Ağustos '10 Arşivi |
29 Ağustos - 4 Eylül 2010 |
|
EN YÜKSEK SUR DUVARINA ULAŞILDI
Dünyada en erken
tarihli Zerdüşt tapınma merkezinin yer aldığı
Balıkesir'in Bandırma İlçesi'ne bağlı Ergili Köyü
yakınlarındaki Daskyleion antik kentinde, 1988
yılından bu yana sürdürülen kazı çalışmalarında
bugüne kadar gün ışığına çıkarılan en yüksek sur
duvarına ulaşıldı. Muğla Üniversitesi öğretim üyesi
ve kazı ekibi başkanı Doç.Dr. Kaan İren,
gazetecilere yaptığı açıklamada, ''Hisartepe''
mevkisindeki kazılar sırasında, önce MÖ 6. ve 5.
yüzyıllara ait olup, kuzey yönünde uzanan Pers
uygarlığına ait kente girişi koruyan surlara
ulaştıklarını belirtti. İren, ardından yine aynı
dönem ve uygarlığa ait, doğu-batı yönünde ilerleyen,
kente girişi koruyup, diğer surlarla köşe yapan,
kireçten yapılmış başka bir sur duvarını da ortaya
çıkardıklarını kaydederek, şu bilgileri verdi:
''Kireç taşından yapılan bu sur duvarının
yüksekliğini, şu ana dek ulaştığımız kadarıyla Yeni Asır, 04.09.2010 |
|
BİTLİS KALESİ KUŞLARA YUVA OLDU
Bitlis Kalesi'nde devam eden restorasyon çalışmaları sırasında yuvaları kapatılan kuşların mağdur olmamaları için özel yuvalar yapıldı.
MÖ 312 yılında Büyük İskender tarafından yaptırılan tarihi Bitlis Kalesi'nde restorasyon çalışmaları devam ediyor. Yıllardır ayakta duran ancak son yıllarda taş düşmesi nedeniyle esnafa sıkıntı yaratan tarihi kalede restorasyon çalışmalarında sona yaklaşıldı. Yaklaşık 2 aydır restorasyon çalışmaları devam ederken, çalışmalar esnasında kuşların yuvaları da zarar gördü. Kaya bloklarında başlatılan restorasyon çalışması sırasında özel bir malzeme ile kapatılan kuş yuvaları yerine ahşaptan kuş yuvaları kaya bloklarına ve surlara monte edildi.
Yaklaşık 20 adet kuş yuvasını monte ettiklerini ifade eden müteahhit firma yetkilisi Abdurrahman Zeydanlı, bu tür restorasyonlarda dış etkenlerden korunmanın da önemli olduğunu vurguladı.
Zeydanlı, "Kalede restorasyon çalışmalarımız devam ediyor. Yaklaşık 2 aydır çalışmalar yapıyoruz. Kalenin duvarları tahrip olduğu için kuşlarda yuva yapmıştır. Ancak biz restorasyon çalışmaları sırasında yuvalarını kapattık. Bu nedenle onlara bir jest yapıp özel yuva yaptırdık" dedi. Bitlis Kent Haber, 04.09.2010 |
|
![]() |
OSMANLI KALESİ RESTORE EDİLİYOR
Kaledeki restorasyon çalışmaları çerçevesinde bu sene bin 500 metre karelik bir alanın kaplamasının yapılacak.
Kalenin boyutları 80 dönümlük bir alanı kaplıyor. Bazı alanların kazı yapılmak suretiyle geçmişin günümüze kazandırılması ve aydınlatma noktasında çalışmalar da sürüyor.
Kalenin Özgeçmişi ise şöyle; Tarihi Osmanlı Kalesi, ilçenin güneyinde ve Van Gölü’nün kıyısında bulunuyor. 1224 yılında meydana gelen bir depremde yıkılan kale, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırıldı. Aslında kaleyi, durumundan daha önce haberdar olan Yavuz Sultan Selim yaptırmak istemiş, ancak buna vakit bulamamış.
Çaldıran seferine çıkan Yavuz Sultan Selim Erzurum’da konaklarken, Ahlat’tan giden bir heyet, padişahın yanına varıp, ’’Padişahımız, büyük soyumuz burada gömülü. Ahlat şehrinde bize yeni bir kale yaptır ki, kendimizi koruyalım’’ demiş. Padişah Sultan Selim, o sıralarda İran seferiyle uğraştığı için, kaleyi yaptırmaya pek vakit bulamamış.
Kalenin inşasına ancak Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlanabilmiş. Kanuni, İran’dan dönerken Ahlat’a uğramış ve burada gömülü olan Türk büyüklerinin mezarlarını görmüş. Ayrılırken, Zal Mahmut Paşa ile Mimar Sinan’ı, kalenin inşası için Ahlat’ta bırakmış. Kale planını Mimar Sinan’ın yaptığı söylenir.
Dörtgen biçimindeki kalenin, bir yönü Van Gölü ile, öbür üç yönü ise karayla çevrilidir. Karaya bakan üç yanı, içi su dolu savunma hendekleriyle kuşatılmıştır. Gösterişli ve mimarisi güzel olan kalenin içinde bir de cami yaptırılmış. Trt/Haber, 04.09.2010 |
ASPENDOS'UN SIRLARI ÇÖZÜLÜYOR
Antalya’nın Serik İlçesi yakınlarındaki Aspendos antik kentinde, Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Veli Köse başkanlığında Türk ve yabancı bilim adamları ile öğrenciler, jeofizik yüzey araştırması çalışması sürdürüyor.
Antalya’ya gelen yerli ve yabancı turistlerin, günümüze kadar en iyi korunmuş amfi tiyatro olarak kabul edilen Aspendos Antik Tiyatrosu’nu gezip döndüklerini kaydeden Doç.Dr. Veli Köse, tiyatronun yaslandığı tepede ve önündeki ovadaki şehir kalıntılarından ise çoğu kişinin habersiz olduğunu kaydetti.
Bu durumun en önemli sebebinin, kalıntıların, bitki örtüsünün altında kalması olduğunu ifade eden Köse, geçen yıl Mart ayında otların biçilmesiyle birlikte şehrin agorası, bir tarafındaki dükkanlar ile karşısında yer alan devlete ait ürünlerin saklandığı market binasının en alt katının da ortaya çıktığını ifade etti.
Aspendos’un bir Pamfilya kenti olduğunu ve bulunan sikkelere bakarak geçmişinin MÖ 5’inci yüzyıla kadar dayandığının anlaşıldığını söyleyen Köse, ’’Bu da zenginliğin göstergesi. Tüm bulgular, kentin siyasi ve ekonomik açıdan güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Burada Pamfilya’ya has bir giysinin yününün yanı sıra tahıl, zeytinyağı ve şarap üretilmiş. O dönemlerde yakında bulunan bir tuz gölünden tuz elde edilmiş. Hayvancılık ve kereste üretimi de yapılmış’’ diye konuştu.
Toros dağlarından getirilen tomrukların yine o dönemde civardaki su yolları ile ovaya kadar ulaştırıldığını vurgulayan Köse, tomrukların, ovadaki iki hamamın büyük olanının arkasında akan Eurymedo nehrinden de su taşıtlarıyla denize götürüldüğünü, oradan Akdeniz ülkelerine taşındığını anlattı.
Dünyadaki en önemli arkeolojik kaynaklarda Aspendos’un ünlü su kemerlerinin de yer aldığını hatırlatan Köse, kente yaklaşık 20 kilometre mesafedeki bugünkü Gökçepınar mevkiinden su kemerleri vasıtasıyla su getirildiğini ifade etti. Trt/Haber, 04.09.2010 |
![]() |
|
GÖKÇEADA'DA 8 BİN YILLIK YERLEŞİM
Gökçeada’daki kazılarda, adadaki yaşamın 8 bin yıl öncesine uzandığını gösteren bulgulara ulaşıldı. Uğurlu Köyü’ndeki kazılarda çıkarılan kilden yapılmış çanak çömlekler, kadın heykelcikleri, taştan ve deniz kabuğundan boncuklar, kolyeler, sürtme taştan baltalar heyecan yarattı. Kazı Başkanı Doç.Dr. Burçin Erdoğdu “Ortaya çıkarılan bölge, tüm Doğu Ege adalarında bugüne kadar saptanan en erken yerleşim yeridir” dedi.
Radikal, Fotoğraf: Vural Bozok /DHA, 04.09.2010 |
DÜNYANIN EN ESKİ BİRASI DENİZDEN ÇIKTI
Finlandiya yakınlarındaki Aland Adaları açıklarında yapılan bir dalışta 19. yüzyıla ait olduğu düşünülen bira şişeleri bulundu.
Araştırmacılardan Bjorn Haggblom bir gemi enkazında şampanya şişelerini aramak için yaptıkları dalış sırasında, bu bira şişelerine rastladıklarını belirtti. Milliyet, 04.09.2010 |
|
609 YILLIK KURAN-I KERİM ARTIK DİJİTAL ORTAMDA
Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi, Yunanistan'ın Rodos adasında UNESCO tarafından kültür mirası olarak koruma altına alınan Rodos Kalesi içinde. Surların içindeki Orologiou Meydanı'ndaki kütüphanenin sahibiyse Hafız Ahmet Ağa Fethi Paşa Vakfı. Vakfın 16 yıllık Mütevelli Heyeti Başkanı da İstanbul Modalı Fethi Cengiz Argeşo.
Hürriyet, Haber: Cahit Akyol, 04.09.2010 |
|
TRALLEİS'TE 40 MEZAR ORTAYA ÇIKARILDI
ADÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Rafet Dinç başkanlığında yürütülen ve bu yılki bölümü 15 Temmuz 2010 tarihinde başlayan Tralleis antik kenti kazılarında önemli bir bulguya ulaşıldı. Tralleis antik kentinin güneyinde bulunan ve eski bir kiliseye ait olduğu sanılan 2 ayrı fil ayağı yapıyı ortaya çıkarmak için çalışama başlatan kazı heyeti, hiç beklemedikleri bir yapıyla karşılaştı. Çalışmalarda tarih boyunca önemli medeniyetlere ev sahipliği yapan Tralleis antik kentindeki tarihi kilisenin yıkılmasının ardından daha sonraki dönemde kalıntının üzerine yapılan küçük bir şapel ile şapelin kutsal sayılan bahçesine gömülmüş 40 kişiye ait mezar ve iskelet kalıntılarına ulaşıldı.
Şapel ve 40 mezardan oluşan yeni buluntuların MS 10-14 yüzyılları kapsayan Geç Orta Bizans çağına ait olabileceği ihtimalini değerlendirdiklerini ifade eden Kazı Başkanı Yrd. Doç.Dr. Rafet Dinç, “MS 4-6 yüzyıllara ait olduğu sanılan kilesinin fil ayaklarını ortaya çıkarmak için çalışma yapıyorduk. Ama böyle bir önemli bulguyla karşılaştık. Kilisenin yıkılmasının ardından bölgeye ibadetler için küçük bir şapel yapıldığını düşünüyoruz. Kalıntılardan bu şapelin üç kez yenilendiği anlaşılıyor. Şapelin bahçesinde de 40 tane mezar ve iskelet kalıntılarına ulaştık. Bu mezarların şapele çok yakın gömülmesi buranın önemli bir kutsal mekan olduğunu gösteriyor. O dönemlerde kutsal mekanlara gömülmek çok lüks ve önemli bir ayrıcalıktı. Buraya gömülen kişilerinde şapele bağlı cemaat üyeleri olduğunu tahmin ediyoruz” dedi.
Afyon’da Amerikalı bilim adamları tarafından yürütülen Amarium antik kenti kazılarında da daha önce şapel ve bahçesinde mezarlardan oluşan benzer bir yapının ortaya çıkarıldığını anımsatan Dinç, “Üzerinde çalışma yaptığımız kilisenin Roma imparatorluğu döneminde kullanıldığı yönünde işaretler var. Kilisenin yıkılmasından 400 yıl sonra bu kutsal mekan ortaya çıkmış ve buraya küçük bir şapel yapılmış” diye konuştu.
Üzerinde çalışma yapıkları kilise alanı ve ortaya çıkan yeni kutsal mekanın 1980’li yıllarda defineciler tarafından talan edildiğini kaydeden Dinç, şunları söyledi: “MS 4-6 yüzyıllara ait olan kilise ile yeni ortaya çıkardığımız MS 10-14 yüzyıllara ait şapel ve mezarların bulunduğu alan 1980’li yıllarda 80-100 kişilik defineciler tarafından hem de kepçeler kullanılarak talan edilmiş. Buradaki eserlerde kalan izlerden bunu çok iyi anlayabiliyoruz. Ama biz ortaya çıkardığımız bu yeni mekanla ilgili gerekli tüm önlemleri aldık. Bulunan mezarlar en iyi şekilde koruma altına alındılar. Proje kapsamında çalışmalarımızı sürdürüyoruz” Aydın Kent Haber, 03.09.2010 |
|
TARİHİ CAMİLERE REHBER İMAMLAR GELİYOR
İmamlar, artık sadece dini hizmetlerden değil kültür ve tanıtım faaliyetlerinden de sorumlu olacak. Tarihi camilerin imamları, üst düzey konuklara rehberlik hizmeti de verecek.
Amaç, Sultanahmet Camii gibi hem ibadete açık olan hem de tarihi ve turistik değeri bulunan eserlerin, ziyaretçilere tam manasıyla aktarılması. Ziyaretçilere bu eserlerin sadece tarihi özellikleri değil, anlamları ve önemlerinin anlatılması da hedefleniyor. Sultanahmet ve Süleymaniye gibi çok ziyaret edilen camilerin imamları daha çok üst düzey konuklara rehberlik hizmeti verecek. Anadolu'daki tarihi camilerin imamlarının ise tüm ziyaretçilere rehberlik yapması planlanıyor.
Referandum çalışmaları için Ağrı'da bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dün Doğubayazıt'taki İshakpaşa Sarayı'nı gezdi. Ağrı Valisi Ali Yerlikaya, gezi sırasında Bakan'a saraydaki caminin ibadete açılmasının planlandığını söyledi. Bundan memnun olan Davutoğlu, "Yaşayan mekanlar korunur. Eğer burası ibadete açılırsa tahrip edilmesinin önüne geçilir." dedi. Davutoğlu hemen ardından camilerle ilgili önemli bir planı açıkladı. Buna göre önümüzdeki dönemde tarihi camilerde "rehber imamlar" görev yapacak. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeni teşkilat yasasında bu konuyla ilgili çalışma yapıldığını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuyu önemsediğini aktaran Bakan, "Tarihi nitelikteki camilerimizde rehberlik hizmetini bizzat imamların üstlenmesi üzerinde duruyoruz." diye konuştu.
Davutoğlu, "Tarihi eserlerin büyük kısmı dini mimaridir. Bu Doğu'da da, Batı'da da böyledir. Batı'da katedraller, Doğu'da camiler. Bunların dini önemleri bilinerek de gezilmesi gerekir." değerlendirmesinde bulundu. Yabancı ziyaretçilere rehberlik yapabilmesi için bazı camilerdeki imamların yabancı dil bilmesi de öngörülüyor. Böylece imamlar turistik rehberlerin sadece camilerin tarihini anlatması yerine ruhunu da anlatacak. Zaman, Haber: Servet Yanatma, 03.09.2010 |
|
1700 YILLIK MANASTIRIN ÜZERİNDEKİ MALİKANE
Ailem ve ben İban Dağı'nda yaşardık. Oranın havası güzeldi ama Kenan dilinde lanet anlamına gelir 'iban'. Karşısında ise şu anda üzerinde olduğumuz Gerizim Dağı vardır. Hazreti İbrahim'in oğlunu kurban etmek için getirdiği yer burası. Buranın nemi fazla romatizmaya neden oluyor ama ben tüm ailemi bırakıp evimi Gerizim'de kurdum." Munip Masri böyle anlatıyor evini... Nablus'a 2 bin metre yukarıdan bakan 40 hektarlık arsanın üzerinde yükseliyor "Filistin Evi" anlamına gelen Beit Falasteen... Bin metrekare üzerine kurulan 12 odalı ev aslında inşaat sırasında bulunan tarihi manastıra zarar vermemek için büyük sütunların üzerine inşa edilmiş. Evin avlusunda 7'nci yüzyıla ait Herkül heykeli duruyor. Masri'ye göre, "Herkül Filistin ruhunu temsil ediyor; alçak gönüllü, kararlı, azimli."
Heykelden başınızı yukarı kaldırdığınızda büyük bir kubbe görüyorsunuz. Aşağı doğru Kuran'dan ayetler, 4 güzel tablo ile iki kat balkon duruyor. Masri'ye göre "evin en değerli eşyası" da malikanenin merdivenleri altında duruyor: Dev Filistin bayrağı... En alt katta her biri yaklaşık 100 metrekare genişliğinde Nablus, Kudüs, Nasıriye ve Beytüllahim adlarında dört oda var. Odalardan biri Masri'nin 5 bin kitap barındıran çalışma odası. Yan odada, dev İtalyan antika bir aynanın yer aldığı duvarın karşısında Raphael'e ait yün ve ipekten dokunmuş yaklaşık 60 bin euro değerinde bir halı asılı.
Bir diğer odada Picasso ile Modigliani'nin eserleri yer alıyor. Dördüncü odada ise Osmanlı döneminden kalma seccade göze çarpıyor. Odaların her birinde de Türk izi var; çünkü tavan ahşaplarını, pencereleri ve balkon korkuluklarını bir Türk şirketi yapmış. Evin içi çok sessiz. "Bu kocaman evde kim yaşıyor" diye soruyorum. "Ben ve ailem tabii ki. 6 çocuğum var, her birinin de kendi odası var" diye yanıtlıyor. Dışarıda ise gözüm almıyor evin bahçesini. İkisi 7'nci yüzyılda Fransa'da kullanılan kalelere ait. Evin bahçesindekileri sayıyorum: yüzme havuzu, Fransa'dan bir tapınak, 3'üncü Napoleon'un metresi için 8'inci yüzyılda yaptırdığı kış bahçesi, at çiftliği, geyik ahırı, tavuk ve horozların yaşadığı ahır, güvercinlik... Bahçede yürürken başlıyor anlatmaya Masri: "Burası İtalya'nın Vincenza kentindeki Rotonda adlı villanın bir replikası. Güzelleştirmek için 15 bini zeytin 65 bin ağaç diktim. Malikanenin inşaatı 1988'de başlayıp 2.5 yıl sürdü. Ancak bir yıl önce başlayan intifada nedeniyle 4 hafta boyunca işgal edildi."
Evin iki kat altına iniyoruz. Önümüze muhteşem korunmuş manastır çıkıyor. "Önce 3 tane kase parçası bulduk ve evi sütunların üzerine yapmaya karar verdik. İkinci katı yaptıktan sonra kazdık ve manastırı bulduk. Evin önünde 3 koyun kestim" diyor. İçinde bir altar, tabanında mozaiklerle süslü dua edilen kilise, atlar için ahır ile yalak, kuyu ve kemer yer alıyor.
Manastır o kadar zengin ki içinden çıkanlardan müze kurulmuş. Örneğin çıkan bir haç için 100 milyon dolar önermişler ama "Paha biçilemez" diyor. Merak ettiğim ise manastırda bulunanların kime ait olduğu. Anlatıyor: "UNESCO buraya gelip çok iyi araştırdı. Filistin devleti de geri almayı önerdi. Ancak yetkilileri çok iyi bakacağıma ikna ettim. Buradaki her şey devlete ait. Allah'a her gün müzede Yahudi kültürüne ait tek bir şey olmadığı için şükrediyorum. Yoksa elimden kesin alırlardı." Sabah, Haber: Bilge Eser, 03.09.2010 |
|
450 YILLIK SIR ÇÖZÜLDÜ
Mimar Sinan'ın, temelinin
yeraltı sularından olumsuz etkilenmemesi için
yaptırdığı kuyuların kapatılmasının caminin sonunu
hazırladığı ortaya çıktı. Restorasyon ve onarımla
sağlamlaştırılan camide, 450 yıl önceki döneme dönüş
yapıldı.
Mimar Sinan, 450 yıl önce camiyi inşa ederken, temellerin yeraltı sularından etkilenmemesi için kuyu kazdırıyor. Mimarlık dehası Sinan, yüksek kotta yapılan cami temellerinin ve zemininin sağlam kalabilmesi için bir miktar su ile temas etmesi gerektiğini düşünüyor. Bu sağlamak amacıyla da kuyuları yaptırıyor. Hayati önem taşıyan kuyuların ne kadar vazgeçilmez olduğunun anlaşılamaması caminin sonunu hazırlıyor. Zamanla şehir şebeke suyu da gerekçe oluşturdu ve kuyular kapatıldı. Caminin temellerinin arası bu nedenle balçıkla doldu. Restorasyon kapsamında, etrafındaki çelikten koruyucu dayanaklar kaldırıldı. Toplam 97 güçlendirme kuyusu açılarak, cami zemini stabil hale getirildi ve kayma engellendi. Cami bohçalanma yöntemiyle tamamen çevrildi ve temel sağlam duruma alındı. Mihrimah Sultan Camisi'nin 18 metre altından geçilerek, güçlendirme kuyuları birbirleriyle bağlı hale getirildi. Yetkililer, tarihi eserin gençlik dönemine döndüğünü söyledi. Akşam, 03.09.2010 |
|
![]() |
İNSANOĞLUNUN 800 BİN YIL ÖNCEKİ MENÜSÜ: BEBEK BEYNİ
İspanya’da bulunan yeni kemik fosilleri üstünde yer alan kesik ve diğer işaretler, bundan yaklaşık 800 bin yıl önce Avrupa’da yaşayan ilk insanların her gün düzenli olarak bebek beyni yediklerini ortaya koyuyor.
Radikal, 03.09.2010 |
BULGARİSTAN TARİHİ ESERLERİ SUDAN ÇIKARTIYOR, BİZ GÖMÜYORUZ
İzmir’in Bergama İlçesi’nde bulunan dünyanın sağlam kalmış tek antik ılıcası olan Allianoi’nin sulara gömülmesi tartışmaları sürerken, komşu Bulgaristan Avrupa’nın en büyük barajlarından biri olan eski adı Filibe yeni adı Koprinka’nın suları altında bulunan Trakya Kralı 3'üncü Seuthes tarafından kurulan Seuthopolis antik kentini kurtarmaya çalışıyor.
Komşu Bulgaristan’ın bugün su üzerine çıkartmak için proje hazırladığı ve kaynak aradığı Seuthopolis antik kenti de Allianoi’nin kaderini paylaştı. Yapımına 1948 yılında başlanan Filibe Barajı ile birlikte Seuthopolis’te de kazı çalışmaları başlatıldı. Baraj çalışmaları sürerken Odrissia Kralı Kral 3'üncü Seuthes’in MÖ. 4 yüzyılda 890 metrelik duvarlarla çevrilmiş yönetim merkezi Seuthopolis antik kenti tamamen ortaya çıkartıldı. Çok önemli arkeolojik bulgulara rağmen gün yüzüne çıkarılan Seuthopolis, enerji uğruna 1954 yılında bu kez suların altına gömüldü.
Seutholopis antik kenti Bulgaristan’ın tanınmış mimarlarından Jeko Tilev’in 2002 yılında hazırladığı projeye kadar sular altında kaldı. Tilev’in hazırladığı proje 2006 yılında Sofya’da yapılan Dünya Mimarlık Triennali’nde UNESCO’dan ‘Büyük Ödül’ kazandı. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunmayan Seuthopolis Projesi için ödüle rağmen pek çok engel çıktı. UNESCO’dan destek bulamayan Bulgaristan Kültür Bakanlığı 80 milyon Euro tutan proje için uluslararası mali destek bulmak için çalışmaya başladı. Hollanda, Kuveyt ve Avusturya’dan mali destek sağlandı.
Projeye göre Koprinka Barajı’nın altında kalan antik kent, 420 metre çapında çember duvar içine alınacak, önce sular boşalacak, temizlenip kurumaya bırakılacak. Ziyaretçiler buraya botlarla taşınacak. Camdan asansörlerle su seviyesinin 20 metre altına kadar inilip bu antik kent gezilebilecek. Çemberin iç kısmı bahçeler, teraslarla kafe ve restoranlar ve kültür merkezleriyle donatılacak. Antik kent geceleri tümüyle aydınlatılacak.
Tilev’in projesine ödül veren jüride bulunan ünlü Türk Kentbilimci Mimar Prof.Dr. Ahmet Vefik Alp, Bulgaristan’ın kültürüne sahip çıkmak için çırpındığını, bizim ise kültürümüzü gömmek için uğraştığımızı söyledi. Alp, “Türkiyemizin yöneticileri, bilim adamları, düşünenleri, bizler günlük menfaatler, kavgalar, dedikodularla uğraşıp Bergama da Allianoi, Dicle de Hasankeyf, Fırat ta Zeugma antik kentlerinin baraj inşaatları nedeniyle sular altında kalış sürecini çaresiz seyrederken komşu Bulgar’ın aynı kadere mahkum olmuş bir antik kenti kurtarmak için hazırladığı proje Jürinin oybirliği ile hiç tartışmasız büyük ödüllerden bir tanesine layık görüldü. Komşu projesini gerçekleştirebilirse bir taşla üç kuş vuracak. Hem kültürüne sahip çıkacak, hem barajı yapılacak, hem turizm yapacak” dedi. Milliyet, Haber: Turan Gültekin, 03.09.2010 Mimar-kentbilimci Prof. Ahmet Vefik Alp, Eroğlu-Tarkan arasındaki tartışma nedeniyle “El alem kültürüne nasıl sahip çıkıyor” diyerek bir örnek veriyor:
“2006 Mayıs'ında Sofya'da Dünya Mimarlık Trienali yapıldı. 22 ülkeden 152 mimar projeleriyle yarışmaya katıldı. Pierre Andre Dufetel (Fransa), Manfredi Nicoletti (İtalya), Yury Platonov (Rusya, Georgi Stoilov (Bulgaristan), Kiyonori Kikutake (Japonya), Jan Hoogstad (Hollanda) ve Ahmet Vefik Alp'ten (Türkiye) oluşan uluslararası jüri, Fransa, Malta ve Bulgaristan'dan gelen 3 projeye ‘büyük ödül' verdi.
Hürriyet, Yazı: Yalçın Bayer, 04.09.2010 |
|
İSTANBUL'UN YENİ GÖLGESİ UNESCO'YU ÜRKÜTTÜ
“Bu köprü Süleymaniye Camiini kapatacak, İstanbul'un siluetini bozacak” diye diye UNESCO'nun dilinde tüy bitiyor.
Tüy bitme noktası aşılıyor, iş artık daha ciddi bir aşamaya gelmek üzere.
Hürriyet, Yazı: Yalçın Doğan, 03.09.2010 |
|
KÖY EVİ MÜZE GİBİ
Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı'nın koordinesinde, Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü ekiplerince yapılan istihbari çalışmalar neticesinde, Y.T. ve Y.E'nin kent genelinde kaçak kazı yaptıkları, kazılar sonucunda buldukları eserleri Y.E'nin Yıldızeli İlçesine bağlı bir köyde bulunan evinde sakladıkları, Y.T'nin satmak amacıyla bu eserlerden aldığı numuneleri evinde bulundurduğu bilgisine ulaşıldı.
Şüpheliler Y.T. ve Y.E'nin gözaltına alındığı operasyonda 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında olduğu tespit edilen demir çağına ait toprak testi, Roma dönemine ait alabastron, Selçuklu dönemine ait saklama kabı, MÖ 5. yüzyıla ait koku kabı, 2 adak kabı, MÖ 2 bin yılına ait dokuma tezgahlarında kullanılan 2 ağırlık, 2 ezme taşı, 2 ağırşak, 10 taş obje, Selçuklu dönemine ait 2 kandil parçası, MÖ bin yılına ait hayvan başı figürü (at başı), Hititler dönemine ait oyun taşı, çeşitli dönemlere ait 9 seramik parçası, bronzdan yapılmış ok obje, Selçuklu dönemine ait tabak, sütun taşı, üzerinde II. Mahmut'a ait tuğra bulunan pirinç sikke, kılıç, 8 parçadan oluşan çay kaşığı takımı, 5 işlenmiş taş ve tarihi eser aramada kullanılan modern dedektör ele geçirildi.
Tarihi eserlerin ele geçirildiği Y.E'ye ait köy evinin açık hava müzesi gibi olduğu öğrenildi. Tarihi eserlerin evin içerisindeki raflarda ve evin bahçesinde sergilenirken çekilmiş fotoğraflarının da ele geçirildiği operasyonda, Yıldızeli İlçesi'ne bağlı Kayalıpınar Köyü'ndeki Hitit Şehri Kayalıpınar Harabe Ören Yeri'nde bulunan 3 lahde ilişkin fotoğraflar da bulundu.
Kaçak kazı çalışmalarını genellikle Hitit şehri Kayalıpınar Harabe Ören Yeri çevresi ile Yıldızeli bölgesindeki eski yerleşim alanlarında yürüttükleri belirlenen şüphelilerin, bölgede Kültür ve Turizm Bakanlığının denetiminde Alman arkeolog Andreas Karpe Müller başkanlığında Sivas Müze Müdürlüğü'nce yürütülen kazı çalışmalarını da yakından takip ettikleri öğrenildi.
Öte yandan, köy evinin bahçesinde yaklaşık 3 metre uzunluğunda 2,5-3 ton ağırlığında sütun taşı ile ele geçirilen ve etüt edilmesi gereken bazı eserlerin ise yediemine teslim edildiği belirtildi.
Operasyonda ele geçirilen, demir çağına ait toprak testinin kral testisi olduğu tahmin ediliyor. Ele geçen eserler arasında, at başı ile eski dönemlerde Tanrılara sunulan adaklar dikkati çekiyor. Hürriyet, 03.09.2010 |
|
ULUABAT GÖLÜ'NE ARKEOLOJİ ENVANTERİ
Uluabat Gölü çevresindeki yerleşim alanlarında, arkeolojik kalıntıların envanterini çıkarmak için çalışma başlatıldı.
Uluabat Gölü’ndeki Kız Adası’nda bulunan Apollon Tapınağı’nda başlayan çalışmaları yerinde inceleyen Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Nilüfer’in Bursa’nın en eski yerleşik alanı olduğunu belirterek, arkeolojik çalışmalara önem verdiklerini söyledi. Bozbey, Nilüfer Belediyesi’nin geçen yıl düzenlediği Gölyazı Çalıştayı’nda arkeolojik yönden oldukça zengin olan bölgede envanter çalışması yapılmasını istediklerini hatırlattı.
Envanter çalışmalarının ilk olarak Apollo Tapınağı’ndan başladığını ifade eden Bozbey, “Girişimlerimiz sonucunda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından görevlendirilen Yrd. Doç.Dr. Serdar Aybek, Dr. Ali Kazım Öz ve Bakanlık temsilcisi Barış Harmankaya bölgedeki çalışmalara başladılar. 8 kişilik ekip, 7 eylül tarihine kadar çalışmalarını sürdürecek. Gölyazı’nda yapılan çalışmalar ilk olarak Kız Adası’nda bulunan Apollon Tapınağı’nda başladı. Tapınak sonrasında ise antik tiyatro ve bölgede yer alan diğer alanlarda araştırma yapılacak” dedi. Bozbey, yapılan çalışmalarla arkeolojik yönden zengin olan bölgedeki değerlerin ortaya çıkacağını vurguladı. Tespit edilen kalıntılara sahip çıkacaklarını söyleyen Bozbey, “Bu değerli yapıtları geleceğe aktaracağız. Bölgenin bu yöndeki zenginliğini yaşatmak için belediye olarak gerekli çalışmaları yapacağız. Bu konuda yüklü bir bütçe gerekse de biz gerekli bütçeyi ayıracağız” şeklinde konuştu.
Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Serdar Aybek, 2006 yılından bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından alınan izin ve üniversitelerin desteğiyle bölgede çalışma yaptıklarını kaydetti. Aybek, “Çalışmalarımıza ilk olarak Kız Adası’nda başladık. Adada bulunan Apollon tapınağı bu antik kentte büyük önem taşımaktadır. Bin 800 yıl öncesine dayanan bu tapınak üzerinde yapacağımız çalışmalar birçok konuya ışık tutacaktır” dedi.
Bölgedeki kalıntıların 2 bin 500 yıl öncesine kadar uzandığını tespit ettiklerini belirten 9 Eylül Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Ali Kazım Öz, arkeolojik yönden zengin olan bölgedeki en önemli noktanın Kız Adası’nda olan Apollon Tapınağı olduğunu ifade etti. Öz, bölgedeki bütün yerleşim yerlerinin tapınağa yönelmesinin de önemli olduğunu vurguladı. Bursa Hakimiyet, 02.09.2010 |
|
ANTALYA'NIN SUALTI İLK KEZ ROBOTLARLA TARANDI
Türkiye’de sualtı arkeoloji çalışmalarında ilk kez kullanılan su altı robotu önemli arkeolojik bulgulara ulaştı. Kemer ile Adrasan arasındaki kıyıları tarayan robot 5 bin yıl öncesine tarihlenen bulgular ortaya çıkardı.
Robotun görüntülediği arkeolojik değerler arasında Tunç Devri’nden kalma liman, taş çapalar, gemi batıkları da yer alıyor.
Antalya’nın Kemer kıyılarında 25 gün önce arkeolojik sualtı araştırmaları başlatıldı. Güney Antalya Turizmi Geliştirme ve Alt Yapı Birliği (GATAB) ile Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) tarafından başlatılan çalışmalarla ilgili bilgi vermek için basın toplantısı düzenlendi. Antalya Gazeteciler Cemiyeti’ndeki toplantıyı GATAB Başkanı Yusuf Üras ile DAÜ Sualtı Görüntüleme ve Araştırma Merkezi Başkan Yardımcısı Hakan Öniz birlikte yaptı.
GATAB Başkanı Yusuf Üras, Kemer-Tekirova bölgesindeki alternatif turizmi çeşitlendirmek için çalıştıklarını söyledi. 2009′da batırdıkları sahil güvenlik teknesine ve bu ekim ayında Kıbrıs Barış Harekatı’nda görev almış C47 uçağını ekleyeceklerini anlatan Üras, “Bölgemizin dalış cazibesini artırmak ve balıklara yeni yuvalar yapmak istiyoruz.” dedi.
Türkiye’de sualtı arkeolojisi için ilk defa kullanılan sualtı robotları Kemer İlçesi'nde Roma ve Bizans döneminden kalan batık gemiler ile Bronz Çağı ve öncesinden kalan 7 adet taş çapa bulundu. Su altındaki tarih, dalgıçlar ve sualtı robotunun kamerası ile görüntülendi.
Sualtı arkeoloğu Hakan Öniz, 25 gündür yaptıkları çalışmalarda Antalya kıyılarında cumhuriyet tarihi boyunca bulunanlar kadar arkeolojik bulgulara ulaştıklarını söyledi. Öniz, “Çalışmalarda şu ana kadar Roma ve Bizans döneminden kalma amphora yüklü toplam 4 batık, kiremit yüklü 2 batık, tabak yüklü 2 batık, yine aynı dönemden kalma çok sayıda demir çapa ile Bronz Çağı ve öncesinden kalma 7 adet taş çapa bulundu. Başka çok sayıda tarihi eserin yanı sıra Bronz Çağı’ndan kalma bir de antik demirleme yeri (liman) tespit edildi. Yapılan bu tespitler sonucu tarihteki ilk denizcilerin Antalya-Kemer kıyılarında kürek çektiği ve sonrasında yelken açtığı bir kez daha kanıtlanmış oldu.” diye konuştu. Öniz, elde edilen verilerle bölgede Bronz Çağı’nda önemli hareketlilik olduğunun ispatlandığını ifade etti.
Türkiye’deki ilk sistemli sualtı arkeoloji araştırmasında tamamı Türk bilim insanlarından oluşan 15 kişilik ekip görev yaptı. Sonarın yaydığı ses dalgaları ile deniz altında 10 kilometrekarelik alan tarandı. Elde edilen verilere göre sualtı dalgıçları ya da sualtı robotu görev yaptı. Sualtı robotu insanların dalmasında sorun olan 60 metrenin altında görev aldı. 25 bin dolar değerindeki robotla denizin 120 metre altına kadar 400-500 metrelik alanda tarama yapılabildi. Beldibi ile Gelidonya Burnu arasında sürdürülen araştırma 5 gün daha devam edecek. Sualtı ekibi bölgede sadece tespit çalışması yaptı. İzin alınması halinde bölgede kazı çalışması da yapılacak. Zaman, 02.09.2010 |
|
EGE'DE TARİHİ YAPILAR ÇÜRÜYOR
Ege illerinden İzmir, Aydın, Balıkesir, Denizli, Manisa, Muğla ve Uşak'ta 7 bin 676 tescilli taşınmaz varlık belirlenmesine rağmen tadilat için başvuranların sayısı 200'ü geçmedi. İzmir'de kültürel hayata kazandırılacak eserlerin tespiti için envanter çalışması sürüyor. 2010 yılı itibariyle proje yardımı için yapılan 26 başvurudan 11'i uygun bulundu. Uygulama yardımı için 13 başvurudan 8'i kabul edildi.
Yeni Asır, Haber: Ufuk Soyhan, 02.09.2010 |
![]() |
MALATYA'DA 7 BİN YILLIK MÜZE
Tarihi MÖ 5 bin yıllarına dayanan Malatya'daki Aslantepe Höyüğü'nde bulunan dünyanın ilk sarayının açık hava müzesi olması için çalışmalar hızla devam ediyor.
İtalyan La Spienza Üniversitesi Öğretim Üyesi ve
Aslantepe Kazı Başkanı Prof.Dr. Marcella Frangipane,
yaptığı açıklamada, kalkolitik dönemden kalan ve
MÖ 3 bin 300 dönemlerine tarihlenen
kerpiç sarayın dünyanın ilk sarayı olma özelliği
gösterdiğine dikkati çekti.
Hürriyet, 02.09.2010 |
|
|
BİN 416 SİKKE ELE GEÇİRİLDİ
Denizli'de düzenlenen operasyonda, bin 416 sikke ele geçirilirken, olayla ilgili 4 kişi gözaltına alındı.
Denizli İl Jandarma Alay Komutanlığı'nca, kültür ve tabiat varlıkları kaçakçılığına yönelik yapılan çalışmalar sonucunda; merkez Karahayıt beldesi ve Tavas İlçesi Medet Köyünde O.K. ve Ş.Y. isimli şahısların ellerinde tarihi eser olduğu ve satmak için müşteri aradıkları bilgisine ulaşıldı. İki şahsın faaliyetinin delillendirilmesinin ardından gerçekleştirilen operasyonda şahıslar yakalandı. Şahısların araç ve evlerinde yapılan aramada bin 414 sikke, 2 gümüş sikke, 2 yüzük ve bir av tüfeği ele geçirildi.
Olayda ele geçirilen tarihi eserlere el konulurken, Ş.Y. isimli şahıs adli makamlar tarafından ifadesinin alınmasını müteakiben serbest bırakıldı. O.K., B.K. ve T.K. isimli şahıslar gözaltına alındı. Denizli Kent Haber, 02.09.2010 |
ECEABAT'TA TEMEL KAZISINDAN DEV BİR KÜP ÇIKTI
Çanakkale’nin Eceabat İlçesi'nde yeni yapılan bir inşaatın temel kazısı sırasında ortaya çıkan dev küp herkese heyecanlı anlar yaşattı.
Edinilen bilgiye göre Eceabat ilçe merkezi Hamam sokak mevkiinde eski bir binayı yıkarak yerine yeni bina yapmak için çalışma başlatan müteahhit ilk etapta temel kazısına başladı.
Kazıyı sürdüren ekipte bulunan kepçe operatörü bir süre sonra ilginç bir cismin kepçeye değmesi ile ne yapacağını şaşırdı. Kepçeyi bırakarak elle yapılan kazıda büyük bir küpün olduğunu gören çalışanlar durumu yetkililere bildirdi. Kısa sürede bölgeye gelen ekipler kazı alanında güvenlik önlemi alırken, Eceabat’ta antik kazı çalışmasını yürüten ekipte görevli personel de kısa sürede bölgeye intikal etti. Yapılan incelemenin ardından küpün boş olduğu belirlenirken, gerekli detaylı inceleme için küp araçla Çanakkale Arkeoloji Müzesi’ne gönderildi.
Öte yandan kazı yapılan alanda eski bir hamamın da ortaya çıktığı iddia edilirken, meraklı gözlerle olayı izleyen vatandaşlar da küpten altın çıkacağını düşünerek uzun süre bölgeden ayrılmadı. Çanakkale İçinde, 02.09.2010 |
![]() |
|
SAAT KULESİNİN TAMİRİ BİTMİYOR
Yozgat'ta Osmanlı dönemine ait eserlerin başında gelen Yozgat Saat Kulesi'nin bozulan saatlerinin tamiri için aylardır çalışılıyor.
Osmanlı döneminde 1897 yılında dönemin Belediye Başkanı Ahmet Tevfikzade tarafından Yozgat'a kazandırılan ve saatleri özel olarak Fransa'dan getirildiği bilinen tarihi saat kulesindeki saatler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Yozgat'a ziyareti öncesi yenileme esnasında bozuldu. Hassas olunduğu bilinen saatlerini konusunda uzman olmayan kişiler tarafından ellerinde bir pense bir tornavida ile itfaiye araçlarının üzerine çıkıp tamir etmeye çalışmaları vatandaşlar tarafından tepkiyle karşılandı.
Yozgat Belediye Başkanı Yusuf Başer, saatin tamir edildiğini ancak, akrep ve yelkovanların takılmadığını belirterek, "Tamir sonrası kontroller yapıldı ve bugün akrep ve yelkovanları takılıyor. Saatler bundan sonra çalışır halde olacak" dedi. Başkan Başer, konusunda uzman olmadığı iddia edilen ustanın, saat tamiri konusunda sertifikasının bulunduğunu söyledi. Yozgat Kent Haber, 02.09.2010 |
POMPEİOPOLİS'TE KAZI BİTTİ
Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi'nde bulunan Pompeiopolis antik kentinde beşinci sezon kazı çalışmaları sona erdi.
Taşköprü İlçesi'nde yaklaşık 1 ay süren kazı çalışmalarında MS 3. yüzyıllara ait olduğu tahmin edilen Medusa Başlığı ve Roma hamamı kalıntısına ulaşıldı. Konuyla ilgili açıklama yapan kazı başkanı Almanya'nın Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Latife Summerer, bu yıl izinlerin geç verilmesi nedeniyle kazıların kısa sürdüğünü ve bu yılki çalışmaların odak noktasını iki yıldır devam ettirdikleri mozaiklerin oluşturduğu ve bu seneki çalışmalar sonucu tarihi MS 3. yüzyıllara dayandığı tahmin edilen Medusa Başlığı ve hamam kalıntısı olduğunu düşündükleri bir yapıya ulaştıklarını söyledi. Bir ay gibi kısa sürede kayda değer bulgulara ulaşmalarının kendilerini de mutlu ettiğini belirten Summerer, bunun Pompeiopolis'in ne kadar önemli ve büyük bir kent olduğunu gösterdiğini söyledi. Medusa başlıklarının Roma döneminde önemli yapılarda olduğunu ve şimdiki nazar değmesin anlamında kullanıldığını belirten Pompeiopolis antik kenti Kazı Başkanı Prof.Dr. Latife Summerer, "Medusa başlığının çıktığı yapının ne kadar ihtişamlı ve görkemli bir yapı olduğunu gözler önüne seriyor" dedi. Kastamonu Kent Haber, 01.09.2010 |
![]() ![]() |
|
ANTİK TİYATRO ÜZERİ YOL!
Zonguldak’ın Çaycuma İlçesi'ne bağlı Filyos beldesinde bulunan Tieion antik kenti’ndeki Roma dönemine ait Karadeniz’in tek korunmuş antik tiyatrosunun 500 kişilik kısmının kazılarda ortaya çıkarıldığı, tamamının ortaya çıkarılmasının ise 6-7 yılı bulacağı belirtildi.
Zonguldak Özel İdare Müdürlüğü ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen, 2006’da başlanan arkeolojik kazılar kapsamında antik tiyatroda bu sezon 20 öğrenci, 6 uzman ve 30 işçiyle çalışma yapıldı. MS 2. yüzyıl Roma dönemine ait 2 bin 500 kişilik antik tiyatronun, yaklaşık 1 ay önce başlayan çalışmalarla 500 kişilik kapasitesi ortaya çıkarıldı.
Karabük Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve kazı ekibi başkanı Prof.Dr. Sümer Atasoy, antik tiyatronun oturma sıralarını ve sahnesini gün ışığına çıkarmaya çalıştıklarını söyledi. Atasoy, tiyatro alanında çok miktarda toprak biriktiğini ve bunların temizlenmesinin zaman alacağını belirtti.
Antik tiyatronun bir bölümünün üzerinden karayolu geçtiğini hatırlatan Atasoy, "Yoldaki kanalların, elektrik direklerinin kaldırılmasının ardından çalışma yapılabilir. Ne yazık ki yol tiyatronun üzerine yapılmış, sıra taşları da alınmış ve çevredeki inşaatlarda kullanılmış. Bunlar hep zamanı artıran unsurlar. Tiyatronun tam kapasite ile ortaya çıkarılıp restore edilmesi 6-7 yılı bulacaktır. Bu yılki kazılarımız büyük oranda bitti, 6 Eylül’de ekibimiz dağılacak" şeklinde konuştu.
Romalılar tarafından yıkılıp yağma edilen kent, daha sonra yeniden inşa edilerek Roma eyaletlerine bağlı ticaret ve balıkçı bölgesi olarak varlığına devam etmiş. Bölge, sonraki dönemlerde balıkçı kasabasına dönüşmüş.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yabancı araştırmacılar ve seyyahlarca araştırmalar yapılan antik kentte, 2006’da başlatılan kazı çalışmalarının Karadeniz ve Küçük Asya tarihiyle arkeolojisine ışık tutması planlanıyor. Trt/Haber, 01.09.2010 |
ZİLE KALESİ RESTORE OLUYOR
Vali Şerif Yılmaz, restorasyon çalışmaları devam eden tarihi Zile Kalesi'nde incelemelerde bulundu.
Tokat'ın Zile İlçesi'nde tarih ve turizm açısından önemli bir yeri bulunan Zile Kalesi'nde restorasyon çalışmaları hızla devam ediyor.
İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdurrahman Akyüz ile yüklenici firma yetkilisinden bilgiler alan Vali Yılmaz, Julius Sezar tarafından söylenen Veni Vidi Vici (Geldim Gördüm Yendim) sözüyle birçok tarih kitaplarında yerini alan ve geçmiş tarihe tanıklık etmiş bu kaleye herkesin sahip çıkması gerektiğini düşündüğünü söyledi.
Zile Belediye Başkanı Lütfi Vidinel ve daire müdürlerinin de katıldığı programda Vali Yılmaz, Turhal ve Zile ilçelerinde yapımı devam eden okullarda incelemelerde de bulundu. Tokat Kent Haber, 01.09.2010 |
|
![]() |
İLK PARTİNİN TARİHİ 12 BİN YIL ÖNCE, VERİLME NEDENİ CENAZE...
Bilim insanları, İsrail’in kuzeyindeki Celile bölgesinde bir mağarada, yaklaşık 12 bin yıl önce düzenlenen bir partinin izlerine rastladı. Hilazon Tachtit adlı mağarada 10 yıllık bir arkeolojik kazının ardından bulunan kalıntılar, yüzlerce kilo et sunulan partiye, 35-40 kişinin davetli olduğunu ortaya koydu.
Radikal, 01.09.2010 |
3 BİN YILLIK TAPINAK BULUNDU
Ürdün Antik Çağ Yapıtları
Kurumu yetkilisi Ziyad el Saad, tapınağın, başkent
Amman'a 32 kilometre uzaklıktaki Mabada İlçesi
yakınlarındaki Khirbat Ataroz'da bulunduğunu
kaydetti. Sabah, 01.09.2010 |
|
ÜLKER'LE ANTİK EL ELE VERDİ, KURAN-I KERİM'İN İLK NÜSHALARI SERGİSİNİ MISIR'A KAPTIRMADIK
Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan el yazma Kur'an'ı Kerim ve cüzlerin yanı sıra Kur'an'ın ilk nüshaları olarak kabul edilen 250 bin yapraklık Şam Evrakı'nın da içinde bulunduğu 300'den fazla eser Kur'an-ı Kerim'in indirilişinin 1400'ün yılında sergilenecek. Yıldız Holding (Ülker) ve Antik A.Ş.'nin sponsorluğunda 1 milyon lira bütçeyle gerçekleştirilen “1400. yılında Kur'an sergisi” ile bu eserler ilk kez gün yüzüne çıkıyor. Projenin hayata geçirilmesinde ise Mısırlı iş adamlarının kendi ülkelerinde bu eserleri sergilemek istemesi rol oynadı. Antik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Artam, “Bu koleksiyonu alıp Mısır'da sergilemek istiyorlardı. Bunun Mısır'dan önce Türkiye'de sergilenmesinin faydalı olacağını düşündük. Bütçesi ve organizasyonunu üstlenerek eserlerin Türkiye'de sergilenmesini sağladık” dedi.
Sergide hangi eserler var Kur'an'ın ilk nüshaları olarak kabul edilen 250
bin yapraklık Şam Evrakı'nın nadir parçaları,
Yıldız Holding Kurumsal İletişim Genel Müdürü Zuhal Şeker, yaşamın her alanında toplum hayatına somut katkılar sağlamayı önemli bir görev olarak gördüklerini belirterek, şöyle konuştu: “Ülker ile 23 Nisan ücretsiz sinema gibi odağına çocukları yerleştirdiğimiz sosyal sorumluk projelerimizi güçlendirerek sürdürüyoruz. Yıldız Holding de, kültür- sanat alanında, topluma yararlı projelerde yer almaya çalışıyor. Bu sergi de, bu projelerden biri. Bu kadar kıymetli eserlerin, bunca emekle sanatseverlerle buluşmasına katkıda bulunmak bizler için gerçekten gurur verici. Birbirinden kıymetli ve heybetli bu eserler, büyük bir özenle ve emekle gün yüzüne çıktı. Projede çok emeği geçen cilt restorasyonu öğretim elemanı Gürcan Mavili'ye ve Süleymaniye kütüphanesi pataloğu Hatice Karagöz'e “ellerinize sağlık” diyorum.”
Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde sergilenecek eserler için değer biçmenin çok zor olduğunu kaydeden Turgay Artam, “Biz müzayedelerde Kur-an'ı Kerim sattığımız zaman 500 bin lira ile 1 milyon lira arasında değişiyor. Yurtdışındaki müzayedelerde 3-4 milyon liraya çıkanlar oluyor. Bunların hepsi nadir eserler, değer biçmek çok zor. O nedenle değer çalışması yapmadık. Ancak özel bir güvenlik ekibi eserleri koruyacak” diye konuştu. Hürriyet, Haber: Meltem Kara, 01.09.2010 |
|
GEÇMİŞİN MODERN MİMARLIĞI-9: ANKARA 2
Meclis ve Bakanlık binalarını tasarlayan ve uygulamalarını yapan Clemens Holzmeister'ın ve Ankara İmar Planı'nı hazırlayan Hermann Jansen'ın yanı sıra, Cumhuriyet'in kurulduğu ilk yıllarda Ernst Egli, Theodor Jost, Martin Wagner, Martin Elsaesser, Bruno Taut, Robert Oerley gibi yabancı mimarlar da tasarımcı, eğitimci, danışman, plancı, uygulayıcı olarak üstlendikleri görevlerle genç Cumhuriyet'in mimarlığını kişisel eğilimleri doğrultusunda etkilediler.
Bu dönemde daha çok, Orta Avrupa-Viyana ekolünden
ithal edilen anıtsal, klasik biçimciliğe dayalı bir
tür yeni-klasikçilik Türkiye mimarlığına egemen
oldu. Cumhuriyet Dönemi Mimari mirası denince
Ankara'da özellikle Atatürk Bulvarı üzerindeki kamu
yapıları ile Meclis ve Bakanlıklar Binaları akla
gelmekle beraber, bunların dışında da bir kısmı
koruma altında olan, çoğu anıtsal nitelikte erken
Cumhuriyet Dönemi yapıları bulunuyor. Bunlardan
bazıları şunlar:
Mimar Kemalettin Bey'in 13 Temmuz 1927'de yapımı tamamlanmayan inşaat şantiyesinde öldüğü dikkate alınacak olursa, binanın ancak 1927 yılı sonbaharında tamamlanarak işletmeye açılmış olabileceği düşünülmektedir.
Yakup Kadri Karaosmaoğlu "Ankara" romanında Cumhuriyetin ilk on yılında yapılan yeniliklerin vazgeçilmez uygulama mekanı olan Ankara Palas'ı şöyle anlatır: "Ankara'da bir yandan altyapı çalışmaları yapılırken, diğer yandan da elçiliklerde verilen danslı çay davetleri ve briç partileriyle sosyal hayat da canlanmaktadır. Bu davetlerin sayısı arttıkça aileler arası bir giyim kuşam yarışı başlar.
Ankara Palas'ın açıldığı yıl, yılbaşı baloları ayrı bir heyecan yaratır. Ankara Palas'ın büyük hol ve salonlarında çeşitli eğlenceler planlanmaktadır. Hazırlıklar aylar öncesinden başlar, İstanbul terzilerine siparişler verilir, Beyoğlu'nun büyük mağazalarında kalmayan mallar Avrupa'ya sipariş edilir.
Balo günü geldiğinde Ankara Palas'ın önünde heyecanlı bir hareketlilik yaşanıyordu. Şık otomobilleriyle baloya gelenler otelin kapısında birikmiş olan meraklı halk kümelerini zorlukla açarak içeri girebiliyorlardı. Bütün bu olanları bir film şeridi gibi izleyen yerli ve köylülerin oluşturduğu kalabalık için ise balo denilen şey Ankara Palas'ın önünde başlıyor ve bitiyordu. Onlar içerideki dünyada olup bitenleri merak etmekle ve kendi aralarında tahminler yürütmekle yetiniyorlardı. İçerideki dünyada ise davetliler dans ediyorlar, birbirlerinin üst baş ve davranışlarını inceliyorlar ve memleket meseleleri üzerine derin sohbetlere dalıyorlardı."
Ulus'ta bulunan Ankara Palas, günümüzde Dışişleri
Bakanlığı Devlet Konukevi olarak kullanılmaktadır.
I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının yetersiz olması ve gelişen meclisin ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeni ile bina birtakım değişiklikler geçirmiş, sonra da II. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 18 Ekim 1924 tarihinde hizmete açılmıştır.
Türk siyasi tarihinde önemli yeri olan II.
Türkiye Büyük Millet Meclisi binası işlevini 27
Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıllık bir dönem
boyunca sürdürmüştür. 1961 yılında meclisin yeni
yapılan modern binasına taşınması üzerine bu bina
Merkezi Antlaşma Teşkilatı'na (CENTO) tahsis
edilmiştir. 1961-1979 yılları arasında CENTO Genel
Merkezi olarak kullanılan bu bina CENTO'nun
kaldırılması ile aynı yıl Kültür Bakanlığı'na
devredilmiştir. Bu binanın ön kısmının Cumhuriyet
Müzesi olarak düzenlenmesi, arka kısmının ise Eski
Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün hizmet binası
olarak kullanılması kararlaştırılmıştır. Müze kısmı
onarım ve restorasyonlardan sonra düzenlenerek 30
Ekim 1981 tarihinde Cumhuriyet Müzesi olarak
ziyarete açılmıştır.
Etnografya Müzesi'nin yapımına 1925 yılında milli
müze kurma düşüncesi ile başlanmış, iki yılda inşaat
tamamlanmıştır. Binaya 14 basamaklı bir merdivenle
çıkılır. Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve
buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir.
Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı
kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu
Atatürk'e geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz
bahçeye nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç
avlunun etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü
salonlar yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik
olup iki katlıdır.
Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanan projesi, zamanın tanınmış mimarlarından Vedat Tek, Kemaleddin Bey ve İtalyan Giulio Mongeri'nin de katıldıkları sınırlı bir yarışma sonucunda kazanılmıştır.
Yapı Osmanlı mimarlığından esintiler taşır ve daha çok seçmeci bir tarzı yansıtır. Bodrumu ve iki katı olan yapının zemin katının ortasına tiyatro salonu yerleştirilmiştir. Bütün yüzey bezemeleri ön cephede toplanmış, öteki cepheler önemsenmemiştir. Türk odasının tavan boyası ve kartonpiyerlerinin kalıbı dahil bütün ayrıntıları, Atatürk'ün isteği üzerine eski Ankara evlerinden esinlenilerek, mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanmıştır.
Yapımı Avusturyalı bir firma tarafından
gerçekleştirilmiş olan yapıda Kayserili Hakkı Usta
ve Hüseyin Usta emek veren Türk sanatçılardır. Mimar
Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanan lambalar
Siemens firmasınca imal edilmiştir. Yığma bir
inşaattır; ancak lentolarda ve bazı kemerlerde
(Ankara'da ilk defa) betonarme kullanılmıştır.
Yapıda, eski Osmanlı dinsel dekoratif öğelerinin cephelerde kullanılması ve planın batı şemalarına uygun olması dikkat çeker. Yapıdaki çiniler Kütahya'dan getirilmiştir. Klasik Osmanlı Mimarisi'nden gelen sivri kemerler, 16 yy. çini ve seramiklerinde görülen motifler, Türk evlerindeki gibi ahşaptan nakışlı olan geniş saçaklar, Osmanlı sanatından gelen mimari bezeme öğeleri yapıya ayrı bir görünüm verir.
Atatürk'ün çok önem verdiği Orman Çiftliği'nin arazisinde bulunması bu istasyonun sayısız tarihi olaya tanıklık etmesini de sağlamıştır. Atatürk çoğunlukla konuklarını bu istasyonda karşılar ve uğurlardı.
2000'li yılların başında istasyon işlevine son
verilmiş olan yapı günümüzde lokanta olarak
kullanılmaktadır.
Hafif eğimli bir araziye oturan yapı, bodrum ile
iki kattan oluşur. Dikdörtgen planlı yapı, merkezde
gün ışığı ile aydınlanan geniş bir salon ve bu
salonun çevresindeki mekanlara açılan koridorlardan
oluşmaktadır. Yapı, yüksek tutulan tavanları ve plan
özellikleriyle bir kışla görünümü sergilemektedir.
Planla birlikte simetrik olarak tasarlanmış ön
cephede, birkaç basamak sırasıyla ulaşılan giriş
kısmı, Osmanlı mimarlığına özgü sütun, başlık ve
sivri kemerlerle üç açıklıklı bir portikodan oluşur.
Alt katta basık, üstte ise sivri kemerlerin
kullanıldığı cephede dışa taşırılmış orta ve yan
kısımların üzerlerinde birer alınlık bulunur. Ana
cephede görülen zengin tasarıma karşın diğer
cepheler yalın ve sıva kaplıdır.
Bodrum ve yüksek zemin üzerindeki kat, bir asma kat ve çatıdan oluşmuştur. Katlarda mekanlar ortada banka holü çevresine yerleştirilmiştir. Mermerle döşeli dikdörtgen banka holü katlar boyunca yükselerek ışığı üstten, demir strüktürlü, vitrayla süslenmiş üst örtüsünden almaktadır. Holün çevresindeki sivri kemerli arkadlar üstte Selçuk yıldız motifli korkulukları olan galeriyi taşımaktadır. Kemer alınlıkları, altıgen yıldız desenli turkuaz renkli çini panolarla kaplanmıştır. İçte tüm ögeler Selçuklu ve Osmanlı süsleme sanatından alıntılarla zenginleştirilmeye çalışılmıştır. Yapının köşeleri yükseltilip dışarı taşırılarak kule görünümü almıştır. Geniş saçaklarının alt yüzeyleri Selçuk geometrik motifleriyle bezelidir. Cephelerde değişik biçim ve boyutlu öğeler dikey girintiler içinde birleştirilmiştir. Her kat için ayrı açıklıklı ve türde kemerleri olan pencereler kullanılmıştır. Taş rozetler, kabartma Osmanlı motifleri, mermerden oyulmuş geometrik desenli balkon korkulukları, kuleler arasındaki kütlelerin korkuluk duvarları, baklavalı sütun başlıkları, mukarnaslı kornişler kullanılan Selçuklu ve Osmanlı sanat ve yapı öğeleridir.
Zemin kat dışarıdan rustik taş kaplamadır. Arka
ve yan cepheler öne cepheye kıyasla daha yalındır.
Yapıda uygulanan betonarme iskelet sistemini Holzman
Firması, elektrik işlerini Zeiss Şirketi
üstlenmiştir. Yapının tasarım ve yapım sürecinde
Mongeri'nin yanısıra üç öğrencisi, danışman
mimarlar, Macar, İtalyan ve Türk işçi ve ustalar
çalışmışlardır.
Mermerden merdivenli ana girişten, üstte galerisi olan oval salona girilmektedir. Renkli camlarla bezeli oval biçimli tepe ışıklığı, üst kat koridorlarının ve banka holünün aydınlatılmasına yardımcı olmaktadır. Girişte ilk görünen ayaklar ve tonozlar alçı işlemelerle bezenmişlerdir. Daire kesitli sütunların taşıdığı birinci kat galerisinin korkuluğu Selçuk geometrik desenli panolardan oluşmuştur.
Cephelerde hem batı, hem de Osmanlı mimarlığından
etkiler açıkça görülmektedir. Yapı dıştan zemin, üst
üç katın bulunduğu orta bölüm ve en üst kat olmak
üzere kesin yatay hatlarla Rönesans üslubu
anlayışında üç bölüme ayrılmıştır. Orta bölümdeki üç
katta birleştirici plasterlerle bütünlük sağlanmaya
çalışılmıştır. En üst kat ise küçük sütunların
oluşturduğu üçer sivri kemerli açıklıklarla ayrı bir
şerit biçiminde alt kısımlardan ayrılmıştır. Bir
zamanlar eşit uzunlukta olan yan cepheler hafif dışa
taşan ve yükseltilen akslarla
sınırlandırılmışlardır. Kıvrımlı çizgileri ve
bankanın ismi ile girişin üstündeki cam gölgelik
yüzyıl dönüşümünde Art Nouveau tarzını uygulayan
bazı yapılarda (1900'lerin başında Paris'te bazı
metro girişlerinde) görülenlere benzemektedir. Çok
süslü olan cephelerde Selçuklu ve Osmanlı bezeme
öğeleri, mukarnaslı ve baklavalı sütun başlıkları ve
rozetler kullanılmıştır.
Eğitim seferberliğine hız verildiği ilk yıllarda Cumhuriyet'in güzel sanatların müzik dalında bir okul açması, sanata verdiği önemi göstermesi yönünden oldukça anlamlıdır. Mimar Ernst Egli'nin eseri olan bu yapının amacı, batı müziği alanında bilimsel çalışmaların yapılması, yurt ölçeğinde yaygınlaşıp tanınmasını sağlayacak müzik öğretmenlerinin eğitilmesi ve Cumhurbaşkanlığı Orkestrası'na sanatçı yetiştirilmesiydi.
Egli'nin Ankara'daki modern okul binası, hızla
gelişmekte olan genç Türkiye Cumhuriyeti'nin
başkentindeki rasyonel-modernist akımın en önemli
sembollerinden biri olmuştur. Geleceğin müzik
öğretmenlerine batı müziği eğitimi verilen karma bir
okul fikri aynı zamanda günlük yaşamın
modernleştirilmesini amaçlayan yeni sosyalist
ideallerle de ilişkili olarak ortaya çıkmıştır. Okul
binası, yalnızca bir eğitim kurumu olarak değil,
aynı zamanda bir konser salonu ve fuayesini, idari
ofisleri, sınıfları, yemekhaneyi, yurtları, çalışma
ve okuma odalarını içeren bir kompleks olarak hizmet
vermiştir. Tüm bu mekanlar açık bir avlu etrafında
düzenlenmiştir. Bu yaklaşım, geleneksel Türk -
Osmanlı eğitim yapısı olan medrese plan tipini
anımsatmaktadır. Dönemin mali kısıtlamalarına
karşın, ses yalıtımı yapılmış odalar, görsel ve
işitsel olarak yeterli çözümleri içeren konser
salonu gibi elemanlar binanın yapımı sırasında ihmal
edilmemiştir.
Ana caddeye bakan cephede üst iki katın üç orta aksının yanındaki birer aks dışarı taşırılmış, altta taştan destekler ve üstte hatai tarz kabartma işlemeleri taşıyan uzantılarla belirtilmişlerdir. Pencereler bu iki kat yüksekliğince uzanan plasterlerle birleştirilmiştir. Zemin ve ikinci katın pencereleri ile kubbenin altındakiler ve üçlü girişin açıklıkları sivri kemerlidir. Arka cepheler öndekilere kıyasla çok yalındır.
Yapının üçgenli sütun başlıkları, geometrik ya da
bitkisel desenli demir parmaklıklar, girift desenli
alçı kabartma kemer alınlıkları, taş rozetler,
kulenin üstündeki korkuluğun kemercik dizisi gibi
ayrıntılarında Osmanlı mimarlığının yapısal ve
dekoratif öğeleri kullanılmıştır. Cepheler dıştan
taş görünümü verilen sıva ile kaplıdır.
Uzun cephelerde beş akslık orta bölüm ve yanlardaki ikişer aks, dar cephelerde ortadaki balkonlu bölümün tek akslı yan kısımları dışarı taşırılıp yükseltilerek geniş saçaklı çatılarla örtülmüştür. Böylece ilk ulusal mimarlık döneminin kütle biçimlenmesi görünümü sağlanmaya çalışılmıştır. Yapının dört köşesindeki balkonların ve korkuluklarının yuvarlatılmış hatları, çoğu kare biçimli kemersiz pencereler, süslemenin en aza indirgenmesi yapıyı ulusal üsluptan ayıran ve dönemin rasyonel-modernist yaklaşımını işaret eden özellikler olarak ortaya çıkmaktadır. Bezemenin yoğunlaştığı yer, üzerindeki oval kubbesiyle tiyatro salonudur.
Kemer kullanımı yalnızca zemin katındaki eşit aralıklarla yerleştirilmiş ayakları birleştiren yarım daire biçimli kemerlerde görülmektedir. Betonarme iskeleti olan yapı dıştan düzgün kesme taş görüntüsü veren sıvayla kaplanmıştır.
Mimar Kemalettin Bey'in apartman binası
Ankara'nın ilk modern yaşama alanı ve ilk betonarme
yapılarındandır. Bina tüm bir bloktan oluşmasının
yanı sıra, doğu yönünde tek evlerle birlikte
tasarlanmış, ancak bu yapılar daha sonra ortadan
kaldırılmıştır.
Yapı uluslararası modern mimarlık üslubunda Türkiye'de yapılmış ilk yapı olarak kabul edilir. Üç kat ve bir bodrum katı olan yapı, üç simetrik yapı bloğundan oluşur. Basamaklarla ve sütunlarla anıtsallaştırılmış olan giriş pek çok merdiveni barındıran lobinin merkezi olan giriş holüne yönelir.
Üst katların sütunları alçı kornişlerle bölünen cephede dikey olarak devam eder. Bu bölümün ve girişin iki yanındaki pencereler dar ve dikeydir. Buna zıt olarak, yanlardaki pencereler geniştir, bu şekilde binanın dikey ve yatay çizgileri arasında denge kurulur. Duvarlar düz ve cepheden farklı olarak gri sıva ile kaplıdır. Giriş ve bodrum katı ise Ankara taşı ile kaplanmıştır.
İç mekanda binanın uzun kenarı boyunca uzanan,
her iki tarafında ofisler bulunan koridorlar
bulunur. Koridorların sonlarında bulunan
pencerelerden doğal ışıklandırma sağlanmaktadır.
Yapının tasarımına, Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti'nin, 1933 yılında açtığı yarışma sonucu karar verilmiştir. Yarışmanın duyurusunda, tasarımın modern üslupta olması gerektiği belirtilmiştir. Yurt içi ve yurt dışından toplam altmış iki adayın katıldığı yarışmada, finale kalan iki mimardan biri olan Paolo Vietti Violi'nin projesi çok pahalı bulunduğundan, diğer finalist Şevki Balmumcu'nun projesi seçilmiştir. Yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük kamu binalarının, projelerinin yabancı mimarlar tarafından üstlenildiği bir dönemde, uluslararası bir proje yarışmasında bir Türk mimarın birinci olması büyük heyecan uyandırmıştır. Fakat yapının, 1948 yılında Paul Bonatz tarafından, asıl işlevinden oldukça farklı olarak bir opera binasına dönüştürülmesi, aynı yoğunlukta tepkiye yol açmıştır. Olayların bu şekilde gelişmesi, yapının asıl mimarı olan Şevket Balmumcu'yu ciddi biçimde üzmüş ve meslek yaşamının neredeyse sona ermesine yol açmıştır.
Caddeye paralel olarak uzanan yapı, birbirini dik
olarak kesen iki kütleden oluşur. Uzun olan eksende,
yapının uçları yarım daire olarak sonlandırılmıştır.
Bu uzun kütleyi kesen diğer kısa kütle, paralel
yerleştirilmiş üç dikey tesisat kulesi ve bunların
arkasında kare planlı, yüksek bir kuleden oluşur.
Uzun olan kütlede yer alan dar pencere sırası, bu
kısımdaki yataylık hissini güçlendirirken, yapının
bütününde çok güçlü bir yatay-dikey karşıtlığı
oluşturulmuştur. Betonarme strüktürlü yapının ön
cephesinde, Ankara taşı renginde suni taş, diğer
cephelerde ise fildişi renkli sıva kullanılmıştır.
Simetrik kuruluşlu yapının kat sayıları her biri bodrum üzerine olmakla beraber, merkezden dışa doğru gidildikçe sırasıyla, üçer, ikişer ve birer kat olarak azalır. Ortadaki geniş salon 12 metre yüksekliğindedir ve ön ile arka cephelerdeki geniş pencerelerle aydınlatılmıştır. 1930'lu yılların yapılarında görülen yalın ve modern neo-klasik üslupta tasarlanmış giriş bölümü, az sayıda geniş basamaklar ve ardından yüksek bir sütun sırasıyla düzenlenmiştir. Bu giriş bölümünün iki yanında, yarım yuvarlak olarak dışarı taşan ve yüksekliği boyunca dikey pencerelere sahip birer merdiven kulesi giriş cephesine anıtsal bir görünüm kazandırır. Betonarme konstrüksiyona sahip bina Ankara taşı ile kaplanmıştır.
Günümüzde halen TCDD'nin Ankara ana istasyonu
olarak kullanılmaktadır. Gar binası içerisinde
Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi, Ankara Açık
Hava Buharlı Lokomotif Müzesi, Demiryolu Müzesi ve
Sanat Galerisi gibi unsurlar yer almaktadır. Arkitera, Derleyen: Pınar Koyuncu, 01.09.2010 |
|
![]() |
PATARA ANTİK KENTİ KAZILARI
Yaklaşık 3 ay süren çalışmalar sonunda kentin tarihine ışık tutacak yeni buluntular ortaya çıkarıldı.
Arkeologlar, yaklaşık 22 yıldır Patara antik kentini gün yüzüne çıkarmak için uğraş veriyor. Akdeniz Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nden Havva Işıkan Işık başkanlığındaki kazıların bu yılki bölümüne 100 kişilik bir ekip katıldı.
Yaklaşık 3 ay süren bu yılki çalışmalar, Ana Cadde, Liman Hamamı, Kaynak Kilise, Patara Su Yolu ve Likya Meclis Binası'nda yoğunlaştı. Çalışmalar sonunda Kaynak Kilise’nin erken dönemde çok önemli bir piskoposa ait olduğu anlaşıldı. Patara Su Yolu’ndaki kazılarda kent içi su sisteminin tespitine devam edildi. Bu yılki çalışmalarda ayrıca Torpido mezar denilen yeni bir tür pişmiş mezar türü ortaya çıkarıldı. Kazılar sonrası tam olarak ortaya çıkarılan Ana Cadde ve Likya Meclis Binası’nın restorasyon çalışmaları da devam etti. Yetkililer, kısa bir süre içinde ünlü Patara Deniz Feneri’nin onarım çalışmalarına başlamayı umut ettiklerini belirtti.Bu yılki kazılarda ayrıca kentin erken dönem yerleşimleri hakkında yeni bilgi ve belgelere ulaşıldı. Trt/Haber, 31.08.2010 |
ISPARTA'DAN TANRIÇA ÇIKTI!
Isparta'da başı olmayan bir ana tanrıça figürü bulundu.
Psidia antik kentindeki kuzey kilise alanında yapılan kazı çalışmaları sırasında fildişinden yapılmış, çocuk emziren bir kadın figürü, gün ışığına çıkarıldı. Figürün, MÖ 4 ya da 5'inci yüzyıla ait olabileceği tahmin ediliyor. Kazı başkanlığını yürüten Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Doç.Dr. Mehmet Özhanlı, başı olmayan figürde, kadının sol elinde çocuğunu emzirirken tasvir edildiğini, sağ elinde ise bereketi simgeleyen nar bulunduğunu söyledi.
Eserin ana tanrıça Kybele'yi anımsattığına değinen Doç.Dr. Özhanlı, eserin ortaya çıkarılmasının Psidia Antiokheia'da erken dönemde de ana tanrıça kültürü olduğunu gösterdiğine dikkati çekti. Şimdiye kadar, Psidia bölgesinin tarihinde böyle bir bulguya rastlanmadığı için klasik dönemden ve buna ilişkin özelliklerden söz edilmediğini belirten Doç.Dr. Özhanlı, "Yeni bulgularla beraber, belki de Psidia bölgesinin tarihini yeniden gözden geçirmek gerekebilecek" dedi. Ntvmsnbc, 31.09.2010 |
![]() |
|
BİN 500 YILLIK KİLİSENİN ERZAK DEPOSU BULUNDU
''Arkeopark Projesi'' uygulanarak Türkiye'nin ilk ''Ada Müzesi'' olması planlanan Balıkesir'in Erdek İlçesi açıklarındaki Zeytinliada'da, MS 5. yüzyıla (Erken Bizans) ait kilisenin erzak deposu bulundu.
Kazı ekibi başkanı ve Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Nurettin Öztürk, 22 kişiden oluşan ekiple çalışmalarını sürdürdüklerini belirterek, şu bilgileri verdi:
Adada gün ışığına çıkardıkları bu ''kutsal çöplüğün'', daha sonra erzak deposuna dönüştürüldüğünü belirten Öztürk, şunları kaydetti:
Bursa Anıtlar Kurulu'ndan alınan izin doğrultusunda ''Arkeo Park'' düzenlemesi yapılması planlanan Zeytinliada'nın en geç 2-3 yıl içinde ziyarete açılması hedefleniyor. Cumhuriyet, 31.08.2010 |
ARKEOLOJİK KAZIDAN HOŞGÖRÜ ÇIKTI
Van Kalesi'nin arkasındaki eski kent merkezinde yapılan arkeolojik kazılarda, 1900'lü yıllarda Ermeni ve Müslüman halkın ortak kullandığı yapılar ortaya çıkarıldı.
Eski Van şehrinde kazı çalışmalarını yürüten Yüzüncü Yıl Üniversitesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Şahabettin Öztürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu kazı çalışmasının bölge için büyük önem taşıdığını söyledi.
Bölgenin 1915 yılından bu yana toprak altında kaldığını ifade eden Öztürk, 'Söz konusu alanda 40 gündür arkeolojik bir kazı gerçekleştirmekteyiz. Yapının büyük bölümü ortaya çıkmış durumda. Bu yapı en kısa zamanda ilgili projeleri hazırlanarak, Hüsrev Paşa Külliyesi'ni tamamlayıcı bir unsur olarak ortaya çıkarılacaktır' dedi.
Yrd. Doç.Dr. Öztürk, eski şehrin, 13 mahalleden oluştuğunu anlatarak, şunları kaydetti: 'O dönemde toplam nüfus 30 bindi. Bunun bir bölümü Ermeni yani Hıristiyan vatandaşlardan oluşuyordu. Diğer bölümünü ise Müslüman halk oluşturuyordu. Burası hoşgörünün gerçekten yaşandığı bir kent. Kuşkusuz bu yapıların tümü farklı inançlara sahip insanlar tarafından da kullanıldı. Kaya Çelebi Camisi'ne 20 metrelik mesafede, bir kilisenin veya ortak kullanılan çifte hanların ortaya çıkarılması, buradaki hoşgörünün çok önemli belirtisi olarak karşımıza çıkıyor.' Yapılan çalışmalarda Müslüman ve Ermenilerin ortak hanların bulunduğunu bildiren Yrd. Doç.Dr. Öztürk, 'O dönemlerdeki tarihi kaynaklara baktığımızda herhangi bir ayrımcılığın olmadığını görüyoruz. Böyle bir ayrımın olmadığını geçmiş tarihler, yabancı seyyahların tuttuğu notlar ve fotoğraflar net bir şekilde göstermektedir.'
Yrd. Doç.Dr. Öztürk, yapılan kazı çalışmalarının ardından gün yüzüne çıkarılan yapıların restore edilerek turizme kazandırılacağını ve koruma altına alınacağını vurguladı. Yeni Şafak, 31.08.2010 |
![]() |
HASEKİ KÜLLİYESİ MÜZE OLACAK Zaman, 31.08.2010 |
|
KUŞADASI'NDA TARİH YENİDEN CANLANIYOR Yeni Asır, Haber: Duygu Akaltan, 31.08.2010 |
|
SÜTUNLU CADDE CANLANIYOR
Perge antik kentinin sütunlu caddesinde başlatılan ‘Bir sütun da sen dik’ kampanyası ile 80′e yakın sütun restore edildi. Onlarca sütun daha tarihseverlerin bağışını bekliyor.
Antalya’nın Aksu İlçesi’nde, Pamphylia’nın önde gelen şehirlerinden biri ve Kestros (Aksu) Nehri’nin 4 kilometre batısında iki tepe arasındaki geniş bir ovanın üzerinde kurulu olan Perge antik kentinde kazı çalışmaları ile birlikte restorasyon çalışmaları da devam ediyor. Yazılı kayıtlara göre MÖ 4. yüzyıla kadar uzanan geçmişi Anadolu topraklarının en gözde antik kentlerinden biri olan Perge’de, şehrin en önemli caddesi olan sütunlu cadde yeniden hayat buluyor.
Perge’de birkaç yıldır Kültür Birliğini Geliştirme Vakfı ile müştereken ‘Bir sütun da sen dik’ kampanyası yürüttüklerini belirten İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nden Kazı Başkanı Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, 2 bin lira kadar bağışta bulunan küçük bağışçıları biraraya toplayarak, bunları sütunların onarımı ve dikilmesine harcadıklarını açıkladı.
Prof.Dr. Abbasoğlu, sütunların dikilmesi için bağışçılara teşekkür olarak ve antik gelenekte de varolan küçük bir plaketle isimlerini sütunların altına koyduklarını kaydetti. Bugüne kadar 80′e yakın sütunun kaldırıldığını belirten Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, bu yıl ise Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın teşvikleri ile üç turizm şirketinin 30 tane sütunu ayağa kaldırmak üzere bağışta bulunduğunu dile getirdi. Prof.Dr. Abbasoğlu, onları da bu yıl tamamlayacaklarını açıkladı.
Kaldırılması gereken sütunların sayısının ise belli olmadığını söyleyen Prof.Dr. Abbasoğlu, “Kazılar ve sütunlar çıkmaya devam ettikçe, kaldırılması da gerekecek. Bir hayli varolduğunu düşünüyoruz, ama öncelikle daha az parçalı olan ve daha kolay kaldırılabilir olanları kaldırıyoruz. İleriki dönemlerde daha çok parçalı olanlar var. Ancak onlara müdahale etmek o kadar kolay değil. Statik açıdan onları değerlendirmemiz lazım” diye konuştu.
1973 yılındaki kazılarda ortaya çıkartılan, yaklaşık 2′şer metrelik kısımları ayakta olan ‘Zafer Takı’nın 6 Eylül’de ihalesi yapılacak. Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, kente Demetrius ve Apollonius kardeşlerin hediye ettiği tak için yapılacak ihale ile onarımının gerçekleştirileceğini söyledi. Tak’ın yüksekliğinin 11 metre, yüzde 85 malzemesinin orijinal olduğunu açıklayan Kazı Başkanı Prof.Dr. Abbasoğlu, “Önümüzdeki yıl inşallah bu zafer takını bitmiş olarak göreceğiz” dedi. haberler.com, 30.09.2010 |
|
SAGALASSOS GÜLERKEN ALLİANOİ AĞLIYOR
Her ikisi de antik çağların ünlü şehirlerinden. Roma İmparatorluğu'nun gözdelerinden. Biri Torosların eteklerinde, diğeri Bergama'da.
Hürriyet, Yazı: Gila Benmayor, 29.08.2010
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yortanlı Barajı'nın
suları altında kalacak olan İzmir'deki Allianoi
antik kentini koruma düşüncesiyle planlanan ve
tepkilere neden olan “kentin üzerini kumla kapatma”
işlemine başladı. Allianoi Kazısı Bilimsel Heyet
Başkanı Yard. Doç.Dr. Ahmet Yaraş, yaklaşık 20
işçinin geçen hafta kamyonlarla antik kente girip
çalışmalara başladığını kaydetti. Yaraş, işçilerin
başlarında uzman olmadan kendi başlarına antik kenti
kumla kapattıklarını belirterek, şunları söyledi:
“Allianoi'yi katlediyorlar. Bir kuruma ihale
etmişler, 15-20 işçi kendi bildikleri gibi uygulama
yapıyor. Orası dünya uygarlık mirasına girebilecek
bir yer. Henüz kazısı tamamlanmadı. Bu uluslararası
anlaşmalara, Türkiye'nin imzaladığı Malta
Sözleşmesi'ne aykırı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) verdik ve
buradan Türkiye'nin da ceza alacağını biliyoruz.
Türkiye'nin imajı açısından, bir kültürü katletmesi
hoş bir şey değil. ” Hürriyet, Haber: Turan Gültekin, 31.08.2010
Çevre
ve Orman
Bakanı
Veysel Eroğlu,
İzmir’in
Bergama İlçesi'nde Yortanlı Barajı’nın su toplama
havzasında tartışmalara neden olan bölgeyle ilgili
koruma kurulunun istediği şekilde düzenleme
yapacaklarını belirterek, "Allianoi ’ diye bir yer
yoktur, bu tamamen
Paşa Ilıcası adıyla bilinen ve zaman içinde tadilatı
yapılmış olan bir kaplıcadır" dedi.
Barajların pek çok tarihi eserin ortaya
çıkmasına, müzenin kurulmasına vesile olduğunu,
Bakanlık olarak tarihi eserlere çok büyük önem
verdiklerini, bir eser çıktığı zaman korumak için ne
gerekiyorsa yaptıklarını, gereken tüm masrafları
karşıladıklarını söyleyerek, sözlerini şöyle
sürdürdü: "Orası ’Allianoi’
değil. ’Allianoi’ diye bir yer o kişinin uydurduğu
bir kelimedir. Bunu ben ispat ettim. Bunu çok net
söylüyorum. Bununla ilgili
TRT’yi yanıltmışlar, bir tarihte belgesel diye
hazırlamışlar. Belgesel olduğuna göre belgesini
gönderin dedim. Böyle bir tarihi kayıt
gösteremediler. Genel müdürken TRT’ye sert bir yazı
yazdım. Neticede kendim baktım. Milliyet, 31.08.2010
Bianet, 01.09.2010
Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu,
Bergama'daki antik Allianoi kaplıca merkezinin
Yortanlı Barajı sularının altında kalacak olmasına
tepki gösteren megastar Tarkan'ı eleştirmeye
devam
etti. Eroğlu, “Tarkan bu tür teknik işleri bize
bırakırsa memnun oluruz. Ben de
baraj yapmayı bırakıp şarkı söylemeye kalkarsam
işler çok değişir” dedi. Milliyet, Haber: Sezer Şahindaş, 01.09.2010
Bergama yakınlarındaki 1800-2000 yıllık antik sağlık yurdu Allianoi’in kumla gömülüp Baraj suları altında bırakılması çalışmaları devam ederken, antik kenti kurtarmak için verilen mücadele de devam ediyor. Allianoi Girişim Gurubu bugün antik kentin önünde konuyla ilgili basın açıklaması yapacak. Girişim grubuna bağlı hukukçular da Allianoi’nin kumla kapatılması işlemine karşı birçok hukuki girişime de başladılar.
Evrensel, 01.09.2010
Allianoi Antik Kaplıca Merkezi konusunda polemik yaşadığı popstar Tarkan'a yönelik “herşeye burnunu sokmasın...gündemde kalmak için böyle numaralar çekiyor...ben de baraj yapmayı bırakıp şarkı söylemeye kalkarsam işler çok değişir” sözleriyle gündeme gelen Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Aydın'daki ziyaretinde gazetecilerin Tarkan'la ilgili sorusuna, “Ben Tarkan'a herhangi bir şekilde hakaret etmedim. Hatta taktir ettiğimi ifade ettim. Sadece şunu söyledim, bakın kimse polemik haline getirmesin. 'Sayın Tarkan keşke bizden bazı bilgileri alıp o şekilde açıklama yapsaydı' dedim” yanıtını verdi.
Referandum çalışmaları kapsamında Aydın'a gelen Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, AKP İl Başkanlığı'nda bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıya Bakan Eroğlu'nun Bergama'daki Yortanlı Barajı'nın suları altında kalacak Allianoi Antik Kaplıca Merkezi konusunda Tarkan'la yaşadığı polemik damgasını vurdu.
CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in kendisine yönelik, “Eğer Tarkan referandumda evet oyu kullanacağını açıklasaydı aynı tepkiyi verir miydiniz” şeklindeki sorusunun hatırlatılması üzerine Bakan Eroğlu, “Ben sanatçıları o sanatçı bu sanatçı diye ayırmam. Beni dikkatli dinleyin. Ben Tarkan’a herhangi bir şekilde hakaret etmedim. Hatta taktir ettiğimi ifade ettim. Sadece şunu söyledim, bakın kimse polemik haline getirmesin. Sayın Tarkan keşke bizden bazı bilgileri alıp o şekilde açıklama yapsaydı. Daha isabetli olurdu. Ben sadece bunu söyledim. Bundan daha doğru bir şey olabilir mi? Biz kendisine yanlış bir şey söylemedik. Kendisini sevdiğimi söyledim. Ama bizden Bergama'daki Paşa Yaylası Ilıca Kaplıcası hakkından yeteri bilgi almadan beyanat vermesinin yanlış olduğunu ifade ettim. Tarkan bizden bilgi isterse her türlü bilgiyi vermeye hazırız. Ondan sonra görüşünü açıklasın. Ama tek taraflı görüşünü açıklamasının yanlış olduğunu söyledim. Bütün konu bundan ibarettir” diye konuştu.
CHP'li Sevigen'in “Bakan Eroğlu’nun Bergama'daki kaplıcadan haberi yok” sözlerine de yanıt veren Bakan Eroğlu, “Ben de Paşa Yaylası Ilıca Kaplıcası hakkında bilgi eksikliği yok. O kaplıca hakkında en iyi bilgiye sahip olan kişilerden biriyim. Tarihçesini araştırdım. Orada ne zaman ne yapıldığını biliyorum. Devlet Su İşleri’nden sonra orda kazıların yapılması için kazı başkanlığına maddi destekler verdik. Biz bunu orda bulunan tarihi eserlere saygımızdan verdik. Orada bulunan dere yatağı tarihi eserleri tamamen kapanmıştı. Kazı esnasında orayı biz açtırdık. Tarihi eserleri biz kurtardık. Oradan çıkan önemli eserlerden peri kızını müzeye gönderen biziz. Şu anda Bergama Müzesi'nde. Ben şunu anlamıyorum; hem kurum olarak parayı biz veriyoruz, hem biz koruyoruz, tarihi eserleri meydana çıkarmak için biz gayret gösteriyoruz, ondan sonra bir de hedef tahtası haline geliyoruz. Siz de benim yerimde olsanız aynı tepkiyi gösterirsiniz” dedi. Milliyet, Haber: Önder Yıldırımcan - Hüsnü Altındiş, 02.09.2010
Allianoi’nin baraj suları altında bırakılmak istenmesine bir tepki de Suyun Ticaretleştirilmesine Hayır Platformu’ndan geldi. Taksim tramvay durağında toplanan Platform üyeleri adına açıklama yapan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun toplumu aldatmaktan vazgeçmesi gerektiği vurgulandı. Açıklamayı yapan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık “Kurul, yalnızca sermeye çıkarlarına odaklanarak Allianoi gibi bir kültür ve tarih mirasını da gömmeye karar vermiştir” dedi. Evrensel, 02.09.2010
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun "Allianoi diye bir yer yok" açıklaması konunun uzmanlarını da ikiye böldü. Bir kısım bölgenin Allianoi olduğunda ısrarlı, karşıt görüştekilerse bölgenin Paşa Ilıcası olduğunu savunuyor. Bölgenin Allianoi olmasa bile korunması gerektiğini belirtenler de var. İzmir'in Bergama İlçesine 18 kilometre uzaklıkta, Yortanlı Barajı gölet alanında 1998'de bulunan bir mermer parçasıyla başlayan tartışma son dönemde yeniden alevlendi. Kültür ve Tabiat Varlıkları 2 No'lu Bölge Kurulu, antik kalıntıların üzerinin kum ile kaplanıp baraj göletinde korunabileceği yönündeki kararına çevreciler tepki gösterdi, son olarak ünlü sanatçı Tarkan'ın da konuya katılması üzerine Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, "Orası Allianoi değil. Allianoi diye bir yer, o kişinin uydurduğu bir kelimedir" dedikten sonra Tarkan'ı da isim vermeden "Herkes bilmediği bir konuya burnunu sokarsa çok yanlış olur" diye eleştirdi.
İşte uzmanların
düşünceleri: Sabah, Haber: İlker Çoban - Şafak İnce, 03.09.2010
Çevre Bakanı Veysel Eroğlu'nun ''Orası 'Allianoi' değil. 'Allianoi' diye bir yer o kişinin uydurduğu bir kelimedir, bunu ben ispat ettim'' açıklamaları bu endişeyi daha da haklılaştırdı.
Ama bu endişeyi artıran asıl olay, Bergama Arkeoloji Müzesi'ndeki eserlerin üzerine poşet geçirilmesi oldu. Çünkü, müzedeki meşhur 'Su Perisi' heykeli ile çıkarılan diğer heykeller bir süre önce poşetlendi, kapıya da mühürle kilit vuruldu.
Bin yılllardır var olan bir kent, bir tarih hem suların altında kalacak, hem de hafızlardan silinecek mi?
Müzeye gidenlerin gördükleri karşısında bu soruya cevabı maalesef evet oluyor. Çünkü, tadilat yapılıyor denilerek tarihi eserler, uzun süredir bir poşet içinde tutuluyor. Müze yetkililerini arayıp durumu sorduğumuzda; salonda yenileme çalışması yapıldığını, kısa sürede bitmesi gerektiğini ama tadilatı yapanların işi bitiremediklerini söylediler.
Heykellerin neden poşete konulduğunu sorduğumuzda ise, heykellerin büyüklüğünden dolayı taşınamadığı ve zarar görmemeleri için de poşetle sarıldığı cevabını aldık.
İki ay içinde yenilemenin biteceğini ama bu sürenin uzayabileceğini de eklediler.
Müzeyi ziyaret etmeye gidenler ise 'tadilat' ve 'yenileme'nin bahane olduğunu düşünüyor ve amacın Allianoi'nin unutturulması olduğunu söylüyor. Restorasyonun Eylül'de biteceğinin söylendiğini ama hiçbir gelişme olmadığını da ekliyorlar. Tarihin önemli hazinelerinden olan Su Perisi'ni poşete sarılmış bir şekilde görmenin hayal kırıklığını yaşayanlar en azından bu görüntünün sergilenmemesi gerektiğini belirtiyorlar.
Evet, ortada büyük bir ihmalin olduğu açık. Amaç müze yetkililerini suçlamak değil, suçlayacak bir şey yok belki de! Ama, günümüze kadar ulaşmış dünyadaki sayılı tarihi kentlerden biri olan Allianoi'nin ve Allianoi'den çıkarılan eserlerin değerinin anlaşılmadığı ortada.
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun açıklamaları, bu antik kentin varlığını elbette yok edemez ama George Orwell'ı hatırlamamak da işten bile değil; ''Tarih, güçlü olanların istediği şekilde değiştirilebilir ve hatta en baştan yazılabilir. Yapılmış her şey yok edilebilir ve gerçek diye bir şey hiç olmayabilir.'' Umarız, fazla şüphe ediliyordur ve umarız her şey küçük bir ihmalden ibarettir. Ntvmsnbc, 03.09.2010
Bergama İlçesi yakınındaki Allianoi ören yerinin, bölgede yapımı tamamlanan Yortanlı Barajı'nın suları altında kalmaması için eylem yapan grupla, barajın bir an önce su tutmaya başlamasını isteyen köylüler arasında gerginlik yaşandı.
İzmir kent merkezinde toplanarak bisikletleriyle
Bergama'ya giden 10 kişilik grup, Allianoi ören
yerinde açıklama yapmak istedi.
Hürriyet, 04.09.2010
Bizim alanımız değil. Ama Bergama yakınındaki -antik adıyla- Allianoi isimli “ılıca” yani “sağlık merkezi” harabelerinin, o yörede yapılacak Yortanlı Barajı suları altında kalmasına itiraz edenlere Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun söyledikleri, ister istemez bizi de tartışmanın içine çekti.
Biliyorsunuz itirazcılar oradaki tarihi
değerlerin ve kültür mirasının korunması için
çırpınıyorlar.
Hürriyet, Yazı: Oktay Ekşi, 04.09.2010 |
|
1800 YILLIK ÇEŞME YENİDEN AKTI
Burdur'un Ağlasun İlçesine 7 kilometre uzaklıkta bulunan ve ilk yerleşim izleri MÖ 4200 yılına kadar uzanan antik Sagalassos kentinin 1800 yıllık görkemli yapıtlarından Antoninler Çeşmesi, 13 yıl süren restorasyonun ardından yeniden suyla buluştu.
Günay, geçen yıl buraya bir akşam üzeri geldiğini ve bekçiden başka kimse bulunmadığını ifade ederek, “Bir bekçi bir de ben vardım. Sonra Semih Ercan geldi. Burada bir yıl içinde inanılmaz bir güzelliği görebileceğimizi anlattılar ve bu söz tutuldu. Bütün çalışanlara minnetlerimi sunuyorum” dedi.
Bugünün ayrıca Kültür ve Turizm Bakanlığı görevine getirilişinin 3. yılı olduğunu hatırlatan Günay, “Bu 3 yıllık görev süresinde çok sevindiğim ve heyecanlandığım anlar oldu. Bu o özel anlardan biri” diye konuştu.
Günay, bu sabahtan itibaren tarih içinde yaptığı yolculukta 3500 yıl önceye gittiğini kaydederek, şöyle devam etti: “Bu topraklar Türkiye... Bunu ancak Türkiye'de yaşayabilirsiniz. Bir günde binlerce yıl geriye ve bugüne gelebilirsiniz. Bu topraklarda ne varsa, hangi dönemden kaldıysa, bunların hepsinin adı Anadolu... Bugün bu topraklarda ne varsa, hangi dönemden kalmışsa, ayrım yapmaksızın hepsine Sagalassos gibi sahip çıkmaya, korumaya ve hepsini insanlığın emaneti olarak, insanlığın ortak malı olarak geleceğe taşımaya çalışıyoruz.”
UNESCO'nun, yaptıkları başvuruyu kabul ederek, Sagalassos, Afrodisyas, Perge, Çatalhöyük ve Likya kalıntılarını dünya mirası geçici listesine aldığını anımsatan Günay, “Hayalim yakın gelecekte Sagalassos'un kalıcı listeye katılması. Bunu birlikte yapacağız” dedi.
Günay, Antoninler Çeşmesi'nin heykellerinden olan ve Burdur Müzesi'nde sergilenen Dionysos heykellerinin replikalarını yapma sözü vererek, “Şimdi siz bunu yaptınız. Ben de gelecek yıl buraya küçük bir katkı yapmak istiyorum. Dionysos heykellerinin replikalarını gelecek yıl bu tarihe kalmadan beraberce buraya yerleştirelim ve yeni bir tören yapalım” diye konuştu. Sagalassos'un kendisini çok heyecanlandırdığını ifade eden Günay, Marcus Aurelius'un heykelinin 90 santimetre büyüklüğündeki baş bölümünün kentteki hamam içinde bulunduğunu öğrendiğinde heykeli görmek için iki kez resmi olmayan biçimde arabasına atlayıp, Burdur Müzesi'nin deposuna geldiğini ve uzun süre heykelin karşısına oturup düşündüğünü anlattı. Günay, “Bu anıt, Aurelius anısına yapılmış bir anıt. Aurelius sıradan bir imparator değil, filozof kral. Biz hala onun deneme, yazı ve sözlerini ilgiyle okuyoruz. Bu törenle Marcus Aurelius'u bir kez daha yad etmiş ve saygı sunmuş oluyoruz” dedi.
MS 161-180 yılları arasında Roma İmparatoru Marcus Aurelius döneminde inşa edilen, 7 farklı taş türünün kullanıldığı Antoninler Çeşmesi'nin restorasyonuna 6 yıldır destek verdiklerini bildiren Eyüboğlu, mimari restorasyon uzmanı Semih Ercan ve ekibinin, 3500 parçaya ayrılarak toprak altına gömülen çeşmeyi ayağa kaldırmasının 13 yıl sürdüğünü anlattı.
Eyüboğlu, “Çeşmenin, 1800 yıl sonra tarihin derinliklerinden gün ışığına çıkmasına tanık oluyoruz. Çeşmenin suyundan içen herkesin Anadolu'nun topraklarının zenginliğine katkıda bulunacağına inanıyoruz. Projeye bundan sonra da destek olacağız” diye konuştu.
Belçika'nın Ankara Büyükelçisi Pol De Witte de Sagalassos antik kentinde elde edilen sonuçların, Türkiye'nin zengin kültürel miraslarını geleceğe taşımak için önemli bir aşama olduğunu belirtti.
Antik kentte yapılan kazılarda çıkarılan ve uluslararası basında da manşetlere taşınan bazı eserlerin 2011 yılının ekim ayında Belçika'da sergileneceğini bildiren Witte, “Bu sayede Belçika'daki çok sayıda Sagalassos dostu, şirket ve hayırseverler, kazı sonuçlarını görme imkanına kavuşacak. Bu kişiler yıllarca bu kazıları mali yönden desteklemişlerdir” dedi.
Sagalassos antik kentinin 25 yıldır kazı başkanlığını yürüten Marc Waelkens de 1956 yılında 6 yaşında bir çocukken Truva'nın keşfiyle ilgili bir roman okuduktan sonra babasına gidip, “Büyüdüğüm zaman Türkiye'de arkeolojik çalışmalar yapmak istiyorum” dediğini anlattı.
Waelkens, 12 yıl sonra Belçika'da arkeoloji eğitimi almaya başladığını ve 19 yaşında geldiği Türkiye'de daha sonra ülkesinde unutulan gerçek konukseverliği bulduğunu belirterek, “Bugün eşim, çocuğum olarak nitelendirdiğim bu yerde 25 yıllık zorlu çalışmalardan elde ettiğim hazinelerden birinde sizleri ağırlamaktan mutluluk duyuyorum” diye konuştu.
Projenin, Antalya çevresinde yüzeyde görülen eserleri kayıt altına alma amacıyla başladığını anlatan Waelkens, şöyle devam etti: “Ben daveti kabul ettiğimde, bunun hayatımın her alanını ele geçireceğini bilmiyordum. Sagalassos'a vardığımızda sabah 07.30'du. Bu saatlerde günün en güzel ışıkları dağlık bölgeyi aydınlatıyordu. Kırılan çömleklerin sesi geldiği için korkarak yürüyordum. Gözlerime inanamıyordum. Antik kentin kalıntıları o zamanlar daha fazla görünüyordu. Çünkü çobanlar sürülerini otlatıyordu. Anadolu'da 15 yıllık saha çalışmasının sonunda bu kadar iyi korunmuş bir saha görmemiştim ve buranın olmam gereken yer olduğunu anladım. Kazı izni için başvurdum, şansımız yaver gitti, projeyi kazanmakla kalmadık, özel maddi destek de aldık. 1989'da sadece 5 kişiyle çalışmak için izin aldık. Ertesi yıl Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunun kazı iznini imzalaması gerekiyordu. Dönemin Anıtlar ve Müzeler Müdürü, veda ziyaretim sırasında bana kazı izninin olduğu bir zarf verdi. Bu hayatımın en mutlu günü oldu. Artık Sagalassos beni ve sağlığımı ele geçirdi, kamera, ilk yardım çantası ve diz üstü bilgisayarla yamaçlarda yürüdüğüm için birkaç yıldır hareket kabiliyetimi kaybettim. Ama büyük bir zevk almış olmam bütün bu zahmetlere değiyor. Bütçenin kısıtlı olması, bütün lojistikle kendim uğraşmam nedeniyle ilk yıllar zorlu mücadeleyle geçti. Kazılar daha uzun yıllar sürecek. Aygaz olmasa bu yapı tamamlanamazdı.”
Katkıda bulunanlara teşekkür eden Waelkens, konuşmasını, “Son teşekkürü de ona yapmak istiyorum. Onun uğruna bütün enerjimi, sağlığımı feda ettim. O bana hayatımın en güzel günlerini ve duygularını yaşattı. Teşekkürler Sagalassos” sözleriyle tamamladı. Waelkens'in bu sözleri ayakta alkışlandı.
Restorasyon uzmanı Semih Ercan da bugün bütün restorasyon ekibi olarak bir rüyayı gerçekleştirmenin mutluluğunu ve böylece güzel bir anıtı Türkiye'ye kazandırmanın onurunu yaşadıklarını söyledi. Çeşmenin, döneminin refah ve zenginliğinin de bir göstergesi olduğunu belirten Ercan, 28 metre eninde, 9 metre yüksekliğindeki anıtsal çeşmenin, 650 yıllarında büyük bir depremle şehirle beraber yerle bir olduğunu kaydetti.
Kazılar sonunda tamamen yıkılan binanın parça parça olduğunu, ama büyük çoğunluğu korunan parçaların anıtsal çeşmenin yeniden ayağa kaldırılmasını sağladığını belirten Ercan, 1998 yılında başlayan ve her yıl 3 ay olmak üzere 13 yıl süren restorasyon çalışmalarının 4 aşamada tamamlandığını anlattı.
Ercan, ilk aşamada 3500 kırık parçanın birleştirildiğini ve 400 bloğa dönüştürüldüğünü aktararak, blokların yapıdaki özgün yerlerinin anlaşılması üzerine eksik kısımların belirlendiğini söyledi. Restorasyonun ikinci ve en uzun kısmında eksikliklerin tamamlandığını ve anıtın tamamının ayağa kaldırıldığını ifade eden Ercan, 200'e yakın taş ocağı gezilerek, orijinaline yakın taşlar bulunduğunu kaydetti.
Ercan, daha önce Türkiye'de hiç uygulanmayan taşı taşla tamamlama metodunun ilk kez bu binada kullanıldığını anlatarak, “10 yıllık çalışmadan sonra 3500 parçalık puzzle çözülmüş ve çeşme bütün görkemiyle ortaya çıkmıştır. Projenin 3. aşamasında yapı depreme karşı güçlendirilmiştir. 4. aşamada ise antik kent tekrar suya kavuşturulmuştur” diye konuştu.
Bu projede 1800 yıl önce emekle yontulan taşa can verdiklerini ve yerlerine geri döndürdüklerini ifade eden Ercan, şunları kaydetti: “Bunları yaparken yılladır kimse zarar vermesin diye toprağın altında sakladığımız 4 Medusa başını güneşle buluşturduk. Suyu, 1800 yıl önceki yerinden çağlatıp, anıta tekrar hayat verdik. Bunları yaparken de antik dönemdeki mimariye, mühendisliğe ve taş işçiliğine olan hayranlığımız, binayı yapanlara saygımız her seferinde daha da arttı. Bu restorasyonun gelecekte diğer antik kentler için de ilham kaynağı olmasını diliyorum.”
Belçika Leuven Üniversitesi Onursal Rektörü Marc Vernenne de Sagalassos'un tamamen üniversitenin bir projesi olduğunu belirterek, “Bu, örnek bir projedir. Bilim dünyasındaki uluslararası konumunu muhafaza etmesini ve geliştirerek sürdürmesini de sağlamıştır. Sagalassos hakkında yapılan bütün saha çalışması ve araştırmanın, mükemmel bir emeğin ürünü. Marc Waelkens, hem genel kitleye hem de çevresine, ekibi olmadan bu başarıyı elde edemeyeceğini dile getirmektedir. Ama kendisinin katılımı olmasaydı bu başarının elde edilemeyeceği bir hakikattir” diye konuştu.
Belçika ve Türkiye arasında Sagalassos sayesinde kurulan iyi ilişkilerin gelecekte muhafaza edileceğine ve daha da gelişeceğine emin olduğunu ifade eden Vernenne, Sagalassos'un gerçek bir hazine olduğunu kaydetti.
Törene, Isparta Valisi Ali Haydar Öner, Burdur Valisi Süleyman Tapsız, Belçikalı akademisyenler ve Ağlasunlular da katıldı. Törenin sonunda Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Akademik Oda Orkestrası konser verdi. Hürriyet, 31.08.2010 |
|
DİREKLİ MAĞARASI TAHRİP EDİLMİŞ!
Kahramanmaraş’ın merkeze bağlı Döngel Köyü'nde bulunan Direkli Mağarası’ndaki 2010 yılı kazıları tamamlandı. Mağaranın güney plan karelerinde yapılan yüzey araştırmalarında geçmişte kaçak kazılar nedeniyle dokuya verilen zararlar tespit edilip, bulguların kaybolmaması için çevre düzenlemesi alındı. Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Cevdet Merih Erek’in başkanlığında yürütülen bu yılki kazıları Malatya Müze Müdürlüğü arkeologlarından Zeynep Yıldırım bakanlık temsilcisi olarak izlerken, çeşitli üniversitelerden 11 öğrenci de kazılara katıldı.
Direkli Mağarası’nda 2007 yılından bu yana devam eden kazılarda önemli bulgular elde edilirken, geçen yıl bulunan Ana Tanrıça figürünün insandaki “Tanrı” inancının binlerce yıl daha geriye gittiğini göstermişti. Kazı Başkanı Erek, Ana Tanrıça figürünün bulunmasının ardından birçok üniversiteden araştırmacının yönünün Direkli’ye çekildiğini belirterek, bu sorumluluk içerisinde kazıları gerçekleştirdiklerini ifade etti. 1 Ağustos’ta başlayan kazıların 30 Ağustos itibari ile tamamlandığını kaydeden Erek şöyle konuştu:
“Olabildiğince programa uymaya gayret ettik. Kazıyı güney plan karelerinde gerçekleştirdik. Çünkü mağaranın ön kısmında kaçak kazılar söz konusuydu. Sağlam zeminlere ulaşabilmek için yaklaşık bir metreden fazla zemini kaldırmamız ve o kaçak kazı çukurlarını ortaya çıkarmamız gerekiyordu. Önümüzdeki yıldan itibaren de tekrar kuzey plan karelerinde devam edecek. Biraz öncede belirttiğim gibi kaçak kazılar güney plan karelerinde çok yoğun olarak gerçekleşmiş. Bu sebeple de üstteki tabakadaki Ortaçağ buluntuları ile alttaki Epipaleolitik malzemeler birbirine karışmış. Ama yine de starigrafik olarak kazıyı gerçekleştirdik. Bu kaçak kazı çukurları ile arada kalmış olan sağlam zeminleri birbirinden ayırt edelim diye yaklaşık üç tane kaçak kazı çukuru tespit ettik. Aradaki zeminlerde yine sağlam sedimantasyon vardı. Arkeolojik malzemelerimizi bulduk. Özellikle yontma taştan yapılmış çok sayıda mikrolitik dediğimiz aletler, bununla birlikte çeşitli deniz kabuklularından yapılmış boncuklar, hayvan kemikleri bu seneki kazılardan ele geçti.”
Mağaranın tahrip olmasını önlemek için bu yıl kapı ve korumaya yönelik çalışmalar yaptıklarını dile getiren Erek, “Bu seneki kazıların bir kısmını da koruma önlemlerine yönelik yaptık. Özellikle mağaranın giriş ve çıkışını kontrol edebilmek için demir bir kapı ve tel örgüyü birleştirdik. Bunun dışında dolgulara basılmaması için tahtadan iskele yaptık. Olabildiğince çalışmalarda hem koruma önlemlerini almayı, hem de arkeolojik kazıları gerçekleştirmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
Mağarayı gezerek Kazı Başkanı Yrd. Doç. Erek’ten çalışmalar hakkında bilgiler alan Kahramanmaraş İl Kültür ve Turizm Müdürü Seydihan Küçükdağlı ise, yapılan çalışmaların tespit ve tescil noktasında büyük önem taşıdığına vurgu yaptı. İl Kültür Müdürlüğü olarak yapılan çalışmalara gerekli tüm desteği verdiklerini belirten Küçükdağlı şunları söyledi:
“Artı yapılan kazıların sonucunda elde edilen bulgularla ilimizin tarihiyle birlikte bu yıl hizmete açacak olduğumuz Kahramanmaraş Arkeoloji müzesinde bu bulguları teşhir ve tanzim edeceğiz. Çalışmalar devam edecek. Umuyorum ki uzun yıllar devam eden bu yüzey araştırmaları ve kazıların Kahramanmaraş adına öneminin farkındayız diyor, emeği geçenlere teşekkür ediyorum.”
Kazılarda elde edilen bulguların yarın Müze Müdürlüğü’ne teslim edileceği öğrenilirken, Direkli Mağarası kazılarının 2011 yılında da bakanlığın oluşturacağı programa göre gerçekleştirileceği kaydedildi. Kahramanmaraş Kent Haber, 30.09.2010 |
|
AYAVUKLA KİLİSESİ'NDE RESTORASYON ÇALIŞMALARI BİTİYOR
İzmir'de restorasyonu devam eden tarihi
Ayavukla Kilisesi'nde geçen yıl başlayan
çalışmaların bitmek üzere olduğu bildirildi. İzmir
Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamada,
rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri İzmir
Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi Mimari
Restorasyon Bölümü tarafından hazırlanan kilisenin,
çalışmalar tamamlandıktan sonra sosyal ve kültürel
çalışmaların yapıldığı bir merkez olarak
kullanılacağı bildirildi. Ayavukla Kilisesi'nde
yapılan son çalışmalarda, boya tabakalarının ardında
gizli kalmış olan Hz. İsa figürü, altın ağızlı Aziz
Yuhanna ile melekler Mikail ve Cebrail'i simgeleyen
duvar resimleri de yeniden gün yüzüne çıkarıldı. Yer
döşemeleri için son çalışmaların devam ettiği
kilisede kullanılan özel kimyasallarla, zeminde
zamanla oluşan kir tabakaları ortadan kaldırılarak
orijinal haline getiriliyor. Tarihi kilisenin çevre
düzenlemelerinin de önümüzdeki süreçte tamamlanması
hedefleniyor. Yeni Asır, 30.08.2010
İzmir Büyükşehir Belediyesi, tarihi Ayavukla
Kilisesi’nde 2009 yılından bu yana devam ettirdiği
restorasyon çalışmalarında finale geldi. 19’uncu
Yüzyıl’ın ikinci yarısında inşa edilen kilisede
yapılan son çalışmalarda, boya tabakalarının ardında
gizli kalan
Hz. İsa figürü, Altın Ağızlı Aziz Yuhanna,
melekler Mikail ve Cebrail’i simgeleyen duvar
resimleri de yeniden gün yüzüne çıkarıldı. Milliyet Ege, 31.08.2010 |
|
BARAJ İNSANOĞLUNUN BEŞİĞİNİ YOK EDECEK
Kenya eski bakanlarından paleoantropolog Richard Leakey, Omo Nehri’ne yapılması planlanan barajın bölgede yaşayan 500 bin kişiyi yerinden edeceğini söyledi. “İnsanoğlunun beşiği” olarak anılan Turkana bölgesinde, bugüne dek bulunan en eski insansı iskelet 1.6 milyon yıllık hominid bulunmuştu. Milliyet, 30.08.2010 |
|
NABUCCO HATTI İÇİN ARKEOLOJİK UYARI
Nabucco’ya arkeolojik uyarı geldi. Türkiye’yi dünyanın önemli enerji koridorlarından biri yapacak Nabucco Projesi’nin üzerinde yer alan tarihi mirasın yeterince araştırılmadığı, Bakü- Tiflis- Ceyhan (BTC) Boru Hattı’ndaki pürüzlerin tekrarlanacağını iddia edildi. Arkeologlar projenin gerçekleştirilmesine karşı olmadıklarını, ancak arkeolojik sit alanı ve tarihsel kültür miras envanteri konusunda son derece zayıf olan Türkiye’de, sadece İl Kültür Müdürlükleri’nin görüşü alınarak harekete geçilmesini yanlış bulduklarını belirtiyor.
Radikal, Haber: Burcu Taner, 30.08.2010 |
|
BU DA İZMİR'İN YEREBATAN'I Yeni Asır, Haber: İlker Çoban, 30.08.2010 |
|
4 BİN YILLIK TİCARET ANLAŞMASI BULUNDU
Anadolu’da ilk yazılı ticari anlaşmanın 4 bin yıl önce yapıldığı ve yazılı belgelerin Kayseri’deki Kültepe-Karum kazılarında bulunduğu bildirildi.
Çivi yazılı tabletleri okuyarak Kültepe-Karum’la ilgili bilimsel araştırmalar yapan Ankara Ünüversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Cahit Günbattı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Anadolu’da ilk ticari yazılı anlaşmanın, günümüzden 4 bin yıl önce yapıldığının, Kültepe-Karum bölgesinde yapılan kazılarda bulunan çivi yazılı tabletlerden anlaşıldığını söyledi.
Prof.Dr. Günbattı, 1948 yılından beri Kültepe Höyüğü ve hemen yanındaki Asurlu tüccarların oturdukları Karum bölgesinde devam eden kazılarda, 23 bin dolayında çivi yazılı tablete ulaşıldığını, 1948′den önce de yurt dışına kaçırılmış 4 bin 500 dolayında tablet olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: “Kültepe-Kaniş’te 1948 yılından önce bölgeden toplanan ve kaçırılan 4 bin 500 dolayındaki çivi yazılı kil tablet, ne yazık ki yurt dışında bulunuyor. Bölgeye 4 bin yıl önce yerleşen Asurlu tüccarlar, Mezepotamya’dan getirdikleri kalay ve kumaşları burada pazarlamışlar. Asurlu tüccarlara ait evlerde yapılan kazılarda çok sayıda çivi yazılı tablet bulundu. Anadolu’da bu kadar çok çivi yazılı tabletin bulunduğu bir başka merkez yok. Kültepe ve Karum’un bir benzeri yok.”
Prof.Dr. Cahit Günbattı, Karum’da bulunan 2 çivi yazılı tabletin okunmasıyla, Anadolu’da bilinen en eski ticari yazılı anlaşmanın 4 bin yıl önce yapıldığının anlaşıldığını da belirterek, şunları söyledi: “Mezopotamya’da bulunan Asur Krallığı, Kaniş Krallığı ve Adıyaman yakınlarındaki Hahhum Krallığı ile yazılı ticari anlaşmalar yapmış. Bizim okuduğumuz çivi yazılı iki tablette bu anlaşmayla ilgili ilginç bilgiler var. Bu anlaşmalara göre Asurlu bir tüccar Anadolu’da öldürülür ve malları kaybolursa (yağmalanırsa), yakınlarına belirlenen miktarda kan parası ödenecek. Katili Asurlulara teslim edilecek ve onlar tarafından öldürülecek. Katil yerine bir başkası verilmeyecek. Tüccarlardan zorla ve ucuza mal alınmayacak. Mahkemeye giden bir Asurlu için karar adil olarak verilecek. Asurlu bir tüccar, Kaniş’ten birine borçlanır ve borcunu ödemezse tutuklanmayacak, borçlu olanın malları satılacak, alacaklı alacağını alacak. Asurlu birinin malları kayıp olursa bulunup sahibine iade edilecek. Bir Asurlunun evine, kölesine, cariyesine, tarla veya bahçesine göz konulmayacak ve zorla alınıp satılmayacak. Asurlular hakkında bir cariye, bir köle veya Hahhum halkından birinin şahitliğine dayanarak karar verilemeyecek.”
Prof.Dr. Cahit Günbattı, Anadolu’da günümüzden 4 bin yıl önce kalayın en kıymetli metallerden birisi olduğunu da belirterek, “Kalay o dönemde çok az vardı ve ihtiyaca cevap vermiyordu. Asurlu tüccarlar en çok kalay getirip sattılar. Kalay, bakırla karıştırılıp tunç elde ediliyor, silahlar tunçtan yapılıyordu. Birbirleriyle savaşan yerel krallar da silah yapabilmek, kalay alabilmek için Asurlu tüccarlara taviz vermek zorunda kalmışlar” diye konuştu.
Kültepe-Karum’da 1948 yılında Prof.Dr. Tahsin Özgüç tarafından başlatılan ve halen Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu tarafından devam eden kazılarda bulunan çivi yazılı tabletler ve diğer arkeolojik eserler, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Kayseri Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Hürriyet, 29.08.2010 |
|
85 YIL SONRA AÇILAN PADİŞAH TÜRBELERİ ZİYARETÇİ REKORU KIRDI
İl Özel İdaresi'nin 85 yıl sonra restorasyonunu yaptığı padişah türbeleri İstanbul'da en çok ziyaret edilen yerler oldu.
İstanbul İl Özel İdaresi'nin, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında "Eski eserler gün yüzüne çıkıyor" ve "Kültür mirasımıza sahip çıkıyoruz" sloganları çerçevesinde restorasyonunu gerçekleştirdiği türbeler Türkiye'nin dört bir yanından ziyaretçi akınına uğradı. I. Abdülhamit, III. Selim ve III. Mustafa türbeleri 85 yıldır kapalıydı. İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sabri Kaya, restorasyon ve çevre düzenlemesi yapılan türbelerin yerli ve yabancı turistler tarafından büyük rağbet gördüğünü ve ziyaretçi rekoru kırdığını söyledi. Kaya, yıllardır kapalı olan padişah türbelerini halkın hizmetine sunmaktan mutluluk duyduklarını dile getirdi. Türbelerin inanç turizmi için de büyük yer tuttuğunu, bu eserlerin korunarak geleceğe taşınmasının önemine değinen Kaya, amaçlarının bir dünya kenti olan İstanbul'daki tarihi eserleri ayağa kaldırarak tarih ile geleceği buluşturmak olduğunu ifade etti.
Abdülhamit türbesinin restorasyonunda türbe ana kubbe ve revakların çatısında 30 ton kurşun kullanıldı. Toplam 66 adet lahit mezarın onarımı ve temizliği yapıldı. Sultan I. Abdülhamid tarafından 1776-1777 yıllarında yaptırılan imaretin bir bölümünü oluşturan türbe, Beylerbeyi Camii'ni yapan mimar Mehmet Tahir Ağa tarafından inşa edildi. Türbede Sultan I. Abdülhamid'in mezarının yanı sıra bazı şehzadelerin de mezarları yer alıyor. İl Özel İdaresi'nin bütçesinden türbenin bütün masrafları için 600 bin lira harcama yapıldı.
3. Mustafa ve 3. Selim Türbeleri de bu yıl en çok ziyaret alan yerler arasında oldu. Fatih'in Laleli semti Ordu Caddesi üzerinde bulunan türbe, Sultan 3. Mustafa tarafından 1763 yılında mimar Tahir Ağa'ya yaptırılan ve Laleli Camii ismi ile tanınan imaret, sebil, muvakkithane, han, hamam ve dükkanlardan oluşan külliyenin bir bölümü. Sultan 3. Mustafa (1757-1774), bu külliyenin yanına daha önce kendisi için de bir türbe ekledi. Bu nedenle 1774 yılında öldüğü zaman kendi yaptırdığı türbesine gömüldü. Sultan 3. Selim de (1761-1808) öldüğü zaman babası olan Sultan 3. Mustafa'nın bu türbesine defnedildi. Zaman, Haber: Ayşe Torun, 29.08.2010 |
|
|
4 BİN ADET TARİHİ PARA
İzmit İlçe Jandarma Komutanlığı ile Üniversite Jandarma Karakolu ekiplerinin ortaklaşa düzenlediği operasyonda 4 bin adet antik sikke ele geçirildi.
Özgür Kocaeli, 29.08.2010 |
OSMANLIYLA YAŞIT CUMALIKIZIK KÖYÜ TOPYEKUN RESTORE EDİLECEK
Oğuz boylarından Kızıklar tarafından yaklaşık 700 yıl önce Uludağ eteklerinde kurulan ve tarihi dokusuyla bugünlere kadar hiç bozulmadan gelen Cumalıkızık Köyü, restore edilerek asırlar boyu doğal güzelliğini koruması sağlanacak. Proje kapsamında Cumalıkızık Köyü 7 bölgeye ayrılacak; sit alanı içinde orijinalitesi bozulmamış ev, sokak ve meydanlar aslına uygun şekilde restore edilecek.
Tarihi evleri, ortasından su akan taş sokaklarıyla görenleri yüzyıllar öncesine götüren Cumalıkızık'ı, önümüzdeki asırlara taşımak amacıyla Bursa'nın merkez Yıldırım Belediyesi, İl Özel İdaresi ve Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası (TMMOB) Bursa Şubesi tarafından yürütülen proje kapsamında, köyde sit alanı içinde doku bütünlüğü ve karakteri bozulmamış evler, sokak ve meydanlar, 7 bölgeye ayrılarak aslına uygun şekilde restore edilecek. Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin, Türkiye'nin 4'üncü büyük kenti olan Bursa'da 700 yıldır değişmeden bugünlere gelen Cumalıkızık Köyü'nün, erken Osmanlı kırsal mimarisinin tek örneği olduğunu belirtti. Cumalıkızık'ın, Osmanlı'nın ilk dönemlerinde kurulan 7 Kızık köyünden biri olduğunu, bu köylerden bugüne kadar gelen tek köyün Cumalıkızık olduğunu anlatan Keskin, "İşte Cumalıkızık'taki güzelliği, özelliği yaşatabilmek ve 3. bin yıla aktarabilmek adına, belediye olarak bir model proje geliştirdik. Yaşayan Osmanlı Köyü Cumalıkızık altyapısı, meydanları, cumbalı evleri, kadının ayrı erkeğin ayrı çaldığı kapı tokmakları, sokaklarından sulama sularının aktığı özellikli bir yerdir." dedi.
Keskin, belediye olarak vatandaşların buradaki evlerini dışarıdan hiç kimseye satmamalarını istediklerini, bu kapsamda onlara zaman zaman pansiyonculuk, işletmecilik eğitimleri verdiklerini belirten Keskin, şöyle devam etti: "Köylüler el emeğiyle ürettikleri çeşitli yiyecekleri evlerinin önünde kurdukları stantlarda, köyü ziyarete gelen turistlere satıyorlar. Bunun yanı sıra fiziki bir çalışma yürütüyoruz. Bu kapsamda köyü 7 ayrı bölgeye ayırdık. Buradaki bütün evleri tek tek restore ediyoruz. Projeleri Anıtlar Kurulu'ndan geçirdikçe çalışmalar sürüyor. Dileğimiz buradaki 169 tane tescilli evin, restore edilmesi ve sonra bu güzelliğiyle özelliğiyle turizme açılması. Zaten şu haliyle de turizme açık olduğuna göre, ileride dünyanın gözbebeği haline gelecek. Zaten UNESCO, bizim projemizi dünyanın önemli 10 projesi arasına alma çalışması yapıyor. Cumalıkızık'taki 169 ev, ilk zamanlardaki gibi ama restorasyonları yapılmış olarak geleceğe intikal edecek. Restorasyon sonucunda tarihi evlerin yanı sıra köy meydanı, pazar alanı, otoparkıyla yaşayan bir Osmanlı açık hava müzesini gerçekleştirmiş olacağız."
Cumalıkızık'ta yürütülen projenin sadece fiziki bir proje olmadığına da değinen Keskin, şunları kaydetti: "Aynı zamanda bir ruh da var projemizde. Safranbolu ve Beypazarı'nda olduğu gibi işletmeciler değil de köylüler tarafından işletilmesini istiyoruz. Zaten pansiyonculuk eğitimi vermemizdeki gaye de bu. Vatandaşlarımız evlerinden çıkmadan yapıyoruz restorasyonları. Maddi açıdan da onların sembolik katkıları var. Geri kalan masrafı biz ve proje ortaklarımız karşılıyor. Projemiz bittiğinde değil Türkiye'nin, dünyanın incisi olacaktır Cumalıkızık." Keskin, projenin maliyetinin 20 milyon liranın üzerinde bir miktara mal olmasının beklendiğini sözlerine ekledi. Zaman, 29.08.2010 |
|
'GLADYATÖRLERİN ARENASI' ÜNÜNE ÜN KATIYOR
Tarihte
gladyatör dövüşleri ve moda merkeziyle adından söz
edilen Denizli'deki Laodikya antik kenti, arkeolojik
kazılarda çıkarılan birbirinden farklı heykelleriyle
ününe ün katıyor. Kültür Bakanlığı ile 2008'de
yapılan protokolle Denizli Belediyesi tarafından
kazı çalışmaları yürütülen, Efes'ten sonra
Anadolu'nun en büyük antik kenti olarak
nitelendirilen Laodikya'da tarih gün yüzüne çıkıyor.
Laodikya Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Celal Şimşek,
geçmişi MÖ 3'üncü yüzyıla kadar uzanan
Denizli'nin Eskihisar Köyü yakınlarındaki Laodikya'da, 8 yıl önce başlatılan kazı
çalışmalarının yoğun bir şekilde sürdürüldüğünü
kaydetti. Yeni Asır, 29.08.2010 |
|
İSTANBUL'UN UZUN TAHRİBAT LİSTESİ
1946’dan beri bu şehrin profili, büyük abidelerin etrafı, mezarlıklar ve birtakım eserlerin bulunduğu yerler ağır tahribat geçirdi. Türkiye’de “Bizans mirasının sistematik tahribi” gibi bir slogan bazı kimseler tarafından tekrarlanagelir ki boş bir sözdür. İstanbul’da hiçbir tahribin hiçbir sistemle hiçbir alakası yoktur ve Bizans katmanı Osmanlı’nın altındadır. Yani Bizans’ın tahribinden önce Osmanlı’nın tahrip edilmesi gerekiyordu ki, elhak yerine getirilmiştir. İkinci büyük savaşın sonuna kadar imar bütçeleri kısıntılı olduğu için yapılan tahribat kısmidir ve daha çok kendiliğinden olmuştur.
Milliyet Pazar, Yazı: İlber Ortaylı, 29.08.2010 |
|
BİN YIL ÖNCEKİ DEPREMİN İZLERİ
Amerikan Arkeoloji Enstitüsü’nün yayınında, 2009’un dünyadaki en önemli keşifleri sıralamasında ilk 15 içinde yer alan Küçükçekmece’deki Bathonea antik kentinden yine tarih fışkırdı. Daha önce Roma imparatorluk yollarından “Via Egnetia” olduğu tahmin edilen geniş ve çok iyi döşenmiş bir Roma yoluna ulaşılan kazılarda bu kez de birbirine sarılmış 3 insan iskeleti bulundu. Arkeologlar, yıkık bir duvarın altında bulunan 3 iskeletin, 1034-1041 yılları arasında Bizans İmparatorluğu’nda büyük yıkıma neden olan 10 büyük depremden birinden kaldığını tahmin ediyor.
Avcılar ve Küçükçekmece belediyelerinin desteğiyle sürdürülen çalışmalarda elde edilen eserler bununla sınırlı kalmadı. Milattan sonra 1-2 yüzyıl arası Roma dönemine tarihlenen kabartmalı ve yazıtlı mezar taşı, Hellenistik döneme ait iç kalıp tekniğinde yapılmış parfüm şişesi, MÖ 5. yüzyıldan itibaren Filistin’den Roma’ya uzanan ticareti gösteren amfora parçaları ile çok sayıda sikkesi de bölgenin tarihsel değerini kanıtladı. Milliyet, Haber: Gökhan Karakaş, 29.08.2010 |
|
2400 YILLIK MEZARLAR SERGİLENECEK
Muğla’nın Milas İlçesi'nde 2004 yılında bir dershanenin temel kazısında bulunan 2 bin 400 yıllık 8 lahit, 5 yıl süren bekleyişinin ardından Anıtlar Kurulu kararıyla bulunduğu yerde sergilenmeye başladı.
İsmetpaşa Mahallesi’ndeki bir dershane binasının 2004 yılında gerçekleştirilen temel kazısı sırasında bulunan 8 lahit mezar, Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokulu bahçesindeki 5 yıllık beklemenin ardından bulunduğu alanda sergilenmeye başladı. Özel olarak yapılan proje sayesinde, meraklılar eserleri görebilecek.
2005 yılında alınan Muğla Anıtlar Kurulu kararıyla bakım ve konservasyonun yapılması planlanan 2 bin 400 yıllık mezarlar Milas Sıtkı Koçman Meslek Yüksekokulu’nda sergileniyordu. 5 yıl süren bekleyişin ardından Milas Müzesi yetkilileri lahitleri ilk bulundukları yere vinç yardımıyla yerleştirdi.
Çalışmalar hakkında bilgi veren Milas Arkeoloji Müzesi yetkilileri, mezarların müzede restorasyonunun yapıldığını belirterek, “MÖ 4. yy. yani Hellenistik döneme ait olduğu sanılan lahitler Milas Müzesi’nde yer olmadığı için Meslek Yüksek Okulu’na götürülmüştü. Restorasyon çalışmaları yapılmak üzere Mart ayı içerisinde müzeye taşındılar. Milas Müzesi’nde çalışan kazı restoratörleri tarafından yapılan çalışmanın ardından çıkarıldıkları yere tekrar konulması için çalışma başlatıldı. Yapılan çalışma neticesinde eserler bulundukları yerde sergilenmiş olacak. Bu çalışma Milas’ta bir ilk olacak. İlk kez bir eser bulunduğu yerde sergilenecek. Çalışmalar Muğla Bölge Kurulu Müdürlüğü’nün almış olduğu kararlar doğrultusunda yürütülüyor” dedi. Muğla Kent Haber, 28.08.2010 |
![]() |
AHLAT, ÇANAKKALE OLMA YOLUNDA...
En
güzel kümbetler Ahlat'ta Zaman Pazar, Haber: Murat Tokay, 29.08.2010 |
|
TARLABAŞI'NA İLK KAZMA VURULDU AMA YATIRIMCI HALA ORTADA YOK
Referans, Haber: Sevda Yüzbaşıoğlu, 28.08.2010 |
|
TARİH SPONSORA BIRAKILIR MI?
Tarihi-kültürel varlıkların bir ülke için ne kadar önemli olduğu başta siyasetçiler olmak üzere her kes tarafından sık sık dile getirilir. Ders kitapları da bu tür sözlerle doludur ancak iş icraata gelince bu eserleri korumak bir yana yok olması için herkes elinden geleni yapmaktan çekinmez.
Evrensel, 28.08.2010 |
|
|
GÜNAY FENA FIRÇALADI
Konya’nın Beyşehir İlçesi'ndeki Eflatunpınar Anıtı’nın bakımsız olduğunu gören Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, yetkililere tepki gösterdi. Yetkililere bakımsızlığın nedenini soran Bakan Günay, “Yazık, günah çok güzel anıtmış” dedi ve şöyle devam etti: “Ben olsam Bakan gelecek diye bir çevre düzenlemesi yapardım. Buranın temizliği için bakanlık desteğine ihtiyaç yok. Her şeyi bakanlıktan beklemeyin. Gördüğüm manzaradan çok üzüldüm. Şimdi arkadaşlarımla il müdürüm ve kaymakam beyle konuştuk. En kısa zamanda ben buraya maddi kaynak göndereceğim. Bununla ilgili koruma planları, çevre düzenleme planları ve ne gerekiyorsa uygulamaya çalışacağım” Vatan, 28.08.2010 |
TARİHİ SURLAR GÜN YÜZÜNE ÇIKACAK
Bursa Valisi Bursa'da, tarihi mirası koruma ve ayağa kaldırma projelerinden biri olan Bursa surlarının ortaya çıkarılması çalışmalarına Yokuş Caddesi'nde kamulaştırılan binaların yıkımıyla devam ediliyor.
Bursa surlarının Yerkapı bölümünün devamı olan merkez Osmangazi İlçesi Yokuş Caddesi'ndeki surların önünü kapatan 3 dükkan ile 4 bina kamulaştırılarak yıkıldı. Tarihi gün yüzüne çıkarma hedefi doğrultusunda gerçekleştirilen yıkım çalışmalarını yerinde inceleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, 2300 yıllık surların sırayla ortaya çıktığını söyledi. Saltanatkapı, Yerkapı, Fetihkapı, Zindankapı ve Kaplıcakapı'nın yer aldığı surların, Yokuş Caddesi'ndeki bölümünün yapılan kamulaştırma çalışmalarıyla gün ışığına çıkacağını söyledi.
Yapılan kamulaştırma ve yıkım çalışmalarıyla Bursa'nın tarihi değerlerinin gözler önüne serildiğine dikkati çeken Başkan Altepe şu bilgileri verdi: "Bu değerler sayesinde Bursa yaşayan müze kent kimliğine kavuşuyor. Bir taraftan tarihi ve kültürel değerler koruma altına alınırken, diğer taraftan da kentin ülke turizmindeki yeri ve önemi de artıyor." Altepe, Yokuş Caddesi'nde kamulaştırma ve yıkımların ardından surların restorasyonu ve rekonstrüksiyonu ile ilgili çalışmaların başlatılacağını belirtti. Surların restorasyonuyla birlikte Üftade Camii'nin yamaçlarının da düzenlenen Bursa'ya yakışır hale getirileceğini ifade eden Altepe, ayrıca Tahtakale'den başlayarak surların bulunduğu güzergahtaki yapıların tarihi dokuya uygun hale getirilmesi için cephe sağlıklaştırma çalışması yapılacağını kaydetti. Başkan Altepe, projenin ilerleyen zamanlarında Tahtakale'den başlayarak Yokuş Caddesi'ni takip eden güzergahın uygun bir trafik çözümü bulunması halinde yayalaştırılmasının planlandığını da sözlerine ekledi. Zaman, 28.08.2010 |
|
AKDAMAR VE SÜMELA'YA ZİYARETÇİ AKINI
Türkiye'nin Akdamar Kilisesi ve Sümela Manastırı'nı yılın belirli bir günü için ayine açacağını duyurmasının ardından her iki mekana gelen turist sayısı önemli ölçüde arttı.
Sümela'ya gelen ziyaretçi oranında yüzde 100'ün üstünde artış yaşanırken, Akdamar da 2009'da 12 ayda yakaladığı turist sayısını 2010'un ilk 7 ayında yakaladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre; 2009'un ilk 7 ayında Sümela, 141 bin 726 misafiri ağırladı. Bu rakam 2010'un ilk 7 ayında büyük bir artışla 256 bin 55 olarak gerçekleşti. Akdamar'ı da 2009'da toplamda 20 bin 407 ziyaretçi gezdi. Bu senenin ilk 7 ayında Akdamar'ın turist sayısı 17 bin 349 oldu.
Sümela Manastırı'ndaki ilk ayin 15 Ağustos'ta yapıldı. Ayine 3 binden fazla kişi katıldı. Van'daki Akdamar Kilisesi'ndeki dini tören ise 19 Eylül'de gerçekleştirilecek. Bakanlık kaynaklarına göre, şu ana kadar 4 bin kişi Van'daki ayine katılmak için müracaatta bulundu. Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 28.08.2010 |
|
ÇAĞDAŞ YUNAN SANATI AYAĞIMIZA GELDİ
İstanbul'dan ilham alan
ve İstanbul hakkındaki çalışmalara yer veren
sergilere bir yenisi daha eklendi hem de
Yunanistan'dan. 'İstanbul'un İzini Sürmek' başlıklı
sergi, 102 çağdaş Yunan sanatçının ağırlıklı olarak
tuval resimlerinden, video, enstalasyon ve
fotoğraflarından oluşuyor. İki parça halinde
görülebilecek serginin bir kısmı İstiklal Caddesi
üzerinde bulunan Yunan Konsolosluğu Binası'nda,
diğeriyse Heybeliada Ruhban Okulu'nda sergilenecek.
Tümü İstanbul hakkında olan eserlerin büyük
çoğunluğu da bu sergi için Sabah Cumartesi, Haber: Fisun Yalçınkaya, 28.08.2010
Milliyet, 30.09.2010 |
|
LAGİNA'DA KUTSAL PINARDA NAMAZGAH
Muğla'nın Yatağan İlçesi'ne bağlı Turgut Beldesi'nde kazı çalışmalarına devam edilen Lagina antik kenti girişindeki su kaynağı olarak tespit edilen kutsal pınar, Menteşe Beyliği dönemine ait namazgah bulundu. Antik kentin içinde agora adı verilen işyerleri de gün yüzüne çıkartıldı.
Prof.Dr. Ahmet Tırpan başkanlığındaki kazı ekibi çalışmalar sırasında antik havuza su sağlayan kutsal pınara ulaştı. Kutsal pınar çevresinde araştırma yapan kazı ekibi ayrıca Menteşe Beyliği döneminde Müslümanların kutsal pınarda abdest alıp, namaz kıldıkları namazgah adı verilen bir kaya parçasını da buldu. Prof.Dr. Tırpan, bölgede 1300'lü yıllarda yaşayan Menteşe Beyliği halkının pınarların başında namazgahlar hazırladıklarını belirterek, “Antik kent girişinde bulunan 3 bin yıllık havuzun su kaynağını tespit için çalışma yaparken pınarı ortaya çıkarttık. Daha sonra üst kısımda yönü tam kıbleye doğru yerleştirilmiş seccade görevi gören bir namazgah tespit ettik” diye konuştu.
Hürriyet Ege, Haber: Cavit Yıldırım, 28.08.2010 |
![]() |
AKDAMAR AKŞAMLARI DA GÜNEŞLE AYDINLANACAK
Radikal, Fotoğraf: Osman Bekleyen / DHA, 28.08.2010
25 yıllık ömrü olan güneş enerjisi sistemiyle adanın 24 saatlik enerji ihtiyacı üretilecek. Aynı zamanda kurulan güneş enerjisi sistemi içindeki akü kapasitesi ile adanın yaklaşık 3 günlük enerji ihtiyacını karşılayabiliyor. Daha önce adanın enerji ihtiyacı jeneratörler aracılığı ile sağlanıyor ve bu devlete yıllık 50 bin TL'ye mal oluyordu. Yeni sistemin devreye girmesiyle devlet yıllık 50 bin TL maliyetten kurtarıldı.
Adada kurulan sistemle ilgili bilgi veren DAKA Genel Sekreteri Emin Yaşar Demirci, "Yıllık 50 bin TL masrafı olan eski sistem, adayı ve kiliseyi yeteri kadar aydınlatamıyordu. Kurduğumuz Solar PV sistemi 180 bin TL'ye mal oldu. Ancak 25 yıl boyunca sorunsuz ve sıfır maliyetle çalışacak. Yıllık 25 bin kilowatt/saat elektrik üretecek. Depolama sistemleri sayesinde paneller hiç güneş görmese bile ada 3 gün boyunca aydınlatılabilecek" diye konuştu.
Törende konuşan Vali Münir Karaloğlu, Van Valisi Münir Karaloğlu, Akdamar Kilisesi'nde 19 Eylül'de 100 yıl sonra ilk kez bir ayin icra edileceğini ifade ederek, "Ayinin yapılması ile din ve vicdan özgürlüğü konusunda önemli bir adım atmış olacağız." dedi.
Van'ın gerek jeopolitik konumu, sosyal ve kültürel değerleri, gerekse tarihi mekanları ile zengin değerlere sahip bir kent olduğuna dikkati çeken Vali Karaloğlu, Van'ın, hem Türkiye'nin, hem de bölgenin en önemli merkezlerinden birisi olduğunu ifade etti. Karaloğlu, kentteki birçok tarihi yapıda restorasyon çalışması yapıldığını vurgulayarak, çalışmaların tamamlanmasıyla gelecek yıllarda kentin en önemli sektörlerinden birinin turizm sektörü olacağına inandığını dile getirdi.
Daha önce Beylerbeyi Sarayı'nın bahçesinde simit-çay satan büfede yer alan masa ve sandalyelerin plastik olması dikkatleri çekmişti. Aydınlatılan Akdamar Adası'nda kilisenin önüne konulan sandalyelerin de plastik olması dikkat çekti. Bu görüntü davetlileri, "Ayinde de aynı manzara mı yaşanacak?" şeklinde düşündürdü. Habertürk, 31.08.2010 |
|
GÜNAY: BİR TARİH VAR ÜZERİNDEKİ DE SİMGESİ
Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Altındağ
Belediyesinin, restorasyonu devam eden Ulucanlar
Cezaevi'nde Altınpark Mahallesi sakinlerine verdiği
iftar yemeğine katıldı. Hürriyet Ankara, 28.08.2010 |
|
AKSARAY'IN SİMGESİ OLACAK
Aksaray Belediyesi tarafından yaklaşık 2.3 milyon liraya ihale edilen Somuncu Baba Külliyesi'nde inşaat çalışmaları hızla devam ediyor. Ervah Kabristanlığı içinde bulunan Somuncu Baba Türbesi yanında yapılacak projenin cami kısmı hariç 2011 sonunda tamamlanacağını açıklayan Belediye Başkanı Nevzat Palta, “Uzun zamandır proje konusunda çalışmalar yapıyoruz. Özellikle Anıtlar Kurulu'ndan izinleri alabilmemiz çok zaman aldı. Kurul, projenin kültür merkezi gibi bazı bölümlerini kesti ama yine de mevcut hali bile çok iyi. Projenin ihalesine 9 firma teklif verdi ama ihaleyi Aksaraylı bir hemşehrimiz aldı. Çalışmalar da kısa sürede başladı ve inşaat hızlı bir şekilde devam ediyor. Bu yıl sonuna kadar inşaatın kaba kısmının büyük oranda tamamlanmasını hedefliyoruz. 2011 sonunda ise proje inşallah cami kısmı hariç tamamlanacak. Çünkü belediyeler cami yaptıramıyor ve ihalede cami yer almıyordu. Caminin kaba inşaatını bir hayırseverimiz üstlendi. Bir bağış hesabı açılacak ve hemşerilerimizin yardımlarıyla cami kısmını da tamamlayacağız” dedi.
Somuncu Baba'nın türbesini ziyaret etmek için Türkiye'nin her yerinden binlerce kişinin geldiğini ifade eden Başkan Palta, “Şeyh Hamidi Veli Somuncu Baba hazretlerinin türbesini ziyaret etmek için her yıl binlerce kişi Aksaray'a geliyor. Benim de misafirlerim geldiğinde götürüyorum ama bölgenin durumundan inanın utanıyordum. Tuvaletler, abdest yerleri hiç uygun değildi. Ama yapılacak projenin içinde tüm bu alanlar çok iyi olacak. Gelen misafirlerimize Somuncu Baba'yı anlatma, onlara Somuncu Baba ruhunu yaşama fırsatı vereceğiz. Proje tamamlandıktan sonra göreceksiniz nasıl Konya denince akla Mevlana geliyorsa ve Mevlana Konya'nın simgesi olmuşsa, Somuncu Baba da kısa sürede Aksaray'ın simgesi haline gelecektir” şeklinde konuştu.
Aksaray'ın tarih boyunca çok önemli bir kent olduğunu vurgulayan Başkan Palta, “Bazen şehrimizin kıymetini bilmiyoruz. Unutmayalım ki Aksaray tarihin her döneminde Çok önemli bir kent olmuştur" diye konuştu. Aksaray Kent Haber, 28.08.2010 |
|
![]() |
KAZI ÇALIŞMALARI SONA ERDİ
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Trakya Üniversitesi tarafından Edirne'de yürütülen Yeni Saray Kazısı'nın 2010 yılı çalışmaları sona erdi.
Kazı Başkanı Doç.Dr. Mustafa Özer, bu yılki kazıları değerlendirdiği açıklamasında, Temmuz ayının ilk günlerinde başlayan ve iki ay boyunca sürdürülen çalışmaların Trakya, 18 Mart, Gazi, Ankara, Selçuk ve Kocaeli üniversitelerinden bilim adamları ve öğrenciler ile işçilerden oluşan 50 civarında bir ekiple gerçekleştirildiğini ifade etti. Özer, "Ekibimizde ilgili üniversitelerin Sanat Tarihi, Arkeoloji, Mimarlık, Restorasyon ve Konservasyon, Seramik, Çinicilik, Fotoğrafçılık, Tarih, Geleneksel Türk El Sanatları bölümlerinden uzman ve öğrenciler çalışmışlardır. TBMM Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Edirne Valiliği, Edirne İl Özel İdaresi, Trakya Üniversitesi Rektörlüğü ve Edirne Belediyesi'nin sağladıkları katkı ve destekle sürdürülen çalışmalarda daha önce belirlenen çalışma takvimi ve programı büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Sahada (Edirne Yeni Saray alanında) yapılan çalışmalar kapsamında saray alanının kısmi halihazır haritası ile karolajı; Namazgahlı Çeşme, Adalet Kasrı, Kum Kasrı ve Matbah-ı Amire ile çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan mimari kalıntıların rölöve çalışmaları ve elde edilen bütün verilerin fotoğraflanması gerçekleştirilmiştir. Kazı Evi'nde yapılan çalışmalar kapsamında ise Edirne Yeni Saray'da önceki yıllarda yapılan kazılarda ele geçirilen taşınabilir buluntuların tasnifi, temizliği, konservasyonu, çizimi, fotoğraflanması, envanter kayıtlarının yapılması ve koruma önlemlerinin alınması sağlanmıştır" dedi. Edirne Kent Haber, 27.08.2010 |
22 - 28 Ağustos 2010 |
|
ÖZEL İDARE TARİHİNE SAHİP ÇIKIYOR
Samsun İl Özel İdare Genel Sekreter Yardımcısı Muzaffer Kayaoğlu, Samsun merkez ve ilçelerde bulunan tescilsiz yapıların tespitiyle ilgili çalışmaların başladığını söyledi.
Samsun Haber, 26.08.2010 |
![]() |
|
TARİHİ ESERİ JANDARMAYA SATMAYA ÇALIŞTILAR
Düzce İl Jandarma Komutanlığına bağlı ekipler yaptıkları operasyonla tarihi Tevrat Kitabını satmaya çalışan 2 kişiyi yakaladı.
Düzca Damla, 27.08.2010 |
VAN KALESİ BAKIMA ALINDI
Van Kalesi'nin üst bölgesinde bulunan Süleyman Han Camii'nin restorasyon çalışmalarına başlanıldı.
Kent merkezine 3 kilometre uzaklıkta bulunan ve doğal bir kaya üzerine inşa edilen Van Kalesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2 milyon liraya restore ettiriliyor. Yıllardır habere durumundaki ve ibadete kapalı olan caminin restorasyon çalışmaları aralıksız devam ediyor.
1533'te Sultan Süleyman tarafından tamir edilerek Süleyman Han Camii olarak adı değiştirilen caminin aslına uygun yapılması hedefleniyor. Yaklaşık 20 bin kalıp kerpicin kullanılacağı caminin 17 Eylül 2010 tarihinde Cuma namazı kılınmak üzere restorasyon çalışmalarının tamamlanacağı belirtildi. Van Kent Haber, 26.08.2010 |
![]() |
UYGARLIKLAR GÜN YÜZÜNE ÇIKACAK
Niğde Valiliği ile İtalyan kazı heyeti arasında imzalanan kazı alanı destekleme protokolü ile Niğde'de yaşayan uygarlıklar gün yüzüne çıkartılacak.
Türkiye'nin en ilginç ve gösterişli arkeolojik alanlarından birisi olarak belgelenen ve geçmişi milattan önce 2 bin 500 yıllarına dayanan, Anadolu, Doğu Avrupa ve Asya arasındaki bağlantıyı sağlayan en önemli geçiş bölgesi olan Altunhisar İlçesi için kazı alanı destekleme protokolü Niğde Valiliği'nde imzalandı.
Altunhisar'a bağlı Kınık Höyük bölgesinde 2006-2009 yılları arasında yapılan yüzey araştırması jeomanyetik ve jeoradar görüntülemeler sonucunda bölgenin turizme kazandırılması ve yaşamış uygarlıkların gün yüzüne çıkartılması için düzenlenen protokol imza törenine Vali Alim Barut, Altunhisar Belediye Başkanı Erdal Sarı ile İtalyan arkeolog Dr. Lorenzo d'Alfonso ve İtalyan Padova Üniversitesi öğretim üyesi Prof Dr. Asım Tanış katıldı.
İmzalanan protokol anlaşması gereğince, 5 yıllık süre boyunca kazı çalışmalarını gerçekleştirecek heyete konaklama, yemek, malzemeleri muhafazası için depo, ulaşım için araç ve gerekirse iş makinesi desteği sağlanacak. Niğde Kent Haber, 26.08.2010 |
|
SMYRNA ANTİK KENTİNDE YENİ BİR HAMAM KALINTISI
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Dokuz Eylül Üniversitesi adına sürdürülen Smyrna antik kenti kazılarında, bir hamam yapısı ve heykel başı gün ışığına çıkarıldı. Alınan bilgiye göre, İzmir’deki Smyrna antik kenti kazıları 2010 yılı çalışmaları sırasında antik kaynaklardan kentte çok sayıda olduğu bilinen hamam yapılarından birine ilk kez ulaşıldı. Hamamın, ”sıcaklık” ve ”caldarium” bölümünün bir kısmı da ortaya çıkarıldı. Roma döneminde inşa edilen yapının altında havanın dolaştığı sıcaklık bölümünün taban döşemesi ile duvarlarında yine sıcak havanın dolaşmasını sağlayan pişmiş toprak tüplerden oluşan ”hypocaust sisteminin” bir kısmı tespit edildi.
Smyrna antik kentinde ilk kez belirlenen hamam yapısının, ilerleyen kazı aşamalarında İzmir tarih ve arkeolojisine önemli bilgiler sunması bekleniyor. Öte yandan, Smyrna Agorası mevkisindeki Kent Meclisi kazıları sırasında yüksek kabartma olarak yapılmış, insan boyutlarındaki kabartmaya ait heykel başı bulundu. Eserin, bir anıtı çevreleyen ve onu süsleyen tanrı veya kahramanlardan oluşan çok sayıdaki kabartmalardan birine ve MS. 2. yüzyılın ikinci yarısına ait olduğu düşünülüyor. Yeni Asır, 26.08.2010 |
|
ATATÜRK'ÜN EŞYALARI NE OLACAK?
Aylin Süzer Ejder,
şirketin diğer ortakları Kemal, Cennet ve vefat eden
abisi Cem’in eşi Filiz Süzer’in kendisiyle hareket
etmemesi halinde bile tek başına mücadele edeceğini
söyledi. Pera Palace’ın yatırımcısı Beşiktaş Turizm
Yatırımları şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz
Kalkavan, Atatürk’e ait olarak müze halinde bulunan
otelin 101 numaralı odasındaki eşyaların müzeye ait
olduğunu belirterek, “Atatürk’ün özel eşyaları
manevi kızı Ülkü Hanım tarafından buraya
bağışlanmıştır” dedi. Kalkavan, Süzer Ailesi’nin
büyüklerinin böyle bir söz söyleyebileceğini
düşünemediğini ifade etti. Oteli 2006 yılında Süzer
Ailesi- ’nden 15milyon dolara aldıklarını anlatan
Kalkavan, “Geçen 4 yıl içerisinde maliyetimiz 20
milyon doları buldu. Bu bedele ilave resmi 23 milyon
dolar restorasyon harcaması yaptık. Otelin bize
maliyeti 43 milyon doları buldu” dedi. Habertürk, Haber: Ünsal Ereke, 26.08.2010 |
|
|
TAŞLIGEÇİT HÖYÜK'TE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI
Gaziantep’in İslahiye İlçesi'ndeki Taşlıgeçit Höyük kazısının 2. ayağı başladı.
Tahtaköprü Barajı Ağalarobası Köyü civarında bulunan höyükte, Gaziantep Müze Müdürlüğü başkanlığında İtalya Bologna Üniversitesi işbirliğiyle bu dönemki kazı çalışmalarına başlandı.
Kazı Şefi Prof.Dr. Nicolo Marchetti, kazının 2,5 ay süreceğini söyledi.İslahiye’nin tarihi ve kültürel açıdan şanslı bir ilçe olduğunu, iki tane arkeolojik parkı olan başka bir yer bulunmadığını ifade eden İtalya’daki Bologna Üniversitesi Öğretim Üyesi Marchetti, “İslahiye’deki Taşlıgeçit, Tilmen ve Zincirli Höyük birbirini tamamlıyor. İslahiye turizm alanında çok önemli bir yere sahip. Kazı alanı için İtalya’dan özel malzemeler getirdik. 10 ay barajın altında kalan höyüğe sadece 2 veya 2.5 ay gibi bir zamanda yol açıkken ulaşılabiliyor” dedi. Gaziantep Güncel, 26.08.2010 |
DİYANET AYASOFYA'DA İBADETE YEŞİL IŞIK YAKTI
88 yıl sonra Sümela Manastırı’nda ayin düzenlendiği, Tarsus’taki Saint Paul Kilisesi'nin yeniden ibadete açılmasının gündemde olduğu sırada konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, “Türkiye’deki 3-5 kilisede ayin yapılmasına izin vermekle, Türkiye Hıristiyan bir ülke olmaz” dedi.
Bardakoğlu, önceki akşam
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda gazetecilerle iftar
yemeğinde bir araya geldi. Türkiye’deki dini
özgürlüklerin her geçen gün geliştiğine dikkati
çeken Bardakoğlu, her topluluğun kendi dininde
ibadet etme hakkına sahip olduğunu dile getirdi. Son
zamanlarda bazı kiliselerin, özel günlerde sembolik
olarak ibadete açıldığını hatırlatan Bardakoğlu,
şöyle konuştu: Radikal, 26.08.2010 |
|
ÖKSÜZ MİNARE GÖRENLERİ ŞAŞIRTIYOR
Kilis'te, camisi olmayan minare kente gelen yabancıları şaşırmasına yol açıyor.
Kilis'te "Öksüz minare" olarak bilenen Mehmet Paşa Camii'nin, cami bölümü yıkıldığı için sadece minaresi bulunuyor. Kilisliler, öksüz minarenin görüntüsüne alışırken, kente gelen yabancılar, büyük bir şaşkınlık içerisinde oldukları bildirildi.
Mehmet Paşa Camii'nin tarih kitaplarına göre, İbrahim Efendi tarafından 1719 yılında cami ve medrese olarak yaptırdığı daha sonra harap olunca Halep Valisi Mehmet Paşa tarafından 1831 yılında yeniden yaptırıldı. Daha sonra cami ve medresenin yakılmasından sonra sadece minaresinin kaldığı öğrenildi. Kilis Kent Haber, 26.08.2010 |
|
|
HOCA HAMAMI'NDA RESTORASYON BAŞLADI
Vakıflar Gaziantep Bölge Müdürlüğü, tarafından Kilis'te Hoca Hamamı'nın restorasyonuna başlandı.
Vakıflar Gaziantep Bölge Müdürlüğü, tarafından tarihi yapıların restorasyon çalışmaları sürerken, Hoca Hamamının restorasyonuna başlandı. Hamamın restorasyonu 2011 yılının 19 Mayıs tarihinde tamamlanması bekleniyor.
Vakıflar Gaziantep Bölge Müdürlüğü, tarafından daha önce Kadı Camii, Muallak Camii, Tabakhane Camii ve Cüneyne Camii, Şeyh Muhammed Bedevi Hazretleri'nin türbesi restorasyonları tamamlanırken, Şurahbil Bin Hasene Hz. Cami ve türbesi restore edilirken, eski hamamın restorasyon çalışmaları sürdüğü bildirildi. Kilis Kent Haber, 26.08.2010 |
MÜZE MÜDÜRÜ RÜŞVETTEN TUTUKLANDI
İznik Müzesi Müdürü, görevini kötüye kullanıp 1., 2. ve 3. sit alanı içerisinde bulunan arazi sahiplerinden rüşvet aldığı gerekçesiyle tutuklanarak cezaevine gönderildi. Habertürk, 26.08.2010 |
![]() |
![]() |
TARİHİ EVLER TEHLİKE SAÇIYOR
Kilis'te, sit alanı içerisindeki evlerin büyük bölümünün tehlike saçtığı bildirildi. Sit alanı içerisinde olduğu için tarihi evlerin vatandaşlar tarafından her hangi bir düzenleme yapamaması nedeniyle kendi kaderine terk edildi. Kilisliler, sit alanı içerisinde bulunan evlerin bir çocuğunun yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu belirterek, "Bu evlerde her hangi bir yapılaşma veya tadilat yapamıyoruz. Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan izin verilmiyor. Vatandaşların, restorasyon yapmak imkanı da bulunmadığı için tarihi evler kaderine terk edildi. Bu evlerin çoğunda da kimse oturmuyor. Evlerin duvarları çatlamış durumda, bu evler birinin başına yıkılırsa kim hesabını verecek" diye konuştular.
Nurettin Mahallesi sakinleri, mahallelerindeki bir evin duvarları çatladığını belirterek, "Direkler ile duvar yıkılmasın diye karşı duvara destek yaptık. Sokaklardan günde yüzlerce insan bu evlerin yanından geçmek zorunda kalıyor. Bu evler yolda giden vatandaşların üzerine yıkılırsa ne olacak. Valiliğe, belediyeye defalarca başvurduk. Bir çözüm bulamadık. Kilis'teki, sit alanı içerisindeki evlerin Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından tekrar gözden geçirilmesini istiyorum" diye konuştu. Kilis Kent Haber, 26.08.2010 |
TANRIÇA HEKATE'NİN ALTIN ROZETİ BULUNDU
Mitolojide yeraltı dünyasında hükmü geçen ve cennet ile cehennemin kapısında beklediğine inanılan tanrıça Hekate’nin elbisesini süsleyen altın rozet, Lagina antik kentinde süren kazı çalışmalarında bulundu.
Muğla’nın Yatağan İlçesi’ne bağlı Turgut Beldesi’nde 20 Temmuz 2010 tarihinde başlayan kazı çalışmalarında MÖ 4′üncü yüzyıl ile MS 4′üncü yüzyıla ait çok sayıda sikke ve yer altı tanrıçası Hekate’nin elbise rozeti olarak kullandığı belirtilen altın rozet ortaya çıkartıldı. Konya Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden 40 öğrenci ve 20 işçi ile sürdürülen kazı çalışmalarında bulunan eserler Turgut Kazı Evi’nde koruma altına alındı.
Lagina Kazı Başkanı Prof.Dr. Ahmet Tırpan, bu yılki kazı çalışmalarının oldukça verimli şekilde devam ettiğini söyledi. Prof.Dr. Tırpan, “Şu ana kadar, MÖ 4′üncü yüzyıl ve MS 4′üncü yüzyıla ait çok sayıda gümüş sikke ve bir de yer altı tanrıçası öteki dünyanın anahtarını elinde bulunduran Hekate’ye ait bir altın rozet bulduk. Bu rozet Hekate’nin elbisesinde aksesuar olarak kullanılan bir parçaydı” diye konuştu. Radikal, 26.08.2010 |
![]() |
14 YÜZYIL SONRA YENİDEN AKACAK
Ağlasun’da yer alan ve Roma İmparatoru Büyük İskender’in ele geçirmesiyle kendi döneminin en önemli kentleri arasında yer aldığı bildirilen Sagalassos antik kentindeki restorasyonu tamamlanan bir eserin daha açılışı yapılacak.
1990 yılından itibaren kazı çalışmalarının devam ettiği kentte 1997 yılında açılışı yapılan Hellenistik Çeşme ile Neonlar Kütüphanesi’nden sonra Antoninler Çeşmesi’nin de restorasyon işlemi tamamlandı.
Aygaz firmasının ana sponsorluğunda birçok firma ve kişinin sponsor olduğu çeşmenin açılışı Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın 28 Ağustosta katılacağı törenle yapılacak. Açılışla birlikte çeşme, yaklaşık 14 yüzyıl sonra yeniden akmaya başlayacak. Burdur Valiliği’nin destekleri, Belçikalı heyetin çalışmalarıyla restorasyonu tamamlanan 28 metre uzunluğundaki çeşme böylece eski ihtişamına yeniden kavuşarak ziyaretçilerini bekleyecek.
Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesi Başkanı Prof.Dr. Şövalye Marc Waelkens, ülkesi olan Belçika’dan açılışa Belçika Limburg Eyaleti Valisi Hendrik Reynders, Belçika’nın Ankara Büyükelçisi Pol De Witte, Belçika’nın Ankara eski Büyükelçisi Robert Vandemeulebroucke’nin de aralarında bulunduğu 80 kişinin katılmasının beklendiğini bildirdi.
Sagalassos’tan çıkarılan eserlerin büyük bölümü Burdur Müzesi’nde bulunuyor. 60 binden fazla eseri barındırarak Türkiye’deki en büyük 3. müze olma unvanını yakalayan Burdur Müzesi’ne Sagalassos’tan götürülen en önemli eserler Roma imparatorları Marcus Aurelius ve Hadrian heykelleri. Boyları 6 metreyi bulduğu tahmin edilen, sadece baş kısmı bir metreden büyük olan heykellerin Burdur Müzesi’nde sergilenmeye başlandıktan sonraki ilk ziyaretçisi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmuştu.
Burdur Valisi Süleyman Tapsız, açılış günü yerli ve yabancı konukların önce Sagalassos’tan çıkan eserleri barındıran Burdur Müzesi’ni gezeceğini açıkladı. Ağlasun İlçesi'nde bulunan Kültürel ve Doğal Miras Merkezi’nin ziyaretçilere gezdirileceğini aktaran Vali Tapsız, Kültür ve Turizm Bakanı Günay’ın katılımından sonra Sagalassos antik kentinin Prof.Dr. Marc Waelkens rehberliğinde gezileceğini söyledi.
Yapılacak törenin ardından çeşmenin açılacağını ve yüzyıllar sonra yeniden eski ihtişamına kavuşacağını vurgulayan Tapsız, ”Ağlasun’un, Burdur’un, Türkiye’nin ve dünyanın kültürel mirası olan Sagalassos’taki Antoninler Çeşmesi’nin açılışına tüm tarih severlerimizi bekliyoruz” dedi. Habertürk, 26.08.2010 |
|
ÇANAKKALE'DEKİ APOLLON SMINTHEUS TAPINAĞI'NIN KALBİ OLAN KEHANET MAĞARASI BULUNDU
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Coşkun Özgünel başkanlığında 1980 yılından beri devam eden kazılarda bugüne kadar Kalkolitik dönem yerleşimi, Roma dönemine ait hamam, su depoları, kutsal yol ve su yolları gün yüzüne çıkarılmıştı. Kutsal suyun içsinden kaynayarak aktığı mağaraya ulaşmak için iki hafta boyunca madenci gibi yer altında çalıştıklarını belirten kazı ekibi arazi sorumlusu Dr. Davut Kaplan, yıllardır özlemini çektikleri ve yerleşim yerinin kalbi konumunda olan mağaraya bu yıl ulaştıklarını söyledi. Son yıllarda yapılan inceleme ve araştırmalar ışığında istenen noktaya ancak 40 günlük yoğun bir çalışmayla gelindiğini anlatan Dr. Kaplan, “Apollon tapınakları için su kaynağı, akarsu, ıslak zemin ve bataklık gibi suyun eksik olmadığı alanlar tercih edilirdi. Bu gelenek, arkaik dönemden beri istisnasız devam etmiştir. Apollon Smintheus da Gülpınar’ın ana su kaynağının yanıbaşındadır.” dedi.
Mağara ve kutsal kaynağa ulaştıklarında büyük heyecan duyduklarını ifade eden Kaplan, “İster yüzeyde, ister su altında, isterse mağara gibi gizli ve sorunlu noktalarda olsun heyecan her zaman vardır ancak bu çalışma yıllar öncesinden başladı ve kamulaştırmayla hız kazandı. İzinsiz hiçbir vatandaşın arazisine girmek, disiplinimizde yoktur. Her ne kadar heyecan olsa da önceden gerekli bilgileri belde sakinlerinden ve daha önce mağaraya giren işçilerden aldık. Bunların bilimsel gözle değerlendirilmesi ve irdelenmesi gerektiğinden ortak nokta bulmaya başladık. Önce yüzeyden yaklaşık 8-9 metre aşağıda, suyla dolu olan Hellenistik ve Roma dönemlerine ait su kanallarına ulaştık. Onları takip ederek kutsal mağara ve buradan fışkıran suyun kaynağını bulduk.” şeklinde konuştu. Mağaranın Gülpınar’ın eteğindeki son evin altında olduğunu düşündüklerini belirten Kaplan, yerin metrelerce aşağısında alüvyon altında kalan mağaranın havalandırma deliklerinin halen görülebilir olduğunu ifade etti. Bugün kazılan alanlar ve ortaya çıkarılan yapıların ağırlıklı olarak Roma dönemine ait olduğunu sözlerine ekleyen Kaplan, “Ancak anılan dönemler dışında Smintheion’da erken döneme, hatta Truva’dan daha eski yerleşime ait kültürlerden bahsetmekte yarar var. Bu bize, tapınağın erken evresinin mitolojiden ibaret olmadığını da gösterecektir. Troas bölgesinin en önemli yerleşim alanlarından biridir. Günümüzden yaklaşık 7 bin-7 bin 500 yıl öncesine ait bir yerleşimdir. Dolayısıyla Apollon Smintheus, Homeros’la başlamaz. Daha önce de bu alanda yerleşik hayat vardır.” dedi. Star Gündem, 26.08.2010 |
|
![]() |
MAĞARADAKİ CESET 10 BİN YIL ÇÜRÜMEDİ
Meksika'da tarih öncesi yaşamış bir çocuğa ait iskelet, 4 yıl önce bulunduğu bir su altı mağarasından itinayla gün ışığına çıkarıldı. Yaklaşık 10 bin yıl önce yaşadığı belirlenen ve bilim adamları tarafından "Genç Hol Chan" ismi takılan çocuğa ait kemikler, uzmanlar tarafından 4 yıl boyunca suyun altında incelendi. Bilim adamları, iskelet üzerindeki çalışmalarına bundan böyle laboratuvarda devam edecek. "Genç Hol Chan"ın cesedi üzerinde yapılacak çalışmalar, ilk insanların Buz Çağı'nın sonunda Bering Boğazı'nı geçerek, Meksika'nın doğusuna nasıl göç ettiğinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak.
Bilim dünyasının büyük ilgisini çeken kemikler, 2006 yılında iki Alman dalgıç tarafından Meksika'nın Quintana Roo eyaletindeki "Hol Chan" isimli karanlık bir mağarada suyun yaklaşık 8 metre altında bulunmuştu. Hürriyet, 26.08.2010 |
JAPONLAR ERTUĞRUL'UN OBJELERİNİ GETİRİYOR Sabah, Haber: Nurdeniz Erken, 26.08.2010 |
|
TARİHİ KALE ÇÖPLÜĞE DÖNDÜ
Turizme kazandırılmak istenen tarihi Adıyaman Kalesi, bakımsızlık nedeniyle çöp yuvasına döndü. Adıyamanlılar, çöp birikintilerinin çevrelediği tarihi kalenin, çirkin görüntüsünden biran önce kurtulmasını istiyor.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin turizm kentlerinden biri olan Adıyaman'da, tarihi eserler her geçen gün kirletilerek, değerini yitiriyor. Atıklarla çöp yuvası haline gelen Adıyaman'ın tarihi kalesi, tarihe verilen değeri gözler önüne seriyor. Kale projesi kapsamında yıkılan evler, şimdi çöp alanı olarak kullanılıyor. Tarihi kalesinin surlarını çevreleyen atıklar, Adıyaman'ın turizm kenti imajına gölge düşürüyor.
Tarihi Adıyaman Kalesi'ni gezmeye gelen vatandaşlar gördükleri karşısında şaşkına döndüklerini ifade ederken, görüntü kirliliğine son verilmesini istediler. Proje aşamasında olan tarihi kaleye azda olsa ziyaretçi geldiğini vurgulayan vatandaşlar, "Görülüyor ki 23 medeniyete ev sahipliği yapmış olan Adıyaman'ın tarihi kalesi, ilgisizlikten ve çevre kirliliğinden dolayı yok olma durumuna gelmiş. Harabe haline gelen kale çöplük yuvasına da döndü. Adıyaman'ın o doyumsuz kuşbakışı seyrini izlemeye gelirken bu çöplükleri görmek zorunda mıyız? Tarihi kalede gerekli her şey yapılmalı. Kalenin eteklerinde pislikten geçilmiyor. Burası Adıyaman'ın mirasıdır herkes buraya gözü gibi bakmalı ve korumalıdır" diye konuştular.
Adıyaman halkının tarih eserlere karşı hassas olduğunu söyleyen vatandaşlar, tarihi mekanlarına temizliğine önem verilmesini istediler. Vatandaşlar, "Adıyaman'da tarihi özellik taşıyan kaç tane yerimiz kaldı ki buralar böyle harabe ve pislik içerisinde yüzüyor. Seneler öncesinde burayı madde bağımlısı çocuklar istila etmişti ve buralara korkumuzdan gelemiyorduk. Şimdiyse kirlilikten dolayı gelemiyoruz. Yetkililer buralara gerekli özeni göstermelidir" ifadelerine yer verdi. Tarihi kaleyi gezmeye gelen Mustafa Erdoğan isimli vatandaş başka illerde ki kale veya tarihi mekanların gezilmesinde huzur bulunduğunu, o mekanların temiz ve kullanışlı olduğunu ifade ederek, Adıyaman Kalesinin de temizlenerek vatandaşların hizmetine sunulması gerektiğini ifade etti. Erdoğan, şöyle konuştu:
"Özellikle oruçta vatandaşlar zaman geçirecek, farklı, otantik yerleri gezmek isterler. Ramazan ayında eskiye özlem daha da artar. Başka illere gittiğimizde kale veya diğer tarihi yerler cıvıl cıvıl olduğunu, vatandaşların hoşça vakit geçirdiklerini görürsünüz. Özeleştiri yapacak olursak; Adıyaman sadece tarihi ile övünüp durur. O tarihi yerlere gereken önemi vermez, kültürel ve ekonomik faydalanmalar yoluna gitmez. Yetkililerimizin konuya duyarlı davranması bekliyoruz." Adıyaman Kent Haber, 25.08.2010 |
![]() ![]() |
GÜRÜN'DE TARİHİ KONAKLAR ONARILDI
Sivas Hürdoğan, 25.08.2010 |
|
GEÇMİŞİN MODERN MİMARLIĞI - 8: ANKARA 1
"Ankara'ya ilk yoksulluk zamanlarında gelip onunla birlikte yoğrulan, onunla hem-hal olanların ruhi haletlerini tasavvur edin! Şehrin yavaş yavaş nasıl büyüyüp güzelleştiğinin hikayesini bu ilk yeni Ankaralılar'ın ağızlarından işitmelidir. Ankara'nın o çok mütevazı ilk binaları yapılırken, bunları nasıl fahrla ve sevincle seyrettiklerini ve bunların karşısında ne lezzet duyduklarını asıl onlardan dinlemeliyiz. Ankara şehremaneti de bu ilk gelenlerin hatıralarını bir altın kitapta kayd ve tevsik etmeli ve bu eski manzaraların bir albümünü toplamalı değil midir?
Çocuğunun büyüdüğünü, zekasının karanlık içinde yavaş yavaş açılan bir ziya gibi kuvvetlendiğini gören bir baba tarzında bu şehrin kat kat, ev ev büyüdüğünü; sokak sokak genişlediğini; manzara manzara açıldığını; istirahat, medeniyet ve sanat için gitgide yer kazandığını; bünye, fikir, his için gittikçe elverişli olduğunu en samimi bir gururla seyretmiş olanlar, onu hususi bir eser itinası ile sevmekte haklıdırlar."
Abdülhak Şinasi 1933 yılında Varlık dergisinde çıkan bir yazısında yeni başkentin doğuşunu böyle anlatıyor. Orta Anadolu'nun göbeğindeki bu taşra, 1923'te Cumhuriyet'in kurulması ile beraber yeni devletin başkenti olmuş, çağdaşlaşma ve modern bir toplum kimliğinin genç Cumhuriyet'in vatandaşlarına kazandırılması amacına uygun olarak tasarlanmış mekanlarla simge bir kent yaratılmaya çalışılmıştır.
Ankara'da Holzmeister Etkisi
Ankara başkent olduktan sonra, yönetim işlevini
sürdüren idari yapıların bir arada bulunacağı bir
hükümet merkezi oluşturma ihtiyacı gündeme geldi ve
bu merkezi oluşturma görevi Avusturyalı mimar,
eğitimci ve ressam Clemens Holzmeister'a verildi.
Holzmeister'ın tasarladığı bakanlık binaları
yalın kütleleriyle o yılların modern mimarlığının
simgeleridir. Betonarme karkas olarak inşa edilen
binaların alt kat duvarlarında taş, üstlerde tuğla
kullanılmıştır. Dış cepheler Ankara taşı, yapay taş
ya da edelputz sıva ile kaplıdır.
Holzmeister'ın Ankara'daki bazı eserlerine biraz daha yakından bakalım:
TBMM, 11 Ocak 1937'de çıkardığı bir yasayla,
"Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, yirminci asrın
mimari özelliklerine uygun ve bir abide niteliğinde"
yansıtan yeni bir parlamento binasının yapımı için
proje yarışması açmayı kararlaştırdı. 14 projenin
katıldığı yarışma 28 Ocak 1938'de sona erdi ve jüri
birinciliğe değer üç proje seçti. Sonuçta,
Atatürk'ün de beğendiği Clemens Holzmeister'ın
projesinin uygulanmasına karar verildi. Binanın
inşaatına 26 Ekim 1939'da dönemin Meclis Başkanı
Abdülhalik Renda'nın attığı temelle başlandı.
Kızılay'da yaya akslarının kesişim noktasında,
Güven Anıtı ile birlikte simgesel bir vurguyla
hazırlanan Güven Park ise, bakanlıkların yapımına
başlanan 30'lu yıllarda gerçekleşmiştir. Tepe
noktası Kızılay Meydanı'nda biten üçgen biçimindeki
parkın yanında, Bulvar boyunca yayalar ve
bisikletlilere ayrılmış gezinti yolu 50'li
yıllardaki yol genişletme operasyonlarına kadar
varlığını sürdürmüştür.
Kaynaklar: Arkitera, Derleyen: Pınar Koyuncu, 25.08.2010 |
|
ÇATALHÖYÜK'ÜN ARKEOLOG TEYZELERİ
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Konya’nın Çumra İlçesindeki Çatalhöyük kazı alanında 1993 yılında Stanford Üniversitesi Arkeoloji Profesörü ve Çatalhöyük Kazı Başkanı Ian Hodder başkanlığında yürütülen kazı çalışmaları yurt içi ve yurtdışından çok sayıda bilim adamının da katılımıyla sürüyor.
Büyük bir titizlikle yürütülen çalışmalarda her yıl köylü kadın ve erkeklerde görev alarak, çıkarılan topraklardaki tarihe ışık tutacak parçaları ayıklıyor.
Kazı alanından çıkarılan toprağı yıkadıktan sonra güneş altında belirli bir süre kurutan bu işçiler, daha sonra büyüteç yardımıyla toprakta buldukları o döneme ait kemik, boncuk, obsidien taşları ve yumurta kabuklarını ayıklayarak keseciklere koyuyor.
Bazı köylü kadınlar da çıkarılan bu parçaları, diş fırçası yardımıyla temizleyerek, laboratuarda araştırmaya hazır hale getiriyor.
Çalışmalarda görev alan köylü kadınlardan 51 yaşındaki Hatice Yaşlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Çatalhöyük’te Hodder başkanlığında kazı çalışmalarının başladığı 1993 yılından bu yana her yıl görev aldığını belirtti.
Akraba ve komşularıyla birlikte çalıştıkları kazı alanında topraktan önemli sayılan boncuk ve kemik gibi parçacıkları ayıklayıp, temizliğini yaptıklarını ifade eden Yaşlı, ”18 yıldır kazı çalışmalarında görev aldığım için artık işin uzmanı oldum. Toprakta bulduğum parçaların hangilerinin o döneme ait olduğunu artık ezberledim” dedi.
Topraktan çıkardıkları kemik, boncuk ve obsidien taşları gibi bulguları küçük bir diş fırçası yardımıyla suyla temizlediğini anlatan Yaşlı, diğer köylü kadınların yaptığı gibi kendisinin de her yıl farklı işlerde çalıştığını bildirdi.
Bugüne kadar edindiği bilgi ve deneyimleri ile adeta Çatalhöyük’ün ”fahri arkeoloğu” olduğunu dile getiren Yaşlı, şunları kaydetti: ”Buraya her yıl Türkiye ve dünyanın farklı bölgelerinden bilim adamları geliyor. Gelen simaların büyük bölümü değişiyor ama ben her yıl burada olduğum için gelen profesörler, bilim adamları, öğrenciler beni çok iyi tanıyor. Hatta bazen benimle ‘hocam’ diye şakalaşıyorlar. Aramızda çok iyi bir diyalog var. Ben de işimi severek yaptığım için her zaman en iyisini yapmaya çalışıyorum. O yüzden bugüne kadar hiçbir problem olmadı. İşimizde de zaman içinde uzmanlaştığımız için işimde her yıl daha da verimli olduğuma inanıyorum. Artık başımızdaki hocalar kadar biz de bu işi öğrendik.”
Yaptıkları iş karşılığında aylık asgari ücret düzeyinde bir para aldıklarını, işin durumuna göre her yıl 1,2 veya 3 ay çalıştıklarını anlatan Yaşlı, önümüzdeki yıllarda da kazı çalışmalarında görev almak istediklerini sözlerine ekledi. Zaman, 25.08.2010 |
|
![]() |
MERSİN'DE TARİH AYDINLANACAK
Elause Sebaste antik kentinde 16'ncı dönem kazı çalışmalarının 3 ayrı noktadan başlatıldı. İtalya'daki Roma La Sapenza Üniversitesinden Prof.Dr. Evgenia Eğnini Schneider başkanlığında sürdürülen kazı çalışmaları tamamlandığında bölgenin tarihi ve kültürel zenginliklerinin ortaya çıkartılması hedefleniyor.
Kazı çalışmalarında, özellikle son 2 yılda çıkarılarak tescillenen 300'ün üzerinde tarihi eser, sergilenmek üzere Mersin Müzesi'ne teslim edildi. Kazı Başkanı Schneider, geçmiş yıllardaki kazılarda çıkartılan eserlerin ağırlıklı olarak Roma ve Bizans dönemlerine ait seramik, cam, sikke, pişmiş toprak heykelcikler, amforalar ve değişik tip ve ebatlarda savaş ve ticaret malzemelerinden oluştuğunu söyledi.
Bölgenin zengin tarihi ve kültürel zenginliklere sahip olduğunu belirten Schneider, bu yılki kazılarda önemli yazıt ve heykeller bulmayı umduklarını ifade etti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi arkeolog Şenay Öcal ise 17 kişilik uzman ekip ve 24 kişilik Türk işçi grubunun görev aldığı kazı çalışmalarının tapınak, Bizans Sarayı yerleşkesi ve Kuzey Limanı bölgesinde başlatıldığını bildirdi.
Kazı çalışmaları 17 Ekim'e kadar sürecek. Hürriyet, 25.08.2010 |
1800 YILLIK KAFATASINDA AMELİYAT İZİ Radikal, Haber: Mehmet Çınar, 25.08.2010 |
|
BİR MEKTUP
Merhaba Sn. İlgili;
Teşekkürler. E. Çakır, 25.08.2010 |
|
"MÜZELERE GİTMİYORUZ"
Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müze ve ören yerleri geçtiğimiz Temmuz ayında ücretsiz hale getirilmiş ve 45 ilde 83 müze ve ören yerinde, ücretsiz giriş uygulaması başlamıştı. Yesemek Açık Hava Müzesi’de ücretsiz gezilebilecek yerler arasında bulunurken, Gaziantepliler, ücretsiz bile olsa müzeye gitmediklerini çünkü zaman ayıramadıklarını belirttiler.
Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nin ardından Büyükşehir Belediyesi tarafından İpek Yolu üzerinde yapımı tamamlanan Zeugma Müzesi’nin Kültür Bakanlığı’na devredilmesinin ardından ziyarete açılacağı ve Zeugma’dan çıkarılan mozaiklerin burada sergileneceği açıklanmıştı.
Türkiye’nin ilk Mutfak Müzesi Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından hizmete açılarak Emine Göğüş Mutfak Müzesi adı verilmişti. Kale içinde yapılan müzenin yanında Şahinbey Belediyesi’nin yaptırdığı Savaş Müzesi, Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün yaptığı Mevlevihane Müzesi, Bey Mahallesi’ndeki Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi ve Cam Müzesi ile kentimiz adeta müzeler şehri haline gelmesine rağmen kent insanı sahip çıkmıyor.
Türkiye’nin hemen hemen her bölgesi tarih kokarken halkımızın müzelere ilgi göstermemesinin yanında ülkemize gelen yabancı turistlerin ilk uğrak yerinin müzeler ve ören yerleri olması dikkat çekiyor. Tunus’ta bulunan ve mozaiklerin sergilendiği Bardo Müzesi’ni yılda 1 milyon yabancı turist ziyaret ediyor ve Tunus’a bıraktıkları döviz de cabası. Zeugma Antik Kenti’nden çıkarılan mozaiklerin sergilenmesi halinde Gaziantep’teki mozaik müzesinin dünyanın en büyük mozaik müzesi olacağı açıklanmasına rağmen kent halkı müzelere zaman bulamadıkları için gidemediklerini açıkladılar. Gaziantep Hakimiyet, 25.08.2010 |
|
OSMANLIDA VAKIFLARIN YÜZDE 40'INI KADINLAR KURMUŞ
Bir hastane, 1 mektep, 1 cami, 2 kütüphane, 3 köşk, 1 gümrük binası, 2 köy, 243 ev, 45 dükkan, 2 han, 3 fırın, 5 değirmen, 1 hamam, 60 samanlık, Terkos Gölü, 8 kireç ocağı, 44 bostan, 5 koru, 1602 zeytin ağacı...
Aralarında Dolmabahçe Camii, Vakıf Gureba Hastanesi, Terkos Gölü gibi değer biçilmez eserlerin ve gayrimenkullerin de bulunduğu uzayıp giden bu liste Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfı'nın mal varlığını gösteriyor. II. Mahmud'un eşi ve Abdülmecid'in annesi, Bezm-i Alem Valide Sultan, dünyadan giderken ardında hala hizmete devam eden muazzam vakıflar bıraktı. Osmanlı'da hayır sahibi tek kadın Bezm-i Alem Valide Sultan değildi elbette. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Tahsin Özcan, 'Vakıf Medeniyeti ve Para Vakıfları' adlı kitabında Osmanlı toplumunda vakıfların yaklaşık yüzde 40'ının kadınlar tarafından kurulduğunu söylüyor.
İslam dünyasında kadınların sosyal ve ekonomik hayatın dışına itildiği şeklinde iddialar sıkça dile getirilir. Tahsin Özcan, vakıflarla ilgili kayıtların bu iddiaları geçersiz kıldığını belirtiyor: "Vakıf kurabilmek için yeterli mali imkana sahip olmak gerektiğine göre, kadınların bu kadar yüksek oranda vakıf kurmaları ekonomik hayatta da aynı oranda söz sahibi oldukları anlamına gelir. Nitekim bu konudaki örnekler incelendiğinde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Osmanlı toplumunda kadınlar ekonomik hayatın içinde yer alarak önemli mali imkanlara sahip olmuşlar ve bu imkanlarını da kurdukları vakıflar vasıtasıyla toplumun hizmetine sunmuşlardır."
Türkiye Finans Kültür Yayınları'ndan çıkan 'Vakıf Medeniyeti ve Para Vakıfları', İslam dünyasında Hazreti Peygamber'in (sas) sahip olduğu bazı malları bizzat vakfetmesiyle ortaya çıkan ve günümüze kadar uzanan vakıfları, özellikle de para vakıflarını anlatıyor. Para vakıflarının vakıf kurumu içindeki yerini, işlevini, işleyişini ele alan kitapta bu vakıflardaki bazı uygulamaların günümüzün 'mortgage' sisteminin temelini oluşturduğuna, karz-ı hasen ve mudarabe gibi bazı uygulamaların günümüzün katılım bankacılığı sisteminde yer aldığına da dikkat çekiliyor. Zaman, 25.08.2010 |
|
ODYSSEUS'UN KRALİYET SARAYI BULUNDU MU?
Yunanistan’ın İyonya Üniversitesi’nden bir grup arkeolog, 16 yıllık bir kazı çalışması sonucunda Odysseus’un İthaka Adası’ndaki kraliyet sarayını bulduğunu düşünüyor. Homeros’un destanda betimlediğinin aynısı, 3 katlı bir bina ve MÖ 8. yüzyıla ait bir kuyu bulan Yunan arkeologlar kahramanın bu tarihler civarında yaşadığını ve sarayın çevresinin de Homeros’un betimlemelerine çok yakın olduğunu söylediler. Homeros’un destanındaki kişilerin tamamen kurgu olduğunu düşünen bazı arkeologlar ise bulunan yapının herhangi bir Yunan site devletinin kraliyet sarayı olabileceğini söylüyorlar. Hürriyet, 25.08.2010 |
|
![]() |
HEPİMİZ BU MAĞARA SAYESİNDE HAYATTAYIZ
Bilim adamları insanoğlunun, yaklaşık 195 bin yıl önce yaşanan buzul çağını G. Afrika’nın en ucunda bulunan bir mağara sayesinde atlattığını düşünüyor.
ABD’deki Arizona Üniversitesi’nden Curtis Marean’ın Scientific American bilim dergisinde özetlediği tezi, ilk insanların bu mağara ve çevresindeki nispeten ılıman iklim koşulları sayesinde yok olmaktan kurtulduğunu gösteriyor. Hint Okyanusu kıyısındaki mağaraları inceleyen Marean ve ekibi, 1999’da Pinacle Point adı verilen bir bölgede bulunan mağarada insanların yaşadığına dair, 164 bin ila 35 bin yıl öncesine dayanan kalıntılar bulundu. PP23B adı verilen mağarada keşfedilen taş aletler ve şömine tabanı gibi kalıntılar insanların burada yaşadığının kanıtları oldu. Araştırmacılara göre burada hayatta kalan insanlar buzul çağı bitince de tüm dünyaya buradan yayıldı. Milliyet, 25.08.2010 |
HASANKEYF'İ JAPONLAR KAZIYOR
Prof.Dr. Oluş Arık tarafından ilk defa 1986 yılında arkeolojik kazılara başlanan antik kent Hasankeyf'te 24 yıllık kazı sürecinde bir ilk gerçekleşti.
İlk defa Hasankeyf kazılarına bir yapancı heyet katılıyor. Japonya’dan gelen 6 kişilik arkeolog ekibi, kazı alanlarında çalışmalara katıldığı öğrenildi. Aynı Japon bilim adamlarının 2009 yılında Bismil- Salatta ortaya çıkarılan höyük çalışmalarında yer aldığı bildirildi.
Hasankeyf’te yaşanan kaya düşmesi olayının ardından kale dışındaki bölgelere kaydırılan kazılar, özellikle Hasankeyf Höyüğünde yoğunlaştırılmıştı. Japonlardan oluşan 6 kişilik grupta bu höyükte inceleme yapacak. Hasankeyf Kazı Heyeti Başkanı Prof. Abdüsselam Uluçam gözetiminde inceleme yapacak olan yapancı heyet, çıkan malzemeler üzerinde analiz yapacak. 6 kişilik Japon heyetin Prototistorya arkeologları olduğu öğrenildi. Batman Doğuş, 24.08.2010 |
![]() |
|
NECEF 2012 KÜLTÜR BAŞKENTİ PROJESİ TÜRKLERE EMANET
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi'nden sonra Necef'de 2012 İslami Kültür Başkenti olarak ilan edilmişti. Bunun ardından bu projenin altyapısının hazırlanması için birçok Iraklı ve uluslararası firma projelerini yarıştırdı.
Habertürk, 24.08.2010 |
SANAT GALERİLERİNE GÜVENLİK UYARISI
Geçtiğimiz cumartesi günü 50 milyon dolar değerindeki Van Gogh tablosunun çalındığı Kahire’deki Halil Müzesi’nde çalışan bir alarm olmadığı ortaya çıktı.
Bu duruma hiç şaşırmadığını söyleyen Metropolitan Polisi’nin sanat departmanından dedektif Charles Hill, aynı hikayenin Paris Modern Sanatlar Müzesi’nde de yaşandığını söyledi. Orada da alarmın haftalardır bozuk olduğu ortaya çıkmış ve aralarında Picasso, Matisse gibi önemli ressamların 100 milyon avro değerindeki eserleri çalınmıştı. Van Gogh’un tablosunun çalındığı Halil Müzesi’nde ise 43 güvenlik kamerasından yalnızca yedi tanesinin çalışır durumda olduğu ortaya çıktı. 30 cm boyundaki Poppy Flowers ya da Vase And Flowers olarak da bilinen tablo, çerçevesi kesilerek çalınmıştı. Mahmut Halil Müzesi; Monet, Renoir ve Degas gibi önemli isimlerin eserlerini de bünyesinde bulunduruyor. Tüm bu yaşananlar düşünüldüğünde, böylesine önemli müzelerin ya da galerilerin güvenliğe neden önem vermediği büyük merak konusu olurken, Charles Hill, sanat galerilerinin güvenlik önlemlerini arttırmaları gerektiğine dikkat çekti. Taraf, 24.08.2010 |
![]() |
|
90 YILLIK YALIYI İTFAİYE KURTARDI
Beylerbeyi Sahili’nde bulunan ve mimar Kemalettin Bey tarafından 1920’li yıllarda inşa edilen üç katlı yalı kül oluyordu. Yalıboyu Caddesi numara 36’daki yalının alt katındaki restoranın bacasında yangın çıktı. Alevlerin kısa süre içinde büyümesi nedeniyle itfaiye ekiplerine haber verildi. Üsküdar, Çengelköy ve Kavacık itfaiyesine bağlı ekipler kısa süre içinde yalıya gelerek alevlere müdahale etti. Ekipler, alevlerin büyük bölümü ahşap olan yalıya yayılmasını engelledi. Yaklaşık yarım saat süren çalışmanın ardından yangın kontrol altına alınarak söndürüldü. Radikal, 24.08.2010 |
5 ASIRLIK CAMİYE ÇELİK KUŞAK
Çelebi Sultan Mehmet’in kızı Ayşe Hatun tarafından Edirne’de 1468 yılında yaptırılan tek minareli cami, devrinin, çeşmelerinden sıcak su akan ilk camileri arasında yer alıyor.
Yüzyılları aşarak günümüze ulaşan 5 asırlık camiyi inceleyen Vakıflar Genel Müdürlüğü uzmanları, caminin güney cephesinde derz boşalmaları, yüzeyinde ise derin çatlaklar tespit etti.
Acil onarım kapsamında değerlendirilen Ayşe Kadın Camisi’nin yıkılmasını önlemek için restorasyon projesi hazırlayan Genel Müdürlük, ilgili Koruma Kurulundan proje onayı aldı.
Restorasyon projesine göre, cami çelik kuşaklara sarılarak onarılacak ve gelecek kuşaklara ulaşması sağlanacak.
Restorasyon ihalesi temmuz ayında yapılan camide, çalışmalara geçen hafta başlandı. Trt/Haber, 24.08.2010 |
|
MUMBAİ'DEKİ TAC MAHAL SARAYI OTELİ SANAT ESERLERİYLE BERABER RESTORE EDİLİYOR Sabah, Kaynak: New York Times, Haber: Vikas Bajaj, 24.08.2010 |
|
TARİHİ YARIMADADA BAZI CADDELER TRAFİĞE KAPATILACAK
Kentin ticaretteki önemli can damarlarından Kapalıçarşı, Mercan Yokuşu, Haliç Caddesi ve Bab-ı Ali Caddesi arasındaki alan trafiğe kapatılıyor. Yayalaştırma ve kontrollü geçişlerde inisiyatif esnafta olacak.
Tarihi Yarımada'da Kapalıçarşı, Mercan Yokuşu,
Haliç Caddesi ve Bab-ı Ali Caddesi arasında kalan
alan yayalaştırılıyor. Sabah gazetesinde yayınlanan
habere göre; Fatih Belediyesi'nin yürüttüğü Tarihi
Yarımada Yayalaştırma Projesi'nden 16 binden fazla
işyeri etkilenecek. turizmdebusabah.com, 24.08.2010 |
|
ZEUGMA'NIN ÇATISI TAMAMLANIYOR
Dünden bugüne Zeugma
Yapı, Fotoğraf: Ahmet Karaaslan/AA, 24.08.2010 |
|
KADIKALESİ BÖLGENİN TARİHİNE IŞIK TUTUYOR
Kuşadası'nın önemli kalelerinden biri olan ve
2001'den beri kazılan Kadıkalesi, bölgede ilk iskan
tarihini günümüzden 10 bin yıl öncesine kadar
götürürken; bölgenin coğrafi güzelliğine tarihi bir
hava katıyor. Yeni Asır, Haber: Duygu Akaltan, 24.08.2010 |
|
"YENİ PROJE UYGULANMALI"
AKM'nin daha fazla vakit kaybedilmeden Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından hazırlanan ve onaylanan projeye uygun olarak, yenileme uygulamasının başlatılmasını, kimliğinin, özgün niteliklerinin, kentliyle ve kentle ilişkisinin ve nice simgesel değerlerinin yaşatılmasını, sürdürülmesini dilerim. Temeli 1946'da Vali Lütfi Kırdar tarafından atılan, Cumhuriyet döneminin simge yapılarından Atatürk Kültür Merkezi (AKM) temel atılışından 23 yıl sonra, 1969'da açılmış, açılıştan 1 yıl sonra da kuşkulu bir yangın sonucu 1977'ye kadar kapalı kalmıştı. 2005'te de AKM'nin yıkılarak yenilenmesi gündeme gelmişti. (Gerekçelerden biri de yapının "çirkin" olması olarak gösterilmesiydi.)
AKM 2008'den beri de "yenilenmek" üzere
kapalı...
Sonrasında söz konusu proje revizyon sürecine sokularak bir uzlaşı aranmış, 2010 Ajansı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Kültür Sanat Sendikası, Özerk Sanat Konseyi vb. gibi farklı kültür ve sanat kurum ve kuruluşlarının yer aldığı bir temsilciler grubu, proje müellifi Tabanlıoğlu Mimarlık'tan revizyon projesi hakkında bilgi alarak projeye dair eleştiri ve çekincelerini dile getirmişler ve izleyen süreçte ortak kararlarda buluşulmuştu.
Karara varılan bu proje Bakanlık tarafından 5 Haziran'da onaylandı ve 2010 Ajansı'na gönderildi. Ancak Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Prof.Dr. Deniz İncedayı, "2010 Ajansı uygulama için gerekli olan ödeneği henüz aktarmamıştır ve görev süresi tamamlanmamış olmasına karşın bu konudaki yasal sorumluluğunu ertelemektedir" diyor.
Geçen günlerde AKM, tam anlamıyla protestolara "seyirci" oldu: Binanın önünde ardı ardına açıklama yapan 2010 Ajansı ile Kültür Sanat-Sen, AKM'nin belirsiz bekleyişinden birbirlerini sorumlu tuttular. Basına yansıyan haberlere bakılacak olursa Tabanlıoğlu'nun uzlaşma toplantıları öncesindeki yenileme projesine yapılan itirazları anlamaya çalışıyordu kamuoyu yeniden! Biz de söyleşimize Prof Dr. Deniz İncedayı ile bu noktadan başlıyoruz:
- Murat Tabanlıoğlu'nun "yenileme projesi" yıkma, yeniden bambaşka bir yüz kazandırma projesi değildi: Bu projede nelere itiraz edildi? Sonrasında nasıl bir projede görüş birliğine varıldı? Evet, bu proje bir koruma, yenileme projesiydi, ancak bazı noktalarda AKM gibi mimarlık ve kültür tarihi açısından çok boyutlu değer taşıyan bir binanın özgün niteliklerini belirli noktalarda farklılaştıran müdahaleler içeriyordu. Bunlar 2863 sayılı koruma yasasına ve mevzuata aykırılık oluşturuyordu. İlgili kurum ve kuruluşların itirazları bu noktalara oldu.
Örneğin, yeni cephe düzenlemesindeki yoruma ya da Kültür Merkezi'nin üst katına önerilen özel bir restoran işletmesine itirazlar geldi. Topluma mal olmuş AKM'nin kamuya açıklığı, şeffaflığı, ulaşılabilirliği ve ekonomik açıdan erişilebilirliği bu boyutun bir parçası, kimliğin bir tamamlayıcısı.
AKM de gerek kentlisiyle, kentle ve Cumhuriyet Meydanı'yla ilişkisi, gerek kentliyle kentliyi buluşturması açılarından önemli bir kamusal hizmeti karşılıyordu. Bu nedenle özelleştirmeci bir yaklaşımın, üst gelir gruplarının kullanımıyla sınırlanacak hizmet anlayışının kompleksin kültürel kimliğiyle bütünleşmeyeceği düşünülerek itiraz edilmiştir.
- Aslında restoran için dünyada da benzer uygulamaların olduğu söylenerek eleştiriler size çevrildi. Örneğin, restorana karşı çıkılması eleştirildi. Konu, restoran olması ya da olmamasına indirgenmemeli. Tartışmayı biraz daha derinleştirdiğimizde tasarımın ve yenilemenin sosyal, politik yüzüyle karşılaşıyoruz. Kentliler için bir restoran, kültür etkinlikleriyle bütünleşen bir hizmet olabilir kuşkusuz, ancak bütününde AKM kompleksinin, getirilen eklerle daha özel bir hizmet alanına dönüşmesine, kentliyle ilişkisindeki farklılaşmaya, özelleştirici anlayışla binanın her kesim tarafından erişilebilirliğinin sınırlandırılmasıydı sorgulanan. Özgün karaktere ait bir değişimdi. Bu bağlamda, cephe ile ilişkili olarak ve şeffaflık konularında kimliğinin saklı kalması konusunda uyarılar yapıldı.
Bilimsel, çağdaş örnekleri anımsatmak yerine, olumsuz örnekleri bularak "Dünyada örnekleri var" diyemeyiz. Ayrıca, her bir eserin, kendi içinde ve kendine özel toplumsal, çevresel bağlamında değerlendirilmesi gerekir.
- Peki, yeter ki bu tür dönüşümlerle elde edilecek gelir sanata geri dönsün görüşüne neler söylersiniz? Kuşkusuz sanatın toplumda farklı kurum ve kuruluşlar ve yönetimler tarafından sürekli desteklenmesi gerekir. Ancak kültür varlığı olarak tescilli, topluma mal olmuş bir yapıyla özelleştirmeci bir yaklaşımın bütünleşmesinden söz ediyorsak, bunu elde edilecek gelirle değerlendirmek doğru olmaz.
Burada korunması beklenen, mirasın bütününe yansıyan kimliktir ve cephenin ticari amaçlı kullanımı, özel bir restoran işletmesi ve başkaları da eklenebilecek rant amaçlı kullanımlar yaratmak kültür sanat çevrelerinde ve kamuda haklı bir tartışma açmıştır.
- Sonunda projede bir uzlaşma sağlandı. Buna karşın AKM'de restorasyon çalışmaları neden başlamadı? İş gerçekten bir inatlaşmaya mı döndü? Bu soruyu 2010 Kültür Ajansı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'na sormak gerekir. Her iki kurum da sorumlu olarak birbirlerini gösteriyorlar. Daha doğru anlayabilmek için süreci başından bugüne izlemek ve tekrar değerlendirmek gerekir.
AKM'nin iyileştirilmesi, sağlıklılaştırılması konularında adımlar atılmış, proje tartışmaya açılmış ve bir noktada uzlaşılmıştır. Yenileme projesi uygulama için hazırlanmış, yasal sürecini tamamlamıştır.
- Şimdi beklenen nedir öyleyse? 2010 Kültür Ajansı'nın, vaat edildiği gibi ödeneği aktarması, uygulamayı başlatmasıdır. Toplumda, kültür sanat insanları arasında bu konuda haklı olarak sabırsız bir bekleyiş sürmekte.
- Restorasyon çalışmalarının başlayamamasının sorumlularından biri olarak görülüyor Mimarlar Odası. Hatta "muhalefet yapmak adına muhalefet yaptığınız" düşünülüyor çoğu kimselerce, "İstemezük"çüler deniliyor... Kentsel mekan giderek hızlanan ve yoğunlaşan biçimde imar rantı ve özelleştirme politikalarına açılıyor. Dönüşüm projeleri olarak gündeme gelen projelerde detaylı olarak incelediğinizde toplumsal yarar yerine kişisel ya da özel çıkar zihniyetiyle karşılaşıyorsunuz. Dönüşüm gerekçesi kullanılarak birçok değer yitiriliyor, mekan özelleştiriliyor, yapılaşmaya açılıyor. Bu denli hızlı bir "dönüşüm" yaşanmamıştı belki de bugüne dek.
Böyle bir tablo karşısında Mimarlar Odası kamuya karşı taşıdığı kurumsal sorumluluk gereği sorgulamacı olmak durumunda. Bu nedenle daha fazla sorgulama, itiraz platformu oluşuyor, hukuki süreç başlatılıyor. Mimarlar Odası çalışmalarını yakından izleyenler bunun tutarlı bir kamusal yarar politikası olduğunu kolaylıkla görebilirler. Muhalefet yapmak için muhalefet yapılmadığı açıktır.
Ancak ne var ki, toplumumuzda ve meslek alanımızda sürdürülen kamu yararı ve hukuk mücadelesini bu şekilde formüle ederek kullanmak isteyenler az değil. Özellikle "istemezükçüler" tanımlaması, bugün çok yanlış ve haksız bir tanımlama, bir karalama politikası olarak karşımıza çıkıyor. Bu söylem sivil toplumun sesini bastırmaya yönelik bir söylem.
Son dönemlerde ne yazık ki üst üste yaşadığımız tartışmalı kentsel uygulamalar, özel imar davaları var ki, bunlar basına, medyaya yansıdığında, en kestirme yanıt "Her şeye muhalefet ediliyor" şeklinde oluyor.
- AKM'de uygulamaya dönük çalışmaların başlaması için somut öneriniz nedir? Önerim, yetkililerin ve yönetimin kültür hizmeti gibi önemli bir rolü olan bu binanın kente acil olarak yeniden kazandırılması yönünde çaba harcayarak uygulama sürecini başlatmaları, kamuya karşı sorumluluklarını daha fazla ertelememeleridir.
- Süreç şeffaf işlemiyor. AKM, uygulama noktasında tıkandı. AKM'nin bugünkü durumunun sorumlusu kimdir? Bugün gelinen noktada daha fazla bilgilendirmeye gereksinimimiz var. Birçok süreçte olduğu gibi, yeterince şeffaf olarak tartışamıyoruz. Bilgilendirme yapılmadığı için sorumlunun da kim olduğu konusunda kesin bir yanıtımız yok. Yapılan itirazlar gerekçeleriyle açıklanarak, toplumla ve basınla paylaşılarak yapılmış, kamusal yarar ilkesi ön planda tutulmuş ve AKM'nin korunması ve yenilenmesi sürecine, çok yönlü miras değerlerinin bütünlüğü anlayışıyla yaklaşılmıştır. Cumhuriyet, 24.08.2010 |
|
![]() |
2. YÜZYILA AİT MERMER HEYKEL BULUNDU
Arnavutluk'un güney batısındaki Apolonia antik şehrinde, 2. yüzyıla ait bir mermer heykel bulundu. Arnavut ve Fransız arkeologlardan oluşan ekip tarafından bulunan ve spor yapan bir erkeği tasvir eden heykelin, 2. yüzyılın ikinci yarısına ait olduğu tahmin ediliyor.
|
SON 2 YILDA ELE GEÇEN KAÇAK ESERLERLE BİR MÜZE KURULABİLİR
Tarihi eser kaçakçılarının merkezi durumunda olan İstanbul’da çetelere yönelik düzenlenen operasyonlarda, birçok eserin yurtdışına çıkarılması engellendi. Tecrübeli ve uzman polislerden oluşan birimler son iki yılda 2 bin 772 adet tarihi eser yakaladı. Bir müze kurulacak kadar tarihi eserin yurtdışına kaçırılmasını engelleyen polis, toplam 155 tarih hırsızını da yakaladı. Yapılan operasyonlarda Bizans, Roma, Pers,Lidya, Urartu, Hitit dönemleri gibi farklı medeniyet ve dönemlere ait eserler ele geçirildi. Tarih hırsızlarının kıskıvrak yakalandığı bazı operasyonlar şöyle: Operasyonlarda genellikle Türkiye’den çalındıktan sonra yasadışı yollarla yurt dışına çıkarılmaya çalışan eserler yakalanırken, geçen yıl yapılan bir baskında Yunanistan ve Belçika’dan bulunan tarihi eserleri kiliselerden çalındıktan sonra Türkiye'ye getiren çete çökertildi.
Tarihi eserler arasında 60 parça ikona, §30 parça metal ikona, 6 seramik, 3 baskı halinde kitap ile ikona parçası vardı. TEM otoyolunda film sahnelerine aratmayan bir operasyonla yakalanan Bulgar kuryenin arabasından bagajından Roma dönemine ait tarihi eserler ele geçirildi. Aynı gün yapılan başka bir tarihi eser operasyonda da, İran menşeli Deve figürlü tarihi eserleri satmaya çalışan, Kazakistan’da restoran sahibi olduğu belirlenen A.T.’de suçüstü yakalanarak gözaltına alındı. En önemli tarihi eser operasyonlarından bir tanesinde çökertilen bir çetenin Gaziantep’te özel bir müzesi bulunan K.İ. aracılığı ile eserleri topladığı ortaya çıkmıştı.
Küçükçekmece’de bir operasyonda Karun hazinesinin en değerli parçalarından biri yakalandı. 42 gram ağırlığında 22 ayar altın kolye tarihi eser kaçakçısı T.Ü. ile yapılan alışveriş sonrasında ele geçirildi. Kolyenin MÖ 3 yüzyılda yaşayan Lidyalılara ait olduğu belirtildi. Lidya prenseslerinin taktığı bu kolyenin Uşak Müzesi’nden çalınan Karun’un hazinesinin en değerli parçası olan Kanatlı Denizatı’yla aynı set içinde olduğu bildirildi. Net Haber, 24.08.2010 |
|
KİKLAD TEKNELERİ SEFERE HAZIRLANIYOR
Liman tepe’de hem sualtı hem de karada yürütülen çalışmaların yanı sıra deneysel arkeoloji çalışmaları da yapılıyor. Çalışmalar çerçevesinde Ege adalarında MÖ 2400-2300 tarihlerine ait tekne tasvirlerinden yola çıkarak Kiklad adlı Ege’nin bilinen en eski tekneleri ayağa kaldırılıyor. ANKÜSAM kurucusu ve Liman Tepe Kazı Başkanı Prof.Dr. Hayat Erkanal, teknelerin bilinen en eski tekne yapım teknolojisi ile yapıldığını belirterek “Kiklad adlı teknelerin yapım çalışmaları son aşamaya geldi. Biri 14 metre, diğer ikisi 19 metre olmak üzere 3 tekneyi Ekim ayında tamamlamayı planlıyoruz. Bu teknelerin en büyük özelliği dikişli tekne olmaları. Daha önce de antik tekne yaptık ancak ilk kez dikişli tekne yapıyoruz ve bu konuda başarılı da olduk. Ayrıca bu teknelerin yelkenleri de yok sadece küreklerle gidiyor. O nedenle tekneler tamamlandıktan ve seyahate hazır hale geldikten sonra Ankara Üniversitesi Kürek takımında yararlanacağız. Bu tekneler o zamanlar Ege’nin iki kıyısını birleştiriyormuş. Biz de ilk etapta adalara ve adalar arasında seyahat yapacağız” dedi.
Arkeolog Osman Erkurt, Kiklad teknelerinin bilinen en eski tekne yapım teknolojisi olan dikişli tekneler olduklarını ve bir deneme teknesi yaptıklarını, bu konuda başarılı olduklarını belirterek “14 metre boyundaki ilk tekneyi eylül ortalarında denize indireceğiz ve Ekim ayında diğer 2 tekneyi de tamamlayarak seyahate hazır hale geleceğiz. İlk olarak Midilli, Sakız ve Sisam adalarına seyahat edeceğiz. Ardından menzilimizi geliştireceğiz” dedi.
Liman Tepe kazıları hakkında da bilgi veren Liman tepe Kazı Başkanı Prof.Dr. Hayat Erkanal, “Gerek karada gerekse sualtında yürüttüğümüz çalışmalar devam ediyor. Bu yıl ki sualtı çalışmaları geçen yılların devamı şeklinde. Ancak bu yıl 100 metre uzunluğunda ve 40 metre genişliğinde MÖ 6. hatta 7. yüzyıla ait mendireğin kesin tarihini saptamayı planlıyoruz. Bu çok önemli, çünkü bu mendirek Ege dünyasının bilinen en eski limanına ait bir mendirek. Şu an 4. Yüzyıl tabakasına ulaştık ve çok sayıda sanat değeri taşıyan eser açığa çıkarttık. Bunların konservasyon ve restorasyon çalışmalarına başlayacağız” dedi. Karada da geçen yıl MÖ 3. bin başlarına ait önemli bir yerleşim saptadıklarını ve bu alan içinde çalışmaları sürdürdüklerini dile getiren Prof.Dr. Erkanal, “Amacımız karada yer alan kazı alanının üstünü kapatarak hem koruma altına almak hem de turizme hizmet eder konuma getirmek. Belirli yerlere yerleştireceğimiz yönlendirme levhaları ile bu alanı turizme açmak istiyoruz” dedi. Deniz Haber, 24.08.2010 |
|
SELÇUKLU MİRASI GÜL'ÜN HİMAYESİNDE
Türk tarihi açısından önem taşıyan illerdeki tarihi dokunun korunması için Cumhurbaşkanlığı çalışma başlattı. Bu doğrultuda Ahlat, Adilcevaz, Tatvan, Malazgirt ve Erciş, Cumhurbaşkanlığı himayesine alındı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçen yıl Ahlat ve civarına yaptığı ziyareti sonucu, bölgedeki tarihi dokunun korunması için bir çalışma başlatıldığı belirtildi. Bu kapsamda bölgenin sosyo-ekonomik yapısı başta olmak üzere, doğal, tarihi ve kültürel varlıkları analiz edildi, eksiklikler ve yapılması gerekenler belirlendi. Buna göre bölgenin "Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi" ilan edilmesi gerektiği sonucuna varıldı. 'Selçuklu Bölgesi Kültür Temalı Gelişme ve Eylem Planı' başlığı adı altında bir proje hazırlandı. Ahlat, Adilcevaz, Tatvan, Malazgirt ve Erciş bölgesini kapsayan projeye ilgili kurumlarla tartışarak son şekli verilecek. Gelecekte bölgede sürdürülecek uygulamaların da bu çalışmaya bağlı olarak yapılacağının duyurulması için geniş katılımlı bir toplantı yapılacak. Zaman, 24.08.2010 |
|
3000 YILLIK ANTİK KENTTE 'ÇIPLAK SESLE' KONSER
Muğla'nın Yatağan İlçesi'nde bulunan, dünyanın en büyük mermer antik kentleri arasında gösterilen Stratonikeia Antik Kenti, 1700 yıl sonra bir konsere ev sahipliği yaptı.
I. Staratonikeia Barok Festivali kapsamında Karya Barok Topluluğu tarafından ‘Çıplak sesle’ verilen konseri çok sayıda yabancı turist de izledi. Festivalde, Lagina antik kentinden alınarak Stratonikeia antik kentine getirilen 1700 yıllık “Anahtar Taşıma” töreni de canlandırıldı. Selçuk Üniversitesi Arkeoloji bölümü öğrencilerinin döneme ait kıyafetlerle canlandırdığı “Anahtar Taşıma” töreni büyük ilgi topladı. Milliyet, Haber: Cavit Yıldırım, 24.08.2010 |
|
TROÇKİ'NİN EVİNE TROÇKİST İLGİSİ Sabah, Haber: Bülent Ergün, 24.08.2010 |
|
|
ÜÇ KATLI TARİHİ KÖŞK KÜL OLDU
Kartal'da kimsenin yaşamadığı üç katlı tarihi ahşap köşk, çıkan yangın sonucu tamamen yandı. Yakacık Ayazma Caddesi üzerindeki köşkte akşam saatlerinde henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine itfaiye ekipleri sevkedildi. Binanın ahşap olması nedeniyle alevler kısa sürede tüm köşkü sardı. Kartal, Pendik ve Sultanbeyli itfaiye ekipleri, alevlerin bitişikte bulunan diğer ahşap binaya sıçramaması için büyük çaba harcadı. Tarihi binada kimsenin yaşamadığı öğrenildi. Sabah, Haber: Ali Şahin, 24.08.2010 |
LONDRA'DA BURHAN DOĞANÇAY SERGİSİ
Londra’daki British Museum, Islamic and Contemporary Middle Eastern Art bölümünde Burhan Doğançay’ın 5 eserini sergiliyor.
Kasım 2009’da British Museum tarafından daimi koleksiyonları için alınan eserler, müzenin İslamı eserler küratörü Dr. Venetia Porter tarafından seçildi. 2 Eylül’de sergilenecek olan Burhan Doğançay’ın eserleri arasında “Newsprint 1986”, “Lofty ribbons 1978”, “Brooklyn 1998”, “A look on the bright side 1970” ve “Eternels 1984” yer alıyor. Doğançay’ın sergisi aralık ayının sonuna kadar görülebilecek. Milliyet, 24.08.2010 |
|
3 BİN YILLIK KÜPELER IRAK'A GERİ DÖNÜYOR
Irak'tan çalınan 3 bin yıllık küpeler, Christie’s açık artırma şirketinin kataloğunda görülmelerinin ardından ülkeye geri getiriliyor.
Irak’ın Nimrud kentinde 1988 yılında keşfedilen 613 parçalık hazineden çalındığı ortaya çıkan küpeler 1991’de Irak Merkez Bankası’nda mühürlü bir kasaya konulmuştu. Bankanın hangi dönemde yağmalandığı ve küpelerin ABD’ye nasıl gittiği ise bilinmiyor. Milliyet, 24.08.2010 |
|
ŞAPELDE YATAN PAŞA Enez, Meriç nehrinin Ege deltasında ve Yunanistan sınırında olduğu için, tıpkı Ermenistan sınırındaki “antik ören yeri” Ani gibi 1980’lerin başına kadar yasak bölgeydi. Validen, kaymakamdan, garnizondan izin alınmadan bölgeye girilemezdi. Ancak 90’dan sonra yasaklar kalktı buralar keşfedildi. Ankara Üniversitesi Ani’ye, İstanbul Üniversitesi de Enez’e el attı, arkeolojik kazılar başladı. Enez’deki kazılar sırasında çok ilginç bir Bizans şapeli bulundu, bundan da ilginç olanı, şapelin içinde Fatih’in donanma komutanı Has Yunus Paşa’nın yatıyor olmasıydı... Enez,1456’da Kaptan-ı Derya Has Yunus Paşa tarafından fethedildikten sonra kale içinde bulunan Ayasofya camiye çevrildi, adı Fatih Sultan Mehmed Camii oldu. Has Yunus Paşa Enez’i Bizans’tan değil, Cenovalı bir ailenin elinden almıştı. Bizans hakimiyetindeyken “prenslik” bir vilayetti. Yani burayı imparator varisleri yönetirdi. O zamalar çok önemli bir liman kentiydi; hem Saros körfezine hakimdi, hem de Meriç kanalıyla Balkanların kuzeyine açılabiliyordu. Nitekim Cenova korsanları burada Bizans’ın hakimiyetini çoktan kırmışlardı. Ta ki Has Yunus Paşa donanmasıyla buraya gelinceye kadar... Has Yunus Paşa’nın hakkında rivayet muhtelif; İspanyol devşirmesi olduğu söyleniyor, İstanbul’un fethi sırasında donanma komutanı olan ve başarısızlığı nedeniyle azledilen Baltaoğlu Süleyman Bey’den sonra Hamza Bey, ondan sonra da Has Yunus Paşa getirilmiş bu göreve. Rahmetli Has Yunus Paşa, Fatih’e Enez’i armağan ettiği halde yaranamamış çünkü Ege’de bir seferden dönerken fırtınada 25 gemi kaybetmesi yüzünden gözden düşmüş. Edirne’de yargılanmış, suçlu bulunmuş ve idam edilerek başı orada, gövdesi ise Enez’de bir şapelde toprağa verilmiş. Sonra Enez ahalisi sanki bu haksızlığa isyan eder gibi paşanın mezarını evliya türbesine çevirmiş. Giderek bu şapel-türbe bir islam mezarlığına dönüşmüş. Bundan üç yıl önce çöplük olan türbe restore edilmiş. Birgün yolunuz Enez’e düşerse, kalenin dışında uzanan plajda bulunan Has Yunus Paşa türbesini ziyaret etmeyi sakın ihmal etmeyin. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde şapelde yatan bir paşa göremezsiniz. Edirne Kent Haber, 24.08.2010 |
|
![]() |
CUMHURİYET EVİ İLGİ BEKLİYOR
Nevşehir'in Gülşehir İlçesi'ne bağlı Gümüşkent beldesinde, 1927 yılında yapılan ve içerisinde oldukça ilginç duvar resimlerinin yer aldığı Cumhuriyet Evi'nin turizme kazandırılması bekleniyor.
Gümüşkent Belediye Başkanı Mustafa Arıkan yaptığı açıklamada, Gümüşkent beldesinde Cumhuriyet dönemi eserleri arasında ayakta kalmayı başarabilmiş en önemli eser olarak da bilinen Cumhuriyet Evi'nin duvar resimlerinin oldukça dikkat çekici olduğunu söyledi. Özellikle Sultan Ahmet Camiinin çok güzel bir şekilde duvara dizayn edildiği bölümün Cumhuriyet Evi'nin en güzel resmini oluşturduğunu belirten Arıkan, "Cumhuriyet Evi'nin 4 duvarı da farklı açılardan İstanbul'u yansıtıyor. Yalnız son yıllarda önemli bir tahribat ile karşı karşıya.Belediye olarak bu alanda koruma çalışmalarını yerine getirmemiz mümkün değil, bu konuda Kültür ve Turizm Bakanlığı ilgililerinden yardım bekliyoruz" dedi. Nevşehir Kent Haber, 23.08.2010 |
BÜYÜKŞEHİR AGORA'DA 'KAZI EVİ' KURACAK
Agora
kazılarının yapıldığı alanda bir kazı evi
oluşturmaya hazırlanan İzmir Büyükşehir Belediyesi,
yabancı arkeologları da burada ağırlayacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi, 23.08.2010 |
|
DİVRİĞİ KALESİ'NDEKİ KAZI ÇALIŞMALARI SONA ERDİ
Sivas Divriği İlçesi'nde tarihi kalede bir ay önce başlanan kazı çalışması sona erdi. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Doç.Dr. Erdal Eser ve ekibi tarafından yürütülen kazı çalışmalarına, 11’i öğrenci 31 kişi katıldı. Kazı çalışması hakkında bilgi veren Doç.Dr. Eser, “Kazı çalışmasına bu dönem ana kapı girişinde yoğunlaştık. Eseri ortaya çıkarmaya çalıştık.” dedi.
Evrensel, 23.08.2010 |
|
TARİHİ SARNIÇ ÜZERİNE BİNA Kılıç Ali Paşa Mahallesi Kumrulu Sokak’ta ‘137 pafta, 45 ada, 39 parsel’ üzerine yapımı devam eden bina için Cihangir’de 1930’lu yıllardan sonra yapılan ve surların üzerine oturtulan diğer apartmanlardan farklı bir proje çizildi. Dört bodrum kat, zemin kat ve artı üç normal kat olmak üzere toplam sekiz kat inşaat izni verilen binanın temeli Şubat 2009’da atıldı. İnşaat sürecinde tarihi kalıntıların etrafı levhalarla kaplandı. İnşaat sırasında arsadaki ağaçlar kesilirken iddiaya göre tarihi hamam ‘yanlışlıkla’ yıkıldı. Bu arada 20 temmuz günü inşaat alanında yapılan çalışmalar sırasında bitişikteki Volkan Apartmanı da bir süre sallandı. Bunun üzerine bina sakinleri, tarihi eserler üzerine oturtulan binanın yapımının durdurulması için Beyoğlu Belediyesi ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na başvurdu.
Ancak tüm uyarı ve şikayetlere rağmen binanın kaba inşaatı tamamlandı ve ortaya komik bir görüntü çıktı. Binanın ilk üç katında, yıkımına izin verilmeyen su sarnıcı yükseliyor. İnşaat sırasında kazayla yıkılan tarihi hamamın kalıntıları ise inşaatın kenarına yığılmış. Mahalle sakinleri ise tarihin yok edildiğini söyleyerek “Bina temelinden yola giriyor. İçerisindeki tarihi kalıntılar yok edildi. Defalarca suç duyurusunda bulunuldu ama bina bitmek üzere” dedi.
Tartışmalara neden olan bölge, koruma kurulu kararıyla 1993’de kentsel sit alanı ilan edildi. 1998 yılında alınan bir diğer kararda ise bölgenin yapılanmaya açılacağı belirtildi. Tartışmalara neden olan kararla birlikte 2006 yılında bölgedeki tarihi eserlerin ‘2. koruma grubu’na alındığı açıklandı. Bunun ardından Beyoğlu Belediyesi de koruma kurulunca onaylanan projeye yapı ruhsatı verdi.Taraf, haber: Fırat Alkaç, 23.08.2010 |
|
700 YILLIK AĞAÇ KORUMA ALTINDA
Aydın'ın Söke İlçesi'ne bağlı Burunköy'de Mehmet Akgül adlı çevre dostu vatandaş, arsasının içinde bulunan 700 yıllık pırnal meşesi ağacını kendi olanaklarıyla koruma altına aldı. Burunköy'de Mehmet Akgül adlı bir vatandaşın arsasının içinde bulunan dev kaya kütlesinin arasından yükselen meşe ağacı, 10 metreyi bulan boyu ve 2,5 metreyi ulaşan kalın gövdesiyle adeta yörenin sembolü oldu. Her geçen yıl uzayan dallarının yere eğilmesiyle adeta dev bir şemsiyeye benzeyen ağacın 700 yıllık olduğu öne sürüldü. Babası Durmuş Ali Akgün'den avlularındaki meşe ağacıyla ilgili anılarını dinlediğini söyleyen Mehmet Akgül, ''Biz bildiğimiz günden bu yana bu ağaç bu durumda. Rahmetli babam ağacın dedemizden bu haliyle günümüze geldiğini anlatırdı. Köyümüze gelen uzmanlar bize ağacın 700 yıllık olduğunu söylediler. Bu ağacı kendi olanaklarımla koruma altına aldım. Köylüler de ağaca kendi malları gibi bakıyor'' dedi. Yeni Asır, 23.08.2010 |
![]() |
|
URARTU KRALLIĞI'NIN MEZARLIĞI
Van Kalesi yakınlarında 5 bin yıllık höyükte yapılan kazıda, Ortaçağ döneminde Urartu Krallığı'na ait mezarlık bulundu.
5 bin yıl öncesine ait Van Kalesi höyüğünde, 30’u uzman 70 kişilik ekiple kazı çalışması yapılıyor. Doğu Anadolu Bölgesi’nin önemli höyüklerinden biri olarak kabul edilen alanın, havzada yaşamış tüm medeniyetlerin izlerini taşıdığı belirtiliyor.
Yaklaşık 25 gün önce başlatılan kazıda, Ortaçağ ve hemen sonrası dönemde kullanılan Kenar Mahalle Mezarlığı’na ulaşıldı. Bu alanda 65 mezar tespit edildi. Mezarlar, titizlikle açılıyor. İncelemeler sonucu, o dönemdeki insanların günlük yaşantıları, yemekleri, ortalama yaşam süreleri gibi önemli bilgilere ulaşılması hedefleniyor.
Höyükte yapılacak uzun soluklu bir çalışma, bölgenin 5 bin yıllık tarihine ışık tutacak. Trt/Haber, 23.08.2010 |
MANİSA'DA MURADİYE CAMİİ ALLAHA EMANET
Mimar Sinan’ın Ege Bölgesi’ndeki tek eseri 600 yıllık Manisa Muradiye Camii’nin, paha biçilemeyen çinilerinin çalınmasının ardından yapılan güvenlik sistemi, restorasyon gerekçesiyle iki yıldır devreye sokulmadı.
İbadete açık olan camide, geceleri bekçi de bulunmadığını belirten Muradiye Camii İmamı Mehmet Turgut, “2008’de başlayan restorasyon çalışmaları hala bitirilemedi. Biz de güvenlik sistemini devreye sokamıyoruz. Yeni bir hırsızlıktan korkuyoruz” dedi. Milliyet Ege, Haber: Evren Kasırga, 23.08.2010 |
|
POMPEIOPOLIS'TE YENİ YAZITLAR BULUNDU
Paflagonya'ya başkentlik yapan
Pompeiopolis antik kentinde kazı
çalışmalarında bulunan yazıtları
inceleyen İsviçre Zürih
Üniversitesinden Prof.Dr. Christian
Marek, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, yazıtlara göre Roma
İmparatorluğu'nun doğusunda yer alan
Pompeiopolis'in de içinde bulunduğu
büyük şehirlerde çok büyük
festivallerin düzenlendiğini
belirtti. Cnn Türk, 23.08.2010 |
|
![]() |
MÜZE YAPILAN ST. PAUL KİLİSE OLMALI
Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu, Sümela Manastrı’nda yapılan ayini büyük bir memnuniyetle karşıladıklarını belirtirken, sıranın müze yapılan Tarsus’taki Saint Paul Kilisesi’nin yeniden kiliseye dönüştürülmesinde olduğunu söyledi. Bardakoğlu, “Avrupa bir minareyi yasakladığı vakit fevkalade rahatsız oluyoruz. Aynı şekilde biz kendi coğrafyamızda farklı inanç mensuplarının özgürlüklerini korumalıyız. Dinleri sadece güvenlik penceresinden ele alırsak işin içinden çıkamayız” diye konuştu.
Hıristiyanların da bu yönde talepleri var. Batıda gittiğimiz her yerde Saint Paul Kilisesi’nin neden müze olduğunu izahta zorlanıyoruz. Bir yer Hıristiyanlar açısından kutsalsa ve onlar orada ayin yapmak istiyorlarsa bunu engellemenin hiçbir izahı olmaz. Elbette Batı Trakya’daki, Avrupa’daki Müslümanların din özgürlüğünü de sonuna kadar savunmalıyız. Avrupa’da bugün 3 binden fazla cami var. Avrupa bir minareyi yasakladığı vakit fevkalade rahatsız oluyoruz. Aynı şekilde biz kendi coğrafyamızda farklı inanç mensuplarının özgürlüklerini korumalıyız. Sümela, Akdamar, Saint Paul gibi, Hıristiyanların din özgürlüğü adına atılan adımları dinimiz ve tarihi geleneğimiz açısından son derece gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu asla bir kaygı konusu olmamalıdır. Milliyet, Haber: Önder Yılmaz, 23.08.2010 |
BU HEYKELLER RENGARENKTİ
25 yıllık araştırma, Antik Yunan ve Roma heykeltıraşlarının eserlerini yaparken en az Picasso kadar renk kullandığını, sanat eserlerinin aslen çok renkli olduğunu ortaya çıkardı.
Araştırmacılar, Berlin’de, “Renkli Tanrılar” adlı bir sergi düzenleyerek Antik Yunan eserlerinin replikalarını, ilk yapıldıkları zamanda olduğu gibi renkli olarak sergiledi. Heykellerin renk pigmentleri yok olduğu için geriye yalnızca beyaz mermer, taş kalıyor. Milliyet, 23.08.2010 |
|
![]() |
YAZLIK ILICASI ŞİFA DAĞITACAK
Roma ve Osmanlı dönemlerinde insanlara şifa dağıtan Yazlık Ilıcası, yakında modern bir kaplıca tesisine dönüşecek. Uzun yıllardır kazı yapılması, kültür ve turizme kazandırılması için yapılan girişimlerden sonuç alınamayan Yazlık Ilıcası’nda geçen ay resmi kazı başlamıştı. Bir aylık kazı çalışmasının ardından tarihi ılıcanın debisi, gözle görülür bir şekilde yükseldi. Proje tamamlandığında antik ılıca, cilt ve solunum yolu hastalarının önemli şifa adreslerinden biri olacak.
Gölcük Belediyesi ile Kültür Bakanlığı arasında imzalanan protokolün ardından Yazlık Ilıcası’nda kazı çalışmaları başlamıştı. Müze Müdürü İlksen Özbay nezaretinde gerçekleşen çalışmalarda Yozgat’tan gelen özel kazı ekibi de görev aldı ve hedeflenen alan tamamen ortaya çıkarıldı. MS 2 nci yüzyılda, Roma döneminde yapılan ılıca bütünüyle ortaya çıkarılırken, 106 metrelik yürüyüş yolu ve kenarındaki künklü su borusu hattı da bulundu.
Projelendirme çalışmalarının ardından bölgede restorasyona başlanacak. Gölcük Belediyesi’nin sponsorluğunda gerçekleşecek çalışmalarda ılıcanın hamam bölümü de ortaya çıkarıldı. Burada Osmanlı mimarisine uygun açık ve kapalı havuzlar yapılması planlanıyor. 10 dönümlük alandaki ılıca projesi, bölgemizin tarih ve turizmine önemli katkı sağlayacak. Ilıcanın kükürtlü suyu cilt ve solunum yolu hastaları içir yeni bir şifa kaynağı olacak. Özgür Kocaeli, 23.08.2010 |
NİŞANYAN TAŞ EVLERİ AİHM'NE GÖTÜRECEK
1995'te eski köy evlerini restore ederek pansiyon haline getiren ve 1999'da kullanıma açan Nişanyan'a, sit alanında izinsiz restorasyon yaptığı gerekçesiyle Selçuk Asliye Ceza Mahkemesi'ne ilk olarak 2001'de dava açıldı. İki yıl hapis cezasıyla en üst limitten ceza alan ve 10 ay Selçuk Kapalı Cezaevi'nde hapis yatan Nişanyan'ın bağ evleriyle ilgili il encümeni bu sefer 4 Ağustos'ta yıkım kararı aldı. Tek katlı olarak restore edilen Nişanyan Evleri'yle ilgili kararın Selçuk Kaymakamlığı'na gelmesi üzerine Nişanyan, "Devlet yıkmayı çok iyi bilir. Bu binalar benim çocuğum gibi. İzmir İl Özel İdaresi'nin şikayeti üzerine 16 kamu davası açıldı. Yasal süreç tamamlandıktan sonra sonra konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıyacağım. Bana en üst limitten ceza veriyorlar. Kesinleşen 10 yıl hapisle birlikte devam eden davalardan dolayı toplam 54 yıl hapis cezası istiyorlar" dedi. Köyden veya bölgeden herhangi bir şikayetin söz konusu olmadığına dikkat çeken Nişanyan, açılan davaların tamamının kamu davası olduğunu söyledi. Projeyle birlikte 11 yıldır Türkiye'nin tanıtımına büyük bir katkı yaptığının anlatan "Yöre mimarisine faydalı bir yapı tarzı oluşturduk. Türkiye'nin yüz akı olan bir proje ortaya çıkardık. Ödül ve takdir beklerken, zulümle karşılaşıyorum. Bana, 'Burayı bırak git' baskısı uyguluyorlar" dedi. Sabah, Haber: Erhan Öztürk, 23.08.2010
Yeni Asır, Haber: İlker Çoban, 24.08.2010
Selçuk'un Şirince İlçesi'nde yazar Sevan
Nişanyan'ın kaçak olarak inşa ettiği belirtilen 16
yapıyla ilgili yıkım kararı alınmasının ardından
başlayan tartışma sürüyor. "Yıkımı
gerçekleştireceğiz. Hukukun gereği yapılacak" diyen
İzmir Valisi Cahit Kıraç'a, Nişanyan'dan cevap
geldi. Bu arada yıkım kararına imza atan İl Özel
İdaresi Encümeni üyesi Emre Özer ise, Nişanyan'a
sert sözlerle yüklendi.
Yeni Asır, Haber: İlker Çoban, 26.08.2010 |
|
DUVARLARIN 2000 YILLIK ŞAHESERLERİ
İngiliz uzmanlar, Ürdün’deki Petra Antik Kenti’nde, Hellenistik tarzda yapılmış 2 bin yıllık duvar resimleri buldu.
Londra’daki Courtauld Enstitüsü’nden uzmanlar, UNESCO Dünya Kültürel Mirası listesinde de bulunan Petra Antik Kenti’ndeki bir mağara duvarında “berbat halde” buldukları ve 3 yılda temizlenen resimlerin “gerek sanatsal, gerek teknik olarak sersemletici güzellikte olduğunu” söyledi. Milliyet, 23.08.2010 |
|
![]() |
TARİHİ MEZAR ODASI TALAN EDİLDİ
Uşak'ın Eski Gediz yolu üzerinde bulunan Roma döneminden kalma tarihi mezar odası define avcıları tarafından talan edildi. Kazılan odadan geriye içi boşaltılmış mezar çukuru ile kırılıp kenara atılmış mermer mezar taşı kaldı.
Uşak’ı Kütahya’nın Gediz İlçesi’ne bağlayan ancak yeni yol yapıldığı için artık fazla kullanılmayan Karabeyli- Eynihan Karayolu’nun 3. kilometresinde, bir ardıç ağacının yanında, define avcıları tarafından bulunan tarihi mezar odası talan edildi.
Roma döneminden bir savaşçı ve eşinin yan yana yattığı iki katlı mezar odasından geriye boşaltılmış bir çukur ile kırılıp kenara atılmış mermer mezar taşı kaldı.
Tarihi mezarı didik didik eden definecilerin ikinci kata ulaşamadan kazıyı sona erdirdiği görüldü. Kayıplara karışan definecilere ilişkin herhangi bir ipucu bulunamadı. Mezardan çalınmış olabilecek tarihi eserlere ilişkin bilgilerin detaylı araştırmalardan sonra ortaya çıkacağı bildirildi.
Konuyla ilgili DHA muhabirinin sorusunu yanıtlayan Uşak Kültür ve Turizm İl Müdürü Şerif Arıtürk, “Mezarın kazandığını ve taşlarının etrafa atıldığını öğrendik. Uşak Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü’ne gerekli talimat verildi. Bölgede inceleme yapılacak” dedi. Cnn Türk, 22.08.2010 |
YORTANLI BARAJI VE ALLİANOİ ANTİK KENTİ
İzmir Valisi Cahit Kıraç, Bergama İlçesi yakınındaki Yortanlı Barajı’nın, bölgedeki Allinoi antik kenti korunarak hizmete sunulmasıyla ilgili çalışmayı tamamlamak üzere olduklarını bildirdi.
Vali Kıraç, Yortanlı Barajı ve Allinoi antik kentinde incelemelerde bulundu. Vali Kıraç’a, inceleme sırasında Bergama Kaymakamı Ahmet Ertan Yücel ile Belediye Başkanı Mehmet Gönenç eşlik etti.
Vali Kıraç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, barajın gövdesinin 2005 yılında tamamlandığını ancak, antik kentin korunmasını isteyen çevrecilerin müracaatları nedeniyle 67 milyon metreküp su biriktirme hacmine sahip barajın su tutmadığını kaydetti. Barajın hizmete girmemesinin bölge tarımını olumsuz etkilediğini kaydeden Kıraç, şöyle konuştu:
‘Biz çevreyi ve kültürel değerleri koruyarak insanlarımızın ihtiyaçlarını karşılamak üzere faaliyet göstermek zorundayız. Kültür ve Turizm Bakanlığı, DSİ Genel Müdürlüğü, DSİ Bölge Müdürlüğü teknisyenleri arasında görüşmeler olumlu bir noktaya doğru gidiyor. Umut ederim bu eksiklik giderilir ve bitmiş baraj amacına uygun bölge çiftçisine hizmet verir.’ Kıraç, bu konuda oluşturulan bilim kurulunun antik kentin korunmasını ve Yortanlı Barajı’nın hizmete girmesini sağlayacak bir çalışma hazırladığını kaydederek, ‘Barajın hizmete sunulmasıyla ilgili çalışmayı tamamlamak üzereyiz’ dedi. haberler.com, 22.08.2010
İzmir’in Bergama İlçesi’nde bulunan Allianoi antik kentinin Yortanlı Baraj suları altında kalmasının önünde engel kalmadı. İzmir 2 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, antik kentin ‘siltli kille’ doldurulmak yerine ‘kumla’ doldurulduktan sonra baraj sularının altında kalmasına izin verdi.
Yortanlı Barajı gölü içerisinde kalan ve çevrecilerin uzun yıllardır baraj sularının altında kalmasını önlemek için mücadele ettikleri evrensel kültür mirası niteliğindeki Allianoi antik kentinin baraj gölüne katılmasının önünde engel kalmadı. Çeşitli üniversitelerdeki öğretim üyeleri tarafından oluşturulan yeni bilim heyetinin 4 Ağustos 2010 tarihinde verdiği rapora uyan İzmir 2 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, antik kentin DSİ’nin önerisi doğrultusunda kumla kaplanarak korunmasına karar verdi. İzmir 2 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararı üzerine Bergama Müzesi kontrolörlüğünde antik kentte ot temizliği çalışmaları başladı.
Gelişmeler üzerine Allianoi’nin Yortanlı Barajı’nın suları altında kalmasını önlemek için mücadele eden Alliaoni Girişim Grubu üyeleri antik kente giderek inceleme yaptı. Antik kentteki gelişmelerin kaygı verici olduğunu söyleyen Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü İffet Diler, “Kalabalık bir işçi grubu temizlik çalışmaları yapıyordu. Büyük hamamda bulunan suların tahliyesine başlamışlardı. Bu çalışmanın ardından restorasyon öğrencilerinin gelip duvarlarda güçlendirme çalışması yapacağını öğrendik” diye konuştu.
Gelişmeler hakkında sağlıklı bilgi edinemediklerini ifade eden Diler, “Bize bilgi vermekten kaçınıyorlar. Ancak öğrendiğimiz kadarıyla yeni bir bilim heyeti oluşturulmuş ve Kurul bu heyetin raporu ışığında bir karar vermiş. Bilim heyeti de daha önce Danıştay tarafından iptal edilen ve kalıntıların mille kaplanmasını öngören raporda ‘küçük’ bir değişiklik yapmış, daha önce kalıntıların siltli kille kaplanması öngörülüyordu bu sefer kilin yerini kum almış. Bu gelişmeler karşısında şaşkına döndük. İşlemin durdurulması için en kısa zamanda mahkemeye başvuracağız” dedi.
Allianoi Girişim Grubu üyelerinden Jeofizik Mühendisi Erhan İçöz, kil yerine kum kullanmanın antik kente daha büyük zarar vereceğini ileri sürdü. İçöz, “Daha önce mahkemenin iptal ettiği tavsiye kararında ‘siltli kil’ ile kaplanması öngörülüyordu. Bu sefer karara kum yazmışlar. Siltli kil, kilin biraz daha büyük tanecikli olanıdır. Kum ise en iri taneli olan malzemedir. Kil suyu geçirmez, kendi bünyesine alır ve şişer kum ise suyu geçirir. Bu durumda antik kalıntıların suyla teması kesilmeyecek ve üzerlerindeki kum nedeniyle de sürekli tahribata maruz kalacak” diye konuştu.
Allianoi’nin kille kaplanarak sular altında bırakılmasına karşı 4 iptal, 2 yürütmeyi durdurma kararı aldıklarını söyleyen Avukat Hilal Küey ise, “Açılan bütün davalar Allianoi lehine sonuçlandı. Sadece 2009 yılında alınan karara karşı açtığımız dava sürüyor. Bütün bunlara karşın yine hukukun arkasına dolanarak yeni bir karar çıkartmışlar. Kille kaplanmasına karşı ortada bir yürütmeyi durdurma kararı varken ‘kil yerine kum’ diye yeni karar almak artık aynı konuda ‘bezdirici’ karar almak sınıfına giriyor, Türk Ceza Yasası’na göre bunun karşılığı görevi kötüye kullanmak oluyor. Bunlar biraz dalga geçer gibi kil yerine kum yazıp aynı kararı alarak mahkeme kararın ihlal ediyorlar. Anayasa’ya göre mahkeme kararının bütün kurumlar tarafından uygulanması gerekiyor. Bunun sorumluları hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na görevi kötüye kullanmak suçundan suç duyurusunda bulunacağız” dedi.
Öte yandan İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz, İzmir 2 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun, oluşturulan bilim heyetinin 4 Ağustos 2010 tarihli raporuna dayanarak 17 Ağustos 2010 tarihinde kumla gömme kararı verdiğini dile getirdi. Ediz, “Geçen hafta Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nden yazı geldi. Allianoi ile ilgili mahkeme süreçleri de bitmiş durumda. Kurul’un verdiği kararı DSİ uygulamaya başlıyor. Bundan sonra çalışmalar DSİ’nin yapacağı iş programı çerçevesinde sürecek ve bir engel kalmadığı için de su tutulacak” diye konuştu. Radikal, 26.08.2010 |
|
HERKES 'GELİNCİKLER'İN PEŞİNDE Mısır Kültür Bakanı Faruk Hüsnü, dün başkent Kahire'deki bir müzeden çalınan Van Gogh'a ait tablonun daha sonra havaalanında bulunduğu haberinin doğru olmadığını bildirdi.
Bakan Hüsnü, yazılı açıklamasında, bakanlık
yetkililerinden Muhsin Şaalan'a tablonun bulunduğu
bilgisi geldiğini, onun da bu bilgiyi telefonla
bakanlığa ilettiğini belirterek, "Şaalan'a tablonun
bulunduğunun bildirilmesine rağmen aslında haber
doğru değilmiş" ifadesini kullandı. Cnn Türk, 22.08.2010
Başsavcı Abdülmecid Mahmud,
Mısır’ın resmi haber ajansına yaptığı açıklamada,
hırsızlığın yapılmasına müzenin güvenlik
önlemlerinin yetersizliğinin yol açtığını
belirterek, güvenliği "zayıf ve üstünkörü" olarak
nitelendirdi. Radikal, 23.08.2010
Mısır Kültür Bakanı Yardımcısı Muhsin Şaalan, 20. yüzyıl sanatını ciddi şekilde etkileyen ünlü ressam Van Gogh'un ''Gelincikler'' adlı tablosunun çalınmasının ardından gözaltına alındı.
Mısır'ın Ortadoğu haber ajansında yer alan habere göre, Başsavcı Abdülmecid Mahmud, görevde ihmal suçlamasıyla Şalan'ın yanı sıra dört güvenlik görevlisinin dört gün gözaltında tutulacağını söyledi. Mısır'da tablonun çalındığı müzedeki alarmlardan çalışmadığı, 43 kameradan da sadece yedisinin çalıştığı bildirilmişti. Turizm Gazetesi, 24.08.2010
Mısırlı işadamı Necip Savirisi, ünlü Hollandalı ressam Van Gogh'un Kahire'deki Mahmud Halil Müzesi'nden çalınan 'Gelincikler' adlı tablosunu getirene veya konuyla ilgili bilgi verenlere para ödülü vereceğini açıkladı.
Orascom Telekom gibi dev yatırımlara sahip olan Savirisi, tabloyu getireni veya konuyla ilgili doğru bilgi veren kişi veya kişileri, 1 milyon Mısır Paundu (yaklaşık 330 bin TL) ile ödüllendirecek. 21 Ağustos'ta gerçekleşen hırsızlık olayıyla ilgili olarak Mısır Kültür Bakan Yardımcısı ile birlikte 8 kişi gözaltına alınmıştı. Tablonun, 50 milyon dolar (yaklaşık 72 milyon TL) değerinde olduğu belirtiyor. Zaman, 27.08.2010 |
|
TOPKAPI'DA MÜCEVHERDEN DAHA KIYMETLİ ŞEYLER VAR
Celal Şengör sahasında uluslararası bir kıymetlimizdir. Binaenaleyh kendisinin İstanbul depremleri, Topkapı Sarayı’nın fay hattına yakınlığı ve Allah korusun muhtemel depremdeki uğrayacağı tahribat konusunda yaptığı ikazlara kulak vermek zorundayız.
Gene aynı şekilde Harem dairesinde de doğal çimentoyu ayıklama muamelesine girişilmesi gerekir. Bunlar tabii bizim bütçemizi aşan ağır restorasyonlardır. Bütün devlet teşkilatımızın himmetine, anlayışına ve vatandaşların da bağışına bakar. Tabii Topkapı’ya bağış yapılmadığını büyük ölçüde söylemek gerekir. O bilinç henüz bizde gelişmemiştir.
Milliyet Pazar, Yazı: İlber Ortaylı, 22.08.2010 |
|
KAZI ÇALIŞMALARI 1 EYLÜL'DE BİTİYOR
Sinop'ta Bizans dönemine ait harabelerde başlatılan ve 20 yılı kapsayacak olan kazı çalışmaları sürüyor.
Hıristiyan din adamlarının mezarlarının da bulunduğu alanda yapılan her kazıda çeşitli tarihi dönemlere ait yeni bulgular elde ediliyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Gülgün Köroğlu'nun başkanlığında gerçekleştirilen kazı çalışmalarının bu yılki kısmı 1 Eylül'de sona erecek.
Doç.Dr. Gülgün Köroğlu, çalışmaların 20 yılı kapsayacağını belirterek, çalışmalara çok sayıda bilim insanının da katıldığını söyledi. Köroğlu, çalışmaların son derece heyecan verici olduğunu belirterek, kazıdan çıkan eserlerin Sinop Arkeoloji Müzesi'nde sergileneceğini kaydetti. Sinop Kent Haber, 21.08.2010 |
![]() |
|
TARİHİ CAMİNİN DUVARLARI ERİYOR
Lale döneminin Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın doğup büyüdüğü Nevşehir'de yaptırdığı klliye içerisinde yer alan Kurşunlu Cami'nin dış duvar taşlarında hızlı erime dikkat çekiyor.
Nevşehir'de ayakta kalabilmeyi başarmış ender tarihi yapılardan biri olan 1727 yılında tamamlanarak ibadete açılan tarihi Kurşunlu Camii'nin 18. yüzyılda yapılan dış duvarlarındaki hızlı taş erimeleri ile ciddi tahribatla karşı karşıya kaldığı belirtiliyor.
Nevşehir'in Cami Cedid Mahallesi'nde bulunan tarihi Kurşunlu Camii'nin dış bölümlerinden itibaren koruma altına alınması amacıyla 18. yüzyıl başlarında caminin dört bir yanında yapılan ihata duvarları, bilinmeyen nedenlerden dolayı hızlı bir aşınma süresine girdi.Cami giriş bölümündeki taşların hızlı bir şekilde ufalanıp tahrip olması karşısında Kayseri Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün harekete geçerek, eriyen taşların yerlerinin değiştirilmesi ile bu yönde etkili bir çalışma yapılabileceği ifade edildi. Nevşehir Kent Haber, 21.08.2010 |
KARADENİZ'İN ZEUGMA'SI
MÖ 1. yüzyılda kurulduğu ve MS 8. yüzyıla kadar yerleşim amacıyla kullanıldığı tahmin edilen Hadrianaupolis’teki kazılarda, Anadolu’da örneklerine hiç görülmeyen bazı zemin mozaiklerine rastlanması araştırmacıları heyecanlandırıyor.
Gaziantep’te ortaya çıkan Zeugma mozaikleri kadar güzel nitelendirilen at, fil, panter, geyik ve grifon (sanat tarihinde görülen karışık bir hayvana verilen isim) gibi bir çok hayvan tasvir edilen mozaiklerle ünlenen antik kentte, kazı başkanlığına atanan Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Vedat Keleş başkanlığında yeni eserlerin ortaya çıkarılması planlanıyor.
Yrd. Doç.Dr. Keleş, Hadrianaupolis öreninde daha önce sürdürülen kazıların hatalı olduğunu, ortaya çıkan eserlerin korunması için çalışmaların da yapılmadığını savundu. Antik kentin bir an önce kurtarılması gerektiğini anlatan Keleş, şöyle dedi: ”Burada turizm ve arkeolojik açıdan potansiyel var. Çalışmalar, önce ortaya çıkan yapıları korumak ve daha sonra da kazı yapmak şeklinde ilerleyecek. Burası önemli kültürel varlıklarımız arasındadır. Ancak, çok tahribat var ve her geçen gün artıyor. Finansman desteği bulamazsak 2 yıl sonra insanlara göstereceğimiz bir şey kalmayacak. Buradaki mozaikler hassas ve çok çabuk dağılıyor. Süratle tarihi yapıların üstlerini kapatarak restorasyon çalımlarına başlamalıyız.”
Keleş, Hadrianaupolis’deki kazıların çok uzun süreyi kapsayacağına dikkati çekerek, ”Benim tahminim çalışmalar 50 yıl sürer. Bizans çağında çok büyük ve önemli bir dini merkez olan bölgede iki kilise var. Bunlar Hıristiyanlığın en erken yapıları. Bunların tamamen ortaya çıkarılması ciddi inanç turizm patlaması sağlayacaktır” dedi. Sabah, 21.08.2010 |
|
BURSA'NIN TARİH KOKAN EVLERİNE YOLCULUK
Radikal, 21.08.2010 |
|
TARİHİ ESER ARAYAN GİZEMLİ İŞADAMI
Türk ressamların değerli tablolarını toplamak için ulusal bir gazeteye yarım sayfa ilan veren işadamının Şahin Ekşioğlu olduğu iddia edildi. Bir gazetede dün yayınlanan yarım sayfa boyutundaki, Türk ressamlara ait tabloların alınacağına ilişkin ilan dikkat çekti. "Özel bir tablo koleksiyonu için" diye başlayan ve "Türk ressamlarına ait tablolar satın alınacaktır" diye devam eden yarım sayfalık ilanda "Ayrıca antikalarınız, tombaklarınız, İznikleriniz, tuğralı gümüşleriniz, fermanlarınız, hat yazılarınız, Kuran-ı Kerimleriniz gibi değerli antikalarla Türkiye konulu oryantalist sanatçıların eserleri satın alınacaktır" ifadesi yer aldı.
Türk ressamlara ait eserlerin kim tarafından alınacağı sorusuna ilgili kişi, "İsmini açıklamak istemeyen bir işadamı" yanıtını verirken, birbirinden değerli tablolar ve antikaların, aracı kurumlara satılmak üzere Şahin Ekşioğlu tarafından toplandığı iddia edildi. İlanda, farklı dönemlere ait 79 Türk ressamın ismi sıralanıyor. Habertürk, 21.08.2010 |
![]() |
ORDU'DA ARKEOLOJİK KAZI
Vali Orhan Düzgün, Ordu Müze Müdürlüğü ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Süleyman Yücel Şenyurt danışmanlığında yürütülecek kazı çalışmalarını başlatmak üzere "Kurul Kayası"na gitti. Beraberinde, yaklaşık 20 yıldır yaptığı girişimlerle dikkatleri antik "Kurul Kayası Yerleşmesi"ne çekmeye ve bu bölgeyi bir ilgi odağı haline getirmeye çalışan Enis Ayar, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Mustafa Yılmaz, İl Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Gülderen, Ordu Müze Müdürü Halil Coşar ve basın mensuplarıyla birlikte "Kurul Kayası Yerleşmesi"ne giden Vali Orhan Düzgün, kazı çalışmalarını yürütecek Doç.Dr. Süleyman Yücel Şenyurt'tan bilgi aldı.
Antik "Kurul Kayası Yerleşmesi"nin bulunduğu alanın sahibi olan Aydın Yıldız da, geçmiş yıllarda yapılan çalışmalar hakkında Vali Orhan Düzgün'e bilgi verdi. Antik "Kurul Kayası Yerleşmesi" üzerinde incelemelerde bulunan Vali Orhan Düzgün, kazı çalışmalarını yürütecek Doç.Dr. Süleyman Yücel Şenyurt'la birlikte toprağa kazmayı vurarak kazı çalışmalarını başlattı.
Kazı çalışmalarıyla ilgili açıklamada bulunan Vali Orhan Düzgün, Türkiye'nin arkeolojik alanlarının daha çok Ege ve Akdeniz kıyılarında bilindiğini, oysa Karadeniz'in bu yoğun bitki örtüsünün altında da ciddi ören yerlerinin, antik kentlerin olduğunu düşündüğünü kaydetti. Kurul kayalıklarında yaklaşık 2 bin 300 yıl öncesine ait buluntular olduğunu dile getiren Vali Düzgün, "Ordu Müze Müdürlüğümüzle beraber bu yıl Gazi Üniversitesinden Doç.Dr. Yücel Şenyurt hocamızın başkanlığında yaklaşık 30 kişilik bir ekip önümüzdeki aylarda buradaki kazı çalışmalarını yürütecekler. Kazı çalışmalarıyla beraber burada bir çevre düzenlemesi yapılması, bir gezi güzergahının planlanmasıyla buranın daha cazip hale geleceğini düşünüyorum. Ordu'da göreve başlayışımdan sonra aldığım bilgiler doğrultusunda, Kurul Kayası'nda bir kazı çalışması başlatılmasının hem Ordu ilimizin, hem Karadeniz Bölgesinin, hem de Dünya tarihinin aydınlatılması bakımından son derece önemli olduğunu gördüm. Bu yılın başında Kültür ve Turizm Bakanlığından kazı çalışmalarının başlatılması yönünde izin talebinde bulunduk ve Mayıs ayında kazı iznini aldık. Gerekli ödenek de geçtiğimiz hafta ilimize gönderildi. Burada bir ödenek sıkıntısı olmayacak. Hocalarımız ne kadar çok çalışırlarsa kendilerine o kadar destek olacağız. Kendilerine kolaylıklar ve başarılı bir çalışma sezonu diliyorum" dedi.
Antik "Kurul Kayası Yerleşmesi"nde kazı çalışmalarını yürütecek olan Gazi Üniversitesi Öğretim görevlisi Doç.Dr. Süleyman Yücel Şenyurt da yaptığı açıklamada, "Aslen ben de Ordulu birisiyim. Ordu'da bugüne kadar ciddi bir arkeolojik çalışma yapılmadı. Kurul Kayasında yapılacak bu çalışma Ordu'daki ilk ciddi arkeolojik kazı çalışması olacak. Burada yapılacak çalışma, Ordu'nun tarihine, kültürüne ve turizmine ışık tutacak bir çalışma olacaktır. Sayın Valimizin girişimleri sonucu başlatılan bu çalışmayla buradaki tarih gün yüzüne çıkarılacaktır. Burada yapacağımız çalışmalarda Orduluların da maddi ve manevi desteğini bekliyoruz. Birçok ilde yapılan kurtarma kazıları, sponsorlar vasıtasıyla, desteğiyle yapılmaktadır. Burada yapacağımız kazı çalışmalarına değerli Ordulu işadamlarımızın sponsor olmalarını bekliyoruz" diye konuştu. Haber Kapısı, 21.08.2010 |
|
![]() |
YOL ÇALIŞMALARINDA ROMA DÖNEMİNE AİT TARİHİ ESER BULUNDU
Bartın’ın Amasra İlçesi'nde yapılan yol çalışmaları sırasında, Roma dönemine ait mezar parçaları ve tarihi kalıntılar bulundu.
Eski Amasra yolunda yapılan ıslah çalışmaları sırasında Roma dönemine ait lahit kapağı bulundu. Yine bu alanın 150 metre ilerisinde mezar taşları görüldü. Ayrıca ortası oyularak işlenmiş taştan oluşan bir eser bulundu. Roma dönemine ait mezar parçalarının bulunduğu yerin az ilerisinde toprağın altından çıkan eser Müze Müdürlüğü görevlisi arkeolog tarafından incelemeye alındı. Karayolları ekipleri tarafından yapılan iyileştirme çalışmaları arkeolog tarafından denetleniyor. Arkeolog, sabah denetim çalışmalarına başlıyor akşam üstü çalışmaları sonlandırıyor. Tarihi eser kalıntısı görüldüğü an kepçe çalışması bir anda durduruluyor. Antik eserin durumu bozulmadan, kepçe operatörü ile durum değerlendirilmesi yapılıyor. Arkeolog eserin fotoğraflarını çekiyor. Antik eser orijinal yerinde bırakılıyor. Eserin etrafı itina ile temizleniyor. İş makinesi daha sonra kaldığı yerden çalışmalara devam ediyor.
Batı Karadeniz Bölgesi’nin tarihi mekanlarından olan Amasra’da yapılan yol çalışmalarında bulunan ve taşınması kolay olan eserler Amasra’da bulunan Amasra Müzesi’ne kaldırılacak. Net Haber, 20.08.2010 |
İNGİLTERE MÜZELERDEN İNANILMAZ GELİR ELDE ETTİ
İngiltere Turizm Tanıtma Ofisi Visit Britain,
ülkenin önde gelen müze ve sanat galerilerinin 2009
yılında ülke ekonomisine yaptıkları katkıyı
açıkladı. Buna göre 2009 yılında müze ve sanat
galerilerinden İngiltere'nin elde ettiği gelir 1
milyar Pound'a ulaştı. turizmdebusabah.com, 20.08.2010 |
|
ARTEMİS TAPINAĞI HEYECANI
Didim’deki dünyaca ünlü Apollon Tapınağı’nda kazı çalışmaları yapan Alman arkeoloji ekibi, yaklaşık 8 ay önce definecilerin kaçak kazıları sırasında buldukları kalıntılarından yola çıkarak çalışmalarını genişletti. Arkeoloji ekibi tarafından dün yeni bir tapınağa ait olduğu düşünülen büyük bir duvar bulundu. Duvarın, Tanrı Apollon’un ikiz kardeşi Artemis için yapılan tapınak olma ihtimali heyecan uyandırdı. Alman kazı ekibi, üç bölgede duvarın devamı için çalışma yürütüyor. Kapatılan tapınak çevresindeki yol üzerinde tapınağın girişinde ‘sunak’ arama çalışması devam ederken, bulunan duvarın mitolojik zamanda Apollon’un ikizi olarak bilinen Artemis Tapınağı’nın duvarı olabileceği tahmin ediliyor.
Çalışmaları yakından takip eden Kültür ve Turizm Bakanlığı Temsilcisi Ferhan Büyükyörük, “Bölgede daha önce kaçak bir kazı yapılmış. Bu kazı sırasında bir duvar kalıntısına rastlanmış. Kazı ekibi bu yıl yapmış olduğu sondaj çalışmalarında bu duvarın devamını ve çevresinde bir yapının olup olmadığını araştırıyor. Duvarın büyüklüğü, dış yüzünün Apollon Tapınağı’na doğru bakması, duvarın güneyinde bir yapının olabileceğini düşündürüyor. ‘Didyma’ sözcüğü ‘İkiz Kardeş’ anlamına gelir. Tanrı Apollon, Tanrıça Artemis’in ikiz kardeşidir. Artemis Tapınağı’nın da Apollon’a yakın bir yerde olabileceği görüşü söz konusu. Bundan dolayı bu duvarın Artemis Tapınağı’na ait olabileceği düşünülüyor. Şu an için Artemis Tapınağı’na ait bir duvardır diyemiyoruz. Bunu söyleyebilmemiz için çalışmanın devamında ne çıkacağı çok önemli” dedi.
Didim turizmine büyük bir katkı sağlayan Hellenistik döneme ait Apollon Tapınağı’na ilave olarak bir Artemis Tapınağı’nın bulunabileceği söylentileri Didim’de heyecan uyandırırken, temmuz ayı sonunda başlayan sondaj çalışmalarının eylül ayına kadar devam edeceği bildirildi.
Selçuk’taki Efes Antik Kenti’nde de Tanrıça Artemis’e atfen yapılan bir tapınak bulunuyor. Tamamen mermerden yapılan bu tapınak MÖ 550 yıllarında tamamlanmış. Dünyanın yedi harikasından biri sayılan tapınaktan geriye bugün sadece bir iki mermer parçası kalmış. Tapınak Lydia Kralı Kroisos tarafından başlatılmış 120 senelik bir projenin eseridir. Dünyanın yedi harikasını derleyen Sidon’lu Antipader Selçuk’taki tapınağı şöyle tarif etmiştir: “Mağrur Babil’in üstünde savaş arabaları için yol olan duvarını ve Alpheus’daki Zeus heykelini ve asma bahçeleri gördüm ve Güneşin kolosusunu ve yüksek piramitlerin devasa işçiliğini ve Mausoleus’un engin mezarını; ama Artemis’in bulutlar üzerine kurulmuş evini gördüğümde diğer tüm harikalar parlaklıklarını kaybetti ve dedim ki ‘İşte! Olimpus’un dışında, Güneş hiç bu kadar büyük bir şeye bakmadı.”
Bizanslı Philon ise tapınak için şunları yazmıştır: “Kadim Babillilerin kudretli işçiliğini ve Mausoleus’in mezarını gördüm. Ama bulutlara doğru Yükselen Efes’teki tapınağı gördüğümde, diğerlerinin tümü gölgede kalmıştı.” haberler.com, 20.08.2010 |
|
MYRA VE ANDRIAKE KAZILARI
Antalya’nın Demre İlçesi'nde Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Akdeniz Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nün yürüttüğü Myra ve Andriake Liman Kenti kazılarının bu yılki bölümü sona erdi.
Akdeniz Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünden Prof.Dr. Nevzat Çevik başkanlığında yürütülen ve 1 Haziranda başlayan kazılarda 12 bilim adamı, 41 öğrenci ve 43 işçi çalıştı.
Kazıların bu yılki bölümü Andriake Liman Kenti’nde yoğunlaştı, Andriake liman tesisleri ve liman agorası ortaya çıkarıldı. Kazılarda Roma ve Bizans dönemlerinden kalma liman organizasyonunu anlatacak mimari veriler elde edilirken, liman tesislerinde su kanalları ve sarnıçlar tespit edildi, rıhtım boyunca dükkanlar gün ışığına çıkarıldı, agoranın taş blokları taşınıp, tasnif edildi ve taşların restorasyonu yapıldı.
Çevik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Myra’da da koruma ve restorasyon çalışmalarının devam ettiğini bildirdi. Kazıların Myra Antik Kenti bölümünde de MS 11. veya 12. yüzyıldan kalma Bizans kilisesi bulunduğuna işaret eden Çevik, 10,5 metre ebadında olan kilisenin sadece çatısının zarar gördüğünü anlattı. Çevik, tamamen ortaya çıkarılan kilisenin restorasyonuna başlandığını söyledi. haberler.com, 20.08.2010
|
|
|
AĞRI'DA TARİHİ ESER OPERASYONU
Ağrı'da bir yolcu otobüsünde yapılan aramalarda çok sayıda tarihi eser ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre Ağrı Çevreyolu Şeker kavşağı mevkiinde yol kontrolleri yapan Ağrı Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Van'dan İstanbul'a giden bir yolcu otobüsünde arama yaptılar. Yapılan kontrollerde tarihi eser değerinde 10 parça obje ele geçirildi. Olayla ilgili M.Y. adlı 1 kişinin yakalanarak gözaltına alındığı bildirildi. Ağrı Kent Haber, 19.08.2010 |
GÜVENLİK TARİH ARAŞTIRMASINI DURDURDU
Batman İl merkezine bağlı Oymataş Köyü yakınlarında bulunan Huriki Höyüğü kazı çalışmaları devam ederken Beşiri ilçe sınırları içerisinde bulunan Garzan vadisindeki ‘Gre Amer’ ve ‘Suneki’ höyükleri güvenlik gerekçesiyle 2010 yılı çalışmalarına son verildi. Öte yandan Hasankeyf’in karşı yamaçlarında bulunan höyükte kazı çalışmaları için Japon ekibi Batman'a geldi. Höyükteki kazı çalışmalarını yapacak olan Japon ekibi dün çalışmalarına başladı. Japon kazı ekibinin kazı yapacağı höyüğün Dicle nehrinin karşı tarafında bulunduğu ve Hasankeyf kazılarından bağımsız olarak sürdürüleceği belirtildi. Batman ili genelinde var olan onlarca höyükten sadece bir kaçında kazı çalışmasının yapılması yeraltında var olan tarihin gün yüzüne çıkmasını geciktirmekte. Her tarafı tarif fışkıran ilimizin turizmimden yeterince faydalanamaması var olan tarihin bazı nedenlerden dolayı gün yüzüne çıkarılamamasından kaynaklanıyor.
İlde, bu yıl 4 ayrı höyükte başlayan kazı çalışmalarından biri biterken üç ayrı höyükte kazı çalışmaları devam ediyor. Çanakkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Doç.Dr. Aslı Erin Özdoğan başkanlığında Sumaki Höyüğü ve Çeme Alo Höyüğü’nde yürütülen kazı çalışmalarında önemli bulgular elde edilmişti. Beşiri merkezde bulunan Sumaki Höyüğü’nde, yürütülen kazı çalışmalarında Neolitik Çağ’a ait olduğu ileri sürülen bulgular ortaya çıkardıklarını belirten kazı başkanı Erin, Sumaki Höyüğü’nün geçmişinin MÖ 6500 yıllarına, Çeme Alo Höyüğü’nün ise MÖ 2000 yıllarına dayandığını ileri sürdü. Kazı çalışmalarının 5 yıl daha devam etmesi planlanan, Sumaki Höyüğü'nde 18 öğrenci ve teknik ekip ile 70 işçi, Çeme Alo Höyüğü’nde ise 18 öğrenci ve teknik eleman ile 45 işçi çalışıyordu.
Beşiri’ye bağlı Işıkveren Köyü'nde bulunan Gire Amer Höyüğü’nde Koç Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Yrd. Doç.Dr. Gül Pulhan başkanlığında yapılan kazı çalışmalarında 400 yıllık yerleşim yeri ortaya çıkartılmıştı. Höyükten çıkan seramiklerin şaşırtıcı güzellikte olması kazı ekibini heyecanlandırmıştı. Gre Amer Höyüğü’nde de 16 kişilik öğrenci ve teknik ekip ile 60 işçinin çalışıyordu.
Batman Çayı ile Dicle Nehri’nin birleştiği alanda yer alan Kuriki Höyüğü’nde Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nden Yrd. Doç.Dr. Elif Genç başkanlığında yapılan kazı çalışmasında ortaya çıkartılan 7 odalı yapının içinde de İlk Tunç Çağı ile ilişkili olduğu düşünülen ocaklar ortaya çıkartılmış ayrıca, ürünlerin depoladığı silo ile yanmış tahıl kalıntıları tespit edilmişti. Batman Doğuş, 18.08.2010 |
|
MONA LISA'YA 'RÖNTGEN'
Da Vinci’nin ünlü Mona Lisa tablosundaki gizemli gülümsemeyi, iki mikrometre kalınlığında dengelenmiş 40 kat ince kıvamlı boyayla, ellerini kullanarak tamamladığı belirlendi. Özel görüntüleme cihazları kullanılarak yapılan çalışma ile eserde hiçbir fırça darbesi kullanılmadığı saptandı. Bu çok katlı boyama tekniğinin, Rönesans dönemi resimlerinde sıkça kullanıldığı belirtildi. Habertürk, 17.08.2010
Tablonun incelenmesi sırasında X-ışınları kullanan araştırmacılar, seyreltilerin ve yüzün değişik bölgelerinde çeşitlilik gösteren boyaların nasıl kullanıldığını görebilmiş. Araştırmacılar ayrıca, Da Vinci’nin tablolarında fırça ya da kontur izi görülmediği için sanatçının tablolarına bu yöntemi eliyle uygulamış olabileceğinden de şüphe ediyor.
Leonardo Da Vinci’nin sfumato tekniğini gölgelemeyle birlikte kusursuz olarak kullandığı ve anahatları bulanıklaştırdığı biliniyor. Ancak bunu başarmak için kullandığı tekniğin tam olarak ne olduğu uzun süredir sanat uzmanlarının ilgisini çekiyordu. Bu yeni keşifler European Synchrotron Radiation Facility’deki bilim adamları tarafından yapıldı.
Çalışmayı yürüten Dr. Philippe Walter, Angewandle Chemie adlı bilim dergisinde yazdığı makalede, “Da Vinci’nin resim tekniğinin mükemmelliği uzun süreden bu yana merak uyandırıyordu. Tonların ve açıktan koyuya renklerin aşamaları neredeyse algılanamıyor. Seyreltilmiş katmanların inceliğinin altı çizilmeli. Bu, böylesine ince katmanlar uygulayabilen ressamın hünerini de teyit ediyor. Bugün dahi, Leonardo’nun böylesine ince katmanları gerçekleştirmesi inanılmaz bir başarı olarak duruyor” dedi. Taraf, 23.08.2010 |
![]() |
|
Sultanahmet Vilayet Binası İnşaatı (N. Başgelen, 2007) |
...1958
|
![]() |
15 - 21 Ağustos 2010 |
|
CAMDA 4 BİN YILLIK İZ
Radikal, 20.08.2010 |
|
HEKTOR'A YER ARANIYOR
Çanakkale Kültür ve Turizm Müdürü Şinasi Haznedar, Hektor heykelinin konulabileceği alternatif yerleri Kültür ve Turizm Bakanlığı’na iletti. Konuya ilişkin basın toplantısı düzenleyen Haznedar, Kültür ve Turizm Bakan Ertuğrul Günay’ın heykeli Çanakkale Boğazı’nın girişinde görmek istediğini hatırlatarak şöyle konuştu: “Bakanımızın ifade ettiği gibi heykel, Şehitler Abidesi’nin karşısında, Anadolu yakasında bir bölgeye konulacak. Heykel için Kesiktepe’yi veya Kumkale civarını düşünüyoruz. Projeyi hızla sürdüreceğiz çünkü Bakan Günay tarafından kamuoyuna verilmiş bir taahhüt bulunuyor. Proje için bir yıldır sürdürülen kurumlar arası yazışmalar bitti. Uzun Devreli Gelişim Planı hazır. Şimdi sıra Troya Müzesi’nin şartnamesinde. Ayrıca uluslararası mimarlık proje yarışmasının jürisi oluşturuluyor. Önümüzdeki aylarda yarışma düzenlenecek ve proje böylece başlayacak.” Hürriyet, 20.08.2010 |
|
PAZARCI, GÜRE'DEKİ KAZI ÇALIŞMALARININ HIzLANMASI İÇİN DEVREDE
CHP Balıkesir Milletvekili Balıkesir’in Edremit’e bağlı Güre Beldesi sınırları içinde başlanan inşaatlarda birtakım arkeolojik buluntulara rastlanmasına ilişkin olarak Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından yanıtlanması isteğiyle bir soru önergesi verdi. Soru önergesinde Hüseyin Pazarcı, bu önemli buluntuların gün ışığına çıkarılması ve daha detaylı kurtarma kazıları yapılabilmesi için çalışmaların başlamamasına dikkat çekti. Arkeolojik buluntuların açığa çıkarılmasında Güre Belediyesi’nin büyük bir özveri gösterdiğini ancak Belediye’nin bu özverisine rağmen kimi çalışmaların beklemede bırakılmasının gerekçesini soran Pazarcı, Bakan Günay’a, ülke turizmine büyük katkıda bulunacak bu zenginliğin dünyaya sunulması hususunda çalışmaların hızlandırılması gerektiğini bildirdi.
Hüseyin Pazarcı, arkeolojik açıdan oldukça zengin bir bölge olan Güre’de her sene inşaatlar dolayısıyla tesadüfen görülen kalıntılar için tek tek kazı ruhsatı alınması için yoğun yazışma trafiğine girilmesinden ziyade genel bir araştırma ve genel bir kazı için gerekli ekibin oluşturulup oluşturulmayacağı sorusunu yöneltti. Geniş bir araştırma ekibi ve genel bir kazı planı oluşturulmadığı takdirde inşaata başladıktan sonra buluntularla karşılaşan yatırımcıların da inşaatlar durdurulduğu için zarara uğradığını ifade eden Pazarcı, bu konuda bir önlem alınıp alınmayacağı sorusunu da ekleyerek önergesini tamamladı. Körfezin Sesi, 20.08.2010 |
|
ANTİK KENTİN GİRİŞ KAPISI BULUNDU
Rhodiapolis Antik Kenti'nde sürdürülen kazı çalışmalarıyla ilgili Kumluca Belediye Başkanı AK Parti'li Hüsamettin Çetinkaya, Kazı Başkanı Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. İsa Kızgut'tan bilgi aldı. Yrd.Doç.Dr. Kızgut, 2010 yılı kazı çalışmalarının 1 ayı aşkın süredir devam ettiğini belirterek, antik kentin batı yakasında bulunan giriş kapısının ortaya çıkarıldığını söyledi.
Kazının, ortaya çıkan ana kapı çalışmalarıyla sona ereceğini belirten Yrd.Doç.Dr. İsa Kızgut, “Giriş kapısı, Bizans döneminde de tekrar kullanılmış. 10 ve 11'inci yüzyıllarda Arap akınlarından korunmak için, kentin içerisinde yeni bir kent, sur duvarları oluşturulmuş. Bu kapıdan kentin içine yollar aracılığıyla gidiliyor. İleride, tiyatro, agora, hamam ve tıp merkezine giden yollar var” diye konuştu. Radikal, Haber: Ekrem Karaman, 20.08.2010 |
![]() |
ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'NDE 'DEPREM TESTİ' İÇİN PARÇA ALMAYI 'TAHRİP' SAYDILAR
Geçen sabah İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç ve Genel Sekreter Yılmaz Kurt’la Sepetçiler Kasrı’nda buluştuk.
Yılmaz Kurt ve ekibi, öncelikle kendilerine ulaşan projelerin dökümüyle kabul edilenlerin bütçelerini içeren bir dosyayı önüme koydu:
Hürriyet, Yazı: Vahap Munyar, 20.08.2010 |
|
BAKAN GÜNAY PROJE İSTEDİ
Düzce’nin tarihi yerlerine yaptığı inceleme gezilerinin ardından bir açıklama yapan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, turizm hedeflerini anlattı.
Düzca Damla, 20.08.2010 |
|
![]() |
ÇORUM VALİLİĞİ, 'HİTİT ARAŞTIRMA MERKEZİ' İÇİN PROJE HAZIRLIYOR
Çorum Valiliği, dünyanın en eski medeniyetlerinden Hititlerin bilinmeyenlerini ortaya çıkarmak için ''Hitit Araştırma Merkezi'' kurulmasına yönelik proje hazırlamaya başladı.
Çorum Haber, 19.08.2010 |
GÜNAY: SİNOP CEZAEVİNİ KÜLTÜR TURİZMİNE KAZANDIRACAĞIZ
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, tarihi Sinop Cezaevi'nin kültür turizmine katılması için bir proje çalışmasının olduğunu söyledi.
Günay, tarihi cezaevi için Avrupa Birliği'nden kredi almanın gayretinde olduklarını belirterek, "Tarihi Sinop cezaevinin içinde butik bir otel, bir kültür merkezi veya orada yaşayanların anılarını canlandıracak bir müze olması ile ilgili yeni bir proje üzerinde çalışacağız. Tarihi cezaevinin ve iç kalenin restorasyonu ile ilgili bu sene bir iç sorunumuz vardı, bunu 2011 bütçesi içinde tamamlamaya çalışacağız. Sinop'un ihtiyaçlarını yakından takip ediyorum. Elimizden geldiği kadarı ile yardımcı olmaya çalışacağım." dedi. Turizm Gazetesi, 20.08.2010 |
|
HADRIANAPOLIS'TE KAZI BAŞLADI
Doç.Dr. Vedat Keleş, kentin turizme açılması için Avrupa Birliği fonlarından kaynak arayacaklarını söyledi. Bu sene 25 kişilik ekibiyle ilk defa kazı çalışmalarına başlayan Doç.Dr. Vedat Keleş, Eskipazar İlçesinde bulunan ve 2003 yılında başlayan Hadrianapolis antik kentinde son iki yıldır hiçbir çalışma yapılmaması sonucu antik kentte tahribatı oldukça artırmış olduğunu ifade etti. Dokuz gün önce çalışmalara başladıklarını ve uzun soluklu bir çalışma olacağını söyleyen Keleş, şöyle konuştu: "Burada iki yıldır hiçbir çalışma yapılmaması kentteki tahribatı artırmış durumda. Bu sene Bakanlığa verdiğimiz kazı çalışması programı çerçevesinde çalışma yapıyoruz. Önce bu tahribatı önlemeye yönelik bir çalışma yapacağız."
Doç.Dr. Vedat Keleş, Hadrianapolis antik kentin büyüklüğünün topografik yapısına bakıldığında çok büyük bir kent olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle genç Roma ve Bizans döneminde çok yoğun bir yerleşim birimi imiş burası. Böyle büyük bir kentin kısa sürede açığa çıkarılması kolay değil. Yani bunun için bir süre vermemiz çok zor. Ama biz elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Bu her şeyden önce bir finans meselesi. Bakın burada bu sene ve önümüzdeki sene gerçekleştirilecek olan çalışmalar ciddi finans gerektiren çalışmalardır. Gerekirse AB fonu almak için bir çalışma bile yapmayı düşünüyoruz. Ancak finans konusunda herkesin bize destek olmasını istiyoruz. Başta Valimiz olmak üzere İl Kültür Müdürümüz ve Belediye Başkanımız bu kazının alınmasında çok büyük destek gösterdi."
Bölgenin MÖ 1. yüzyıldan itibaren yerleşim gördüğünü söyleyen Doç. Dr Vedat Keleş, açıklamasını şöyle sürdürdü: "Burada figürlerin Zeugma'daki eserlerle benzerlik göstermesi orada çalışan ustaların buraya geldiklerini gösteriyor. Buradaki kilise yapısının tabanında bulunan dört kutsal nehir, bunlardan iki tanesi Fırat ve Dicle nehrinin geçmesi. Dolayısıyla burada yaşayan ustaların Emese dediğimiz o bölgeden gelmiş olabileceğini gösteriyor bize. Buradaki kilise Hıristiyanlığın erken kiliselerinden biri. Bu anlamda da çok önemli. Buranın ayağa kaldırılması inanç turizmi açısından bölge ve ülke turizmi açısından çok önemli. Bu anlamda turistleri çekebilecek büyük bir potansiyel var burada." Karabük Kent Haber, 19.08.2010 |
|
![]() |
HELLENİSTİK DÖNEME ULAŞILACAK
Silifke'ye bağlı Uzuncaburç beldesindeki Olba antik kentinde, ilk kez kazı çalışmaları başlatıldı.
Mevcut arkeolojik verilere göre Olba’nın tarihi, Hellenistik Döneme kadar uzanıyor.
9 yıl süren yüzey araştırmalarının sonunda Olba antik kentinde, bu yıl ilk kez kazı çalışmalarına başlandı. Kazılarda, Roma ve Hellenistik dönemlere ait eserlere ulaşılması bekleniyor. Kültür Bakanlığı ile Gazi Üniversitesi’nin ortaklaşa yürüttüğü kazılar, 15 kişilik bir ekip tarafından sürdürülüyor.
Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Emel Erten, "Bu yıl ilk kez 2010 yılında artık kazılara başladık. Bu aynı zamanda Silifke’deki ilk Bakanlar Kurulu kararlı kazı oluyor. O yüzden biz de heyecanlıyız" dedi.
Birçok medeniyete ev sahipliği yapan antik kent, Roma ve Helen uygarlıklarının izlerini taşıyor. Su kemerleri, manastırlar kentin dikkat çeken tarihi yapıları arasında bulunuyor. İlk kazılar, çevredeki mağaralarla, antik tiyatro üzerinde yoğunlaşıyor.
Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Emel Erten şöyle devam etti: "Roma İmparatorluk döneminin görkemli anıtları Olba’da yer almakta. Kazılarımız eminim kentin yaşadığı tarihsel süreçlerle ilgili hem yeni bilgiler verecek hem bildiğimiz bilgilerin daha fazla ayrıntılarını anlamamızı sağlayacak. Bu bakımdan ilk olarak tiyatro, kentin tiyatrosunda kazılarımıza başladık."
Arkeologlar başlatılan kazıyla, kentin karanlık tarihine ışık tutmaya çalışıyor. Trt/Haber, 19.08.2010 |
AOÇ TALANA AÇILDI
TMMOB Şehir Plancıları Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Mimarlar Odası, Çevre Mühendisleri Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubeleri Atatürk Orman Çiftliği(AOÇ) için Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ve Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile onanan imar planına karşı çıktıklarını bildiren bir basın toplantısı gerçekleştirdi.
Şehir Plancıları Odasında dün yapılan basın toplantısında 1. Derece doğal sit alanı olan AOÇ’nin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun İlke Kararlarına göre kamu yararı açısından “mutlak korunması gereken” alanlar olduğuna değinildi.
Şehir Plancıları Odası
Ankara Şube Başkanı Orhan Sarıaltun, AOÇ 1. Derece
Doğal Sit Alanı Koruma Amaçlı İmar Planıyla geçmişte
30 milyon m2’den fazlası talan edilmiş olduğuna
dikkat çekerken “işgallerin önlenmesi gerekirken
ilave inşaat alanları açılarak geçmişteki talan
zihniyeti adeta şahlandırılarak üstelik adına
“koruma” olan plan kararlarıyla AOÇ’nin ranta
açılması ve talanı yeniden gündeme getirilmiştir”
dedi.
Sarıaltun AOÇ’de bulunan hayvanat bahçesinde 4 km boyunda katmanlara ayrılarak yeni yapılaşmalara ve hipodrom alanı yanında da hastane ve TOBB Üniversitesi'ne ait bir eğitim alanı açılacağını söyledi. Tüm bu gerçekleştirilmek istenen imar planlarının kamuya hizmet etmediğini dile getiren Sarıaltun, bu planın altına imza atanlar hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Birgün, Haber: Esra Koçak, 19.08.2010 |
|
SERGİ PICASSO'NUN OLUNCA METROPOLITAN DOLDU TAŞTI
Dünyanın en önemli ressamlarından biri olan Pablo Picasso’nun Metropolitan Museum of Art’ta sergilenen 300 eserlik sergisi, 19 Nisan-15 Ağustos tarihleri arasında 700 bin sanatseverin müzeye akın etmesini sağladı. Bu rakam sergiye, 2001 yılından bu yana en çok ziyaret edilen sergi unvanını da kazandırdı.
Salı günü müzeden yapılan açıklamada, Picasso in The Metropolitan Museum of Art adlı serginin, müzenin 50 yıl önce katılımcı sayısını takip etmeye başladığından bu yana en çok ziyaret edilen 7’nci sergi olduğu yer aldı. Sergi, günlük ortalama 6 bin 700 kişi tarafından gezildi. Sergi, 1973 yılında hayatını kaybeden sanatçının tablolarını, çizimlerini, heykellerini ve seramiklerini içeriyor. 17 hafta süresince açık kalan sergi, Seated Harlequin ve The Actor adlı başyapıtları de bünyesinde bulunduruyor. Taraf, 19.08.2010 |
|
TARİHİ ÇARK DÖNMEYE BAŞLADI Radikal, 19.08.2010 |
|
|
METRO KAZISINDA BÜYÜK BULUŞ
Meksika'da bir metro
tüneli kazısında en az 500 yıllık olduğu tahmin
edilen Aztek uygarlığından yeni kalıntılar
bulundu. Bugün, 19.08.2010 |
FATİH'İN DÖKÜMHANESİ OSMANLI ÖNCESİ DE HİZMET VERMİŞ
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinde kullandığı top ve güllelerin üretildiği Kırklareli’nin Demirköy İlçesindeki dökümhanede kazı çalışmaları devam ediyor.
Türkiye Gazetesi, 19.08.2010 |
|
DÜNYANIN EN ESKİ HAYVANI KEŞFEDİLDİ
ABD’NİN Princeton Üniversitesi’nden bilim adamları, Güney Avustralya’da buzul çağından kalma kayaları incelerken, tesadüfen 650 milyon yıl önce yaşamış deniz süngeri fosili buldu.
Fosiller kayalarla tamamen bütünleşmiş olduğu için araştırmacılar fosilleri bölüm bölüm keserek dijital ortamda yeniden yapılandırdı ve üç boyutlu resmini oluşturdu. Araştırmayı yürüten Adam Maloof, sonuçta yaklaşık bir santimetre boyutunda bir sünger türü ortaya çıktığını söyledi.
Milliyet, 19.08.2010 |
|
![]() |
HADRİANUS'UN UZUNLUĞU 116 METRE
Balıkesir’in Erdek İlçesi yakınlarındaki Kyzikos Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarının bu yılki bölümünde, dünyanın 8’inci harikası olarak nitelendirilen Hadrianus Tapınağı'nın uzunluğunun 116 metre olduğu kesinleşti. Radikal, Haber: Erdem Özcan, 19.08.2010 |
AİHM SULUKULE'Yİ KABUL ETTİ
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kentsel dönüşüm projesiyle evleri yıkılan Sulukulelilerin başvurusunu kabul etti.
Avukat Hilal Küey, 20
Mayıs 2010’da Sulukule’de evleri yıkılan Mehmet Asım
Hallaç, Gülsüm Bitirmiş ve Şükrü Kündük ile Sulukule
Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği
adına AİHM’e başvurdu. Küey başvurusunda,
davacıların mülkiyet haklarının ihlal, kendi
kültürlerini yaşayan insanların mahallelerinin yok
edildiğini belirtti. Başvuruda, AİHS’nin insan
haklarına saygı yükümlülüğü, adil yargılanma hakkı,
özel hayatın ve aile hayatının korunması, etkili
başvuru hakkı, ayırımcılık yasağı ve mülkiyetin
korunması başlıklı altı ayrı maddesinin ihlal
edildiği savunularak, davalı Türkiye
Cumhuriyeti’nden uygun görülecek miktarda tazminat
talebinde bulunuldu. Hürriyet, Haber: Ali Dağlar, 19.08.2010
SÜRGÜN DEĞİL, TEMSİLCİ!
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dan, CHP Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in Sulukule kazılarıyla ilgili soru önergesine cevap geldi. Bakan Günay verdiği yanıtta, belediye başkanının basın önünde attığı temeli ve sur dibinde yükselen beton inşaatı görmediğini söyledi. Günay, Sulukule’de arkeolojik kazı alanına giren dozerin önüne dikilen İstanbul Müzeler Müdürlüğü uzmanı arkeolog Şeniz Atik’in Kilis’e sürülmesiyle ilgili soruya, “Bakanlık temsilcisi olarak Oylum Höyük kazısında görevlendirdik” yanıtını verdi. AİHM, Sulukule’den çıkarılan iki vatandaşla bir Roman derneğinin başvurusunu iç hukuk yolları tükenmemiş olmasına rağmen “adil yargılanma hakkı ihlal edildiği” gerekçesiyle kabul etmişti. Hürriyet, Haber: Ali Dağlar, 20.08.2010 |
|
SÜLEYMANİYE'DE OPERASYON!
Radikal, 19.08.2010 |
|
NEW YORK'TAN ÖNCE İSTANBUL'DA
Avrupa’nın Rönesans’a kadar karanlık çağ olarak adlandırdığı buna karşın İspanya’dan Çin’e kadar uzanan İslam Medeniyeti’nin ise “altın çağını” yaşadığı 7-17’nci yüzyıl arasındaki 1000 yıllık tarihi süreçte bilim ve teknolojik gelişmelerin aktarıldığı 1001 İcat sergisi İstanbul’da açıldı.
Londra’daki Bilim Müzesi’nden sonra Sultanahmet Meydanı’nda 1000 metrekarelik kapalı alanda açılan sergide bilim tarihine ışık tutacak birçok eserin yanı sıra teknolojinin yardımıyla geçmişe uzanan sanal tarihî yolculuklar da yapılabiliyor. İslam Medeniyeti’ndeki kültürel ve bilimsel mirasın yeni nesillere en doğru şekilde aktarıldığı sergi, 5 Ekim 2010 tarihine kadar ücretsiz olarak gezilebilecek. 1001 İcat ile bilim ve teknolojinin 1000 yıllık serüvenini aktaran sergide bilimsel konular oyunlar, filmler ve interaktif faaliyetler şeklinde aktarılıyor. Londra’da sergilendiği süre içinde 400 bin kişi tarafından ziyaret edilen sergi, ALJ Sosyal Sorumluluk’un global sponsorluğu ile Medeniyetler İttifakı Türkiye Eşgüdüm Komitesi Başkanlığı tarafından İstanbul’a getirildi. İslam Medeniyeti’nin dünyaya bilimsel mirasının aktarıldığı 1001 İcat sergisi İstanbul’dan sonra New York’ta da bilim meraklılarına sunulacak. 1001 İcat- Bilim ve Teknolojinin 1000 Yıllık Serüveni sergisi 7’nci yüzyıldan başlayarak 17’nci yüzyıla uzanan bilimsel mirası gözler önüne seriyor. Sergi alanı Ev, Pazar, Okul, Hastane, Şehir, Dünya ve Evren’in temsil edildiği 7 ayrı bölümden oluşuyor. Taraf, 19.08.2010 |
![]() |
İZMİR'DEKİ YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ
Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır, ilçe sınırları içindeki, İzmir’in en eski yerleşim yeri olan ve kentin tarihinin 8 bin 500 öncesine dayandığını ortaya koyan Yeşilova Höyüğü’nde çevre düzenleme çalışmaları yapılacağını söyledi.
Kamil Okyay Sındır, AA muhabirine, Yeşilova Höyüğü’nde İzmir’in tarihine ışık tutacak kazı çalışmaları yapıldığını, belediye olarak bu kazılara destek verdiklerini, çevre düzenleme çalışmaları için de İzmir Kalkınma Ajansı’ndan maddi destek sağlanacağını bildirdi. Eski uygarlıkların gelecek kuşaklara en iyi biçimde aktarılması gerektiğini, bu amaçla Yeşilova Höyüğü kazı çalışmalarına destek verdiklerini belirten Sındır, şunları kaydetti:
‘Bornova Yeşilova Höyüğü kazı çalışmaları Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr. Zafer Derin başkanlığında 2005 yılından beri sürdürülüyor. Bu kazılarda çıkarılan eserlerle, İzmir’in 5 bin 550 yıl diye bilinen tarihinin 8 bin 500 yıl öncesine dayandığı görülmüştü. Daha da geriye giden buluntular var.’ İzmir Kalkınma Ajansı’nın (İZKA) desteğinin kazı alanına büyük katkı sağlayacağını belirten Sındır, şöyle devam etti:
‘Höyük çevresinde gerçekleştireceğimiz Çevre Düzenlemesi Projesi İZKA’dan destek buldu. Proje ile çevre düzenlemesi, geliş gidiş yolları, yeşil alan, parkların düzenlemesi, dere yatağı çevresinde düzenlemeler yapılacak. Höyüğün girişlerini ve çevresini düzenlemek istiyoruz. Yakında yapım ihalesine çıkacağız.’
Höyük içinde de ihtiyaç duyulan düzenlemeleri kazı başkanı onayı ile yapacaklarını anlatan Sındır şunları söyledi: ‘Sergi, eğitim merkezleri olacak, özgür bir proje yaratılacak. 8 bin 500 yıl öncesinin yaşamını turistler inceleyip, kazıları takip edebilecek. Simülasyon ile o yıllar yaşatılacak. Görsellerle, konferanslar, eğitimler verilecek. o tarihi, uygarlığı bugüne taşıyacağız, üniversite ile birlikte çalışacağız. Kazı alanının çevresi 3. derece arkeolojik sit ilan edilmişti. Burada sergi salonu, müze tarzında bir yapı da olacak. Mimari proje yarışmasına 35 başvuru oldu.’
Sındır, Yeşilova Höyüğü’nün Bornova için bir marka, bir değer olduğunu, bu değerin mutlaka korunması ve geliştirilmesi gerektiğini söyledi. haberler.com, 19.08.2010 |
|
FOÇA'DA TARİH GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR
Foça Kazı Kurulu Başkanı Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim Üyesi Prof.Dr. Ömer Özyiğit başkanlığında haziran ayında başlayan çalışmalar aralık ayı sonuna kadar sürdürülecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın finanse ettiği kazılara, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Foça Belediyesi ve İŞKUR destek veriyor. Çalışmaları hızlandırmak isteyen kazı ekibinin beklentilerinin aksine henüz sponsor kişi ve kurum bulunamadı. Ord.Prof.Dr. Ekrem Akurgal tarafından bulunan Athena Tapınağı'nda, 1952 yılından 1970 yılına kadar aralıklarla devam ettirilen kazı çalışmalarına bu tarihten sonra ara verildi. 1998 yılında Prof.Dr. Ömer Özyiğit tarafından tekrar ele alınan kazılarda bulunan seramiklerle Foça tarihinin MÖ 3 bin yılına kadar dayandığı saptandı.
Prof.Dr. Özyiğit, kazı çalışmalarını Foça Birinci Arkeolojik Park projesi kapsamında yaptıklarını belirterek, bu projede Kordon Yolu, Ceneviz ve Osmanlı dönemi surlarının kazılması- Röle, restitüsyon ve restorasyon projelerinin yapılarak koruma kuruluna sunulması ile Athena Tapınağı çalışmalarının yer aldığını söyledi.
Kordon Yolu çalışmalarında, surların daha görkemli olarak ortaya çıkabilmesi için kot farkının giderileceğini anlatan Prof.Dr. Ömer Özyiğit, “Yolda yürüyecek olanların da dalgalardan etkilenmemesi için drenaj sistemleri oluşturulacak. Surlara yönelik olarak kültürel büyük bir proje hazırlanacak. Halk kültürle, surlarla iç içe olacak. Çok sayıda bilgilendirme panosu yerleştirilecek. Bu projeyi yapıp koruma kurulundan geçirmek zorundayız. Onun içinde önce sahil yolunda kazı çalışmaları yapıyoruz. Bu, Beşkapılar Kalesi’ne kadar devam edecek” dedi.
Ceneviz ve Osmanlı dönemi surlarıyla ilgili çalışmalarda da amacın restorasyon projesinin hazırlanması olduğunu ifade eden Prof.Dr. Özyiğit, kazılara devam edildiğini, rölöve ve restitüsyon çizimlerinin yapıldığını söyledi. Prof.Dr. Ömer Özyiğit, “Ayağa kalkma çizimlerini yapıyoruz. Sonra da restorasyon projesini hazırlayarak koruma kurulunun gündemine getirmek istiyoruz. Beşkapılar’a kadar olan bölümde var olan yerleşim ve yapılarla şu anda işimiz yok. Surlar ve yolun durumuyla ilgili çalışmalar yapıyoruz” dedi.
Athena Tapınağı'nda da çalışmaların sürdüğünü kaydeden Prof.Dr. Özyiğit, 5 Ekim 2009 tarihinde yıkılan eski okul binasının yerinde yapılan kazılara bu yıl da devam etmek istediklerini belirtti. Lisenin basket sahasının altında, tapınağın güney podyum duvarlarını görkemli bir biçimde ortaya koyduklarını ifade eden Prof.Dr. Ömer Özyiğit, 2 bin 600 yıl önce yapılan bu duvarların heybetinin şaşırtıcı olduğunu söyledi. Tapınağın bir köşesinin ayağa kaldırılmasını hedeflediklerini anlatan Prof.Dr. Özyiğit, “Önümüzdeki en geç 5 yıl içinde bunu gerçekleştirmek istiyoruz. Böylelikle Foça’nın görüntüsü çok daha cazip bir duruma gelecektir. Foça bu projeler bittiğinde turizm afişlerinde çokça yer alacak ve turizm açısından Türkiye’nin önemli kentlerinden biri haline gelecek. Hatta, Türkiye’nin dünyaya tanıtımında büyük bir rol oynarken aynı zamanda batıya açılan önemli bir kapısı durumuna gelecek” diye konuştu.
Prof.Dr. Ömer Özyiğit, kazı bölgesinde bulunan Cemil Midilli Lisesi’nin ileride yeni bir binaya taşınacağını, gerekli düzenlemeler yapılarak boşalan binanın müze haline getirileceğini belirtti. Prof.Dr. Ömer Özyiğit, Foça’da müze bulunmadığı için çıkarılan eserlerin İzmir Arkeoloji Müzesi’ne götürüldüğünü de sözlerine ekledi. haberler.com, 19.08.2010 |
|
BEYLERBEYİ SİMİT SARAYI
İmparatorluklara
başkentlik yapan, dünyanın en stratejik kentlerinden
olan İstanbul, günümüzde, içinde barındırdığı tarihi
değerleriyle yerli ve yabancı tarih meraklılarının
ilgisini çekiyor. Özellikle Boğaz kıyısındaki
Topkapı Sarayı, Ayasofya, Dolmabahçe Sarayı,
Beylerbeyi Sarayı, Küçüksu Kasrı ve Ortaköy Camii
gibi Rönesans döneminin sanatsal izlerini taşıyan
eserler, kentin mimari dokusunu oluşturuyor.
Saray genellikle yaz
aylarında, özellikle de yabancı devlet başkalarının
ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ
Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie
bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamid de 1918
yılında, ömrünün son altı yılını geçirdiği bu
sarayda ölmüştür. Onarımlarla birlikte Beylerbeyi
Sarayı, döneminin özgün bir yazlık sarayı olarak
“Boğaziçi Kültürü” içinde yerini almış durumdadır.
Bahçelerinde ve tarihsel Tünel içinde oluşturulan
kafeterya ve satış reyonlarıyla müze-saray olarak
konuklara çağdaş düzeyde hizmetler sunulmakta, bu
reyonlarda Kültür- Tanıtım Merkezi’nce hazırlanan
tanıtıcı nitelikte kitap, kartpostal ve poster gibi
yayınların yanı sıra çeşitli türde hediyelik eşya
satışı yapılmaktadır.
Önceki gün, Boğaz’ın en
görkemli eserlerinden Beylerbeyi Sarayı’ndan yürek
sızlatan görüntüleri manşetimize taşımıştık. Saray
bahçesinde çay-simit satan kafenin plastik masa ve
sandalyeleri mekanın ihtişamına hiç mi hiç
yakışmıyordu. Habertürk, 20.08.2010 |
|
BAZİLİKADAKİ KAZILAR ÖNÜMÜZDEKİ YILA KALDI
Bursa'da Büyükorhan'a bağlı Derecik Köyü'nde 2001 yılında bir çiftçinin tarlasını sürerken tesadüf eseri ortaya çıkan 1600 yıllık kilisede 2010 yılı kazı çalışmaları, izin yetkisinin bundan böyle Bakanlar Kurulu'ndan alınması nedeniyle 2011 yılına kaldı. Aydın Kurmuş Uludağ Üniversitesi ile İsviçre'nin Lozan Üniversitesi işbirliği çerçevesinde 2007 yılından bu yana her yıl Bursa Müze Müdürlüğü'nden alınan izinle Temmuz-Ağustos dönemlerinde yapılan 1600 yıllık kilisedeki kazıların 2010 yılı çalışmaları izin yetkisinin Müze Müdürlüğü'nden alınması nedeniyle 2011 yılına kaldı.
Bu yıla kadar bu tür küçük tabir edilen yerlerdeki kazı çalışmaları, bulundukları ilin Müze Müdürlüğü'nden alınan izinle yapılıyordu. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın almış olduğu karara göre bundan böyle her türlü kazı çalışmaları Bakanlar Kurulu'nun iznine tabi olacak. Kazı çalışması yapılacak olan bölgede hazırlanacak olan kazı çalışmaları planlaması, izin için Bakanlar Kurulu'nun onayına sunulacak. Bakanlar Kurulu'ndan alınacak izinden sonra kazı çalışmaları yapılabilecek. Büyükorhan Derecik Köyü'nde bulunan bazilikadaki çalışmalar, Bakanlar Kurulu'ndan alınması gereken iznin bu yıl yetişmediği gerekçesiyle önümüzdeki yıla sarktı. 2007 yılında Uludağ Üniversitesi-İsviçre Lozan Üniversitesi ve Bursa Müze Müdürlüğü işbirliğinde gerçekleştirilen kazı çalışmaları çerçevesinde 1600 yıllık bazilika kalıntılarında, Hıristiyanlığa ait son derece önemli bulgulara rastlanmıştı. Bazilika içerisinde bulunan kilisenin, Hıristiyanlığın Doğu Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilmesinden sonra yapılan ilk kilise olduğu ortaya çıkmıştı. Bursa Olay, 18.08.2010 |
![]() |
|
HASANBEY CAMİİ'NDE RESTORASYON ÇALIŞMASI
Mudanya Belediye Başkanı Hasan Aktürk ve AKP ilçe başkanı Kadir Kahraman, Hasanbey Mahallesi'nde bulunan tarihi Mirliva-i Mısri Hasanbey Camii Restorasyon çalışmalarında incelemelerde bulundular.
Tarihi caminin yenileme çalışmaları için bir yıl önce bakanlık düzeyinde harekete geçtiklerini belirterek, “Devlet Bakanımız Faruk Çelik'in girişimleri sonucu Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış olan avam projesini yatırım projesine çevirdik. 186 bin lira bedelle ihale edilen yenilemenin 250 günde tamamlanması bekleniyor. Yenileme çalışmaları içerisinde eski tuvaletler yıkılıp yer altına alınacak, cami bahçesine şadırvan yapılacak. Hasanbey Türbesi ise Üftade Hazretleri'nin türbesinin bir örneği olacak şekilde imar edilecek” dedi. Başkan Aktürk ise, amaçlarının yapılan hizmetin tarihi bir dokuyu ayakta tutabilmek, burada yapılacak olan ibadetin daha sağlıklı bir yapıda olmasını sağlamak olduğunu kaydetti. İtfaiye binası, kapalı yüzme havuzu, çevre yolu ile başlanan çalışmaların bayram sonu başlanacak olan hal projeleriyle sürdürüleceğini ifade etti. Bursa Olay, Haber: Ömer Bilik, 18.08.2010 |
MÖ 10. BİN YILA AİT KÖY
Suriye’de yapılan arkeolojik kazılarda, göçebe yaşamdan yerleşik yaşama geçerken kurulan bir köyün kalıntıları bulundu.
Resmi haber ajansı SANA’nın haberine göre, Hama kentinin Belaas Dağı civarında yapılan arkeolojik kazılarda MÖ 10 bin yıllarında kurulmuş bir köyün kalıntıları gün ışığına çıkarıldı.
Suriyeli ve Fransız bilim adamlarından oluşan ekip tarafından keşfedilen antik köyün mimarisinin Fırat havzası ve Filistin’de daha önce keşfedilen neolitik dönem kalıntılarından farklı olduğu kaydedildi.
Hama Arkeoloji Dairesi araştırmacılarından Abdulselam El Beşemki, antik köy keşfinin Suriye’deki (şimdiki sınırları içindeki) neolitik dönem tarihinin belgelenmesi açısından büyük önem taşıdığını söyledi.
El Beşemki, MÖ 10000- 6000 yıllar arasındaki dönemin insanlık tarihi açısından çok önemli olduğunu vurgulayarak, “Bu dönemde, göçebe taş devri topluluklarının yerleşik yaşama geçerek yerleşim birimleri oluşturduğunu” hatırlattı.
Keşfedilen antik köyün bir tarım köyü olduğunu belirten El Beşemki, “tarım köylerinin modern taş devri topluluklarında belirleyici unsur olduğunu ve avcılıktan yiyecek üretimine geçildiğini gösterdiğini” söyledi. Cnn Türk, 18.08.2010 |
![]() |
|
ANIT MEZARLAR TURİZME KAZANDIRILACAK
Gaziantep'in Araban İlçesi'nde bulunan anıt mezarların, restorasyon çalışmalarının yapılarak turizme kazandırılması isteniyor. Araban İlçesi sınırları içerisinde yer alan Elif beldesi, Hisar ve Hasanoğlu köylerindeki üç adet Roma dönemi anıt mezarlar, askeri ve ticari anlamda Fırat'a paralel olarak kuzey-güney yönünde ve batıdan doğuya Fırat'a doğru gelen dönemin çok önemli iki yolunun kavşağında yer alıyor. Roma döneminde bölgedeki zengin, asil, üst düzey yönetici veya yüksek rütbeli asker kişiler için yapılmış olduğu arkeologların eserler üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda anlaşılmış olan her üç anıt mezarın da, bir birine oldukça yakın yapılmış olmaları bu yol kavşağıyla bağlantılı olduğu belirtiliyor. Yöre halkı, Roma döneminden kalma tarihi üç anıt mezarın, bir an önce koruma altına alınması gerektiğini belirterek, aksi taktirde anıt mezarların yakın bir gelecekte tamamen yok olacağını savundular. Gaziantep 27 Gazetesi, 18.08.2010 |
AYASOFYA'DA SİNAN SERGİSİ
Mimar Sinan'ın birbirinden güzel eserlerinin yer aldığı fotoğraf sergisi Ayasofya Müzesi'nde açıldı. Belgesel yapımcısı Mustafa Aksay tarafından hazırlanan Osmanlı İmparatorluğu döneminde saray mimarı olarak çok sayıda eser bırakan Mimar Sinan'ın yurt dışındaki eserlerinin de yer aldığı fotoğraflar bugüne kadar Suriye, Bulgaristan, Arabistan, Almanya, Brezilya, İngiltere ve İtalya sergilendi. Belgesel çekimlerinin profesyonel bir ekiple başta Türkiye olmak üzere Suriye, Irak, Suudi Arabistan, İsrail, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan, Ukrayna ve Bosna Hersek'te gerçekleştiğini dile getiren Aksay, Mimar Sinan'ın ayakta kalan tüm eserlerinin adım adım tespit edildiğini vurguladı. Sabah, 18.08.2010 |
![]() |
|
YİVLİ MİNARE YENİLENİYOR
Antalya'nın sembolü Yivli Minare'nin dış cephe restorasyon çalışmalarına başlandı.
Restorasyon işini üstlenen firmanın yetkilileri, Yivli Minare’nin dış cephesindeki tuğlalarda çözülme ve çürümeler olduğuna dikkati çekerek, restorasyon çalışmasında ilk olarak çürük tuğlaların tespitinin yapılacağını kaydettiler. Dış cephedeki tuğlaların yenileneceğini vurgulayan yetkililer, minaredeki aslına uygun olmayan sıvaların söküleceğini, minarenin tepesindeki alemin dahil olduğu kurşunun da yenileneceğini bildirdiler.
Restorasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra Yivli Minare aydınlatılacak. Restorasyon çalışmalarının bu yıl sonunda tamamlanması bekleniyor. Trt/Haber, 18.08.2010 |
BİZANS'IN SON KALESİ SONUNDA KAZILIYOR Yoros Kalesi, İstanbul Boğazı'nın Karadeniz'e açılan ağzında, Anadolu Yakası'ndaki son nokta olan Poyrazköy'de yer alıyor. Aradan geçen yüzlerce yıla ve insanların hor kullanımına karşın 16 metreyi bulan iki kulesiyle hala dimdik ayakta.
Bu değerli eser, yıllardır kaderine terk edilmiş durumdaydı. Kulenin altında bulunan odalarda hayvan otlatılan, mangalcıların mesire yerine dönen Yoros Kalesi, nihayet fark edildi. İstanbul Üniversitesi'nin öncülüğünde Yoros'ta kazı çalışmaları başladı.
Kazı izni Bakanlar Kurulu'nun imzasıyla alındı. İ.Ü. ile Kültür ve Turizm Bakanlığı kazıya maddi katkıda sağladı. Yoros Kalesi'nde 15 kişilik profesyonel bir ekip şu sıralar yoğun bir çalışma içinde. Kale duvarlarına sprey boyalarla yazılan yazılar boya sökücülerle, tel fırçalarla çıkarılmaya çalışılıyor. Ama hasar büyük:
Yoros kazı başkanı İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Bizans Sanatı tarihçisi Prof.Dr. Asnu Bilban Yalçın'ın verdiği bilgiye göre Yoros adı Hieron'dan (kutsal yer) geliyor. Hem Marmara hem de Karadeniz'e açılacak gemilerin buraya gelip dua ettiği, adaklar adadığı tahmin ediliyor. Bizans Vedenik ittifakı ile Osmanlı Ceneviz ittifakı sırasında burada çok büyük deniz savaşları olmuş. Boğaz'ın bu noktasında çok fazla da batık olduğu tahmin ediliyor. Kale sık sık el değiştiriyor. Sürekli savaşlara maruz kalıyor. Osmanlı'da gümrük ve garnizon olarak kullanılıyor. Yoros, İstanbul'un tek Ortaçağ kalesi.
Prof.Dr. Yalçın kalenin ilginç hikayesini de anlattı: "Bizans'ın en büyük tehditi Rus akınlarıydı. Bu nedenle bir savunma amacıyla Yoros Kalesi'nin 12. yüzyılın sonlarında 13. yüzyılın başlarında yapıldığını tahmin ediyoruz. Aynı kaleden Avrupa Yakası'nda da var. Ancak Avrupa Yakası'ndaki kaleden geriye çok az kalıntı var. Bazı kaynaklar iki kale arasında Boğaz'a zincir çekildiği yazıyor ancak bugüne kadar bir ize rastlamadık. Belki sualtı araştırmalarında çıkar."
Yalçın kaleyle bugüne
kadar kimsenin ilgilenmemiş olduğunu da vurguladı: Radikal, Haber: Serkan Ocak, 18.08.2010
Yalçın, Hieron (Yoros)
burnunun arkaik dönemden itibaren bir tapınakla
kayda geçtiğini anlatarak, konuşmasını şöyle
sürdürdü: Yapı, Fotoğraf: Nurhan Çorlu/AA, 20.08.2010 |
|
HASANKEYF
Hasankeyf'te son durumda ne oluyor, bilmiyorum. Dünyada pek bir eşi olmayan bu yeri ne yapacağız? Bırakacak mıyız, suların altında, "sualtı turizmi"ne mi terk edeceğiz? Öyle olmayacaksa, onu örterek barajın yapılmasından beklediklerimiz ne olacak?
Türkiye'de bizler, bugünlerde, en çok Hasankeyf dolayısıyla bu soruyu soracağız, en azından bir süre daha. Ama ne burada, ne de dünyada, sorunun çevresinde dönendiği tek nesne Hasankeyf değil. Bu çağımızın genel bir sorunu ve Hasankeyf yüzlercesi arasında bir tane örnek.
"Çağın sorunu" çünkü Sanayi Devrimi'nden bu yana teknolojimizin gücünü dünyanın gidişini etkileyebilecek derecelerde büyüttük. Buna ek olarak da yeryüzünü ve nimetlerini paylaşmak üzere yaşayan insan nüfusunu daha önceleri pek hayal edilemeyecek yerlere getirdik. Bunun devamı da gelecek tabii. Şimdi hava kirliliği, motorlu trafiğin bu kirlilikteki payı gibi konulardan söz ediyoruz da, Çin'de insan başına otomobil oranı ABD'deki gibi olunca ne yapacağız? Buna benzer sorular, sorular...
Bundan iki yüzyıl önce ne Hasankeyf'i su altında bırakacak çapta bir baraj yapmayı planlayabilirdik, ne de öyle bir barajın varlığına ihtiyaç duyardık. Ama şimdi bunların hepsi "vaka-i adiye."
Böyle durumlarda verilecek kararı biçimlendirmekte en fazla imkan siyasetçilerin elinde kalıyor. Özellikle de sanat-kültür-estetik v.b konularda fazla bir duyarlılık göstermeyen toplumlarda o kesimin etkileme alanı büsbütün artıyor. Türkiye de bu dediğim tipte ülkelerden biri hala, ne yazık ki!
Siyasetçi hayata birtakım istatistiklerden bakan biridir, genellikle. Onun için önemli olan, nicelikleridir. "Kaç kişi oy verecek?" En büyük kalabalığı en kısa yoldan hoşnut etmenin yolu nedir?
Barajın kazandıracağı sulama imkanları, yaratacağı tarımsal potansiyel, iş alanı, ayrıca elektrik v.b... Elbette ki siyaset adamı önce bunları düşünecek. Ama yalnız siyaset adamı değil, iktisatçı da, işadamı da, daha bir sürü kişi de bunları düşünecek. Ve tabii, açılacak o imkanları bizzat ve bilfiil kullanacak ve bunlardan çok somut bir biçimde yararlanacak insanlar bunları düşünecek. Bunun da hafife alınır bir hali yok. Zaten onun için iş ciddi. "Ne olacak canım" diye geçiştirecek bir durum, sorunun iki tarafında da, görünmüyor. Hasankeyf'ten ve onun yığınla benzerinden vazgeçivermek de hiç kolay değil.
Geçenlerde Yenikapı'daki arkeolojik kazı alanına yeniden gittim. Burası bana "mucize" gibi görünüyor, çünkü kendi memleketinin tarihinde arkeolojik eser çıktı diye ekonomik yatırıma sekte vurulmasının örneğini görmemiştim. İlk gidişimde yanılmıyorsam, sekiz tekne bulunmuştu liman kazısında; bu gidişimde sayı otuz sekize çıkmıştı. Tabaka tabaka kazılıyor, insan ve hayvan kemiği de çıkıyor, testi ve başka eşya parçaları muazzam miktarda. İstanbul'un tarihi bizim sandığımızdan birkaç bin yıl gerilere gitti.
Ama o metro işi tamamlandığında buralardan geçen yolcuların kaçı düşünecek, İstanbul tarihinin hangi MÖ binyılda başladığını? Onu mu düşünecekler, yoksa varmak istedikleri durağa kaç dakika kaldığını mı?
Binyılları düşünmeseler de, insanlar, kendilerini zorlamadan, rahatsız etmeden korunan, restore edilen tarihten mutlu oluyorlar. Belirli koşullarda onunla karşılaşınca. Şu anda Hasankeyf'i bilmeyen ya da akıbetiyle ilgilenmeyen sıradan yurttaş bir gün yolu oralara düşecek olursa "Ne güzelmiş" diyor, kendince tadını çıkarıyor, bu olağandışı yerle bire bir temasa geçiyor. Bu da hayatın bir parçası.
Onun için de, Yalnız Türkiye'de değil, bütün dünyada bu uçları uzlaştırmanın yolları üstüne kafa yormalı, çözümler üretmeliyiz. Elbette insanları rahat yaşatmak çok önemli ve bunu hepimiz istiyoruz. Ama Hasankeyf'leri ve daha nicelerini gözden çıkarmadan, feda etmeden bunu yapmanın yollarını bulmalıyız. Taraf, Yazı: Murat Belge, 18.08.2010 Radikal, 19.08.2010 |
|
DEV HEYKEL KARS'I BÖLDÜ
MHP Kars İl Başkanı Oktay Aktaş, "Bölge, 1579’dan beri Timur Paşa Tabyası ve Timur Paşa Kulesi olarak anılır. SİT alanıdır, hazineye aittir" dedi. Aktaş, anıtın adının sık sık değiştiğini belirterek "Önce 'Barış Anıtı'ydı, 'İnsanlık Anıtı' oldu. Sonra 'Yurtta Sulh Cihanda Sulh Anıtı' olarak değiştirildi. Figürde iki insandan biri diğerine elini uzatıyor; diğeri ise hazır ol vaziyetinde yere doğru bakarak utanç duymuş bir halde duruyor. Utanç duyan durumdaki insan figürü Türk’ü, elini uzatan insan figürü ise Ermeni’yi temsil ediyor" dedi.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy ise şunları söyledi: "Karşı karşıya konulmuş iki parça, aslında tek bir insan ve kendi kendine karşı olmuş gibi duruyorlar. Ortada bir boşluk var. Bu, insanı ve vicdanı temsil ediyor. Savaşlardan dolayı akan gözyaşı var. Figürlerde boşlukta duran bir el var. Bu el eğer tamamlansaydı barışa ve insanlığa uzanan el olacaktı. Her şey politize edildi." Habertürk, Haber: Tacettin Durmuş, 17.08.2010 |
|
KARABÖRK'TE MAĞARA HARİKASI Karabörk Belediye Başkanı Ömer Karaman, çobanlar tarafından bulunan mağaralarla ilgili hemen proje çalışması başlattıklarını ifade ederek, "Tarihi oluşumu çok eski olacağı için içinde geçmiş yıllarda yaşam var mıydı bilmiyoruz. Mağaraya gelen taş yollar buralarda eski tarihlerde yerleşim olabileceğini gösteriyor fakat bunları gün yüzüne çıkarmak arkeologların işi. Belediyemiz imkanlarıyla bunları yapmak çok zor biz ancak temizliğini yaptırabildik. Devletin bu işle ilgili birimleri bundan sonrasına el atıp bu güzellikleri gün yüzüne çıkarsın istiyoruz. İnşallah burası da astım gibi hastalıklara şifa merkezi olur. Karadeniz'de solunum şikayeti olan çok insanımız var." diye konuştu.
Mağaranın iç oluşumuyla ilgili bilgiler de veren Başkan Karaman, mağaranın damlataş oluşumları açısından çok zengin olduğunu, içinde sarkıtlar, dikitler, sütunlar, org desenli duvarlar, insan şeklinde taş figürleri, perde damlataşları, mağara çiçekleri, traverten basamaklar, fil kulağı şeklinde kayalar, küçük küçük dikitler bulunduğunu dile getirdi. Mağaranın içinde renk cümbüşü bulunduğunu vurgulayan Başkan Karaman, "Travertenlerdeki bu çok renklilikte bize mağarada demir ve magnezyum gibi erimiş maddelerin çok yoğun olduğunu gösteriyor." dedi.
Mağaranın statigrafik litolajik
özellikleri hakkında da bilgi veren Karaman, "Üskretase
formasyonları bulunduğu yerde geniş bir yayılışa
sahiptir. Genellikle andezitik ve bazaltik ile
lüflerden ve aglommeralardan oluşmaktadır. Yer yer
kalker, marn ve grelerden oluşan kalınlığı 50- Giresun Gazetesi, 17.08.2001 |
|
"TÜRKLER ARTIK OSMANLI'YA FARKLI BİR GÖZLE BAKIYOR"
Bu ay 100 müzisyen, dansçı, akrobat ve kostümlü aktör, biz zamanlar sultanların evi olan Topkapı Sarayı yakınlarında Osmanlı tarzı bir gösteri yapıyor. İstanbul’un uluslararası havaalanında Osmanlı şiiriyle ilgili bir sergi düzenleniyor. İmparatorluğun dört köşesinden gelen lezzetlerin mükemmel bir karışımı olan Osmanlı mutfağı da çok moda.
Bu ciddi bir geri dönüş. Son yüzyılın büyük bir kısmında Türklere Osmanlı İmparatorluğu’na yan gözle bakmaları söyleniyordu. İstanbul’un fethi ve diğer erken dönem zaferlere duyulan nostalji duygusu iyiydi ama sultanların aşırılıkları bir bozulma olarak görülüyor ve moden Türkiye için bir model olmadığı düşünülüyordu.
Bugün Osmanlıların mirası bir dönüşümden geçiyor.
Türkiye artık kendisini Batı’nın küçük ortağı olarak gören bir ülke değil bölgesel bir güç. Diplomatları ve girişimcileri Irak’ta, İran’da, Suriye’de ve bir zamanlar imparatorluğun parçası olan diğer topraklarda iş yapıyor. Bu kendine güvenli tavrın kökleri imparatorluk geçmişinin protokolünde, çoğulculuğunda ve İslami dindarlığında yatıyor.
Bu değişik görüşler Türkiye’nin kimliğinde yaşanan çatışmayı da yansıtıyor. “The Ottoman Empire: 1700-1922” isimli eserin yazarı tarihçi Donald Quataert, “Bu gerçek bir tartışma konusu: Osmanlı İmparatorluğu Türkiye için nedir?” dedi. Osmanlı’da köylü ve işçi sınıfları üzerine yoğun çalışmalar yapan Quataert, “Bu meselede 100 yıldır tartışmalar sürüyor. Karşılıklı olarak iddialar ortaya atılıyor” dedi.
Osmanlı’nın mirasıyla ilgili tartışmalara Mustafa Kemal Atatürk de dahil edilmek zorunda. Bugün Atatürk’ün fotoğrafları devlet dairelerini, dükkanları ve evlerin duvarlarını süslüyor. Adına yollar ve spor stadyumlar var. Ankara’ya gelen yabancı liderlerin Anıtkabir’i ziyaret etmesi çok yaygın bir durum. Atatürk’ün anısına hakaret etmek de bir suç.
Türklerin büyük bir çoğunluğu Atatürk’ün kriz zamanında Türkiye’yi kurtardığına inanıyor. Ancak en güçlü Atatürkçüler bile sorgusuz sualsiz bir bağlılığın demokrasiyle uyumsuz olduğunu kabul ediyor.
OSMANLI'NIN DİNİ MÜSAMAHASI Osmanlı taraftarları sultanların genel olarak Hıristiyanlara ve diğer azınlıklara müsamahalı davrandığını, bunun da imparatorluğun ömrünü uzattığını belirtiyor. İsrail’i en sert dille eleştiren isimlerden biri olan Başbakan Tayyip Erdoğan, daha önce yaptığı açıklamalarda Osmanlı İmparatorluğu’nun Türklerin Yahudi karşıtı olmadığının kanıtı olduğu söylemişti.
Türkiye’nin Yahudilerinin büyük bir kısmının kökleri 15’inci yüzyılda İspanya’dan kaçıp Osmanlı’ya sığınan Yahudilere dayanıyor.
TBMM Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Suat Kınıklıoğlu, “Cumhuriyetçi tarih Osmanlı dönemini çok gerici ve karanlık bir dönem olarak tanıttı. Şimdi bizler tarihsel algımızdaki dengesizliği düzeltiyoruz” dedi.
YENİ OSMANLI DEĞİLİZ Ancak hükümet, bazı yorumcuların Türkiye’nin yeni dış politika yaklaşımı için kullandığı “yeni Osmanlı” terimine karşı çıkıyor. Yetkililer Türkiye bu politikalarının hegemonya kurmak gibi bir niyeti olmadığını belirtiyor.
Osmanlıların yeniden popüler olması bazı olumsuzlukların üzerinin örtülmesi riskini de beraber getiriyor. Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk halkının temel kimliği olduğunu söyledi. Türklerin bu dönemi ciddiyetle araştırdıklarını belirten Ortaylı Osmanlı’nın tam olarak anlaşılabilmesi için uzun bir yol olduğunu belirtti.
Ortaylı, “Tam olarak öğrenemedik, bilgilerimizde hatalar ve kara delikler var” dedi. Hürriyet, 17.08.2010 |
|
PERGE'Yİ DE SOYMUŞLAR
Muğla’nın Milas İlçesi’nde ünlü Karya Kralı Mousolos’un babası Kral Hekatomnos’a ait 2400 yıllık mezarın defineciler tarafından soyulduğunun ortaya çıkmasının ardından, Antalya’nın Aksu İlçesi’ndeki Perge Antik Tiyatrosu’ndan paha biçilemeyen değerde eserlerin çalındığı ortaya çıktı.
Cumhuriyet döneminin en başarılı arkeolojik araştırmalardan biri olan ve önce Prof.Dr. Arif Müfit Mansel, ardından Prof.Dr. Jale İnan, onun ölümünden sonra da Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu tarafından kazı yapılan Perge Tiyatrosu’ndan 1 adet figürlü kemer alınlığı ve 2 adet masklı frizin çalındığı ortaya çıktı.
Antik dönemde "Pamphylia" denilen bölgenin önde gelen şehirlerinden olan Perge, Antalya’ya 18 km uzaklıkta, Aksu Nehri’nin yakınında yer alıyor. Tarihi 1200’lere giden Perge, bugün Antalya bölgesinin en önemli turistik merkezlerinden biri. Habertürk, 17.08.2010 |
![]() |
|
VAN KALESİ'NİN RESTORASYONU DEVAM EDİYOR
Urartu Kralı 1′inci Sardur tarafından MÖ 840 yılında inşa edilen Van Kalesi’nde restorasyon çalışmaları devam ediyor. Akdamar Kilisesi, Hoşap Kalesi gibi birçok tarihi mekanı restore eden firmanın proje mimarı Adnan Vural, Osmanlı döneminden beri ilk kez restorasyondan geçirilen kalenin surlarında kullandıkları taşları Urartu dönemindeki madenden, harcını ise İtalya’dan getirdiklerini söyledi.
Doğal bir kaya üzerine inşa edilen Van Kalesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2 milyon liraya restore ettiriliyor. Restorasyon ihalesini alan firma 100 işçiyle çalışmalarını sürdürüyor. Kent merkezine 3 kilometre uzaklıkta bulunan Van Kelesi’nin restorasyonunu kapsamında yıkılan surlar ve Osmanlı dönemine ait kerpiç yapılar onarılıyor.
Kaleler kenti olarak bilinen Van’ın en önemli kalelerinden olan Van Kalesi’nin Restorasyonunu yapan firmanın proje mimarı Adnan Vural, kale surlarında, İtalya’dan getirdikleri özel bir harç kullandıklarını söyledi. Vural, “İtalya’dan getirdiğimiz birleştirici maddenin özelliği çimento gibi tuz ve kötü bakterileri içinde barındırmıyor. Bir de burada kerpiç yapıyoruz. Kirli çamur, odun külü ve içine saman katarak yaptığımız kalıpları burada kurutarak surlarda kullanıyoruz” dedi. Vural, surlarda kullandıkları taşları ise Urartuların kaleyi inşa ederken kullandıkları gerçek taş madeninden getirdiklerini anlattı. Adnan Vural, “Bütün kale ve yapılan surlar geniş olarak incelendi. Biz de burada elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda bölgede inceleme yaptık ve yapılan araştırmanın ardından Urartular döneminde sur taşlarının getirildiği madene ulaştık. Biz de şu anda bu madendeki taşları alarak surların yapımında kullanıyoruz” diye konuştu. Haber Oku, 17.08.2010 |
BEŞ BİN YILLIK ANTİK ÇEŞME SUYA KAVUŞTU
UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne aday antik kent Sagalassos'taki tarihi Antoninler çeşmesinin restorasyonu tamamlandı.
Burdur'un Ağlasun İlçesi'ne 7 km mesafede bulunan ve ilk yerleşim izleri MÖ 4200 yılına kadar uzanan antik Sagalassos kentindeki çeşme, Aygaz'ın sponsorluğuyla suya kavuştu. Kayıp şehir Sagalassos'un uyandırılması projesi kapsamında 1993-1995 yılları arasında yapılan kazılarda ortaya çıkartılan çeşmenin 3.500 parçası tek tek bir araya getirildi. Zaman, 17.08.2010 |
|
NYSA ANTİK KENTİNDE KAZILAR
Aydın’ın Sultanhisar İlçesi'ndeki Nysa Antik Kenti’nde 2010 yılı kazı çalışmaları başladı.
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Kazı Başkanı Prof.Dr. Vedat İdil, AA muhabirine yaptığı açıklamada, antik kentteki kazı ve restorasyon çalışmalarına bu yıl 11′i Türk, 6′sı Kanadalı ve 3′ü Amerikalı olmak üzere toplam 20 kişilik kazı ekibi ve 40 işçi ile başladıklarını söyledi.
Bu yılki kazıların antik tiyatro, Agora ve Gymnasium olmak üzere üç ayrı bölgede yürütüleceğini ifade eden İdil, kazı çalışmalarının ekim başında sona ereceğini belirtti. İdil, kazıların sağlıklı olarak yürütülebilmesi için maddi kaynağa ihtiyaç duyduklarını vurgulayarak, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan 108 bin TL’lik ödenek geleceğinin bildirildiğini ifade etti.
Nysa kazıları için her yıl 500 bin TL’ye ihtiyaç olduğunu anlatan İdil, ”İş adamlarımızdan, tarihimizin ortaya çıkması ile ilgili destek bekliyoruz. Nysa’ya önem verelim, tanıtalım. Yer altındaki eserler gün yüzüne çıkarılmalı” dedi. Gerçek Gündem, 17.08.2010 |
|
İASOS
Kaçak kazı, definecilik, tarihi eser kaçakçılığı olaylarının Ege'deki merkezi Milas, yine bir yağmaya sahne oldu. İki hafta önce, Karya Kralı Mausolos'un babası Hekatomnos'un 2400 yıllık mezarını yağmalanmasının ardından, Milas'a 28 kilometre uzaklıktaki İasos'ta (Kıyıkışlacık) bir mezar talan edildi.
Her şey Tepeköy mevkiinde 100 dönümlük araziyi satın alan bir İngiliz şirketinin, zeytin ağaçlarını söküp, dağdan denize kadar tüm araziyi tıraşlamasıyla başladı. Hafriyat taşıyan dev tonajlı kamyonlar, köy yolunu köstebek yuvasına çevirdi. Bir süre sonra yol kenarına elektrik direkleri dikilmeye başlandı. İşçiler, direk dikerken bir mezar buldu. Geriye zarar görmüş taş parçaları kalırken, lahitin içindekilerin ve işçilerin kayıp olduğu ortaya çıktı.
Akşam, 17.08.2010 |
![]() |
|
EYÜP SULTAN CAMİİ VE ÇEVRESİNE YENİ DÜZENLEME
Eyüp Belediyesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kentsel Tasarım Müdürlüğü tarafından yapılan tespitler kapsamında Eyüp Sultan Camisi ve yakın Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 17.08.2010 |
ERDEK'TE TÜRKİYE'NİN İLK ADA MÜZESİ KURULUYOR
Kilisedeki orkestranın bulunduğu alanda bulunan üst yapıyı taşıyacak monolit sütunlar içinde ele geçen yazıt üzerindeki NIKIA yazıtını Doç.Dr. Öztürk şöyle açıkladı: "NIKIA yazıtı Bursa'nın İznik İlçesinin antik adıdır. İznik bu dönemde konsüllük yaptığı için (Genç Bizans Devri) konsül toplanarak bu adaya bir Meryem Ana Kilisesi yapılması için karar almış. Ayni yazıtın bir diğer uzantısını manastırın girişinde ele geçti".
Yeni Şafak, 17.08.2010 |
|
BEKLENEN HASAR 50 MİLYAR $
Marmara’daki 7.6’lık bir depremde deniz tabanıyla birlikte Bursa, Balıkesir ve Çanakkale’nin 5 metre batıya kayacağını belirten Prof.Dr. Celal Şengör, beklenen hasarın da 50 milyar dolar olarak hesaplandığını söyledi.
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Celal Şengör, Marmara Denizi’nde beklenen deprem ve olası etkileri üzerine yaptığımız söyleşide çarpıcı sayılarla önümüzdeki tehlikeyi ortaya koydu. Prof. Şengör depremde nerelerin ne kadar etkileneceğini ve depreme hazırlıklı tek kurumun Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu da da anlattı.
Milliyet'ten kısaltarak, Haber: Önay Yılmaz, 17.08.2010 |
|
GODOT'YU BEKLERKEN TOKİ GELDİ
Ntmsnbc, Fotoğraflar: Cem Göçmen, 17.08.2010 |
|
DAVUT SAVAŞI İTALYA'YI BÖLDÜ İtalya devleti ise heykelin 1861’deki birleşmeden önce Toskana’ya ait olduğunu ve Floransa’nın mirasçı olmadığını savundu.
Kültür Bakanı Sandro Bondi’nin avukatları, Davut heykelinin 1871 yılında dikildiği alandan alınarak, Floransa’daki Akademi galerisine yerleştirildiğini hatırlatarak, “O tarihte Floransa herhangi bir mülkiyet hakkı iddiasında bulunmadığı gibi, o dönemde var olan cumhuriyet bugün mevcut değildir. Dolayısıyla, heykel İtalyan devletinin malıdır” ifadesini kullandılar.
1501 yılında, o dönemde Toskana büyükdükalığına ait olan Floransa kenti, katedral Palazzo Della Signoria için Michelangelo’ya Davut heykeli ısmarlamıştı. Michelangelo, 5 metre boyundaki heykeli 1504 yılında tamamlamış ve eseri için 400 florin ücret almış.
Hürriyet, 17.08.2010 |
|
DUYURU
İSTANBUL BOĞAZI KARAYOLU TÜP GEÇİŞ PROJESİ
Yaklaşık 1 milyar dolara
mal olması beklenen lastik tekerlekli araçların
kullanacağı tüp geçiş Ulaştırma Bakanlığı DLH
İdaresince hazırlanan İstanbul Boğazı Karayolu Tüp
Geçiş Projesi 30.06.2008 tarihinde ihale edilmiş ve
13 Ocak 2009 tarihinde Türk-Kore ortaklığında
Yap-İşlet-Devret Modeli ile sözleşme imzalanmıştır.
Karayolu Boğaz Tüp Tünel Geçişi Projesi, Avrupa
yakasında, Florya-Sirkeci Sahil Yolu'nun (Kennedy
Caddesi) Kazlıçeşme mevkiinden başlayarak, Anadolu
tarafında Ankara Devlet Yolu'nun Göztepe Kavşağı
mevkiinde bitirilecektir. Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi , 16.08.2010
UNESCO’nun Haliç Metro inşaatını gerekçe göstererek İstanbul’u Dünya Kültür Mirası Listesi’nden çıkarma girişimi projenin sahibi Hakan Kıran’ı harekete geçirdi. Kıran, projeyi kentin tarihsel yapısına uygun olarak değiştirdi ve köprü ayağını 17 metre düşürüldü.
Brezilya'da 3 Ağustos’ta
toplanan UNESCO Dünya Miras Komitesine,
İstanbul’u Dünya
Mirası Listesi’nden çıkarmayı düşündüren projelerden
biri Haliç Metro Geçiş Köprüsü idi. Fakat projenin
mimarı Hakan Kıran, projeyi, kentin tarihsel
yapısına uygun olarak değiştirdi. Köprünün,
Süleymaniye Camii ve Haliç’in siluetini bozmakla
suçlanan ayakları 82 metreden 65 metreye, taşıyıcı
kabloların birleştiği yükseklik ise 60 metreden 55
metreye düşürüldü. Şehzadebaşı ve Şişhane
çıkışındaki tünel ağızlarının çıkış yüksekliği ise
14 metre.
İstanbul’u Dünya
Miras Listesi’ne alırken, UNESCO’nun “İnsan
dehasının emsalsiz bir başyapıtı ve Osmanlı
yapılarının en üst rütbesi” olarak nitelediği
Süleymaniye Camisi’nin denizden yüksekliği ise 58
metre. Kıran, 9 gün boyunca bütün oturumlarına
katıldığı Brezilya toplantılarında yaptıkları
çalışmaları şöyle aktardı: Hürriyet, Haber: Fatma Aksu, 19.08.2010 |
|
TARİHİ ESER KAÇAKÇISINA SUÇÜSTÜ
Kocaeli'nde, müşteri kılığına giren jandarma ekipleri, 119 sikkeyi satmaya çalışan bir şahsı suçüstü yakaladı.
Bir ihbarı değerlendiren Kocaeli İl Jandarma Komutanlığı, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde satmak üzere tarihi eser niteliği taşıyan sikkelerin getirileceğini tespit etti. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine gelen M.P., müşteri kılığındaki jandarma personeline tarihi sikkeleri satmak isterken yakalandı. Yakalanan M.P. jandarmada alınan ifadesinin ardından sevk edildiği adli makamlarca tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Kocaeli Kent Haber, 16.08.2010 |
![]() |
|
PAMUKÇU HAN RESTORE EDİLİYOR
Konya’nın merkez Meram İlçe Belediyesi, Pamukçu Han’ın restorasyon çalışmalarını başlattı.
İlçenin tarihi ve kültürel varlıklarını korumaya yönelik çalışmalarla dikkat çeken Meram Belediyesi, İstasyon yanındaki tarihi otelden sonra şimdi de Hatunsaray yolu üzerindeki Pamukçu Han’ın restorasyon çalışmalarını başlattı. Meram Belediye Başkanı Serdar Kalaycı, Karamanoğulları Beyliği döneminden kalma Pamukçu Han’daki restorasyon çalışmalarını inceledi. Konya merkeze 20 kilometre uzaklıktaki tarihi Pamukçu Han’ın restoresinin ardından halkın kullanımına sunacaklarını belirten Başkan Kalaycı, aynı proje kapsamında hanın karşısındaki çeşmenin de onarılacağını söyledi. Konya Hakimiyet, 16.08.2010 |
AİZANOİ ANTİK KENTİNDE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI
Kütahya’nın Çavdarhisar İlçesi'ndeki Aizanoi Antik Kenti’nde başlayan, eylül ayının sonuna kadar sürmesi planlanan kazılarda, Zeus Tapınağı çevresindeki erken Roma dönemine ait eserlerin gün ışığına çıkarılması hedefleniyor.
Almanya’nın Freiburg Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü ve Aizanoi Antik Kenti Kazı Grubu Başkanı Prof.Dr. Ralf von den Hoff, AA muhabirine yaptığı açıklamada, antik kentte geçen yıl 20 gün çalışabildiklerini hatırlattı.
Bu yıl 17 kişilik ekiple eylül ayının sonuna kadar çalışmayı planladıklarını ifade eden Prof.Dr. Hoff, ekipte Almanya, Türkiye ve İtalya’dan mimar, arkeolog, tarihçi ve öğrencilerin yer aldığını bildirdi. Kazının yanı sıra restorasyona ağırlık vereceklerini söyleyen Prof.Dr. Hoff, ”Eylül sonuna kadar sürmesi planlanan kazılarda Zeus Tapınağı çevresindeki erken Roma dönemine ait eserleri gün ışığına çıkarmayı hedefliyoruz. Kazılarımız 2007-2009 yıllarında bulduğumuz su kanalının etrafındaki alanda yoğunlaşacak” dedi.
Aizanoi’nin adı ”Su Perisi Erato” ile efsanevi kral Arkas’ın birleşmesinden ortaya çıkan mitoloji kahramanı ”Azan”dan geliyor. Aizanoi, Frigya’ya bağlı Aizanitislerin ana yerleşim merkezlerinden biri diye nitelenirken kent alanının MÖ 3000′li yıllardan itibaren kullanıldığı tahmin ediliyor. Hellenistik dönemde Bergama Krallığı ile Bithinya arasında el değiştirdiği bilinen Aizanoi’nin MÖ 133′de Roma egemenliğine girdiği tarihi kaynaklarda yer alırken bir piskoposluk merkezi kentin erken Bizans döneminde önemini yitirdiği belirtiliyor.
13. yüzyılda Çavdar Tatarlarının üssü olduğu, sonraları Çavdarhisar ismini aldığı kaydedilen kent, Avrupalı gezginlerce 1824 yılında keşfedildi.
”İkinci Efes” olarak nitelendirilen Aizanoi’de Alman Arkeoloji Enstitüsünce 1970′ten itibaren her yıl yapılan kazılarda dünyanın en iyi korunmuş Zeus Tapınağı, 20 bin kişi kapasiteli tiyatro ve ona bitişik 13 bin 500 kişilik stadyum, iki hamam, dünyanın ilk borsa yapısı, sütunlu cadde, Kocaçay üzerinde 5 köprü, ”Meter Steunene” kutsal alanı, nekropoller, bir bent ve su yolları gün ışığına çıkarıldı, Zeus Tapınağı’nın çevresinde MÖ 3000′li yıllara ait yerleşim tabakaları bulundu. Zaman, 16.08.2010 |
|
ULUCAMİ'DE ONARIM ÇALIŞMALARI BİTİYOR
Bursa Büyükşehir
Belediyesi tarafından, kentin en önemli
anıtsal yapılarından biri olan
Ulucami'de başlatılan cephe temizleme ve
çevre düzenleme çalışmalarında sona yaklaşılıyor.
Çalışmaları yerinde inceleyen Büyükşehir Belediye
Başkanı Recep Altepe,
kente gelen yerli ve yabancı turistlerin ilk olarak
Ulucami'yi ziyaret ettiğini hatırlatarak, çalışmalar
tamamlandığında bu tarihî yapının ilk günkü
ihtişamıyla misafirlerini ağırlayacağını söyledi.
Zaman, Haber: Fatih Ulukılıç, 16.08.2010 |
|
ÇALINAN TARİHLE IRAK YENİDEN İNŞA EDİLİR
Sabah, Haber: Şule Güner, 16.08.2010 |
|
DANYAL PEYGAMBERİN MEZARINA 1.6 MİLYON TL
MÖ 4-5’inci yüzyıllarda yaşayan Danyal Peygamber'in, Mersin’in Tarsus İlçesi'ndeki Makam Camisi’nin inşaat çalışması sırasında bulunan mezarının uygulama projesinin 1.6 milyon TL bedelle ihale edileceği bildirildi. Cami zemininden 6.5 metre derinlikte Danyal Peygamber'in mezarının muhafazası olan Horasan mozaiğine ulaşıldığını anlatan Tarsus Kaymakamı Mehmet Gödekmerdan, “İTÜ tarafından yapılan uygulama projesinin ihalesi 23 Ağustos 2010 tarihinde yapılacak” dedi. Türkiye Gazetesi, 16.08.2010 |
|
PADİŞAHIN TAHTI, TOPKAPI'DA DEĞİL OTELDE
Osmanlı Padişahlarından Sultan 2. Abdülhamid’in dünyaca ünlü tahtı, Balıkesir’in Erdek İlçesinde bir otelde ortaya çıktı. Agrigento Otelin sahibi Osman Mırız, “Sultan 2. Abdülhamid’in tahtını İstanbul’da açılan bir müzayedede yabancılar yurt dışına götürmesin diye büyük paralar verip satın aldım. Bu ünlü Osmanlı padişahının tahtı Bursa ve Balıkesir müzesine kayıtlıdır” dedi. Türkiye Gazetesi, Haber: Mustafa Yamaner, 16.08.2010 |
|
AYASOFYA İBADETE AÇILSIN İSTEĞİ Yeni Şafak, 16.08.2010
AYASOFYA DA İBADETE AÇILSIN
Büyük Birlik Partisi (BBP) İstanbul İl Başkanlığı üyesi bir grup, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne başvurup Ayasofya’nın, Sümela Manastırı gibi müze olduğunu belirterek, Ayasofya’da önümüzdeki Ramazan Bayramı namazını kılmak için bir günlüğüne de olsa ibadete açılmasını talep etti.
Gülhane Parkı içindeki Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü önünde toplanan 15 kişilik grup, parti bayrağı ve “Sümela’da ayin varsa, Ayasofya’da Bayram namazı olmalı”, “Bayram namazını Ayasofya’da kılmak istiyoruz” yazılı dövizler açtı. BBP İstanbul İl Başkanı Bayram Karacan’ın aralarında bulunduğu grup daha sonra Ayasofya’da ibadet izni ile ilgili hazırladıkları dilekçeyi içindeki Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’ne verdi. Hürriyet, 19.08.2010 |
|
![]() |
KÜLTÜR İÇİN DESTEK TALEBİ
Malatya'nın Darende İlçesi'ndeki tarihi eserlerin onarım sorunu vekillere iletildi. Malatya Haber, 15.08.2010 |
MERSİN'DEKİ ANTİK YERLEŞİM ALANLARI MERCEK ALTINDA
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izni ile Mersin Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nce antik yerleşim birimlerinde gerçekleştirilen yüzey araştırmalarının bu yılki bölümü tamamlandı.
Araştırma Ekibi Başkanı ve Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Ümit Aydınoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Erdemli ve Silifke ilçelerinde sürdürülen arkeolojik yüzey araştırmalarında elde edilen bulguların Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerine teslim edildiğini bildirdi.
Çalışmalara bakanlık temsilcisinin yanı sıra çok sayıda öğretim üyesinin de katıldığını ifade eden Aydınoğlu, haziran ve temmuz aylarında yapılan araştırmalarda, bölgede tespit edilen antik yerleşimlerin kapsamlı inceleme ve belgeleme çalışmalarının gerçekleştirildiği belirtti. Aydınoğlu, Erdemli ve Silifke ilçeleri arasında kalan araştırma alanlarının antik dönemde ‘Olba Teritoryumu’ olarak adlandırıldığını ifade ederek, bölgede Hellenistik dönem boyunca bir rahip krallığı bağlı hanedanlığın egemen olduğuna dair izler bulunduğunu söyledi.
Bölgenin, batısında Kalykadnos (Göksu) ve doğusunda Lamos (Limonlu) nehirleriyle sınırlı bir coğrafi konuma sahip olduğunu belirten Aydınoğlu, bu bölümde antik dönemdeki tarımsal faaliyetlerle ilgili önemli bulgulara rastladıklarını kaydetti. Söz konusu yerleşim alanının Akdeniz’e kıyısı olması ve uygun iklimsel şartlarından dolayı ayrı bir önemi olduğunu dile getiren Aydınoğlu, ‘Bu sayede yörenin dağlık bir alan olmasına karşın hayvan yetiştiriciliği, kereste, zeytin ve üzüm üreticiliğine dayanan bir ekonomik yapı oluşmuş’ dedi.
Yüzey araştırmasının hedeflerinden birinin, antik dönemde toprağa bağlı üretim örgütlenmesinin ve toprak kullanım düzenlemesinin incelenmesi olduğuna dikkati çeken Aydınoğlu, şunları kaydetti: ‘Bölgede, tarımsal yapılanmayla birlikte ürünleri işlemek için gerekli olan teknolojiye ait izler, antik döneme ait evler, lahitler, şarap yapımında kullanılan kalıntılar bulundu. Bulunan kalıntılar kayıt altına alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na teslim edildi. Buradaki tarımsal ekonominin ana unsurlarını üzüm, zeytin, tahıl ve bunlarla bağlantılı olarak şarap ve zeytinyağı oluşturmaktadır. Ekonominin pastoral ve tarımsal kökenli olduğu, ekonomide ise başı zeytin ve üzüm üretiminin çektiği, gerek alandaki buluntular gerekse de antik yazarların verdiği bilgilerden rahatlıkla anlaşılıyor.’ Aydınoğlu, 6 yıldır süren araştırmaların sonuna yaklaşıldığını, bu alanda bulunan bazı antik kentlerin hava fotoğraflarının da çekilerek yerleşim tespitlerinin yapıldığını sözlerine ekledi. haberler.com, 15.08.2010 |
|
TARİHİN EN BÜYÜK HAYIRSEVERİ Radikal, 15.08.2010 |
|
TARİHİN EN ZENGİN SPORCUSU ROMALI YARIŞÇILAR ÇIKTI
Chicago Üniversitesi'nde
yapılan bir araştırma, Roma dönemindeki
gladyatörlerin ve savaş Sabah, 15.08.2010 |
|
BÜYÜK ROMA YENİDEN KURULACAK
Radikal, Haber: Ahmet Ertan ve fotoğraf, 15.08.2010
Kazı Başkanı ve Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Gürcan Polat, Büyük Roma İmparatorluğu’nun kurucusu Aeneas’ın mitolojik serüvenini tekrarlamak için yeni bir proje hazırladıklarını açıkladı. Polat, proje kapsamında, yeniden inşa edilecek Aeneas’ın ‘Tempest/Fırtına’ adlı gemisinin Altınoluk’tan yola çıkarak sadece yelken ve kürekle İtalya’ya ulaşacağını söyledi.
Antandros antik kentinde 29 kişilik ekiple üç koldan yürütülen çalışmalarda, Roma villası, nekropol ve yerleşim alanını tespit etmeye uğraştıklarını aktaran Kazı Başkanı ve Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Gürcan Polat, 10 yıldır devam eden kazıların bu yıl eylül ayı ortalarında tamamlanacağını bildirdi. Doç.Dr. Polat, ayrıca bu yıl Ege ve Akdeniz ortak kültürünün ortaya çıkarılması ve insancıl tarih bilincinin yaratılması için Büyük Roma İmparatorluğu’nun kurucusu Aeneas’ın Antandros’tan İtalya’nın başkenti Roma şehrinin Lattium kentine yaptığı tarihi yolculuğun yeniden canlandırılması girişiminde bulunacaklarını açıkladı.
Kazı başkanı Doç.Dr. Polat, “Bu arada çalışmalarımızı kazı olarak yürütmüyoruz. Hem tanıtıma hem de farklı projeleri de beraberinde yürütmeye gayret ediyoruz. Bunlardan bir tanesi Antandros’un kardeş kent olarak ilan ettiği İtalya’nın Castro kentiyle ortak yapılan bir Avrupa Birliği projesi, bu iki kentin birbirine olan ilişkisinin hem İtalya’da hem de Türkiye’de anlatımına yönelik bir proje, bu projeyi sunduk daha henüz yanıt gelmedi. İkinci bir projemi daha var. Daha önce başvurduğumuz ikinci büyük projenin alt yapısını oluşturacak aynı zamanda bir Aeneas projesi bu Truva savaşından kaçıp gelen Aeneas’ın Antandros’ta gemi yaptırıp yeni bir Truva kurmak üzere denize açıldığı biliniyor ve bu deniz yolculuğu çeşitli maceralardan sonra Roma’nın Lattium kenti yakınlarında sona eriyor ve Lattiuam kentini Aeneas kuruyor. Roma imparatorluğundan Julius Caesar ve Augustus köklerini bu Aeneas’a dayandırarak övünüyorlar. Yani Aeneas hem Anadolu için Truva için önemli bir kahraman olmasının yanı sıra İtalya için de Roma imparatorluğu için de çok önemli bir kurucu kahraman özelliğine sahip. Bu nedenle biz büyük bir Avrupa projesi yaparak Aeneas’ın o macerasını yeniden canlandırmak istiyoruz. Büyük Roma İmparatorluğu’nun kurucusu olan Aneas’ın yaptığı tarihsel yolculuğu bir canlandırma ile belgelemek istiyoruz. Dönemin özelliklerine uygun olarak yapılacak ‘Tempest’ gemisinin Altınoluk’tan yola çıkarak, yalnızca yelken ve kürekle MÖ 700′lü yıllarda kullanılan rotayı takip edecek. Tempest, Ege adaları ve Yunanistan kıyıları üzerinden İtalya’nın Castro kentine sürecek tarihi yolculuğu tekrarlamak istiyoruz. Bunu da yaparken belgesel niteliğinde olacak. Bu sadece bir boşu boşuna dolaşıp gitme değil, her gittiği yerde başından geçenler dramatik olarak ta canlandırılacak ve belgelenecek. Bu sayede de çok önemli bir belgesele sahip olacağımıza da inanıyorum. Bu hem Antandros’un hem de Türkiye’nin yurt dışındaki tanıtımına çök büyük bir katkı sağlayacağını umuyorum” dedi.
Gürcan Polat 29 kişilik bilimsel bir ekiple kazı çalışmalarını sürdürdüklerini ifade ederek, “Üç farklı sektörde çalışılıyor, bunlardan ilki Roma villası, terasa konumlanmış olan villanın üst kademesinde üst terasında ve alt terasında çalışmalar sürdürülüyor. Daha önceki çalışmalarımızda ana kanalizasyon hattını bulmuştuk. Ana kanalizasyon hattı hem tepeye kuzeye doğru hem de aşağı doğru yamaca doğru devam ediyordu. Bu veri bize Roma villasının tek başına olmadığını, bir mahallenin parçasına ait bir yapı olduğunu düşündürmüştü. Bu veri ışığında şeni villalara kavuşmak amacıyla hem güneyinde hem kuzeyinde kazı çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu çalışmalar sonrasında roma evinin kuzeyinde yukarıya doğru yaklaşık 3 metre 40 cm genişliğinde bir yol tespit ettik” diyerek yapılan çalışmalar hakkında genel bilgiler verdi.
Kazı Başkan Yrd. Doç.Dr. Gürcan Polat, bir diğer kazı alanın ise geçen yıl bulunan MÖ 4. yüzyıla ait bir sur parçası yakaladıklarını da belirterek, bu seneki sondaj çalışmalarında surun küçükte olsa iç kısmına ait bulgular elde ettiklerini söyledi.
Tarihi Antandros antik kentinde yürütülen kazı çalışmalarının üçüncü ayağının ise nekropol alanı olduğunu bildiren kazı başkanı Polat, “Bu seneki amacımız nekropolün genişliğini anlamak. Çalışmalarımızda güneye ve kuzeye doğru açmalarımızı genişlettik. Bu çalışmalar sonrasında özellikle güney açmasında denize ne kadar yaklaştığını anlamaya çalışıyoruz. MS 4.–5. yüzyılda yapılmış konutlarla karşılaştık. Hatta iki tane kireç kuyusu karşımıza çıktı bu kireç kuyuları ne yazık ki MÖ 4. yüzyıldaki lahitleri tahrip ederek oluşturulmuş çukurlardı ve yine bir mekana ait dört duvarı ele geçirdik giriş kapısı ve eşiğiyle beraber. Bunları kaldırdık ve çalışmalarımız daha da derine doğru ilerliyor. MÖ 6. yüzyıla ait mezarlara ulaştık” şeklinde konuştu.
Truvalı kahraman Aenas, mitolojik kaynaklara göre, Roma’nın milli kahramanı ve imparator Augustus’un atası sayılıyor. Truva düştükten sonra şehirden kaçıp yeni bir yurt arayan Truvalılara önderlik etti. Önce sağ kurtulanlarla beraber Kazdağları’nın güneyindeki Antandros (Altınoluk) kentine gelip buradan gemi ile denize açılmışlardır. Rüzgar onları Kartaca’ya sürüklemiştir. Kartaca Kraliçesi Dido’nun bir süre misafiri olduktan sonra tekrar yola koyulurlar ve Orta İtalya’da karaya çıkarlar. Burada yerli Sabinlerle de karışarak Roma kentini kurarlar. Truva’daki palladium adıyla bilinen heykeli beraberinde kaçırıp kurulacak olan Roma kentinin bulunduğu yere diktiği belirtilir. Truva’da Hektor’dan sonra en büyük kahraman sayılırdı. Dardanya prensiydi. Oğulları Romulus ve Remus, Roma İmparatorluğu'nu kurmuştur. Burhaniye Haber, 17.08.2010 |
|
500 YILLIK MEŞE KORUMA ALTINA ALINDI
Çankırı'da 500 yaşında olduğu bildirilen meşe ağacını korumak amacıyla başlatılan çalışmaya destek artıyor.
Çankırı Karatekin Üniversitesi Orman Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Ziya Şimşek'in yönetimindeki bir heyet tarafından 2 yıldır devam eden çalışmaya bu yıl Yapraklı Kaymakamlığı, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ile Yapraklı İlçe Tarım Müdürlüğü ekipleri de destek vermeye başladı.
Çankırı Haber, 15.08.2010 |
|
TROÇKİ'NİN BÜYÜKADADA'Kİ KÖŞKÜ MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLMELİ!
Milliyet Pazar, Yazı: İlber Ortaylı, 15.08.2010 |
|
SÜMELA'DAN HOŞGÖRÜ VE BARIŞ ÇAĞRISI
Fener Rum Patriği Bartholomeos, geceyi Maçka İlçesi’nde geçirdikten sonra bu sabah patrikhane görevlileri ile birlikte Sümela Manastırı’na geldi. Araçtan indikten sonra yaklaşık 400 metrelik patika yolu zorlanmadan yürüyen Bartholomeos, yol üzerindeki iki kemençeciye bahşiş verdi ve birlikte fotoğraf çektirdi.
Fener Rum Patriği
Bartholomeos, Türkçe yaptığı konuşmada barış
mesajları verdi. Sözlerine “Sıcakkanlı,
misafirperver Karadenizliler, sevgili Trabzonlular”
diye başlayan Bartholomeos, şunları söyledi:
Hiç bir art niyetleri
olmadığını, dua etmeye geldiklerini kaydeden Patrik
Bartholomeos, “Bu heyecan, bu sevgi, bu inanç, bu
bağlılık asla farklı anlamlarla
bağdaştırılmamalıdır, ön yargı ile tefsir
edilmemelidir” dedi. Bartholomeos, sözlerini şöyle
sürdürdü:
Trabzon’da yaklaşık 3 gündür sürdürülen geniş çaplı güvenlik önlemleri ayin sırasında da devam etti. Sümela Manastırı’nın bulunduğu Altındere Vadisi Milli Parkı’na izni olmayan araç ve kişilerin girişine izin verilmedi. Bölge üzerinde uçuş yapan polis helikopteri, oluşturduğu gürültü nedeniyle ayini aksatabileceği için alçak uçuş yapmaması konusunda haber merkezi tarafından telsizle uyarıldı. Uyarının ardından helikopter bölgeden uzaklaştı.
Milliyet, Haber: Ömür Avcı - Muhammet Kaçar - Osman Şişko - Yunus Emre Sel, 15.08.2010
Sümela Manastırı,
Ortodoksların bir zamanlar önemli bir dini merkezi
olduğu kadar Bizans Sanatı yönünden önemli bir
yapıdır. Sümela’da 88 yıl sonra yapılan ayinin
yankıları sürüyor… Bazıları buna turizm yönünden
olumlu bakarken bazıları da tepkilerini ortaya
koyuyor… Sümela’da yapılan
Ortodoks ayinin yapılmasına izin verilmesi olumlu mu
yoksa olumsuz bir karar mı? Bu ayin sonrası ne gibi
sancılar ortaya çıkabilir? Kültür ve Turizm Bakanı,
Trabzon Müzesi yönetimindeki Sümela’da böyle ayin
yapılmasına onay verirken, bu kendi kararı mı, yoksa
bazılarından emir mi aldı? Kısacası tartışmaya açık
bir konu… Bu sorularımın
yanıtlarını kendimce vermeden önce kısaca Sümela
Manastırı'ndan söz etmek isterim. Çoğu
yazar-çizerimiz, televizyonlarda konuşmacılarımız
(!) konuyu gündeme taşıyacak, yazılı ve görsel
basında kendi görüşlerince bir şeyler
söyleyecekler!... Başka bir deyişle
işkembe-i kübradan atarak, kafaları
karıştıracaklar…. Tevazuu bir kenara
bırakarak; bugün tükenmiş olan Trabzon ve Trabzon
and Sümela isimli kitaplarımın Türkçe, İngilizce,
Almanca ve Fransızcaya 1985 yılında çevrildiğini,
Sanatsal Mozaik ile İş Bankası’nın Kültür ve Sanat
dergilerinde bu konuda iki geniş makalemin olduğunu
belirtmek isterim. Ayrıca Kenthaber’in Trabzon
anıtları bölümünde de kısa da olsa bu konuya
değindiğimi öncelikle söylemek isterim. Trabzon ve çevresinde
Rum Pontus devletinden arta kalan kilise ve
manastırlar bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet,
Trabzon’u 26 Ekim 1461 ‘de Osmanlı topraklarına
katmıştır. Trabzon kiliseleri mimari ve bezeme
yönünden Bizans dönemi kiliselerinden mimari ve
estetik yönünden ilk bakışta ayrılmaktadır.
Kiliseler yumuşak ve düzgün kesilmiş taş
duvarlarıyla farklı bir görünüme sahiptirler. Plan
düzenleri ve mimari elemanlarının nispetleri
yönünden de bazı yenilikler ortaya koymuşlardır.
Genellikle Trabzon kiliseleri kubbesiz bazilika,
kubbeli dört payeli veya sütunlu, dört duvar üzerine
oturtulan kubbelerle kendilerine özgü bir mimarı
gösterirler. Bunların başında Hagios Eugenis
Kilisesi (Yeni Cuma Camisi),Trabzon Ayasofyası, St.
Savas Mağara Kiliseleri (Maşatlık), Panaghia
Khrysokephalos Virgin Kilisesi (Fatih Camisi-Orta
Hisar Camisi), Küçük Ayvasıl Kilisesi, St. Andrea
Kilisesi (Molla Nakip Camisi), St. Michael Kilisesi
(Akçaabat Orta Mahalle Kilisesi), St. John Kilisesi
gelmektedir. Bu kiliseler arasında Sümela
Manastırı’nın (Meryem Ana Manastır) kendine özgü
ayrı bir yeri vardır. Sümela Manastırı, Meryem
Ana vadisinden 1628 m. yüksekliğindeki bir mağaranın
içerisine yapılmıştır. Anadolu’nun birçok
manastırında olduğu gibi yapımı çok eski yıllara
kadar inmektedir. Manastırın ilk yapımıyla ilgili
mitolojik bir öyküye göre Hz. İsa’nın havarilerinden
Lukas’ın yaptığı ileri sürülen bir ikona her nasılsa
Atina’ya gitmiştir. Ardından bu ikona melekler
tarafından uçurularak Ziğanaların tepesindeki bu
mağaraya bırakılmıştır, Atina’dan gelen iki keşiş de
ikonayı burada görünce manastırın yapımına önayak
olmuşlardır. Hz. Meryem (Panaghia)
anısına kurulan Sümela Manastırının ismi Grekçe kara
siyah ve karanlık anlamında Melastan geldiği iddia
edilmiştir. Büyük olasılıkla manastırın yer aldığı
vadi ve dağ yamacının koyu renkleri ve buradaki
Meryem ikonasının siyah rengi bu ismin verilmesinin
başlıca nedenidir. Bu arada Kafkas ikonalarında aziz
tasvirlerinin yüz ifadelerine esrarengiz bir görünüm
verebilmek için ikonalarda ve resimlerde siyah
rengin uygulandığı da bir başka gerçektir. Kesin olmamakla beraber
manastırın bulunduğu mağara eski tarihlerde kült
yeri olarak kullanılmış ve sonrada manastıra
dönüştürülmüştür. Manastırın bilimsel olarak tespit
edilen yapım tarihi VII, yüzyıla, Bizans’
Komnenoslar sülalesinin hüküm sürdüğü yıllara
inmektedir. Manastırın dış kapısı üzerindeki 1360
tarihli beş satırlı bir yazıtta İmparator III.
Aleksios’un doğu ve batınını hakimi ve manastırın
kurucusu olduğu yazılıdır. Osmanlı döneminde
Osmanlı padişahları Sümela Manastırının tüm
haklarını korumuş ve bu dini merkeze daima saygılı
olmuşlardır. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’in
manastırın haklarının korunduğunu açıklayan
fermanları vardır. XVIII. yüzyılda Sümela
Manastırı ile Voyvodalar ilgilenmiş, harap olan
yerlerini onarmışlardır. Bu arada Ignatios isimli
bir başpiskopos 1749 yılında manastır ve kayaların
üzerlerini fresklerle bezemiştir. Fresklerde İncil,
Tevrat ve Aynaros resim rehberinde sözü edilen
konular işlenmiştir. Bugünkü fresklerin
altında daha eski yıllara inen resimlerin olması da
ihtimal dahilindedir. Cumhuriyetin ilanından
sonra mübadele nedeniyle burada yaşayan Rumlar
Yunanistan’a gitmek zorunda kalmış ve manastırda
terk edilmiştir. Manastırın kagir bölümleri
yıkılmış, ahşap bölümleri yanmıştır. Bundan sonra da
1972 yılında Trabzon Müzesi yönetimine
bırakılmıştır. Manastır kapandıkta sonra
içerisindeki eserlerin çoğu dağılmış, en önemli
eseri olan gümüş çerçeveli Meryem ikonasının ise ne
olduğu bilinmemektedir. Bununla beraber değerli
yazmalar çeşitli müzelere dağılmıştır. Bunlardan en
önemlileri Ankara Etnografya Müzesi, Ayasofya Müzesi
ve Atina Benaki Müzesi'nde bulunmaktadır. Sütunumun elverdiği
ölçüde manastırın tarihine kısaca değinmeye
çalıştım; şimdi konumuz olan Sümela’daki ayine
dönelim. Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nı verdiği özel izinli Yunanistan, Rusya,
Gürcistan ve Ukrayna’dan gelen gruplardan 500 kişiye
manastırın içerisine girebilmek için valilikçe özel
kartlar verilmiştir. Manastırın dışında kalanlar
ayini kurulan dev ekranlardan izlemişlerdir. Bu
arada Trabzon esnafı da bu işten maddi yönden karlı
çıkmıştır. Fener Rum Patriği
Partholomeos dua töreninden sonra Rumca bir konuşma
yapmıştır. Patriğini Türkçe olarak ta “Sıcakkanlı,
misafirperver Karadenizliler, sevgili Trabzonlular
diye başlayan konuşmasında barış mesajları
vermiştir; “88 yıl sonra Sümela’da
tarihle ve sizlerle buluşmaya ve kucaklaşmaya
geldik. Çok uzun bir ayrılıktan sonra bu bölgede ve
bu tarihi manastırda ibadetimizi yapmamıza imkan
veren yüce Allah’ımıza hamdolsun. Sümela Manastırı
on yıllarca bir efsane gibi aramızda sabırla
bugünleri bekledi. Ortodoks camiasının hatta tüm
Hıristiyan aleminin en önemli günlerinden biri olan
Aziz Meryem Anamızın ölüm yıldönümünün kutlandığı
bir tarihte burada bulunmaktan ve ayin yönetmekten
büyük mutluluk duymaktayım. Çeşitli milletlerden,
Ortodoks müminin kalbi bugün burada bizlerle
beraber.” Türkiye büyük bir devlet
olmasının yanı sıra Müslüman inancı ise hoşgörüye
dayanır. Ancak bizde meşhur bir söz vardır; Bayram
değil seyran değil eniştem beni neden öptü!.. Kültür ve Turizm
Bakanı’na sormak isteğim bazı sorular var; Sümela Manastırı'nda
yapılan Ortodoks ayininin arkası gelecek mi, yoksa o
gün yapılan ile mi sınırlı kalacak? Sümela Manastırı'nda
ayin yapılması Hrant Dink ve Trabzon’da öldürülen
papaza karşı bir nevi günah çıkarmamıdır? Müslümanlığın ve büyük
devlet adamlığının ardına sığınarak bu izin
verildiğine göre şimdi önümüzde bayram sabahı
kılınacak bayram namazı var. Ortodokslara bu hoşgörü
gösterildiğine göre aynı hoşgörü bayram namazını
Ayasofya’da kılmak isteyenlere de gösterilecek
midir? Daha şimdiden Kenthaber'e gelen onlarca mail
var... Acaba önce Sümela sonra
da Ayasofya diye düşünen yöneticilerimiz var mıdır?
Bu karar verilirse bunun ucunda bir de evet-hayırlı
referandum düşünülüyor mu? Bakalım, bekleyelim ve
görelim dini ibadetler oya dönüşecek mi? Sırası gelmişken aklıma
takılan bir soru daha var; mübadelede Anadolu’yu
terk eden Rumların Anadolu’nun birçok yerinde kilise
ve manastırları var… Örneğin Ayvalık’ta… Acaba
önümüzdeki yıllarda orada da ayin yapmak isteyenler
olursa onlara ne yanıt verilecek? Yoksa Sümela ayini bir
başlangıç sırada Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nun
açılışı ve Heybeliada ayinleri de gelecek mi? Kuşkusuz karışık ve
çözümü biraz zor konular. Bunlar Kültür ve Turizm
Bakanını aşacak boyutlarda. Bugün bazı müzeleri
ihaleye çıkararak, özel idareye devrederek başından
atmak isteyen, müzelerine atayacak yönetici ve uzman
bulmakta zorlanan, meslek dışından gelenler
tarafından yönetilen Anıtlar ve Müzeler Genel
Müdürlüğü ne düşünür bilemeyiz. Kaldı ki, müzeler
teşkilatı kuruluşundan bu yana en zor günlerini
yaşamaktadır. Yönetici sınavına giren müzecilerin
%70’i konulan barajı geçememiş, müzeler vekaletle
yürütülmeye çalışılmaktadır. Oysa Cumhuriyetin
ilanından bu yana müzelerde pek çok değerli,
bilimsel yönden ağırlıklı yönetici ve uzmanlar
yetişmiştir. Bugün bunlardan hayatta kalanların çoğu
özel müze veya üniversitelerde başarıyla görev
yapmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanı meslekten
olmadığına göre müzelerde yıllarını vermiş,
verdikleri eserlerle kendilerini kanıtlamış
müzecilerden neden danışman olarak yararlanmaz? Eski
müzecilerden danışmanları olsaydı,yukarıdan emir
almadıysa verdiği kararın ne denli yanlış olduğu,
sakıncaları kendisine en azından söylenirdi… Kenthaber, Erdem Yücel,
16.08.2010
Hürriyet, Haber: Yorgo
Kirbaki, 17.08.2010
Trabzon’daki Sümela
Manastırı’nda önceki gün yapılan ayin nedeniyle
Yunanistan’da yayınlanan Elefteros Tipos
Gazetesi’nin dediği gibi, “Meryem Ana artık gözyaşı
dökmüyor” mu, bilemiyoruz.
Ama söz konusu ayine
katılan birçok insanın sevinç gözyaşı döktüğüne
tanığız.
İyi oldu. Başta Kültür
Bakanı Ertuğrul Günay olmak üzere yetkililer geçen
yılki gibi bir şirretliğin tekrar yaşanmasına fırsat
bırakmadılar.
Hürriyet, Yazı: Oktay
Ekşi, 17.08.2010
Sümela Manastırı'ndaki
tarihi ayini “rayından çıkarabilecek” fanatiklerin
Trabzon’a gelmesini
Fener
Rum
Patriği
Bartholomeos’un
engellediği ortaya çıktı. Yunan basınında çıkan
haberlere göre Bartholomeos, aşırı fanatik görüşleri
ile
tanınan
Karadeniz kökenli
Selanik Valisi Panayotis Psomiadis’in Sümela’ya
gitmesini bizzat engelledi. Selanik valisi Psomiadis
geçen yıl 15
Ağustos’ta Sümela
manastırında yaşanan tatsız olaylarda başrol
oynamıştı. Psomiadis, Sümela’da kameralar önünde
Yunan milli marşını söylemeye teşebbüs etmiş,
Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer tepki
göstermiş ve çıkan gerginliğin ardından küçük çapta
arbede yaşanmıştı. Milliyet, Haber: Takis
Berberakis, 17.08.2010
Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay, demokrasi olduğu müddetçe Sümela
Manastırı'nda ayinlerin devam edeceğini söyledi. Habertürk, 18.08.2010
|
|
MÜZE VE ÖREN YERLERİ MAĞAZALARINA KAVUŞTU
Müze ve ören yerlerinde başlatılan “Satış alanları ve ticari faaliyetlerin yönetimi” projesi kapsamında, yurt genelinde 33 müze mağazası ve 26 kafeterya açıldı. Müze ve ören yerleriyle markalaşmış, çağdaş ve geleneksel tasarımlarla oluşturulan eserlerin kopyaları da söz konusu müze mağazalarında satışa sunuldu. Türkiye Gazetesi, 14.08.2010 |
PADİŞAH YADİGARLARI TOPKAPI SARAYI'NDA
İstanbul Türbeler Müzesi Müdürlüğü uhdesinde bulunan eserlerden oluşan “Sonsuzluğun Kapısı: Türbeler” isimli sergi, 16 Ağustos Pazartesi günü saat 14.00’da Topkapı Sarayı Has Ahırlar bölümünde ziyarete açılacak. Osmanlı İmparatorluğu’nun, padişahlar, devlet adamları ve kanaat önderlerinin türbelerinde bulunan bu tarihi ve kültürel miras eserleri, ilk defa bir arada sergilenecek. Türkiye Gazetesi, 14.08.2010 |
NİŞANYAN USLANMIYOR
Son olarak Muğla'nın Dalyan Beldesi'ndeki Kaunos Kaya Mezarları'nın benzerini Selçuk'un Şirince Köyü'ndeki Kayserdağı'na yaptırması ve Orman Bakanlığı ile mahkemelik olmasıyla gündeme gelen Yazar Sevan Nişanyan şimdi de ilçede kaçak yaptığı iddia edilen yapılarla gündeme geldi.
Geçtiğimiz günlerde
toplanan İl Özel İdaresi Encümeni, Nişanyan'ın bu
köyde kaçak olarak inşa ettiği çeşitli
özelliklerdeki 12 yapıyla ilgili yıkım kararı aldı.
İçinde işlettiği pansiyonun da bulunduğu 4 yapıyla
ilgili önceki yıllarda alınmış 4 yıkım kararı daha
bulunan Nişanyan ise, bu kararı önemsemediğini
açıkladı. Nişanyan, "Devlet kademesinde bulunan
Vandal'ların hangi kararları aldığı beni
ilgilendirmiyor" diye konuştu. İl Encümen Üyesi Emre
Özer ise, "Nişanyan'ın yaptığı kanunu hiçe sayma ve
devlete meydan okumadır" diye konuştu.
Yeni Asır, Haber: İlker Çoban, 14.08.2010 |
|
HAPİSTEKİ İHBARLA ORTAYA ÇIKAN SIR
Milas’ta Zeus
Karios Kutsal Mabet Alanı’nda ortaya çıkarılan Kral
Mausolos’un babası Hekataios’a ait 2400 yıllık mezar
odası ve lahdin ardından film gibi bir hikaye çıktı. Milliyet, 14.08.2010
Emniyet güçleri, mezarı soymak isteyen defineciler tarafından çekildiği iddia edilen görüntüleri, kimin çektiğinin araştırıldığını, olayla ilgili soruşturmanın devam ettiğini bildirdi. Milliyet, 14.08.2010 |
|
![]() |
SİNOP'TA ESKİ ÇAĞLARA AİT KAPAKLI MEZAR BULUNDU
Sinop’ta yol yapımı sırasında, binlerce yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen kapaklı mezar bulundu.
Gelincik Mahallesi Adliye Lojmanları önünde belediye tarafından gerçekleştirilen yol yapım çalışmaları sırasında iş makinesi tarafından ortaya çıkarılan ve Roma dönemine ait olduğu sanılan taşla örülü ve kapaklı mezar vatandaşların büyük ilgisini çekti. Olayın Sinop Arkeoloji Müzesi’ne haber verilmesi ardından yol çalışmaları durduruldu. Daha sonra bir kısmı toprakla dolan mezarın kapağı açılarak arkeologlar tarafından çalışma başlatıldı. Meraklı vatandaşlar ise mezarda sürdürülen çalışmaları ilgiyle izlerken bu sırada güvenlik için bir polis görevlendirildi. Lahitten çıkartılan kemik parçaları özel bir poşete konulurken, kemik parçalarının yanında ölüye ait çeşitli süs ve eşyalar bulundu. Bulunan malzemeler incelenmek üzere Sinop Arkeoloji Müzesi’ne gönderildi. Bu arada mezar içerisinde kirece rastlanırken, mezarın bulaşıcı bir hastalık nedeniyle ölen bir kişiye ait olabileceği sanılıyor. Haber Oku, 14.08.2010 |
PRIAPOS GÜN YÜZÜNE ÇIKMAYI BEKLİYOR
Biga İlçesi'ne bağlı Karabiga beldesinde bulunan Priapos antik kenti, gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor.
Karabiga Belediye Başkanı Muzaffer Karataş, Priapos’un, incelenmesi gereken antik bir kent olduğunu söyledi. Beldenin son liman bölgesine yakın bir alanda mitolojideki adı Priapos olan antik kentin bulunduğunu belirten Karataş, fazla olmamakla birlikte antik kente turizmcilerin ilgi gösterdiğini bildirdi. Antik kentin ortaya çıkarılmasını beklediklerini, şu ana kadar bu konuda fazla bir şeyin yapılmadığını ifade eden Karataş, Priapos’un, kazı alanı kapsamına alınmasına rağmen her hangi bir kazı çalışmasının olmadığını bildirdi. Konuyu bazı üniversitelerle görüşerek, bölgede kazı yapılmasını ve antik kentin gün yüzüne çıkarılmasını istediklerini, bu konuda ilgililerden destek beklediklerini dile getiren Karataş, Priapos’un bu gün sadece kalelerinin gün yüzünde olduğunu kaydetti. Araştırma yapılması gereken alanın çok geniş bir bölgeyi kapsadığına işaret eden Karataş, şöyle dedi: ” Alanı çok geniş bir yer burası. Bu kazıyı üstlenebilecek sponsorlara ihtiyacımız var. Üniversite ve devletin de desteğiyle biz burada kazıların başlatılmasını istiyoruz. Özellikle Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile görüştük. Üniversitelerden bize destek gelirse, biz kazı için maddi manevi her şeye hazırız. Antik kentin ortaya çıkarılmasıyla Karabiga’nın çehresi değişecek, burası turizmcilerin ilgisini çekecek. Priapos, gerçekten incelenmesi gereken yaşamış bir kenttir, olaydır. Burada geçmişe yönelik olaylar ve tarih yatmakta. Ayrıca Priaopos’un da Truva gibi filme alınmasını arzu ediyoruz. Çünkü burada yaşanmış birçok olaylar var. Sinemacılarında bu konuda dikkatini çekmek istiyoruz.” Muzaffer Karataş, bölge insanının antik kent hakkında fazla bilgi sahibi olmadığını da bildirdi. Karataş, ”Bir rivayete göre bu yörede yaşayan Priapos, çirkin ve güçlü bir insanmış. Priapos, çirkin olduğu için halk tarafından lanetleniyor ve bu kentten kovuluyor. Ondan sonra bu bölgede sürekli olarak olumsuzluklar yaşanmaya başlanıyor. Halk bunun nedenini Priapos’un kovulmasına bağlıyor. Bunun üzerine kovdukları Priapos’u tekrar buraya çağırıyorlar ve burada bereketli topraklar oluşuyor. Priapos mitolojide bereket tanrısı olarak biliniyor” diye konuştu. Çanakkale Olay, 14.08.2010 |
|
ENEZ KAZILARINDA ÇALIŞMALAR SÜRÜYOR
Edirne’nin Enez İlçesi'nde 1970 yılından bu yana devam eden arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Kazı başkanı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Sait Başaran, Enez’in, Balkanları, Ege ve Anadolu’ya bağlayan deniz, nehir ve kara yolların kesiştiği bir yerde kurulan önemli bir kültür ve ticaret kenti olduğunu söyledi.
Başaran, Enez’in antik çağlarda ‘Ainos’ olarak adlandırıldığını ifade ederek, ‘Ainos Ege’yi Karadeniz’e bağlayan tek yoldu. Meriç Nehri ile 100 kilometrelik bir yolculukla bu bağlantı sağlanıyordu. Günümüzde Ege’den Karadeniz’e ulaşmak için boğazları geçerek yaklaşık 450 kilometre yol kat etmek gerekiyor. Ticari ulaşım Enez’den yapılıyordu. Antik çağdan 17. yy’a kadar bu yol kullanılmıştır. Ainos bu nedenle çok zengin bir kent olmuştu. Kazılardan çıkan bulgulardan bunu anlıyoruz. Ancak, sürekli yeni yerleşim kurulduğu için çok tahrip olmuş’ dedi. Prof.Dr. Başaran, bu yılki kazıları Enez’deki 4 ayrı bölgede yürüttüklerini belirterek, şu bilgileri verdi: ‘Enez’de 1978 yılından beri kazı çalışmalarına katılıyorum. Bu yıl, Kaleiçi, Enez girişindeki nekropol, Kral Kızı bazilikası ve zemini mozaiklerle kaplı Roma dönemi villasında kazı yapıyoruz. Kaleiçi’nde antik Ainos kentinin kültür tabakalanmasını ortaya çıkartmak için çalışıyoruz. Burada ilk yerleşimlere ulaşmaya çalışıyoruz. Kalkolitik Çağa kadar geri gidiyoruz. Kaleiçi’nde, kale kapısının girişinde yaptığımız çalışmalarda da, Osmanlı dönemine ait üst tabakalarında yapı kalıntıları ortaya çıkıyor.
Hoca Çeşme’de ise Neolotik Çağ bulgularına ulaşıyoruz. Bu çağ insan oğlunun ilk yerleşik düzene geçtiği zamandır. Bu bölgede Enez’e 3 kilometre mesafede bulunuyor. Enez girişinde bulunan nekropolde Ainos’un ilk kurulduğu yıllara ait mezarlar ortaya çıkıyor. Pişmiş topraktan lahitler, amforalar, hidria adı verilen ve içine yakılan ölünün kül ile kalan kemiklerinin konulduğu kaplar bulunuyor. Bunların içlerine konulmuş çeşitli objelerde çıkıyor.
Kral Kızı Bazilikası’nda yürütülen çalışmalarda ise hiç beklemediğimiz bir olayla karşılaştık. Burada duvar resimleri bulduk. Burası bir kiliseden büyük bir yer. 30×27 metre ebadında bir yapı. Kazılarda, su ihtiyacının karşılandığı kaynakta gün yüzüne çıktı.’
Kazılarda ortaya çıkartılan eserlerin Enez’deki İstanbul Üniversitesi Eğitim Tesisleri’nde öğrenciler tarafından temizlenip, onarıldığını dile getiren Prof.Dr. Başaran, ‘Çok sayıda pişmiş kap, kemikler ve çeşitli eşyalar ortaya çıkartılıyor. Bunlar arasında su kapları, ölü yakma geleneğinde kullanılan kremasyon kapları da yer alıyor. Çok sayıda pişmiş topraktan yapılmış oryantalizan eşyalar buluyoruz. Edirne Müzesi’nde sergilenen siyah figür tekniğiyle yapılan ve üzerinde savaş sahnesi ile şarap tanrısı figürünün yer aldığı amfora gibi çok önemli ve değerli bulgulara da ulaşılıyor’ dedi. Enez kazılarına yabancı arkeologların ilgisinin son yıllarda arttığına dikkati çeken Başaran, ‘Bu yılki kazılara Alman, Avustralya ve Moğolistan’dan katılım var. Bu Enez’in tarihi zenginliğinin dünyaya duyurulmasında önemli bir gelişme’ diye konuştu. haberler.com, 13.08.2010 |
![]() |
|
Rhodiapolis (Fahri Işık’a Armağan, 2004) |
...1901
|
![]() |
08 - 14 Ağustos 2010 |
|
TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Düzce, Konuralp Belediyesi, antik kentte toprak altında kalmış kalıntıları ve tarihi değerleri ortaya çıkarmak amacıyla bir çalışma başlattı.
Düzce Damla Gazetesi, 13.08.2010 |
![]() ![]() |
|
SÜMELA'DA HEYELAN TEHLİKESİ
Trabzon'un dünyaca ünlü Sümela Manastırı heyelan tehlikesiyle karşı karşıya. Dokuz yıl önce de heyelan olduğunu ancak hiçbir çalışma yapılmadığını belirten uzmanlar, acilen tedbir alınması gerektiğini söylüyor. Dokuz yıl önceki heyelanda, hemen üst taraftaki bölge çatlamış, tonlarca ağırlıktaki kayalar manastırı teğet geçerek vadiye yuvarlanmıştı. Kayalar, dev ağaçları devirmiş, sosyal tesisleri yıkmış, yola zarar vermişti. Tarihi yapı, bir süre turistlerin ziyaretine kapatılırken, gönderilen 150 bin liralık kaynakla sosyal tesisler ve tuvalet yeniden yapıldı, yol onarıldı. Sabah, Haber: Ulaş Özdemir, 13.08.2010 |
"ARKEOLOJİK KAZILARLA İLGİLİ DURDURMA DÜŞÜNMÜYORUZ"
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ''Turizmde bu yıl dünya ortalamasının üzerindeyiz. Geçen yıl dünya eksideyken biz artıdaydık. Bu yıl, artıyı geçen yıla göre üçe katlamış durumdayız'' dedi.
Muğla Valisi
Fatih Şahin'i makamında ziyaret ederek Muğla'daki
turizm çalışmaları hakkında bilgi alan Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Muğla'nın kendileri
için büyük bir öneme sahip olduğunu belirtti. Bakan
Günay, ''Turizmde bu yıl dünya ortalamasının
üzerindeyiz. Geçen yıl dünya eksideyken biz
artıdaydık. Bu yıl, artıyı geçen yıla göre üçe
katlamış durumdayız'' diye konuştu. Yeni Asır, 12.08.2010 |
|
MİLLİ MÜCADELE KONAĞI MÜZE OLACAK
Milli Mücadele sırasında askeri karargah olarak kullanılan, katliamlardan kaçan binlerce Türk'ün saklandığı ve Büyük Önder Atatürk'ün de kaldığı tarihi Şeyh Cemil Nardalı Konağı, yıkılmaktan kurtarıldı.
Adana'nın Çukurova yöresinde, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması sürecinde yararlılık gösteren Şeyh Cemil Nardalı tarafından yaptırılan ve Osmanlı mimarisinin tüm özelliklerini taşıyan tarihi konak, Nardalı'nın torunu olan Can Gülez'in girişimleri sonucu restore ediliyor. turizmdebusabah.com, 12.08.2010 |
![]() |
MUĞLA'DA BÖLGE MÜZESİ KURULMASI ÇALIŞMALARI HIZLANDIRILIYOR
Osman Murat Süslü'nün Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü olmasının ardından İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne atanan Kamil Özer, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün'ü makamında ziyaret etti. Ziyarette bölge müzesi kurulması gündeme geldi.
Muğla'da kısa bir süre
önce göreve başladığını belirten İl Müdürü Kamil
Özer, "Muğla'yı moda değil, marka şehir yapmak
istiyoruz. Kamu ve yerel yönetimler olarak işbirliği
içinde çok çalışacağız. Sayın Belediye Başkanımızın
gündeme getirdiği bölge müzesi konusu çok önemli.
Sayın Bakan önümüzdeki günlerde Muğla'ya gelecek. Bu
konu hakkında kendisine bilgi sunacağız " dedi. Turizm Gazetesi, 12.08.2010 |
|
DENİZLİ'DE TARİH AYDINLANIYOR
EÜ Rektörü Prof.Dr. Candeğer Yılmaz, Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Süer Anaç, Genel Sekreter Prof.Dr. Bülent Özkan ve Yapı İşleri Daire Başkanı Zafer Gücin’in katılımlarıyla Denizli’nin Çivril İlçesi'ndeki Beycesultan Höyüğü ile Kale İlçesi'ndeki Tabae kazı alanında incelemelerde bulundu.
Denizli Çivril’de üniversite yönetimini kazı çalışmalarını sürdüren ekibin başı olan Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Eşref Abay karşıladı. Kazı alanını gezdirerek bilgi veren Doç.Dr. Eşref Abay, Beycesultan Höyüğü’nde kazı çalışmalarının üç yıl önce başlatıldığını söyledi. Doç.Dr. Abay “Beycesultan’nın dünya literatüründe çok önemli ve ünlü bir arkeolojik alan. Yukarı Menderes Havzası içinde yer alan höyükte buğday fosilleri ambar ve saray, tapınak kalıntılarına rastladık. Höyük Dışkent – Kale olarak iki ayrı alan halinde kazılacak. Biz çalışmalarımıza Kale’den başladık. Belediye’den kazı alanının güvenliği konusunda yardım ve kazı evi talebinde bulunuyoruz” dedi.
Daha sonra Çivril Belediye Başkanı İbrahim Hakkı Aslan ile görüşen Rektör Prof.Dr. Candeğer Yılmaz, belediyelerden çok büyük destekler beklediklerini ifade etti. Halkın kazı alanlarını sahiplenmesi ve bu alanların korunması konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Prof.Dr. Yılmaz, bu konuda en büyük desteği yerel yönetimlerden beklediklerini söyledi. Belediye Başkanı İbrahim Hakkı Aslan ise “Çivril’in geleceği için önemli olan kazıların sonuçlanması. Çalışmalar sonunda gün ışığına çıkacak tarihle turizme ve ilçemize çok değerli katkılar sağlanacak. Bunun için de gereken katkıyı sağlamayı sürdüreceğiz” dedi.
Daha sonra Denizli’nin Kale İlçesi'ne geçen Rektör Prof.Dr. Candeğer Yılmaz ve beraberindekiler Kale Belediye Başkanı İsmail Yarımca’yı ziyaret ederek süren kazılar hakkında bilgi alışverişinde bulundular. Ardından E.Ü Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bozkurt Ersoy eşliğinde Tabae alanı gezildi. Kazının başkanlığını da yürüten Prof.Dr. Ersoy kazıların 2007 yılından beri devam ettiğini belirterek “Burası Hellenistik, Roma, Bizans, Beylikler ve Osmanlı uygarlıklarını içinde barındıran çok zengin bir kazı alanı. Çalışmalarımız sürecek” diye konuştu.
Tabae alanında çıkartılan eserleri inceleyen Prof.Dr. Yılmaz böyle geniş bir kazı alanını görmekten çok memnun olduğunu belirterek “Burada ki kazı ekibine destek vermek için geldim. Burada birkaç yıl içerisinde çok farklı bir Kale görebiliriz. Ancak bunun için sponsor desteği şart. Ayrıca yerel halkın katkısı ve burayı koruması çok önemli. Kazılar üç ay sürüyor. Geri kalan dokuz ay burası yöre halkına emanet. Kazı çalışmalarıyla tarihi eserler ortaya çıktıkça Kale ve Çivril’in çehresi değişecek.” diye konuştu. Prof.Dr. Yılmaz’a üç yıllık kazı raporlarının sunulmasının ardından gezi tamamlandı. Haber Ekspres, 12.08.2010 |
|
UNESCO 15 EKİM'E KADAR SÜRE TANIDI
İstanbul'un ''Dünya Kültür Mirası Listesi''nde kalabilmesi için Türkiye'nin, 15 Ekim'e kadar Haliç Metro Geçiş Köprüsü ile ilgili çalışma yaptırması, Şubat 2011'e kadar da diğer tüm maddeleri yerine getirmesi gerektiği belirtildi.
Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Video ve
Konferans Salonunda İstanbul SOS girişimi tarafından
düzenlenen toplantıda konuşan İstanbul Teknik
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Zeynep Ahunbay,
İstanbul'un ''Dünya Kültür Mirası Listesi'' içinde
bulunan tarihi alanlarıyla ilgili olarak UNESCO
Dünya Kültür Mirası Komitesi tarafından açıklanan
son karar metnindeki şartların nasıl uygulanacağının
kamuoyuna biran evvel aktarılması gerektiğini ifade
etti. Ntvmsnbc, 12.08.2010 |
|
GALATA DÖNÜŞÜMÜ
Apartlarında mutfaktan
yatak odasına kadar herşeyin olduğunu söyleyen
Galateia Residence Yöneticisi Yüksel Kukul,
"Günümüzde insanlar sosyal ve özel çalışma
hayatlarında daha rahat ve geniş alanlara yönelmeye
çalıştılar. İnsanlar burada çok rahat bir konaklama
olanağına sahipler. Apartımızda 13 dairemiz mevcut.
Burada kalan insanların yüzde 95’ini yabancı
turistler oluşturuyor" dedi. Habertürk, Haber: Barış Melih Cayıt - Özge Eğrikar, 12.08.2010 |
|
BÜYÜK SIR! Vatan, 12.08.2010 |
|
|
86 YIL SONRA İBADETE AÇILDI
Osmaniye’nin Kadirli İlçesi’nde, Romalılar Dönemi’nde yapılan daha sonra kilise ve camiye dönüştürülen Ala Cami, “Anıt Eser Ala Cami Projesi’’ çerçevesinde restorasyon çalışmalarının büyük ölçüde tamamlanmasının ardından 86 yıl sonra ibadete açıldı. Kadirli Müftüsü Orhan Öncü, Roma, Doğu Roma ve Türk medeniyetlerini birarada yaşatan Ala Cami’de 86 yıl aradan sonra ilk teravih namazı kılındığını söyledi. Taraf, 12.08.2010 |
2700 YILLIK URARTU MÜHRÜ Radikal, Haber: Osman Bekleyen, 12.08.2010 |
|
SANTRALİSTANBUL'A ULUSLARARASI ÖDÜL
EAA-Emre Arolat Architects ve Nevzat Sayın Mimarlık Hizmetleri, Santralistanbul Çağdaş Sanatlar Müzesi yapısı ile her yıl dünyanın başarılı mimarlık projelerine verilen ‘International Architecture Awards 2010’ ödüllerine layık görüldü. Eski Silahtarağa Elektrik Santrali’nin yenilenerek müze, rekreasyon ve eğitim tesislerine dönüştürülen müze, dünyanın 38 ülkesinden ödül alan 95 projeden biri oldu.
Chicago Athenaeum Mimarlık ve Tasarım Müzesi ile Avrupa Mimarlık, Sanat, Tasarım ve Kentsel Planlama Merkezi’nin organize ettiği ödüller kasım ayında Madrid’de sahiplerine sunulacak. Ödüllü projeler sergisi, Madrid’den sonra Avrupa ve Amerika’nın çeşitli kentlerini dolaşacak. Radikal, 12.08.2010 |
|
PRİŞTİNE FATİH CAMİİ'NİN RESTORASYONU TAMAMLANDI
Kosova'nın başkenti Priştine'de bulunan Osmanlı Devleti'nin en görkemli camilerinden Fatih Camisi, restorasyonu tamamlanarak ilk günkü ihtişamına kavuştu.
Kültür ve Turizm Genel Müdürlüğü ve Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA)İdaresi Başkanlığı tarafından onarıma alınan Fatih Cami, Ramazan ayının ilk teravisinde Priştinalı Müslümanların hizmetine açıldı. Sırplar tarafından 1999 yılındaki savaş sırasında harap edilip depoya dönüştürülen Fatih Cami, 2009 yılında tekrar ibadete açılmıştı. Savaş sonrasında oldukça zarar gören cami yapılan restorasyon sonrasında eski ihtişamına kavuştu. Kündekari kapısı ve ahşap kepenkleri ile ilgi çeken cami için yapılan restorasyon çalışmaları 550 bin Euro'ya mal oldu.
Cami'de kılınan ilk
teravihe, Osmanlı Padişahı 1. Murad Hüdavendigar'ı
anma programı için Priştine'de bulunan AK Parti
Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu,
Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ve
Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar da
katıldı. 15. yüzyıla ait olan caminin bu halini
görmekten dolayı son derece memnun kaldıklarını
belirten Başkan Dündar, Türkiye'nin sınırları
dışında kalan Osmanlı eserler için gerekli
çalışmaların yapıldığını kaydetti. Bursa Olay, 12.08.2010 |
|
|
300 MİLYON YILLIK DİNOZOR İSKELETİ
Almanya’nın Thüringer
Wald adlı ormanlık bölgesinde, 300 milyon yıllık bir
dinozor iskeleti bulundu. Radikal, 12.08.2010 |
YOL ÇALIŞMASINDA TARİH ÇIKTI
Bartın’ın Amasra İlçesi'nde sürdürülen yol genişletme çalışmaları sırasında Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen 3 lahit kapağı parçası bulundu.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Karayolları 156. Şube Şefliğince, Fatih Mahallesi’nde iki gün önce başlatılan ve bölgenin tarihi niteliği dolayısıyla Amasra Müze Müdürlüğü'nden görevlendirilen 3 uzman nezaretinde gerçekleştirilen yol çalışmalarında, tarihi nitelikli taşlar bulundu.
İncelemede lahit kapağı parçaları olduğu belirlenen ve Roma Döneminden kaldığı tahmin edilen eserlerin, Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun alacağı kararla Amasra Müzesi’ne taşınacağı bildirildi.
Amasra Belediye Başkanı Emin Timur, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilçenin her yerinde tarihi esere rastlandığını belirterek, ”Amasra’da nereye kazma vursanız tarih fışkırıyor. Müzemiz, resmi kazı yapılmamasına karşın tesadüfen bulunan eserlerle dolu. 3 lahit kapağı parçası da müzemize konulacaktır” dedi. Gerçek Gündem, 11.08.2010 |
|
SİT ALANINDA KALAN İŞLETMELER YIKILACAK
|
|
"TARLABAŞI PROJESİNDEN VAZGEÇİLSİN"
Kaşka, dünya kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesinde en üst uluslararası kurum niteliğinde olması, üye ülkeler üzerinde bir denetim görevi üstlenmesi nedeniyle UNESCO’ya başvurduklarını bildirdi.
Evrensel, 11.08.2010
İstanbul’un üvey evladı gibi görülen Tarlabaşı yok olma tehlikesi ile yüz yüze. Tarihi Cenevizlilere dayanan Tarlabaşı Kentsel Yenileme Projesi kapsamına alındı. 209 tescilli yapı bulunan Tarlabaşı’nda 2 bin 900 insan bu projeden olumsuz etkilenecek.
Konuyla ilgili olarak
CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek Tarlabaşı Mülk
Sahipleri ve Kiracıları Kalkındırma ve Sosyal
Yardımlaşma Derneği önünde basın açıklaması yaptı.
Projenin şeffaf olmadığını söyleyen Şimşek, proje
ihalesinin Başbakan Tayyip Erdoğan’ın damadının
yönetiminde ki Çalık Grubuna bağlı GAP İnşaat’a
verildiğine dikkat çekti. Evrensel, 12.08.2010 |
|
AKDAMAR'DAKİ AYİN ERMENİLERİ BÖLDÜ
Ermenistan’ın dini lideri 2. Karekin’in sözcüsü
ise, boykotu reddederek verilen fırsattan
yararlanılması gereğine vurgu yaptı.
Radikal, 11.08.2010 |
|
İNGİLTERE'NİN EN ESKİ EVİ KEŞFEDİLDİ
Hürriyet, 11.08.2010 |
|
BAŞKAN DÜNDAR TARİHİ MİRASA SAHİP ÇIKIYOR
Geçtiğimiz günlerde Mollafenari ve İvazpaşa mahallelerinde vatandaşla bir araya gelerek bölgede yürütülen alt yapı çalışmalarıyla ilgili bilgi alan Dündar, rotasını aynı bölgede bulunan Bursa'nın önemli zatlarının yattığı türbelere çevirdi. Başkan Yardımcısı Hasan Hüseyin Erdönmez ile birlikte Somuncu Baba ve Üç Kuzular Türbelerini ziyaret eden Başkan Dündar, ihtiyaçları yerinde tespit etti.Dündar “Bir zamanlar bu topraklarda yaşamış önemli zatların türbeleri bizlere emanet, bu bilinçle türbelerin bakımı, onarımı ve çevre düzenlemesi konusunda gerekli tüm çalışmaları yürütmekteyiz. Sahip olduğumuz değerin farkındayız” dedi.
Bursa Olay, 11.08.2010 |
|
HUBER KÖŞKÜ RESTORE EDİLECEK
Tarabya’daki Huber Köşkü, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla baştan aşağı yenileniyor. Restore edildikten sonra yabancı devlet başkanlarını ağırlaması planlan köşkün restorasyon için ön hazırlıkları ve rölöve çalışması tamamlandı. Anıtlar Kurulu onayından sonra restore edilip iki yıl içinde bitirilmesi planlan köşk Türk mimarlar tarafından yapılacak.
Hürriyet, Haber: Fatma Aksu, 10.08.2010 |
|
TARİHİ ESER SATIP BORÇ ÖDEYECEK
Borç sorunuyla
başa çıkmaya çalışan İtalya kaynak yaratmak için
yeni yasa tasarıları üzerinde çalışıyor. Gelen
haberlere göre borç yükünün 1.6 trilyon doları
aştığı ülkede parlamentoya sunulan yasa tasarıları
arasında kullanılmayan Habertürk, 10.08.2010 |
|
KURAN'IN İLK NÜSHALARI İSTANBUL'DA SERGİLENECEK
Kuran’ın ilk nüshaları, indirilişinin 1400. yılında İstanbul’da gün ışığına çıkıyor. Türk İslam Eserleri Müzesi’nin envanterine kayıtlı elyazması Kuran-ı Kerim ve cüzlerin büyük bölümü ilk defa sanatseverlerle buluşacak. Sergi, Kadir Gecesi’ne denk gelen 5 Eylül’de başlayacak ve bütün gece ziyaret edilebilecek.
İstanbul, Kuran’ın indirilişinin 1400. yılında
benzersiz bir sergiye ev sahipliği yapacak.
Şam Evrakı arasındaki Kuran-ı Kerim yaprakları sanatsal özelliklerinin yanı sıra, bilinen, üzerinde tarihli bir vakıf kaydı bulunan en erken örnekler olması nedeniyle de büyük önem taşıyor. Bu örneklerdeki tarih, Hicri 262, Miladi 875-876 yıllarını gösteriyor.
Koleksiyonun Şam Evrakı olarak adlandırılması, Şam Emeviye Camii’nden getirilmesinden kaynaklanıyor. 19. yüzyıl sonunda cami büyük bir yangın geçirince evrakın pek çoğu harap olur. Kurtarılan belgeler arasından seçilenler 1911’de İstanbul’a Topkapı Sarayı’na getirilir. Koleksiyon, 1913’te Evkaf-ı İslamiye Müzesi (bugünkü adıyla Türk ve İslam Eserleri Müzesi) kurulunca Topkapı Sarayı’ndan müzeye gönderilir. Yaklaşık 250 bin civarında Kuran sayfasından oluşan Şam Evrakı Koleksiyonu’nun içinde dikkat çekenler arasında, ceylan derisi üzerinde kûfi hatla yazılmış yapraklar sıralanıyor. Hürriyet, Haber: İhsan yılmaz, 10.08.2010 |
|
|
4 BİN 500 YILLIK TARİHİ AYAĞA KALDIRIYORLAR
Ankara Üniversitesi Sualtı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce 11 yıldır gerçekleştirilen Urla Limantepe kazıları, Ege’nin denizcilik geçmişine ışık tutmakla kalmıyor, turizm alanında yeni bir cazibe noktası da oluşturuyor.Son olarak, Ege adalarında geçmişi 4 bin 500 yıl
öncesine dayanan tekne tasvirlerini bulan ekip, o
günün araç-gereçlerine sadık kalarak tarihi
tekneleri yeniden ayağa kaldırıyor. Milliyet Ege, 10.08.2010 |
BURSA'NIN EŞSİZ DEĞERLERİ 'DÜNYA MİRASI' YOLUNDA
Büyükşehir Belediyesi'nin, tarihi ve kültürel mirası ayağa kaldırma yönünde bugüne kadar yaptığı çalışmaları, ‘UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girerek taçlandırma yolundaki çalışmaları hız kazandı. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, tarihi çarşı ve hanlar bölgesi esnafıyla bir araya gelerek bölgenin önceliklerini belirledi.
Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen, Bursa'nın UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınmasıyla ilgili çalışmalar hızla sürerken Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, bugüne kadar yapılan çalışmaları değerlendirmek üzere Emirhan'da çarşı esnafı ve dernek yöneticileriyle bir araya geldi. Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Bayram Vardar ile Projeler Koordinatörü Aziz Elbas'ın da katıldığı toplantıda, bugüne kadar yapılan çalışmaların yanı sıra acil çözüm bekleyen sorunlar ele alındı. Tarihi Çarşı ve Hanlar Birliği Başkanı Şeref Akgün, Başkan Yardımcısı Mehdi Kamvuz, Kapalı Çarşı Dernek Başkanı Hasan Gülayan, Emirhan Dernek Başkanı Doğan Alakoç ile esnafların da katıldığı toplantıda yapılacak çalışmalarda çarşının bir bütün olarak ele alınması görüşü benimsendi.
Bursa Olay, 10.08.2010 |
|
SAFRANBOLU'DA 7 ASIRLIK HAMAM İLGİ BEKLİYOR
Bir çok
medeniyete ev sahipliği yapan Safranbolu İlçesi'ndeki
bazı tarihi eserler atıl vaziyette dururken, bazı
tarihi eserlerin adı ve yerleri iyi tanıtılmadığı
için yerli ve yabancı turistler tarafından
bilinmiyor. Bu eserlerden biri de Çeşme mahallesinde
bulunan eski hamam. Birgün, 09.08.2010 |
|
20. YÜZYILI EN İYİ TEMSİL EDEN YAPI Radikal, Yazı: Korhan Gümüş, Fotoğraf: Muhsin Akgün, 09.08.2010 |
|
"HASANKEYF İÇİN FARKLI ÇÖZÜMLER BULUNABİLİR"
Hasankeyf'te kaya düşmesi sonucu bir kişinin
yaşamını yitirdiği olayla ilgili bölgede
incelemelerde bulunan Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi,
rapor hazırladı. Raporda, "İnsan hayatını tehdit
edecek bir takım riskler bulunmaktadır. Fakat
insansızlaştırmak dışında farklı tedbirleri içeren
çözümler de bulunabilir" denildi. Evrensel, Yazı: Erdoğan Altan, 09.08.2010
Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Abdülselam Uluçam ise iş makinelerinin kazı değil, kazı yerinden çıkan hafriyatın kaldırılması gibi işlerde kullanıldığını savunarak heyetin raporunun ‘asılsız' ifadeler içerdiğini söyledi.
13 Temmuz gecesi Batman'a bağlı tarihi Hasankeyf İlçesi'nde, kaleden kopan kaya parçaları bir kişinin ölmesine neden oldu. Bunun üzerine kaleye çıkan eski çarşı yolu ve Dicle kıyısında çardakların bulunduğu alan araç ve yaya trafiğine kapatıldı.
Olayın ardından Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi'nin öncülüğünde, Türkiye Mimar Mühendis Odalar Birliği'ne bağlı İnşaat Mühendisi ve İnşaat Mühendisleri Odası Batman Temsilcisi Murat Ekinci, Jeoloji Mühendisi ve Jeoloji Mühendisleri Odası Batman temsilcisi Nevaf Taş, mimar mühendis Abdulkahhar Onur, arkeolog Ercan Alpay, Hasankeyfliler Birliği'nden Murat Tekin'den oluşan teknik heyet kaya parçasının düştüğü bölgede incelemelerde bulundu. Uzmanlar, inceleme sonucunda tek tek tutanak hazırladı.
Arkeolog Ercan Alpay'ın incelemelerine göre, ana kayada meydana gelen kopma sonucu Hasankeyf mağaraları diye tabir edilen, MÖ 800'lü yıllardan başlayıp yakın döneme kadar konut olarak kullanılan mağara evlerden bir kısmı tamamen tahrip oldu: "Tarihi öneme sahip bir yerde iş makineleriyle kazı yapılması bilimsel bir çalışmayla hiçbir ilgisi olmadığı gibi bu tarz bir çalışma tarihi eserler üzerinde büyük tahribata neden olmakta. Hasankeyf gibi kaya yapısı çok hassas olan yerlerde söz konusu felaketlere meydana gelebilir. Hukuki açıdan değerlendirilecek olursa, 1. derece sit alanı olan bir yerde kazıların ağır iş makineleriyle yapılması suç teşkil etmektedir. Kopan kayada önceden bir çatlak oluğu halde alınması gereken tedbirlerin hiç biri alınmamış ve ören yeri içinde kazı son güne kadar devam etmiştir."
Ne yapmalı? "Hasankeyf'e ivedilikle donanımlı bir teknik heyet gönderilmeli ve çalışmaları izlenmeli. Düşme riski bulunan kaya parçaları gerekli teknik müdahalelerle düşürülmeli. Düşme riski bulunan, ancak tarihi dokuya zarar verebilecek bölgelerde teknik müdahalelerle iyileştirme çalışmaları yapılmalı, risk minimize edilmeli. Müdahalenin teknik açıdan zor ve çok maliyetli olduğu bölgeler belirlenmeli ve bu bölgelere alternatif geçişler verilmeli. İyileştirme yapılmış olsa bile kaya parçalarının düşme riskinin olduğu bölgelerde dinlenme yerleri oluşturulmasına izin verilmemeli."
Raporda, kaya düşme riskinin halen sürdüğü ancak bu riskin alınacak önlemlerle ortadan kaldırılabileceği vurgulanıyor. Raporda "Güvenlik kaygıları nedeniyle, ören yerinin tamamen insansızlaştırılarak hiçbir tedbir alınmadan kaderine terk edilmesi 21. yüzyıl Türkiye'sinde ve mühendislik biliminin çözemeyeceği ve çaresiz kalınacağı bir durum değildir" denildi.
50 yıldır baraj tehdidi altındaki Hasankeyf'te 2008'de turizm patlaması yaşandı. Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi'ne göre 2008'de tarihi ilçeye 3 milyon turist geldi. 2009'da küresel ekonomik krizle bu rakam 2 milyon 200 bine geriledi. 2010'da Hasankeyf'i 3 milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyordu. 2010 Haziran'ına kadar ziyaretçi sayısı 1 milyonu aşmıştı. Ancak temmuzdaki kaya kazası sonrası tarihi kale turizme kapatılınca, tur iptalleri başladı. Bu nedenle 2010'da ziyaretçi sayısının 2 milyon civarında kalacağı tahmin ediliyor.
Hasankeyf Kazı Başkanı Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi'nin öncülüğünde hazırlanan raporun ardından yazılı bir açıklama yaparak heyetin getirdiği eleştirilere itiraz etti.
‘Heyetin raporunda maksadını aşan bazı asılsız ve yanıltıcı ifadeler olduğunu' savunan Uluçam, eleştirilen ağır iş makinelerinin doğrudan kazı amacıyla kullanılmadığını söyledi: "Kazı ekibi ağır iş makineleri ile kazı yapılmayacağının bilincindedir. Ancak mimari içerikli tüm kent kazılarında, kazı ile ortaya çıkarılan veya ortada duran, insan gücünün yetmeyeceği hacim veya ağırlıktaki malzemenin yerinden kaldırılması, dikilmesi veya taşınması sırasında her türlü araç gereç, iş makinesi kullanılmaktadır."
Kazı Heyeti Başkanı ve Batman Ühiversitesi Rektörü Uluçam yazılı açıklamasında ‘can güvenliği' konusuna da değindi: "Hasankeyf 'teki kayaların düşmesi veya çevresindeki can ve mal güvenliğinin sağlanması, kazı başkanlığının değil daha önceleri defalarca uyarılan sözde işletme sahipleri ile mülki ve mahalli yetkililerin görev ve sorumluluğundadır."
Hasankeyf'te tehlike arz eden kayaç ve yapılarla ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın da bir bilim komisyonu oluşturacağını belirten Prof.Dr. Uluçam "Tüm bu gerçekler ortada iken, konunun başka yönlere çekilmek istendiği gibi bir çabanın varlığı, aynı zamanda Hasankeyf kazı başkanını yıpratmaya yönelik girişimler olarak algılanmaktadır" dedi. Radikal, 10.08.2010 |
|
HIRKA-İ ŞERİF YENİDEN ZİYARETE AÇILIYOR
Hırka-i Şerif'in muhafaza edildiği mekânın restorasyonu için 3 ay önce başlatılan çalışmalar sona erdi. Aynı zamanda konservasyonu da yapılan Hırka-i Şerif ile birlikte Veysel Karani Hazretlerine ait başlık ve kemer Ramazan'ın ilk Cuma günü ziyarete açılacak. Hırka-i Şerif, Ramazan'ın ilk Cuma günü Fatih'teki Hırka-i Şerif Camii'nde ziyarete açılacak.
Fatih Hırka-i Şerif Camii'nde bulunan Hırka-i Şerif'in konservasyonu için Marmara Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığının ilgili birimlerinden bilimsel bir kurul oluşturulmuştu. Hem Hırka-i Şerif'in konservasyonu hem de Hırka-i Şerif'in muhafaza edildiği mekânın restorasyonu için 3 ay önce başlatılan çalışmalar sona erdi. Hırka-i Şerif, 13 Ağustos'tan itibaren vatandaşların ziyaretine açık olacak. Yıllardır her Ramazan ayında özel muhafazasının içinde korunan ve ziyarete açılan Hırka-i Şerif artık, iklimlendirme yapılmış olan özel bir vitrinde tümünün görülebileceği bir şekilde ziyarete açılacak. Yeni Şafak, Haber: Şamil Kucur, 09.08.2010 |
![]() |
|
KAZIYA SICAK HAVA MOLASI
Ankara’nın Nallıhan İlçesi'ne bağlı Çayırhan beldesindeki Juliopolis antik kentinde başlatılan kazı çalışmalarına aşırı sıcaklar nedeniyle ara verildiği bildirildi.
Anadolu Medeniyetler Müzesi Müdürü ve Kazı Heyeti Başkanı Melih Arslan, yaptığı açıklamada, kazı çalışmalarına ara verildiğini, çalışmalara Ramazan ayı sonrasında tekrar başlanacağını söyledi.
Kazı çalışmalarının Kasım ayı sonuna kadar devam edeceği bildirildi.
Çayırhan Belediye Başkanı Ömer Bayrak da kazının başlatılması için gayret sarf ettiğini belirterek, yapılan çalışmalarda bugüne kadar yüzlerce mezar odasına ulaşıldığını söyledi. Bayrak, kazılar sonucunda bölgeyi turizme kazandırmayı planladıklarını belirtti. Trt/Haber, 09.08.2010 |
CHRISTIE'S SATIŞLARDAN MEMNUN
Christie's Müzayede Evi, 2010 yılının ilk altı ayı içerisinde yaptığı satışların yüzde 46 arttığını açıkladı.
Yetkililer, sanat piyasasına olan güvenin süreceğini düşünüyor. Christie's, içinde bulunduğumuz yılın ilk altı ayında yaptıkları satışların 1.71 milyar dolara dayandığını belirtti. Geçen yılın rakamı ise 1.2 milyar dolardı. Mayıs ayı içerisinde, Pablo Picasso'nun bir tablosu 106 milyon dolara satılarak, en pahalı sanat eseri unvanını elde etmişti. 1766 yılında James Christie tarafından kurulan Christie's Müzayede Evi'nin 32 ülkede 57 ofisi bulunuyor. Taraf, 08.08.2010 |
|
![]() |
İSLAM SANATLARININ EN BÜYÜK MÜZESİ
Kahire’de, bir zamanlar dünyanın en büyük İslam sanatları müzesi kabul edilen kurum, yedi yıllık bir çalışmanın ardından yeniden açılıyor. Radikal, 08.08.2010 |
YEREBATAN SARNICI TEHLİKE ALTINDA MI?
Tarihi yarımadanın en önemli antik yapılarından biri olan Yerebatan Sarnıcı bugünlerde İstanbul'un hakkında en çok konuşulan noktalarından biri. Turist Rehberleri Birliği'nin yaptığı bir açıklamayla gündeme gelen Yerebatan Sarnıcı, bir bakıma tarihi yarımadadaki kendisi gibi tarihe meydan okuyan eserlere de dikkat çekti. MS 542 yılında Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafından kentin su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılan Yerebatan Sarnıcı, Osmanlılar tarafından oldukça geç fark edilen bir tarihi alan. İstanbul'un ilk kurulduğu alan olan ve kentin ilk kurucuları tarafından Byzantion olarak adlandırılan tarihi yarımadanın bu bölümü şimdi birçok çevresel etken nedeniyle yıkım, bozulma ve aşınma tehlikesiyle karşı karşıya. Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Sultanahmt Camii, Dikilitaş, Yılanlı Sütun, Örme Sütun gibi birçok tarihi eser ve yapı hem trafik hem de araçların saldığı gazlar nedeniyle kararıyor, bozuluyor ve aşınıyor. Yıkılma riski taşıyan en önemli yerlerden biri ise Yerebatan Sarnıcı. Özellikle mayıs ayında Sultanahmet'teki yayalaştırma projesi hayata geçirildikten sonra üzerinden geçen, bekleyen, indirme-bindirme yapan tur otobüsleri ve çok yakınından geçen raylı sistem nedeniyle risk altında olan tarihi sarnıç ile ilgili konunun taraflarıyla konuştuk.
GÜLBAHAR BARAN ÇELİK (Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı) "Rehberler Odası'nın açıklaması, Yerebatan
Sarnıcı için son derece önemli bir uyarı.
Sultanahmet Meydanı'nın yayalaştırma çalışmaları
elbette çok önemli ancak bu yayalaştırma alanının
genişletilmesi ve tarihi yarımadayı kapsaması çok
daha uygun olacaktır. Çünkü araçların yük ve
titreşimleri çevrede bulunan tarihi eserlere zarar
veriyor. Bununla birlikte araçların havaya bıraktığı
karbondioksit gibi gazlar da çevrede bulunan tüm
tarihi yapılar ve anıtlar için tehlike oluşturuyor.
Bu açıdan sadece Yerebatan Sarnıcı değil, Ayasofya
Müzesi, Sultanahmet Camii gibi büyük mimari yapılar,
Hipodrom'da bulunan Dikilitaş, Örme Sütun, Yılanlı
Sütun gibi anıtlar aynı derecede risk altında." ŞERİF YENEN (İstanbul Rehberler Odası Başkanı) "Yayalaştırma Projesi kapsamında Sultanahmet
Meydanı yayalaştırıldı ve bu karar bölgeye nefes
aldırdı. Eskiden konvoylar ulaşıyordu, trafik
ilerlemiyordu. Yayalaştırmayla birlikte bölgedeki
kültürel ve tarihi değerlerimizi tüm dünyayla daha
medeni koşullarda paylaşma fırsatını yakaladık.
Ancak bu kararı alırken biz turist rehberlerine, tur
otobüslerindeki turistleri indirmek ve bindirmek
için iki rota gösterdiler ki, Yerebatan Sarnıcı'na
dair korkularımız da bu kararla ortaya çıktı.
Rotalardan ilki şöyle: Araçlar Çatladıkapı'dan
yukarı çıkıyor, Yeşil Ev'in sokağına dönüyor.
Ardından Sultanahmet Çeşmesi'ne doğru yöneliyorlar
ve solda Four Seasons'ın yanındaki arkeolojik parkın
yakınlarında indirme-bindirme yapıyorlar. Bu rota
Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii ve Ayasofya'yı
gezmek isteyen turistler için geçerli. Orada indirme
yapıldıktan sonra araçlar Cankurtaran Meydanı'na
iniyor.
KADİR TOPBAŞ (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı) "Araçların Yerebatan Caddesi'nden park etme ve indi-bindi yapmadan transit olarak geçmeleri gerekiyor. Buna rağmen caddeyi işgal eden araçlara cezai müeyyide uygulanması için Emniyet ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ayrıca bu güzergâhı sadece Kapalıçarşı'ya gitmek isteyen turist otobüsleri kullanıyor. Sultanahmet Meydanı'ndaki yayalaştırma projesinden önce Yerebatan Caddesi'nden günde 900 otobüs geçiyordu ve ayrıca bölge trafiği yine bu caddeden akıyordu. Yayalaştırma projesi ile otobüs sayısı 300'e inmiş, bölge trafiği de tamamen ortadan kalkmış durumda. Şimdi Yerebatan'ın risk altında olduğu iddialarıyla ilgili belediyemize ait birimler çalışmalar başlattı. Ulaşım Koordinasyon Birimi, Yerebatan Sarnıcı'nı korumaya ilişkin çeşitli modeller üzerinde çalışıyor. İlk planda oradaki İl Özel İdaresi'ne ait binayı taşıyacağız, hatırlarsanız daha önce de Eminönü Belediyesi'ne ait binaları taşıtmıştık. Caddenin araç trafiğine kapatılması yönündeki önerileri de değerlendiriyoruz. Trafiğin nerelere akıtılabileceğine dair de Emniyet Müdürlüğü'yle güzergâhlara dair görüşmelere başlayacağız."
SAMİ YILMAZTÜRK (Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi) "Tarihi yarımada, İstanbul ilk yerleşimin başladığı alan ve bu alanda hâlâ bilemediğimiz çok değerli bir geçmişimiz var. Çok yakın bir zamanda Yenikapı'daki metro kazılarında bin 500 yıllık bir tarih ortaya çıktı ve adeta İstanbul'un tarihi değişti, artık İstanbul tarihinin yeniden yazılması gerek. O yüzden böylesine değerli bir alana ulaşımın sokulması en büyük tehdit. Yerebatan Sarnıcı'na dair bir koruma kurulu kararı vardı. Bu kararda sarnıç yakınlarına ağır vasıtaların sokulmasının yasaklanması gerektiği ve bu nedenle trafiğe kapatılması gerektiği belirtiliyordu. O nedenle bugün oraya otobüslerin sokulması, park edilmesi, yolcu indirilmesi Yerebatan Sarnıcı için büyük bir tehdit. İvedi olarak Sultanahmet Meydanı dahil, bu bölgeye araç sokulmasının yasaklanması ve hiçbir şekilde tur otobüslerinin dahi girmemesi lazım. Dünyanın hiçbir yerinde tarihi dokunun içine araç sokulmaz. Sadece ağırlığı nedeniyle tehdit oluşturmasından dolayı değil, egzozun da tarihi yapılara verdiği zararı unutmamak gerek. Ayasofya'nın ya da Sultanahmet Camii'nin cephesinin kararmasının nedeni bu tür dışarıdan salınan gazlar. Üstelik egzoz gazları sadece binaların cephelerini karartmakla kalmıyor, bu gazların yağmurla birleşmesi tarihi yapılardaki taşların da erimesine neden oluyor. Bu yüzden dünyanın birçok yerinde tarihi kent merkezleri araç trafiğine kapatılmıştır. Bizim de tarihi yarımadadan trafiği tamamen kaldırmamız gerekiyor. Hatta bölgedeki raylı sistemin de oradan geçmemesi en doğrusu. Raylı sistem her geçtiğinde yarattığı titreşim bile tarihi dokuya zarar veriyor. Düşünün, 1400 yıllık bir sarnıçtan bahsediyoruz. Mimarlar Odası olarak yıllardır Unkapanı Köprüsü aksının güneyine hiçbir aracın girmemesi gerektiğini söylüyoruz."
Sivil toplum örgütlerinin önerileri
Yerebatan Caddesi'nin tramvay yolundan Alayköşkü
Caddesi ile kesiştiği noktaya kadar uzanan bölümünün
tümü trafiğe kapatılmalı. Sabah Pazar, Haber: Müjgan Halis, 08.08.2010 |
|
ÜÇ DEV HOLDİNG BİRLEŞTİ, EFES ANTİK KENTİ İÇİN ORTAK VAKIF KURDU
Türkiye'nin önde gelen üç büyük holdingi Efes Antik Kenti için 'Efes Vakfı' kurdu.
Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yayımlanan vakıf ilanına göre, Efes Vakfı'nın kurucuları şöyle: Doğuş Holding, Borusan Holding, Eczacıbaşı Holding, Alexander Gertner, Ali Ahmet Kocabıyık, Ayşe Nükhet Özmen, Fatma Zeynep Hamedi ve Nesibe Yasemin Pirinçcioğlu. İstanbul merkezli kurulan vakfın amacı da şöyle belirlendi: "İzmir İli, Selçuk İlçesinde bulunan Efes antik kentinde yapılan kazıları desteklemek, hızlandırmak, yeni kazılar yapılmasına önayak olmak ve olanak sağlamak; Efes antik kentinin yurtiçinde ve yurtdışında tanıtımına katkı sağlamak; Selçuk Müzesi'nin gelişmesini sağlamak, müzeye yeni mekanlar ve sergi salonları kazandırmak; yurtiçinde ve yurtdışında müzenin tanıtımını sağlamak." Sabah, 08.08.2010 |
|
"KIŞIN MEZAR KAZARIM, YAZIN ARKEOLOJİK ALAN"
Metropolis kazılarının
yapıldığı Yeniköy, 1500 kişilik bir köy. Kazılar,
yazın üniversitelerin kapanıp hocaların bölgeye
gelmesiyle başlıyor ve üniversitelerin açılacağı
zamana kadar devam ediyor. İşte bu dört aylık
sürede, köydeki pek çok kişiye gün doğuyor. Kışın
işsizlikten köy kahvelerinde zaman öldüren köylüler,
yazın amatör birer arkeoloğa dönüşüyor. Onlarla
sıradan bir köylüyle konuştuğunuz gibi tarlada
ektikleri domateslerden değil, Hellenistik dönemden,
Bizans kalıntılarından, sikkelerden, heykellerden
bahsetmek zorunda kalıyorsunuz. Hemen hepsi,
Hellenistik dönem hayranı. Bizans dönemi
kalıntılardan bahsederken ağız burun büküyorlar.
Hürriyet Pazar, Haber: Şermin Terzi, 08.08.2010 |
|
![]() |
OTEL DEĞİL SANKİ MÜZE
Sinop'ta adını içerisinde barındırdığı 700 parçalık tarihi antik koleksiyondan alan 'Antik Hotel' adeta arkeoloji müzesini aratmıyor. 25 yıllık koleksiyoner Ali Yılmaz'ın yatırımcısı olduğu Sinop Antik Hotel, müze-otel konseptini aynı çatı altında birleştirdi. Habertürk, 07.08.2010 |
TARİHİ KENT SİDE, KÜLTÜR MERKEZİ HALİNE GELİYOR
Antalya’nın Manavgat İlçesi'ne bağlı Side beldesi, kurulacak beş yeni müze ile “Müze Kent” haline getirilecek. Side Belediye Başkanı Abdülkadir Uçar, Side antik kentinin deniz, kum, güneş üçlüsünün dışında kültür merkezi olmaya hazırlandığını söyledi. Antik kentin ‘müze kent’ olması için 5 müze kuracaklarını belirten Uçar, “Mevcut arkeoloji müzemizin yanında Side Büyük Hamamı, Side Liman Hamamı gibi mekanların temalı müze olması için çalışmalar yürütüyoruz. Side’ye hizmet etmiş kişilerin heykellerini dikmek için de çalışma başlattık. Özellikle Girit göçünden sonra kimliğini ortaya çıkartmış tüm kişi ve ailelerle ilgili Kent Müzesi haline dönüştüreceğimiz Öğretmen Evi’nde çalışmalar yapılacak” dedi. Türkiye Gazetesi, 07.08.2010 |
|
4 BİN YILLIK NEŞTER
İkiztepe ören yerindeki kazılarda 4 bin yıl önce ameliyatlarda kullanılan obsidien (volkanik cam) 'neşterler' bulundu.
Samsun’un Bafra İlçesi'ndeki ören yerinde yürütülen kazının başkanı Prof.Dr. Önder Bilgi, obsidienin çok keskin ve hijyenik bir malzeme olduğunu söyledi. Bilgi, “Çıkardığımız 4 bin yıllık cam neşterler, hâlâ kullanılabilir haldeler” dedi. İkiztepe’de daha önce 690 iskeletin sekizinde kafataslarında ‘bilinçli ameliyat’ izlerine rastlanmıştı. Bölgede yaşayan halkın kökeninin Alacahöyük’te yaşayanlardan farklı, Güney Rusya ile Bulgaristan’da yaşamış insanlarla aynı olduğu belirlenmişti. Radikal, 07.08.2010 |
|
|
DEFİNE AVCILARINA BASKIN
Bir ihbarı değerlendiren Manisa İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri bir haftadır takibe aldıkları Ş.F. (41), T.Y. (50), S.Ş. (40) ve H.Ş. (44) isimli 4 define avcısını, define aramada kullandıkları cihazlar ile birlikte ilçeye bağlı Karabeyler Köyü Karataşlar mevkiinde bulunan dere yatağında kıskıvrak yakaladı. Yakalanan şahıslar, yanlarında bulundurdukları 47 parça metal ve plastik olmak üzere, define aramada kullanılan cihazlar ile birlikte İlçe Jandarma Komutanlığı'na götürüldüler.
Şahıslar, yapılan sorgulamaların ardından İlçe Cumhuriyet Savcılığı'na sevk edildiler. Yakalanan malzemelerin define için özellikle hazırlandığı, altın, demir, bakırı ayırabilecek güçte ve titizlikle yapıldığı kaydedildi. Manisa Kent Haber, 07.08.2010 |
DÜNYANIN GÖZÜ MUĞLA'DA
TARİHÇESİ
Habertürk, 07.08.2010
Muğla'nın Milas İlçesi'nde kaçak kazı sırasında Kral Mausolos'un babası Hekataios'un mezarını bulan 10 tarihi eser kaçakçısından 5'i çıkartıldığı mahkemece tutuklandı.
Mahkemeye sevk edilen 10 kişiden N.K. (61), O.Y. (37), M.T. (67), MÖ (39), M.A. (35) tutuklanırken, MS (42) serbest kaldı. Hırsızların Hekataios'un mezarının bulunduğu evi 10 ay önce 250 bin dolara satın aldıkları öğrenildi. Milas İlçesine bağlı Hisarönü Sokak'ta 3 kişinin kaçak kazı yaptığı bilgisini alan jandarma ekipleri, adli makamlardan alınan izinle şüphelilere ait ev ve eklentilerine operasyon düzenlemiş, aramalarda ev ile evin eklentisi şeklindeki barakada 6 ve 8 metre uzunluğunda 2 tünele rastlanmıştı. Zaman, Haber: Kayber Avcı, 07.08.2010
Mezardaki incelemelerden sonra gazetecilere açıklama yapan Özarslan, şunları söyledi: “Karia Satrabı Mausolos’un babası Hekataios’a ait 2400 yıllık bir mezar. Aşağıda doğal ve insan tahribatı var. Öncelikle bunlar ele alınacak. Tabii ki bu şekliyle lahdin gün yüzüne çıkarılması son derece önemli. Çünkü çok büyük bir işçilik var ve üstelik el değmemiş lahit. İstanbul arkeoloji müzelerindeki ‘Büyük İskender Lahdi’nin bir benzeri olabilecek şekilde, son derece estetik bir güzelliğe sahip. Öncelikle kurtarılması gerekli. Bunu bakanlığımız öncelikleri arasına aldı.”
Radikal, Haber: Oktay Çayırlı, 08.08.2010
Jandarma ve polis ekiplerince Milas’ta düzenlenen operasyonda bulunan ve arkeoloji tarihi açısından son 100 yılın en önemli tarihi eserleri olarak gösterilen 2 bin 400 yıllık mezar odası ve lahitte tarihi eser kaçakçılarının kazı yaptığının 1 yıl önce Milas Müze Müdürü tarafından emniyete bildirildiği iddia edildi.
Alınan bilgiye göre, geçtiğimiz günlerde Muğla’nın Milas İlçesi'nde jandarma ve polis ekiplerince düzenlenen operasyonda, Zeus Tapınağı’nın üzerindeki Menandros Anıtı’nın alt kısmındaki noktaya denk gelen ve 2 bin 400 yıllık olduğu düşünülen mezar odası ortaya çıkarılmasının ardından Milas Cumhuriyet Savcılığı’nca başlatılan soruşturma sürüyor.
Zeus Tapınağı’nın üzerindeki Menandros Anıtı’nın alt kısmındaki noktada, tarihi eser kaçakçılarının kazı yaptığının 1 yıl önce Milas müze müdürü tarafından emniyete bildirildiği iddia edildi.
İddialarla ilgili değerlendirmelerde bulunan Milas Kaymakamı Bahattin Atçı, “Milas Müze Müdürü emniyete bildirdiğini söylüyor. Kaymakamlığa ve emniyete bu konuda yazılı bir başvurusu söz konusu değil. Aldığımbilgiye göre emniyet zaten konuyu takip ediyormuş” dedi.
Kaymakam Atçı, Milas Müze Müdürü'nün iddialarını ve diğer gelişmeleri araştırmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan müfettiş talebinde bulunduğuna işaret ederek, “Milas Müze Müdürü emniyete sözlü olarak olayı bildirdiğini iddia ediyor, iddialara araştırmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Milas’a 2 müfettiş gönderdiği bilgisi ulaştı.” diye konuştu.
Konunun bütün yönleri ile müfettiş marifeti ile enine boyuna incelenmesinin gerektiğini anlatan Atçı, şunları kaydetti: “Tarihi eserlerin bulunduğu bölgede güvenlik tedbirleri alındı. Tarihi eserlerin bulunduğu bölgede uzman bir ekip tarafından kazı yapılması gerektiğine inanıyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bölgeye bir kazı ekibi göndereceğini öğrendim. 2 bin 400 yıllık mezar odası ve lahdin olduğu bölgenin açık hava müzesi haline getirilmesini istiyoruz. Temennimiz, yer altındaki tarihi eserlerin başka kaçakçılık olaylarına meydan verilmeden gün yüzüne çıkartılması.”
Muğla Kültür ve Turizm Müdürü Kamil Özer ise Milas’ta bulunan ve yaklaşık 2 bin 400 yıllık geçmişi olduğu düşünülen tarihi eserlerin arasında Karia Satrabı (Bodrum) Mausolos’un babasına ait bir lahdin bulunduğunu hatırlatarak, “Bu gerçekten arkeoloji tarihi açısından çok önemli bir eser. Yaklaşık 2 bin 400yıllık geçmişi olduğunu düşündüğümüz bu tarihi eserler, Türkiye ve dünya tarihini etkileyecek öneme sahip eserler. İstanbul arkeoloji müzesinde bulunan İskender Lahdi'nden daha büyük bir buluntu. Bu eserler, Muğla ve Milas’ın sahip olduğu dokunun önemini artıracak” diye bildirdi.
Özer, buluntuların kaçak bir kazı neticesinde bulunduğunu hatırlatarak,şunları ifade etti: “Olayla ilgili ortaya atılan iddialar adli ve idari yargıyı ilgilendiriyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı olayla ilgili suç duyurusunda bulundu.Bakanlığımız konuyu tüm ayrıntıları ile araştırıyor. Milas Müze Müdürlüğümüz, gelen ihbarları değerlendirmiş, girişimlerde bulunmuş ve tutanak altına almış. Müze Müdürlüğü'ne yaklaşık 1 yıl önce gelen ihbarlarla ilgili gereken her şey yapılmış. Konu yargıya intikal ettiği için ayrıntılarını konuşmak doğru olmaz.”
Muğla Emniyet Müdürlüğü yetkilileri ise 2 bin 400 yıllık mezar odası ve lahdin bulunduğu bölgede tarihi eser kaçakçılarının kazı yaptığının bir yıl önce Milas müze müdürü tarafından emniyete bildirildiğine dair her hangi bir yazılı başvuru ve dilekçe olmadığını bildirerek, “Olay yargıya intikal etmiş durumda.Olayın tüm yönleri idari ve adli soruşturma sonucunda ortaya çıkacaktır” dediler.
Jandarma ve polis ekiplerince Milas’ta düzenlenen operasyonda bulunan ve arkeoloji tarihi açısından son 100 yılın en önemli tarihi eserleri olarak gösterilen 2 bin 400 yıllık mezar odası ve lahdin bulunduğu noktaya ulaşmaya çalışan tarihi eser kaçakçılarının mezar odasının bulunduğu noktaya ulaşmak için 2 metre kalınlığındaki mermerleri özel ekipmanlarla deldikleri ve yerin altındaki mezar odasına ulaşmak için ise mermerleri delerek 80 santimetre genişliğinde ve10 metre uzunluğunda bir tünel kazdıkları ortaya çıkmıştı.Yaklaşık 1 yıl boyunca geceleri bölgede çalıştıkları iddia edilen 10 zanlı, mezar odasındaki lahdi pazarlamaya çalıştıkları esnada güvenlik güçlerince yakalanmışlar ve adliyeye sevk edilen 10 kişiden 5′i tutuklanmıştı. Cnn Türk, 11.08.2010
Muğla’nın Milas İlçesi'nde Yunan yazarı ve ünlü Karya Kralı Mausolos’un babası olan Hekataios’un mezarını kaçak kazı ile bulan tarihi eser hırsızlarının Hekataios’un mezarını talan ettiği ortaya çıktı.
Tarih hırsızlarının, lahit içerisinde bulunan Hekataios’un iskeletini ve mezar içinde bulunan o döneme ait özel eşyalarını da alarak lahdi soydukları öğrenildi.
Zanlılanın lahde girebilmek amacıyla 2 yıl boyunca büyük bir çalışma yaptıkları tespit edildi. Arkeolojik açıdan son 100 yılın en önemli tarihi eserleri olarak gösterilen 2 bin 400 yıllık mezar odası ve lahitte tarihi eser kaçakçılarının kazı yaptığının 1 yıl önce Milas müze müdürü tarafından emniyete bildirildiği iddia edildi. Star Gazetesi, 12.08.2010
Muğla'da gezi ve incelemelerde bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bakanlığın çalışmaları ve kazılarla ilgili bilgiler verdi. Milas'ta bulunan tarihi eserlerle ilgili de açıklama yapan Bakan Günay, bulguların olduğu yerde bir müze kurulacağını kaydetti. Bakan Günay, “Muğla turizmi bizim için son derece önemli ve çok özel. Turizmde ülke olarak dünya ortalamasının üstündeyiz. Ülke olarak geçen yıla oranla yüzde 8, Muğla olarak ise yüzde 13'lük bir artış var. Turizmde daha fazla gelir elde etmek için çeşitlendirme yapılmalı. Bunun için çalışmalarımız sürüyor. Sadece deniz, kum ve güneş turizmine değil kültür turizmi, folklor değerleri, golf turizmi, sağlık turizmi, kış turizmi ve kongre turizmi yapmalıyız. Ege ve Güney Ege bölgesine yatırımlarımız sürüyor. İki yeni yat limanı açtık bir kongre turizmi için merkez açmak üzereyiz. Ege bölgesini Türkiye turizminde hak ettiği yere getireceğiz. Bölge kültür hazinesi durumunda. Milas'ta önemli bir bulgu var. Onu incelemek için geldim. İstanbul’daki İskender Lahtinden daha önemli olduğu söyleniyor. Ben de yerinde incelemek istedim. 2500 yıl öncesine ait çok değerli eserler var. Bazı eserlerin kaçırıldığı konusunda bize gelen duyumlar var. Böyle iddialar var. Emniyet yetkilileri ve uzmanlarımızla inceleyerek konuyu araştıracağız” diye konuştu.
Milas'ta tarihi eserlerin çıktığı bölgeyi müze haline dönüştürebileceklerini kaydeden Bakan Günay “Çıkarılan eserleri inceleyeceğiz. Bulguların olduğu yerde sergilenmesi daha uygun oluyor. Yurtdışında böyle müzeler var. Biz de Milas'ta bir bölge müzesi oluşturabiliriz. Bulgular olduğu yerde sergilenebilir. Bununla ilgili ön araştırmayı başlattık” dedi.
Kazılarla ilgili yeni düzenlemeler yapılacağını da aktaran Günay, “Türkiye genelinde tüm kazılar rutine bağlanmış. Kazı başkanları 15 gün kazı alanına geliyor, gezip gidiyor. Kazıları durdurmayacağız, ancak irdeleyeceğiz. Yeni bir kazı formu oluşturuyoruz. Kazı çalışma düzeni oluşturacağız. İlk etapta ön hazırlık yapılacak, arazide birkaç ay kalınacak. Çevre koruma önlemleri alınacak. Kazı başkanı ve kazı ekibi yaz sezonunun tamamını bölgede geçirecek. Kazılara genel bütçeden ayrılan payı planlama ve maliyeden alınan ek ödenekle 40 kat yükseltiyoruz. DÖSİM gelirleri kazılara aktarılacak. Geçtiğimiz yıl kazılara genel bütçeden 500 bin lira ayrıldı. Biz bunu 24 milyon liraya yükselttik. Bu yıl da kazılara 25 milyon lira ayırdık. Ayrılan kaynakların takibini yapıyoruz” dedi.
Muğla’nın Milas İlçesi’nde yaklaşık 10 gün önce define avcıları tarafından bulunan ve yağmalandığı saptanan Karia Satrabı Mousolos’un babası Hekatomnos’a ait 2400 yıllık mezarda incelemelerde bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Murat Süslü, Vali Fatih Şahin, Milas Kaymakamı Bahattin Atçı, Muğla Emniyet Müdürü Kadir Ay ve Milas Müze Müdürü Erol Özen eşlik etti. Günay, lahit alanına gelişinde kendisine bilgi vermeye çalışan Müdür Süslü’ye “Madem burada böyle eserler çıkıyor, neden burada daha önce kamulaştırma çalışmalarını gerçekleştirmediniz” diye sordu. Süslü’nün ise sessiz kaldığı görüldü.
Bakan Günay, daha sonra üzerine tulum giyerek beraberindekilerle yerin altındaki lahit mezara inip yaklaşık 35 dakika kaldı. Süslü ve Yılmaz’dan bilgiler alan Bakan Günay’ın lahit mezardan çıkışı sırasında çok terlediği görüldü.
Milas’ta bulunan bu lahdin, Arkeoloji Müzesi’nde çok önemli ve tarihi değeri çok yüksek olan İskender Lahdi'nden daha büyük olduğunu gördüğünü belirten Bakan Günay şunları söyledi: “Lahdin üzerindeki mermer işçiliği çok özenli, itinalı ve ustaca yapılmış. Kabartmalarla dolu. Yine lahde giden mermer yol ve tünel üzerindeki resimler de büyük itina ve özenle yapılmış, altın varakla kaplanmış. Lahdin bulunduğu alanda bir tapınak ve akropol bulunduğunu düşünüyoruz. Önemli olan burada birkaç yıldan beri gizli bir çalışmanın sürdürülmüş olması. 1 metre 80 santimden fazla olan mermerler teknolojik aletler, matkaplar kullanılarak delinmiş, odalar aranmış, çevrede sondaj çalışmaları yapılmış, lahit odası içerisinde bir takım eşyalar varsa onlar da alınmış. Buradaki tarihi önemi çok büyük olan eserin ortaya çıkarılması için gerekli çalışmaları hızla başlatacağız. Bir yandan da önceki kanunsuz çalışmalarla ilgi ciddi bir inceleme gerçekleştireceğiz. Kazı çalışmaları sonunda sadece Milas çapında değil Türkiye ve dünya çapında bir metropol çerçevesinde arkeolojik alana ulaşacağımızı ve burada hem bir arkeolojik park, hem de yeni bir müze yapma olanağı bulabileceğimizi söyleyebilirim. Ama temenni ederdim ki bu bizim kazılarımızda ortaya çıksın. Türkiye’nin ve dünyanın bir çok yerinde tarihi eserler gördüm böylesine rastlamadım gerçekten çok büyülendim.”
Bu soygunun sıradan olmadığını, organize şekilde gerçekleştirildiğini savunan Bakan Günay, “Yapılan adli soruşturma safhasından soygunun bilimsel çevrelerden destek de alınarak yapıldığını anladık. Büyük bir organize hırsızlık vakası, bir yandan bunun da peşindeyiz. Bir yandan da kazı ve kamulaştırma işlemlerini hızlıca sürdüreceğiz. Jandarma ve emniyet güçleri olayın uluslararası boyutunu da inceliyor yeni tutuklamalar olabilir. Aşağıda yaptığım incelemede lahitten, lahit odasından ve tünelden çok etkilendim. Kültür turizmi ve arkeoloji ve tarih meraklılarını bölgeye getirmek açısından büyük bir olanakla karşı karşıyayız. En azından bir süre dünyanın ve arkeoloji bilim dalının dikkatleri burada olacak. Bu nedenle bu tür soygunlarla ilgili olarak kim ne biliyorsa ne duyduysa herkesin bildiklerini bizimle, yetkili birimlerle paylaşmasında bu eserlerimizin korunması için çok büyük ihtiyacımız var” diye konuştu.
Bakan Günay’ın Milas’a gelişinden önce özel izinle lahit mezara giren DHA muhabirleri, yaklaşık iki yıl süren soygunun izlerini ve eşsiz tarihi eserleri görüntüledi. Yerin altında 5 metre derine indikten sonra 2 metre kalınlığındaki mermeri matkapla delerek 80 santim çapında delikten içeri girdikten sonra 12 metre uzunluğundaki koridordan geçerek lahit odasına ve Kral Hekotomnos’un mezarına ulaşıldığı görüldü. Lahit mezarın içinin tamamen talan edildiği, kemiklerin ve cenaze töreni sırasında içerisinde bulunan değerli eşyaların yok olduğu belirtildi. Soyulan lahdin içerisinde 2 metrelik dev elektrikli matkaplarla çalışıldığı, yerin 13 metre altına elektrik çekildiği ve çalışmaların günlerce, haftalarca sürdüğü ifade edildi. Lahdin duvarında, altın varaklarla çizilen, yerel yöneticilerin ve komutanların Kral Hekotomnos’a bağlılığını ifade eserler dikkati çekti. 2400 yıllık tablo gibi eserlerin lahdin mermeri üzerindeki görüntülerinin günümüze kadar sağlam kaldığı görüldü.
Bu arada, Ankara, Akdeniz ve Muğla üniversitesi arkeoloji bölümlerinden gelen bilimadamları mezarda incelemelerde bulundu. Bilimadamları lahit üzerindeki resimler ve kabartma heykellere hayran kaldı.
2 metre 75 santim uzunluğunda, 2 metre 15 santim genişliğinde 1 metre 85 santim yüksekliğinde devasa ve birinci sınıf mermer işçiliğiyle dört yüzü birden kabartmalarla işlenmiş olan oda mezar günümüzden 2400 yıl önceye ait. Bu oda mezarında üzerinde bir tapınak söz konusu. Eserin en ilgi çekici kısmı ise adına Bodrum'da dünyanın yedi harikasından birisi olan mozolenin yapıldığı Karia Satrabı Mausolos’un babasının mezarı olarak yapılmış bir kral mezarı. Son derece itinalı olan işçilik duvarlardan da görünmekte. Buralarda zaman zaman altın bezemelerde var. Milliyet, Haber: Ahmet Bayrak - Yaşar Anter - Oktay Çayırlı, 12.08.2010 |
|
EN BÜYÜK TABLOSU
Pablo Picasso’nun 10.4- 11.7 metre uzunluğunda kumaş kullanarak Rus Balesi’nin 'Le Train Bleu' isimli performansını resmettiği en büyük tablosu Londra'da sergilenecek.
Picasso tarafından tasarlanıp imzalanmış fakat yedi farklı sanatçı tarafından tamamlanan, 40 yıldır Victoria and Albert Müzesi koleksiyonunda olan resim ilk kez sergilenecek. Bu resmin yanı sıra 300 fazla yapıtın da yer alacağı 'Diaghilev ve Rus Balesi'nin Altın Çağı 1909-1929' isimli sergi, 25 Eylül’de kapılarını açacak. Hürriyet, 07.08.2010 |
|
![]() |
DEFİNE DOLANDIRICILARINA DİKKAT
Adana Emniyet Müdürlüğü son günlerde ülke genelinde define dolandırıcılığı olayları meydana geldiğini belirterek, vatandaşları bu konuda uyardı. Sabah, 07.08.2010 |
TÜMÜLÜSÜ KOMPRESÖRLE KAZDILAR
Balıkesir'in Manyas İlçesi'ne bağlı Eşen Köyü yakınlarında bulunan ve Büyük İskender sonrası dönemdeki bir uygarlığa ait olduğu tahmin edilen tümülüs, tarihi eser kaçakçıları tarafından tahrip edildi. İren, tümülüsün odasındaki iç duvarlarda dinamit yerleştirmek için delikler açıldığını belirterek, şunları söyledi: "Şunu belirtmek isterim ki, 20 yıllık meslek yaşamımda gördüğüm en müthiş mezar." Zaman, 07.08.2010 |
|
|
KUBADABAD SARAYI 2011'İ BEKLEYECEK
Konya’nın Beyşehir İlçesi'ne bağlı Gölyaka beldesinde, Beyşehir Gölü kıyısında bulunan Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın yazlık sarayı Kubadabad’da bu yıl 30’ncusu yapılan kazı çalışmaları sona erdi.
Kazı Başkanı 18 Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Rüçhan Arık, bölgede yaklaşık 1,5 aydır devam eden kazı çalışmalarının bu yılki bölümünün tamamlandığını söyledi.
Arık, kazı çalışmalarının oldukça verimli geçtiğini belirterek, hem kalkolitik, hem de erken tunç çağı özelliklerini gösteren pek çok kalıntının çalışmalar sonunda ortaya çıktığını ifade etti.
Çalışmalarda saray mimarisi yönünden daha ne olduğunu tam olarak anlayamadıkları anonim bir yapının bulunduğunu vurgulayan Arık, "Bu çıkardığımız son büyük yapının bir hizmet binası olduğunu tahmin ediyoruz. Hamamı var ve yanında kuyusu ortaya çıktı. Mekanların tam olarak ne olduğunu anlayamadık ama gelecek yıl diğer bulunan yapılarla bağlantısı araştırılıp ortaya çıkarılacak" dedi.
Çıkarılan madeni eşyaların çok önemli olduğunu, bunların Selçuklu dönemine ait olduğunu belirten Arık, kazılarda sırsız seramiklerin ortaya çıktığını da kaydetti. Arık, arzu ettikleri şeyin gelecekte saray külliyesinin bir açık hava müzesi haline dönüşmesi olduğunu söyledi. Trt/Haber, 06.08.2010 |
SIRLAR, BU KAZILARLA ORTAYA ÇIKACAK
Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz, İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Kaya, Müze Müdürü Celal Özdemir ve Kazı Başkanı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Türk ve İslam Sanatı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Emine Dönmez ile birlikte bu yıl ikinci yılında olan Amasya Harşena Kalesi ve Kızlar Sarayı kazısında incelemelerde bulundu.
Kale bölgesinin Amasya’nın en önemli arkeolojik bölgelerinden biri olduğuna işaret eden Daşöz, ”Sırlar bu kazılarla ortaya çıkacak. Bunun neticesi olarak bilinenlerden çok daha ileri noktalara gideceğiz. Amasya’mızın, kalemizin önemi daha iyi anlaşılacak. Buradan çıkanlar Oluz Höyük kazısından çıkanlar ile bir değerlendirmeden geçiyor” diye konuştu.
Daşöz, kazının en az 10 yıl süreceğinin öngörüldüğünü ifade ederek kazı Başkanı Dönmez ve ekibine başarılar diledi. Kazı çalışmalarını yerinde inceleyen Daşöz’e bilgi veren Dönmez ise kazıyı 2′si asistan 7′si öğrenci 35 kişilik bir ekiple deniz seviyesinden 700 metre yükseklikte yaklaşık 200 metre karelik bir alanda gerçekleştirdiklerini anlattı.
Çalışmalara geçen yıl başladıklarını belirten Dönmez, şunları kaydetti: ”Çalışmalarımıza bu yıl da devam ediyoruz. Top kulesinin kuzeyindeki mevkide geçen yıl 3 açma açmıştık buna paralel olarak bu yıl da 2 açma daha açtık. Bu yıl özellikle C açması adını verdiğimiz açmada bir platformla karşılaştık. Bu açmada çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Bu bizi çok heyecanlandırdı. Bu hangi yapının platformudur onu tespit etmeye çalışıyoruz. Düşüncemiz önemli bir yapının üzerinde olduğumuz.”
Bu gelişmelerin yanında kazıda küçük buluntular da elde ettiklerini ifade eden Dönmez, Selçuklu Dönemine ait üzerinde aslan figürleri ve süslemeleri olan bir sikke ortaya çıkardıklarını bu sikkelerin tarihleme ve yerleşimin tespit edilmesi anlamında kazı için önemli olduğuna işaret etti.
İstanbul Üniversitesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkezi (DÖSİM) ve Amasya Valiliğinin katkılarıyla bu yıl 15 Temmuzda başlayan kazıların 10 Ağustosa kadar süreceği, bütçesinin ise 155 bin TL olduğu öğrenildi.
Amasya İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Kaya, ise Amasya Harşena Kalesi ve Kızlar Sarayı kazısı incelemelerinde Amasya’nın UNESCO dünya mirası olmaya aday bir il olduğunu söyledi. Amasya Belediyesi tarafından bir süredir sürdürülen koruma amaçlı imar planı çalışmalarının tamamlanarak kuruldan geçtiğini ifade eden Kaya, ”Amasya’da şuan da en büyük hedefimiz bu. Koruma amaçlı imar planı tamamlanarak kuruldan da geçti. İtiraz süresi bekleniyor. Amasya’da yıllardır beklenen koruma amaçlı imar planı var diyoruz artık. Ondan sonrada biz UNESCO dünya mirası için gereken şartlar var. O şartları tamamlayıp müracaatımızı yapacağız” dedi. Memleket Gazetesi, 06.08.2010 |
|
KELENDERİS ANTİK KENTİNDEKİ KAZI ÇALIŞMALARI
Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Kazı Başkanı Prof.Dr. Levent Zoroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu yılki kazı çalışmalarına 50 kişilik ekiple başladıklarını belirtti.
Antik kentte 23 yıl önce başlayan kazı çalışmalarıyla binlerce yıllık tarihin gün ışığına çıkarıldığını belirten Zoroğlu, daha önce ortaya çıkarılan Agora Bazilikası'nın (içi, ortadaki yüksek, yanlarındakiler daha alçak olmak üzere iki sıra sütunla üç salona ayrılmış, dikdörtgen biçiminde büyük kilise, Roma Mahkemesi) üzerinin kapatılması için proje hazırladıklarını ifade etti.
Zoroğlu, bu konuda hazırlanan projenin Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca incelenerek sonuçlandırılmasını beklediklerini vurgulayarak, şöyle konuştu: "Bu yıl ki çalışmalarımız restorasyon ağırlıklı sürecek. Çalışmalarımız için kullandığımız odalardan birini, kazıda ortaya çıkarılan kalıntıları sergilemek için kullanmayı düşünüyoruz. Bunun için de gerekli projeleri yaptık. Ortaya çıkarılan bu kalıntıların sergilenmesinin Aydıncık turizmine büyük katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Aynı zamanda sualtı kazı çalışmaları için eylülde ekipler gelerek liman içerisinde ve Saplı Adada sualtı arkeolojik çalışması yapacak. Bu çalışmayla sualtındaki antik limanın ortaya çıkarılması planlanıyor. Çalışmalarımızda diğer kurum ve kuruluşlardan da yardım alıyoruz. Bu yıl ki çalışmalarımız eylül sonuna kadar sürecek."
Zoroğlu, antik kentin MÖ 8. yüzyıla kadar uzanan geçmişinin bulunduğunu, buluntuların Aydıncık’ın Akdeniz kıyısında, Silifke ile Anamur arasında önemli bir liman kenti olduğunu gösterdiğini bildirdi. haberler.com, Fotoğraf: Trt/Haber, 06.08.2010 |
|
KAYIP KRALLARIN İZİNDE
Kazı çalışmalarını sürdüren Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Yrd. Doç.Dr. Atilla Engin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Anadolu yükseltisinin bitip Suriye düzlüklerinin başladığı çok stratejik bir bölgede bulunan Oylum Höyüğü’ndeki çalışmaların, bölge arkeolojisine ışık tutacak önemli bilgi ve bulgular vereceğine inandıklarını söyledi.
Türkiye ve Ortadoğu’daki en büyük höyüklerden biri olan Oylum Höyük’ün bulunduğu bölgede, tarihte çok sayıda şehir krallığının kurulduğunu ifade eden Engin, Oylum Höyüğü’nün bu şehir krallıklarından bir ya da birkaçına ev sahipliği yapmış olduğunu öngördüklerini kaydetti.
Engin, “Bu yıl ve geçen yıl yaptığımız kazılarda Karkamış Kralı Ini-Teşub’un mühür baskısını bulduk. Bu yılki kazıda da biri gümüş, 2 yeni Hitit mührü bulduk. Bulduğumuz kral mühürleri, höyüğün krallık merkezi olduğuna ilişkin öngörümüzün doğruluğunu güçlendiriyor” dedi.
Suriye’deki Tell Mardikh’te (Ebla Antik Kenti) İtalyan bilim adamlarının yürüttüğü kazıların sonucunda ortaya çıkan ve 5 binden fazla tabletten oluşan arşivin arkeoloji çevrelerinde büyük heyecan yarattığını dile getiren Engin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ebla da Oylum Höyük ile aynı bölgede. Höyük çok büyük ve tarih boyunca çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapmış. Yani Oylum Höyük için ‘Burada Ebla Antik Kenti’nde olduğu gibi dünya arkeoloji çevrelerinde heyecan yaratacak bulgulara ulaşmak mümkün değil’ diyemez. Ama belki de daha uzun yıllar burada çalışmamız gerekiyor. Yüzey çalışmalarının ardından 1988 yılında kazı çalışması başlatılan Oylum Höyük’te daha uzun yıllar kazı çalışması yapılması gerekiyor. Burada höyük kazısı yapıyoruz, höyük kazıları uzun yıllar devam eden kazılardır.”
Engin, Oylum Höyük’te kazıya bu yıl 22 Temmuz’da başladıklarını, kazıda 43 işçi ve 22 teknik elemanın görev aldığını söyledi. Kazılarda, 3500-4000 yıllık çok kalın duvarlı yapı kalıntılarını ve 3 bin 500 yıllık bir erkek iskeletini gün ışığına çıkardıklarını belirten Engin, şunları anlattı: “Höyükte geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiğimiz kazılarda da çocuk iskeletlerine ulaşmıştık. Bulguları değerlendirerek, burada ölen insanların evlerin tabanına gömüldüklerini anlıyoruz. Ölülerin yanına hediye olarak çeşitli süs eşyaları, pişmiş kaplar konuyor. Ayrıca mezarlarda bulduğumuz hayvan kemiklerinden anlıyoruz, burada ölüler gömüldüğünde yanına giyecek bir şeyler de bırakılıyor. Ayrıca, evin tabanına gömülen ölülerin kemikleri bir süre sonra toplanıyor ve mezarın bir köşesine bırakılıyor, mezara ölen bir başka kişi konuluyor.
Höyükte dün ulaştığımız yetişkin ve erkek iskeletini titiz bir çalışmayla bulunduğu yerden kaldırdık, kazı evine getirdik. İskelet, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü laboratuvarında, bu alanın uzmanları tarafından incelenecek.”
Kilis’in 10 kilometre doğusunda aynı adla anılan köyün bitişiğinde bulunan, 22-37 metre yüksekliğe ve 170 dekar yüzey alanına sahip olan Oylum Höyük, Türkiye ve Ön Asya’daki en büyük höyükler arasında gösteriliyor. Hürriyet, 06.08.2010 |
|
FİLYOS IRMAĞI'NDAN TARİHİ ESER ÇIKTI
Gökçebey İlçesi Üçburgu mevkiinde gecen yıl ortaya çıkan gümrük depolarına 500 metre ileride Roma dönemine ait “Mil Taşı” bulundu. Örmeci Köyü Çay mevkiinde bulunan mil taşı MS 1–3. yüzyıl Roma dönemine ait köşeli sütun şeklinde yaklaşık 2 metre yüksekliğinde, iki yanında Latince yazıtlar bulunmaktadır. Roma mil taşlarının üzerinde dönemin Roma İmparatorunun ve yöneticilerinin (vali) isimleri yazılıdır. Ereğli Müzesi yetkilileri tarafından ırmağın içinden çıkarılan mil taşı Ereğli Müzesi'ne götürüldü.
Taşın bulunduğu ırmak içerisinden çıkarılması sırasında orada bulunan yerel tarih araştırmacısı Sadi Uyar, mil taşı hakkında şunları söyledi: “Kilometre taşı olarak kullanılan mil taşları, yuvarlak köşeli beyaz mermerden yapılmaktadır. Roma döneminde yollara dikilen bu taşlar, bulunduğu mahallin diğer kentlere olan uzaklığını ve yolun yönünü göstermektedir. Ayrıca mil taşlarında, Latince olarak, taşın atfedildiği kişinin unvanı belirtilmektedir. İmparatorluk unvanı kısaca “IMP” olarak yazılmaktadır. Sütunun kim tarafından yapıldığı, merkezi yerleşim yerinin adı ve uzaklığı belirtilmektedir. İnsanlar mil taşındaki bilgilerden hareketle gidilecek şehrin kuş uçuşu uzaklığının kaç mil tuttuğunu ve hangi güzergâhtan gitmeleri gerektiğini tespit ederek yollarına devam etmekteydiler. Sözün kısası, “Mil Taşları” bir tür “yol haritası” görevindeydi. filyos.org, 05.08.2010 |
![]() |
"ÜLKEMİZİN EN BÜYÜK ANITSAL YAPISI"
Bilinen tarihi MÖ 10. yüzyıla kadar uzanan Kyzikos antik kenti, 943 ve 1063 yıllarındaki iki büyük depremin de etkisiyle önemini yitirerek zamanla terk edildi. Kaynaklara göre, mermer sütunları 20 metreyi geçen Roma İmparatoru Hadrianus tarafından yaptırılan tapınağın sütunlarının çoğu, Doğu Roma ve Osmanlı döneminde İstanbul’un imarında kullanılmış. Kazılarda, 15. yüzyıla ait kaynaklarda hala yerinde olduğu belirtilen tapınağın 33 sütununun parçalarının bir araya getirilerek, tapınağın en azından bir kısmının ayağa kaldırılabilmesi amaçlanıyor. Üç ayrı limanı olan kentte, meclis binası, metroon ana tanrıça tapınağı ve su oyunlarının yapıldığı amfitiyatro bulunuyor. Hadrianus Tapınağı’yla tarihte önemli bir yere sahip olan kentte, 1988 yılında başlayan kazı çalışmalarına, ödeneksizlik nedeniyle 1997-2006 yılları arasında ara verilmişti. Yeni Asır, 05.08.2010 |
|
STADYUM GÜN IŞIĞINA ÇIKARILIYOR
Aydın’ın Germencik İlçesi'ne bağlı Ortaklar beldesinde yaklaşık 25 yıldır sürdürülen Magnesia antik kentinde bu yılki kazı çalışmaları başladı. Söke, Didim, Bodrum yol güzergahında bulunan Tekin Köyündeki antik kentte yürütülen kazı çalışmaları, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Anabilim Dalı öğretim görevlisi Prof.Dr. Orhan Bingöl başkanlığında gerçekleşiyor. Yaklaşık 1,5 aydır süren çalışmaların tarihi kentin Stadyum bölgesinde sürdüğünü anlatan Prof.Dr. Bingöl, Türkiye’nin hatta dünyanın en güzel stadyumunu ortaya çıkarmaya çalıştıklarını ifade ederek, ”35 bin kişilik bir stadyumu tüm olanaksızlıklarla rağmen ortaya çıkarmaya çalışıyoruz” dedi. Stadyumun eski görkemine yakışır şekilde ortaya çıkarılmasına büyük önem verdiklerini aktaran Bingöl, sözlerine şöyle devam etti:”Bu seneki çalışmalarımızda çok önemli bilgiler elde ettik. Çeşmeleriyle, merdivenleriyle, kabartmalarıyla ve mermerden yapılmış olmasıyla, hakikaten eşsiz bir yapı. Bir kısmı doğanın olumsuz etkisiyle bozulmuş, bir kısmı heyelan altında kaldığı için korunmuş. Heyelanla inen toprağı ne yazık ki kaldıracak güce sahip değiliz. Bizi aşan boyutlarda bir yığın ve mil dolgusu var. Stadyumun ‘Sıpemdoma’ dediğimiz yarım yuvarlak bölümü kapanmış durumda. Binlerce metre küp toprağın kaldırılması gerekiyor. Biz bunu kendi olanaklarımızla yapacak durumda değiliz. Bunun için ek bir güç gerekiyor. Bu nedenle yerel yöneticilere çağrıda bulunuyorum. Bu toprağı alsınlar, hem bize katkıda bulunsunlar, hem de bu güzel toprağı değerlendirsinler.”
Türkiye’nin en önemli mekanlarından biri olan yapının büyük oranda korunmuş olarak turizmin ve bilimin hizmetine sunulmuş olacağını kaydeden Bingöl, ”Yaklaşık 200 bin lira civarında bir ödenekle çalışıyoruz. Ama daima işin başında olmamızdan ötürü çalışmalar iyi yürüyor. Eylül ayının birinci veya ikinci haftasına kadar çalışma imkanı bulacağız. Stadyuma gelip gitmek için ulaşım sorunu yaşıyoruz. Yine kendi olanaklarımızla işleri halletmeye çalışıyoruz. 25 yıldan beri burada benim başkanlığımda çalışmalarımız sürüyor. Yer altındaki bu güzel tarihi yapıları gün ışığına kısıtlı bütçelerle çıkarmaya çalışıyoruz. Bu güne kadar gün ışığına çıkardığımız tarihi yapılar ‘devede kulak’ denilecek kadar az. Koca bir kentin yapılarını kazmak durumundayız. Amacımız bir kentin tümünü ortaya çıkarmak değil, olmamalı da. Bir kentin yapılması nasıl bitmezse kazılması da bitmez. O nedenle amaç mimarlık tarihinin, insanlık tarihine katkıda bulunacak yerlerin ortaya çıkarılması. Bu yer altındaki stadyum o nedenle önemlidir. Türkiye’de stadyum çok ama bunun gibi stadyum yok” diye konuştu.
Prof.Dr. Bingöl, tüm spor kulüplerine sponsorluk çağrısında bulunarak, ”Nasıl her kulübün kendi stadı varsa bir de antik statları olsun. Burada yapılacak yarışmalar tüm dünyada büyük ses getirecektir. İsterim ki kulüplerimiz böyle yapıları üstlensinler ve bunları gerçek anlamda kullanılabilen yapılar haline getirsinler. Spor kulüplerimizin bu yapacakları katkılarından dolayı saygınlıkları daha da artacaktır” dedi. Yeni Asır, 05.08.2010 |
![]() |
|
Assos |
...1880
|
![]() |
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |