Ekim '11 Arşivi |
30 Ekim - 05 Kasım 2011 |
|||||||||||||
DOSYA |
|||||||||||||
AYASOFYA İBADETE AÇILACAK Sabah, 30.10.2011 Sabah, 31.10.2011
Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem dün gece müzeyi ziyaret ederek, çalışmalar hakkında bilgi aldı. Müzenin camiye dönüştürüleceği iddia edildi. Hürriyet, 31.10.2011 Bir süre önce açılışlar için İznik’e gelen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, ‘Vakıflar Genel Müdürlüğü ile birlikte Ayasofya ile ilgili çalışmalarımızı tamamlamak istiyoruz’ ifadelerini kullanmasının ardından, yeni bir restorasyon projesi ile Ayasofya’nın tabanına tahta zemin döşenmeye başlandı. Hutbe için gerekli ahşap merdiven de hazırlanırken, müezzinler için mahfil yapıldı. 2007 yılında onarılan minareye ise alem takıldı. Ayasofya’ya 6 adet diyanet görevlisi atanması için bir dizi çalışmaların yapıldığı öne sürülüyor.Tüm bu hazırlıklar, Ayasofya’nın camiye dönüştürüleceği ve ibadete açılacağı yönünde iddiaları da beraberinde getirdi. Ayasofya’nın badete açılacağı söylentileri ilçe göndeminde ilk sıraya otururken, yetkililer konuya ilişkin açıklama yapmadı. Ayasofya’nın dışından ve içerisinden basın mensuplarının görüntü almaları ise yasaklandı. Ayasofya’nın ibadete açılacağı iddiaları, Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem’in önceki gün akşam saatlerinde İznik’e yaptığı ani ziyaretle daha da güçlendi. Adnan Ertem, Vakıflar Bursa Bölge Müdürü Mürsel Sarı, AKP Bursa Milletvekilleri İsmail Aydın ve İsmet Su ile beraberindeki heyet, burada incelemelerde bulundu. Yapılan çalışmaları yakından gören yetkililer, çıkışta gazetecilerin ’Ayasofya ibadete açılıyor mu’ sorusuna ’Bekleyin, görün’ yanıtını verdiler. AKP Belediye Meclis Üyesi Ahmet Kaynak ise, ’İlk namaz, Kurban Bayramı’nda’ diye konuştu. Bu arada, İznikliler, Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla ikiye bölünmüş durumda. Bazı vatandaşlar, tarihi yapının Hıristiyanlar için ibadete açılması gerektiğini söylerken, bazıları ise Ayasofyanın cami olarak hizmet vermesini istiyor. Turizm Bakanlığı’nın Türkiye’de ayin yapılacak kiliseler arasında gösterdiği İznik Ayasfoya Kilisesi’nin cami olarak açılmasının Hıristiyan aleminde nasıl karşılanacağı merak konusu. Bursa Olay, Haber: Hayri Şen, 01.11.2011
Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, İznik’teki Ayasofya Camisi’nin, Diyanet’in “tekrar cami olarak ibadete açılması” yönündeki talebini uygun görerek, eserin ibadete açılmasına izin verdiklerini açıkladı. Bu açıklama tartışmayı da beraberinde getirdi. MS 325 yılında gerçekleştirilen Büyük Konsil’e ev sahipliği yaptığı iddia edilen Ayasofya Kilisesi, Osmanlı Sultanı Orhan döneminde camiye çevrilmişti. Uzun yıllar önce ibadete kapatılan Ayasofya’nın ‘müze’ statüsünde olup olmadığı hep tartışıldı. Uzmanlar hem müze tartışmalarını hem de yeniden ibadete açılmasını değerlendirdi: Vatan, Haber: Emre Öztürk, 02.11.2011
Bursa’nın İznik İlçesi’nde bulunan ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden ibadete açılacağı bildirilen Ayasofya Camii’nde ses sistemi kurulmasından sonra ilk ezan dün akşam okundu. Ayasofya’nın Kurban Bayramı’nda ibadete açılması kararını değerlendiren İznik Ticaret ve Sanayi Başkanı Mahmut Dede, "Ani ve ayrıntılı düşünülmeden alınmış bir karar olarak görüyoruz. Gerçekten cami ihtiyacımız varsa İznik Ticaret ve Sanayi Odası olarak yeni bir cami için elimizi taşın altına koymaya her zaman hazırız. İznik’e onlarca cami yaparız ama bir Ayasofya daha yapmak mümkün değildir" dedi.
Vatan, 02.11.2011
Sargın, "Tarihi eserlerin aslına rücu ettirilmesi, hakikaten güzel bir şey. İznik halkının isteği de 'Temizlensin, ibadethane haline dönüştürülsün' yönündeydi." dedi. Orhan Camii olarak bilinen eserin 1330-1331 yılında şehrin Orhan Gazi tarafından fethedilmesinin ardından vakfedilerek camiye dönüştürüldüğü belirtiliyor. Büyük bir yangında hasar gören cami, Kanuni döneminde Mimar Sinan tarafından onarıldı. Bursa'nın işgalinin ardından harabeye dönen ve bugüne kadar ibadete kapalı tutulan ibadethane, Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce 2007'de restore edildi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın talebi doğrultusunda ibadete açılacak tarihi yapıya, restorasyon çalışmaları kapsamında minare ve minber eklendi. Zaman, 03.11.2011
Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün İznik Ayasofya Müzesi’ni ibadete açma kararı, ilçeyi ayağa kaldırdı. Uygalamanın İznik turizmine büyük darbe vuracağını savunan sivil toplum örgütleri temsilcileri, ’Bu ani ve ayrıntıları düşünülmeden alınmış yanlış bir karar’ diye görüş belirtiler.
Osmanlı döneminde 600 yıl boyunca cami olarak kullanılan, ancak Cumhuriyet döneminde bu işlevi sona eren Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla büyük kayıp yaşanacağını belirten İznik Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mahmut Dede, bunun ani ve ayrıntılı düşünülmeden alınmış bir karar olduğunu öne sürdü. Dede, ‘İlçenin en büyük ticari gelirini turizmde görülmesine rağmen neden ve kimler tarafından böyle bir karar alınmış anlamak mümkün değil. Kime sorulmuş, kimlerle tartışılmış? İznik’teki camilerimizin durumu belli. Eğer gerçekten cami ihtiyacımız var ise biz İznik TSO larak yeni bir cami için elimizi taşın altına koymaya her zaman hazırız. İznik olarak ilçeye onlarca cami yaparız. Ama bir Ayasofya daha yapmak mümkün değil’ diyerek tepkisini dile getirdi. İznik Genç İşadamları Derneği Başkanı Mehmet Kumcu ise, Ayasofya’nın cami stasüne alınmasıyla ilçenin turizm açısından işinin daha da zorlaşacağına dikkat çekti. Kumcu, tarihi mekana bir çan takılıp kilise haline getirilmesi gerektiğini söyleyerek, ’Ben olsam, İznik’te hıristiyanların ayin yapmasını sağlardım. Biz eğer Ayasofya’yı da turizm amaçlı kullanamazsak işimiz daha da zorlaşacak. Tabi bunu savunanlara komünist derler, ama gerçekten işimiz zorlaşacak. Buna İznikli karar versin. Bir veya iki kişi değil’şeklinde konuştu. Ziraat Odası Başkanı Vahit Mutlu ise ’Duyduklarıma inanamıyorum’ diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Bütün kesimlerin, diğer inançlara da saygılı olması gerektiğini vurgulayan Mutlu, ’Ayasofya’yı cami yaparlarsa, ilçeye gelecek turistleri nerede gezdirecekler, nerede ağırlayacaklar merak ediyorum’ dedi. Böylesi bir kararın ilçenin turizmini yaralayacağını ifade eden CHP İlçe Başkanı İsmail Güleç, ’Bu konu hakkında yorumlarda yanlış anlaşılmalara bile maruz kalabiliriz. Bu ilçeyi kimler yönetiyor? Bu karar alınırken kimlere sorulmuş? İlçenin geleceğini belirleyen kararları, bu ilçede yaşayan insanların alması gerekir diye düşünüyorum’ dedi. İznik Esnaf Derneği Başkanı Kadir Akçaalan, uygulamayı ’yanlış ve aceleyle alınmış bir karar’ diye yorumlarken, ilçe turizminin zarar göreceği endişesi taşıdığını vurguladı. Kızılay Derneği Başkanı Mustafa Aydın ise, tarihi yapıyı ’hem müslümünlar, hem hıristiyanlar kullansın’ diyerek ilginç bir yaklaşımda bulundu. AKP İznik İlçe Başkanı Osman Sargın ise, kararı savunarak, bunun bir siyasi karar olmadığını, devlet politikası olduğunu öne sürdü. Sargın, atılan adımın, dinlerarası diyalog olduğunu iddia etti. Yeni konumuyla tartışmaların odak noktası haline gelen bin 600 yıllık tarihi yapının Kurban Bayramı’nda ibadete açılabilmesi için hazırlıklar tüm hızıyla sürdürülüyor. Yer döşemesi biten Ayasofya’nın zeminine halılar serilirken, minareye takılan alemden sonra dün de ezan sesinini duyurulabilmesi için hoparlörler yerleştirildi. Vakıflar Genel Müdürü Adnan Erten’in ‘Ayasofya Camii, tarihin hiçbir döneminde müze olarak kullanılmamıştır’ sözüne karşı, binanın dışında yıllardır kullanılan ‘Ayasofya Müzesi’ tabelası da dün kaldırıldı. Bu arada Ayasofya’da Kurban Bayramı’nın ilk gününde kılınacak namaz için ilçe müftülüğünün imam ve müezzin görevlendirmesi bekleniyor. Bursa Olay, Haber: Hayri Şen, 03.11.2011
|
|||||||||||||
TAY Projesi Arşivi'ndeki İznik Ayasofya Müzesi... | |||||||||||||
|
|||||||||||||
|
|||||||||||||
İznik ile ilgili, sanat tarihçi Özgen Kurt'un hazırladığı ve Ağustos 2008'den bugün tezgahlananları gören geniş bir dosyaya aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz: Bir Başkentin Yokoluşu |
|||||||||||||
Bugün, 02.11.2011 |
|||||||||||||
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ'NDE İSTİFA DEPREMİ Hükümetin, kanun hükmündeki kararname (KHK) ile Türkiye Bilimler Akademisi’ne (TÜBA) atama yetkisi alması, bilim dünyasında büyük tepkilere neden oldu ve 50’ye yakın bilim insanı istifa etti. İstifa eden isimler arasında yer alan İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, “İstifa eden bilim insanları yeni bir bilim akademisi altında dernek kurarak çok daha güçleneceklerdir” diye konuştu. İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör de “TÜBA artık bitmiştir” dedi. TÜBA’nın özerk yapısına darbe vuran düzenlemede yapılan göstermelik değişiklikle, Bakanlar Kurulu’nun, kurula doğrudan değil, dolaylı olarak üyelerinin çoğunluğu Başbakan tarafından belirlenen TÜBİTAK Bilimler Kurulu üzerinden atama yapılması sağlandı. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, 300 üyeden oluşan TÜBA’ya 100 üye TÜBİTAK Bilim Kurulu, 100 üye YÖK tarafından atanırken, 100 üyeyi de akademinin kendisi seçecek. Bu düzenleme ise TÜBA’da istifaları gündeme getirdi. 50’ye yakın bilim insanı istifalarını önce elektronik posta ile daha sonra yetkili birimlere gönderdikleri dilekçeleri ile duyurdu. TÜBA üyelerinden İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür de istifa etti. Prof. Dr. Görür, tüm çağdaş ülkelerdeki bilim akademilerinin özerk olduğunu, üye ve başkanlarını kendilerinin seçtiklerini vurguladı. “TÜBA kurulduğu 1993 yılından bu yana aynen çağdaşları gibi çalışmış, üyelerini, başkanını bilimsel ölçülere göre kendisi seçmiştir. Türk bilimini de dünya platformunda temsil etmiştir” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Görür, “TÜBA çalışmalarına böyle devam ederken, anlaşılmaz bir nedenle siyasi irade doğrudan ya da dolaylı olarak hem üyeleri hem de başkanı kendi seçebiliyor. Böyle bir yaklaşım bilimler akademisini yok eder. Bilim adamlarının da burada kalmasına gerek yoktur. Bu nedenle, üyelerin büyük çoğunluğu olarak istifa ettik. Bu sayı daha da artacaktır” diye konuştu. Hükümetin bu uygulamasının kabul edilemez olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Görür, “Bu istifa eden Türkiye’nin en elit bilim insanları, yeni bir bilim akademisi altında dernek kurarak çok daha güçleneceklerdir. Uluslararası bilim dünyasında yollarına devam edeceklerdir. Söz konusu bilim akademisinin hazırlığı tamamlanmıştır” dedi. İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü Ögretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör de istifa eden isimler arasında yer aldı. Prof. Dr. Şengör, “Kendi üyelerini seçemeyen, politik güce bağlı bir bilim akademisi olamaz. Böyle yaparlarsa dünyayı kendilerine güldürürler. Böyle giderse Dünya Bilimler Akademisi ile herhangi bir bağları da kalmaz. Şimdi TÜBA’da kalan bazı bilim adamları var. Ve biz mücadelemizi içerde devam ettireceğiz diyorlar. Böyle bir şey olamaz. Bu, güce tutunmaktan başka bir şey değildir. Bazı arkadaşlar yalnızca yıllık verilen 20 bin TL’den vazgeçemiyorlar. Bu ayıptır, artık TÜBA bitmiştir” diye konuştu. Vatan, 05.11.11 |
|||||||||||||
ANZAK KOYU'NA UTANÇ DUVARI Anzak Koyu’na ‘utanç duvarı’ Türk askerinin Çanakkale Savaşı’nda, Anzak kuvvetlerine karşı büyük bir başarı elde ettiği Anzak Koyu’na örülen 1.2 ile 1.8 metrelik duvar, Avustralya’da büyük bir tartışmaya neden oldu. Toprak kayması ve erozyonu önlemek için Türk ve Avustralyalı yetkililer ile Avustralyalı mühendislerin ortak karar alarak yaptırdığı beton duvar büyük tepki çekti. Anzak Koyu’nu ziyarete giden Avustralyalı John Mulready “Hayatım boyunca burayı görmek için bekledim ve bu duvar bütün hayallerimi yıktı. Birşey yapılması gerekseydi bile bu kadar kötü olmamalıydı” dedi. Anzak 100’üncü Yıl Bakanı Warren Snowdon, bölgenin korunması için duvarın zorunlu olduğunu belirterek, “Her 10 yılda 2 metrelik toprak kayıyor. Büyük bir tehlike var” dedi. Duvarın gelecek yıl yapılacak törenlerden önce tamamlanması bekleniyor. Avustralya’nın çok satan gazetelerinden Daily Telegraph da duvarın fotoğrafını yayınlayarak “Türkiye’deki Anzak Koyu’nda utanç duvarı” başlığıyla haberi okuyucularına duyurdu. Avustralyalı konsolosluk ve elçilik yetkililerinin sık sık bölgeyi ziyaret ettiği ve Anzak Koyu’nun durumu hakkında bilgi aldıkları açıklandı. Avustralya önermiş Çanakkale Valisi AzimTuna, 6 yıl önce hizmete giren ve kısa sürede çökmeler nedeniyle kullanılamaz hale gelen Anafartalar sahil yolu yeniden asfaltlanırken toprağın denize akmasını engellemek için bölgeye istinat duvarı örüldüğünü söyledi. Çanakkale Savaş Alanları uzmanı Gürsel Göncü ise, “Plansızca yapılan yol çalışmalarıyla erozyon hızlandırıldı. İstinat duvarı Avustralyalılarca önerildi. Ancak ortaya çıkan görüntü çirkin” dedi. Tarihçi Bill Sellars da, duvarın yapımına Avustralya’nın önerisiyle 2009’da karar verildiğini söyledi. Mynet Haber, 05.11.2011 |
|||||||||||||
900 YILLIK EL YAZMASI KURANLA YAKALANDILAR
Kocaeli'nde düzenlenen tarihi eser operasyonunda 900 yıllık olduğu tahmin edilen el yazması Kur'an-ı Kerim ile tarihi eser niteliği taşıyan tüfek, kama ve süngü ele geçirildi. Alınan bilgiye göre, Kocaeli Jandarma Komutanlığı ekipleri, Gebze İlçesinin Eskihisar mevkisinde tarihi eser kaçakçılığı yapıldığı ihbarı üzerine çalışma başlattı. Fiziki ve teknik takibin ardından düzenlenen operasyonda Ü.Y, M.B. ve D.Ö. gözaltına alındı. Zanlıların üzerinde ve araçlarında, 900 yıllık olduğu tahmin edilen Kur'an-ı Kerim ile tarihi eser niteliği taşıyan 1 adet üstten horozlu tüfek, 1 adet 70 santimetre uzunluğunda süngü, 1 adet süngü kını ve 1 adet 40 santimetre uzunluğunda kama ele geçirildi. Zanlıların sorgularının ardından adliyeye sevk edileceği bildirildi. Yeni Şafak, 04.11.2011 |
|||||||||||||
|
TARİHİ EVLERE RESTORASYON
Ordu'da Osmanlı evleri, Rum kilisesi ve ermeni mimarisiyle inşa edilen evlerin bulunduğu sokağın günümüze tarihi özellikleriyle kazandırılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın talimatıyla başlatılan çalışmalarda ilk harç karıldı.
Menekşe Sokak'ta başlatılan ve 1 milyon liraya ihale edilen çalışma da tarihi özellik taşıyan evlerin restorasyonuna başlandı. Anayurt Haber, 04.11.2011 |
||||||||||||
SALT VE TATE MODERN İŞBİRLİĞİ YAPIYOR Kurum, serinin Kasım 2011'de gerçekleştirilecek 3. sergisi için SALT ile işbirliği yapıyor. SALT Araştırma ve Programlar ekibinden Proje Sorumlusu Duygu Demir ve Tate Modern Asistan Küratörü Kyla McDonald'ın araştırmasıyla hazırlanan "Dünyayı kurtarmamaya karar verdim.", 4 Kasım'da Londra'daki Tate Modern Level 2 Gallery'de ziyarete açılıyor.
Sergi, kariyerinin erken dönemindeki 4 sanatçıya odaklanıyor. Mircea Cantor, Mounira Al Solh, Yto Barrada ile sanatçı kolektifi Slavs and Tatars'ın işleri, sosyal keşif ve yorumu mizah ve ironiyle birleştirerek, düşünme alışkanlıklarını bozuyor. 9 Ocak 2012'ye kadar devam edecek sergi, adını, Mircea Cantor'un 2011 tarihli "Dünyayı kurtarmamaya karar verdim." videosundan alıyor. Güncel endişeleri basit ve dolaysız jestlerle ele alan Cantor, işinde, en basit ifadelerin altındaki karmaşıklığı yansıtıyor.
Fas'ta yaşayan ve çalışan sanatçı Yto Barrada'nın, sergide bulunan heykel, manifesto ve filmden oluşan işleri, mizah ve alay üzerinden, ülkesindeki modernleşme sürecini konu ediyor. Mounira Al Solh, "Rawane's Song" (Rawane'nin Şarkısı) adlı 2006 yapımı otobiyografik videosunda, önceki jenerasyonlardan gelen Beyrutlu sanatçıların gölgesinde Lübnan savaşlarına dair iş üretme uğraşılarını esprili ve zekice ele alıyor. Sanatçı, ironik bir şekilde, sakınmak istediği konulardan bahsediyor. Slavs and Tatars ise "eski Berlin Duvarı'nın doğusundan, Çin Seddi'nin batısına" şeklinde sınırladıkları bölgeyi inceliyor. Metin bazlı işleri birçok farklı kaynaktan gelen kolektif; çift anlamlı sözler, yanlış çeviriler, dil engelleri, Doğu ve Batı arasındaki ikiye bölünmüşlük gibi kavramların üzerine gidiyor.
SALT ve Tate Modern'in birlikte hazırladığı serginin, yeni işler eklenerek büyüyecek devam niteliğindeki 2. bölümü, 20 Mart-20 Mayıs 2012 tarihleri arasında SALT Beyoğlu'nda ziyarete açılacak. Arkitera, 04.11.2011 |
|||||||||||||
200 MİLYON DOLARLIK SANAT
Avusturyalı ressam Gustav Klimt'in Nazilerce çalınan ve geçen gün sahibinin varisine iade edilen manzara resmi, 40.4 milyon dolara satıldı. Yeni Şafak, 04.11.2011 |
|
||||||||||||
|
ÇALINAN TABLOLAR EVLERİNE DÖNDÜ
Hollanda'da 5 ay önce bir müzeden çalınan iki tablonun bulunduğu bildirildi. Yeni Şafak, 04.11.2011 |
||||||||||||
İSMAİL CEM KOLEKSİYONUNDAN OSMA HAMDİ BAŞYAPITI ÇIKTI
1997 yılında vefat eden gazeteci ve politikacı İsmail Cem’in koleksiyonunda yer alan Osman Hamdi Bey’in ‘Huzur’ isimli tablosu Antik A.Ş.’nin 270. müzayedesinde satışa sunuluyor.
Türk resim tarihinin en değerli eseri olmaya aday tablo 10 milyon dolara sigortalandı. Müzayede 27 Kasım Pazar günü İstanbul Swissotel’de gerçekleşecek. Osman Hamdi Bey’in bilinen en görkemli ve en önemli ilk 5 resmi arasında gösterilen tabloda iki feraceli kadın Eskihisar kalesine doğru günbatımını izlerken görülüyor. 2008 yılında Londra Sotheby’s’de yapılan müzayedede tek bir feraceli kadın figürünün yer aldığı ‘İstanbul Hanımefendisi’ 6.9 milyon dolara satılarak Osman Hamdi Bey rekoru kırmıştı. Bir önceki rekor 2004 yılında Antik A.Ş.’nin düzenlediği müzayedede 3.9 milyon dolara satılan ‘Kaplumbağa Terbiyecesi’nde bulunmaktaydı. 110 x 70 cm ebatları ve dikkat çekici kompozisyonu ile sanatçının bilenen en büyük ebatlı eserlerinin arasında yer alan tablo tuval üzerine yağlıboya ve 1904 tarihli. 100 yıldır ilk defa satışa sunulacak tablo en son 1957 yılında Resim Heykel Müzesi’nde düzenlenen Osman Hamdi Bey sergisinde görülmüştü. Hürriyet, 04.11.2011 |
|||||||||||||
ÇİVİSİZ CAMİ 650 YILDIR AYAKTA
Kastamonu'nun Kasaba Köyü'nde küçük bir cami... Tek katlı. Kutu gibi... Daday yolundan Kastamonu'ya giderken yön gösteren "Kasaba Köyü" tabelasından hemen sağa sapınca solda kalıyor. Köye adım atan herkes, ilk onun selamını alıyor. Dışı taştan yapılmış. Ama sadece dışı ve minaresi. İç kısmı tamamen ahşap. Zaten bu yönüyle Türkiye'deki köy camilerinin çoğundan ayrılıyor. Bir de zaman meydan okuyan tarihiyle...
Bundan tam 650 yıl önce Candaroğlu Mahmut Bey tarafından yapılmış. Girişindeki kitabede 'Hicri 768' yazıyor. Yani miladi 1366... Ve ibadete, onca sene hiç ara vermemiş. Restorasyon haricindeki yıllarda daima cemaate ve ziyarete açık olmuş. Fakat cemaatini daha çok köy sakinleri, ziyaretçilerini ise köylülerin eşi dostu oluşturuyor. Mimarisi ise caminin onca yıllık geçmişine günümüzde ayrı bir değer katıyor. Çünkü, ahşapların birbirine geçerek tutturulduğu bindirme tekniğiyle yapılmış nadir camilerinden biri burası.
Bindirme tekniğinde çivi kullanılmadığı için Candaroğlu Mahmut Bey Camii, literatürde çivisiz cami olarak da geçiyor. Caminin bu özelliği dikkat çekiciliğini artıran bir unsur turizm açısından. O yüzden, Kastamonu'ya tatile gelen yabancı turistler, Candaroğlu Mahmut Bey Camii'ni muhakkak görmek istiyor. Yerli turistse varlığından haberdar bile değil. Kastamonu'ya kültür gezisi için gelmiş pek çok yerli turist kafilesi, tarihi ve mimarisiyle örneği çok olmayan bu küçük camiyi görmeden şehirden ayrılıyor.
Candaroğlu Mahmut Bey Camii, 2007 yılına kadar resmi bir onarımdan geçmemiş. İlk defa 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yenilenmiş. Fakat bu yenilenme daha çok dış yapının güçlenmesi için yapılmış. Çünkü caminin iç kısmındaki ahşaplar ilk günkü gibi duruyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü de bu dokuyu bozmak istememiş.
Mavi, yeşil, kırmızı tonlarında ahşap üzerine yapılmış bu süsleme ve bezemeler restorasyondan geçseydi orijinal halini başka bir yerde görmek mümkün olmazdı.
Cami geniş bir avluda. Avlusunda, küçük bir hazire var. Hazirelerden birinin Candaroğlu Mahmut Bey'e ait olduğu tahmin ediliyor. Caminin girişi hazirenin hemen karşısındaki kapıdan yapılıyor. İçeri girerken kapı, görüntüsüyle mest eden bir sanatla karşı karşıya bırakıyor insanı. Kapı oyma işçiliğiyle ince ince işlenmiş. Fakat bu kapı orijinal değil. Kastamonulu bir ahşap ustasına orijinalinin aynısı yaptırılmış. Orijinali 1977'de çalınmış. Şükür ki, kısa süre içinde Manisa'da bir okulun bahçesine terk edilmiş bir şekilde bulunmuş. Şimdi Etnoğrafya Müzesi'nde koruma altında.
İbn- Batuta seyahatnamesinde cami bu yönüyle anlatılıyor. Batuta, caminin tek katlı olduğunu ama mahfillerle üç katlı hale getirildiğini. Bu mahfillerin ortada yer alanında sultanın, alimlerin, yüksek rütbeli askerlerin, onun üstündekinde ise veliaht ile kölelerin namaz kıldığını söylüyor. Kare planlı harime girdiğinizde, kök boya ile boyanmış minberi göreceksiniz. Minberden, caminin iç mekanını her yönüyle görmek mümkün. Dünyada önemli ahşap yapılar arasında sayılan camide elektrik ve ısınma sistemi de yok. Aydınlanma, birbirine paralel olarak yapılmış 12 pencereden gelen güneş ışığı ile sağlanıyor.
Cami restorasyonunda cephe yenilenmesi ve onarımın dışında bahçe düzenlemesi de yapılmış. Ahşaptan bir imam odası inşa edilmiş. Ayrıca abdest alınan yer büyütülmüş ve modern hale getirtilmiş. Zaman Cuma, Haber: Sevim Şentürk 04.11.2011 |
|||||||||||||
AVRUPA'NIN EN ESKİ İNSANI İNGİLTERE'DE
Avrupa’nın en eski insan kalıntıları İngiltere’de bulundu. İngiltere’nin sahil kasabalarından Torquay’de bulunan çene kemiğini inceleyen Oxford Üniversitesi’nden bilim insanları fosillerin en az 41 bin yıllık olduğunu açıkladı.
Bu buluş, insanların İngiltere’den önce Avrupa’nın güneyinde yaşadıkları bilgisini çürüttü. Buna göre insanlar İngiltere’ye sanılandan yaklaşık 7 bin yıl daha önce geldi. İngiltere’nin Ulusal Tarih Müzesi’nden Profesör Chris Stringer, “Bu modern insanlardan pek fazla farkı bulunmayan fosillerin, o dönemdeki insanların sıcak mevsimlerde İngiltere gibi kuzey bölgelere göç etmelerinden sonra oluştuğunu düşünüyoruz” dedi. Milliyet, 04.11.2011 |
|||||||||||||
MEKKE'DE TÜRBELER VE OSMANLI ESERLERİ TAHRİP OLDU
Mekke Medine'nin asır önceki fotoğrafları yaşanan değişimi göstermesi bak ımından da ayrı bir önem taşıyor. Fotoğrafların pek çoğunda bulunan Osmanlı eserleri günümüzde bulunmuyor. Mekke'yi koruyan Hint ve Fülfül Kalelerinden sonra 2001 yılında Ecyad Kalesi'nin de yıkılması ile Mekke'deki Osmanlı izleri iyice azalmış bulunuyor. Tavaf alanının içinde bulunan Kütüphane, Muvakkithane (Namaz vakitlerinin belirlendiği yer), Minber, mezheplere ait yerler ve diğer yapılar tamamen kaldırılmış durumda. Tavaf alanında Osmanlıdan geriye Revaklar ve Kabe'nin üzerinde bulunan altınoluktan başka bir eser kalmadığı görülüyor.
Hicaza büyük önem veren Osmanlı'nın Surre alayının
nasıl karşı landığını gören kareler de ilgi çekiyor.
İstanbuldan çıkan alayın ilk durağı Mekke, Mekke
halkı üç dört aylık yoldan gelen misafirlerini
karşılıyor. Osmanlı döneminde Kabe'nin örtüsü
Mısır'da yaptırılıyordu. Son zamanlarda İstanbul ve
Bursa'da örülmeye başlandı. Develerle taşınan
hediyelerin başında kabenin örtüsü geliyordu. Fahreddin Paşa'nın kaydettiği fotoğraflarda Medine'de askerlerimizin bayramlaşması, Medine'de düşen Pilot Fazıl Bey'in hilali ahmer uçağı ve yardıma gidenlerin fotoğrafları, Medine'den Kuba mescidine doğru giden yeni açılan yola ray, Mehmetçiğin Babüsselamdan peygamberimizin huzuruna girmesi dikkat çeken kareler. Türkiye Gazetesi, Haber: İhsan Altkardeş, 03.11.2011 |
|||||||||||||
"SAFRANBOLU GİBİ OLACAK"
Malatya Valisi Ulvi Saran, Malatya'nın Yeşilyurt İlçesi Gündüzbey Kasabası'nda sağlıklaştırma çalışması devam eden sokakta inceleme yaptı. Malatya Haber, 03.11.2011 |
|||||||||||||
SAFRANBOLU'NUN TARİHİNE IŞIK TUTACAK TÜMÜLÜSTE KAZI
Karabük’ün Safranbolu İlçesi’nde bulunan ‘Büyük Göztepe’ tümülüsünde kazı çalışmaları başladı. Karabük Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr. Şahin Yıldırım, tümülüsten elde edilecek verilerin Safranbolu’nun geçmişine önemli bir ışık tutacağını söyledi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan alınan izinle 25 metre yüksekliğindeki Büyük Göztepe tümülüsünde kazı çalışmalarına başlandı. Karabük Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr. Şahin Yıldırım başkanlığında kazı çalışmaları yapılıyor. Yıldırım, tümülüsün MÖ 4′üncü Yüzyıl’a ait olduğunu söyleyerek, “Burada elde edilecek veriler Safranbolu’nun geçmişine önemli bir ışık tutacak. Antik Çağ ile ilgili en önemli verileri taşıyan bir tümülüs. Safranbolu’nun 16′ncı Yüzyıl öncesine ait verileri yok elimizde. Burası elimizde o döneme ait en önemli unsur olacak. Safranbolu’nun, Antik Çağ ile ilgili verilerini burada bulmayı umut ediyoruz” dedi.
Çok büyük bir tümülüs olması nedeniyle uzun soluklu bir kazı olacağını ifade eden Yıldırım, “İncelemelerimiz sonunda MÖ 4′üncü Yüzyıl’a ait bir mezar olduğunu belirledik. Bu mezara kral mezarı diyemeyiz, ancak önemli bir ailenin bir bireyine ait olduğunu söyleyebiliriz. Bu mezar çok önemli verileri bize sunacak. Mezarda ölen kişinin günlük yaşantısında kullandığı eşyaları bulmayı umut ediyoruz. Kazıların tamamlanması konusunda güvenliği için bir tarih veremiyoruz. Safranbolu’da 100 civarında tümülüs var. Bunları kurtarmaya ve gün yüzüne çıkarmaya çalışacağız” diye konuştu. haberler.com, 03.11.2011 |
|||||||||||||
ZENGİN KOLEKSİYON MÜZEYE BAĞIŞLANDI
Bodrum Belediye Başkanı DP’li Mehmet Kocadon, Ticaret Odası (BODTO) Yönetim Kurulu Üyesi Deniz Eyinç ve Halkla İlişkiler Müdürü Sema Çakır’la, yaklaşık 40 yıl Sabancı Holding’in CEO’liğunu yapan Hasan Güleşçi’yi Gündoğan’daki villasında ziyaret etti
Türkiye ve 130’a yakın ülke sahilinden topladığı deniz kabuklularından oluşan koleksiyonu hakkında bilgi veren Güleşçi “Deniz kabukluları cinsleri, türleri ve sınıflarına göre ayrıldı. Bu kadar deniz kabuklusunun başka bir koleksiyon bilmiyorum. İlçemizi ziyarete gelen yerli ve yabancı turistin bu güzelliği görmesi için müzeye armağan etmeye karar verdim” diye konuştu.
Güleşçi ile bağış protokolü imzalayan Kocadon da dünyada eşi benzeri olmayan koleksiyonun Bodrum Deniz Müzesi’nde sergileneceği bölümde, kabukların sağlıklı muhafazası için uluslararası standartlara uygun iklimlendirme ve ışıklandırma çalışmaları yapılmaya başlandığını söyledi, “Deniz kabukluları mart ayından itibaren sergilenmeye başlanacak” dedi. Hürriyet Ege, Haber: Yaşar Anter, 03.11.2011
|
|||||||||||||
|
MUMYA PROSTAT KANSERİNE YENİLMİŞ
Eski Mısır'dan kalma 2250 yıllık bir mumyayı inceleyen bilim adamları, mumyada günümüzde en çok görülen kanser türlerinden birini tespit etti.
Discovery News'ün haberine göre, Portekiz'in
başkenti Lizbon'daki Ulusal Arkeoloji Müzesi'nde
muhafaza edilen “M1” adlı mumya üzerinde radyolojik
incelemeler yapan uzmanlar, Eski
Mısır'da yaşamış 51-60 yaşları arasındaki bir
erkeğin “prostat kanseri” nedeniyle “yavaş ve
ağrılı” bir ölüm yaşadığını belirledi. Sonuçları
“International Journal of Paleopathology” dergisinde
yayımlanan araştırmaya katılan uzmanlar, mumyada
boyutları 0,1 ila 1,5 cm arasında değişen ve
metastatik prostat kanserine işaret eden tümörler
tespit etti. Radikal, 03.11.2011 |
||||||||||||
'BELEŞBAHÇE' ARTIK 'MİLLİ SARAY'LI
Radikal, Haber: Ömer Erbil, Fotoğraf: Tolga Aktaş, 03.11.2011 |
|||||||||||||
KAZMA VURDUKÇA TARİH FIŞKIRIYOR
Kadifekale’de yıkım çalışmalarının devam ettiği heyelan bölgesinde Roma Dönemi’ne ait bir lahit bulundu.
Cesedin iz yaptığı mezardan, kemikler ve üzerindeki elbisenin kumaş parçaları çıktı. Romalılar’ın o dönemde, bölgedeki heyelanı tespit edip, kaymaması için mezarları kalın duvarlarla ördüğü, evlerini ise buraya yapmadıkları sonucuna varıldı. Sur dışındaki bölgede ilk kez bulunan lahit, Agora’ya, içindeki kemikler ise incelenmek üzere İzmir Arkeoloji Müzesi’ne götürüldü. Milliyet Ege, Haber: Mustafa Oğuz, 03.11.2011 |
|
||||||||||||
İZMİR'İN SAAT KULELERİ Yapı, Fotoğraflar: Mehmet Özdoğru/AA, 02.11.2011 |
|||||||||||||
"KALENİN KAPISI YANLIŞ YERE YAPILIYOR"
Bursa Olay, 0211'011 |
|||||||||||||
KAPADOKYA'DAKİ DİZİ ÇEKİMLERİNE TEPKİ
Kaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgede son zamanlarda dizi çekimleri nedeniyle tarihi yapılara zarar verildiğini öne sürdü.
En son, özel bir televizyon kanalında önümüzdeki günlerde yayınlanacak olan ve çekimlerinin bir bölümü Kapadokya'da yapılan, Mahsun Kırmızıgül'ün senaryosunu yazıp, yönettiği ''Hayat Devam Ediyor'' adlı dizi için Nevşehir'in Ürgüp İlçesi'ne bağlı Mustafapaşa beldesinde senaryo gereği tarihi bir Rum evinin yakıldığını söyledi.
Tarihi evin yakılmasına tepki gösteren Kaya, dizi için tarihi mekanlara zarar verilmesi gerektiğini vurguladı.
Daha önce de yine Kapadokya'da çekilmekte olan ''Yer Gök Aşk'' adlı dizinin çekimlerinde de bazı tarihi binalara zarar verildiğini iddia eden Kaya, ''Dizi çekimleri için konaklara kiliselere zarar veriliyor. Buna izin verilmemeli. Daha önce de Ürgüp'teki Cemil Kilisesi'ne zarar verildi. Yer Gök Aşk adlı dizinin çekimleri sırasında, kilise duvarına yazı yazmayı kolaylaştırmak için kilisenin içinde odun ve lastik yakmışlar. Hatta burada, Özel Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi'nden aldıkları 4 bebek maketini de yakmışlar'' diye konuştu. Akşam, 02.11.2011
Dizinin yapımcısı, Boyut Film’in ortağı olan Murat Tokat şunları söyledi: “Dizinin çekimleri için bahsedilen ev, mal sahibinden belli bir süre çekimlerde kullanılmak üzere kiralanmıştır. Bahsedilen yangın ise sanat yönetmenlerinin kurgusu ve özel efekt destekleriyle gerçekleştirilmiştir. Her sinemacının da bileceği üzere, evin etrafında ‘fasat’ adı verilen malzemeler yanmış ve sanki ev yanıyormuş görüntüsü verilmiştir. Yanı aslında ev hiçbir şekilde yanmamış ve zarar görmemiştir ve evin tarihi dokusuna hiçbir zarar verilmemiştir. Bu yangın görüntüsünün ekrana yansıyacak olan halinde ise bilgisayarda yeni efektler eklenerek büyük bir yangın görüntüsü verilecektir. Fotoğrafta yer alan cam ve çerçevelerdeki is görüntüleri de yanmış ev görüntüsü vermek için yine sanat yönetmenlerinin özel bir teknikle uyguladığı boyalardır. Şu anda bu boyalar yine ekip tarafından temizleniyor ve bu taş ev yine ilk hali gibi mal sahibine en kısa zamanda teslim edilecektir.” Milliyet, Haber: Ahmet Korkmazer, 03.11.2011 |
|||||||||||||
|
DEGAS'IN HEYKELİNİ ALAN OLMADI
Fransız empresyonist sanatçı Edgar Degas'nın, bronz balerin heykeli müzayedede alıcı bulamadı. 25-35 milyon dolar aralığında değer biçilen "14
yaşındaki küçük dansçı" adlı bronz heykel, New York
Christie's
müzayede şirketinde düzenlenen açık artırmada
satılamadı. CNN Türk, 02.11.2011 |
||||||||||||
VİKİNGLER KRİSTALİ NAVİGASYON ARACI OLARAK KULLANMIŞ
Araştırmacılar, Vikinglerin İzlanda'ya özgü bir tür kristali navigasyon aleti gibi kullandığını ileri sürdü.
"Proceedings of the Royal Society A" dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, usta denizciler olarak nam salmış Vikingler, çıktıkları uzun deniz seferlerinde yollarını bulmak için güneşin gökyüzündeki konumundan yararlanıyordu.
Efsanelere göre Vikingler, bulutlu ve sisli günlerde güneşin yerini belirlemek için ise gizemli bir güneş taşı kullanıyordu.
Kristalleşmiş kalsiyum karbonattan oluşan İzlanda taşı, ışığı polarize edebilme özelliğine sahip.
Rennes Üniversitesi'nden Prof. Guy Ropars, İzlanda kristalinin belirli bir açı ile tutulduğunda güneşin gökyüzündeki konumunu küçük bir sapma ile belirleyebildiğini açıkladı.
Araştırmacılar, İzlanda kristalinin 1592 yılında Alderney Adası açıklarında batan bir geminin enkazında da bulunduğunu belirti. Akşam, 02.11.2011 |
|||||||||||||
VAN'DA ESKİ CAMİLERİN YIKILMAMASI AVRUPALI MÜHENDİSLERİ ŞAŞIRTMIŞ
Van'da 7,2'lik depremde birçok yeni binanın yıkılması, buna rağmen eski camilerin ayakta kalması Avrupalı inşaat mühendislerinin dikkatini çekti.
Antalya'da düzenlenen bir toplantıda, bölgeyle ilgili izlenimlerini açıklayan yabancı mühendisler, şiddetli depremlerde ayakta kalan tarihi binalarda, eski mimar ve mühendislerden çok büyük dersler alınması gerektiğine belirtti. Van ve Erciş'te 600'ün üzerinde insanın, çürük ve mühendislik olarak iyi hesap edilmeden yapılan binalarda can verdiğini dile getiren Avrupa İnşaat Mühendisleri Konseyi (ECCE) Başkanı Gorazd Humar, buna karşılık bölgede yüzyılı aşkın tarihi yapıların ise sapa sağlam ayakta kalmasının düşündürücü olduğunu ifade etti. Dünya inşaat mühendisleriyle eski mimari ustaların yaptıkları işleri incelediklerini belirten Humar, "Biz de eski ustalarımızı örnek alıp daha yüksek ve daha sağlam binalar yapabiliriz. Yaşanan sıkıntılar modern teknolojinin problemi değil, bir uygulama problemidir." diye konuştu. Zaman, Haber: Özkan Mayda, 02.11.2011 |
|||||||||||||
ZEUGMA MOZAİKLERİNİN GİZLİ KAHRAMANLARI
Dünyanın en büyük mozaik müzesi olan Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi’nde sergilenen yaklaşık 2,500 metrekarelik mozaiklerin restorasyonunun tamamı Türk ekip tarafından gerçekleştirildi.
Zeugma Mozaik Müzesi Teşhir, Tanzim ve Restorasyon Projesi’ni yürüten Art Restorasyon Müdürü Celalettin Küçük başkanlığında yaklaşık 50 kişiden oluşan ekip, müzede sergilenen 2,453 metrekarelik mozaiğin yanı sıra 140 metrekare duvar resmi, 4 Roma dönemi çeşmesi, 20 sütun, 4 kireç taşından yapılmış heykel, tunç Mars heykeli, mezar stelleri, lahitler ve mimari parçaların restorasyonunu yaptı.
Art Restorasyon Müdürü ve Zeugma Mozaik Müzesi Teşhir, Tanzim ve Restorasyon Projesi Yöneticisi Celalettin Küçük, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, ilk yüzey araştırmalarının 1931 yılında başladığı Zeugma arkeolojik alanında kazıların 1971 yılından bu yana Gaziantep Müze Müdürlüğü ve çeşitli ekipler tarafından yapıldığını söyledi.
Kazı çalışmalarının 2000 yılında ortaya çıkan ikiz villalar, duvar resimleri, Mars heykeli nedeniyle dünyanın ilgi odağı haline geldiğini ifade eden Küçük, bu dönemde Birecik Barajı’nın yapımının tamamlanarak su tutulmaya başlanmasıyla eserlerin sular altında kalma riskiyle karşı karşıya kalındığını anımsattı.
Küçük, şunları söyledi: “Biz Mayıs 2000′de kazı çalışmasına katıldık. 26 Haziran tarihine kadar geçen süreçte Gaziantep Müze Müdürlüğü ve Art Restorasyon uzmanları, acil kurtarma çalışmaları sonucunda yüzlerce metrerake mozaik, sütunlar, çeşmeler ve küçük eseri suların altında kalmaktan kurtardı. Şu anda Zeugma antik kentinden müzeye taşınan toplam mozaik 870 metrekare civarında. Bu grup Zeugma mozaikleri, ancak müzede şu anda sergiye koyduğumuz 2,453 metrekare mozaik var. Yaklaşık 1700 metrekarelik kısmı Gaziantep çevresinden getirilen mozaikler.”
Mozaiklerin restorasyonunun 2000 yılından beri parça parça devam ettiğini aktaran Küçük, “Çalışmaların son aşamasındayız. Yıl sonuna kadar bütün detayları yapıp projeyi tamamlayacağız. Bu haliyle müzede yaklaşık 2,500 metrekarelik mozaik sergileniyor olacak” dedi.
Zeugma Mozaik Müzesi ek binasında restorasyon laboratuvarı oluşturulduğunu, çalışmalarda ortalama 50 kişilik grubun yer aldığını, zaman zaman 70-80 kişiye çıktığını belirten Küçük, firmalarında çalışanların tamamına yakınının üniversitelerin restorasyon bölümünden mezun olduğunu vurguladı.
Küçük, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun yanında demircimiz, marangozcumuz, sıvacı ustamız var. Ekibin çoğunluğu Gaziantepli. Bir bölgede çalışma yapıyorsak, o bölgenin insanlarını çalışmaya katıyoruz. Bu ekip çok uzun yıllardır birlikte çalışan, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde büyük projeler yapan uzman bir ekip. Konya’da çini tekniğiyle yapılmış bütün camilerin çinilerinin, Sivas’ta Gök Medrese ve Çifte Minare’nin restorasyonunu yaptık. Bulgaristan’da Filipe’de bir caminin restorasyonunu yaptık ki, bu Türkiye’nin yurt dışında yaptığı en büyük restorasyon projesiydi. Yıllardır mozaik üzerine çalışan bir ekimiz var. Öyle olunca çok hızlı üretim yapma şansımız var ki, Gaziantep’te yaptığımız çalışma aslında bir dünya rekoru. Çünkü yaklaşık 1,500 metrekareye yakın mozaiğin restorasyonunu biz 1 yıl gibi kısa sürede yaptık, dünyada başka bir gruba bunu sorsanız önünüze 10 yıllık süre koyarlar. Sadece yapmak değil iyi yapmak da önemli. Bu alanda çalışan kim olursa olsun gönlünden mutlaka Zeugma’yı yapmak geçer. Sektördeki herkesin hayalidir bu.”
Mozaiğin restorasyonunun çok zor bir iş olduğuna, yerinden kaldırmadan sergiye konulmasına kadar geçen süreçte zarar vermemek gerektiğine işaret eden Küçük, “Bu eserler yapılırken antik dönem ustalarının kullandığı yöntemin aynısını kullanıyoruz. Antik dönem ustası gibi temizliği bakımı, sağlamlaştırılması işlemleri yapılıyor. Bütün restorasyonlarda kullandığımız her malzeme geri dönüşümlüdür. Kullandığımız harç, antik dönemde kullanılan harcın içeriğiyle aynıdır. Modern malzemeden her zaman kaçınıyoruz” dedi.
Celalettin Küçük, Zeugma Mozaik Müzesi’nde sergilenen eserlerin restorasyonunda da bu bölgenin kumunun, kirecinin, taşının kullanıldığını bildirdi. Çalışmaları daha sağlıklı yürütmek için Gaziantep’te kendileri ve çalışanları için 2 ev tuttuklarını belirten Küçük, “Hayatımızı burada kurduk. Bizim için büyük bir keyifti, muhteşem bir eser ortaya çıktı” diye konuştu.
Gaziantep’in mozaik üretim merkezi olmasını istediklerini vurgulayan Küçük, Gaziantep Ticaret Odası ile hazırladıkları AB projesi kapsamında 2003 yılında Mozaik Okulu kurduklarını, piyasada mozaik yapanların tamamının öğrencileri olduğunu sözlerine ekledi. haberler.com, 02.11.2011 |
|||||||||||||
KONURALP MÜZESİ TARİHE IŞIK TUTUYOR
Düzce'nin tarihi beldesi Konuralp'ta kurulan Konuralp Müzesi Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait eserleriyle tarihe ışık tutuyor.
Geçmiş medeniyetlerin izini taşıyan müze, mimari parçalar, mezar stelleri, lahit, sütun ve sütun başlıkları ile o dönemin kültürüne ait kıyafet, ev eşyası, silah ve sikkelerden oluşan eserleriyle ziyaretçilerini bekliyor.
Müze Müdürü Yunus Reyhan Taşçıoğlu, Konuralp'in, Roma ve Klasik Çağ'da gelişme gösterdiğini beldenin, 1324 yılında Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle sanat tarihi dalında Türk mimari eserlerini sergileyen bir kent olduğunu söyledi. Müzenin arkeolojik ve etnografya olmak üzere 2 bölümden oluştuğunu belirten Taşçıoğlu, yılda yaklaşık 6 bin civarında ziyaretçinin geldiğini bildirdi. Gelen her ziyaretçiye uzman görevlendirmesi yaptıklarını, bu görevlilerin ziyaretçilere müzedeki eserler hakkında bilgi verdiğini söyledi. Daha çok yerli turistin geldiğine dikkati çeken Taşçıoğlu, "Öğrencilerimizin burayı sık sık ziyaret etmelerini sağlıyoruz. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'müzün Milli Eğitim Müdürlüğü ile ortak çalışması var. Bu nedenle ziyaretçilerimizin çoğu da öğrencilerden oluşuyor." dedi. Zaman, 02.11.2011 |
|||||||||||||
TARİHİ SELÇUKLU MEYDAN MEZARLIĞI'NDAKİ TAŞLAR RESTORE EDİLİYOR
Yapı, Fotoğraflar: Oktay Bayar/AA, 02.11.2011 |
|||||||||||||
OSMANLI VE BALKANLARDAKİ OSMANLI ESERLERİ AYAĞA KALDIRILIYOR
Yapı, 02.11.2011 |
|||||||||||||
MÜZE UZMANLARINA AB DESTEĞİ
Genel müdürlük, geçtiğimiz yıl AB'nin, "Sivil Toplum Hizmeti: AB-Türkiye Kültürlerarası Diyalog Müzeler Bileşeni" teklif çağrısı çerçevesinde, "Müze Profesyonelleri İçin Çok Taraflı Eğitim Projesi"ne başvuruda bulunmuştu. Başvurusu olumlu sonuçlanan genel müdürlük, söz konusu proje için 141 bin Euro'luk hibeyi aldı.
Hibe ile Ankara Vakıf Eserleri Müzesi, Avusturya Viyana Etnografya Müzesi ve Romanya Brukenthal Milli Müzesi'nin uzmanları 11 ay boyunca sürecek ortak bir eğitim sürecinden geçecek. Bu proje kapsamında ana faaliyet olarak ilki Ankara Vakıf Eserleri Müzesi, ikincisi Romanya Brukenthal Milli Müzesi, sonuncusu da Avusturya Viyana Etnografya Müzesi'nde gerçekleştirilmek üzere 3 ayrı eğitim programı düzenlenecek. Eğitimlerde, müze profesyonelleri tarafından koleksiyon oluşturma, restorasyon-konservasyon, depolama ve taşıma, sergileme, bilgilendirme, müzede eğitim konularında teknik bilgi ve uygulama anlatımı yapılacak. Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 02.11.2011
Aynı hibe programına Edirne Müze Müdürlüğü de "Arda Nehri'nin Aynasında Müzelerimiz" adlı proje ile başvuruda bulundu. Yapılan değerlendirmenin sonucunda toplam maliyeti 148 bin Euro olan proje kabul edildi. Proje, Edirne Müzesi ile Bulgaristan Kırcaali müzelerinin bir araya gelerek oluşturduğu ortaklık çerçevesinde 12 ay sürdürülecek. Proje kapsamında, komşu müze uzmanları karşılıklı olarak müze çalışmaları, sergileme ve müze kayıt düzeni gibi konuları ele alacak. Zaman, Haber: Kadri Kılıç, 02.11.2011 |
|||||||||||||
AKHİSAR'DA YAPILAN KAZI ÇALIŞMALARI BİLGİLEDİRME TOPLANTISI YAPILDI
Belediye Meclis salonunda yapılan toplantıya Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz, Akhisar Kaymakamı Kamil Köten, Belediye Başkanı Salih Hızlı, Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mustafa Birinciloğlu, İlçe daire amirleri, ve bir çok vatandaş katıldı.
Açılış konuşmasını Akhisar Belediye Başkanı Salih Hızlı yaptı, Hızlı yaptığı konuşmada "doğru işleri doğru paydaşlarla yapmak gerekiyordu. Süreç halen devam ediyor görüş ve önerilere açığız bunu en iyi şekilde sonuçlandırmak istiyoruz. Amacımız kazılar sonunda maksimum fayda elde etmektir. Akhisar'ımız tanıtılmak isteniyor, bizlerde bunu gerçekleştirmek için tarihi tanıtım ile sürdürmek istiyoruz. Bu kazı çalışması bizim için çok önemli ve geldiğimiz süreç de bunun yanında önemli olduğunu düşünüyorum. Sürecin oluşmasında bizlere destek veren herkese teşekkür ediyorum" dedi.
Thyateira antik kenti hakkında tarihsel bilgiler ve Arkeolojik kazı çalışmaları hakkında bilgi veren Adnan Menderes Üniversitesinden Doç.Dr. Engin Akdeniz "Thyateira halkın deyimi ile tepe mezarı diye tabir edilen bölge eski devlet hastanesine kadar uzanan bir şehir potansiyeline sahipti. Tepe mezarı giderek artan inanç turizmine hizmet vermektedir.
Kazı çalışmalarını Adnan Menderes Üniversitesi, Manisa Valiliği ve Akhisar Belediyesi'nin ortaklaşa düzenlediği protokol çerçevesinde yapılmaktadır. Burada yapılan kazı çalışmalarında Roma dönemine ait paralar, çeşitli ebatlarda farklı eserler bulundu. Kentin topoğrafik yapısı harita üzerine kondurularak çalışmaları yapıldı. Önümüzdeki dönemlerde hastane höyüğü diye geçen tepenin açığa çıkarılması olacaktır. Hastane höyüğü 5 Bin yıllık geçmişi olan bir höyüktür. Hastane höyüğünün kazılmasının ardından Akhisar'ın Antik devirdeki iskan hakkındaki bilgilerine ulaşacağız" dedi.
Söz alan Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz "Akhisar ve Manisa'mız için çok önemli bir bilgilendirme toplantısını yaptık. Kazı çalışmaları çok uzun soluklu çalışmalardır. Bundan sonra da devam etmesini diliyorum. Akhisar'ımız gerçekten çok güzel bir ilçe ve coğrafi olarak çok önemli bir noktada yer alıyor. İstanbul-İzmir üzerinde bulunan çok önemli bir noktada yer alan şehrimiz turizm açısından büyük önem taşıyor.
İnanıyorum ki şuanda ülkemizde ilçelerde Üniversite yok, ancak önümüzdeki yıllarda Üniversite kurabilecek bir çok ilçemiz olduğuna inanıyorum. Bunlardan bir tanesinin de Akhisar olacağına inanıyorum. Taşların üst üste konması ile bir üniversite kurmak çok kolaydır. Akhisar'ın bir üniversite vizyonunun olması gerektiğine inanıyorum. İleriki günlerde Akhisar'ın sanayi noktasında büyük ilerleme kaydedeceğine inanıyorum, daha sıcağı sıcağına çok büyük iki büyük firma incelemelerde bulunmuştur. Bunun yanında ilçemizdeki 12 Milyon ağaç ile ülkemizin zeytin başkentinin Akhisar olacağına inanıyorum. Akhisar'ı sosyal anlamda ele aldığımızda çok renkli ve aynı zamanda zenginlik anlamında çok güzel bir potansiyeli var.
Şehrin gelişme potansiyeli ele alınarak bir plan yapılması ve bunu meydana getirecek belediyemize de sivil toplum örgütlerinin destek olması gerekmektedir. Turizm açısından müze inşaatı tamamlandı ve yakında faaliyete geçecektir.
Belediyemizin zeytin başkenti olarak çıkan kentin tanıtımın yanında ürün çeşitlendirilmesine de önem vermesi gerekmektedir. Tanıtım için büyük bir masraf gerektirmiyor. Halk olarak hepimiz bir olarak tanıtıma el atmalıyız. Toplumumuzun her kesimine büyük işler düşüyor. Kentimizi turizm şehri yapmak için öncelikle tarihimize sıkı sıkıya sahip çıkmamızdan geçmektedir. Öncelikle farkındalığa ihtiyacımız var. Öncelikle çok değerli olduğumuzu bizim görmemiz ve bizim inanmamız gerekmektedir" dedi.
Toplantı sonrası kokteyle katılan vali ve yetkililer, kazı çalışmalarının başlandığı Tepe Mezarı, müze ve hastane höyüğüne gidip yerinde incelemelerde bulundular. Akhisar Haber, Haber: Kenan Molla, 02.11.2011 |
|||||||||||||
AFYON'DAN ÇALDI, DENİZLİ'DE YAKALANDI
Denizli’de düzenlenen operasyonda, bir madalyon ile Roma, Bizans ve Yunan dönemine ait bronz ve gümüş sikke ele geçirildi.
Denizli İl Jandarma Alay Komutanlığınca, Ö.Y. isimli şahsın kendisine ait otomobille Afyonkarahisar’dan Denizli’ye tarihi eser getirerek satacağına dair haber alındı. Bunun üzerine Honaz İlçesi'ne bağlı Gürlek Köyü Organize Sanayi kavşağında araç durduruldu. Araçta bulunan Ö.Y. (37) ile S.O. (24) gözaltına alındı. Şahısların üstünde ve araç içinde yapılan aramada bir madalyon, Roma, Bizans ve Yunan dönemine ait 17 adet bronz ve gümüş sikke, bir kandil ve çeşitli tarihi eserlere ait 7 fotoğraf ele geçirildi. Olayla ilgili gözaltına alınarak adli makamlara sevk edilen iki şüpheli, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Afyon Haber, 02.11.2011 |
|
||||||||||||
ANTİK KENTTE ODA MEZARI BULUNDU
Mersin’in Aydıncık İlçesi'ndeki Kelenderis antik kentinde 7 basamakla inilen, içerisinde iki yetişkin ve bir çocuğa ait iskelet bulunan yeraltı oda mezarı ortaya çıkarıldığı bildirildi.
Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi ve kazı başkanı Prof.Dr. Levent Zoroğlu yaptığı açıklamada, milattan önce 8. yüzyıla kadar inen geçmişi bulunan antik kentteki buluntuların Aydıncık’ın Akdeniz kıyısında, Silifke ile Anamur arasında önemli bir liman kenti olduğunu gösterdiğini söyledi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla gerçekleştirilen 2011 kazılarının restorasyon ağırlıklı gerçekleştirildiğini belirten Zoroğlu, yaklaşık 23 yıl önce başlayan kazılarda, bugüne kadar binlerce yıllık tarihin gün yüzüne çıkarıldığını ifade ederek, ”2011 yılı Kelenderis kazıları geçen yıl olduğu gibi yine Agora’daki bazilikada sürdürüldü. Ayrıca antik kentin yerleşim alanının batı ucuna yakın yerde kamulaştırılması tamamlanan yeni bir alanda ilk kez bir sondaj açıldı” dedi.
Bunun yanı sıra Doğu Nekropolü’nde 7 basamakla inilen bir yeraltı mezar odası bulunduğunu ifade eden Zoroğlu, şöyle devam etti: ”Kelenderis’te bulup, temizlediğimiz kaya mezarı bu bölgede yaygın olan tipe, yani girişi basamaklı yeraltı oda mezar tipine aittir. Mezarın giriş bölümü 3.7 metre uzunlukta olup, asıl mezar odasına 7 basamakla inilmektedir. Mezar odasının girişinden sonraki asıl mezar odası 3.5×2.8 metre ölçülerindedir. Odanın dip, yani girişin karşısına gelen duvarında bir niş vardır. Mezar odasında birisi bu nişin içinde olmak üzere, iki yetişkin ve bir çocuğa ait iskeletler ile sepet kulplu bir ticari amphora, iğ biçimli iki unguentarium (camdan küçük kap) ve iyice bozulmuş altın kaplamalı bronz bir taç ve buna ait boncuklar bulundu. Özellikle seramik buluntular, bu mezarın Erken Hellenistik döneme ait olduğunu göstermektedir.”
Prof.Dr. Zoroğlu, bu yılki kazıların en önemli çalışmasını, Agora’daki bazilikanın salonlarında buldukları mozaik zeminlerin koruması için üzerinin bir çatı ile kapatılmasının oluşturduğunu söyledi.
Projeye göre çatıyı taşımak üzere yapının güney ve kuzey duvarları dışında 8 taşıyıcı ayağın yerleştirileceği çukurların açıldığını belirten Zoroğlu, ”Öncelikle kuzey duvarın dışındaki molozları temizledik. Yüzeydeki bu malzemenin kaldırılmasından sonra, alttaki toprak dolgu kazılarak, özellikle ayakların bulunduğu açmalardaki kalıntıların tespiti çalışmaları başlatıldı” diye konuştu.
Yaklaşık bir ay süreyle yürütülen çalışmalar sonucunda bazilika zeminine göre biraz daha daha aşağı seviyede, apsisli bir yapı, bazilika kuzey salonuna erişimi sağlayan bir koridor ve zemini bir zamanlar mozaik kaplı avlunun bir bölümünü ortaya çıkardıklarını anlatan Zoroğlu, şunları kaydetti: ”Buradaki yarım daire biçimindeki apsisli yapıda bir oturma sırası bulunuyor. Bunun önündeki bölüm ise dikdörtgen bir çukur ya da havuz şeklinde inşa edilmiş olup, görünen tüm yüzeyleri kalın bir harç ile sıvanmış durumdaydı. Bu yapının mimari özelliklerini dikkate alarak bunun bir vaftizhane olduğu akla gelen ilk olasılıktır. Buradaki havuza inişi ve çıkışı sağlayan basamaklar güneydoğu ve kuzeybatı köşelere yerleştirilmiştir. Bazilikanın kuzey duvarının bu havuzun güney duvarına oturtulmuş olması da ilginç bir durumdur. Bunun batı duvarı üzerinde ise bazilikaya erişimi sağlayan koridorun doğu duvarı yükselmektedir. Kuzeybatı basamaklar ile koridor arasında da bir bağlantı olduğu anlaşılmaktadır. Koridorun batısında kalan avlunun zeminindeki mozaikler ne yazık ki iyi korunamamıştır.” Sabah, 01.11.2011 |
|||||||||||||
TARİHİ MEZARLIK YENİDEN DÜZENLENDİ
Proje yöneticisi Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr. Burhan Sayılır, gazetecilere yaptığı açıklamada, tarihi mezarlığın deniz kenarında kalan bölümünde 1915 öncesinde 2 bin haneli Kumkale nahiyesinin bulunduğunu ve mezarlığa da burada yaşayanların defnedildiğini söyledi.
Yılların verdiği tahribata, 1915 muharebelerindeki tahribatların da eklenmesi sonucunda mezar taşlarının bazılarının kırıldığını, bazılarının yıkılarak toprak altında kaldığını belirten Sayılır, çalışmaya başladıklarında toprak yüzeyinde yaklaşık 50 taşın görülebildiğini bildirdi.
Sayılır, ''Toprak altındaki taşları da gün yüzüne
çıkardık ve toplam 400 taş tespit ettik. Bunların
hepsinin temizliğini yaptık. Kırık taşların
parçalarını birleştirerek tamirini gerçekleştirdik
ve ayağa diktik. Mezarlığın çevresi taşların
çalınması veya tahribat görmesinin engellenmesi
açısından taş duvar ve telle çevriliyor. Girişine
kapı, tanıtım levhaları ve bekçi konulacak. Burası
artık terk edilmiş bir mezarlık görüntüsünden
kurtulacak. Yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine
açık olacak. Her şeyden önemlisi de tarihimize ve
ecdadımıza yakışır bir alan haline gelecek. Bu,
kültürel değerlerimizin ortaya çıkarılması açısından
da çok önemli bir çalışma'' diye konuştu.
''1915 yılındaki Kumkale muharebeleri sırasında
Türk askerleri, yaşanan yoğun muharebeler esnasında
bu mezarlığa çekilmiş, bir gecede mezarlık içinde
siperler ve mevziler kazılmış ve buradan
çarpışmalara devam etmiştir'' diyen Sayılır, şu
bilgileri verdi:
Tahrip edilen mezar taşlarını tamir ettiklerini belirten Sayılır, şunları kaydetti: ''Kazılan yerleri ise yeniden toprakla doldurduk. Maalesef define arayıcıları bazı taşları yanlış yorumlayarak define arıyor. Oysa kadınlara ait mezar taşlarının çoğu süslüdür, çiçeklidir. Gül konur, sarmaşık konur, ayak taşlarında hurma ağacı olur, çünkü cennet bitkisidir. Kumkale mezarlığındaki taşlar İstanbul mezar taşlarından çok farklı değil. Bu da bize Kumkale beldesinin aslında sosyo kültürel ve ekonomik olarak güçlü ve gelişkin bir yer olduğunu gösteriyor. Çünkü bu tip taşlar daha çok büyük şehirlerde, merkeze yakın yerlerde görülen taşlardır. İşçilik ve kullanılan mermerler bu açıdan önemli. Böyle bir kültürel varlığın Çanakkale'de olması büyük bir şanstır. Taşların her birisinin nüfus kağıdı sayılabilecek envanter çalışması yapacağız. Tek tek hepsini okuyup katalog haline getirip, kitap olarak yayınlayacağız. Kayıtları veri tabanına koyacağız ve bir daha çalınma veya kaybolma gibi bir durumda elimizde bu taşların bir kaydı olacak.'' Akşam, 01.11.2011 |
|||||||||||||
'KÜRKLÜ KADIN' İÇİN SEKİZ SAAT KUYRUK
Rönesans dönemi İtalyan sanatının deha ismi Leonardo da Vinci, Almanya’da ortalığı ayağa kaldırdı.
Da Vinci’ye ait 15. yüzyıl tablosu ‘Kürklü Kadın’, yıllar sonra sanatseverlerin beğenisine sunuldu. İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından Polonya’dan çalınan ve o dönemden bu yana ilk kez gün yüzüne çıkan tablo, iki ayda tam 175 bin kişiyi başkent Berlin’de bulunan Bode Müzesi’ne çekti. Son gösterim günü Pazartesi olan ‘Kürklü Kadın’ için sabahın çok erken saatlerinden itibaren müzenin önüne gelen meraklılar, bekleme süresi zaman zaman sekiz saate kadar çıkan bir kuyruk oluşturdu. Olay tablo önümüzdeki günlerde İngiltere’ye gönderilecek ve Londra’daki Milli Müze’de açılacak olan Leonardo Da Vinci sergisi kapsamında bu ülkedeki resim meraklılarına sunulacak. Londra’daki sergi 9 Kasım’da açılıyor. Hürriyet, 01.11.2011 |
|||||||||||||
CUMHURBAŞKANI İSTEDİ, RESİM HEYKEL'E ANTREPO YOLU AÇILDI
Türk resim tarihinin en nadide örneklerinin bulunduğu İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin makus talihi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün devreye girmesiyle değişiyor. Geçen ağustos ayında müzeyi ziyaret eden Gül, depolarda istiflenmiş tabloları, kalaslarla ayakta durabilen iç mekanların hazin halini görünce Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yalçın Karayağız’a dönüp “Hocam burada daha fazla kalamazsınız. Bu eserlere yazık değil mi? Size hemen uygun bir yer tahsis edelim ve oraya taşının” diye teklifte bulundu. Sonra da ziyarette eşlik eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a dönerek “Kadir Bey, Sultanahmet’teki eski İstanbul Adliyesi’ni üniversiteye tahsis edelim” önerisini getirdi. Topbaş’ın “Olur” cevabı üzerine yıllardır kangren haline gelen mesele ‘ayaküstü’ çözülmüş oldu!
Radikal, Haber: Abdullah Kılıç, 01.11.2011 Radikal, Haber: Abdullah Kılıç, 04.11.2011 |
|||||||||||||
BEŞ GEMİLİK LİMANA SİT KURULU ONAYI
İzmir 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, Özelleştirme İdaresi’nin Alsancak Limanı’na kurulacak kruvaziyer liman planını onayladı.
Kurul, plan kapsamında korunan Alsancak Karakolu’nun rölöve, restorasyon projeleri ve tescilli yapılar karşısında kalacak yeni yapılarla ilgili projelerin Kurul’a iletilmesini istedi. Milliyet Ege, Haber: Utku Bolulu, 01.11.2011 |
|||||||||||||
|
MÜZE GİBİ EV
Karacabey’in Canbaz Köyü’nde oturan A.K.’nin (51) evinde tarihi değeri olan taşlar olduğunu öğrenen Jandarma ekipleri operasyon için düğmeye bastı.
Ev ve bahçede yapılan aramalarda, 11 adet tarihi eser niteliği taşıyan mermer taşı ele geçirildi. A.K., ifadesine başvurulduktan sonra serbest bırakılırken el konulan mermer taşlar ise Bursa Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Bursa Olay, Haber: İlker Türker, 01.11.2011 |
||||||||||||
KARADENİZ'İN ZEUGMASI'NDA KAZI ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR
Eskipazar’da, Karadeniz Bölgesi’nin “Zeugma”sı olarak adlandırılan Hadrianaupolis antik kentinde, 2. etap kazı çalışmalarının devam ettiği bildirildi.
Karabük Valisi İzzettin Küçük, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık 2 ay önce başladıkları kazı çalışmalarına 45 günlük daha ek süre alarak devam ettiklerini, bu çalışmalarda tahrip olmuş mozaiklerin korumaya alındığını söyledi.
Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr. Vedat Keleş başkanlığında, 3 arkeolog, çok sayıda uzman, öğrenci ile işçilerin yer aldığı 46 kişilik ekiple kazıları sürdürdüklerini anlatan Küçük, şunları söyledi: “Hadrianaupolis’te öncelikle oluşan yoğun tahribatı gidermek için gayret sarf ediyoruz. Bu sezon ki çalışmalar Kilise B’nin mozaiklerinin restorasyon ve konservasyonu üzerinedir. Kilisenin üstü özel bir sistemle kapatılıyor. Sondaj çalışmaları da gerçekleştiriliyor. Çalışmalar daha önce belirlenen sürede tamamlanamayınca ek süre istedik. Planlanan işler tamamlanıncaya kadar ekipler orada çalışacak.” haberler.com, 31.10.2011 |
|||||||||||||
NOTRE DAME'IN TARİHİ ÇANLARI DEĞİŞTİRİLİYOR Sabah, 31.10.2011 |
|||||||||||||
"CAMİALTI TERSANESİNİN YERİNİ VERSELER 150 MİLYON DOLAR YATIRIMLA MÜZE YAPARIZ"
New York’ta Metropolitan Müzesi’ndeki Koç Ailesi Galerisi’nin de yer aldığı “İslam Eserleri Bölümü”nün açılışı sonrasında Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Vehbi Koç Vakfı Başkanı Semahat Arsel’le güncel konuları konuşuyoruz. Söze Sadberk Hanım Müzesi’nden girdik:
Hürriyet, Yazı: Vahap Munyar, 31.10.2011 |
|||||||||||||
TARİH YENİDEN CANLANIYOR
Kültür ve Turizm Bakanlığı destekli Mudurnu Evleri ve Konaklarının Restorasyon ve yenileme çalışmaları devam ediyor. Bolu Olay, 31.10.2011 |
|||||||||||||
ÇALINAN SÜTUNUN YERİNE KONAN KALAS MÜZEYE KALKACAK
Gürcistan’ın Ankara Büyükelçisi Tariel Lebanidze, merkezi New York’ta bulunan Dünya Anıtlar İzleme Kurulu tarafından ’En Tehlikedeki 100 Anıt Listesi’nde yer alan Erzurum’un Çamlıyamaç Köyü'ndeki Öşvank Kilisesi’ni gezerken çalınan sütunun yerine odun kalas koyanlar için, “Bu kolonu koyanlardan Allah razı olsun. Bu direği kaldırıp müzeye koyacağız ve yerine taştan bir sütun yapılacak” dedi. Uluslararası Dadaş Film Festivali’nde Gürcistan filmleri oynaması nedeniyle Erzurum’a gelen Büyükelçi Tariel Lebanidze, şunları söyledi:
Hürriyet, Haber: Kerim Burucu, 31.10.2011 |
|||||||||||||
BİNGAZİ HAZİNESİ ÇALINDI
Libya’da ‘Bingazi Hazinesi’ olarak bilinen paha biçilmez sikke koleksiyonu çalındı. 7 bin 700 altın, gümüş ve broz sikkeden oluşan koleksiyondaki parçaların çoğunun tarihi Büyük İskender zamanına uzanıyor.
Muammer Kaddafi’nin 42 yıllık iktidardan sonra devrildiği Libya yeni bir düzene geçmeye çalışırken arkeoloji tarihinin en büyük hırsızlıklarından birine sahne oldu. ‘Bingazi Hazinesi’ olarak bilinen paha biçilmez sikke koleksiyonu çalındı. Koleksiyondaki parçaların çoğunun tarihi Büyük İskender zamanına uzanıyor. 7 bin 700 altın, gümüş ve broz sikke, Bingazi Ulusal Ticaret Bankası’nda yeraltındaki tonozun beton tavanını delen bir hırsız çetesince çalındı. Koleksiyona bir değer biçmek bile imkansız. Zira Kartaca dönemine ait bir sikke bile Paris’te bu ay bir müzayedede 268 bin sterlin (750 bin lira) fiyata alıcı buldu.
Bankadaki metal dolapların kilidini kıran hırsızlar kırmızı balmumu mühürleri açarak ahşap kasalarda saklanan koleksiyonu aldı. Daha az değer taşıyan parçalara ise dokunmadılar. Bu nedenle soygunun ‘içerden’ yapıldığı şüphesi var. Çünkü sıradan hırsızların bu denli seçici olmalarına imkan olmadığı belirtiliyor. Önce Kaddafi’ye isyan hareketinin bir parçası sanılan hırsızlığın gayet iyi organize edilmiş bir soygun olduğu anlaşıldı. Geçen mayıs ayında gerçekleştiği anlaşılan soygun sırasında isyanın doğum yeri olan Bingazi, Kaddafi güçleri ile isyancılar arasında şiddetli çarpışmalara sahne olmuştu. Soygunda sikke koleksiyonunun yanı sıra mücevherler, madalyonlar, bileklikler, kolyeler, küpeler ve altın kolçaklar da çalındı. Bingazi hazinelerinin çoğu Kyrene kentinde, 1917-1922 arasında Av Tanrıçası Artemis tapınağında bulunmuştu Hürriyet, 31.10.2011 |
|||||||||||||
TARİHİ JESTE İLK BAŞVURU
Azınlık vakıf mallarının iadesini sağlayan
düzenlemede
Galata Rum Okulu Vakfı Başkanı Maria Komorosano,
1936 Beyannamesi'nde yer alan okul binasının şu anda
Hazine adına kayıtlı olduğunu söyledi. Geçen yıl
okul binasının iadesi için başvuru yaptıklarını
belirten Komorosano, kanun hükmünde kararname ile
yapılan değişiklik sonucu binanın kendilerine iade
edilebileceğini anlattı.
Cemaat vakıflarının, 1936 Beyannamesi'nde kayıtlı
olmak şartıyla, kamulaştırma, satış ve trampa
dışındaki nedenlerle Hazine, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, belediye ve il özel idaresi adına tapuda
kayıtlı taşınmazlarıyla, kamu kurumları adına
tescilli olup halen bu vasıflarını koruyan
mezarlıklar ve çeşmelerin tapu tescili yapıl acak.
Vakıflar, tescil için gerekçeli vakıf yönetim kurulu
kararı, taşınmazyın işaretlendiği 1936 Beyannamesi,
taşınmaza ait tüm tapu tedavül kayıtlarıyla birlikte
vakıflar bölge müdürlüğüne başvuracak. Talepler 60
gün içinde sonuçlandırılacak. Sabah, Haber: Hasan Ay, 31.10.2011
Meri Komorosano, ciltler arasında rasgele bulduğu 1961 yılı Galata Özel Rum İlköğretim ve Anaokulu Öğretmen Defteri’nin kapağını aralıyor. “İşte, ablam Kiça” diyor. Esmer, güzel bir kadın. Dilekçesinde, çocuklarına bakmak üzere anaokulu öğretmenliğinden ayrılmak istediğini belirtiyor. Meri Komorosano’nun gözleri doluyor. Ablası Kiça gibi babası Sokrat, annesi İrini ve ağabeyi Maksimos da, bu 130 yıllık okulda okumuşlar.
Karaköy’de bir abide gibi yükselen bu okula, tek gelir kaynağı olan 7 dükkanıyla beraber el konulmuş. Nüfusu 10 öğrenciye düştükten sonra maddi olanaksızlıklardan ötürü kapanmış. Meri Komorosano, bu okulun bağlı olduğu Galata Rum İlkokulu Vakfı’nın başkanlığını yürütüyor. Kulaklarında, yüzlerce çocuğun yarım asır önce koridorlarda bıraktığı bağrışma ve gülüşme sesleri, aklında Başbakan Erdoğan’ın “Gayrimüslim mülklerini iade edeceğiz” sözünden sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne yaptığı başvuru var. VGM, başvuruya sıcak bakıyor. Komorosano mu? Okulun armalarına umutla dokunuyor.
Kemeraltı Caddesi’ndeki binanın kapısına asılı, ‘Galata Özel Rum İlk ve Anaokulu’ yazılı mavi levhaya bakılınca, içeride hala eğitimin sürdüğü sanılıyor
Oysa okulun kapısı, onlarca yıllık bir haksızlığa
ve son 4 yıllık kimsesizliğe açılıyor. Merdiven
başlarına dizilmiş ‘Türk büyükleri ve padişahları’na
ait portrelere bakıp ‘Türk Gençliği’ne Hitabe’yi
okuyarak 2. kata çıkılıyor. Portresindeki Fatih
Sultan Mehmet, duvardaki yangın tüplerine buruk bir
edayla bakıyor. Geniş sahanlığın ucunda
Atatürk büstü, büstün her iki yanında anaokulu
sınıfları, derslikler, müdüriyet var. Anaokulu
sınıfındaki kurulu yataklar, duvara asılı çocuk
resimleri ve özenli dizilmiş oyuncak arabalar şu
hissi veriyor: Sanki birazdan zil çalacak,
koridorlara ‘Maria’, ‘Kostas’ ve diğer minikler
doluşacak...
Neyse ki Vakıflar Genel Müdürlüğü, el koyduğu
binanın yine Galata Rum İlkokulu Vakfı’nca
kullanılmasına ses çıkarmadı. Meri Komorosano, 2 yıl
önce bu vakfın başkanlığına getirildi. İki çocuk
annesi ve 59 yaşındaki Komorosano, okula cemaatine
ait bir yapı olmaktan çok, ailesinin yadigarı gibi
bakıyor. Şimdi hayatta olmayan Niğdeli babası, bir
İstanbul Rumu olan annesi, sonradan
Yunanistan’a göçen ablası bu okulda okumuşlardı.
Ablası Kiça, anaokulunda öğretmenlik yaptı. Keza
ağabeyi Maksimos da, şu öğrencisini bekleyen
sıralarda oturmuş, o tozlu kupalara dokunmuş, panoya
asılan resimdeki gibi bir Cumhuriyet Bayramı’nda
okulunun flamasını gururla taşımış, aşevinde çorbaya
kaşık sallamış, fen laboratuvarında deneyler
yapmıştı. Bir ara 250 öğrencinin birden koridorlarda
koşturduğunu bile anımsıyor Meri Komorosano. Radikal, Haber: İsmail Saymaz, 31.10.2011 |
|||||||||||||
GÜNAY: ANKARA'YA MOZAİK MÜZESİ YAPACAĞIZ
Gaziantep Mozaik Müzesi'ni gezen, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ''Ankara'ya Gaziantep Mozaik Müzesi'ne benzer bir müze yapmak için çalışmalar yapıyoruz'' dedi.
Günay, ''Ankara'ya dünya çapında
bir arkeoloji müzesini yapmayı planlıyoruz.
Cumhuriyete yapılacak, cumhuriyetin başkentine
yapılacak en büyük armağanlardan bir tanesinin bu
olacağını düşünüyoruz. Dünyada mozaik müzesi,
restorasyonu ve rehabilitasyonu konusunda bir
başvuru merkezi olmayı planlıyoruz ve Gaziantep'teki
bütün çalışmalar bizi heyecanlandırıyor. Ankara için
de benzer projeler üzerinde çalışıyoruz. Ankara'ya
Gaziantep Mozaik Müzesi'ne benzer bir müze yapmak
için çalışmalar yapıyoruz. Madem ki Türkiye
arkeoloji açısından dünyanın en büyük merkezlerinden
birisidir o zaman Türkiye'nin başkentine de bir
dünya çapında uygarlıklar müzesi yakışır diye
düşünüyoruz. Bu bölge, Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep,
Kahramanmaraş mozaik açısından çok özel bir
destinasyonsa Türkiye arkeolojisinin simgesi olacak
dünya çapında bir müze Ankara'ya çok yakışır
düşüncemiz var. Bu çerçevede sayın başkanımızla son
zamanlarda çok güzel bir ilke anlaşmasına vardık.
Ankara'da uygun bir arazimiz var. Sanıyorum sayın
cumhurbaşkanımızın başkanlığında bir karar
eşiğindeyiz. Bir milli komite kararına ihtiyacımız
var, iş birliği yapacağız.'' Turizm Gazetesi, 31.10.2011 |
|||||||||||||
TAKSİM İÇİN ÇÖZÜM: BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM
Henüz herhangi bir karar ya da girişim söz konusu değil ama bu sevindirici de değil. Çünkü böyle durumlarda sessizlik, en tehlikelisi... Hatta bir oldubittinin habercisi. Sessizliği bozan nadir girişimlerden biri Yirmibir Mimarlık Tasarım Mekan Dergisi'nin ekim sayısındaki bir dosya. Murat Tabanlıoğlu, Korhan Gümüş, Murat Güvenç ve Mete Tapan'ı bir masa etrafına toplayan dosyanın başlığı 'Taksim Düğümü Nasıl Çözülür?' Yayalaştırma adı altında meydanda planlanan ve Belediye Meclisi'nden onaylandığı varsayılan projeden Topçu Kışlası'nın rekonstrüksiyonuna, AKM'nin atıl bir şekilde durmasından trafiğin yer altına alınmasına pek çok konuyu masaya yatıran dosyanın hazırlayıcısı Hülya Eraş.
Murat Güvenç'in "Meydanı asıl değiştiren 1930'lardaki Prost Planı. Kışla da 1940'larda yıkılıyor." girizgahını Korhan Gümüş'ün "Prost'tan beklenen, Cumhuriyet'in manifestosunu bu alanda gerçekleştirmesi. Özellikle Opera önemli çünkü yapılmasındaki sorunlar, yakılması, bugün yaşadıklarımız buranın geçmişten kalan bir kutsal bagajı olduğunu gösteriyor. Taksim'in yakın geçmişten gelen bir kutsal bagajı var. Burası, Cumhuriyet programlarının hem örtüşme hem de çekişme alanı." tespiti izliyor. 28 Şubat döneminin önemli tartışmalarından birine çanak tutan Taksim Meydanı için "Ortada bir proje var ama onaylanan bir şey yok." diyen Mete Tapan'a göre fırsat -henüz- kaçmış değil. Asıl konu, genel bir yaklaşım olarak Cumhuriyet Meydanı'nın nasıl gerçek bir meydan haline geleceği. "Kamusallığın dönüşümünü ne sadece siyasilere ne de özel sektöre bırakabiliriz." diyen Gümüş'ün bu yoldaki bir diğer önerisi ise olayı AKM'de olduğu gibi bir inatlaşma haline getirmemek. Ona göre AKM bir kilitlenme yüzünden yapılamadı. Yoksa çok güzel olacaktı.
"Beni en çok Taksim projesinin sunulma biçimi etkiledi." diyen Murat Güvenç'e göre, 'Taksim Meydanı yayalara açılıyor, yayalaştırılıyor' şeklindeki imgeler Topçu Kışlası'nı projeye teyelliyor. En büyük tehlikenin Topçu Kışlası rekonstrüksiyonunun ticari bir girişime arka plan oluşturması halinde gerçekleşeceğini söyleyen Murat Tabanlıoğlu ise "Eskiden mimar her şeyi bilirdi, oysa artık çok disiplinli bir yol izlememiz lazım ve bu, Türkiye'nin bilmediği bir yol." diyor ve ekliyor: "Ben mesela tek başıma bir mimar olarak Taksim Meydanı'nı tasarlayamam. Böyle düşününce yarışma da yanlış olur."
Tabanlıoğlu'na göre yapılacak tek müdahale, buranın altyapısını düzenlemek. Tapan'ın önerisi; eldeki modeli siyasi iktidar, özel sektör ve akademik dünyayla birlikte araştırıp geliştirmek. Gümüş de aynı fikirde. İdeolojik ve sembolik yüklerle sırtı epey kamburlaşan Taksim Meydanı için tek bir ortak çözüm görülüyor. O da bütüncül bir yaklaşım. Zaman, Haber: Jülide Karahan, 31.10.2011 |
|||||||||||||
VAKIF KÜLTÜR VARLIKLARI İHALE YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK
Vakıf Kültür Varlıkları İhale Yönetmeliğinde
yapılan değişiklik Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğin, ihale
usulleriyle ilgili bölümünde yer alan ve
'belli istekliler arasında ihale usulü'
konusunu düzenleyen maddesinde değişiklik yapıldı.
Yapı 30.10.2011 |
|||||||||||||
BAKAN GÜNAY'DAN İSTANBUL ALARMI
İstanbul Zeytinburnu’nda yapılan gökdelenler İstanbul’la asırlardır özdeşleşen tarihi siluetini bozduğu tartışmaları sürerken, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Ben, tarihsel yarımadanın siluetini bozduğu kanaatiyle daha önce yerel yönetimlere yazı yazdım. Hatta yetmedi üç defa yazı gönderdim, şifahen uyarıda bulundum. Benim artık yapacak bir şeyim yok. Çünkü yetki alanıma girmiyor. Ben yapacağımı yaptım. Bana göre İstanbul için büyük bir suç işleniyor” diye konuştu. Türkiye Gazetesi, Haber: Yücel Kayaoğlu, 30.10.2011 |
|||||||||||||
700 MİLYON DOLARLIK YENİ BOLŞOY AÇILDI
Devlet Başkanı Medvedev'in deyimiyle 'Rusya'nın en büyük ulusal markalarından' Bolşoy Tiyatrosu, altı yıl süren ve 700 milyon dolara mal olan restorasyonun ardından önceki gece görkemli bir törenle perdelerini yeniden açtı.
Açılışa Medvedev’in yanı sıra Sovyetler Birliği’nin son devlet başkanı Gorbaçov, Rus elitini oluşturan politikacılar, milyarderler, Rus balesinin efsane ismi Maya Plisetskaya ve İtalyan yıldız Monica Bellucci gibi isimler katıldı.Sekiz adet dev sütuna sahip 1776 tarihli Bolşoy Tiyatrosu binası İkinci Dünya Savaşı sırasında üç yangın ve bir bombardımana rağmen ayakta kalmayı başarmış, ancak Sovyetler Birliği dönemindeki kötü kullanım yüzünden ana sahnesi 2005 yılında tadilat için kapatılmak zorunda kalmıştı. Tadilat sonrasında ise 2 bin 200 olan koltuk sayısı 1720’ye indirildi. Radikal, 30.10.2011 |
|||||||||||||
TEMEL İLKE: ESER YERİNDE AĞIRDIR
|
|||||||||||||
YENİ BİR VELASQUEZ
İspanyol ustalardan Velazquez’in daha önce bilinmeyen bir resmi Londra’da ortaya çıktı. Radikal 29.10.2011 |
|
||||||||||||
KÖYCEĞİZ GÖLÜ'NDEN ÇIKARILAN KAYA MEZAR ORTACA'YA GETİRİLDİ
Köylüler tarafından fark edilerek Köyceğiz Gölü’nden çıkarılan Roma dönemine ait Kaya Mezar, sergilenmek üzere Ortaca Belediyesi önüne getirildi.Ortaca’ya bağlı Tepearası köylüleri tarafından Köyceğiz Gölü’nden çıkarılan 95 santimetre eninde, 225 santimetre boyunda ve 75 santimetre yüksekliğinde bulunan kaya mezarını Fethiye Müze Müdürlüğü’nden alınan izin ile sergilenmek amacıyla Belediye önüne getirilip, kuruldu.
Kaya Mezarı hakkında bilgi veren Belediye Başkanı Hasan Karaçelik; “İlçemize bağlı Tepearası Köylüleri Köyceğiz Gölü kenarından çıkarıp, köylerine getirmişler. Verecek yer ararlarken belediye olarak sahip çıktık. Fethiye Müze Müdürlüğü’nden izin alıp, Roma Dönemine ait olduğunu tahmin ettiğimiz Kaya Mezarını belediyemizin önüne getirerek, mezarın geçenler ve görüp incelemek isteyenlerin daha iyi görebilmeleri için altına beton döküp, üstüne koyduk. Kaya mezarının kapağı olmasına rağmen kırılmış. Kaunos Kazı Başkanı Prof.Dr. Cengiz Işık ile iletişime geçerek Ortaca’ya geldiğinde kaya mezarının kırılan parçalarını ekleyip, mezarın üstüne koyacağız. Fethiye Müze Müdürlüğü ile de temasa geçtik. Mezar hakkında tarihi ve dönemine ait bir plaket üzerine yazılıp, belediyemize gönderecek. Mezara gelip, izleyenler tarafından hangi döneme ait olduğu ve tarihini görebilecek ve okuyabileceklerdir” dedi. Güney Ege, 29.10.2011 |
|||||||||||||
RÜYALARIN KENTİ, BELÇİKA'YA TAŞINDI
Aralarında İmparator Hadrian heykel başı ve İmparator Marcus Aurelieus heykel başı gibi paha biçilemeyen eserlerin de bulunduğu muhteşem sergi, 17 Haziran’a kadar açık kalacak.
Gerekli izinleri alarak 1990 yılında Sagalassos kazılarını başlatan ve ”ben Ağlasunluyum” diyecek kadar kendisini Türk hisseden Belçikalı arkeolog Marc Waelkens, sergi açılışında AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin ”arkeolojik açıdan dünyanın en zengin ülkesi olduğunu” belirterek Mısır başta olmak üzere bu alanda öne çıkan diğer ülkelerin hiçbirinin çok sayıda ve farklı medeniyetlere ev sahipliği yapabilme konusunda Anadolu ile kıyaslanamayacağını söyledi.
Sagalassos kazılarında olduğu gibi Türkiye’nin tarih hazinelerini gün yüzüne çıkarırken farklı disiplinlerden de yararlanarak karanlık nokta bırakmadan ilerlemesinin önemini vurgulayan Waelkens, Sagalassos’ta klasik arkeoloji kalıplarını yıkarak ve birçok bilim dalından yararlanarak yürüttükleri çalışmalarla son 10 bin yıllık bir dilimde burada yaşayan insanların hayat hikayelerini yazabilecek kadar bilgi edindiklerini söyledi.
”Buradaki hikayelerden sinema filmi senaryosu çıkar” diyen Waelkens, yönetmenlerden talep gelirse bu bilgileri paylaşmaya hazır olduklarını ifade etti.
Türk basınında, Sagalassos’ta bulunan mezar kalıntılarında DNA yoluyla köken araştırması yaptıkları şeklinde çıkan haberlerin gerçeği yansıtmadığını ve asla böyle bir amaçlarının olmadığını vurgulayan Waelkens, bu kapsamdaki çalışmaların bir dönem orada yaşamış insanların aile ve akrabalık bağlarını tespit ederek hayat hikayelerini anlamaya yönelik olduğunu dile getirdi. Waelkens, kendi vatanı gibi benimsediği Türkiye’ye gidişini anlatırken ”6 yaşındayken Truva hakkında bir çizgi roman okudum ve babama, ‘Büyüyünce ben de Türkiye’de kazı yapmak istiyorum’ dedim. 1969 yılında, daha 19 yaşındayken Ankara’ya gittim ve Türkiye’yi hemen sevdim. Sagalassos kazıları öncesinde de Türkiye’de birçok arkeolojik araştırmada görev aldım” dedi.
Son 42 yılına tanıklık ettiği Türkiye’nin bu sürede büyük ölçüde değiştiğini, ekonomik açıdan çok kalkındığını ve şehirlerin birkaç kat büyüdüğünü anlatan Waelkens, ”Değişmeyen şey kırsaldaki misafirperverliğiniz oldu. Bu beni gururlandırıyor, siz de gurur duymalısınız” şeklinde konuştu. ”Kültür Bakanı’ndan dağdaki çobana kadar herkes bana Marc Bey diye seslenir. Bu şekilde hitapla beni kendilerinden gördüklerini ifade ederler. Ben de Ağlasunluyum ve hiçbir zaman yabancı olarak görülmedim. Bu insanlar benim ailemin parçası” diyen Waelkens, Türklerin çok çalışkan olduğunu ve bu özelliğin Belçika’daki Türkler arasında da fark edilebileceğini söyledi.
Prof.Dr. Waelkens, ”Bence Türkiye’nin geleceği müthiş olacak. Türkiye Doğu’yla Batı arasındaki köprü. Yakın Doğu’nun merkezi haline gelen Türkiye hızla gelişmeye devam ediyor. Bu müspet trend devam etmeli çünkü bunun imkanları ve Türkiye halihazırda Doğu Akdeniz’in süper gücüdür” dedi.
Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ”Türk hükümeti ve halkı AB sürecinde çok hayal kırıklığı yaşadı. Ben de aynı şekilde büyük hayal kırıklığı içindeyim” diyen Waelkens, tarihi ve kültürel nedenlerle Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkılmasını anlayamadığını belirtti.
Prof. Dr Waelkens, ”Geçmişte Avrupa’nın büyük bir kısmı Osmanlı hakimiyeti altındaydı. Tarihsel olarak Türkiye her zaman Avrupa’nın parçası olmuştur. Avrupa’yla ortak kültürü bulunmaktadır ve Avrupa kültüründeki birçok şey Anadolu’dan gelmiştir” diye konuştu.
Waelkens, Tongoran Galya-Roman müzesinde sergilenmeye başlayan eserlerin Türkiye’nin Avrupa dışında olduğunu savunanları yalanladığına işaret etti.
Marc Walkens’in ekibinden Prof.Dr. Jeroen Poblome de Sagalassos kazılarının çok geniş bir alanı kapsadığını ve farklı disiplinlerden faydalanılarak adım adım ilerletilmesi nedeniyle kendilerinden sonraki kuşaklarca sürdürüleceğini ve 500 yıl daha devam edebileceğini kaydetti.
Sergi açılışına katılan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Osman Murat Süslü ise sergi açılışının Cumhuriyet Bayramı’na denk gelmesinin kendileri açısından ayrı bir önem taşıdığını söyledi.
Türkiye’de halen 150′nin üzerinde arkeolojik kazının devam ettiğini ve bunlardan 40′a yakınının yabancı arkeologlar tarafından yürütüldüğünü anlatan Süslü, bu çalışmalarda Belçikalıların disiplinli çalışmaları ve en fazla katkıyı yapmalarıyla öne çıktıklarını belirtti.
Yabancı müzelerle bu tür işbirliklerinde, Türkiye’den yasa dışı yollarla çıkarılmış tarihi eserleri bulundurmama şartına baktıklarını anlatan Süslü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da büyük önem verdiği Türkiye’den kaçırılan tarihi eserlerin iadesinde önemli mesafe aldıklarını ifade etti.
Açılan serginin Belçika’da yaşayan Türk vatandaşlarına ülkelerindeki tarih hazinelerini göstermesi yanında Belçikalılar ve Avrupalıların Sagalassos ve Türkiye’ye ilgisini artıracağını kaydeden Süslü, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da planlanma aşamasındaki Belçika ziyareti kapsamında bu sergiyi ziyaret edeceğini dile getirdi.
Muhteşem bir projeksiyonla kazı alanındaki fotoğraf ve görüntülerin Türkiye topraklarını ilk kez terk eden 238 parça nadide tarihi eserlerle birlikte sunulduğu ”Rüyaların kenti Sagalassos” sergisi, opera yönetmeni Guy Joosten’in hazırladığı teatral bir sahnede ziyaretçilerini bekliyor. Hakimiyet, 29.10.2011
Aralarında İmparator Hadrian heykel başı ve İmparator Marcus Aurelius heykel başı gibi paha biçilemeyen eserlerin de bulunduğu 238 nadide parça Tongoren kentindeki Galya-Roma müzesinde ziyaretçilerini bekliyor. Sergi açılışında konuşan Belçikalı arkeolog Marc Waelkens, Türkiye'nin arkeolojik açıdan dünyanın en zengin ülkesi olduğunu söylüyor. Kazılara 1990 yılında başladıklarını anlatan Waelkens, Sagalassos'ta birçok bilim dalından yararlanarak yürüttükleri çalışmalarda son 10 bin yıllık zaman diliminde burada yaşayan insanların hayat hikayelerini yazabilecek kadar bilgi edindiklerini ifade ediyor. Türkiye'yi kendi vatanı gibi benimsediğini belirten Waelkens, "Ben de Ağlasunluyum ve hiçbir zaman yabancı olarak görülmedim. Bu insanlar benim ailemin parçası." diyor. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Osman Murat Süslü ise sergi açılışının Cumhuriyet Bayramı'na denk gelmesinin kendileri açısından ayrı bir önem taşıdığını dile getiriyor. Sergi 17 Haziran 2012'ye kadar gezilebilecek. Zaman, 30.10.2011 |
|||||||||||||
SÜLEYMANİYE'NİN HALI HAZİNELERİ ORTAYA ÇIKARILDI
Kanuni Sultan Süleyman'ın, Süleymaniye Camii için dokutturduğu paha biçilemeyen 2 adet Uşak halısı gün yüzüne çıkarıldı.
İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne bağlı Halı Müzesi Müdürü Serpil Özçelik ve 2 uzman arkeolog bunları, depolardaki binlerce eski halı arasından 10 yıllık bir çalışma sonrası bulmayı başardı. Müzenin en değerli koleksiyonu arasına katılan tarihi eserler, 16. yüzyıl döneminde nakkaşlarca oluşturulan zengin desenlere sahip.
1999'daki Marmara depreminin ardından, tarihi camilerde bulunan binlerce eski halı toplanarak müze depolarında muhafaza altına alındı. O dönem acele ile toplanan eski halılar arasında tarihi nitelikte halıların da olabileceği ihtimali üzerine büyük çaplı bir araştırma başlatıldı Halı Müzesi Müdürü Serpil Özçelik ve 2 uzman arkeolog, depolarda bulunan binlerce eski halıyı incelemeye aldı. Yapılan çalışmalarda paha biçilemeyecek değerde olan 2 adet Kanuni Sultan Süleyman halısını tespit edildi. Süleymaniye Camii için Uşak'ta dokunan halılarla ilgili Kanuni'nin fermanı da bu bilgiyi doğruladı. 1978 yılında Süleymaniye Camii'nden Halı Müzesi'ne getirilen E-123 envanter numaralı 16. yy klasik madalyonlu Uşak halısı Süleymaniye Camii'nin şimdiye kadar bilinen tek halısıydı. Yeni bulunan Uşak saf halı seccade ve halısı müze koleksiyonuna ayrı bir değer katacak. Sultan Süleyman'ın fermanı üzerine Uşak yakınlarındaki en büyük atölyelerden birinde dokunan halıda dönemin önemli nakkaşları görev aldı. 16. yüzyıl Türk halı sanatının muhteşem özelliklerini yansıtan 2 parça tarihi halı, uzmanlar tarafından yeniden restore edilerek yok olmaktan kurtarıldı. Dünyanın ve Türkiye'nin ilk ve tek halı müzesi Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı olarak Sultanahmet Camii Hünkar Kasrı'nda 1979'da ziyarete açıldı. Ancak müze, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün müzelerini çağdaş ve modern anlamda yeniden yapılandırma projesi kapsamında 2006'da ziyarete kapatıldı. Yıl sonunda açılacak olan Halı Müzesi'nde eserlerin en iyi şekilde korunarak gelecek nesillere aktarılması için Avrupa müzelerinin birçoğunda kullanılan son teknoloji ürünleri kullanıldı. Zaman, Haber: Fazlı Mert, 29.10.2011 |
|||||||||||||
BİR ŞEHİR YENİDEN DOĞUYOR
Göksun Kaymakamlığı tarafından başlatılan “Bir Şehir Yeniden Doğuyor Projesi” kapsamında Hacıömerli Köyü'nde 4 aydır süren arkeolojik kazılar tamamlandı. Kazılar sonucunda MS 2. yüzyılda dönemin kent yöneticilerinden olduğu tahmin edilen Iphikrates’in sahip olduğu 2 katlı bir villanın hamam bölümü ve hamama ait taban mozaiği ortaya çıktı. Ortaya çıkartılan en önemli eser ise mozaiğin üzerindeki 5 satırlık Grekçe kitabe oldu. Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü öğretim görevlileri tarafından tercüme edilen kitabede Iphikrates’e “Sıhhatler olsun” temennisi dile getiriliyor. Kitabede şu ifadeler yer alıyor: “Eşin Hedia ve çocuklarınla burada sağlıklı banyo yap, Ey Iphikrates düşmanlarına karşı müşfik, dostlarına karşı kararlı ol. Tek başına olsan bile kendini büyük bir kalabalık gibi sunarak en güzel şekilde yaşa, benim için ne istiyorsan Tanrı sana iki katını versin.”
Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı (DOĞAKA) tarafından finanse edilen proje kapsamında kazıların gelecek yılda devam etmesi ve Roma Dönemi kentlerinden Kaukouos’a ilişkin eserler bulunması hedefleniyor.
Kazı ekibinde yer alan Kahramanmaraş Müze Müdür Vekili Safinaz Akbaş, bölgenin 2009 yılında jandarmaya yapılan kaçak kazı ihbarı ile tespit edildiğini söyledi. 26 kişilik ekiple yürütülen çalışmalarda bir taban mozaiğinin ve villaya ait hamam bölümünün ortaya çıkartıldığını kaydeden Akbaş, araştırmaların Göksun Kaymakamlığı tarafından başlatılan “Bir Şehir Yeniden Doğuyor Projesi” kapsamında devam edeceğini belirtti. Akbaş, şöyle konuştu: “Yapılan kazı sırasında Roma Dönemi antik kentlerinde bulunan bir kentin villasına ait bir hamam ve hamama ait bir taban mozaiği bulunmuştur. Geometrik desenli olan taban mozaiğinde bir de yazıt bulunmaktadır. Bu dikkat çekici bir yazıttır. Burada ‘Eşin Hedia ve çocuklarınla sağlıkla banyo yap. Ey Iphikrates düşmanlarına karşı müşfik, dostlarına karşı kararlı ol. Tek başına olsan bile kendini kalabalık göstererek en güzel şekilde yaşa benim için ne istiyorsan Tanrı sana iki katını versin’ diye ilgi çekici bir yazı ve hala günümüzde de geçerliliğini koruyan bir yazı bulunmaktadır. Villanın hamam kompleksinin MS 2, 3, 4 ve 5. yüzyıllara tarihlendiği tespit edilmiştir. Bu bölgenin antik haritalarda bölgede gösterilen Kaukouos Antik Kenti’yle özdeşleştirildiğini tahmin etmekteyiz. Bu nedenle bir antik kentin gün yüzüne çıkartılması söz konusudur.”
Yazıtta ismi geçen Iphıkrates’in de dönemin önde gelen kişilerinden veya kente ait yöneticilerden biri olduğunun tahmin edildiğini vurgulayan Akbaş, kazıların gelecek yıl bakanlıkça alınacak izin doğrultusunda devam edeceğini sözlerine ekledi. haberciniz.com, 28.10.2011 |
|||||||||||||
AMASYA'DA ISLAH ÇALIŞMALARINDA MEZAR BULUNDU
Amasya’da Devlet Su İşleri’nce (DSİ) Yeşilırmak nehri kıyısında yapılan ıslah çalışmalarında geçmiş dönemlere ait iki mezar bulunduğu belirtildi.
Edinilen bilgiye göre, DSİ çalışanlarınca Akbilek ile Hacılar Meydanı Mahallesi arasındaki Akbilek Köprüsü yakınlarında gerçekleştirilen ıslah çalışmalarında iki adet mezar ortaya çıktı.
Amasya Müze Müdürlüğü’ne haber vermesi üzerine mezarlar ve çevresi başka mezarlar ve tarihi kalıntılar olabileceği gerekçesiyle koruma altına alındı.
Müze yetkilileri yaptığı açıklamada, mezarların Roma dönemine ait olabileceğini, kesin sonucun yapılan çalışmaların sonucunda ortaya çıkacağını kaydetti. haberler.com, 26.10.2011 |
|||||||||||||
YERALTI MEZARI RESTORE EDİLECEK
Elbeyli Yeraltı Mezarı Hipoje Restorasyon çalışması yakın zamanda yapılacağı öğrenildi. 50 Bin TL ödenek ile yapılacak olan restorasyon çalışmasının projelendirilmesi bittiği ve Anıtlar Kurulu tarafından onaylandığı yakın zamanda da çalışmalara başlanacağı öğrenildi.
Hipoje, Elbeyli kasabasının Hesbekli mevkiinde MS IV-V. yüzyılda yapıldığı anlaşılan benzersiz bir yeraltı mezar odasıdır. Üzeri bir tonozla örtülüdür. Tavan ve duvarları bitkisel ve geometrik motifler ile hayvan figürlerinden oluşan fresklerle dekorludur. Fresk tekniğinde yapılmış Bizans resim sanatının en güzel anıtsal örneklerinden biri olup, Hıristiyan dini motiflerinin sembolik bir anlayış ile betimlenmesi bakımından önemli bir eserdir.
Hipojeyi ölümsüzleştiren iç duvar yüzlerinin ve tonozun çok renkli fresklerle kaplı olmasıdır. Çeşitli renklerdeki tabii boyaların kullanıldığı freskler yapıldığı günün canlılığını korumaktadır. Mynet Haber, 26.10.2011
Editörün notu: TAY Projesi Veri tabanı: Elbeyli |
|||||||||||||
LAODİKYA ARKEOLOJİK UYGULAMA SAHASI OLACAK
Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Hüseyin Bağcı, Arkeolojik Bilimler Enstitüsü kurulması için Üniversite senatosunun aldığı kararı ve YÖK’e başvuru yaptıklarını Laodikya antik kentindeki Tapınak A’nın açılış töreninde müjdeledi. Prof.Dr. Bağcı, Denizli’de 18 antik kent olduğunu, Pamukkale Üniversitesi’nin Laodikya antik kentinde sekiz yıldan bu yana sürdürdüğü kazılar ve aldığı olumlu sonuçlarla Üniversite olarak arkeoloji konusunda rüştünü ispat ettiğini belirtti. Prof.Dr. Bağcı, “Denizli antik yönden çok zengin bir bölge. Üniversite olarak bu antik zenginliğin bilimsel yöntemlerle araştırılması, tarihi zenginliklerin gün yüzüne çıkarılması, bu zenginliğin dünyaya tanıtılmasında önemli sorumluluğumuz var. Biz Üniversite senatosu olarak üniversitemiz bünyesinde Arkeolojik Bilimler Enstitüsü kurulması için oy birliğiyle senato kararı aldık. YÖK’e başvurumuzu yaptık. Başvurumuzun kabul edilmesi halinde enstitünün idari merkezi Üniversite kampusu, uygulama alanı ise antik Laodikya kenti olacak” dedi.
Prof.Dr. Bağcı, YÖK’ün olumlu kararının ardından, Bakanlar Kurulu onayı ve TBMM kararı da gerektiğini söyledi. Rektör Prof.Dr. Bağcı, “Bu kararların kısa sürede alınacağını tahmin ediyorum. Enstitü arkeolojik değerlerin eski çağ tarihi, jeomorfoloji, paleanteoloji, arkeometri bilimler normlarında araştırılmasında önemli bir görev üstlenecek. el olarak bu konuda bilimsel altyapımız, yeterli kadromuz var. Denizli’nin tarihi değerlerinin gün yüzüne çıkarılması, korunması ve geleceğe miras bırakılmasında önemli bir misyon üstlenecek” diye konuştu. haberler.com, 26.10.2011 |
23 - 29 Ekim 2011 |
|
EL YAZMASI KİTAPLAR NAKIŞ İŞLER GİBİ KORUNUYOR
Türkiye Gazetesi, Haber: Çiğdem Pala 28.1.2011 |
|
TARİHİ ŞAHKULU SULTAN DERGAHI YENİLENİYOR
Türkiye Gazetesi, 28.10.2011 |
|
DUBAİ'DEN TÜRK SANATINA 437 BİN DOLAR
Dünyanın önde gelen müzayede evi Christie’s’in 25-26 Ekim tarihlerinde Dubai’de gerçekleştirdiği müzayedede 13 Türk sanatçının eseri satışa çıktı.
Toplamda 7.3 milyon dolarlık satışın gerçekleştiği müzayedede, Türk sanatçıların eserleri 437 bin 375 dolara alıcı buldu. Türkler arasında en pahalı eser, Azede Köker’e aitti. Sanatçının Elma adlı tablosu 122 bin 500 dolara satıldı..
Hürriyet, 28.10.2011 |
|
REMBRANDT'A LED AYDINLIĞI GELDİ
17’nci yüzyılın en büyük ressamlarından Rembrandt’ın başyapıtı ‘Gece Devriyesi’ özel bir aydınlatma ile ‘Gündüz Devriyesi’ gibi oldu. Amsterdam’daki Rijksmuseum’da sergilenen tablo, Phillips firmasının geliştirdiği gün ışığına çok yakın bir LED aydınlatma sistemi sayesinde en ince detayına kadar izlenebilir hale geldi. Hatta resimde daha önce siluet halinde görülen bazı karakterler belirgin biçimde ortaya çıktı. Rembrandt Harmenszoon van Rijn bu resmi Amsterdamlı bir polis müdürü için yapmış ve “Frans Banning Cocq’ın Bölüğü” adını vermişti. Ancak üzerine kalın ve koyu vernik sürülen resim zamanla iyice karardığından ‘Gece Devriyesi’ olarak anılıyor. Hürriyet, 28.10.2011 |
|
MÜZEKART SATIŞI 2.5 MİLYONA ULAŞTI
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, müze ve ören yerlerini bir yıl boyunca sınırsız ziyaret imkanı sunan Müzekart uygulaması ilgi görmeye devam ediyor.
Bu yılın 9 ayında 681 bin 800 Müzekart satılırken, uygulamanın başladığı 2008'den bu yana 2,5 milyonu aşkın kişi Müzekartlı oldu.
Bakanlığın Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü Müdürü Murat Usta'nın verdiği bilgiye göre Müzekart'ın çeşitlendirilmesi amacıyla 'Museum Pass İstanbul' kartı hizmete sunuldu. Kart, yabancı ziyaretçilerin ihtiyaçları temel alınarak kurgulandı. İlk etapta İstanbul için kullanıma sunulan kart, 72 saatlik kullanım süresince bakanlığa bağlı Ayasofya, Topkapı (Harem hariç), Kariye müzeleri, İstanbul Arkeoloji, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi ile Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ne ücretsiz giriş sağlıyor. Museum Pass İstanbul, 72 liralık satış bedeli karşılığında Topkapı, Ayasofya, Kariye ve İstanbul Arkeoloji müzeleri gişelerinden alınabiliyor. Zaman, 28.10.2011 |
|
ATATÜRK'ÜN KONAKLADIĞI KASTAMONU'DAKİ TARİHİ BİNA RESTORE EDİLİYOR
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk`ün 29 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu`nun Taşköprü İlçesini ziyareti sırasında konakladığı tarihi bina restore ediliyor.
Taşköprü Atilla Ateş Parkı yanında bulunan ve yıkılma tehlikesiyle karşı karşı olan tarihi konağın 19. yüzyılın sonlarında yapıldığı tahmin ediliyor.
Anne tarafından Taşköprülü olan ve Ankara`da yaşayan Hakan Kafkas Canpolat`a ait olan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı`nın çıkarttığı hibe kapsamında binanın restorasyonu Korkmaz Mimarlık yürütüyor.
Korkmaz
Mimarlık sahibi Hakkı Korkmaz, binanın geçmişteki
misyonuna yaraşır bir şekilde verilen imkanları
sonuna kadar kullanarak eseri mümkün olduğunca en
iyi duruma getirmek için çalıştıklarını belirtti.
Ulu Önder Atatürk`ün
burada konaklaması itibari ve ilçedeki konumu
durumuyla tarihi konağın restore edilmesinin
restorasyonu tamamlanma aşamasına gelen Delibeyoğlu
Konağı ile birlikte Taşköprü turizmi açısından büyük
önem arz ettiğine değinen Korkmaz, 19. yüzyılın son
çeyreğinde yapıldığı tahmin edilen binanın
geleneksel Türk sivil mimarisinin en güzel yanlarını
taşıdığını kaydetti. Tarihi binanın plan
şeması bakımından haremlik selamlık şeklinde
yapıldığına ve Türk aile yapısını en güzel şekilde
sergilediğine dikkat çeken Korkmaz, ``3 katlı
binanın bezemeleri (Tavan süslemesi) abartısız ve
bir o kadar güzel. İç kapıları ve dış kapıları yalın
bir güzelliğe sahip. Restorasyon kapsamında ise
binanın göçük halde bulunan arka kısmı yenilendi.
Ortadan göçmüş halde bulunan çatısı elden geçirildi.
Çatı örtüsü kiremitler yenilendi. Çürük ağaç ve
tahtaları kontrol edildi. Sıva kısımları elden
geçirilip eksik yerleri tamamlandı. Boya ve pinoteks
işleri yapıldı. Doğramaları ve camları onarıldı``
dedi. Korkmaz, konağın ilçe açısından manevi öneme sahip olmasından dolayı hiçbir kar gözetmeksizin bu çalışmayı gerçekleştirdik ve binanın onarımında emeği geçen ekiplerde aynı şekilde özverili davranmakta. İmkanları en güzel şekilde kullanmaya çalıyoruz`` şeklinde konuştu. Kastamonu Postası, 27.10.2011 |
|
GİZLİ ÖRGÜTE AİT 250 YILLIK ŞİFRE ÇÖZÜLDÜ
Southern California Üniversitesi, bilimadamlarının Copiale Şifresi olarak bilinen 105 sayfalık el yazması metni çözmek için bilgisayar programlarından faydalandıklarını açıkladı. Radikal, 27.10.2011 |
|
|
"BİR AY İÇİNDE TAMAM"
Malatya'nın Darende
İlçesi'nde restore edilen tarihi Zengibar Kalesi
restorasyonunun bir ay sonra tamamlanacağı
bildirildi. Malatya Haber, 27.10.2011
|
DEPREM URARTU'YU DA VURDU
Radikal, 27.10.2011
Deprem sonrası Van'da bulunan tarihi eserlerin durumları da merak ediliyor. İlk tespitlere göre Akdamar Kilisesi'nin kubbesinde bir çatlak oluştu.
Vakıf eserlerinin genelinde ise önemli bir hasar yaşanmadı. Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'nda bulunan tarihi kilise, 2007 yılında Türkiye'nin, Ermenistan konusundaki iyi niyetinin bir göstergesi olarak restore edilmişti. Bakanlık yetkilileri, Akdamar dışında bakanlığa bağlı tarihi yapıların incelenmesine devam edildiğini söyledi. Zaman, 28.10.2011 |
|
'KARŞIDAN KARŞIYA' SERGİSİNE YURT DIŞINDAN TALEP VAR
Anadolu'nun Ege kıyıları ile Yunanistan'ın Kiklad takımadalarından çıkarılan tarihi eserleri 5 bin yıl sonra ilk kez buluşturan ve medeniyetlerin MÖ 3000'e uzanan etkileşimini gözler önüne seren 'Karşıdan Karşıya-MÖ 3000'de Kiklad Adaları ve Batı Anadolu' adlı sergi, dünya genelinde ilgi uyandırdı.
Sakıp Sabancı Müzesi'nde 30 Ekim'e kadar devam edecek sergiyi bugüne kadar 40 bin 482 kişi ziyaret etti. Söz konusu rakamın bir arkeoloji sergisi için yüksek olduğunu dile getiren Müze Müdürü Nazan Ölçer, 'Karşıdan Karşıya'ya yurtdışından da talep geldiğini, İspanya ve Fransa ile görüşmelerin sürdüğünü söyledi.
340 eserden oluşan sergide Atina Milli Arkeoloji Müzesi, N.P. Goulandris Vakfı Kiklad Sanatı Müzesi gibi geniş koleksiyona sahip müzelerle birlikte Anadolu'daki buluntular ve Türkiye'deki 15 müzeden seçilen eserler yer alıyor. Sergideki en önemli eser ise aslına uygun inşa edilmiş 14 metrelik Kiklad teknesi modeli. Üretiminde hiçbir yapıştırıcı ve çivi kullanılmayan Kiklad tekneleri, halatlarla birbirine bağlanan tahtaların suya girince şişerek kenetlenmesi mantığıyla yapılıyor. Zaman, 27.10.2011 |
|
|
PICASSO'NUN 'AT BAŞI' BELGRAT'A KAÇMIŞ
Sırbıstan'da ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso'nun çalınan iki tablosu bulundu.
Sırbistan Başbakan Yardımcısı, Belgrad'da polisin düzenlediği bir operasyonla, Picasso'nun 'At Başı' ile 'Cam ve sürahi' adlı çalınan tablolarını bulduğunu bildirdi. Almanya'nın Hannover kentindeki Spengel Müzesi'ne ait tablolar, Zürih yakınlarındaki Fefkon kasabasında bir sergi sırasında Şubat 2008'de çalınmıştı. Akşam, 27.10.2011 |
KÖYLÜLERİN DEFİNE MERAKI
Rize'nin Güneysu İlçesi'nin Selamet Köyü'nde oturan bazı vatandaşlar, ellerinde herhangi bir bulgu olmamasına rağmen arazilerinde define olduğu söylentileri üzerine bir çay bahçesinde kazı çalışması başlattı.
İlçenin Selamet Köyü'nde oturan ve arazilerinde altın olduğunu ileri süren bazı köylüler, bir süre önce ilgili makamlara başvurarak define aramak istediklerini belirtti.
Köylüler, gerekli izinlerin alınmasının ardından jandarma ekiplerinin yanı sıra Güneysu Mal Müdürlüğü ve Rize Müze Müdürlüğü'nden bir kişinin gözetiminde, köy sakini Dursun Topçu'nun çay bahçesinde kazı çalışması başlattı.
Köylülerden Dursun Topçu, gazetecilere yaptığı açıklamada, birkaç yıl önce yaşlı bir kişinin köye gelerek arazilerinde define olabileceğini söylediğini belirtti.
Bu nedenle arazilerinde kazı çalışması yaptıklarını anlatan Topçu, ''Söylenti üzerine biz de gerekli girişimlerde bulunduk ve izni aldık. Resmi makamların gözetiminde kazı yapmaya başladık'' dedi.
Ellerinde bir harita veya başka bir belge olmadığını ifade eden Topçu, ''Definenin sadece yoldan 35 metre aşağıda olduğu söylendi. Kazıyı altını bulduğumuzda veya umudu kestiğimizde bitireceğiz. Tutarsa tutar, tutmazsa yapacak bir şey yok'' dedi. Rize Kent Haber, 27.10.2011 |
|
ILISU BARAJI VE ARKEOLOJİ MASAYA YATIRILDI
19-22 Ekim tarihleri arasında Mardin'de Kültür ve Turizm Bakan'lığının organizasyonu, Mardin Valiliği, GAP İdaresi, DSİ ve Artuklu Üniversitesi tarafından da desteklenen Ilısu Barajı ve Arkeoloji Sempozyumu sona erdi.
Onlarca bilim ve ilim adamının katıldığı sempozyuma Mardin’den katılımın yetersiz oluşu ve Batman’dan ise katılımın çokluğu dikkat çekti. Batman Üniversitesi, Rektör ve akademisyenleri, öğrenciler ve STK temsilcileri özellikle Hasankeyf, Dicle vadisi ve Batman sınırları içinde devam eden arkeoloji alanlarının sunumu sempozyuma katılımın ilimizden fazla olmasını sağladı. Batman Müzesi'nin sadece Batman protokol üyelerine davetiye göndermesi ve STK üyelerini es geçmesi ise ilgili kurum yöneticilerini üzdü. Ilısu Baraj göletinin sularına bilindiği gibi sadece antik Hasankeyf kalmıyor. Diyarbakır’dan doğan ve Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak illerinin içinde Dicle nehri, Batman, Garzan, Botan çayları kenarında yer alan yüzlerce ören yeri ve höyükleri de beraberinde yok edecek.
Sempozyumda Ilısu HES projesinde su altında kalacak olan arkeolojik kazıların sunumu dikkat çekiciydi. Özellikle Siirt ve Batman sınırları içinde Baraj altında kalacak olan ören yeri ve höyüklerin sunumunu yapan bilim adamları buralardaki tarihin önemini vurguladılar. İnsanlığın ilk devrelerine ait olan bu arkeolojik alanların maalesef Baraj altında kalmaları Bilim adamlarını üzerken DSİ, ve GAP idaresinin üst düzey yetkililerinin bulunmadığı bu sempozyumda yine sorunlar masada sunumlardan öteye geçemedi. Hasankeyf başta olmak üzere Dicle vadisi ve Bölgenin su altında kalacak olan ören yerleri için endişelerini sempozyumda dile getiren ve sordukları sorulara da muhatap bulamayan Bat-Der Başkanı Emin Bulut ve Hasankeyf Girişiminden İpek Taşçı, salondaki bir avuç dinleyicinin alkışlı takdiri ile karşılandı. Batman ve antik Erzen kenti ile ilgili tarihi kaynaklarla sunum yapan Muğla Üniversitesinden Doç Dr. Adnan Çevik, ilimizin geçmiş tarihi ile ilgili çok önemli ifadeler kullandı. Batman Turizm ve Tanıtım Derneği ile Tursab’ın ortaklaşa 2012 yılında düzenleyeceği kültür ve tarih konferansı için Bat-Der Başkanı Emin Bulut önemli Akademisyen ve Arkeologu Batman’a davet etti. Batman Haber, 26.10.2011 |
|
PHASELİS PARA BASAN ÖRENYERLERİ ARASINDA
MÖ 333’te Antalya’ya gelen tarihin en büyük fatihlerinden İskender’i altın taçla karşılayan Phaselis Kenti 808 bin liralık gelir elde ederek Alanya Kalesi ve Aspendos ile birlikte para basan ören yerleri arasına girdi. Yerli ve yabancı turistler 9 aylık süreçte 8 milyon 29 bin lira gelir bıraktı. Gelir durumu geçen yıl aynı döneme göre yüzde 18,4 artış gösterdi. Antalya’nın en ünlü köşelerini oluşturduğu bu 3 ören yeri, bölgedeki ören yerleri ve müzelerin toplam gişe gelirinin yüzde 45’ini topladı. MÖ 333’te Antalya’ya gelen tarihin en büyük fatihlerinden İskender’i altın taçla karşılayan Phaselis Kenti 808 bin liralık gelir elde ederek adeta para bastı.
Kemer Gözcü, 26.10.2011 |
|
İSTANBUL S.O.S'DEN 'BAŞKA BİR KÖPRÜ' İÇİN İMZA KAMPANYASI Yapı, 26.10.2011 |
|
BU ZEUS HEYKELİ GERÇEK Mİ?
Balıkesir'de bir eve jandarma ve polis tarafından düzenlenen operasyonda bahçedeki kümeste mermer Zeus heykeli ele geçirildi. Evin sahibi gözaltına alınırken, Balıkesir Müze Müdürlüğü yetkilileri heykelin sahte olduğunu belirtti. Bunun üzerine savcı, heykelin ikinci bir bilirkişi tarafından da incelenmesini istedi.
Bir ihbarı değerlendiren Balıkesir İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, Kuvay-i Milliye Mahallesi'ndeki bir evde tarihi eser saklandığını belirledi. Jandarma, Balıkesir İl Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin de katılımıyla M.M.E.'ye ait olan eve geçen Pazartesi günü operasyon düzenlenmesi planlandı. Operasyonun yapılacağı sırada polise gelen ikinci bir ihbarda, şüphelinin satmak için biri müşteri ile pazarlığa başladığı Zeus heykelini evinin kümesinde sakladığı belirtildi. Bunun üzerine saat 17.00 sıralarında operasyon düzenlendi. Bahçedeki kümeste yapılan aramada, toprağa gömülü, üzeri tahtalarla kapatılmış, bezlere salı 75 santimetre boyunda, çok ince işçilik ile yapıldığı belirlenen mermer Zeus heykeli ele geçirildi. Heykeli 200 bin dolara satmaya çalıştığı öne sürülen M.M.E., gözaltına alındı.
Mitolojide 'tanrılar tanrısı' olarak bilinen Zeus'un heykeli, savcının talimatı üzerine Balıkesir Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Müze yetkilileri, heykelin ilk belirlemelere göre sahte olduğunu bildirdi. Bunun üzerine savcılık, heykelin ikinci bir bilirkişi tarafından incelenmesini istedi. Jandarmadaki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen zanlı M.M.E. tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı Balıkesir Kent Haber, 26.10.2011 |
|
TAŞ MEKTEP'E HAYAT ÖPÜCÜĞÜ
Marmara depreminde hasar görünce kapatılan Taş Mektep (Bakırköy İlköğretim |
|
KOÇ, 10 MİLYON DOLARI VERDİ METROPOLITAN'DA İSLAM ESERLERİ BÖLÜMÜNÜ ARAPLARA BIRAKMADI
New York’taki ünlü Metropolitan Sanat Müzesi’ndeki (The Metropolitan Museum of Art) 15 galeriden oluşan “İslam Eserleri” bölümünün açılışı sonrası Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, Vehbi Koç Vakfı Başkanı Semahat Arsel ve Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’la sohbet ediyoruz.
Rahmi Koç, sorular üzerine Metropolitan
Müzesi’nin eski CEO’su Philip de Montebello’nun
kendisine yaptığı daveti anımsadı:
Rahmi Koç, Metropolitan Müzesi’nden yola çıkarak,
Anadolu’dan dünyaya çeşitli yollarla giden tarihi
eserlere değindi:
Rahi Koç’a Metropolitan Müzesi’ne taahhüt
ettikleri 10 milyon doları sordum:
Metropolitan Sanat Müzesi CEO’su Thomas Campbell,
15 galeriden oluşan “İslam Eserleri” bölümünün
açılışının zamanlamasına dikkat çekti:
Hürriyet (kısaltarak), Yazı: Vahap Munyar, 26.10.2011 |
|
CORBUSIER İSTANBUL'DA
|
|
DEPREM BU ANTİK MABEDLERİ ETKİLEMİYOR
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. yayınları arasında yer alan ''1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi''nin 11. sayısında, deprem izolatör sistemi ''Orthostat'' tüm yönleriyle ele alındı. Jeoloji uzmanı Ali Bayraktar tarafından kaleme alınan ''Tarihi Yapı Temellerinde Uygulanan Deprem Sönümleme Sistemleri'' başlıklı yazıda, Anadolu yapı medeniyetlerini araştıran arkeologların araştırmaları çerçevesinde ''tarihi yapılarda, taşıyıcı beden duvarlarının altına isabet eden temel duvar kısımların tabaka tabaka, harç kullanılmadan kırık taşlarla örüldüğünü, böylelikle tabandan gelen deprem yüklerinin, yapının üst katmanlarına geçmesine engel olan sisteminin keşfedildiğini'' belirledikleri kaydedildi.
Yazıda, arkeologların ''Orthostat
Taş Döşeği Sistemi'' adını verdikleri bu
uygulamanın görüldüğü yapılar arasında
Kabe,
Agustus Tapınağı,
Ayasofya Müzesi ve
Süleymaniye Camisi'nin de yer aldığı ifade
edildi.
Yazıda, ''Kendisi için hazırlanan devasa ateşten kurtulan Hazreti İbrahim, gördüğü rüya üzerine Mekke'ye yola çıkar. Düşünde bildirilen su kuyusunun üstü açılır ve böylece Kabe'nin ilk yapılan temel taşlarına ulaşılır. Hazreti İbrahim, kırık taşlardan oluşturduğu temelle bugün bile kullanılan Allah'ın ilk mabedini yapar'' denildi.
MÖ 900 yılında bu sistemin yeniden bulunduğu ve tüm deprem bölgelerinde tekrar uygulanmasıyla mimarlık tarihinin tekrar yazıldığı kaydedilen yazıda, bu tekniğin en bilinen ve görülen uygulamasının İstanbul Sultanahmet Meydanı'ndaki Dikili Taş'ın temeli olduğu, MS 390 yılında dikildiği bilinen tek parça granit taşın, İstanbul'un önemli depremlerinde bile yerinden santim oynamadığı vurgulandı.
Anadolu yapı mühendisliğinin temelini oluşturan ve Osmanlı yapı standartlarına şekil veren bu keşfin, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması ile unutulduğu belirtilen yazıda, modern deprem yapı mühendisliğinin eskinin buluşlarından ve tecrübelerinden yoksun, tarihi geçmişi olmayan bir bilim olarak yürütüldüğü görüşüne yer verildi. Habertürk, 25.10.2011 Vatan 25.10.2011 |
|
MİLLİ SARAYLARI GEZENLER MÜZİK DE DİNLEYECEK
Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Saray Koleksiyonları Müzesi bünyesinde yer alan Dolmabahçe Sanat Galerisi’nde müzikseverler için yeni bir etkinlik başlatıyor.
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Devlet Konservatuvarı işbirliğiyle gerçekleştirilecek etkinlikler, haftalık klasik müzik dinletileri olarak yapılacak.
Etkinliklerle, geleceğin önemli sanatçıları arasında yer alacak konservatuvar öğrencilerinin eğitimlerine katkı vermenin yanı sıra müze ziyaretçileri ve davetlilerin de klasik müzikle buluşması hedefleniyor.
Klasik müzik dinletilerinin 2011-2012 dönemi ilk konseri, yarın gerçekleştirilecek. Dinletiler, halka açık ve ücretsiz olarak yapılacak. Milliyet, 25.10.2011 |
|
KABEDEKİ ASIRLIK MİSAFİRHANE TÜRKLERE İADE Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 25.10.2011 |
|
TARİHİ CAMİLERE İKİ DİL AYARI
Türkiye’deki en önemli turistik mekanlardan olan tarihi camilerin yerli ve yabancı turistle re doğru bilgilerle aktarılması gerektiğini düşünen Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜR SAB) ile birlikte camilere yeni kadro oluşturuyor. Başkanlık, eylül ayında “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” da yapılan değişikle 250 cami rehber din görevlisi kadrosu oluşturmuştu.
Diyanet şimdi bu kadrodan camilere yeni görevlileri atamaya başlayacak. Tarihi camilerde görevlendirilecek rehber din görevlileri, insani iletişimi kuvvetli, bilgi ve görgüleri yüksek, özellikle İngilizce Arapça bilen kişiler den oluşacak. Diya net, İstanbul’ da 20’ye yakın camide rehber din görevli si bulunduracak. Rehberler namaz kıldırmak hariç camide bütün görevleri yerine getirebilecek. Habertürk, Haber: Refika Karabacak, 25.10.2011 |
|
EREN EYÜBOĞLU'NUN DUVARA ASILACAK RESİMLERİ
Ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu, 40 yıl beraber yürüdüğü hayat ve sanat arkadaşı Eren Eyüboğlu için "Eren doğuştan ressamdır, ben sonradan olmayım!" der.
Eren Eyüboğlu ise resme bakışını şöyle anlatır: "Bir resim yaparsın çok iyidir, bir resim yaparsın fena değildir. Onu 'iyice' bir resim izler, 'güzel' bir resim, 'çok güzel' bir resim daha sonra... Ama çok güzel bir resmi hiçbir şey izlemez. Bir çıkmazdır resim. Her zaman bilemezsin, bir önceki mi daha iyiydi, bir sonraki mi daha iyi olacaktır. Yoksa o anda yaptığın mı en iyisi, en güzelidir? Hem ne demek 'iyi', 'güzel'? Bir duvara asılacak resim o duvarın sahibine göre güzeldir."
1936'da Bedri Rahmi Eyüboğlu ile evlenerek Türk vatandaşı olan ve Anadolu'yu kendisine anayurt bilen Eren Eyüboğlu, 1907 Romanya doğumlu. Asıl ismi Ernestine Letoni. 30 Ağustos 1988'de ardında binlerce resim, desen ve seramik bırakarak bu dünyadan göçen Eren Eyüboğlu'nu daha yakından tanıyacağımız bir sergi açılacak önümüzdeki haftalarda. İş Sanat Kibele Galerisi'nde 3 Kasım-17 Aralık tarihleri arasında ziyaret edilebilecek sergide sanatçının her döneminden olmak üzere 100'e yakın eseri yer alacak. Sanatçının torunu Sabahattin Rahmi Eyüboğlu ve Ömer Faruk Şerifoğlu'nun hazırladığı retrospektif nitelikli serginin bir sonraki durağı ise 3 Nisan-2 Haziran 2012 tarihleri arasında İş Sanat İzmir Galerisi. Zaman, Haber: Jülide Karahan, 25.10.2011 |
|
HARABEYDİ, KÜTÜPHANE OLACAK
Agora kazı alanındaki tarihi yapıyı restore eden İzmir Büyükşehir Belediyesi, yabancı arkeologları burada ağırlayacak. İzmir'in 19. yüzyıl kentsel yerleşim alanı içerisinde bulunan ve "Agora kazı evi" olarak
Yeni Asır, 24.1.2011 |
|
|
26 ADET SOM ROMA ALTINI ELE GEÇTİ
Muğla'nın Marmaris İlçesi'nde, Roma dönemine ait 26 adet som altın tarihi eser ele geçirildi.
Jandarma ekipleri, S.K. isimli şahsın tarihi eser kaçakçılığı yaptığı yönünde bilgi aldı. Bunun üzerine düzenlenen operasyonda, iki adet üzerinde aslan ve yılan başı motifi bulunan kadın bileziği, iki adet melek tasvirli küpe, sekiz adet çiçek desenli kolye takımı, 11 adet kolye süs parçası ve üç adet kolye ucu ele geçirildi. Gözaltına alınan zanlı S.K.'nin, sorgusunun ardından Marmaris Cumhuriyet Başsavcılığı'na sevk edileceği bildirildi. Türkiye Gazetesi, Haber: Kayber Avcı, 24.10.2011 |
TARSUS'TA KAÇAK KAZI YAPAN 7 KİŞİ TUTUKLANDI
Mersin'in Tarsus İlçesi'nde kaçak kazı yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan 10 kişiden 7'si tutuklandı.
Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan yazılı açıklamaya göre, ilçe genelinde kültür ve tabiat varlıklarını korumak amacıyla yürütülen çalışmalar sırasında, Yeşil Mahalle'de özel bir vakıf arazisine ait alanda önceki gün izinsiz kazı yapan 10 şüpheli suç üstü yakalandı. Tarsus Müze Müdürlüğünden alınan ilk rapor doğrultusunda, kazı alanında Roma dönemine ait birçok kalıntının bulunduğu tespit edilince, zanlılar mahkemeye sevk edildi. Zanlılardan O.Y, O.A, Y.D, S.K, Ö.Ç, H.D. ve E.U, sevk edildikleri nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı. Zaman, 24.10.2011 |
|
400 YILLIK CAMİLERDE HASAR YOK
Van'da meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki depremde binalar yıkılırken, 400 yıllık camilerde herhangi bir hasar meydana gelmedi.
Türkiye Gazetesi, 24.10.2011 |
|
"87 YIL ÖNCE ALDIĞINIZ KİLİSEYİ GERİ İSTİYORUZ" Dositheos,
|
|
KALE EVLERİ BAKIMA MUHTAÇ
Erzurum’da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma kurulu tarafından koruma altına alınan evler vatandaşların korkulu rüyası haline geldi. Erzurum Gazetesi, 24.10.2011 |
|
MOGADİŞU'DAKİ TARİHİ OSMANLI CAMİSİ RESTORE EDİLECEK
Türkiye, yıllardır süren iç savaş yüzünden harabeye dönen Somali'nin başkenti Mogadişu'daki Osmanlı mirasına sahip çıkıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı (TDV), Mogadişu'daki tarihi Osmanlı camisi ile Suudi Arabistan tarafından 1976'da yaptırılan İslam Birliği Camisi'ni restore ettirecek. Hükümetin tahsis ettiği 40 dönüm arsa üzerine yetimhane, Kur'an kursu ve özürlüler merkezi inşa edilecek. TDV Somali temsilcisi Yüksel Sezgin, bu çerçevede Mogadişu'ya Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından üç kişilik teknik heyet gönderildiğini söyledi. Osmanlı döneminde yapılan, ancak zaman içinde yıkıldığı için temelinin üzerine yeniden inşa edilen Osmanlı camisinin kullanılamaz durumda olduğunu vurgulayan Sezgin, "Bu camiyi restore etmeyi ya da teknik ekibin raporu doğrultusunda yıkarak aslına uygun olarak yeniden inşa etmeyi planlıyoruz. Ayrıca Suudi Arabistan tarafından yapımına 1974 yılında başlanan ve 1976 yılında ibadete açılan İslam Birliği Camii'nin de restorasyonunu yapacağız. 8 bin kişilik bu cami Mogadişu'nun en büyük camisi. İç savaş nedeniyle büyük bir bölümü harabe durumda ve kullanılamıyor." ifadelerini kullandı. Zaman, 24.10.2011 |
|
"YENİ MÜZEMİZDE HAREKET EDEN VE KONUŞAN BİR ATATÜRK OLACAK"
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, kentte yeni açılan ve dünyanın en büyük mozaik müzesi olan Zeugma’nın fikir babası, en büyük destekçisi. Şimdiden binlerce insanın ziyaret ettiği mozaik müzesi aslında Gaziantep’teki dönüşümün de simgesi. Eskiden sadece fıstık, baklava ve kebapla anılan kent artık tarihi ve kültürel kimliğiyle öne çıkıyor. Yakında yeni müze projeleri de hayata geçecek.
Gaziantep bir sanayi şehri. Fakat yüzde 99’u emek yoğun sektörler ve tamamı aile şirketi. Araştırınca karşımıza neresi çıktı biliyor musunuz? İspanya’nın Bilbao kenti, aynı Antep. 1980’lerde sanayi çökünce Bilbao boşlukta kalmış. Şehrin yöneticileri düşünmüşler. Guggenheim Müzesi bu şekilde yapılmış. Bilbao kabuğunu öyle bir kırmış ki, ne deniz ne güneş var ama İspanya’nın diğer şehirleri kadar turist alıyor. Biz de böyle bir hedef koyduk. İlber Ortaylı’ya, Turgut Özakman’a da sordum. Bugüne kadar turist hep Urfa’ya gitmek için uçaktan iniyor, İmam Çağdaş’a gidiyor, yemeğini yiyip Urfa’ya geçiyordu. Bu mu Gaziantep?
Zeugma Mozaik Müzesi
dünyadaki en büyük mozaik müzesi. Tunus’taki
müzede 1500 metrekare mozaik var, bizde 1600
metrekare.
1927’de Atatürk bir adama fabrika yapması için kendi imzasıyla arsa veriyor. Yanında da bir kilise var. Bunu da, “Al depo yap,” diyorlar. Fakat bu Ersoy Ailesi’nin babası diyor ki, “Bizden sonra burayı talan ederler. Şu kilisenin etrafını dört duvarla çevirin.” Seneler sonra oradan yol geçirirken birisi geldi, “Oğlum, her tarafı yıkıyorsun. Burada bir kilise var biliyor musun?” Envantere baktık, müzeye sorduk kimse bilmiyor. 450 yıllık bir kilise. Gittim aileyi buldum İstanbul’da. Fiyatta anlaşıp satın aldık. Hrant Dink ile de görüştüm. “Yardım edin, restore edelim” dedim. “Hıristiyanların binalarına sahip çıkıyorlar” diye 100 bin broşür dağıttılar ama sonunda restore ettik. Kültür merkezi ve konser salonu yaptık. Hürriyet (kısalarak), Haber: Faruk Bildirici, 23.10.2011 |
|
SEYFİOĞLU TABYASI RESTORE EDİLMEYİ BEKLİYOR
Kırklareli'nde Balkan Savaşları sırasında savunma amaçlı yapılan Seyfioğlu Tabyası restore edileceği günü bekliyor.
Kırklareli Belediye Başkanı Cavit Çağlayan, Hacızekeriya Mahallesi Yeni Bağlık mevkisinde, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra kenti savunma amaçlı yapılmış olan Seyfioğlu Tabyası'nın her türlü doğa koşullarına rağmen dimdik ayakta durmaya çalıştığını söyledi. Çağlayan, "Tabyanın mülkiyeti şu anda Milli Emlak Müdürlüğünde. Restorasyonu halinde kamu kurum ve kuruluşların veya özel bir şahsa devredilebilir. Çok da kötü durumda değil. Şehre yakın, 64 bin metrekarelik bir alan. Taş yapılardan oluşan bir eser.'' dedi. Tabya'nın benzerlerinin de Edirne'de olduğunu belirten Çağlayan, orada Edirne savunması ve Balkan Savaşları tasvir edildiğini ve kendilerinin de tabyayı bu anlamda düzenleyebileceklerini belirtti. Burayı görenlerin beğendiğini söyleyen Çağlayan şöyle devam etti: "Belediye olarak biz her türlü desteği veririz. Yollarının yapımı, çevre düzenlemesini gerçekleştiririz. Ne olursa olsun tarihi Seyfioğlu Tabyası'nı kaderine terk edemeyiz. Kamu kurumlarının bu eseri ayağa kaldırmaları yönünde adım atmaları lazım. Zaten kentte tarihi eser sıkıntısı çekiliyor. Bu esere sahip çıkmazsak 20-30 yıl içerisinde yok olacak.''
İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Fikret Macit de tabyanın tarihi dokusunun bozulmadan vatandaşların hizmetine açılması gerektiğini belirtti. Restorasyonu yapılmadan tabyanın önce hangi amaçla kullanılacağının belirlenmesi gerektiğini vurgulayan Macit, "Restorasyonu için, kent müzesi şeklinde ekonomik fonksiyon verilmiş iyi bir proje geliştirilebilir. Burada 22 hücre oda, koğuş, yemekhane, depo benzeri bölümler var. Kırklareli Valiliği'mizin, İl Özel İdaresi'nden tabyanın tel örgüye alınıp, oraya bir güvenlik görevlisi konulması çalışması var." dedi. Zaman, 23.10.2011 |
|
MADEN UĞRUNA TARİHİ SEDDİ ÇÖKERTTİLER
Dünyanın
en görkemli yapıtlarından biri olan Çin
Seddi, ülkenin önemli gelirlerinden madenciliğin
kurbanı oluyor. Ülkenin Sabah, 23.10.2011 |
|
SONBAHAR MÜZAYEDELERİNE 972 ESER GİRDİ, 32,5 MİLYON LİRA GÖRÜNDÜ
Türk çağdaş ve
modern sanatının baş yapıtlarının satışa
çıkacağı sonbahar sezonu toplam değeri 32.5
milyon lirayı bulan eserlerle açıldı.
Türkiye’nin önde gelen müzayede evleri, sonbahar
sezonunu toplam 972 eserin satışa çıkacağı
müzayedelerle karşılıyor. Sezonu 20 Ekim
Perşembe günü Nişantaşı Müzayede açarken, Antik
A.Ş., Alif Art, Beyaz Müzayede yeni sezonun ilk
müzayedelerini düzenliyor. Antik A.Ş. Ürdün
Kraliyet Ailesi’nden Prens Raad Zeid’in
koleksiyonundan Fahr El Nissa Zeid’in 1949 soyut
çalışmasını 850 bin lira açılış fiyatıyla satışa
çıkarırken, Beyaz Müzayede de Erol Akyavaş’ın
‘Mavi Kompozisyon’ eserini 750 bin lirayla 1
milyon lira aralığında müzayedeye çıkarıyor. Sonbahar sezonunun
ilk müzayedesini Nişantaşı Müzayede, 20 Ekim
Perşembe günü ‘Osmanlı ve Çağdaş Sanat Eserleri
Müzayedesi’ adıyla düzenledi. Toplam 324 eserin
satışa çıkacağı müzayede de, Türk ve Avrupalı
ressamlara ait tablolar, Osmanlı Dönemi’ne ait
tombaklar, el yazması Kuran-ı Kerim’ler, Osmanlı
mücevherleri, Fransız, İngiliz ve Rus Gümüşleri
gibi eserler yer alıyor. Açılış fiyatlarıyla
hesaplandığında toplam 3.5 milyon liralık eser
müzayedeye çıktı. Antik A.Ş. 269’ncu
müzayedesini dün düzenledi. Müzayede de açılış
bedelleriyle toplam 10 milyon liralık 175 eser
sergilenirken, Ürdün Kraliyet Ailesi
koleksiyonundan müzayede için Türkiye’ye eserler
getirildi. Türk resminin en değerli
sanatçılarından Fahr El Nisa Zeid’in imzasını
taşıyan üç müzelik eser, ilk kez aynı müzayedede
satışa sunuldu. Prens Raad bin Zeid Al Hussein
koleksiyonundan müzayede için Türkiye’ye gelen
Fahr El Nissa Zeid eseri “The Pianist”, yine
Ürdün Kraliyet Ailesi koleksiyonundan sanatçının
1949 yılında soyut dönemine geçiş yaptığı
çalışmalarından müzelik bir eser, ve “Beş
Balıkçı Kardeş” çalışması da bu eserler arasında
yer aldı. Alif Art, sezonu
bugün düzenleyeceği Jessie Eskinazi
Benardete’nin koleksiyonunun ikinci bölümünü
sunduğu müzayede ile açıyor. “Büyük 7 Üstaddan
Seçmeler” mezatıyla açılan müzayede de İhsan
Cemal Karaburçak, Nurullah Berk, Fikret Mualla,
Burhan Doğançay, Sabri Berkel, Leopald Levy ve
karikatürist Salih Erimez’e ait toplam 144 eser
satışa çıkıyor. Toplam 7 milyon lira açılış
fiyatıyla koleksiyonerlerin beğenisine sunulan
eserler, Jessie-Geri Benardete tarafından
yaşamları boyunca titizlikle toplandı.
Koleksiyonda 16 eseri satışa çıkan Burhan
Doğançay, müzayedenin en pahalı açılış fiyatına
sahip eserinin de sahibi. Sanatçının Doors
Serisi-154 eseri 300-350 bin lira aralığında
açılış fiyatıyla müzayedeye çıkıyor.
Beyaz Müzayede ise 2011-12 sezonunu 25-26 Ekim’de gerçekleştireceği iki akşam müzayedesi ile açıyor. Yurtdışında uygulanan hafta arası akşam müzayedeleri geleneğini Türkiye’ye taşıyan 17’nci Beyaz Müzayede’de, 12 milyon lira değere sahip 329 eser satışa çıkıyor. Müzayedenin ilk akşamında 179 eser, ikinci akşamında ise 150 satışa çıkıyor. İki yıl önce tahmini fiyat aralığı sistemine geçen Beyaz Müzayede’nin, ekim müzayedesinde en pahalı 2 eseri 750 bin lira ile 1 milyon lira aralığında satışa sunulacak olan Erol Akyavaş’ın ‘Mavi Kompozisyon’ isimli ve 400 bin lira ile 550 bin lira aral1ığında satışa sunulacak olan Fahrelnisa Zeid’in ‘Forbidden Sun’ isimli tabloları olacak. 17. Beyaz Müzayede’de Mithat Şen’in gerçek Fenerbahçe formalarından yapmış olduğu bir eser de satışa sunulacak.
Antika ve sanat piyasasının krizlerden en az etkilenen hatta uzun dönemde hiç etkilenmeyen bir piyasa olduğunu ifade eden Olgaç Artam, şöyle konuştu: “Krizlerde sanat piyasasında bir hareketlilik görülür. Müşterilerimizin büyük çoğunluğu antika ve tablo alarak hem varlıklarını yanlarında güvende tutarlar, hem de büyük fiyat artışlarından faydalanırlar. Sanat piyasasında pek çok kriz yaşandı ancak iyi bir eser hiçbir zaman değer kaybetmiyor. Her geçen gün sayıları azalan başyapıt eserlerin fiyatları krizlere rağmen artmaya devam edecektir.”
Kurban Bayramı’nın kasım ayına denk gelmesi nedeniyle bu yıl müzayede takvimi de sıkıştı. Sezonu ekim ayında açan müzayede kuruluşları, ay sonuna kadar müzayedelerini düzenleyip, bayrama kadar bekleyecek. Kurban Bayramı’ndan sonra ise Ankara Antikacılık 27 Kasım tarihinde, Bali Müzayede yılbaşında yeni müzayedeler düzenleyecek.
Antik A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Olgaç Artam, sonbahar sezonunun bu yıl hızlı başladığını belirterek, “12’nci İstanbul Bienali ve yan etkinlikleri ile eylül başında başlayan hareketlilik aynı şekilde devam ediyor. Yaz aylarında İstanbul’dan ayrı kalan koleksiyoncular heyecanla gerçekleşecek müzayedeleri bekliyorlar. Müzayede sezonu ekim-mayıs ayları arasında gerçekleşiyor. Mayıs ayına kadar sanatın her alanında hareketlilikler olacak” dedi. Artam,. Antik A.Ş.’nin sonbahar hazırlıklarıyla ilgili de şu bilgileri verdi: “30’ncu yılımız nedeniyle çok özel bir klasik Türk ressamları müzayedesine hazırlanıyoruz. Büyük ustalara ait bugüne kadar görülmemiş muhteşemlikte tabloları koleksiyoncularla buluşturacağız. Kasım ayında Türk hat sanatının gözdeleri Hilye-i Şerifelerin yer aldığı bir sergi hazırlıyoruz.” Hürriyet, Haber: Meltem Kara, 23.10.2011
Antik A.Ş. müzayede evi 269. müzayedesini 22 Ekim’de Swissotel’de düzenledi.
Olgaç Artam’ın yönettiği çağdaş eserler müzayedesine Hüsnü Özyeğin, Erdoğan Demirören, Zafer Yıldırım, Nezih Barut, Neşet Yalçın ve Hüsnü Güreli’nin de aralarında bulunduğu işadamları ile koleksiyonerler katıldılar. Müzayedeye Ürdün kraliyet ailesinden Prens Raad bin Zeid el Hüseyin’in koleksiyonundan gelen “Piyanist” adlı Fahrel Nissa Zeid tablosu damgasını vurdu. Fahrel Nissa Zeid’in oğlu olan Prens Raad’a ait tablo 600 bin liraya satıldı. Sanatçının özel bir koleksiyondan müzayedeye gelen 1961 tarihli “Beş Balıkçı Kardeş” adlı bir başka eseri 400 bin liraya satıldı. Zeid’in yine Prens Raad’ın koleksiyonundan müzayedeye çıkan ve 850 bin lira muhammen bedele sahip olan soyut kompozisyonu ise satılamadı. Müzayedenin bir diğer yüksek satış rakamına sahip sanatçısı ise Burhan Doğançay oldu. Sanatçının en bilinen serilerinden biri olan “Kurdeleler” serisinden bir tablosu 200 bin TL’ye alıcı buldu. Müzayedede ayrıca Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) yararına da satış yapıldı. 20. yılını kutlayan Swissotel’in 20 ressama yaptırdığı ‘açı’lar müzayedede 5 bin liralık muhammen bedelle satışa çıktı. Satışdan toplam 500 bin liralık gelir elde edildi. Milliyet, 23.10.2011 |
|
MİSAFİRLER, RESİM VE HEYKEL MÜZESİ'NDE DEĞİL YILDIZ SARAYI'NDA AĞIRLANACAK
Parça bir: Cumhurbaşkanı ve Başbakan, İstanbul'a gelen misafirlerini otellerde değil Osmanlı'dan kalma gösterişli bir yapıda ağırlamak istiyor. Parça iki: Türkiye'nin ilk sanat müzesi olarak 1937'de Atatürk tarafından açılan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nin binası bu ihtiyacı karşılamaya uygun; üstelik geçtiğimiz aylarda ziyaret edildi ve pek beğenildi. Ayrıca müze, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'ne bağlı olsa da binanın mülkiyeti Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Saraylar Daire Başkanlığı'na ait. Parça üç: Müzedeki eserlerin bir başka binaya taşınması gerçekten söz konusu.
Artık sorgu sual zamanı. Önce müze çalışanlarına soruyoruz. Cevap: "Eserler taşınacak, bu kesin, gerisine gelince, her şey olabilir... Siz en iyisi rektörlüğü arayın..." Arıyoruz. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Yalçın Karayağız, restorasyonun başladığı 2006'dan bu yana ilk defa kaygısız: "Milli Saraylar'la uzlaştık. İyi niyet anlaşması yaptık hatta. Biz onları, onlar da bizi zora sokmayacak bundan sonra. Restorasyon sürecinde eserlerin, ki 12 bin parçadan bahsediyoruz, binada olması hem işi yavaşlatıyor hem de risk oluşturuyor. Biraz da bu sebeple restorasyon başlayalı 5 yıl olmasına rağmen işin sadece yarısı bitti. Bir 5 yıl daha kaybetmek istemiyoruz. Bunun için eserleri güvenle koyabileceğimiz bir bina istedik, tahsis edildi. Yeni ve ekstra bir mekan... İlk etapta depo olarak kullanacağız ama orası da elden geçecek ve birkaç yıl içinde müzemizin bir parçası olarak hizmet verecek. İçinde eğitim ve etkinlik salonlarının da olduğu çağdaş bir ek yapı olarak... Anahtarı aldık. Üniversitemize de yakın. Yani eski yerimizden feragat etmemiz kesinlikle söz konusu değil. Restorasyon, altyapı sorunları ve eksiklikler giderildiğinde, takriben 2 sene içinde eski binamıza geri döneceğiz."
Yeni bina, şu anda 12. İstanbul Bienali'nin bir bölümünü ağırlayan Antrepo No 5. Projelendirilmesini mimar Emre Arolat üstlenmiş. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'ndeki restorasyon tamamlanana kadar eserler buraya aktarılacak. Restorasyon tamamlandıktan sonra Cumhuriyet öncesi eserler İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'ne geri giderken Cumhuriyet sonrası eserler burada kalacak. Üniversitenin eğitim alanlarının da bulunacağı binanın 2013 baharında açılması bekleniyor.
İlk parçanın cevabını ise Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay veriyor: "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı misafirlerini otellerde değil, Osmanlı'dan kalmış gösterişli bir yapıda kabul etmek istiyor. Öyle de olmalı. Bunun için uzun zamandır kaderine terk edilmiş Yıldız Sarayı'nı uygun gördük. İstanbul İl Özel İdaresi'yle birlikte sarayda geniş çaplı bir restorasyon başlattık. Birkaç sene içinde bambaşka bir yer olacak orası, adeta ikinci bir Topkapı. Saraydaki Büyük Mabeyn'in restorasyonu bitti, devlet kabul salonu olarak hizmet vermesini düşündüğümüz yer orası." Zaman, Haber: Jülide Karahan, 23.10.2011 |
|
SURP GİRAGOS KİLİSESİ 3 KAVMİN BARIŞ DUALARIYLA AÇILDI
Babilliler artık
birbirini ‘anlamaz’ ve ‘anlaşamaz’ olmuşlar, farklı
dillerinin dar pabuçları içinde sıkışıp kalmışlardı.
Diyarbakır’daki
Surp Giragos Ermeni Kilisesi, dün 30 yıl sonra
yeniden ibadete açılırken, Babil kavimlerinin üçü;
üstelik birbirini ‘anlamak’ ve ‘anlaşmak’ konusunda
zaman zaman sorun yaşamış üç kavmi, yine farklı
dilleri konuşarak, ama bu kez aynı temenninin
etrafında dua ederek bir araya geldi.
Ortadoğu’nun bu en
büyük kilisesinin önce avlusunu sonra içini
hıncahınç dolduran Ermeniler, Kürtler ve Türkler
mihrabın önünde kendi dilleriyle barış için dua
ettiler, mumlarını barış dileyerek diktiler.
Radikal, Haber: Hakkı Özdal, 23.10.2011 |
|
TARİHİ ESER DENİLEN HARABE BİNA YIKILACAK
Zonguldak'ta, 5 yıl önce koruma altına alınan harabe binaya yıkım izni çıktı.
Türkiye Taşkömürü Kurumu'na (TTK) ait metruk lavuar (kömür yıkama tesisi) binası, Zonguldak Mimarlar Odası Başkanlığı'nın başvurusu üzerine, Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca koruma altına alınmıştı. Aynı kurul, 5 yıl sonra aynı binada yaptığı incelemenin ardından koruma kararını kaldırdı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın talebi üzerine, 2006'da koruma altına aldıkları yerde tekrar inceleme yaptıklarını belirten Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürü Mustafa Sucu, "İncelemenin ardından binanın özelliğini kaybettiğini belirledik. Karar, Zonguldak Valiliği, Belediye ve TTK'ya gönderdik. Kalibraj binası olan ve bazı gazetelerde 'ucube' olarak nitelendirilen yapının tescili kaldırıldı. Binanın yıkılmasında sakınca yoktur." diye konuştu. Zaman, Haber: Abdullah Karabacak, 23.10.2011 |
|
|
TAŞ DEVRİNİN DELİKANLISI
İskoçya’nın Dundee Üniversitesi adli sanatlar birimi, 7 bin 500 yıl önce yaşayan Taş Devri insanının kafatasını yeniden oluşturdu.
Norveç’te bulunan en eski insana ait üç kafatasından biri üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda, 15 yaşındaki bir erkeğin görünümü elde edildi. Üzerinde birçok hasar olan kafatasının özel bir lazerle yüzey taraması yapıldı. Bu tarama sonuçları bilgisayara aktarıldı. Bilgiler ışığında bilgisayarda üç boyutlu kafatası çıkarıldı. Daha sonra bu üç boyutlu dijital model, plastik bir kalıba çıkarılarak şekillendirildi. Milattan önce 5500 yılında yaşayan insana ait özelliklere göre kafatasının kilden kas ve deri yapısı tamamlandı. Sonunda reçine ve cam elyafından yararlanarak tamamlanan kafatası, cam gözler yapılarak büst haline getirildi. Milliyet, 23.10.2011 |
'ÇİNGENE KIZI' MOZAİĞİNİN BİREBİR BENZERİ DE BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR
Gaziantep’in Nizip İlçesi Fırat Irmağı kıyısında yer alan Zeugma antik kentinden çıkarılan ve dünyanın en büyükZeugma Mozaik Müzesi'nde sergilenen “Çingene Kızı” mozaiğinin birebir ölçülerde yapılan benzerleri de büyük ilgi görüyor.
Gaziantepli emekli tarih öğretmeni Mehmet Yılmaz (54), adeta simge haline gelen “Çingene Kızı” mozaiğinin 78×53 milimetre ölçülerde birebir benzerini yaparak satışını yapıyor.
Yılmaz, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, 17 yıl önce tezhip sanatıyla başladığı sanat merakını mozaik yapımıyla devam ettirdiğini, yurt içi ve yurt dışından her kesimin büyük beğenisini toplayan “Çingene Kızı” mozaiğini yapmaya karar verdiğini, uzun uğraşlar sonucu bu mozaiğin aynısını yapmayı başardığını söyledi.
“Çingene Kızı” mozaiğini bire bir ölçülerde yoğun emek harcayarak 45 gün içerisinde tamamlayabildiğini ifade eden Yılmaz, bugüne kadar 3′ü yurt dışına olmak üzere 23 adet satmayı başardığını belirtti.
Mozaik sanatının kendisinde bir tutku olduğunu, Zeugma mozaiklerine hayran olduğunu anlatan Yılmaz, doğal taştan yaptığı ünlü “Çingene Kızı” mozaik tablolarını Belçika ve Hollanda’ya kadar satmayı başardığını söyledi.
Zeugma Müzesi'nde sergilenen “Çingene Kızı” mozaiğinin bir simge haline geldiğine dikkati çeken Yılmaz, bire bir benzerini yaptığı mozaiğin orijinali ile aynı ebatlarda olduğunu ifade ederek, “Müzede sergilenen “Çingene Kızı” mozaiği 78×53 milimetre büyüklüğünde, benim yaptığım çalışmamda aynı büyüklükte. Bu mozaikte 6 bin taş kullandım. Mozaikler için en uygun ortam iç mekanlar olması sebebiyle mozaikleri sert ahşap üzerine yapıştırmayı tercih ettim” dedi.
Antik dönemin mozaik sanatını günümüzde canlandırmaya çalıştığını ve mozaiğin tanınmayan bir sanat dalı olduğunu vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti: “Mozaik, doğal taşların renkleri ile resim yapma sanatıdır. “Çingene Kızı” mozaiğinin taşlarının bir kısmını Fırat Havzası’ndan getirdim. Bulamadığımız renkleri ise Türkiye’nin değişik bölgelerinden temin ediyorum. Mesela, gül kurusu diye bildiğimiz taş sadece Elazığ’da bulunuyor. Buradan da dünyaya ihraç ediliyor. Ben de vişne renkli taşı Elazığ’ın ocaklarından aldım. Şu ana kadar 23 tane “Çingene kızı” mozaiği yaparak satmayı başardım, her mozaiği 4 bin liradan satıyorum. Mozaik çalışmamda yalnızca doğal taş kullanıyorum. Bu çalışmaları yurt dışına da satıyorum. “Çingene Kızı” mozaik çalışmamı Hollanda ve Belçika’ya da sattım. Zeugma Mozaik Müzesi’nin açılışı sırasında Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı, yaptığım mozaik çalışmasını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hediye olarak takdim etti.”
Yılmaz, Gaziantep’in uzun yıllardır baklava ve fıstık ile yapamadığı tanıtım hamlesini Zeugma antik kentinden çıkarılan “Çingene Kızı” mozaiği ile yaptığını sözlerine ekledi.
-”Çingene Kızı”- Çingene Kızı, Zeugma antik kentinde bulunan bir villanın taban mozaiğidir. Bu mozaik büyük ölçüde tahribata uğramıştır. Resimli panoda yalnızca kadın başı figürü kalmıştır. Bu mozaikte kadın figürü sağına doğru bakmaktadır. Kabarık saçları ortadan ikiye ayrılmış ve ensesinden bir eşarpla bağlanmıştır. Dar alınlı, elmacık kemikleri çıkık ve dolgun yüzlüdür. Bir görüşe göre bu figür, saçlarının ortadan ayrılmış olması gözleri ve burun yapısıyla Büyük İskender olarak yorumlanmaktadır. Bir başka görüşe göre ise Toprak Ana Gaia olmalıdır. Ancak başının yanındaki asma filizlerinden dolayı Dianysos şenliklerinde yer alan Mainad olma olasılığı kuvvetlidir.
Çingene Kızı mozaiği Gaziantep Müzesi Müdürlüğü başkanlığında Zeugma antik kentinde 1998 yılı sonbaharında yapılan kurtarma kazılarında bulunmuştur. haberler.com, 22.10.2011 |
|
ALABANDA KAZI ÇALIŞMALARI YENİDEN BAŞLADI
Uzun süre devam eden çalışmalar neticesinde tiyatro ve tapınağın gün yüzüne çıkarılmasının ardından yol kenarına yakın bir alanda Bizans Döneminde üzerine inşa edilen mezarlar ortaya çıkarılmaya çalışılıyor.
05 Eylül 2011 tarihinde başlayan, 7 öğretim üyesi, 5 arkeolog, 13 işçi, 13 öğrenci; İspanya, Fransa, Almanyadan olmak üzere 4 yabancı bilim adamının dönüşümlü katılımı ile yapılmakta olan kazı çalışmalarının 30 Ekim 2011 tarihine kadar devam edeceği öğrenildi.
Kazı izni ve kazıya hazırlık çalışmaları nedeni ile Eylül ayında başlanabilen arkeolojik kazılar, önümüzdeki yıldan itibaren Temmuz ayından başlamak üzere yaklaşık her yıl 4-5 aylık süreler halinde gerçekleştirilecek.
İlk iş olarak antik kentin ot ve çalılarla kaplı alanlarında genel temizlik çalışmaları yürütüldüğünü belirten Alabanda Kazı Ekibi Başkanı Doç.Dr. Suat Ateşlier, buraya gelen ziyaretçilerin antik kenti daha rahat gezebilmeleri için temizlik ve bazı düzenleme çalışmaları yaptıklarını, sık çalıların altında kalmış olan Agora ve aşağı kent alanlarının da temizlendiğini açıkladı.
Alabanda Meclis binasının mimari açıdan Anadoluda bilinen en önemli yapı olduğunun altını çizen Ateşlier, Anadolunun nadide mimari eserlerinden biri olan, MÖ 2. yüzyılda inşa edilmiş Bouleuterion (Meclis Binası) yapısının sahne cephesi, sahne mimarisinin gelişimi konusunda başlıca örnek teşkil eden Anadoluda bilinen en önemli mimari kalıntıdır. Bouleuterion yapısının statik durumu incelenerek bir proje geliştirilecek, yapının 3D lazer tarayıcılar ile dijital modeli çizilecek, ardından kazı çalışmalarına başlanacaktır dedi.
Alabanda'nın mimarlar kenti olduğunu belirten Ateşlier, Tralleis Bouleuterionunu Alabandalı bir sanatçının tasarladığını Romalı ünlü mimar Vitruviusun detaylı anlatımından öğreniyoruz . Vitruvius, Alabandalı Apaturiosun Trallleis Bouleuterionunun skene binasını (sahne binasını) ustalıkla tasarladığını, içinde kullanılan sütunları, heykelleri, archidravları taşıyan kentaurosları, yuvarlak çatılı rotondoları ve aslan başlı çörtenlere sahip kornişleri tasarladığını belirtmektedir. Magnesiadaki Artemis Tapınağı ve Teosdaki Dionysos Tapınağının ünlü mimarı Hermogenesin de Alabandalı olabileceği konusunda birçok bilim adamı hemfikirdir. Alabanda Apollon Tapınağının mimari Menesthesin de büyük olasılıkla Alabandalı olduğu düşünülürse Alabandanın Hellenistik Dönemde mimar yetiştiren bir kent olduğunu düşünmek yanlış olmasa gerekir diye konuştu.
Siyasi açıdan da bu meclis binasının önemine vurgu yapan Doç.Dr. Ateşlier, Strabon, Alabandada doğmuş ve yetişmiş olan iki ünlü hatip, Apollonios Malakos ve Apollonios Molondan sıkça bahseder. Alabandalı Meneklesin öğrencisi olan Apollonios Molon daha sonraları Rhodosa yerleşmiş ve orada yaşamıştır. Marcus Tullius Cicero ve Gaius Julius Caesar (Sezar), Rhodosluların elçisi olarak iki kez Romaya gitmiş olan Apollonios Molondan dersler almışlardır. Cicero ve Caesar (Sezar) gibi iki önemli Romalı şahsiyete hocalık yapmış olan Alabandalı Molon Bouleuterionda kent meclisine defalarca hitap etmiştir dedi.
Şu an sürdürülen kazı çalışmalarının 1906 yılında Ethem Bey tarafından ortaya çıkarılan, ancak zamanla tekrar kapanan mezarlarda devam etmekte olduğunu açıklayan Ateşlier, Alabandada bilinen ilk kazı çalışması 1905-1906 yıllarında Ethem Bey tarafından, İstanbulda bulunan Müze-i Hümayun için eser toplama amacıyla Laginaya giderken ziyaret etmiş olduğu sırada burada yapmış olduğu kazılardır” dedi. Çumra Postası 22.10.2011 |
|
ULA'DA ANTİK KENT BULUNDU
Muğla-Marmaris karayolu üzeri Okkataş mevkisinde, henüz bir belgeye rastlanmayan antik kentte yüzey araştırması ve temizlik çalışmalarına başlandı. Çalışmalar, Muğla Müze Müdürlüğü denetiminde Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’ndan alınan izinle Ula Belediyesi ve Muğla Üniversitesi (MÜ) işbirliğiyle yapılıyor. Antik kentin tamamının çalılık alanda olması sebebiyle Ula Açık Cezaevi’nden 10 mahkum da yardım için gönderildi. Akropolis durumundaki tepe üzerinde tapınak temel kalıntıları, birkaç Sarnıç ve sur kalıntıları bulunduğu açıklandı.
Antik kentin ismi konusunda iki seçenek üzerinde durduklarını belirten kazı başkanı MÜ Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Kadir Baran, “Kaya mezarları ve lahit, 5. yüzyıl sonlarına ve 4. yüzyıl başlarına ait bir Karia kenti olduğu konusunda bilgi veriyor. Henüz yazılı bir belge elimizde olmadığı için iki isim üzerinde duruyoruz. Kyllandos veya Thera olabilir. Büyük olasılıkla Thera antik kenti burası. Kyllandos’unsa yine Ula’ya bağlı Elmalı Köyü yakınlarındaki kent olma ihtimali yüksek.” dedi. Thera’yı Büyük İskender’in fethettiğini düşündüklerini aktaran Yrd. Doç.Dr. Baran, “Bilim insanları tarafından bilinen fakat henüz hiç yüzey araştırması ve kazı çalışmasının yapılmadığı bir bölge. İki dağ arasında kurulu kent, doğal ortamda kamufle olmasına rağmen tahrip olmasıyla dikkat çekiyor. Kentle ilgili yazıt bulunmuyor. Antik kentler, kurulduğu günden bu yana soyuluyor, burası da bunlardan birisi. Kaçak kazı yapanlar yine bu yöreden. Bunların önüne geçmek için başlatılan çalışmalar sonra devam edecek.” şeklinde konuştu.
Ula Belediye Başkanı Nadi Şenkal ise yüzey araştırmaları ve ot temizliği için maddi katkı sağladıklarını ifade ederek, “Antik kentin varlığını biliyoruz var fakat bugüne kadar hiç kazı yapılmadı. Belediye olarak, günyüzüne çıkması için maddi imkanlarımız dahilinde katkı veriyoruz. Esas amacımız, ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu ören yerini bünyesine alması.” dedi. haberler.com, 22.10.2011 |
|
ESRARENGİZ TÜNELDEN SÜRPRİZ ÇIKTI
Yrd. Doç.Dr. Akın Ersoy,
"Şirince’de gördüğümüz Sütini Mağarası örneğinde
olduğu gibi, kadınların, süt vermesiyle ilgili
olabilir, doğurganlıkla ilgili olabilir. Bunlarla
ilgili olarak birtakım inanç çerçevesinde, birtakım
hediyeler bırakarak, oradaki suyu içerek hem
doğurganlıklarını hem de sütünün bolluğunu ifade
etmeye çalışmışlar anlaşılan. Burası da Alman Seyyah
Weber’den bildiğimiz kadarıyla İzmir’in bu genel
kültür tarihi içerisinde ’süt veren anne’ inancının
başlangıç noktasını oluşturuyor olmalı. Biz daha
önce birtakım küçük objeler bulmuştuk. Paralar
bırakılmıştı. Bundan anlaşılıyor ki su içme
karşılığında bir hayır bırakıyorsunuz ve de sütünüz
bollaşıyor, doğurganlığınız artıyor. Tabii ki bu
Meryemana’ya kadar gidebilen bir anlayışı ifade
ediyor bize. Şirince’deki örnek de bunu ifade
ediyor, buradaki örnek de bunu ifade ediyor. Tabii
ki burası ziyarete kazandırılabilir. Biliyorsunuz
burası Konak Belediyesi’nin mülkiyeti içersinde şu
an. Hazırlanacak bir projeyle ziyaretçilerin
gerçekten bu güzelliği görmesine olanak
sağlanmalıdır" diye konuştu. Milliyet, Haber: Mustafa Oğuz, 22.10.2011 |
|
ALMANLAR 4 BİN 900 YIL ÖNCE BİLE BEYİN AMELİYATI YAPMIŞ
Almanya'da 4 bin 900 yıl önce beyin ameliyatının yapıldığı belirlendi.
Rostock şehri yakınlarında bulunan insan kafatasını inceleyen Alman bilim adamları, yaklaşık 5 bin yıl önce de beyin ameliyatı yapıldığını ve hastanın ameliyat sonrasında aylarca yaşadığını açıkladı. Zaman, 22.10.2011 |
|
TARİHİ YOL AĞI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
Yatağan’ın canlı tarihi olan Stratonikeia antik kentindeki çalışmalar kış aylarında da devam ediyor. Yapılan son çalışmalar ile kente ulaşım ağı ören ve kentin her yerini tarihi yolar üzerinde gezebilme imkanı sunan Osmanlı Dönemi’nden kalma taş döşemeli yollar gün yüzüne çıkarılıyor.
Yapılan çalışmalar, Osmanlı Döneminden kalma 1.köy meydanında, 2.köy meydanında Kuzey cadde ve şehir kapısı yol güzergahı ile tiyatro yolundaki Ağa Sokağı’nda devam ediyor. Kazı Başkanı Bilal Söğüt Stratonikeia Antik Kenti’nin diğer antik kentlerden daha önemli bir yönü olduğuna vurgu yaparak; “ Stratonikeia Kenti diğer antik kentlerden farklı olarak hellenistik, roma, bizans, beylikler, Osmanlı ve günümüz Sivil mimarisinin karışıp harmanlandığı tek antik kenttir. Osmanlı Döneminden kalma taş döşeli yolların gün yüzüne çıkarılması ile kentteki Osmanlı etkisi daha belirgin olarak görülmekte. Kenti ziyarete gelen tarih tutkunu misafirlerimiz Osmanlı’dan kalma bu taş döşeli yollar üzerinde yürüyerek tarih sahnesinde eşsiz bir gezinti yapma imkanına sahip olabilecekler” dedi. Ortaya çıkarılan kaldırımlı dar sokakların Ressam Aydın Erkuş tarafından kağıda döküldüğünü de belirten Bilal Söğüt ayrıca son yıllarda kenti ziyarete gelen misafir sayısının arttığını da belirtti. Stratonikeia antik kentinde yaz aylarında geniş bir kadroyla çalışan kazı ekibi kış aylarında da 31işçi, 10 arkeolog, 3 restoratör, 1 mimar ve Bakanlık Temsilcisi Mete Tozkoparan eşiliğinde çalışmalarına ara vermiyor. Yatağan Yeni Gündem, 22.10.2011 |
|
SEYİTÖMER HÖYÜĞÜ'NDEKİ KURTARMA KAZISI
Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Seyitömer Höyüğü Kazı Grubu Başkanı Prof.Dr. Nejat Bilgen, 6 yıldır yürüttükleri çalışmalarda 17 bine yakın eseri gün ışığına çıkardıklarını bildirdi.
Prof.Dr. Bilgen, Kazı Evi'nde düzenlenen bilgilendirme toplantısında, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) Genel Müdürlüğü'ne bağlı Seyitömer Linyitleri İşletmesi (SLİ) Müessesesi sahasında kalan höyükte 2006 yılında başladıkları kurtarma kazısının bu yılki bölümünün iki hafta sonra tamamlanacağını söyledi.
TKİ Genel Müdürlüğü ile DPÜ Rektörlüğü arasında imzalanan protokol gereği kazının bu yıl sona ermesi gerektiğini belirten Prof.Dr. Bilgen, çalışmaların sürmesi için ilgili kuruluşlara gerekli başvuruların yapıldığını ve sonucunu beklediklerini ifade etti.
Geniş alana yayılan höyüğü 6 yılda 12 metre kazdıklarını bildiren Prof.Dr. Bilgen, şöyle konuştu: “Protokol gereği kazıyı iki hafta sonra durduracağız, ancak anlaşmaya varılır ve kazı çalışmaları devam ederse kalan 6 metrelik katmanı kaldırıp gün yüzüne çıkarabiliriz. Şu çok memnun vericidir ki, bilim dünyasında uluslararası seviyede referans alınan, aranan bir höyük halini aldı. 6 yıl süresince yürüttüğümüz kazılarda 17 bine yakın eser çıkardık. Buradan elde edilen bulgularla çok sayıda literatürde yer alan yayın gerçekleştirdik, 3 sempozyum düzenledik. Şimdiye kadar 3 doktora tezi, 20′ye yakın yüksek lisans tezi, 30′a yakın lisans tezi hazırlandı. Çok sayıda bulgu elde ettiğimiz höyükten sağlanan veriler ışığında bilimsel makalelerle uğraşsak, ömrümüz yetmez. 6 yıldır burada çalışan işçilerin, öğrencilerimizin büyük emeği bulunmaktadır. SLİ Müessesesi yetkililerine yardımlarından dolayı teşekkür ederim.”
Kazıda görevli DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Gökhan Coşkun da bu yıl ortaya çıkardıkları MÖ 1900-1800 yıllarına ait surların, Anadolu’da bu döneme ait nadir surlardan biri olduğunu anlattı.
Türkiye’de bir kazıda en fazla eserin bu höyükten çıkarıldığını savunan Yrd. Doç.Dr. Coşkun, “MÖ 3000′li yıllarda Anadolu’da seramik üretiminde kalıp kullanılan tek yerin, arkeoloji literatüründe seramik üretiminde en erken kalıp kullanımının burada olduğunu belirledik. 5 bin yıllık seramik üretiminin olduğu bu höyüğün, Kütahya’da seramik üretiminin başladığı merkez olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.
SLİ Müessese Müdürü Yüksel Koca, kazının 3 yıl daha sürebileceğini ve bu konuda DPÜ Rektörlüğü ile yazışmalarının sürdüğünü kaydetti.
Toplantıda, DPÜ Rektörü Prof.Dr. Ahmet Karaaslan, Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası (KÜTSO) Meclis Başkanı Nihat Delen, Kütahya Müze Müdürü Metin Türktüzün ile akademisyenler hazır bulundu.
SLİ Müessesesi sınırları içinde yer alan höyükteki kazı çalışmaları, altındaki 12 milyon ton kömürün ekonomiye kazandırılması amacıyla 1989 yılında Eskişehir Müze Müdürlüğünce başlatıldı.
Afyonkarahisar Müze Müdürlüğü'nün 1990-1995 arasında yürüttüğü çalışmalar, 2006′dan itibaren DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünce ele alındı.
TKİ Genel Müdürlüğü ve DPÜ Rektörlüğü arasında imzalanan protokol gereğince her yıl 6′şar aylık dönemler halinde yürütülen kazının tamamlanması ve höyüğün kaldırılmasının ardından değeri yaklaşık 500 milyon lira olarak tahmin edilen linyit kömürünün çıkarılmaya başlanması hedefleniyor.
Bu yıl 6 Haziran’da başlayan kazıda, DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nden yaklaşık 50 kişilik öğretim elemanı ve öğrenci grubuyla 250′ye yakın SLİ Müessesesi işçisi görev aldı. haberler.com, 21.10.2011 |
|
25 MİLYON DOLARLIK KLIMT! Gustav Klimt'in, Şubat 2010'da müzayedeye çıkan başka bir manzarası 43 milyon dolara alıcı bulmuştu. Habertürk, 21.10.2011
Avusturyalı ressam Gustav Klimt'in 'Litzlberg on the Attersee' adlı resmi müzayedeye çıkıyor. Dünya çapında birçok hayranı bulunan sanatçının 1915'te yaptığı resmin 25 milyon dolardan (45 milyon TL) yüksek bir fiyata alıcı bulması bekleniyor. Dünyanın önde gelen müzayede şirketlerinden Sotheby's'in satışa çıkardığı resim, zamanında Naziler tarafından çalınmıştı. Bir süre önce Avusturyalı sahibinin varisine dönen resim, 2 Kasım'da New York'ta düzenlenecek 'Empresyonistler ve Modern Sanat' müzayedesinin en önemli parçası olarak öne çıkıyor. Sotheby's New York'un yöneticisi Simon Shaw, 'Klimt'in manzara resimleri, modern sanatın en önemli ikonları arasında yer alıyor' dedi. Klimt'in özel koleksiyonlarda bulunan ve satışa çıkabilecek çok az resmi kaldığına değinen Shaw, insanların, bir hikayesi olan resimleri sevdiklerini ve böyle yapıtları daha çok istediklerini belirtiyor. Gustav Klimt'in, Şubat 2010'da müzayedeye çıkan başka bir manzarası 43 milyon dolara alıcı bulmuştu. Akşam, 22.10.2011 |
16- 22 Ekim 2011 |
|
6 BİN YILLIK İKİ HÖYÜK KEŞFEDİLDİ
Bafra İlçesi'nde daha
önce arkeoloji literatüründe geçmeyen, yeni
keşfedilen Elifli Köyü'ndeki Deliklitepe Höyüğü
(tepecik) ve Lengerli Köyü'ndeki Kürkürün Tepesi
Höyüğü`nde Samsun`un yeni tarihine ışık tutacak
eserler bulundu. Deliklitepe Höyüğü`nde Geç
Kalkolitik dönemden Geç Antik Çağı`na, Kürkürün
Tepesi Höyüğü`nde de Geç Kalkolitik Dönem`den
Hellenistik Dönem`e değin uzanan bir süreçte
yerleşimin olduğu anlaşıldı. Samsun Müzesi`nin
katkılarıyla iki höyükte yapılan ilk araştırmalarda
142 adet amorf halindeki çanak çömlekten elde eldi.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Fen-Edebiyat
Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.
Doç.Dr. Davut Yiğitpaşa, Samsun`da şuana kadar
tespit edilen 55 adet höyük bulunduğunu kaydetti.
Bafra`da yeni bulunan 2 höyükte yapılan çalışmalarla
Samsun`un tarihi, arkeolojik ve kültürel gelişimi
araştırılarak daha ayrıntılı olarak tanıtılmasının
amaçlandığını belirten Yrd. Doç.Dr. Davut Yiğitpaşa,
araştırmalarda höyük ve yerleşim sayısının
artacağını düşündüklerini ifade
Yiğitpaşa, sürdürülecek
kazı çalışmalarında Karadeniz`in kültürel yönden
çekirdek bölgesini teşkil eden Samsun`un bu
yöresinde kültürlerin en iyi şekilde tanımlanmasını
sağlayacağını kaydetti. |
|
LÜBNAN'DAN DÜNYANIN YEDİ HARİKASINA ADAY
Lübnan Cumhurbaşkanı General Michel Süleyman, dünyanın yeniden seçilecek olan yedi harikasına ülkesinde bulunan Jeita mağarasını aday gösterdi.
Türkiye Gazetesi, Haber: Engin Demirkaya, 21.10.2011 |
|
|
OTOMOBİLDE TARİHİ ESER OPERASYONU
Denizli Pamukkale’de tarihi eser kaçakçılığı yapıldığı ihbarını alan jandarma operasyon düzenledi.
T.D. (30), M.D. (36) ve M.D.’nin (26) bulunduğu otomobili durduran jandarma ekipleri arama yaptı. Roma döneminden kabartma kadın resmi bulunan bir mezar taşı, 8 mühür, bir bronz sikkeyle bir haç bulundu. Tarihi eserler Müze Müdürlüğü’ne teslim edilirken, gözaltına alınan T.D., M.D. ve M.D.’yi mahkeme tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Hürriyet Ege, 21.10.2011 |
TAC MAHAL'İN 5 YILLIK ÖMRÜ MÜ KALDI?
Dünyanın yedi harikasından biri olan Hindistan'daki Tac Mahal birkaç yıl sonra yerle bir olabilir. Arkitera, Kaynak: Ntvmsnbc, 21.10.2011 |
|
ANTREPO'YA YENİ MÜZE YOLDA
Radikal, Haber: Erkan Aktuğ, 21.10.2011 |
|
AĞA HAN ÖDÜLLÜ MİMARI KAYBETİK
Doğum yeri ve tarihi: 1932 / İstanbul Egitimi ve kariyeri: 1949 yılında Vefa Lisesi’nden sonra, İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’ne girdi. 1961 yılında, eşi Altuğ Çinici ile birlikte ODTÜ Kampusu yarışmasını kazanarak uygulamaları için mimarlık ofisi kurdu. Habertürk, Haber: Uğur Uslubaş, 20.10.2011 |
|
TESADÜFEN BULUNAN TARİH
Edinilen bilgiye göre, merkez Selçuklu İlçesi Sille
antik kentindeki Aya Elenia Kilisesi yakınlarında
bulunan mağaralardaki kaya mezarlarının tamamen
tahrip edildiği, mezarlardan çıkarılan insan
kemiklerinin ve kafatasının etrafa saçıldığı
belirlendi. Yüzyıllar öncesine ait olduğu belirlenen insana ait bu parçalar, bölgede yapılan temizlik çalışmaları sırasında ''tesadüfen'' fark edilmeseydi belki de ''tarih, tarih olacaktı.''
O bölgede, özellikle
bölgenin
''Tarih, tarih olmasın''
başlığıyla bir çalışma yürütüldüğünü anımsatan
Benli, şunları kaydetti:
Topladıkları parçaları torbacıklara koyduklarını hatırlatan Benli, söz konusu yerin ne zaman kullanıldığı, insanların ne zaman gömüldüğü ve ortaya çıkan insan kalıntılarının hangi döneme ait olduğunu net olarak bilmediklerini söyledi.
Benli, burada özel bir çalışma yapılması gerektiğini belirterek, ''Elimizde tam bir veri yok. Temizlik çalışması sonrası yapılan incelemelerle net bir sonuca varılacak. Bizim tahminimiz 17. ve 18. yüzyıla ait olabileceği yönünde. Edinilen bulgular, buranın bir yatakhane gibi kullanıldığı, kiliseye yardım eden kişilerin oraya gömülmüş olduğunu gösteriyor'' diye konuştu.
Benli, çalışmaların ardından kemikleri tekrar mezarlarına yerleştireceklerini, buranın muhafaza edilerek çalışmaların bir proje doğrultusunda devam edeceğini sözlerine ekledi. Sabah, 20.10.2011 |
|
İSKOÇYA'DA VİKİNG MEZARI BULUNDU
İskoçya’nın kuzeyindeki Orkney Adası’nda en az bin yıllık Viking mezarı bulundu. Mezarlığa teknesi, kılıcı ve kalkanıyla birlikte gömülen savaşçının, İskandinav mitolojisinde ölenlerin sonsuz mutluluk içinde yaşayacağı yer olduğuna inanılan Valhalla’ya yolculuk için bu şekilde defnedildiği belirtiliyor.
Radikal, 20.10.2011 |
|
REHBERLERE CAMİ EĞİTİMİ
Genç, TBMM Milli Eğitim,
Görüşmelerde AKP Ardahan
Milletvekili Orhan Atalay, bir camide,
Bunun üzerine söz alan Genç, bu konuda rehberleri bilgilendireceklerini bildirerek çalışmaların devam ettiğini ifade etti.
Toplantının ardından
gazetecilerin sorularını yanıtlayan Genç,
Genç, kutsal mekanların
Sabah, 20.10.2011 |
|
HERAKLEİA ANTİK KENTİ 2012'DE GÖRÜCÜYE ÇIKACAK
Tekirdağ Müze Müdürü Önder Öztürk, yaptığı açıklamada, Herakleia'nın Avrupa'nın ilk başkenti olmasının yanında, Avrupa'nın coğrafi yönetim merkezi olarak kullanılan ilk yeri olduğunu bildirdi. Müze müdürlüğü olarak Marmara Ereğlisi'ndeki Herakleia antik kentinde ilk kazının 1992 yılında yapıldığını hatırlatan Öztürk, kazılara daha sonra kamulaştırma çalışmaları nedeniyle bir süre ara verildiğini belirtti.
Kazılara 2007 yılında devam edildiğini vurgulayan Öztürk, antik kentteki bazilikanın tamamının 2011 yılında açığa çıkartıldığını ifade ederek, şöyle konuştu: "Bazilikadaki mozaiklerin restorasyonu çok büyük ölçüde tamamlanırken, deprem ve yangın sebebiyle kilisenin yıkılması sonucu oluşan zararın giderilmesi için çalıştık. Restoratör tarafından, kabaran yerler kaldırılarak, mozaiklerin altı tekrar dolgu malzemesiyle doldurulup, yerine yerleştirildi. Motiflerdeki boş yerler de aslına uygun olarak tümlendi." Restore çalışmalarında büyük mesafe kat ettiğini anlatan Öztürk, mevsim şartları nedeniyle çalışmalara ara verildiğini bildirdi. 2012 yılında restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının planlandığını ifade eden Öztürk, şunları kaydetti: "Bazilikanın önümüzdeki yıl üzerini koruyucu örtüyle kapatarak, teşhire açmayı planlıyoruz. Üzerinin örtüyle örtülebilmesi için, yan taraftaki surlar ile bazilika arasındaki 5 metrelik ara mekanın da kazılması gerekiyor. Bu bağlamda, 2012 yılında bazilikanın aşağı şehir surlarıyla olan ilişkisi ortaya çıkartılacak. Bazilikanın üzerini örtme çalışmaları için proje hazırlayacağız. Hazırladığımız proje Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından uygun görülmesi halinde, İl Özel İdaresi, Trakya Kalkınma Ajansı veya Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan ödenek talep ederek mimari projeyi uygulamaya koyacağız." Zaman, 19.10.2011 |
|
İTALYAN PROFESÖR 36 YILDIR MALATYA'DA KAZI YAPIYOR
Türkiye Gazetesi, Haber: Burhan Karaduman, 19.10.2011 |
|
TARİHİ EVLERİN BİTMEYEN DRAMI |
|
AKYAVAŞ'IN BAŞYAPITI SATILIYOR
Erol Akyavaş’ın ‘Mavi Kompozisyon’ adlı başyapıtı yeni sahibini arıyor. Dev boyutlu (260x90 cm) tablo, Beyaz Müzayede’nin 25-26 Ekim tarihlerinde düzenleyeceği açık arttırmada 750 bin-1 milyon lira fiyat aralığında satışa sunulacak. Sofa Otel’de düzenlenecek müzayedenin diğer yıldızı ise bir İngiliz galerisinde günışığına çıkan Fahrelnisa Zeid’in ‘Forbidden Sun’ isimli tablosu olacak. Zeid’in tablosunun tahmini fiyat aralığı 400-550 bin olarak belirlendi.
Radikal, 19.10.2011 |
|
İŞTE SAGALASSOS'DAKİ SON BULGULAR
Temmuz ve Ağustos aylarında gerçekleştirilen kazılarda mimar, jeolog, botanikçi, biyolog, konservatör ve restoratörlerin de yer aldığı geniş kapsamlı bir uluslararası bilimsel ekip görev aldı. İşte İpek Akyel’in değerlendirmeleri:
Sagalassos antik kentinde, 90′lı yıllarda kazısı tamamlanıp restore edilen Geç Hellenistik Çeşme Binası (MÖ 1.yy), Neon Kütüphanesi (MS 2.yy) ile kahramanlık anıtı Kuzey-Batı Heroon’dan (MS 1.yy) sonra; yine aynı yıllarda kazısı yapılmış olup, on iki yıllık restorasyon çalışmasının ardından geçtiğimiz yıl kazı sezonu sonunda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da katılımıyla açılışı yapılan Antoninler Çeşmesi kentin Yukarı Agorasını Roma ihtişamıyla süslemekte.
MS 2. yüzyılda inşa edilmiş olan anıtsal Antoninler Çeşmesi’nden bugün de iki bin yıl önceki sistemle su akıyor. Arkeolog ve mimarların uzun yıllar süren yoğun ve titiz çalışmalarının sonucunda ortaya çıkarılan 30 metre uzunluğundaki çeşme, tüm heybetiyle antik kenti taçlandırıyor. Kazılar sırasında bulunan devasa Dionysos heykelleri ile Nemesis ve Asklepios heykelleri de yapının ihtişamını arttırmakta. Orijinalleri Burdur Müzesi’nde bulunan eserlerin replikaları, Bakanlık finansmanı ile yaptırılarak Haziran ayında yerlerine yerleştirildi.
Anadolu’nun en büyük hamam komplekslerinden biri olan Roma İmparatorluk hamamında (MS 2. yy.) kazılar bu sezon da devam ederek yapının doğusundaki mekȃnlar kazıldı. Geçtiğimiz yıllarda Roma İmparatorluk ailesinden Hadrian, Marcus Aurelius, Faustina’nın devasa heykellerinin ele geçtiği hamam kazısına önümüzdeki yıllarda da devam edilecek.
Kentin 1700 metre rakımlı Roma Tiyatrosu’nda da (MS 2.yy) ölçümler yapıldı ve 9000 kişi kapasiteli yapının hava şartları ve toprak kayması nedeniyle uğradığı hasar tespit edilmeye çalışıldı.
2012 Kazı sezonunda, bulutların arasındaki kent Sagalassos’un bize hangi sürprizleri sunacağını görmek için Temmuz ayına kadar bekleyeceğiz…” Turizm Habercisi, Fotoğraflar: Şerif Yenen, 19.10.2011 |
|
7 USTADAN 144 ESER MÜZAYEDEYE ÇIKIYOR
Benardete’nin özel koleksiyonunun 260 eserden oluşan bir bölümü geçtiğimiz Mart ayında Alif Art Antikacılık AŞ tarafından müzayedeye çıkmış ve yoğun ilgi görmüştü. “Jessie Eskenazi Benardete Koleksiyonu II, Büyük 7 Üstattan Seçmeler” adlı ikinci müzayedede ise İhsan Cemal Karaburçak, Nurullah Berk, Fikret Mualla, Burhan Doğançay, Sabri Berkel, Leopold Levy ve karikatürist Salih Erimez’in 144 seçkin eseri yer alıyor.
Jessie Geri Benardete çiftinin yaşamları boyunca titizlikle topladıkları, Türk resminde ekol yaratan ressamların nadide eserlerinin yer aldığı koleksiyonda Burhan Doğançay’ın 16, Nurullah Berk’in 8, İhsan Cemal Karaburçak’ın 9, Fikret Mualla’nın 22, Sabri Berkel’in 60, Leopold Levy’nin 14, Salih Erimez’in 15 eseri yer alıyor.
Müzayedenin en yüksek muhammen bedelle açılacak eserleri arasında Burhan Doğançay’ın “Doors” serisinden “154” (300.000 350.000 TL) ile “Breakthrough” serisinden “Cracking up in Zurich” isimli eserleri (250.000 – 350.000 TL) yer alıyor. Nurullah Berk’in “Yıkanan Kadın”ı ile (200.000 – 250.000 TL), İhsan Cemal Karaburçak’ın “Atlı Peyzaj”ı (160.000 – 200.000 TL) açılış bedelleriyle en pahalı eserler arasında yer alıyor. Nihal Sarıgül yönetimindeki müzayede, Esma Sultan Yalısı’nda 23 Ekim günü saat 14.30’da başlayacak. Habertürk, Haber: Serkan Akkoç, 18.10.2011 |
|
BATTALGAZİ KALE SURLARI YENİDEN HAYAT BULUYOR
Türkiye Gazetesi, Haber: Burhan Karaduman, 18.10.2011 |
|
İSTANBUL FETHİYE MÜZESİ'NİN RESTORASYON PROJELERİ HAZIRLANIYOR
İstanbul Fethiye Müzesi ve Camisi’nde ölçü ve analiz çalışmalarını başlatan İstanbul İl Özel İdaresi, müzedeki proje çalışmalarını Temmuz 2012'de bitirmeyi planlıyor. İstanbul Fethiye Müzesi ve Camisi Hakkında
Fetihten sonra hristiyanlara bırakılan yapıya, 1455 yılında Patrikhane taşınmış, 1586 yılına kadar da Patrikhane işlevini sürdürmüştür.
Bu kiliseyi III. Murat (1574–1595) camiye dönüştürmüş ve Fethiye adını vermiştir.
Kuzey kilise halen cami olarak kullanılmaktadır. Ek kilise ise duvarları XIV. yüzyılın güzel mozaikleri ile süslü olup 1938–1940 yıllarında onarıldıktan sonra müze olarak Ayasofya Müzesi'ne bağlı bir birim haline getirilmiştir. Yapı, 18.10.2011 |
|
RUSLAR TARİHLERİNE SAHİP ÇIKTI
Çarlık Rusyası
döneminden kalma önemli tarihi eserler, Asar-ı Atika
Müzayede ve Sabah, Haber: Öner Öngün, 18.10.2011 |
|
VİLAYET BİNASI RESTORASYONUNA TEPKİ |
|
LOS ANGELES'DAKİ 'SULTANIN HEDİYELERİ' SERGİSİNE 76 BİN ZİYARETÇİ
Los Angeles'ta İslam kültürüne ait eserlerin teşhir edildiği "Sultan'ın Hediyeleri'' sergisini 76 bin ABD'li ziyaret etti.
Los Angeles Sanat Müzesi'nde düzenlenen ve Amerika, Avrupa, Ortadoğu'ya ait çeşitli koleksiyonlardan 200 sanat eserinin gösterildiği sergide Topkapı Sarayı Müzesi, Türk-İslam Eserleri Müzesi ile Millet Yazma Eser Kütüphanesi'nden 19 eser yer aldı. 5 Haziran-5 Eylül tarihleri arasında düzenlenen sergide ipek halılar, altın işlemeli dokumalar, ahşap eşyalar, mücevher, silah ve kitaplar meraklılarına sunuldu. Diplomatik, dini ve kişisel hediyeler olmak üzere üç ana başlık altında sanatseverlerin beğenisine sunulan serginin ikincisi 23 Ekim 2011-16 Ocak 2012 tarihleri arasında Houston Museum Of Fine Arts'ta düzenlenecek. Amerikan halkına İslam sanatını ve kültürünü, eşsiz kalite ve çekicilikteki eserlerle tanıtmayı hedefleyen serginin Houston Güzel Sanatlar Müzesi'ndeki teşhirinde ise ülkemize ait 12 eser sergilenecek. Zaman, Haber: Kazım Canlan, 18.10.2011 |
|
"YANIK HAN AYAĞA KALKMALI"
Kastamonu Vakıflar Bölge Müdürlüğü sorumluluk alanındaki bazı mülhak ve yeni vakıfların denetimi için Kastamonu’ya gelen Müfettiş Sabri Sever, dünden itibaren Mülhak Yanıkoğlu Vakıflarının denetimine başladı.
Mütevelli Fahir Yanık ve Vakıflar Bölge Müdürü Vekili Ahmet Yüceer ile birlikte Yanıkoğlu Vakıflarının gayrimenkullerini yerinde gezen Müfettiş Sabri Sever, Yanık Han’ı da gezdi.
Fahir Yanık, Han’ın 1616 tarihinden önce Yanıkoğlu Hacı İsmail Ağa tarafından yapıldığını ve gelirinin kuranı kerim okunmasına vakfedildiğini belirtti.
Hanın ahşap aksamıyla Türkiye’nin nadir örneklerinden birisi olduğunu, içersindeki 90’a yakın odasıyla turistik otel konsepti için ideal bir tarihi mekan olarak yatırımcıların ilgisini beklediğini ifade eden Fahir Yanık, yıllardır ecdad yadigarı bu tarihi eseri yaşatmak için aile olarak gayret sarf ettiklerini ve güçleri yettiği müddetçe de Yanık Han’ı yaşatacaklarını vurguladı. Tarihi eserleriyle dikkat çeken Kastamonu’nun önemli kültürel miraslarından birisi olan Yanık han’ın gelecek kuşaklara taşınmasının önemine vurgu yapan Fahir Yanık; “Burası bizim atalarımızın yaptırmış olduğu bir eser. Ancak unutulmamalıdır ki bu han Yanıkoğlu ailesinin değil tüm kastamonu’nun ortak mirasıdır. Zaten bu yüzden şahıs mülkiyetinden çıkarılıp vakfedilmiş ve vakıf bünyesinde kalmıştır. Yanık Han’ın ayağa kalkması ve Kastamonu turizmine hizmet etmesi için yatırımcıların ilgi ve desteğini bekliyoruz.” Diyerek Yanık Han’ın potansiyeline dikkat çekti.
Müfettiş Sabri sever, Türkiye’nin bir çok yerini gezip gördüğünü ancak bu özelliklerde bir hana rastlamadığını söylerken; içindeki ahşap aksamıyla ayrı bir nitelik ve güzellik taşıyan Yanık han’ın turizmde ivme kazanmaya başlayan Kastamonu’nun otel ve konaklama sorununu çözecek özelliklere sahip olduğunu ve burasının yatırımcılar tarafından değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
Daha önce de basında yer alan ve bir süre yatırımcıların ilgisini çekmek amacıyla ilanları verilen Yanık Han, taşıdığı özelliklerle Türkiye’nin dikkat çeken tarihi yapılarından birisi. Özellikle içersinde yer alan 90’a yakın oda ile turistik otel konseptine son derece uygun olan Yanık Han’ın bu amaçla kullanılması; en az 100 yataklı bir otelin de faaliyete geçmesini sağlayacak. Bu kapasitede bir turistik otel ise iki turu birden ağırlayabilecek avantaja sahip olduğu gibi Kastamonu’nun konaklama sorununa da önemli ölçüde neşter vuracak. Kastamonu Postası, Haber: Erdal Arslan, 18.10.2011 |
|
BALIKLI RUM VAKFI'NI SEVİNDİREN RAPOR
Balıklı Rum Hastanesi Vakfı'nın Zeytinburnu'nda vakıf malı tarihi Rum mezarlığını botanik bahçesine çevirdiği iddiasıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi aleyhine açtığı davada, bilirkişi başvuruyu haklı buldu.
Davanın görüldüğü Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne ulaşan bilirkişi raporunda arazinin 1936 beyannamesinde vakfın malları arasında gösterildiği vurgulanarak vakfa geri verilmesi gerektiği belirtildi.
Akşam, Haber: Mete Yılmaz, 18.10.2011 |
|
İSTANBUL'UN ÇİN SEDDİ ANASTASİOS İstanbul 6 Numaralı
Bu nedenle şehri korumak
için birçok sur sistemlerinin inşa edildiğini
hatırlatan Yılmaz, ''5. yüz yılda şehir surlarının
inşasından Trakya'nın içlerinde büyük bir duvar inşa
edildi'' dedi.
Surun, özellikle kuzey
kısmının günümüze ulaştığını vurgulayan Yılmaz,
sözlerini şöyle sürdürdü:
Yılmaz, duvarın çok
fazla kenti koruyamadığını, Balkanlar'dan gelen
halkların her zaman İstanbul'a buradan ulaşmayı
başardığını belirtti.
İstanbul Büyükşehir
Belediyesi'nin surun korunması için bir planlama
çalışması yaptığını kaydeden Yılmaz, şunları
anlattı:
Surun bazı yerlerinde
birtakım define çukurlarının bulunduğunu, her geçen
gün bu çukurların çoğaldığını vurgulayan Yılmaz,
şöyle konuştu:
Yılmaz, ''Büyük duvar'' ile ilgili bir rapor hazırladıklarını, bu raporu Çatalca Belediyesi'ne verdiklerini sözlerini ekledi. Sabah, 17.10.2011 |
|
ERMENİ KİLİSESİ ÜZERİNDEKİ CAMİYİ YIKACAKLAR
Türkiye Gazetesi, 17.10.2011 |
|
KUTSAL ALAN ARTIK GÖRÜLEBİLİYOR
Kazı Başkanı Prof.Dr. Coşkun Özgünel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''Smintheion kutsal alanının'', Troas bölgesinin önemli kült merkezlerinin başında geldiğini ve bu önemi Homeros destanlarına borçlu olduklarını söyledi.
''Tanrı Apollon'un Troas bölgesinde onurlandırılmasını'' farklı tanımla Homeros'un İlyada destanında bulduklarını ifade eden Özgünel, ''Homeros'un İlyada'sında, Apollon Smintheus Tapınağı'nın rahibinin tanrıya yakarışı da kültün bu bölgedeki varlığına bir başka işarettir. Tanrı, 'Sminthos' adı ile ilk kez Troas bölgesinde ortaya çıkıyor. Homeros'un destanına ek olarak Strabon ve Aelianus'un kült konusundaki anlatımları kültün kökenine de ışık tutar. Ayrıca yaptığımız çalışmalarda Smintheus kültünün özellikle Troas bölgesinde doğmuş ve gelişmiş bir kült olduğu kesinlik kazanmış oldu'' dedi.
Özgünel, kutsal alanın sadece Hellenistik dönemde değil, Roma döneminde de görkemin doruğuna ulaştığının, ele geçen arkeolojik malzemeyle desteklendiğini belirterek, şu bilgileri verdi: ''Genel niteliği itibarı ile 2011 Gülpınar kazıları, günümüz Gülpınar yerleşiminin arkeolojik veriler ışığında kalkolitik dönemden itibaren yerleşim gördüğünü kesin olarak ortaya koymuştur. Kutsal alanda arkaik Apollon kutsal alanlarında var olan kutsal kaynağın tapınakla bağlantısı ve tapınağa gelen kutsal yolun varlığı son kazılarla doğrulanmıştır. Devam edecek olan kazılar, hem kutsal yolun diğer yapılarla, hem de tapınakla olan bağlantısını ortaya koyacak ve kutsal alanın çevre kentlerle olan bağlantısını araştırmaya yönelik olacaktır.''
Kazı ekibinden Samsun'daki Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Davut Kaplan ise, 1980'den beri yapılan kazılarla bu coğrafya üzerinde kutsal alanın varoluş nedeninin kanıtlandığını söyledi.
Öncelikle 19. yüzyıl araştırmacı, gezgin ve
kazıcıları tarafından tapınak ve ona bağlı mimari
parçalardan söz edilmesine karşın, kutsal alan ve
çevresi ile ilgilenilmediğini ifade eden Kaplan,
''Geçmiş dönemlerde farklı amaçlarla yapılan
çalışmalar, tapınak ve sorunları ile ilgilenmekten
öteye gidememiştir. Bu nedenle hocam Coşkun
Özgünel'in yapmış olduğu kazı ve araştırmalar kutsal
alanın amacı ve mimarisini farklı yönleriyle ortaya
koymuştur'' diye konuştu.
Bu görüntüye son yıllarda kazılan ve bu yılki çalışmalar da eklenince kutsal alanın günümüzden 7 bin sene öncesinden başlamak üzere geçirdiği bütün mimari evreleri görmenin mümkün olduğunu dile getiren Kaplan, ''Gülpınar'daki en erken mimari evre, yapılan çalışmalara göre şimdilik erken kalkolitik dönem kadar ulaşmış bulunmakta. Arkeometrik tarihlemelere göre günümüzden yaklaşık olarak MÖ 5200 ve 4800 arası bir dönemde iskan edildiği anlaşılan Smintheion kalkolitik yerleşimi, Troya öncesi Troas bölgesini karakterize eden bir dönemi temsil etmektedir'' dedi.
Kaplan, günümüzden 7 bin yıl önce iskan gördüğü ortaya konan yerleşim alanında, kare planlı, taş temel üstü kerpiçle yapılmış duvarlarla çevrili birbirine bitişik yapılmış evlerin yer aldığını belirterek, şöyle konuştu: ''Prehistorik köy toplumunun günlük yaşantılarına
ait izler, kazı çalışmaları sırasında ele
geçmektedir. Bunlar arasında, çanak, çömlekler, taş
baltalar, kemik iğneler, deniz kabuğundan yapılmış
boncuklar ve kolyeler, öğütme taşları yer
almaktadır. Geçim ekonomileri içerisinde ise en ilgi
çekici ve de önemli buluntuyu kazılar sırasında ele
geçen köpek balığı dişi ve figürün parçaları
oluşturmaktadır. Her yönüyle Antikçağ Anadolu'su
için özgün olan ve var olmaya devam eden Apollon
Smintheus Tapınağı ise, temel seviyesine kadar
tahrip edilmesine karşın, daha önce yapılan
araştırma ve kazılarda olduğu gibi kendi kaderine
terk edilmemiş, Coşkun Özgünel ve ekibi tarafından
her yıl devam eden restorasyon çalışmaları ile eski
görkemine kavuşuyor. MÖ 2. yüzyılın ikinci
yarısında inşa edilen tapınağın ön ve arka
cephelerinde 8, uzun kenarlarında ise 14'er sütun
dizisi yer alıyor. Tapınağın ölçüleri, 23,20 metreye
41,65 metredir. Alt yapısında üç farklı tür taş
kullanılmış. Temel, yöreye özgü volkanik tüf
taşından yapılmış. Üzeri çevrede çok görülen
andezit-bazalt taşı ile kaplı. Bu blokların üzeri de
mermer kaplıdır. Üç bölümden oluşan tapınağa 11
basamak ile çıkılır. Bu bölümler, giriş sırasıyla,
pronaos (kutsal ön oda), naos (kutsal oda) ve
opisthodomos'dur (arka oda).''
Roma dönemi hamamının üç farklı evresinin ortaya konmasının burada terk edilmeyen bir temizlik ve ritüel varlığının kanıtı olduğuna işaret eden Kaplan, ''Görüldüğü gibi, tapınak ve hamam gibi bütün yapılar, ister günlük yaşam olsun, ister dini inanışın uygulanışında olsun suya ihtiyaç duyarlar. Bu bağlamda suya fazlasıyla gereksinim duyularak tapınak ve çevresinde su ile ilgili birçok yapının yer aldığı alanda su depoları ve pişmiş boru hatlarının sayıca çokluğu da suyun önemine işaret eder'' diye konuştu.
Özellikle hamamın sıcak mekandan soğuk mekanlara doğru bir dizi bölümü barındırdığını ifade eden Kaplan, şöyle devam etti: ''Bu bağlamda caldarium (sıcak mekan), tepidarium (ılık mekan, caldarium ve apodyterium arasındaki ısının kaçmasını önleyen ve fazla sıcak olmayan mekan), soğuksu havuzu içeren frigidarium (soğuk mekan) ve apodyterium (soyunma veya elbise değiştirme mekanı) olmak üzere dört ana mekan tanımlanmıştır. Hamamın en önemli yanı ise tabandan ve duvardan ısıtma sisteminin uygulanmış olmasıdır. Hamam binasını ısıtmak ve yıkanılabilir bir duruma getirmek için iki önemli unsur şarttır. Bunlar sıcak su ve sıcak havadır. Biz 2011 yılı çalışmalarıyla bütün bu unsurların bir arada kullanıldığını belgeledik. 2011 yılı çalışmalarıyla sayıları 30'a ulaşan heykel kaideleri, adak anıtları ve onurlandırma yazıtları, kutsal alan ve işlevi konusunda hamamı da içine alarak yeni bulgular vermektedir. Hamam girişi ve aksında ortaya çıkartılan heykel kaideleri, kültür, sanat ve sosyal açıdan ilkleri barındırmaktadır. Heykel kaideleri ve adak anıtlarının tümü, Geç Antik Dönem'de duvarlarda devşirme örgü malzemesi olarak kullanılmış ve şans eseri fazla tahribat görmemişler. Kaideler, Apollon Smintheia Pauleia spor oyunları ve sosyal yaşamın iç içe olduğu din ve sanatın bir arada kullanıldığını göstermesi açısından bir ilktir. Yaklaşık bütün heykel kaideleri üzerindeki yazıtlar dikkate alındığında Apollon Smintheia Pauleia şenliklerinde düzenlenen pankration ve güreş oyunlarında ödül ve derece almış sporcuların onurlandırılma yazıtlarıdır ve her birinin üzerinde kendi heykelleri dikilmiş olmalıdır. Heykeller bronz olması nedeniyle günümüze ulaşmamışlardır. Heykellere ait ayak izleri dışında herhangi bir bulgu ele geçmemiş olmasına rağmen, en azından kutsal alanın ev sahipliği yaptığı şenliklerin ve katılımların geniş bir coğrafyaya yayıldığını göstermesi açısından önemlidir.''
Roma döneminde görkemli hale gelen ve genişleyen kutsal alanın, sadece 35 kilometre uzaktaki Alexandria Troas'a hizmet eder duruma gelmediğini ve bütün yakın coğrafyalara hizmet verdiğini vurgulayan Kaplan, ''Anıtsal tapınak ve kutsal alana gelen yol bu inanışın birer belgesidir. Asıl önemli olan nokta, bu seneki çalışmalarda bu kutsal yolun bir kısmının ortaya çıkarılmış olmasıdır'' ifadelerini kullandı. Akşam, 17.10.2011 |
|
MAHALLEBAŞI HANI RESTORE EDİLİYOR
Bitlis merkezde bulunan Mahallebaşı Hanı diye bilinen tarihi eser, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore ediliyor. Erzurum Gazetesi, 17.10.2011 |
|
HAYALİ SANATÇININ TABLOSU GİTTİ GİDİYOR
Uluslararası Müzayede Şirketi Sotheby's, hiç yaşamamış, ama ünü kıtaları aşmış bir ressamın 'gerçek' resmini satışa çıkardı.
Aslında, kurgu bir kitabın kahramanı olan soyut ekspresyonist, dahi ama mutsuz sanatçı Nat Tate'in bir yapıtı, 16 Kasım'da düzenlenecek açık artırmada satılacak. Nat Tate, İngiliz yazar William Boyd'un yazdığı kurgu biyografi kitabının, sanat çevrelerinde kısa bir süre 'gerçekten yaşadığına' inanılan sanatçısı. Akşam, 17.10.2011 |
|
KÜLTÜR AJANSI GİTTİ, VERGİSİ KALDI
İstanbul Kültür Başkenti Ajansı için 2008’de benzin ve mazota konulan kültür vergisi ajans kapatılmasına rağmen hala toplanıyor. Ne zaman sona ereceği ise bilinmiyor.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı 30 Haziran 2011 tarihinde tasfiye edilerek faaliyetlerine son verildi. Ancak ajansın harcamalarını finanse etmek için 1 Temmuz 2008 tarihinden geçerli olmak üzere benzin ve motorine konulan özel tüketim vergisi (ÖTV) hala kaldırılmadı. Kültür vergisi benzinde litre başı 1.5 kuruş, mazotta 1 kuruş. Vatandaşın cebinden 3.5 yıllık sürede kültür vergisi olarak 581 milyon lira çıktı.
Ajansın tasfiye edilerek faaliyetlerinin sona erdirilmesinin üzerinden 4 ay geçmesine rağmen benzin ve motorine konulan ilave vergiler kaldırılmadığı gibi ne zaman kaldırılacağına ilişkin de kamuoyuna herhangi bir açıklama yapılmadı. Benzin ve motorine kültür vergisi getirilmesine ilişkin yasanın TBMM Plan Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeleri sırasında CHP'li üyeler yazdıkları karşı oy yazısında, artırılan verginin uygulama süresi konusunda hüküm bulunmadığına dikkat çekerek, bunun da uygulamanın bir tarihle bağlı olmayıp sınırsız olduğu eleştirisinde bulunmuşlardı. Milliyet, 17.10.2011 |
|
TARİHİ YARIMADA YANGIN RİSKİ ALTINDA
TÜYAK Yürütme Kurulu Başkanı Abdurrahman Kılıç, 'İstanbul Yangın Risk Haritası'nı hazırladıklarını belirtti. Kentte her yıl yaklaşık 24 bin civarında yangın meydana geldiğini ve bu yangınların yaklaşık yüzde 43'lük bölümünün sigara izmaritinden kaynaklandığını vurguladı. Kılıç, bu oranın, Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde yüzde 10'larda kaldığına işaret etti. Oranların Türkiye'de çok yüksek olmasının nedeninin eğitimsizlik ve sorumsuzluk olduğuna dikkati çeken Kılıç, birçok binada merdiven ve aydınlık boşlukları, duvar diplerinin kağıt kırpıntıları ve çöplerle dolu olduğunu vurguladı.
Kılıç, "Bilindiği gibi, yangın temizliği sevmez, döküntüyü ve kirliliği sever. Temizlik ne kadar az ise yangın o kadar çok olur. Halkımızın sigarayı küllüğe söndürme alışkanlığının tam olmadığı düşünülürse yangınların ana sebebinin sönmemiş sigara izmaritlerinin olduğunu tahmin etmek zor değildir." ifadesine yer verdi. Sigara ve kibritten kaynaklanan yangınların en çok Fatih'in Eminönü semti ve Beyoğlu'nda yaşandığını aktardı. İstanbul'da ticaret merkezlerinde meydana gelen yangınların çoğunluğunun, Eminönü, Beyoğlu ile sanayinin fazla olduğu Bayrampaşa ve Kartal bölgelerinde çıktığını da ifade etti. Elektrik kontağından çıkan yangınların da yine en fazla Eminönü ile Zeytinburnu'nda olduğunu vurgulayan Kılıç, bu bölgelerde de sanayi kuruluşları ve elektrikle çalışılan iş yerlerinin fazla olduğuna dikkati çekti. Gaziosmanpaşa ve Kartal'da özellikle gecekondularda çok kullanılan piknik tüpleri yüzünden tüp gaz yangınlarının çok olduğunun altını çizen Kılıç, İstanbul'un günümüzde de Avrupa yakasının yangın riski en yüksek olan yerleşim bölgesi olduğuna dikkati çekerek, şunları aktardı: "İstanbul'da girilemeyen sokaklar ve yoğun trafik, boğazın gemi trafiği, yeterli su bulunmaması, alınan önlemlerin yetersizliği, tarihi ve ahşap yapıların çokluğu, yüksek yapıların artması, ticaret ve sanayi kuruluşları ile konutların iç içe bulunması, ormanlık alanların yakınlığı, itfaiyenin eğitim ve teknik seviyesinin dünya standartlarının çok altında olması gibi birçok faktörden dolayı yangın riski büyük. İstanbul'da mahalle bazında gerçekleştirilen araştırmada, binalar yükseklik, nüfus yoğunluğu gibi çeşitli kriterlerle sınıflandırıldı. İstanbul'da 1.600'den fazla dar sokak bulunuyor. Dar sokakların durumunu değiştiremeyiz ama bu duruma özel önlemler alarak yangınları önlememiz mümkün."
Kılıç, yangın riski ve zararı azaltmak için altyapının iyileştirilmesi, itfaiyenin güçlendirilmesi, halkın eğitilmesi ve binalarda alınan yangın güvenlik önlemlerinin artırılması gerektiğine dikkati çekti. Yapılan çalışmalara göre deprem sonrası yangınların daha çok sanayi tesislerinde, ahşap binalarda ve ticari binalarda meydana geldiğini ifade eden Kılıç, olası bir İstanbul depreminde gecekondu mahallelerinde yıkılan bina ve ölen insan sayısının fazla olacağını, sanayi ve ticaret merkezi olan yerlerde ve ahşap binaların olduğu bölümlerde esas zararların yangın nedeniyle meydana geleceğini belirtti. Zaman, 17.10.2011 |
|
SİDE ANITSAL ÇEŞME 2012'DE AYAĞA KALKACAK
Antalya’nın Manavgat İlçesi'ne bağlı Side antik kentte bulunan Nymphaeum Çeşmesi (Anıtsal Çeşme)'nin 21 sütunu 2012 yılı içinde yerine dikilecek.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloğu Altan Algül, güz döneminde yaptıkları çalışmalarla Anıtsal Çeşme'de bilgilendirme yaptı. Güz dönemi restorasyon çalışmasının 22 Ekim'de sona ereceğini ifade eden Algül, 8 yıldır süren restorasyon ve onarım çalışmalarının en geç 2013 yılında tamamlanacağını söyledi. Algül, nisan başında yapacakları restorasyon ve onarım çalışmasıyla Anıtsal Çeşme'de bulunan 21 sütunu yerine koymayı hedeflediklerini kaydetti.
Algül, "Restorasyon ve onarımını yaptığımız eser Roma döneminin Anadolu topraklarındaki en görkemli yapıtı. Çeşmeyi ayağa kaldırmak için 8 yıldır çalışma yapıyoruz. Çalışmalarımızın sonuna yaklaştık. Önümüzdeki yıl çeşmenin önemli kaideleri arasında yer alan 21 sütunu dikeceğiz. Sütunlarımız hazır. Restorasyon çalışmalarına son vermeden önce provasını yaptık. 21 sütunu yerine dikince Anıtsal Çeşme'de tarih yeniden canlanacak" dedi. Turizm Gazetesi, 17.10.2011 |
|
NAZİLLİ'DE TARİHİ BİR MEZAR BULUNDU
Nazilli’de elektrik hatlarının yeraltına alınma çalışmaları sırasında 200 yıllık olduğu tahmin edilen bir mezar bulundu.
Çıkarılan taşlar, Nazilli Etnografya Müzesi’nde koruma altına alındı. Aydın Denizli Muğla Elektrik Dağıtım A.Ş’nin (AYDEM) sürdürdüğü çalışmalar sırasında bulunan mezar Nazilli’de heyecan yarattı. İşçiler, tarihi mezarı 155 ve Nazilli Belediyesi Zabıta Müdürlüğü’ne bildirdi. Olay yerine gelen emniyet ekipleri ve zabıta ekipleri mezar taşlarını Nazilli Etnografya Müzesi Deposu’na kaldırdı. Milliyet Ege, Haber: Şevket Altınayar, 17.10.2011 |
|
|
ÖŞVANK KİLİSESİ'Nİ TÜRKİYE ONARIYOR
Merkezi New York’ta bulunan Dünya Anıtlar İzleme Kurulu tarafından “Tehlikedeki 100 anıt” listesinde yer alan Erzurum’un Çamlıyamaç Köyü’ndeki Öşvank Kilisesi’ni Kültür ve Turizm Bakanlığı onaracak.
İki ülke arasında yapılan protokol gereği, Türkiye Gürcistan’da bir camiyi, bunun karşılığında Gürcistan da Öşvank Kilisesi’ni onaracaktı. 963- 973 yılları arasında yaptırılan kiliseyle ilgili bilgi veren Vali Sebahattin Öztürk, Gürcistan’ın, protokole rağmen iki yıldan bu yana onarımı gerçekleştirmediğini belirtti. Öztürk, “Gürcistan hükümeti Öşvank Kilisesi’nin onarımını yaptıracaktı ancak yapmadı. Onarımı Kültür ve Turizm Bakanlığımız yaptıracak” dedi. Öşvank kilisesini yılda çoğu Gürcü 10 bin turistin ziyaret ediyor. Milliyet, Haber: Kadir Sabuncuoğlu, 17.10.2011 |
MYRA'NIN DEV SÜTUNLARI HAYATA DÖNÜYOR Habertürk, 17.10.2011 |
|
VAN GOGH'U KAZA KURŞUNU MU ÖLDÜRDÜ?
1890’da 37 yaşındayken şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden Gogh’un ölüm sebebi intihar olarak açıklanmıştı. Milliyet, 17.10.2011 |
|
ANTALYA'DA KATLI MEZAR BULUNDU
Rhodiapolis Kazı Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Doç.Dr. İsa Kızgut, bu yıl yürüttükleri kazı çalışmaları hakkında Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya’ya bilgi verdi.
Bu sezon kazı çalışmalarının bir bölümünü antik kenti üç taraftan çevreleyen mezarlıklarda (nekropol) yürüttüklerini ifade eden Kızgut, antik dönemde ve daha sonraki dönemlerde tahrip edilen mezarlardan bazılarını kazarak gün yüzüne çıkarttıklarını belirtti. Mezarlardan bazılarının iki ve üç katlı olduğunu ifade eden Kızgut, bu mezarların bilim dünyasına mezar tipi ve yapısı bakımından ışık tutacak yeni veriler ortaya koyduğunu kaydetti.
Yaptıkları kazılarda mezarların kemerli, ön taraflarının ayrı bir duvarla örülmüş ve katlı olarak bulduklarını aktaran Doç.Dr. Kızgut, şöyle konuştu: ”Bu mezarlara o dönemde önce ölen bir kişinin defnedildiğini, üzerinin ve ön kısmının bir bölümünün kapatıldığını, mimari detaylardan anlamaktayız. Daha sonra ölen bir başka kişinin tekrar aynı mezara defnedildiğini ve tekrar üzerinin ve önünün kapatıldığını, daha sonra bir kez daha aynı işlemin yapıldığını düşünüyoruz. Önlerinin açık olduğunu tespit ettiğimiz bu mezarların üstünde tuğla ile örülmüş kemerli bir çatı bulunuyor. Bu özelliklerin de Pisidya bölgesinin Likya bölgesine olan kültürel etkisinden kaynaklandığını düşünüyoruz.”
Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya da 2 bin 300 yıllık bir geçmişi bulunan Rhodiapolis antik kentinde katlı mezarların çıkmasının günümüz yerel yönetimlerine mezarlık yeri sıkıntısı konusunda örnek çözüm olabilecek bir bulgu olduğunu söyledi. Birçok il ve ilçelerde mezarlık yeri bulunması konusunda yer sıkıntısı yaşandığını hatırlatan Çetinkaya, yıllar öncesinde yaşayan insanların bu konudaki düşüncelerinin ne olduğu tam bilinmese de bu tür bir çözüm bulmalarını takdirle karşıladığını belirtti.
Çetinkaya şöyle konuştu: ”Gerçekten mezarları incelediğimiz zaman yapı ve mimari itibariyle hayranlık duymamak imkansız. Mezarlar çok muntazam bir şekilde inşa edilmiş, içlerinde iki ve üç katlı olanlar var. Bu yapı şekli, günümüz mezarlık yeri sıkıntısı yaşanan yerler için çözüm örneği olabilir. Bu konuda yapılacak bilimsel çalışmalarla, mimari şekli göz önünde bulundurularak gelecekte bu yöntemin kullanılabileceğini düşünüyorum.”
Rhodiapolis antik kentindeki kazı çalışmalarının gelecek yıllarda devam edeceğini de vurgulayan Çetinkaya, özellikle mezarlıkların olduğu caddenin kazısı tamamlandığında yapılacak bir düzenlemeyle, bunların halkın ziyaretine açılması konusunda çalışmalar yapacaklarını sözlerine ekledi. Sabah, 17.10.2011 |
|
Göynük Belediye Başkanı Kemal Kazan, ilçelerindeki Zafer Kulesi'nin anıt özelliği taşıdığını söyledi. Göynük Belediye Başkanı Kemal Kazan, kulenin 1923 yılında zamanın Kaymakamı Hurşit bey tarafından yaptırıldığını ifade ederek, ''Bunun normal saat kulelerinden farkı Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılması anısına yaptırılmış olması. Bu nedenle anıt özelliği taşıyor. Zafer Kulesinin, Göynük için çok değeri var. Yurdumuzda yapılan nadir kulelerinden biri. Tamamı ahşap, iskeleti çelik konstrüksiyon ve temeli taş duvardan yapılma bir eser. Yapıldığından bu güne kadar üç restorasyon geçirdi. En son restorasyon 2010 yılında belediyemiz tarafından yaptırılmıştır'' dedi. Kulenin bakımının belediye tarafından yapıldığını kaydeden Kazan, ''Ayrıca kulenin oturduğu alan uçurum olduğu için alt yapısının yüzde doksanını tamamladık. Sadece çevre düzenlemesi kaldı. Kültür Turizm Bakanlığından yardım talebinde bulunduk. Bolu Valiliğimizin Turizm Katkı Paylarından yardım talep ettik. Oradan gelecek ödenek ile buranın peyzajını yaparak halkın kullanımına açacağız.'' diye konuştu. Kazan, Göynük'ü yılda 50 bin kişinin ziyaret ettiğini belirterek, ''Ziyaretçiler kuleye çıkarak buradan ilçeyi seyrediyorlar. Üç katlı olan zafer kulesinde değişik bir ışıklandırma tekniği kullanıldı. Kulenin bir özelliği de sekizgen olmasıdır. Türüne az rastlanan bir yapıdır. Maketleri yapılarak satılmakta ve bu şekilde ilçenin tanıtımı yapılmaktadır'' dedi. Bolu Olay, 16.10.2011 |
|
BİR KAREYLE ARKEOLOJİNİN HİKAYESİ
I. Ulusal Aktüel Arkeoloji Fotoğraf Yarışması sonuçlandı. 3 büyük ödül ve 3 mansiyon ödülünün yanı sıra 42 adet eser de sergilenmeye layık görüldü.
Aktüel Arkeoloji Dergisi’nin Türkiye’nin sahip olduğu arkeolojik ve kültürel mirasa dikkat çekmek amacıyla başlattığı arkeoloji fotoğraf yarışmasının ödül sahipleri belirlendi.
Seçici Kurul’un değerlendirmesi, 224 fotoğraf sanatçısı tarafından gönderilen 988 eser arasından yapıldı. 3 büyük ödül ve 3 mansiyon ödülünün yanı sıra 42 adet eser de sergilenmeye layık görüldü.
Yarışmaya Aydın’dan katılan Zeki YAVUZAK arkeolojik ve doğal alanda yangının verdiği tahribatı gösteren fotoğrafı ile Arkeoloji-İnsan ve Tahribat kategorisi büyük ödülünü kazandı. Aygaz-Sagalassos Antik Kenti kategorisinde İstanbul’dan katılan Ayşe İMAMOĞLU, bir antik kentin yeniden ayağa kaldırılışını kaydettiği fotoğrafı ile Siemens–Troya Antik Kenti kategorisini ise Yalova’dan katılan Mehmet Fatih YALDIZ Troya atının gölgesi ile Troya’yı en iyi anlatan fotoğrafı ile ödül almaya hak kazandı. Ntvmsnbc, 16.10.2011 |
|
BU SİLUETİN KADERİ GÜNAY'IN ELİNDE Vatan, Haber: Öge Demirkan, 16.10.2011
Bakanlığın bu iznine ilk karşı çıkan ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmuş. Belediye, planının iptali için mahkemeye başvurmuş. Dava süreci 2009’a kadar sürünce, yatırımcıların şikayeti üzerine belediye davadan vazgeçmiş.
Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006’da verdiği bu izni unutmuş görünüyor. Bakan Ertuğrul Günay 28 Eylül 2011 tarihinde Büyükşehir Belediyesi’ne yazı göndererek “Gökdelenlerin silueti bozan yüksek katlarının yıkılmasını” istedi. Bakan Günay bu durumu da UNESCO ve ICOMOS kararlarına dayandırarak, siluetin bozulmaması için belediyenin imar planlarını yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Diğer yandan bakanlığın sınırsız gökdelen iznine
o tarihte Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü müdahale
ederek binaların yükseklik sınırını Bakırköy için
75, Zeytinburnu Belediyesi ve çevresi için 117, şu
anda gökdelen inşaatının sürdüğü alan için ise 157
metre olarak belirlediği ortaya çıktı.
Radikal, Haber: Fatih Yağmur, 18.10.2011
ABD'li bir gazeteci ahbabım
vardı. Çalıştığı dergi grubunun dünya
koordinatörüydü. Bir ülkeden diğerine gidip
duruyordu. Ayrıca yeni yatırım alanları arıyordu... *** Bunu bana bir kez daha hatırlatanın ne olduğunu
tahmin edersiniz: *** ABD'li arkadaşımın dediği gibi İstanbul şahane bir
kent... Yunanistan'da kime "İstanbulluyum"
desem yüzü değişti, gözlerine "Ah ben de
orada olsam" bakışı yerleşti. *** Üstelik İstanbul'a ilişkin bilinçsizlik siluetle de
sınırlı değil... Mikro alanlara, sokaklarımıza,
alışkanlıklarımıza, ilişkilerimize kadar giriyor.
Sabah, Yazı: Emre Aköz, 18.10.2011
Zeytinburnu'nda inşa edilen 155 metrelik gökdelen
ile "İstanbul'un silueti" konulu yeni bir
sorunsal girdi gündemimize. Sabah, Yazı: Mehmet Barlas, 18.10.2011
Sabah, Haber: Nazif Karaman, 18.10.2011
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yazı yazıp uyardığını belirterek, “Turizm bölgesi olmadığı için bizim doğrudan müdahale imkanımız yok” dedi. Günay ayrıca belediyeden silüeti bozan yüksek katların tıraşlanmasını istedi. Belediye ise inşaatın yasal olması nedeniyle inşaatı durduramadı. Uzmanlar gökdelenin 15 katının tıraşlanması gerektiği görüşünde birleşti. Milliyet, 19.10.2011
Astay Gayrimenkul Genel Müdürü Öztürk, '16/9 İstanbul projesinin İstanbul'un silüetini bozduğu' iddialarına ilişkin şu açıklamada bulundu: ''Basında yer alan fotoğraflar oldukça yüksek irtifadan çekilmiş. Silüet için doğru fotoğraflar değil!''
Silüet tartışmalarının odağında yer alan ve şehrin silüetini bozduğu iddia edilen, Zeytinburnu'nda inşaatı devam eden 16/9 İstanbul projesine ilişkin soruları yanıtlayan Atilla Öztürk, işin hukuki, idari ve uygulama tarafında herhangi yeni bir gelişme olmadığını, projede şu anda rezidans dokunun yüzde 85'inin satıldığını söyledi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisinde, şehrin silüetinin korunması için onaylanan ''Siluet Ana Planı''nın kendileriyle ilgili olmadığını, İstanbul'un bütününe ilişkin silüeti ve imar planı üzere bir karar alındığını ifade eden Öztürk, inşaatın durdurulmasına ilişkin kendilerine yapılmış bir tebligat bulunmadığını kaydetti.
İnşaatın olduğu alanın Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın idari yapılanması içinde de olmadığını ifade eden Öztürk, şunları söyledi: ''Burası bir sit alanı değil, Biz burada asıl mevzunun şu olduğunu düşünüyoruz; yanlış bir silüet tartışmasının içindeyiz. Projenin İstanbul'un silüetini olumsuz yönde etkilediği düşüncesini taşımıyoruz. Burası tanımlanmış silüet haritalarının içinde de değil. Bu tartışmalar son derece zeminsiz. Zeminsiz bir tartışmayı da neresinden düzelteceğimizi bilemiyorum.
Bu tartışmanın neticesinde bize hukuken bir şey söylenmediği sürece bu konuda nasıl bir ortak yol bulunacağını bilmiyorum. Ama tarafları daha doğru şekilde dinlememiz ve duymamız gerekir.''
Basında yer alan fotoğrafların oldukça yüksek irtifadan çekildiğini savunan ve o fotoğrafların silüet için doğru fotoğraflar olmadığını düşündüğünü dile getiren Öztürk, şunları kaydetti: ''100 metre yükseğe çıkarsanız İstanbul'da pek çok şeyi aynı zeminin arkasında görürsünüz, ama bu doğru olmaz. Silüet fotoğraflarını deniz kotunun yanında, insan gözünün görebileceği bir açıdan algılamanız gerekir. Buradan baktığınızda silüetin içinde yer almadığını görürsünüz. Biz birtakım fotoğraflar çektirdik. Bizim projemiz tarihi yarımadanın içinde değil. Proje sahamız ile silüet diye tanımlanan Sultanahmet ve Ayasofya arasında yaklaşık 6 kilometre mesafe bulunuyor.''
16/9 İstanbul projesinde, 36, 32 ve 27 katlı üç
bloktan, 1 1, 2 1, 3 1, 4 1, 3 2 ve 6,5 2 olmak
üzere altı tip rezidans ya da apart daire
seçenekleriyle toplam 496 daire yer alıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Planlama Müdürlüğü'nün teklifiyle gündeme gelen raporda, İstanbul kimliğinin en önemli ögelerinden birinin, kent siluetinin muhafaza edilerek, gelecek kuşaklara bozulmadan aktarılabilmesi ve silüeti olumsuz etkileyen deneyimlerin tekrar yaşanmaması için başta Tarihi Yarımada, Boğaziçi ve Haliç olmak üzere, silüeti belirleyen ve etkileyen alanları kapsayacak şekilde bütüncül bir silüet ana planının yapılmasının gerekli olduğu belirtilmişti.
Raporda, 2009 yılında kabul edilen 1/100 binlik planın kentin silüetini muhafaza etmeye dönük maddelerinin bulunduğu belirtilerek, mevcut plan üzerinde değişiklik yapılması talebi iletilmiş, ayrıca, silüeti olumsuz yönde etkileyecek yapılaşma ve gelişmelere izin verilmeyerek, olumsuz etkileyen uygulamaların ise zaman içinde ıslah edilmesinin esas olduğu ifade edilmişti.
Raporda, çevre düzeni planında yapılacak değişikliğin ardından hazırlanacak ''Silüet Ana Planı''nın uygulamaya konulmasına kadar kentin silüetini kontrol etmek üzere İstanbul silüetini etkileyen bölgelerdeki imar planlarında yapılaşma haklarına yönelik kısıtlayıcı koşullar getirilmesi istenmişti. Akşam, 20.10.2011 |
|
DATÇALILAR, KNİDOS ASLANINI GERİ İSTİYOR Habertürk, 16.10.2011 |
|
BODRUM, KİLİSESİNE YENİDEN KAVUŞACAK Tarihi bir özelliği olmadığına kanaat getirilerek, ‘çökme tehlikesi’ bahanesiyle 1969 yılında yıkılan Aya Nikola Kilisesi’nin yerine Halk Eğitim Merkezi kurulur. Bugün Bodrum’un en merkezi yerinde bulunan binanın giriş katı işporta pazarı olarak kullanılıyor. Radikal, Haber: Baskın Oran, 16.10.2011
Radikal, 18.10.2011 |
|
BEDRİ RAHMİ'NİN 'BUNDAN BİRŞEY OLMAZ" DEDİĞİ RESSAMLAR VAR
Yıl içerisinde Yapı Kredi ve İş Bankası Kültür Yayınları'ndan aldığım davette Bedri Rahmi Eyüboğlu ve ailesi tarafından saklanarak bugüne ulaştırılan Nazım Hikmet şiirlerini dinlemiş, o güne tanıklık etme şansını bulmuştum. Gerçekten övgüye değer bir işti. O gün Bedri Rahmi'yi bir daha minnetle anmış, büyük sanatçı kişiliğinin yanında aydın namusunu, dost canlılığını ve kadir bilirliğini de bir kere daha anlamıştım. Sonrasında Kadıköy Belediyesi'nin Caddebostan Kültür Merkezi'nde Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun 100. yılı anısına açtığı sergiden haberdar olunca ziyaret kaçınılmaz oldu. Kültür Merkezi'nin zarif Sanat Yönetmeni Sedef Narçın'ın desteğiyle ulaştığımız torun Rahmi Eyüboğlu'nun da sergide olacağını öğrenince hem sergiyi gezmek hem de Rahmi Eyüboğlu'yla söyleşmek için Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi'ne doğru yola çıktık. Ve Sedef Narçın'ın ev sahipliğinde Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun torunu Rahmi Eyüboğlu'yla derin bir sohbete daldık. İşte torun Eyüboğlu'nun anlattıkları ve dedesinin 100. yılı anısına açılan serginin detayları:
- Herkesin bir Bedri Rahmi'si var. Kiminin
şair, kiminin ressam. Dedeniz sizin için hangi Bedri
Rahmi? Akşam Pazar, Haber: Dinç Çoban, 16.10.2011 |
|
KILIÇDAROĞLU'NDAN 712 YILLIK RİCA
İşte 712 yıllık tarihi Ehlibeyt Şeceresi'nin kurtuluş öyküsü... Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Danışma Kurulu Üyesi Prof.Dr. Alemdar Yalçın ile 10 kişilik ekip, aşiretlerin etnik tarihine ışık tutacak belgeleri bulmak için 2009'da 'Bingöl, Muş/Varto Yörelerinde Ocaklar, Oymaklar ve Boylar' konulu araştırma başlattı. Bingöl'de 'Baba Mansur Ocağı'na ait 1299 tarihli 'Ehlibeyt Şeceresi'nin yeri bulundu. Şecere Güneş Ailesi'nin evindeydi. Ekip incelemek istedi ancak aile izin vermedi. Prof.Dr. Yalçın, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu arayarak yardım istedi. Kılıçdaroğlu da Güneş Ailesi'ni arayınca onay çıktı.
Akşam, Haber: Bülent Şanlıkan, 16.10.2011 |
|
RESSAM, ARKEOLOG, MÜZECİ VE DİPLOMAT
Radikal, Haber: Özlem Ünsal, 15.10.2011 |
|
BODRUM DENİZ MÜZESİ AÇILDI
Muğla'nın Bodrum
İlçesi'nde kurulan ''Bodrum Deniz Müzesi'' törenle
açıldı. Bodrum Ticaret Odası'nın (BODTO)
BODTO Başkanı Mahmut Kocadon, törende yaptığı
konuşmada, müzenin açılma amacının Bodrum'da geçmiş
yıllarda Yeni Asır, 15.10.2011 |
|
BU RESİM REKOR KIRABİLİR Prens Raad’ın koleksiyonuna ait eserlerden ilki,
Olgaç Artam’ın yöneteceği müzayedenin en pahalı
yapıtı olan “Soyut Kompozisyon”. Fahr el Nissa
Zeid’in soyut çalışmalarının ilk örneklerinden biri
olan bu yapıtını başucuna astığı ve koleksiyonunda
sakladığı biliniyor. Hatta sanatçının 26 Temmuz 1951
yılında
New York’ta okuyan kızı Şirin Devrim’e
gönderdiği fotoğrafında arkada görünen resim de bu.
2006’da
İstanbul Modern’de düzenlenen “Fahrelnissa ile
Nejad: Gökkuşağında İki Kuşak” adlı sergide
izleyiciyle buluşan eserin müzayedeye çıkış fiyatı
850 bin TL. “Soyut Kompozisyon”un olasılıkla bir
satış rekoru kıracağı düşünülüyor. Şöyle bir dip not
aktaralım: Zeid’in bugüne kadar Türkiye’de ulaştığı
en yüksek satış rakamına sahip olan (1 milyon 350
bin TL) “Londra”
adlı tablosu da 2009’da Antik A.Ş. tarafından
satıldı.
Milliyet Cumartesi, Haber: Yasemin Bay, 15.10.2011 |
|
DÜNYADA VE İSTANBUL'DA MÜZE HAREKETLERİ |
9- 15 Ekim 2011 |
|
MÜZE OTEL İNSAN GÜCÜYLE AYAĞA KALKACAK Antakya Belediye Başkanı Lütfü Savaş, Antakya'da yapımı devam Müze Otel'in inşaat alanında inceleme-lerde bulundu. Başkan Yardımcısı Faik Selçuk Kızılkaya, Arkeoloji Müzesi Müdürü Nalan Yastı, Hatay Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ahmet Yetişen ile birlikte inşaat alanında ince-lemelerde bulunan Başkan Savaş, sondaj çalışması sırasında gün yüzüne çıkarılan tarihi kalıntılara zarar verme-den, özel bir korumayla otelin inşa edileceğini söyledi. Geçmişten kalan değerli kalıntıların ya toprak altında yada toprak üstünde ba-kımsız bir şekilde durduğunu belirten Savaş, “Bu değerlerimiz bir şekilde yıkılmaya mahkum edilmiş durumda. Biz bunların geleceğini taşınmasını istiyoruz. Toprak altındakilerin de gün yüzüne çıkartılıp, geleceğe taşınmasını ve insanların bu zenginliklerimizden faydalanmalarını istiyoruz” dedi. Müze otelin Antakya'daki işsizliğin azalmasına da katkı sağlayacağının altını çizen Savaş, “Müze otel tamamlandığında burada 300-350 kişi iş bulma imkanı bulacak. Ayrıca buraya gelen, ekonomik durumu iyi olan insanlar Antakya'da kaldıkları sürece para harcayacaklar. Buda Antakya'daki işsizliğin çözümüne bir katkı, hemde bizim ticaret erbabımıza ve esnafımıza önemli bir katkı sağlayacaktır diye düşünüyoruz. Bundan sonrada bu gibi projelere desteğimiz devam edecek” dedi. Antakya Arkeoloji Müzesi Müdürü Nalan Yastı da, inşaat alında yapılan sondaj çalışması sonrasında 1 Temmuz itibari ile arkeolojik kazı çalışması başlattıklarını ve Aralık ayı itibari ile kazı çalışmalarını tamamladıklarını söyledi.
Hatay Gazetesi, 14.10.2011 |
|
DİVRİĞİ ULU CAMİİ YANMAKTAN KURTULDU
UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan tarihi Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası çevresinde çıkan ot yangını korkuttu.
Sivas Hürdoğan, 14.10.2011 |
|
TARİHİ YARIMADA'YA EN AZ ETKİ
Prof.Dr. İbrahim ile Türkiye arkeolojisi ve İstanbul’u konuştuk. Radikal’in ‘Tarihi siluete gökdelen girdi’ manşetini de gördüğünü söyleyen İbrahim, “Gökdelenleri oldum olası sevmem. Keşke hiç olmasaydı. Kahire, Beyrut, Londra gökdelenleri de UNESCO’da tartışılıyor. UNESCO Dünya Miras
Listesi etki alanında yeni yapılaşmalara karışır. Bu
konuya dahil olup olmayacaklarını bilmiyorum. Ama
UNESCO’nun bir sonraki toplantısında kesinlikle
tartışılacaktır’’ dedi.
Haliç metro geçiş
köprüsü için
İstanbul’da
bulunduğunu belirten İbrahim, “İstanbul’da
yaşayan biri olsaydım köprünün yapılmasını
desteklerdim. Bunu isterken tarihe etkisinin en aza
indirilmesini de talep ederdim. Kültürel miras
konusunun ciddiye alındığını görüyorum. Arkeolojik
buluntulara göre projede yapılan değişiklikler
ciddiye alındığını gösteriyor. Köprünün tasarımında
ciddi değişiklikler yapıldı’’ diye konuştu. Radikal, Haber: Ömer Erbil, 14.10.2011 |
|
TARİHİN ORTASINDAKİ MEZBELELİK
Adalet Parkı’nın bulunduğu alanla ilgili Büyükşehir Belediyesi’nin bir proje çalışmasının olduğunu duyduklarını fakat uzun zaman dilimi içerisinde özellikle Adalet Parkı için bir çalışmanın yapılmadığını gördüklerini söyleyen Mimarlar Odası Konya Şube Başkanı Serdar Işık, “Şimdilerde otobüs durağı olarak kullanılan alandaki tabelada, bu bölgenin tarihi meydan olarak düzenleneceği sözü geçiyor. Burada tarihi bir meydan yoktu. Kaldı ki, tarihi meydandan bizim anladığımız şeyin ne olduğunu da sorgulamak gerekiyor. Meydan denilince aklımıza taşlar geliyor. Son dönemde şehir merkezinde yapılan düzenlemelere bakıldığında hepsinde yeşil alanların taşlaştırılması gibi bir sonuçla karşılaşıldığı ortadadır” diye konuştu.
Hacıveyiszade Camii’nin önündeki yeşil alanın düzenlemenin ardından taşlaştırılmasını şehir içindeki yeşil alan katline örnek olarak gösteren Serdar Işık, “Şehrin göbeğinde çimleriyle, ağaçlarıyla bir yeşil alan bulunuyordu. Hacıveyiszade Camii’nde bazen cemaat yoğunluğu yaşanıyor. Cemaat bu çimlerin üzerinde rahat bir şekilde namazını kılabiliyordu. Burada ayrıca bir yaya yoğunluğu da yok. Yani yeşil alanın kimseye bir zararı yoktu. Burası da taşlaştırılan yerler listesine girdi” dedi. Merhaba Gazetesi (kısaltarak), Haber: Rasim Atalay, 13.10.2011 |
|
VAKIF ESERLERİ RESTORASYONLA YAŞATILIYOR
Hatay Valisi Mehmet Celalettin Lekesiz, kentte bulunan eski eserlerle ilgili incelemelerde bulunmak ve yapılan restore çalışmalarını yerinde görmek için kentte gelen Ertem'i makamında kabul etti.
Ertem, ziyarette yaptığı konuşmada, Türkiye'de 2002 yılından sonra 3 bin 500 eserin restorasyonunun gerçekleştirildiğini ifade etti.
Restore çalışmalarına lokal müdahalede bulunmak yerine artık eserleri bir bütün olarak ele aldıklarını anlatan Ertem, ''Türkiye genelinde 10 bin civarında eski eserimiz var. Her yıl 600-700 eseri restore için programa alıyoruz'' dedi.
Ertem, Türkiye genelinde 10 bin öğrenciye verdikleri bursu bu yıl 12 bine çıkardıklarını belirterek, 100 bin aileye gıda yardımında bulunduklarını, 5 bin kişiye muhtaç maaşı verdiklerini, çalışmalarını ise genel bütçeden hiçbir pay almadan gerçekleştirdiklerini kaydetti.
Hatay'da da 82 kültür varlığı bulunduğunu ifade eden Ertem, Kurtuluş Caddesi'nde yer alan Habib-i Neccar Camisi'nin çevre düzenlemesi ve genişletilmesi için çalışma başlatıldığını kaydetti.
Hürriyet Caddesi'ndeki Ulu Cami'nin biten projesinin de kuruldan geçtiğini vurgulayan Ertem, burada çalışmaların yakında başlayacağını belirtti.
Azınlık vakıflarının haksız şekilde alınan ve el konulan mallarının iadesiyle ilgili sürecin devam ettiğini hatırlatan Ertem, bu konuda 12 ay süre bulunduğunu ve müracaatların devam ettiğini kaydetti.
Hatay Valisi Lekesiz de, kentteki 82 kültür varlığından 24'ünde restore çalışmalarının tamamlandığını, bazılarının ise programa alındığını, bazılarındaki çalışmaların da devam ettiğini kaydetti.
İskenderun İlçesi Arsuz beldesi Karaağaç mevkisinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından beş yıldızlı otel yapılacak olmasına teşekkür eden Lekesiz, ziyaretten büyük mutluluk duyduğunu söyledi.
Lekesiz, Ertem'e kentte yapılmış ''ney'' hediye etti. Ziyarette Vakıflar Bölge Müdürü Ali Kaya da hazır bulundu.
Bu arada, Genel Müdür Ertem'in, kuruma bağlı mekanlarda incelemelerde bulunacağı da öğrenildi. Akşam, 12.10.2011 |
|
ÖPÜŞEN MELEKLER MÜZEYE TESLİM EDİLDİ
Denizli'de, Pamukkale’ye bağlı Hierapolis antik kentinde çalışan İtalyan kazı heyeti, kazının son günlerinde Roma dönemine ait ‘öpüşen melekler’ heykeli buldu.
Kazı Başkanı Prof.Dr. Francesco D’Andria, heykelin dişi ve erkek olarak tasarlandığını belirtip, baş ve üst gövde kısımları sağlam olarak ele geçen heykelin ayak bölümlerinin ve figürlerden birinin gövdesinin yarısının henüz bulunamadığını söyledi. Roma dönemine ait heykelin beyaz mermerden rölyef-kabartma türünde olduğunu belirten D’Andria, kutsal alanlarda bulunmayan bu tür sahnelerin, çoğunlukla eğlence ya da toplantı mekanlarında bulunabileceğini anlattı. D’Andria, “51 santimetre yüksekliğinde, 21 santimetre genişliğindeki heykel, Denizli Müze Müdürlüğü’ne teslim edildi ve Denizli Müzesi’nin en değerli eserleri arasına girdi. Heykel, ekibin son günlerde ortaya çıkardığı ve Roma dönemine tarihlenen önemli bir buluntu olarak kayıtlara geçti” dedi. Kazı ekibi daha önce de İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippus’un mezarını bulmuştu. Hürriyet, Haber: Ferah Işık, 12.10.2011 |
|
|
TURİSTLER AGORA'YI
ÜCRETSİZ SEYREDİYOR Yen Asır, Haber: Sinan Doğan, 12.10.2011 |
"YENİKAPI - MİMARLIK ALTYAPI VE ARKEOLOJİ SEMPOZYUMU" SERGİSİ TAŞKIŞLA'DA AÇILDI
Sergi ve Yenikapı'da
yapılan çalışmalar hakkında çalışmanın
yürütücülerinden Yard. Doç.Dr. Yüksel Demir ile
görüştük. 12 - 13 Eylül 2011 tarihleri arasında Fatih Belediyesi, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Milano Politeknik Mimarlık Okulu'nun işbirliğiyle uluslararası katılımıyla İstanbul'da gerçekleşen disiplinlerarası "YENİKAPI - Mimarlık Altyapı ve Arkeoloji Sempozyumu"nun devamı niteliğinde olan sergi İTÜ Taşkışla Kampüsü'nde açıldı.
Sempozyumun devamı niteliğinde düzenlenen sergi Fatih Belediyesi'nin yanı sıra İstanbul Teknik Üniversitesi ve Politecnico di Milano'nun ortaklığında gerçekleştirilen ve Yenikapı ile ilgili mevcut durumun yanı sıra semtin geleceğine ilişkin sorunlara çözüm önerileri getiren projelerle Yenikapı'yı anlatan fotoğraflardan ve sempozyumu özetleyen videolar ile İtalya'da benzer bir süreç içinde bulunan Gela kentinin hikayesini anlatan kısa bir filmden oluşuyor. 5-22 Ekim tarihleri arasında mimarlık, arkeoloji, kültürel miras, koruma, kentsel dönüşüm gibi konulara ilgi duyan tüm izleyicilere açık olan serginin ve öncesinde yapılan sempozyumun önemli bir diğer özelliği ise Yenikapı Kazı Alanı, Marmaray Projesi gibi tartışmaların sürdüğü alanlar için sunduğu disiplinlerarası çalışmaları ve çok aktörlü oluşu.
Sergi ve çalışmalar ile ilgili görüşlerini paylaşan Yard.Doç.Dr. Yüksel Demir, kendisinin 2006 yılında katıldığı, 2003 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nde başlayan çalışmaların şu anda Fatih Belediyesi ve Milano Politeknik Üniversitesi ile devam ettiğini belirterek, "küresel ölçekte önemi olan ancak yerel ölçekte çok ciddi etkilere neden olacak bir ulaşım odağına dönüşmesi planlanan Yenikapı, bu değişime uyum sağlayabilmek için tüm bileşenleri ile kendini yeniden geliştirecektir. Bu özellikler Yenikapı için, kentte yaşayanları ve olası yatırımcıları kapsayan, alanın potansiyelini ve gücünü vurgulayacak, ekonomik bir etkileşim ağı kuran, açık bir iletişim stratejisi geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu süreçte, arkeoloji, altyapı-ulaşım, kentsel sosyal, ekonomik ve mimari bileşenlerin, disiplinlerarası bir yaklaşımla bütüncül olarak değerlendirilmesi ve yönetimi büyük önem taşımaktadır," diyerek yaşanan süreçte çok aktörlülüğe vurgu yaptı ve çalışmanın bu anlamda sunduğu yapının farklılığına dikkat çekti.
Bu platformun amacının tüm birikimi ve bilgiyi akademik bir platformda ortaya koymak olduğunu söyleyen Demir "Elimizde neler var önce bir onları görelim. Buraya kadar herkes eteğindeki taşları döktü. Bundan sonra amaç beraber üretmeye çalışmak," diyerek kendilerinin bilimsel bir tartışma ortamı yaratmak istediklerini belirtti.
Yenikapı'nın bağlı bulunduğu Fatih Belediyesi'nin platforma ve çalışmalara katkısının umut verici olduğunun altını çizen Demir, "Bir karar verici olarak işbirliği yaptılar. Yenikapı'nın buna ve hatta daha üst ölçekte karar vericiler ile akademinin işbirliği ile yapacağı çalışmalara ihtiyacı var" diyerek platformun genişlemesini arzuladıklarını ve çalışmalarının devam edeceğini belirtterek bu etkinliğin gerçekleşmesine katkı sağlayan Fatih Belediyesinden Başkan Mustafa Demir, Başkan Yardımcısı Erhan Oflaz, Bora Selim (koordinatör), Necati Selvi, Tansel Kaya, Cemil Kılıçoğlu'na; İTÜ'den Rektör Prof.Dr. Muhammed Şahin, Rektör Yard. Ahsen Özsoy, İTÜ Mimarlık Fak. Dekanı Prof.Dr. Orhan Hacıhasanoğlu, Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, Prof.Dr. Nuran Zeren Gülersoy, Araş.Gör. Özlem Kandemir, Araş.Gör. Pelin Öztürk Ekdi, Dr. Ayşe Köksal, Öğr.Gör. Korkut İlhan, İsa Çal, Aylin Akçabozan, Elif Nazlı Malkoç, Sibel Yasemin Özgan'a teşekkür etti.
12 - 13 Eylül 2011 tarihleri arasında gerçekleşen YENİKAPI - Mimarlık Altyapı ve Arkeoloji Sempozyumu ile ilgili detaylı bilgiye www.yenikapi-ynkp.com adresinden ulaşabilirsiniz. Arkitera, 12.10.2011 |
|
GAZİANTEP'TE MÜZE SAYISI 10'A ÇIKACAK
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Başkan Asım Güzelbey: “Mevcut müzelerle birlikte 2011 yılının sonuna kadar kentimizdeki müze sayısı yenileriyle 10'a ulaşmış olacak” dedi.
Gaziantep Büyükşehir
Belediye Başkanı Asım Güzelbey, açılışını Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı Zeugma Mozaik
Müzesi’nin kentin turizm potansiyelini arttıracağını
belirterek, “Mevcut müzelerle birlikte 2011 yılının
sonuna kadar kentimizdeki müze sayısı yenileri ile
10’a ulaşmış olacak” dedi. Başkan Asım Güzelbey,
Ekim ayı meclis toplantısında Eylül ayında
Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan çalışmalar
hakkında kısa bir sunum yaptı.
Zeugma Mozayik Müzesi’nin Gaziantep’in turizm potansiyelini artıracağını belirten Güzelbey, “Büyükşehir Belediyemiz tarafından tamamlanarak Kültür Bakanlığı'na devri gerçekleştirilen Zeugma Mozaik Müzesi'nin açılması ile Gaziantep’te turizm potansiyeli artacak. Mevcut müzelerle birlikte 2011 yılının sonuna kadar kentimizdeki müze sayısı yenileri ile 10'a ulaşmış olacak” dedi. Sabah, 12.10.2011 |
|
SULUKULE YASAYA AYKIRI
Fatih Belediye Başkanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açılan davada projenin iptali ve yürütmenin durdurulması isteniyor. İstanbul 4’üncü İdare Mahkemesi’ne 31 Aralık 2007’de Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği, Şükrü Pündük, Gülsüm Bitirmiş, Gülşen Gökırmak ve Mehmet Asım Hallaç adına dava açılmıştı. Mahkemenin atadığı Prof.Dr. Hüseyin Cengiz, Doç.Dr. Nur Urfalıoğlu ve Yrd. Doç. M. Lütfü Yazıcıoğlu’ndan oluşan bilirkişi heyeti ilk raporunda bölgenin 1/5000 ölçekli koruma planının dahi olmadığını belirtip projeyi yasadışı ilan etti. Mahkeme aynı bilirkişiden bu kez projenin kamu yararına hizmet edip etmediğini sordu. Heyet ek raporunda şu tespitlere yer verdi:
- Sulukule yenileme
alanı ile avan proje karşılaştırıldığında, mevcutta
12 olan yapı adası, 24 adaya çıkarılmış, özgün ada
morfolojisi ve sokak rejimi değiştirilmiş,
korunmamıştır. Hürriyet, Haber: Ali Dağlar, 12.10.2011 |
|
MEVLANA MÜZESİ'NDE AYASOFYA BİLETİ
Konya’da her gün binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Mevlana Müzesi girişinde ziyaretçilere Topkapı, Efes ve Ayasofya müzelerine ait biletler satılıyor.
Konya’da her gün binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Mevlana Müzesi girişinde ziyaretçilere Topkapı, Efes ve Ayasofya müzelerine ait biletler satılarak içeriye alınması dikkat çekti. Mevlana Müçesi’ne ait biletlerin fazla talepten dolayı bittiğinden diğer müzelere ait biletlerin satıldığı belirtildi. Turizm Habercisi, 12.10.2011 |
|
5 BİN YIL ÖNCESİNDEN
Malatya merkez Orduzu Kasabasındaki Arslantepe Höyüğünde İtalya Roma La Sapienza Üniversitesi tarafından 1961 yılından beri sürdürülen arkeolojik kazalar sonrasında ortaya çıkan ve dünyanın bilinen en eski kerpiç sarayı, müze haline getirilerek ziyarete açıldı. Yaklaşık 5 bin yıllık olan kerpiç sarayın içerisindeki duvar resim ve kabartmaları ilgi görüyor.
Malatya Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü Enformasyon Uzmanı Bülent Korkmaz, saray duvarları üzerinde göze çarpan en önemli noktalardan birisinin resim ve kabartmalar olduğunu söyleyerek, "İnce bir kireç sıva üzerine karbon ve aşı boyası yapılarak ortaya çıkarılmış. Kadın ve erkek tasvirleri, dini simgeleyecek çizilmiş duvar resimleri. Duvar resimleri yaklaşık 5 bin yıllık bir geçmişe sahip" dedi.
Arslantepe'nin önemli bir arkeolojik sit alanı olduğunu belirten Korkmaz, 1930'larda başlayan kazıların 1961 yılından beri Roma La Sapienza Üniversitesi tarafından günümüze kadar sürdürüldüğünü söyledi.
Kazı alanına ismini veren arslan heykellerinin Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilendiğini söyleyen Korkmaz, kazılar sonucunda tarihsel öneme sahip önemli arkeolojik bulguların ortaya çıkartıldığını ifade etti. Korkmaz, 5 bin yıllık bir tapınak, kerpiç saray, mühür baskı ve kaliteli metal eserlerin bulunduğunu kaydetti. Korkmaz, Arslantepe'nin ilk devlet şeklinin ortaya çıktığı resmi, dini ve kültürel bir bölge olduğunu kaydetti.
Arslantepe Sarayı'nın içindeki duvar resimleri özel olarak korunuyor ve ziyaretçilerin, resimlere zarar vermeyecek noktada durmaları sağlanarak, zarar görmesi engelleniyor. Malatya Haber, 12.10.2011 |
|
6 AYDA 80 BİN ZİYARETÇİ
Kırklareli Kültür ve Turizm Müdür Vekili Fikret Macit, Dupnisa Mağarası'nın Trakya'da var olan 17 mağaradan ziyarete açık tek mağara olduğunu belirtti.
Mağaranın 15 Mayıs'ta ziyarete açıldığını ve o tarihten bu yana ziyaretçi akınına uğradığını ifade eden Macit,''Ziyaretçi sayısı her yıl artarak devem diyor. Geçen yıl burasını 75-80 bin kişi ziyaret etti. Bu yıl 100 bini aşacağını tahmin ediyorum. Mağara özellikle öğrenciler tarafından yoğun olarak ziyaret ediliyor'' dedi.
Dupnisa Mağarası için yaptıkları çevre düzeni projesini Kültür ve Turizm Bakanlığın sunduklarını hatırlatan Macit, şöyle devam etti: ''Hazırladığımız projede dere üzerine köprü yapılması, yürüyüş yollarının belirlenmesi ve çevre düzenlemesi yer alıyor. Projede yapılmasını istediğimiz keşif özetlerinin yar aldığı dosyayı Kültür ve Turizm Bakanlığına gönderdik. Bu projemizin bakanlığımızın 2012 yatırım bütçesine gireceğini tahmin ediyoruz. Bir yandan da mağara için ekolojik dengesinin korunması ve yöre ekonomisine katkı yapabilecek yöntemleri planlıyoruz. Sürdürülebilir bir plan yapıyoruz. Ziyaretten çok mağaranın ekolojik dengesinin korunmasını göz önünde bulunduruyoruz. Buradaki sulu mağaramızda çok sayıda yarasa var. Bu mağaramızda 15 Mayıs'ta başlayan ziyaretler, 15 Kasım'da sona erecek.''
Dupnisa Mağarası Kırklareli'ne 60 kilometre uzaklıktaki Istranca Dağları'nın derin vadilerle yarıldığı Demirköy İlçesi'ne bağlı Sarpdere Köyü yakınlarındaki 2. jeolojik zamana ait mermerler içerisinde oluşan mağaralar, birbirine bağlı iki kat ve üç bölümden oluşuyor.
Mağaranın kuru ve sulu bölümleriyle birlikte toplam uzunluğu 2 bin 720 metre olan sistemin üst katını kuru ve kız mağaraları oluşturuyor. Gelişimini tamamlamış bu mağaralardan 50-60 metre aşağıda sulu mağara yer alır. İçinden devamlı yer altı nehri akan ve deniz seviyesinden 345 metre yukarıda giriş ağzı bulunan mağaranın toplam uzunluğu 1977 metre. Son noktası ise girişten 61 metre daha yukarıda bulunuyor.
Kız mağarası, içinde yaşayan yarasaların yoğunluğu nedeniyle turizme kapalı tutuluyor. 2003'de ziyarete açılan, Türkiye mağara literatüründe en bilinen mağaralar arasında yer alan Dupnisa mağaralarının içinde, sürekli akışa sahip yer altı nehri ve bu nehrin oluşturduğu, derinliği yer yer 2 metreye ulaşan göletler bulunuyor. Kuru ve sulu mağaralarda süt beyazdan kırmızı ve kahverenginin her tonunda renge sahip dev sarkıtlar, dikit ve sütunlar ile perde bayrak taşları ve damla taş havuzları yer alıyor.
Türkiye mağara literatüründe en bilinen mağaralar arasında yer alan Dupnisa Mağarası, 2003 yılında içerisinde yapılan ışıklandırma, yürüyüş yolları, iki mağara arasında geçişi sağlayan merdivenlerin inşasıyla ziyarete açılmıştı. Her geçen yıl mağarayı ziyaret edenlerin sayısı artarak devam ediyor. Kırklareli Kent Haber, 12.10.2011 |
|
TARTIŞMALARLA DOLU "MODERN MİMARLIK MİRASI VE KORUMA SORUNLARI SEMPOZYUMU"NDAN GERİYE KALANLAR
TMMOB Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından düzenlenen
"Modern Mimarlık Mirası ve Koruma Sorunları
Sempozyumu", 6-7 Ekim 2011 tarihlerinde İTÜ Taşkışla
Yerleşkesi'nde gerçekleştirildi.
Dünya Mimarlık Günü
nedeniyle yapılan Mimarlık ve Kent Şenliği
kapsamında, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent
Şubesi tarafından Prof.Dr. Günhan Danışman anısına
düzenlenen "Modern Mimarlık Mirası ve Koruma
Sorunları Sempozyumu", 6-7 Ekim 2011 tarihlerinde
İTÜ Taşkışla Yerleşkesi'nde gerçekleştirildi. Çokça
tartışmalı geçen sempozyumda, zaman konusunda
çeşitli aksaklıklar yaşansa da çok farklı ve
kapsamlı konuların işlenmesi ile birlikte çeşitli
gruplardan konuşmacıların yer alması da dikkate
değerdi.
Sempozyumun birinci gününün son oturumu Yrd.Doç.Dr. Ebru Omay Polat moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumun ilk konusu İstanbul Manifaturacılar Çarşısı olurken konuşmacılar Tekeli-Sisa Mimarlık Ortaklığı'ndan Doğan Tekeli ve İMÇ Yönetim Kurulu Başkanı Erol Adayılmaz'dı. İlk konuşmacı olan Doğan Tekeli, 1958 yılında İMÇ Kooperatifi tarafından açılan yarışmada Metin Hepgüler ile beraber aldıkları birincilik ödülü sonucunda 1960 yılında uygulamaya geçirilen İMÇ'nin, oluşumu, tarihi ve çevresine dair çeşitli bilgiler verdi.
Bir Şehir Plancısı
ile Bir Mimar Bir Araya Gelirse... Tartışmalarla geçen sempozyuma Galataport konusu damga vurdu. Oturum, Tayfun Kahraman'ın, İstanbul'un genel durumunu ve kentsel dönüşüm projelerini değerlendirdiği kısa konuşması ile başladı. Kahraman'dan sonra sunuşunu gerçekleştiren Murat Tabalıoğlu ise Galataport projesi kapsamında gerçekleştirdikleri çalışmaları aktardı.
Arkitera, 11.10.2011 |
|
LATMOS, UNESCO LİSTESİ'NE ALINMALI
Eko Sistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) yöneticilerinin ziyaret ettikleri ve çalışmaları hakkında bilgi aldıkları Dr. Anneliese Peschlow, Latmos’un dünyada eşi bulunmayan bir doğa ve kültür harikası olduğunu vurguladı. Dr. Peschlow, Latmos’un doğal değerlerinin yanı sıra tarihi yapıları, sekiz bin yıl öncesine dayanan çok önemli kaya resimlerine sahip olağanüstü bir dağ olduğunu da vurguladı. Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde görevli Dr. Peschlow, “Karakaya Köyü sınırları içindeki Karadere ve Göktepe Kaya Sığınağı, Karahayıt Köyü sınırları içindeki Balıktaş kaya resimlerinin, konuları, üslupları ve korunabilirlilik dereceleri mükemmel. 10 yıl önce Latmos’un UNESCO Doğa ve Kültür Mirası Listesi’ne alınması için başvurdum. Latmos mutlaka UNESCO Doğa ve Kültür Mirası Listesi’ne alınmalı. Latmos’un hem korunması hem de tanıtılması için EKODOSD gibi sivil toplum örgütlerinin işlevinin çok önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.
EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü de Latmos kaya resimlerinin korunması ve tanıtılması çalışmalarını sürdürmeye devam ettiklerini söyledi. haberler.com,11.10.2011 |
|
ULUS'UN ÇEHRESİ DEĞİŞİYOR
Yapı, Fotoğraflar: Alper İsmen/AA, 11.10.2011 |
|
ÜNLÜLERİN DERGAHI SOYULDU
Geçmişte, reklamcı Ali Taran ve Ahmet Ertegün’ün dedelerinin şeyhlik yaptığı tekkedeki hırsızlık olayı, pazar sabahı ortaya çıktı. Durum hemen polise bildirildi. Üsküdar İlçe Emniyet Müdürlüğü ile Mali Şube ve Hırsızlık Şube ekipleri olaya el koydu. Güvenlik kamerası bulunmayan tekkeye giren hırsızların izi sürülürken Vakıflar Genel Müdürlüğü de tarihi eserlerin sayımına başladı. Sayımdan sonra başka eserlerin çalınıp çalınmadığı da ortaya çıkacak.
İlk incelemede hırsız ya da hırsızların, tekkede bulunan Sakal-ı Şerif’i de gördükleri ancak anlamadıkları için almadıkları belirlendi. Ayrıca Şeyh Ethem Efendi’nin pergeli ile ebrularının da alınmadığı tespit edildi.
Üsküdar’da, Vakıflar’ın korumasındaki Özbekler Tekkesi’ne geçen cumartesi demir parmaklığı kesip giren hırsızlar 3 el yazması Kur’an ile tezhipli fermanları çaldı. Güvenlik kamerası olmayan tekkede soygun sabah fark edildi.
Özbekler Tekkesi, 1755’te Maraş Valisi Abdullah Paşa tarafından kuruldu. 19. Asırda Sultan Abdülmecid ve Abdülhamid tarafından restore ettirildi, büyütüldü ve tam teşekküllü bir dergah haline getirildi. Tekke, Orta Asya’dan İstanbul’a gelenlerin konakladıkları bir yer olmasının yanı sıra, İstanbul’da pek bilinmeyen ve Orta Asya’ya mahsus “Ahmed Yesevi” sistemini de temsil etti. Tekkenin altıncı şeyhi, dönemin önemli ebrucularından Mehmet Sadık Efendi oldu. Daha sonra ise “hezarfen” yani “bin fen sahibi” diye bilinen oğlu İbrahim Edhem Efendi şeyh olarak tekkenin başına geçti. Tekkede 49 yıl şeyhlik yapan İbrahim Edhem Efendi, burayı bir ilim ve sanat merkezi haline getirdi. Tekkelerin 1925’te kapatılmasından önceki son şeyhi olan Ata Efendi ile Özbekler Tekkesi, Milli Mücadele tarihinde önemli bir yer edindi.
Kuvayı Milliye’ye katılmak isteyen çok sayıda milliyetçi, Anadolu’ya Özbekler Tekkesi’ni merkez olarak kullanan gizli direniş teşkilatı tarafından gönderildi. Özbekler Tekkesi’ni kullanarak Anadolu’ya gidenler arasında İsmet İnönü, Mehmed Akif Ersoy, Celaleddin Arif Bey, Ali Fuad Cebesoy’un babası İsmail Fazıl Paşa ve Halide Edip Adıvar ile eşi Adnan Adıvar da bulunuyor.
Özbekler Tekkesi’ndeki aile mezarlığında dünya müzik endüstrisinin en önemli isimlerinden Ahmet Ertegün ile ağabeyi Nasuhi Ertegün’ün, Atatürk ile İnönü döneminin Washington Büyükelçisi olan babaları Münir Ertegün’ün ve büyükbabaları evkaf nazırlarından Mehmet Cemil Bey’in de kabirleri bulunuyor. Habertürk, 11.10.2011 |
|
İZMİR'DE KENTSEL DEĞİŞİME ÖNEMLİ ÖRNEK: KADİFEKALE
Bakanlar Kurulu’nun 1977’de, “Afete Maruz Bölge” ilan ettiği İmariye, 19 Mayıs, Vezirağa, Hasan Özdemir, Yeşildere, Kosova, 1.Kadriye, Altay ve Kadifekale mahallelerindeki toplam bin 968 konut için 20 Temmuz 2006’da kamulaştırma kararı alınmış ve 2007 yılının Eylül ayında yıkımlara başlanmıştı.
Agora ve Kadifekale aksındaki çalışmaları yoğunlaştıran ve bölgeyi “turizm çekim merkezi” haline getirmek isteyen ve kamulaştırma çalışmaları biten 42 hektarlık alanda rekreasyon alanı düzenleyecek olan Büyükşehir Belediyesi, yıkım yapılan yerleri yeşillendiriyor. Kadifekale’deki sur duvarlarının restore edilmesi için proje de hazırlatan Büyükşehir Belediyesi, İzmir 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan gelecek onayın ardından yenileme çalışmalarına başlayacak. Bölgede, surların dibinde Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından arkeolojik kazı çalışmaları da devam ediyor. Hürriyet Ege, Haber: Mustafa Oğuz, 11.10.2011 |
|
HERAKLES BİRAZ SOLUKLANSIN DA
Yorgun Herakles döndü. Gövdesi bacaklarıyla
nihayet birleşti Herakles Abi’nin. Zeus’un (deyusla
karıştırmıyoruz lütfen, Uğur Abi rahat ol!) sayısız
çapkınlıklarından birinin neticesinde dünyaya
gelmiştir Herakles. “Yorgun Herakles”,
meşhur bir antikçağ heykel motifidir.
NTV Tarih dergisi ve
ntvmsnbc.com “Görmezden gelmeyin!” sloganıyla bir
kampanya yürütüyor. Ekim 2011 sayısından
ihbarlar aktarayım özet olarak:
Herakles Abi, bu
örnekler çoğaltılabilir. Hürriyet, Yazı: Kanat Atkaya, 11.10.2011 |
|
AYA İRİNİ'NİN ADINA KARAR VERELİM
Aya İrini’de bu hafta
izleme fırsatını bulduğum konserlerin birinin
programında mekanın adının “Aya İrini Anıtı” diye
geçmesi dikkatimi çekti. Hürriyet, Yazı: Gila Benmayor, 11.10.2011 |
|
AKM'DE TOP ARTIK KÜLTÜR BAKANLIĞI'NDA
AKM’nin yokluğuna
alışamadık.
Hürriyet, Yazı: Gila Benmayor, 11.10.2011 |
|
|
BİG BEN EĞİLİYOR
İngiltere’nin başkenti Londra’nın simge yapılarından saat kulesi “Big Ben”in giderek eğildiği tespit edildi.
İngiliz basınında yer alan ve uzmanların hazırladığı 2009 tarihli bir raporda, saat kulesi 0,26 derece kuzeybatıya doğru kaydı. Kulenin yer altındaki metro ve araba parkı gibi çalışmalar nedeniyle zeminde meydana gelen kaymalarla eğildiği bildirildi. 2009 yılında 96 metre uzunluğundaki saat kulesinin 150. yaşı kutlanmıştı. Big Ben’in, İtalya’daki Pisa Kulesi gibi 4 derece eğilmesi için 4 bin yıl gerekiyor. Hürriyet, 11.10.2011 |
700 MİLYON DOLARLIK TABLOLAR KÜL OLDU
Vatan, 11.10.2011 |
|
ÜNLÜ MOZAİK BULUNAMADI
1998 yılında büyük bir bölümü çalınan ”Dianysos-Ariadne’nin Düğünü” mozaiği bulunamıyor.
Gaziantep’in Nizip İlçesi'ndeki Zeugma antik kentinde 1992 yılında bulunan ve 1998 yılında büyük bir bölümü çalınan ”Dianysos-Ariadne’nin Düğünü” mozaiği bulunamıyor.
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Dionysos villası salonunun taban mozaiği olan ve üzerinde üçlü örgü bordürü ile çevrili dikdörtgen panoda Dionysos ve Ariadne’nin düğünün resmedildiği mozaik, Zeugma bekçisinin eski eser kaçakçılarının bir figürlü mozaiği çalmaya çalıştıklarını ihbar etmesi üzerine Gaziantep Müzesi Müdürlüğü başkanlığında 1992 yılında alanda yapılan kurtarma kazısında ortaya çıkartıldı.
Yerinde teşhir edilmeye başlanılan mozaiğin üçte ikisi, 1998 yılı haziran ayında tarihi eser kaçakçıları tarafından yerinden sökülerek çalındı. Mozaik halen aranıyor.
Mozaiğin kalan kısmı Zeugma Mozaik Müzesi’nde, çalınan kısmı boş bir şekilde sergileniyor. Çalınan bölüm, mozaiğin çalındığına dikkat çekmek için boş olan bölüme yansıtılıyor.
Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Rıfat Ergeç AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1992 yılında Belkıs Köyü'ndeki harabe bekçisinin görev yerinin değiştiğini, kendisinin Nizip’te kütüphane memurluğuna verildiğini belirtti. O dönemde Zeugma antik kentinin bulunduğu alanın bekçisiz kaldığını, uğraşları sonucunda birkaç ay sonra bekçinin görevine iade edildiğini anlatan Ergeç, şöyle konuştu: ”Bekçi görevine döndükten sonra bölgede yaptığı araştırmada kurumuş bir çalının altında bir delik bulduğunu söyledi. Gidip incelediğimizde kaçak kazı olduğunu gördük. Ama kazının ne zaman yapıldığı belli değil. Tünel bayağı geniş. Tünelde el feneri, malzemeler falan var. Tabanda bir yerde mozaik fark ettik. Güzel figürler var. Tüneli yıkarak kapattık. Genel müdürlükten kazı için para istedik. Kazıya başladık. 3-4 saat çalıştıktan sonra bir sütun bulduk. Sütun bulunca bölgede mimari olduğunu anladık. Bu nedenle çalışma stilimizi değiştirerek kazıyı üstten yapmaya başladık. Çalışmalar sırasında 7.5 metreye 3.75 ebadında bir mozaik bulduk. Bulduğumuzda mozaiğin orta grubu sol ve üst kısmı kesilmiş. Bayağı kesmişler ama daha fazla müdahale edememişler.”
Rıfat Ergeç, kazıyı derinleştirdiklerinde duvardan duvara bir mozaiğe rastladıklarını, böyle bir mozaiğin çıkarılmasının o dönemde çok kolay olmadığına işaret etti.
Mevsimin de sonbahar olması nedeniyle mozaiğin üzerine çatı yapmak için ödenek istediklerini ve demir profillerden bir çatı yaptıklarını belirten Ergeç, sözlerine şöyle devam etti: ”Orayı insanlar gelip görebilsin diye çatıda bir pencere bıraktık ve bu pencere raylı bir demir kapakla kapatılıyordu. Kalın bir sacla da ağzına asma bir kilit takıldı. Görmek isteyenler bekçiye haber veriyor, bekçi anahtarla açıyordu. Hatta içine insanlar düşmesin diye içine iki tane kafesli tel gerildi. Giriş yerine de bir tane demir kapı yaptık. Bu arada yetkililer ve basın mensupları geldiler ve mozaik duyuldu. Bu şekilde 7 yıl kaldı. O dönemde birçok tehdit aldık, ‘bırakın, gidin’ diye. Muhtemelen daha önce girmeye çalışan, ilk denemeyi yapan insan yapmışlar. Etrafta yapıştırıcı madde ve dağılmış taş parçaları bulduk. Çok kafa patlattık nasıl oldu diye. Uyku uyuyamadık. Herhalde zaman bulamadıkları için üçüncü parçayı götürememişler. 1994 yılında bu mozaik sempozyumda afiş olmuştu ve birçok yerde yayımlandı. Hatta bize yerinde korunduğu için teşekkür etmişlerdi. Dünyanın birçok noktasında tanındı. Bunun herhangi bir müzeye ya da koleksiyonere satılmış olması mümkün değil.”
Ergeç, mozaiğin meslek hayatında bulduğu en güzel mozaik olduğunu belirtti. Bölge halkının olaydan sonra daha duyarlı hale geldiğini ifade eden Ergeç, ”Aylarca gözümüze uyku girmedi. Hala bulunmasını ümit ediyoruz” diye konuştu.
”Dionysos-Ariadne’nin Düğünü” mozaiğinde, Dionysos ve Ariadne bir divanda oturuyor ve çevrelerinde menadlar, müzisyen ve düğün tanrısı figürleri yer alıyor. Gerçek Gündem, 10.10.2011 |
|
İŞTE DÖKÜLEN PEMBE KÖŞK! Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün, “İçim eriyor yıkılmak üzere ama yemin ettim dokunmam..” dediği Pembe Köşk’ün dökülen duvarları kendini göstermeye başladı.
Köşk’ün dış yüzeyindeki pembe renkteki alçı sıvası parça parça döküldü. Pencere kenarları ve üstlerindeki diğer bölümler ile garaj girişi üzerindeki bölüm de erimeye başladı.
Habertürk, Haber: Arif Akdoğan, 10.10.2011 |
|
TARİHİ KOMEDİ
İstanbul’un tarihi
eserlerinin kıymeti hakkında son yıllarda belli bir
bilinç oluştu oluşmasına ama kıyıda kalmış eserler
ne yazık ki tahribattan kurtaramıyor kendisini.
Üsküdar’ın arka sokaklarını adımlarken karşımıza
çıkan Çinili Camii ile Valide-İ Atik Camii bu
tahribattan payını alan iki mimari eser.
Hürriyet, Haber: Sefa Kaplan, 10.10.2011 |
|
SOMUNCU BABA'NIN EVİNE RESTORASYON Özel mülkiyete ait olan evin kamuya mal edilmesi gerektiğini belirten Dündar, “Altı padişahın yaşadığı Bursa’da öğretileriyle koca bir imparatorluğun felsefe temellerini atan evliyalarımızdan Somuncu Baba’nın yaşadığı evi restore edeceğiz. Tarihimize ve değerlerimize sahip çıkarak daha güzel bir geleceğe uzanacağız” dedi.
Eve yıllarca gözü gibi bakan mülk sahiplerine teşekkür eden Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, “Tarihi eser restorasyonunda profesyonelleştik. Yaptığımız her iş aslına uygun olarak ortaya çıkıyor. Somuncu Baba dergahımız da yine aslında en uygun şekilde kamuya sunulacak. Bundan sonra buranın mülkiyeti belediyemize ait olacak. Birkaç kez tadilatı yapılan ev ve fırın restorasyon çalışmalarının ardından aslına en uygun şekilde ziyarete açılacak” diye konuştu.
Bursa’ya gelen
turistlerin Somuncu Baba’ya mutlaka
uğradıklarını ifade eden Dündar, birçok türbenin
yer aldığı Mollafenari bölgesinin inanç turizmi
açısından büyük önem taşıdığını vurguladı. Üç
Kuzular Türbesi’nin çevre düzenlemesi ve ulaşım
sorununa da kalıcı çözümler ürettiklerini ifade
eden Dündar, kamulaştırması tamamlanan evde
ihale sürecinin ardından restorasyon
çalışmalarına hızla başlanacağını söyledi. Bursa Olay, 10.10.2011 |
|
ENGELLİYSEN TOPKAPI SARAYI'NA GELME!
Sayıları 8.5 milyonu bulan engellileri anlamak, hayatlarındaki camdan duvarları görmek için bir gün de olsa onlar gibi yaşamaya çalıştık. Onların bir ömür yaşadığı zorluklar bana bir gün bile çok ama çok ağır geldi.
Yol arkadaşlarımdan biri
geçirdiği kas hastalığından sonra 26 yıldır
tekerlekli sandalyeye mahkum olan emekli mühendisi
Muhittin Satır, diğeri de doğuştan görme engelli
Hacettepe Felsefe mezunu ancak belediyede
telefonlara bakarak çalışarak emekli olan Sara
Kuruçay. Sabahın erken saatlerinde buluşup bir günü
birlikte geçirdik.
Engelliler için yapılan
rampalar, asansörler, otobüsler, kılavuz yollar
onların nefes almasını sağlamıyor. Birçok belediye
binası, kaymakamlık, noter gibi kamu binalarına
engelliler için uygun olmayan düzenlemeler sebebiyle
giremiyorlar. Ama Muhittin Bey ve Sara Hanım
her türlü zorluğa rağmen gülümseme ve
espri yeteneklerini yüzlerinden eksik etmeden,
umutlarını bir an bile yitirmeden “Engellilerler de,
tıpkı normal insanlar gibi hayatın her alanına
ulaşıp erişmek istiyorlar” diyor.
“Devlet engelliye 600
lira evde bakım parası veriyor. Ama ev halkı başına
düşen gelirin 400 liradan fazla olmaması şart.
Emekli maaşım 810 lira, evde kişi başına 405 lira
düşüyor. 5 lira yüzünden 600 lira ek bakım parasını
alamıyorum. Devlet büyükleri, yalnızca bir günlüğüne
yerimizde olsalar. Sanırım ne demek istediğimizi iyi
anlardılar.” Radikal (kısaltarak), Haber: Mine Tuduk, 10.10.2011
Yaptıkları engelli-engelsiz karma geziler düzenlemek. “Engellilere hava aldıralım” tarzı değil. Hemen hepimizin hafta sonu yaptığı türde piknikli, frizbili, müzeli programlar.
Proje koordinatörü Serin Erengezgin. Kokartlı rehber Egemen Demircioğlu, örnekler veriyor: Beyoğlu’ndaki Pera Müzesi, mükemmel. Dışarıdan sefertasını andırsa da içinde her şey engelliler düşünülerek yapılmış. Rahmi Koç Sanayi Müzesi, Beyoğlu Salt, Fatih Belediyesi Topkapı Sosyal Tesisleri tam not alanlardan.
Dolmabahçe Müzesi’ne 1 yıl önce gitmişler. Egemen için kabus olmuş. Dolmabahçe’de Atatürk’ün asansörü yönetim tarafından engellilere tahsis edilmiş. Ancak yukarı çıkarken uzun süre bekletildikten sonra kullanabildikleri asansörü, aşağı inerken kullanamamışlar. İniş epey maceralı olmuş. Egemen yönetimin iyiniyetli, bazı personelin ise savsaklayıcı davrandığını düşünüyor.
Zekiye Kara, grubun
tekerlekli sandalye kullanan üyelerinden. O tam
Egemen gibi söylemiyor, ama Dolmabahçe’de güneş
altında 1 saat beklediğini o da hatırlıyor. Radikal (kısaltarak), Haber: Emel Alptekin, 11.10.2011
Radikal (kısaltarak), Haber: Emel Alptekin, 12.10.2011 |
|
İSTANBUL'U LE CORBUSIER İNŞA EDEBİLİRDİ
Asıl adı Charles Edouart Jeanneret olan Le Corbusier Türkiye'ye ilk defa 1911'de gelir. Edirne, İstanbul ve Bursa'da uzun uzun incelemeler yapar, notlar alır, resim ve krokiler çizer. Yolculuk boyunca el üstünde tutulan ve hüsn-ü kabul gören mimar, izlenimlerini "Her şey beni Türkleri ayrı bir yere koymaya götürüyor. Kibar ve ağırbaşlılardı; nesnelerin varlığına saygıları vardı. Yapıtları, kocaman, güzel ve görkemli. O ne birlik! O ne zamansızlık! O ne bilgelik!" cümleleriyle anlatır. Belki de bu ilgi ve alakadan aldığı cesaretle 1933 yılında Atatürk'e bir mektup yazar ve İstanbul'la ilgili iki öneride bulunur: Biri, tarihi yarımadayı olduğu gibi korumak, diğeri yeni yapılacak bölgeleri çağdaş şehircilik ilkeleri doğrultusunda tasarlamak. Rivayete göre Atatürk'ün haberi bile olmaz mektuptan. Bundan da Le Corbusier'in...
Atatürk'ten hiçbir cevap almadığından önerilerinin beğenilmediğini düşünen Le Corbusier, durumu 1948 yılında Şemsa Demiren'e verdiği röportajda şöyle anlatır: "Eğer hayatımın en büyük gafı ve en büyük taktik hatası Atatürk'e yazdığım mektup olmasa idi, bugün büyük rakibim Prost yerine güzel İstanbul şehrinin imarıyla ben uğraşacaktım. Bu mektupta, inkılap yapmış bir milletin en büyük inkılapçısına İstanbul'u eski hali ile asırların tozu toprağı ile bırakmasını tavsiye ediyordum. Ne büyük hata yaptığımı sonradan anladım."
Le Corbusier; 1911 yılında gerçekleştirdiği Doğu Gezisi'nin 100. yıldönümünde, BİLGİ-Mimarlık ile Fondation Le Corbusier'in ortaklaşa düzenlediği ve Kalebodur'un destek verdiği bir konferansla anıldı. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde gerçekleşen konferansın başlığı 'Le Corbusier Doğu Gezisi 1911: Mimarın Formasyonunda Seyahatin Rolü' idi. Ekim ve kasım aylarında Atina ve Napoli'de devam edecek konferansın İstanbul ayağında Le Corbusier'in Doğu Gezisi çeşitli yönleriyle tartışıldı. Konferansa paralel bir de sergi vardı. Mimarlık fotoğrafçısı Cemal Emden'in 'Görsel Kayıt: Le Corbusier Yapıtdökümüne Bir Bakış' isimli sergisinde Le Corbusier'in İsviçre, Fransa, Almanya ve Hindistan'daki eserlerinin güncel fotoğrafları yer alıyor. 1905 yılında İsviçre'de tasarladığı ilk binadan 1965'te projelendirdiği ve inşası 2006'da tamamlanan son kilisesine kadar...
Santralistanbul Ana Galeri'de 13 Kasım'a kadar sürecek sergi, 100 yıl sonra tekrar Le Corbusier'i hatırlamamıza vesile oldu. En doğrusu onu yine onun ağzından tanımak: "71 yaşındayım. İlk evimi 17,5 yaşında inşa ettim ve 50 yıldan fazla bir süre maceralar, zorluklar, felaketler arasında ve zaman zaman da başarılarla yapı yapmaya devam ettim. Araştırmalarım, duygularım gibi yaşamdaki temel değere yönelmiştir: Şiirsellik. Şiirsellik insanın yüreğindedir ve doğanın zenginliğini inceleme yetisidir. Ben görsel bir insanım; elleri ve gözleriyle çalışan, plastik etkiler üretmeye çabalayarak hayat bulan bir insan... Gerçek mimarlığın, gerçek resmin, kent ve kasaba için gerçek planlamanın temelinde yatan da budur. Paris / 27 Ocak 1959" Zaman, Haber: Jülide Karahan, 10.10.2011 |
|
YORGUN HERAKLES HUZURA KAVUŞTU
Heykeli
Antalya Müzesi'nin
“Lahitler bölümü”nde ziyarete açan Bakan Günay,
tarihe, arkeolojiye, toprakların zenginliğine önem
veren herkes için bugünün özel br gün olduğunu
söyledi.
Radikal, 09.10.2011 |
|
KLAZOMENAİ'DE HER TAŞIN ALTI TARİH
Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü ve Klazomenai Kazısı Başkanı Prof.Dr. Yaşar Ersoy, 1979 yılından beri Urla İskele’de yürütülen Klazomenai kazıları ve bu yıl Karantina Adası’nda başlanan kazılar hakkında bilgi verdi. Prof.Dr. Yaşar Ersoy, Klazomenai’de her taşın altından tarih çıktığını söyledi.
Bugüne kadar çalışmaların ana karadaki yerleşim üzerinde yoğunlaştığını, bu sene Karantina Adası’nı da çalışma alanına dahil ettiklerini söyleyen Prof.Dr. Yaşar Ersoy, “Klazomenai’de bugüne kadar hep ana karada çalışma yaptık. Ancak bu seneden itibaren Hellenistik ve Roma kentinin konumlandığı Karantina Adası’nı da çalışmalarımıza dahil ettik” dedi. Adanın tescilli olması, iskana açık olmaması, sadece Sağlık Bakanlığı’nın birkaç tesisinin bulunmasının ötesinde başka yapının olmaması nedeniyle tehdit unsuru bulunmamasından dolayı bu bölgedeki kazıyı ancak bu yıl başlatabildiklerini belirten Prof.Dr. Ersoy, ilk hedeflerinin var olan yapıların durumu, varsa mimari yapıların tespiti ve belgelendirilmesi olduğunu dile getirdi. Bu yıl çalışmalar çerçevesinde Karantina Adası’nın tarihinin nerelere gittiğini belirlemek için test açmaları yaptıklarını belirten Prof.Dr. Yaşar Ersoy, “Ama bu yıl asıl ağırlığımızı anıtsal yapının bulunduğu alana verdik. Şu ana kadar yaptığımız çalışmalara ve elimizdeki verilere göre öyle anlaşılıyor ki bu yapı Hellenistik Dönem’de inşa edilmiş ve Roma sürecini görmemiş ya da yaşamamış, o dönemde kullanılmamış bir yapı. O açıdan önemli” diye konuştu.
Prof.Dr. Ersoy, kazı çalışmalarının yanı sıra jeofizik, jeoradar araştırmalar, elektrik resistivite metotlarıyla bazı noktalardaki mimarinin ne durumda olduğunu görmek için farklı metotları da kullandıklarını anlattı. Prof.Dr. Yaşar Ersoy, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof.Dr. Mahmut Drahor ve ekibinin elektrik resistivite tekniği ile bu alanın ne durumda olduğunu incelediğini kaydetti, sonuçlara göre kazıyı o yönde geliştirip, yönlendireceklerini vurguladı.
İlk incelemelerin kalıntıların güneye doğru daha belirgin olduğunu gösterdiğini aktaran Prof.Dr. Ersoy, “Anadolu’daki pek çok tiyatroda görmediğimiz ilginç bir durum var burada. Bu anıtsal yapının inşa tekniğini iyi görüyoruz. Çünkü alt yapısını izliyoruz. Bu yapının inşası için gerçekleştirilen yoğun alandaki tesviyelerin varlığını izliyoruz. Yani yamaca yapıyor belki inşaatı ama bir yandan da ona dönük çok iddialı büyük boyutlu düzenlemelere gidiyor. Hem kronolojik açıdan bize bilgi veriyor hem de inşa tekniği açısından nasıl bir yön izlediğini gösteriyor. ve anlaşılıyor ki altında ızgara gibi üst yapıyı tutması için yapılan bölümler var. Bu bölümde alt yapıda yer alan ve üst yapıdaki mimari taş yapıyı taşıyan bir temel düzenekleri var. Bu temel düzeneklerinde ilginçtir dolgu malzemesi olarak çok yoğun bir şekilde bu çevredeki bir dizi tesisin büyük bir ihtimalle seramik fırınlarının oluşturduğu bir alan burası. Yukarıdaki düzlükte platoda Athena’ya ithaf edilen bir kutsal alan mevcut. Orada duvar yataklarının kayanın içindeki izlerini biliyoruz. Ona belki de sunu olarak yapılan pişmiş topraktan kalıpla üretilen çok bol sayıda heykelcikler açığa çıktı. Yaklaşık 700-800 tane örneği farklı tipleri bulduk. Athenalar, erkek figürleri, Apollonlar, Afroditeler, ikonografik anlamdaki tanrıların simgelerini buralarda buluyoruz” dedi.
Anıtsal yapının akıbeti hakkında da birkaç olasılık olduğunu dile getiren Prof.Dr. Yaşar Ersoy, ya bitirildikten sonra geç tarihlerde 16-18′inci yüzyıllarda İzmir’deki liman inşaatlarında yapı taşı olarak kullanılmak üzere bloklar halinde tek tek götürüldüğünü ya da yapı tamamlanamadığını düşündüklerini belirtti.
Klazomenai’de Hellenistik Dönemde esas anlamda iskanın Karantina Adası’nda bulunduğunu düşündüklerini kaydeden Prof.Dr. Ersoy, “Ana karayı ise Hellenistik Dönem’deki topluluklar yoğun olarak tarım alanı olarak kullanmışlar. Öyle güçlü bir iskan yok. Mesela bugüne kadar ana karada Hellenistik dönemden MÖ 3′üncü yüzyıldan, 4′üncü yüzyıl sonlarından, 2′nci yüzyıldan hiçbir şey bulamıyoruz. Karantina Adası da çok büyük bir metropol değildi ama kendi ölçülerinde bu bölgede önemli bir yerleşimdi. Bir yandan da körfeze girişi iyi kontrol etmesi açısından da önemli bir konumu var. Ama Hellenistik ve Roma döneminde başka yükselen şehirlerin gölgesinde kalmış bir yer. Kültürel anlamda bunu iyi görmek ve anlamak gerek. O yüzden buradaki çalışmalara ağırlık vermek istiyoruz” dedi.
1979 yılından beri Urla İskele’de devam eden ana karadaki kazılar hakkında da bilgi veren Klazomenai Kazı Başkanı Prof.Dr. Yaşar Ersoy, “Bu kent için özellikle arkaik dönem olarak adlandırdığımız yani MÖ 7-6′ncı yüzyılı kapsayan 200 yıllık bir zaman dilimi için arkeolojik verileri çok iyi biliyoruz. Sivil iskan alanları, konutlar, çok geniş bir alanı kapsayan mezarlıklar, zeytinyağı işlikleri, seramik fırınları, demirci atölyeleri gibi endüstriyel bir dizi aktivitelerin yapıldığı birimler bize kentin sınırlarını, yapısını, kültürel dinamiklerini, geleneklerini, dış dünyaya ile kurmuş oldukları ilişkilerin materyal bazda burada nasıl yansıdığı ya da Klazomenaililerin sözü edilen dönemlerde deniz aşırı ülkelerde ne tür etkinliklerde bulunduğunu görmek noktasında çok şey sağlıyor” diye konuştu. sondakika.com, 08.10.2011 |
|
DÜNYANIN ÇALIŞAN EN ESKİ TERSANESİ
Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455 yılında Tersane-i Amire adıyla kurulan ve yaşayan en eski tersane olarak nitelendirilen Haliç Tersanesi'nden son dönemde ''Kasımpaşa'', ''Hasköy'' ve ''Sütlüce'' isimli 3 adet panoramik Haliç vapuru inşa edildi.
Tersanenin, şehir hatları vapurlarının, özel sektöre ait teknelerin, kamu kuruluşlarına ait deniz araçlarının bakım ve onarım gibi ağır sanayi çalışmalarının yürütüldüğü bir çalışma sahası olduğunu kaydeden Genç, ''Ancak tarihi tersanemizin insanımızla tanışmasını ve buluşmasını bu gibi etkinliklerle sağlamaya çalışıyoruz. UNICEF tarafından organize edilerek yürütülen ve geçtiğimiz günlerde tanıtımı gerçekleştirilen Stars Of İstanbul sanat çalışmasınında yine tasarım ve dizayn üretimi Haliç Tersanemizde bulunan Ahşabiye Atölyesi'nde yapıldı'' diye konuştu. Habertürk, 08.10.2011 |
|
SARAYDA FOTOĞRAF ÇEKTİRMEK 1500 TL!
Düzenlemeye göre, Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayları hariç, Meclis'e bağlı Milli Saraylar bünyesindeki tüm tarihi yerlerin dış mekanlarında bir saatlik çekim bedeli olarak 1500 TL ödenerek düğün fotoğrafı çekilebilecek. Başvurunun önceden yapılması ve ücretin yatırılıp dekont getirilmesi halinde çekime izin verilecek.
Değişikliğin gerekçesinde, "Milli Saraylar'a bağlı mekanlarda yoğun olarak gelin-damat fotoğraf çekimi talepleri geldiği, tarihi mekanların güvenlik ve korumasının kontrollü olarak sağlanması amacıyla ücreti karşılığı çekimlerin uygun olacağı" belirtildi.
Dolmabahçe
Sarayı'nın,
Milli Saraylar Daire
Başkanlığı etkinliklerine açık olan ünlü
Medhal Salonu, ülkeye prestij kazandıracak
etkinliklere, TBMM Başkanı'nın onayı ile
açılabilecek.
Padişahların kullandığı has bahçeleri etkinliklerde kullanmak isteyenler de yüklü bir miktar ödemek zorunda kalacak.
Habertürk, Haber: Saliha Çolak, 08.10.2011
Başkanlık Divanında, saray, köşk ve kasırlarda tahsis edilecek mekanlar ve ücretleri de yeniden belirlendi. Dolmabahçe Sarayı'ndaki Medhal Salonu, sadece devlet protokolünün kullanımıyla sınırlandırıldı, bazı salonların kiralama ücretleri artırıldı, bazılarının fiyatları aynı kaldı.
Dolmabahçe Sarayı'ndaki Has Bahçe'nin hafta içi ve hafta sonu farklı olan ücreti, tek fiyat oldu. Buradan yararlanmak için daha önce 100 bin lira ödenirken, şimdiki kiralama ücreti 120 bin liraya çıkartıldı. Beylerbeyi Sarayı'ndaki Has Bahçe'nin de hafta içi ve hafta sonu arasındaki fiyat farkı kaldırılarak, tek ücret olarak 75 bin lira olması kararlaştırıldı.
Milli Saraylar Daire
Başkanlığına bağlı birimlerdeki gezi ücretlerinde de
artışa gidildi.
Beylerbeyi Sarayı'nın giriş ücreti 10 liradan 20 liraya, Yıldız-Şale 4 liradan 10 liraya, Ihlamur Kasrı 4 liradan 5 liraya, Maslak Kasırları ve Aynalıkavak Kasrı 2 liradan 5 liraya, Küçüksu Kasrı 4 liradan 5 liraya, Yalova Atatürk Köşkü 4 liradan 5 liraya, Atatürk Deniz Köşkü 2 liradan 5 liraya, Yıldız Çini ve Porselen Fabrikası, Hereke Halı ve İpekli Dokuma Fabrikası 1 liradan 5 liraya çıkartıldı. Akşam, 13.10.2011 |
|
6 BİN YILIN MADENİ!
Radikal, 08.10.2011 |
|
KAZIYA TERÖR MOLASI!
Radikal, Haber: Arif Arslan, 08.10.2011 |
|
AYASOFYA'DA SIVA ALTINDA BİR SIR DAHA
Fossati kardeşler, Sultan Abdülmecid döneminde (1847-1851 arası) Ayasofya’da restorasyon ve iç dekorasyon çalışmaları yürüttü. Ayasofya’nın harç karışımında dişbudak ağacı yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen bir sıvı kullanıldığını da ortaya çıkaran Diker ise yeni çalışmasıyla iki kardeşten Gaspare Fossati’nin Ayasofya’da yaptığı değişikliklerden yola çıkarak çarpıcı iddialarda bulunuyor. Ki Ayasofya’nın ana kubbesi altında Serafim meleklerinin yüzlerini sıva ve çinko maskelerle kapatan da Gaspare Fossati’nin ta kendisi.
Fossati kardeşlerin işleri için “Profan” yani “dini ögelerden uzak” diyen Diker, şimdiye kadar bu konunun irdelenmemesini Fossati’nin müdahalelerinin nedenlerine ilişkin yeterli belge olmayışına bağlıyor. Fossati’nin onarımları sırasında üstünü kapattığı, ancak melek mozaiği kadar şanslı olmayan bir diğer eser, Ayasofya cami olarak kullanıldığı Osmanlı dönemine ait bir hat kompozisyonu.
Fossati, mihrabın üstüne denk gelen, doğu yarım kubbesi üzerindeki süslemeleri de kendi estetik anlayışı doğrultusunda güncellemiş. Ve yarım kubbeye I. Ahmed döneminde nakşedildiği düşünülen devasa hat kompozisyonunun da üstü kapatılmış. Eşkenar yamuk çerçeve içine yazılmış bu büyük yazı şimdi sadece yüzlerce yıl önce çizilmiş birkaç gravürde görülebiliyor.
Diker, hat kompozisyonunun okunabildiği tek resim olan D’Ohsson’un gravürünü inceleyip yazıyı deşifre etmeyi başarmış. Kompozisyonda, Nur Suresi’nin 35. ayetinin ilk cümleleri ile son cümlesi hariç tamamı yazılı. Ayasofya’nın ana kubbe merkezinde halen Nur Suresi’nin 35. ayetinin ilk yarısı bulunuyor. “Eğer Fossati, yazının bulunduğu sıvayı söktükten sonra kendi süslemelerini uyguladıysa bu yazı artık yok olmuş demektir” diyor Diker. “Ama süslemeler direkt yazının üstüne yapılmışsa ortaya çıkarmak ya da en azından izlerine ulaşmak mümkün. Teknolojik görüntüleme cihazlarının kullanılması halinde bu konuda daha net sonuçlar da alınabilir” diye devam ediyor.
Diker, çalışmasında Fossati’nin onarım süreci kapsamında dönemin padişahı Abdülmecid için yaptırılan Hünkar Mahfili’ndeki ilginç bir ayrıntıya da dikkat çekiyor. Mahfili taşıyan sütun başlıklarının dört yüzünde yer alan motifte, uluslararası masonik sembollerden pergel ve gönye kurgusunun stilize edildiğini ileri sürüyor. Diker, “İslam ve Hıristiyan dünyası için evrensel önemi olan Ayasofya’da, Tanzimat reformlarının başladığı bir dönemde bu tür sembolik arayışlara gidilmesi manidar. Abdülmecid’in tahta çıktığı 1839’da Tanzimat hareketleri başladı. Ayasofya’nın da Batılılaşma hareketlerinden sembolik anlamda nasiplendiği düşünülebilir.” diyor.
Diker, Fossati’nin İstanbul’un siluetini etkileyecek değişimlere gittiğini de anlatıyor. Fossati, Ayasofya’nın ana kubbesini dışarıdan dört yönden destekleyen uçan payandaları bu onarımlar sırasında yok etmiş. Kubbenin burulmasını engellemek maksadıyla inşa edilen bu payandaların yerine ana kubbe kasnağını demir lamayla kuşatmış.
Bu yöntemi o dönem için bile çağdışı bulan Diker, “Kubbeyi dört yönden yaklaşık 500 yıl destekleyen bu uçan payandalar, Ayasofya’yı ayakta tutan, Mimar Sinan’ın eseri büyük payandalar kadar önemli statik elemanlardır” diyor. Ayasofya’nın sırları daha yüzyıllarca dünyayı oyalayacak gibi görünüyor.
Fossati’nin yöntemi, dökülen mozaik yüzeyleri kalem işiyle tamamlamak. Diker, toplamda yaklaşık 1900 metrekare yüzeye sahip ana kubbenin yaklaşık 900 metrekaresinin 1847’den günümüze kalemişi yöntemle tamamlandığını düşünüyor. Orijinal mozaiklerse, müze deposunda çuvallarda saklanıyor. Diker, bunların renk ve dönemlerine göre yerine koyulabileceğini savunuyor.
Eskiden tam karşıdaki yarım kubbenin üzerinde Nur Suresi’nin bir bölümü yazılıymış. Diker, gravürden metni deşifre edip yazının orijinal halini gösterebilmek için bilgisayar ortamında kubbedeki yazıyı eski yerine yerleştirmiş. Habertürk, 08.10.2011 |
|
TOPRAK ALTINDAN 250 YILLIK TARİH ÇIKTI
Bitlis Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restorasyonu yapılan Sultaniye Camisi bahçesinden Osmanlı dönemine ait olduğu tahmin edilen 250 yıl öncesine ait mezarlar, odalar, kitabeler ve insanların kullandığı eşyalar bulundu.
Restorasyonuna 6 ay önce başlanan ve 15’inci yüzyılda yaptırılan Sultaniye Camii’nin bahçesinden tarih fışkırdı. Restorasyon kapsamında yapılan kazılarda 250 yıllık olduğu tahmin edilen mezarlar, odalar, banyo taşı, değirmen taşı, ocak, havuz, kitabeler ve o dönemde yaşayan insanlara ait günlük kullanılan malzemeler gün yüzüne çıkarıldı. Kazı alanında incelemelerde bulunan ve kazı ekibinden bilgi alan Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, ortaya çıkarılan eserlerin önemli olduğunu belirterek, "Caminin restorasyonu sırasında konut şeklinde bir yapı bulundu. Gerekli yerlerden onay alındıktan sonra kurtarma çalışması başlatıldı. Yapılan kazı sırasında kitabeleri olan mezarlar ve odalar ortaya çıkarıldı. Bu odalardan bir tanesinde mermer üzerine yazılan bir kitabe bulduk. Aynı şekilde o döneme ait bir havuz bulundu. Buradan değişik eşyalar çıktı. Kazıya devam edilecek. Muhtemelen yapılan kazılar sonucunda tekrar mezarlar ortaya çıkacak. Burada insanların yaşadığını tahmin ediyoruz. Çünkü ateş yakmak için ocak yapılmış. Banyo taşı ve değirmen taşı bulundu. Dışarıdan bakıldığı zaman gözükmeyen mezar taşları bulunuyor. Mezar taşlarından okuyabildiğimiz kadarıyla 250 yıllık mezar taşları var. Başka mezar taşları veya kitabe çıkarsa buranın tam olarak çözümünü yapmış olacağız. Ayrıca kazı çalışmalarının gidişatına göre caminin ihata duvarlarını kardırmamız gerekebilir. Kazı sırasında çıkan bu eserleri de Ahlat’taki müzeye bırakacağız" dedi. Milliyet, Haber: Özcan Ciriş, 08.10.2011 |
|
BOĞAZ'DA YENİ BİR IŞIK ADASI: KULELİ ASKERİ LİSESİ Yapı, 07.10.2011 |
|
|
HAYDARPAŞA GARI TEHLİKE ALTINDAKİ 100 ANIT ARASINDA
Dünyanın doğal, çevresel ve mimari miraslarını korumak için çalışmalar yürüten New York merkezli Dünya Anıtlar İzleme Kurulu(World Monuments Watch), 2012 itibariyle dünyanın ’En Tehlikedeki 100 Anıtı Listesi’ni yayınladı.
Listeye Türkiye’den bugüne dek gördüğü hasarlara karşın onarılmadığı ya da iyileştirilme çalışması yapılmadığı için yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan 4 yer girdi. Bunlar; Haydarpaşa Garı, Adalar, Erzurum’un Çamlıyamaç Köyü ile Büyükada Rum Yetimhanesi. Milliyet, Haber: Nafiz Albayrak, 07.10.2011
|
DÜNYANIN EN ESKİ TAPINAK KALINTILARI GÖBEKLİTEPE'DE
Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi ve Göbeklitepe kazıları 2. Başkanı Yrd. Doç.Dr. Cihat Kürkçüoğlu, Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsünden Prof.Dr. Klaus Schmidt tarafından Örencik Köyü yakınlarında 16 yıldan bu yana yürütülen kazı çalışmalarıyla ortaya çıkan tabloyu, AA muhabirine değerlendirdi.
Göbeklitepe kazılarının 12 bin yıl öncesi hakkında çok önemli bilgiler verdiğini belirten Kürkçüoğlu, ”Göbeklitepe kazıları, burada yaşayan insanların, ‘Kabataş devrinin insanları cahil insanlar, bunların kültürü, sanatı yok, yaşayış biçimleri avcı-toplayıcı’ gibi bilgileri alt üst etti” dedi.
Göbeklitepe’nin Neolotik döneme ait birçok bilgiyi de değiştirdiğini ifade eden Kürkçüoğlu, burada yaşayan insanların tarımı bildikleri, buğdayı işledikleri ve buğdaydan ekmek yaptıklarının dünyada ilk kez Göbeklitepe kazılarıyla gün yüzüne çıkarılan eserlerle anlaşıldığını söyledi.
Daha da önemlisinin burada yaşayanların bir inanç sistemlerinin olduğu ve dünyanın ilk tapınağını ortaya koyabildiklerini, ilk anıtsal eseri oluşturabildiklerini anlatan Kürkçüoğlu, Göbeklitepe halkının bir sanat gücünün olduğunun da buluntular incelendiğinde anlaşıldığına dikkati çekti.
Arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılan ”T” biçimli dikili taşların üzerindeki kabartmalara bakıldığında çok yüksek düzeyde ”plastik sanatlar” bilgisine sahip olduklarının anlaşıldığına değinen Kürkçüoğlu, ”Yani o kadar güzel kompozisyonlar yapmışlar ki o taşların üzerinde. Bugünkü grafikerleri bile hayrete düşürüyor. Mesela düşünebiliyor musunuz beş tane yılan gövdesi, su dalgası biçiminde uzanıyor. Onun kenarına bir leylek oturtuluyor. Yılan gövdesinden su dalgası oluşturabilmek bugünkü grafikerlerin zekasını bile zorlayabilecek bir olay. Bunu 12 bin sene önce bulmak önemli bir şey bence” diye konuştu.
Yrd. Doç.Dr. Cihat Kürkçüoğlu, buluntular arasında yer alan yüksek kabartma leopar figürünün dünyada eşi benzerinin olmadığını düşündüğünü dile getirdi.
”Dünyanın en eski yüksek kabartması olmasına rağmen bu kadar güzel olması insanı hayrete düşürüyor” diyen Kürkçüoğlu, Göbeklitepe insanlarının belli bir kültür düzeyine sahip olduklarının avcı, toplayıcı ve gezici insanlar olmadıklarının söz konusu buluntular incelendiğinde anlaşılabildiğini kaydetti.
12 bin yıl önce Göbeklitepe’de yaşayanların deri işlemesini bildiklerini de aktaran Cihat Kürkçüoğlu, şöyle devam etti: ”Buluntular arasındaki bir dikili taşın önünde erkek figürünün önünü örten bir tilki derisi var. Dünyadaki en eski örnek bence. Deri işlemesini bilmek, heykel yapmasını bilmek, taş kabartma yapmasını bilmek, tarımı bilmek, bir inanç sistemine sahip olmak, bir mimari eser ortaya koyabilmek ve dünyada ilk kez… Eminim önümüzdeki 5 -10 yıl içerisinde buraya ABD’den, İngiltere’den dünyanın en uzak köşesinden günübirlik uçuşlarla gelmeye başlayacaklar. İnsanlık tarihini merak eden herkes Göbeklitepe’yi mutlaka görmeli.”
Göbeklitepe’de bulunan anıtsal yapıların tapınak olduğunun düşünüldüğünü belirten Kürkçüoğlu, şu anda kesin bir bilgi olmadığını ancak büyük olasılıkla bunların tapınak olduğunu ancak burada yaşayanların neye inandıklarının henüz belirlenemediğini anlattı.
Bu tür bilgilerin 40-50 yıl sonra kazılar tamamlanıp, fotoğrafın tamamı çıktığında daha kolay yorumlanabileceğine işaret eden Cihat Kürkçüoğlu, şunları kaydetti: ”Mesela dikili taşlar üzerinde hayvan kabartmaları var. İşte üstte domuz, ortada tilki onun altında leylek niye leylek üstte değil, domuz ortada değil mesela. Bir hikayeyi mi anlatıyor, yoksa bir yazı mı bu? Bir yazı olursa hele bunun bir yazı olduğu anlaşılırsa yer yerinden oynar. Biz yazıyı MÖ 3 bin olarak biliyoruz. Sümerler dönemine götürüyoruz. Burada 9 bin yıl daha geriye gidecek. Yani MÖ 10 binlere gidecek yazının icadı. Bunlar hep cevap bekleyen sorular. Kazılar ilerledikçe, fotoğrafın tamamı ortaya çıktıkça daha kolay yorumlanabilecek.”
-Göbeklitepe- Neolitik döneme ait yerleşim yeri Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın 18 kilometre kuzeydoğusundaki Örencik Köyü yakınlarında bulunuyor.
İlk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago üniversitelerinden görevlilerinin yüzey araştırmaları sırasında fark edilen Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarını, 1995 yılından bu yana Şanlıurfa Müzesi ve Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü ortaklaşa yürütüyor.
Kazı çalışmalarında şimdiye kadar neolitik döneme ait yabani hayvan figürlü ”T” biçimli dikili taşlar, 8-30 metre çapında dairesel ve dikdörtgen şekilli dünyanın en eski tapınak kalıntıları, çok sayıda yabani hayvan figürü, insan heykeli, dikili taşlar ve yaklaşık 12 bin yıl öncesine ait olduğu belirtilen 65 santimetre uzunluğunda insan heykeli gibi tarihi eserler bulunmuştu. Dünyanın en eski ”tapınak merkezi” olduğu belirtilen Göbeklitepe, bir süre önce UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmıştı. Turkishny, 06.10.2011
Hürriyet, 09.10.2011 |
|
ANTİK ROMA TİYATROSUNA ÖZEL İDARE KORUMASI Habertürk, 06.10.2011 |
|
BEYLİKLER SEMPOZYUMU SONA ERDİ
3-4 Ekim 2011 tarihlerinde Kastamonu’da gerçekleştirilen Kuzey Anadolu’da Beylikler Dönemi Sempozyumu’nun Kastamonu oturumları sona erdi.
Sempozyumun sonunda Doç.Dr. Cevdet Yakupoğlu ve Vakıflar uzmanı Erdal Arslan’ın rehberliğinde Kastamonu gezisi gerçekleştirilerek katılımcılara Kasabaköy Mahmud Bey Camii, Kastamonu Kalesi, Kastamonu Müzesi, Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi, Atabeygazi Camii, Nasrullah Meydanı çevresi eserleri, Hükümet Dairesi, Rektörlük Binası, İzbeli Çiftliği gibi mekanlar gezdirildi. Sempozyum Düzenleme Kurulu üyesi Doç.Dr. Cevdet Yakupoğlu, yapmış olduğu açıklamada Kastamonu’da iki gün boyunca devam eden Beylikler Dönemi Sempozyumu’nun bilimsel bakımdan verimli geçtiğini ve kıymetli bildirilerin sunulduğunu söyledi. Yakupoğlu, ilgili sempozyumda sunulan bildiri başlıklarından örnekler verdi:
Prof.Dr. Fuat Yöndemli; Seda Akarsu: “Candaroğulları Beyliğinde Tıb” Prof.Dr. Kenan Ziya Taş: “Kuzeybatı Anadolu’da Osmanlı Öncesi Vakıfları” Prof.Dr. Saime İnal Savi: “Farsça Kaynaklarda Candaroğulları ve İsmail Bey” Prof.Dr. Yavuz Unat: “Candaroğulları Döneminde Kastamonu’da Bir Bilim Adamı: Fethullah Şirvani” Doç.Dr. Güray Kırpık; Dr. Ahmet Cebeci: “Kuzeybatı Anadolu’da Hıristiyan Türklerin İskanı ve Şahıs Adları” Doç.Dr. Cevdet Yakupoğlu: “İsfendiyar Bey’in Eşi Tatlu Hatun’un Hanönü’nde Yaptırdığı Hanın Yeni Bulunan İnşa Kitabesi” Yrd. Doç.Dr. Halil Çetin: “İsfendiyaroğlu İsmail Bey İmareti” Mustafa Gezici (M.E.B. Öğretmen): “Kastamonu ve Civarında Oğuz Boy Damgaları” Erdal Arslan (Vakıf Uzmanı): “Kastamonu’da Beylikler Döneminden Günümüze Ulaşan Vakıf Eserleri.”
Doç.Dr. Cevdet Yakupoğlu, Kastamonu’da beş oturum üzerinden gerçekleşen Beylikler Dönemi Sempozyumu’nun değerlendirme oturumunda yaptığı konuşmasında şu tespit ve değerlendirmelere yer verdi:
“İki gün boyunca 25 civarında bildiri sunulmuştur. Kastamonu’nun 11-15. yüzyıllar arasındaki siyasi, sosyal, kültürel, bilimsel, ekonomik ve dini bakımlardan tarihi tartışılmış, yeni bulgular ve belgeler dinleyici ile paylaşılmıştır. Kastamonu’ya Selçuklu ve Beylikler devrinde yerleşmiş Türk boyları, kurulan köyler, inşa edilen mimari eserler, Kastamonu’nun Türk ticaret tarihindeki yeri, ortaya konulan sanat değerleri, yazılan Türkçe, Arapça, Farsça eserler ile bilim adamları üzerine yeni tespitler yapılmıştır. Genel kanaat sempozyumun verimli geçtiği yönündedir. Ancak bizler eksikliklerin de farkında olarak bundan sonraki çalışmalarda bunların giderileceğine inanıyor, şu öneri ve temennileri kamuoyu ile paylaşıyoruz:
Sempozyumda sunulan bildirilerin en kısa sürede basılması için maddi kaynak temini sağlanmalıdır.
Kastamonu Postası, 06.10.2011 |
|
HADRİANAPOLİS TURİZME AÇILIYOR
Karabük Valisi İzzettin Küçük beraberinde Eskipazar Kaymakamı Eren Arslan, Eskipazar Belediye Başkanı Dursun Baş, İl Emniyet Müdürü Ahmet Turan Temel ile İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Şahin’le birlikte kazı çalışmalarının yapıldığı antik kentte incelemelerde bulundu. Burada kazı çalışmaları sonrası gün yüzüne çıkan eserleri inceleyen Vali Küçük, çalışmaları yürüten Yrd. Doç.Dr. Vedat Keleş’ten bilgiler aldı. Kazı Başkanı Yrd. Doç.Dr. Vedat Keleş, geçen yıllarda kazı çalışmaları yapılan ve tamamen ortaya çıkarılmış durumda bulunan ve yoğun tahribatın yaşandığı Kilise B ve Geç Roma villası olmak üzere Hamam A ve Hamam B yapılarında da çalışma yaptıklarını söyledi. Bazen kazılarda, kazılardan çok ortaya çıkarılan tarihin korunması ve tahribatının önlenmesinin gerektiğini anlatan Keleş, “Kilise B yaklaşık 2001 yılında Karadeniz Ereğli Müzesi tarafından kazılmış bir yapı ve onun dışında Kilise A yapısı, Hamam A, Hamam B, Geşnova müzesi olmak üzere beş yapıda burada kazı gerçekleştirilmiş. Ben, felsefe olarak koruma önlemi alınmadan bir yapının kazılmasına şahsen karşıyım. Çünkü burası özellikli bir yer, mozaik bakımından zengin bir kent mozaik son derece hassas bir malzeme zemininde. Mozaik olan bir yapının kazıldıktan sonra mutlaka üzerinin kapatılması gerekiyor ya da ciddi bir korunma önlemi alınması gerekiyor. Burada bir ön çalışma yaptığımızda bu tahribatın boyutlarını zaten fazla olduğunu biliyorduk ama bu sene özellikle mozaiğin üzerini açtığımızda tahribatın çok ciddi boyutlarda olduğunu gördük. Bu da bizi üzüyor çünkü bizim asıl görevimiz, tabii ki arkeolog kazı yapacağız ama öncelikli vazifemiz bu değerleri gelecek kuşaklara aktarmak. Bu noktada yapacağımız çalışmaları öncelikle onların koruma noktası olması lazım. Bizim buradaki amacımız hazır olan yapıların restorasyonu ve konservasyonunu sağlamak” dedi. Keleş ayrıca, yürütülen epigrafik çalışmalar ile de Hadrianopolis ve bölge tarihi ile önemli epigrafik belgelere ulaşıldığını, burasının Karadeniz Bölgesi’nin Zeugma’sı olarak anılacağına inandığını kaydederek şunları söyledi:
“Burası özellikle Geç Roma döneminde Bizans döneminde oldukça önemli bir kent hatta bunun araştırmasını yapmadık ama eğer ciddi bir çalışmayla belki Bizans döneminde hac merkezi olabilme ihtimali var. Eğer böyle ise Hıristiyan dünyası için çok daha önemli hale geliyor. Hadrianapolis antik kentinin ortaya çıkarılmış yapılarının kurtarılma aşamasında önemli bir mesafe alacağımızı düşünüyorum.”
Kazı alanındaki gezi ve incelemelerinin ardından bir açıklama yapan Vali İzzettin Küçük ise, antik kentin turizme açılması amacıyla yoğun bir gayret harcandığını ifade ederek, “Hadrianapolis antik kentinde kazı çalışmaları uzun süredir devam etmesine karşın bir türlü turizme açılamıyordu. Bu sene sonuna kadar yapılacak çalışmalarla burayı ziyaretçilere açmış olacağız. Burada yoğun bir çalışma var. Hocamız 45 günlük bir ek süre aldı. Bu ayın 17′sinde yapılacak ihale ile kazı alanının üstü örtülecek ve içene gezi alanı için platform yapılacak. Hocamız dediği gibi burayı yetiştirirse burayı bu sene sonu itibariyle turizme açmış olacağız. Bu kazı alanının, antik kentin, şehrin, turizme açılan ilk kısmı olacak. Tabi bu da kazı çalışmalarına daha bir ivme verecek. En azından insanları getirip gezdirebileceğimiz bir mekan olacak. Bu önemli bir başlangıçtır. Bu Karabük’te var olan turizmi çeşitlendirecek ve güçlendirecektir. Safranbolu’suyla, Yenice’siyle, Eskipazar’ıyla Karabük Türkiye’nin önemli bir turizm parçası olacaktır” dedi. Eskipazar’ın antik kentle birlikte daha da gelişeceğini ve güzelleşeceğini de sözlerine ekleyen Vali Küçük şunları söyledi:
“Belediye Başkanımız da şehrin güzelleşmesi için elinden geleni yapıyor. Kaymakamımız yeni göreve başladı. Kendisine de hayırlı olsun diliyorum. Kendisinin bu ilçeye güzel değerler katacağına inanıyorum. Güzellikleri ilk önce kendi insanlarımıza sunacağız. Sonra turizm amacıyla gelen insanlara bu güzellikleri yaşatacağız. Bin 500 yıllık tarih tekrar gün yüzüne çıkıyor. Eskipazar bin 500 yıllık tarihi hüviyetini tekrar kazanıyor.”
Antik kentte, Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Vedat Keleş başkanlığında 3 arkeolog, 1 sanat tarihçisi, 1 Bizans uzmanı, 2 Restoratör-konservatör, 1 antropolog, 1 epigraf ve 35 kişilik öğrenci ve işçi olmak üzere toplam 46 kişilik bir ekip, yeni eserlerin ortaya çıkarılması ve daha önce çıkarılan mozaiklerde oluşan tahribatı gidermeyi planlıyor. Sabah, 04.10.2011 |
|
ANTİK KENTİN SU ALTINDAKİ KALINTILARI PIRIL PIRIL OLDU
Gümüşlük Beldesi’nde, ‘Antik Myndos Kenti’ni Pırıl Pırıl Yapalım’ sloganıyla temizlik çalışması başlatıldı. İlk kez yapılan temizlik çalışmasına Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde görevli arkeologlar, Kalipso ve Deko Dalış Okulu’nun profesyonel dalış eğitmenleri ve aralarında yabancı turistlerin de bulunduğu 14 dalgıç katıldı. Gümüşlük Belediyesi görevlilerinin de destek verdiği etkinlikte tarihi Gümüşlük Limanı içerisinde 2-16 metre derinlikte bulunan 3 bin 500 yıllık Antik Myndos kentinin kalıntıları, kral yolu ve kenti çevreleyen kale duvarları pırıl pırıl yapıldı.
Yaklaşık 4 saat süren çalışmalar sonunda yüzde 70′i su altında bulunan antik kentin harabeleri arasından çıkarılan iki traktör römorku dolusu çöp, iskelede 2 saat süre ile sergilendi. Sudan çıkartılan, otomobil lastiğinden tabağa, battaniyeden akaryakıt bidonuna kadar pek çok atık görenleri şaşırttı.
Etkinliğin önümüzdeki günlerde diğer beldelerde hayata geçiliceğini belirten Kalipso ve Deko Dalış Okulu işletmecisi Murat Bıçak, “Bize emanet edilen mirası bu kadar hoyratça kullanmaya ve kirletmeye hakkımız yok. Üzerimiz düşen görev su altındaki kültür mirasını ve denizimizi bize teslim edilenden daha iyi gelecek nesillere aktarmak. Suyun altındaki tarihi eserlerin üzeri adeta çöplüğe dönmüş. tatilcileri duyarlı olmaya davet ediyoruz. ‘Bu güzellik bitmez’ diye düşünenler, yanılıyor. Bu tür su altındaki tarihi mekanları ve denizimizi temiz tutmak, bizim gibi denizden ekmek yiyenler kadar burada tatil yapan herkesin görevi” dedi. Toplanan atıklar, daha sonra belediye çöplüğüne götürüldü. Haberler.com, 02.10.2011 |
2 - 8 Ekim 2011 |
|
BERGAMA DÜNYA MİRASI OLMA YOLUNDA İLERLİYOR
Sahip olduğu tarihi ve kültürel değerlerin insanlığın ortak değeri sayılabilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan içinde sanat tarihçileri, arkeologlar ve bilim insanlarının bulunduğu heyet Bergama’ya gelerek incelemelerde bulunmuştu. Yapılan incelemelerde sit alan sınırları referans alınarak yeni alan sınırları belirlenmiş, alan yönetim planın oluşturulması, sit alanları ve ören yerlerinin doğal bütünlüğü içerisinde etkin bir şekilde korunması ve yaşatılması konularında çalışmalar yürütülmüştü.
Tüm bu çerçevede yapılan toplantılar sonucunda konuyla ilgili tüm resmi kurumlar, muhtarlıklar ve sivil toplum kuruluşlarından gelen olumlu görüşler doğrultusunda öneri olarak belirlenen yönetim alanı sınırları Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kararıyla onaylandı. Yönetim alan sınırlarının kesinleşmesiyle süreç resmen başlamış oldu.
Hem arkeolojik, hem kentsel sit özelliğe sahip çok katmanlı bir yapıya sahip Bergama’da çalışmalar bundan böyle, kesinleşen alan sınırı üzerinden yürütülecek. UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almak için önünde yaklaşık 4 yıllık bir süreç bulunan Bergama’da çalışmalar ilgili yönetmelik çerçevesinde gerçekleştirilecek.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday olmanın önemli olduğunu belirten Belediye Başkanı Mehmet Gönenç; “Çalışmalarımız sonuç veriyor. Bergama kısa süre önce UNESCO Kültür Mirası Listesi’nin geçici adayı oldu. Ancak bundan sonrasında bizleri yoğun bir çalışma dönemi bekliyor. Bergama’nın dünya kültürünün ortak mirası olması için uğraşımız devam edecek. İnanıyorum ki Bergama UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’nin içinde yer alacaktır” dedi. Bergama Kuzey Ege, 06.10.2011 |
|
UNESCO GÖZÜYLE YENİ HALİÇ!
Radikal, Haber: Ayça Örer, 06.10.2011 |
|
600 YILLIK HAMAM BULUNDU
İzmir’in Ödemiş İlçesi Bozdağ beldesinde çalışmalarını sürdüren Ödemiş Müze Müdürlüğü’ne bağlı uzman ekipler yapılan kazı çalışmaları sonucunda 600 yılık olduğu tahmin edilen bir hamam ortaya çıkarıldı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün girişimleriyle başlatılan Prof.Dr. Bozkurt Ersoy ve ÇEKÜL Havza Koordinatörü Emin Başaranbilek yönetiminde sürdürülen çalışmalar sonucunda hamam olduğu anlaşılan yapıda rölöve çalışmalarının başlatılacağı ifade edildi. Yapılan kazılarda yapının 1400’lü yılların mimarisiyle inşa edildiğini gösteren önemli bulgulara rastlandığını kaydeden ÇEKÜL Vakfı Küçükmenderes Havzası Koordinatörü Emin Başaranbilek, “Tahminlerimize göre bu hamam 600 yıllık. Bozdağ’ın Aydınoğulları’nın yazlık sayfiye yeri olduğunu biliyoruz. Aydınoğlu Mehmet Bey’in evi de Bozdağ’da bulunuyordu. Bu nedenle hamamın da Aydınoğulları’ndan kalmış olabileceğini düşünüyoruz. Çalışma ve araştırmaları sürdürüyoruz. Hamamın restorasyonu için Anıtlar Kurulu’na proje sunulacak. Proje kabul görürse bu tarihi yapıyı restore edeceğiz” dedi. Anayurt Gazetesi, 06.10.2011 |
|
'ŞAPKALI KADIN' YENİDEN SAHNEDE
Görülmemiş renklere boyanmış çehresiyle 106 yıl önce ilk sergilendiğinde Parislileri ‘şoka sokan’ Henri Matisse’in ünlü şapkalı kadını, Paris’e gösterişli bir dönüş yaptı. Amerikalı yazar Gertrude Stein ve kardeşlerini, 20. yüzyıl avangard sanatının ‘patronları’ haline getiren efsanevi koleksiyonlarının önemli bir bölümü, dün Paris’te sanatseverlerle buluştu. Stein ailesinin koleksiyonunda yer alan yaklaşık 200 resim, Henri Matisse’in ünlü ‘Femme Au Chapeau’ (Şapkalı Kadın) adlı resminin 1905’te ilk kez sergilendiği ve büyük tartışmalara neden olduğu Grand Palais’de bir araya geldi.
Radikal, 06.10.2011 |
|
BİTİŞİK İKİ TARİHİ BİNA KÜL OLDU
Fatih'te bitişik iki tarihi ahşap binada
belirlenemeyen bir nedenle yangın
Helvacı Tahsin Sokak 23 numarada bulunan iki katlı tarihi ahşap binada dün 16.00 sıralarında çıkan yangın kısa sürede büyüdü. Yangın bitişikteki boş olan tarihi ahşap binaya sıçradı. Sabah, Haber: Ali Şahin, 06.10.2011 |
|
FOTOĞRAFIN 'GRAND TURC'UNA VEDA
Sipa'nın kurucusu, foto muhabiri Gökşin Sipahioğlu, dün sabah yerel saatle 08.00'de Paris'teki Amerikan Hastanesi'nde vefat etti. 1961 yılında patlak veren füze krizi sırasında Küba'ya girmeyi başaran ve röportajlar yapan tek Batılı gazeteci olması; 1968 yılında Paris olaylarını yansıttığı fotoğrafları, Çekoslovakya ve Arnavutluk'ta meydana gelen olaylar hakkındaki haber ve fotoğraflarıyla tüm dünyada adından söz ettiren Sipa Fotoğraf Ajansı'nın kurucusu Gökşin Sipahioğlu, Fransızlar tarafından "Grand Turc" olarak anılıyordu. 1955'te İstanbul Ekspress'in yazı işleri müdürlüğünü yaptığı sırada yayımladığı "Selanik'te Atatürk'ün doğduğu evini bombaladılar" haberinden ötürü 6-7 Eylül olaylarına sebep olmakla da suçlanan usta fotoğrafçı, hakkındaki iddiaların doğru olmadığını, sadece ajans haberini manşete çekerek yayımladığını söylüyordu.
28 Aralık 1926'da İzmir'de doğan Sipahioğlu, İstanbul'da Saint Joseph Fransız Lisesi'nde okudu, İstanbul Üniversitesi'nde gazetecilik eğitimi aldı. Uzun süre gazetecilik yaptıktan sonra 1973 yılında resmi olarak Sipa Press'i kurdu. Ajansı 2001 yılında Fransız medya grubu Sud Communication'a sattı. Sipahioğlu, 2007 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından Chevalier de la Légion d'honneur nişanı ile ödüllendirildi. Sipahioğlu, Fransa'da yaşıyordu.
Reza (Foto muhabiri): Gökşin, dünyadaki yeni foto muhabirliğinin kurucusudur. Foto muhabirlerine müthiş bir destek verdi ve dünyanın en iyi fotoğraf ajanslarından birisini kurdu. Gökşin ile ilk olarak 1979 yılında Paris'teki ofisinde görüşmüş ve ona İran Devrimi ile ilgili çektiğim bazı fotoğrafları göstermiştim. Türkçe olarak 'Bize katılmak ister misin?' diye sordu. O zamanlar mimarlık kariyerime devam etmek niyetindeydim. Ama o, 'Sen büyük bir usta olacaksın.' diyerek beni ikna etti ve böylece fotoğrafçı oldum.
Jean François Leroy (Perpignan Visa Pour L'Image'ın kurucusu): Gökşin, çok sayıda fotoğrafçı keşfetti. Bu mesleğe çok şey kattı. Farklı jenerasyonlar yetiştirdi. Ben kendisini 34 yıldır tanıyorum. Benim foto muhabirliği mesleğinde olmama vesile olan kişi odur. 20'li yaşlarımda onun ofisine gitmiş ve üzerinde çalışmak istediğim bir fotoğraf projesini paylaşmıştım. O da bana destek oldu. Onun sayesinde bu mesleğe başladım. O benim hem arkadaşım hem babam gibiydi. Şu an çok üzgünüm.
Coşkun Aral: Foto muhabiri olmayı kafama koyduktan sonra en çok tanışmayı arzu ettiğim kişi oldu. 1970'li yıllarda ona ulaşmak için defalarca mektup yazdım. Sonrasında 1977-1980 yılları arasında SİPA'nın Türkiye muhabirliğini yaptım. Sipahioğlu'nun dünya basınındaki en iyi Türk fotomuhabiri olarak tanındığını keşfettim. Fotoğrafa hak ettiği yeri vermeyen Türk basınında ise sadece Paris'e gidip işi düşen gazetecilerin aradığı bir insandı. Bugün dünya basınındaki foto muhabirlerinin çoğunun yaşamlarında belirleyici konumu olan bir ustaydı Gökşin. Türkiye ve Anadolu değerlerine inanılmaz bağlıydı.
Ara Güler: Türkiye'de yıllar önce beraber birçok haber takibi yaptık. En başta çok iyi bir gazeteci. Dünyanın birçok yerine giderek çok güzel habercilik ve fotoğrafçılık örnekleri sergiledi. Sonra Sipa Press'i kurdu. Bir muhabir bir yere gönderilecekse o gönderirdi. Gazetecilere ve fotoğrafçılara büyük destek verdi. Fotoğrafa katkısı ise özellikle dağıtım bakımından çok büyük oldu. Esasında Sipa'yı, Gökşin, ben ve Güneş Karabuda olarak beraber kuracaktık. Ama o zaman biz bu işi çok ciddiye almadık. O, ajansı kendisi kurdu. Ve Sipa'yı dünyanın en büyük ajanslarından biri yaptı.
Heidi Levine (Fotoğrafçı): Gökşin, Sipa'nın başında olduğu sürece biz fotoğrafçıların hep arkasında durdu. Sadece fotoğraf anlamında da değil. Herhangi bir sorunumuz olması halinde bizzat ilgilenir ve gerekirse kendi cebinden para harcayıp çözerdi. Şu an ailemden birini kaybetmiş gibi hissediyorum.
Bruno Barbey (Magnum fotoğrafçısı): Gökşin ile 1966 senesinde tanışmıştım. O zaman Sipa'yı kurmamıştı. Paris'te Mayıs 1968'de yapılan gösterileri birlikte takip etmiştik. Daha sonra benim Sipa'ya katılmamı istedi. Fakat Magnum Fotoğraf Ajansı ile anlamış olduğum için onunla çalışamadım. Ama çok iyi ilişkilerimiz oldu. Magnum fotoğrafçıları olarak ajansındaki laboratuvarı kullanmamıza izin veriyordu. Günümüzün tanınan ve başarılı olan fotoğraf ustalarının birçoğu onun tezgahından geçti. Zaman, Haber: Mühenna Kahveci, 06.10.2011 |
|
|
40 MİLYON KERE MAŞALLAH!
Ming Hanedanlığı dönemine ait kobalt mavisi bir vazo, Hong Kong'da yapılan bir müzayedede 21.6 milyon dolarla (40 milyon TL) rekor fiyata alıcı buldu.
İsviçreli Zuellig kardeşler tarafından yaklaşık 50 yıl önce toplanan Çin porselenlerinden oluşan 'Meiyintang Koleksiyonu', Sotheby's Müzayede Evi'nin Hong Kong'da düzenlediği müzayedede görücüye çıktı. Vazo, müzayedeye telefonla katılan bir kişi tarafından satın alındı. Akşam, 06.10.2011 |
ÜSTÜ VİLLA, ALTI MAĞARA
Gölbaşı İlçesi Koruma Geliştirme ve Turizm Derneği Başkanı İsa Ömercan’ın, ’Mağara için geçen yıl 100 bin lira ödenek ayrılmıştı. Bu para ne oldu?’ sorusuna da açıklama getiren Mehmet Deveci, MTA’nın raporuna göre bölgenin halen SİT alanı olarak görüldüğünü belirterek, "Ya bu evler yıkılarak mağara turizme açılacak, ya da mağara şu andaki haliyle kapalı duracak" diye açıklamada bulunup, fizibilite raporunu beklediklerini söyledi. Deveci açıklamasında şu görüşlere yer verdi: "Geçen yıl Gölbaşı Tulumtaş’ta bulunan Damlataş Mağarası için 100 bin lira bütçe ayrılmıştı. Bu para ile Özel İdare Müdürlüğü’ne, İl Kültür Turizm Müdürlüğü olarak fizibilite çalışmaları yaptırıyoruz. Raporu halen elimize gelmedi. Bu yıl sonuna kadar raporun hazırlanması gerekiyor. Hazırlanan rapor gelince ona göre bütçe ayrılıp, çalışmalar başlatılacak. Türkiye için çok değerli olan ve Başkent için de önemli bir kazanım olacak olan bu mağaranın turizme kazandırılmasını istiyoruz. Ancak son durumu nedir bilmiyoruz. Fizibilite çalışmaları sonucunda nasıl bir rapor çıkacak, mağaranın çökme durumu var mı, neler yapılabilir gibi uzmanların hazırlayacağı rapor bizlere yön verecek. Takipçisi olacağız."
Mehmet Deveci, elinde bulunan MTA’nın raporuna göre bu bölgeye yapılaşma yapılamayacağını belirterek, "Bu villalar nasıl yapılmış bilmiyorum. MTA raporuna göre yapılmaması gerekirdi" dedi. Mağaranın turizme açılması için üzerindeki evlerin yıkılması gerektiğini belirten Mehmet Deveci şöyle devam etti: "Ya bu evler yıkılıp mağara turizme açılacak, ya da mağara şu andaki haliyle kapalı duracak. Bu konuda yetkili kurumların biran önce harekete geçmesini biz de istiyoruz. Fizibilite raporunu bekliyoruz. Rapor doğrultusunda çalışmaların bir an önce başlatılmasını sağlayacağız. Bugüne kadar burası için hiçbir kurum tarafından bütçe ayrılmamış, siyasi bir çalışma da yapılmamış. Elimizde sade MTA’nın raporları var. Bir de sit alanı ilan edilmesi var." Ankara Kent Haber, 05.10.2011 |
|
ASLANTEPE'NİN HAZİNELERİ Malatya Haber, Haber: Bülent Korkmaz, 05.10.2011 |
|
GÜNAY: İSHAK PAŞA SARAYI'NIN ORİJİNAL YAPISI YANLIŞ RESTORASYONLARLA BOZULMUŞ
Bir dizi inceleme ve programlara katılmak üzere Ağrı'ya gelen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Doğubayazıt İlçesi'nde bulunan İshak Paşa Sarayı ve Ahmed-i Hani Türbesi'nde incelemelerde bulundu.
Bakan Günay'a incelemelerinde Yatırım İşletmeler Genel Müdürü Zeki Can, Kültür Varlıkları Genel Müdürü Murat Süslü ve bakanlık müşavirleriyle ile Ağrı Valisi Ali Yerlikaya, AKP Ağrı Milletvekilleri M.Kerim Yıldız, Ekrem Çelebi, Fatma Salman Kotan ve diğer ilgililer eşlik etti. Restorasyon çalışmaları devam eden İshak Paşa Sarayı'nın girişinde jandarmaya ait 'Afgan' isimli dedektör köpekle yakından ilgilenen Bakan Günay, saraya geçerek restorasyon çalışmaları hakkında ilgililerden bilgi aldı. Günay, Saray'ın her tarafını gezerek ilgililere çalışmaların düzenli ve erken bitirilmesi talimatını verdi.
Burada gazetecilere açıklamalarda bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Günay, İshak Paşa Sarayı'nın özgün yapılardan birisi olduğunu ifade ederek, sarayın Dünya Miras Listesi'ne aday gösterildiğini hatırlattı. Sarayla ilgili geçmiş yıllardan bu yana çeşitli uygulamalar yapıldığını belirten Günay, ama bu uygulamaların çok doğru olmadığını vurguladı.
Günay, şunları kaydetti: ''İshak Paşa Sarayı için söylemiyorum, başka tarihi mekanlar için de söylüyorum. Bazıları yapılara zarar vermiş. Ya da birinci avluda görüldüğü gibi zemin döşemesi yapılmış, ama drenaj düşürülmemiş. Suyun nereden akacağı düşünülmemiş. Halbuki orijinalinde bütün bunlar hesaplanarak yapılmış. Onun içi yüzyıllarca böyle kalmış. Son yıllarda yapılan çalışmalar maalesef yapısını bozmuş. Şimdi bizim bu yapıyı orijinal hale getirmemiz mümkün değil. Fakat yüzyıllarca ayakta kalacak şekilde yapı çalışması yapıyoruz. Bunun için ciddi bir kaynak ayırdı devletimiz. Fırsat buldukça da ben, Genel Müdürüm ve arkadaşlarımız da inceliyoruz. İnşallah 2012 yılında gördüğümüz bütün restorasyonlar bitmiş olacak. Burayı esas itibari ile bir müze yapacağız. Ama tabii bir yeme içme mekanı bunun içerisinde kafeterya, insanların hem doğayı hem de tarihi hissedebilecek bir ortam oluşturma çalışması içerisindeyiz."
Doğubayazıt çevresinde hemen arkada Ağrı Dağı, Ağrı Dağı'nda da bir 'Nuh'un Gemisi Efsanesi' olduğunu hatırlatan Bakan Günay, bu konuyla ilgili de şunları söyledi: "Onunla ilgili de bazı düşüncelerimiz var. Bir meteor çukuru var. Onu da çevre düzeni ile birlikte ayağa kaldıracağız. Bütün bu coğrafyada tarihi eserlerimiz var. Amacımız hepsini ayağa kaldırmak. Ardahan'dan başlayıp Van'a kadar giden bir hat üzerinde özgün desinasyon çalışması yapacağız. Biz tarihi eserlerimizi korumak, kültür turizm olarak gelişme sağlamak için elimizden gelenini yapmaya çalışıyoruz. Bölge halkının da bunu sahiplenmesi, İl Özel İdarenin, sivil toplum kuruluşlarının bunu sahiplenmesi lazım. Barış ve esenlik ortamının, süreklilik kazanması işlerimizi kolaylaştıracaktır. Hem de bu bölge insanın turizmden gelir elde etmesi, istihdam fırsatı bulması birlikte mutlu yaşamanın kapsını aralayacaktır. İnşallah gelecek yıllarda güzel gelişmeleri hep beraber göreceğiz.''
Günay, İshak Paşa Sarayı'nın yakınında bir yerleşim yeri olduğunu belirterek, Ahmed-i Hani Türbesi'nde de çalışmaların başladığını söyledi. Bakan Günay, şöyle devam etti: ''İnşallah orası da güzel bir görünüme kavuşacaktır. Dediğim gibi bölge turizm açısından çekim merkezi haline gelirse, biz burda başka yapıları da ayağa kaldıracağız. Moteller yapma küçük işletmeler yapma, çeşitli işleyişler yapmak için yatırımcıları buraya çekebiliriz. Bunların temeli bölgede barışın sağlanmasıdır. Tüm bölge, bu kör kurşunlardan bu serseri davranışlardan zarar göreceklerdir. O yüzden barış olursa, kardeşlik olursa çok daha güzel gelişmeleri burda görürüz.''
Günay, daha sonra beraberindekilerle Ahmed-i Hani Türbesi'ne geçerek burada bir süre dua etti. Türbe ziyareti öncesinde Ağrı Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (AKYAD) Başkanı Mehmet İzci, Bakan Günay'a derneğe yaptıkları destek ve katkılardan ötürü plaket ile Ahmed-i Hani'nin Kürtçe eseri olan 'Mem-u Zin'i isimli kitabı hediye etti.
Turizm Gazetesi, 05.10.2011 |
|
5 BİN YILLIK KAYAKÖY'DE HAZİNE ARAYAN 4 KİŞİ SUÇÜSTÜ YAKALANDI
Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde define arayan 4 kişi jandarmanın düzenlediği operasyonla yakalandı.
5 bin yıllık tarihi Kayaköy'de kazı yapan kişilerin bölgedeki tarihi yapıya zarar verdiği belirtildi. Edinilen bilgiye göre, İ.A.(41), E.C.(34), Ö.Ç.(32) ve M.Y.(45) isimli şahısların sık sık Fethiye'ye bağlı Kayaköy'de bulunan Karmylassos antik kenti'ne geldiğini öğrenen jandarma ekipleri şahısları takibe aldı. Zanlıların şüpheli tavırlarından hareket eden ekipler, 4 kişiyi izlemeye başladı. Kısa süre sonra zanlıların Karmylassos antik kenti'nde kazı yaptığı bilgisine ulaşan ekipler, dün saat 16.00 sularında operasyon gerçekleştirdi. Kral mezarlarında kazı yapan 4 kişi düzenlenen operasyonun ardından suçüstü yakalandı. Yakalanan şahıslarla birlikte jeneratörler, hiltiler, kazma ve kürekler ile elektrik düzeneği ve işaretlerin anlamını çözmeye yarayan rehber ele geçirildi. Jandarmanın kazı yapılan bölgede yaptığı incelemede kabartma yazılı, duvarları resimli ve birinci derece sit alanında bulunan kral mezarlarının tahrip edildiği görüldü. Yakalanan 4 kişi, haklarında düzenlenen evrakla birlikte cumhuriyet savcılığına sevk edildi. Zaman, Haber: Fatih Yılmaz, 05.10.2011 |
|
TARİHİ YARIMADA YANGIN RİSKİ ALTINDA
Türkiye Yangından Korunma Vakfı ile Yangından Korunma Derneği (TÜYAK) tarafından İstanbul'un yangın risk haritasına ilişkin hazırlanan raporda, yangın açısından birinci derecede riskli bölgeler Tahtakale, Sultanhamam, Kapalıçarşı ve Süleymaniye olarak belirlendi. TÜYAK Yürütme Kurulu Başkanı Abdurrahman Kılıç, kentte her yıl yaklaşık 24 bin civarında yangın meydana geldiğini ve bu yangınların yaklaşık yüzde 43'lük bölümünün sigara izmaritinden kaynaklandığını vurguladı. Sigara ve kibritten kaynaklanan yangınların en çok Fatih'in Eminönü semti ve Beyoğlu'nda yaşandığını aktaran Kılıç, ticaret merkezlerinde meydana gelen yangınların çoğunluğunun ise Eminönü, Beyoğlu ile sanayinin fazla olduğu Bayrampaşa ve Kartal bölgelerinde çıktığını belirtti. Kılıç elektrik kontağından çıkan yangınların da yine en fazla Eminönü ile Zeytinburnu'nda olduğunu ifade etti. Gaziosmanpaşa ve Kartal'da özellikle gecekondularda çok kullanılan piknik tüpleri yüzünden tüpgaz yangınlarının çok olduğunu vurgulayan TÜYAK Başkanı Kılıç,"Yangın açısından birinci derecede riskli bölge Tahtakale, Sultanhamam, Kapalıçarşı ve Süleymaniye olarak belirlendi. Dar sokakların durumunu değiştiremeyiz ama bu duruma özel önlemler alarak yangınları önlememiz mümkün" dedi. Sabah, Haber: Mustafa Kaya, 05.10.2011 |
|
DEFİNECİNİN HAYALİ SUYA DÜŞTÜ
Antalya’da evinin salonunda define aramak için 25 metre derinlikte tünel kazan bir kişi, define yerine su buldu. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Kemal Sunal, Halit Akçatepe’nin başrollerini üstlendiği ve define aramak için köylerinden kalkarak İstanbul’a kadar gelen dört kardeşin hikayesinin anlatıldığı “Köyden İndim Şehire” filmi, Antalya’da gerçek oldu.Antalya polisi Çağlayan Mahallesi Yalı Caddesi’ndeki İ.A’ya ait müstakil eve baskın düzenledi. Baskında polisler, evin salonunda yaklaşık 25 metre derinlikte bir tünel buldu. Evde kazma ve küreklerle kazı yaptığı sırada gözaltına alınan İ.A’nın, baskına gelen polis memurlarına, “Bu tüneli tuvalet çukuru açmak için kazdım”dediği öğrenildi. Polis ekiplerinin evde yaptıkları aramada, kayaları kırmak için kullanılan hilti, kazma, kürek, aydınlatmada kullanılan ampuller, toz maskeleri, elektrik tesisatı çekmek için kullanılan kablolar ele geçirildi. Zanlının tünelin sonunda su bulduğu ve bu nedenle kazma işleminden vazgeçtiği öğrenildi. Zanlının evden çıkan kumları çuvallara doldurduğu ve evinin yakınındaki dereye döktüğü iddia edildi. İ.A, serbest bırakıldı. Vatan, 05.10.2011 |
|
POP-ART GÜNÜMÜZE O KADAR DA UZAK DEĞİL
Radikal, Haber: Ayşegül Gürsel, 05.10.2011 |
|
NOEL BABA'YA TARİHİ AKIN Habertürk, 05.10.2011 |
|
AŞAĞIPINAR'DAKİ ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMALARI
Kırklareli’de 18 yıldır sürdürülen Aşağıpınar arkeolojik kazılarının 2011 yılı çalışmaları sona erdi.
Kazı sorumlusu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya Anabilim Dalı öğretim görevlisi Dr. Eylem Özdoğan, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, 75 kişilik bir ekiple sürdürülen kazıların bu yılki bölümünün tamamlandığını söyledi.
İstanbul Üniversitesi ve Alman Arkeoloji Enstitülerinin ortak çalışması olarak 1993 yılından bu yana yapılmakta olan kazıların, değişik ülkelerden gelen bilim insanları, uzman ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirdiklerini ifade eden Özdoğan, 18. yılını geride bırakılan araştırmaların 5 bin metrekare alan üzerinde sürdürüldüğünü belirtti.
Bu yılki kazı çalışmalarında MÖ 6400 yıl önceki yaşamın izlerine ulaştıklarını anlatan Özdoğan, “Dokuz ayrı katman halinde tabakalanan bir yerleşimin olduğunu tespit ederek buradaki yerleşim katmanları, bölgeye gelen ilk yerleşik köy toplumlarının, Trakya bölgesine uyum sürecini ve Balkanlar’a yayılım aşamalarını gördük” dedi.
Çalışmalarda MÖ 6400 yıl önceki döneme ilişkin detaylı bilgiler edindiklerini anlatan Özdoğan, şunları söyledi: “Bu bağlamda bölgeye gelen ilk toplumlara ait konut niteliğindeki yapılar, bu dönem insanın kullandığı kap kaçak, süs eşyaları, inanç sembolleri ve gündelik hayatta kullandıkları kemik, taş ve kilden yapılmış araç ve gereçlerle birlikte bulunmuştur. Bu dönem insanın yaşam biçimini yansıtan bütün buluntular, bölgedeki toplumların Anadolu ile olan yakın bağlarını ortaya koyarken, ilk yerleşik köy yaşantının Avrupa’ya nasıl aktarıldığı hakkında da önemli bilgiler tespit ettik. 2011 yıllı çalışmalarının sonuçlarına göre kazıların en az üç yıl daha devam etmesi gerektiği kanaatine vardık. Kazıların tamamen sonlanması durumunda bölgeyi açık hava müzesi haline dönüştürmeyi hedefliyoruz.”
Aşağıpınar kazı alanında yapılması planlanan çalışmaları anlatan Özdoğan, şöyle devam etti: “Gerçekleşen kazılara ek olarak, buradan öğrenilen bilginin bölge halkı ile paylaşılmasını ve kültür sektörüne yönelik bir yatırıma dönüşmesini amaçlayan bir müze projesi yapılmaktadır. 1997 yılında planlanmaya başlayan, 2008 yılından itibaren uygulamaya dönüşen proje kapsamında, bölgedeki geleneksel köy mimarisini yansıtan örnekler, höyük üzerinde yeniden inşa edilmiş ve içleri kazı alanını tanıtan bir sergileme dahilinde düzenlenmiştir. Tarih öncesi dönem yaşantısının, o dönemde kullanılan araç, gereç ve teknolojilerin tanıtılacağı müze projesi, ziyaretçilerin aktif katılımına ve deneysel aktiviteler de bulunmalarına olanak sağlayacak plan dahilinde projelendirilmiştir.” haberler.com, 05.10.2011 |
|
KAYIP OSMANLI ESERLERİ LONDRA'DA SATIŞTA Radikal, Haber: Alpaslan Düven, 05.10.2011 |
|
BODRUM'DA VİLLA YAPILACAK ARSADAN TARİH FIŞKIRDI
Muğla’nın Bodrum İlçesi’nde bir inşaatın temel kazısı sırasında tarihi eserlere rastlandı. Villa yapılacak 425 metrekarelik arsadaki çalışmalar Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi tarafından durduruldu.
Bodrum kent merkezindeki Eskiçeşme Mahallesi 1414 sokakta iki hafta önce ev inşaatı yapmak için başlatılan temel kazısı sırasında tarihi eserler bulundu. Çalışmaları durduran Bodrum Sualtı Arkeloji Müzesi, arsaya ekip gönderdi. Müzede görevli arkeolog Hande Savaş’ın denetiminde sondaj çalışmalarına başlayan ve 2.5 metre derinliğe kadar inen işçiler, MS 1200’lü yılların başına tarihlenen Geç Bizans ve Osmanlı Dönemi’ne ait tarihi bir ev ve hana ait bina ve duvarlar bulunduğunu tespit etti.
Müze Müdür Yardımcısı arkeolog Erhan Özcan, inşaat alanında 5 ayrı noktada 4’er metrekare büyüklüğündeki sondaj çalışmalarının bir hafta daha devam edeceğini ve 3 metre derinliğe kadar inileceğini belirtti. Özcan, “3’üncü derece arkeolojik sit alanı olan bölgede inşaatın kontrollü temel kazısı sırasında tarihi eserler ortaya çıkınca, durdurup sondaj çalışmalarına başladık. Henüz kazılar çok yeni. Ancak bulunan duvarlar ve yapının Geç Bizans dönemi ile ardından Osmanlı dönemine ait olduğu saptandı. Çalışmalar arkeologlarımızın gözetiminde devam ediyor” dedi. Milliyet, 05.10.2011 |
|
'YORGUN HERKÜL' EVİNE NASIL DÖNDÜ?
Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük arkeologlardan
Profesör Jale İnan, Perge
antik kentinde (Antalya) 1980
yılında yaptığı kazıda ikinci yüzyıldan kalma bir
Roma heykelinin alt kısmını buldu. “Yorgun
Herkül” isimli heykelin üst kısmı yıllar önce
Amerika’ya kaçırılarak dönemin en büyük antik
eser koleksiyoneri Leon Levy-Shelby White çiftine
satılmıştı. Kayıp parçanın
Antalya’ya geri getirilmesi tam 31 yıl aldı.
Türkiye son dönemde yurtdışına kaçırılmış birçok eserini geri almayı başardı. 2000-2011 yılları arasında 4 bin 501 eserin iadesi sağlanırken, 2011 yılının ilk 9 ayında Sırbistan, Almanya, İngiltere ve Amerika’dan 1885 eser geri getirildi. Fakat mücadele henüz bitmedi. Kültür Bakanlığı’nın son dönemde en çok önem verdiği ve peşinden koştuğu eserler Fransa’da bulunuyor. Louvre dahil üç farklı müzedeki 2. Selim ve 3. Mahmut türbesi ile 1. Mahmut kütüphanesini geri almak için çalışmalar devam ediyor. Hatta Başbakan Tayyip Erdoğan da çabalara konuyu Türkiye ziyareti sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin dikkatine getirerek destek verdi. Türkiye Londra’daki British Museum’da sergilenen Samsat stelini almak için de büyük çaba sarf ediyor.
Milliyet, Haber: Pınar Ersoy, 05.10.2011 |
|
ÇATALHÖYÜK DE UNESCO LİSTESİ'NE GİRİYOR
Anadolu’nun önemli arkeolojik kazı alanlarından 9 bin yılık geçmişe sahip Çatalhöyük’ün, Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması için Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nden (UNESCO) bir heyetin incelemelerini tamamladığı bildirildi.
Kültür ve Turizm İl Müdür Yardımcısı Mehmet Yönden, Konya İl Genel Meclisi ekim ayı toplantılarının ikinci bileşiminde, Çatalhöyük’ün UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınacağını belirtti.
Konuyla ilgili araştırma yapmak üzere 28-30 Eylül tarihleri arasında UNESCO’dan gelen bir heyetin kazı alanında inceleme yaptığını dile getiren Yönden, ”2009 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne eklenen Çatalhöyük Neolitik Kenti’ne ilişkin Dünya Miras Listesi adaylık dosyası kazı başkanlığı ve Genel Müdürlüğümüz işbirliğiyle hazırlanarak, Dünya Miras Merkezi’ne teslim edilmek üzere Dışişleri Bakanlığı Kültürel İşler Genel Müdür Yardımcılığına iletilmiştir” dedi.
İrlanda’dan Margaret Gowen’in de aralarında bulunduğu heyetin inceleme yapmak üzere Konya’ya geldiğini anımsatan Yönden, varlığın korunmuşluk durumunun, özgünlüğünün, alandaki koruma ve yönetim sisteminin, aday alanın ve tampon bölgenin sınırlarının incelenmesinin ve bu hususların alanda çalışma yürüten yetkililerle birlikte tartışılmasının Çatalhöyük Neolitik Kenti’nin Dünya Miras Listesi’ne dahil edilmesi sürecinde büyük önem taşıdığını vurguladı.
Yönden, Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) tarafından hazırlanacak raporun, önümüzdeki yıl haziran ayında Rusya’da gerçekleştirilecek 36. Dönem Dünya Miras Komitesi’nde alınacak karara esas teşkil edeceğini kaydetti. Anadolu Ajansı, 04.10.2011 |
|
EGE'NİN TARİHİ YENİDEN YAZILIYOR
UNESCO’nun Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan, Fethiye’deki Tlos antik kentinde kazı çalışmalarının bu yılki kısmı tamamlandı.
Kazılardaki buluntular, bölgedeki ilk insanların
tarihini, 11 bin yıl öncesine götürdü. Antik kentin
Akdeniz Kazı Başkanı
Prof.Dr. Taner Korkut,
2011 kazıları kapsamında tüm Likya bölgesinin
tarihini yeniden yazdıracak buluntulara ulaşıldığına
işaret etti. Milliyet Ege, 05.10.2011 |
|
MÜZELERDE KIŞ SAATİ BAŞLADI
Müze ve ören yerlerinde yaz saati uygulaması sona erdi. Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi’nin giriş saatleri 09.00′ken kapanış saatleri 17.00′a alındı. Efes Ören yerindeki açılış saati ise 08.00 olurken, kapanış saati 19.15…
İstanbul Rehberler Odası (İRO)’nun, ülkemizde en çok ziyarit edilen müze ve ören yerlerinden bazılarının yönetimlerini arayarak aldığı bilgilere göre yeni açılış ve kapanış saatleri şöyle olacak:
Topkap Sarayı Müzesi: (Tel: 0212 512 04 80) Açılış: 09.00 Son Giriş: 16.00 Kapanış: 17.00
Ayasofya Müzesi: (Tel: 0212 522 09 89): 09:00 Gişe açılış 16:00 Gişe kapanış 16:15 Üst Galeri girişi kapanış 16:45 Üst Galeri kapanış 17:00 Müze kapanış Kariye Müzesi: (Tel: 0212 631 92 41): Kariye, Fethiye, Buyuk Saray Mozaikleri Muzesi 09:00 Gişe açılış 16:30 Gişe kapanış 17:00 Müze kapanış
Dolmabahçe Sarayı: (Tel: 0212 236 90 00): Açılış: 09.00 Son Giriş:16.00 Kapanış: 17.00
İstanbul Arkeoloji Müzeleri: (Tel: 0212 520 77 40): Açılış: 09.00 Son Giriş :16.00 Kapanış :17.00
Efes Müzesi: (Tel: 0232 892 60 10): Açılış: 08.30 Son Giriş:18.30 Kapanış: 19.00
Efes Örenyeri: (Tel: 0232 892 60 10): Açılış: 08.00 Son Giriş:18.30 Kapanış:19.15
Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi: (Tel: 0312 324 31 60-61): Açılış: 08.30 Son Giriş:17.00 Kapanış: 17.15
Antalya Müzesi: (Tel: 0242 238 56 88): Açılış: 09.00 Son Giriş:18.00 Kapanış:19.00
Göreme Açıkhava Müzesi: (Tel: 0384 271 21 67): Açılış: 08.00 Son Giriş: 16.15 Kapanış : 17.00
Kapalıçarşı : (0212 522 31 73) Açılış: 08.30 Kapanış: 19.00
Mısır Çarşısı: (Tel: 0212 522 55 92): Açılış: 08.00 Kapanış: 19.30
Yerebatan Sarnıcı: (Tel: 0212 512 15 70): Açılış: 09.00 Son Giriş:18.30 Kapanış: 19.00 Turizm Habercisi, 04.10.2011 |
|
DÜNYANIN EN PAHALI 10 TABLOSU
Ünlü ressamların tabloları genellikle yüksek fiyatlara satılıyor fakat bazıları gerçekten servet değerini buluyor. Yapıldıkları dönemlerde satılamayan, unutulmuş ya da önemsenmeyen eserler gün geçtikçe değer kazanıyor. Dünyanın en pahalı tablosu olan Jackson Pollock’un No.5, 1948 adlı tablosunun değeri 140 milyon dolar. İşte Pablo Picasso’dan Van Gogh’a kadar bir ünlü ressamın yaptığı dünyanın en pahalı 10 tablosu.
Habertürk, 04.10.2011 |
|
HİTİTLERİN TARİHİNE IŞIK TUTACAK YENİ BİR KEŞİF
Türkiye Gazetesi, Haber: M. Muttalip Yalçın, 04.10.2011 |
|
HIDIRLIK TABYASI ÖDENEK BEKLİYOR
Osmanlı-Rus savaşları ile Balkan savaşlarında Edirne'nin savunması sırasında Şükrü Paşa tarafından karargah olarak kullanılan Hıdırlık Tabyası'nın restorasyonu için Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan ödenek beklendiği bildirildi.
Edirne Valisi Gökhan Sözer, 18. yüzyıldan itibaren şehirlerin ve bölgelerin savunmalarının tabyalar vasıtasıyla yapıldığını hatırlattı. Edirne'de de 18. yüzyılın başlarındaki Rus işgali ve daha sonra "93 harbi'' olarak anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşları ile Balkan Savaşları'nda kullanılmak üzere 24 tabyanın yapıldığını vurgulayan Sözer, bunların en önemlisinin ise Balkan savaşlarında Edirne'nin savunmasını yapan Şükrü Paşa'nın karargah olarak kullandığı Hıdırlık Tabyası'nın olduğunu söyledi. Hıdırlık Tabyası'nın halen büyük oranda ayakta olduğunu ve özelliklerini koruduğunu ifade eden Sözer, şöyle devam etti:
"Hıdırlık Tabyası'nın geçmişteki fonksiyonun öğrenilmesi, herkes tarafından bilinmesi ve ziyaret edilebilmesi için restorasyon projelerini yaptırdık ve onaylattık. Osmanlı-Rus savaşları ile Balkan savaşlarında Edirne'nin savunması sırasında Şükrü Paşa tarafından karargah olarak kullanılan Hıdırlık Tabyası'nın restorasyonu için Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan ödenek bekliyoruz. Hıdırlık Tabyası, Edirne'nin tarihi geçmişine ve kültür varlığına büyük katkı sağlayacak şekilde ziyaretçilerin hizmetine açılacak. Hıdırlık Tabyası, önemli bir turizm ziyareti ve merkezi haline gelecektir."
"93 Harbi" olarak adlandırılan 1877-78 (Rumi 1293) Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Rusların kolayca İstanbul varoşlarına kadar dayanabilmesi ve Edirne'nin işgali tahkim edilmiş bir savunma hattının öneminin anlaşılmasını sağlamış. Rusların Edirne'yi terk etmesinden sonra devam eden tahkim çalışmaları, özellikle 1885 yılındaki Sırp-Bulgar savaşından sonra hızlandırılmış. 1886 yılında başkanlığını Mirliva İsmail Hakkı Bey'in yaptığı bir istihkam komisyonu kurularak, yeni yapılacak tabyalar için çalışmalara başlanmış. Hıdırlık Tabyası bu süreçte yapılan 24 tabyadan biri. Zaman, 04.10.2011 |
|
NEBBAŞLARA 'LANETLİ' CEZA
Antalya’nın Kumluca İlçesi'ndeki Rhodiapolis antik kentinde yürütülen kazılarda ortaya çıkarılan mezar yazıtlarında, 2 bin 300 yıl önce mezar soyguncularıyla (Nebbaş) mücadele etmek için para cezası uygulandığı, bununla da kalmayıp, soyguncuların lanetlenmesinin istendiği ortaya çıktı.
Rhodiapolis Antik Kenti Kazı Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. İsa Kızgut, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu yılki kazı çalışmalarının bir bölümünü, 2 bin 300 yıllık antik kenti üç taraftan çevreleyen mezarlıkta yürüttüklerini anlattı. Kızgut, antik dönem ve öncesinde tahrip edilen mezarlardan 7′sini gün yüzüne çıkardıklarını, mezarlardan bazılarının iki ve üç katlı olduğunu aktardı.
Bu mezarların bilim dünyasına mezar tipi ve yapısı bakımından ışık tutacak yeni veriler ortaya koyduğunu belirten Kızgut, “Üstü kemerli bir çatı ile kapatılan bu mezarların önünün açık olduğunu tespit ettik. Bunun da Pisidia bölgesinin Likya bölgesine olan kültürel etkisinden kaynaklandığını düşünüyoruz. Kültürel etki sınır komşuluğunun yanı sıra, insanların göçlerinden de kaynaklandığından, bu mezar tipleri bölgedeki sosyal hareketin boyutu hakkında bizlere ön bilgi vermektedir” dedi.
Mezarlar içinde tahribattan kurtulmuş bazı yazıtlar da bulduklarını, bu yazıtlarda, mezar soyguncularına yönelik ceza ve lanetlemeden bahsedildiğini anlatan Kızgut, şöyle konuştu:
“Mezar sahibi, mezara kendisinin, ailesinin, çocuklarının ve hatta bazen Azatlı kölelerin de gömülmesi için izin veriyor. Ancak bu mezarın başkaları tarafından tahrip edilmemesi, kullanılmaması için de vasiyet niteliğinde yazıt bırakıyor. Bu yazıtta mezara zarar veren, izinsiz Gömü yapan kişilerin kent yönetimine veya işaret edilen tapınağa belli bir miktarda para cezası ödemesini istiyor. Yazıtlarda ayrıca mezarlara zarar verenleri ihbar eden kişiye de öngörülen ceza miktarının belirtilen oranı kadar mükafat verilmesi isteniyor.”
Yazıtlarda mezara zarar veren kişilerin, kentte yaşayanlar tarafından ”lanetlenmesinin” istendiğini de vurgulayan Kızgut, “Bulduğumuz bir mezar taşı yazıtında, mezara zarar veren kişinin 500 Dinar kent yönetimine veya Athena Tapınağı'na para cezası ödemesi istenirken, ihbarda bulunan kişiye de üçte birinin verileceği belirtiliyor. Böylece antik dönemde mezarları korumak adına hem ihbarcılık gibi ilginç bir uygulama olduğunu hem de kent ya da tapınak yönetimlerinin bu cezalardan büyük paylar elde ettiklerini düşünüyoruz” dedi.
Antik kentin üç tarafının mezarlıklarla çevrili olduğunu da anlatan Kızgut, kent yönetiminin bu nedenle büyük miktarlarda gelir etmiş olabileceğini vurguladı. Kızgut, mezarlık bölgesindeki kazı çalışmalarını tamamlandıktan sonra halkın ziyaretine açacaklarını sözlerine ekledi. haberler.com, 04.10.2011 |
|
TOPKAPI SARAYI'NIN ASKERİ DEPOSU DEVREDİLİYOR
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Topkapı Sarayı'ndaki askeri depoların fiilen devrinin bugün gerçekleştirileceğini belirterek, restorasyon projelerinin oluşturulmaya başladığını söyledi. Askeri depoların Milli Savunma Bakanlığı'ndan (MSB) alınarak, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredileceğine yönelik ilk adım 12 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde atılmıştı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, saray içinde bulunan 19 askeri deponun MSB'ye tahsis Sabah, Haber: Burcu Çalık, 04.10.2011 |
|
ARAÇ'TAKİ TARİHİ HÜKÜMET KONAĞI RESTORE EDİLİYOR
19. yüzyılın sonlarında yapılan ve uzun süre hükümet konağı olarak kullanıldıktan sonra atıl hale gelen bina, Araç Belediyesi ve Kastamonu Valiliği tarafından restore ediliyor.
Yaklaşık 700 bin liraya mal olması beklenen restorasyon bedelinin 300 bin lirasını Kastamonu Valiliği Kültür Varlıklarını Koruma Fonu, geri kalan kısmını ise Araç Belediyesi üstlenecek.
Araç Belediye Başkanı Mustafa Ayanoğlu, ilçenin kültürel miraslarından biri olan ve tarihe tanıklık eden eski hükümet konağının restorasyonunu gerçekleştirecek olmaktan mutluluk duyduklarını söyledi. Ayanoğlu, 2012 yılının Temmuz ayında teslim edilmesi beklenen tarihi binanın bodrum katının kent tarihi müzesi, diğer katların ise Belediye Hizmet binası olarak hizmet vereceğini ifade etti. Kastamonu Postası, 04.10.2011 |
|
DEYYUS
Bazı soru işaretlerim vardı. Hürriyet, Yazı: Yılmaz Özdil, 04.10.2011 |
|
TTK'DA HAFIZA KAYBI
Atatürk tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu’nda (TTK), Atatürk’ün son dönemine ilişkin belgelerin kayıp olduğu ortaya çıktı. İlk kez yayımlanan 80 yıllık ‘Atatürk’ün sansürlenen mektubu’ çöpten çıktıktan sonra müzayedede satılmıştı. Bu mektup gibi kayıp olan önemli belgelerin kimin elinde olduğu bilinmiyor. Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’ndan yeni ayrılan Prof.Dr. Ali Birinci, ‘kayıp belgeler’le ilgili çarpıcı bir iddiayı gündeme getirdi. Birinci, eski TTK Genel Sekreteri Uluğ İğdemir’in emekliye ayrılırken belgeleri yanında götürdüğünü söyledi. TTK’da genel müdür ve genel sekreter sıfatıyla tam 51 yıl görev yapan İğdemir, 1982 yılında emekliye ayrılırken yanına aldığı tarihi belgeleri kişisel arşivine dönüştürmüş.
Bu acı gerçeğin önceki yıl yapılan bir
müzayedeyle açığa çıktığını söyleyen Birinci,
“Maalesef bunlar doğru.
Atatürk’ün 80 yıl sonra yayımlanan mektubu da
burada ortaya çıkmıştı. Başka hangi belgeler var,
bunlar da bilinmiyor” dedi. Müzayedede
Atatürk’e ait 80 yıllık mektup ile birlikte çok
sayıda belge de satışa sunulmuştu. Belgelerin bir
bölümünü TTK parayla geri aldı. Eski Başkan Ali
Birinci ile ‘Atatürk’ün
Sansürlenen Mektubu’ isimli kitabı kaleme alan
araştırmacı Atilla Oral da belgelerin bir bölümünü
aldı.
Kamuoyunun fazla tanımadığı İğdemir, Cumhuriyet
tarihinin en uzun süre görev yapan bürokratı olarak
biliniyor. 1931 yılında TTK’nın kuruluşuyla birlikte
müdür olan İğdemir, 1982 yılına kadar kesintisiz
görev yaptı. Emekliye ayrıldığında 82 yaşındaydı.
1994 yılında da öldü. TTK’da ünlü isimler başkanlık
yapsa da perde gerisinde kurumu yöneten ismin Uluğ
İğdemir olduğu söyleniyor. Radikal, Haber: Ömer Şahin, 04.10.2011 |
|
İSLAM ESERLERİ VATİKAN SARAYI'NDA Radikal, Haber: Esma Çakır, 04.10.2011 |
|
KİLİSE YENİDEN MÜZE OLUYOR
İzmir Büyükşehir
Belediyesi tarafından restore edilen Ayavukla
Kilisesi'nin müştemilatı Basın Müzesi olarak hizmet
vermeye hazırlanıyor.
Yetkililer, yapının müştemilatının da İstanbul ve Bursa'dan sonra Türkiye'nin üçüncü basın müzesi olarak hizmete gireceğini kaydetti. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Sertel, Ayavukla Kilisesi'nin tahsisi için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na teşekkür ettiklerini, uzun süreli tahsis protokolünün imzalanması için prosedürlerin tamamlanmasını beklediklerini söyledi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile de görüştüklerini, protokol imzalanmasından sonra Bakanlıktan destek alacaklarını belirten Sertel, şöyle devam etti: ''Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay, bize gerekli düzenlemeler için destek sözü verdi. Biran önce buranın devrinin yapılmasını bekliyoruz. Müzede bazı gazetecilerin özel eşyası yer alacak. İlk çıkan gazetelerin nüshaları, geçmişte kullandığımız fotoğraf makineleri, daktilo, teleks, baskı makineleri olacak. İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin geçmişten bu yana üyeleri ile ilgili bilgiler müzede yer alacak. Bilgiler elektronik ortamda olacak. Çok farklı ve İzmir'e yakışacak bir müze oluşturulacak.''
19. yüzyılın ikinci yarısında Rum Ortodoks Cemaati tarafından inşa edilen Ayavukla Kilisesi, İzmir tarihinde önemli yer tutan 1922 yangınında zarar görmeyen tek Rum kilisesi olarak biliniyor. Yapı 14 Şubat 1924 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifiyle, İzmir ve çevresine ilişkin eski eserleri sergilemek amacıyla Asar-ı Atika Müzesi olarak hizmet vermeye başladı. Daha sonraki yıllarda müzenin taşınmasının ardından metruk bir hal alan yapı ''Korunması Gerekli Kültür Varlığı'' olarak tescil edildi ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından İzmir Büyükşehir Belediyesine tahsis edildi.
Ayavukla Kilisesi'nde yapılan restorasyon çalışmalarında dünyada uygulanan en son yöntemler kullanıldı. Duvarlar ve sütunlar ile tavan da orijinaline uygun olarak restoratörler tarafından tek tek yeniden boyayla çizildi. Rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi Mimari Restorasyon Bölümü tarafından hazırlandı. Yeni Asır, 04.10.2011 |
|
VE HERKÜL AYAĞA KALKTI Akşam, Haber: Mustafa Kozak, 04.10.2011 |
|
BAŞBAKAN, SARKOZY'DEN TÜRBE ÇİNİLERİNİ İSTEDİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'den, 1880'li yıllarda yasadışı yollar Fransa'ya götürülen çinileri istedi.
Başbakan Erdoğan, Sarkozy'nin geçtiğimiz Şubat ayındaki Türkiye ziyaretinde konuyu gündeme getirdi. Görüşmede, yurtdışına kaçırılan Türk eserlerinin genellikle Osmanlı sultanları tarafından hediye edildiğini ileri süren ülkelere göndermede bulunan Başbakan, şu ifadeleri kullandı: "Hiçbir Osmanlı sultanı atasının türbesinin çinisini satmaz, hediye etmez." Sarkozy, Başbakan'a, "Bu konuda bilgim yok. Arkadaşlarım araştırsın." cevabını verdi.
Paris'teki Louvre Müzesi, Sevr Müzesi ile Paris Sanat Müzesi'ne bölüştürülerek sergilenen çiniler, Ayasofya'da bulunan II. Selim ve III. Murat türbeleri ile I. Mahmut kütüphanesine ait. Çinilerin, Fransız bir uzman tarafından söz konusu yerlerin 1880'li yıllarda yapılan restorasyonu sırasında çalındığı 2003 yılında belirlenmişti. Amerika'dan Başbakan'ın uçağında Herakles heykelinin getirilmesine eşlik eden Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Murat Süslü, çinilerin ilginç hikayesini şöyle anlattı: "1880'li yıllarda, Osmanlı Devleti Ayasofya bahçesindeki türbeleri bir Fransız uzmana restore ettiriyor. Bunun karşılığında da bedel ödüyor. Bedelin belgesi de elimizde. 2003'te ikinci restorasyon yapılıyor. Bu sırada türbeden iki adet çini düşüyor. Çininin arkasında da Paris'te üretildiği yazısı yer alıyor. Bu görülünce araştırma yapılıyor. Çinilerin tamamının Fransız uzman tarafından Paris'e izinsiz götürüldüğü, oradan da sahtelerinin getirilerek yerleştirildiği tespit ediliyor. Birçok kez eserleri geri istedik. Yazışmalar devam ediyor."
Anadolu topraklarından çeşitli yollarla yurtdışına kaçırılan tarihi eserler, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın takibiyle geri getiriliyor. Türkiye'ye 2000-2011 yılları arasında 4 bin 501 eserin iadesi sağlanırken, bu yılın 9 ayında Sırbistan, Almanya, İngiltere ve Amerika'dan bin 885 eser geri döndü. Son olarak Amerika'da Boston Güzel Sanatlar Müzesi'nde sergilenen "Yorgun Herkül'' heykeli Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın özel uçağıyla Türkiye'ye getirildi. British Museum'da bulunan kitabe ile Victoria Albert Müzesi'nde bulunan Eros heykeline ait başın da geri getirilmesi için çalışmalar sürüyor. Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 04.10.2011 |
|
VAN'DA BULUNAN 422 İSKELET KIRŞEHİR'DE İNCELENECEK
Van Kalesi'nin kuzeyinde bulunan höyükte İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Erkan Konyar başkanlığında yapılan kazı çalışmaları sırasında mezarlıkta bulunan 422 iskelet, incelenmek üzere Kırşehir'e gönderildi.
Türkiye Gazetesi, 03.10.2011 |
|
İKİ BİN YILLIK İSKELETİN YÜZ HATLARINI CANLANDIRDILAR Kültepe-Kaniş kazı alanında bulunan iskeletin
kafatası ölçümlerinden, 2 bin yıl öncesinde
Anadolu’da yaşayan insanın baş kısmı bütün
hatlarıyla birlikte yeniden oluşturuldu. Milliyet, Haber: Zafer Barış/AA, 03.10.201 |
|
GİRESUN ADASI'NDA ÖNEMLİ ARKEOLOJİK BULGULAR ÇIKTI
Giresun Valisi Dursun Ali Şahin, Giresun Adası'ndaki arkeolojik kazı çalışmalarında, adanın ve bölgenin tarihine ışık tutacak çok önemli bulgulara ulaşıldığını söyledi.
Vali Şahin, Giresun Adası'nda sürdürülen arkeolojik kazı çalışmalarıyla ilgili değerlendirme toplantısına başkanlık etti. Vali Şahin burada, Giresun Adası'nın turizme kazandırılması ve gerçek tarihinin tespiti amacıyla başlatılan kazı çalışmalarında, adanın ve bölgenin tarihine ışık tutacak çok önemli bulgulara ulaşıldığını aktardı. Şahin, "Kazı çalışmaları sonucunda 32 insan iskeletinin yanı sıra çok sayıda mozaik parçası, bronz divit zarfı ve mürekkep hokkası, haç, günlük kullanılan pişmiş toprak kaplar, 2 mezar steli, fresk parçaları, Osmanlı döneminden kalma 1 pipo ucu ve 1 gümüş sikkenin yanında adanın tarihine ışık tutacak kalıntılar bulundu." dedi.
Kazı sonuçlarının Kültür ve Turizm Bakanı'na sunulacağını dile getiren Şahin, "Çıkan eşyaların bir bölümünü müzede, bir bölümünü de adada uygun mekanlarda yerinde teşhir edeceğiz. Kazı çalışmalarımız önümüzdeki yıl adada kilisenin yönetici yapısının bulunduğu alanda devam edecek." dedi.
Giresun Adası'na teleferik sistemi kurulmasını hedeflediklerini, bunun adanın turizm potansiyelin artırılmasına katkı sağlayacağını ifade eden Şahin, "Çok sayıda kişi günlük olarak adamıza akın edecek. Buna paralel olarak kaledeki ve yaylalardaki iyileştirme çalışmaları da devam ediyor. Havaalanıının bitimine kadar kale, ada ve yaylalarımızı en iyi şekilde Turizme hazırlayacağız." diye konuştu.
Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Ertekin Doksanaltı ise kazı çalışmalarında ulaştıkları en önemli bulgulardan birinin de MS 3. veya 4. yüzyıla ait olduğunun tahmin edildiğini söyledi. Doksanaltı, Karadeniz Bölgesi'nde bulunan 8 farklı renk içeren mozaik parçasının Anadolu tarihi için önemli bir boşluğu dolduracağını belirtti. Doksanaltı, Karadeniz'de bulunan 200'e yakın antik limandan günümüze kadar kalıntıları ulaşan tek limanın sadece Giresun Adası'nda bulunduğuna dikkat çekti. Adada yaklaşık bin 500 metrekarelik bir alanda yapılan çalışmalarda bulunan 32 insan iskeletinden 31'inin adadaki din adamlarına, 1'inin de bir çocuğa ait olduğu tespit edildiği belirten Doksanaltı, iskeletlerin incelenmek ve hangi döneme ait olduğunun tam olarak tespiti için Selçuk Üniversitesi'ne gönderildiği vurguladı. Zaman, 03.10.2011 |
|
HİKAYESİ KENDİ KADAR ETKİLEYİCİ
Zeugma antik kentindeki bir villanın yemek odasının tabanındaki birçok bölümü tahrip edilmiş mozaiğin parçası olan ve üzerine düşen sütunun kaldırılmasıyla bulunan mozaik, günümüzde sadece Zeugma'nın değil Gaziantep'in de tanıtımına katkı sağlıyor.
Geçmişte Zeugma antik kenti kazılarında başkanlık yapan Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Rifat Ergeç yaptığı açıklamada, Nizip'te Zeugma antik kentinin bir bölümünün sular altında kaldığı baraj yapım çalışmaları sırasında kamulaştırma yapıldığını, arazisi kamulaştırılan birçok vatandaşın Antep fıstığı ağaçlarını iyi yandığı için kestiğini söyledi.
Bölgede çalışma yürütürken Antep fıstığı ağaçlarını kesen bir vatandaşın yanlarına gelerek uzun yıllar önce bölgede mozaik bulduklarını söylediğini ifade eden Ergeç, “Çingene Kızı” mozaiğinin bulunmasının hikayesini şöyle anlattı: “Bölgede çalışma yaparken bir vatandaş, 'ben size bir yer göstereyim, babamla birlikte buradan mozaik çıkardık' dedi. O vatandaş bize uzun yıllar önce bölgedeki bir dere yatağında mozaik bulduklarını, babasının buradan çıkardığı bazı mozaikleri satarak evlendiğini, kendisinin de askerden döndüğünde evlenecek para bulamadığını diğer bir kısım mozaiği çıkarıp satarak evlendiğini ifade etti.
Biz bu vatandaşın gösterdiği dere yatağını kazmaya başladık. O bölgede yoğunlaştık. Bölgede çok geniş bir alandaki mozaikler topçu alayının atış alanı gibi delik deşik edilmiş. 12-15 metre uzunluğunda bir alan. Bu alanın üzerinde değişik kareler ve karelerin içinde motifler varmış. Ama her karenin içi delik deşik edilmiş. Bu alanın orta kısmında depremden dolayı birkaç sütun yıkılmış. Bir tane yarım sütun vardı. 'Şu sütunu yuvarlayalım da altına bakalım' dedik...”
Ergeç, sütunu kaldırdıklarında altında ada gibi bir mozaik bulduklarını ve mozaiğin üzerine su döktüklerini söyledi.
“Mozaiğin üzerine su döktüğünüzde hemen yüzünüze gülüverir” diyen Ergeç, Çingene Kızı mozaiğinin de birden karşılarında belirdiğini anlattı.
Mozaiği bulduklarında yanlarında birçok basın mensubu ve müze görevlisi olduğunu, herkesin bu mozaiğin kime ait olduğunu merak ettiğini ifade eden Ergeç, “Hemen toplandılar başımıza, 'Bu kim?' diye. O zaman bunu hemen bilmek mümkün değil. Bazı mozaiklerin yanında kim olduğu yazar, ancak bu mozaiğin yanında yazmıyor. Biz de aramızda konuşuyoruz halka küpesi var, bağı var derken Çingene Kızı'na benziyor denildi ve adı öyle kaldı. Çingene Kızı mozaiğinin tamamında dirseği dizine, çenesi avucuna dayalı bir şekilde bir kayanın ya da bir taburenin üzerinde öne doğru eğilmiş şekilde tasvir edildiğini tahmin ediyoruz. Mozaiğin işçiliği gerçekten çok iyi. Göz altındaki halkaların kavisine göre taşlar dizilmiş. Sanatkar ve işinin ehli birisi tarafından yapıldığı belli oluyor” diye konuştu.
“Çingene Kızı” Çingene kızı, Zeugma antik kenti'nde bulunan bir villanın yemek odasının taban mozaiğidir. Bu mozaik büyük ölçüde tahribata uğramıştır. Resimli panoda yalnızca kadın başı figürü kalmıştır. Bu mozaikte kadın figürü sağına doğru bakmaktadır. kabarık saçları ortadan ikiye ayılmış ve ensesinden bir eşarpla bağlanmıştır. Dar alınlı, elmacık kemikleri çıkık ve dolgun yüzlüdür. Kulaklarında iç içe geçmiş iri halka küpe bulunmaktadır. Bu nedenle ilk bulunduğunda “Çingene Kızı” olarak adlandırılmıştır.
Bir görüşe göre bu figür, saçlarının ortadan ayrılmış olması gözleri ve burun yapısıyla Büyük İskender olarak yorumlanmaktadır. Bir başka görüşe göre ise Toprak Ana Gaia olmalıdır. Ancak başının yanındaki asma filizlerinden dolayı Dianysos şenliklerinde yer alan Mainad olma olasılığı kuvvetlidir. Çingene Kızı mozaiği, Gaziantep Müzesi Müdürlüğü başkanlığında Zeugma antik kenti'nde 1998 yılı sonbaharında yapılan kurtarma kazılarında bulunmuştur.
Çingene Kızı mozaiği şu anda Zeugma Mozaik Müzesi'nin ikinci katındaki özel bir odada sergileniyor. Mozaik için özel olarak yapılan odaya labirent ve karanlık bir yoldan gidiliyor. Odanın yine karanlık olan bölümünde sadece Çingene Kızı mozaiği aydınlatılmış.
Çingene Kızı mozaiğinin resmi, Zeugma Mozaik Müzesi ve Gaziantep'in tanıtımı için hazırlanmış birçok hediyelik eşyayı da süslüyor. Hürriyet, 03.10.2011 |
|
SALAMİS ANTİK KENTİNDE DÖRT HEYKEL BULUNDU
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki Salamis antik kentinde bu yaz yürütülen kazı çalışmalarında MS 2. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen dört heykel bulundu.
Önce Roma Hamamı’nda gerçekleştirilen çalışmalar sırasında bir kadın heykeli ortaya çıkarıldı. Daha sonra yerde büyük boyutlarda başları kesik üç heykel daha bulundu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) ile Ankara Üniversitesi işbirliğinde KKTC Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nin katkılarıyla sürdürülen kazıların ikinci başkanı Doç.Dr. Erhan Öztepe bu yılki çalışmaların verimli geçtiğini belirtti. “Ortaya çıkan heykeller, burada zengin tarihi eser potansiyeli ümidini artırdı. Heykelleri Kazıevi’ne taşıyarak koruma işlemleri gerçekleştireceğiz” dedi.
Hürriyet, 03.10.2011 |
|
RESTORATÖRLERE İTALYAN EĞİTİMİ
Zingarelli ile o süreçte röportaj yapmak, bizim için manevi değeri yüksek bir kıyafete emek sarf eden kişinin kim olduğunu öğrenmek istemiştik. Ama basından köşe bucak kaçırıldı, bir-iki sorumuza ancak e-maille cevap vermesine müsaade edildi. Yaptığı iş elbette çok önemliydi ama cam fanusa oturtulup bu kadar ulaşılmaz bir restoratör haline sokulmasının bizimkilerin işgüzarlığından başka bir şey olmadığını geçen hafta anladık. Çünkü geçen hafta, Zingarelli'yi yetiştiren, mezun eden hocası, Hırka-i Şerif'in tüm laboratuvar analizlerinin yapıldığı İtalya'daki uluslararası restorasyon merkezi Floransa L'Opificio dele Pietre Dure Enstitüsü'nün Müdürü Susanna Conti ile tanışma fırsatımız oldu. O da restoratör, 30 yıllık ciddi bir deneyime sahip. Elinden, Türk ve dünya mirasına ait pek çok eser geçmiş. Ama görüşmemiz gayet insani çerçevede gerçekleşti.
Tekstil restorasyonu alanında uzmanlaşan Susanna Conti'nin Türkiye'de bulunma sebebi, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı tarafından ülkemize davet edilmiş olması. Dolmabahçe Sarayı Tekstil Restorasyonu ve Konservasyonu Atölyesi'nde görev yapan uzmanlara, restorasyon alanındaki yenilikleri, farklı teknikleri göstermek için buradaydı. Bir hafta devam eden derslerin geçen cuma günü 16.00 itibarıyla biten son saatine katılabildik. Conti yeni uzmanlara, Dolmabahçe Sarayı'nın, üzeri nakış işlemeli bordo renkli perdesinin nasıl sağlamlaştıracaklarını anlatıyordu. Derse katılanların hepsi gencecikti. Başak Birsel 28, Zeynep Hilal Çakın 23, Tuba Yavuz 24 ve kimyager Büşra Özcan 24 yaşındaydı. Restorasyon ve Konservasyon atölye sorumlusu Hülya Kesal, "Conti'yle bilgi güncellemesi yaptık. Halihazırda yaptığımız çalışmaları da beğendiler." diyor. Bir hafta süren eğitimde Susanna Conti'nin dışında başka uzmanlar da vardı. Ahşap üzerine yapılan resimlere uygulanan yeni yöntemleri Doç.Dr. Oriaana Sartiani ve Luisa Gusmeroli, ambalajlama ve taşıma teknikleri ile koruma amaçlı iklimlendirmenin nasıl yapılacağını Roberto Boddi ve Andrea Santacesaria anlattı.
Susanna Conti, bugüne kadar restore ettiği en eski eserin 6. yüzyıla ait bir dokuma olduğunu söylüyor. Ayrıca neredeyse dünyaca ünlü tüm ressamların pek çok tablosuna emek harcamışlar. Malta'daki Caravaggio'nun büyük bir tablosunu, Leonardo da Vinci'nin ve Rafael'in eserlerini restore etmişler. Türk kültürüne ait bir eserin kendilerine gelip gelmediğini soruyoruz. Floransa'da bir müzede yer alan 1531 tarihli Türk kalkanı üzerinde epey uğraştığını anlatıyor ve "Enstitümüzde savaşlarda kullanılan aletlerin kimliğini tespit eden uzmanlarımız var. Onlar bu kalkanın kimliğini çıkaramadılar. Eğer önereceğiniz uzmanlar varsa çok memnun oluruz." diyor.
Susanna Conti ders anlatırken elindeki kalın kitap dikkatimizi çekiyor. Son 10 yılda yaptığı tüm restorasyon çalışmalarını fotoğraflarıyla anlatan özel bir kitap. Böyle bir esere imrenmemek elde değil. Biz de köklü bir geçmişe, mirasa sahibiz. Restorasyona ihtiyaç duyan pek çok eserimiz var. Conti'yi dinlerken, tam da Hayrunnisa Gül'ün "Bizde restorasyonlar başarılı değil. Hep yurt dışından çalışıyoruz." şeklinde açıklama yaptığı şu günlerde 'acaba biz ne zaman bu kadar uzmanlaşacağız?' diye düşünmeden edemiyoruz.
İtalya'da restorasyon alanında devlete bağlı olarak çalışan üç kurum var. Floransa'daki L'Opficio dele Pietre Dure Enstitüsü bunlardan biri. Diğer ikisi Roma'da. L'Opficio dele Pietre Dure Enstitüsü, iki kurumun birleşmesiyle 1978'de açılmış. Bu kurumlardan birini 1588'de Grandük I. Ferdinand kurmuş, diğeri Floransa'ya özgü tabloların restorasyonunu yürüten bir laboratuvar (1932).
Susanna Conti, restorasyon okullarının ülkelerinde neden bu kadar geliştiğini şöyle anlatıyor: "Nerdeyse tüm dünya mirasının yüzde 70-80'i İtalya'da. Yaptığımız çalışmalarla mirasımızı korumak istiyoruz. Sadece ülkemizde değil, İspanya, Hırvatistan vs. gibi ülkelerde de çalışmalar yapıyoruz, danışmanlık hizmeti veriyoruz."
Enstitü 30 yılda sadece 354 öğrenci mezun etmiş. Her yıl 10-15 öğrenci kabul ediyorlar. Nedeni ortada, bu alanda bir uzman yetiştirmek titizlik ve özen isteyen bir iş. Öğrencilere beş yıllık bir eğitim veriliyor. Okula girebilmek için üç aşamalı sınavı geçmek şart. Susanna Conti, okulu kuran L'Opficio dele Pietre'in ilk öğrencilerinden. Okulda kalmayı tercih etmiş ve İtalya'daki restoratörlerin çoğunu o yetiştirmiş.
Tekstil restorasyonu alanında uzmanlaşan İtalyan Susanna Conti, Leonardo da Vinci, Caravaggio ve Rafael gibi dünyaca ünlü ressamların tablolarını restore etmiş ve 10 yıllık çalışmalarının bir kitapta toplamış. Conti: "Hz. Muhammed'in hırkasını öğrencim Marina Zingarelli restore etti. Hırka-i Şerif'in tüm analizleri, araştırmaları enstitümüzde yapıldı ama ihaleyi LA.R.A. Konservasyon Şirketi aldığından Marina o şirket için çalıştı." diyor. Zaman Pazar, Haber: Sevinç Özarslan, 02.10.2011 |
|
NEDEN TURİZME AÇILMIYOR?
Malatya'nın Akçadağ İlçesi Sarıhacı Köyü'nde ana yol kenarında bulunan damlataş mağarasının turizmin hizmetine açılmaması eleştiriliyor. Malatya Haber, 02.10.2011 |
|
TARİHİ BİNA PARÇA PARÇA KALDIRIMA DÖKÜLÜYOR
Kültür Bakanlığı ve Anıtlar Kurumu tarafından Kentte son günlerde etkisini gösteren yağmurlarla birlikte binadan kopup düşen parçalar nedeniyle sabah işe yetişme telaşındaki vatandaşlar büyük tehlike atlattı. Binanın cephesinden kopan taş parçaları, yayaların geçtiği kaldırıma düştü. Binadan zaman zaman taşların döküldüğünü belirten çevre esnaflardan Mecit Tepegöz, bu kez düşen parçaların kaya parçası gibi olduğunu söyledi. Tepegöz, kimisi karpuz büyüklüğünde olan taşlar yüzünden endişeli olduklarını sözlerine ekledi. Sabah, Haber: Mustafa Kaya, 02.10.2011 |
|
ASIRLIK TAŞ ÇALINDI
Sivas'ın Kangal İlçesi'nde üzerinde değişik şekillerin bulunduğu 100 yıllık olduğu tahmin edilen bir mezar taşının defineciler tarafından çalındığı iddia edildi.
Edinilen bilgiye göre Kangal Belediye Mezarlığında çalışan Turgut Aydın, sabah eski bir mezarın kazılmış olduğunu fark ederek hemen durumu belediye başkanı ve emniyete bildirdiğini söyledi. En az 80-100 yıllık bir mezar olduğunu belirten Aydın, taşın üzerinde bulunan çeşitli şekillerin definecilerin dikkatini çekmiş olabileceğini söyledi.
Üzerinde tabanca, kılıç, sürahi, küp gibi şekillerin olduğu büyük taşı bir kişiyle yerinden oynatmanın imkansız olduğunu kaydeden Aydın, bu işi yapanların en az 3-4 kişi olabileceğini vurguladı.
Polisin, içinde kemik parçalarının bulunduğu mezarı kazanların bulunabilmesi için çalışma başlattığı öğrenildi. Sivas Kent Haber, 01.10.2011 |
|
ABDÜLAZİZ'İN GÜMÜŞ SİNİSİ 140 BİN TL'DEN SATIŞTA
Sultan Abdülaziz'in yazın
dört, kışın ise üç kez üzerinde yemek yediği gümüş
sinisi, Asar-ı Atika Müzayede ve Sanat Galerisi'nin
düzenlediği bir müzayedede 140 bin
Osmanlı sarayı için 19. yy'da özel
olarak imal edilen 140 santimetre çapındaki sininin,
Sabah, Haber: Pervin Metin, 02.10.2011 |
|
MACARİSTAN'DA OSMANLI'DAN KALMA SU KUYUSU
Kazı çalışmalarını yürüten Macar arkeolog Dr. Gyula Siklosi, Macar medyasına yaptığı açıklamada, başkent Budapeşte'nin 60 kilometre batısındaki Szekesfehervar kentinde önemli bir keşfe imza attıklarını açıkladı.
Arkeolog Siklosi, kazıda 1550-1600 yıllarından Osmanlı dönemine ait kuyu sistemi bulduklarını söyledi. Siklosi, kazılarda Arpad dönemi 900-1000 yıllarına ait tarihi eserlerinin de gün ışığına çıkarıldığını belirtti.
Osmanlı dönemine ait sistemin birbiriyle bağlantılı birçok kuyudan oluştuğunu açıklayan Macar yetkililer, Osmanlı İmparatorluğu'nun yaklaşık 150 yıl süren (1541-1686) Macaristan egemenliği dönemine ait kuyuların durumunun gayet iyi olduğunu, en kısa zamanda tüm kuyuların tamamen ortaya çıkarılacağını belirttiler. Ntvmsnbc, 01.10.2011 |
|
KALE KAZILARINDA 12 ODA ORTAYA ÇIKARILDI
Ayasuluk Kalesi ve St. Jean Kilisesi Kazıları Başkanı Yrd. Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı Ayasuluk kalesi içinde yer alan St. Jean Kilisesi kazı ve onarım çalışmalarının 2011 yılında başarılı bir şekilde devam ettiğini ve 2010 yılında MS 7. yüzyılda Efes’ten St. Jean Kilisesi yakınına taşınan Piskoposluk Sarayı’nı ortaya çıkarma amacıyla başladıkları kazılarda sarayın bir bölümünü oluşturan büyük bir sarnıçla karşılaştıklarını, 2011 kazılarında ise bu sarnıcın içinin boşaltılması yolunda büyük ilerleme kaydettiklerini ifade etti. Bu sarnıcın Selçuk içindeki su kemerlerinin son durağı olduğunun anlaşıldığını söyleyen Büyükkolancı, 2011 yılında bu sarnıcın içinin boşaltılmasına başlandığını, yaklaşık olarak 420 metrekarelik alanda 1.5metre derinliğe inildiğini ifade etti. Burada Aydınoğulları Beyliği’nin Ayasuluk kentini aldığı tarih olan 1310 yılında inşa edilen üç konut ve bir işlikten oluşan toplam 12 odanın açığa çıkarıldığı açıklayan Büyükkolancı “Odaların içinde bulduğumuz madeni paralar, evlerin ve işliğin Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar kullanıldığını bize göstermiştir” dedi. Kalede restorasyon çalışmalarının da sürdüğünü ifade eden Büyükkolancı, İç Kale Batı Sur Duvarı güney yarısında restorasyon çalışmalarına Selçuk Belediyesi’nin işçi ve malzeme desteği ile 2010 yılında başlandığını ve beğeni kazanan kule ve beden duvarı restorasyon çalışmalarının 2011 yılında da sürdüğünü söyledi. Ayasuluk Tepesi ve St. Jean Kilisesi Kazı Başkanı Yrd. Doç Dr. Mustafa Büyükkolancı çalışmaların kasım ayı sonuna kadar devam edeceğini ve Kaleyi 2012 yılında yerli yabancı ziyaretçilere açmayı hedeflediklerini söyledi. Selçuk Bölge Haberleri, 30.09.2011 |
|
HERKÜL GELDİ, SIRA İHTİYAR BALIKÇI'DA
Yeni Asır, Haber: Zafer Şahin, 30.09.2011 |
.. | TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |