Aralık '11 Arşivi |
25 - 31 Aralık 2011 |
|
OSMANİYE'DE TOPLU MEZAR BULUNDU
Osmaniye’nin Kadirli İlçesi'nde Roma Dönemi’ne ait olduğu düşünülen toplu mezar bulundu.
Kadirli-Yoğunoluk Köyü arasındaki yol çalışmasında kullanılmak üzere toprak almak için Kaş mevkisinde çalışma yapan kepçe operatörü, kazı sırasında bir mağara buldu. Çalışmaları durduran işçiler, hemen jandarmaya haber verdi. Olay yerine gelen jandarma ekipleri mağarada çok sayıda insan iskeleti ve tarihi testilerle karşılaşınca Osmaniye İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden uzman istendi. Bunun üzerine İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Tabur ve beraberindeki arkeologlar tarafından toplu mezarda çalışma başlatıldı.
Roma Dönemi’ne ait olduğu düşünülen toplu mezardan yaklaşık 50 kafatası ve 50 kişiye ait olduğu sanılan insan iskeleti, çeşitli büyüklükte 58 adet tarihi kiremit testi ve yaklaşık 60 kadar Roma Dönemi’ne ait para bulundu. Osmaniye İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arkeologlarının yaptığı çalışmalar neticesinde toplu mezardan çıkarılan testi ve paralar, Adana Arkeoloji Müzesi’ne teslim edilmek üzere jandarma ekiplerine teslim edildi. Sabah, 29.12.2011 |
![]() |
|
SALVADOR DALİ ANKARA YOLCUSU
Geçen hafta Tophane-i
Amire binasında açılan Salvador Dali
20. yüzyıla damgasını
vuran sürrealist Akşam, 30.12.2011 |
DA VİNCİ TABLOSUNU 'AŞIRI' TEMİZLEDİLER
Cnn Türk, 29.12.2011 |
|
KOLEZYUM ÇÖKÜYOR
İtalya’nın başkenti Roma’nın dünyaca ünlü tarihi yapısı “Kolezyum”un ön cephesindan parçalar kopuyor.
Salı günü açıklanan bir raporda, tarihi yapıdan bir sünger taşının daha düştüğü belirtildi. Son bir haftada kaydedilen ikinci kopma vakası üzerine yetkililer geniş güvenlik önlemleri aldı. Yaklaşık 2 bin yaşındaki tarihi arenanın, egzoz gazı ve yoğun trafikteki araçların titreşiminden zarar gördüğü öne sürüldü. Yapı, mart ayında 33 milyon dolarlık bir restorasyona girerek güçlendirilecek. Milliyet, 29.12.2011 |
|
GÖRKEMLİ AÇILIM
Sabah, Haber: Bilge Eser, 29.12.2011 |
|
![]() |
BİR TARİH DAHA GÜN YÜZÜNE ÇIKTI
Manisa'nın Kula İlçesi'nde bulunan tarihi çukur çeşmeler, teker teker restore edilmeye başlandı. Kullanılmadığı gerekçesiyle 1970'li yıllarda üzerleri kapatılan 12 tarihi çukur çeşmeden ikincisi olan Beş Ulalı Çeşme gün yüzüne çıkartıldı.
Belediye Başkanı Selim Aşkın, ilçenin tarihi dokusunu tamamlayan karekteristik özelliklerinden olan çukur çeşmelerin restorasyonlarına başlandığını belirtti.
Kültür mirasına sahip çıkmanın sadece yerel yönetimlerin sorumluluğunda olmadığını vurgulayan Aşkın, "Kulalılar olarak hep birlikte köklü tarihimize sahip çıkmak zorundayız. Bu bir vatandaşlık görevidir” dedi. Yenigün, 28.12.2011 |
ARKEOLOJİ MÜZESİ'NİN AÇILIŞI ARALIK 2012'YE KALDI
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın 2010 yılındaki Turizm Haftası’nda yıl sonuna kadar açılacağını söylediği Bursa Arkeoloji Müzesi, aradan 20 ay geçmesine rağmen hizmete girmedi. Bütün restorasyon işleri tamamlanan müzenin açılması için Ankara’dan teşhir ekibinin gelmesi bekleniyor.
Bursa’da 2009 yılının sonlarında bakım ve onarım çalışmaları sebebiyle ziyarete kapatılan Bursa Arkeoloji Müzesi, aradan yaklaşık 2 yıl geçmesine rağmen açılmadı. 2010 yılı Nisan ayı içerisinde Turizm Haftası dolayısıyla Bursa Valiliğini ziyaretinde Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a konuyla ilgili soru yönelten basın mensupları, “Bursa’daki bütün çalışmalarımızı yeniden gözden geçireceğiz. Arkeoloji Müzesi’nde 2010 yılı içerisinde onarım devam edecek. Tamiratı yıl sonuna kadar bitirmeye gayret edeceğiz” yanıtını almıştı.
Bursa Arkeoloji Müzesi Müdürü Enver Sağır, müzenin 2012 yılının Aralık ayına doğru açılmasına kesin gözüyle baktıklarını ifade ederek, “Bir süredir ödenek sıkıntımız vardı ancak biz de açılması için elimizden geleni yapıyoruz. 2012 yılında mutlaka müzeyi hizmete sokacağız. Projeler uygulanmaya devam ediyor” diye konuştu.
Müzenin açılması için teşhir ve tanzim ekibinin Ankara’dan gelip inceleme yapması beklenirken, Dünya Müzeler Birliğine üye Kent Müzesi’ndeki teşhir ve tanzim ekibinin talep olması halinde Arkeolojik Müzesi’ne teknik destek verebileceği belirtildi. Bursa Olay, 28.12.2011 |
![]() |
KAHRAMANMARAŞ KAPALIÇARŞISI RESTORE EDİLECEK
Yapı, 28.12.2011 |
|
BELEDİYE BİR KAMUSAL SANAT KURULU OLUŞTURMALI
Radikal, Haber: Cem Erciyes, 28.12.2011 |
|
BEYOĞLU'NDA EMEK DERKEN MAJİK DE GİTTİ
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 28.12.2011
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 29.12.2011 |
|
BİR ÜLKEYLE BİRLİKTE DEĞİŞEN RESİMLER
Resimlerin değişmez sanılan ruhundaki hareketi görebilmek için o durağan anın öncesini, sonrasını tahayyül etmeye çalışırız. Ressamlar için o anın bir başlangıç noktası vardır ama o imgenin 'sonsuzluğunu' çizen somut bir çerçevesi yoktur muhtemelen. Asırlar boyunca seyahat edebilen resimler varlık sebeplerini ve sürelerini biraz da bakanın değişen algısına borçludur. Yazar, eleştirmen John Berger, "Yüz ya da beş yüz yaşında olsun bütün bitmiş resimler izleyicinin şu an tuvalde görmekte olduğu şey hakkında yapılmış, geçmişten devralınan kehanetlerdir." der. Öyledir zira resim sanatı izleyenin hayal gücüyle yaşar.
Geleneksel teşhir tercihiyle geçmişin Paris salonlarını anımsatan sergi salonunda, resimlerin derinliklerindeki hikayelerle kaybolduğumda, o kehanetleri muhayyilemde canlandırmaya çalışıyordum. Cazip olan, onları hayranlıkla izleyenlerle birlikte zamansız bir hayat sürmeleriydi. Hüseyin Zekai Paşa'nın 1897 tarihli 'Yıldız Parkı' resminde gördüğüm boğaz, orman ışığı, gölgeleri ve kontrastlarıyla döneminin ruhunu yansıtıyordu. Halil Paşa'nın 1898 tarihli 'Şakayıklar ve Kadın' isimli çalışmasındaki kadının, şakayıkların mahzun canlılığı, 'Pembeli Kadın' portresinin ürperten bakışları, izleyeni o resimlerin yapıldığı ana götürüyordu. Hoca Ali Rıza'nın çam fıstıklarının altında soluklanmak, geleceğe o andan bakmayı da mümkün kılıyordu. Nazmi Ziya Güran'ın 'Şezlongda Pembeli Kadın'ı, İbrahim Çallı'nın 'Hamak'ta Uzanmış Kadın'ı, meşhur 'Manolyalı Natürmort'u, Şevket Dağ'ın 'Meyveler ve Çiçekler'i, 'Ayasofya'sı, Süleyman Seyyid'in 'Elmalı Natürmort'u, hepsi, her an onlara hayranlıkla, merakla bakanlarla birlikte çoğalıyor, adeta yenileniyordu. Sonra zaman usulca kendi yatağında akmaya başladı ve bizler de onların değişen ruhuna hayal gücümüzle eşlik ettik.
Sakıp Sabancı Müzesi'nde 'Bir Ülke Değişirken-Tanzimattan Cumhuriyete Türk Resmi' başlığıyla açılan sergi, modernleşme sürecinde resim sanatının değişen veçhelerini farklı dönemlerden seçilmiş 100 eserle gösteriyor. Aslında hedeflediği yıl boyunca sergiye eşlik eden eğitim programları, atölye çalışmaları ve rehberlik turlarıyla bu toprakların geç keşfedip hemen iştiyakla sahiplendiği resim sanatı üzerinden, bir ülkenin toplumsal, sosyal ve ekonomik dönüşümünü de anlatmak.
Harita Çiziminden Resim Sanatına En başından itibaren sırayla farklı salonlarda izlediğim bu yolculukta, beni en çok resmin henüz halkla buluşmadığı dönemde, sadece saray çevresinden yüksek sınıfa mensup insanların evinde sergilenen kadın portreleri, vaktiyle yemiş denilen natürmortlar, manzaralar etkiledi. Ne de olsa 'Müstakiller' diye adlandırılan Cumhuriyet'in ilk sanatçı grubunun ve sonraki kuşağın resimlerine aşinaydık. Halbuki Osmanlı'da resim sanatının ilk kez askeri eğitim veren okullarda harita çizimi gibi amaçlar doğrultusunda başladığını ve bu sanata ilgi duyan asker gençlerin yeteneklerini keşfediş öyküsünü, dikenli maceralarını o kadar iyi bilmiyorduk. Sarayın sanattaki gelişmeleri itinayla desteklediğini, Osman Hamdi Bey'in, Şeker Ahmet Paşa'nın ve Süleyman Seyyid Bey'in devlet olanaklarıyla Paris'e eğitime gönderildiğini, 1883'te Sanayi-i Nefise Mektebi açıldıktan sonra İbrahim Çallı ve Hikmet Onat gibi gençlerin Avrupa'da eğitim alma şansına sahip olduğunu ayrıntılarıyla öğrenmek 'Batılılaşma' sürecinde neler yaşadıklarını anlamak, bakışı da etkiliyor.
Türk izlenimcileri olarak da adlandırılan 1914 isimli grupta, Paris'te Juilan Akademisi'nde burslarla ve kendi imkanlarıyla okuyan gençlerin Türk resminde kadın portresi, manzara ve natürmort gibi türlerin yaygınlaşmasında oynadıkları rolü idrak etmek önemli. Her daim bize söylendiği gibi, resim sanatında -en azından yetenek ve yorum hususunda- Batı'dan o kadar da geri kalmış olmadığımızı da söylüyor bu resimler çünkü. 18. yy'dan itibaren minyatür sanatının resim sanatına doğru kayışını tarihsel gerçekleri ve iyi örnekleriyle izlemek geçmişi merak eden yeni kuşakların ilgisini çekecektir. Mesela Sultan Abdülmecid'in İstanbul'un muhtelif camilerinde levhaları bulunan bir hattat olduğu bilgisini, Ferik Ahmet Paşa'ya Batılı anlamda portresini yaptıran devlet adamı kimliğini, Halife Abdülmecid Efendi'nin 'Hanzade Sultan Portresi'yle buluşturarak izlemek dönemin sanatıyla yeni tanışacak olanlara farklı bir boyut ve derinlik kazandıracaktır.
Türkiye'de ilk kez sergilenecek olan Osman Hamdi Bey imzalı 'Naile Hanım' portresi, Halil Paşa'nın 1889'da sergilenen ve Bronz madalya ile ödüllendirilen 'Madam X' adlı eserin ödül belgesiyle sunulması önemli ve çarpıcı lakin ben en çok İzzet Ziya'nın 1917 tarihli 'Deniz Kıyısındaki Kız' tablosunun önünde kaldım. Ziya, Sanayi-i Nefise'yi birincilikte bitirmiş 1903'te. Paris'teki eğitiminden bitirip Zonaro'dan sonra saray ressamı olarak da çalışmış. Giderseniz, dirseklerini kayaya yaslamış kırmızı şemsiyeli, beyaz elbiseli kadının melankolik bakışlarının dalgalarla nasıl buluştuğuna bakın isterseniz. O anın öncesini, sonrasını, yapılış hikayesini bir düşünün. Ya da oradan usulca Hüseyin Avni Lifij'in masmavi 'Türbe'sine doğru çevirin yönünüzü. Resim sanatının hayatınızdaki karşılığını en çıplak haliyle göreceksiniz. Zaman, Haber: A. Esra Yalazan, 28.12.2011 |
|
SANAT DÜNYASI BUBİ'NİN ARKASINDA
Radikal, 27.12.2011
Radikal, 28.12.2011
İstanbul Modern’in 10 Aralık’taki ‘Gala Modern’ gecesi için sipariş ettiği Bubi’nin ‘Oturak’ adlı işini sergilememe kararı almasından bu yana sansür tartışmaları büyüyerek devam ediyor. Acak bu tartışmanın önemi, Türkiye’de ilk kez sanatçıları, sanat örgütlerini, kurumları ve eleştirmenleri sansürün ne olduğu, ne olmadığı konusunda farklı taraflara sürüklemesi. Bubi’ye ve Mürüvvet Türkyılmaz, Ceren Oykut, Neriman Polat’ın da aralarında bulunduğu sanatçılara göre ‘bu sansür, değilse ne!’ UPSD (Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği) ve AICA’nın (Uluslararası Eleştirmenler Birliği) Türkiye merkezine göre ‘hoş bir gelişme değil’ ama ‘sansür de değil’ sadece ‘bir anlaşmazlık’. İstanbul Modern’in şef küratörü Levent Çalıkoğlu’na göre durum işin ‘konsept dışı’ bulunmasından ibaret. Bu fikir ayrılığının temelinde ise “bir kurumun kendi sipariş ettiği eseri sergilememe kararı alması sansür mü sayılmalı, yoksa küratörün inisiyatifi kapsamında mı değerlendirilmeli?” sorusu var.
Radikal, Haber: Erman Ata Uncu, 29.12.2011 |
|
![]() |
YETİ'NİN PARMAĞI MI?
Yalnızca Himalayaların üzerinde bir Budist manastırındaki rahiplerin seromonilerini dinledikten sonra kar fırtınası altında görülebileceği iddia edilen Yetilerin varlığı ispat edilmeye çok yakın. Söz konusu manastırın rahipleri, uzun yıllardır manastırda sergilemekte oldukları kurumuş elin onlara şans getireceğini düşünüyorlardı. Aynı şekilde Londra'daki bir müzede sergilenen "Yeti parmağı" uzmanların ilgisini çekince, bu efsanevi yaratıkların üzerindeki sır perdesinin kaldırılmasına bir adım daha yaklaşıldı. Radikal, 27.12.2011 |
TAŞ EVLERİ TURİZME AÇACAK PROJE
Beymelek Belediye Başkanı Osman Güngör,
gazeteciler yaptığı açıklamada, dönemin sivil
Nabizade Nazım'ın 1880 yılında Türk edebiyatının
Restore edilen evleri pansiyon olarak
değerlendirip, alternatif
Yukarı Beymelek'teki taş evleri inceleyen Antalya Tanıtma Vakfı Başkanı Nizametin Şen de, taş evlerin alternatif turizme kazandırılması düşüncesinin çok güzel olduğunu dile getirdi. Taş evlerin bulundukları alanın, alternatif turizme çok uygun olduğunun altını çizen Şen, taş evlerin restorasyonu için vakıf olarak üzerlerine düşen katkıyı sağlayacaklarını bildirdi.
Beymelek Belediyesi'nin girişimleriyle yaptırılan taş evlerin restorasyon projesi, Yıldız Teknik Üniversitesi'nden şehir plancısı Prof.Dr. Bülent Özdil tarafından hazırlandı. Proje bedelinin Beymelek Belediyesi'nin de üye olduğu Tarihi Kentler Birliği tarafından karşılandığı öğrenildi. Akşam, 27.12.2011 |
|
GAZHANE RESTORASYON İHALESİ SENEYE KALDI
Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 27.12.211 |
|
![]() |
OSMANLI ARŞİVİ 6 AY SONRA KAĞITHANE'DE
Osmanlı arşivlerinin bir araya getirilmesi için inşa edilen Kağıthane Milli Arşiv Sitesi inşaatı 2012'nin Mayıs ayında tamamlanacak.
Binanın tamamlanmasının ardından 4 farklı noktadaki Osmanlı arşiv belgeleri, yeni binaya taşınacak. 2012 yılının sonunda ise Osmanlı arşivleri kapılarını açacak. Kütüphane, kongre merkezi, sergi salonları ve arşiv depoları gibi bölümlerden oluşan Arşiv Sitesi, Osmanlı mimarisi tarzında tasarlanmasının yanı sıra belgelerin iyi bir şekilde muhafaza edilebilmesi ve en az düzeyde zarar görmesi için yangına ve neme dayanıklı şekilde inşa ediliyor. 16 adet bloktan oluşan projenin tahmini maliyeti ise 200 milyon lira. Dün arşiv inşaatını ziyaret eden AKP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem'e inşaatın önümüzdeki mayıs ayında biteceği müjdesi verildi. Ziyarette kendisinin de 5 yıl boyunca arşivcilik yaptığını söyleyen Erdem, arşivciliğin bir milletin hafızası anlamına geldiğini ifade etti. Zaman, Haber: Arzu Kılıç, 27.12.2011 |
MİSİS ANTİK KENTİ KURTARILACAK
Adana'nın merkez Yüreğir İlçe Kent Konseyi, "Misis Antik Şehrini Kurtarma Projesini" tartışmaya açtı.
Hilton Oteli'nde düzenlenen toplantının açılış konuşmasını yapan Yüreğir Belediye Başkanı Mahmut Çelikcan, yaklaşık 8 bin yıllık geçmişe sahip Misis'in bölgenin önemli antik kentlerinden birisi olduğunu söyledi. Son 20 yılda büyük bir göç alan Misis'te kaçak yapılarla tarihi dokunun tahrip edildiğinin altını çizen Çelikcan, belediye ve orada yaşayan vatandaşlar açısından iç açıcı bir durumun olmadığını kaydetti. 1.derece sit alanı antik şehirde yapılaşmaya izinin olmadığını hatırlatan Çelikcan, Misis Projesinin hayata geçmesi halinde dünya kültürel mirasının büyük kazanç elde edeceğini anlattı. Çelikcan, "Misis'i Adana ve Türkiye için turizme açmamız gerekir. İlimiz turizm gelirlerinde güneyde Antalya ile kıyaslandığında turizm gelirlerinde oldukça geride. İşsizlik ve yatırımın yapılmadığından şikayet ediyoruz. Antalya'ya bacasız sanayi diye tanımlanan turizm gelirlerinde önde gidiyor. Antalya'da otellerdeki yatak kapasitesi yetmezken, Adana'da yeterli sayıda beş yıldızlı otel yok." dedi. Çelikcan, Kent Konseyinde tartışmaya açılan Misis Projesini paydaş kurumlar olan valilik, büyükşehir, Kültür-Turizm Bakanlığı ve TOKİ ile birlikte yürütmeyi düşündüklerini sözlerine ekledi.
Adana Vali Yardımcısı Fikret Deniz, Adana'nın potansiyeline rağmen çevre illere göre turizm gelirlerinden yeterli payı almadığını ifade etti.
Yüreğir Belediyesi Başkan Yardımcısı- Arkeolog Zülfü Çelik, Adana'nın 27 km. doğusunda ve Ceyhan Nehri kenarında yer alan Misis'in tarihi ve söz konusu proje hakkında bilgi verdi. Üzerinde şarkı ve türkülerin yazıldığı Misis'in bölgenin simge merkezlerinden birisi olduğunu söyleyen Çelik, antik kentle ilgili ilk araştırmaların 1956-59 yılları arasında Prof.Dr. Helmut Teodor Bossert başkanlığındaki kazılarda yapıldığını açıkladı. Misis'te toprağın ve üzerindeki izinsiz yapıların perdelemesine rağmen geçmişin ihtişamını çeşitli kalıntılarla gösterdiğini anlatan Çelik, "Misis Antik Kenti kendine özgü yapısıyla benzerlerine göre bir adım önde olmakla birlikte en fazla işgale uğrayan bir yerdir." ifadelerini kullandı. Yüreğir Belediyesi'nin 2011'de yaptığı harita çalışmalarında bölgedeki 1. derece sit alanında 806 kaçak konut ve burada 5 bin nüfusun yaşadığını tespit ettiğine işaret eden Çelik, "Oysaki 1990 yılında 50 civarında kaçak yapı vardı. SİT sınırları içerisinde yapılan izinsiz uygulamalara yönelik Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu toplam 306 kişi hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Buna rağmen bu değerli hazine hızla yok ediliyor. Misis'te 320 adet taşınmaz parsel yer alıyor. Yasal engellerden dolayı Yüreğir Belediyesi Misis'te yol, çevre düzenlemesi, sosyal ve kültürel tesis hizmetleri yapamamakta." dedi. İtalya'daki Pisa Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Giovanni Salmeri ise Misis'in ender bir arkeolojik alan olduğunu ifade etti. Zaman, Haber: Mehmet Şahin, 27.12.2011 |
|
KIZILİN MAĞARASI GÜN IŞIĞINA ÇIKARILIYOR
Burdur Arkeoloji Müzesi ile Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği tarafından “Gün Işığında Kızılin Mağarası ve Buluntuları” konulu sergi düzenlendi. Burdur Müze Müdürlüğü’nde düzenlenen serginin açılışına Vali Yardımcısı Hamdullah Suphi Özgödek, Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya, daire müdürleri ve davetliler katıldı.
Serginin açılış konuşmasını yapan Müze Müdürü Hacı Ali Ekinci, İnsuyu Mağarası’nın 2 kilometre Kuzeydoğusunda yer alan Kızılin Mağarasının sarkıt, dikit ve canlıları ile özel bir yer olduğunu söyledi.
Ekinci, “Kültürel dinamiği sizlere aktarmak, insanlığın ortak ürünü olan kültürel değerleri gelecek nesillere bırakabilmek, kültürel bilinçlenmeyi sağlayabilmek için bu sergiler güzel bir fırsat. Kültürel yapımızın herkes tarafından bilinmesi ve bilgi paylaşımı için bu sergiler çok önemli. Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği üyelerinin 2007 yılında mağara içinde karşılaştıkları arkeolojik bulgular nedeniyle bu çalışmayı başlattık. Bu çalışmamız alan çalışmasıyla sürdü. Mağarada tunç dönemi kap, kaçak yanında iskeletlerin bilimsel araştırmalar yapmak üzere çıkarılmasıyla devam etti” diye konuştu.
Mağaradan çıkarılan iskeletlerde MAKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji bölümünce inceleme yapıldığını belirten Ekinci, “MAKÜ tarafından iskelette dişte kanal tedavisi yapıldığı rapor edildi. Kanal tedavisinin yakın tarihe dayandığı bilindiğinden mağaradan çıkarılan arkeolojik buluntular Atom Enerjisi Sarayköy Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezince Optik Uyarmalı Lüminesans tekniği kullanarak buluntuların Geç Tunç dönemi olan 2000- 1200 tarihleri arasında bir yeri bize işaret etmiştir” dedi. Çağdaş Burdur Gazetesi, 27.12.2011 |
|
ANTİKA KİTAPLAR HASTANESİ
Sekizinci yüzyıldan kalma Kuran'dan, kanla yazılan Lut Gölü parşömenlerine kadar birçok antika el kitabı restore eden İtalya'nın başkenti Roma'daki Sabah, 27.12.2011 |
![]() |
KÜLTÜREL MİRAS KAVRAMINDAN NE ANLIYORUZ?
Kültürel mirasın “İnsanların yaşadıkları çevre ve mekanla kurdukları ilişki” olduğunu ifade eden Candan, 2000’ler sonrası yeni kentsel yönetişim biçimleri ve bu doğrultuda gelişen kentsel dönüşüm projelerinde kültürel miras kavramının ön plana çıktığını, ve kentsel dönüşüm kavramının farklı söylemlerle meşrulaştırıldığını Ayazma-Tepeüstü örneği üzerinden tartıştı ve buradaki dönüşüm sonrası Küçükçekmece’de yer alan Bezirganbahçe Toplu Konutları’na yerleştirilen Ayazma sakinlerinin kültürel miras çerçevesinde yaşadıkları sorunları aktardı. Arkitera, 27.12.2011 |
|
SANAT PİYASASI NE KADAR PİYASA?
İstanbul ve Türkiye’nin yaşadığı ekonomik dönüşümden elbette plastik sanatlar piyasası da nasibini alıyor olmalı. Olmalı ama ne kadar alıyor? Plastik sanatlar piyasası, aslında mevcut
dağınıklıktan ötürü tam olarak derinliğini ve
büyüklüğünü bilemediğimiz bir piyasa. Elbette
resimler ve heykeller galerilerde sergileniyor,
alıcısıyla bir biçimde buluşuyor. Satılıyor.
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri Belki bir yılı aşkın bir aradan sonra Ankara’ya
gittim. Sebebi, dün Çankaya Köşkü’nde yapılan bir
ödül töreniydi. Adıyla söyleyeyim, Cumhurbaşkanlığı
Kültür Sanat Ödülleri töreni.
‘Sanat’ denince paradan konuşmak... Bizim gibi okullarında ‘Sanat sanat için midir,
sanat halk için midir’ gibi münazaraların yapıldığı
ülkelerde yadırgatıcı bir bakış açısı olabilir,
sanat deyince paradan konuşmak. Hürriyet, Yazı: İsmet Berkan, 27.12.2011 |
|
![]() |
EROS BAŞINA KAVUŞUYOR
1700 yıllık Sidamara Lahdi'nden koparılarak kaçırılan ve Sabah, Haber: Burcu Çalık, 27.12.2011 |
İMAR İZNİ HÖYÜK ALTINDA KALDI
İstanbul'da Kadıköy
İstanbul'un ilk yerleşim yeri olarak bilinen
Fikirtepe höyüğünde MÖ 7 bin yılına ait
izlere rastlandı. İnsanlık tarihinin ilk yaşamına
dair yapılan tespitler neticesinde bulunan kırık
çömlekler İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü'nde
saklanıyor. |
|
ANADOLU'DA TARİH ÖNCESİ YAŞAM İZLERİ
Habertürk 26.12.2011 |
|
DEV OSMANLI ARMASININ SIRRI
Uzmanlar Tayland'da İslamiyetin 700 yıllık geçmişi
olduğunu kaydediyor. Türkiye Gazetesi, 26.12.2011 |
|
SİDE'DE KÜLTÜR TURİZMİ İÇİN 5 KENT MÜZESİ KURULACAK
Antalya'nın Side Belediyesi, kültür ve arkeoloji turizmini yaygınlaştırmak için 5 kent müzesi kuracak.
Belediye Başkanı Abdulkadir Uçar, yaptığı açıklamada turizm beldesinde kuracakları kent müzesi çalışmalarına başladıklarını söyledi. Kent müzesi kurulacak tarihi yerlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından belediyeye tahsisinin yapıldığını belirten Uçar, yeni yapılan belediye hizmet binasının belirli alanının kültür turizmine hizmet edeceğini ifade etti.
Side'nin arkeolojik zenginliği bakımından dünyanın sayılı antik kentlerinden biri olduğunu belirten Uçar, Osmanlı döneminden kalma 96 cumbalı evi restore ettirerek, 117 yıllık sivil mimari örnekleri koruma altına aldıklarını kaydetti. Kuracakları kent müzesinin birinin de Side Öğretmenevi lokalinde olacağını belirten Uçar, öğretmenevi lokalinin yer tahsisini İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nden aldıklarını söyledi.
Uçar, kent müzesi çalışmaları ile ilgili şunları söyledi: "Kent müzesi ile Side'yi dünyada kültür, tarih ve arkeoloji turizminde marka yapacağız. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteği ile Side'de kültür ve arkeoloji turizminin yaygınlaşması için 5 kent müzesi kuracağız. Kent müzesi kurulması çalışması ile ilgili yetkili kurumlardan tahsisleri yaptık. Bilindiği üzere kent müzeleri bir şehrin markası ve tarihe açılan kapısı. Dünya kültür turizminde marka olan şehirlerin hepsinin de çok sayıda kent müzesi var. Side'ye 5 değil, 50 kent müzesi yapılsa az gelir." Turizm Gazetesi, 26.12.2011 |
|
2. HEYKEL VAKASI
‘Dört
Mevsim’ heykelinin kırılmasından bir gün sonra
da halk ozanı heykelleri arasında bulunan
Şeref Taşlıova heykelinin sazı kimliği belirsiz
kişi ya da kişiler tarafından kırıldı. Eski Kars
Belediye Başkanı
Naif Alibeyoğlu, Valilik binası karşısına halk
ozanları
Aşık Şenlik,
Murat Çobanoğlu ve
Şeref Taşlıova’nın heykellerini yaptırmıştı. Bu
heykellerden
Şeref Taşlıova’nın heykelinin sazı geçtiğimiz
cuma gecesi kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce
kırıldı. Vatandaşlar, heykele yapılan saldırıya
tepki gösterdi.
Habertürk, Haber: Tacettin Durmuş, 26.12.2011
Kars’ta Gazi Ahmet Muhtar Paşa Konağı önündeki süs havuzunun kenarında bulunan dört mevsim heykelinden birinin devrilme, İnönü Caddesi üzerinde ki Şeref Taşlıova Heykelinin sazının sapının kırılması olayları ile ilgili olarak mobese görüntülerinden yararlanılarak Doğukan Tuta, Harun Özkoçak, Gencay Kuçlu yakalandı. 3 genç, cumhuriyet savcılığı tarafından serbest bırakıldı.
Kars’ta yaşanan heykel krizi ile ilgili olarak bir açıklama yapan Vali Ahmet Kara, “Basında sanki Kars heykel düşmanı bir şehirmiş gibi gösteriliyor ama öyle bir şey yok. Kars’ı böyle ufak meselelerle karalamak doğru değildir. Başbakanımızın da ucube dediği heykel, kaba saba henüz bitmemiş bir heykeldi. Başbakanımız bu ucubeyi buradan kaldırın dediği zaman zaten yıkım kararı çıkmıştı. Şimdi sazın sapının kırılması ve dört mevsim heykelin yıkılmasıyla belediyenin bir ilgisi yoktur. Eğer belediye yapmazsa bu işleri yarın ben yapıp yerine monte edeceğim. Ben bugün o gençlerle konuştum. ’O heykeli eski haline getirin, aksi halde bu şehirde rahat yaşayamazsınız’ dedim. Çocuklar ’şakalaşıyorduk istemeyerek oldu’ dediler. Babalarını da çağırttım. Karakol başkomiserine görev verdim. Babalarıyla konuşulup o heykeller yerine monte edilecek.” Milliyet, Haber: Dinçer Aktemur, 27.12.2011 |
|
BAKANLIK BU ESERLERİ ARIYOR Ensar Çınar isimli bir vatandaş, 2007’de
MÖ
4-5. yüzyıla ait olduğu sanılan 2 tane
altın tarihi eseri satmak üzere
Ankara Medeniyetler Müzesi’ne getirdi. Ancak
müze yetkilileri, eserlerin sahte olduğundan
şüphelendi. Bunun üzerine Kültür Varlıkları
ve Müzeler Genel Müdürlüğü, bir
üst komisyonun eseri incelemesini istedi. Tekirdağ
Müze Müdürü Mehmet Akif Işın,
Çanakkale Müzesi’nden Arkeolog Ömer Özden,
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden
altın takı uzmanı Gülbahar Baran Çelik’ten
oluşan komisyon
Ankara’ya çağrıldı. Komisyon eserleri yerinde
inceledi ve orijinal olduğuna karar verdi. Buraya
kadar her şey normal. Ancak bundan sonra yaşananlar
tam bir komedi. Satın alınması gereken eser iade
edildi. Sonra tekrar geri istendi. Ancak eserler
çoktan kayıplara karışmıştı. Komisyonda görev alan
Tekirdağ Müze Müdürü Mehet Akif Işın 2010’da
emekliye ayrıldı. Bir
Ankara ziyareti sırasında da
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde eserleri görmek
istediğini söyledi. Çünkü orjinal diye rapor
verdikleri eser prosedür gereği vatandaştan parası
ödenerek alınmış olması gerekiyordu. Ancak eserler
müzede yoktu. Bunun üzerine eserlerin peşine düşen
Işın,
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan eserlerin
akıbetini sordu ve ‘orijinal’ diye rapor verdikleri
eserlerin Ensar Kılıç’a iade edildiği cevabını
aldı. Radikal, Haber: Ömer Erbil, 25.12.2011 |
|
BAŞKA ATA YADİGARI ESERLER YIKILMASIN Sabah, Haber: Stelyo Berberakis, 25.12.2011 |
|
AHİ ÇELEBİ CAMİİ'NİN SU BASKINI ÇİLESİ SONA ERDİ
Her yağmurda sular altında kalan Ahi Çelebi Camii, yapılan çevre düzenlemesi ile rahata kavuştu. Mayıs ayında başlayan çalışmalar tamamlanmak üzere. 6 ay süren çalışmalarla camiyi bir daha su basmaması için bir dizi önlem alındı. Evliya Çelebi'nin meşhur rüyasında kendisini içinde gördüğü cami olarak bilinen Ahi Çelebi Camii'nin çevre düzenlemesi tamamlanıyor. Eminönü'ndeki cami restore edilmesine rağmen deniz seviyesinden 20 santimetre aşağıda olması nedeniyle birçok kez sular altında kalmıştı. Caminin çevre düzenlemesini üstlenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, çalışmalarını 6 ayda tamamladı. Ahi Çelebi'nin çevre düzenlemesi 1 milyon 967 bin liraya mal oldu. 25 bin metrekarelik inşaat alanının öncelikle 14 bin 335 metrekaresi düzenlendi. Kalan kısmın projelendirmesi önümüzdeki aylarda yapılacak. Çalışmalar kapsamında 11 bin 500 metrekare yeşil alanın yanı sıra bin 160 metrekarelik yürüme yolu yapıldı. Kıyıda bin 250 metre yürüme yolu düzenlendi. Çevre düzenlemesinin 425 metrekaresini ise İstanbul Ticaret Üniversitesi yaptı. Düzenlemeler kapsamında caminin iç bakımları, sert zeminleri, çevre duvarları, drenaj sistemleri komple yenilendi. Caminin şadırvan kısmı yenilenerek ve camiye tuvalet de yapıldı. Yeşillendirme çalışmaları devam eden caminin çevre korkuluk imalatı ve önünde yer alan 100 metrelik kısmın kaldırımları da yıl sonuna kadar tamamlanacak. Drenaj sistemi kurulan caminin çevre kotları düzenlenerek cami çevresindeki su birikintilerinin toplanacağı özel bir düzenek yapıldı. Çevre sularının toplanması için 5 tonluk bir kuyunun imalatı yapılarak caminin önünde sert zemin kaplama altına yerleştirildi. Kuyu içinde de parçalama özellikleri de bulunan 2 dalgıç pompa bulunuyor. Böylece sel sularıyla gelen katı atıklar da kolaylıkla parçalanacak. Çevre düzenlemesi kapsamında altyapı problemleri olan caminin kanalizasyon sistemi de döşendi. Eminönü'nde Yoğurtçular Sokağı ile Değirmen Sokağı'nın birleştiği köşede bulunan Ahi Çelebi Camii'nin 1480-1500 yılları arasında yapıldığı tahmin ediliyor. Dikdörtgen plan üzerine, ikişer kemerle desteklenen tek kubbeli Ahi Çelebi Camii; Tabip Kemal Ahi Can Tebrizi tarafından yaptırılmış. Ahi Çelebi Camii, 17. yüzyılda yaşayan seyyah-ı alem Evliya Çelebi'nin Peygamber Efendimiz'in elini öpüp heyecandan "şefaat" yerine "seyahat Ya Rasulallah" dediği, seyahatlerine ve meşhur Seyahatname'sini yazmasına sebep olan rüyasında kendisini gördüğü mekan olarak biliniyor. Kanlı Fırın Mescidi ve Yemişçiler Camii olarak da bilinen Ahi Çelebi Camii, 2 Temmuz 1539 ve 18 Mayıs 1653 yıllarında iki kez yanmış ve 1892 depreminde de hasar görmüş. Uzun yıllar metruk kalan cami restorasyon sonunda 2006'da tekrar ibadete açılmıştı. 2010 yılında iki kez sular altında kalan caminin yapılan çalışmalarla kot farkı kaldırıldı. Zaman, Haber: Sevgi Korkut, 25.12.2011 |
|
TARİHİ EVİN DUVARI ÇÖKTÜ
Gemlik’te tarihi bir evin duvarı yağmur sebebiyle sokağa yıkıldı.
Edinilen bilgiye göre olay, Yedievler Sokak’ta meydana geldi. Eski ve kullanılmayan binanın duvarı yol üzerine çöktü. Olay sırasında yoldan kimsenin geçmemesi ise sevindirdi. Belediye ekipleri tarafından daha önce emniyet şeridi içine alınan sokakta temizlik çalışması başlatılırken, esnaf ise trafiğe kapalı olmasından dolayı mağdur olduklarını belirterek, binanın her an çökme tehlikesi altında olduğunu söylediler. Bursa Olay, 25.12.2011 |
|
BU TABLO 5600 EURO ÇÜNKÜ... Habertürk, 25.12.2011 |
|
![]() |
YAHYA EFENDİ'DE TADİLAT SÜRÜYOR
Beşiktaş Çırağan Caddesi üzerinde bulunan Yahya Efendi Camii ve Dergahı'nda sürdürülen restorasyon çalışmaları sırasında tarihi mezarlık zarar görüyor.
14 Haziran 2009'da başlayan ve sözleşmeye göre 15 Kasım 2010 tarihinde bitirilmesi gereken restorasyon işi aradan 13 ay geçmesine rağmen hala devam ediyor. Cami ve mezarlık son 3 aydır da ziyarete ve ibadete kapatılmış durumda. Camiye bitişik nizam yapılan Boğaz manzaralı ve tamamı ahşaptan oluşan 2 katlı binanın ise imam ve müezzin için lojman olarak kullanılacağı öğrenildi. Kanuni Sultan Süleyman'ın süt kardeşi Şeyh Yahya Efendi'nin ölümünden sonra Sultan 2. Selim tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan ve bugün cami ve dergah olarak kullanılan tarihi mekan, içler acısı halde bulunuyor. Yaklaşık 2 yıldır devam eden ve 'restorasyon' adı altında yürütülen çalışmalar sırasında çok sayıda mezar taşı zarar gördü. Dergahın bahçesindeki Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Raziye Sultan ve 2. Abdulhamit'in kızı Hatice Sultan'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda tarihi şahsiyetin kabirleri yer alıyor. Mezarlıklar, bakımsızlık ve restorasyon çalışmalarındaki dikkatsizlikler sebebiyle harap olma tehlikesi altında. Son üç aydır tamamen ibadete ve ziyarete kapatılan mekanda, restorasyon çalışmalarını üstlenen firma basın mensuplarını içeri almazken, içeriden çekilen fotoğraflarda mezarlığın ve caminin şantiyeye döndüğü gözleniyor. İstanbul'un en güzel manzaralı tepesinde Boğaz'a nazır yapılan lojman inşaatı sırasında da bazı mezarların zarar gördüğü öne sürüldü. Zaman, Haber: Uğur Öztürk, 25.12.2011 |
HOMER SIMPSONS 800 YAŞINDAYMIŞ!
TV'nin en popüler çizgi Sabah, 24.12.2011 |
|
![]() |
EDİRNE ESKİ CAMİ'NİN KUBBESİNDEN SU DAMLIYOR
Edirne'nin önemli tarihi eserlerinden biri olan Eski Cami'nin kubbesi damlamaya başladı.
1414 yılında Çelebi Mehmet döneminde tamamlanarak ibadete açılan camii yüzyıllar boyu insanlara hizmet verdi. Zaman içerisinde yıpranan cami belirli dönemlerde restorasyondan geçirildi. Son yapılan restorasyon çalışmaları birkaç yıl önce tamamlandı. Elden geçirilen caminin orta giriş kapısının üzerindeki kubbenin camekanlı bölümü yağmur nedeniyle su sızdırmaya başladı. Onarım çalışmaları tamamlandıktan sonra yağmur suyunu sızdıran kubbeden yeniden su damladı. Bunun üzerine cami görevlileri damlaların düştüğü yere kovalar koyarak halıların ıslanmasını önlemeye çalıştı. Zaman, Haber: Kadri Kılıç, 24.12.2011 |
TADİLATA GİREN BATMAN MÜZESİ 2013'DE YENİDEN FAAL OLACAK
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nce tadilat, teşhir ve tanzim projeleri hazırlanıp onaylanan ve 2012 yılında proje uygulamasına başlanan Batman Müzesi'nin 2013’te açılması hedefleniyor.
Batman’a kurucu müze müdürü olarak, Milas İlçesi'nden yaklaşık 2 yıl önce atanan Tenzile Uysal Benter, modern donanımlı bir müze kurmanın çabası içinde olduklarını belirterek, 2013’te açılması hedeflenen müzenin 3 salondan oluştuğunu söyledi.
Birinci salonda; Hallan Çemi, ikinci salonda Ilısu Barajı ve HES Projesi kapsamında devam eden Beşiri İlçesi'nde bulunan Sumaki Höyük ve Cemialo kazısı, Gre Amer kazısı, Merkez, Oymataş Köyü’ndeki Kuriki Höyük ile Siirt’te devam eden Başür Höyük, Çattepe ve Güsir Höyük kazılarından çıkan eserler sergilenecek.
Üçüncü salonda ise Hasankeyf ‘e ait eserlerin sergileneceğini belirten Uysal Benter, “Hasankeyf salonunu gezen ziyaretçiler Hasankeyf eserleri ile birlikte, oluşturulacak kompozisyonla adeta kendilerini Hasankeyf’te hissedeceklerdir. Ayrıca, müzede tanıtım odasında kısa filmlerle Batman ve Hasankeyf tarihi anlatılacak” dedi.
Uysal Benter, halkın özlemini duyduğu, Batman’a yakışır modern donanımlı bir müze kurmanın çabası içinde olduklarını ifade etti. Benter, müzeyi ziyaret eden her kesimin keyif alacağını, burasının bilgi ve eğitim yuvası olmasını hedeflediklerini söyledi. Turizm Gazetesi, 24.2.2011 |
|
ÜSTELİK DE TÜRKİYE'DE! Sabah, 24.12.2011 Radikal, Haber: Nezir Güneş, 27.12.2011 |
|
İGM BAŞKANI'NDAN DEFİNECİLERE TEPKİ
İGM Başkanı Nedim Akdemir, Elbeyli Belediye Başkanı Şakir Yıldız ile beraber Elbeyli beldesinde Dörttepeler tümülüsü olarak bilinen belediye kabristanının doğusundaki yer altı mezarlarını inceledi. MÖ 300 yıllarına ait olduğu sanılan yer altı mezarlarında defineciler tarafından yapılan tahribata tepki gösteren Akdemir, “Bu vatan hainliğinden başka bir şey değil. Bu tarihi mekanların durumunu görüyorsunuz. Definecilik kanunlar çerçevesinde yapıldığında tarihi bir hizmet olarak görebilir, ama kanun dışı yapılan bu tür kazılar vatana ihanetten farksız. Hele turizmin öneminin arttığı bugünlerde bu manzara İznik ve Bursa’ya yakışmıyor. İlgili makamlara acilen fotoğraf ve görüntülerini ileteceğim. Bu tarihi yapıların çevre düzenlemesi ve koruma altına alınması için müracaatlarda bulanacağım” dedi.
İlki 1967’de ana yol inşaatı sırasında, ikincisi 1984’te, üçüncüsü 2001 yıllarında çiftçiler tarafından tesadüfen bulunan Roma döneminden kalma yer altı mezarlarının onarılması yetkisinin kendilerinde olmadığını vurgulayan Akdemir, “Yetki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda. Sayın valimizin bakanlık ile yapacağı resmi talep doğrultusunda bu konuya biz el atabiliriz” diye konuştu.
Elbeyli Hesbekli mevkiinde bulunan Roma mezarındaki fresklerin onarımı için 50 bin lira kaynak çıkarıldığını hatırlatan Akdemir, “Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan proje, Anıtlar Kurulunca onaylandı. Definecilerce tahrip edilen, cenneti temsil ettiği bilinen iki tavus kuşu freski aslına uygun olarak onarılacak” diye bilgi verdi. Bursa Olay, 24.12.2011 |
|
TARİHİ MERYEM ANA KİLİSESİ'NİN RESTORASYONUNDA SONA YAKLAŞILDI
Çalışmalar hakkında bilgi veren SNR Restorasyon şirketinin restoratörü Sara Özçelik, 1831 yılında yapılan kiliseyi, o dönemde Kula'da yaşayan yerli Rum cemaatinin kullandığını söyledi. Restorasyon çalışmalarının yaklaşık bir yıldır devam ettiğini belirterek, "Restorasyon sırasındaki teknik çalışmalar sonucu, mimari projede yer almayan duvar resimlerine, tonozda da kalem işlerine rastlanmıştır. Mimari projeye adaptasyon sağlanan kalem işi projesinin uygulanmasına başlandı.
Duvar resimleri yağlı, kuru ve toz boya gibi farklı malzemeler kullanılarak yapılmış. Kiliseyle çağdaş olup olmadığı, farklı dönemler yansıtıp yansıtmadığı, başka dönemlerde de onarım veya restorasyon geçirip geçirmediğini belirleyecek herhangi bir yazıt veya dönem kaynağı bulunmamaktadır." dedi. Kula Belediye Başkanı Selim Aşkın da kültür miraslarının evrensel değer olduğunu ve sahip çıkılması gerektiğini ifade etti.
Başkan Aşkın, "Bu binanın restorasyonu projesiyle geçen yıl Tarihi Kentler Birliği'nden ödül kazanmıştık. 880 metrekare alanda başlayan restorasyonda sona yaklaşıldı. Kilise, bundan sonra kültür merkezi olarak hizmet verecek." şeklinde konuştu. Habertürk, 23.12.2011 |
|
EMEK SİNEMASI YIKILACAK MI?
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Emek Sineması projesinin sürüncemeye bırakılamayacak kadar acil bir konu olduğunu belirterek “Projeyi yapanlar ve itirazı olan uzmanlar bir araya gelmeli” dedi. Demircan, Emek’in AVM’ye dönüştürüleceği iddialarının doğru olmadığını söyledi.
Emek Sineması yıkılıyor - yıkılmıyor” tartışmaları, İstanbul 9. İdare Mahkemesi’nin restorasyon projesiyle ilgili yürütmeyi durdurma kararını iptal etmesi üzerine yeniden alevlendi. Emek Sineması konusunda “Bir gerçek üç de doğru var” diyen Beyoğlu Belediye Başkanı AhmetMisbah Demircan Habertürk’e şunları söyledi: “Gerçek olan şu ki; Emek Sineması ve çevresindeki 5 bina bakımsızlıktan yıkılmak üzere... Deprem, yangın ve benzeri risklere karşı savunmasız bir durumda ve restorasyona ihtiyacı var. Burası sürüncemeye bırakılmayacak kadar acil bir konu. Diğer taraftanmimari bir proje ve bunun yapımcısı bir firma var. Bu proje Anıtlar Kurulu tarafından tasdiklenmiş. Mahkeme de yürütmeyi durdurma kararını iptal etmiş.Mimarlar Odası ise bu projenin karşısında duruyor.”
Demircan, Emek Sineması’nın yıkılacağını düşünen duyarlı vatandaşların yaptığı eylemlerin ve projeye itirazların olmasının normal olduğunu belirterek, “Ben başından beri ‘Tartışma ve uzlaşma ortamı yaratalım’ diyorum. Projeyi tartışalımki; kamuoyu doğru veya eksik taraflarını bilsin, anlasın.Masaya oturanlar projenin tarafında veya karşısında olmadan, objektif bir şekilde tartışsın. İnsanlar bir araya gelip, projenin üstündemutabakat sağlasın” dedi. Bu tartışmayı siyasetçilerin veya sokaktaki vatandaşların yapmasının süreci kilitlediğini savunan Demircan, “Böyle olunca tartışma ‘Yıkılıyor - Yıkılmıyor’ kavramları üzerinde kilitleniyor. Onun ötesine açılamıyor.Mutlaka bizimkanaatlerimiz olabilir ama bunlar bilimsel bir veriye dayanmalı. Sonuçta bunları uzman mimarlar tartışmalı. Uygulamayı yapmış, bu işin felsefesini bilen insanlarmasaya oturmalı. Ütopik düşüncelere sahipmimar da olmaz burada” yorumunu yaptı.
Eski Beyoğlu’yla ilgili kendisinin de hatıraları bulunduğunu söyleyen Ahmet Misbah Demircan, “Geçmişin yansımaları bu binalarda. Geçmişte buralara gelmiş, güzel filmler izlemiş insanlar; hemgeçmişteki gibi o koltuğa gelip oturmak istiyor, hemde bugünün konforunu arıyor. Sorun tamda burada başlıyor.Mimarlar dahi tambu noktada bölünüyor. Kimileri bire bir aynen koruma istiyor. Kimileri geçmişin izlerini sabit tutup yeni konforları içine katarak yaşatmanın doğru olduğunu savunuyor” diye konuştu. PeraMüzesi’ni örnek veren Demircan, “PeraMüzesi’nin içi tamamen yeniden yapılmıştır. Ama dışarıdan baktığınızda eski binayı görürsünüz. Bugün eski ve yeniyi bir arada kullanıyoruz ve yaşatıyoruz orayı. Emek Sineması, salon tescilli bir yapı olduğu için PeraMüzesi’yle aynı durumda değil. Ancak projeye göre sonuçta burada ne olursa olsun o salon bire bir orada olacak. Salonun içindeki önemli bölümler söküldü, saklanıyor, bire bir kullanılacak” dedi. Demircan, Anıtlar Kurulu’nun Emek Sineması’nın da içinde bulunduğu 5 binada sadece kültür sanat endüstrisi ve faaliyetlerine izin verdiğini hatırlatarak, binanın bir AVM’ye dönüştürüleceği iddialarının doğru olmadığını söyledi.
TMMOB Mimarlar Odası’nın yaptığı açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın “Emek Sineması yıkılmayacak, aynen korunacak. Bu olayla ilgili raporları herkes dikkatlice okusun. Emek Sineması’nın yıkılmasına ve yok edilmesine hepimiz karşıyız” şeklindeki sözleri hatırlatıldı ve şöyle denildi: “Ne yazık ki sayın bakanımızın incelenmesini istediği bütün rapor, kurul kararları ve yürütmenin durdurulması hakkındaki kararın kaldırılması ile uygulama aşamasına geçebilme tehdidini taşıyan yargı konusu avan proje; Emek Sineması’nın aynen korunmasını değil, sadece tavan ve duvar süslerinin sökülerek inşa edilecek bir ticaret merkezinin üst katına yapılacak kopya bir mekana taşınmasını ön görmektedir. Üstelik bu avan projede Emek Sineması ile birlikte Beyoğlu ve İstanbul’un kentsel kimliğini oluşturan Rüya Sineması ve İnci Pastanesi de yok edilmektedir.” Mimarlar Odası, tüm yetkililere bir çağrı yaparak projenin geri çekilmesini ve yeniden ele alınmasını istedi. Habertürk, Haber: Serkan Akkoç, 23.12.2011
Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Emek sinemasının, iddia edildiği gibi korunmayacağını, yalnız tavan ve duvan süslerinin yeni mekana taşınacağını dile getirerek yıkımın Emek binasıyla sınırlı kalmayacağını savundu.
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Beyoğlu'ndaki Emek ve Saray sinemalarının bulunduğu Cercle D'orient binasının yıkılıp yerine büyük bir alışveriş merkezi yapılması ve Tarlabaşı'nın yeniden yapılanmasını bir kez daha eleştirdi.
"Bu projeler Anayasa ve uluslararası normlara aykırı dayanak gösterilerek gerçekleştirilmektedir" ifadeleriyle tepkisini dile getiren Mimarlar Odası adına açıklamayı yapan Çevre Etki Değerlendirme Kurulu üyesi Mücella Yapıcı, yıkımların hukuk dışı şekilde yapılarak insanların sindirilmek istendiğini söyledi. "5366 Sayılı, Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun kapsamında tarihi binalar yok ediliyor. Bunun en önemli ayaklarından bir tanesi de Cercle D'orient binasının yıkılması ve yerine büyük ticari gelirler sağlanacak alışveriş merkezlerinin kurulması." 5366. sayılı yasanın Başbakan tarafından Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'a sipariş edilerek çıkarıldığını iddia eden Yapıcı, bu projelerin sadece Tarlabaşı, Saray ve Emek Sinemaları ile kısıtlı kalmayacağını savundu.
Mimarlar Odası Başkanı Prof.Dr. Deniz İncedayı ise bilirkişi raporlarına rağmen Emek Sineması hakkında yürütülen durdurma kararının kaldırılmasına vurgu yaparak kültürel değerlerin korunması gerektiğini söyledi. "Tarlabaşı çevresinde yürütülen proje çağdaş bir proje değildir, çağdaşlaşma durmadan halkı tüketime yönelten yapıların yapılması ile olmaz."
Devam eden dava ve bilirkişi raporlarıyla ilgili görüşlerini açıklayan Avukat Can Atalay ise, "Emek ve Tarlabaşı hakkında Beyoğlu Belediyesi karar almadım diyor, karar alınmamışsa bu süreç nasıl başladı" diye sordu. Atalay Emek Sineması'nın bulunduğu Cercle D'orient binasının 1993 yılında Kamer İnşaat'a 25 yıllığına kiralanmış bir yapı olduğu belirtti ve Kamer İnşaat'ın dört yıl sonra kira anlaşmasının biteceği ve bu arada başka projelerin buna dahil olacağını iddia etti.
Emek sinemasının geleceğine dair bir başka
gelişme de İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın dünkü
değerlendirme toplantısında ortay çıktı. İKSV
Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı yıkılması
planlanan Emek sinemasıyla ilgili yeni bir öneri
getirdi. Eczacıbaşı tarafların altı ay süre tanıması
halinde bir öneri geliştirebileceklerini ifade etti:
"Bu süreçte Emek Sineması'nın kültür sanat dünyamıza
katkıda bulunabilecek, Beyoğlu'nun dokusuna uyum
sağlayacak biçimde nasıl ele alınabileceğini, nasıl
bir finansman planıyla yeni bir projenin hayata
geçirilebileceğini araştırıp ortaya bir öneri
koymaya çalışalım. Belki biz daha olumlu bir proje
hazırlarız. Belki tercih o yönde yapılır." Emek sinemasının yıkımını engellemek ve kamuoyunun sesini duyurabilmek için 24 Aralık Cumartesi günü bir dizi eylem yapılacak. Akşam saat 4'de Taksim Meydanı'nda toplanacak sanatseverler ve sivil toplum örgütleri Emek sinemasına yürüyecek ve sinema önünde bir basın açıklaması yapacak. Emek sinemasının sokağına kurulacak çadırların ardından etkinlikler başlayacak. Konser, forum, sessiz sinema oyununun yanı sıra film gösterimi de yapılacak olan eylem sabaha kadar sürecek. Arkitera, 23.12.2011
Tarihi ve kültürel değeri düşünüldüğünde, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en önemli birkaç sinema salonundan biri Emek Sineması. Ama malum, bir süredir can çekişiyor! 2009'da restore edilecek diye kapatıldı. Ama kapanmasıyla birlikte, yıkılacağına dair iddialar dillendirilmeye başlandı. Bu iddialardan rahatsız olan SABAH yazarı Atilla Dorsay, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'la konuştuğunu, Günay'ın kendisine güvence verip "Emek Sineması'na asla dokunulmayacak ve bu salon, nisan ayındaki festivale (İstanbul Film Festivali) yetişecek," dediğini yazdı. Ama yetişmedi... Hatta Emek Sineması'nın yıkılacağı ortaya çıktı. Bunun üzerine 'Emeksever' sinemacılar, yazarlar, seyirciler sokağa çıktı. Hukuk mücadelesi başlatıldı. Mimarlar Odası, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na dava açtı. Mahkeme süreci bu ayın başında sonuçlandı. Karar: Emek'in yıkılmasına onay verildi. Peki neler oluyordu? 'Korunması gereken kültür varlığı olarak' tescilli bir kamu malı yapı için nasıl yıkım kararı alınabiliniyordu? Gerçek neydi? Açıklamalar, tartışmalar, raporlar, davalar, meclisteki soru önergeleri nedeniyle ve kamuoyu şeffaf bir şekilde aydınlatılmadığı için konu işin içinden çıkılmaz bir hal aldı. Kafalar karıştı! Biz de konunun taraflarına sorular sorarak, dava dosyalarını okuyarak, gazete arşivlerini tarayarak, 20 yıllık süreci özetleyen bir kılavuz hazırladık.
Bu projeyi kim, hangi anlaşma ile uyguluyor?
Sabah Cumartesi, Haber: Olkan Özyurt, 24.12.2011
Emek Sineması'nın yıkılmasını protesto eden sivil toplum kuruluşları 24 Aralık tarihinde ortak bir basın açıklaması yaptı.
Açıklamanın tam metni şu şekilde: "Emek Sineması'nın içerisinde yer aldığı adanın yıkılıp yerine bir AVM yapılacağını, Emek'in bu AVM'nin en üst katına her nasılsa 'yıkılmadan, sökülerek taşınacağını' duymayan kalmadı. Hatırlanacak olursa geçtiğimiz Mayıs ayında 9. İstanbul İdare Mahkemesi öngörülen projenin durdurulmasına karar vermişti. Ancak, bilirkişi raporunda projenin kültür dokusuna uygun olmadığının belirtilmesine rağmen mahkeme 1 Aralık'ta raporu hiçe sayarak durdurma kararını iptal etmiş bulunmakta.
Bir kaç gündür Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay gözümüzün içine bakarak Emek'i yıkmayacaklarını söylüyor. Öte yandan Demircan dün yaptığı açıklamada 'salonun içindeki önemli bölümler söküldü, saklanıyor, bire bir kullanılacak' diyor. Bu yıkımın ta kendisidir! Öncelikle ve acilen, henüz hukuki süreç devam ederken, henüz yıkım kararı çıkmamışken, Emek Sineması'nın içinin sökülmeye başlanmış olmasının kimler tarafından, hangi hukuki gerekçelere dayandırılarak ve ne zaman gerçekleştirilmiş olduğunun, sökülen parçaların nerede korunduğunun ve bunun denetiminin kimin tarafından yapıldığının kamuoyuna açıklanmasını talep ediyoruz.
Demircan, aynı açıklamasında 'bu tartışmayı siyasetçilerin veya sokaktaki vatandaşların yapmasının süreci kilitlediğini, konunun uzmanlarına bırakılması gerektiğini' söylüyor. Belli ki, bir buçuk yıldır devam eden mücadele, binlerce İstanbullunun tek bir ağızdan yükselen sesi duymazdan gelinmiş ve Emek içeriden sökülmeye başlanmış.
Bizler Emek Sineması projesinin Beyoğlu'nda uygulamaya konulması öngörülen kentsel dönüşüm planından bağımsız olmadığını çok iyi biliyoruz. Masa sandalye operasyonlarıyla boşaltılan ve büyük sermayeye açılması kolaylaştırılan İstikal Caddesi, yayalaştırma adı altında elitleştirilecek Taksim Meydanı, satışa çıkartılan okul ve hastaneler, çürümeye terk edilen AKM, boşaltılan Tarlabaşı ve yıkım tehdidi altındaki Bedrettin Mahallesi, kaçak katlarıyla kazulet gibi yükselen Demirören AVM; hepsi aynı planın parçası! Bu topyekun saldırıya karşı topyekun bir cevap vermek için bugün buradayız. Çünkü sokaklar, mahalleler, meydanlar, parklar bizim! Beyoğlu bizim, İstanbul bizim!
Başından beri vurguladığımız gibi, Emek Sineması tarihi ve kültürel bir miras olarak yerinde ve olduğu gibi korunmalıdır. Bugüne kadar korunmadıysa, bunun hesabını bizim vergilerimizle semirilen, tarihi yapıları korumakla yükümlü kurumlardan soruyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yenileme ve Anıtlar Kurulu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Beyoğlu Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi! Hesap Verin!
Bir kez daha tekrar ediyoruz, haksız ve hukuksuz bir şekilde sermayeye devredilen Emek Sineması ve Serkildoryan binası Sosyal Güvenlik Kurumu'na, yani kamuya, yani bizlere aittir! Bu alan üzerindeki her türlü kullanım hakkı kamunundur ve kolektiftir. Bu nedenle nazarımızda meşru ve esas olan devlet kurumlarının ve şirketlerin çıkarları değil, kamunun yararı ve kararıdır.
Emek kolektif hafızamızın mekanıdır. Orada seyredilen filmler, kurulan hayaller, gidilen festivaller kadar adına yakışır şekilde 80 darbesi sonrası gerçekleştirilen ilk 1 Mayıs kutlamasının da mekanıdır Emek. Tüm bu nedenlerle Emek Sineması yıkımına karşı çıkmak geçmişimize sahip çıkmak kadar bugünümüzü kurmak ve farklı bir gelecek tahayyül edebilmek için verilen bir mücadeledir. AVM'ler içerisine sıkıştırılan sinema salonlarına, ticarileşen ve metalaşan sanatsal ve kültürel üretime karşı durmak, kenti ve kentsel mekanları sermayenin ve iktidarın elinden geri almaya yeltenmek, kamusallığı yeniden telaffuz etmeye ve kurmaya dair bir çabadır.
Bu nedenlerle, öncelikle Kamer İnşaat'ın sunduğu projenin ivedilikle iptal edilmesi gerekli! Devlet burayı yerinde ve olduğu gibi korumakla ve restore etmekle yükümlüdür. Bizler Emek Sineması ve Serkildoryan binası gibi kamuya ait mekanların sermaye ve siyasi iktidarın kararına ve çıkarına göre yeniden işlevlendirilmesini reddediyoruz. Dolayısıyla, kapalı kapılar arkasında, tartışılmadan, şeffaf süreçler yaşanmadan geliştirilen her türlü 'projeciliğe' itiraz ediyoruz. Sosyal sorumluluk veya kültür-sanat hamiliği çerçevesinde, sermayenin kamu mekanlarını yeni yatırım ve prestij alanlarına çevirmesine göz yummuyoruz. Bu mekanların geleceğinin ancak ve ancak kamusal bir tartışma süreci içerisinde belirleneceğini savunuyoruz. Sendika, meslek örgütleri, sinemacılar, kültür sanat üreticileri, kent aktivistleri, sivil toplum kuruluşları ve demokratik kitle örgütlerini demokratik ve katılımcı bir karar alma mekanizması inşa etmeye çağrıyoruz. Sonuç olarak iki yıldır süren bu mücadelenin bize yeniden ve daha güçlü bir biçimde sordurtması gereken temel soru şudur: Yaşadığımız kent üzerindeki söz hakkı kimin? Biz, hepimizin diyoruz!
24 Aralık 2011, Emek Sineması Hala Burada. Yıkmak istiyorlar. Yıktırmıyoruz! - Emek Bizim İstanbul Bizim! - İstanbul Kültür Sanat Varyetesi - Beyoğlu için Mücadele İnisiyatifi - Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) - Sinema Emekçileri Sendikası (SİNESEN) - İşçi Filmleri Festivali - Yeni Sinema Hareketi - İMECE-Toplumun Şehircilik Hareketi - Kamusal Sanat Laboratuvarı" Arkitera, 25.12.2011
Mahkemelerin Emek Sineması’nın akıbetine ilişkin
birbiri ardına aldığı kararlar can sıksa da,
yürütülen mücadele ve gösterilen tepkiler umut
veriyor. Şimdilik ‘hukuksal’ olmasa da ortada son
derece ‘meşru’ bir durum var. inemanın yıkılacağının
ortaya çıkışından itibaren geçen sürede bu yıkıma
karşı mücadele eden güçlerin yeniden organize olup,
yeniden sokaklara çıkması kamuoyunun dikkatini bir
kez daha bu tarihi yapıya çekti. Tabii yalnızca Emek
değil, sinemanın da içinde yer aldığı Serkildoryan
kompleksinin tamamının kurtarılması ve zaten
‘kamu’ya ait olan bu özel mekanın yine ‘kamu’ için
kullanıma açılması tartışmaları yeniden başladı.
Radikal, Haber: Şenay Aydemir, 29.12.2011
Emek Sineması’nda yıkım anlamına gelen projenin iptali için Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi’nin Kültür Bakanlığı’na açtığı davada dün bir gelişme daha yaşandı.
9. İdari Mahkeme, projenin yürütmesini 24 Mayıs 2010’da durdurunca, Emek Sineması’nı yaşatmak isteyenler rahat bir nefes almıştı. Ardından başvurulan bilirkişilerin üçünden ikisinin projeyi uygun görmemesine rağmen 1 Aralık 2011’de mahkeme projenin yürütmesini durdurma kararını iptal etmiş ve kamoyunda büyük tepki oluşmuştu.
Milliyet, 29.12.2011 |
|
ESKİŞEHİR'DE 1. YÜZYILA AİT 2 MASK BULUNDU
Anadolu
Üniversitesi (AÜ) Edebiyat Fakültesi Arkeoloji
Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Taciser Sivas, AA
muhabirine yaptığı açıklamada, 2011 yılında Şarhöyük
Dorylaion Nekropol Alanı'nda yapılan kazılarda bir
mezarın içinde iki
maska ulaştıklarını belirterek, bu buluntunun
yılın en güzel tarihi kalıntıları arasında yer
aldığını kaydetti. Habertürk, 23.12.2011 |
|
EN ESKİ OBSİDİYEN BİLEZİK
En eski obsidyen bilezik MÖ 7500lerin zanaatkarlarının şaşırtıcı tekniklerini açığa çıkarıyor.
İstanbul’da yer alan Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü araştırmacıları ve Triboloji ve Sistem Dinamikleri Laboratuvarı 1995 yılında Aşıklı Höyük’te ele geçen obsidyen bileziği incelediler.
Bileziğin yüzeyini ve mikro rölyeflerini gelişmiş yüksek teknolojik metotlarla inceleyen araştırmacılar Aşıklı Höyük’te yaşayan MÖ 7500l’erin zanaatkarlarının günümüze yaraşır derecede şaşırtıcı perdahlama tekniklerini keşfettiler. Obsidyenden yapılmış olan bilezik Neolitik toplumların gizemli dünyalarına yeni bir ışık tutuyor. Daily Mail, 23.12.2011 |
|
AZNAVURTEPE KALESİ VE GİRİTTEPE HÖYÜĞÜ'NDE ÖN ÇALIŞMA BAŞLATILDI
Ağrı’nın Patnos İlçesi'nde Urartular döneminden kalma Aznavurtepe Kalesi ile Giriktepe Höyüğü’nde kazı çalışması yapılması için ön çalışma başlatıldı.
Ağrı Kültür ve Turizm Müdürü Muhsin Bulut, İbrahim Çeçen Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Yusuf Çetin ile Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Mehmet Işık, Urartular döneminden kalma yaklaşık 2 bin 800 yıllık Aznavurtepe Kalesi ile Giriktepe Höyüğü’nde incelemelerde bulundu.
Bulut, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, Urartu uygarlığının merkezlerinden birisi olan 2 bin 800 yıllık Aznavurtepe ile Giriktepe Höyüğü’nün bölge turizmi açısından çok önemli olduğunu söyledi.
Halk arasında Kot Tepe olarak da bilinen Aznavurtepe’nin Patnos ilçe merkezinin yaklaşık 2 kilometre kuzeydoğusunda, Van-Ağrı karayolunun kuzeyinde bulunduğunu anlatan Bulut, şunları söyledi: “Ağrı’daki tarihi kalıntıların en eskisi Patnos’taki Aznavur ve Girik tepeleridir. Koni biçiminde bir yapıya sahip olan kale önünde uzanan Patnos Ovası’ndan 300 metre kadar yüksekliğe sahiptir. Urartu kralı Menua döneminden kalan kaleyi çepeçevre saran ve kulelerle takviye edilen ilginç bir sur sistemi görülür. Tepenin güney eteğinde ve sur duvarının iç kesiminde küçük bir gölet yapılmıştır. Aznavurtepe Kalesi tapınağında kaçak kazılarla bulunmuş İsrail Jaruselam Müzesi’ne götürülen üç ayaklı bronz şamdan bu anlamda önemli bir eserdir. Üzerinde Urartuca ‘Kral Menua’nın Tanrı Haldi’ye armağanı’ ibaresinin bulunduğu şamdana ait bir aslan heykelciği de Van müzesinde sergilenmektedir. Askeri saha içinde bulunan kalede, 1961-1963 yılları arasında kazı yapmış, çıkan buluntuların büyük bir bölümü Erzurum ve Van Müzelerine götürülmüştür. Kazı sırasında tapınak ve avlusu ile birlikte birçok oda açığa çıkarılmıştır. Ancak kazı yarım kaldığı için bu odaların mahiyetleri anlaşılamamıştır.”
-Giriktepe Höyüğü- Bulut, Patnos ilçe merkezinin yaklaşık 1 kilometre güneyinde Dere Mahallesi’nde bulunan Giriktepe’nin, halk arasında Değirmentepe olarak da bilindiğini ifade etti.
Giriktepe Höyüğü’nün Bağdişan Deresi’nin bir kolu olan Üçbulak suyunun kenarında kurulduğunu belirten Bulut, sözlerini şöyle sürdürdü: “Höyük, Patnos Ovası’ndan 10 metre kadar yüksekliğe sahiptir. Giriktepe Höyüğü’nde 1961-1962 yılları arasında kazılar yapılmıştır. Yapılan iki dönemlik kazıda bir saray ile eklentileri ortaya çıkarılmıştır. MÖ 8. yüzyıl sonlarına doğru ani bir düşman saldırısı sonucunda saray ve eklentilerinin yanarak çöktüğü ve içindekilerin kurtulamadığı anlaşılmaktadır. Zengin takıların yanı sıra demirden ve tunçtan çok sayıda alet de ele geçirilmiştir. Bu buluntuların büyük bir kısmı Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir. Höyüğünün yüzeyi geçmiş kazılardan kalma çukur ve toprak tümseklerle kaplıdır. Günümüzde höyük yüzeyinde birkaç düzgün kesilmiş iri taş blok dışında herhangi bir mimari kalıntı izi görülmemektedir. Dere Mahallesi’nde bulunan evlerin arasında kalan höyük, sit alanı olmasına karşın özellikle son dönemlerde yoğunlaşan kaçak kazılarla büyük tahribatlara uğramıştır.” haberler.com, 23.12.2011 |
|
![]() |
SİDE ANTİK KENTİNİN SEMBOLÜ ROMA ASLAN HEYKELLERİ ONARILDI
Antalya Side Müzesi, Side antik kentinin sembolü olan 2 Roma aslanı heykelinin onarım ve restorasyon çalışmasını tamamladı.
Değişik yerlerinden kırılan heykelin restorasyonu, Side Müzesi restoratörü Beyzade Yaycıoğlu tarafından yapıldı.Aslanların, 1947 yılında Side antk kentinde kazı çalışması yapan merhum Ordinaryüs Prof.Dr. Arif Müfid Mansel tarafından bulunduğu belirtildi. Side Müzesi Müdürü Güner Kozdere, 2 heykelin restorasyon çalışmasının tamamlandığını, onarımı biten ikinci heykeli önümüzdeki günlerde müze bahçesinde sergileyeceklerini söyledi. Heykelleri yeniden ayağa restoratör Beyazade Yaycıoğlu’nun 2 yıllık uğraşısı sonucu özel bir teknikle yaptığı belirten Kozdere, Türkiye’de tarihi eser onarımı, restorasyonu ve sikke konservasyonu yapan tek müzesinin Side olduğunu kaydetti. Kozdere, “Roma aslanı heykellerinin ayağa kaldırma çalışmasını tamamladık. Heykelleri ayağa kaldırma çalışması özel teknikle yapıldı. Ayağa kaldırılan 2′nci heykeli önümüzdeki günlerde müze bahçesinde sergileyeceğiz.” dedi. Mynet Haber, 23.12.2011 |
VALİZİNDEN TUNÇ ÇAĞI'NA AİT TARİHİ ESERLER ÇIKTI
Tokat’ın Erbaa İlçesi'nde bir yolcunun satmak üzere Ağrı’dan İstanbul’a götürdüğü tarihi eserler, jandarmanın yol kontrolü sırasında ele geçirildi. Eserler yapılan işlemlerin ardından Tokat Müze Müdürlüğü yetkililerine teslim edildi.
Erbaa İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından D-100 karayolunda yapılan denetimlerde Ağrı’dan İstanbul’a giden bir yolcu otobüsü durduruldu. Otobüsteki yolculardan Fatih Santor (28)’un valizinde arama yapan ekipler, kıyafetler içerisine sarılı halde 4 parça tarihi eser buldu.
Zanlının İstanbul’a götürdüğü 4 parça tarihi eserin MÖ 3 bin ile 2 binli yıllara ait olduğu ve paha biçilemediği öğrenildi.
Jandarma ekipleri tarafından gözaltına alınan zanlı işlemlerinin ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Uzman ekiplerin yaptığı incelemede tarihi eserlerin Tunç Çağı’ndan kalma oldukları ve paha biçilemediği öğrenildi. Eserler Tokat Müze Müdürlüğü yetkililerine teslim edildi. Mynet Haber, 23.12.2011
|
![]() |
TÜRKİYE'DE ÇAĞDAŞ CAMİ MİMARİSİNDE EĞİLİMLER
Devlet Eliyle veya Elitlerce Üretilen CamilerProf.Dr. Baha Tanman'ın açılış konuşmasıyla başlayan konferansın konuşmacısı Doç.Dr. Kayahan Türkantoz Cumhuriyet dönemi camilerinin çok araştırılmadığını söyleyerek bu dönem içerisinde yapılan camilerin "geleneksel" ve "özgün" tasarımlı camiler olarak ikiye ayrılabileceğini belirtti. "Geleneksel" başlığını da "Devlet Eliyle veya Elitlerce Üretilen" ve "Halk Tarafından Üretilen" olmak üzere iki kategoriye ayıran Türkantoz, öncelikle devlet eliyle yapılan camileri aktardı. Buna göre konuşmacı 1935 senesinde mimar Hakkı Ayverdi tarafından tasarlanan Heybeliada Camisi'nin mahalle mescidi görünümünü koruduğunu, iç mekanda ise Birinci Ulusal Mimari akımın etkilerinin görüldüğünü belirtirken, Vafi Egeli'nin tasarımı olan İstanbul Şişli Camisi'nin ise üç yarım kubbe ve merkezi kubbesiyle klasik plan şemasını kullandığını ifade etti. Türkantoz ayrıca 1953 senesinde inşa edilen, Burhanettin Arif Ongun'un tasarımı olan Burgazada Camisi'nin daha çok türbelerde kullanılmış olan bir forma sahip olduğunu, Sultanahmet Camisi'nin formunu tekrar eden, Ankara'nın en büyük camisi Kocatepe Camisi'nin Hüsrev Tayla tarafından tasarlandığını ifade ederek, 1954-59 senelerinde inşa edilen, Recai Akçay'ın tasarımı Ankara Maltepe Camisi'ni tanıttı. Günümüze yakın yapılardan ise hibrid bir tasarıma sahip, formunu Selimiye Camisi'nden alarak oluşturulan ve Sultanahmet Camisi gibi altı minareli olan 1998 senesinde inşa edilmiş, Necip Dinç tasarımı Adana Sabancı Camisi'nin mimari özelliklerini açıkladı.
Halk tarafından üretilen camilerin 1950'lerde gerçekleşen göç sonrası ortaya çıktığını belirten konuşmacı, bu camilerin mimarlarının olmadığını, kalfalar tarafından yapıldığını, cephe ve formlarda yüksek düzeyde düzensizliklerin olduğunu fakat önemli bir dil birliği olarak kubbe kullanımının olduğunu sözlerine ekledi. Yapılan camilerde göç edenlerin geldikleri yerlerdeki Selçuklu eserlerine öykünme olmadığını, Osmanlı Klasik dönemine, en çok da Sultanahmet Camisi'ne bir öykünmenin söz konusu olduğunu belirten Türkantoz, bu kişiler tarafından yaptırılan camilerde yöreselliğin olmadığını, saltanat camilerinin bir benzerinin beğeni topladığını, bunun ise göç edenin köylülüğünü reddedip, kentli olmak istemesi sonucu olduğu yorumunu getirdi.
Özgün Tasarımlı CamilerÖzgün tasarımlı camiler başlığı altında ilk yapılan caminin büyükşehirlerde değil Malatya'da Mimar Şerif Ali Akkurt tarafından gerçekleştirilen Abdurrahman Erzincani Camisi (1960) olduğunu belirten Türkantoz, yapının beşgen bir plana sahip olduğunu, formun yabancı fakat malzemenin yerel olmasından dolayı çevresiyle bütünleştiğini, minarenin üst kısmı masif olmasına karşın oldukça şeffaf olduğunu ifade etti. Türkantoz bu caminin yanı sıra 1964'te inşa edilen Başar Acarlı ve Turhan Uyaroğlu tarafından tasarlanan Kınalıada Camisi, M. Ali Barman'ın tasarımı olup 1964 senesinde inşa edilen Tarabya Merkez Camisi, klasik yapı öğelerinin yer almadığı Cengiz Bektaş tasarımı Etimesgut Camisi (1965), Vedat Dalokay'ın Kocatepe Camisi için önerdiği projenin değiştirilerek uygulandığı Pakistan'daki İslamabad Kral Faysal Camisi (1978), Behruz ve Can Çinici'nin cami tasarımında önemli bir yeri olan Ankara TBMM Camisi (1992) ve son olarak 2009 senesinde inşa edilen hibrid bir tasarıma sahip olan Karacaahmet Şakirin Camisi'nin mimari özelliklerini dinleyicilere aktardı.
Arkitera, 23.12.2011 |
18 - 24 Aralık 2011 |
|
SÜRREALİZMİN TA KENDİSİ İSTANBUL'DA
Radikal, Haber: Ayşegül Gürsel, 23.12.2011 |
|
RODOS'TAKİ 385 YILLIK TÜRK CAMİSİ BAKIMSIZLIKTAN ÇÖKTÜ
Yunanistan'ın Rodos Adası'nda bulunan tarihî Recep Paşa Camii bakımsızlıktan yıkıldı.
Rodos Belediyesi'nin tarihî eserler sorumlusu mimar-mühendis Kiryakos Magos, uzun yıllar destekle ayakta kalabilen caminin yapısal özelliğinin hassas olması nedeniyle dayanamayarak yıkıldığını söyledi. Belediyenin tarihî caminin restore edilerek sağlamlaştırılması için 2004'ten beri çalışmalarda bulunduğunu kaydeden Magos, ancak bu konuda hazırlanan projenin finans sağlanamaması üzerine gerçekleştirilemediğini belirtti. 1626 yılında inşa edilen ve iç kısmı İran çinileriyle kaplı olan Recep Paşa Camii, Ada'daki en önemli Türk eserlerinden biri sayılıyor. Zaman, 23.12.2011 |
|
YAHYA EFENDİ'DE KIYIM VAR
Ürkütücü yerlerdir mezarlıklar. İçinde tek başına dolaşmaya korkar, mecburiyet olmadan yolumuzu düşürmeyiz. Fakat Üsküdar Belediyesi eski eser şefi Necdet İşli için durum bizimki gibi değil. Onun için mezarlıklar; hayatın mana kazandığı yerler. Hele bir de içinde tarih ve sanat varsa...
Tarihçi Erhan Afyoncu'nun, "Hangi tarihi şahsiyetin mezarını sorsanız, takılmadan tarif eder." dediği Necdet İşli, hayatını mezar taşlarına adamış bir tarihçi... Ömrünün çoğunu Osmanlı'nın başkentleri; Bursa, Edirne ve İstanbul'daki mezarlıkları dolaşıp tarihi mezar taşlarını fotoğraflayarak geçirmiş. Bu şehirlerde girip çıkmadığı mezarlık kalmamış! Bu yüzden tarihçiler, bir akademisyen olmamasına rağmen, onu mezar taşları konusunda bir ekol olarak görüyor. İşli'nin, gelecekte tarih yazıcılarının belge olarak kullanabileceği, mezar taşı fotoğraflarından oluşan muhteşem bir arşivi var... Tam 65 bin mezar taşının fotoğraflanmasıyla oluşturulmuş bir arşiv... Bu fotoğrafların kimi siyah beyaz kimi renkli, kimi de dijital ortamda. Fakat sayı 65 binle kalmayacak gibi görünüyor; zira İşli, hala mezarlıklarda dolaşmaya ve fotoğraf çekmeye devam ediyor.
Üstelik bir de, belediyedeki işi gereği, bu taşlarla ilgili stanpaj çalışması yürütüyor; yani parşömen kağıtlarına kitabelerin üzerindeki yazıları, kopya ediyor. Böylece, Üsküdar sınırlarındaki eski mezar taşlarından birinin çalınması, kırılması yahut kaybolması durumunda yerine yenisi yapılabilecek ve en azından öyle bir taşın var olduğu bilinebilecek. İşli için belediyedeki bu çalışmanın ayrı bir yeri var, zira bu sayede her gün mezarlıklara uğrama, hatta en az iki saatini oralarda geçirme fırsatı buluyor.
Mezar taşlarıyla ilgili dört kitabı var Mezarlıklarla arkadaşlık İşli'ye çok şey kazandırmış. Mesela, oluşturduğu fotoğraf arşivinden bugüne kadar 4 kitap çıkmış: 'İstanbul'un Ortası Aksaray', 'İstanbul'da Sahabe Kabir ve Makamları', 'Yeniçeri Mezar Taşları', 'Osmanlı Serpuşları'... Kitapları kıymetli... Çünkü, konular üzerinde daha evvel bilimsel anlamda bir çalışma bile yapılmamış. İşli'nin halihazırda yayımlanmayı bekleyen 15 kitabı daha var. Bir yandan mezarlıkları gezerken mezarlıklar hakkında okumalar yapmayı ihmal etmemiş ve konuya dair çok özel bir kütüphane oluşturmuş. Fakat, evinin kapısını bu özel kütüphane ve koleksiyonu göstermek için açmıyor kimseye. Söylediğine göre, ev arşivden dolayı misafir ağırlayacak durumdan çıkmış. "Evim küçük. Yaşam alanı pek kalmadı." diyor.
Mezar taşları yüzünden okulu uzattı İşli'nin mezar taşlarıyla arkadaşlığı ortaokul yıllarına dayanıyor: "1951'de Cerrahpaşa'da, eski İstanbul dokusunun hissedildiği harika bir mahallede, ahşap iki katlı bir evde doğdum. Sokağımız tarihi yapılarla doluydu. Bunlardan biri Cerrahpaşa Camii, diğeri de Cerrahpaşa Mezarlığı... Cerrahpaşa Mezarlığı'nın taşları hoş ve etkileyici gelirdi. Nasıl yapıldığını anlamaya çalışır, onlara bakar dururdum. Bir gün fotoğraf makinesi hediye etti ailem bana. Ben de o makineyle hayranlıkla izlediğim taşları fotoğraflamaya başladım."
Fotoğraf makinesine sahip olduktan sonra, her boş vaktinde Cerrahpaşa Mezarlığı'na gidiyor, taşları inceliyor, fotoğraflıyor. Hatta, vakit bulamazsa derslerden kaçarak vakit oluşturuyor ve mezarlık gezmeye kaldığı yerden devam ediyor. Bu yüzden 6 yıllık ortaokul ve lise eğitimini 13 yılda bitiriyor. "Sabah 9'da İstanbul'u gezmeye giderdim. Boğaz'ı, tarihi yarımadayı gezer; fotoğraflardım. Her gün muhakkak bir mezarlığa uğrardım." şeklinde anlatıyor o yılları. İşli, Aksaray'daki meşhur Pertevniyal Lisesi'nden mezun. Onun okul hayatı başarısız gibi görünse de aslında öyle değil. Çünkü o, teorik eğitimi pratik için zamana yaymak gözüyle bakıyor meseleye. "O yıllarda İstanbul'u öylesine gezmeseydim, mezarlıklarda öyle dolaşmasaydım Necdet İşli arşivi biraz zor çıkardı." şeklinde izah ediyor nedenini de.
Yahya Efendi Mezarlığı'nda şu anda restorasyon yok, kıyım var! Necdet İşli, 1970'ten sonra İstanbul, Edirne ve Bursa'daki mezarlıkları profesyonelce fotoğraflıyor. Değişimlerine şahit oluyor. En çok, Haliç Köprüsü için Edirnekapı'daki tarihi mezarların kaldırılmasına yanıyor: "Fetih askerleri yatıyordu. Hiç düşünmeden dozerle kazıdılar." İşli'ye göre aynı kıyım bugün Yahya Efendi Mezarlığı'nda da yapılıyor: "İki yıldır, Türbe restorasyonda. Ama restorasyon yok, kıyım var. İnşaat şirketi dozer sokmuş, mezar taşlarını resmen toprakla birlikte kazıyor. İstanbul'un en güzel yerlerinden birini yok ediyorlar."
Necdet İşli profesyonel anlamda mezar taşı fotoğrafları çekmeye ilk Yahya Efendi Haziresinde başlıyor. Ancak bugün, türbedeki tahribatı ortaya çıkardığı için içeri alınmıyor; hem de annesinin kabri orada olduğu halde! "Yakında Osmanlı'ya ait mezar kalmayacak!" diyor Necdet Bey. Bu görevi öyle benimsemiş ki, "İstanbul'daki mezarlıklarda taş kıpırdasa anlarım." diyor.
İşli, mezarı kayıp kişileri de bulmayı kendine dert edinmiş. Hatta, birinin mezarını ararken sabah girip yatsıda çıktığı çok olmuş. "Orada, birini bulmaya çalışırken insan kendini kaybediyor; vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum." diyor. Bunu en çok, Sicil-i Osmani'nin yazarı Mehmet Süreyya'nın kabrini ararken yaşamış. Bir arkadaşıyla birlikte sabah 08.00'de girdikleri Karacaahmet Mezarlığı'ndan hava kararınca çıkmışlar. "Mezarlıkları seviyorum, orada huzur buluyorum." diye anlatıyor durumunu. "Korkmuyor musunuz?" diyoruz. Cevabı: "Neden korkayım, ölülerin içinde geçirmişim hayatımı..." Fakat mezarlarla bu kadar içli dışlı olmasına rağmen, "Beni ölünce şuraya gömün." şeklinde bir vasiyeti yok. "Ama baba tarafı Eyüp Mezarlığı'nda olduğu için belki geride kalanlar benim için orayı uygun görürler." diyor ve ekliyor: "Benim bir korkum var benden sonra arşivimin akıbetinin ne olacağı. Bu sebeple onları şimdiden kullanmak istiyorum, zihnimdeki bilgilerle."
O çocuğu bana getirin! Necdet İşli'yi mezar taşları ile ilgilenmeye ortaokuldayken tanıştığı Fazıl Ayanoğlu yönlendirmiş. Ayanoğlu 50'li yıllarda mezar taşı üzerine çalışan nadir isimlerden. Bir aile dostu, Ayanoğlu'na Necdet Bey'den bahsediyor: "Yaşıtları top peşinde koşarken o civardaki mezarlıklarda kitabe fotoğrafı çekiyor. Daha ortaokulda üstelik." Ayanoğlu, "Bana getirin o çocuğu." diyor. Ve mezarlık serüveni böylece şekilleniyor.
Necdet Bey, bir daha hiç bırakmıyor mezar taşları ile ilgilenmeyi. Ayanoğlu vefat edince, Vakıflar Genel Müdürlüğü onun yerine Necdet Bey'i alıyor işe. Orada da emekli olana kadar mezar taşlarıyla ilgili çalışmalara şeflik yapıyor. Üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünde okuyor. Uzmanlığı arkadaşlarına fark atmasını sağlıyor. Mücteba İlgürel hocanın dersinde vuku bulan bir hadiseyi anlatıyor tebessüm ederek: "Hoca, derse girdi Osmanlı'da önemli bir devlet adamını anlattı. Anlatırken de mezarının nerede olduğunu söyledi. Ben de, 'Hocam yanlışınız var. O mezar orada değil şurada.' diye cevap verdim." Zaman, Haber: Sevim Şentürk, 23.12.2011 |
|
TARİHİ TABLETTEN AZİZ BABYLAS'IN LANETİ ÇIKTI
Antakya’da 1930’lu yıllarda yapılan arkeolojik kazılarda bulunan tabletin, MS 250 yılında ölen manav Aziz Babylas’ı lanetleyen ifadeler içerdiği ortaya çıkması şaşırttı
Tabletin çözümlemelerini ABD’nin Washington Üniversitesi’nden Prof. Alexander Hollman yaptı. Tabletin bir tarafında “Lao (Tanrı) manav Babylas’ı gök gürültüsü - yıldırım - kasırgayla çarpıyor. Firavun’un arabasını çarptığı gibi, Babylas’ın kötülüklerini de çarpsın” yazıyor. Hollman, o dönemde yalnızca kral, gladyatör gibi önemli kişiler için hazırlanan lanet büyülerinin, basit bir manav olan Aziz Babylas için de yazılmış olmasının ilginç olduğunu söyledi. Yazılış amacı belirlenemeyen büyü tabletinin, rakip bir esnaf tarafından yazılmış olabileceği düşünülüyor. Milliyet, 23.12.2011 |
|
OSMANLI YAŞANTISINDA DEĞİŞİMİN RESMİ
Radikal, Haber: Elif İnce, 23.12.2011 |
|
|
ANTARKİKA'DA OTOBUR DİNOZOR FOSİLİ BULUNDU
Arjantinli bilim adamları, Titonosaur türü dinozora ait kuyruk kemiğinin James Ross Ada-sı'nda bulunduğunu açıkladı.
Geç Kalkolitik Döneme ait olduğu sanılan kuyruk omuru, 20 santimetre uzunluğunda. 90-65 milyon yıl önce yaşayan Titonosaurlar, 30 metre uzunluğunda ve 100 ton ağırlığındaydı. Titonosaurlar, kendilerini korumak için uzun kuyruklarını kırbaç gibi kullanıyordu. Radikal, 23.12.2011 |
MISIR, EL-EZHER'DEKİ TÜRK KEMERİNİN ADINI DEĞİŞTİRECEK
Mısır Müftüsü Ali Cuma, El Ezher Camii'ndeki tarihi 'Revak el Etrak (Türk Kemeri) isminin 'Revak İmad' olarak değiştirileceğini açıkladı. Ezher Şeyhi Ahmet Tayyib'in bu tür bir adıma sıcak bakmadığı belirtilirken, Ezher Üniversitesi'nde eğitim gören Türk öğrenciler bu yöndeki bir kararın kendilerini üzeceğini söylüyor. Ali Cuma, ismin değiştirilmesi yönünde karar aldıklarını Yüksek Askeri Konsey'e karşı devam eden gösteriler sırasında öldürülen Ezher'in önde gelen isimlerinden Şeyh İmad İffet'in cenaze töreninde söylemişti. Mısır basınında da geniş yer alan konuyla ilgili, Ezher'de eğitim gören Türk öğrencileri bir araya getiren Türk Talebe Cemiyeti Başkanı Eyüp Ali Emik, bu tür bir karar karşısında çok üzüldüklerini, kararın resmen yürürlüğe girmemesini umduklarını ifade ediyor. Karara tepki gösteren Türk öğrenciler, neden özellikle Revak el Etrak'ın seçildiğini anlamadıklarını, Şehid İmad İffet'in isminin Ezher'e ait bir konferans salonuna ya da Ezher Üniversitesi'ndeki bir kampüse ya da sınıfa verilebileceğini dile getiriyor. El Cumhuriye Gazetesi dini sayfalar sorumlusu Ferit İbrahim de bu yerlerin isimlerinin tarihi olduğunu, değiştirilmelerinin hata olacağını belirtiyor.
Memlüklerin büyük hükümdarlarından Sultan Kayıtbay tarafından inşa edilen ve Kahire'yi baştan sona imar etmesiyle bilinen Osmanlı paşalarından Abdurrahman Kethuda tarafından da restore edilen Revak el Etrak (Türk Kemeri), Ezher Camii'nde yer alan 30'a yakın revak arasında en büyüğü olarak biliniyor. 1990'lı yıllar ve öncesinde Türkler için yurt olarak kullanılan revak Türk öğrenciler arasında ayrı bir öneme sahip. 16 mermer sütundan oluşan Revak el Etrak'ın 12 odası ve bir kütüphanesi de bulunuyor. Revak el Etrak'ın altında bir kuyu olduğu da ifade ediliyor. Zaman, Haber: Cumali Önal, Fotoğraf: Amr Abdallah Dalsh/Reuters, 23.12.2011 |
|
GÜMÜŞLÜK'TE 13 KAYA MEZARI BULUNDU
Gümüşlük Beldesi Yalı mevkiinde Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin bir hafta önce ortaklaşa başlattığı kurtarma kazılarında MÖ 3′üncü yüzyıl ve Hellenistik döneme ait 13 kaya mezarı gün ışığına çıkarıldı. Arkeolog Hande Savaş yönetiminde sürdürülen çalışmalarda mezarlarda çok sayıda gözyaşı şişesi, kandil, toprak kap, yüzük taşları, kandil ve bakır sikkeler bulundu. Bulunan eserler Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde koruma altına alındı.
Müze Müdürü Yaşar Yıldız yaptığı açıklamada, mezarların yerini tespit ettikten hemen sonra bakanlık ile kurtarma çalışmasına başlandığını söyledi. Yıldız, “Yüzeye çok yakın ve Gümüşlük-Turgutreis karayolunun hemen yanı başında olan bölgede mezarların yerini tespit eder etmez yağmalanmasını önlemek amacıyla hemen kurtarma çalışmalarına başladık. Geçtiğimiz yıl da aynı bölgede 2 kaya mezar bulup koruma altına almıştık. Şu ana kadar bulduğumuz eserleri de müzeye getirip koruma altına aldık. Çalışmaların ardından bölgeyi koruma altına alarak ziyarete açabiliriz” dedi. haberler.com, 22.12.2011 |
|
XANTHOS ANTİK KENTİ, UNESCO'YA ALINACAK YERLER İÇİN MODEL OLDU
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2009 yılından bu yana UNESCO İnsanlık Kültür Mirası’na alınması için başvuruda bulunduğu 19 tarihi eser ve ören yerinden 16′sı Antalya’da bulunuyor. Xanthos Antik Kent’i 9 Aralık 1988 yılında bu yana Unesco koruması altında bulunuyor. Likya Devleti’nin dini ve idari merkezi olan Xanthos antik kentinin kazılarını 2 yıl öncesine kadar 60 yıl süresince Fransız arkeologların yaptığı belirtildi.
Antalya Tanıtım ve Turizm Geliştirme Ticaret AŞ Müdürü ve arkeoloji turizmi uzmanı Yusuf Örnek, Antalya bölgesinde 23 yıl önce Unesco koruması altına alınan ilk tarihi ören Xanthos antik kenti olduğunu söyledi. Xanthos’un İnsanlık Kültür Mirası Listesi’ne alınmasında en önemli etkenin Alan Yönetim Planı’nın olduğunu ifade eden Örnek, Perge, Olimpos, Termessos, Selge, Seleukia ve Side Antik Kent’nin Unesco’ya alınması için acilen bu planın çıkarılması gerektiğini kaydetti. Unesco listesinde olan tarihi eser ve ören yerlerinin o ülkenin tarih, kültür ve arkeolojik zenginliğini göstereceğini vurgulayan Örnek, Manavgat’ta bulunan Selge ve Seleukia antik kentlerinin de acilen kültür turizmine açılmasını söyledi. Örnek, “Bölgemiz tarih, kültür ve arkeoloji turizmi bakımından çok zengin. Bunun kıymetini çok iyi bilelim. Xanthos Antik Kent, Antalya bölgesinde Unesco listesine alınacak tarihi şehirler bakımdan model. 23 yıl önce Unesco’ya alınan bu kıymetin değerini iyi bilelim. Antalya bölgesinde bulunan tarihi ören yerlerine güzel bir model.” diye konuştu. Mynet Haber, 22.12.2011 |
|
TARİHİ HAMAM ONARILIYOR
İlk olarak Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri bina çevresinde kazı işlemleri gerçekleştirerek binanın gerçek hatlarıyla açığa çıkardı. Ardından Temizlik İşleri Müdürlüğü ekipleri tarafından bina çevresinde ve içerisindeki çöpler toplandı. Sonrasında çalışmalar İtfaiye Müdürlüğü ekipleri tarafından bina içerisindeki suların çekilmesiyle ve karbon monoksit gazının tahliye edilmesiyle devam etti. Mülkiyeti Zehra Beyazıtoğlu tarafından Belediyeye bağışlanan tarihi hamam, restorasyon için hazır duruma getirildi. Belediye Başkanı Kerim Aksu gerçekleştirdiği ziyarette önce yetkililerden bilgi aldı, vatandaşlarla sohbet etti, ardından hamamın içerisine girerek incelemelerde bulundu. Başkan Aksu burada yaptığı açıklamada;
“Giresun Belediyesi olarak başlattığımız bu çalışma ile kentimize tarihi bir hamamı kazandırmış olacağız. Mahalledeki yolu daraltma suretiyle alanı genişleterek vatandaşlarımıza park alanı oluşturacağız. Bu da mahallenin yeni bir görünüme kavuşması demek olacaktır. Civarda bulunan birkaç kullanılmayan harabe evi de kamulaştırmak suretiyle mahallenin ulaşımı açısından alan kazanmış olacağız. Ben projemizin mahallemize hayırlı olmasını diliyorum” dedi. Giresun Işık, 22.12.2011 |
|
TORİNO KEFENİ HAKKINDA YENİ BİR İDDİA ORTAYA ATILDI
İtalya’nın Ulusal Yeni Teknolojiler, Enerji ve Sürdürülebilir Ekonomi Kurumu’na bağlı bilim insanları, kefenin üzerindeki sakallı erkek yüzü siluetinin, olağanüstü “ışık patlamasından” kaynaklandığını iddia etti.
Kefenin Hz. İsa’nın toprağa verildiği giysi olduğuna inanmayanlar, üzerindeki siluetlerin bir Ortaçağ sahteciliği olduğunu savunuyor.
Bu iddia, 4.2 ile 3.9 metre ölçülerinde olan kefenin, Hz. İsa’nın yeniden dirilişinde ortaya çıkan büyük enerji patlamasıyla oluştuğu inanışını destekledi.
İtalyan bilim insanları, “Yapılan testler, kısa ve yoğun mor ötesi yönlendirilmiş radyasyonun keten kumaşa renk verebildiğini gösterdi. Torino Kefeni’ndeki gibi ilginç görüntüler bu şekilde oluşabilir” açıklamasını yaptı.
Çalışmada yer alan Paolo Di Lazzaro, “Sakallı adam silueti, bir tür elektromanyetik enerjiyle oluşmuş olmalı… Işık parlamasının keten kumaşa renk kazandırabilme özelliği, Torino Kefeni’ndeki gibi mucizeleri akla getiriyor” dedi.
Kefenin, 14’üncü yüzyılda haçlı bir şövalye tarafından Fransa’ya getirilene kadar birçok kez el değiştirdiği düşünülüyor. Yıllarca Fransa’daki bir manastırda tutulan kefen, burada çıkan yangında hasar görünce, rahibeler tarafından onarıldı.
Torino Başipiskoposu’na 1578 yılında teslim edilen kefen, o tarihten bu yana Torino Katedrali'nde tutuluyor.
Kefenin üzerinde 1988 yılında yapılan karbon testi, kumaşın 1260 ile 1390 yılları arasındaki döneme ait olduğunu gösterince, birçokları kefenin sahte olduğunu savundu. Hürriyet, 22.12.2011 |
|
MİRZABEY KONAĞI ONARIMA ALINACAK
Şarkışla Belediyesi,
ilçe merkezindeki Mirzabey Konağını restore
ettirecek.
Sivas Hürdoğan, 22.12.2011 |
|
YERALTI OTOPARK KAZISINDA ROMA DÖNEMİNE AİT MEZARLAR BULUNDU
Bolu Belediye Başkanlığı’nın ’Kentsel Arkeolojik Sit Alanı’ içinde kalan alanda yer altı otoparkı yapmak için başlattığı kazı çalışmasında Roma Dönemine ait 3 mezarla iskeletler bulundu.
Bolu Belediye Başkanlığı, Büyükcami Mahallesi’nde bulunan ve ’Kentsel Arkeolojik Sit Alanı’ içinde kalan Kültürpark’a yer altı otoparkı yapmak için geçen yıl kazı çalışması başlattı. Park içerisinde yapılan sondaj ve kurtarma kazılarında bazı yapı ve mozaik kalıntılarına rastlandı. Daha sonra yer altı otoparkı inşaatında proje değişikliğine gidilerek inşaat alanı genişletildi. Proje değişikliğinin ardından Ankara Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu yeni alanda tekrar sondaj kazısı yapılmasına karar verdi. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün kontrolünde başlatılan yeni kazılarda 103 sondaj kuyusu açılırken MS 4’üncü yüzyıl Roma Dönemine ait 3 mezar ile iskeletler bulundu.
Kültürpark’ta yer altı otoparkı yapılması için sondaj kazılarının yapıldığını belirten Bolu Müze Müdürü Mustafa Güneş, "Bu bölge Kentsel Arkeolojik Sit Alanı içerisinde yer alıyor. İlk kazılarda yapı ve mozaikleri açığa çıkarttık ve ardından proje değişikliğine gidildi. Yeni belirlenen alanda da Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün ruhsatı ile kazı çalışmalarına başlanıldı. Yapılan kazı çalışmasında Roma Dönemine ait üç mezara rastlandı. Mezarların iki adedi blok taşların yan yana getirilmesiyle oluşturulmuş ve üzerleri blok taşla kapatılmış. Diğer mezar ise moloz taş ve tuğladan inşa edilmiş. Mezarlarda yapılan kazı çalışmalarında tamamen dağılmış durumdaki iskeletlere ait kemik parçaları ve cam sürahi açığı çıkarıldı. Kazı sonuçları değerlendirilmek üzere Ankara Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na iletilecek ve yer altı otoparkı yapımı konusu değerlendirilecek" dedi. Milliyet, Haber: Mutlu Yuca - Koray Ylmazdemir, 21.12.2011 |
|
TARİHİ İSHAK PAŞA SARAYI'NA REKOR ZİYARETÇİ
Doğubayazıt İlçesi'ne 7 kilometre uzaklıktaki sarp
kayalıklar üzerine kurulu ve adeta bir kartal
yuvasını andıran İshak Paşa Sarayı,
Doğubayazıt Sancak Beyi Çolak Abdi tarafından
1685'te 7 bin 600 metrekarelik alana inşa edilen ve
yapımı 99 yıl süren 116 odalı saray, Topkapı
Sarayı'ndan sonra Türkiye coğrafyasının en ünlü
saraylarından biri olarak değerlendiriliyor.
Görkemli özel mimari yapısı, anıtsal taç kapıları,
haremi, selamlığı, cami ve yüzlerce odasıyla
görülmeye değer bir şaheser olarak tanımlanan saray,
Türkistan, Selçuklu ve Osmanlı mimari
Bulut, İshak Paşa Sarayı'nın, 2009 yılında 7 bin metre çapında yapılan temperli (camdan yapılan koruyucu örtü) örtüyle kışın kardan, yazın da güneşten korunduğunu söyledi.
Ülkenin ve bölgenin en önemli eserlerinden biri
olan İshak Paşa Sarayı'nın yakın çevresinin gün
geçtikçe daha da güzelleştiğini ifade eden Bulut,
''Saraydaki temel sıkıntılar çözüme kavuşturuldu.
Sarayın güvenlik, aydınlatma ve dış drenaj
çalışmaları 2012 yılında yapılacaktır. Saray ve
çevresine yapılan yatırımlar, haliyle ziyaretçi
sayısını da artırdı. Bu yıl yapılan restorasyon
çalışmalarına rağmen sarayı ziyaretlere açık tuttuk.
2010 yılında İshak Paşa Sarayı'nı 200 bin, bu yıl da
216 bin kişi ziyaret etti. Amacımız, sarayı gelecek
kuşaklara en güzel bir şekilde aktarmaktır'' diye
konuştu.
Bulut, UNESCO tarafından ''Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi''ne alınan İshak Paşa Sarayı'nın, asıl listeye girebilecek bütün özelliklere sahip olduğunu, bu konuda çalışmaların devam ettiğini kaydetti.
Sarayın tüm dünyanın ortak eseri olduğunu ifade eden Bulut, ''Bu saray tüm dünyanın ortak eseridir. Hepimiz için önemli bir kazançtır. Biz de bunu göz önünde bulundurarak sarayın işlevselliğinin artması ve yaşanabilir bir mekan haline gelmesi için çalışıyoruz. Sarayın gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarılması için ciddi restorasyonlar yaptık'' dedi. Akşam, 21.12.2011 |
|
BURSA'DA TARİHİ ESERLER AYAĞA KALDIRILIYOR
Büyükşehir Belediye
Emirsultan dergahı, Yeşil külliyesi, Yıldırım'daki 11 ayrı yerdeki hazireler, Çukurmescit gibi pek çok eserin ayağa kaldırıldığını dile getiren Altepe, şöyle devam etti: ''Yıldırım da tarih anlamında ayağa kaldırılıyor.
Burası da aktivite merkezi olacak. Molla Fenari'nin
torunu Alaaddin Ali Bey tarafından yaptırılan 520
yaşındaki eser, yeniden gün yüzüne çıkarılıyor. Tek
hamam sınıfından olan yapı, belli zamanlarda
yangınlar görüp, tekrar tekrar onarımlar yaşamış.
Son olarak tütün deposu olarak kullanılmış. 1985
yılından bu yana da hiç dokunulmayan ve sivil
mimaride olan yapı 2010 yılında büyükşehir
belediyesi tarafından kamulaştırıldı.
Rekonstrüksiyon çalışmalarının tamamlanmasıyla ayağa
kaldırılacak olan mekan, 415 metrekare taban alanına
sahip. İki katlı ve üst kısmı iç bahçe olacak ve
çevre yapılarla
İncirli Hamamı'nın, çalışmaların tamamlanmasının ardından kültür merkezi olarak bölgeye hizmet vereceğine değinen Altepe, ''Bu mekan Bursa turizmine, sosyal ve kültürel hayatına değer katacak, Yıldırım'da yaşayan insanların buluşma noktası olacak'' ifadesini kullandı.
Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin de bu dönemde tüm tarihi eserlerin ayağa kaldırıldığına dikkati çekerek, ''Büyükşehir ile ilçe belediyemiz el ele, halkımız ve teşkilatımızla gönül birliğiyle hizmetlerimizi gerçekleştirmeye devam edeceğiz.''dedi.
Konuşmaların ardından, İncirli Hamamı'nın restorasyon çalışmalarına başlandı. Akşam, 21.12.2011 |
|
BESTELERİNİN ŞİFRESİ ÇÖZÜLDÜ
Hollanda'nın Leiden
kentindeki Metabolomik Merkezi araştırmacıları,
bestecinin yaylı çalgılar için bestelediği eserleri
inceledi. Hürriyet, 21.12.2011 |
|
AZINLIK VAKIFLARI DA İŞİ AĞIRDAN ALIYOR
Azınlık vakıflarının taşınmaz mallarının iadesini öngören KHK'nın yürürlüğü girmesinin üzerinden 4 ay geçti. Ancak dün itibarıyla Vakıflar Bölge müdürlüklerine sadece 10 cemaat vakfı, 28 gayrimenkul için başvurdu. Başbakan Erdoğan, Ramazanda cemaat vakıfları tarafından verilen iftarda müjdeyi vermişti. İade için gerekli KHK 27 Ağustos'ta yürürlüğe girmiş ve 12 aylık süre başlamıştı. Ancak şu ana kadar çok az başvuru var.
Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem şunları söyledi: 'Yasa çıkalı 4 ay geçti. Bu insanlar bizim insanımız. Gayrimüslim de olsalar hepsi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Türk insanı son dakikayı bekler. Bu bağlamda müracaatlar son dakikaya kalabilir' diye konuştu.
Akşam, Haber: Bülent Şanlıkan, 21.12.2011 |
|
İZMİR AGORASINDA YENİ SU KANALLARI BULUNDU
İzmir Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamaya göre, Büyükşehir Belediyesinin “arkeoloji ve tarih parkı” olarak düzenlemeye hazırlandığı agora ve çevresinde Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Arkeoloji Bölümünce sürdürülen çalışmalarda elde edilen arkeolojik bulgular İzmir için önem taşıyor.
Kazı başkanı Yrd. Doç.Dr. Akın Ersoy, alanda daha önce bir kısmı ortaya çıkarılan Roma hamamı göz önüne alındığında, bulunan kanalların antik hamamın gymnasiumuna su verme olasılığı bulunduğuna dikkati çekti.
Ersoy, şunları kaydetti:
Bulguların
İzmir için çok önemli olduğunu bildiren Ersoy,
şöyle konuştu:
İzmir Büyükşehir Belediyesi, kamulaştırmalarına 1997'de başlanan, ilk yıkımı 2005'te yapılan tarihi alanda, Agora ve Çevresi Koruma, Geliştirme ve Yaşatma Projesi çerçevesinde bugüne kadar 26 milyon 808 bin 987 liralık kamulaştırma bedeli ödedi. Toplam 21 bin 987 metrekarelik alanın 18 bin 337 metrekaresini kamulaştırarak tapusunu alan Büyükşehir Belediyesi, geri kalan bölümleri kamulaştırmak için çalışmalarını sürdürüyor.
Hürriyet, 20.12.2011 |
|
![]() |
ŞANINA YARAŞIR OLACAK
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Şanlıurfa'yı kültür ve turizmde marka şehir yapacaklarını söyledi. Haleplibahçe'de kurulacak Arkeoloji Müzesi, Edessa Mozaik Müzesi, Arkeopark ve anfi tiyatro için 7 milyon liralık ödenek ayrıldığı belirtildi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Şanlıurfa'da basın mensupları ile bir araya geldi. 4 yılda yapmayı taahhüt ettikleri 400 proje ile ilgili açıklamalarda bulunan Çelik, yapılacak olan Arkeoloji müzesi, Edessa Mozaik Müzesi, Arkeo park ve anfi tiyatro projelerini hatırlattı. Bunlar için 7 milyon lira ödenek ayırdıklarını anlatan Çelik, Şanlıurfa'nın diğer önemli tarihi mekanlarının onarımı için de 10 milyon ödenek ayırdıklarını kaydetti. Habertürk, 20.12.2011 |
KORULUĞUNA DESTEK OLSUN DİYE KOYDUĞU TAŞ LAHİT KAPAĞI ÇIKTI
Tosya’ya bağlı Karabey Köyü'nde, bir kişinin koruluğuna destek olsun diye koyduğu taş, lahit kapağı çıktı.
Tosya’ya bağlı Karabey Köyü'nde Mehmet Yazıcı’ya (78) ait korulukta bulunan düzgün kesimleri olan büyük kaya parçası, jandarma ekiplerinin dikkatini çekti. Ekiplerin
Kastamonu Müze Müdürlüğü'ne konuyla ilgili bilgi
vermesi üzerine,Karabey Köyüne gelen yetkililer,
incelemeler sonucunda kaya parçasının lahit kapağı
olduğunu belirledi. Milliyet, 20.12.2011 |
|
"2011 KÜLTÜR TURİZMİ ZİRVESİ" BAŞKENTTE YAPILACAK
Türkiye'nin en büyük
turizm zirvesi ''2011
Kültür Turizm Zirvesi'', 23-24 Aralık
tarihlerinde
Başkentte yapılacak. Habertürk, 20.12.2011 |
|
KİLİSE İÇİNDE 20 MEZAR BULUNDU Aksaray'ın Gülağaç
İlçesi'ne bağlı Saratlı
beldesindeki Aziz Mercurius Yeraltı Şehri'ni
Gülağaç Kaymakamı Harun Yücel, Aksaray
Gülağaç Kaymakamı Harun Yücel, AA muhabirine
yaptığı açıklamada,Gülağaç'ın Kapadokya'nın saklı
kalmış hazinesi olduğunu belirterek, ''Yeraltı
şehirleri, Sofular Vadisi, Demirci evleri, Roma
yolu, Güvercinkayası ören yeri, Kapadokya'nın ilk
köyü olan Aşıklı Höyük ve Kapadokya'nın kalbinin
ortaya çıktığı krater gölü Narlıgöl gibi eşsiz
Aksaray
Kapadokya bölgesinde Hıristiyanlık döneminin en gizemli bölgesinin Aksaray olduğunu ifade eden Doğan, ''Saratlı'daki bu yeraltı şehriyle birlikte turist sayımızda artacak. Yerli ve yabancı turistlerin çok rağbet ettiği bir yer olan Saratlı, Gülağaç ve Güzelyurt'la birlikte önemli bir destinasyona ev sahipliği yapmakta. Aksaray, doğa, tarih, kültür ve termalle birlikte turizmde önemli yerlere gelecektir'' diye konuştu.
Aksaray Müze Müdürü ve Aziz Mercurius Yeraltı
Şehri Kazı Başkanı Yüksek Sanat Tarihçisi Yusuf
Altın da, Aziz Mercurius Yeraltı Şehri'ndeki
çalışmaların yaklaşık bir aydır devam ettiğini
anlatarak, şunları kaydetti:
Aziz Mercurius Yeraltı Şehri'nin çıkışında bir kilise bulduklarını vurgulayan Altın, şöyle devam etti: ''Kilise geç dönemlere kadar kilise olarak kullanılmış. Kiliseyi bulduğumuzda kaba pislikle dolmuştu ve temiz değildi. Burayı temizlediğimizde kilisenin tabanındaki mezarlıkla karşılaştık. Çocuk ve yetişkinlerden oluşan 20 mezarı açarken, çoğunda iskeletle karşılaştık. Bununla ilgili olarak bakanlığımızdan antropologları istedik ve gerekli güvenlik, koruma tertibatını aldık. Kilise içindeki mezarlardan birinde bir erkek ve kadın aynı lahit içine konulmuş. Kemik yapılarından bunu anlamaktayız. İlginç olanı ise ikisinin de üst üste konulmasıdır. Bunu antropologlar inceleyecek. Ölüm şekillerini ve özelliklerini ortaya çıkaracaklar.''
Saratlı Belde Başkanı Nedim Uğuz ise Aziz Mercurius Yeraltı Şehri'nin önümüzdeki yıl turizme açılacağını vurguladı. Sabah, 20.12.2011 |
|
|
44 BİN YILLIK EV
Ukrayna'nın doğusunda arkeologlar,
Neanderthallere ait mamut kemiğinden yapılmış bir
evin kalıntılarını buldu. 44 bin yıl öncesine ait 8
Sabah, 20.12.2011 |
TARİHİ HAMAM RESTORE EDİLECEK
Orhangazi ilçe merkezindeki tek tarihi yapı olan hamam kalıntısına restorasyon onayı çıktı. Osmanlı padişahı Orhan Bey zamanında yaptırılmış hamam kalıntısının restorasyon onayı, Bursa Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu ile Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan verildi. Verilen izin ile ilçe belediyesi tarihi hamam kalıntısını tarihi dokusunu muhafaza ederek onaracak.
1996 yılında tarihi hamamın restorasyonu için talepte bulunan dönemin Kaymakam Vekili olan Belediye Başkanı İsmail Tartar, tarihi yapının ilçeye yeniden kazandırılacak olmasının gurur verici olduğunu söyledi. Bursa Olay, 20.12.2011 |
![]() |
ARKEOLOJİK KAZIDA ARANAN 'ROMA YOLU' BULUNDU
Hatay Erzin'de, MÖ 545 yılında önemli bir ticaret merkezi olan İsos Antik Kenti'nde devam eden arkeolojik kazılarda yeraltının fotoğrafını çeken ekip, Roma yoluna ulaştı. Makedon Kralı Büyük İskender ile Pers Kralı Darius arasında geçen tarihi İsos savaşının yapıldığı alandaki aramalarda, üzeri pişmiş toprak tuğlalarla kaplı Roma dönemine ait tarihi yol ortaya çıkarıldı.
Tarihte Bizans, Geç Hitit, Osmanlı, Pers ve çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan İsos Antik Kenti'nden tarih fışkırmaya devam ediyor. Son dönemde elde edilen bulgularla yıldızı her geçen gün biraz daha parlayan İsos, tarihi zenginliğiyle bölgede cazibe çekmeye devam ediyor.
'Küçük Efes' olarak anılan İsos'ta, İstanbul Üniversitesi'nde görevli bir öğretim görevlisinin başkanlık yaptığı dört kişilik ekibin, bir hafta süren yer altı fotoğraflama çalışmasında, bölgede uzun bir süredir aranan tarihi Roma yoluna ulaşıldı.
Makedonya Kralı Büyük İskender döneminin savaşlarını yaşayan ve dönemin ticaret merkezi olan İsos Antik Kenti, 5 bin yıllık geçmişe sahip. Bizans, Geç Hitit, Pers ve Osmanlı İmparatorluğu'na ev sahipliği yapan İsos, bölgesel anlamda yüzyıllarca önemli bir yerleşim yeri oldu. Şimdi ise yapılan çalışmalarla turizm sektörüne kazandırılmaya çalışılıyor.
İsos'ta yapılan her kazıda, tarihi yerleşimlerin gün yüzüne çıktığını söyleyen Erzin Kaymakamı İskender Yönden, yer altı fotoğrafının çekildiğini ve yapılan çalışmalar sonucu tarih profesörlerinin uzun süredir aradıkları Roma Yolu'na ulaştıklarını anlattı.
''İsos Akdeniz bölgesinin 'Efes'idir'' diyen Kaymakam Yönden, ''Büyük İskender'in savaştığı bir toprakta yaşıyoruz. Erzin, tarihi anlamda önemli yere sahip. Su kemerleri, hamamları bulunan, yer altında yatan bir şehir. Kazdıkça yeni yeni yapıtlara ulaşılıyor. Biz bu kazıların zamana yayılmasını değil, bir an önce hızlandırılmasını ve İsos şehrinin gün yüzüne çıkarılmasını istiyoruz.'' şeklinde konuştu.
Erzin'in kültür turizmini canlandıracağına vurgu yapan Yönden, ''İsos şehri gün yüzüne çıkarsa hem Erzin ekonomisi canlanacak, hem Hatay hem de Türkiye ekonomisi canlanacak. Biz yetkililere bir kez daha sesleniyoruz. İsos mutlaka gün yüzüne çıkmalıdır. Toprak altında bir ticaret merkezi yatıyor. Yapılacak kazılar ve tanıtımlar İsos'a yurt içi ve yurt dışından yüzlerce turistin gelmesini sağlayacak. Bu fırsat iyi değerlendirilmeli.'' ifadelerini kullandı. Zaman, 19.12.2011 |
|
TARİH ÜZERİNDEN KAMYONLAR GEÇECEK
Yıllardır kamulaştırma sorunundan dolayı yapımına başlanmayan Akçakale Mardin arasındaki çevre yolu bu kez de arkeolojik kazı alanın üzerinden geçtiği için tepkilere neden oluyor. Şanlıurfa merkez Gürcü Tepe Köyü içersindeki höyükte yer alan kazı çalışmalarına dönemin Müze Müdürü Adnan Mısır başkanlığında ve İstanbul Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Prof.Dr. Harald Hauptmann’ın bilimsel danışmanlığında bir ekiple 1995 yılında başlanılmış on yıl sürmesi planlanan kazılara 1997 yılında son verilmişti.
Bizans Roma İlk Tunç ve Neolitik Akeramik Çağı tabakalarının yer aldığı höyükte Bizans ve Roma devirlerine ait yapı kalıntıları ve bu yapılara ait pişmiş topraktan yapılmış büyük boy döşeme tuğlaları bulunmuştu.
İlk Tunç Çağı tabakasında bol miktarda pişmiş toprak boyalı seramik kaplar Neolitik Çağ'ın Akeramik evresine ait tabakada ise yapı temelleri ile çakmak taşından yapılmış kesici delici aletler ile ok uçları çıkartılmıştı.
Gürcütepe’te yapılan kazılarda ortaya çıkartılan neotelik döneme ait eserlerin büyük bir bölümü şuan Şanlıurfa Müzesi'nde sergileniyor. Kazı alanı yani sit alanı olarak ilan edilen Gürcütepe’den geçen yolun arkelojik kazı yapılacak alanın tam üstünden geçmesi arkeloklara göre; kamyonlar tarihin üzerinden geçecek yorumlarına neden oluyor. Öyle ki dünyanın ilk tapınakları olarak bilinen ve tarihi 12 bin yıl öncesine dayanan Göbeklitepe’deki kazılara başkanlık yapan Alman Arkeolog Doç.Dr. Klaus Schmidt bile Gürcütepe’den geçen Akçakale Mardin arasında şuan yapımı devam eden yola karşı çıkıyor. Şanlıurfa Müze Müdürlüğü'ne ve Koruma Kurulu'na yazdığı bir görüşünde çevre yolunun Gürcütepe’deki hangi tepeler arasında geçmesi gerektiğini önermiş. Hatta yol çalışmasının arkeolog gözetiminde yapılaması tavsiyesinde bulunmuş. Ancak buna rağmen bu görüş ve öneri dikate alınmayarak çevre yolu büyük bir hızla devam ediyor. Şanlıurfa Gazetesi, 19.12.2011 |
|
AYASOFYA'NIN MÜZE KARARINDA TAKLİT ATATÜRK İMZASI İDDİASI
- Araştırmacı yazar Aytunç Altındal,
“Atatürk’ün herkesçe bilinen ve her yerde kullandığı
imzası bir Ermeni usta tarafından yapılmış, Gazi her
yerde bu imzayı kullanmıştır. Ayasofya’nın müzeye
çevrilmesi meselesinde kararname yayınlandı.
Atatürk, Ayasofya’nın restorasyona alınmasını
söylüyor. Sonrası şaibeler içeriyor. İmzanın Mustafa
Kemal’e ait olmaması yüsek ihtimal.” Vatan, Haber: Mert İnan, 19.12.2011 |
|
![]() |
TAHRİR'DE TARİH YANDI
Mısır'ın başkenti Kahire'de 19 Sabah, 19.12.2011 |
GİZLİ KALMIŞ TİYATRO HAYATA DÖNDÜ
Radikal, Haber: Ayşegül Gürsel, 19.12.2011 |
|
MABEYN, DEVLET KONUKEVİ OLUYOR
Yıldız Sarayı'ndaki Mabeyn Köşkü, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün konuklarını ağırlaması ve Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 19.12.2011 |
![]() |
ASKERİ ARAZİYE ERMENİ MANASTIRI |
|
EMEK NEDEN BİZİM?
Emek Sineması’nın içerisinde yer
aldığı adanın yıkılıp yerine bir AVM yapılacağını,
projenin mimarı Fatih Kesgün’ün fantastik ifadesiyle
söylersek, Emek’in bu AVM’nin en üst katına
“yıkılmadan taşınacağını” duymayan kalmadı.
Hatırlanacak olursa, geçtiğimiz Mayıs ayında 9.
İstanbul İdare Mahkemesi öngörülen projenin
“uygulanması halinde telafisi güç ya da imkansız
zarar doğuracak nitelikte olduğu” gerekçesiyle
yürütmenin durdurulmasına karar vermişti. Ardından
atanan bilirkişi heyetinin, karanlıkta ve proje
mümessilinin mihmandarlığında gerçekleştirdiği keşif
sonrası yazdığı raporda, iki uzman, dava konusu
projenin kültür dokusuna uygun olmadığını belirterek
yürütmeyi durdurma yönünde karar verdi. Bundan
neredeyse 6 ay sonra, 1 Aralık’ta, aynı mahkeme
bilirkişi raporunu hiçe sayarak yürütmenin
durdurulması kararını iptal etti.
İstanbul kültür ve
temaşa tarihini simgeleyen binalar onarılmalı ama
yıkılmamalı. Hürriyet, Yazı: Doğan Hızlan, 19.12.2011
Beyoğlu'nun ve Türk
sinemasının simgelerinden
Emek Sineması hakkındaki yıkılma tehlikesi bir
süredir kamuoyunun gündeminde yer alıyordu. Gündeme
gelen iddialara göre,
Emek Sineması’nın da bulunduğu binanın yıkılıp
yerine alışveriş merkezi yapılması planlanıyor. Habertürk, 19.12.2011
Emek Sineması’nı yıkacak proje, kamuoyunda tepkiyle
karşılandı. Emek Sineması’yla ilgili projeyi
İstanbul Film Festivali dolayısıyla burada film
izlemiş sinema dünyasının önde gelen isimleriyle
paylaştık.
|
|
Mudurnu Belediye Başkanı Mehmet İnegöl, ilçede bulunan 50 binanın profesyonelce, 150 binanın ise amatörce onarıldığını belirterek, 150 binanın daha onarılmayı beklediğini söyledi.
İnegöl, Mudurnu'nun tarihi ve kültürel açıdan zengin bir ilçe olduğunu belirterek, ilçenin tarihini yaşatabilmek ve gelecek nesillere bırakabilmek için restorasyon çalışmaları yaptıklarını ifade etti. Mudurnu'da 231 tescilli binanın olduğunu söyleyen İnegöl, ''Plana konacaklarla birlikte toplam 381 bina bulunuyor. Teknik personel sıkıntısı yaşıyoruz. Bu sıkıntı nedeniyle rölöve ve restorasyon projelerinin çizimleri uzun sürüyor. İlçedeki komple sit alanı rölöve ve restorasyon projeleri çizilmiş olsa Avrupa Birliği'nde bu işlerin uygulaması için verilen bir ödenek var, ondan yararlanma şansımız olacak. O zaman da bizim Kültür ve Turizm Bakanlığı'na yükümüz olmayacak'' şeklinde konuştu.
Bolu Olay, 18.12.2011 |
|
HAMZABEY CAMİİ ESKİ İHTİŞAMINA KAVUŞACAK
Vakıflar Bursa Bölge Müdürlüğü’nün kontrolörlüğünde yapılan restorasyon çalışmalarında yaklaşık 500 yıllık caminin minaresindeki orjinal İznik Çinileri tamamlanıyor. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethi sırasında karadan yürütülen gemilerin komutasını yapan Hamzabey’in türbesi de drenajları açılarak rutubetten kurtarılacak. Caminin son cemaat bölümüne konulan demir korkuluklar ve camlar kaldırılacak. Cami bahçesindeki şadırvan ve civarı düzenlenerek dış cephedeki derzler yenilenecek. Ayrıca kurşun kubbe tamamen yenilenerek, caminin üstten aldığı su sızıntıları önlenecek. Bu arada cami içerisinde sonradan yapılan yağlı ve plastik boyalar temizleniyor. Bu temizlemeler sırasında caminin kubbelerinde orjinal kalem işleri ile duvarlarında kalem işi hat yazıları olduğu anlaşıldı. Silik izleri ile tamamı ortaya çıkartılabilecek durumdaki kalem işlerinin, yenilenmesi halinde cami eski ihtişamına kavuşacak. Caminin son cemaat mahallinin de açılması ile bina orjinaline dönecek. Bu arada caminin bahçesindeki orjianal mermer şadırvanında granitle kaplandığı anlaşıldı. Granit taşlarını söken restoratör firma, altta çok daha eski, beyaz marmara mermerinden güzel bir şadırvan buldu. Şadırvanın kondisyonunun yüksek olduğu, birkaç tamir ve temizleme ile kullanılmasının daha uygun olacağı görüşü oluştu. Bahçe düzenlemeleri ile birlikte yaz aylarında tamamlanması planlanan restorasyon ile Hamzabey Külliyesi muhteşem bir görünüme kavuşacak. Diğer taraftan 1 yıl önce Büyükşehir Belediyesi’de, caminin dış bahçe duvarlarının küfeki taşı ile orjinaline uygun şekilde yenilemişti. Bursa Olay, 18.12.2011 |
|
KARUN HAZİNELERİ DÜNYAYA AÇILIYOR
Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Karun hazineleri, AB-Türkiye Kültürlerarası Diyolog Bileşeni programı için hazırlanan “Karun, Barış ve İşbirliği Yolu” projesi ile dünyaya açılacak. İtalya Prato Tekstil Müzesi ve Yunanistan Tragilos Müzesi’nin ortak olarak yer aldığı proje kapsamında Karun hazinelerinin en önemli 50 parçasının fotoğrafları dünya genelinde ziyaret edilen müzelerde sergilenecek.
Uşak Arkeoloji Müzesi, 41 bin 600 parçadan ancak iki bininin sergilenebildiği Karun hazinelerinin adını dünyaya duyurmak için harekete geçti. Bu çerçevede müze tarafından hazırlanan proje hibe desteği kazandı. Uşak Arkeoloji Müdürü Sabiha Pazarcı, AB Türkiye İş Geliştirme Merkezi’nin (ABİGEM) desteğiyle hazırladıkları “Karun Barış ve İşbirliği Yolu” projesinin AB’den 116 bin 874 euro hibe desteği kazandığını söyledi. Projede uygulamanın bir yıl süreceğini belirten Pazarcı, “İtalya Prato Tekstil Müzesi ve Yunanistan Tragilos Müzesi proje ortaklarımız arasında yer alıyor. Projede hedefimiz müzemizin kurumsal kapasitesini artırarak işlevselliğini geliştirmek, AB’de ki uygulamaları öğrenerek ülkelerarası diyalogu ve uzun vadeli işbirliğini sağlamak” dedi.
“Karun, Barış ve İşbirliği Yolu’ projesinin yerli ve yabancı uzmanlarla, halkın ve öğrencilerin katılımı ile tanıtılacağını ifade eden Pazarcı, “Karun Hazinesi’nin en değerli 50 parçasının 45×55 ebadında hazırlanacak fotoğrafları İtalya Prato Müzesi’nde 2012 Ağustos ayında, Yunanistan Tragilos Müzesi’nde de 2012 yılı Kasım ayında beşer gün sergilenecek. Yine proje kapsamında müzemize ziyarete gelen yerli ve yabancı öğrenciler Oyun hamurları ile Karun Hazinesi’nin birbirinden eşsiz parçalarının modellerini yapacak. Böylelikle dünya genelinde her eve Karun Hazinesi’nin bir parçası model olarak girmiş ve dolayısıyla tanıtılmış olacak. Proje kapsamında modern müzeciliği geliştirerek, ülkelerarası müzelerin işbirliğini geliştirerek, kültürlerin kaynaşmasını sağlayacağız” diye konuştu.
KARUN HAZİNELERİ Karun Hazinesi, MÖ 560-546 yılları arasında Lidya ülkesini yöneten Krezüs (Karun) dönemine ait olan, Uşak’ın 25 kilometre batısında ve İzmir Karayolu üzerinde bulunan Güre Beldesi yakınlarındaki tümülüslerden 1960′lı yıllarda çıkartıldı. Bazı kaynaklarda Lidya Hazinesi veya Lidya Hazineleri olarak da anılıyor.
Lidya döneminin en görkemli eserleri arasında yer alan bu hazine 1965 ve 1968 yıllarında üç yıllık süreçte Uşak’tan kaçırıldı. İlk soygun 1965 yılında Toptepe Tümülüsü’nde gerçekleşti. 5 kişilik grup, tünel kazarak mezar odasına ulaştı ve burada buldukları eserleri dönemin parasıyla 65 bin liraya sattı. Daha sonra, 1966′da İkiztepe Tümülüsü 11 kişi tarafından soyuldu ve oda içerisindeki 150 parça önce saklanıp daha sonra 160 bin liraya satıldı. Güre Beldesi’nde üçüncü soygun 1968 yılında Aktepe Tümülüsü’nde gerçekleşti. Bulunan resim ve kabartmalar 40 bin liraya satıldı. Hazinenin tamamı, New York’taki Metropoliten Müzesi’nde 1985 yılında gazeteci Özgen Acar tarafından bulundu. Dönemin Kültür Bakanlığı’nın uyarıları sonucu müzenin depolarında saklanan eserleri almak için 1987′de dava açıldı ve yaklaşık 40 milyon dolarlık masrafa yol açan hukuki süreçler sonunda eserler 1993 yılında Türkiye’ye geri getirildi. haberler.com, 18.12.2011 |
|
TARİH, RANTA DEKOR OLACAK
Radikal, Haber: Jale Özgentürk, 18.12.2011 |
|
VAKIF KİRACILARI YÜKSEK ZAMLARDAN ŞİKAYETÇİ
Bursa'da Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün kiracıları,
işyerlerinde rayiç bedelle oturmalarına karşılık her
yıl enflasyon oranından fazla zam yapılmaya devam
ettiğini belirterek, mülklerini boşaltmayı
düşündüklerini söylediler. Bursa Hakimiyet, 18.12.2011 |
|
"SON OSMANLI" SOKAKLARDA Üzerinde Osmanlı’ya ait motiflerin bulunduğu objeler satan bir esnaf olarak, müşterilerinizde bu ürünleri almaya yönelik eğilimi nasıl yorumlarsınız? Osmanlıcılık hareketinin hortlamasından söz edebilir miyiz sizce?
Birgün, Haber: İlknur Delice - Didem Gülçin Erdem, 18.12.2011 |
|
ALLİANOİ'DE SAVCIDAN KURUL ÜYELERİNE SORUŞTURMA TALEBİ
İzmir’in Bergama İlçesi'ndeki Allianoi antik kentinin üzerinin kumla kaplanıp, su tutulmasının önünü açan kararı veren İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı ve üyeleri hakkında, savcılık, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan soruşturma izni istedi. Eşitlik ve Demokrasi Partisi İzmir İl Başkanı Avukat Arif Ali Cangı, Allianoi Kurtarma Kazı Başkanı Ahmet Yaraş, geçen yıl eylül ayında, Bergama Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Milliyet, Haber: Turaç Top, 18.12.2011 |
|
"MÜZE AÇMAK KOLAY İŞ DEĞİL, MİSYONU BÜYÜK"
Medyada açılış haberlerine sık sık rastlıyoruz; bir süredir 'modaya' dönüşmüş durumda müze açmak. Önümüzdeki dönemde açılacağını duyduğumuz müzeler bu 'modanın' yaygınlaşacağını gösteriyor. Müzecilik anlayışındaki değişimi konunun uzmanı Mine Küçük'le konuştuk.
Yeni açılan müzelerin haberleriyle sık sık karşılaşıyoruz. Aynı sıklıkta karşılaşmaya devam edeceğimiz de görünüyor. İş insanları Cengiz Çetindoğan'ın Haliç'te büyük bir resim ve hat müzesi kuracağı, Mustafa Taviloğlu'nun yine bir resim müzesi kurmayı istediği duyumlarımızdan birkaçı. Jeff Hakko'nun amfora müzesi açmak istediğini, Orhan Pamuk'un Çukurcuma'daki müzesini açmak için gün saydığını haberlerde görüyoruz. Ressam Ahmet Güneştekin, Beyoğlu Tepebaşı'ndaki atölyesini genişletip müzeye dönüştürmek için bahar aylarının gelmesini bekliyor... Müzeciliğe adım atmak isteyenlerin sayısı böyle uzayıp gidiyor.
- Koleksiyona sahip herkesin aklından geçiyor mu
müze açmak?
- Müzeler kar edebilirler mi? - Biraz iddialı bir yaklaşım değil mi?
Akşam Pazar, Haber: Eyüp Tatlıpınar, 18.12.2011 |
|
SANATA YILDA 20 MİLYAR DOLAR Sabah, Haber: Burcu Çalık, 18.12.2011 |
|
"ALICILARIN % 90'I ALICI DEĞİL"
Peki müzayede esnasında fiyatlar nasıl tırmanıyor? İhtiyar, “Naylon alıcılar ve konumankenleri müzayede anında devreye girer. Bir veya birden fazladırlar. Kendilerine müzayede başlamadan önce verilen talimatlar doğrultusunda müzayede anındamüzayede sunucusuyla koordineli hareket edip birlikte fiyatları yukarı çekerler” diyor.
“Türkiye’dekimüzayede firmaları eskiden daha çok antik obje,mobilya, halı, hat sanatı örneklerini satardı. Osmanlı dönemi ya da Cumhuriyet kuşağından ressamlara ait işler de olurdu bu müzayedelerde. Ancak zamanla eser sayısı azaldı. Bu durumda sahtecilerin ekmeğine yağ sürdü” diye anlatıyor bugün gelinen noktayı İhtiyar. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren müzayede firmalarının çağdaş sanat eserlerini de müzayedeye kabul etmeye başladığını belirten İhtiyar “Öyle ki bu kadar zamanmüzayedeye konulmayan eserler, kapak olmaya başladı. Hatta biraz spekülatif de olsa son dönem müzayedelerde başyapıt yani en pahalı satılan eser haline geldi ya da getirildiler” diyor.
İhtiyar, şu günlerde ise müzayedemodasında hat sanatı örneklerinin öne çıktığını belirtiyor. “Son dönemde siyasi konjonktüre paralel olarak hat sanatına ilgi arttı. Bu Osmanlı’ya geçici bir heves gibi de değerlendiriliyor. Uzun vadede çağdaş sanatmüzayede ortamında ağırlığını daha da hissettirecek” diye özetliyor durumu.
Son dönemde firmalar, çağdaş sanat eserlerinimüzayedeye koymaya başlayınca bazı ressamların işlerini bizzat kendilerinin satışa çıkardıklarına dikkat çeken İhtiyar, “Bu çok büyük bir yanlış. Bunun doğrusu sanatçının kendisinin değil, çalıştığı galericininmüzayedeye eser vermesidir. Sanatçıların aracı olmadan eser vermemesi, tüccar terzi haline gelmemesi gerekir” diyor.
Müyazedecinin kriterleri olmadan, spekülatif olarak sanatçıları şişirmesinin de yanlış olduğunu ifade eden İhtiyar, “Bakıyorsunuz 6 ay önce bir işi 1000 TL’ye satılan sanatçının eseri 2 ay sonra 10 bin TL’ye çıkmış. Bu durumsanatçıya da alıcıya da piyasaya da zarar veriyor. Firmaların müzayedeciliğin kurallarına dikkat etmesi gerekir” diye uyarıyor tarafları.
MÜZAYEDE NEDİR? Müzayede Arapça bir sözcük. Türkçe sözlükteki karşılığı açık artırma. Bir malın veya hizmetin, belirlenen taban fiyatından başlayıp belli kurallar ve koşullar içinde fiyat artırma teklifi alınarak, en yüksek fiyatı verene satışının yapıldığı organizasyon, olarak açıklanabilir. Özel kişi ve kuruluşların düzenlediği müzayede, düzenleyenin koyduğu kural ve koşullarla kendine özgü etik değerler çerçevesinde yapılıyor.
O kurallar da müzayede öncesi ilan ediliyor. Müzayedeye mal koyan da müzayededen mal alan da konulan kuralları kabul etmiş sayılıyor. Habertürk, Haber: Tülay Şubatlı, 17.12.2011 |
|
KUTSAL EMANETLERİ TEHDİT EDEN DEV SANAYİ TÜPLERİ ARTIK YOK
Bugünlerde Kurtlar Vadisi dizisinin bazı sahnelerinin çekimi ile gündeme gelen Kutsal Emanetler ve Topkapı Sarayı için son yıllarda önemli çalışmalar yürütülüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, saraydan dev sanayi tüplerini çıkardı ve Konya Lokantası'nın alkol satışını yasakladı. Geçen perşembe ekrana gelen Kurtlar Vadisi'nin ilgili sahnelerinde, oyuncular 4 halifenin kılıcının Türkiye'de yan yana bulunduğunu belirtti. Bunun tüm İslam coğrafyası için önemli bir mesaj olduğuna vurgu yapıldı. Söz konusu sahneler için Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ile Müze Başkanı İlber Ortaylı'nın olumlu görüş vererek çekimi yaptırmaları sonrasında tartışmalar yaşanmıştı. Bu tartışmalar, Topkapı'da bulunan Kutsal Emanetler'le ilgili yapılan çalışmaları da akıllara getirdi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın göreve gelmesi ile ilk olarak Topkapı alanı içindeki kaçak yapılar ile TSK'nın levazım deposu olarak kullanılan yapılar gündeme geldi. TSK'nın kullanımında bulunan yapılar boşalttırılarak bakanlığa tahsisi gerçekleştirilirken, cankurtaran spor okulu, Drej Ali'ye ait olduğu iddia edilen çay bahçesi ve Konyalı Lokantası'na ait kaçak yapılar yıktırıldı. Revan Köşkü, Bağdat Köşkü, mutfaklar bölümü, Sofa Camii, sünnet odası restore edildi.
Bu arada 30 yıldan fazla bir süredir beri, Topkapı alanı içinde bulunan Konyalı Lokantası'nda, bu yılın başından itibaren yemek pişirilmesi yasaklandı. Yemek pişirilmesinin engellenmesi, Kutsal Emanetler'in bulunduğu alana yakın dev sanayi tüplerinin de uzaklaştırılmasını sağladı. Lokantada bugüne kadar alkollü içki tüketimine de izin veriliyordu ancak son çalışmalarla alkollü içki satışı da yasaklandı. Konyalı Lokantası, Kutsal Emanetler bölümünün yanı sıra alandaki Sofa Camii'ne de çok yakın hizmet veriyor. Değişikliklerle, bu kutsal mekanlara daha uygun bir ortam oluşturulmuş oldu. 2013 yılında sözleşmesi bitecek olan Konya Lokantası'nda sadece hazır yiyeceklerin satışı serbest bırakıldı. TSK'dan geri alınarak boşaltılan yapılar da bundan böyle, depolarda bulunan eserlerin sergilenmesinde kullanılacak. Topkapı'da sergilenen eserler, toplam eserlerin ancak yüzde 10'unu oluşturuyor. Yeni alanlar, geriye kalan eserlerin de depodan çıkarılmasını sağlayacak. Zaman, Haber. Aslıhan Aydın, 17.12.2011 |
|
![]() |
BAGAJDAN HEYKEL ÇIKTI
Şişli'de polisin şüphe üzerine durdurduğu bir otomobilin bagajında heykel bulundu. Otomobilde bulunan Ramazan Ç., Yakup K. ve Hasan D. gözaltına alınırken, heykelin tarihi değer taşıyıp taşımadığı ise yapılan incelemenin ardından belli olacak. DHA, Haber: Hasan Yıldırım, 16.12.2011 |
FRITH TABLOSUNA REKOR FİYAT
William Powell Frith’in uzun zamandır kayıp olan tablosu, İngiltere’de yapılan açık artırmayla 782.680 dolara (yaklaşık 1.5 milyon TL) satıldı. Victoria dönemine ait eser, Frith’in ünlü ‘The Derby Day’ tablosunun ilk eskizi. Açık artırmanın düzenlendiği Christie’s Müzayede Evi’nden yapılan açıklamada, tablonun Frith resimleri için rekor fiyattan satıldığı belirtildi. Döneminin en başarılı ressamlarından olan Frith, resimlerinde gündelik yaşamı ele alır ve plajda gezenlerden, demir yolu istasyonları ve kraliyet düğünlerine kadar değişik konuları işlerdi. Radikal, 17.12.011 |
|
BEDRİ RAHMİ SEMPOZYUMU SONA ERDİ
Bedri Rahmi Eyüboğlu 100. doğum yılında çeşitli etkinliklerle anılıyor. Bu kapsamda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Yerleşkesindeki Sedat Hakkı Eldem Oditoryumu’nda iki gün süren “Bedri Rahmi Eyüboğlu 100 Yaşında” sempozyumu düzenlendi. Sempozyumda “Ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu”, “Hoca Olarak Bedri Rahmi Eyüboğlu” , “Şair ve Yazar Olarak Bedri Rahmi Eyüboğlu” ve “Anılar ve Belgesellerle Bedri Rahmi Eyüboğlu” başlıklarında söyleşiler düzenlendi. Sempozyumda Bedri Rahmi’nin sanatçı ve aydın kimliğinin yaşantısına yansıması üzerinde duruldu. Dönemin en önemli atölyelerinden olan Bedri Rahmi Atölyesinde yetişen öğrencilerin hocaları Bedri Rahmi’yi anlattıkları söyleşi keyifle izlendi.
Gelini Hugette Eyüboğlu ve torunu Rahmi Eyüboğlu’nun yer aldığı söyleşide yakınları ve öğrencileri Bedri Rahmi’nin keyifli kişiliğini, günlük yaşantısını ve sanat çalışmalarını anlattı. Kimi zaman gülüşmelerin yaşandığı sempozyumda zaman zaman da duygusal anlar yaşandı. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun 1958 Brüksel Dünya Fuarı’nda yer almış, ödüllü mozaik duvarı hakkındaki kapsamlı araştırma yapan Doç.Dr. Johann Pillai Sidestreets Kayıp Mozaik Duvar: Bedri Rahmi Eyüboğlu çalışmasının belgesel gösterimiyle sempozyum sona erdi. Ayrıca iki gün boyunca yapılan sempozyumda anlatılan anılar ve sunulan bildiriler kitap olarak toplanacak.
Sempozyumun ilk gününde Prof. Ali Akay’ın başkanlığını yaptığı “Hoca Olarak Bedri Rahmi Eyüboğlu” paneline ilk asistanlarından Devrim Erbil, 66-72 yıllarında atölyesinde bulunan Hanefi Yeter ve son dönem öğrencilerinden Aydın Ayan konuşmacı olarak katıldı. İlk asistanı Devrim Erbil, konuşmasında “O dönem diğer atölyelerde sadece Paris ekolü anlatılırken Bedri Rahmi’nin atölyesinde Çin, Mısır, Aztek ve Anadolu uygarlıklarının da konuşulduğunu belirtti. Bedri Rahmi, atölyesinde ders alan öğrencilere “Hoca Dedi ki defteri” tutturduğuna değinen Erbil, bahar aylarında Kabataş ve Eminönü’ye gittiklerini Bedri Rahmi’nin resmi oralarda halkın içinde yapmalarını istediğini anlattı. Öğrencilerinden Hanefi Yeter ise daha çok hocası Bedri Rahmi’yle yaşadıkları anılarını değindi. Hocasının gittiğinde, evin kolonlarına asılı şiirleri gördüğünde çok etkilendiğini ifade etti. Hanefi Yeter, Bedri Rahmi’nin “Senden ressam olmaz bari bir tamircide çalış da evine ekmek götürürsün” demesine o zamanlar çok kırıldığını anlattı.
Sempozyumun ikinci gününde oturum başkanlığını Prof. Aydın Ayan’ın yaptığı “Anılar ve Belgesellerle Bedri Rahmi Eyüboğlu” panelde yakın dostlarından Mimar, Şair Cengiz Bektaş, Prof. Mustafa Pilevneli, gelini Hugette Eyüboğlu ve torunu Rahmi Eyüboğlu konuşmacı olarak katıldı. Hayatı çocuk hayranlığı ve merakıyla yaşadığını söyleyen Bektaş, Rahmi’yle yaptığı seyahatlerden bahsetti. Aslen Kanadalı olan gelini Hugette Eyüboğlu, Bedri Rahmi’nin ona “Gelinaki” diye seslendiğini belirtti. Bedri Rahmi’yle yaptıkları plansız gezileri unutamadığını söyleyen Gelinaki, birgün habersizce atölyesinden mezun olan bir öğrencinin Ilgaz Dağlarındaki evine gittiklerini ve öğrencisinin ansızın Bedri Rahmi’yi gördüğündeki yüz ifadesini unutamadığını anlattı. Torunu Rahmi Eyüboğlu ise ressam, edebiyatçı ya da hoca Bedri Rahmi’yi değil dede Bedri Rahmi’yi anlatacağını belirtti. Kendisine “torunaki” diye hitap ettiğini anlatan Rahmi Eyüboğlu, dedemi kaybettiğimde 11 yaşındaydım. Hasta yatağında elinde fırçası ve boyalarıyla öğüre öğüre resim yapardı bu görüntü aklımdan çıkmaz dedi. Rektör Yardımcısı Prof. Caner Karavit’in yaptığı kapanış konuşmasıyla sempozyum sona erdi. Birgün, 16.12.211 |
|
"HEYECAN VERİCİ SONUÇLAR VAR"
Kırklar Mezarlığı’nın yanı sıra Usta Şegirt Kümbeti’nin de restorasyonu amacıyla sürdürülen kazıların bu yılki bölümünün tamamlandığı belirtilirken, Valilikten çalışmalara ilişkin şu açıklama yapıldı: “Malatya Valisi Doç.Dr. Ulvi Saran’ın Malatya’nın Kültürel dokusunun ve kimliğinin ortaya çıkarılması doğrultusunda başlattığı çalışmaların bir ayağı olarak Battalgazi İlçesi'nde 18 Ağustos 2011 tarihinde Kırklar Mezarlığı olarak bilinen alanda başlatılan ve 14 Aralık tarihinde bu yılki çalışmaları sona eren mezarlık düzenlemesi ve Usta Şegirt Kümbetinin Restorasyonu amaçlı temizlik kazılarının bu yılki çalışmalarında heyecan verici sonuçlara ulaşıldı.
İl Özel İdaresi imkanlarıyla Prof.Dr. Halit Çal’ın Bilimsel Başkanlığında, Malatya KUDEB tarafından yapılan “Kırklar Mezarlığı Alanı Kazı Çalışmalarıyla yeni bilgilerin ortaya çıkması sağlandı.
Anadolu’da bulunan en eski, sayılı Türk – İslam dönemi mezarlıklarından birisi olan kırklar mezarlığı alanında gerçekleştirilen kazı çalışmalarında bilinen kayıtlardan daha eski dönemlere ait mezar taşlarına rastlanıldı. Selçuklu dönemine ait Malatya’ya has lahit tipi mezar tezyinatının bulunduğu bilinen alanda; Selçuklu dönemi öncesi, Hicri 200 yılına ait (Miladi 815) yani 1196 yıllık ve Hicri 205 (Miladi 821) 1190 yıllık olan, Malatya’nın Abbasi Hakimiyeti altında bulunduğu döneme tarihlenen mezar taşları yapılan kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkarıldı.
Yaklaşık 4 ay boyunca sürdürülen kazı çalışmalarında değişik dönemlere ait İslam ve Türk –İslam dönemi mezar taşları ile dönemi yansıtan buluntulara rastlanıldı.
Malatya’nın Emeviler döneminden itibaren önemi bilinmekle birlikte ünlü İslam Komutanı Seyyid Battalgazi’nin Malatya’da doğup yaşamış olması ve bilhassa Abbasiler döneminde Horasan’dan önemli miktarda Türk ve Ehl- i Beyt ailesinin yerleşmiş olduğu önemli bir merkez haline gelmiş olduğu düşünüldüğünde; 120 dönüm Mezarlık alanı olan Kırklar mezarlığı alanı içerisinde başta Şehitlik kısmında ve Usta Şegirt Kümbetinde gelecek yılda sürdürülmesi planlanan düzenleme – Restorasyon çalışmaların yanı sıra kazı çalışmaları ile de bölge tarihi bakımından önemli sonuçların ortaya çıkması beklenmektedir.” Malatya Haber, 15.12.2011 |
|
|
ENEZ'DE 2 BİN 600 YILLIK ÖLÜ KÜL KABI BULUNDU
Edirne’nin Enez İlçesi'nde yapılan arkeolojik kazılarda bir mezarda 2 bin 600 yıllık kül kabı bulundu.
İstanbul Üniversitesi Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Sait Başaran, antik çağda ekonomik durumu iyi olan ailelerin ölülerini yaktıktan sonra çıkan küllerinin taş muhafaza kapları içine konularak saklandığını söyledi.
Başaran, Enez’de yapılan kazılarda taş muhafaza kapları içine bronzdan yapılan kül kaplarının çıktığını ve bunların 2 bin 600 yıllık olduğunu anlattı. Başaran: ”Bulunan kül kabı çok yıpranmış durumda. Kaldıracağız ama zamana ihtiyacımız var. Restore edeceğiz. Ayağa kaldıracağız tekrar.” dedi.
Taşa yuva açıldığını ve bunun içine kül kabının yerleştirilerek kapatıldığını vurgulayan Başaran, antik çağda ölüleri 2 ayrı gömme şekli olduğunu, bunlardan birinin yakılarak, diğerinin ise mezar içine yatırarak yapıldığını aktardı. Bugün, 14.12.211 |
KAPADOKYA'NIN 10 BİN 500 YILLIK KÖYÜ ÇATI SİSTEMİ ALTINDAN GEZİLECEK
Kapadokya’nın ilk köy yerleşmesi olan Aşıklı Höyük’te çatı sisteminin inşaatının tamamlanmasının ardından yapılacak çalışmalarla turistlerin kazı alanını yıl boyunca gezebilecekleri bildirildi.
Aşıklı Höyük Kazı Başkanı Prof.Dr. Mihriban Özbaşaran, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, Aşıklı Höyük’ün Kapadokya’nın bilinen ilk köy yerleşmesi olduğunu söyledi.
Aşıklı Höyük’te 1989 yılında başlayan kazı çalışmasının kazı sezonunda devam ettiğini ve henüz höyüğün tabanına ulaşılmadığını belirten Özbaşaran, “Höyükteki derinlik sondajında 11 metreye ulaşırken, 2011 tarihlememize göre Aşıklı Höyük 10 bin 500 yıllık bir yerleşmedir” dedi.
Aşıklı Höyük’ün dünya ve Anadolu tarihine ışık tutan bir kazı alanı olduğunu kaydeden Özbaşaran, şunları kaydetti: “10 bin 500 yıllık geçmişiyle Aşıklı Höyük, birçok ilklere ev sahipliği yapıyor. Anadolu medeniyet tarihine ışık tutan höyük, bölgedeki ilk yerleşme, ilk tarım, ilk madencilik, dünyada bilinen ilk beyin ameliyatı gibi teknolojik ve bilişsel gelişmelere öncülük ediyor. Kapadokya’nın bu ilk Köyü'ndeki kazılarda ortaya çıkardığımız iki özel yapı var. Bu yapılar Aşıklı Höyük topluluğunun inançları ile ilgili faaliyetlerde kullandıkları yapılar. Orta Anadolu’da bu kadar eski, halkın ortak kullanımına açık bir özel yapı bilinmiyor. Bu iki yapının üzerine koruma ve sergileme amaçlı bir çatı sistemi yapıyoruz.
Höyük üzerinde inşaatı devam çatı sisteminin iskeletinin tamamlandığını ve üst kaplamasının 2012 yılında tamamlanacağını vurgulayan Özbaşaran, şöyle devam etti: “Çatı sisteminin iskeleti tamamlandı. Üst kaplamasına ise Mayıs ayında başlanacak ve kazı dönemine hazır hale getirilecek. Kazı döneminde ise sergilemeye yönelik kazılar ve restorasyonlar yapacağız. Ardından yürüme yolları ve bilgilendirme panolarını yaparak turistlerin ziyaretine hazır hale getireceğiz. Tüm bu işlemlerin ardından Aşıklı Höyük kazı alanı dünyanın dört bir yanından Kapadokya’ya gelen turistlerin ziyaretine açılacak.”
Aşıklı Höyük’teki turizme açık olan Arkeo-parktaki 12 kerpiç evin binlerce turist tarafından gezildiğini anlatan Özbaşaran, “Arkeo-parktaki 12 kerpiç evle turistler 10 bin 500 yıl öncesine gidiyorlar. Çatıdan eve giriyorlar ve evlerdeki yaşamı görebiliyorlar” diye konuştu.
Özbaşaran, Aşıklı Höyük’ün Arkeo-park ve çatı sistemi altındaki kazı alanıyla birlikte Kapadokya turizmine zenginlik katacağını sözlerine ekledi. haberler.com, 10.12.2011 |
11 - 17 Aralık 2011 |
|
KÜLTÜR BAŞKENTİ VERGİSİ KALKIYOR
Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek, Sabah, Habe: Hazal Ateş, 16.12.2011 |
|
HATAY'IN MOZAİKLERİ BİR TIKLA DÜNYADA
Hatay Arkeoloji Müzesi sanal müze
Sabah, Haber: Timur Sırt, 16.12.2011 |
|
![]() |
TARİHİ BİNAYI İSTİLA ETTİLER
İstanbul’un göbeğinde tarihi eser kapsamına girdiği için yıkılamayan bina, hurdacıların istilasına uğradı.
Şişli Abide-i Hürriyet Caddesi’nde 20 Bugün, Haber: Mustafa Gülseren, 16.12.2011 |
KIZILDENİZ'DE OSMANLI GEMİSİ ENKAZI
Suudi Arabistan'ın Cidde kentinin 400 kilometre güneyinde Gunfudah limanında 1909 yılında batırılan bir Osmanlı gemisinin enkazının çıkartıldığı bildirildi. Habertürk, 15.12.2011 |
![]() |
|
İNGİLİZ RESSAMIN KAYIP ESERLERİ BULUNDU
Ünlü İngiliz ressam Gwen John'un kayıp eserleri, ABD'deki Princeton Üniversitesi'nde ortaya çıktı. Sanat tarihi uzmanları, şair Arthur Symons tarafından Princeton Üniversitesi'ne hediye edilen kağıtlar arasında şans eseri bulunan 23 imzasız suluboya resmin John'a ait olduğu saptadı. |
"HEYECAN VERİCİ SONUÇLAR VAR"
Malatya Haber, 15.12.011 |
|
YENİ CAMİ'YE YENİ MEYDAN
Yeni Cami, Mısır Çarşısı, Çiçek Pazarı arasında kalan alan Fatih Belediyesi tarafından yeniden düzenleniyor. Fatih Belediyesi'nin internet sitesinde projenin detayları şu şekilde anlatılıyor: "Yeni Cami Parkı ve Çevre Düzenlemesi, Rüstem Paşa Mahallesi'nde yer alan ve Tarihi Yarımada'nın yoğun bölgelerinden olan alanda sert zemin ağırlıklı bir düzenleme yapılacak. Park, Yeni Cami panoramasına sahip, Mısır Çarşısı'nın ön bahçesi niteliğinde ve Çiçek Pazarı ile komşu olacak şekilde belirlenen konsept tasarım kriterleri ile projelendirilmiş projede yaklaşık 350 m²'lik yeşil alan var." Yapı, 15.12.2011 |
![]() |
|
ESKİŞEHİR'DE TARİHİ ESER OPERASYONU
Eskişehir’in Alpu İlçesi'nde 100 adet tarihi eser ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre, Eskişehir Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, Bozan beldesi Atatürk Mahallesi’ndeki bir evde kaçak kazı yapıldığı yönünde ihbar aldı. Eve operasyon düzenleyen ekipler, A.T. (44) ve T.E’yi (50) gözaltına aldı.Ekipler, evin bahçesinde ve ahırda yaptıkları incelemede, kazı yapılan üç çukur tespit etti.Arama sonucu, aralarında mühürler, kandiller, testiler, mezar ve adak stelleri, gözyaşı şişelerinin de bulunduğu yaklaşık 100 adet tarihi eser ele geçirildi.
Zanlıların çıkardıkları eserlerin hangi döneme ait olduğunu tespit etmek için tarihi eserlerle ilgili bazı kitapları temin ettikleri belirlendi.Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi yetkilileri olay yerinde inceleme yaparak eserleri muhafaza altına aldı. Akşam, 15.12.2011 |
ENEZ'DE 2 BİN 600 YILLIK KÜL KABI BULUNDU
Edirne’nin Enez İlçesi'nde yapılan arkeolojik kazılarda bir mezarda 2 bin 600 yıllık kül kabı bulundu.
İstanbul Üniversitesi Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Sait Başaran, antik çağda ekonomik durumu iyi olan ailelerin ölülerini yaktıktan sonra çıkan küllerinin taş muhafaza kapları içine konularak saklandığını söyledi.
Başaran, Enez’de yapılan kazılarda taş muhafaza kapları içine bronzdan yapılan kül kaplarının çıktığını ve bunların 2 bin 600 yıllık olduğunu anlattı. Başaran: ”Bulunan kül kabı çok yıpranmış durumda. Kaldıracağız ama zamana ihtiyacımız var. Restore edeceğiz. Ayağa kaldıracağız tekrar.” dedi.
Taşa yuva açıldığını ve bunun içine kül kabının yerleştirilerek kapatıldığını vurgulayan Başaran, Antik çağda ölüleri 2 ayrı gömme şekli olduğunu, bunlardan birinin yakılarak, diğerinin ise mezar içine yatırarak yapıldığını aktardı. Bugün, 15.12.2011
|
![]() |
TARİH BÖYLE DÖNÜŞTÜRÜLÜR
Amsterdam’ın liman bölgesinde 1918’de mimar Evert Breman tarafından inşasına başlanan eklektik tarzda bir bina yükseliyor. Bina 1921’de tamamlandığında, hesaplanan fiyatın sekiz katına mal oluyor. Öyle ki hemen ardından binayı yaptıran gemicilik şirketi De Koninklijke Hollandsche Lloyd batıyor.
Hürriyet, Yazı: Melis Alphan, 15.12.2011 |
|
ALİ RIZA EFENDİ'NİN EVİNİ BULDUK
Önceki gün
TBMM Genel Kurulu’nda Bakanlığının 2012 bütçesi
görüşmeleri sırasında milletvekillerinin sorularını
yanıtlayan Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay şunları söyledi: “Makedonya
Kocacık’taki Atatürk’ün babasına ait olan evle
ilgili olarak TİKA’yla çalışıyoruz. Ev tespit
edildi, ihale aşamasında. Makedonya’yla
mutabakatımız var. Bir yandan Üsküp’teki Kurşunlu
Han’ı Yunus Emre Kültür Merkezi yapmak için
çalışıyoruz, bir yandan da Kocacık’taki evin bu yıl
içinde restorasyon çalışması başlamış olacak.” Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 15.12.2011
Başbakan
Tayyip Erdoğan,
eylül ayında gerçekleştirdiği Makedonya ziyareti
sırasında Ali Rıza Efendi’nin evinin yıkılmış
olduğunu ve sadece temelinin bulunduğunu öğrendi.
Bunun üzerine Erdoğan, yanındakilere, “Derhal
gerekli girişimleri yapın. Ev aslına uygun olarak
yeniden yapılsın ve müze haline getirilsin” talimatı
verdi.
Hürriyet, Haber: Ümit Çetin, 16.12.2011 |
|
İZMİR MUSEVİLERİ VAKFINA KAVUŞTU
İzmir Musevi Cemaati, “İzmir Musevi Cemaati
Vakfı” adıyla tescillendi. Böylece cemaatin, 100
yıllık bir geçmişe dayanan sorunu da çözülmüş oldu.
Cemaatin “vakıf” adı altında tescillenmesinin
ardından sırada 22 taşınmazın vakfa kaydedilmesi
var.
İzmir Havra Sokak’ta bulunan Şalom, Giveret,
Elgazi, Bikurholim, Beth İsrael ve Roşarr
sinagoglarıyla birlikte kullanılmayan 12 sinagog ve
4 dükkan, bürokratik işlemlerin tamamlanmasının
ardından vakfa verilecek. Hürriyet, 15.12.2011 |
|
TARİHİ YARIMADANIN TARİHİ GÜNÜ
Kültür ve Tabiat varlıklarını Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 13.12.2011
'Tarihi yarımada'yı koruyacak yeni nâzım imar planı İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nden oybirliğiyle geçti. Planın içeriği, iptale yol açan olumsuzlukların giderilip giderilmediği meçhul.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, tarihi yarımadayı koruyacak nâzım imar planını oybirliğiyle kabul etti, ancak planın ayrıntıları açıklanmıyor. 2005 yılında Belediye Meclisi’nde kabul edilen, daha sonra mahkeme kararıyla iptal edilen plandan farkı ve itirazların göz önüne alınıp alınmadığı bilinmiyor. Mimarlar Odası İstanbul Şubesi daha önce 10 ayrı plan kararı, 30 ayrı plan uygulama hükmüne ayrı ayrı dava açmıştı. İstanbul İdare Mahkemesi de önce yürütmeyi durdurma kararı vermiş, sonra 1 / 5000’lik Koruma Amaçlı Nâzım İmar Planı’nı iptal etmişti. Yeni planın 10 gün içinde askıya çıkması beklenirken, bir ay itiraz süresi tanınacak.
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 16.12.2011 |
|
1890'LARIN DEVAUX APARTMANLARI İLE DEMİRÖREN AVM AYNI BİNA MI?
Demircan Twitter üzerinden yaptığı açıklamalarda, Demirören AVM dışında ayrıca Pera Müzesi, Haliç Kongre Merkezi ve İKSV binalarının da cephelerinin korunup, iç mekanlarının değiştirildiğini, kullanılamaz durumdaki tüm yapıları onarıp tekrar kullanıma açmayı hedeflediklerini, böylece Beyoğlu'nun tarihteki gerçek misyonu ve hakettiği yeri alacağını yazmıştı.
1890 senesinde Osmanlı Bankası yöneticisi Emile Deveaux ile Deveaux Apartmanları ismini alan Eski Sin-Em Han, 1930'larda Lüks Sinema ve Saray Sineması'na ev sahipliği yapmıştı. Sin-Em Han'da 1950'lerde çıkan büyük bir yangın sonucu yapı bir pasaj ve ofis kompleksine çevrilmiş ve geleneksel Saray Muhallebicisi'ne de ev sahipliği yapmıştı. Tüm yapı 1980 senesinde Demiören Grup tarafından satın alınmış, çoğu dükkan, ofis ve Saray Sineması 1996 senesinde kapandıktan sonra eski Sin-Em Han oldukça atıl bir durumda kalmıştı. Nihayetinde çok tartışmalı Demiören AVM 2011 senesinde açıldı.
Bütün tartışmaların dışına çıkıp sadece paylaşılan fotoğraf üzerinden yapıları değerlendirmek gerekirse en büyük soru bu kadar kesin bir yorum getirebilmek için elde eski yapıya dair ne kadar veri olduğu. Ahmet Misbah Demircan'ın paylaştığı ilk Deveaux Apartmanları fotoğrafı ile güncel fotoğrafın karşılaştırılmasında aynı perspektif ve uzaklığın kullanılmadığı görülüyor. Bu sebeple Demirören AVM'nin Cercle d'Orient binasıyla aynı doğrultuda olup olmadığı tam olarak anlaşılmıyor. İkinci fotoğrafta ise her ne kadar iki yapı da modern eklemeler dışında aynı bezeme programına sahip olarak görünse de Demirören AVM'nin eski yapı ile arasındaki yükseklik farkı tartışmaları binanın orijinalindeki oranların değişmiş olabileceğini akıllara getiriyor. Yapı, 14.12.2011 |
|
![]() |
SMYRNA BAYRAKLI HÖYÜĞÜ AÇIK HAVA MÜZESİ OLUYOR
Ege Üniversitesi(EÜ) 4.Uluslararası EgeArt Sanat Günleri kapsamında Smyrna Bayraklı Höyüğü Kazı Alanı Gezisi yapıldı. Smyrna Bayraklı Höyüğü Kazı Başkanı Prof.Dr. Meral Akurgal çalışmalar hakkında bilgi verdi.
Ege Üniversitesi 4.Uluslararası EgeArt Sanat Günleri kapsamında gerçekleştirilen Smyrna Bayraklı Höyüğü Konferansını Prof.Dr. Meral Akurgal gerçekleştirdi. Konferansa EÜ Rektörü Prof.Dr. Candeğer Yılmaz ve farklı ülkelerden gelen sanatçılar yoğun ilgi gösterdi.
Smyrna Bayraklı Höyüğünden bahseden Prof.Dr. Meral Akurgal ’’Smyrna İzmir’in ilk kurulduğu yer. Anadolu’daki en eski Atena Tapınağı buradadır. Prof.Dr. Ekrem Akurgal’ın başlattığı çalışmaları ben sürdürüyorum. Bayraklı Belediyesi’nin katkılarıyla burayı açık hava müzesi haline getireceğiz’’ dedi.
Smyrna Bayraklı Höyüğün kazısında katkıları bulunan Prof.Dr. Meral Akurgal ve Bayraklı Belediyesi Başkan Vekili Fahrettin Oran’a EÜ Rektörü Prof.Dr. Candeğer Yılmaz plaket verdi. Yenigün, 14.12.2011 |
TİCARETİN KALESİ SANATIN MERKEZİ OLACAK
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, Roma İmparatoru 3. Gordion döneminde, 238 yılında yapımına başlanan tarihi kale, ilk şekliyle inşa edildikten sonra Bizans İmparatoru Justinyen döneminde (527-565) genişletildi. Bugünkü şeklini Selçuklu Hükümdarı 1. Alaaddin Keykubat döneminde (1220-1237) alan kale surları, 1431'de Dulkadirliler, 1465'te Karamanlılar tarafından onarım gördü.
Tarihi 6 bin yıl öncesine kadar uzanan Kayseri'nin ticaretteki ünü de, milattan önce 2000'li yıllara ait Kültepe Höyüğü'nde 50 yılı aşkın süredir devam eden kazılarda ortaya çıkarılan çivi yazılı tabletlerde gizli.
Asur Ticaret Kolonilerinin Anadolu'daki en önemli merkezleri arasında yer alan höyükteki kazılarda gün yüzüne çıkarılan tabletlerde, ticari anlaşmalar, vergi, çek ve senet, gümrük gibi konulara yer verilmesi, kentin ticari geleneğinin 4000 yıl öncesine uzandığını belgeliyor.
Cumhuriyet Meydanı'nda bulunan ve kentin köklü tarihi geçmişini simgeleyen yapılardan olan Kayseri Kalesi de ticari hayata ev sahipliği yapan mekanların başında geliyor.
Kaleyi çevreleyen surların iç kısmına, tarihi dokuya uygun mimariyle inşa edilen alışveriş merkezleri ile sur diplerindeki barakalar, yakın tarihe kadar kentin ticari hayatına canlılık kazandırdı.
Tarihi kaleyi kültür ve sanat merkezine dönüştürmek için kolları sıvayan Büyükşehir Belediyesi, sur diplerindeki barakaları kaldırarak, buradaki esnafı Hunat Mahallesi'nde yaptırdığı pasaja taşıdı. Kale içindeki işyerlerini de başka bir mekana taşıma kararı alan belediyenin bu konudaki çalışması sürüyor.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Kemalettin Cengiz Tekinsoy, AA muhabirine, Cumhuriyet Meydanı'nın yeniden düzenlenmesiyle birlikte tarihi kalenin, şehrin sosyal hayatında önemli bir konuma geldiğini söyledi.
Kaleyi, şehrin tarihine ve sosyal hayatına daha uyumlu hale getirmek amacıyla belediyenin ulusal ölçekte mimari proje yarışması düzenlediğini, yarışmaya katılan 75 eser arasından Prof.Dr. Zafer Ertürk ve arkadaşlarının çalışmasını birinci seçtiklerini anlatan Tekinsoy, şu bilgileri verdi: ''Hazırlanan projeyle Kayseri Kalesi'nin
öngörülen işlevlerle tarihi niteliğine uygun olarak
canlı bir odak noktası haline getirilmesi
amaçlanıyor. Kazanan proje, Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Bölge Kurulu'ndan onaylandı. Kale
surları içerisindeki 279 baraka taşındı. Uygulama
projeleri de hazırlandı. Önümüzdeki aylarda bu
projelerin de kurul tarafından onaylanmasıyla
birlikte önemli bir merhaleyi daha katetmiş
olacağız. Bu arada kalenin içerisinde 1980'li
yıllarda yapılmış olan taş yapılar var. Projenin
gerçekleştirilmesi için bu yapıların da kaldırılması
gerekiyor. Her ne kadar kalenin dokusuna uygun
olarak yapılması öngörülmüş ise de kalenin içeriden
görünümünü önemli ölçüde zedeleyen bir yapıya
sahipler. Onun için taş yapılar yıkılıp, ortadan
kaldırılacak ve kazanan proje burada uygulanacak.
Oradaki esnafın mağdur olmaması açısından Hatıroğlu
Mahallesi'nde bir işyeri verilmesi için belirli bir
noktaya gelindi. Bu konuda da önemli mesafeler
alındı.''
Kayseri Kalesi içinin kültür ve sanat ortamına dönüştürüleceğini vurgulayan Tekinsoy, ''Bununla ilgili çalışmalarda çok önemli merhaleler kat edildi ve uygulama safhasına adım adım yaklaşılıyor'' dedi. Akşam, 14.12.2011 |
|
ZAĞANOS VADİSİ RESTORASYONU
Trabzon Belediyesi ile TOKİ'nin ortaklaşa gerçekleştirdikleri Zağnos Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi çerçevesinde çalışmaları devam ederken Zağnos Köprüsü tarihi dokusuna uygun restorasyonu başladı. Köprü içerisinde açılacak bir kemerle birlikte Zağnos Vadisi arasındaki bağlantı da sağlanmış olacak.
Habertürk, 14.12.2011 |
![]() |
TOKAT'TAKİ MEVLEVİHANE MİMARİ YAPISIYLA BEĞENİ TOPLUYOR
Bey Sokağındaki Tokat Mevlevihanesi'nin Müdürü Ekrem Anaç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Mevlevilikle ilgili en eski kaynağı Ahmet Eflaki'nin ''Ariflerin Menkıbeleri'' isimli kitapta Tokat'ın Mevlevilik ile Mevlana henüz hayattayken tanıştığının yazılı olduğunu bildirdi.
Mevlevihane'nin yapılışını anlatan Anaç, ''Mevlana, dönemin önemli devlet adamlarından olan Muiniddin Süleyman Pervane'nin isteği üzerine Fahreddin-i Iraki isimli halifesini Tokat'a göndermiş ve adına büyük bir dergah yapılmıştır'' dedi.
Hazreti Mevlana'nın Tokat'a gelip gelmediğinin çok açık olarak bilinmediğini belirten Anaç, ''Ama şöyle bir sözü var 'Fih-i Ma fih' adlı eserinde: 'Tokat'a gitmek gerek, Çünkü Tokat'ta insanlar ve iklim mutedil' Yani mutedil aşırı olmayan, ılımlı insanlar ve iklim yapısı var Tokat'ta diyor. Hazreti Mevlana'nın bu sözüne baktığımız zaman Tokat'ın insanlarını ve iklimini biliyorsa gelmiş olabileceğini düşünebiliriz. Çünkü Sivas'a, Malatya'ya gelip buralardan Konya'ya döndüğünü biliyoruz. Muhtemelen Tokat'a da uğramış olabilir böyle bir iltifatta bulunduğu göz önünde bulundurulursa'' diye konuştu.
Tokat'a Mevleviliğin Hazreti Mevlana hayattayken geldiğini ifade eden Anaç, ''Diğer merkezlere ise genellikle Hazreti Mevlana'nın torunu Ulu Arif Çelebi döneminde gitmiştir. Zaten onun döneminde Mevlevilik büyük oranda teşkilatlanmaya başlamıştır'' dedi.
Evliya Çelebi'nin Mevlevihane için çok güzel iltifatları olduğunu vurgulayan Anaç, şöyle devam etti: ''İstanbul Beşiktaş Mevlevihanesi'nden daha güzel olduğunu söylüyor Tokat'ta bulunan Mevlevihane'nin. Tabii bugün Beşiktaş Mevlevihanesi de ayakta olmadığı için bir karşılaştırma mümkün değil. Tokat'ta bulunan Mevlevihane'de daha çok ahşap oymacılık ve ahşap kullanılması sebebiyle Anadolu'da daha görkemli Mevlevihaneler olmasına rağmen, Tokat'ta bulunan Mevlevihane estetik ve ahşap oymalar, ahşap yapı sebebiyle sıcak bir ortama sahip olmasından dolayı Anadolu'nun en güzel Mevlevihanesi olma özelliğini kazanmaktadır. Hazreti Mevlana hayattayken Mevleviliğin ulaştığı nadir merkezlerden birisi Tokat'tır ve mimari yapı olarak Türkiye'deki Mevlevihaneler içerisinde en güzeli Tokat Mevlevihanesi'dir. Genellikle diğer merkezlerde tek katlıdır Mevlevihaneler. Fakat Tokat'ta bulunan Mevlevihane iki katlı bir yapıya sahip.''
Tokat Mevlevihanesi'nin tarihi
Mevlevihane'nin tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar dergah olarak kullanıldığını söyleyen Anaç, ''Tokat'ta inşa edilen son Mevlevihane, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar Mevlevi Dergahı olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise Kadınlar Hapishanesi ve Kur'an Kursu yapılmış ve bütün bu süre içerisinde hiçbir bakım ve onarım görmemiştir. Yapı yılların yorgunluğundan Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2000-2004 yılları arasında gerçekleştirilen başarılı bir restorasyonla kurtarılmıştır. Bugün ise Mevlevihane Vakıf Müzesi olarak kullanılmaktadır'' açıklamasında bulundu. Arkitera, 14.12.2011 |
|
TÜRKİYE'NİN UNESCO KORUMASINDAKİ ESERLERİ 26'YA
YÜKSELDİ
Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Dr. Abdurrahman Arıcı, 4 yıl içinde Türkiye'de dünya kültür mirası listesine dahil edilen kültürel varlıklar sayısının 18'den 26'ya yükseldiğini söyledi. En son UNESCO tarafından Edirne Selimiye Camii'nin dünya kültür mirasına dahil edildiğini hatırlatan Arıcı, 2012 turizm fuarlarında kültür ve arkeoloji turizmini de ön plana çıkaracaklarını kaydetti.
"Ülkemizde ilk mozaik müzesi bakanlığımız devrinde Gaziantep'te açıldı. Kültür ve arkeolojik zenginliklerimizi bir bir gün yüzüne çıkarmaya devam ediyoruz. Bakanlığımız kültür ve arkeoloji turizmine yönelik değişik illerde çok yönlü çalışma yapıyor. Zengin kültür ve arkeolojik varlıklarımızı turizme kazandırmaya kararlıyız." Habertürk, 14.12.2011 |
|
5 BİN YILLIK KENTİN YERALTI FOTOĞRAFI ÇEKİLİYOR
Hatay’ın Erzin İlçesindeki 5 bin yılık tarihi İsos antik kentinin yer altı filmi çekiliyor. İstanbul üniversitesinde görevli bir öğretim görevlisinin başkanlık yaptığı dört kişilik ekip bir hafta sürecek çalışmada, geçmişi MÖ 545 yılına dayanan ve bu süreçte Bizans, Genç Hitit, Pers ve Osmanlı İmparatorluğuna ev sahipliği yapan İsos antik kentinin yüzlerce yıl toprak altında kalan gizli tarihini gün yüzüne çıkaracak.
5 bin yıllık geçmişe sahip İsos antik kenti, Makedonya Kralı Büyük İskender döneminin savaşlarını yaşayan ve dönemin ticaret merkezi olan önemli bir kent. Bizans, Geç Hitit, Pers ve Osmanlı İmparatorluğuna ev sahipliği yapan İsos, bölgesel anlamda önemli bir yerleşim yeri olmasına rağmen günümüzde işlevsiz günler yaşıyordu.
Yakın tarihe kadar hiçbir çalışma yapılmamasına rağmen Bizans, Genç Hitit, Pers ve Osmanlı İmparatorluğuna ev sahipliği yapan İsos antik kentinde yer alan liman, kale, su kemeri, tapınak, hamam ve su deposu kalıntıları günümüze kadar ulaşmayı başardı.
Yaklaşık beş yıl önce yapılan çalışmalarda ortaya çıkan hamam kalıntıları ve Artemis mozaiği ile tüm dikkatleri üzerine çeken tarihi şehirde, gelişmeleri yakından takip eden Hatay Valisi Celalettin Lekesiz’in talimatıyla çalışmalara hız verildi.
Kazı çalışmalarını yürüten arkeolog Ömer Çelik’in isteği üzerine valilik bütçesinden kazı çalışmalarına 50 bin TL kaynak veren Vali Lekesiz İsos’ta var olduğu tahmin edilen diğer tarihi eserlerin gün yüzüne çıkarılması için tarihi kentin yer altı fotoğrafının çekilmesi için talimat verdi.
Talimat üzerine harekete geçen kaymakamlık yetkilileri yer altı fotoğraflarının ve çekilmesi için çalışma başlattı. İsos antik kentine giderek çalışmalar hakkında gazetecilere bilgi veren İlçe Kaymakamı İskender Yönden,İstanbul’dan gelen ve başkanlığını İstanbul Üniversitesinde görevli bir öğretim görevlisinin yaptığı dört kişilik ekipin özel bir cihazla beş gün boyunca tarihi kentin yer altı fotoğrafını çekeceklerini belirtti. Zaman, 13.12.211 |
|
![]() |
ANTİK LAHİT BULUNDU
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Kadifekale'de yürütülen kentsel dönüşüm projesi kapsamında yapılan yıkım çalışmalarında bulunan antik lahit, Agora ören yerine kaldırılarak korumaya alındı.
Habertürk, 13.12.2011 |
BETONİSTANBUL
Yapı, 13.12.2011 |
|
DOKUZ TÜRK SANATÇI, İLK 500 İÇİNDE
Kemal Önsoy, Haluk Akakçe, Mustafa Ata, Ahmet Güneştekin, Bedri Baykam, Zekai Ormancı, Ahmet Oran, Canan Tolon ve Bubi. Dünya sanat çevrelerinin isimlerini en iyi bildiği ve eserlerine para yatırdığı sekiz Türk sanatçısı böyle sıralanıyor. Bu isimler, 2010-2011 sanat sezonunda en fazla eseri satılan 500 sanatçı arasında yer alıyor. Böylece geçtiğimiz yıl toplam satış hacmi 500 milyon Euro olan pazardan 3 milyon Euro bu sekiz Türk sanatçının payına düşmüş oluyor.
Artprice verilerine göre geçtiğimiz yıl en fazla öne çıkan ve kazanan isim ise ‘Ballon Flower Blue’ ve ‘Pink Panther’ isimli eserleriyle 1955 doğumlu Amerikalı sanatçı Jeff Koons oldu. Sanatçının her iki eseri de 10’ar milyon Euro’ya alıcı buldu. Üçüncü sırada ise 7 milyon Euro ödenen ‘Wind of Mountain Village’ isimle eseriyle Çinli sanatçı Cehen Yifei yer alıyor. Hürriyet, Haber: Sefa Kaplan, 13.12.2011 |
|
BU ANTİK KENT SALDIRILARA MEYDAN OKUDU
Libya'nın başkenti Trablus'a 80 kilometre mesafede bulunan Leptis Magna antik kenti Roma döneminden kalma ve o dönemin en güzel şehir planlaması örneklerinden biri olarak gösteriliyor. Cnn Türk, 13.12.2011 |
|
DA VİNCİ'NİN KAYIP ESERİ, TARİHÇİLERİ BİRBİRİNE DÜŞÜRDÜ
Sanat tarihçileri, İtalya'nın Floransa kentindeki Belediye Sarayı'nda (Palazzo Vecchio) gizli bir Leonardo Da Vinci eserini bulmak için sürdürülen delme işleminin durdurulması için harekete geçti.
Farklı ülkelerden 150 sanat tarihçisi, delme işleminin bir başka Rönesans sanatçısı olan Giorgio Vasari'nin 1563 yapımı paha biçilemez "Marciano Savaşı'' adlı duvar resmine zarar verdiğini öne sürerek, bir an önce durdurulması için dilekçe imzaladı. Birkaç yıl önce İtalyan sanatı uzmanı Maurizio Seracini, Leonardo Da Vinci'nin akıbeti meçhul "Anghiari Savaşı'' adındaki duvar resminin Vasari'nin eserinin altındaki ikinci bir duvarda olduğunu iddia etmişti. Zaman, 13.12.2011 |
|
|
EN ESKİ MEVLEVİHANE RESTORASYONU BİTİYOR
Sabah, 13.12.2011 |
MEHMET AKİF MÜZESİ BU YIL DEĞİLSE NE ZAMAN?
2011 geldi geçiyor. Çok değil, iki hafta sonra yeni bir yıla daha nice ümit ve temennilerle girilecek. Adet olduğu üzere her daldan ve telden yılın 'en'leri listesi etrafta uçuşmaya başladı bile. Yılın 'unutulanları' listesinde ise Mehmet Akif Müzesi birinciliği kimseye kaptırmayacak gibi. Üzerinden neredeyse bir yıl geçtiği için hatırlamak zor olabilir. Önce hafızamızı tazeleyelim.
Haber ajanslara düşeli bir yıl oluyor. 2010'un Aralık ayında Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 'önümüzdeki yıl' (2011) için Mehmet Akif Müzesi'nin müjdesini vermişti. Günay'ın beyanına göre Akif'in son günlerini geçirdiği Mısır Apartmanı'ndaki daire kamulaştırıp şairin adıyla müze olarak ziyarete açılacaktı. Bu beyandan yaklaşık dört ay sonra, bu yılın mart ayında bu kez 'resmi' açıklama düştü ajanslara. Bakanlıktan yapılan açıklama şöyleydi: "Mehmet Akif Yılı'nda şairin içinde vefat ettiği daire ile yanındaki daire kamulaştırılarak birleştirilecek. Birleştirilen daireler, 'Mehmet Akif Anı Evi' olarak yeniden düzenlenecek. Ömrünün son anlarını burada geçiren Mehmet Akif'in anısına iki daire, şairin eserleri ve özel eşyaları ile donatılacak. Mehmet Akif'i daha yakından tanımak isteyen ziyaretçiler, bu tarihi mekanı gezebilecek."
Gelelim bugüne... Yılın bitmesine iki hafta var. 100 yıllık Mısır Apartmanı yerinde duruyor, ama Mehmet Akif Müzesi'nden eser yok. Malum, 2011, Mehmet Akif Ersoy'un vefatının 75. yılı. Aynı zamanda Milli Şair'in 90. ölüm yıldönümü. Bu vesileyle 2011 Mehmet Akif Yılı olarak ilan edilmiş; onun anısına bir de logo yapılmış ve resmi yazışmalarda kullanılmıştı. Mehmet Akif Müzesi de bu vesileyle bu yıl içinde tamamlanıp en geç şairin ölüm yıldönümü olan 27 Aralık'a kadar açılacaktı. Ancak görünen o ki, müze başka bahara kaldı. Mehmet Akif Yılı'nda değilse, ne zaman? Ümit edelim de 100. yıldan önce açılsın. Mısır Apartmanı'nda 'kamulaştırma' sorunu yaşanıyorsa, Mehmet Akif Müzesi için başka alternatifler de değerlendirilebilir: Fatih Sarıgüzel'de şairin doğduğu ev, Halkalı Ziraat Okulu, Neyzen Tevfik ve Eşref Edip'le sık sık buluştuğu Şekerci Han...
Beşir Ayvazoğlu:
Mehmet Doğan (TYB Şeref Başkanı):
Ahmet Yenilmez (Tiyatrocu):
Bakanlık: Hangi dairede kaldığını araştırıyoruzKültür ve Turizm Bakanlığı, Akif'in son günlerini Mısır Apartmanı'nın 17. veya 18. dairesinde geçirdiğini, ancak tam olarak hangi daire olduğunun bilinmediğini belirtiyor. Bakanlık, Akif'in son günlerini hangi dairede geçirdiğini tespit etmek için komisyon kurdu. Komisyon Akif'in tam olarak hangi dairede vefat ettiğini tespit edecek, çıkacak sonuca göre de ilgili dairenin kamulaştırılması için çalışmalara başlanacak. Daha önce 17 ve 18'in ikisinin birden kamulaştırılması planlanıyordu ancak son duruma göre bakanlık tek bir daireyi kamulaştıracak. Daha sonra da müze haline getirilmesini sağlayacak. Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, Fotoğraf: Kürşat Bayhan, 13.12.2011 |
|
224 YILLIK ALTIN SİKKEYE
Açık artırmada 7,4 milyon dolara alıcı bulan 1787 yılına ait sikke, şimdiye kadar satılan en pahalı sikke olarak tarihe geçti.
Sikke ticaretini yapan Blanchard and Co, sikkeyi bir yatırım firmasının satın aldığını belirtti. Zaman, 13.12.211 |
|
KUTSAL REZALET!
Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Mısır’ı fethinin
ardından halifeliği devralması üzerine, Mekke Şerifi
ile Mısır’daki Abbasi halifeleri nezdinde ve
İskenderiye Hazinesi’nden İstanbul’a getirilen
kutsal emanetler,
Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde set olarak
kullanıldı.
Topkapı Sarayı Müzesi’nin ziyarete kapalı olduğu
geçen salı günü gerçekleşen çekimlerde dizide Polat
Alemdar karakterini oynayan Necati Şaşmaz, derin
devletin derin adamlarını temsil eden İhtiyarlar
Heyeti’nden biriyle yapacağı buluşmaya Kutsal
Emanetler Dairesi’ni adres gösterdi. Buluşmada Polat
ile derin devlet adamının konuşmalarında Kutsal
Emanetler Dairesi görüntüleri fon oluşturdu. Dizinin
yapımcı firmasının izin başvurusuna Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü yönetimi onay
verdi.
Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin yapımcı firması
Pana Film tarafından basın kuruluşlarına dağıtılan
bültenlerde
Topkapı Sarayı’ndaki Kutsal Emanetler
Dairesi’nin kapılarının ilk defa bir diziye açıldığı
duyuruldu. 400 yıl boyunca bizzat padişahın taht
odasında muhafaza edilen kutsal emanetlerin bir TV
dizisine plato olmasına tarihçiler tepki gösterdi. Habertürk, Haber: Serkan Akkoç, 13.12.2011
Kültür ve Turizm
Bakanlığı'ndan edinilen bilgilere göre,
Kurtlar Vadisi'ne izin, İstanbul Kültür ve
Turizm İl Müdürlüğü ile
Topkapı Sarayı Müdürlüğü tarafından ortaklaşa
ancak bazı şartlarla verildi. Akşam Gazetesi'nin
haberine göre; Dizi çekimleri sırasında hiçbir
kutsal emanete ışık yöneltilmemesi şartı koşuldu.
Diziye bir de senaryo getirildi: "Tarihi eserlerin
korunmasıyla tarihi eser kaçakçılığının önlenmesi
konularında diyaloglara yer verilecek." Habertürk, 14.12.2011 |
|
ESKİ SOKAKTA YENİ GÖRÜNTÜ
Malatya Haber, 12.12.2011 |
|
ARKEOLOJİDE TÜRK-FRANSIZ İŞBİRLİĞİ
Paris İnsanlık Tarihi Enstitüsü tarafından Ankara ve Pamukkale Üniversitesi, İzmir Doğa Tarihi Müzesi’nden araştırmacı, öğrenci, bilim adamıı, Fransa Büyükelçiliği, Fransa’dan CNRS ve Türkiye’den TÜBİTAK ve Pernod-Ricard şirketinin katılımıyla yüzyıllar önce yaşamın izlerini arayan yeni bilgilere ulaşmak için başlatılan çalışmalar hız kazandı. Türk-Fransız tarihçilerin de işbirliğiyle yapılan çalışmanın planı basını açıklandı. Buna göre; Antalya yakınlarındaki Karain mağarası E gözünün kazı çalışmalarına devam etmek ve Denizli yöresindeki ravertenlerde yapılan çalışma sırasında bulunan Kocabaş'ta bulunan kafatası parçasının keşfi çerçevesinde daha fazla bilgiye ulaşılması hedefleniyor.
Fransız-Türk araştırma ekibinin basına yaptığı açıklamaya göre, Karain mağarası E gözü 1980 yılından bu yana kazılıyor. Kazılar sonrası, Neandertal insanına ait kalıntılar elde edildir, Denizli yöresinde Home Erectus (Kocabaş insanı) kafatası bulundur. Bu keşif, 1.8 milyon yıl önce Afrika’da ve 1 milyon yıl önce Asya’da yaşadığı bilinen Homo Erectus insanının anatomisine ait karakteristik özellikler gösteriyor.Aynı zamanda, o dönemin insanları tarafından terk edilmiş zengin bir taş metaş da bulundu.
Ekipte yer alan bir diğer isim ise Işın
Yalçınkaya. 80’li yıllarda Işın Yalçınkaya
mağaralarda modern teknikler üzerine eğitim
almak için Fransa’ya gitti. Türkiye’ye dönüşünde
bir ekip oluşturarak, Karain E gözünün
kazılarına başladı. Şimdi onun yetiştirdiği
bilim adamı Harun Taşkıran alandaki kazıların,
laboratuar ve öğrencilerin eğitiminin gelişimini
sağlıyor. Bu ekiple İnsanlık Tarihi Enstitüsü,
2008 yılında Ankara Fransız Kültür Merkezi ve
Fransa’nın Türkiye Büyükelçiliği’nin desteğiyle
“Anadolu’nun İlk İnsanları” adlı sergiyi açtı.
|
|
![]() |
LEONARDO DA VİNCİ'NİN ESERİNİ VASARİ Mİ SAKLADI
Sanat tarihçileri, İtalya'nın Floransa kentindeki Belediye Sarayı'nda (Palazzo Vecchio) gizli bir Leonardo da Vinci eserini bulmak için sürdürülen delme işlemenin durdurulması için harekete geçti.
Farklı ülkelerden 150 sanat tarihçisi, delme işleminin bir başka Rönesans sanatçısı olan Giorgio Vasari'nin 1563 yapımı 'Marciano Savaşı' adlı duvar resmine zarar verdiğini öne sürerek, bir an önce durdurulması için dilekçe imzaladı. Birkaç yıl önce İtalyan sanatı uzmanı Maurizio Seracini, Leonardo da Vinci'nin akıbeti meçhul 'Anghiari Savaşı' adındaki duvar resminin Vasari'nin eserinin altındaki ikinci bir duvarda olduğunu iddia etmişti. da Vinci, kimi sanat tarihçilerine göre en güzel çalışması olarak yorumlanan 'Anghiari Savaşı' adlı duvar resmini yapmaya 1504 yılında başlamış ancak kullandığı deneysel yağlı boya tekniğinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle eserini tamamlamadan bırakmıştı.
Duvar resminin yer aldığı oda, daha sonra yenilenmiş ve Vasari, 'Marciano Savaşı' adlı eserini 1563 yılında tamamlamıştı. Vasari'nin da Vinci'nin eserine zarar vermemek amacıyla yeni bir duvar ördüğünü ve resmini bu duvarın üzerine yaptığını iddia eden Seracini, resmin altında, üzerinde 'Arayan bulur' anlamına gelen 'Cerca Trova' yazılı bir bayrak taşıyan asker figürünü de kanıt olarak gösteriyor. Akşam, 12.12.2011 |
4 TABLO UÇTU!
Nizam Abdulrahman Nisayif,
Stockholm’de çalışmalarını
ve yaşamını sürdüren Iraklı bir
sanatçı. 12 yıl Kuzey
Kıbrıs’ta yaşadı; orada sanatla uğraştı,
sergilere imza attı. 2007’de Kıbrıs’tan ayrılma
kararı aldı. Ayrılmadan önce de oradaki
son sergisini açtı. 2007’de
Stockholm’e giderken büyük tablolarını yanında
götüremediği için Kıbrıs’ta bıraktı. Yıllar sonra
yani geçen Ağustos ayında Kıbrıs’a dönerek, sözünü
ettiği 4 büyük tablosunu Stockholm’e götürmek
istedi. Her şey tam da bu anda başladı...
|
|
TARİHİ KİLİSEYİ 9 MİLYON LİRAYA RESTORE EDİP, 3. MÜZEYİ CUNDA'DA AÇIYOR
TÜSİAD'ın Ankara'daki Yüksek İstişare Konseyi toplantısı öncesinde iş ve siyaset dünyasını biraraya getiren geleneksel kokteylde Rahmi Koç da vardı. Koç'un Avrupa'nın içinde bulunduğu çıkmazla ilgili görüşlerini öğrenmek istiyorduk... Ancak konu bambaşka bir mecraya; tarih ve sanata kaydı.
Koç'un sözünü ettiği kilise, Cunda'nın en önemli
kiliselerinden Taksiyarhis... Koç, 'Restorasyon
başladı, bitince orayı da müze yapacağız, İstanbul
ve Ankara'daki müzelerin devamı olacak' bilgisini
paylaştı. Her iki şehirdeki müzenin de sanayi müzesi
olduğunu gözönüne aldığımızda bu müzenin de o
bölgenin geçmişine ışık tutuacak eserleri
sergileyeceğini söylemek mümkün... Kilisenin, geçmişte Ortodoks kiliselerinin zeytin, zeytinyağı ve sabun ihtiyacını karşıladığı söyleniyor. Kilisenin restorasyonu için yaz aylarında imzalar atıldı. Anlaşma ile kilise 20 yıllığına, restorasyon bedeli olarak 9 milyon lira harcaması ve aylık 400 lira kira ödemesi koşuluyla Vakıf'a verildi.
Taksiyarhis, Cunda'nın en büyük ve önemli kiliselerinden biri. Kilisenin yapım yılının 1873 olduğu tavandaki bir mühürde yazıyor. Mermer işçiğili, tavan süslemeleri, ikonları, balık derisi üzerine yapılmış azize portreleri ile döneminin en önemli kiliselerinden biri olan Taksiyarhis, uzun zamandır define avcılarının istilası altındaydı. Kilisenin çanıyla ilgili ilginç bir hikaye de var. Çanın 2. Dünya Savaşı yaklaşırken 1936 yılında yerinden çıkarılarak savaş çıkması durumunda halka haber vermesi için Ayvalık'ın Kurşun Tepesi'ne götürülmüş. Bazı kaynaklar bu çanın bugün Berlin'deki Bergama Müzesi'nde sergilendiği söylüyor ancak bazı akademisyenler de çanın yerinden söküldükten sonra Midilli'ye götürüldüğünü yazıyor.
Suzan Sabancı Dinçer de Ayışığı
Manastırı'nı restore ettiriyor Akşam, Haber: Esin Gedk, 12.12.2011 |
|
ÇİNİ USTALARININ USTASI GÖÇ ETTİ
Ustaların ustası olarak kabul edilen Faik Kırımlı ömrünü çiniye adamış bir sanatçı oldu. Topkapı Sarayı başta olmak üzere pek çok tarihi eserdeki çiniyi inceleyen Kırımlı 16.yy'da sırra gömülen İznik kırmızısını yeniden keşfeden ve eserlerinde kullanan usta olarak biliniyor. Kırımlı'nın öğrencisi çini ustası Güvenç Güven, hocasının 1960'lardan sonra yaptığı uzun çalışmalar sonucu İznik tekniğini sanat ve kültür dünyasına yeniden kazandırdığını ifade etti. Güven, ' Hocam, yaklaşık 350-400 yıl sonra bu orijinal tekniği bulan kişidir' dedi.
Kırımlı'nın bu konuda dünya çapında da bir isme sahip olduğunu belirten Güven, 'Hatta yaptığı bazı eserler yabancı müzelerde sergilenmektedir. Hocam, İznik'te 1980'li yıllarda, çiniciliğin yüzyıllar sonra temelini yeniden atmıştır ve bazı kişilere bunu öğretmiştir. Günümüzde yapılan İznik çinisiyle uğraşanlara büyük bir ilham kaynağı olmuştur."dedi.
Faik Kırımlı kimdir Faik Kırımlı, 1935 yılında İstanbul'da doğdu. Sanata gravürle başlayan Kırımlı, 1960'larda çini sanatına yönelerek Topkapı Sarayı ve Osmanlı arşivlerinden çininin 16. yüzyıldaki orijinal tekniğini araştırdı. Yaklaşık 10 yıl atölyesinde bu çalışmaları yürüten Kırımlı, 350-400 yıl sonra çini sanatını yeniden canlandıran ve orijinal tekniği uygulayabilen tek kişidir. 1980'li yıllarda İznik'te bir atölye kuran Kırımlı, çini ustaları Eşref Eroğlu ve Güvenç Güven'in de hocasıdır. Yen Şafak, 12.12.2011 |
|
SALVADOR DALİ İSTANBUL'DA
Radikal, 12.12.2011 |
|
TARİHİ ÇARŞI VE HANLARI GELECEĞE TAŞIMAK
"Bakanımıza bu konuyu teferruatlı bir şekilde sunduk. Kendisi bu tasarıya destek verdi. Vali Yardımcısı Mustafa Karslıoğlu'nun bu tasarının hazırlanmasında büyük emeği geçti. Biz bu tasarının mecliste görüşüldükten sonra kanunlaşacağına inanıyorum. Kanunda tarihi çarşı ve hanların idaresi, tanımı, sınırları, yönetim kurulu seçimi ile ilgili detaylı bilgi yer alıyor. Kanun yasalaşırsa, bütün Türkiye'de bu kanun yürürlüğe girecek. Kanun özünde esnaf ile kamu ortaklaşa yerinde bir yönetim modeli olarak ön plana çıkıyor. Kanunda 100 kişilik bir meclis öngörülüyor. Bunların yüzde 70'i esnaf, yüzde 30'u sivil toplum örgütlerinden üyeler de katılacak."
"Artık Bursa'mızda ve çarşılarımızda turizmin önemi büyük ölçüde kavranmıştır. Bu, küçümsenmeyecek bir başarıdır. Turizm konulu toplantılar, seminerler, konferanslar, dış ülkelerle temas ve yatırımlardaki hızlı gelişme başlı başına bu zihniyet değişiminin canlı örnekleridir. Birlik olarak biz, 3 yıldan beri bölgemizin sosyoekonomik gelişmesi, rekabet gücünün artırılması ve özetle ciddi bir cazibe merkezi haline gelmesi için özveri ile uğraş veriyoruz."
Habertürk, 11.12.2011 |
|
ALMAN BASININDAN HAYDARPAŞA GARI UYARISI
Bu gazetelerde "İmparator Wilhelm'in
İstanbul'daki garı" başlığıyla yayımlanan aynı
yazıda, Haydarpaşa'nın 1906-1909 yılları arasında
Alman mimarlar, İtalyan taş ustaları ve Türk işçiler
tarafından İstanbul-Bağdat demiryolu hattının ilk
durağı olarak inşa edildiği anlatıldı. Cnn Türk, 11.12.2011 |
|
EMEK YIKILIRSA KALEMİNİ KIRACAK
SİYAD’ın Onursal Başkanı Atilla Dorsay dün Sabah gazetesinin Cumartesi ekinde yayımlanan yazısında Emek Sineması’na kazma vurulduğu gün gazeteciliği bırakacağını açıkladı.
Geçen hafta Emek Sineması’nın yıkılma yolunu açan
mahkeme kararının ardından
Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), “Emek
Sineması’nı yıktırmayacağız” başlıklı, kültür sanat
dünyasını protestoya çağıran bir mektup yayımladı. Cnn Türk, 11.12.2011
Emek’in yıkılmasına karşı en cesur çıkışı yapan duayen sinema yazarı Atilla Dorsay, Beyoğlu’nun tarihe karışmış sinemalarının öyküsünü anlattı...
30 yıl boyunca İstanbul Film Festivali’ne ev sahipliği yapan, Avrupa’nın en güzel sinema salonlarından Emek Sineması’na yıkım yolu açan karar, geçtiğimiz hafta İdari Mahkeme tarafından verildi. Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Onursal Başkanı ve duayen sinema yazarı Atilla Dorsay, cumartesi günü Sabah Gazetesi’nde yayımlanan yazısında, “Emek yoksa ben de yokum” demiş, Emek’e kazma vurulduğu gün gazeteciliği bırakacağını açıklamıştı. SİYAD ise geçen hafta yaptığı Emek Sineması açıklamasında, “Beyoğlu Sinema Mezarlığı’nın Emek’i de yutmasına izin vermeyecek, Emek’i yıktırmayacağız!” demişti.
“Diğer sinemaların durumu bir dramsa, burası bir trajedi. Çünkü en eski salon. 1870’li yıllarda açılmış, 1920’lerde sinemaya dönüştürülmüş. Dünyanın en güzel salonlarından biri. Güzelliği duvarlar, tavan, perdenin etrafındaki korniş veya kemer ve tabii ki daha yeni olan ama harikulade perdesi. Böyle bir salonu yıkmak, kolay akla gelebilecek bir şey değil. Gerçekten bir barbarlık göstergesi bence. Bunu korumak da bir uygarlık göstergesi olur. Şu anda barbarlık mı sergileyeceğiz, uygarlık mı sergileyeceğiz, bunun tartışmasını yapıyoruz. Yıkılabilir de tabii insanlar bile fani ama emin olun, bu binanın yıkılmasına neden olanlar veya göz yumanlar kültür tarihimiz açısından lanetle anılacak. Ezkaza kurtarılırsa da, kurtaranlar onurla minnetle anılacak. Seçim onların.” Milliyet, Haber: Nil Kural, 13.12.2011
AVM sinema zincirleriyle sinema her geçen gün tüketim kültürünün bir parçası haline gelirken, bağımsız salonların sembol mekanlarından Beyoğlu Emek Sineması'nın yıkılması an meselesi. Olay bugün 'Emek nostaljisi' olarak gözükse de gerisinde 20 yıllık karışık bir hikaye var. Üstelik her şey 'kanuni' olmasına rağmen sorumluluğu üstlenen bir kişi ya da kurum yok.
Emek Sineması ve beraberindeki Cercle D'orient binasının yıkılması için kanuni hiçbir 'engel' kalmadı. Yerine yapılacak yenileme projesi hazırda bekliyor zaten. Mimarlar Odası'nın 'Türk milleti adına' birkaç yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesi, 9. İdare Mahkemesi'nin 16 Kasım'daki yürütmeyi durdurma isteminin reddi kararıyla sona erdi. Bugün gelinen noktada, Emek Sineması'nın yıkılması an meselesi. Yolu bir şekilde Emek'e uğramış sinemaseverler ise umudunu hala koruyor. 'Emekbizim' platformunda bir araya gelen gönüllüler, Emek'in önünde nöbete başladı. Mesele, bir grup sinemaseverin 'Emek nostaljisi' gibi algılanmaya da müsait.
Ancak sürece göz atınca mevzunun bu kadar basit olmadığı ortaya çıkıyor. Süreci 1991 yılına kadar götürebiliriz. İstanbul 1 No'lu Koruma Kurulu 29.08.1991 tarihli kararı ile Cercle D'orient binası ile Emek Sineması'nın "iç ve dış görünümlerini, karakter ve görünen malzeme ile süslemelerin ve plan özelliğini bozmayacak müdahalelerin yapılabileceği yapılardan olduğuna" hükmetti. Söz konusu iki bina Emekli Sandığı tarafından 1993 yılında Kamer İnşaat'a kiralandı. Ancak 1995'te yine kurul kararıyla ada, Beyoğlu İlçesi 'Kentsel ve Tarihi Sit Alanı'nda kaldı. 1991'de Emek'in karakterini bozmayacak şekilde müdahalenin gerçekleştirilebileceği kararıyla hazırlanan proje ise 1999'da İstanbul 2. İdare Mahkemesi tarafından 'kamu yararı ve koruma ilkelerine uygunluk görülmediği' için iptal edildi. 2006'da bu kez Bakanlar Kurulu kararı ile söz konusu ada yenileme alanı' olarak belirlendi. 27.06.2007'de, İstanbul 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü, adanın satışıyla ilgili bilgi bulunmadığını bildirdi.
2009'a gelindiğinde ise Cercle D'orient hariç, içinde Emek Sineması'nın da olduğu binaların yıkılarak bir alışveriş merkezi yapılmasını öngören proje, Beyoğlu Belediyesi tarafından Yenileme Kurulu'na sunulur. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 9.10.2009 tarihli kararı ile yenileme projesi prensipte uygun bulunur. 12 Mart 2010 tarihinde Mimarlar Odası İstanbul Beykent Şubesi, Bakanlığa dava açar. İki ay sonra da yürütmeyi durdurma kararı verilir. 27 Mayıs'ta ise adayı 25 yıllığına kiraladığı belirtilen Kamer İnşaat Ticaret ve Limited Şirketi, davalı Kültür Bakanlığı'nın yanında davaya katılmak için mahkemeye başvurur. Bu süreçte Haliç Üniversitesi'nden Yard. Doç.Dr. Suat Çakır, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nden Dr. Ömer Şükrü Deniz ve Doç.Dr. Özlem Eren'den oluşan bilirkişi heyeti mahkemeye raporunu sunar. Deniz ve Eren, yenileme projesinin tarihi dokuya uygun olmadığı; Çakır ise yenileme projesinin uygun olduğu yönünde görüş bildirir. Yenileme kurulunun dayanaklarından biri de İstanbul Teknik Üniversitesi'nden alınan 'teknik rapor'. Ancak raporun kimler tarafından ve hangi gerekçelerle hazırlandığı bilinmiyor. Üstelik, rapor, İTÜ tarafından "... üniversitece bu tür işlemlerde hizmetin içeriğini denetleme yetkisi olmadığı gibi hizmet ile ilgili hukuki bir sorumluluğu da bulunmamaktadır." sözleriyle savunuluyor.
Yaklaşık 20 yıllık bir sürecin özetlendiği bu kısımdan sonra gelinen noktada 'kanuni' yönden hiçbir sorun yok. Mesele de burada düğümleniyor. Her şeyin kanunlara uygun, mahkemeler eliyle işlediği bu süreçte, Kamer İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'ne ulaşmaya çalıştık. Mahkeme dosyasında da adı geçen şirketin davadaki avukatı Tayfun Aktaş'a telefonla ulaşıp şirketten birileriyle görüşmek istediğimizi belirttik. Ancak 'şirketin iletişim bilgilerinin kendisinde olmadığını' söyledi. Ardından da, "Telefonunuzu verin, şirket yöneticilerine sizi aratayım." ifadesini kullandı. Evet, bugün gelinen noktada aşikar olan; her şey 'kanuni' olmasına rağmen, sürecin sorumluluğunu alacak kimsenin bulunmaması. Tabii bir de Emek'siz günlerin 'kalıcı' olacağı korkusu. Zaman, Haber: Ali Koca, 15.12.2011
Radikal, Haber: Şenay Aydemir, 16.12.2011 |
|
SAHTE RESİMLERİN GİZLİ KALMIŞ DÜNYASI
Önceki hafta sanat eleştirmeni Yalçın Sadak'la, popüler ressamlarımızdan Osman Hamdi Bey hakkında bir söyleşi için buluştuğumuzda laf lafı açmış ve söz bir ara sahte tablolara gelmişti. Takdir edersiniz ki epey 'eğlenceli' bir konu. Kendisinden duyduklarımız üzerine uzun yıllardır galericilik yapan, bu alanın en tanınmış isimlerinden Yahşi Baraz'ın kapısını çaldık. Yakında çıkacak üç ciltlik bir kitap üzerinde çalışıyordu. Resim tarihimiz hakkında yapılmış en kapsamlı kitap olacağını söyledi. Sahte tablolara karşı aldığı güvenlik önlemlerinden bu işi kimlerin yaptığına kadar uzanan çoğu sorumuza açık cevaplar verdi. Sansasyonel cevapları olabilecek bir ikisini karşılıksız bıraktı.
Yahşi Baraz (Galerici)
Tuncay Opçin (Gazeteci)
Yalçın Sadak (Sanat tarihçisi) Akşam, Haber: Eyüp Tatlıpınar, 11.12.2011 |
|
PARFÜMÜ DE ONLAR BULMUŞ! Tarihte parayı icat eden, basan ve ilk kez değer karşılığı ödeme aracı olarak kullanan uygarlık olarak bilinen Lidya uygarlığının başkenti olan Manisa’nın Salihli İlçesi sınırlarındaki Sardes antik kentinde yürütülen kazılar, Lidyalılar’ın parfümeri, masaj, ticaret gibi başka alanlarda da öncü olduğunu ortaya çıkardı.
Tarihte 150 yıl gibi kısa sayılabilecek bir dönem hüküm süren uygarlığın başkentindeki kazılar üzerine çeşitli araştırmalar yürüten ve rehberlik de yapan Salihli Turizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Uçar, araştırma sonuçlarını ”Paranın Doğduğu Kent: Sardes” adlı kitabında topladı.
Uçar, yaptığı değerlendirmede, tarihe damga vuran en önemli uygarlık olarak nitelediği Lidya Krallığının bilim, sanat, mimari, tekstil ve madencilik gibi alanlarda pek çok ilki hayata geçirdiğini kaydederek, zirvedeyken yıkılan uygarlığın mirasına, aynı toprakları paylaştığı eski Helenler ile kendisini tarihten silen Persler’in sahip çıktığını anlattı.
Bugün zenginliği anlatmak için kullanılan ”Karun kadar zengin” tabirinin aslında son Lidya Kralı Croesos’un (Krezüs-Karun) isminden geldiğini hatırlatan Uçar, tüm bunlara rağmen Lidyalılar’ın tarihte hak ettiği yeri alamadığını düşündüğünü, bu nedenle yaptığı araştırmaların sonuçlarını bir kitapta toplama gereği duyduğunu söyledi.
Uçar, ”Lidyalılar, para dışında tarihteki pek çok ilke imza atarak, akıllarından bile geçirmedikleri halde icat ettikleri paranın getirdiği kapitalizmle, iç ve dış satımı başlatmış, ekonomik ve mali sistemlerin doğuşunu da gerçekleştirmiş” dedi.
İlk termal tedavi ”Paranın Doğduğu Kent: Sardes” adlı kitapta yer alan bilgilere göre, kazılar sırasında gün yüzüne çıkarılan termal havuz, Sardes antik kentindeki en önemli Lidya kalıntılarından biri.
İlk jeotermal ısıtma sisteminin, Romalılar döneminde bu bölgede kullanıldığını ortaya koyan havuzun uzunluğu 33, genişliği 7 ve derinliği 1,5 metre civarında.
O dönemde, kuş uçuşu 5 kilometre uzaklıkta bulunan çamur hamamından, boru olarak kullanılan pişmiş künklerle su aktarılarak doldurulan havuz, drenaj sistemini de barındırıyor. Kaplıca suyunun kullanıldığı termal havuzun etrafında, SPA masajının yapılması ve dinlenme için küçük bölümler de bulunuyor.
Bu haliyle, günümüzdeki termal tedaviden pek de farklı olmayan antik havuz, yüzyıllar öncesinde Lidyalılar’ın sağlık ve keyfe verdiği önemi gözler önüne seriyor.
Lidyalılar, adeta ”hamam sefası”nı andıran termal havuzdan çıkıp, bir süre dinlendikten sonra, antrenman alanında çalışan gladyatörlerin dövüşlerini izleyerek günü tamamladıkları kitapta yer alan bilgiler arasında bulunuyor.
Lidya’nın ilkleri Kitaba göre, kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan eserler, parayı ilk kullanan uygarlık olan Lidyalıların, ilk bankacılık işlemini de Sardes antik kentinde gerçekleştirdiğini gösteriyor.
Sardes antik kenti içinde yer alan Artemis Tapınağı’nın kuzeybatı iç duvarındaki bir yazı, Tanrıça’nın, Mnesimades isimli bir kişiye ipotek karşılığı faizle para verdiğini, borcu karşılığında bu kişinin arazilerinin ipoteklendiğini, borcunu zamanında ödemediği takdirde arazilerine el konulacağını anlatıyor.
İlk uzun mesafeli ticaretin de burada başladığı, Lidyalılar döneminde karayoluyla Mısır’a kadar ulaşıldığı kaydediliyor.
”Orient Bazaar” diye adlandırılan pazar yeri olgusunun izlerini, Paktalos (Sart) Çayı kıyılarında kurulan sabit dükkan kalıntılarında bulmak mümkün.
Kendi yetiştirdikleri bitki ve çiçeklerin koku ve yağlarını kullanarak elde ettikleri ürünlerle parfümerinin de temellerini atan Lidyalılar, ilk kozmetik sanayini ise zehirli civa sülfürden elde ettikleri dudak boyası ile başlatıyor.
Tarihteki, ilk tekstil merkezi de buradaki halı, battaniye, palto, altın ve gümüş işlemeli çeşitli kumaş dokumacılığı ve özellikle ketenden yapılan balık ağları üreten evlerden doğuyor.
Keşfedilen kök boyalarla koyun yünleri çeşitli renklere boyanıyor, böylece dokumacılığa da çok renklilik geliyor.
”Kıtlık, oyun icat ettirdi” Kitapta yer alan bilgilere göre, Lidyalılar, ilk pişirilmiş tuğla ve kiremitleri yaparak, mimariye de yeni bir bakış getirdiler.
Civayı, bakır levhalarla sıvayarak aynayı elde ettiler.
İlk madencilik ve metalürji çalışmalarını bu bölgede başlatan Lidyalılar, Tmolos’tan (Bozdağ) çıkardıkları altın, gümüş, bakır, arsenik ve ilaç sanayinde kullanılan antimuan gibi madenleri kimya bilgileriyle işlemeyi başardılar.
İlk kez dünyada kendi ismiyle anılan koyu kırmızı bir çeşit Lidya quarz taşı burada bulundu, Lidyalılar yüksüklerine taktıkları bu taşı, uzun süre mühür olarak kullandılar.
Tarihteki ilk kuyumculuk da burada ortaya çıktı.
Oyunun her türlüsüne düşkün olan Lidya halkı, önceleri bir taş etrafına kumaş sararak elde ettikleri top ile çeşitli top oyunlarını, aşık kemiğiyle başlayan oyunları ve zamanla bu kemiğin işlenerek zar şekline dönüşmesiyle zarla oynanan kumar oyunlarını keşfetti.
Günlük yaşamın tekdüzeliğinden sıkılan Lidyalılar, günümüze kadar gelen beştaş, dokuztaş gibi oyunların da mucidi oldular.
Tavlanın da Lidya icadı olduğu belirtilen kitapta, ”Ancak kendilerini yenen Persler bu oyunu beğenip ülkelerine götürmüşlerdir. Bu nedenle de tavlanın çıkış yeri olarak İran gösterilmektedir” görüşüne yer verildi.
Tarihçi Herodot, bu oyunların asıl çıkış noktasını, 18 yıl süren kıtlık döneminde günaşırı yemek yiyebilen halkın açlığını unutturmak için icat ettiğini ifade ediyor. Sabah, 10.12.2011 |
|
TARİHİ CAMİ ALANINDA ARAŞTIRMA KAZISI YAPILIYOR
Edirne Selimiye Camii civarında bulunan Hacı Hasan Ağa Camii'nde araştırma kazıları başlatıldı. Bulunduğu sokağa ismini veren cami 15. yüzyılda yapılmış. Ahşap örtülü ve tek minareli olan mescit Balkan Savaşları'nda büyük zarar gördü.
1920 yılına kadar harap vaziyette duran mescit, zamanla toprak altında kalarak kayboldu. Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün talebi doğrultusunda söz konusu alanda araştırma kazıları başlatıldı. Kazılar, Edirne Müze Müdürlüğü tarafından yapılıyor. Müze, daha önce minaresi günümüze ulaşan Medrese Alibey Camii ile Kazaz Salih camilerinde de araştırma kazıları yaptı. Yapılan kazılar sonucunda Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Medrese Alibey Camii'nin projelendirme çalışmalarını yaptırarak onaylatmıştı. Zaman, Haber: Kadri Kılıç, 10.12.2011 |
4 - 10 Aralık 2011 |
|
HÖYÜĞE NAZIR VİLLA ![]() Cilalı taş devrine ışık tutan Urfa'daki Göbeklitepe Höyüğü kadar büyük bir öneme sahip Eskişehir'deki Çiftlik Höyük villalar tarafından kuşatıldı. 12 bin yıl geriye yani paleotik döneme ait yaşam kültürü barındırdığı tahmin edilen Çiftlik Höyük 20 villadan oluşan sitenin parçası haline geldi. Eskişehir Müzesi'ne 5 dakika mesafedeki 'Ilgaz Villaları'nın ortasında sıkışıp kalan höyük ne tarihe ışık tutabiliyor ne de turizme hizmet ediyor. Höyük ancak sitenin sahibi İsmail Ilgaz'dan izinli ziyaret edilebiliyor. 1980'de sit alanı ilan edildi Höyükler uygarlıkların araştırılmasında önemli birer referans. Anadolu'da yaklaşık 20 bin höyük olduğu tahmin ediliyor. Eskişehir'de ise 400'e yakın höyük olduğu söyleniyor. Çiftlik Höyük de bu höyüklerin en önemlilerinden biri. Etiler, Frigler gibi Anadolu'nun önemli medeniyetlerinin izlerini taşıyan höyük Eskişehir'in merkezinde bulunuyor. Höyüğün bulunduğu arazi 1980 yılında Konya Koruma Kurulu tarafından sit alanı ilan edilmiş. Höyüğün bulunduğu yerde sitenin yapılması 2863 sayılı 'Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası'na aykırı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na yapılan ihbarda "Höyüğün etrafı sit alanı içinde olmasına rağmen villa yapılarak tahrip edildi. Aynı zamanda tarihi höyük arsa sahiplerince yağmalandı. Sit alanı içinde kalan villalar yapılırken çok sayıda eski eser yurtdışına kaçırıldı" deniyor. Atık tepesi sanıyorduk Höyüğü görmek için çaldığımız ilk kapı Eti Eskişehir Arkeoloji Müzesi Müdürü Dursun Çağlar. İhbarlar üzerine yerinde araştırma yaptıklarını ve höyükte kaçak kazı olmadığını söyledi. Höyüğe gitmek istediğimizi söylediğimizde Çağlar, "Kurul kararı var, isteyen gidip görebilir, bilimsel araştırma yapabilir" dedi. Ancak sitenin sahibi İsmail Ilgaz, müzeye gelmeden makamından çıkmadı. Ilgaz, Müze Müdürü Dursun Çağlar, Eskişehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürü Hülya Çopuroğlu'yla birlikte müzeye 5 dakika mesafedeki Çiftlik Höyük'e gittik. İhbarda söz edilen 2002'de çekildiği ileri sürülen fotoğrafta höyükte müdahale olduğu görülüyordu. Yerine gittiğimizde tahribatın izlerini gördük. Höyüğün tepesine yol açılmıştı. Ancak uzun süredir bir müdahalenin olmadığı da belliydi. Ilgaz yapılan tahribatı "Höyük olduğunu bilmiyorduk. Sümerbank fabrikası yapılırken atıklar buraya atılmış sanıyorduk. Villalar yapılırken de höyüğün tepesine gözetleme kulesi yapmak istedik. Sonra höyük olduğu ortaya çıkınca bir daha dokunmadık" diye açıkladı. Aba altından sopa! Eskişehir'den döndükten sonra İsmail Ilgaz, içinde Akkuş'un akıl sağlığının yerinde olmadığına dair raporlar da dahil bir klasör evrak gönderdi. Hepsi mahkemelere sunulmuş belgelerdi. Ilgaz klasörün üzerine şu notu düşmüştü: 'Akkuş için mahkemece vasi tayin edilmiş ve bu karar Yargıtayca onanmıştır. Bu husus tarafınızca dikkatle değerlendirilmelidir. Şirketimiz ve şirket ortaklarımızı ilgilendiren bu konu ile ilgili yayınınızı dikkatle takip edeceğimizi bilmenizi isterim. Aksi durumda yasal haklarımızı aramak zorunda kalacağımızı bildiririz.'' 'Kimse inanmasın diye deli raporu bile çıkarttırdılar' Ilgaz Ailesi'ne yönelik iddiaları ortaya atan ve höyükteki tahribatı Kültür ve Turizm Bakanlığı'na ihbar eden kişi Eskişehirli Kenan Akkuş... İsmail Ilgaz'ın "Bir deli kuyuya taş atıyor, 40 bin akıllı çıkaramıyor" diye tanımladığı Kenan Akkuş, açtığı internet siteleri üzerinden Ilgaz Ailesi'ne savaş açmış durumda. Hakkında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin verdiği rapor var. ''Hezeyanlı Bozukluk - Hak arama tipi'' tanısı konulan Akkuş için vasi tayin edilmesi de isteniyor. Kimine göre duyarlı bir vatandaş, kimine göre ise bir meczup olan Akkuş, şu iddialarda bulundu: "Lise mezunuyum. Bilgisayarı özel merakımla öğrendim. Ilgaz Ailesi'nin yanında depoda çalışıyordum. Eski eserleri getirip depoda yıkıyorlardı. Sonra da yurtdışına kaçırıyorlardı. Gözlerimle gördüm. Korktum, çıkmak istedim. Tehdit ettiler. Beni Organize Sanayi Bölgesinin müdürü kurtardı. Ilgaz Ailesi'nin yaptıklarını anlatmaya başladım. İnternet sitesinden yayımladım. Sitelerimi kapattırdılar. Ben de ABD'den site aldım. Oradan yayın yapıyorum, kapatamıyorlar. Bir canım var neden korkacağım. Gıyabımda karar aldırmışlar, beni iki polis apar topar alıp Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne götürdü. Dört ay deliler arasında kaldım. Geçen haziran ayında oradan kaçtım. Zorla deli muamelesi yapıyorlar. Deli olsam o siteleri yapamam." Bazı villalar sit alanında kalıyor Eskişehir Arkeoloji Müzesi'nin Müdürü Dursun Çağlar höyükle ilgili şu açıklamaları yapıyor: "Eskişehir civarında 400'e yakın höyük var. Hangi birini kazalım. Bugüne kadar 4 höyük kazıldı ve oradan çıkan eserler müzemizde sergileniyor. Höyüklerden çıkan buluntular 10–12 bin yıl eskiye kadar gidiyor. Çiftlik Höyük de bunlardan biri. Sit alanı genişleyince bazı villalar sit alanında kaldı." 'Biz bakanlığa höyüğü müze yapmayı teklif ettik' Sitenin sahibi olan İsmail Ilgaz, iddiaları ortaya atan Kenan Akkuş'un eski bir çalışanları olduğunu, işten uzaklaştırıldığı için kendilerine yönelik saldırıya giriştiğini söyledi. Akkuş'un internet üzerinden yaptığı suçlamalarına karşı 60'a yakın dava açtıklarını dile getiren Ilgaz şunları anlattı: "Yanımızda çalışıyordu. İşten çıkarılınca düşman oldu. Akıl almaz yalanlar attı. Bunları internet sitesinden yazdı. 60'a yakın dava açtık. Adresi bile belli değil. Önüne gelen herkese anlatıyor, savcılığa şikâyette bulunduğum 2 bin mesajı var. Artık bıktım, o bıkmadı. Suçlamaları öyle boyutlara vardı ki, Eskişehir Orduevi güçlendirme inşaatı yapıyoruz. Biz birini öldürüp onun temeline gömmüşüz. Şikayette bulundu. Ankara'dan ekipler geldi. Temellerin röntgeni çekilip ceset arandı. Yani biz Akkuş'tan çok çektik. Akıl sağlığı yerinde olmadığına dair raporu var. Açtığımız davalar da düştü. Vasi tayin edildi ama o bildiğini yapmaya devam ediyor." Baba Şenol Ilgaz da "Burada madem bir tarih varsa gelip kazsınlar. Ben bakanlığa gidip iki yıl önce dosya verdim. Sponsoru ben olayım, kazın ya da biz kazalım. Buraya bir de müze yapayım. 'Adamımız yok, bu yılki programda yer almıyor' dendi. Bir daha da ne uğrayan var ne arayıp soran. O deli de bizi eski eser kaçırmakla suçlayıp her yere yayıyor" açıklamasını yaptı. Radikal, Haber: Ömer Erbil, 11.12.11 |
|
110 YILLIK CAMİ CAYIR CAYIR YANDI
Eskişehir merkeze bağlı Kuyucak köyü camisi, çıkan yangın sonucu kullanılamaz hale geldi. Vatandaşlar ve itfaiye ekiplerinin müdahalesi sonucu söndürülen yangında cami kullanılamaz hale geldi. Habertürk, 09.12.2011 |
![]() |
|
77 BİN YILLIK YATAK BULUNDU
Bilim adamları, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Durban kentinde bir mağarada, üzerinde insanların yattığı 77 bin yıllık ilkel yatak buldu.
Science dergisindeki makaleye göre, Durban'ın 40 kilometre kuzeyindeki Sibudu mağarasında bulunan yatak, bir ile üç metrekare büyüklüğünde, 15 ayrı kat bitki artığından oluşan bir şilteye sahip.
Bilim adamları, şiltede sazın yanı sıra defnegillerden olan yerel Cryptocarya woodi bitkisinin kullanılmış olmasının önemine işaret ederek, insanların o dönemde bu bitkinin sinek ve böcekleri uzak tutan özelliğini bildiklerini düşündüklerini kaydetti.
Mağara tabanında yapılan mikroskobik incelemelerde ayrıca, insanların, 73 bin yıl öncesinden başlayarak, büyük ihtimalle hijyen sağlamak amacıyla belirli aralıklarla yataklarını yakıp, yerine yenisini koyduklarını gösterdi. Akşam, 09.12.2011 |
HAREM'İN YAZARI, YAZMADIKLARINI ANLATTI
Haremin en çok
kullanılan Araba Kapısı'ndan başlayan ve Karaağalar
Dairesi, Şehzadeler Okulu, has odalar, hamam, Hünkar
Sofrası, Valide Sultan Dairesi, 3. Murat Köşkü,
Şehzadeler Dairesi ile devam eden yolculuk, haremde
380 yıl devam eden ve doğruluğundan emin olunan
bilgilerin bile dolaylı edinildiği entrika, cinayet,
kıskançlık, aşk, ihtirasın da yer aldığı yaşamı, bir
parça da olsa gözler önüne serdi. Cnn Türk, 09.12.2011 |
|
İŞTE İSTANBUL'UN DEPREM ÖNLEMLERİ
CHP’li Erdoğan Toprak’ın, olası İstanbul depremi konusunda alınan tedbirlerle ilgili soru önergesi, bugüne kadar yapılan çalışmalarla ilgili detaylı bilgi alınmasını da sağladı.
Soru önergesini yanıtlayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın açıklamalarına göre, toplam 11 bin personelle yürütülen çalışmalar özetle şöyle:
26 tarihi ve kültürel varlığın (176 adet bina) çoklu afet ve deprem performans değerlendirmesi tamamlandı. Topkapı Sarayı 4’üncü Avlu, Mecidiye Köşkü, Arkeoloji Müzesi Ek ve Klasik Bina ve Ayasofya Müzesi Müdürlüğü ve Aya İrini’nin deprem performansı değerlendirilerek, yapısal güçlendirme projelerinin hazırlanması çalışmalarına hız verildi. Hürriyet (Kısaltarak), Haber: Umut Erdem, 09.12.2011 |
|
17. YÜZYILDA YAPI TİPLERİ NASIL ADLANDIRILIYORDU? Arapça, Farsça ve Türkçe karşılıkları verilen terimler dönemin yapı tipolojileri, dildeki değişim ve zamanla farklılaşan kullanımlar sonucu terimlerdeki kullanım değişikliği açısından bize fikir vermektedir.
Döneminin yapı tiplerinin hemen hemen hepsine değinen yazar, aynı zamanda alt birimlerini de sözlüğüne dahil etmiş, sözlük Arapça, Farsça ve Türkçe açıklamalar şeklinde ele alınmıştır. Günümüze kıyasla bazı yapı tiplerinde farklılaşma olmakla birlikte genel olarak kullanılan terimler aynı şekliyle kalmış görünmektedir.
Risale-i Mimariyye'nin 11. bölümünde yer alan yapı tipleriJami (cemaatsel ibadetin yapıldığı büyük müslüman mabedi), Farsça mazgit-i azina, Türkçe cami-i şerif'tir. Masjid (cemaatsel ibadetin yapılmadığı çoğu minaresiz küçük cami), Farsça sajdagah (secde edilen yer), Türkçe mescid'dir. Yazar daha önceden Türklerin mezgit terimini kullandığını belirtmektedir.
Camide yer alan
birimler: Shurafa, Farsça kungura, Türkçe şerefe olarak adlandırılmıştır. Minbar, Farsça ve Türkçede ortak terim olarak minber kullanılmaktadır. Mihrab, Farsça jay-i imam, Türkçede imam yeri teriminin kullanıldığını fakat döneminde artık "mihrab" kelimesinin kullanımda olduğunu belirtmektedir. Mahfil, Farsça jay-i anjuman-i hafizan, Türkçe hafızların derneği yeri diye geçmektedir. Mahfiiler için "hünkar" ya da "müeezzin mahfili" gibi ayrıştırmalar yapılmaması dikkat çekicidir. Mahfil aynı zamanda Farsça jay-i marden, Türkçe erler derneği yeri (erkeklerin buluşma yeri) olarak başka bir terim olarak kullanılmıştır. Bu terimin kadınlar için olan karşılığı ise Arapça matam, Farsça jay-i anjuman-i zanan ve Türkçe avretler yeri'dir.
Bunun yanısıra kubba, Farsça gunbad, Türkçe kubbe; Arapça alem, Farsça sanjak, Türkçe alem terimlerine yer verilmiştir.
Cafer Efendi, Arapça harim, Farsça çevre, Türkçe havlı olarak tanımladığı "avlu" terimini duvarlı yer, iç havlı ve taşra havlı (dış avlu) şeklinde üç farklı çeşidiyle de incelemiştir.
Musalla, Farsça namazgah ve Türkçe namaz kılınacak yer olarak geçmektedir. Yazar ayrıca Türkçe'de bayram musallası ve çeşme musallası gibi birleşik kullanımların olduğunu belirtmektedir.
Madrasa, Farsça jay-i dars guftan, Türkçe ders diyecek yer olarak ifade edilmiştir. Günümüzde Arapça'dan gelmiş olan "medrese" kullanımdadır.
Zawiya, Farsça khanakah, Türkçe, zaviye ve tekke olarak tanımlanmıştır. Hasol'a göre "zaviye"; dervişlerin ikamet etmediği küçük tekkedir. "Hankah/hanekah" ise eskiden gezginlerin ve yoksul yolcuların barındıkları, misafirhane niteliğindeki tekkeye verilen isimdir . "Tekke" ise birçoğunun sürekli olarak ikamet ettikleri tarikat adamlarının toplanıp ayin yaptıkları yer olarak geçmektedir (Hasol, 2005: 201, 451, 503). Bu durumda Cafer Efendi'nin dönemi itibariyle yapı tipleri farklı kullanımlardan dolayı, aynı işleve sahip yapı olmaktan çıkmışlardır.
Şawma'a, Farsça jay-i parsayan, Türkçe zahid ve abidler yeri (Sofu ve müminler için manastır işlevi gören mekan) olarak incelenmiştir.
Cafer Efendi'nin "konut" ve türevlerine yaklaşımı günümüze kıyasla oldukça ilgi çekicidir. Çok çeşitli konut tanımlamalarının yanısıra, ev ve saray arasında bir fark gözetmemiş ve evin alt birimleri olan odaları detaylı bir şekilde incelemiştir.
Dar, Farsça saray ve sara, Türkçe ise ev ve saray'dır.
Dar al-sa'ada (yüksek statüdeki kişiler için konut), Farsça saray-i arj, Türkçe alkış evi olarak geçmektedir.
Darun Mamünniya, Farsça saray-i dü pushish, Türkçe iki kat sakflu oda (iki çatılı ev) olarak tanımlanmıştır. Darun kawra'u, Farsça saray-i farakhin, Türkçe bol ve geniş ev'dir. Tarima, Farsça khana-i dhügün va kunbadin, Türkçe çatma kubbeli ev'dir. Nafak, Farsça khana-i düdarin, Türkçe iki kapulu ev olarak tanımlanmıştır. Bu tarz ev tanımlamaları dikkat çekicidir.
Kasr (saray, yazlık ev), Farsça kushk ve char-tak ve Türkçe'de çardak olarak adlandırılmşıtır.
Yazar Arapça bayt, Farsça khana, Türkçe oda olarak tanımladığı evin birimlerini detaylı olarak incelemiştir. Bunların Türkçelerine yer verilecektir: Fevkeni çardak (üst kattaki oda), küçük oda, konuk odası veya selamlık, mal ve meta yeri odası (depo), gözlü oda veya kiler, su soudacak oda, izbe ve zir-i zemin (yeraltında bulunan oda, bodrum), direk odası (balkon, çatı terası), bacası yok oda (yazlık konut, bacasız oda, pencereleri olmayan oda, barınak), üst oda, alt oda, çorba pişürecek yer ve aş odası (mutfak), yaz odası, kış odası, tavanlu oda, örgüclü oda (tonozlu oda), kubbeli oda. Bunların yanısıra geleneksel Türk konutunun öğelerinden Arapça ıywan, Farsça soya-ban, tashir ve chartak, Türkçe ise soya-ban, sofa ve çar-dak; ayrıca Arapça hiyata, Farsça balan, Türkçe hıyat olan terimlere de yer vermiştir.
Sözlükte ayrıca kamu binalarına da yer verilmiştir:
Daru al-darb, Farsça saray-i diram zan, Türkçe altun ve akçe kesen yer ve darbhane'dir.
Daru al maraz, Farsça bimar-khana ve maristan, Türkçe hastalar odası olarak ifade edilmiştir. Hasol'a göre ise bimarhane "Osmanlılarda akıl hastanesi" olarak yer almaktadır (Hasol, 2005: 89). Dar al shifa, Farsça timar-khana, Türkçe timar-hane ve ilaç odası olarak tanımlanmıştır.
Daru al amal, Farsça kar-khana, Türkçe ise iş evi ve kar-hane'dir.
Hammam, Farsça karmaba, Türkçe hamam'dır. Cafer Efendi hamamın alt birimlerini, geysi çıkarılacak yer ve camekan (soyunma odası), çardak hala (çatı katındaki tuvalet), abdest alacak yer ve gusl idecek yer olmak üzere incelemiştir.
Khan, Farsça khana, Türkçe han; Arapça ribat, Farsça karban-saray, Türkçe kervansaray olarak tanımlanmıştır. Kuban, kervansaray ve han arasında kelime olarak eskiden fark gözetilmediğini belirtmektedir. Risale-i Mimariyye'de "han" sözcüğünün Farsça "hane" sözcüğünden Arapça bozma olduğunu ve "kervansaray" ile aynı anlamda kullanıldığını yazar. Eski belgelerde kervansaray teriminin daha çok geçtiğini fakat İstanbul dahilinde daha çok bağımsız iç avlulu ve ticarete tahsis edilmiş yapılara han dendiğini belirtmektedir (Kuban, 1998: 65). Hasol ise "han"ı, "eskiden yollar üzerinde ve kasabalarda yolcuların konaklamalarına yarayan, avluları, ahırları ve ambarları bulunan ve günümüzde ise iş hanı manasında bina" olarak adlandırmıştır (Hasol, 2005: 201).
Cafer Efendi, döneminde kullanımı devam eden "çadır"lara da değinmiştir. Khayma, Farsça chatr ve chadar, Türkçe ise çader'dir. Fustat, Farsça chadar-i buzurg, Türkçe büyük çader'dir. Kharkaha, Farsça khirkah, Türkçe otak (büyük ve daha lüks çadır) olarak tanımlanmıştır.
Bunların yanı sıra yazar "yer" tanımlamalarına değinmiştir. Majlis, Farsça jay-i anjuman, Türkçe dernek yeri (buluşma yeri, oturacak yer) olarak tanımlanmıştır. Manzil, Farsça jay-i furuamaden, Türkçe ise inecek yer'dir. Maskan, Farsça jay-i istadan, Türkçe oturacak yer olarak ifade edilmiş; Buk'a, Farsça yik para-i jay, Türkçe ise bir pare yer diye adlandırılmıştır.
Ayrıca; Arapça akar (kişiye ait arazi), Farsça sarayu zamin u dirakht, Türkçe ev ve yer ve bağçe ve çiflik ve tarla olarak tanımlanmıştır. Arapça ve Türkçede ortak kullanılan anbar sözcüğü ise Farsçada jay-i galla'dır. Arapçada istabl veya matban olarak geçen Türkçesi ahur olan terim ise Farsçada akhur olarak geçmektedir.
Hanut, Farsça'da kar-gah, Türkçede dükkan; Arapça razdak, Farsçada rasta, Türkçede kullanımı günümüzde de devam eden araste'dır.
Bunların dışında "bedesten" kelimesi sözlükte geçmemekle birlikte, yazar kitabın beşinci bölümünde Kabe'nin zengin kaplamaları üzerinde dururken bezzaz-sitan'da bulunan değerli eşyaların aynı görkem ve parlaklığı veremeyeceğini belirtmektedir. Yine onbeşinci bölümde Mimar Sinan'ın eserlerine değinen yazar, burada "bedesten" ve "imaret" terimlerini kullanmıştır. Dördüncü bölümde ise Sedefkar Mehmed Ağa'nın kişiliğinde bahsederken imaret terimi yer almakta, mimarın evinin bir imarete döndüğünü, özgür, köle, gezgin gibi kişiler için yemek verildiğini belirtmektedir.
Sadece müslüman dini yapıları üzerinde duran Cafer Efendi, sinagog ve kilise terimlerini I. Ahmet'e seslenirken "cami ve medreseleri yapan, kilise ve sinagogları yıktıran" ifadesiyle birer kelime şeklinde kaleme almıştır.
Kaynaklar Cafer Efendi, 1987. Risale-i Mimariyye, ç. Howard Crane, A J Brill, New York. Hasol, D., 2005. Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, YEM Yayınları, İstanbul. Kuban, D., 1998. İstanbul Yazıları, YEM Yayınları, İstanbul. Arkitera, Derleme: Betül Atasoy, 09.12.2011 |
|
LAGİNA KAZI EVİNDEK SORUŞTURMA SONUNDA BAZI ESERLER BULUNAMADI
Muğla'nın Yatağan İlçesi'ndeki Lagina antik kentinden çıkarılan eserlerin bir bölümünün tutulduğu kazı evinden hırsızlık yapıldığı iddiasıyla ilgili soruşturma tamamlandı.
Kazı evindeki bazı eserlerin eşleştirmede bulunamaması üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca müfettiş görevlendirileceği bildirildi. Yatağan'ın Turgut beldesinde bulunan Lagina antik kentinden çıkarılan eserlerin bir bölümünün tutulduğu Lagina kazı evi ile oda ve depoların kilitlerinin kimliği henüz belirlenemeyen kişi veya kişilerce kırılmasının ardından başlatılan soruşturma kapsamında oluşturulan komisyon incelemesini tamamladı. Muğla ve Milas müze müdürleri, 2 arkeolog ve Lagina Kazı Başkanı'ndan oluşan komisyonun kazı evindeki bazı eserlerin eksik olduğunu tespit etmesi ve bazı eserlerin tutulan kayıtlardaki eşleştirmede bulunamaması üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığının olayı araştırmak üzere müfettiş görevlendirdiği öğrenildi.
Muğla Kültür ve Turizm Müdürü Kamil Özer, komisyonun Muğla Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nce başlatılan soruşturma kapsamında incelemelerini tamamladığını belirterek, "Oluşturulan komisyon bir rapor hazırladı. Bu raporda tespit edilemeyen bazı eserler olduğuna yer verilmiş. Bunların kayıt numaraları düşmüş veya arazide olabilirler. Bakanlığımız bu konuyu çok önemsiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, raporda tespit edilemeyen eserlerle ilgili inceleme yapmak üzere müfettiş görevlendirecek. Bu inceleme kapsamında kazı eviyle ilgili her konu ele alınacak" dedi. Özer, hırsızlık iddiası doğrultusunda güvenlik güçlerince başlatılan soruşturmayla ilgili herhangi bir bulgunun kendilerine ulaşmadığını kaydederek, "Bakanlık soruşturması sürdüğü için tespit edilemeyen eserlerin sayısı konusunda bilgi vermemiz doğru olmaz. Konu teftişe gideceği için yaklaşık bir sayı vermek bile doğru olmaz" diye konuştu. Zaman, 08.12.2011 |
|
TARİHİ YARIMADA'YA GÜVENLİK ÇEMBERİ
Libyalı
saldırgan Samir Salem Ali Elmadhavri'nin Topkapı
Sarayı'nda çevreye rastgele ateş açarak nöbet tutan
asker ile bir güvenlik görevlisini yaraladıktan
sonra çıkan çatışmada polis tarafından ölü olarak
ele geçirildiği olayla ilgili Emniyet Genel
Müdürlüğü harekete geçti. Topkapı Sarayı, Ayasofya
Camii ve Sultanahmet Camiilerinin de içinde
bulunduğu tarihi yarımadadaki güvenlik önlemleri
gözden geçirilecek. Libyalı saldırgan Samir Salem
Ali Elmadhawri, elinde tüfek ve sırtında fişeklik
ile Topkapı Sarayı'na gelerek çevreye rastgele ateş
açtığı ve nöbet tutan asker ile bir güvenlik
görevlisini yaralamıştı. 1,5 saat süren çatışmada
Elmadhavri öldürülmüştü. Sivil ve resmi emniyet güçleri tarafından 24 saat koruma altında tutulan Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camii'nin de içinde bulunduğu İstanbul'un tarihi yarımadasında yaşanan silahlı saldırı sonrasında bir güvenlik zafiyeti olup olmadığı masaya yatırılacak. Tarihi eserlerin güvenlik durumu gözden geçirilicek. Olayla ilgili olarak Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın polis başmüfettişlerini harekete geçirerek çok yönlü bir idari soruşturma başlattığı İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün ise adli soruşturma başlattığı öğrenildi. 1.5 saat süren çatışma anları çevrede bulunan MOBESE ve esnaf kamera görüntülerinden inceleniyor. Akşam, Haber: Önder Şuşoğlu, 08.12.2011 |
|
HAZZO KALESİ RESTORE OLMAYI BEKLİYOR
Kozluk İlçesi'ndeki tarihi Hazzo Kalesi restore edilmeyi bekliyor. Tarihi bir yapıya ve inşaata sahip olan Kozluk ilçe merkezindeki kale kaderine terk edilmiş vaziyette. Kozluklu vatandaşlar “hem Kültür Bakanlığının hem de yerel yöneticilerin ilgisizliği bu tarihi yapının göz göre göre elden gitmesine neden oluyor” dediler. MSıddık Arı “Hazzo Kalesi, bizim tarihi dokularımızdan en eskisidir. Bizler Hazzo Kalesinin restore edilip halka açılmasını yetkililerden talep ediyoruz” diyerek kalenin en kısa zamanda elden geçirilmesi gerektiğini kaydetti. Batman Gazetesi, 08.12.2011 |
|
![]() |
TARİHİ BİNA YANDI, 204 BİN LİRALIK YARDIM KÜL OLDU
Kültür ve Turizm Bakanlığı, ülke çapındaki tarihi bina ve evleri restore ederek tarihin yeniden ayağa kalkmasına katkıda bulunuyor.
Ne var ki bakanlığın 204 bin lira para vererek satın aldığı Eskişehir'in tarihi Odunpazarı semtindeki 150 yıllık tarihi bina, ilgisizliğin kurbanı oldu. 9 sokak çocuğunun tarihi binada sobayı tutuşturması sonucu çıktığı belirlenen yangında, içerisinde Hazreti İsa Çeşmesi'nin de bulunduğu bina kullanılmaz hale geldi. Binayı tinercilerin adeta mesken edindiği, korumak amaçlı kurulan kameranın da çalışmadığı ileri sürüldü. Bir bölümü ile tavanı çöken binadaki yangının kimliği belirsiz kişilerin, korunmayan bina içine girerek soba yakmaları sonucunda çıktığı belirlendi. Yangın sırasında, binanın hemen yanında bulunan Malhatun İlköğretim Okulu'nun da bazı camları kırıldı. Önümüzdeki yaz mevsiminde restorasyonu düşünülen bina, büyük hasar aldı. Çevre sakinleri, binanın iyi korunmadığını, kapısına kilit vurulduktan sonra bakanlık yetkililerin, uğramadığını, bu nedenle binanın tinercilerin, alkoliklerin uğrak mekanı haline geldiğini ifade etti. Yangından sonra olayı araştıran polis ekipleri, okul kamera kayıtlarını inceleme altına aldı. İnceleme sonucunda, yangının hemen sonrasında tarihi binadan 9 çocuğun çıktığı tespit edildi. Yaşları küçük olan çocuklar, çocuk polisi tarafından yakalandı. İfadeleri alınan çocuklar, ailelerine teslim edilirken, olaya karışan çocuklardan 4'ü için ailelerin polise kayıp başvurusunda bulunduğu öğrenildi. Zaman, Haber: Mehmet Kuru, 08.12.2011 |
TARİHE SAYGISIZLIK
Tokat'ta Selçuklu eseri 700 yıllık tarihi köprünün taş duvarlarını görenler yapılan çirkinliğe tepki gösteriyor.
Tokat'ı batıda Amasya ve Turhal'dan gelen yolları doğuya, Karadeniz'den gelen yolları da Orta Anadolu'ya bağlayan bir kavşak konumundaki 151 metre uzunluğunda, 7 metre genişliğindeki kesme taştan yapılan Hıdırlık Köprüsü'nün durumunu görenler büyük üzüntü yaşıyor.
Yeşilırmak üzerinde yıllara meydan okuyan Hıdırlık Köprüsü'nün 700 yaşında görmediği çirkinliğe maruz kalmasına anlam veremeyenler bu tür tarihi yerlere yazı yazanların tespit edilip cezalandırılmasını istedi.
Her gün yüzlerce insanın gelip geçtiği köprünün duvarlarına sprey boya ile çeşitli yazı yazan magandaları kimsenin görmemesinin mümkün olmayacağını ifade eden vatandaşlar, olaya duyarsız kalındığını ileri sürdü.
Vatandaşlar, tarihi köprüdeki görüntü kirliliğinin silinmesini istedi. Tokat Kent Haber, 08.12.2011 |
![]() |
TARİH ÖNCESİNDEN İLK DEMİR ÇAĞI'NA MANİSA ADLI KİTABIN TANITIMI YAPILDI
2007 ile 2009 yılları arasında Manisa çevresinde yapılan yüzey araştırmaları bir kitapta toplandı. Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Engin Akdeniz tarafından yazılan kitabın tanıtım programı Akhisar Belediyesi Encümen Salonunda yapıldı.
Manisa çevresinde 120 merkezde ölçümler yaptıklarını belirten Doç.Dr. Engin Akdeniz “Manisa ve çevresinde yüzey araştırmasına başlamıştık bu da Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ile gerçekleşmiştir. Ardından TÜBİTAK’a başvurduk, TÜBİTAK’da Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma diye bir birim var. Bu birim de bizim yüzey araştırmalarımızın proje olarak desteklenmesini uygun gördü ve 5 yıl boyunca bütün Manisa ili arazisinde yüzey araştırmaları yaptık. Bu süre zarfı içerisinde yaklaşık 120 tane buluntu merkezi tespit ettik. Fakat bizim araştırmamız için verilen izin Antik yunan dönemi öncesini araştırdık. Kitabın ismini de o yüzden Tarih Öncesinden İlk Demir Çağına Manisa şeklinde değerlendirdik. Tarih öncesi diye değerlendirdiğimiz bilim dalı da Prehistoria’dır.
120 merkezin her birinde değişik ölçümler yaptık, her birinin topografyasını çizdik, buluntuları fotoğrafladık, çizimler yapıldı. Fakat bu tip teknik konuları mümkün olduğu kadar kitaba dahil etmedik, halkla yönelik bir çalışma olduğu için ören yerlerin resimleri ve diğer çizimleri bu çalışma içerisinde koymadık. Onları ise uluslararası bildirilerde ve çeşitli dergilerde değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu 120 merkezin hemen hemen tamamında sit önerilierimiz oldu gelecek kuşaklara aktarılmak için. Kültürel miras kapsamında arkeolojik sit ilan edilmesi için her biri için ayrı dosya hazırladık ve bakanlığa sunduk. Bu çalışmalar devam ederken Thyteira kazası da güneme geldi. Akhisar Belediye Başkanı Sayın Salih Hızlı’nın gayretleri ile 2011 yılında kazı için gerekli ruhsatı bakanlıktan sağladık ve Tepe Mezarlığı dediğimiz mevkiide çalışmalara başladık. En büyük arzumuz, eski devlet hastanesinin höyüğü alanında da bu kazılara devam etmektir. Çünkü eski devlet hastanesinin bulunduğu alan bir höyüktür. Yaklaşık 5 Bin yıllık bir geçmişe sahip ve doğrudan bizim kitabımızın konusu olan dönemlere ait bir yeleşim merkezidir. Bu alanda da kazı yapılabildiği taktirde bizim Milattan önce Bin 200 yıllarından itibaren yerleşime sahne olduğunda belgelemiş olacağız Akhisar’ı.
Bu kitabın hazırlanması esnasında pek çok kurum ve kişilerden yardım gördük. Başta Akhisar Belediyesi ve sayın Başkanımız olmak üzere, Kula, Sarıgöl, Karakurt, Kayacık, Güneşli ve Zeytinliova belediyeleri bizlere yardımlarda bulundular. Dönemin Manisa Valisi Sayın Refik Arslan Öztürk’ün bize çok büyük destekleri oldu. Bundan dolayı bulduğumuz bir höyüğün ismini ise Refik Arslan Öztürk höyüğü olarak tescillemiş bulunuyoruz. Bunun dışında İl Genel Meclis Üyesi Kefayettin Öz, İl Kültür ve Turizm Müdürü Erdinç Karakös, Manisa Müzesi Eski Müdüresi Müesser Tosunbaş bize yardımlarda bulundular. Manisa genelinin tamamında sürdürdüğümüz yüzey araştırmaları sonucunda oluşan yoğun bilginin biraz daha anlaşılır, biraz daha basit hale getirilerek toplumumuz ile paylaşılması amaçlayan bu kitabın basılmasını sağlayan bunu hayalden gerçeğe dönüştüren Akhisar Belediyesi Başkanı Sayın Salih Hızlı ile Akhisar Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Sayın Nadir Güven’e, diğer belediyeler için örnek oluşturacak bu nitelikteki hizmetlerinden dolayı ne kadar teşekkür etsem azdır” dedi.
Tarihin insanlık için bir miras olduğuna vurgu yapan Akhisar Belediye Başkanı Salih Hızlı “öncelikle ben Akhisar Belediyemizin Kültür yayınlarına bir eser daha kattığımız için mutluluğumu ifade etmek istiyorum. Bu çalışma yaşadıdığımız kentin tarihi derinliğini daha iyi anlayabilmek için önemli bir çalışmadır. Yaşadığımız kent ve bölge insanlık açısından önemli bir bölgedir. Dolayısıyla burada insanlar, çok miras bırakmışlardır. Bizler de bu mirasların sahiplenilmesi noktasında gayret etmeye çalışıyoruz. Bu şehirde anlatılan hikayelerin daha doğru daha bilimsel olması, daha doğru verilere dayanması ancak böyle çalışmalar ile mümkün olmaktadır. Engin hocamız bu anlamda bizim için önemli bir şahıs, yaşadığımız şehrin ve bölgenin tarihi derinliklerine ilişkin gerçekleri bizler için ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla bizde bu gerçeklere bağlı olarak yaşadığımız kentin derinliğini anlamaya çalışıyoruz. Bugün yaşadığımız sosyal hayatın nasıl bir noktaya geldiğine ilişkin ipuçlarını çözmeye çalışıyoruz. Bunların hepsi insanlık mirasıdır” dedi. Akhisar Haber, 07.12.2011 |
|
![]() |
SAAT KULESİ ARIZALANDI
Çorum'un Sungurlu İlçesi'nde 19. yüzyıla ait sivil yapıların en güzellerinden biri olan 120 yıllık tarihi saat kulesinin saati arızalanınca vatandaşlar kendi saatlerini kontrol etmeye başladı.
Türkiye'deki 52 tarihi saat kulesinden biri olan ve Kaymakam Edip Bey tarafından 1892 yılında inşa ettirilen saat kulesinin zamanı gösteren yelkovan ve akrep'in çalışmadığı gören vatandaşlar, zamana şaşırarak, kendi saatlerini kontrol etmeye başladığı görüldü.
Kulenin dört bir yana bakan saat göstergeleri 09.50'i göstererek durmuş halde görülürken, kimi vatandaşlar ise bu görüntünün ilçeye hiç yakışmadığını belirterek yetkilileri göreve çağırdı. Çorum Kent Haber, 07.12.2011 |
TÜRK SANATI FLORANSA'DA
İtalya’nın kültür ve sanatla özdeşleşen kenti Floransa’da 1997 yılından bu yana düzenli olarak her iki senede bir yapılan ve bu yıl 8’incisi gerçekleştirilen bienale katılan Türk sanatçıların çokluğu dikkat çekiyor.
70 ülkeden 600 sanatçının katıldığı bienalde Türkiye, 35’i aşkın sanatçının resim, heykel, minyatür türündeki eserleriyle temsil ediliyor. Kapılarını 3 Aralık’ta açan Uluslararası Floransa Çağdaş Sanat Bienali, 11 Aralık Pazar günü yapılacak ödül töreniyle sona erecek.
Muğla Üniversitesi Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölüm Başkanı Doç.Dr. Derviş Ergün, bienale sesi çıkmayan bir çanla katıldı ve bu çanla artık sesi çıkmayan toplumları eleştirdiğini belirtti. Eserlerinin üçlü bir seriden oluştuğunu bildiren ressam Aydın Arkun ise “Politikacı kırmızısı” adlı serisi için “Yeryüzündeki politikacıların dünyayı kana ve karaya bulamalarını sembolize eden bir çalışma. Bunun içine her politikacı dahil değil” dedi.
Sanatın pek çok alanından eserin bulunduğu 8. Uluslararası Floransa Bienali’nde Türk sanatına özgü minyatür ve Osmanlı’da sık kullanılan çintemani motifli eserler de yer alıyor. Eserlerinde çintemani motiflerini kullanmayı sevdiğini dile getiren minyatür sanatçısı Esin Kazazoğlu, kendisi de dahil olmak üzere bienale katılan tüm sanatçıların davetle buraya geldiğini belirterek, “En güzel tarafı talebin size gelmesi. O gurur verici” dedi. Habertürk, 07.12.2011 |
![]() |
GALATA MEVLEVİHANESİ'NE AİT HAZİRE VE SU KUYULARI ONARILIYOR
İstanbul'un en eski Mevlevi tekkesi olan 520 yıllık Galata Mevlevihanesi'nde restorasyon çalışmaları devam ediyor. Faaliyetler kapsamında Mevlevihane'nin haziresindeki mezar taşları, şadırvanı, su kuyuları ve sarnıcındaki problemler giderildi. 2012 yılı Şubat ayına kadar bitirilmesi planlanan projeyle tarihi mekan baştan aşağıya yenilenmiş olacak.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından restore edilen ve ziyarete açılan İstanbul'un en eski Mevlevi tekkesi olan 520 yıllık Galata Mevlevihanesi'nin kalan kısımları da yenileniyor. Yenileme kapsamında şu ana kadar Galip Dede Türbesi'nin yanındaki hazirelerin içindeki mezarların şakülünden kaymış kaideleri ve mezar taşları sökülerek terazisine uygun olarak yerleştirildi. Proje kapsamında hazire etrafının düzenlenmesi de yapıldı. Adile Sultan Şadırvanı'nın kubbesinde delinmiş olan kurşunlar yenilendi. Eksik olan abdest alma taşı mermerleri tamamlandı ve su tesisatı çekildi. Yangın kapısı dış duvarlarının bir kısmı yenilenerek, bahçede ahşap oturma elemanları, avluda bulunan kuyuya bilezik yapıldı. Garaj çevresine beton döküldü, bahçe duvarı üzerine don ve yağış etkilerinden korumak için harpuşta ve tel çit yapılması, bahçede engelli rampalarının düzenlenmesi işlemleri gerçekleştirildi. Şubat 2012 tarihinde tamamlanması planlanan restorasyon çalışmalarına 547 bin TL'lik bütçe ayrıldı. İstiklal Caddesi'nin Tünel tarafında Galip Dede Caddesi'nin başında bulunan Galata Mevlevihanesi, 2. Beyazıt döneminde Afyon Mevlevihanesi Şeyhi Divane Mehmet Dede tarafından İskender Paşa'nın Galata sırtlarındaki arazisi üzerine kuruldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun İstanbul'u fethinden 38 yıl sonra yaptırdığı ilk binalardan olan Galata Mevlevihanesi, İstanbul'un da ilk ve orijinal haliyle günümüze ulaşabilen tek Mevlevihanesi olma özelliği taşıyor. "Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men' ve İlgasına Dair Kanun" gereğince Mevlevihane'nin fonksiyonu sona erdi ve aynı yıl okul olarak kullanılmaya başlandı. Semahane binası uzun süre ilkokul olarak kullanıldıktan sonra 2 Ekim 1946 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla müze olarak kullanılmak üzere Maarif Vekaleti'ne devredildi. Mevlevihane 27 Aralık 1975 günü "Divan Edebiyatı Müzesi" olarak ziyarete açıldı. Zaman, Haber: Cemalettin Çandır, 07.12.2011 |
|
NOEL BABA'YA DEMRE AYİNİ
“Noel Baba” adıyla bilinen Aziz Nikolas için, ölüm yıldönümünde Antalya’nın Demre İlçesi'nde ayin düzenlendi.
Ayin, MS 4’üncü yüzyılda inşa edilen ve bugün müze olarak kullanılan Noel Baba Müzesi’nde yapıldı. 6 Aralık günü öldüğü kabul edilen Aziz Nikolas için düzenlenen ayini, İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nden gelen Piskopos Hrisostomos Kalaycı yönetti. Ayini Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi Fotis Xydas, İzmir Başkonsolosu Theodoros Tsakiris’in yanı sıra İstanbul, Yunanistan ve Rusya’dan gelen yaklaşık 500 kişi izledi. Ayinde savaşların sona ermesi için dua edildi, ilahiler söylendi. Hrisostomos Kalaycı, ayin sonunda Türkçe ve Yunanca konuşmasında “Aziz Nikolas, insani vasıflarıyla yalnız Hristiyanların değil, tüm insanlığın örnek alması gereken bir şahsiyettir. Çocukları maddi ve manevi her iki alanda da güçlendirmek, günümüzün tüm sıkıntı ve kötülüklerinden korumak, iyinin ve doğrunun yolunda yetiştirmek 21’inci yüzyıl başında önem kazanmaktadır” dedi. Ayin sonunda katılanlara kutsanmış ekmek ikram edildi. Hürriyet, Haber: Ahmet Acar, 07.12.2011 |
|
DA VİNCİ'NİN ŞİFRESİNDEN HAYVANLAR ÇIKTI
Leonardo Da Vinci’nin en ünlü eserlerinden olan Mona Lisa tablosunda hayvanların olduğu öne sürüldü.
Ressam Ron Piccirillo’ya göre, tabloda gizlenmiş hayvan figürleri Mona Lisa’nın bir düşmanı temsil ettiğini gösteriyor. Milliyet, 07.12.2011 |
|
![]() |
EFES'E TEKNEYLE MAVİ YOLCULUK
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Çırağan Sarayı’nda düzenlenen Uluslararası 2. Kış Kruvaziyer Forumu’na katıldı.
Burada bir konuşma yapan Bakan Yıldırım, İzmir’in kruvaziyer turizmde önemli bir noktaya geldiğini belirtti. Yıldırım, “Esasında bakarsak İstanbul, İzmir, Kuşadası kruvaziyer turizmin ağırlıklı destinasyonları arasında yer aldığını görürüz. Bu bakımdan İzmir Limanı’nın bir kısmını tamamen büyük operasyondan ayırarak ve arka sahasını da genişleterek 3 milyon kapasiteli yeni bir liman yapma kararı aldık” dedi.
Yaklaşık 6 mil mesafede denizden küçük teknelerle Efes’e gidilebilecek. Oradaki antik mekan ve kutsal mekanlar tekrar aslına uygun olarak elden geçirilmiş olacaktır” diye konuştu. Milliyet Ege, 07.12.2011 |
OSMANLI ARKEOLOJİSİNİN İZLERİ
Geçen sene Laodikya kazısını arkeologlarla gezerken iki soru zihnimi kurcalıyordu. Birisi geçmiş bilgisinin geleceğin kaderini etkilediğine inanan hemen herkesin merak ettiği ayrıntılar meselesiydi. Mesela çay kaşığı gibi basit bir nesne nasıl oluyor da o döneme dair bilinmeyenleri aydınlatabiliyordu? Diğeri de nedense bu coğrafyada pek dillendirilmeyen bir soruydu. Antik kentleri, o döneme dair bulguları, keşifleri çok önemseyen bizler, neden yakın tarihimizin arkeolojik kazılarını ve onlara nasıl sahip çıktığımızı hatta daha ziyade çıkamadığımızı merak etmiyorduk.
Müzeciliğin ve arkeolojinin buralarda 19. yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye başlamasının da bu puslu görüntüye katkısı olmuştur kuşkusuz. O dönemde geçerli olan Roma'nın, Antik Yunan'ın ve Bizans'ın kalıntılarını çıkarmak ve bu medeniyetler üzerinden geçmişi kavramaya çalışmaktı. Batılı arkeologların Osmanlılarla birlikte çalışmalarının detaylarını bilmek isteyen olmaması doğaldı. Cumhuriyet sonrasında da hep böyle devam etti. Bunları düşünürken Roma'nın en önemli antik kentlerinden birinin agorasında durmuş, arkeolojinin kazı yapmaktan öte muazzam bir birikim olduğunu Yourcenar'ın ünlü romanı 'Hadrianus'un Anıları'yla hatırladım. İmparatorun Marcus Aurelius'a yazdığı mektup, geçmiş ve gelecek tasavvurunu taşların ve edebiyatın diliyle anlatıyordu: "Onarmak, geçmiş halindeki zamanla işbirliği yapmak, onu kavramak ya da değiştirmek, gelecekteki sürecine destek olmak demektir. Hayat kısadır; durmaksızın, tümden bize yabancıymışçasına, bizden önceki ya da bizden sonraki yüzyıllara değiniriz... Pekiştirdiğim bu duvarlar, yok olmuş bedenlerin sıcaklığını hala sürdürüyor; daha doğmamış eller bu dikili taşları okşayacak. Kendi ölümümü ve başkalarının ölümlerini her düşünüşümde yıkılmaz uzantılar ekledim hayatlarımıza."
Arkeolojiyi sanat olarak algılayanlar için yıkılanı yeniden hikayeleriyle inşa etmek 'yıkılmaz uzantılar' eklemektir hayata. Böyle bakıldığında, Osmanlı toprakları dışında kalan arkeologların çalışmalarının kayıtlara nasıl geçtiğini öğrenmek, sadece kadim bir kültüre ayna tutmuyor, çok katmanlı bir yapının içinde dolaşma imkanı da sağlıyor.
BRITISH, EVKAF-I İSLAMİYE BAĞLANTISI Galata Salt'ın açılış sergilerinden "Geçmişe Hücum, Osmanlı İmparatorluğu'nda Arkeolojinin Öyküsü", 1753-1914 yıllarını kapsayan dönemi Mısır, Yunanistan, Troya, İstanbul, Efes, Baalbek, Nemrut, Mezopotamya'daki arkeolojik bölgeler üzerinden kronolojik bir anlatımla gösteriyor. Modern anlamda ilk müze olan 'British Museum ile Osmanlı Evkaf-ı İslamiye Müzesi (bugünkü adıyla Türk ve İslam Eserleri Müzesi) arasındaki bağlantıları anlamak, geniş bir coğrafyaya yayılan arkeolojik girişimler arasındaki kültürel, sosyal, politik faaliyetleri izlemek mümkün. Sergilenenler arasında, Batılı ve Osmanlı kaşiflerin raporları ve kitapları, bölgelerin planları, Müze-i Hümayun'un (İstanbul Arkeoloji Müzesi) kuruluşu itibarıyla eski eserlerin kurtarılma mücadelesini sunan belge ve fotoğraflar, o dönemde müzeye teslim edilmiş objeler yer alıyor.
Benim gibi harflerin bükümlü görüntüsüyle, el yazmalarıyla meselesi olanlar için Osman Hamdi Bey'in seyahat notlarını içeren defterleri görmek ilginç bir tecrübeydi. Onun toprak altından çıkan her şeyi bir sanat aşığı gibi kabullenmesi, bulunan her parçanın müzeye teslim edilmesini içeren genelge hazırlatması ve büyük bir sanatçı olması beni bir kez daha çarptı. Osman Hamdi Bey'in 1883'te Nemrut Dağı'nda yürüttüğü keşif çalışmasını anlatan görüntülere bakakaldım ve neden bu arkeolojik keşfin siyasi bir eylem olduğunu daha iyi idrak ettim. Dağın tepesinde kabartma kopyaları alan Osman Hamdi Bey'in fotoğraflarına bakarken kültürel değerler üzerinde hak iddia etmenin arkasındaki zorlu mücadeleyi gördüm çünkü.
Baalbek'teki tapınaklarla ilgili video çalışmasını izlediğimde Osmanlı arkeolojisine dair ne kadar az bilgi sahibi olduğumu da fark ettim doğrusu. 1900 tarihli bir salnamede 19. yüzyılda Batılı turistlerin gözdesi olan 'Baalbek'ten 'cihana bedel' diye bahsedildiğini ve burasını Efes'le birlikte açık hava müzesine dönüştürdüklerini öğrendim.
Serginin hikayesini dinlemek isteyenler için (www.saltonline.org) sitesinde sesli Türkçe ve İngilizce rehber kayıtları' mevcut. Bu yeni uygulamanın yanı sıra sergiyi hazırlayan Zainab Bahrani, Zeynep Çelik ve Edhem Eldem'in editörlüğünü yaptığı ve çeşitli disiplinlerden 15 yazarı bir araya getiren kapsamlı kitap, İngilizce yayımlandı. Önümüzdeki günlerde Türkçesi de satışa sunulacakmış. Sadece bu kitap bile yakın tarihimizi doğru anlamak ve değerlendirmek açısından fevkalade önemli. Zaman, Haber: A. Esra Yalazan, 07.12.2011 |
|
SİT HARİTALARI YENİDEN ÇİZİLİYOR
Büyük bölümü Ege Bölgesi’nde yer alan doğal sit alanları, yeni yapılanmadan sonra atanacak komisyon tarafından yeniden belirlenecek. Haritaların çizimi sonrasında sınırlar yeni baştan çizilecek. Milliyet Ege, Haber: Mustafa Sarıipek, 07.12.2011 |
|
TARİHİNDE İLK KEZ!
Giresun'un Şebinkarahisar İlçesi'nde Kayadibi Köyü'nde bulunan tarihi Meryemana Manastırı inanç turizmine hazırlanıyor.
Tarihinde ilk kez restorasyon çalışması yapılan manastırın bölge ekonomisine katkı sağlayacağı belirtildi.Giresun Valiliği Özel İdare Müdürlüğü tarafından 4 yılda bitirilmesi planlanan restorasyon çerçevesinde manastıra 350 basamaklı merdiven yapımına başlandı. Manastırın içersindeki taşlar da temizlenirken manastırın ilçe merkezine 5 kilometre mesafede bulunuyor.
Giresun Valisi Dursun Ali Şahin, manastırın inanç turizmi bakımından bölge ekonomisine canlılık getireceğini belirterek, "Manastır restorasyon çalışması tamamlanması durumunda inanç turizmi bakımında bölgeye ekonomik anlamda girdi sağlayacak. Yılda buraya 50 bin kişinin gelmesini hedefliyoruz. Dolayısıyla bölge göç veren değil, göç alan yer olacak. Manastıra ilk aşamada 350 basamağın yapımına başlandı. Restorasyon çalışmaları yaklaşık 4 yıl sürecek" dedi.
Vali Şahin, bölgede ayrıca iki kilise ile bir caminin de restore edileceğini belirterek Şebinkarahisar Kalesi’nin aydınlatılacağını sözlerine ekledi. Giresun Kent Haber, 07.12.2011 |
![]() |
BOUVARD'IN ÜTOPİK TARİHİ YARIMADA PROJELERİ Bu projelerin ilki Sultan Abdülmecid döneminde Helmut von Moltke'ye, diğer iki proje ise Sultan II. Abdülhamit döneminde sırasıyla I. Arnodin ve Joseph Antoine Bouvard'a ısmarlanmıştır. Bu üç büyük projenin amacı ulaşım ağını modernleştirmek ve Batı kültürü ve teknolojisini esas alan bir kent imajı yaratmaktı. Fakat bu modernleşme çabaları Osmanlı kentinin geleneksel sokak dokusu ve kültürü ile çatışmıştır.
Bouvard'a Teklif Yapılması19. yüzyılın başından itibaren Paris, Osmanlı elitinin gözünde Batı kültürünün zirvesi olarak görülüyordu. Bu sebeple başkente modern bir görünüm kazandırmak için Sultan II. Abdülhamit tarafından uygun bir mimar bulması amacıyla Paris elçisi olan Salih Münir Paşa görevlendirilmiş ve bunun üzerine 1878-1889 Dünya Fuarlarında Fransa'da inşa ettiği Sanayi Sarayı ile büyük övgü toplayan, Beaux-Arts eğitimli Paris mimari bölümü genel müfettişi Bouvard, İstanbul'un çağdışı kalmış kent imajını değiştirmesi için çağrılmıştır. Bouvard, görevleri sebebiyle gelemeyeceğini belirtmiş fakat teklifi reddetmemiştir. Bunun üzerine İstanbul'un çekilen fotoğrafları kendisine gönderilmiş ve tasarım süreci böyle şekillenmiştir. Sonrasında hazırlanan avan proje Fransız hükümeti tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na hediye edilecektir. Bouvard ilk düzenlemenin 1867-70 yıllarında yapıldığı Beyazıt Meydanı önerisinde, Osmanlı mahalle kültürüyle uyuşmayan yüzyıllardır İmparatorluk şehrinde hiç gerçekleşmemiş bir "şehir merkezi" öngörüyordu. Mevcut meydanın sınırlarını büyük ölçüde genişleten Bouvard, Harbiye Nezareti'nin bulunduğu aks üzerinde kulesinin Beyazıt Camisi'nin minarelerini gölgede bırakacak kadar anıtsal olan bir belediye sarayı binası (Hotel de Ville) tasarlamıştır.
Meydan dört eşit dörtgene bölünecek ve her dörtgenin merkez noktalarında tek tip fıskiyeler yer alacaktı. Meydanın batı tarafında kalan Sultan Beyazıt Medresesi ise yıkılıp yerine avlulu ve kubbeli ikiz binalar inşa edilecekti. Bu iki bina modernleşmenin simgeleri olan "Sanayi ve Ziraat Müzesi" ve "Devlet Kütüphanesi" işlevlerine sahip olacaktı. Bu yapılar dışında aksları tamamlayan işlevi ve adı belirtilmemiş binalar bulunmaktadır.
Beyazıt Camisi Bouvard'ın tasarımında öngörülen akslara oturmamakta ve simetriyi bozmaktadır. Bu sebeple meydanın doğu ucunda oluşan problemi gidermek için tasarımcı, cami kütlesini yoğun bir yeşil kütleyle gizlemeyi öngörmüştür.
Beyazıt bölgesi Bouvard'ın çizimlerindeki gibi düz olmamakla birlikte, sadece tasarımdan çok daha küçük boyutlarda olan Beyazıt Meydanı bile Harbiye Nezareti en yüksek nokta olmak itibariyle yedi metrelik bir eğime sahiptir.
Bunun dışında, Beyazıt Camisi'nin batı kanadının ve avlusunun kısmen yıkılması, Sultan Beyazıt'ın türbesinin ise tamamen yıkılacak olması dönemi için kabul edilemeyecek bir durum teşkil etmektedir.
Kapalıçarşı'nın bir bölümünün yerini iki büyük binaya bırakacak olması Kapalıçarşı'nın geriye kalan bölümünün düzenlenmesinin soru işareti olarak kalmasına sebep olmaktadır.
Beyazıt Cami'nin önünden geçen caddenin nereye uzandığı bilinmemektedir, çizimler sadece bölgeyle sınırlı kalmış olup, Bouvard kendi tarzına ters düşerek Hipodrom'u Beyazıt Meydanı'na bağlamamıştır. Önerdiği arterlerin yönelişi bir muamma olarak kalmıştır. HipodromHipodrom Osmanlı döneminde Bizans döneminde kullanıldığı gibi törensel amaçlı olmasa da, hep açık bir alan olarak varlığını sürdürmüştür.
Bouvard'ın projesine göre Hipodrom İngiliz arkeologların 1856'daki kazılarında buldukları orijinal seviyesine indirilecek ve birkaç merdivenle cadde seviyesine ulaşacaktı. Tasarımcı meydana Concorde Meydanı yani Paris havası veren Dikilitaş, Yılanlı Sütun ve Örme Sütun'un sıralandığı spinanın simetriyi sağladığı bir park önerisinde bulunmaktadır. Bu simetriyle beraber Divanyolu'na ulaşan uçta anıtsal bir giriş düşünen Bouvard, spinanın kuzey ucuna yerleştirilmiş olan 1899'da Alman İmparatoru tarafından hediye edilen çeşmeyi göz ardı etmektedir. Ayrıca meydanın iki tarafı boyunca ağaçlandırılması öngörülmektedir.
Hipodrom çevresi imar edilmiş bir bölge olmasından dolayı oldukça özen gösterilmesi gereken bir alandı. Alanda 1616'da inşa edilmiş olan Sultanahmet Camisi bulunuyordu ve hiçbir şekilde değiştirilemezdi ama Bouvard tasarımında Hipodrom'un uzun cephesini dik kesen hattın vurgulanmasını sağlamak için Sultanahmet Külliyesi'nin medresesinin yıkılmasını, kuzeyde kalan bahçesinin ve bahçe duvarının yok edilmesini öngörmüştü.
Ayrıca meydanın batısında kalan 16. yüzyıl yapısı İbrahim Paşa Sarayı yıkılacak yerine E harfinde bir plan şemasına sahip Polis Müdürlüğü inşa edilecekti. Bu bina ölçek ve plan itibariyle Bouvard'ın ününü borçlu olduğu 1889 senesindeki Paris Dünya Fuarı için inşa edilen Sanayi Sarayı'na benzeyecekti.
Bunların yanı sıra caminin avlusunda küçük bir Fransız bahçesi düzenlemesi yapılacak ve avludaki şadırvan kaldırılıp, yerine üstü açık, heykelimsi bir yapı ile değiştirilecekti. Ayasofya Camisi Meydanı'nda bulunan mahallenin de kaldırılması ve yerine bir Fransız bahçesi tasarımı öngörülmüştür.
Güney kısmında bulunan ve ölçeğiyle bir ana arter olma özelliği taşıyan caddenin nereye çıkacağı, nereyle birleşeceği belirsiz kalmıştır.
Bir diğer sorun ise bu aksın topoğrafik olarak inşa edilmesinin mümkün olmayışıdır. Sultanahmet Camisi ve Hipodrom yapay bir platform üzerinde yer almaktadır ve bitimlerinde yer alan Bouvard'ın öngördüğü aksın olduğu bölüm meyillidir.
|
|
54 YILLIK HİERAPOLİS KAZISININ KADERİ BAKAN GÜNAY'A BAĞLI
Türkiye ve İtalya arasındaki anlaşma kapsamında Politecnico Torino Üniversitesi ile başlayan daha sonra Lecce Üniversitesi (Bugünkü adı Salento Üniversitesi) ile devam eden antik Hierapolis kazıları eylül ayında 54′üncü yılını doldurdu. Hierapolis kazılarına 1974 yılında asistan olarak katılan ve 2000 yılında Kazı Heyeti Başkanı olan Prof.Dr. Francesco D’Andria, ‘Ordinaryüs’ unvanı aldı. Kazıların her yıl 2-3 ayla sınırlı tutulması nedeniyle çok fazla ilerleme sağlanamaması, restorasyon projelerinin hayata geçirilememesi, Denizli’nin en büyük antik kenti olan Laodikya’da Pamukkale Üniversitesi tarafından yürütülen kazı çalışmalarının 365 güne çıkarılarak, kısa sürede önemli aşama kaydedilmesi gözleri Hierapolis kazılarına çevrildi.
Hieropolis antik kentindeki amfi tiyatrosunun sahne restorasyonu Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 1 milyon 700 bin lira ödenek tahsis edilmesine rağmen, İtalyan ekip tarafından proje hayata geçirilmeyince, restorasyon E.G. Mimarlık’a verildi. Kazı Başkanı Prof.Dr. Francesco D’Andria tarafından 2008 yılında 400 bin liraya mal olacak ve “Tarihi yapılardaki çatlak aralıkları, fay hatlarındaki kırıklarda açılmalar, depremler sonucu yüzeye çıkan Termal suyla oluşan travertenler, Termal suyun fiziksel ve kimyasal değişimlerin” de araştırılacağı Deprem Müzesi Parkı Projesi de hayata geçirilemedi.
Denizli’ye her geldiğinde Laodikya antik kentindeki kazı çalışmalarından övgüyle bahseden ve Türkiye’ye örnek gösteren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Hierapolis kazılarıyla ilgili rahatsızlığını ilk olarak 30 Ocak’taki Denizli ziyaretinde dile getirdi ve “Burada bir gecikme var. Telafi edemezlerse gereğini düşünürüz. Onların durumu bu yaz belli olur” dedi. Bakan Ertuğrul Günay, ekim ayında Laodikya antik kentinde Tapınak A’nın açılışında yaptığı konuşmada kazı ekiplerine gözdağı vererek, “Antik kentlerde kazıyormuş, koruyormuş gibi yapanları biz de mış gibi yapacağız” diyerek gözdağı verdi. Hieropolis antik kenti ziyaretinde Kazı Başkanı Prof.Dr. Francesco D’Andria’nın kazı sezonunun bitmesi nedeniyle orada olmamasına tepki gösteren Bakan Günay, İtalyan heyetle ilgili sorularına yanıt vermedi.
Denizli Valisi Abdülkadir Demir, Hieropolis kazılarında durumun ortada olduğunu belirterek, kararı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın vereceğini söyledi. Demir, Denizli kamuoyunda kazıların Pamukkale Üniversitesi’ne verilmesi yönünde beklenti olduğunu dile getirdi. Denizli Turistik Otelciler ve İşletmeciler Derneği Başkanı (DENTUROD) Şeref Karakan ise, Pamukkale’de yapılan düzenlemelerin turizme can verdiğini, kentin turizm canlılığı açısından Hieropolis’teki kazı çalışmalarının iki ayla sınırlı tutulmayıp, daha geniş bir zaman dilimine yayılması gerektiğini söyledi. Karakan, “Yıl boyunca burada çalışma yapılarak yılda 2 milyon kişinin görmeye geldiği beyaz cennete ayrı bir güzellik katılabilir. Hierapolis kazıları da Laodikya gibi hızlandırılmalı, gerekirse ekip güçlendirilmeli” dedi.
Bergama Kralı 2′nci Eumenes tarafından MÖ 190 yılında kurulan, adını Amazonlar Kraliçesi Hiera’dan alan Hierapolis, aynı zamanda kutsal kent olarak anılıyor. Hz. İsa’nın havarilerinden St. Philip’in burada öldürülmesi ve onun adına anıt mezar yaptırılması, Hierapolis’in inanç turizmi açısından öne çıkmasını sağlıyor. Roma döneminde çok gelişen kent, MS 17 yılında Tiberius döneminde büyük bir depremle yıkılmış ve MS 2 ve 3′üncü yüzyıllarda yeniden inşa edilmiştir. Hierapolis’te ilk kazı 1898 yılında Almanlar tarafından yapılmıştı. haberler.com, 06.12.2011 |
|
"HASANKEYF'TE DAVAMIZ BİTMEDİ"
Doğa Derneği’nin, Hasankeyf’i sular altında
bırakacak Ilısu Barajı’na yeşil ışık yakan
bilirkişi raporuyla ilgili yaptığı açıklamada,
“Şaibeli bilirkişi raporuyla kamuoyuna yanlış
bilgi veriliyor. Hasankeyf için hukuki süreç
bitmedi” denildi. Doğa Derneği, Diyarbakır İdare
Mahkemesi’nin belirlediği bilirkişi heyetinin
hazırladığı rapora hem tarafsız olmaması hem de
bilirkişilerin uzmanlıkları dışında görüş
vermeleri nedeniyle temmuzda itiraz etmişti. Bilirkişi raporuna yapılan itiraz kabul edilirse, yeni bir bilirkişi heyeti rapor hazırlayacak. Bilirkişi raporunun değerlendirmesiyle Diyarbakır İdare Mahkemesi’ne açılan davanın sonucu beklenecek. Danıştay’da bekleyen diğer dava görülecek. Bu 2 davayı takiben de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açılan dava devreye girecek.
Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin, dünyada UNESCO’nun 10 kriterinden 9’unu sağlayan tek yer olduğuna dikkat çeken, Doğa Derneği Hasankeyf Kampanya Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç, “Ilısu Barajı Projesi’nin iptal edilerek bölgenin ivedilikle hak ettiği şekilde UNESCO Dünya Mirası ilan edilmesi gerekiyor” dedi. Kılıç, “Davalar sürüyor ancak yavaş ilerliyor. Bilirkişi raporu birçok çelişki içeriyor. Buradaki tarihi eserlerin envanteri dahi yok. Hem Hasankeyf’i taşıyacaklarını söylüyorlar hem de neyi taşıyacaklarını bilmiyorlar” diye konuştu. Hürriyet, Haber: Erdinç Çelikkan,06.12.2011 |
|
SARDES ANTİK KENTİNİN TANITIMI
Dünyada ilk altın paranın basıldığı kent olarak bilinen Sardes antik kentinin tanıtılması için çalışma başlatıldı.
Sart Belediye Başkanı Ali Güngör ile Salihli Turizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Uçar, Sardes Antik Kentinin, gazetecilere tanıtımı için düzenlenen gezide, bölgenin tanıtımına yönelik çalışmalar hakkında bilgi verdi.
Belediye Başkanı Güngör, Sart’ın nüfusu 5 bini geçen 7 bin belde arasında bulunduğunu, beldenin çağdaş görünümüne kavuşturulması için gerekli çalışmaları yaptıklarını söyledi.
Medeniyetlere ev sahipliği yapmasına karşın Sart’ın tanıtımının yeterince yapılamadığını ifade eden Güngör, şu görüşleri dile getirdi: “Burada 1958 yılından itibaren kazı çalışmaları yapılıyor. Ancak kazı çalışmalarında o görkemli başşehrin kalıntılarının sadece yüzde 10′u ortaya çıkarılmış. Çalışmalar çok ağır gittiği için Sart’ı hiç kimse tanımıyor. Yoldan geçenler burasının belde mi, şehir mi, ne olduğunu dahi bilmiyor. Bu yüzden yerel yönetimler olarak, dünyada ilk altın paranın basıldığı kent olarak bilinen Sardes’in en iyi şekilde tanıtılması için çalışma başlattık.”
Salihli Turizm Derneği Başkanı Mustafa Uçar da Sardes antik kentindeki Gymnasium bölümünün yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olan İstanbul’daki Matürk’te sergilenmesi için çalışma başlattıklarını bildirdi.
Uçar, “Türkiye genelindeki tarihi ve turistik eserlerin maketlerinin sergilendiği minyatür parkına Salihli’den de bir eser konması konusunda başvuruda bulunan Salihli Ticaret ve Sanayi Odası yönetim kuruluna, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından olumlu yanıt geldi” dedi.
Pek çok kaynakta, antik çağ hikayecisi Ezop’un da Sardes’te kentte yaşadığını işaret ettiğini belirten Uçar, halen toprak altında bulunan Lidya kayıtlarının gün yüzüne çıkarıldığında Ezop hakkında daha çok bilgi, belki de öykülere ulaşılabileceğini vurguladı. haberler.com, 06.12.2011 |
|
![]() |
ULU CAMİ ESKİ GÜNLERİNE DÖNECEK
Bitlis'teki tarihi 5 minareden birini simgeleyen 800 yıllık 'Ulu Cami', Vakıflar Bölge Müdürlüğünce, dokusuna uygun şekilde restore ediliyor. Restorasyon çalışmalarını inceleyen Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, caminin iç kısmında, daha önceki dönemlerde sıva ve fayanslarla kapatılan taş duvarların üzerindeki kalıntıların temizlendiğini söyledi.
Şu anda caminin dış cephesinde işlemin bittiğini anlatan Vali Yılmaz., Minarenin ise bakım ve onarımı tamamlandı. Hava kirliliği nedeniyle isle kaplı olan minare temizlendi. Minarede daha önceden görünmeyen şerit halindeki tuğlalar ve Arapça yazılar ortaya çıktı. Kubbe kısmının bakım ve onarımı da tamamlandı.'
Duvarların fayans kaplı olmasından dolayı, nemin dışarıya atamadığını ve taşlarda bozulmaların meydana geldiğini kaydeden Yılmaz, taşların yerlerine yenilerinin konulduğunu belirtti. Vali Yılmaz, "Caminin yer döşemesinde yaklaşık 40 santimetrelik dolgu bulunuyor. Çalışmalarla orijinal yer döşemesinin ortaya çıkarıldı. Bu nedenle dolgu malzemesi de sökülecek" diye konuştu. Öte yandan Şerefiye Camisi'nde de restorasyon çalışmalarının devam ettiğini bildiren Yılmaz, caminin çatı ve taban döşemesiyle ilgili proje değişilikliği yapıldığını dile getirdi.
Geçmişte yaşanan işgal sırasında minareye isabet eden kurşun izleri halen görülebiliyor. Restorasyonda bu izlere dokunmayacaklarını belirten Vali Yılmaz, "Bu izleri, geçmiş sıkıntılar tazelensin diye değil, hafızamız kaybolmasın diye bozmuyoruz. Bunlar, geçmişte yaşadığımız olayların izi. Bugün komşularımız arasında dış ilişkileri en iyi olan ülkeyiz" şeklinde konuştu. Yeni Şafak, 06.12.2011 |
MALATYA'DA 50 YILDIR SÜREN KAZILAR
Malatya’nın Orduzu kasabasının sınırları içerisinde yer alan Arslantepe Höyüğü’nde İtalya’nın La Sapienza Üniversitesi’ne bağlı ekiplerin yürüttüğü kazıların 50. yıl dönümü dolayısıyla üniversitede, iki gün boyunca sürecek konferans bugün başladı.
La Sapienza Üniversitesi Odeion Salonu’nda yapılan açılış konuşmalarında ilk sözü alan üniversite rektörü Prof. Luigi Frati, yaptığı kısa konuşmada, iki ülke ilişkilerinin önemine değindi.
Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Hakkı Akil ise 50 yıllık bir başarı öyküsünü kutlamak için bir araya geldiklerini belirterek, ”Öncellikle dünya tarihine ışık tutacak eşsiz arkeolojik yapılar ve eserler kazandıran (kazı başkanı) Sayın Prof. Marcella Frangipane’ye ve ekibine, bu anlamlı konferansa ev sahipliği yapan Sapienza Üniversitesi’ne ve Missione Archeologica in Anatolia Orientale’ye, kazılarda emeği geçen herkese, özellikle Malatyalılara sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum” dedi.
Anadolu’nun, dünyada eşi benzeri görülmemiş tarihi ve kültürel zenginliklere sahip olduğundan bahseden büyükelçi Akil, Türkiye’nin, dünya kültür mirasına verdiği önem nedeniyle, Anadolu topraklarında bulunan kültür varlıklarının gün ışığına çıkarılmasına özen gösterdiğini ifade etti.
Akil, konularında uzman uluslararası kazı heyetlerine bu sebeple, Türkiye’nin kapılarını açtıklarını dile getirerek, ”Sapienza Üniversitesi mensuplarından oluşan ekibin 50 yıldır Arslantepe Höyüğü’nde çalışmalarını sürdürmesi, İtalya ve Türkiye arasındaki işbirliğinin birçok alanda olduğu gibi, kültürel konularda da mükemmel seviyede olduğunun bir göstergesidir” diye konuştu.
Tarihi eserlerin bulundukları topraklarda korunması ve sergilenmesi gerektiğinin altını çizen Hakkı Akil, ”Çünkü, antik buluntular ait oldukları toprakla bir bütün oluşturur. Bu çerçevede, tarihi eserlerin iadesi konusunda Türkiye-İtalya arasındaki işbirliğinin geliştirilmesini diliyorum” dedi.
La Sapienza Üniversitesi Tarih Öncesi Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Gian Luca Gregori de kazıların geçmişi ve geldiği son nokta hakkında katılımcılara bilgi verdi.
İtalya Dışişleri Bakanlığı Arkeoloji Bölümü yetkililerinden Prof. Ettore Janulardo da İtalya’nın geçirdiği ekonomik ve mali krizin farkında olduklarını ancak yurt dışında devam eden İtalyan araştırmalarını, kazılarını, korumanın yollarını aramayı sürdürdüklerini ifade etti.
MÖ 5 binli yıllara dayanan Arslantepe Höyüğü’nde, La Sapienza Üniversitesi arkeologları, 1951 yılından bu yana kazılarını sürdürüyor. Dünya Bülteni, 06.12.2011 |
|
ÇİN'İN ÖLÜMSÜZ ORDUSU TÜRKİYE'YE GELİYOR
Günay, Topkapı Sarayı Müzesi Mecidiye Köşkü'nde düzenlenen "2012 Türkiye'de Çin Kültür Yılı" basın toplantısında yaptığı konuşmada, 2010'da Şangay'da gördüklerinin kendisini çok etkilediğini, Çin'in, son derece etkileyici, muhteşem ve heyecan verici bir ülke olduğunu söyledi.
2012'nin Türkiye'de Çin Kültürü Yılı, 2013'ün de Çin'de Türkiye Kültür Yılı olması kararını o gezide verdiklerini aktaran Günay, Türkiye'de Çin Kültür Yılının çok heyecan verici bir yıl olacağını belirtti.
Günay, Çin'in bu kültür yılında, tarihi zenginliğiyle, müzik, dans, opera alanlarında tarihi köklerine dayalı, ancak bugünkü dünyanın da beğeniyle izlediği performansıyla çok etkili temsillerle Türkler'i buluşturacağını aktardı.
2012 Türkiye'de Çin Kültür Yılının 12 Aralık'ta Ankara'da başlayacağını, Cer Modern'de bir resim sergisiyle yapılacak bu açılışın ardından yine Ankara'da bir müzik ve dans sergisinin düzenleneceğini dile getiren Günay, İstanbul'da da çok sayıda etkinliğin yapılacağını, ayrıca İzmir'de de önemli bir etkinliğin yer alacağını belirtti.
Günay, Kültür Yılı boyunca edebiyat, sanat, kültürel miras, akrobasi, kukla sanatı gibi alanlarda İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Mersin ve Trabzon'un da aralarında bulunduğu çok sayıda şehirde Çin sanatının çok değerli temsilcilerini izleme, ağırlama ve alkışlama fırsatı bulunacağını kaydetti.
Çin'in gerçekten dünyanın çok eski uygarlıklarından biri olduğunu dile getiren Günay, sözlerini şöyle sürdürdü: "20. yüzyılın ikinci yarısı, dünyanın bütün dikkatlerinin Amerika'ya yoğunlaştığı bir dönem oldu. 21. yüzyılın birinci yarısı da galiba bütün dünyanın dikkatlerinin Çin'e yoğunlaştığı yeni bir döneme sayfa açıyor. Çin, gerçekten gelişmesiyle, kalkınmasıyla, ticarette, sanatta, sanayide yarattığı büyük performansıyla ve farklı bir ekonomi modeli üzerinden dünyayla yarışabilen yeni bir ekonomi yaratmakla özel bir örnek oluşturuyor."
Türkiye ile Çin'in çok engin ilişkileri bulunduğunu aktaran Günay, konuşmasına şöyle devam etti: "Çin'in dünya sahnesine başarılı ve güzel bir örnek olarak yeniden çıktığı bu dönemde biz de benzer örneği bulunduğumuz coğrafyada gerçekleştiriyoruz. Çin bütün dünya için bir ilgi merkezi haline gelmeye başladı. Türkiye de Avrupa, Ön Asya coğrafyasında Çin'e benzer bir kalkınmayı, bir gelişmeyi şu anda simgeliyor. Böylece yeni baştan dünyanın uygarlık sahnesinde iki eski medeniyet, ortak bir zamanda yeniden yükseliyor. Galiba bu meşhur 'Işık doğudan yükselir' sözünü Çin ve Türkiye yeniden kanıtlıyor."
Ertuğrul Günay, Çin'den sonra dünyadaki en zengin Çin porseleni koleksiyonunun Topkapı Sarayı'nda bulunduğunu ve yeniden düzenlenecek özel mekanlarda bunları sergilemeyi düşündüklerini anlattı. Gelecek ve sonraki yıl da Türkiye'nin porselenlerini sergilenmesi amacıyla Çin'e götüreceklerini dile getiren Günay, ayrıca Çin'deki meşhur Terrakota Askerleri eserlerinin de yine sergilenmesi amacıyla Türkiye'ye getirileceğini bildirdi.
Türkiye topraklarından Avrupa müzelerine gitmiş birçok eser bulunduğunu, bunların önemli bir kısmının çeşitli yasa dışı yollar ve yağma yoluyla götürüldüğünü vurgulayan Günay, ancak Çin'den Türkiye'ye gelen Çin eserlerinin tamamen ticari veya armağan ilişkileri çerçevesinde geldiğini kaydetti.
Bakan Günay, Çin ve Türk girişimcilerinin girişimcilik sektöründe dünyada en önlerde yer aldığına işaret ederek, kalkınma, büyüme ve ekonomik gelişmenin son derece önem arz ettiğini, ancak insanlar arasındaki en önemli köprünün kültür köprüsü olduğunu belirtti.
Günay, artık İpek Yollarından eskiden olduğu gibi kervanlarla gidilmediğini, hızlı tren ve uçakların kullanıldığını aktardı.
Çin'den gelen turist sayısının giderek arttığını dile getiren Günay, Türklere de Çin'i görmelerini şiddetle tavsiye ettiğini söyledi.
ÇİN'İN ÖLÜMSÜZ ORDUSU; TERRACOTTA ASKERLERİ Birinci Çin imparatoru Qin Shi Huang'ın mezarında bulunan heykeller, MÖ 210 tarihinde yapılmış, 1974'te Çin Halk Cumhuriyeti'nin Shaanxi eyaletine bağlı Xi'an yakınlarında bir çiftçi tarafından bulundu.
Çin'deki tüm beylikleri yenip Savaşan Devletler dönemine son veren Qin Shi Huang, Qin Hanedanı'nı kurarak kendini imparator ilan etmiştir. Tarihçi Si Maqian'in kaydettiğine göre, Qin Shi Huang henüz hayattayken MÖ 246 yılında başlanan mezarının inşası 30 küsür yıl sürmüş, inşaatta 700 bin kişi çalıştırılmıştır.
Çin'in Shaanxi eyaletinin Xi'an kenti civarındaki Lishan bölgesinde bulunan mezarın temeli dörtgen şeklinde, güneyden kuzeye 350 metre uzunluğunda, doğudan batıya 345 metre genişliğindedir; 76 metre yüksekliğinde toprak bir piramit şeklindedir.
Boyları 183-195 santimetre arasında değişen heykel askerlerin her birinin yüz ifadesi farklı. Kazı alanından çıkarılacaklarla beraber 8000 asker, 520 atıyla birlikte 130 savaş arabası, 150 süvari atı bulunduğu tahmin ediliyor.
Milliyet, 05.12.2011 |
|
SAHTE RESMİ 17 MİLYON DOLARA SATTI
ABD’nin New York kentinde bir sanat galerisi olan Pierre Lagrange, bir müşterisine sahte Jackson Pollock resmini 17 milyon dolara sattığı gerekçesiyle mahkemeye verildi.
165 yıllık bir tarihi olan sanat galerisinin sahibi, Pollock’a ait “Untitled, 1950” eserinin sahtesini sattıktan sonra, eser yeni sahibi tarafından tahlil edildi. Ancak yapılan incelemelerde eserin ünlü soyut ekspresyonist ressamın elinden çıkmadığı anlaşıldı. Lagrange’ın sahtekarlıkla yargılanması isteniyor.
20. yüzyılın en önemli sanatçılarından olan Pollock, aksiyon/hareket resmi adı verilen tablolar yapmış ama daha sonra alkolizmin pençesine düşerek 44 yaşında trafik kazasında ölmüştü. Habertürk, 05.12.2011 |
![]() |
|
PORTAKAL MÜZAYEDESİ'NDE HATLARA İLGİ
Portakal
Kültür
ve Sanatevi tarafından dün Conrad
Oteli’nde gerçekleştirilen müzayedede 2 milyon 900
bin TL’den satışa çıkan Nazmi Ziya’nın ‘Göksu’da Gün
Başlarken’ isimli tablosu ile Felix Ziem’in ‘Haliç’
adlı tablolarına alıcı çıkmadı. Müzayedede hat eserlerine ise ilgi yoğun oldu. Bu bölümde Mehmed Fehmi’nin 200 bin TL’den satışa çıkartılan Hilye-i Şerif isimli eseri 420 bin TL’den alıcı buldu. Radikal, 05.12.2011 |
SANATIN EN GÜÇLÜ 10 İSMİ
Amerika’da yayımlanan ‘Art+Auction’ dergisi ‘Güç 2011’ başlıklı yıllık rehberinde İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı’nı ilk on isim arasına soktu.
Dergi, küratörlerden koleksiyonerlere, gelenekçilerden trend yaratanlara, oyunculardan tasarımcılara her zaman göz önünde olanlardan arka planda kalan aracılara dek çeşitli gruplardan “sanat dünyasında gücü elinde tutan kişilerini” belirledi. Editörlerinin “Eğer güç dengelerindeki değişimi takip etmek istiyorsanız, doğuya bakmalısınız” görüşünü vurguladıkları dergide, İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı da sanatı ve sanatçıyı koruyan güçlü kişiler arasında yer aldı. Eczacıbaşı için şu görüşlere yer verildi: “Türkiye’de çağdaş sanat sponsorluğunun duayeni olan Eczacıbaşı, şehrin 20. yüzyıla adanmış olan ilk özel müzesi ve Kutluğ Ataman’dan Ryan Trecartin’e birçok yükselen yıldızı ağırlayan İstanbul Modern’in kurucusu. New York’taki MOMA’nın Uluslararası Konseyi’nde yer alan Oya Eczacıbaşı’nın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu müze, genç sanatçıları desteklemek için Centre Pompidou ile işbirliği yapıyor.” Hürriyet, 05.12.2011 |
![]() |
![]() |
REVAKLARIN YIKIMI İÇİN GERİ SAYIM
Kabe'nin genişletilmesi ile ilgili çalışmaların son hacının da Mekke topraklarından gitmesinin hemen ardından başlayacağı bildirildi. Genişletme ile ilgili Kabe'nin her yerinde olduğu gibi revaklarda da numaralandırma ve topoğrafik çalışmalar yapıldı. Saudigazette gazetesinde yer alan habere göre, Mescid-i Nebevi Ve Kabe İşleri Genel Başkanlığı Asistanı Dr.Yusuf Al Wabil, son hacının ayrılması ile birlikte genişletme çalışmalarının başlayacağını söyledi. Al Wabil, genişletme çalışmalarının 3 yıl içerisinde tamamlanacağını kaydetti.
Çalışmaların en yüksek kalite seviyesinde yürütüleceğinin altını çizen Al Wabil, öncelikle genişletme ile ilgili hangi yolların izleneceğinin belirleneceğini ve ana giriş çıkışların böylece ortaya çıkacağını söyledi. Bu çalışmalar sırasında Kabe ziyaretinin, tavafın ve ibadetlerin aksamayacağını da dile getiren Al Wabil, "Bu çalışmalar kimseyi rahatsız etmeyecek ve ibadetler için yeterli yer olacak" dedi. Al Wabil, Hacerül Esved ve Hz. İbrahim makamının bu çalışmalardan etkilenmeyeceğini de dile getirirken, "Eski Harem (Kabe) fotoğraflandı ve bölgeler numaralandırıldı. Proje çoğunluk olarak Suudi şirketler tarafından yürütülecek. 2 Alman şirketi çıkan tozların Kabe dışına ulaştırılmasından sorumlu olacak" ifadelerini kaydetti.
Kabe'nin etrafının genişletilmesi için yıkılması planlanan revaklar için son hacıların gitmesi bekleniyor. Yıkılacak revaklar için nimaralandırma ve tomografik çalışmalar yapıldı. Genişletme çalışmaları sonrası tavaf eden insan sayısı saatte 50 bin kişiden 130 bin kişiye yükselecek. Yeni Şafak, 04.12.2011 |
DUVARDAKİ TABLO HAZİNE ÇIKTI
İngiliz Cath Sims, yıllardır evinin duvarında asılı olan kadın portresinin "sıradan bir tablo" olduğunu sanıyordu; ancak tablonun Avustralyalı müzisyen ve ressam Rolf Harris tarafından yapıldığını, modelin de ünlü pop şarkıcısı Bonnie Tyler olduğunu öğrenince, şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi. Babasının 500 sterline (1450 TL) bir açık arttırmada alıp kendisine armağan ettiği tablonun bugünkü değerinin 50 bin sterlin (145 bin TL) olduğunu, BBC'de yayınlanan ve evlerdeki antika eşylara değer biçilen "Antiques Roadshow" adlı programda duyan Cath Sims, tablonun babası tarafından kendisine 6 yaşındayken verildiğini belirtti. Bugün 42 yaşında olan ve Norfolk'ta yaşayan Sims, "Tablonun babamın aldığı fiyatın 100 katı değerde olması beni hayrete düşürdü. İnanamıyorum. Şimdiye kadar bu tabloyu hiç satmayı düşünmedim, ama değerini öğrendikten sonra satmak zorunda kalacağım, çünkü sigorta ücretini ödeyemem" dedi. Habertürk, 05.12.2011 |
![]() |
|
TARİHİ ESERLERE TEKNOLOJİ GÖLGESİ
Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu Üyesi ve Bursa Kent Konseyi Tarihi Kültürel Miras Grubu Başkan Yardımcısı Ali Turan, Osmanlı sultanlarının 4 ile 6 asır önce büyük bir sanat eseri olarak inşa ettirdikleri camiler, türbeler, hamamlar ve imaretlerin günümüzde büyük depremlere rağmen hala hizmet verdiğini söyledi. Turan, "Son dönemlerde vakıflar ve belediyelerin restorasyonları ile de harabe halde eski eserimiz çok az sayıda kaldı. Özel mülkiyete geçen ve atıl durumda kalan eserler yerel yönetimlerin restorasyon çalışmalarıyla tekrar kullanıma sunuluyor. Ancak tarihi bağlarımızın sembolü olan bu nadide eserlere günümüzde teknolojik bazı sistemlerin takılması ecdaddan kalan tarihi eserlerimize olumsuz bir görüntü veriyor. Klimalar bugün tarihi belediye binasından sökülmek yerine, ahşap perdelerle gizlenmeye çalışıldı. Ancak birçok tarihi yapıya konulan güçlü lambalar, büyük hoparlörler, çini mihrap üzerine konulan ışıldaklar, sinyal kesiciler, hatta Ulucami’ye konulan dijital ekranlar bu binaların ihtişamını kaybettiriyorlar. Restorasyon kadar vatandaşların yardımları ile alınıp, rastgele konulan bu teknolojik cihazlara da Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma kurulu raportörleri kontrol ve denetleme yapmalı. Bu tarihi eserlerin rastgele konulan cihazlarla gölgelenmesine ’dur’ denilmeli" dedi. Turan, Vakıflar Bölge Müdürlüğü elektrik teknisyenlerinin ışıklandırma ve hoparlör takma konusunda cami ve tarihi eser yetkililerine doğru yol göstermesi gerektiğini de sözlerine ekledi. Bursa Olay, 04.12.2011 |
ROMA MEZAR TAŞINI AĞAÇLARLA GİZLEMİŞLER
Antalya'nın Korkuteli İlçe Emniyet Müdürlüğü, bir ihbar sonucu düzenlenen operasyonda Roma dönemine ait mezar taşı ele geçirdi.
Türkiye Gazetesi, Haber: Adem Durmaz, 04.12.2011 |
![]() |
ÖRNEK RESTORASYON
Radikal, Haber: Ömer Kanıpak, 04.12.2011 |
|
40 BİN YILLIK İYİ KORUNMUŞ MAMUT BULUNDU
Rus Bilimler Akademisi
40 bin yıllık, iyi korunmuş durumda bir mamut
bulunduğunu açıkladı. Sibirya'nın kuzeyindeki
Yakutistan'da bir mağarada bulunan mamutun deri ve
kemikleriyle birlikte kas ve bazı iç organlarının
dahi Sabah, 03.12.2011 |
|
EMEK SİNEMASI İÇİN YIKIMIN YOLU AÇILDI
Radikal,03.12.2011
Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Yönetim Kurulu, Emek Sineması’nın yıkım kararı hakkında açıklama yaptı. Yapılan açıklamada, idare mahkemesinin Emek Sineması’nın yıkılmasını öngören projeyle ilgili açılan davada alınan yürütmeyi durdurma kararını kaldırmasıyla birlikte “Saatin kaçınılmaz sona doğru ilerlediği söylense de Emek Sineması sevenleri tarafından terk edilmeyecek, yalnız bırakılmayacaktır” cümleleri yer aldı. Sinemacıları, aydınları ve insanları Emek Sineması konusunda bir kez daha harekete geçmeye ve duyarlılık göstermeye çağıran SİYAD Yönetim Kurulu, yıkım çalışmaları başladığı anda Emek’in yanında yer alacaklarını belirtti. Radikal, 07.12.2011 |
|
"YIKMAYALIM AMA FRENE BASALIM"
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 03.12.2011 |
|
ANTİK DÜNYANIN ŞARABI EGE'DEN
Ege
Yeni Asır, Haber: Fatih Abacıoğlu, 03.12.2011 |
|
SUZİ ÇELEBİ'NİN TÜRBESİNİ KİM İHYA EDECEK?
Şair ve tezkire yazarı Aşık Çelebi, ünlü eseri 'Meşairü'ş-Şuara'da üç şehir hakkında şunları söyler: "Prizren'de bir oğlan doğsa, adına mahlas eklerler. Yenice'de oğlan doğsa, çocuk Farsça konuşmaya başlar. Priştine'de ise belinde divitle doğar. Dolayısıyla Prizren şairler kaynağı, Yenice Farsça ocağı, Priştine ise katip yatağıdır." Aşık Çelebi hem şair hem de Prizrenli olduğu için bunları söylediğini sanmayın. Kosova'daki bu şirin Türk şehri geçmişte birçok büyük şairi yetiştirdi. Aşık Çelebi, Bahari, Mümin, Nehari, Sa'yi, Sucudi, Aşık Ferki... Listeyi günümüze kadar uzatmak mümkün. Ancak konumuz Prizrenli şairler değil. Onların en meşhurlarından olan ve Suzi Çelebi.
"Durup dururken Suzi Çelebi de nereden çıktı?" diyebilirsiniz. Anlatalım. Türkiye Yazarlar Birliği'nin (TYB) iki yılda bir düzenlediği "Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenleri"nin 9.su 2011'in Mehmet Akif yılı olması sebebiyle geçtiğimiz günlerde onun baba ocağı Kosova'da yapıldı. Şölenin etkinlik programında Suzi Çelebi türbesinin ziyaret edilmesi de vardı. Ancak o ana kadar adı gibi şölen havasında geçen etkinlik, çehresini hüzne çevirdi. Çünkü şairler 16. yüzyılda yaşayan ve meşhur Mihail oğlu Ali Bey Gazavatnamesi'nin yazarı bu büyük şairin türbesini metruk bir halde buldu.
Şairin sağlığında yaptırdığı caminin arkasında bulunan türbe ve çevresindeki mezarlık adeta bir çöplüğü andırıyor. Çatısı yıkılmış, kapısı ve camları kırılmış olan türbenin içinin hali de içler acısı. Suzi Çelebi ve kardeşi Nehari mahlaslı Ramazan'ın birlikte yattığı türbenin içinde, yabancı otlar büyümüş. İçindeki duman ve yanmış odun kalıntılarından buranın zaman zaman kimsesizler tarafından kullanıldığı anlaşılıyor. Ayrıca Sırp tarihçisi Olesnicki'nin bahsettiği türbe kitabesi de bulunmuyor. Sadece türbe değil, çevresindeki mezarlığın hali de içler acısı. Caminin de bakıma ihtiyacı var. Şairler, TİKA'nın ilgisini bekliyor Şölene katılan şairler, gördüğü bu manzaraya çok üzüldü. Bir şairin ebedi istirahatgahının içler acısı durumu, onları derinden etkiledi. Hatta bazı şairler duygularına engel olamayıp gözyaşı bile döktü. Kafile'de bulunan TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, Suzi Çelebi'nin türbesinin halinin kendilerini çok üzdüğünü ve konuyu Türkiye'deki yetkililere ileteceğini söyledi. Kafilede bulunan şairler de Doğan'a Kosova'daki birçok eseri ihya eden Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı'na (TİKA) iletmesini rica etti.
Kültür Bakanlığı'nın sitesinde Suzi Çelebi'yle ilgili şu bilgiler yer alıyor: Prizren'de doğdu. Doğum ve ölüm tarihleri belli değil. Sırp tarihçisi Olesnicki'nin Prizren'deki Suzi Çelebi'ye ait türbe kitabesine dayanarak verdiği bilgilere göre asıl adı Mehmed'dir. Mahmud adlı birinin oğludur. Dedesinin adı Abdullah'tır. Ölüm tarihi de 931/1524'tür.
Suzi Çelebi, ilk öğrenimini Prizren'de yaptı. Tahsilini yarım bırakıp Nakşibendi tarikatine girdi. Nakşibendi Suzi diye tanındı. Sonra Rumeli'ne gitti. Mihaloğlu Ali Bey'in yanında uzun zaman kaldı. Onun savaşlarını manzum olarak kaleme aldı.
Ölümünden sonra bir müddet oğlu Mehmed Bey'in yanında bulundu. Sonra Prizren'e döndü. Burada İlyas Hoca Mahallesi'nde Bistrica suyu kenarında bir mescit ile medrese yaptırdı. Ömrünün sonuna kadar kendi mescidinde imamlık ve müezzinlik, medresesinde de öğretmenlik yaptı. Suzi Çelebi, Yavuz Sultan Selim tarafından 1512-1520 tarihli "temlikname" ile kendisine verilen Prizren yakınlarındaki Grajdanik Çiftliği'ni, bu mescit ile medresesinin yönetimi için vakfetti. Söylentiye göre, Suzi Çelebi'nin Nehari mahlaslı Ramazan adında bir de kardeşi vardır. Her ikisinin mezarı, mescidin yakınındaki bahçededir. Zaman, Haber: Ali Pektaş, 03.12.2011
SUZİ ÇELEBİ'NİN TÜRBESİ'Nİ TİKA İHYA EDECEK
Divan şiirimizin önemli isimlerinden Suzi Çelebi'nin Kosova'nın Prizren şehrinde bulunan metruk haldeki türbesi, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından ihya edilecek.
TİKA Başkanı Dr. Serdar Çam, konuyla ilgili çalışma başlattıklarını ve gerekli fizibilite çalışmalarının ardından türbenin restorasyon işlemlerini yapacaklarını söyledi.
Zaman Gazetesi CumaErtesi ekinde 3 Aralık'ta yayımlanan haber, ünlü Mihailoğlu Gazavatnamesi'nin yazarı Suzi Çelebi'nin türbesinin içler acısı halini gündeme getirmişti. 16. yüzyılda yaşayan şairin kardeşiyle birlikte yattığı türbesini geçtiğimiz hafta Türkiye Yazarlar Birliği'nin düzenlediği Türkçenin 9. Uluslararası Şiir Şöleni'ne katılan şairler ziyaret etmişti. Metruk halde bulunan türbe ve çevresindeki mezarlara duygulanan şairler, yetkililerin konuyla ilgilenmesini istemişti. Konuyla ilgili haberin yayınlanmasının ardından harekete geçen TİKA, Suzi Çelebi türbesinin restorasyonu için çalışma başlatıyor. Türbeyle ilgili Kosova Koordinatörlüğü'ne talimat verdiğini belirten TİKA Başkanı Dr. Serdar Çam, gerekli fizibilite çalışmasının ardından konunun 2012 programına dahil edilmesinin sağlanacağını ifade etti. Gerekli görüldüğü takdirde türbe ile Suzi Çelebi Camii'nin bakım ve onarımdan geçirilebileceğinin de müjdesini veren Çam, Türkiye'yle tarihi ve kültürel bağları bulunan Orta Asya, Kafkasya, Karadeniz ve Balkan ülkelerindeki çalışmaların hız kesmeden devam ettiğini sözlerine ekledi. TİKA, Kosova'da Fatih ve Sinan Paşa camileri, Sultan Murat Hüdavendigar Türbesi gibi onlarca Türk eserinin restorasyonunu tamamlamıştı. Zaman, Haber: Ali Pektaş, ab06.12.2011 |
|
![]() |
KİTAPTAKİ HAZİNEYİ ARIYORLARDI!
Bursa’da, Merkez Osmangazi İlçesi Uludağ eteklerinde bulunan Yiğitali Köyü Gölcük mevkiinde devriye gezen jandarma ekipleri, bir ağacın dibinin beş kişi tarafından kazıldığını gördü. Jandarmayı görünce yanlarında getirdikleri kazma, kürek ve halatları bırakıp kaçmak isteyen M.E. (75), M.B. (63), Y.D. (30), A.İ.A.(48) ve E.Y. (41) kovalamaca sonucunda yakalandı. Gözaltına alınan 5 kişi, sorgulanmak üzere Osmangazi Jandarma Bölük Komutanlığı’na götürüldü.
Milliyet, 03.12.2011 |
TARİHİ ESKİŞEHİR HAN OTEL OLARAK HİZMET VERECEK
Bursa'da, Davut Paşa tarafından 1517 yılında yaptırılan, Eskişehir Han, 5 asır sonra yeniden restore edilecek. Tarihi hanın üst katı butik otel olarak hizmet verecek.
Mülk sahiplerinden kat karşılığı
olarak alınan Eskişehir Han’da restore edilirken
Turizm Gazetesi, 02.12.2011 |
|
![]() |
REMBRANDT'IN KAYIP OTOPORTRESİ BULUNDU
Sanat tarihçisi Ernst Van de Wetering, yüz kısmında herhangi bir ayrıntının bulunmadığı portrenin Rembrant'ın "Sakallı Yaşlı Adam" adlı tablosunun altında keşfedildiğini açıkladı. Rembrandt Araştırma Projesi'ni yürüten Van de Wetering, portre ile Rembrandt'ın diğer eserleri arasında boyama tarzı açısından teknik benzerliklerin bulunduğunu kaydetti. New York'taki Brookhaven Ulusal Laboratuvarı ve Fransa'daki ESRF ışık kaynağında ileri bilimsel teknikler kullanılarak taramadan geçirilen tablo, Rembrandt tarafından 1630 yılında yapılmıştı. Radikal, 02.12.2011 |
SAKARYA MÜZESİ YENİLENECEK
Kültür ve tarihi birarada sunarak turizmi çeşitlendirmeyi amaçlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzeleri çağdaş müzecilik anlayışıyla yenilemeye devam ediyor. Bu yıl 16 müzenin yenilenerek açılışı gerçekleştirilirken Sakarya Müzesi için çalışma 2012’de yapılacak. Yeniden düzenlenecek olan Müze, çalışmalar bitene kadar ziyarete kapalı olacak. 2012’de yeni haliyle hizmete girecek olan Sakarya Müzesi’nin nasıl bir görünüme kavuşacağı merakla bekleniyor.
Bakanlık, son yıllarda belli bir program çerçevesinde mevcut müzeleri çağdaş müzecilik anlayışıyla yenileme, yenilerini yapma çalışmalarını yoğun şekilde sürdürüyor. Bu çalışmalar, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce yürütülüyor.
Yürütülen çalışmalar kapsamında önümüzdeki yıl Osmaniye ve Kilis'te iki yeni müze açılması planlanırken Sakarya Müzesi de çağdaş müzecilik anlayışıyla yeniden düzenlenecek ve yeni haliyle açılışı gerçekleştirilecek.
2012'de yenilenerek açılışı planlanan diğer müzeler şunlar: “Antalya Alanya Müzesi, Adana Arkeoloji Müzesi, Aksaray Müzesi (sergi salonları), Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi (sergileme sistemi), Aydın Arkeoloji Müzesi (yeni bina), Tokat Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi (mutfaklar bölümü), Kahramanmaraş Müzesi, Edirne Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Diyarbakır Cahit Sıtkı Tarancı Evi Kültür Müzesi, Diyarbakır Ziya Gökalp Müzesi, Edirne Arkeoloji Müzesi.''
Öte yandan, Kültür ve Turizm Bakanlığı çalışmalarını çağdaş müzecilik anlayışıyla sürdürüyor. Bakanlık, tüm kültürlere ait eserlerin modern teşhir anlayışıyla sergilendiği, Anadolu uygarlıklarının sanal ortamda tanıtımlarının yapıldığı, başta geçici ve kalıcı sergiler olmak üzere çeşitli eğitici ve öğretici kültürel etkinliklerin gerçekleştirildiği müzeciliği yaygınlaştırmaya çalışıyor. Sakarya Kent Haber, 02.12.2011 |
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |