Ankara, 1999, s.555-556. (3) Ruggiero Romano, "Economic Aspects of the Construction of Warships in the Sixteenth Century", Crises and Change in the Venetian Economy in the 16th and 17th Centuries, (ed. B. Pullan), |
|||||
İKİ MİLYONLUK ANTİKALARI AÇIK ARTIRMAYA ÇIKIYOR
1980'lerin ikinci yarısında hareketlenmeye ve
değişmeye başlayan sanat ortamımızda en önemli
koleksiyonerlerden biriydi Halil Bezmen.
Biriktirdiği sanat eserleri, bazı müzelerimizde yer
alacak kadar değerliydi. İşlerinin kötü gitmesiyle
sahip olduğu koleksiyonun büyük bir kısmını
kaybetti. Bezmen koleksiyonerliğin inceliğini çok
iyi biliyordu. Kendisi aynı zamanda
Türkiye'nin en ünlü
sanayicilerindendi, Mensucat Santral,
Türkiye'nin ilk
markasıydı. Bezmen, İSKİ skandalının ardından iflas
etti, tarihi eser kaçakçılığıyla suçlandı, 500
milyon dolara yakın servetini sıfırladı ve
Amerika'ya gitti. Bütün davalardan beraat ederek beş
yıl önce
Türkiye'ye dönen
Bezmen, tarihi eser kaçakçılığından suçlandığı için
15 yıldır Haydarpaşa Gümrüğü'nde konteynerler içinde
saklanan 420 kalem antika eşyasına da kavuştu.
"Paraya ihtiyacım var" diyen Bezmen, 11 Nisan'da
Sofa Otel'inde Beyaz Müzayede tarafından yapılacak
'Halil Bezmen Koleksiyon' isimli müzayedede bir
dönem 'tarihi eser kaçakçısı' damgasını yediği bu
antikalarını satışa çıkaracak. Sabah Günaydın, 13.03.2009 |
|||||
KÜLTÜR VARLIKLARINA 22 MİLYON LİRA HARCANDI
İzmir İl Özel İdaresi'nin taşınmaz kültür varlıklarının korunması için üç yılda 87 esere 22 milyon 960 bin liralık katkı sağladığı bildirildi.
İzmir İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Yakup Vatan, 2005 yılında çıkan 'Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmelik' gereği belediyelerden tahsil ettikleri emlak vergisinin yüzde 10'unun kesildiğini söyledi. Vatan, tahsil edilen miktarın İl Özel İdaresi tarafından açılan özel bir hesapta toplandığını vurguladı. Bu paraların belediyelerin hazırladığı projelere aktarıldığını belirten Vatan, şunları söyledi: "İzmir İl Özel İdaresi tarafından son 3 yılda 87 eserin restorasyonu için 22 milyon 960 bin liralık kaynak aktarıldı. 2008 yılında en çok katkı 2 milyon 290 bin lirayla Tire Belediyesi'ne, 1 milyon 992 bin lira ile Bergama Belediyesi'ne, 1 milyon 235 bin lira ile Torbalı Belediyesi'ne, 1 milyon 8 bin lira ile Ödemiş Belediyesi'ne ve 969 bin lirayla da Büyükşehir Belediyesi'ne sağlandı." Yakup Vatan, 2009 yılında ise 37 projenin desteklenmesine karar verildiğini belirtti. Zaman, 13.03.2009 |
|||||
RESTORASYON KALDIĞI YERDEN DEVAM EDİYOR![]() Kış mevsimi nedeniyle restorasyon çalışmasına ara verilen Şifahiye Medresesi’nde çalışmalar yeniden başladı. Şifahiye Medresesi ve Çifte Minareli Medresesi restorasyon şantiye şefi Tuğba Ağbaba, Şifahiye Medresesi’nde restorasyon çalışmasına tamamen kış mevsimi dolayısıyla ara verdiklerini ve baharla birlikte yeniden başladıklarını kaydederek, “Şifahiye Medresesi’nde ki restorasyona çalışmalarına işçiler paralarını alamadığı için ara verildi gibi şeyler kamuoyuna lanse edildi. Bu tamamen gerçek dışı. Sivas’ın kış şartlarının çok ağır ve Şifahiye Medresesi restorasyona kış mevsiminde devam edilmesi kesinlikle doğru olmaz. Bizim burada taş işimiz, tuğla işimiz en önemlisi kurşun kaplama işimiz var. Bunların hepside tamamen hava şartları ile alakalı şeyler Çünkü harç yapacaksınız harcın donmaması gerekiyor ki kurşun yaptıracaksınız işçinin güvenliği için kurşunun kaymaması gerekiyor. Restorasyona bu nedenle ara verildi ve şimdi bahar mevsimi ile birlikte yeniden başladık” dedi. Mayıs sonu veya Haziran ayı ortası gibi iki eserde de işleri toparlama aşamasına gelmeyi hedeflediğini belirten Ağbaba, yapılan restorasyon çalışmaları hakkında teknik bilgilerde verdi. Ağbaba, “Taş, tuğla ve çatı işimiz var, tuğla işimizin büyük bir kısmı bitti. Tonoz kısmı bitti, taş işine başlamıştık o devam ediyor. Tuğla kısmında onarımlarımız devam edecek. Çatımızın yüzde 80’lik kısmı bitti kalan kısmı hava şartlarını bekliyor kurşunumuz falan hazır. Ama işçinin güvenliği için yağmur yağmayacak kar yağmayacak bir havayı bekliyoruz oda muhtemelen Nisan ayında olacak. Taş siparişlerini verdik onların komplesi hazır. Yapının kendisi orijinal Sivas taşı olduğu için kullanıldığımız taşlar Sivas ve Yıldızeli civarındaki ocaklardan geliyor” dedi. Çifte minare için bir hafriyat çalışmamız vardı bitti diyen Ağbaba, döşeme için bir hafriyat çalışması daha yapacaklarını belirtti. Çifte minarede zaten daha önceden belirli bir kazı yapıldığı için bu alanda arkeolojik kazı yapmadık diyen Ağbaba, “Bu alanda elle toprak kazısı yaptık. Döşeme için bir hafriyat çalışması daha yapacağız. Temel duvarlarını yükselteceğiz. Duvarlarımız bir metre 20 santimetre yükseklikte olacak ve duvarların üzeri sanki devam ediyormuş hissi verecek. Çifte minarede tamamen orijinal çini kullanılacak. Eserin üzerinde ki çininin örneği alındı, asıllarına uygun olarak Konya’dan çini getirildi. Kesinlikle boyama değil. Çinici arkadaşlarımız bir haftaya kadar burada olurlar. Onlarda kış şartları yüzünden gelemedi. Minarede kışı iki kat sert yaşıyorsunuz” diye konuştu.Sivas Hürdoğan, 13.03.2009 |
|||||
ARTEMİS TAPINAĞI'NDA KAZLAR, TAVUKLAR...
Selçuk'ta bulunan Artemis Tapınağı kaderine terk edilmiş durumda. Dünyanın yedi harikasından biri ve Hellenistik dönem tapınaklarının en yükseği olan Tapınak, Lydia Kralı Kroisos zamanında MÖ 560-550 tarihinde inşa edildi. Bugün önemli bir turistik merkez. Fakat yılda 1.5 milyona yakın ziyaretçinin gezdiği tarihi tapınağın etrafı koruma altında olmadığından içinde ördek, kaz, tavuk ve koyunlar otluyor. Her yıl milyonlarca turisti bölgeye taşıyan turizmciler, tapınağın içler acısı halinin düzeltilmesini istiyorlar ve "Dünya harikasına yakışmayacak şekilde tutulan Artemis Tapınağı'nda bir an önce turistlerin ilgisini çekecek bilgilendirici yönlendirme tabelaları yapılmalı. Buna göre yapılan çizimler ile bir maket hazırlanarak, ören yeri içine konmalı. Etrafı koruma altına alınmalı" diyorlar. Dünyanın 7 Harikası'nı derleyen Sidonlu Antipader, tapınağı şöyle tarif ediyor: "Artemis'in bulutlar üzerine kurulmuş evini gördüğümde, diğer tüm harikalar parlaklıklarını kaybetti ve dedim ki; işte, Olimpus'un dışında, güneş hiç bu kadar büyük bir şeye bakmadı." Evrensel, 13.03.2009 |
|||||
DEPODAKİ TARİHİ ESERE 3 TUTUKLAMA
Manisa’nın Alaşehir İlçesi’nde, bir LPG tüpü deposundaki kazı çalışmalarında ele geçirdikleri tarihi eserleri, internet üzerinden satmaya çalışan 3 kişi yakalandı. Polis ekipleri, bir ihbar üzerine LPG tüpü ticaretiyle uğraşan A.A.’nın, oğlu M.A.A. ile arkadaşı A.R.Y.’nin Beşeylül Mahallesi’ndeki 200 metrekarelik depoda 6 ay boyunca yaptıkları kazıda ele geçirdikleri tarihi eserleri, internet üzerinden pazarlamaya çalıştıklarını belirledi. Bunun üzerine polis, zanlıları 10 gün süreyle takibe aldı. Baskında, Bizans Dönemi’ne ait, üzerinde melek, aziz ve dini tasvirlerin bulunduğu kabartmalar ele geçirildi. Gösaltına alınan 3 zanlı tutuklandı. Hürriyet Ege, Haber: Nurettin Doğan, 13.02.2009 |
|||||
ARKADAŞINI AL, MÜZEYE GEL
Baharın sıcak yüzünü hafiften göstermeye başladığı bugünlerde İstanbul'un iki büyük özel müzesi; İstanbul Modern ve Pera, öğrencilere indirimli ve ücretsiz giriş imkanı sunuyor.
Halen 'Gölgeye Övgü' sergisinin devam ettiği İstanbul Modern'i, 'Senin Arkadaşın Bizim Arkadaşımız!' başlıklı kampanyasıyla 6 Mayıs'a kadar üniversiteli iki arkadaştan biri ücretsiz ziyaret edebilecek. Kampanya kapsamında salı ve cuma günleri üniversitelerden İstanbul Modern'e ücretsiz servis imkanı sağlanacak. Boğaziçi Üniversitesi'nden başlayarak yola koyulacak servisler, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Haliç Üniversitesi ile sürecek ve diğer üniversitelere de hizmet verecek. Bu uygulama "Dünyadaki özel müzeler kriz ortamından etkilendiklerini söylerken, Türkiye'deki özel müzeler de aynı sıkıntının eşiğine mi geliyor?" sorusunu hatıra getiriyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi ise 26 Nisan'a kadar devam edecek yeni sergileri süresince çarşamba günleri öğrencileri ücretsiz ağırlayacak. Müze, 'Mekteb-i Sultani'den Galatasaray Lisesi'ne Ressamlar' ile 'Kurosawa/Desenler' sergilerini ücretsiz rehberli tur ile gezme imkanı sunuyor. Pera'daki sergiler için rehberli turlar ile ilgilenen okulların/öğrenci gruplarının müzeden randevu almaları gerekiyor. Zaman, Haber: Musa İğrek, 13.02.2009 |
|||||
![]() |
GUATEMALA, EL MIRADOR'DA ETKİLEYİCİ BULUNTU
Guatemala, El Mirador’da 2200 yıllık bir Maya kabartması bulundu. Bu yerleşimdeki kazılar dünyayı şaşırtmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde, Richard Hansen başkanlığında çoğu Guatemala’lı bir grup arkeolog Klasik Öncesi Döneme ait, yaklaşık MÖ 200 yıllarına tarihlenen bir yontu buldular.
Buluntu Kültür ve Spor Bakanı Jeronimo Lancerio ve kazıyı destekleyen işadamlarının yer aldığı bir toplantıda basına tanıtıldı. Hansen buluntu ile ilgili açıklama yaptı. Söylediğine göre bu yontu su toplamak için inşa edilen yapılarda bulunuyor ve Maya mitolojisinin ikiz kahramanları Ixbalanque ve Hunacpú’yu yer altı dünyasını terk ederken gösteriyor.
El Mirador arkeolojik yerleşimi Cuatro Balam Parkı’nın en önemli yerleşimi. Bu park ise, son yapılan düzenlemelerden sonra, dört binden fazla Maya Piramiti ile dünyanın en büyük arkeolojik parkı olacak. Guatemala Times, 09.03.2009 |
||||
BATİS'İN KAHVESİ HAYATA DÖNÜYOR
Urla'nın İskele Mahallesi’nde tarihe tanıklık eden nadir yapılardan biri olan ve "Batis’in Kahvehanesi" olarak bilinen taş bina, ayağa kaldırılacak. Nobel Ödüllü şair Yorgo Seferis’in 7 yaşındayken önünde fotoğraf çektirdiği ve anılarında yer verdiği yapı, sahipleri tarafından aslına uygun restore ettirilecek. Çalışmaları üstlenen MŞB İnşaat’ın yönetim kurulu başkanı Mustafa Şafak, şu bilgileri verdi:
"Binanın kullanılabilecek, kütük ve taş gibi malzemeleri fotoğraflanarak söküldü. Bir tek, sağlam kalan cephe bırakıldı. Temel sağlamlaştırılması yapıldı, duvarlar örülmeye başlandı. Birebir aynı binayı yapıyoruz. Santim santim ilerliyoruz. 2010’un sonuna doğru tamamlamayı planlıyoruz. Üst katı, 10 odalı apart otel olarak turizme hizmet verebilir. Alt katı da Rum meyhanesi ya da kafe..."
Araştırmacı Ayla Savaş Bakır: "Bina, 19’uncu Yüzyıl’a ait Osmanlı liman yapılarından biri. Alt katı dükkan, üst katı ise konut olarak kullanılan yapı, kemerli yapısıyla dikkat çekiyor. Bu da bize o dönemin mimarisi hakkında önemli bilgiler veriyor. İskele Mahallesi, o yıllarda bir ticaret merkeziydi. Batis’in kahvehanesinin, bu noktada bir buluşma yeri, İskele’nin sosyal mekanı olduğunu söylebiliriz." Milliyet, 12.03.2009 |
![]() |
||||
SU ALTINDA MÜZE OLMAZ DEMEYİN!
Granada’da bir heykeltıraş, Su Altı Heykel Müzesi projesine imza attı. 2006 yılının Mayıs ayında, Jason Taylor, Granada Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın da desteği ile “Su Altı Heykel Müzesi” projesine başladı. Taylor’ın çalışmasını tamamlamasıyla, benzersiz bir dalış cenneti de ortaya çıkmış oldu. Evrensel, 12.03.2009 |
|||||
|
KAVALALI'NIN TABLOLARI ÇALINDI
Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Mısır'daki sarayından 9 tablonun çalındığı bildirildi.
Kültür Bakanı Faruk Hüsnü, tabloların dün sabah saatlerinde çerçevelerinden çıkarılarak çalındığını söyledi. Yağlı boya tabloların, Mehmet Ali Paşa ile ailesinin resimleri olduğu belirtildi. Mısır gazetelerinin haberinde, hırsızlıkla ilgili soruşturmanın sürdüğü duyuruldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun Mısır valisi ve modern Mısır'ın kurucusu Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın sarayı, Kahire'nin kuzeyinde Nil nehri kıyısında bulunuyor. Yeni Şafak, 12.03.2009 |
||||
FATİH'İN TABLOSU RESTORE EDİLECEK
Edirne Belediye Başkanlığı binasında bulunan 12 adet tablonun yapılan incelemeler neticesinde "Kuzular", "Deniz Manzaralı" ve "Karlı Havada Geyikler" adlı eserlerin acil müdahaleye ihtiyacı olmadığı, "Edirne Belediyesi Meclis Üyeleri", "Havuz Başında Gergef İşleyen Kızlar", "Osmanlı'nın Rumeli'ye Geçişi", "Nehirde Kayıklar", "Kızıldeniz Manzarası", "Geyikli Manzara", "Vadide Şelale", "İnsanı Kovalayan Kaplan" adlı tabloların acil müdahale gerektirmemeleri fakat restorasyona ihtiyaçları olduğu tespit edildi.
İlk olarak acil müdahale gerektiren ünlü ressam Hasan Rıza'ya ait 1896 imzalı "Fatih'in Gemilerini Karadan Yürütmesi" isimli tablosu, Milli Saraylar Daire Başkanlığı Tablo Restorasyon ve Konservasyon Atölyesi'ne teslim edildi.
Ayrıca, müdahaleye ihtiyacı olan tablolar hazırlanacak bir iş programı doğrultusunda teslim alınarak, Tablo Restorasyon ve Konservasyon Atölyesi'nde restorasyona alınacak. Edirne Kent Haber, 12.03.2009 |
![]() |
||||
|
SALİHLİ'DE TARİHİ ESER OPERASYONU
Manisa İl Jandarma Komutanlığı, Salihli İlçesi'ne bağlı Poyrazdamları beldesinde bir eve yaptığı operasyonda çok sayıda tarihi eser ele geçirdi.
Manisa İl Jandarma Komutanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, M.Ş., H.P., İ.K., T.Ç. ve A.A. isimli şahısların evlerinde arama yapıldı. Aramada bir adet Roma dönemine ait üzerinde çelenk ve Eros figürleri bulunan mimari parça, bir adet Yunan alfabesi ile yazılmış altı satırlık Roma dönemine ait yazı, 20 adet Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari parça, bir adet Hellenistik döneme ait taş fallus, bir adet Bizans dönemine ait büyük boy süslemeli mermer parça, bir adet Roma dönemine ait İon sütun başlığı, iki adet Bizans dönemine ait sütun, bir adet Osmanlı dönemine ait parça, bir adet Roma dönemine ait mermer küçük kaide, 3 adet Cal av tüfeği, bir adet namlu ucu şok ve anahtar, 26 adet av tüfeği fişeği ve bir adet av tüfeği fişekliği ele geçirildi. Konuyla ilgili soruşturma başlatıldı. Manisa Kent Haber, 12.03.2009 |
||||
TARİHİ ESER KAÇAKÇILARI KISKIVRAK
Muğla İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından düzenlenen operasyonda tarihi eser satmak için Marmaris’e giden 3 şüpheli yakalandı.
Edinilen bilgiye göre; Muğla İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından Yalova ilinden Marmaris’e tarihi eser satmak için gelen T.P. (45), C.E. (39) ve E.Ü. (44) takibe alındı. Muğla Bölge Trafik Kavşağında ekipler tarafından alınan tedbir sonucu zanlıların üzerinde yapılan aramada 4 adet taş selindir mühür, cam damga mühür, toprak mühür, 2 adet Atina gümüş sikke, 4 adet Roma ve değişik dönemlere ait gümüş sikke, 2 adet Bizans ve Osmanlı dönemine ait bakır sikke, cam vazo, bronz sikke ve bakır madalyon ele geçirildi.
Gözaltına alınan zanlılar ifadelerinin alınmasının ardından; tarihi eser kaçakçılığı yaptıkları iddiası ile adli makamlara sevk edildi. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor. Muğla Kent Haber, 11.03.2009 |
![]() |
||||
|
MÜZENİN KARARINA KAZMA KÜREKLİ TEPKİ
Muğla’nın Bodrum İlçesi’ne bağlı Gümüşlük Beldesi’nde, belediyenin geçen nisan ayında başladığı kanalizasyon çalışmalarının tarihi dokuya zarar verebileceği gerekçesiyle Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi tarafından durdurulmasına tepkiler sürüyor. Milliyet, Haber: Yaşar Anter, 12.03.2009 |
||||
TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI YAPAN 14 KİŞİ YAKALANDI
Adana merkez ve ilçelerinde yapılan operasyonlarda tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddia edilen 14 kişi yakalandı.
Edinilen bilgiye göre, İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, yaptıkları çalışmalarda bazı şahısların tarihi eser kaçakçılığı yaptığı bilgisine ulaştı. Ekipler Seyhan, Yüreğir, Kozan, İmamoğlu, Ceyhan ve Yumurtalık ilçelerinde 20 ayrı adrese eş zamanlı operasyon yaptı. Örgüt lideri olduğu belirlenen M.Ç. ile elemanları A.Ö., B.O., B.Ö., B.Ç., H.Ç., A.B., A.R.G., B.G., H.Ö., M.A., N.M., U.T. ve A.K. gözaltına alındı. Zanlıların ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda 2 kurusıkı tabanca, eski dönemlere ait 189 sikke, 5 tarihi değeri bulunan kitap, 38 parça çeşitli dönemlere ait süs eşyası, eski dönemlerine ait 2 terazi, 4 metal arama detektörü ve tarihi eserlerin pazarlandığı bir fotoğraflı tarihi eser katalogu ele geçirildi. Haberler.com, 12.03.2009 |
|||||
OLİMPİYAT BULUNTULARI ARASINDA 4000 YILLIK BALTA
Londra’da inşa edilmekte olan Olimpiyat yapılarının inşaat alanında iki yıldır sürdürülen arkeolojik çalışmaların en önemli buluntularından birisi, resimde gözüken 4000 yıllık taş balta. contractjournal.com, 05.03.2009 |
|
||||
“BUNLAR DÜNYANIN EN ESKİLERİ!”![]() Malatya'daki Cafer Höyük'teki kazılar sonucunda çıkartılarak Malatya Müzesi'nde sergilenen Neolitik Dönem Figürlerinin şuanda dünyada bilinen en eski küçük heykelcikler olduğu bildirildi. Malatya Müzesi Müdürü İzzet Esen, Karakaya Baraj Gölü altında bulunan Cafer Höyük'te 1979-1986 yıları arasında yapılan kazılarda bulunan Tanrıca İnsan Figürlerinin, şuan için dünyanın bilinen en eski küçük heykelcikleri olduğunu ifade etti. Esen, Cafer Höyük'ün hem Anadolu ve hem de Malatya arkeolojisi için son derece önemli olduğunu belirterek, ana tanrıca yada insan figürünün ilk örnekleri diyebilecekleri örneklerin Cafer Höyükte bulunduğunu kaydetti. Esen, Malatya Müzesi'ndeki 4'lu gruptaki heykelciklerin hem Anadolu'nun ve hem de dünyanın çok minik eserleri arasında yer aldığını ifade etti. Esen, bu heykellerin bir erkek, 3 kadın figüründen oluştuğunu aktardı. Heykel grubunun özelikle 8 bin yıl önce kadın anatomisi üzerindeki etkiyi de aktardığını belirten Malatya Müzesi Müdürü İzzet Esen, "Bugün için bu eserlerin Dünyada örnekleri yoktur" dedi.Malatya Haber, 11.03.2009 |
|||||
ANTİK ÇAĞ’IN SESLERİ YENİDEN ÜRETİLDİ
Sesleri en son Antik Yunan Çağı’nda duyulan enstrümanlar bir grup bilimadamı tarafından yeniden yaratıldı.
Geçtiğimiz hafta İtalya’da yapılan bir konferansta
görüntüsü ve tınısı itibariyle arpı andıran
epigonion’un ilk kez 2 bin yıldan uzun süre önce
çalındığı ifade edildi. The Times gazetesine konuşan
proje yetkilisi mühendis Domenico Vicinanza,
epigonion için, “Enstrümanın sesi keskin, parlak ve
metalik” yorumunu yaptı. Vicinanza sözlerine şöyle
devam etti. “Epigonion, Barok ve Ortaçağ müziği
yapan toplulukların rahatlıkla kullanabileceği bir
enstrüman. Gerek yaylı, gerekse nefesli çalgılarla
uyumu harika.” Taraf, 11.03.2009 |
|||||
3500 YILLIK
Mısır'ın Luksor şehri yeni bir keşfe ev sahipliği yaptı. İspanyol arkeologlardan oluşan bir ekip 18'nci hanedanlığa mensup Kraliçe Hatshepsut dönemine ait 5 altın küpe ve 2 altın yüzük buldu. Sabah, 11.03.2009 |
|
||||
MÜZE SATIŞ NOKTALARI İHALESİ ERTELENDİ
ihaleye yabancı firmalar da katılabilecek, ancak satış alanlarında yerli ürünler satılacak. İhale sonucunda 56 müze ve örenyerine yapılacak satış alanları blok halinde tek firmaya verilecek ve sözleşme süresi 8 yıl olacak.
Bu özelleştirme ile DÖSİMM'in şu anki birkaç milyon TL gibi düşük olan gelirlerinin yükseltilmesi hedefleniyor.
Şu anda sadece 9 müze ve örenyerinde DÖSİMM satış noktası bulunuyor. Turizm Habercisi, 11.03.2009 |
|||||
![]() |
KAÇAKÇILARA DARBE
Adıyaman'da jandarmanın düzenlediği operasyonda 2 kardeş, Roma ve Bizans dönemine ait 804 eserle birlikte yakalandı. Adıyaman Kent Haber, 10.03.2009 |
||||
MISIR'DA SOYLU BİR KADIN MEZARI
Arkeologların açıkladığına göre geçen hafta Kahire güneyinde Sakkara’da 27x10 m ölçülerinde bir mezar kompleksinde MÖ 13. yüzyılda hüküm sürmüş firavun 2. Ramses’in torunu Isisnofret’in mezarı bulundu. 1991 yılından bu yana bölgede kazı yapan Japon Waseda Üniversitesi arkeologlarının bildirdiğine göre, yapıda anıtsal bir giriş koridoru, sütunlu bir avlu ve üç kült şapelli bir yan salon bulunmakta. Yeni Krallık Dönemi’nde, ölenin ailesinin bayramlarda ve özel günlerde kullanmaları için kült şapelleri inşa edilmesi geleneği vardı. Burada ölenin yakınları hem yemek yerler, hem de ölüye yemek sunarlardı.
Her ne kadar Isisnofret'in mezarı, biraz da soygunlar dolayısıyla, harabe halinde ise de arkeologlar şapellerde günlük hayatı gösteren süsleme ve hiyeroglifler buldular. Waseda Üniversitesi’nin ilk raporuna göre mezar odasında ise, oldukça bozulmuş durumda üç mumya ve bunların içine konduğu kireçtaşı bir lahit var. Lahitte iç, ahşap tabut yoktu ve tek mezarda neden üç mumya bulunduğu henüz bilinmiyor. National Geographic News, Haber: Andrew Bossone, 06.03.2009 |
|
||||
EĞİK MİNARE TEHLİKE OLUŞTURMUYOR
Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğünce eğik minarenin
hareketliliği, camiye yerleştirilen uydu izleme
cihazıyla 1 yıl boyunca uydudan takip edildi.
Çatlaklık, eğim, rüzgar ve ısı sensörleri konulan
eğik minarede yapılan izlemede, eğilikliğin yanı
sıra camide oluşan rutubet, sıcaklık, nem ve toprak
hareketliliği de araştırıldı. Sabah, 10.03.2009 |
|||||
|
SHAKESPEARE PORTRESİ SANATSEVERLERİ HEYECANLANDIRDI
Ünlü İngiliz edebiyatçı William Shakespeare’in hayattayken yapılan tek portresi olduğu sanılan bir tablo, İngiltere’nin başkenti Londra’da özel bir koleksiyonda bulundu.
Radikal, 10.03.2009 |
||||
İSTANBUL'UN SEMT İSİMLERİ NERDEN GELİYOR?
İstanbul'un semt isimlerinin anlamı nedir? Bu isimlerin hikayeleri neye dayanıyor? İşte tüm ayrıntıları ile İstanbul.
Aksaray: Fatih'in sadrazamı İshak Paşa, İç Anadolu Bölgesi'ndeki Aksaray'ı ele geçirdikten sonra orada yaşayan bölge insanlarını bugünkü Aksaray semtinin bulunduğu yere gönderir. Aksaraylılar da semte adlarını verirler. Ahırkapı: Marmara Denizi'nin kıyısında yer alan yedi ahır kapısından birisi olan bu semte, Padişah atlarının bulunduğu has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verildi. Bağlarbaşı: Semt, en ünlü bağ ve bahçelerin bir dönem burada yer almasından dolayı bu adla anılıyor. Bebek: Semtin isminin nereden geldiği konusunda iki rivayet bulunuyor. Bunlardan ilki, Fatih Sultan Mehmet'in bölgeyi koruması için gönderdiği bölükbaşının Bebek lakaplı olması. Diğeri ise padişahın semtteki bahçesinde gezerken yılan görüp korkan şehzadesine bebek demesi ve bundan sonra bahçesinin bebek bahçesi olarak anılması. Beşiktaş: İlk görüş, semtin ismini Barbaros Hayrettin Paşa'nın gemilerini bağlamak için diktirdiği beş taştan aldığı yönünde. Diğeri ise bir papazın burada yaptığı kiliseye Kudüs'ten getirdiği beşik taşını koyduğu ve ismin buradan geldiği yönünde. Beyazıt: Sultan II. Beyazıt'ın buraya kendi ismiyle anılacak bir külliye yaptırmasından sonra semt, Beyazıt olarak anılmaya başladı. Beyoğlu: Semtin isminin nerden geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, İslamiyet'i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus Prensinden adını alıyor semt. Diğerine göreyse, 'Bey Oğlu' diye anılan Venedik Prensinin burada oturmasından geliyor semtin adı. Son bir rivayet de, burada oturan Venedik elçisine, yazışmalarda, "Beyoğlu" diye hitap edilmesinden semtin bu adla anıldığını söylüyor. Bakırköy: Bizanslıların 'Makri Hori' dedikleri semt, 14. yüzyılda Osmanlıların eline geçince 'Makriköy' adını aldı. 1925'te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi sırasında Atatürk'ün isteğiyle semt Bakırköy adını aldı. Bostancı: Semt, adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alıyor. Çemberlitaş: Bizans'ın en önemli meydanlarından Constantinus Forumu'nun bulunduğu yerdeki büyük sütunlardan birisi olan Çemberlitaş, semte adını verdi. Çengelköy: Eskiden gemi çapaları bu köyde yapıldığı için isminin buradan geldiği tahmin ediliyor. Eminönü: Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi 'Emin'lere aitti. Semt, adını burada bulunan 'Gümrük Eminliği'nden alıyor. Feriköy: Semt adını Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan Madam Feri'den alıyor. Bölgede bulunan geniş topraklar padişah tarafından Madam Feri'nin eşine bağışlanmıştı. Ama eşi ölünce semt onun ismiyle anılmaya başlandı. Galata: Gala, Rumca da "süt" anlamına geliyor. Bir rivayete göre Galata'nın adı semtteki süthanelere gönderme yapılarak türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca 'denize inen yol' anlamına gelen 'galata' kelimesi düşünülerek bu isim verildi. Okmeydanı: Fetih Ordusu kuşatmanın bir kısmını burada kurulan karargahta geçirmiş. Semtin ismi de böylelikle Okmeydanı olarak kalmış. Şişli: Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve 'Şişçilerin Konağı'nın zamanla değişikliğe uğrayarak 'Şişlilerin Konağı' haline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor. Şaşkınbakkal: Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkanı açıldığını görenler, burada iş yapılmayacağını düşünerek bakkala "şaşkın bakkal" yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt Şaşkınbakkal olarak anılmaya başlandı. Sütlüce: Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın heykelinin memelerinden su akar; bu suyun, kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce olarak anılır oldu. Tahtakale: Sözlük anlamı 'kale altı' olan Taht-el-kale'nin bozulmasıyla Tahtakale'ye dönüşen semtin, Mercan ya da Beyazıt dolaylarındaki eski sur benzeri yapının aşağı kotunda yer aldığı için bu ismi aldığı tahmin ediliyor. Taksim: Osmanlı zamanında sucuların; suyu, halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anılmaya başlandı. Teşvikiye: Sultan Abdülmecit'in bir mahalle kurulması için teşvikte bulunduğu semtin adı Teşvikiye olarak kaldı. Bu durumu, Harbiye Karakolu ile Rumeli ve Valikonağı Caddelerinin kesiştiği kavşakta bulunan iki taş belgeleliyor. Unkapanı: Bazı satış yerlerinde Arapça'da 'Kabban' adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, buraları Kapan adını taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt bu adı aldı. Üsküdar: Bizans devrinde, Skutari denilen asker kışlaları, şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar'a dönüştü.
9 Dilde İstanbul Grekçe: Vizantion Latince: Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma Rumca: Konstantinopolis, İstinpolin, Megali Polis, Kalipolis Slavca: Çargrad, Konstantingrad Vikingce: Miklagord Ermenice: Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli Arapça: Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma Selçuklular zamanında: Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul Osmanlıca: Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, İstanbul, İslambol, Darü's-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü'l-Hilafetü'l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet Zaman, 10.03.2009 |
|||||
TOKİ KÜLTÜR VARLIKLARI İÇİN KREDİ BAŞVURULARI 16 MART'TA
Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından taşınmaz kültür varlıklarının restorasyonu amacıyla, 10 yıl vadeli, 80 bin liraya kadar, yıllık yüzde 4 faiz ile kullandırılan krediden yararlanmak için başvuru süresi 16 Mart'ta başlıyor.
TOKİ'den verilen bilgiye göre, bu krediden yararlanmak isteyenler, 1 Mayıs'a kadar gerekli belgeler ile TOKİ'ye doğrudan başvurabilecekler veya gerekli belgeleri posta yolu ile iletebilecek. Yapılacak incelemeden sonra, kredi kullandırılacak projeler belirlenecek. Söz konusu uygulama kapsamında bugüne kadar 158 projeye 11 milyon 811,7 bin lira kredi tahsis edilirken, şimdiye kadar 78 projeye 7 milyon 690,2 bin lira kredi kullandırıldı.
Açıklamaya göre, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca, TOKİ kredilerinin en az yüzde 10'u kadar, tescilli taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve restorasyonu için kredi kullandırılıyor. Bu kapsamda, özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişiler, mülkiyetlerinde bulunan korunması gerekli tescilli taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve restorasyonu için, bu yıl 16 Mart-1 Mayıs günleri arasında kredi başvurusunda bulunabilecek. TOKİ, her bir proje için, keşif özetinin yüzde 70'ine kadar ve en fazla 80 bin lira olmak üzere kredi kullandırabilecek. Söz konusu projeler için , 2007 ve 2008 yıllarında da 80 bin liralık azami limit uygulanmıştı.
Bu kapsamda TOKİ, 2005 yılında 16, 2006 yılında 51, 2007 yılında 35, 2008 yılında 56 olmak üzere toplam 158 projeye 11 milyon 811,7 bin lira kredi tahsis etti. Bu projelerden 78'i ise tamamlandı ve şimdiye kadar tahsis edilen kredinin 7 milyon 690,2 bin liralık bölümü kullanıldı. Krediler ile İstanbul, Ankara, Bursa, Gaziantep, Hatay, Bartın, Çanakkale, Uşak, Kastamonu, Trabzon, Giresun, Safranbolu, Kalecik, Bergama, Ürgüp, Taraklı, Bolaman, Bandırma, İnebolu, Alanya, Osmaneli ilçelerinde bir çok tarihi ev ve yapının onarımı sağlandı.
Mülkiyetindeki tescilli taşınmaz kültür varlığının bakım, onarım ve restorasyonunu yaptırmak isteyen gayrimenkul sahiplerinden başvuru sırasında, "eserin, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu tarafından onaylanmış rölöve ve restorasyon projeleri ile restorasyon raporu, onaylı projeye göre düzenlenmiş keşif raporu, iş programı, arsanın ve binanın durumunu gösteren, 1/200 veya 1/500 ölçekli belediye onaylı vaziyet planı, tapu örneği, çaplı tasarruf vesikası" isteniyor. İdare, projenin keşif bedelinin en fazla yüzde 70;i kadar kredi kullandırıyor ve bu tutar 80 bin lirayı geçemiyor. Taşınmaz kültür varlığı için verilecek kredi miktarının yüzde 15;i bankaca gerekli teminatlar alındıktan sonra avans olarak ödeniyor. Dünya, 10.03.2009 |
|||||
AÇILIŞI İKİ DEFA YAPILAN MÜZE İDEOLOJİ KURBANI MI
Topkapı Fetih Parkı'ndaki Türkiye'nin ilk panoramik müzesi, "Panorama 1453 Tarih Müzesi" beş hafta içinde iki kez açıldı. İlk açılışı Başbakan Erdoğan yaparken, Egemen Bağış ve Kadir Topbaş her ikisine de katıldı. Büyük harcamalara mal olan müzede sergilenen pek çok eserin maddi hatalar içerdiği iddia edildi.
Türkiye'nin ilk panoramik müzesi olarak 31 Ocak'ta Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı törenle açılan "Panorama 1453 Tarih Müzesi" beş hafta sonra yeniden açıldı. 7 Mart Cumartesi günü yapılan açılışta Başbakan Erdoğan yoktu ama ilk açılışta bulunan Devlet Bakanı Egemen Bağış ve Kadir Topbaş yine oradaydı. Topbaş, ikinci açılışta yaptığı konuşmada Panorama 1453 Tarih Müzesi'nin bugüne kadar Zeytinburnu'na yapılan en büyük yatırım olduğunu belirterek, "Müze ile Zeytinburnu yeniden vizyon ve misyon kazanmıştır. Burası fethin yaşandığı bölge olarak bütün dünyada hem daha çok tanınacak hem de ilgi görecektir" dedi.
Ancak, yayın hayatına geçtiğimiz ay başlayan NTV Tarih Dergisi'nin Mart sayısında, Müze'de sergilenen eserlerde pek çok maddi hata bulunduğu iddia edildi. Faruk Pekin imzalı 'Hamaset İstanbul'u Fethetti' başlıklı yazıda, müzenin 'savaşçı fetih ruhunu' öne çıkarmak adına ideolojik ve dinsel yönlendirmelere esir edildiği savunuluyor. Yazıya göre, aşağıda sıralanan maddi hatalar ciddi bir araştırmanın yapılmadığını gösteriyor.
Makaslar bile aynı! Öyle bir sütun yok Giyim çok modern Hendekler eksik Uydurma çeşme Hürriyet, Haber: Ardıç Aytalar – Elem Tuğçe Oktay, 10.03.2009 |
|||||
![]() |
ANADOLU KÖKENLİ ESERLERE AVUSTURYA EL KOYDU
Cnn Türk, 10.03.2009 |
||||
KAÇAKÇILIK DİZ BOYU
Aralarında Bolu’nun da olduğu Çorum merkezli 4 ilde gerçekleştirilen tarihi eser kaçakçılığı operasyonunda, aralarında 1 astsubay, 1 gardiyan ve bir belediye memurunun da bulunduğu toplam 21 kişi gözaltına alındı.
Çorum İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı ekipler, 6 aydır süren takip sonucunda önceki gün sabaha karşı Çorum, Çankırı, Yozgat, Bolu ile Çorum'un İskilip ve Osmancık İlçelerinde eş zamanlı operasyon düzenledi. Operasyonlarda Çorum Seydim Beldesi Jandarma Karakol Komutanlığı'nda görevli bir astsubay, Çorum L Tipi Kapalı Cezaevi'nde görevli bir gardiyan ve Çankırı Belediyesi'nde çalışan bir memurun da aralarında bulunduğu toplam 21 kişi gözaltına alındı. Operasyonlarda aralarında Roma ve Bizans dönemine ait eserlerin de bulunduğu çok sayıda tarihi eser ele geçirildiği, zanlıların tarihi eser kaçakçılığı ve kaçak kazı yapmakla suçlandığı öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor. Bolunun Sesi, 10.03.2009 |
![]() |
||||
KAÇAK KAZIDA ŞARAP TANRIÇASINI BULDULAR
Manisa Müzesi yetkilileri, Hellenistik döneme ait
olduğunu belirledikleri mozaiğin Alaşehir'de bugüne
kadar gün ışığına çıkarılan en değerli eser olduğunu
belirtti. Olayla ilgili 3 kişi yakalandı Haber Ekspres, 10.03.2009 |
|||||
“AKM AYASOFYA DEĞİL”
2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi sıkıntılı günler yaşıyor. Bu sıkıntı, organizasyonun yürütme kurulu başkanı Nuri Çolakoğlu'nun "istifa etti, edecek" haberleriyle gün yüzüne çıkmış durumda.
Bu ölçekte bir projeyi gerçekleştirmenin zorluğu bir yana, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı son yıllarda "yıkılacak mı, yenilenecek mi" tartışmasına sahne olan Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi'nin sorumluluğunu da üstlendi. Özgün projesi Mimar Hayati Tabanlıoğlu tarafından yapılan ve 1969'da açılan İstanbul'un bu sembol yapısının yenileme projesi oğlu Murat Tabanlıoğlu'nun yönetimindeki Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından karşılıksız üstlenildi.
Ancak Murat Tabanlıoğlu'nun deyimiyle, şirketinin üstendiği bu mesuliyet, defalarca duyurulmasına rağmen yapının yenilenme inşaatına başlanmasını sağlayamadı. Öyle ki Nuri Çolakoğlu, avan (ön) projenin basına tanıtıldığı 22 Ekim 2008'de "AKM'nin yenilenerek yüzakı bir proje olarak tekrar kullanıma açılması için önlerinde 10 ay gibi kısa bir süre olduğunu" söylüyordu. Çokaloğlu'nun duyurusu üzeriden yaklaşık beş ay geçti. Çok merak edilen, sanat çevrelerinin sabırsızlıkla beklediği yenileme henüz başlamadı.
Nuri Çolakoğlu'nun verdiği tarih doğru ise, AKM'de gerçekleşecek inşaatın sadece beş ayda tamamlanması gerekiyor. Diğer taraftan proje henüz Bayındırlık Bakanlığı ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylanmış değil. Görünen o ki bu onaylar en iyi ihtimalle bir iki aylık gecikmeye daha neden olacak.
AKM'nin yenilenme projesini, konunun ilk muhatabı Mimar Murat Tabanlıoğlu ile konuştuk.
Atatürk Kültür Merkezi (AKM) işlevi ve kent içindeki
konumu nedeniyle önemsenen bir yapı. Bir önceki
kültür ve turizm bakanının yıkılma olasılığının dile
getirmesinden itibaren de çok tartışılıyor. Siz,
2010 kapmasında bir yenileme projesi ortaya
koydunuz. Ancak süre çok azaldı. Kalan zamanda
sürede projenin taviz vermeden uygulanması mümkün
mü?
Ertuğrul Günay'ın girişimi ile galiba... Evet. Bakanlık binanın yıkılmasının yerine restore edilmesi veya renove edilmesi, değiştirilmesi kararı veriliyor. İki aşaması var: Projenin ortaya çıkması ve bu projenin bir müteahhit tarafından uygulanması. Proje, var olan yapıda belli şeylerin düzeltilmesi şeklinde yapılabilirdi. Ama köklü bir değişime karar verdik. Bakanlık da böyle istedi. Çünkü yapının ihtiyaçları görmemezlikten gelinseydi aynı problemler kısa süre sonra tekrar ortaya çıkacaktı.
Binanın yeni deprem yönetmeliklerine göre statik güçlendirilmesinden, içindeki sahne tekniğinden, izolasyonundan, akustiğinden, arkadaki prova salonlarının, soyunma odalarının değişmesinden, bugünün teknolojisine getirilmesine kadar her şey bu projenin içinde. Bugün AKM projesiyle ilgili görüşmeler için Ankara'daydım. Çünkü kamu binalarının Bayındırlık Bakanlığı'nın yönetmeliklerine göre yapılması gerekiyor. Bu bakanlığın mühendislerinin mimarların, bizim projemize onay vermesi gerektiği anlamına geliyor. Bir de bu bina birinci derecede kültür varlığı olduğu için projenin bölge kültür ve tabiat varlıkları koruma kurulu tarafından onaylanması lazım. Yani önümüzdeki ay içinde bakanlık onaylarsa, proje koruma kurulana gidecek ve sonrasında da uygulama için ihaleye çıkarılacak.
Siz projeyi Ekim 2008'de teslim etmişsiniz. Bayındırlık Bakanlığı projeyi ilk kez mi görüyor? Hayır. Ekim'de sunduğumuz avan projeydi. Binanın avan projesi kabul edildi, koruma kurulu da onayladı. Bugün sunduğumuz uygulama projesiydi. Sadece mimari statik değil mekanik, elektrik, sahne tekniği, akustik, peyzaj gibi detayları içeriyor. Çünkü bu yapılmadan ihaleye çıkılamıyor devlet binası olduğu için.
Koruma kurulu başkanı Prof.Dr. Mete Tapan'ın -kendisi de mimar- projedeki değişimlerin yeterince paylaşılmadığı yönünde eleştirisi var. Mete Tapan ve kurul üyeleri projeyi yakından izliyor. Biz avan projeyi gösterdiğimiz zaman, uygulama projelerinde de net detaylı projeler getireceğimizi söyledik. Önümüzdeki dönemde o yapılacak. Bu arada geçen ay 2010 komitesi tarafından projenin hem basına hem de Müteahhitler Birliği tarafından davet edilen müteahhitlere açık tanıtımı yapıldı. Orada projede nelerin değişeceğini, nelerin yapılacağını anlattık. Elbette ihale süreci tamamlandıktan sonra geriye kısıtlı bir zaman kalıyor. Ama örneğin biz, Kazakistan'da bir opera binasını bir sene içinde bitirebildik. Bu tamamıyla para akışı ve müteahhitin iyi organize olmasıyla alakalı.
Yani "süre hala yeterli" diyebiliyor muyuz? Ben işin projecisiyim. Benim sorumluluğumda proje yapmak var. Ama işin maliyetini düşünen müteahhit ne kadar zamanda biteceğini de duyurmak, sözleşme imzalamak zorunda. Bir de bu tip büyük kompleksler bir anda bitirilmiyor. Parça parça açılıyor. Bu yüzden de bazı bölümlere öncelik verilebilir. Örneğin bin 700 sanatçı ve yöneticinin kullandığı söylenen bölüm önce bitirilebilir.
AKM bloklardan oluşuyor. Ön cepheden bakıldığında yekpare bir yapı gibi algılanıyor. Oysa binayı ortasından kestiğimiz zaman Taksim Meydanı tarafında kalan bölüm seyircinin girip çıktığı, oyunların, konserlerin gerçekleştiği, sanat galerilerinin olduğu kısım. Arka bölümde ise bütün soyunma odalarının ve büroların olduğu kısım var.
Müteahhit, aldığı talimata göre ön ya da arka bölüme öncelik verebilir. Tabi tam teşekküllü bitmesi zaman alacak. AKM'de dört salon var. Bunların tadilatı da öncelik sırasına konabilir. İlk önce mesela, şu da denilebilir, büyük salon bitirilsin, daha sonra alttaki konser salonu ve diğer tiyatro ve çok maksatlı bir salon var onlar arkasından bitirilebilir. Açılış büyük salonda yapılabilir.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yürütme Kurulu Başkanı Nuri M. Çolakoğlu 22 Ekim'de "AKM'nin tekrar kullanıma açılabilmesi için önümüzde 10 ay gibi kısa bir süre kaldı" demişti. Bu konuşmanın üzerinden neredeyse beş ay geçti. Evet, Türkiye'de proje süresi genel olarak konuşulmuyor maalesef. Herkes binanın yapımıyla ilgileniyor. Normal olarak böyle bir projenin yapılması bir sene sürer. Biz bunu çok daha aşağı zamanlara çekiyoruz, çok hızlı çalışarak.
AKM'nin özgün projesi babanız Hayati Tabanlıoğlu'na ait. Cumhuriyet tarihinin en önemli modern eserlerinden biri olarak niteliniyor ve bu nedenle de tescilli. Ama ön görülen değişikliklerden sonra başka bir eser haline gelmesi söz konusu. Bu sizin yorumunuz, benim yorumum böyle değil. Mimari bir konu bu. AKM'yi tarihi bir yapıdan ayrı konuma koymak lazım. Bunlar genellikle 60'lı, 70'li yıllarda modern mimarinin dünyadaki ilk örnekleri ve Türkiye'de de bu çapta bir renovasyon ilk defa yapılıyor. O yüzden tartışılması çok normal.
O yıllara ait mimari eserlerin bu tür değişime uygun olduğunu mu söylüyorsunuz? Evet. Cumhuriyetin ikinci kuşağına ait eserler, mesela İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ), Bayındırlık Bakanlığı, Zincirlikuyu'daki Karayolları Bölge Müdürlülüğü binası tescilli şu anda. İnşa edildikleri dönemdeki teknolojiyle bugünkü teknoloji arasında birtakım farklar var. Görsellikten ziyade teknolojik farklar. Örneğin ısı izolasyonu; enerji tasarrufu için yapıların izole edilmeleri gerekiyor. Bu yüzden sizin dediğiniz gibi AKM'nin dış cephesi değişiyor ama aynı mimari karakteri değişmiyor. Metal strüktür ve cam cephe korunuyor ama malzeme değişiyor. Çift cam kullanılıyor. Örneğin bakır çatı yerine metal bir çatı yapıyoruz.
AKM'deki özgün asma tavanlar, açılamayan ve yanan malzemelerden yapılmış çünkü o zamanki teknoloji oymuş. 60'ların mimari çizgilerini koruyup, bugünün malzemeleriyle değiştiriyoruz. Şimdi bu bir Ayasofya'dan ve Süleymaniye'den çok farklı, çünkü o binalar taş ve çok az yıpranıyor. Ama AKM'de kullanılan malzemeler için bu geçerli değil. Orta Avrupa'da bilhassa bu tip 60'lı 70'li yıllar binaları restore edildi, hep bu bizim kullandığımız yöntemle yapıldı. Buna Avrupa Birliği binası, Nestle firmasının binası dahil. Bilhassa İsviçre, Almanya da çok iyi örnekler var.
Renovasyonlardan bahsediyoruz değil mi? Evet, Orta Avrupa'daki örnekleri incelediğimizde de aynen bizim AKM'de kullanacağımız yöntemleri görüyoruz. Yani bir üçüncü şahıs baktığı zaman çok büyük bir değişim görmeyecek esasında.
AKM'nin en önemli özelilği kültür merkezi olması. Yani tek bir opera ya da bale salonu yok. Zamanla bu binaya çeşitli yerlerden girişler yapılmış. Mesela sanat galerisine senelerdir çok kötü bir asansörden ve merdivenden çıktık. Yandaki Oda Tiyatrosu'na bir merdivenden indik. Hem bakanlıkla hem komiteyle şu ilkede anlaştık; tüm ana girişler meydanın devamı olarak Taksim Meydanı'ndan olsun. Paris'teki Pompidou Sanat ve Kültür Merkezi'nde ya da ona benzer çok maksatlı merkezlerdeki ilke bu. Ana bir giriş noktası var ve hepsi ana fuayeden bütün dağılıyor. Yani sanat galerisine yan kapıdan çıkacağımıza, binanın ana fuayesinden gireceğiz. Bu da bir hareketlilik yaratacak.
AKM, temsiller dışında kullanılmayan bir yapı. Buraya İstanbul Modern'de olduğu gibi birtakım üçüncül fonksiyonlar da koyarak oranın içinde bir design shop'un olduğu yani opera ile ilgili CD'lerin, DVD'lerin, bir kalemin veya bir kitabın satılacağı bir dükkan, bir buluşma noktası oluşturacak küçük oturma yerleri yaparak daha farklı hale getirmek istiyoruz. Bunun bir örneği İstanbul Bienali'nde oldu mesela. Fuayeler ilk kez bienalde kullanıldı. AKM'nin sadece temsil zamanı değil, aynı zamanda günlük hayatta da kullanılmasını istiyoruz.
Söylediklerinizi "yapısal bir değişiklik" olarak algılıyorum. Daha önce olmayan bir teras lokantası yapılacak örneğin. Keza ön cephenin ekran olarak kullanılması... Arkada bir teras vardı kullanılmayan. Orada, son zamanlarda yenilenen Londra'daki Royal Festival Hall'den örnek verebileceğim değişiklikler ön gördük. O bina Times Nehri'nin kıyısında, hatta içinden yaya yolu geçiyor. İçinde çeşitli kafeteryalar, bahsettiğim dükkanlar var ve orası günün tüm saatlerinde kullanılıyor. Böylelikle de bir şekilde şehrin devamı olmuş oluyor. AKM'de lokantanın olmasının sebeplerinden biri, bir buluşma noktasının öngörülmesi. İnsanlar AKM'nin arkasına giremedi bugüne kadar. Çok güzel bir manzara var. Ve genellikle temsilden sonra The Marmara Oteli'nde buluşulurdu. Burayı bir buluşma noktası haline getirmek ve bir yandan da gelir elde etmek amaç.
Cephenin ekran olarak kullanılmasına gelince... Bu bir öneriydi. Hem koruma kurulu, hem bakanlık hem de 2010 komitesiyle toplantılar yapıldı. Bu dijital ekranın propaganda ya da reklam amacıyla kullanılabileceği düşüncesi çekincelere neden oldu. Bir kültür merkezinde bunun olması doğru değil. Bizim için de vazgeçilmez bir mimari öğe değildi. İptal ettik.
Avan projenin koruma kurulu tarafından onaylanması uygulama aşamasında da direnç karşılaşılmayacağı şeklinde yorumlanabilir mi? Evet. Bu binanın bence en önemli tarafı mimarisinden çok, en çok konuşulan tarafı yani bir binadan daha önce hiç bu kadar çok konuşulmamıştı çünkü neticede orası hepimizin belleğinde olan bir bina. Ya önünde buluştuk ya içine bir şekilde girdik, bu yüzden önemli. Yoksa cephesinin metal olması ve ya o devirden olması orayı bir simge haline getirdi. Ama simgeliği bir Ayasofya gibi tek bir mekan olmasından dolayı değil o tarihin beklide modern mimarisiyle işte camıyla, etrafıyla olan ilişkisiyle bizlere bazılarının sevdiği bazılarının sevmediği bir bina haline geldi.
Hayati Tabanlıoğlu binayı çizdiğinde siz hayatta mıydınız? Hayır. Ama yandığını hatırlıyorum. Babam 1950'lerde Almanya'da tiyatro ve opera binaları üzerine doktorasını yaptı. Dönemin önemli isimleriyle çalıştı. 1956'da döndü ve Bayındırlık Bakanlığı'nda memur oldu. Ama hiçbir zaman memur gibi bir mimarlık yapmadı, yani mimar kaldı.
AKM'yi tasarladığında sizinle aynı yaşlardaydı sanırım... Daha gençti. Proje danışmanı olarak yine kendi profesörü tesadüfen getiriliyor. Çünkü Türkiye'de bilinen bir konu değil, her gün bir opera binası yapılmıyor.
Dolayısıyla sizin bu projeyi karşılık almadan yapmanız bu gönül bağından kaynaklanıyor. Bizim kendi yeterli işlerimiz var yaptığımız işler var. Biz İstanbul Modern'i de bu şekilde yaptık. Bunu daha doğru buluyoruz bu tip yapılarda ama tabi çok ta büyük bir mesuliyet esasında.
Hayati Tabanlıoğlu'nun projesinde "Şurayı da şöyle çizseydi" dediğiniz oldu mu? Öyle gördüğüm yerleri, binanın ana üslubunu bozmadan değiştirmeye çalışıyorum zaten. Bahsettiğim gibi AKM, bir camii ve ya bir kilise yapısı gibi değil. Fonksiyonların önemli olduğu yerler var. Bugünün yangın yönetmeliklerine uygun yapılması lazım mesela. Gişenin içeride olmasını, bilet alanın çekip gitmemesini istedik.
İstanbul'un operası
Taksim'deki yapı 1969 yılında Aida temsiliyle açıldı. Yapıldığı tarihte Avrupa'nın ikinci büyük sahnesiydi. Ancak açılışından 1,5 yıl sonra, 1970'de çıkan yangında büyük hasar gördü. 1977'de Atatürk Kültür Merkezi adıyla kapılarını tekrar açtı.
AKM, sanat ve mimarlık platformlarının baskısı sonucu, Kasım 2007'de İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 1. derece kültür varlığı olarak tescillendi. 2008'de ise İstanbul 2010 Kültür Başkenti komitesi tarafından tekrar yenilenmesi istemiyle kapılarını kapattı.
AKM bünyesinde bin 300 kişilik büyük salon, 500 kişilik konser salonu, 200 kişilik tiyatro salonu ve 250 kişilik sinema salonu bulunuyor. Üst katlarda büyük bir sergi salonuna sahip olan AKM, İstanbul Devlet Tiyatrosu, Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestrası'nın daimi sahnesi olarak hizmet veriyordu. Habervesaire.com, Haber: Aliye Aral, Gökhan Tan, 09.03.2009 |
|||||
22 YILDIR KAYIP TABLOLAR BULUNDU
Hollanda polisi, bazı ünlü ressamların 22 sene önce çalınan tablolarını ele geçirdi. Renoir ve Pisarro'nun resimlerinin de bulunduğu 8 tablo, 1987'de Maastricth'te çalınmıştı. Sabah, 09.03.2009 |
|||||
ARŞİVİ 30 YILDA KURTARACAKLAR
Köln’de yıkılan kent arşivi binasının enkazından tarihlerini kurtarmak için kolları sıvayan Almanlar, paha biçilmez belgelerin zarar görmemesi için yıkıntıyı zaman zaman çıplak ellerle kazıyor.
Geçen salı günü metro çalışması sırasında Köln arşiv merkezi ve yanındaki iki binanın çökmesi sonucu, 2 kişinin yanı sıra paha biçilmez elyazmalarının da bulunduğu kent arşivi enkaz altında kalmıştı. Yetkililer, yer radarları, özel eğitimli köpekler ve vinçler eşliğinde süren enkaz kaldırma çalışmalarında tarihi belgeleri kurtarmaya özen gösteriyor. Milliyet, Haber: İrfan Ergi, 09.03.2009 |
![]() |
||||
DEFİNE AVCISINI KENDİ YAPTIĞI BOMBA ÖLDÜRMÜŞ
Konya’da, bir ay önce evinde çıkan yangında öldüğü zannedilen şahsın, elinde patlayan bombadan öldüğü belirlendi.
Olay, bir ay önce merkez Karatay İlçesi İstiklal
Mahallesi’nde bir evde meydana gelmişti. Hasan
Biçici (28) ve Şengül Biçiçi (28) çiftinin evinde
yangın çıkmıştı. Olayda, Hasan Biçici ölürken
doğumuna bir hafta kalan eşi Şengül Biçiçi de hafif
yaralı olarak kurtulmuş ve bir erkek çocuk dünyaya
getirmişti. Taraf, 09.03.2009 |
|||||
|
MEZARDAN VAMPİR ÇIKTI
İtalya’nın Venedik kentinde, Ortaçağ’da vebadan
ölenlerin gömüldüğü toplu mezarı kazan arkeologlar,
bir kadın iskeletini ağzında tuğla ile buldular. Hürriyet, 09.03.2009 |
||||
MAYALARDAN KALMA FRİZ GELİŞMİŞ UYGARLIK İŞARETİ
Guatemala’da yapılan kazılarda, MÖ 300 yılından kaldığı sanılan Maya uygarlığına ait friz bulundu. Uzmanlara göre, Amerikalı arkeolog Richard Hasen’ın liderliğindeki ekibin bulduğu 2300 yıllık friz, Mayaların uygarlıklarının en üst seviyesine sanılandan daha önce eriştiğini gösteriyor.
Friz terimi, antik mimaride, taban kirişi ile çatı arasında kalan, üzeri boydan boya kabartmalarla süslü bölüm için kullanılıyor. Başkent Guatemala’nın 650 kilometre kuzeyindeki Peten ormanındaki El Mirador arkeoloji merkezinde bulunan dört metre uzunluğunda üç metre yüksekliğindeki friz, kireçtaşı ve yalancı mermerden yapılmış. Richard Hasen’a göre, iyi korunmuş frizde, Maya tanrılarından Popol Vuh’un iki oğlu Ixbalanque ve Hunapu, olağanüstü canavarlarla dolu bir nehirde yüzerken resmedilmiş. Hasen, “Bu friz, mayaların o dönemde bilindiği gibi sadece köylü olmadıklarını, gelişmiş bir uygarlığa sahip olduklarını gösteriyor” dedi.
El Mirador’da Mayalarla ilgili temel bulgular MÖ 200-150 yıllarından kalma. Bu dönemden kalan ünlü La Danta piramidi antik çağın en büyük yapılarından biri olarak görülüyor. Taraf, 09.03.2009 |
|||||
GLADYATÖRLERİN ŞEHRİ "STRATONİKEİA"
Tanıtım çalışmalarında, ilçedeki kömür havzalarında tesadüfen bulunan 6 adet gladyatör heykeli ve antik kentin kuruluşunu anlatan tablo kullanılacak.
Yatağan Kaymakamı Şehmuz Günaydın, Stratonikeia'nın tarihi önemi olan bir antik kent olduğunu belirterek, yaşanan bir aşk hikayesi ile ilgili değişik dönemlerde yapılan resimler olduğunu ve bunların dünyanın çeşitli müzelerinde olduğunun tespit edildiğini söyledi.
Günaydın, üzerinde "Ölümüne Aşkın ve Gladyatörlerin Kenti Stratonikeia'ya Hoşgeldiniz" ifadesinin yer aldığı tabelanın antik şehrin girişine dikilmesinin ardından tanıtım açısından çok ciddi mesafe alındığına işaret etti.
Stratonikeia, burası dünyanın en büyük mermer kentlerinden bir tanesi. Yaklaşık olarak 150-200 bin insanın yaşadığı 20 bin kişilik tiyatrosu olan, meclisi olan, çok muhteşem giriş kapısı olan bir antik şehir. Turizm sezonun başlamasıyla antik kentin yoğun bir ziyaretçi trafiği yaşaması bekleniyor.
Günaydın, özellikle Fransa'da antik şehrin kuruluş hikayesinin bilinen bir olay olduğunu öne sürerek, şunları söyledi: Şehir bundan 200-300 yıl önce Avrupa'da bilinen bir kent. Ayrıca, tarihçilere göre, Stratonikeia'da bulunan 'gladyatör okulu' dönemin en büyük okullarından bir tanesi ve burada çok ünlü gladyatörler yetişmiş.
Muğla Müzesi'nde 3 yıl önce açılan Türkiye'nin ilk gladyatör salonunu bugüne kadar yaklaşık 40 bin kişi ziyaret etti.
Muğla'nın Yatağan İlçesi’nde 9 yıl önce bir işletmeye ait kömür havzalarında, kömür çıkarma çalışmaları sırasında tesadüfen bulunan ve aralarında "Truva" filmine konu olan Akhilleus'un da olduğu 7 gladyatörün mezar steli (dikilmiş, yüksekliği eninden uzun yekpare bir taştan oluşan yapıt) özel bir salonda sergileniyor.
Gladyatör stellerinin sergilendiği salonun duvarlarında, o dönemin savaşlarını gösteren fotoğraflar yer alıyor. 7 gladyatör stelinden 6'sının hangi savaşçılara ait olduğunu belirlenmiş. Müzede, Roma Dönemi'nde ün yapmış Khrysos, Vitalius, Khrysopteros, Amarios, Eumolos, Droseros ve Akhilleus adlı savaşçıların mezar stellerinin sergilendiği öğrenildi. Trt/Haber, 08.03.2009 |
|||||
NORVEÇ'TE RÖNESANS DÖNEMİNE AİT BİR TABLO ÇALINDI
Norveç'teki bir kiliseden Rönesans dönemi ressamlarından Lucas Cranach tarafından yapılan bir tablonun çalındığı bildirildi.
Polis, ülkenin güneyindeki Larvik kentindeki Luteran kilisesinden çalınan,1540 yılında yapıldığı tahmin edilen, 450 yıllık tablonun, uzman Gunnar Krogh-Hansen'e göre 2.1 ile 2.8 milyon dolar değerinde olduğunu açıkladı.
Soygunun, itfaiyecilerin, kilisedeki alarma yanıt vermesi üzerine bu öğleden sonra ortaya çıktığı belirtildi.
"Suffer the Little Children to Come Unto Me" adlı tablonun, yaklaşık 330 yıldır bu kilisede asılı olduğu kaydedildi.
Almanya'nın en önemli Rönesans dönemi ressamlarından biri olarak kabul edilen Lucas Cranach, 1472 ile 1553 yılları arasında yaşamıştı. Haberler.com, 08.03.2009 |
|||||
SİT ALANINDA İŞ MAKİNESİ
Kaleiçi’nde, etrafı iki insan boyunda tahtalarla sıkıca kapatılmış arsada, sesi sokağa taşan iş makinesinin marifetini gördüğümde şok oldum. Büyükçe bir kepçe, yerden aldığı toprakla birlikte yaklaşık 40x60x90 cm boyutunda temel taşlarını traktöre yüklüyordu; üç traktör de sıradaydı. Kısa bir görüntü kaydından sonra ilk aklıma gelen, 200 metre ilerideki Koruma Kurulu’na bilgi vermekti. Gördüklerimin koruma mevzuatı açısından incelenmesini talep eden bir dilekçeyi Kurul Müdürü’ne verdim. Müdür’den, iş makinesi ile temel kazısı yapılan arsanın 3. Derece Sit Alanı olduğunu, bu alandaki tescilli iki evin yerine yapılacak Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü’nün (AKMED) misafirhane olarak kullanacağı otel kompleksinin, restorasyon ve rekonstrüksiyon projelerinin Kurul’dan onay aldığını, temel kazısının da arkeologlar denetiminde ve elle yapılması mecburiyeti olduğunu öğrendim.
Vatandaşlık görevini yapmış olmanın kıvancıyla Kurul binasından çıktığımda ise biraz önce temelden çıkan hafriyatın doldurulduğu traktör, yükünü boşaltmaya gidiyordu. Hiç hesapta yokken karşıma çıkan bu olay nedeniyle beklettiğim arkadaşımın affına sığınarak bu kez bir taksi ile traktörü takip ettim. Traktör, Narenciye Bahçesi yakınında, bir arsaya yükünü boşalttı. Önceden dökülmüş 10 römork kadar toprağın arasında da çok sayıda parçalanmış tarihi temel taşı vardı. Arsa, traktörcüye aitti ve çöplüğe götürülmesi istenen kazı toprağındaki taşları, ev inşaatında kullanmak istemişti. Kaleiçi’ne dönerek temel kazısının ve traktörün video görüntülerini Kurul Müdürü’ne izlettim ve dört de fotoğraf verdim.
Aynı gün, iş makinesi ile temel kazısı yapılan alanı inceleyen Kurul’un uzmanları, 7x15 m boyutlarında ve 1 m derinliğinde bir alanın kazıldığı ve çıkan malzemenin dışarıya taşındığını rapor etmişler. Bu raporla bilgilendirilen İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü de, “iş makinesi ile temel kazısı yapıldığı ve kültür varlığı tahribatına sebep” olunduğu için Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş. Antalya Koruma Bölge Kurulu, 27.11.2008 tarihli toplantısında benim dilekçeyi, uzman raporlarını, savcılığa suç duyurusunu ve temel kazısı yapılan alandaki projenin müellifi ve aynı zamanda o tarihte Kurul’un başkan yardımcısı olan Dr. M. Sinan Genim’in başvurusunu değerlendirerek, proje uygulama iznini Müze’nin yapacağı kurtarma kazısı sonuna kadar askıya aldı: “...otel fonksiyonunda rekonstrüksiyon projeleri onaylanan tescilli yapıların 3. derece arkeolojik sit alanında bulunmasından dolayı, temel çalışmalarının Müze Müdürlüğü denetiminde yapılarak, hazırlanacak belgelerin Kurulumuza getirilmesinden sonra uygulamaya devam edilebileceğine; ..”
Bu karar üzerine, Antalya Müzesi arkeologu Nilüfer Karakaş ve araştırmacı Nermin Karagöz’ün 17.12.2008’de başlattığı temel kazısında, yüzeyden 2.20 m aşağıda Kaleiçi’nde varlığı bilinmesine karşın güzergahı bugüne kadar tam saptanamamış antik döneme ait taş döşeme yol ve bu yolun kıyısında da, ikisi seramik atölyesi ve çok sayıda dükkan kalıntısı ortaya çıkarıldı. 17.12.2009’da tamamlanan kazıda ayrıca lüle (34 adet), kandil, testi, minyatür kaplar, Bizans dönemine tarihlenen bronz sikkeler, Bizans-Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seramik parçaları, bronz röliker, mermer dibek ve geç dönem cam şişeler bulundu. Şimdi Koruma Kurulu, Müze uzmanlarının kazı raporu doğrultusunda, söz konusu otel projesini yeniden değerlendirecek. Kaleiçi’nde, iş makinesinin kepçesi ile parçalanmaktan kurtarılan tarihi eserlerin fotoğraflarına bakarken kıvrandım. Ancak, Koruma Kurulu’na 200 metrede, uzmanların olduğu yerde bu zaaf yaşanıyor ve iş makinesi ile kaçak kazı yapılıyorsa Türkiye’deki kültürel koruma uygulamalarında ters giden bir şey var diye düşünüyorum. Sonucu sevindirici olsa da bir yurttaş olarak tesadüfen tanık olduğum bu olay kara mizah gibi geldi. Olayın yargı boyutu devam ettiği için yorum yapamıyorum ama sanırım Kültür Bakanlığı mevcut kültürel koruma çalışmalarına bir ek yaparak, sit alanlarında şu uyarı tabelasını da asmalı: Dikkat, iş makinesi çıkabilir! Radikal İki, Yazı: Hasan Üstün / İÜ, Arş. Gör., 08.03.2009 |
|||||
DEFİNE AVCILARINA SUÇÜSTÜ
Pınarhisar Kaleler Mevkiinde define aramaya çalışan 4 kişi Emniyet Müdürlüğü Ekiplerince kıskıvrak yakalandılar.
Edinilen bilgilere göre; 5 Mart 2009 Perşembe günü gecenin muayyen saatlerinde Pınarhisar Kaleler Mevkiinde define aramak maksadıyla kazı yapan dört kişinin yanlarında getirdikleri aletlerle birlikte yakalandığı belirtildi.
İstanbul'dan kendilerine ait bir araçla geldikleri öğrenilen H.D.(34), A.S.(46), R.S.(44) ve S.S.(39)'nin define aramak maksadıyla kazmaya çalıştıkları Kaleler Mevkii'nde amaçlarına ulaşamadan kıskıvrak yakalandıkları ifade edildi. Definecilerin yanlarında getirdikleri detektör, kazma, kürek vb. malzemelerine el konulduğu ifade edilirken, olayla ilgili tahkikatlar sürmekte. Kırklareli Kent Haber, Haber: Süleyman Karael, 07.03.2009 |
|
||||
Ölü doğmuş bir projenin cenazesi: İKİBİN(S)ON |
|||||
“GAYRET GÖSTERDİK AMA ENGELLERE TAKILDIK”
“İstanbul’u 2010 yılında Avrupa’nın Kültür Başkenti yapmak için uzun zamandır gayretle çalıştığımız 2010 AKB Yürütme Kurulu Üyeliği’nden kendi irademizle istifa ettik. İstanbul ve Türkiye için büyük bir fırsat olarak gördüğümüz bu projede güzel şeyler yapmak istedik; bazılarını yaptık, bazılarını yürürlüğe koyduk, bazılarını tasarladık, bazılarının ilişkilerini kurduk. Vardığımız noktayı da sizlere Kasım 2008’de basılı olarak sunduk. Lakin karşılaştığımız olumsuzlukları giderme konusunda gayret göstermemize rağmen birtakım engellere de takıldık. İstanbul’un, 2010 yılında hak ettiği başarıyla kültür başkenti olabilmesi ve bu projenin her bakımdan mükemmel yürümesi yolunda biz de ayrı bir engel olmak istemediğimiz için şimdi kenara çekiliyoruz. İstifamız kişi yahut kurumlara karşı yapılmış bir hareket olmayıp tamamen projenin selameti amacını gütmektedir.
Bizler, ülkemizin kültür sanatla ilgili önemli
kişilerinin yer aldığı Danışma Kurulu tarafından
seçildik. Teveccüh ve iyi niyetlerine teşekkür
ederiz. Danışma Kurulu tarafından seçilecek yeni
üyelere, arzu ettikleri takdirde destek olmaya devam
edeceğiz. Çalışmalarını huzur ve güvenle
yürütebilmeleri adına da - kişilik haklarımız saklı
kalmak koşuluyla- bizim çalıştığımız dönemle ilgili
susma hakkımızı kullanacağız. 2010 Avrupa Kültür
Başkentliği sürecinin başarıya ulaşmasını yürekten
destekliyoruz. Kamuya saygıyla duyururuz.” Yeni üyeler, yasaya göre sivil toplum ve devlet temsilcilerinin görev yaptığı Danışma Kurulu tarafından seçiliyor. Radikal’in görüştüğü Danışma Kurulu Başkanı Hüsamettin Kavi, 2010 Danışma Kurulu’nun 16 Mart’ta rutin toplantısı olduğunu, bu tarihin daha önceye çekilebileceğini ve ilk toplantıda mutlaka ayrılan üyelerinin yerine yenilerinin seçileceğini anlattı. Kavi, yaşanan krizle ilgili olarak “Bu ajansın çeşitli kurumları var. Geçmişte benzeri olmayan bir yapı. Genel Sekreterlik yapısı da bir hayli büyüdü. Pek çok artistik direktörlük var. Bu bir ekip çalışması ama anlıyorum ki bu ekipte bir takım uyumsuzluklar oldu,” dedi.
2010 Genel Sekreteri Eyüp Özgüç’le Yürütme Kurulu arasındaki çekişmenin istifaya doğru gittiği, 27 Şubat’ta haber olmuş, dört ismin istifa ettiğini ise 3 Mart’ta ilk kez Radikal duyurmuştu. Taraflardan konuyla ilgili özel bir açıklama ise yapılmadı.
Radikal, 07.03.2009
İstanbul 2010 İstanbul Kültür Başkenti’ projesini yürütmek üzere oluşturulan ajansın Yürütme Kurulu’ndan 4 kişinin istifası ile ilgili tartışmalar sürüyor. İstifa edenler “Şimdilik konuşmama hakkımızı kullanıyoruz” derken, gözler, anlaşmazlığın nedeni olan AKP destekli Genel Sekreter Eyüp Özgüç’ün 7 icraatına çevrildi.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yürütme Kurulu
Başkanı Nuri Çolakoğlu ile kurul üyeleri Gürhan
Ertür, İskender Pala ve Metin Sözen’in istifasına
projenin genel sekreteri Eyüp Özgüç’ün “7
icraatının’ neden olduğu öne sürüldü.
Turizm Gazetesi, 08.03.2009
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Ajansı,
yaptığı basın açıklamasında, yoğun tempolu çalışma
düzenini sürdüreceğini açıkladı:
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti sürecinin en başından bugüne, projeye çok önemli katkıları bulunmuş bu değerli isimlere çok teşekkür ediyor, kendilerinin bundan sonraki dönemde de değerli fikir ve önerileriyle yanımızda olacaklarına inanıyoruz. Halihazırda Danışma Kurulu üyelikleri devam eden kamuoyunun da yakından tanıdığı Sayın Çolakoğlu, Sayın Sözen, Sayın Ertür ve Sayın Pala'nın İstanbul'a yakışır bir Avrupa Kültür Başkentliği sürecinin gerçekleştirilmesi adına her türlü desteği vereceklerinden şüphemiz yoktur.
Boşalan Yürütme Kurulu üyelikleri ile ilgili çalışmalar bugünden itibaren başlatılmıştır. Yürütme Kurulu'nun yeni üyeleri, Danışma Kurulu'nun sivil toplum temsilcileri ve diğer üyeleri arasından, Danışma Kurulu tarafından yapılacak seçimle en kısa süre içerisinde belirlenecektir. Yürütme Kurulu Başkanı ise, 9 kişiden oluşacak yeni Yürütme Kurulu üyeleri arasından Koordinasyon Kurulu'nca belirlenecektir.
2 Kasım 2007 tarihli ve 5706 sayılı kanunla kurulmuş olan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, güçlü mevzuat altyapısı, İstanbul'a yakışır doğru projeleri üretmek için uzman isimlerin yönlendiriciliğinde çalışan yaklaşık 100 kişilik güçlü ekibiyle, İstanbul'un tarihi ve kültürel değerlerini geleceğe taşıma ve kentin kültür - sanat altyapısını geliştirme hedefiyle yoğun tempolu çalışma düzenini sürdürmektedir. Kamuoyunun bilgisine sunarız."
Arkitera, 09.03.2009
İstifa ve usulsüzlük tartışmalarıyla çalkalanan İstanbul 2010 Avrupa Başkenti Ajansı, eleştirilen uygulamalarıyla ilgili bir açıklama yaparak, alınan kararların mevzuata uygun olduğunu savundu.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi Yürütme Kurulu’nda geçen hafta yaşanan istifa depreminin ardından, Genel Sekreter Eyüp Özgüç’ün usulsüz harcamalar yaptığı iddia edilmişti. Milliyet’te yayımlanan "İstanbul 2010’u sarsan yedi icraat" başlıklı haberle ilgili olarak, İstanbul 2010 Avrupa Başkenti Ajansı tarafından yapılan açıklamada, genel sekreterliğin eleştirilen yedi icraatına dair bilgiler verildi.
Açıklamada, Publicis Yorum firması ile İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi arasındaki anlaşmanın Ajans kurulmadan önce gerçekleştiği belirtilerek, "Publicis Yorum firması ile çalışılması ve 'Sahne Senin İstanbul' kampanyası ile ilgili alınan kararlar, mevzuata uygun bir biçimde uygulanmıştır" denildi.
Kampanya için ödenen toplam tutarın 15 milyon TL değil, KDV dahil 8 milyon 916 bin TL olduğu, paranın da medya kuruluşlarına ödendiği belirtildi.
Bazı camiilere proje bütçesinden Uşak el yapımı halı alımının mevzuata uygun olarak gerçekleştiği kaydedilen açıklamada, projenin henüz hayata geçirilmemiş olduğu vurgulandı. Açıklamada, Özgüç’ün Yürütme Kurulu Başkanı’ndan izinsiz olarak seyahat etmediği, ajansın iş ve işlemlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık nezdinde takip etmek üzere toplam 11 kez görev kapsamında Ankara’ya gittiği ifade edildi.
Mersilya-İstanbul etabında yapılacak Cap İstanbul Yelken yarışı projesi için ajansa 575 bin TL’lik başvuru yapıldığı belirtilen açıklamada, bu etkinliğin Türkiye’nin tanıtımına büyük yararı olduğu anlatıldı. Ajansın maaşlarının yatırılması karşılığı Vakıfbank ile Yürütme Kurulu’ndan gizli olarak protokol yapıldığı iddiasının gerçek dışı olduğu belirtilen açıklamada, "Vakıflar Bankası tarafından İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’na herhangi bir araç tahsis edilmemiştir" denildi. Genel sekretere tanınmış bulunan satın alma limitinin 20 değil, 2 bin TL olduğu belirtilen açıklamada, Özgüç’ün eğlence ve özel yemek harcamalarını kuruma fatura etmediği, Yürütme Kurulu üyesi Muammer Erol’un da usulsüz harcamalar nedeniyle istifa etmediği vurgulandı.
Milliyet, 11.03.2009
İstifa depremiyle sarsılan 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'na yönelik iddialar Başbakanlık'ı harekete geçirdi.
Başbakan'ın talimatıyla Başbakanlık Teftiş Kurulu, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'ndan birer müfettişin İstanbul'a gönderildiği öğrenildi. Ekip bir ay boyunca İstanbul'da kalacak. 2010 Ajansı da konuyla ilgili yazılı bir açıklama yaparak "Kamu kaynağı kullanan tüm kurumlar TBMM ve Başbakanlık Müfettişi koordinatörlüğünde 3 bakanlık müfettişince gerçekleştirilecek rutin denetime tabidir. Bu mevzuat kapsamında, ilgili denetim elemanlarının önümüzdeki günlerde ajansımıza gelerek, yıllık denetim çalışmalarına başlayacaklarını bilgilerinize sunarız." dedi. Müfettişlerin araştırma dosyasında basına yansıyan iddiaların yanında 'imzasız ve gizli mektupların' da bulunduğu iddia ediliyor.
Zaman, Haber: Arif Bayraktar, 12.03.2009
Başbakanlık, yaşanan istifalar sonrasında İstanbul 2010 Kültür Başkenti Ajansı için devrede. Ajansta Yürütme Kurulu Başkanı bulunmaması nedeniyle, karar mekanizması çöktü. Çoğunluğu sağlayamayan kurulda karar alınamaması ve onaylanmış projelere ödenek aktarılamaması nedeniyle ajansın çalışmaları da durdu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ajanstaki iddiaların tartışmalara neden olması nedeniyle, olaya el koydu. Ajansa ilişkin iddiaların araştırılmasını ve sorunun tespit edilerek çözülmesini isteyen Başbakan Erdoğan, Başbakanlık Teftiş Kurulu'na inceleme talimatı verdi. Kuruldan bir müfettiş ile Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'ndan birer müfettiş görevlendirilerek İstanbul'a gönderildi. Bir ay boyunca İstanbul'da kalacak müfettişler, ajansı mercek altına alacak. Müfettişler, hazırladıkları raporu Başbakan Erdoğan'a sunacak. Ajansın başkan vekili, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul İl Kültür Müdürü Dr. Ahmet Emre Bilgili, şu an sadece maaş gibi acil konular için imza yetkisini kullanıyor. Bilgili, İstanbul için hazırlanan tüm projelerin durma noktasına geldiğini vurguluyor ve 2010'a yalnızca dokuz ay kaldığının altını çiziyor. Sabah, Haber: Bülent Aydemr, 14.03.2009 |
|||||
![]() |
93 PARÇA TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ
Kahramanmaraş'ta düzenlenen operasyonda, Hitit ve Roma dönemlerine ait 93 parça tarihi eser ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre; bir istihbaratı değerlendiren Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube ekipleri, V.İ. isimli şahsın, elindeki Hitit ve Roma dönemlerine ait olduğu tahmin edilen bazı eserleri ve sikkeleri satmak için müşteri arayışı içerisinde olduğunu belirledi.
Çalışmalarını sürdüren ekipler, dün gerçekleştirdiği operasyonla, Hitit dönemine ait olduğu tahmin edilen 1 adet metal mızrak başlığı, 1 adet tarak, 1 adet ayakkabı figürü, 1 adet çekmece tutacağı, 1 adet yüzük, 1 adet alyans, 1 adet kolye başlığı, 1 adet silindir şeklinde obje, 1 adet bilye, 1 adet metal obje ve Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen 83 adet sikke ele geçirdi. Kahramanmaraş Emniyet Müdürü Necdet Çelikbilek, Anadolu ve Kahramanmaraş'ın tarihte birçok medeniyeti üzerinde barındırdığını belirterek; "Adeta açık hava müzesi durumunda olan ülkemizin tarihi değerleri yıllardır adeta talan edilmiş, tarihi zenginliklerimiz yok pahasına satılarak bazı ülkelerin müzelerini süslemiştir. Görevlilerimizce geçmişimize ışık tutan tarihi eserlerimizin korunmasına yönelik yaptığımız operasyonla, bu eserler ve eserleri satmaya çalışan bir kişi yakalandı" dedi.
Ele geçirilen tarihi eserler, gerekli işlemlerin yapılmasının ardından Kahramanmaraş Müzesi'ne teslim edilirken, V.İ. alınan ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Kahramanmaraş Kent Haber, 07.03.2009 |
||||
CUMHURİYETİN MİMARİ MİRASI SEMPOZYUM VE SERGİSİ
GERÇEKLEŞTİ
Sempozyum, Mimarlar Odası Genel Başkanı Bülend Tuna’nın açış konuşmasıyla başladı. Sempozyumun diğer açış konuşmaları TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof.Dr. Mustafa İsen tarafından gerçekleştirildi.
Sempozyumun ilk gününde İlhan Tekeli’nin “Cumhuriyet Dönemine Genel Bir Bakış’ başlıklı sunuşunun ardından, Cengiz Bektaş tarafından yürütülen ilk oturumda İnci Aslanoğlu, Afife Batur ve Yıldırım Yavuz Cumhuriyet mimarlığı üzerine çeşitli değerlendirmelerini sundular. Genel nitelikli sunuşların sonuncusu Nuran Zeren Gülersoy tarafından “Cumhuriyet Döneminde Planlama / Mimari Miras İlişkileri” başlığı altında gerçekleştirildi.
Sempozyumun ikinci oturumunda konuşmacılar Cumhuriyetin mimari mirasının koruma nedenlerini tartıştılar. Nevzat İlhan başkanlığında gerçekleşen bu oturumda Nimet Özgönül konuyu evrensel ve ulusal değerler bağlamında, Ebru Omay Polat ideoloji ve koruma bağlamında, Elvan Ergut Cumhuriyet mimarlığının tasarımcıları bağlamında ve Ali Cengizkan yapı türleri ve yapım teknikleri bağlamında değerlendirdiler.
“Cumhuriyetin Mimari Mirasının Sorunları” başlıklı üçüncü oturum Yegan Kahya tarafından yönetildi; Emre Madran yasal ve yönetsel sorunlara, Serhat Akçan uygulama sorunlarına değindiler. Bilindiği gibi sempozyumun önemli bir bölümü Mimarlar Odası Şubelerinin bulunduğu kentlerdeki örnekler üzerine kurgulanmıştı. Bu bağlamda Şubeler, kentlerindeki Cumhuriyet dönemi yapılarına ilişkin özet bilgi verdikten sonra bir olumlu, bir de olumsuz yapı örneği sundular. Olumsuz örnek, herhangi bir nedenle (imar hareketleri, doğal afetler, yanlış kullanım, kullanılmama, bakım / onarım eksikliği vb.) sorunları bulunan bir yapı ya da yapı grubunu; olumlu örnek ise onarılmış, kullanılan, kentle bütünleşmiş bir işlevi olan bir yapı ya da yapı grubunu içermek üzere hazırlandı. Bu bağlamda ilk gün Meral Oğuz, Murat Erdal Dere ve Nazlı Elçin Muğla Şubesi; Hacı Abdullah Erdoğan Konya Şubesi; Nilgül Yılmaz Antalya Şubesi; Asım Güzel Gaziantep Şubesi ve Yeşim Uysal Ankara Şubesi adına sunuş yaptılar.
Sempozyumun ikinci gününde, “Cumhuriyetin Mimarlık Mirasının Korunması” tartışılmaya başlandı. Bugünün Mustafa Kandil başkanlığındaki ilk oturumunda Gülsün Tanyeli “Genel Yaklaşımlar”, Emel Kayın “Kuram / Uygulama Arakesitinde Tartışmalar” ve Mehmet Tunçer “Cumhuriyetin Mimari Mirasının Planlama Aracılığı ile Korunması” başlıklı sunuşlarını gerçekleştirdiler. Proje ve uygulamaların ele alındığı ikinci oturumda, Arzu Temizsoy Cumhurbaşkanlığı Kampüsü’ndeki yapıların bir değerlendirilmesini yaptı. Cengiz Kabaoğlu Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Yavuz Özkaya Ankara Ziraat Bankası, Gözde Uslu Ankara Eski Hukuk Mektebi onarımlarının proje ve uygulama süreçlerine ilişkin deneyimlerini aktardılar. Demet Binan’ın başkanlığını yürüttüğü son oturumda İpek Durukan mimari mirasın günümüz yaşamındaki yerine değindi. Neslihan Dostoğlu Bursa örnekleri üzerinden Cumhuriyet yapılarının bir değerlendirmesini yaptı. Bu oturumun son etkinliği olan Şube sunuşlarını Gaye Birol Balıkesir Şubesi; Hümeyra Birol Akkurt İzmir Şubesi; Mithat Coşkun ve Enise Tügen Elazığ Şubesi ve Burak Asiliskender ile Hikmet Eldek Kayseri Şubesi adına gerçekleştirdiler.
Sempozyum Oktay Ekinci’nin yönettiği forum ile sonlandı. Mimarlar Odası, 06.03.2009 |
![]() |
|
Gümüşkesen - Milas (G. Bell, Nisan) |
...1907
|
![]() |
![]() |
|
Troya (Dörpfeld) |
...?
|
![]() |
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |