Şubat '12 Arşivi |
26 Şubat - 3 Mart 2012 |
|
![]() Bruce Howe (1912-2012) ![]() Berry Hill'de güneş batıyor... |
BRUCE HOCA'YI KAYBETTİK…
20 Kasım 1912'de Washington DC'de doğan sevgili meslektaşımız Bruce Hoca (Bruce Howe), 29 Şubat 2012 Çarşamba günü, 99 yaşında, Amerika Birleşik Devletleri'nin Rhode Island eyaletinde (Bienheim-Newport) yaşama gözlerini yumdu. Amerikalı besteci Mary Howe ve ünlü NewYork'lu uluslararası avukat Walter Bruce Howe'un oğlu olan Bruce Hoca, Yale Üniversitesi'ni bitirdikten sonra antropoloji doktorasını Harvard Üniversitesi'nde yaptı. 2. Dünya Savaşı sırasında 4 yıl boyunca Amerikan ordusunda görevli olan Bruce Hoca, daha sonra Harvard Üniversitesi, Amerikan Prehistorik Araştırmalar Okulu'nda çalışmalarını sürdürdü. 1947-75 yılları arasında prehistorik arkeoloji alanında, Amerikan Prehistorik Araştırmalar Okulu, Peabody Arkeoloji ve Etnoloji Müzesi (Harvard Üniversitesi) ile Howard Üniversitesi adına çeşitli kazılar ve araştarımalar yürüttü. Ardından Chicago Üniversitesi Oriental Institute çatısı altında, Irak Kürdistanı ve Türkiye'de çalıştı. Araştırmaları Peabody Museum ve Oriental Institute tarafından yayınlandı. Uzun yıllar İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Prehistorya Anabilim Dalı'nı araştırma ve kazı projelerinde yer aldı. 1963 yılında, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı'ndan Prof. H. Çambel, Chicago Üniversitesi'nden Prof. R. Braidwood başkanlığında oluşturulan Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Karma Projesi kapsamında Şanlıurfa ili sınırları içinde 22 buluntu yeri tespit edilmişti. Bunlardan Biris Mezarlığı ve Bozova Söğüt Tarlası yerleşmelerindeki araştırma ve kazı çalışmalarını Bruce Hoca yürüttü. Bozova ilçe merkezinin yaklaşık 2 km güneybatısında yer alan Söğüt Tarlası mevkiindeki höyükte, Paleolitik Çağ malzemesi arama amacıyla, 1964 ilkbaharında arkeolojik kazılar yapıldı. Höyüğün ortasına yakın en yüksek yerinde, 20 gün kadar süren kazılarda, değişik derinliklerde, bazı taş kümelerine rastlanılmakla birlikte, yapı kalıntıları görülmedi. Ama 1.5 metre derinlikte rastlanan çanak-çömlek öncesi bazı minik aletleri de kapsayan, çakmaktaşı buluntular ele geçti. Bozova ilçesinin Göller mevkiindeki Biris Mezarlığı'nda başlatılan ve 15 gün süren kazılarda ise tarihöncesi buluntuların tepeye yapılan yeni mezarlık yüzünden karmakarışık bir hale geldiği görüldü. Bruce Hoca, Biris'teki çakmaktaşı buluntuları, çok iyi bir cins çakmaktaşından yapılma, bol sayıda kalem ve kazıyıcı ile bazı minik taş aletleri kapsayan dilgi işçiliği olarak tanımlamıştır. Bu malzemenin Paleolitik Çağ sonlarına ait bir buluntu grubu olabileceği tahmin edilmiştir. 1960-1981 yılları arasında Newport Sanat Birliği Başkanlığı'nı yürüten Bruce Hoca, birçok genç ressama destek verdi ve yıllardır koleksiyonunu yaptığı sayısız resmi Rhode Island Müzesi'ne bağışladı. 1966 yılında Redwood Kütüphanesi Yönetim Kurulu'nda görev aldı ve yıllarca kütüphanenin sanat komitesinde çalıştı. Sürekli ikametgahı olan, Berry Hill'deki aile yadigarı 90 dönümlük arazisindeki tarihi kalıntıları ve doğal hayatı korumuş ve yeğenlerine bırakmıştır. Cenazesi 5 Mart 2012 Pazartesi günü, yerel saatle 11:00'de, St. Columba Berkeley Memorial Kilisesi'nden kaldırılacaktır. Tüm ailesine, meslektaşlarına, dostlarına başsağlığı diliyoruz. Güle güle sevgili Bruce Hoca... TAYHaber, 1.3.2012 |
İSTANBUL'UN İLK CAMİSİ RESTORE EDİLİYOR
Birkaç ay öncesine kadar Kazlıçeşme'de metruk bir halde duran İstanbul'un fetihten önce kurulan ilk Türk camisi Fatih Sultan Mehmet Camii restore ediliyor. Fetih törenlerinin yapıldığı Zeytinburnu 10. Yıl Caddesi'nin birkaç metre ötesindeki cami, Fatih Sultan Mehmet'in ordusunun konuşlandığı Kazlıçeşme çayırı üzerine kurulmuş. Geniş araziye adını veren çeşme savaş sırasında susuz kalan orduya su sağlayan kaynağın üzerine yapılmış. Kazların uğrak yeri olması sebebiyle çeşme, üzerine işlenen kaz figüründen dolayı bu adı almış. Cami ise 1453 yılında Osmanlı ordusu İstanbul'un surlarını dört bir taraftan kuşatmışken, Fatih Sultan Mehmet'in emriyle yapılmış. Fetihten önce yapılan ilk Türk camisi olarak nam salan Fatih Sultan Mehmet Camii, plansız şehirleşmenin kurbanı olmuş, deri fabrikalarının arasında kalmış.
Zeytinburnu Belediyesi, fabrikalar kaldırıldıktan sonra ortaya çıkan camiyi restore ettirmek için uzun ve meşakkatli bir izin süreci geçirmiş. Çok kez tamir edilen, eklemeler yapılan caminin en eski yapısı minaresi. Alışılanın aksine minare yapının sağında değil solunda. Minarenin temelinde kullanılan taşlar da 1450'li yıllardan kalma. Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, rivayetlerde İstanbul'un ilk Türk camisi olarak geçen bu küçük camiyi restore ettiriyor olmanın mutluluğunu yaşadıklarını söylüyor.
Kazlıçeşme'de daha sonraki yıllarda yaptırılan Merzifonlu Karamustafapaşa Camii de restore ediliyor. Aslında Zeytinburnu Belediyesi, sınırları içindeki tarihî yapıları restore etme seferberliği başlatmış. Merkez Efendi Külliyesi de restore ediliyor.
Zeytinburnu, Hatay gibi. Bütün dinler için önemli yapılar var burada. Sadece Kazlıçeşme çayırında iki küçük cami, bir küçük kilise var. Busarı eskiden Papaz Çayırı olarak bilinirmiş. Çünkü Kudüs'ten gelen papazların burada konakladığı biliniyor. Meydanın karşısında Erikli Baba Cemevi, az ötesinde Derya Ali Baba Türbesi, 7 Şehitler ve Balıklı Rum Hastanesi ve Ermeni Kilisesi var. Daha içeride ise Merkez Efendi Külliyesi, Mevlevihanesi ve hamamı var. Hamam, İstanbul'un ilk hamamlarından. Şu sıralar orijinaline sadık kalınarak restore ediliyor. İstanbul'a gelip de dinler tarihine ve kültürlere seyahat etmek isteyenlerin mutlaka Zeytinburnu'na ve Kazlıçeşme'ye uğraması gerekir. Hem bu tarihî yapıları hem de yanı başlarında yükselen İstanbul'un silüetini bozan gökdelenleri görüp düşünmek için. Zaman Cuma (Kısaltarak), Haber: Gülizar Baki, 02.03.2012 |
|
VATİKAN GİZLİ BELGELERİ SERGİLEMEYE BAŞLADI
Radikal, Haber: Esma Çakır, 01.03.2012 |
|
TİTİAN'IN ESERLERİ İNGİLİZLERE EMANET
İngiltere'de Ulusal Galeri ile İskoçya Ulusal Galerileri, Rönesans dönemine ait bir başyapıtı satın almak için 72 milyon dolar (yaklaşık 125 milyon TL) topladı.
Sutherland Dükü, 2008'de galerilere İtalyan ressam Titian'ın 'Diana ve Callisto' adlı tablosunu satmak için teklifte bulunmuştu. Ulusal Galeri tabloyu satın almak için kampanya düzenledi ve parayı topladı. 'Diana ve Callisto' tablosu, galerilerin 2009'da aldığı yine Titian'a ait 'Diana ve Actaeon' tablosuyla birlikte sergilenecek. Tablolar, Titian'ın 16. yüzyılda İspanya Kralı II. Philip için yaptığı 6 büyük eserden ikisi. Akşam, 01.03.2012 |
|
![]() |
'YEDİ UYURLAR' ALTINLA HAYAT BULDU
Kahramanmaraş’ın Afşin İlçesi’nde, Kuran’da “Eshab-ı Kehf” olarak geçen “Yedi Uyurlar efsanesi” kahramanlarının isimleri, 2 yıl için de 57 bebeğe verildi. Eshab-ı Kehf Mağarası’nın Afşin’de olduğunu belirten ilçe belediye meclisinin çocuklarına Yedi Uyurlar’ın isimlerini koyanlara, altın hediye edileceği konusunda karar alması, vatandaşların ilgisini çekti ve 2 yıl için de toplam 57 bebeğe sözkonusu isimler verildi. Habertürk, 01.03.2012 |
MÜZE HIRSIZLARI YAKALANDI
Mardin Müzesi'nden altın kemer ve sikke çaldıkları tespit edilen 3 kişi yakalandı.
Yaklaşık 20 gün önce Mardin Müzesinde altınların sergilendiği vitrinden iki altın kemer ve bir altın sikke çalındı. Güvenlik güçlerinin takibi sonucu Mardin ve İzmir'de farklı adrese operasyon düzenlendi. Operasyonlarda, 3 kişi yakalandı. Adli mercilere sevk edilen zanlılar, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Mardin Kent Haber, 29.02.2012 |
|
CENDERE KÖPRÜSÜ'NDEKİ MOLOZLAR TEMİZLENDİ
Cendere Köprüsünün bitişiğinde daha önce yıkılan yapıların molozlarının kaldırılmadığını Basından öğrenen Milletvekili Metiner, Şanlıurfa Çevre Orman Bölge Müdürlüğünü arayarak Müdür Yardımcısı Ziya Polat ile görüşüp Tarihi yapının bitişiğindeki molozların kaldırılmasını istedi. Metiner'in girişiminden sonra Kahta'ya gönderilen iş makinaları ile aynı gün içerisinde Cendere Köprüsündeki molozları kaldırıldı.
|
|
TARİHİ ESERLER ÇALINDI
Tarihi eser kaçakçılığından
hükümlü Ayşegül Tecimer’in milyonlarca liralık
tarihi eseri Perpa’daki bir depoda sakladığı ve
eserlerden bazılarının çalındığı ortaya çıktı Vatan, Haber: Elif Altın, 29.02.2012 |
|
HZ. İSA'NIN KAYIP MEZARI BULUNDU MU?
Mezar odasındaki “kemik kutuları” üzerine işlenen
tasvirlerin, Kudüs’te Hristiyanlığa ait en eski
izler olduğu belirtildi. Arkeologlar, mezar odasını
uzaktan kumandayla kontrol edilen robot kamerayla
inceledi. Kireç taşından yapılma kutulardan bir
tanesinin üzerinde, Yunanca “Tanrı’ya birisini
kaldırması için çağrıda bulunan” bir yazı olduğu
belirtildi. Bir diğer kutuda ise ağzında Yunus
peygamberi tuttuğu düşünülen bir balık resmi
görüldü. Balığa ve “Yunus’un işareti”ne yönelik
göndermelerin, Kudüs’teki Yahudiler tarafından
olmasa da, ilk Hristiyanlar tarafından yapıldığı
biliniyor. Radikal, 29.02.2012 |
|
RÖNTGEN ÇEKİLDİ MÜZELERDE 'YEŞİL ENERJİ'YE GEÇİLECEK
İstanbul’daki büyük müzelerin çok fazla enerji gideri olduğunu belirleyen Bakanlık, bilimsel tedbirler almak amacıyla özel bir enerji firması ile anlaştı. Firma, Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Türk İslam Eserleri müzelerinde enerji etüdü yaparak, elektrik sarfiyatı ve iklimlendirmeyi analiz etti.
Enerji Bakanlığı’na yaptığımız müracaatla da serbest tüketici belgesi aldık. Bu belgeyle DÖSİM’in binalarında ihale yaptık. Elektriği ihale sonucu, en uygun elektrik satım ücreti teklifini verenden alıyoruz. Bakanlık binalarımızda olduğu gibi, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü de bütün müze ve ören yerlerinde çalışma yapılacak ve ihale sonucu en uygun elektrik sarfiyatı teklifini verenle anlaşacağız. Topkapı, Ayasofya, Efes başta müze ve ören yerlerinde yeşil enerji kullanılmaya başlanacak. Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 29.02.2012 |
|
DOLMABAHÇE'NİN HASTA AĞAÇLARINA ÖTENAZİ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Dolmabahçe Caddesinde 5 Mart itibarıyla hastalıklı ağaçların yerine sağlıklı ağaçların dikileceğini bildirdi.
Büyükşehir Belediyesinden, bazı basın yayın organlarında yer alan haberlere ilişkin yapılan yazılı açıklamada, ilgili birimlerle yapılan görüşmeler sonucunda, Dolmabahçe Caddesindeki hastalıklı ağaçların kaldırılıp, yerlerine 10 metre boyunda ağaç dikilmesinin uygun görüldüğü kaydedildi. Radikal, 29.02.2012 |
![]() |
KORUMA YÜKSEK KURULU ÖNEMLİ KARARLAR ALDI
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu; varlıkların depremden korunması ve doğal ortamında bulunmayan değerlerin müzelere nakledilmesi ilke kararlarını aldı. Resmi Gazete’de yayımlanan kararlar şöyle:
I. ve II. derece arkeolojik sit alanları, örenyerleri ve münferit tescilli parseller dışındaki alanlarda bulunan, in-situ konumda olmayıp, yeri değiştirilmiş veya doğal ortamında bulunmayan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 6. maddesinde belirtilen yapıların taşınabilir durumdaki mimari parçalarının; sütun, sütun başlığı vb., mesafe taşları, eski sınırları belirten delikli taşlar, dikili taşlar, sunaklar, sandukalar, lahitler, ostotek, çeşme ve sebiller, steller, mezar taşları, eski anıt ve duvar kalıntıları; freskler, kabartmalar ve benzeri taşınmazlar ile bunlara ait parçaların, korunmak üzere müzelere alınması hususunun, zamanında gerekli tedbirlerin alınmaması halinde telafisi güç veya imkansız sonuç doğurabileceği göz önünde bulundurularak; Risk altında bulunanların, fotoğraflarının çekilmesi, harita üzerinde yerlerinin işaretlenmesi ve raporlarının hazırlanmasından sonra ilgili müze müdürlüklerince Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlı müzelere nakledilmelerine,
Bu nedenle; Deprem sonucu hafif hasar gören, tescilli taşınmaz kültür varlığı yapılar ile sit alanında veya etkileşim-geçiş sahasında yer alan yapıların tadilat ve tamirat başvurularına ilişkin konuların ilgili Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü veya KUDEB tarafından öncelikle incelenerek gerekli işlemlerin yapılmasına,
Esaslı onarıma ihtiyaç duyulan tescilli taşınmaz kültür varlıkları için hazırlanacak rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ve diğer belgelerin Koruma Bölge Kuruluna sunulmasına, Koruma Bölge Kurulunun onayladığı proje ve koşullarda uygulamanın gerçekleştirilmesine,
Deprem nedeniyle ağır hasarlı olduğu ve yıkılma tehlikesi arz ettiği (mail-i inhidam) ilgili idareler tarafından belirlenen yukarıda bahsi geçen yapıların belediye veya valilik tarafından boşaltılmasına,
Gerekli fiziki ve güvenlik önlemlerinin ilgili valilik ve belediyesince alınmasından sonra, yapıya ilişkin elde edilebilecek belgelerle birlikte (statik rapor, fotoğraflar vs.) konunun Koruma Bölge Kuruluna iletilmesine ve kurulca öncelikle (gerekirse ek gündem oluşturulmak suretiyle) değerlendirilmesine,
Yapının mevcut fiziksel durumuna bağlı olarak yapıya uygulanacak müdahalenin biçimi ve niteliğinin Koruma Bölge Kurulunca belirlenmesine,
Deprem nedeniyle özellikleri yitirmiş olan tescilli yapıların tescillerinin, ilgili Koruma Bölge Kurullarınca kaldırılabileceğine karar verildi. Turizm Gazetesi, 28.02.2012 |
|
THYATEİRA KAZISI
Geçen yıl Akhisar'da başlayan
Thyateira arkeolojik kazısı,
Anadolu tarihini aydınlatan 11
önemli kazı arasında gösterildi. Haber Fx, 28.02.2012 |
|
HAYDARPAŞA OTEL Mİ OLACAK?
Tartışma yaratan
Haydarpaşa Projesi ihalesini Özelleştirme
İdaresi’nin gerçekleştireceğini belirten
TCDD Genel Müdürü Karaman, “İşletme süresince
her yıl kira alacağız. İsteyen herkes gidip,
Haydarpaşa Garı’nın alt katında gezebilecek”
dedi Habertürk, Haber: Olcay Aydilek, 28.02.2012 |
|
HOLLANDA İLE TİCARİ VE SANATSAL İLİŞKİLER
Hollanda
ile Türkiye arasındaki ilişkilerin 400. yılı, iki
ülke arasındaki çoklu ilişkiler konusunda sergiler
açılmasını, kitaplar yazılmasını sağlıyor.
Hürriyet, Yazı: Doğan Hızlan, 28.02.2012 |
|
BATIK GEMİLER AMERİKALILARI CEZBETTİ
Arkeolog Ufuk Kocabaş’ın başkanlığında Marmaray ve metro projeleri kapsamında Yenikapı’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ‘antik gemi mezarlığı”, Amerikalılardan büyük ilgi görüyor.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Sualtı Kültür Kalıntılarını Koruma Anabilim Dalı Başkanı ve İÜ Yenikapı Batıkları Projesi Başkanı Doç.Dr. Kocabaş, ABD’de yaklaşık 20 gün sürecek program kapsamında Yenikapı’da sürdürülen çalışmaları Amerikalılara anlatmaya ilk Washington’da başladı. Türkiye Büyükelçiliği’nde sunum yapan Kocabaş, salonda bulunan Amerikalıların gönlünü adeta ”fethetti”. Türkiye’nin Amerikalı Dostları (American Friends of Turkey-AFOT) adlı kuruluşun organizasyonuyla Kocabaş’ın Yenikapı’dan fotoğraflar ve görüntüler eşliğinde yaptığı sunumu büyük ilgi uyandırdı. Türkiye’ye geldiklerinde kazı alanını mutlaka ziyaret etmek istediklerini söyleyen konuklar bunun için Kocabaş’tan yardım ricasında bulundu.
Kocabaş bu ilgiyle ilgili şöyle bilgi verdi: ’2008′de National Geographic ile bir belgesel çalışması yaptık. Onun ardından Discovery iki kez Yenikapı’ya geldi. Hem işin mühendislik kısmını, hem de arkeolojiyle ilgili kısmını inceliyorlar. Son olarak da Alman Fransız ortak kanalı Arte ile bir belgesel gerçekleştirdik. Bu belgesel CBC televizyonunun da katkısıyla gerçekleşti. Kanada’da ve Almanya’da gösterildi, bundan sonra da değişik ülkelerde gösterileceğini tahmin ediyoruz. Onun dışında ulusal ve uluslararası pek çok röportaj verdik.”
Kocabaş, 2004′te başlayan Yenikapı’daki kurtarma kazılarında şu ana kadar ortaya çıkan 36 adet batık gemi kalıntısını, ”dünyanın en büyük batık gemi repertuvarı” olarak değerlendirebileceklerini söyledi. Bunun yanında on binlerce arkeolojik objeye ulaşıldığını, özellikle normal kara kazılarında hiç görülemeyecek türden organik eserlerin ortaya çıkarıldığını ifade eden Kocabaş, ”Bu da tabii Yenikapı kazılarının önemini ortaya koyuyor. 100 yılda bir olacak arkeoloji keşifleri” diye konuştu. Akşam, 27.02.2012 |
|
PÜRTELAŞ SAKİNLERİ TARİHİ ALAN İÇİN AYAKTA
Sabah, Haber: Nurdeniz Erken, 27.02.2012 |
|
DİYARBAKIR'DAKİ SULTAN SASA TÜRBESİ KADERİNE TERK EDİLDİ
Diyarbakır’ın Hz. Ömer dönemindeki ilk valisi, Peygamber Efendimiz’in sahabelerinden Sultan Sasa’nın makamı ilgisizlikten çöplüğe dönüştü. Sultan Sasa’nın 1925 yılına kadar defnedildiği türbe için 3 yıl önce Diyarbakır Müze Müdürlüğü, ‘Roma dönemine ait kilise kalıntısı’ raporu düzenledi. Bunun üzerine vakıflar, sahabe makamı üzerine üç katlı bir iş merkezi yapmayı planladı. Halktan gelen tepkiler üzerine iş merkezi projesi iptal edildi; ancak sahabe makamı kaderine terk edildi. Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Kenan Haspolat, ‘Sultan Sasa’ türbesine ‘kilise kalıntısı’ raporu verilmesinin maksatlı olduğu görüşünde. Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürü Metin Evsen ise sahabe makamı ile ilgili bir çalışmalarının olduğunu ve bu çalışmanın Diyarbakır Tarihi ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’na sunma aşamasında olduğunu söyledi. Diyarbakır’ı fethederek Anadolu’nun İslam’la tanışmasını sağlayan fetih ordusu, şehirden ayrılıp Garzan bölgesine doğru yol alırken geriye, şehri yönetecek sahabelerden Sultan Sasa’yı bıraktı. Sasa Hazretleri, Diyarbakır’da 6 ay valilik yaptıktan sonra vefat etti. Sasa’nın naaşı Sur İlçesi Gazi Caddesi üzerinde bulunan Ulucami’nin yanında, kendi adına yaptırılan mescidin bahçesine gömüldü. Yaklaşık bin 300 yıl burada kalan mezar, 1925′te yol çalışması gerekçesiyle Rızvanağa Mezarlığı’na taşındı. Yıkılan türbenin bir bölümü, İslam’ın ilk valisinin makamı olarak kaldı. Sultan Sasa Camii ise 1930 yılında yola engel olduğu gerekçesiyle yıktırıldı.
Diyarbakır’da 4 yıl önce Gazi Caddesi’nde uygulanan rehabilitasyon projesi kapsamında Sultan Sasa’nın makamının olduğu yerde kazı çalışması yapıldı. Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nin kazı ile ilgili düzenlediği raporda, makam yeri için ‘Roma dönemine ait bir kilisenin müştemilatının kalıntısı’ denildi. Bu rapor üzerine Sultan Sasa makamının üzerine 4 katlı bir iş merkezi inşa edilerek 49 yıllığına kiraya verilmesi planlandı. Diyarbakırlıların, Sultan Sasa’nın makamına yapılan vefasızlık nedeniyle yürüyüş düzenlemesi üzerine iş merkezi planı rafa kaldırıldı. Ancak aradan 2 yıl geçmesine rağmen, daha önce kazı yapılan makam yeri öylece bırakıldı. Etrafını seyyar satıcıların sardığı makam, çöp yuvasına döndü. Prof.Dr. Kenan Haspolat, “1925 öncesi fotoğrafları var. Mescit ve türbe gözüküyor. Kazı yapılan yerde sahabe valinin ruhu var, öyle kalması gerekir. Aradan 2-3 yıl geçti, sahabe makamının yeri çöp yuvasına döndü. Bu durum o sahabeyi çok incitmiştir. Yetkililer gereğini yapmalı.” dedi. Zaman, 27.02.2012 |
|
NEMRUT DAĞI'NDAKİ TURİZM PLANLAMASI MAHKEMEYE TAŞINDI
Yapı, 27.02.2012 |
|
|
REKOR: 1.700.000 TL.
İbrahim Çallı'nın 'Bostancı Sahili'nde Gezintiye Çıkan Kadınlar' isimli tablosu büyük çekişme sonucunda 1.7 milyon liraya satıldı.
Özbilenler Müzayede tarafından Conrad Otel'de düzenlenen 5. Geleneksel ve Çağdaş Sanat Eserleri Müzayedesi'nde, 1.150.000 TL muammen bedelle açık artırmaya çıkan İbrahim Çallı'nın 'Bostancı Sahili'nde Gezintiye Çıkan Kadınlar' isimli tablosu büyük çekişme sonucunda 1.7 milyon liraya satıldı. Müzayede sahibi Mehmet Özbilenler'in yönettiği açık artırmada, İbrahim Çallı'nın bü güne kadar yapmış olduğu en büyük ebatta resmi olma özelliğini taşıyan nadide eseri almak isteyen kolleksiyonerler açık artırma esnasında büyük bir çekişme sergilediler. Salonda yüksek heyecana neden olan artırmayı telefonla katılan bir sanat sever 1.7 milyon gibi büyük bir rakama satın aldı. Müzayede'de ayrıca Felix Ziem, Nazmi Ziya, Fabius Brest, Frederico Bartolini ve Burhan Doğançay gibi bir çok ünlü ressamın nadide eserleri yeni sahiplerini buldu. Habertürk, Haber: Hakan Yağcı, 27.02.2012 |
"BOĞAZİÇİ'NİN 150 YILLIK ÖYKÜSÜ" PANELİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Yapı, Fotoğraf: Serkan Kara/AA, 27.02.0212 |
|
KAÇAK KAZIYA JANDARMA BASKINI
Çanakkale'nin Biga İlçesi'ne bağlı Kemer Köyü'nde izinsiz kazı yapan 6 kişi gözaltını alındı.
Edinilen bilgiye göre, Kemer Köyü Uzundere mevkiinde bazı kişilerin kaçak kazı yaptıkları ihbarını alan Çanakkale İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, bölgeye operasyon düzenledi.
Operasyonda Ş.S, H.Ç, İ.D, S.I., H.D ve H.G. isimli şahısları kaçak kazı yaparken suçüstü yakalayan ekipler, şüphelilerin üzerinde ve araçlarında yapılan aramada 1 adet projektör, 19 adet büyük el feneri pili, 1 adet şerit metre, 2 adet el feneri ampulü, 2 adet demir saplı metal arama şişi ve 1 adet dijital fotoğraf makinesi ele geçirdi.
Yapılan incelemede aracın bulunduğu yere 100 metre mesafede orman yolu üzerinde 2x3 metre ebadında, 3 metre derinliğinde kazılmış bir alan tespit eden ekipler, kazı bölgesinde yaptıkları kontrolde tarihi değeri olan herhangi bir malzeme bulamadı. Kazı alanına 3 metre mesafede çalıların arasına gizlenmiş vaziyette 4 adet kürek, 1 adet uzun demir şiş, 5 adet balta, 1 adet manivela taş kaldırma demiri ve 1 adet balyoz ele geçirildi. Olayda ele geçirilen malzemelere Biga Cumhuriyet Savcılığı'nca el konulurken, 6 şüpheli sevk edildikleri adli makamlarca ifadelerinin alınmasından sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. - Çanakkale Kent Haber, 27.02.2012 |
|
TARİHİ ÇUKURBOSTAN'A DEV AÇIK HAVUZ
Bizans döneminde su sarnıcı olarak inşa edilen Fatih'teki Çukurbostan Parkı açık hava havuzuna dönüştürülüyor. Fatih Belediyesi tarafından yürütülen çalışma kapsamında, kültür ve spor amaçlı kullanılan tarihi Çukurbostan'da yapılacak 1000 metrekarelik açık havuz vatandaşların kullanımına sunulacak. Toplam 24 bin metrekarelik alana sahip parkta, her yaştan kullanıcıya hitap eden, içerisinde bulundurduğu kullanım alanlarıyla sosyal, kültürel ve sportif imkanlar için donanımlar da sunuluyor. Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 27.02.2012 |
![]() |
VADİ ZİYARETE KAPATILDI
Kaya yıkılması tehdidi yer alan ve geçtiğimiz yıllarda da aynı sorun nedeniyle ziyarete kapatılan Ihlara Vadisi'nde incelemeler yapıldı. Hazırlanan rapor doğrultusunda Ihlara Vadisi ziyarete kapatıldı. Geniş çaplı inceleme sonrası yılda yaklaşık 300 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği vadinin daha güvenli hale getirileceği bildirildi. Geçtiğimiz yılda bir kayanın düştüğü Ihlara Vadisi, yetkilileri tedirgin ederken, her hangi bir olumsuzluğun yaşanmaması için ziyarete kapatıldığı bildirildi.
Aksaray İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Mustafa Doğan, Ihlara Vadisi'nin ziyarete kapatıldığını belirterek, yapılacak çalışmalar hakkında bilgi verdi. Doğan, "Kapadokya bölgesi içerisinde yer alan şehrin en önemli ziyaret alanlarından birisi olan Ihlara Vadisi'nde bakanlığımız koordinasyonunda bir çalışma gerçekleştiriyoruz. Ihlara Vadisi'nin bir kısmında, turizmin ölü sezonu olan, ziyaretçi oranlarının en az seviyeye düştüğü bu anda turizme kapatıldı.
Bakanlığımız koordinasyonunda 3 tane profesörümüz ve uzmanlardan oluşan bir ekiple Ihlara Vadisi'ndeki tehlike arz eden kayalarla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmalar tamamlandıktan sonra Ihlara Vadisi daha güvenli bir şekilde yerli ve yabancı turistleri ağırlayacak. Bakanlığımız bu konuyla ilgili güzel ve ciddi çalışmalar ortaya koyuyor. Bölgede oluşabilecek herhangi bir anormal durumun önceden önüne geçmek adına turizmin hareketli olmadığı bir dönemde bu çalışmayı gerçekleştirecekler. Bu ay sonunda bölgeye gelecek uzmanlarımızla birlikte bu çalışma nihayete erdirilecek. Bu süre içerisinde de çalışmalar devam ederken kısa süreliğine belli bölgelerin ziyarete kapatılması uygun görüldü. Buna istinaden çalışmalarımızı Ihlara Vadisi'nde sürdürüyoruz. Bu çalışmalar bittikten sonra yılda yaklaşık 300 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Ihlara Vadisi'nin daha işlevsel hale gelmesi ve daha güvenli bir şekilde yerli ve yabancı turistlerimiz tarafından gezilmesi sağlanmış olacak" dedi.
IHLARA VADİSİ Ihlara Vadisi, tektonik yükselmeler ve Hasan Dağı volkanının püskürmesinin ardından çöküntüye uğrayan alanda ilerleyen Melendiz Çayı'nın binlerce yılık aşındırması sonucu oluştu. Yer yer 120 metreye varan derinliği, 14 kilometrelik uzunluğu ve vadi boyunca sıralanmış kiliseleriyle dikkati çeken Ihlara Vadisi, yeşil bitki örtüsü, kilise ve şapelleriyle doğa, tarih ve sanat olgusunu buluşturuyor. Vadiyi her yıl ortalama 300 bin yerli ve yabancı turist geziyor. Aksaray Kent Haber, 27.02.2012 |
|
![]() |
GERÇEK BİR AÇIK HAVA MÜZESİ
Dünyada UNESCO tarafından belirlenen 28 doğal ve kültürel miras listesinde yer alan Kapadokya bölgesinin en büyük açık hava müzesi, Ürgüp İlçesi'ne bağlı Mustafapaşa beldesinde yerli ve yabancı turistlerin hizmetine kazandırılacak.
Mustafapaşa Belediye Başkanı Levent Ak, 10 bin yıllık köklü uygarlığa sahip Kapadokya bölgesinde 80 bin metrekarelik monolotik yapısı ile nadir alanlardan birine sahip Mustafapaşa Beldesi’nde kaya kiliseleri, yeraltı kent yerleşimleri, manastır ve kaya mezarları ile en büyük açık hava müzesinin oluşturulmasına yönelik çalışmaların tamamlanma aşamasına geldiğini belirtti. Kapadokya bölgesinin en büyük açık hava müzesinin Mayıs ayı sonlarında ziyarete açılacağını bildirdi. Hürriyet, Haber: Ahmet Korkmazer, 26.02.20212 |
BİR PİRAMİTİN MALİYETİ 5 MİLYAR DOLAR
ABD merkezli lifeslittlemysteries.com adlı blog, günümüzde Mısır’daki gibi bir piramit inşa etmenin mümkün olup olmadığını araştırdı.
Bloga konuşan Fransız mimar Jean-Pierre Houdin modern piramidi inşa etmek için doğru yöntemi bulduğunu söyledi. Houdin’e göre modern piramidin inşası yapının içinden dışına doğru yükselen sarmal bir rampanın kullanılmasıyla mümkün olacak. Mimarın teorisine göre piramit Mısır’da da bu şekilde inşa edildi. Önce piramidin 3’te 2’si dışarıya kurulan bir rampayla tamamlandı. Daha sonra piramidin içine giren işçiler diğer son kısmı içeriye kurdukları sarmal rampayla bitirdi. İşçiler piramidin son kısmı için de dışarıya kurdukları rampanın malzemelerini kullandı. Houdin ayrıca modern piramidin bu şekilde inşasının 5 milyar doları bulacağını, 1500 ila 2000 işçi ile 5 yılda tamamlanacağını söylüyor. 146.5 metre boyundaki Keops piramidinin taban genişliği 230 metre. Keops piramidi 20 yılda inşa edilmişti. Milliyet, 26.02.2012 |
|
![]() |
KÖPRÜNÜN AYAKLARI DİKİLDİ, HALİÇ'İN SİLUETİ DEĞİŞECEK
İstanbul metrosunun önemli geçiş yerlerinden biri olan Haliç Metro Geçiş Köprüsü inşaatında hummalı bir çalışma var.
Karaköy ile Unkapanı'nı birbirine bağlayan köprünün şantiyesine giren Zaman, geçtiğimiz ay suya indirilen ayakların montajını yerinde izledi. Süleymaniye Camii'nin siluetini etkileyeceği gerekçesiyle, İstanbul'un Dünya Miras Listesi'nden çıkarılmasını gündeme getiren köprünün, 29 Ekim 2013'te tamamlanması planlanıyor. UNESCO'nun talep ettiği proje revizyonlarının yapılması ile birlikte yapımı sekteye uğrayan köprünün inşaat çalışmalarına yeniden başlandı. Köprünün iki şantiyesinde 217 kişi çalışıyor. Deniz geçişi için belirlenen iki güvenli yolda gün boyu motor seferleri sürüyor. Yalova'da imal edilen 380 ile 450 ton arasında değişen ağırlığa sahip köprü ayaklarının montajında milimetrik hesaplar yapılıyor. Köprü ayaklarının yerleştirilmesi için özel olarak vinç getirildi. 800 ton taşıma kapasitesine sahip olan vinç, ayakların tamamının yerleştirilmesinin ardından sökülecek. Deniz seviyesinin 3 metre altında kesilen kazıkların tepesine yerleştirilen köprü ayakları, su altında yapılan kuru havuzlardaki kazıklara kaynaklanıyor. Köprünün 5 ayağından ikisi yerleştirildi. Zaman, Haber: Sevgi Korkut, 26.02.2012 |
"KIŞLADAN VAZGEÇİLİP, GEZİ RESTORE EDİLMELİ"
'Rölevesi bile olmayan Topçu Kışlası'nı yapmak anlamsız. Gezi Parkı önemli' diyen Yüksek Mimar Burak Boysan'a göre her yönetim Taksim'i mimari olarak değiştirip mesaj bırakmak istiyor Kültürel Miras Yönetim Danışmanı Yüksek Mimar
Burak Boysan, eski Taksim'le bugünkü Taksim
projesini AKŞAM'a değerlendirdi: Mimar-yazar Aydın
Boysan'ın oğlu mimar Boysan'ın verdiği çarpıcı
yanıtlar şöyle: Her yönetim Taksim'e 'biz de bunu yaptık' mesajı
bırakmak istiyor. Burası mesaj panosu değil. Tahrir
Meydanı gibi siyasi bir meydan, yılbaşı'ların
kutlandığı, turistlerin geldiği nadir yerlerden
biri.
AKM, kent belliği açısından önemli bir bina. Dolmabahçe Stadı da, yıkılmadan restore edilebilir. Dünyanın emsalsiz olan stadı, mücevher gibi korunacak bir yer. Bu konuda Kültür Bakanı'yla aynı fikirdeyim. Kültür Bakanı'nın Taksim'e bakmasını, gözünü biraz Taksim Meydanı'na dikmesini rica ediyorum. Akşam, Haber: Nebahat Koç, 26.02.2012 |
|
REMBRANDT'IN GÖLGESİNDE IŞIĞIN KARANLIKLA DANSI
Varlığın nimetini daha içerden hissedebilmemiz için ışığı bize bağışlayan Tanrı, zıttını kendi derinliğinde barındıran karanlığın manasını da gösteriyor. Nesnelerin, insanın, tabiatın ışıkla halelenen çerçevesinden yayılan koyuluk sadece sınırsız bir boşluğa işaret etmiyor çünkü. O büyük, tılsımlı buluşmada resmetmenin incelikleri de görünür hale geliyor.
Gerçeğin ateşten çemberine daha da yakınlaşmak için bakışlarını karanlığın ışığa kavuştuğu yere hapseden ressamların cür'eti ürpertici hakikaten. "Size öyle yanıltıcı bir gerçeklik hissi tattıracağım ki, o gerçeğin sadece bana ait olduğunu anlayacaksınız." dercesine resmettikleri 'varlık', kendisine bakanların benzersiz algılarıyla sonsuzlaşıyor. Resim sanatını ebedi kılan, anın durağanlıktan uzaklaşıp zamanın bütün katmanlarından süzülerek geleceğe doğru akabilmesi galiba.
Dört yüz yıl evvel stüdyosunda çalışan Rembrandt'ı hayal etmeye çalışın... Oval, simsiyah bir panonun üzerinde orta yaşlı bir kadın portresi çalışıyor. Kadın 17. yüzyıl başlarında adet olduğu üzere siyahlar giymiş, kolalı beyaz başlık ve kırmalı iri boyunluk takmış. Kalın kaşları, pembe yanakları, göz çevresindeki kırışıklıklar, alnının, burnunun ve çenesinin parlaklığı bir fotoğraf kadar gerçek. Rotterdam'lı zengin bir işadamının karısını resmediyor. Onu kaç neslin göreceğini, kaç asır yaşayacağını bilmiyor. Geniş pencerelerden süzülen ışık huzmeleri parkelerde, ressamın nasırlı parmaklarında, kadının siyah elbisesinde dolaşıyor. Sezgisel bir inançla karanlığın içine yerleştirdiği kadının bakışlarını hakiki kılmaya çalışıyor. Birlikte, ışıkla karanlığın uyumlu dansını seyrediyorlar. O resmi ölümsüz yapan sadece ressamın yeteneği değil, emsalsiz bir 'iç bakış'a sahip olması sanırım. Biz Rembrandt'ı, Vermeer'i, Van Gogh'u tanıyoruz. Belki günışığına çıkmadan kaybolmuş yüzlerce isimsiz 'göz' vardı. Kimileri sarayların görkemli odalarını, kimileri burjuvaların gösterişli evlerini süsledi. Belki bazıları balık pazarlarında, liman kahvehanelerinde, terzihane odalarında kaybolup gitti. Ama geriye kalanlar bile onlarca yıl savaşmış, küçük bir ülkenin tarihini, estetik değerlerini, kültürel iklimini, sosyal yaşamını, mimarisini, halkın sıradan alışkanlıklarını ve kendine has coğrafyasını anlatmaya yetiyor.
Sakıp Sabancı Müzesi'nde (SSM) açılan 'Rembrandt ve Çağdaşları' başlıklı sergide, Hollanda'nın 'altın çağına' ait 59 sanatçının 73 tablosu yer alıyor. 17. yy'da denizaşırı ticaretin getirdiği refahla Avrupa'nın gelişmiş ülkelerinden biri haline gelen Hollanda'nın, ihtişamı kadar kırsal ve kentsel yaşamını yansıtan tabloları bir arada görmek, dönemin ruhunu da izleyene yansıtıyor.
Eserlerin toplanabilmesi için verilen uğraş, 1800 yıllarında kurulmuş olan Rijksmuseum'un renovasyonu nedeniyle resimlerin başka ülkelerde de sergilenebilmesi, serginin eğitim ve konferanslarla desteklenecek olması gibi unsurlarının yanı sıra vurgulanması gereken önemli bir özelliği daha var: Türkiye'de daha evvel başka hiçbir müze ve sergide tanık olmadığım ışıklandırma tasarımı, sergileme yönteminin en az sergi hazırlamak kadar mühim bir iş olduğunu gösteriyor. Bir resmi 'görünür' kılan sadece çerçevesi değil, onu bakanın algısıyla uyumlu hale getirecek uygun ortamı hazırlamak.
Altın Çağ'da uzmanlaşmayı seçtikleri konularda üsluplarını geliştirenlerin tıpkı ustaları gibi hikayenin, nesnenin, tekniğin ötesinde 'ışık-gölge' oyunlarının gücünden beslendiği görülüyor. Aslında her birinin ışığı, görebildikleri dünyanın sınırları kadar genişliyordu. Rönesans gelişmelerinden etkilenenler, dini temaların etrafında dolaşanlar, manzara resmedenler, natürmort çalışanlar, her biri resimdeki ışık kullanımının farklı açılarını ders verir gibi gösteriyordu sanki. Resim sanatı bir dönemi, insanı, gerisindeki felsefeyi, estetik duygusunu resmin diliyle anlatırken, sanatçının esere bakan gözlerle buluşabildiği mucizevi anları da içeriyor haliyle. Dolayısıyla sergiyi gezerken sadece dört asır öncesine seyahat etmedim ben, daha tılsımlı bir 'uyanış' tecrübesi yaşadım.
Jan Steen'in 'fırıncı' resminde, karanlığın içinden kızarmış nar gibi gülümseyen ekmekler ve fırıncının tepsiyi tutan damarlarını belli eden iri kolu, hayatın sıradanlığıyla birlikte geçici olmaya meydan okuyor sanki. Sonra asırlardır aynı pencereden dünyayı seyreden 'hayalci' kız... (Penceredeki Genç Kız, 1655-60) Rembrandt'ın öğrencilerinden Nicolas Maes'in kızın düşünceleriyle, şeftali rengi yanaklarıyla buluşturduğu meyveler, hayaller ve insan arasındaki kaçınılmaz akrabalığı çıplak bırakmıştı. Adrien van der Werff'in otoportresindeki merhametli bakış onu hemen tanışıp sevmeye hazır dostlarımdan biri yaptı. Adrian Coorte'nin Kuşkonmazlar'ı (1697), gördüğüm hiçbir natürmorta benzemiyordu. Siyah bir fonun içinde mücevher gibi parıldayan bir sebze demetinin insanı böylesine acıtarak canlandıracağını düşünmemiştim doğrusu. Abraham Mignon'un çiçekleri, (Devrilmiş Buket 1660), kendi muhayyilesindeki gerçeği gösteriyordu. Aynı anda açmayan çiçekleri bir resimde kavuşturması imkansızlığın perdesini aralıyordu. Vermer'in 'Aşk Mektubu' farklı okumalar vaat ediyordu.
Velhasıl, 'Rembrandt ve Çağdaş-ları'nda sergilenen eserler, onlara 'iç gözle' bakanlara kendi anlam kapılarını aralatacak, karanlıkla ışığın muhteşem dansını izlettirecek. Daha ne olsun? Zaman, Haber: A. Esra Yalazan, 26.02.2012
Dutch School ressamları söz konusuysa, ışıktan söz edilmesi beklenir bir şey elbet; çünkü Rembrandt başta olmak üzere bu ekolün ressamları ışığı yeniden keşfetmişler adeta. İnsan eliyle ışığı yeniden yaratmışlar.
Evet.. Rembrandt, ışığın içinde yürümüş bir ressamdır; karanlıkları terk ederek, yepyeni bir aydınlık titreşimi yaratarak adeta sanatıyla ışığı özgürleştirmiştir. Ve onun ışığı, göz alıcı hatta sert görünse bile; aslında insani, sıcak ve kadifemsidir bana göre. Gerçekliği olmayan bir ışıktır bu; sadece ve sadece bir "Rembrandt ışığı"dır.
Rembrandt ve çağdaşlarının eserlerindeki "ışık ve gölge" 350 yıldır konuşuluyor ve yazılıyor herhalde. Bugün artık bu konuda tek bir yazı okumak, üstüne bir de sergiyi gezmek, insana bir ömür yetebilir gibi geliyor.
Peki, Rembrandt ve çağdaşlarının tablolarında yok mudur başka özellikler "ışık ve gölge"den gayrı?
Olmaz mı hiç, bakmak isterseniz, görülür anında.
Işığın, karanlığın, rengin, kompozisyonun, mekanın ve detayın olağanüstü bir ustalıkla yansıtıldığı bu eserlerde insanın dikkatini daha çok portreler çekiyor.
Ve bu portrelerin pek çoğunda Hollanda'nın 17. yüzyılının insanları yer alıyor; ancak, bakarsanız, bu şahısların sosyal, sınıfsal konumları hayli üst düzey; tablolarda, o dönemin tüccarları, üst düzey komutanları, kilisenin ve toplumun yöneticileri, akademisyenler ve bunların aileleri betimlenmiş daha çok. Bu portreler o kadar güçlü ki, ifadelerinden, duruşlarından, kıyafetlerinden ve mücevherlerinden zenginlik, güç ve gurur fışkırıyor adeta.
Ama, yine bakarsanız: Bu sınıfın dışında yer alan insanların, halkın ise (İstanbul'daki sergide de gözlemleneceği gibi) bu değerli ressamlar tarafından yapılmış portreleri yoktur pek; onlar –yani hizmet eden sınıf– daha çok işlerinin başında resmedilmişlerdir.
Hollanda sanatının altın çağı olarak adlandırılan bu dönemin resim sanatında sınıfsal fark oldukça nettir aslında bana göre. Yani bu altın çağ, o dönemin burjuvazisinin (ön burjuvazi demek daha doğru) altın çağıdır aslında. Fırın işçisi yine fırın işçisidir, balıkhanedeki balıkçı ve mekanındaki terzi de öyle, onlar öyle resmedilirler bu yüzden.. altın çağ onlara pek dokunmamıştır.
Rembrandt ve çağdaşları, Hollanda'nın ticaretinin, biliminin en zengin olduğu zamanda, resim sanatında bir devrim yaratmış oldular. Dünyanın zenginliklerini ele geçirmiş az sayıda ülkeden biriydi o zamanın Hollanda'sı. Egemen sınıfı (ön burjuvazi) eğitimli ve sanata düşkündü. Bu sınıf, bilime yaptığı yatırımın yanısıra, sanata da (özellikle resim sanatına) önemli bir destek verdi.
Rembrandt ve çağdaşları zamanında, Avrupa'nın sanatta gelişmiş diğer ülkelerinde Barok dönem yaşanıyordu. Ne var ki, Rembrandt ve diğer ressamlar (bazı görüşler, Barok'tan etkilendiklerini ileri sürse de), bu büyük dalgadan çok da fazla etkilenmemişler; Barok akımın, hayatı betimlerken oluşturduğu idealizasyona itibar etmeyerek, kendi coğrafyalarının realist geleneğini miras olarak kabul etmişler ve primitif Flaman sanatından yola çıkarak, kendilerine ait bir kültürel değeri referans almışlar bana göre.
Rembrandt'ın kompozisyonlarında yer alan kalabalık sahnelerde (örneğin en önemli eserlerinden biri sayılan Anatomi Dersi –gerçi sergide yok ya–) gerçeklik, son derece yoğun ve canlı bir betimlemeye sahiptir. Bu da Dutch resim ekolünün ne kadar gerçekçi olduğunu gösterir zaten.
Ayrıca Rembrandt'ın günlük hayatla ilgili resimlerini de hatırlayabiliriz bu anlamda. Ancak bu gerçekçilik, bu ekolün ifade biçimi içinde bir mana gizliliği saklar bana göre. Öyle ki, bu gizlilik, düşünceyle, hayal edilenin tam da sınırında yer alır; ikili bir durum söz konusudur anlayacağınız; görünenin yansımasıyla, görünmeyenin görüntülenmiş ifşası. Yani, o karmaşık iç dünyanın deşifrasyonu.
Rembrandt ve Çağdaşlarının resimlerindeki o eşsiz ışığa gelince...
Bu ressamlar ışığı nasıl yeniden yaratmışlar böyle?
İnsanın ruhuna gerçekten nüfuz edildiğinde, bu ruhun ışığı yakalanır ve sanat marifetiyle yeni bir ışık olarak örneğin tuvale yansıtılır. Artık sanatçının duygusundan ve becerisinden filtre edilmiş, öznel bir ışıktır bu; ancak esere dönüştüğünde ise artık estetik bir hal almıştır. Gerçekliği, resmedilen şahsın iç aleminin somutlaştırılarak (biçimlendirilerek) dışarı yansıtılmasıyla estetikleştirilmiş bir gerçekliktir. Bu da çok az sanatçıda ortaya çıkabilen yaratıcı ve derin bir deha ürünüdür.
Kuruluşunun 10. yılını kutlayan Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nin "Karanlıkla Işığın Buluştuğu Yerde... Rembrandt ve Çağdaşları - Hollanda Sanatının Altın Çağı" sergisinde (ki, Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yılı vesilesiyle hazırlanmıştır)Rembrandt'ın yanı sıra Johannes Vermeer, Frans Hals, Jan Steen, Jacob van Ruisdael gibi pek çok büyük ismin bulunduğu 59 ressama ait 73 tablo, 19 desen, 18 obje sergileniyor.
Rembrandt ve Çağdaşları Sergisi, 10 hazirana kadar Sakıp Sabancı Müzesi'nde. Rembrandt'ın –beklenen– o çok ünlü tabloları yok sergide ve Johannes Vermeer'den ise sadece Aşk Mektubu adlı o küçük muhteşem tablo var. Ki, bence sadece onu görmek için bile gitmeye değer bu sergiye. Taraf, Haber: Telesiyej, 28.02.2012 |
|
"BALIKLIGÖL EFSANESİ PARA KAZANMAK İÇİN UYDURULDU"
Merkezi
Adana’da olan Furkan Eğitim
ve Hizmet Derneği tarafından
Atatürk Spor Salonu’nda ’İbrahim’i mücadele’
isimli konferans düzenlendi. Radikal, Haber: Ali Leylak - Ömer Pınar, 26.02.2012 |
|
"KAMAN-KALEHÖYÜK KAZILARININ HER KATINDA BİR MEDENİYET VAR"
Hitit Üniversitesi Hitit Uygarlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından “Çeyrek Yüzyıl Işığında Kaman-Kalehöyük Kazıları” konulu bir konferans düzenlendi.
Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü Müdürü, Kaman-Kalehöyük Kazı Başkanı Dr. Sachihiro Omura’nın konuşmacı olarak katıldığı konferans, dün saat 15.00’de Anitta Otel’de gerçekleştirildi.
Konferansa; eski Çorum Valisi ve eski Anayasa Mahkemesi Üyesi Mustafa Yıldırım, Hitit Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Osman Eğri, İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Özüdoğru, Müze Müdürü Önder İpek, Hitit Üniversitesi Hitit Uygarlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof.Dr. Ahmet Ünal, Çorum Haber Gazetesi Genel Müdürü Mehmet Yolyapar, bazı üniversite görevlileri, akademisyenler, öğrenciler ile kurum ve kuruluşlardan ilgililer katıldı. Prof.Dr. Ahmet Ünal’ın açılış konuşmasıyla başlayan konferansta Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü Müdürü, Kaman-Kalehöyük Kazı Başkanı Dr. Sachihiro Omura, Kaman-Kalehöhük kazıları, çıkan eserler, kazıların Türk tarihi açısından önemi, anıları ve beklentileri hakkında bilgiler aktardı.
Konuşmasını Türkçe olarak ve akıcı bir dille yapan Japon kazı başkanı Omura, zaman zaman katılımcıları güldürmeyi de başardı.
Dr. Omura, konuşmasına Prof.Dr. Tahsin Özgüç ile yaşadıklarını anlatarak başladı. Kaman-Kalehöyük kazılarına 28 yıldır devam ettiklerini belirten Omura, kazıların 70-80 yıl, hatta 100 yıl bile sürebileceğini, çok detaylı, titiz bir çalışma gerektirdiğini ifade etti. Omura, “Toplam kazılarda 3 bin 600 torba doküman bulduk. Bunun yüzde 10’unu tespit edebildik. 240 bin adet eser çıkarttık şu ana kadar. Yapılan kazılarda her katta farklı bir medeniyete ait izler var. Kazılardan elde ettiğimiz veriler neticesinde Roma, Bizans, Osmanlı’nın geçmiş dönem bulgularına rastladık. Araştırmalarımıza sürekli olarak aralıksız devam ettik. Bu bulguları çözmeye başladık. Bulgular neticesinde ise eserlerin Tunç devrine ait olduğu kanaatine vardık. Kazılarımıza devam ediyoruz ve bu kazılar daha 50 – 60 sene sürecektir” dedi. Çorum Kent Haber, 25.02.2012 |
|
AMBARKÖY AÇIKHAVA MÜZESİ BU YIL AÇILACAK
Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, Ladik İlçesi'nde oluşturulan ve çivisiz ahşap camii de bünyesinde bulunduran Ambarköy Açık Hava Müzesi'nin bu yıl tamamlanarak ziyarete açılacağını söyledi.
18. ve 19. Yüzyılda tarımda kullanılan ve kaybolmaya yüz tutmuş ahşap kültürünün gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak amacıyla proje kapsamında uygulama aşamasında bulunan Ambarköy Açık Hava Müzesi’ndeki çalışmalara hızla devam ediyor. Ambarköy Açık Hava Müzesi’nde, 56 köydeki kaybolmaya yüz tutmuş ambarlar bir araya getirilerek, Akpınar Mahallesi sınırları içinde yer alan, çevre düzenlemesi yapılmış bir bölgede Ambarköy ismiyle açık ve fonksiyonel bir müze oluşturularak Ladik İlçesi'nde alternatif ve fonksiyonel bir turizm adası oluşturulması hedefleniyor.
Konuyla ilgili bilgi veren Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, "Tarihi ve kültürel miraslarımıza sahip çıkılarak geçmişten geleceğe etkin bir miras olan ahşap kültürünü ön plana çıkararak ilçemizi, benzeri bulunmayan ve ülke çapında örneği olmayan Alternatif Turizm Merkezine dönüştürerek, yeni bir turizm modeli oluşturulması öngörülmüştür." dedi.
Turizm alt yapısına yönelik olarak ambarlamızda yöremize özgün el sanatları, yöresel yiyecekler ve içecekler ile yerli ve yabancı turistlere farklı bir kültür değişik yönleriyle sunacağını belirten vali Aksoy, “Bu nedenle sahillerden uzak doğayla iç içe gelişen alternatif turizmin ilçemizde, ilimizde hatta yurdumuzda ilk ve tek örnek bir model olacaktır’ diye ifade etti.
Açık Hava Müzesi’nde bulunan çivisiz tarihi camiyide gezerek incelemelerde bulunan Vali Aksoy şöyle devam etti: İlimizin sosyo-kültürel olarak farklı zenginliklerin bir arada olduğu Ladik’te bir değer olan Ambarköy, nesilden nesile kültürümüzün, gelenek ve göreneklerimizin aktarıldığı bir ayna olacaktır. Dünyada eşi bulunmayan proje bu yıl içerisinde tamamlanarak hizmete açılacak.
Ambarköy Açık Hava Müzesi'nde, 19 adet ambar, tarihi şadırvan, 3 adet ahşap köy evi, 4 adet su kuyusu, dere, göl, köy fırını, 4 adet sergen ve serender, su değirmeni, müze binası, kemer köprü, Ambarhan ve çocuk oyun parkı bulunmakta ve ilçenin merkezi ve köylerinde atıl duruma gelmiş dibek (soku) taşları, tarihi değeri olan sütun başlıkları ve benzer taş malzemeler, tarımda kullanılan metal malzemeler ve dokuma örnekleri sergilenecek. Turizm Gazetesi, 25.02.2012 |
|
"BU ÇALIŞMA ADANA'NIN TARİHİ KİMLİĞİNİN ORTAYA ÇIKMASINDA MİLAT OLSUN"
Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, 'Tepebağ Höyüğü ve Kentsel Sit Alanı Sağlıklaştırması Çalıştayı'nın Adana'nın tarihi kimliğinin ortaya çıkmasında milat olmasını diledi.
Adana Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama ve Denetim Bürosu (KUDEB) Şube Müdürlüğü'nce düzenlenen 'Tepebağ Höyüğü ve Kentsel Sit Alanı Sağlıklaştırması Çalıştayı' Seyhan Oteli'nde yapıldı. Organizasyonun açılışında konuşan Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, kültür ve sanat merkezi olması, tarihi kimliğinin ortaya çıkması konusundaki çalışmaların devam edeceğini söyledi. Çalıştayın kentin tarihi değerinin ortaya çıkarılması açısından önemli sonuçlar çıkaracağına inandığını ifade eden Coş, konuyla ilgili valilik, büyükşehir ve ilçe belediyeleri ile bütün duyarlı kuruluşların işbirliği halinde çalışmasını istedi. Bu çalışmaların aynı zamanda hızlı şekilde sürdürülmesi gerektiğinin altını çizen Coş, "Ama bu bazen arzu ettiğimiz şekilde yürümüyor. Bu toplantının bu anlamda milat olmasını diliyorum." dedi.
Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Zihni Aldırmaz da Koruma Kurulu kararıyla çeşitli mahalleleri kapsayan 80 hektarlık sahanın sit alanı olarak kabul edildiğini kaydetti. Büyükşehir Belediyesi'nin, Adana'nın tarihi kimliğinin korunmasıyla ilgili yaptığı çalışmalar hakkında bilgi veren Aldırmaz, şunları söyledi: "Valilik ve Seyhan Belediyesi ile birlikte kentin kültürel dokusunu korumak ve Adana'yı müzeler kenti yapmak için br protokol yaptık. Adana Tarihi Kent Merkezi protokolü ile hız kazandı. 56 binanın bedelleri ödenerek geniş bir kazı alanı oluşturuldu. Biz de Büyükşehir Belediyesi olarak eski halkevi binası olan tarihi binamızı aslına uygun şekilde restore ettirdik. Bu binayı Büyükşehir Belediyesi ve Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörlüğü birlikte kullanıyor. Hepsinden önemlisi sanat ağırlıklı olarak senfoni, tiyatro ve sergi salonu olarak hizmet veriyor." Şıh Cemil Nardalı ve Şakirpaşa Konakları gibi tarihi binaları kamulaştırdıklarını hatırlatan Aldırmaz, kamulaştırdıkları 5 ayrı yapıyla ilgili çalışmaların sürdüğünü vurguladı. Sinema Müzesi yanındaki tarihi yapının da belediyeye kazandırıldığına dikkat çeken Aldırmaz, ilde 4 olan müze sayısını açılan kent müzeleri ile 11'e çıktığını anlattı. Aldırmaz, Sinema Müzesi'nin Anadolu'da tek olma özelliğini taşıdığına işaret etti. Bölgesel işbirliğinin önemi üzerinde de duran Aldırmaz, Adana, Osmaniye, Mersin, Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay illerinin birlikte hareket edip tarihsel mirasa sahip çıkması gerektiğini bildirdi. Bölgenin envanterinin çıkarıldığı 500 sayfalık ve içinde bin 500 fotoğrafın yer aldığı bir kitap hazırladıklarını açıklayan Aldırmaz, çalıştayın başarılı geçmesini diledi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Müşaviri İsmail Salman ise bölgenin tarih ve kültür açısından büyük öneme sahip olduğunu hatırlattı. Geçmişte kendisinin de Adana Koruma Kurulu'nda görev yaptığını belirten Salman, Gaziantep, Hatay, Tarsus'un korumanın ruhuna ve özüne uygun olarak geliştiğini dile getirdi. Ülke genelinde şu anda 12 bin civarında Türkiye genelinde arkeolojik SİT'in varlığına işaret eden İsmail Salman, bunun yaklaşık bin 500 tanesi Adana Koruma Kurulu'nun altına imza attığı SİT'ler olduğunu ifade etti. Zaman, Haber: Mehmet Şahin, 25.02.2012 |
|
KANALİZASYON SUYUNUN BOŞALTILDIĞI İNAĞZI MAĞARASI KURTARILMAYI BEKLİYOR
50 metrelik bölümüne giren Vali Ayyıldız, içine yıllardır kanalizasyon suyu akıtıldığı için turizme kazandırılamadığı belirtilen mağara hakkında bilgi aldı. Zonguldak'ta sahilden başlayıp Bağlık Mahallesi'ne kadar uzanan 793 metre uzunluğundaki İnağzı Mağarası, doğal güzelliği ile mağara turizmi açısından büyük önem taşıyor. Mağara, damlataş oluşumları açısından da son derece zengin bir doğal güzellik olarak değerlendiriliyor. Mağaraya kanalizasyon akıtıldığını ileri süren mahalle sakinleri ise yetkililerin duruma el koyarak mağarayı turizme açmasını istiyor.
İnağzı Camii Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanı Ahmet Kurt'un daveti üzerine mahalleye gelen Ayyıldız, ilk olarak İnağzı Geçit mevkiindeki yaklaşık 50 bin metrekare olan boş araziyi gezdi. Beraberinde İl Milli Eğitim Şube Müdürü Kadri Arslan'la birlikte arazide inceleme yapan Vali Ayyıldız, Ahmet Kurt ile İnağzı Mahallesi Muhtarı Mustafa Hamzaçebi'den arazi hakkında bilgiler alarak, bu alanın eğitim kampüsü olarak değerlendirilebileceğini belirtti. Vali Ayyıldız daha sonra Sahil mevkiinde girişi bulunan İnağzı Mağarası'nı inceleyerek bu konuda bir karara varacaklarını kaydetti. Mağaranın içler acısı hali medyada yer alınca Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü olaya el atmıştı. Kurul'un 20 Ocak 2011 tarihli kararına göre; "Taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen İnağzı Mağarası'nın yeraltındaki uzanımı ve söz konusu kanalizasyon uygulamasının, mağaranın fiziki ve doğal yapısına zarar verip vermediğinin tespiti için Zonguldak Belediye Başkanlığı tarafından Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü'ne gerekli inceleme ve tespit çalışmasının yapılması." istenmişti. Zaman, Haber: Abdullah Karabacak, 25.02.2012 |
|
NUESTRA SENORA DE LAS MERCEDES BATIĞI İSPANYA'YA DÖNÜYOR
Florida merkezli Odyssey Deniz Araştırma Şirketi ile Madrid hükümeti arasında “Nuestra Senora de las Mercedes” gemisinin batığında bulunan hazineyle ilgili hukuki savaş beş yılın ardından, dün hazinenin iki askeri uçağa yüklenip İspanya’ya doğru yola çıkmasıyla sona erdi.
Nuestra Senora de las Mercedes, Ekim 1804’te Santa Maria Burnu Savaşı sırasında Cebelitarık Boğazı açıklarında İngiliz savaş gemilerinin hedefi olmuş ve batmıştı.
Odyssey şirketi Mayıs 2007’de batığı keşfetmiş ve hükümet yetkililerini bilgilendirmeden hazineyi ABD’ye götürmüştü.
Yaklaşık değerinin 500 milyon dolar olduğu tahmin edilen hazine o günden bu yana Florida’nın Tampa şehrinde bulunan bir depoda tutuluyordu.
Morer, 595 bin gümüş ve altın sikkenin yanı sıra, dini resimler ve sandıklardan oluşan hazinenin dikkatle taşındığını belirterek, “Hazine çok kötü bir durumda çünkü 208 yıl boyunca su altında kalmış. Korumak için hala da su altında tutuluyor” diye konuştu. Hürriyet, 25.02.2012 |
|
BOĞAZİÇİ'NE DE KENTSEL DÖNÜŞÜM GELİYOR
Habertürk, 25.02.2012 |
|
O İNCİL'İN ALTINDAN SUSURLUK ÇIKTI
Ankara adliyesi
deposunda bulunan tarihi İncil, KKTC’deki St.
Barnabas Manastırı soygunu ve olayı araştıran
Kıbrıs’lı gazeteci Kutlu Adalı cinayeti ile
bağlantılı çıktı. Vatan, 25.02.2012 |
|
![]() |
İŞADAMLARI TÜTÜN HAN İÇİN YARIŞACAK
Karaköy Bankalar Caddesi üzerinde bulunan ve şu anda ING Bank binası olarak kullanılan 150 yıllık tarihi Tütün Han satışa çıkarıldı. 25 milyon muhammen bedel biçilen bina, çarşamba günü Eskidji Müzayede tarafından açık artırmayla satılacak. Eskidji Müzayede Başkanı Dikran Masis, binaya çok sayıda yerli ve yabancının talip olduğunu belirterek yapının otel yatırımlarına uygun olduğunu söyledi. 66 odası bulunan binaya turizm yatırımcıları ve yabancı fonların talip olduğu öğrenildi. Toplam 3 bin 757 metrekarelik kullanım alanı bulunan bina için işadamları kıyasıya yarışacak. Sabah, Haber: Dilek Taş, 25.02.20212 |
GUERNICA'YA SAĞLIK TARAMASI
Resmin
uzmanlar tarafından incelenebilmesi için devasa bir
robot, savaş karşıtı siyah-beyaz şaheserin
onbinlerce mikroskobik fotoğrafını çekiyor.
"Pablito" adı verilen ve 27 metrekarelik resmin 1
metre uzağına yerleştirilen robotik mekanizma,
müzenin kapalı olduğu akşam saatleri ve Salı günleri
çalışmaya başlayarak gece boyunca
Guernica'yı tarayıp onun fotoğrafik DNA'sını
kaydediyor. Habertürk, 25.02.2012 |
|
2 BİN 500 YILLIK KİTABEYİ ÇALDILAR
İlçenin Lale Adası’nda bulunan Turizm Otelcilik, Ticaret Meslek Lisesi ile Denizcilik Meslek Lisesi’nin denize bakan kısmında bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca 2. derecede Antik Kent olduğu açıklanan kayalık alanda bulunan MÖ 330’lu yıllara ait olduğu savunulan tarihi bir kitabe kayıplara karıştı. Üzerinde Roma dönemine ait Latince harflerin bulunduğu yaklaşık 100X40 ebatlarındaki kitabenin kim ya da kimler tarafından yerinden söküldüğü ise öğrenilemedi.
Kitabenin bulunduğu kayalığın kenarlarının düzgün bir biçimde kesilmiş olduğu gözlenirken, yazıtın yeri de dikdörtgen bir boşluk kalmış durumda. Hiçbir korumanın olmadığı Lale Adası'ndaki tarihi kayalıkların üzerinde teneffüs saatlerinde her iki lisenin onlarca öğrencisinin neşe içinde gezindiği gözlenirken, bu öğrencilerden bazıları fotoğrafını gösterdiğimiz kitabenin birkaç ay öncesine kadar antik kayalıklarda olduğunu, ancak son birkaç aydır bu kitabenin yerinde yeller estiğini belirtmeleri dikkat çekiyor.
Bazı öğrenciler ise, yaklaşık 2 ay kadar önce kayalıkların bulunduğu alanda bir özel kamyonetle gelen 5-6 kişilik gurubun kayalıkları keski ve çekiçlerle kazdıklarını sınıflarının penceresinden gördüklerini ifade ediyor. Antik kentte; kitabenin dışında Doğu Roma İmparatorluğunun sembollerinden olan iki insan bebeği emziren kurt figürünün (Romus Romülüs) bulunduğu büyük kayanın ise çeşitli yerlerinden keski çekiç gibi aletlerle oyularak yerinden çıkarılmak istendiği ilk bakışta göze çarpıyor.
Haber Ekspres, 24.02.2012 |
|
POMPEİOPOLİS KAZILARI KÜ BÜNYESİNDE DEVAM EDECEK
Kastamonu Üniversitesi bünyesinde açılacak olan Arkeoloji Bölümü ile Taşköprü’de devam eden Pompeipolis kazıları da yeni bir ivme kazanacak. Almanya Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Latife Summerer’in de Kastamonu Üniversitesi kadrosuna dahil olması sonrası hız kazanan çalışmalar son aşamasına geldi. Nisan ayında Kastamonu Üniversitesi’nde göreve başlayacak olan Prof.Dr. Summerer, yeni açılacak olan Arkeoloji Bölümü’nün başına geçecek. Arkeoloji Bölümü’nün araştırma merkezinin halen Pompeipolis kazılarının devam ettiği Taşköprü İlçesi'nde bulunacağını dile getiren Kastamonu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Seyit Aydın, kentin ihtiyacı olan yeni bölümler açmak için de girişimlerde bulunabileceklerini ve her zaman istihdam sağlayacak bölümler açmayı hedeflediklerini belirtti.
Geçtiğimiz gün İl Milli Eğitim Müdürü Bilal Yılmaz’ı ziyareti sonrası Arkeoloji bölümü ile ilgili gazetemizin sorularını yanıtlayan Rektör Aydın, “Arkeoloji Bölümü’nü bu yıl içerisinde faaliyete geçirmeyi planlıyoruz. Üç kişilik öğretim kadrosunu tamamlarsak öğrenci de alabiliriz” dedi.
“Eylül ayına kadar çalışmalarımızı tamamlamak hedefindeyiz” şeklinde açıklamada bulunan Aydın şunları söyledi; “Arkeoloji Bölümü’nü Fen-Edebiyat Fakültesi bünyesine dahil edeceğiz. Arkeoloji Bölümü’nün araştırma merkezi de Taşköprü’de olacak. Bölümde şu anda bir profesörümüzün işlemleri bitti.
Almanya Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Latife Summerer artık üniversitemizin bünyesine katıldı. Nisan ayından itibaren göreve başlayacak. Almanya’daki işlemlerini tamamlayıp üniversitemizin eğitim kadrosundaki yerini alacak. Bu sezondan sonraki Pompeipolis kazısı üniversitemizin bünyesinde devam edecek. Memleketimizin ihtiyacı gözönüne alınarak fakülte ve bölüm açma teklifinde de bulunuruz. Her zaman istihdam yaratacak bölümler açmayı hedefliyoruz” dedi. Kastamonu Postası, 24.02.2012 |
|
"BİR KAMUSAL MEKANIN ALTI VE ÜSTÜ AYRI AYRI ELE ALINMAZ"
Yapı, Haber: Mesut Tufan, 24.02.2012
Radikal, Haber: Elif İnce, 27.02.2012 |
|
KÜTÜPHANEDEN 13 BİN KİTAP ÇALDI
Almanya'da bir memur kütüphaneden kitap çalarken yakalandı. Asıl sürpriz ise evindeydi, polisin yaptığı aramada 13 binden fazla tarihi kitap bulundu.
Almanya Hessen Eyaleti Kültür Bakanlığı'nın
bir çalışanı tarihi
kitap merakının kurbanı oldu. Polis, memurun
Darmstadt'taki evinde tüm ülkedeki kütüphanelerden
çalınmış 13 binden fazla bilimsel yapıt buldu.
Kassel Savcılığı, eserlerin önemli bir bölümünün
18'inci yüzyıldan kalma olduğunu, bir kısmının ise
17'inci yüzyılın son dönemlerinden olduğunu
açıkladı.
Kitapların değerinin milyonlarla ölçüldüğü
tahmin ediliyor. Suçlamalara yönelik henüz bir
açıklamada bulunmayan zanlı görevden alındı. Habertürk, 24.02.2012 |
|
KIRKAĞAÇ'TA KAÇAK KAZI OPERASYONU
Manisa'nın Kırkağaç İlçesi'ne bağlı Yağmurlu Köyü yakınlarında operasyon düzenleyen jandarma, kaçak kazı yaptığı ileri sürülen 5 kişiyi yakaladı. Operasyonda, Lidya Uygarlığı dönemine ait lahit mezar ele geçirildi.
Manisa İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı ekipler, Yağmurlu Köyü yakınlarında kaçak kazı yapıldığı ihbarı üzerine çalışma başlattı. Harekete geçen jandarma, köy yakınındaki kazı alanına operasyon düzenledi ve 5 kişiyi yakaladı. Şüphelilerin izinsiz kazı sırasında bulduğu Lidya Uygarlığı dönemine ait olduğu düşünülen MÖ 500- 300 yıllarından kalma lahit mezar, el konulup Manisa Müze Müdürlüğü yetkililerine teslim edildi. Gözaltına alınan 5 kişi, işlemlerinin ardından sevk edildikleri adliyede çıkarıldıkları mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Ayrıca söz konusu bölgede Manisa Müze Müdürlüğü yetkilileri tarafından kurtarma kazısının yapıldığı bildirildi Manisa Kent Haber, 24.02.2012 |
![]() |
GELİBOLU YARIMADASI'NDA 12 BİN YIL ÖNCESİNE AİT AYAK İZLERİ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Onur Özbek başkanlığındaki ekip, 12 bin yıl önce Gelibolu Yarımadası’nda insanların yaşadığına dair bulgulara rastladı.
Doç.Dr. Özbek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 12 bin yıl önce “Üst Paleolitik” denilen dönemde insanların taş, kemik ve ahşaptan yaptıkları aletlerle avlandığını ve hayatta kalmaya çalıştığını belirtti.
Söz konusu dönemde hiçbir mimari yapının bulunmadığını anlatan Özbek, tarih öncesi dönemde insanların, geniş alanlara kurdukları ilkel barınaklarda yaşadığını, av hayvanlarının bol olduğu yerlerde avlandıklarına işaret etti.
Özbek, Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle gerçekleştirdikleri araştırmada, Gelibolu Yarımadası’ndaki Anafarta Koyu ile Tuz Gölü yakınlarında buldukları kamp alanının yaklaşık 2,5 hektara yayıldığını belirterek, “Bu yerleşim yerinde tarih öncesi dönemde yaşayan insanların ürettikleri binden fazla yontma taş alet bulduk. Bu aletler üzerinde yapılan ilk tipolojik araştırmalar, bunların günümüzden en az 12 bin yıl öncesinde üretildiklerini göstermektedir. İnsanlara ait bu çok eski izlerin kesin tarihinin ortaya çıkartılabilmesi için burada sistematik bir bilimsel kazı yapılması gerekiyor” dedi.
Şimdiye kadar Gelibolu Yarımadası’nda bu kadar eski yerleşim ya da kamp alanı bulunmadığını dile getiren Onur Özbek, şu bilgileri verdi: “Gerek Çanakkale bölgesinde, gerekse Trakya’nın güneyinde bu kadar geniş bir alana yayılmış ve binlerce yontma taş alet olan böyle bir arkeolojik alan ilk defa bulunmuştur. Çevrede bu döneme ait benzer bir yerleşim yeri, Yunanistan’ın Limni Adası’nda iki yıl önce keşfedilmişti. Günümüzden 8 ila 10 bin yıl öncesine ait Anadolu’nun, Ege kıyılarındaki tüm tarih öncesi yerleşmeler ise ayrı bir öneme sahiptir. Bunun nedeni, Neolitik dönem dediğimiz ‘tarıma ilk geçiş dönemi’nin Anadolu’dan Avrupa’ya yayılıp yayılmadığı tartışmasıdır. Bu, son 10 yıl içinde bilim adamlarının hakkında en çok bilimsel yazılar yazdığı konulardan biridir. Gelibolu Yarımadası’nda yapılan bu keşif, uluslararası bilim çevrelerinde en saygın bilimsel yayınlardan biri olan Quaternary International’da bu ay yayınlandı.”
Doç.Dr. Onur Özbek, Gelibolu Yarımadası’nda yaklaşık bin kilometrelik alanda bazen jeologlarla prehistorik insan tarafından kullanılma potansiyeli olan değişik kayaçları bulmaya çalıştıklarını söyledi.
Bölgede yapılan çalışmalarda en önemli buluntulardan birinin çakmak ya da çört taşına çok benzeyen ve kripto kristalin kuvartz olarak tanımlanabilecek bir kayacın doğal olarak yüzeylendiği bölgeyi tespit etmeleri olduğunu anlatan Özbek, “Bu kayacın yayılım alanının 6 kilometrelik olabileceğini varsaydık. Bu alanın çevresinde Paleolitik’ten Tunç Çağı’na kadar prehistorik insanın kayacı yoğun olarak kullandığını gözlemledik” dedi.
Özbek, yaptıkları çalışmalarla sadece yeni arkeolojik noktaları değil, aynı zamanda daha önceki araştırmacılarca tespit edilen, 1. derece koruma altına alınan sit alanlarının yok edildiğini gördüklerini ifade ederek, “Bunlar Değirmenlik, Akbaş Şehitliği, Ören mevkisi. Bu olay sadece Gelibolu Yarımadası’nda değil, aynı zamanda çok iyi korunduğunu sandığımız Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nda da benzer tahribatın gelecekte de tekrarlanacağını göstermektedir” diye konuştu.
Doç.Dr. Özbek, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı sınırları içinde kalan tüm arkeolojik alanların en iyi biçimde korunması gerektiğini kaydetti. haberler.com, 20.02.2012 |
|
HİTİTLERLE İLGİLİ İLGİNÇ BİR KEŞİF DAHA
Dünyanın en eski medeniyetlerinden birisi olan Hititlerin ilginç bir yönü daha keşfedildi. Hititlerin tanrılara yakın olmak ve günahlarından arınmak için kuşları yakarak kurban ettikleri ortaya çıktı. Şapinuva’da yapılan arkeolojik kazılar sonucu yanmış kuş kemiği bulunan çok sayıda kurban çukuru bulundu.
Şapinuva Kazı Başkanı Prof.Dr. Aygül Süel, Hitit uygarlığının gün ışığına çıktıkça, ilginç yönlerinin de ortaya çıkmaya devam ettiğini söyledi. Hitit kaynaklarında kuşların yakılmak suretiyle kurban edildiğini anlatan metinler bulunduğuna dikkat çeken Prof.Dr. Süel, bilim adamlarının bu metinlerde anlatılan törenlerin arkeolojik kanıtlarının bulunamayacağı yönünde düşünceye sahip olmalarına rağmen, Şapinuva’da yaptıkları arkeolojik kazılar sonucu ele geçen, içerisinde çok sayıda yanmış kuş kemiği bulunan kurban çukurları bulduklarını açıkladı.
Kutsal bir şehir olan Şapinuva’nın hem kendisi hem de sahip olduğu yönleriyle ön plana çıktığını dile getiren Prof.Dr. Süel, “Bu özelliklerin başında gelen bu şehrin sahip olduğu arındırma, insanları temizlenmiş bir ruha kavuşturma, tanrıları hoşnut etme özelliğidir. Şehrin sahip olduğu bu özellik o kadar kuvvetlidir ki buraya gelmeden, buradan sağlanan dua metinleri veya kutsanmış sularla uzakta da bu temizlik sağlanabilmektedir. Dolayısıyla Şapinuva’da yapılan törenlere çok önem verilmiş olmalıdır.
Ayrıca şunu belirtmek gerekir ki Ağılönü bu kutsal şehirde ayrı bir kutsal alandır ve burada çok daha önemli ritüeller yerine getirilmiş olmalıdır. Ortaköy tabletlerinde birçok Hurrice, kurban terimi içeren ritüeller bulunmaktadır. Bu ritüellerde kuş, koyun ve kuzunun, keçi, dağ keçisi gibi bir kısım hayvanların yakma ya da kanlarının akıtılması yoluyla kurban edildiği anlaşılmaktadır. Arınmak, iyilikler dilemek amacı ile yapılan bu ritüel törenlerde kuşlar özellikle yakma yoluyla tanrılara sunulmaktadır” dedi.
Ortaköy-Şapinuva’da açığa çıkarılan çok sayıda kurban çukuru ve ele geçen hayvan kemiklerinin özellikle de kuşlara ait tırnak, gaga ve kemik kalıntılarının ritüel metinlerin ele geçen arkeolojik delilleri olduğunu dile getiren Süel, “Buradaki en önemli husus, gün ışığına çıkarılan arkeolojik kalıntıların çivi yazılı metinlerle örtüşmesidir. Törenlerden sonra bu alanın üzerinin iyi sıkıştırılmış kalın bir kil tabakası ile örtüldüğünü görmekteyiz. Kullanıldığı andan itibaren kirlendiği kabul edilen bu çukurların tekrar kullanılmaması için yapılan bu kil örtü, çukurların bulunmasını da engellemektedir. Yakma işleminde tamamen yok olan kuşlarla birlikte, kuşlara yüklenen kirliliğinde yok olduğuna, geriye kalan küllerin de zaten kara toprağa karışıp zararsız hale geldiğine inanılıyor olabilir” ifadelerini kullandı.
Ağılönü kutsal alanında kurban çukurlarının çeşitli amaçlara göre değişik yapılarda (formlarda) karşılarına çıktığını dile getiren Süel, “Çok hafif bir derinlikte kare veya yuvarlak olarak açılan sığ çukurlarda yakma yoluyla kurban sunumu yapılmaktadır. Kurban çukurları tek olabildiği gibi böbrek şeklinde ikiz çukurlarda mevcuttur. Çivi yazılı metinlerden törenlerde hayvanın kurbandan evvel sersemletilmesi maksadıyla kafasına taş veya benzer bir aletle vurulduğu bilinmektedir. Araştırmalarımız sonucunda çukurların içinde ve üstünde hafifçe işlenmiş bazen de işlenmemiş olarak bol miktarda bu taşlara rastlanılmıştır. Çukurun içinde bir veya iki tane olabildiği gibi daha çok sayıda da taş olabilmektedir.
Bu bilgilerin Ortaköy arşivinde bulunan Hurrice tabletlerin incelenmesi ile elde edildiğini anlatan Prof.Dr. Aygül Süel, “Bu konu filojik çalışmaların arkeolojik çalışmalara ne derecede katkı bulunacağının göstergesi olarak, bizi her iki disiplinde de ilerleme kaydedecek sonuçlara ulaştırmıştır” şeklinde konuştu. Haber 3, 20.02.2012 |
|
HASANKEYF KAZILARI 15 MART'TA
Tarihi antik kent Hasankeyf İlçesi'ndeki arkeolojik kazı çalışmaları 15 Mart'ta başlayacak. Mart ayında başlayacak olan kazı çalışmalarının büyük bir bölümü İç kale ve Büyük Saray'da yapılacak. Konuyla ilgili bilgi veren Hasankeyf kazı başkanı ve Batman Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, 2012 kazılarının 15 Mart tarihinde başlayacağını belirterek “Kazı çalışmaları için hazırda ödeneğimiz var. Bu yılki kazı çalışmaları ağırlıklı olarak İç kale ve Büyük sarayda devam edecek kazılar dışında da kazı evi deposunda bulunan ve önceki yıllarda kazılarda bulunan eserlerin tescil çalışmaları devam edecek, tescili bitirilen eserler Batman Müzesi'nde sergilenecek” dedi. Batman Gazetesi, 31.01.2012 |
12 - 25 Şubat 2012 |
|
SATILIK FAZLA TARİHİ ESER
Vatan, Haber: Burak Kara, 18.02.2012
Sözkonusu değişiklik Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmeliğin 10. maddesinde yapıldı ve 19 Ocak 2012’de 28178 sayılı Resmi Gazetede yayınlandı. 10. maddenin 4. fıkrasında şu ifadeye yer verildi: “Müzeye getirilen ve bir yıl içinde sahiplerince geri alınmayan varlıklar müzelerde korunabilir, durumlarına uygun olarak kayıt altına alınabilir veya usülüne uygun olarak Devletçe satılabilir”. 10. maddenin 5. fıkrasında ise “etütlük” olarak tasnif edilen ve müzeye alınması gerekmeyen eserlerin satılabileceği belirtiliyor.
Prof.Dr. Sevil Gülçur, kazıda çıkarılan eserlerin üç kategoride incelendiğini kaydetti. “Yönetmelikte etütlük eserlere atıf yapılıyor. Burada müzeye gelen ancak müzenin kabul etmediği eserlerin kastedildiğini düşünmek istiyorum. Kazıdan çıkan ve üzerinde çalışılacak olan etütlük eserlerin satışı mı söz konusu? Olabilecek şey değil. Ha kaçak kazılarla SİT alanlarını talan etmişsiniz, ha bilimsel yöntemlerle kazı yapmışsınız. Hiç farkı yok”. Arkeologların söz konusu yönetmeliğe tepki göstermesi gerektiğini bildiren Gülçur, “bu yönetmeliği hazırlayanların oturup ellerini şakaklarına koyarak düşünmeleri lazım. Bu yönetmeliği hoş gören meslektaşlarımı da kınıyorum” diye konuştu.
Emekli müzeci Dr. Şeniz Atik de, yönetmelikte geçen “etütlük eser” tanımının muğlak olduğuna dikkat çekti: “Örneğin, kazılardan müzeye getirilerek teslim edilen eserlerden müze envanterine alınmayıp etütlük olarak ayrılan eserlerin durumu nasıl değerlendirilecektir? Kazılardan gelen ve etütlük olarak ayrılan eserler, gözden çıkarılan eserler değildir, aksine bilimsel araştırmaların detaylandırılması ve uzun zaman içinde çalışmaların tamamlanması sırasında gerektiğinde tümlenerek, gerektiğinde analizler için kullanılabilecek nitelikteki eserlerdir. Yani gözden çıkarılan ya da oraya etütlük olarak ayrıldığı için satılacak ve dağıtılacak rastgele bir malzeme değildir”.
Emekli müzeci Dr. Şeniz Atik, arkeolojik buluntuların koleksiyon yapmak ya da vitrin süslemek için toprak altından çıkarılmadığını da vurguladı. Atik, “arkeoloji, tarihi okuyan bir bilimdir ve kazı ile çıkarılan verilerinin de devlet güvencesinde korunması gerekir. Bunların evrensel bir boyutu da vardır, bu nedenle de sadece ulusal değil uluslararası yasalarla da korunurlar. Dolayısı ile çok sıradan bir iş gibi görünen bu durumun yeniden gözden geçirilerek, değerlendirilmesi ve bu maddede kastedilen etütlük ve satılabilecek nitelikteki objelerin neler olabileceğine açıklıkla belirtilmesinde ve tanımlanmasında yarar vardır. Bu haliyle bu madde her türlü yoruma ve istismara açık görünmektedir. Farkında olmadan da olsa bu değerlerin bir kez dağılmasına ve talanına izin verilirse dönüşü olmayan bir hataya neden olunabilir.”
Prof.Dr. Mehmet Özdoğan ise eski eserlerin parayla ölçülmesinin yanlış olduğunu ve yönetmeliğin bu haliyle, eserleri piyasa açmaya olanak sağladığını belirtti. Eski eserlerin insanlığın ortak mirası olduğunu vurgulayan Özdoğan, “eski eserlerin dolaşımını dünyada bir önkoşulla yapabilirsiniz, eserin köken belgesi olması gerekir. Böylece eserin tahribi ve çalınması engellenir. Bu yapılmazsa eski eser kaçakçılığı ödüllendiriliyor demektir, bu köken belgesiyle desteklenmeli yoksa bundan Türkiye zarar görür” diye konuştu.
Yönetmeliğin “alel acele, iyi yazılmamış” olduğunu kaydeden Özdoğan, özel koleksiyonlarla ilgili bir düzenleme yapmak istendiğini ancak hata yapıldığını bildirdi. Evrensel, Haber: Şiar Can Şener, 20.02.2012
‘Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıkları’nın Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’ yürürlüğe girdi. Ancak yönetmeliğin 5. maddesi büyük tartışmaya neden oldu. Arkeologlar ve müzeciler, müzelerden eser satılmasını gündeme getirebileceği söylenen maddenin değiştirilmesini istiyor: “Her yıl sonunda kazı başkanlarına şu soru yöneltilebilir: Bu yıl kaç paralık eser topladınız?”
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 22.02.2012 |
|
SULTANAHMET'TEKİ OTEL İNŞAATINA 51 İMZALI KINAMA Yapı, 20.02.2012
Bizans tarihi, sanatı, mimarlığı ve arkeolojisi uzmanları nihayet patladı ve yetkilileri ve halkı “İstanbul Tarihi Yarımada’ya sahip çıkmaya” çağırdı... İstanbul, Sultanahmet, Küçükayasofya Caddesi ve Şifa Hamamı Sokak’ın birleştiği yerdeki inşaat ile ilgili gelişmeleri derin bir kaygı ile karşıladıklarını anlatan öğretim üyeleri, şöyle dediler: “Sultanahmet, 98 ada, 22-32-33 parsellerdeki binalar son birkaç ay içinde yıkılmakla kalmamış, temel kazısında karşılaşılan Bizans ya da Bizans öncesi döneme ait tarihi duvarlar yerle bir edilmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri uzmanları tarafından bu yıkımın 15 Aralık 2011 tarihli bir raporla tespit edilmesine ve gerekli mercilere iletilmesine rağmen söz konusu yerde şubat ayının başı itibarıyla beş katlı yeni bir bina inşa edilmiştir. Yıkımın 4 Numaralı Koruma Kurulu’nun gündemine 18 Ocak 2012 tarihinde, yani bir ay gibi çok geç bir tarihte alınması ve Fatih Belediyesi yetkililerinin iddia ettikleri gibi müteaddit kereler kontrol yapmalarına ve iki kez mühürlemelerine rağmen inşaatın beş katının da bitmiş olması açıklama gerektiren durumlardır.
Hürriyet, Yazı: Yalçın Bayer, 22.02.2012 |
|
TARİHİ ESERLERİ KORUYAMAYAN GÜNAY MÜZE GELİRLERİNİ KATLAMIŞ! Çemberlitaş'taki Birlik Vakfı'nda düzenlenen konferansa katılan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, konuşmasında tarihi eserler konusunda sahip oldukları "duyarlık"tan bahsetti. "Bizim işimiz, Anadolu toprağında ne varsa sahip çıkmaktır" diyen Günay şu şekilde konuştu: "Bizim medeniyetimiz anıtları yıkmamış, sağlamlaştırıp teminat altına almış. Biz barış içinde yaşamayı başarmışız. Bizim işimiz, Anadolu toprağında ne varsa sahip çıkmaktır. Bir yandan Roma tapınağı, Selçuklu ve Osmanlı eserlerini korumaya çalışıyoruz. Türkiye'nin her metrekaresiyle ilgilenmeye çalışıyorum ama sevincim de hüznüm de bu tarihi yarımadadır. Dünyada, birçok uygarlığın izlerini bulunduran başka bir şehir yok. Kubbeler ve minareler bu şehrin başında bir taç gibidir. Dünyada, İstanbul gibi başında taç taşıyan başka bir şehir yok." Tarih yok olurken artan müze gelirleri bakanı mutlu etmiş Kültür alanları ve sanat mekanlarına çekidüzen verdiklerini iddia eden Günay'ın bu iddiasını 2007 yılında 70 milyon TL olan müze gelirlerini düzenlemeler sonrasında 254 milyon TL'ye çıkartmasına dayandırması dikkatleri çekti. Ülkenin dört bir yanında her geçen yıl onlarca tarihi eser tahrip olmaktayken bu durumun hesabını vermek yerine müze gelirlerinin artışından övünç duyan Günay, kendisinin ve partisinin kültür ve sanat alanındaki bakışını da ortaya koymuş oldu. Günay, Hasankeyf'in sulara gömülmesi üzerine söylediği "Hasankeyf yok olsun istemiyorum ama hayat acımasız" sözleri ve Topkapı sarayında yaşanan taht skandalını teferruat olarak nitelemesiyle Kültür ve Turizm Bakanı olarak ne işe yaradığını sorgulatmıştı. Günay'ın dün yapmış olduğu konuşma, son yıllarda tarihi eserler konusunda yaşanan skandal boyutundaki olayları bir kez daha akıllara getirdi. Erdoğan'a göre kimi tarihi eserler "çanak çömlek" değerinde! AKP'nin tarihi eserlere bakışını en güzel özetleyen konuşmalardan birisini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yapmıştı. "Çılgın proje"si Kanal İstanbul'u açıkladığı toplantıda Erdoğan, "kültür varlıklarımızı muhafaza etmek adına bu büyük adımlarımızı atıyoruz" sözlerini ettikten sonra Marmaray Projesi'ne karşı çıkanları şu sözlerle eleştirmişti: "3. köprü dedik. Hemen 'karşıyız' dediler. Zaten sizden başka birşey beklenmez ki. Bu zihniyet 1., 2. köprüye ve Marmaray'a da karşıydı. Bize 4 yıl erteletti projeyi tamamlatmayı. Neymiş oradan tarihi çanak çömlek çıkmış." Erdoğan'ın tarihi eserler konusundaki seçmece tavrını Milliyet Gazetesi yazarı Can Dündar şöyle değerlendirmişti: Peki Boğaz'daki kültür varlıkları "ata yadigârı" da, Marmaray'ın altından çıkanlar niye "çanak çömlek"? Çünkü Başbakan, bu toprakların tarihini Türklük ve Müslümanlıkla başlatıyor. Öncesini "ata"dan saymıyor. Hasankeyf tarih oluyor AKP'nin on bin yılı aşkın tarihe sahip bulunan Hasankeyf'in üzerine baraj yapma ısrarı kamuoyundan gelen tüm tepkilere rağmen devam etmekte. Faaliyete geçirilecek Ilısu barajıyla birlikte küçük bir bölümü taşınacak olan tarihi eserler dışında Hasankeyf sular altında kalacak. AKP'nin şimdiki Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Hasankeyf'in katledilmesine ilişkin olarak "Hasankeyf yok olsun istemiyorum ama hayat acımasız" sözleriyle acizlik bildirirken önceki Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, "Hasankeyf'te kültürel varlığımız yok" şeklindeki sözleriyle AKP'nin tarihe olan bakışını daha net yansıtmıştı. Günay'a göre Allianoi'nin su altında kalmasını istemeyenler abartıyor Hasankeyf'in yanı sıra barajla sular altında kalacak bir diğer tarihi bölge de İzmir'in Bergama ilçesi sınırları içindeki Allianoi. Barajın faaliyete geçmesiyle tamamen sular altında kalacak Allianoi'de de tarihi eserlerin bir bölümünü taşıyarak kurtarma çabası mevcut. Allianoi Girişimi'nin kurtarmak için yürütmeyi durdurma davası açtığı tarihi bölge için Kültür ve Turizm Bakanı Günay şunları sözlemişti: "Anladığım kadarıyla Allianoi konusunda abartılı bir kamuoyu duyarlılığı geliştirildi. Atılan her adıma çevreden, yargıdan müdahale isteniyor" AKP'nin ısrarla savunduğu Marmaray projesinin Erdoğan'ın ifadesiyle "çanak çömlek" tahrip etmenin ötesine gittiği görülmekte. 2010 yılı sonlarında yapılan Marmaray kazıları sırasında Topkapı Sarayı'nın surlarında çatlaklar oluşmuştu. Topkapı Sarayı Günay için teferruat Müzelerin ve tarihi eserlerin ilgisizlik nedeniyle tahribata uğradıkları görülmekte. 2008 yılında Kültür Bakanlığı Teftiş Kurulu'nun yaptığı inceleme sonucunda, Topkapı Sarayı'nda yeniçeri kalkanlarından padişahların kullandıkları savaş malzemelerine kadar birçok eserin, "çürüdüğü için tarihi eser niteliğini kaybettiği" ortaya çıkmıştı. Ülkenin en göz önündeki tarihi eserlerinden birisi olan Topkapı Sarayı'nın içler acısı durumu diğer eserlerin durumu üzerine fikir vermekte. Kültür ve Turizm Bakanı Günay'ın, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Yusuf Benli'nin 3. Selim'in tahtını lojmanına taşıtması ve 14. Louis masasında kahvaltı yapmasıyla ilgili basında çıkan haberleri "teferruat" olarak niteleyerek tarihi eserlere karşı ilgi düzeyini ortaya koymuştu. Tarihi duvar yıkıldı, yerine otel yapıldı AKP döneminde tarihi eserlerin çeşitli hilelerle yıkılıp arsasının ticari amaçla değerlendirilmesi de söz konusu oldu. Sultanahmet'te 1. Derece Koruma Bölgesi içinde yer alan, kentsel ve arkeolojik sit alanı içindeki Bizans Büyük Saray'a ait olduğu düşünülen duvar kalıntıları ve tarihi yapı Fatih Belediyesi'nin "güçlendirme izniyle" yıkılıp, yerine 5 katlı otel dikilmişti. İstanbul 4 Numaralı Koruma Kurulu ise dalga geçercesine duvarın yıkılıp, otel inşaatı bitme noktasına geldiği zaman "durdurma kararı" çıkartmıştı! Tarihi mezar taşları moloz oldu Eserler konusundaki denetimsizlik en sıradan madencilik faaliyetlerinin bile tarihi eser katliamına dönüşmesine neden olmakta. Çok sayıda antik yerleşimin bulunduğu Antalya Çığlıkara'da taş ocağına ait iş makinelerinin Likya dönemine ait mezar taşlarını parçalanmış olarak ormana attığı ortaya çıkmıştı. Molozların döküldüğü alanda bulunan mezar taşlarının Milattan Sonra ikinci yüzyıla ait olduğu tahmin edilmekte. Tarihi eser kaçakçıları işlerini rahat yapıyor! Tarihi eserlerin devlet eliyle tahrip edildiği ülkemizde tarihi eser kaçakçılarının işlerini yaparken rahat çalıştıkları görülüyor! Burdur'un Gölhisar İlçesi'nde tarihi eser kaçakçılarının Kibyra Antik Kenti'ndeki toplu yeraltı oda mezarlarını dinamitle patlatarak mezarların içerisindeki tarihi eserleri çaldıkları ortaya çıkmıştı. soL- Haber Merkezi, 12.02.2012 |
|
REMBRANDT TABLOLARI ÜÇ PARTİ HALİNDE GETİRİLDİ PAKETTE BİR GÜN DİNLENDİ
Sabancı Hoding Yönetim
Kurulu Başkanı Güler Sabancı, 2.5 yıl önce bazı iş
görüşmeleri için Amsterdam’a gitti. Oradaki
görüşmeleri tamamlanmadan Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü
Dr. Nazan Ölçer aradı: - Güler Hanım, SSM’nin
10’uncu kuruluş yıldönümü için ses getirecek bir iş
çıkarmamızı istiyordunuz... Hürriyet, Yazı: Vahap Munyar, 24.02.2012 |
|
POLİS EVDE TARİHİ ESER ARADI
Suşehri İlçesi'nde, ihbarı değerlendiren polis ekipleri, bir evde tarihi eser parçası aradı.
Sivas Hürdoğan, 24.02.2012 |
|
BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESİ YENİLENİYOR
Yapı,23.02.2012 |
|
TOPKAPI SARAYI'NDAKİ SALDIRIYA TAKİPSİZLİK
Topkapı Sarayı'nda Libya uyruklu bir saldırganın gerçekleştirdiği silahlı eyleme ilişkin soruşturmada takipsizlik kararı verildi.
Savcılık kararında, eylemcinin hayatını kaybettiği, bireysel bir eylem olduğu ve başka şüphelinin de bulunmadığı belirtildi.
Topkapı Sarayı'nda 30 Kasım 2011 tarihinde meydana gelen olayla ilgili soruşturma tamamlandı. Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Rasim Işıkaltın tarafından yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı çıktı. Libya uyruklu 1975 doğumlu Samir Selam Ali Elmadhavri, Sultanahmet Meydanı'nda etrafa ateş açarak, elindeki iki adet pompalı tüfekle Topkapı Sarayı'na girmişti. Saray önündeki güvenlik görevlilerine açtığı ateş sonucunda 1 asker ve 1 otopark görevlisini yaralayan saldırgana yönelik operasyon düzenlenmişti. 'Teslim ol' çağrılarına silahla karşılık veren saldırganla güvenlik birimleri arasındaki çatışma yaklaşık bir buçuk saat sürmüştü. Eylemci, ölü olarak ele geçirilmişti. Çatışmada saldırganın açtığı ilk ateş sonucu güvenlik görevlisi Mehmet Ballıcı ve asker Şerafettin Eray Topçu yaralanmıştı. Zaman, Haber: Osman Arslan, 23.02.2012 |
|
|
BAKAN KILIÇ MÜJDEYİ VERDİ
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, BJK İnönü Stadı’nın bulunduğu yerde yeniden yapılacağını müjdeledi.
Bu konudaki kararlı tutumlarını koruduklarına dikkat çeken Bakan Kılıç, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın hassasiyetlerini dikkate alan bir çalışma yürüttüklerini belirterek, “Stadyum projesinde otel ve alışveriş merkezi olmayacak. Bölgenin kültürel dokusuna zarar vermeden stadyum inşasına başlansın diye düşünüyoruz” dedi. Milliyet, 23.02.2012 |
ESRARENGİZ İNCİL ANKARA'DA
Bugün gazetesinin
haberine göre,
Ankara Adliyesi Adli Emaneti’nde 1500 yıllık bir
İncil bulundu. Hz. İsa’nın ilk öğütlerini verdiği
Aramice dili ve Süryani alfabesiyle yazılı tarihi
İncil, polis nezaretinde
Ankara Etnografya Müzesi’ne devredildi. 8 yıldır
adli emanette bekletildiği ortaya çıkan İncil’in
değerinin 40 milyon lira olduğu tahmin edilirken
Papalık, İncil üzerinde inceleme ve araştırma
talebinde bulundu.
Radikal, 23.02.2012
Günay, adli emanette
bulunan İncil'in rivayetlere göre 1500 yıl öncesine
dayandığını belirterek, şunları kaydetti: "En eski İncillerden
biri. Hz. İsa'nın konuştuğu dilde Aramice yazılmış
tespitlerimize göre. İncil'in, Ankara Adliyesi'nden
bir operasyon sırasında müzeye aktarılması gerektiği
anlaşılmış ve bize gelmiş. Bize geleli çok kısa bir
süre geçti. Şu anda Ankara'da fotoğraf çekimi için
basın mensuplarının görmesine açtık, ama birkaç gün
sonra vitrinden alıp rehabilite etme ihtiyacımız
var. Bakım onarım gerektiriyor. İncil'in başka bir
ülkeye, başka bir topluluğa nakledilmesi konusunda
şu ana kadar bize ulaşmış bir talep yok. Böyle bir
talep olsa bile hemen götürüp verecek halimiz yok.
Şu anda İncil bizim
kayıtlarımızdadır, envanterimizdedir, Etnografya
Müzesi'ndedir. Bakımı ve onarımını yaptıktan sonra
kutsal emanet olarak gereken saygıyı, sevgiyi ve
ilgiyi göstererek, bunu dünyanın görmesini sağlamaya
çalışacağız." Kültür Varlıkları Genel
Müdürlüğü Müzeler Dairesi Başkanı Zülküf Yılmaz,
Etnografya Müzesi'nde yer alan el yazması İncil'in
bulunduğu yerde gazetecilerin sorularını cevapladı.
'Barnabas İncili' iddialarla ilgili olarak 'Biz de
basında gördük. İnşallah öyledir' diyen Yılmaz,
İncilin Arami dilinde, Süryanice yazıldığı yönünde
bilgiler intikal ettiğini ancak dilinin ve yaşına
yönelik gerçek bilginin araştırma sonunda belli
olacağını söyledi. Yeni Şafak, Haber: Şamil
Kucur, 23.02.2012
|
|
TARİHİ CAMİ YENİLENDİ
Çorum'un Kargı İlçesi'nde bulunan Sultan 4. Murad'ın hanımı Mihri Hatun tarafından yaptırılan Mihri Hatun Cami tadilattan geçirildi.
Kargı'da bulunan cami, 1943 yılındaki büyük depremle yıkılmış ve yerine bugünkü cami yaptırılmıştı. Mihri Hatun Camii yapılışından bugüne en son 1989 yılında bakım ve tadilattan geçirilmişti.
Kargı Müftüsü Bayram Çelik konuyla ilgili yaptığı açıklamada, kültürel bir miras olan Mihri Hatun Cami'ye 23 yıldan beri bakım ve onarım yapılmadığını belirterek, ilçe halkının desteği ile Müftülüğü olarak caminin başta kubbe kaplamaları olmak üzere, tavan kısmında bulunan işlemeleri (tezyinat), pencereleri ve caminin tüm halılarının tamamını yenilediklerini söyledi.
Yapılan tadilat çalışmasında caminin kültürel dokusunun bozulmamasına özen gösterdiklerini belirten Çelik, tadilatın toplam maliyetinin 114 bin TL olduğunu belirtti. Çorum Kent Haber, 22.02.2012 |
![]() |
|
ÇİNGENE KIZI ÜÇ BOYUTLU GÖRÜLEBİLECEK
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye'deki önemli müzeleri daha ilgi çekici hale getirmeyi amaçlıyor.
Bunun için günümüz teknolojisinden faydalanarak müzelerdeki eserlerin daha farklı çerçevelerden görülmesi yöntemini kullanan Bakanlık, ilk kez Gaziantep Zeugma Müzesi'nin 3 boyutlu görülebilmesi için sistem kuruyor. Bakanlık, 3 boyutlu simülasyon gözlüklerinin alımı ve kullanımı için ihaleye çıkıyor. Çalışma tamamlandığında, Türkiye'nin tüm tanıtım filmlerinde yer alarak dünya çapında bilinen ve 'Çingene Kızı' olarak ünlenen mozaik ile birlikte müzedeki tüm eserler 3 boyutlu görülebilecek. Bakanlık, Nevşehir Hacı Bektaş Müzesi, İstanbul Galata Mevlevihanesi ile yine Gaziantep Zeugma Müzesi'ne de ziyaretçilerin kullanımı için elektronik rehber sistemi satın alacak. Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 23.02.2012 |
NEMRUT İÇİN TARTIŞTILAR
Yıllardır Adıyaman ve Malatya vekilleri arasında devam eden “Nemrut kimin” tartışması TBMM’ye taşındı.
Yıllardır Adıyaman ve Malatya vekilleri arasında devam eden “Nemrut kimin” tartışması TBMM’ye taşındı. “Malatya gözünü Nemrut’a dikmiş diyor ki Nemrut’u bize zimmetleyin” diyen BDP’li Sırrı Süreyya Önder şöyle devam etti: “ Olmaz. Siz önce bu anlayışı terkedin. Medeni ölçüleri siz içselleştirin, ondan sonra size Nemrut’u kumuyla, taşıyla, harcıyla veririz, alın hayrını görün ama bu anlayışla zor. Siz onu alır, evlerin temellerine yada değirmen taşı olarak o heykelleri kulanır bu anlayış.” Oturuma başkanlık eden Meral Akşener ise vekillerin söz istemesi üzerine“ Malatya’yı koruyacaksınız tabii sonra şehre sokmazlar adamı” yorumu yaptı. Habertürk, 23.02.2012 |
|
HAYDARPAŞA'NIN AVRUPA'DAKİ ÇAĞDAŞLARI
Avrupa'nın tarihi tren istasyonlarının günümüzde işlevi sürdüren ve değişim geçiren örnekleri, Haydarpaşa'nın çağdaşlarının her birisi yapıldığı dönemin mimari üsluplarını yansıtıyor.
Gar d'Orsay-Orleans
St Pancras International, Londra
Gare de Lyon, Paris
Centraal, Antwerp
Santa Lucia, Venedik
Hlavni, Prag
Keleti, Budapeşte
|
|
ADIYAMAN POLİSİ 150 PARÇA TARİHİ ESER YAKALADI
Edinilen bilgilere göre Kahta’dan Adıyaman’a gitmekte olan şüpheli bir otomobil polis tarafından duruduruldu.otomobilin içerisinde arama yapan polis bağajda bulunan tarihi eserlere el koydu. Otomobilde bulunan M.A 150 parça tarihi eser ile birlikte gözaltına alındı.
Yapılan tespitlerde Hellenistik Roma ve Bizans dönemlerine ait olduğu öğrenilen 23 parça çanak (gözyaşı çanağı), 16 parça küp şeklinde testi, 9 kase, 6 parça kupa, 4 parça metal kap, 3 parça bilezik, 1 parça zürafa başı, 88 adit sikkeden oluşan 150 parça tarihi eser ile 1 hesap makinesi, 1 mercek ve 1Hassas terazi ele geçti. Otomobilde bulunan ve kazı yaptıkları tahmin edilen A.T. İ.T ie sürücü M.A tarihi eser kaçakçılığı iddiasıyla gözaltına alındı. Olayla ilgili olarak gözaltına alınan 3 şüpheli emniyetteki ifadelerinden sonra serbest bırakıldı.Adıyaman Valisi Ramazan Sodan yaptığı açıklamada polis ekiplerini tebrik etti. Gazetecilere bilgi veren Sodan Ocak ve Şubat Aylarında yapılan operasyonları şöyle değerlendirdi.
” Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Müdürlüğü ekiplerimizin yaptığı uygulamada Roma ve Bizans dönemine ait olduğu öğrenilen toplam 150 parça tarihi eser ele geçti. Yine 2011 yılında ilimizde 316 kaçakçılığa konu olay meydana gelmiş, olaylarda 807 şüpheli şahıs yakalanmış ve haklarında işlem yapılmış, bunlardan 123 kişi adli makamlarca tutuklanmıştır. Olaylarda, 212 kilo 215 gram esrar maddesi, 82 uyuşturucu hap, 297 kök kenevir bitkisi, 11 tabanca, 182 tabanca mermisi, 389 bin 504 paket gümrük kaçağı sigara, 32 bin 520 litre kaçak akaryakıt, 123 sahte para, 306 klonlu kaçak cep telefonu, sahte rapor ve ilaç operasyonunda bin 69 kutu solüsyon mama, 287 hasta sağlık raporu, ilaç kupürleri ve sağlık karneleri ele geçirilmiştir. 2012 yılı Ocak ve Şubat ayında 61 kaçakçılık olayı meydana gelmiştir. Bu olaylarda; 253 kaçak cep telefonu, 17 sahte para, 10 kilogram esrar maddesi, 3 bin 120 kilogram sahte gümrük kaçağı bal, 8 bin 70 adet gümrük kaçağı cinsel içerikli hap ele geçirilmiş ve olayla ilgi yakalanan şüphelilerden 20 kişi tutuklanmıştır” dedi.Adıyaman Haber, 22.02.2012 |
|
İSTANBUL'A DAİR HER ŞEY BU KÜTÜPHANEDE
Kütüphane Müdürü Neslihan Yalav, yaptığı açıklamada, merhum Çelik Gülersoy'un İstanbul ve Türkiye'de çok tanınan bir isim olduğunu ve kente önemli eserler kazandırdığını kaydetti.
Gülersoy'un İstanbul aşığı bir insan olduğu için
şehre ait kitaplardan oluşan büyük bir kitaplığının
bulunduğunu, bu kitapları yıllarca toplandığını
anlatan Yalav, sonuçta bu kütüphanenin oluştuğunu
belirtti. Yalav, dünyanın en güzel ve gözde kentinin
tarih boyunca düşünülmemiş bir kitaplığa sahip
olduğunu, imparatorluklara başkentlik yapan İstanbul
hakkında sayısız denebilecek yayınlar hazırlandığını
bildirdi. Kütüphanenin 1990 yılında 6 bin kitapla
kurulduğunu, ancak şu anda 10 bin civarında kitabın
bulunduğunu aktaran Yalav, ''Kendisinden bahseden
bütün eserlerin toplandığı bir kitaplık, bir
arşivdir'' dedi. Habertürk, 22.02.2012 |
|
BURASI BATTAL GAZİ EVİ
Malatya Haber, 22.02.2012 |
|
1100 YILLIK MEZAR ORTAYA ÇIKARILDI
Arkeologlar, Krallar Vadisi’nde sürdürdükleri çalışmalar sırasında Mısırlı bir şarkıcının 1100 yıllık mezarını yeryüzüne çıkardılar. Nehmes Bastet isimli şarkıcının, isminden dolayı kedi tanrısı “Bastet” tarafından korunduğuna inanılıyordu. Mezarın bugüne kadar herhangi bir zarar görmeden kalabilmesi de arkeologların dikkatini çekti.
İsviçre Basel Üniversitesi tarafından Krallar Vadisi’nde yürütülen kazı çalışmalarının saha direktörü Eline Paulin-Grothe, mezarın şans eseri bulunduğunu belirtirken “Yeni mezarlar aramıyorduk. 100 yıl önce keşfedilen bir mezar yerinin yakınında bulunuyordu” dedi. Ayrıca mezarın özel olarak şarkıcı için yapılmadığını fakat ilk yapılışından 400 yıl sonra şarkıcı için tekrar kullanıldığını sözlerine ekledi. Arkeologlar, mezarın ilk olarak kimin için yapıldığını bilmiyorlar.
Arkeologların kazı çalışmalarında buldukları kalıntılardan, şarkıcının Faranoik dönemin en önemli açık hava alanlarından biri olan Karnak Tapınağı’nda şarkı söylediği sonucuna ulaşıldı. Bu kazıyla birlikte Krallar Vadisi’ndeki 64.mezar keşfedilmiş oldu. 1922 yılında, arkeologlar aynı bölgede 19 yaşında hayatını kaybeden genç Kral Tutankhamun’un altın cenaze maskesini mezarında bulmuştu.
Mısır Türkiye Turizm Konsolosu Nehad Gamal Eldin, “Krallar Vadisi’nde keşfedilen 64. mezarla birlikte, Mısır bir kez daha medeniyetin başladığı yer olduğunu kanıtlamış oldu. Mısır’ın bu eşsiz sanat eserini görmek isteyen dünyanın dört bir yanındaki tarih aşıklarının ilgisini çekeceğine inanıyorum” dedi. Cnn Türk, 22.02.2012 |
|
ZİNCİRLİ HAN RESTORE EDİLİYOR
Aydın
Vakıflar Bölge Müdürü
Ali Zengin, Hindistan'dan İspanya'ya uzanan
tarihi İpek Yolu güzergahında bulunan
Zincirli Han'ın birçok kervana ev sahipliği
yaptığını söyledi. Habertürk, 22.02.2012 |
|
BİR MİLYON DOLARLIK ESER YOK PAHASINA SATILDI
ABD’deki Berkeley Üniversitesi bir sanat skandalına imza attı. Üniversitenin deposunda tutulan 1 milyon dolar değerindeki bir rölyef 150 dolara satıldı. ABD'li usta heykeltraş Sargent Johnson, 7 metrelik ahşap rölyefi, Berkeley’deki bir sağır ve kör okulu için yaptı. Okul 1980 yılında kapanana kadar rölyef duvarda asılı kaldı. Daha sonra Berkeley Üniversitesi rölyefi alarak bir depoya sakladı. 2009’da depo boşaltıldığında eserin değeri unutulduğu için sanat eseri koleksiyonu yapan Greg Favors’un rölyefi satın alma teklifi geri çevrilmedi. Favors, vergiler dahil 164.63 dolara aldığı rölyefi bir uzmana gösterdi.
Bu şekilde eserin değeri anlaşıldı. New York’ta bir galeri sahibi olan Michael Rosenfeld rölyefi Favors’dan 225 bin dolara aldı. Ancak eserin varlığı bu kez müze ve araştırma merkezi Huntington Kütüphanesi tarafından duyuldu. Değeri 1 milyon dolara kadar çıkan rölyef müze tarafından Rosenfeld’den satın alındı. Müzenin Rosenfeld’e ödediği miktar ise açıklanmadı. Üniversite yetkililerinden Andrew Goldblatt eserin 150 dolara satılmasıyla ilgili, “Pişmanız” açıklamasını yaptı. 1888-1967 yılları arasında yaşayan Johnson dönemin en ünlü heykeltraşlarından olarak biliniyor. Milliyet, 22.02.2012 |
|
![]() |
İŞTE MONA LİSA'NIN KOPYASI
Dünyanın en ünlü sanat eserlerinden biri olarak bilinen Leonardo da Vinci'nin ''Mona Lisa'' tablosunun kopyası Madrid'deki Prado Ulusal Müzesi'nde sergileniyor.
Böylelikle usta ressamın stüdyosunda ve onun bir öğrencisi tarafından yapıldığı ortaya çıkarılan tablo ilk defa halkın karşısına çıkartılmış oldu. Tablo, 13 Mart'a kadar Prado'da sergilendikten sonra, 29 Mart-25 Haziran arasında ''Leonardo da Vinci'nin son eseri Azize Ana'' adlı sergi kapsamında Fransa'daki Louvre Müzesi'ne taşınacak. İtalyan ressamın ünlü tablosunun kopyası 14 yıldır Prado Müzesi'nin duvarlarında olmasına rağmen bu zamana kadar sıradan bir kopya olarak biliniyordu. Louvre Müzesi'nde açılacak Leonardo da Vinci ile ilgili sergi dolayısıyla 2 yıl önce araştırma yapan teknik bir heyet, kopya tablonun arkasındaki siyah fonun altındaki peyzajın farkına varınca yapılan restorasyon çalışmalarıyla kopyanın orijinali ortaya çıkarıldı. Zaman, 22.02.2012 |
'ÇIĞLIK' SATIŞA ÇIKIYOR
NorveçLi ekspresyonist ressam Edvard Munch’un “Çığlık” adlı serisinin bir şahsa ait koleksiyonda yer alan tek versiyonu Sotheby’s Müzayede evi tarafından ABD’nin New York kentinde, 2 Mayıs’ta satışa sunulacak.
Ünlü ressamın komşusu ve arkadaşı Thomas Olsen’in işadamı oğlu Petter Olsen’in koleksiyonunda yer alan yapıtın 80 milyon doları (140 milyon TL) aşkın bir fiyata alıcı bulacağı tahmin ediliyor. Sotheby’s Müzayede Evi’nden Simon Shaw, “Bu tablo bir şahsa ait koleksiyonda bulunan en değerli yapıtlardan biri, değer biçmek zor. Ama tahminimize göre 80 milyonun üzerinde fiyata satılır” dedi. Norveçli işadamı Petter Olsen ise tablodan elde edilen gelirle bir müze, sanat merkezi açmak istiyor. Habertürk, 22.02.2012 |
|
|
TARİHİ MEZARI BÖYLE SOYDULAR
Denizli'nin Acıpayam İlçesi'ne bağlı Dodurgalar Beldesi'ndeki Alacahöyük Tülümüsü kimliği belirsiz kişiler tarafından iş makineleriyle kazılıp soyuldu.
Denizli'nin Acıpayam İlçesi'ne bağlı Dodurgalar Beldesi'nde yıllardır gün yüzüne çıkarılması beklenen, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2012 kazı programına aldığı Alacahöyük Tülümüsü kimliği belirsiz kişiler tarafından iş makineleriyle kazılıp soyuldu. Jandarma, Tunç Çağı döneminde yaşayan bir krala ait olduğu düşünülen mezarı soyanların yakalanması için çalışma başlattı.
Acıpayam İlçesi'ne bağlı Dodurgalar Beldesi'nde yıllardır gün ışığına çıkartılmayı bekleyen Tunç Çağı'na ait Alacahöyük Tümülüsü, bölgedeki yerel yöneticilerin talebi üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2012 kazı programına alındı. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü kazı için bahar dönemini beklerken, geçen hafta sonu bölgeden gelen bir haber, yetkilileri şoke etti. Bölgede Tunç Çağı döneminde yaşayan bir krala ait mezarın olduğu düşünülen tümülüsün bulunduğu araziye gidenler, dev bir çukurla karşılaştı. Görenleri hayrete düşüren çukuru, define avcılarının höyüğü soymak için iş makineleriyle açtığı ortaya çıktı.
İhbar üzerine olay yerine gelen jandarma ekipleri, soruşturma başlattı. Denizli Kent Haber, 21.02.2012 |
OTOBÜSÜN BAGAJINDAN TARİHİ ESER ÇIKTI
Gaziantep'in Nizip İlçesi'nde düzenlenen operasyonda bir yolcu otobüsünde 647 sikke ile 179 adet obje ele geçirildi. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ekipleri, bir ihbar üzerine Gaziantep-Şanlıurfa Karayolu üzeri Nizip İlçe girişi yakınlarında Şanlıurfa'dan İzmir'e gittiği öğrenilen bir yolcu otobüsünü durdurarak arama yaptı. Otobüsün bagaj kısmında yapılan aramada bez parçalarına sarılmış halde Osmanlı, Roma ve Hellenistik dönemlere ait olduğu tahmin edilen 647 adet sikke ile 179 adet değişik objeler ele geçirildi. Tarihi eser ve objelerin kime ait olduğunu tespit etmek için çalışma başlatan polis, otobüste bulunan yolcuların kimlik ve bilet bilgilerini aldı. Ancak yolculara ait olmadığı anlaşılan tarihi eserlerin otobüs ile emanet olarak Şanlıurfa'dan İzmir'e gönderildiği tespit edildi. Tarihi eserler müzeye gönderilirken olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Hürriyet, Haber: Metin İliksoy, Fotoğraf: Haber 7, 21.02.2012 |
![]() |
BEYAZIT MEYDANI NE OLACAK HAKİKATEN?
Taksim
Meydanı’na kışla inşa edene kadar şu Beyazıt
Meydanı’nın yarım yamalak halini düzenleyin bir
zahmet. Temel ihtiyacı giderelim, sonra lüks
tüketime bakarız... Mimarlık Tarihi Profesörü Uğur Tanyeli, Milliyet Pazar’dan Miraç Zeynep Özkartal’a verdiği röportajda kültürel mirasımızı nasıl nedensiz yere tahrip ettiğimizi kusursuz bir şekilde özetlemiş. Tanyeli, Topçu Kışlası’nın yeniden inşasını “çocuksu bir inat” olarak nitelendirmiş. İlla bir rekonstrüksiyon yapılacaksa Beyazıt Meydanı’nın Turgut Cansever tarafından yapılıp yarım kalmış, sonraki dönemde de ciddi şekilde tahrip edilmiş projesini tamamlamanın çok daha akıllıca olacağını söylemiş.
Meydanın ortasına çift fıskiyeli bir havuz konduruldu. 1956’da Ordu Caddesi’ni genişletmek için tarihi Simkeşhane ve Hasan Paşa Hanı’nın meydana bakan cepheleri ile kuzey bölümleri yıkıldı.
Hürriyet, Yazı: Melis Alphan, 21.02.2012 |
|
300 MİLYON YILLIK ORMAN BULUNDU
Çin'in kuzeyinde, kül
tabakasının altında korunmuş 300 milyon yıllık orman
bulundu. Sabah, 21.02.2012 |
|
![]() |
OYNARKEN DEFİNE BULDULAR
Tekirdağ’ın Çerkezköy İlçesi’ne bağlı Veliköy Beldesi’nde oyun oynayan 2 kardeş, bir küp içerisinde 4 bin 973 sikke buldu. Vatan, Haber: Şaban Kardeş, 21.02.2012 |
FETHİYE KALESİ AÇIK HAVA MÜZESİ OLUYOR
Bakanlık bakımsızlık ve terk edilmişlik yüzünden
surlarının büyük bölümü yıkılan
Fethiye Kalesi'ni müze haline getirecek. Antik
çağlardaki Likya dilinde ışık ülkesi anlamına gelen
Telmessos adını taşıyan Fethiye, turizm ve
tarımdan sonra kültür turizmiyle de anılacak. Çok
sayıda medeniyete ev sahipliği yapan ilçedeki tarihi
mekanlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteği ile
yeniden gün yüzüne çıkartılıyor.
Telmessos Antik Tiyatrosu'nun 2013 yazında
kültürel etkinliklere hazır olacak şekilde restore
edeceğini açıklayan bakanlık, tarihi
Fethiye Kalesi için de yeni bir proje
geliştiriyor. Şehrin güneyinde yükselen ve
Hristiyanların en önemli ikinci ismi Aziz John'un
şövalyelerine ait olduğu sanılan
Fethiye Kalesi, müze haline getirilecek.
Duvarlara oyulmuş birkaç yazı, tarihi belirsiz bir
sarnıç dışında, tepenin doğu yüzünde küçük ve basit
iki kaya mezarı bulunan kale için plan ve proje
çalışmalarının başladığı bildirildi. Fethiye
Belediyesi'nin de desteği ile kaledeki proje
çalışmalarının önümüzdeki günlerde hız kazanacağı ve
2013 ortalarına doğru açık hava müzesi yolunda
önemli adımlar atılacağı öğrenildi. Habertürk, 21.02.2012 |
|
TOPÇU KIŞLASI'NDA MİMAR KRİZİ
Taksim Meydanı'nı
yayalaştırma projesiyle birlikte açıklanan Taksim
Gezi Parkı'na Topçu Kışlası projesinde mimar krizi
yaşanıyor. 1939 yılında yıkılan Topçu Kışlası'nın bir repkilasını inşa etmek isteyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstanbul'da tanınmış mimarların kapısını çaldı. Ancak olumlu cevap alamadı. Taksim'de yapılması planlanan Topçu Kışlası ve yayalaştırma projesiyle ilgili tepkiler sürerken şimdi de kışlayla ilgili mimar krizi çıktı. Kışlanın planlarının çizilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından görevlendirilen Yüksek Mimar Halil Onur'la birlikte çalışması için mimar arayışına başlandı. İstanbul'un tanınmış mimarlık ofislerinin kapısını çalan Büyükşehir Belediyesi ret cevabı aldı.
Edinilen bilgilere göre Büyükşehir Belediyesi önce Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölüm Başkanı Prof.Dr. Aykut Karaman'la anlaşmak istedi. Karaman'ın Büyükşehir Belediyesi'ne söz konusu işi yapamayacağını bildiren bir yazı yazdığı öğrenildi.
Atatürk Kültür Merkezi restorasyon projesinde danışman olarak görev alan Tabanlıoğlu Mimarlık'la da görüşen Büyükşehir Belediyesi buradan da olumsuz cevap aldı. Edinilen bilgilere göre, Tabanlıoğlu Mimarlık'tan projeyi ancak mimarlıkla ilgili karar yetkisinin kendilerinde olması koşuluyla üstlenebilecekleri, Topçu Kışlası'nın taklidini inşa etmek istemedikleri bildirildi. Büyükşehir Belediyesi'nin son olarak İlke Planlama'nın kurucularından Özcan Biçer'le görüştüğü ancak buradan olumsuz cevap aldığı gelen bilgiler arasında. Taraf, Haber: Ertan Altan, 21.02.2012 |
|
KUTLAMALAR BÜYÜK SERGİLER İSTER
Hem o hem öbürü. 400. yıl olduğu için bize sergiler geliyor. İstanbul Modern'e, Pera'ya, Sabancı'ya... Bizden de Hollanda'ya gidecek tiyatrolar, konserler, gösteriler, çağdaş sanat sergileri var. Çünkü Hollanda'da hatırı sayılır bir Türk nüfusu yaşıyor. Hem Türkiye hem Hollanda vatandaşı; ikinci, üçüncü nesil... O nüfus Hollanda için önemli. O yüzden Hollanda'da oradaki Türklerin varlığına odaklı bir sürü faaliyet planlanıyor. İki ülkenin dışişleri bakanlıklarında birer hazırlık komitesi var; bu işlerin takibi için...
Siz, 2 yıl önce serginin hazırlıklarına başladığınızda 400. yılı göz önünde bulundurmuş muydunuz? 400. yıldan haberimiz vardı. Kutlama yılları böyle büyük sergiler için iyi birer fırsat. Çünkü devlet de işin içinde ve bu durum eserlerin alınacağı yerler için kolaylık sağlıyor. Normal bir zamanda daha küçük düşünülürken 400. yıl kutlanıyor dediğimizde, ona göre hareket ediliyor. Çünkü düşünün, Hollanda gibi küçük ve istilalardan yeni kurtulmuş bir ülke, 400 yıl önce güçlü bir imparatorlukla ilişki kurmuş. Bu durum onlar için gurur kaynağı. Ayrıca siyasi ilişkilerle birlikte iki ülkenin sanatçıları, gezginleri ve tüccarları arasında geliş gidişler başlıyor. Birtakım ürünler gelip gidiyor, o ürünlerle birlikte bir Osmanlı modası yaşanıyor. Bu modanın rüzgarını Rembrandt ve Vermeer'in resimlerinde de görüyoruz. İki taraf için de su yüzüne çıkmamış, diplerde kalan kültür kökleri söz konusu.
Serginin; su yüzüne çıkmamış, diplerde kalmış bu kökleri yüzeye çıkarma gibi bir iddiası da var; değil mi? Tabii ki... Galeriyle müzenin farkı burada ortaya çıkıyor. Bir müze, hele hele üniversiteyle ilişkisi olan bir müze, bir sergiyi kurgularken eserlerin oluşum sürecini ve geri plan bilgilerini sunmak durumunda. Biz de sergiyi bir dizi konferans ve sempozyumla destekliyoruz. Bir de serginin ismi, 'Rembrandt ve Çağdaşları: Hollanda Sanatının Altın Çağı'... Neden? Çünkü Avrupa'nın her tarafında imparatorluklar ve krallıklar varken ve kilise çok güçlüyken Hollanda şehir meclisleriyle yönetiliyor. Bu kadar sanatçı ve ressam, kısacık bir yüzyılda, yüzyıl bile değil, 80 yılda yetişiyor. Çünkü onları besleyen bir refah, eser sipariş eden sanatsever bir kitle var ve o kitle sadece kilise ve saray çevresi değil; sıradan vatandaşlar, tüccarlar... Eserler sadece kilise ve saray tarafından sipariş edilseydi dini tasvirler, portreler ve kahramanlık sahnelerinden ibaret olurdu. Ama sıradan vatandaşların siparişlerinde çiçekler, günlük yaşam sahneleri, ev içleri, ticaret sahneleri, ekmekçiler ve kasaplar var. Resimler bize o dönemin sosyal yaşamı hakkında bilgiler sunuyor. Sergiyi ziyaret edenlerin bunları da düşünmesini istiyorum.
Eserleri görmek elde bir; ama sergi ya da 400. yıl sona erdiğinde; kültürel, ticari, hatta siyasi anlamda bir hareketlilik olabilecek mi iki ülke arasında? Tabii ki. Türkiye, Avrupalı mı değil mi diye bir sürü sorunun sorulduğu bir dönemde 400 yıla ulaşan köklü bir geçmişi masaya yatırıyoruz. Türklerin Avrupalılarla olan sıkı ilişkilerini gösteren... Ayrıca her kutlama, her sergi belli bir potansiyeli de beraberinde getirir, bir şeylere vesile olur. Örneğin... Böyle büyük sergiler sırasında çağdaş Türk yazarların kitapları ilgili ülkenin kitapçılarında başköşeleri tutar, çeviriler artar. Hatıra dükkanlarında Türkiye ile ilgili ürünler öne çıkar; lokumlar, tatlılar... Sergiler aynı geçmişteki büyük panayırlar gibi çok ayaklıdır aslında. Sadece ticari alışverişi değil, insanların ufkunu da açan ilişkiler tomarını da beraberinde getirir.
Osmanlı-Hollanda ilişkilerinin 400. yılını bir kenara bırakıp Sakıp Sabancı Müzesi-sanatsever ilişkisinin 10. yılına bakalım... Bu konuda ne gibi planlarınız var? Kutlama mayıs başında başlıyor; sürpriz çok. Alt kattaki aile salonlarını, sanki Sabancı ailesi kapıyı yeni kapatıp gitmiş gibi ziyarete açacağız. Sakıp Bey'in anı odası dahil... Sonra Osmanlı hat sanatı koleksiyonumuzu Türkiye'de hiç yapılmamış bir anlayışla sergileyeceğiz. Ziyaretçiler eski harflerle oynayacak, yazılar yazacak, kompozisyonlar oluşturacak; hatta sergiyi tabletlerle gezecek. Bu sergileniş biçimi hat sanatını herkese sevdirecek; eski yazı bilsin, bilmesin... Hatta belki öğrenme isteği uyandıracak. Zaman, Haber: Jülide Karahan, 21.02.2012 |
|
"2100 YILLIK YOLUN ÜZERİNE PAZAR KURULMAZ"
Tarihi Roma yolunun bulunduğu alanı da kapsayan
Konak bölgesindeki kazılardan sorumlu Smyrna Antik
Kazı Başkanı Yrd. Doç.Dr. Akın Ersoy, yolun İzmir
kent tarihi açısından tartışmasız öneme sahip
olduğunu ifade etti. Cnn Türk, 20.02.2012 |
|
TEKEL'İN TARİHİ BİNASI BUTİK OTEL OLACAK
TEKEL’in satılmasının ardından ülkenin pek çok noktasında bulunan tarihi TEKEL binaları da satışa çıkarıldı. Son olarak İzmir Pasaport’ta bulunan tarihi TEKEL binası butik otel yapılmak üzere satıldı.
İzmir’de bulunan TEKEL’in tarihi başmüdürlük binası, butik otel yapılmak üzere bir işadamına satıldı.
TEKEL’in Pasaport’ta bulunan tarihi binası, Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 20 milyon TL’ye Terhan Demir'in sahibi Özcan Terhan'a satıldı. Özcan Terhan tarihi binanın yerine 30 ya da 33 odalı butik otel yapacağını açıkladı.
Bilindiği gibi, İstanbul Cevizli'deki TEKEL arazisi AKP'ye yakınlığı herkesin malumu olan Özel İstanbul Şehir Üniversitesi'ne, Unkapanı'ndaki TEKEL binası ise Özel Medipol Hastanesi'ne satılmıştı. Haber Sol, 20.02.2012 |
![]() |
TAKSİM'DEN SONRA SIRA ÜSKÜDAR MEYDANI'NDA MI?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin web sitesinde anlatılan şekliyle projenin detayları:
"Ünlü şair Yahya Kemal'in 'İstanbul'un fethini gören şehir' diye adlandırdığı Üsküdar, kötü yapılaşmadan ve görüntü kirliliğinden kurtulacak. İstanbul'un en önemli transfer merkezi Üsküdar Meydanı için hazırlanan proje, İstanbul'un gözde semtinin çehresini değiştirecek.
Anadolu ve Avrupa yakasını deniz yolu ile birleşmesini sağlayan önemli bir ulaşım noktası olan Üsküdar İlçesinin meydanında; deniz otobüsü, şehir hatları ve motor iskeleleri bulunuyor. Ayrıca minibüs, otobüs ve taksi durakları yer alıyor. Bu nedenlerle Üsküdar Meydanı, yayalar için önemli bir düğüm noktasını oluşturuyor. Ancak ne yazık ki yaya ve taşıt trafiği birbirinden düzenli bir şekilde ayrılmadığı için trafik bir keşmekeşe dönüşüyor.
İstanbul'un tarihi geçmişi zengin ilçelerinden biri olan Üsküdar, 'Üsküdar Meydanı ve Çevresi Raylı Sistemler ile Karayolu Entegrasyonları ile Kentsel Tasarım Uygulaması Projesi' kapsamında Üsküdar İlçesi sınırları yeniden düzenleniyor.
Üsküdar Meydanı ve çevresini kötü yapılaşmadan arındırmayı da hedefleyen proje, tarihi semtin hem çehresini hem de kaderini değiştirecek. Trafik tamamen yerin altına alınırken, devasa bir otopark Üsküdar'ın trafiğine soluk aldıracak. Üsküdar için yaya alanları düzenlenerek, Üsküdar- Ümraniye Metro Hattı ve Marmaray Hattı'nın Üsküdar İstasyonu'nda yaya entegrasyonu sağlanacak. Üsküdar için hazırlanan proje, şu hedefleri öngörüyor:
• Üsküdar Meydanı için; transfer merkezi kapsamında, raylı sistem ile karayolu sisteminin entegrasyonunu sağlayan otopark alanları tasarlandı. Oluşturulacak otopark alanları; özellikle deniz yolu, demir yolu ve karayolu ulaşım sistemlerini kullanan yolcularca kullanılacak.
• Üsküdar Meydanı'nın daha çok yaya kullanımına açılmasını sağlamak amacıyla, Selman-ı Pak Caddesi ile Paşalimanı Caddesi arasındaki bağlantı karayolu alt geçitle gerçekleştirilecek.
• Proje kapsamında yaya alanları düzenlenecek. Üsküdar – Ümraniye metro hattı ve Marmaray hattının Üsküdar istasyonunda, yaya entegrasyonunun sağlanması amacıyla, yaya çıkışları için yer altı meydanı oluşturulacak.
• Hakimiyeti Milliye Caddesi'nin yayalaştırılması ile Üsküdar Meydanı'nda bulunan ticaretin kuvvetlendirilmesi sağlanacak.
• Proje kapsamında; Üsküdar'ın mevcut dokusu ile uyumlu ticaret alanları tasarlandı. Ticaret alanları içerisinde sokak ve meydana açılan kafeterya ve oturma alanları tasarlanarak, günün her saatinde yaşayabilen canlı kentsel mekanlar oluşturulacak.
• Üsküdar – Ümraniye metro hattı ve Marmaray projesinin çıkışları, proje kapsamında bir bütün olarak değerlendirilerek tasarlanacak. Marmaray projesine ait şaftların oluşturduğu görüntü kirliliğini ortadan kaldırmak amacıyla meydanda simgesel elemanlar tasarlandı. Meydan tasarlanırken amaç; Üsküdar meydanını deniz ile bütünleştirebilen özgün tasarımlar oluşturmak...
• Projeye göre; güneyde Ahmediye Meydanı ile başlayan yaya aksı, Hakimiyeti Milliye Caddesi ile meydana açılacak. Ayrıca Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı ve Kara Davut Cami önünde iki farklı aktivite alanı oluşturulacak.
• Üsküdar Meydanına yaya olarak geçişi sağlayan üç farklı noktada ve aynı karakterde üç adet karşılama meydanı tasarlandı. Söz konusu karşılama meydanları; Şemsi Paşa Cami, Yeni Valide Cami ve Mihrimah Sultan Cami olacak.
• Yeni Valide Cami önünde yer alan karşılama meydanı, Üsküdar meydanına merdivenle bağlanacak. Üsküdar meydanına bağlandığı noktada, meydanda yer alan eski dokuyu canlandıracak 'Nostalji Sokağı' tasarlandı. Nostalji Sokağı üzerinde Üsküdar'ın tarihini ve önemli yapılarını anlatan simgesel ve fonksiyonel kent mobilyaları oluşturulacak. Ahşap veya çelik strüktürden oluşan kent mobilyaları, Üsküdar kent dokusuna ait bir sokağı temsil ediyor.
• Valide Sultan Cami ve Mihrimah Sultan Cami gibi geleneksel karşılama meydanları ile sınırlanan meydan, Valide Sultan Cami'ne paralel ve İstanbul Boğazı'na yönelecek şekilde tasarlandı.
• Marmaray Projesi'ne ait yaya çıkışları; yer altı meydanı ve meydan beraber düşünülerek yeniden düzenlenecek. Bu kapsamda meydanda farklı yönlerde yaya sirkülasyonu sağlayan 7 farklı çıkış yer alacak.
• Üsküdar Meydanı'nda; Üsküdar – Ümraniye metro hattı ve Marmaray projesine ait yaya çıkışları, birbiri ile uyum sağlayacak şekilde malzeme seçimi yapılacak ve tasarımları oluşturulacak.
• Üsküdar Meydanı'nda, Harem yönünden gelen taşıt yolu ile ulaşılan yer altı katlı otoparkı bulunacak. Günübirlik ticaret alanları, performans alanları vb. fonksiyonlara sahip olacak şekilde tasarlanan yer altı meydanı; istasyon yapısına kuzey ve güney yönlerden bağlanacak şekilde oluşturulacak.
• Üsküdar Meydanı Şemsi Paşa Cami ile çevrelenen bölgede; yine karşılama meydanı, oturma alanları ve asma germe sistemi ile örtülen kafeteryalar bulunacak. Bu alan, meydanın diğer bölümlerine göre sirkülasyon alanından çok dinlenme ve oturma alanı olarak tasarlandı. Bu bölgeden yer altı katlı otoparkına ve Marmaray istasyonuna giriş sağlanabilecek.
• Kara Davut Cami ve Mimar Sinan Cami ile çevrelenen, Üsküdar Belediyesi ve katlı otoparkının kaldırılmasıyla oluşan bölgede, Üsküdar'daki ticari faaliyetleri güçlendirecek ve devamlılığını sağlayacak çarşı tasarlandı. Bu kapsamda ana sirkülasyon aksı ile bağlantılı, kendi içerisinde meydan ve oturma alanlarına sahip bir bölge oluşturulacak.
• Kara Davut Cami ve Mimar Sinan Çarşısı önünde, söz konusu tescilli kültür varlıkları ile çevrelenen, anıtsal ağaçların gölgesinde oluşan oturma alanları oluşturulacak. Oturma ve dinlenme alanları ve kafeteryalar, çarşı içerisindeki meydanlara açılacak.
• Ayrıca katlı otoparkının kaldırıldığı bölgede, yer altı katlı otoparkı tasarlandı. Buna göre; yer altı katlı otoparkına iki farklı yönden, iki giriş ve çıkış sağlanacak. Yer altı katlı otoparkı, işletme maliyeti ve inşaat maliyetleri değerlendirilerek, iki farklı boyutta planlanacak. Yer altı katlı otoparkından çarşı içine giriş ve çıkışlar sağlanacak.
• Kara Davut Cami meydanı önünde bununla beraber, Hakimiyeti Milliye Caddesi'nin giriş kısmında sergileme alanları oluşturulacak. Sergileme alanları, meydanı sürekli değişen aktivite alanlarına dönüştürecek şekilde tasarlanacak.
• Kara Davut Cami meydanı içerisinde yer alan bir meydanda görsel zenginlik yaratmak amacıyla fıskiyeli kuru havuzlar yapılacak.
• Meydan çevresinde yer alan yapılar tek ve iki katlı olarak tasarlandı. Ticaret alanları; üstü açık, üstü kapalı ve yarı açık olacak şekilde farklı özelliklerde oluşturulacak. Cephe kaplaması olarak taş, ahşap ve cam malzemeler seçilecek. Meydanda zemin kaplaması olarak granit, granit küptaş ve tuğla kaplama malzemeleri tercih edilecek. Meydan üzerinde yer alan yapılar, farklı metrekarelerde ve farklı yönlendirmelere sahip olacak şekilde alternatifli olarak inşa edilecek.
• 2. bölgede ayrıca Aziz Mahmut Hüdayi Vakfına yönlenen sokak yayalaştırılacak ve bu aks üzerinde yer alan yapılara yeni alternatifler önerilecek." Arkitera, 20.02.2012 |
|
SİT ALANI MAĞDURU KÖY NİHAYET TAŞINIYOR
Karar, sit alanı içinde kalan evlerine çivi çaktıkları için ağır cezada yargılanan köylüyü de sıkıntıdan kurtaracak.
Eskişehir İl Genel Meclisi, tarihi Pessinus'un bulunduğu Ballıhisar Köyü'nün 1. derece sit alanı içinde yer alması nedeniyle başka bir alana taşınmasına karar verdi. Mecliste kabul edilen koruma amaçlı imar ve belirlenen yer planı, Kültür ve Turizm, Çevre ve Şehircilik bakanlıklarına iletildi. Ballıhisar, kamulaştırma ve köylüyle yapılacak mutabakat sonrası yeni yerine taşınacak.
Tarihi MÖ 750 yıllarına dayanan Frig uygarlığının önemli yerleşim yerlerinden olan Ballıhisar'ın (Pessinus) gün yüzüne çıkarılması için yapılan kazı çalışmaları köylü ile devleti karşı karşıya getirdi. 1968 yılında Belçika Üniversitesi tarafından başlatılan kazı çalışmaları yaz aylarında devam ediyor. Kazılarda Friglerin yerleşim yerinin Ballıhisar Köyü'nün altında kaldığı tespit edilince köyün taşınması gündeme geldi. Ancak bunun için çalışma yapılmadı. Sit alanında kalan evini tamir eden, samanlığını onaran köylüler devletle mahkemelik oldu. 150 kişilik köyde, 50 kişi 'Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na aykırı hareket etmek' suçlamasıyla ağır cezada yargılanmaya başladı. Bu nedenle köylüler evlerine bir çivi bile çakamadı. Ballıhisar köylülerinin bu mağduriyeti Eskişehir İl Genel Meclisi'nin çalışmalarıyla yıllar sonra olumlu sonuç verdi.
Eskişehir İl Genel Meclisi Başkanı Ahmet Yapıcı, Ballıhisar Köyü'nün taşınmasında mutlu sona gelindiğini söyledi. Ballıhisar'ın tarihi yere 5 kilometre uzaklıktaki iki ayrı noktadan birine taşınacağını belirten Yapıcı, "Konuyla ilgili dosya Ankara'ya gitti. Kültür ve Turizm Bakanlığı kamulaştırma yapacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı köy halkı ile taşınılacak yeri belirleyecek. Altyapı, ulaşım çalışmaları bitince Ballıhisar yeni yerine taşınacak." diye konuştu. Zaman, Haber: Mehmet Kuru, 20.02.2012 |
|
DİYARBAKIR KALESİ'NDE KİTABE BULUNDU
Diyarbakır Müze Müdürü
Nevin Soyukaya,
Ben-ü Sen Burcu'nun
Diyarbakır Kalesi'nin güneydoğu köşesinde yer
aldığını belirterek, bu burcun kalenin en görkemli
burcu olduğunu söyledi. Habertürk, 20.02.2012 |
|
![]() |
TÜRK RESSAMDAN BİR İLK
Ressam Burhan Doğançay'ın ''Ribbon Mania'' isimli eseri, New York'taki Metropolitan Museum of Art tarafından daimi koleksiyonlarına alındı. Habertürk, 20.02.2012 |
MUSTA'SIMİ'NİN HAT ESERİ 550 BİN TL Osmanlı dönemine ait 384 parça eser, düzenlenen müzayedede satışa sunuldu.
Asar-ı Atika Sanat Eserleri Müzayedesi'nde, 'hattatların kıblesi' kabul edilen, Yakut İbn-i Abdü'l Musta'sımi'nin Kitabı Usbiyye/Yedi Gün Duası adlı hat eserinin yeni bulunan 7. nüshası 550 bin TL'den alıcı buldu. Osmanlı ressamları içinde empresyonizmin önemli temsilcilerinden olan, renk ve ışık ustası Nazmi Ziya'nın Langa Bostanı isimli yağlıboya tablosu ise 650 bin TL'ye satıldı. Conrad Otel'de düzenlenen müzayedede, Osmanlı dönemine ait 384 parça eser satışa sunuldu. Satışa sunulan 18. yüzyıla ait Tombak mangal ise 260 bin TL'den alıcı buldu. Habertürk, 20.02.2012 |
|
DİVRİĞİ ULU CAMİSİ VE DARÜŞŞİFASI ÇEVRESİNDEKİ KAMULAŞTIRMA ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR
Divriği
Ulu Camisi ve Darüşşifası'nın ikinci etap çevre
düzenleme çalışmaları kapsamında kamulaştırılan
binalarda oturan vatandaşlara 15 gün içerisinde
evleri boşaltmaları amacıyla elden tebligat yapıldı.
Sivas İl Özel İdaresi İmar Kentsel Şube Müdürlüğü
Koruma Uygulama Denetim Bürosu (KUDEB) koordinatörü
arkeolog Erdal Çetindağ başkanlığında oluşan ekip,
evleri tek tek gezerek tebligat yaptı. Yapı, 20.02.2012 |
|
İÇİŞLERİ BAKANI'NIN RESTORE ETTİRDİĞİ EV YANDI
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ’Sokak
Sağlıklaştırma’ projesine destek olmak amacıyla,
bazı işadamları kentteki tarihi binaları restore
ettirmek için satın aldı. İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin de 2 ay önce memleketi Ünye’de,
Kaledere Mahallesi Kadılar Yokuşu’nda bulunan
yaklaşık 150 yıllık 2 katlı ahşap evi, 195 bin TL’ye
satın aldı. Restorasyon çalışmaları devam ederken,
bugün öğle saatlerinde evin ikinci katında yangın
çıktı. Habertürk, 20.02.2012 |
|
TAKSİM İÇİN ÜNLÜ MİMARLARA ÇAĞRI
Acaba İngilizcesini yazsam daha mı etkili olur? Mesela “Turkish architects, would you please stand up?” (Türk mimarlar, lütfen ayağa kalkınız) desem, anlarlar mı?
|
|
TROÇKİ'NİN KÖŞKÜ KONUT OLUYOR
Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 19.02.2012 |
|
KİM "DUR" DİYECEK?
Yazar ve Turizmci Sevan
Nişanyan, İzmir'in Selçuk İlçesi'ne bağlı Şirince
Köyü'nde 3 yıldır inşaatını sürdürdüğü Dalyan'daki
kaya mezarlarının benzerinin açılışını yaklaşık 200
kişinin katıldığı bir törenle yaptı. 20 yıllık
hayalini gerçekleştirdiğini belirten Nişanyan,
bürokrasiyi yendim diyerek "parmak işareti" yaptı ve
'çakma' kaya mezarlarının önünde çalışanlarla
birlikte poz verdi. Sert ifadeler kullanan Nişanyan,
"Bana iki kez hapis cezası verdiler. Buna k.çımla
gülüyorum. K.çlarını yırttılar ama bir şey
yapamadılar. Bundan gurur duyuyorum" dedi. Yazar
Nişanyan, öldükten sonra da bu mezara gömülmeyi
düşündüğünü açıkladı.
Yeni Asır, Haber: Fatih Abacıoğlu, 19.02.2012
Daha önce de
yazdım.
Radikal, Yaz: Eyüp Can, 21.02.2012 |
|
"TAKSİM'DEN ÖNCE BEYAZIT MEYDANI'NIN YARIM KALAN
PROJESİNİ TAMAMLAYIN"
Kentsel dönüşüm soğuk, uzak bir kavram. Gayet kitabi bir terim. Ama çare yok; İstanbul’da yaşıyorsanız her gün karşınıza çıkıyor. Sofralarda, arabalarda, sokaklarda konu dönüp dolaşıp şehirde “değiştirilecek/ dönüştürülecek” alanlara geliyor. İstanbullular kendi hayatlarını konuştukları kadar şunları da tartışıyorlar: Tarlabaşı, Taksim, Sulukule ne olacak? Haydarpaşa Garı, AKM, Emek yıkılacak mı? Yerlerine alışveriş merkezleri mi yapılacak? Taksim Meydanı yeniden düzenlenip, Topçu Kışlası Gezi Parkı’nın yerine dikilecek mi? Bunlar olsun mu, olmasın mı? İstanbul dokunulmaz mı, yoksa dönüşmesi şart mı?
* Sizce, bir mimar gözüyle Taksim yeniden
düzenlenmeye muhtaç mı?
AKM AKM’nin mimari kalitelerini tartışmak artık anlamlı değil. Böyle bir opera binası yapmışsanız artık onu korursunuz. Dünyanın hiçbir yerinde opera binaları “Artık böyle bir sahne düzeni yok” veya “Eskidi” diyerek yeniden yapılmazlar. Anıları var bu yapıların... Ayrıca çok da pahalı yapılardır bunlar. AKM kendi dönemi bağlamında ciddiye alınabilir bir yapıdır. Bir başyapıt olduğu söylenemez ama korumak için başyapıt olması da gerekmez. İşe yarıyor mu? Yarıyor. Hem yerine yapacağımızın daha iyi olacağının garantisi var mı? Hayır. Belki daha kötüsünü yapacağız. Zaten bana kalırsa kenti tarihsel planda düşünmenin argümanı bu olmalı: Yıktığımız her şeyin yerine daha iyisini yapacağımıza emin miyiz? Cevap her seferinde “Hayır” olmalı. Gelin görün ki kamu otoritesini temsil eden hiç kimsenin kendi yapacağının daha iyi olacağından en ufak kuşkusu yok. Bu nasıl bir özgüvendir anlamakta zorlanıyorum.
HAYDARPAŞA Benim Haydarpaşa’nın artık gar olarak kullanılmamasına temel bir itirazım yok. Yetmiyor o yapı çağdaş bir gar işlevi için. Gar olarak kullanmak için bile radikal bir biçimde dönüştürmek gerekir. Orada bir liman alanı vardı ve artık liman olarak kullanılamayacağı besbelli. Bir biçimde değerlendirilmesi gerek.
EMEK SİNEMASI Hiç tereddütsüz söyleyeyim, büyük bir kayıp. Gözüktüğünden daha büyük bir kayıp. Türkiye’de öyle kayıplar üretiyoruz ki, sonunda elimizde pek az tarihsel ürün kalıyor. Bugün 1930’lardan kalma bir tane sinema binamız yok. Emek de o yıllardan kalmış değil. Bina çok daha eski, ama 1960’larda dönüştürüldü. Bugün korumak istediğimiz şey, 60’ların yapısı. Bu kadar savurgan olma hakkına sahip miyiz? Elimizde sonsuz büyüklükte bir tarihi stok varmış gibi davranıyoruz ki yok öyle bir stok.
Milliyet Pazar, Haber: Miraç Zeynep Özkartal, 19.02.2012 |
|
|
SU ÇEKİLDİ, TARİH ORTAYA ÇIKTI
Sinop’ta rüzgar ve gelgitin etkisiyle Gelincik Mahallesi Kumkapı sahilinde tarihi lahit kapakları su yüzüne çıktı.
Kültür ve Turizm İl Müdürü Hikmet Tosun, kapakların Roma dönemine ait olduğunu söyledi. Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Levent Bat ise “Bu durum, çok sert esen poyraz rüzgarlarının etkisi ile yılda bir kez olabiliyor” dedi. Karadeniz gibi iç denizlerde gelgitin 30-80 cm aralığında olabileceğini belirten Prof. Bat, “Halk bunun farkına bile varmaz” dedi. Milliyet, Haber: Kenan Türkseven, 19.02.2012 |
TARİHİ KÖPRÜ SANATIN MERKEZİ OLDU
Çarşılı köprü olarak adlandırılan ve dünyada az rastlanılan bir yapıya sahip 600 yıllık Irgandı Köprüsü’nün adı son yıllarda sanatla anılıyor. Dünya’da çarşılı köprü olarak bilinen Bulgaristan’ın Lofça kentindeki Osma Köprüsü, İtalya’nın Floransa kentinde bulunan Ponte Vecciho Köprüsü ve Venedik’teki Rialto Köprüsü gibi 1442 yılında Hacı Müslihiddin tarafından inşa edilen Irgandı Köprüsü üzerinde bulunan küçük sanat atölyeleriyle adeta tarihe meydan okuyor. Bursa’nın simgelerinden biri haline gelen Irgandı Köprüsü üzerinde açılan Irgandı Sanat Galerisi ise sanatçı ve sanatseverlerin yoğun ilgisine sahne oluyor. Sanatçı Eyüp Eyüpoğlu tarafından açılan Irgandı Sanat Galerisi, 4 ressamın eşsiz eserlerine ev sahipliği yapıyor. Yaşar Büyük, Yaşar Kutlu, Ertuğrul Topsakal ve Rafet Öztan isimli ressamların bir araya gelerek eserlerini sergilediği sanat galerisinde 40 adet tablo sergileniyor. Çeşitli sanat dallarından eserlerin de sergileneceği sanat galerisi sahibi Eyüp Eyüpoğlu, Tarihi Irgandı Köprüsü’nün sanatın adreslerinden biri olduğuna dikkati çekerek, "Sanat evrensele ulaşmak için yerel limanlardan harekete geçen gemicilerin uğraşıdır. Sergi salonları ve galeriler de sanatçıların limanıdır. Sergiler, çığlıkların ve bin bir duygunun insanlarla paylaşıldığı mekanlardır. Irgandı Sanat Galerisi de bunlardan sadece birisi. Bu limanı sevecek birçok sanatçı dostumuzla beraber paylaşmanın hazzını yaşamak en büyük mutluluğum olacak. Bu tarihi köprüde, eşsiz manzaranın içinde sessizliği, sesi ve bakışlarımızı paylaşmak üzere sanat severlerle birlikte olacağız" dedi. Sanat galerisinde resimlerini sergileyen ressam Yaşar Kutlu, tarihi köprünün sanatçıların mekanı haline geldiğini ifade ederek, "Meşakkatli bir sanat dalıyla uğraşıyoruz. İyiki bu güzel mekanda resimlerimiz sergileme fırsatı bulduk. Resimlerimizi sanat galerisi sayesinde gün yüzüne çıkarıyoruz. İnsanlar sanatçıların emeğini görsün istiyoruz. Sanat sevgisine sahip olan insanlar gelip sergimizi gezsin isteriz" diye konuştu. Irgandı Sanat Galerisinde resimlerini sergileyen ressamlardan Ertuğrul Topsakal ve Rafet Öztan emek vererek hazırladıkları resimleri ziyarete gelen konuklara anlattı. Resim sergisinin 2 hafta daha ziyarete açık olduğu öğrenilirken, yıl boyunca düzenlenecek etkinliklerle sanat severler bir araya gelecek. Bursa Olay, 19.02.2012 |
|
TAHTA PERDELERİN SIRRI
Sultanahmet’te Bizans sarayının kalıntıları
üzerine yapılan ve
Radikal gazetesinde haberi yayınlandıktan sonra
belediye ekipleri tarafından yıkımına başlanan otel
sonrasında Sultanahmet’tle ilgili gazetemize çok
sayıda benzer yapı ihbarı geldi. Tarihi semtte
yaptığımız gezide gördük ki bu ihbarlar çok da
haksız değil. Her sokakta etrafı tahta paravanlarla
kapatılmış evler görünüyor. İçinde tescilli tarihi
binaların bulunduğu, bu tahta örmeler zaman zaman
binanın şeklini alarak binayı dış dünyaya tamamen
kapatılıyor. Tahtaların aralarından içerisinin
görünmemesi için tahtalar izolasyon köpük sıkılarak
kapatılmış.
Gazetemize gelen ihbarlar üzerine çıktığımız
Sultanahmet turunda ilk adresimiz Küçük Ayasofya
caddesi oluyor. Etrafı suntalarla kapatılmış iki
tane bina gözümüze çarpıyor. Binalarda hiçbir bilgi
levhası yok. Bir binadaki suntalama çalışmasında
evin cumbaları bile kapatılmış haldi.
Tarihteyse Sultanahmet çevresinde ilk resmi kazılar Sultan Abdulaziz zamanında Rumeli Demiryolu hattı yapılırken ortaya çıkmıştı. Bu dönemde birçok eser zarar görmüştü. 1943’te adliye sarayı yapılırken, daha yakın tarihte Four Seosans Oteli’nin kazısında çıkanlar bu bölgenin ne derece zengin bir arkeoloji bahçesi olduğunu ispat etmeye yetiyor. Radikal, Haber: Ömer Erbil, 19.02.2012 |
|
TARİHE SU SIKTILAR
Sultanahmet'teki Alman Çeşmesi bakımsızlıktan perişan halde. Çeşmenin niçin tahrip olduğu, 06.01.2011 tarihinde sorulan bir soru üzerine İstanbul İl Genel Meclisi Kültür ve Sanat Komisyonu'nun 11 Ocak 2011 tarihinde tamamladığı raporla gün yüzüne çıktı. Raporda, tarihi yarımadanın yayalaştırılma çalışmaları sırasında, Alman Çeşmesi'nin bakım ve onarımı yapılırken basınçlı su ile yıkandığının belirlendiği kaydedildi. Raporu hazırlayan uzmanlar tarafından yerinde yapılan tespite göre; basınçlı su sıkılması derz dokularının ve bazı altın varak mozaiklerin dökülmesine neden oldu. Boşalan derz araları da tahta çıtalar ile kapatıldı. Raporda, kültürümüzün önemli eserlerinin bakım ve temizliği yapılırken bu işlemin, eser kıymetini bilen yetkili uzmanların denetiminde dikkatlice olması gerektiği kaydedildi. Rapora göre tazyikli su sıkılması eserin tahrip olmasının başlıca nedenlerinden biri.
Bu tespitten sonra eserin kimin sorumluluğunda olduğu ve kimin tarafından restore edilmesi gerektiği konusunda aylar süren kurumlar arası yazışmalar sonunda, çeşmenin Fatih Belediye Başkanlığı tarafından restore edilmesine karar verildi. Aradan geçen bir yıl içinde ise tarihi çeşmenin kubbesindeki altın varak mozaikleri düştü, çatlaklar genişledi, Osmanlıca hat örnekleri tahrip oldu, mermer bölümlerinde kararmalar meydana geldi. Çeşmenin su sızdıran muslukları çıkartılarak yerine muşambalar bağlandı ya da tahtalar tıkandı. İhmalin sonucunda çeşme zeminindeki mermerlerin kırıldığı, tavanın döküldüğü, naylon poşetlerin tıpa haline getirilip musluklardan akan suyun durdurulmaya çalışıldığı kötü görüntüler ortaya çıktı.
İmparatordan İstanbul'a hediye Alman İmparatoru II. Wilhelm'in 1898'de İstanbul'a ikinci kez gelişinin anısına ithaf edilen Alman Çeşmesi'nin planlarını Kaiser'in özel danışmanı Mimar Spitta çizmiş, yapımını Mimar Schoele üstlenmişti. Alman hükümeti önce hipodrom alanını düzenlemiş, meydanın ağaçlandırılması yapıldıktan sonra Almanya'da hazırlanan çeşme buradaki temeller üzerine oturtulmuştu. Mermerleri ile değerli taşları Almanya'da işlenmiş ve parçalar halinde gemi ile İstanbul'a getirilmişti. Yapımına 1899'da başlanan çeşmenin 1 Eylül 1900'de, Sultan II. Abdülhamit'in 25. cülüs törenine yetiştirilmesi planlanmıştı. Ancak çeşmenin inşası bu tarihe yetişmeyince. II. Wilhelm'in doğum günü olan 27 Ocak 1901'de görkemli bir tören ile gerçekleşmişti.
Fatih Belediyesi onaracak Çeşme ile ilgili gelişmeleri sorduğumuz Fatih Belediyesi'nce gazetemize gönderilen yazılı cevapta, Alman Çeşmesi'nin projelerini hazırlatabilmek amacıyla, 2011 yılı Ocak ayında İstanbul İl Özel İdaresi'nden ödenek temin edildiği belirtildi. Belediye açıklamasında ayrıca, projelerin onay işlemleri biter bitmez, tekrar İl Özel İdaresi'nden ödenek temin edilerek restorasyon yapım çalışmalarına başlanacağını ifade etti. Yeni Şafak, Haber: Şamil Kucur, 19.02.2012 |
|
KORUMA(MA) KURULU'NA BERAAT
Bianet, 18.02.2012 |
|
PAHA BİÇİLEMEYEN MÜZE SOYGUNU
Yunanistan’daki ünlü Olimpia Müzesi soyuldu. Olimpia Arkeoloji Müzesi’ne giren iki hırsız 60 ila 70 arasında tarihi eseri çalarak kaçtı.
Maskeli hırsızlar
Mora Yarımadası’ndaki müzeye yerel
saat ile 07.30 sularında girdi. Alarmı
kapattıktan sonra içeride bulunan kadın güvenlik
görevlisini bağlayarak etkisiz hale getirdiler.
Eserlerin bulunduğu bölmelerin camlarını çekiçle
kıran hırsızlar 60 ila 70 arasında eseri çaldı.
Çalınan eserler arasında heykelcikler, eski paralar
ve çok sayıda
mücevher bulunduğu açıklandı. Milliyet, 18.02.2012 |
|
MEZAR KALINTILARI KORUMA ALTINDA
Ladik Kasabası’nda ortaya çıkan mezar stellerinin bulunduğu Nekropol alan, Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile 3. dereceden sit alanı olarak ilan edildi.
Ladik Kasabası’na bağlı Küçük Mahalle’de kanalizasyon çalışmaları sırasında ortaya çıkan mezar stellerinin bulunduğu Nekropol Alanının gerekli özellikleri göstermesi nedeniyle, 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edildi. Sit fişlerinin onaylanmasına, sit sınırlarının ekli 1/2000 ölçekli haritada işaretlendiği şekilde belirlenmesine ve bu alanda Koruma Amaçlı İmar Planı yapılmasına kadar, geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının uygulanmasına karar verildi.
Geçiş dönemi korumasında ise belirlenen alanda her türlü altyapı uygulamaları için Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan izin alınması gerekiyor. Yani belirlenen alanda Ladik Belediyesi’nce inşaat izni verilmeden önce ilgili Müze Müdürlüğü uzmanları tarafından sondaj kazısı gerçekleştirilecek. İnşaat izni, sondaj kazı sonucuna ilişkin bilgi ve belgeler Müze Müdürlüğü’nce Koruma Bölge Kurulu’na iletildikten sonra, kuruldan izin çıkarsa verilebilecek. Saray Medya, 18.02.2012 |
|
TABLETLER 4 BİN YIL ÖNCE KULLANILMIŞ
Kayseri yakınlarındaki Asur ticaret kolonosi
Kültepe-Kaniş höyüğünde uzun bir süreden bu yana
kazı çalışmalarına başkanlık eden
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya
Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu,
günümüzde elektronik bir ürün olarak kullanılan ve
Türkiye’de orta ögretimde ikinci yarıda yaygın
olarak kullanılmaya başlanan tabletlerin ilk
örneklerinin, 4 bin yıl önce Mezepotamya bölgesinde
Sümerliler tarafından kullanıldığını ve çivi yazılı
tabletlerin daha sonra ticari amaçlarla Anadolu’ya
yayıldığını ifade etti. Kil üzerine metal bir
kalemle yazılan çivi yazılı tabletlerin, eğitimde de
kullanıldığını belirten Prof.Dr. Kulakoğlu, DHA
muhabirine şu bilgileri verdi:
Hürriyet, Haber: Vedat Doğan, 18.02.2012 |
|
AVUSTRALYA'DA İSLAM MÜZESİ KURULUYOR
İslam Müzesi'nin temel atma törenine, İslam
İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri
Ekmeleddin İhsanoğlu, Viktorya Başbakanı
Ted Baillieu, Federal Bakan Simon Crean,
Viktorya Çok kültürlülük Bakanı
Nicholas Kotsiras, Türkiye Cumhuriyeti Melbourne
Başkonsolosu Serdar Cengiz, siyasetçiler, sivil
toplum kuruluşu yöneticileri ve davetliler katıldı. Habertürk, 18.02.2012 |
|
BU MÜZEYİ GEZMEK 'ÖZEL' İZNE TABİ
MKE
Kırıkkale Hafif Silahlar Fabrikası
Eğitim-Organizasyon Şefi ve
Silah Müzesi sorumlusu
Dursun Aydın, müze hakkında bilgi verdi. Aydın,
15 Temmuz 1990 tarihinde ziyarete açılan müzede,
14'üncü yüzyıldan 20'inci yüzyıla kadar Osmanlı
askerlerinin yanı sıra Avrupa ülkelerinde de askeri
malzeme olarak kullanılan eserlerin sergilediğini
söyledi. Habertürk, 18.02.2012 |
|
KARUN HAZİNELERİ AB PROJESİYLE DÜNYAYA TANITILACAK
Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Karun Hazineleri’nin fotoğrafları, AB-Türkiye Kültürlerarası Diyalog Bileşeni Programı kapsamında hazırlanan Karun, Barış ve İşbirliği Yolu Projesi ile İtalya ve Yunanistan’da sergilenecek.
Uşak Kültür ve Turizm İl Müdürü Şerif Arıtürk, Arkeoloji Müzesi Müdürü Sabiha Pazarcı proje ortağı İtalya Prato Tekstil Müzesi Müdürü Filippo Guarini, Yunanistan Tragilos Müzesi Uzmanı Apostolina Tsaltampası Oskar Pastanesi’nde düzenlenen basın toplantısında proje hakkında bilgi verdi.
Uşak Arkeoloji Müzesi Müdürü Sabiha Pazarcı, AB Türkiye İş Geliştirme Merkezi’nin (ABİGEM) desteğiyle hazırlanan projenin AB fonlarından 116 bin 874 euro hibe desteği kazandığını bildirdi. AB’deki uygulamalar hakkında bilgi edindiklerini ve ülkeler arası diyalog ile uzun vadeli işbirliği hedeflediklerini ifade eden Pazarcı, şunları kaydetti: “Karun Hazineleri’nin en değerli 50 parçasının 45-55 ebadında fotoğraflarını hazırlayarak İtalya Prato ve Yunanistan Tragilos Müzesi’nde sergileyeceğiz. Proje çerçevesinde modern müzeciliği ve ülkeler arası müzelerin işbirliğini geliştirerek, kültürlerin kaynaşmasını sağlamayı amaçlıyoruz. Müzeler dünyanın ortak kültürünü barındıran alanlardır. İtalya ve Yunanistan’daki müzelere giderek incelemelerde bulunacağız. Engellilerin ve çocuklarımızın da müzeye ilgisini de çekeceğiz.” haberle.com, 18.02.2012 |
|
TARİHİ ÇEŞMELER BAKIMSIZLIK YÜZÜNDEN YOK OLMAK ÜZERE
İstanbul'un tarihi meydanları ve sokaklarını süsleyen Osmanlı yadigarı çeşmelerin bakımsız hali yürek burkuyor. İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili, tarihi çeşmelerin restorasyonu ile ilgili çalışma başlatacaklarını söyledi. Bilgili, çeşmelerden su ve geleneksel şerbetlerin akacağı işletmecilik modelini hayata geçireceklerini kaydetti.
Çeşmeler ve su sebilleri Osmanlı medeniyetinin en önemli hayrat unsurlarından olduğu gibi sanatsal açıdan da birbirinden nadide örneklerin sergilendiği mimari eserler arasında yer alıyor. Osmanlı Devleti'nin inşa ettirdiği bu eserler, insanların su ihtiyaçlarını karşılamasının yanı sıra mimari olarak da çok önemli değere sahip. Ancak bu çeşme ve sebillerin önemli bölümünden bugün su akmıyor. Harabe haline gelen bu yapılar, bakımsızlıktan yok olmak üzere. Her gün binlerce yerli ve yabancı turistin gezdiği Tarihi Yarımada'daki tarihi çeşmelerin hali ise içler acısı. Gülhane Parkı'ndan Sultanahmet Meydanı'na doğru giden yol üzerinde yer alan çeşmelerin musluklarından yıllardır su akmıyor. Özellikle yabancı turistler, bir yandan bu anıtları incelerken bir yandan da susuz çeşmelerin fotoğraflarını çekiyor. Çeşmelerin üzerine çeşitli renklerde yazılar yazılması ve her biri sanat eseri niteliğindeki musluklarının sökülmesi sebebiyle bugün çoğu çeşme kendi haline terk edilmiş durumda. Hemen hemen her çeşmenin alınlığını ve kitabelerini hat sanatının en güzel örnekleriyle ayetlerin süslemesi ise ayrıca dikkat çekiyor. "Rableri onlara tertemiz içecekler içirir." (İnsan Suresi, 21) gibi ayetlerin yer aldığı ata yadigarı tarihi eserler, muslukları kırılmış, mermerleri kırılmış, üzerlerine yazılar yazılmış bir halde kurtarılmayı bekliyor.
İstanbul İl Kültür Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili, konu ile ilgili olarak çalışma başlatacaklarını söylüyor. Sokakta veya meydanlarda olan küçük çaptaki çeşmelerden yerel yönetimlerin sorumlu olduğunu hatırlatan Bilgili, tarihi çeşmelerin ciddi restorasyonlara tabi tutulması gerektiğini vurguluyor. Anıt eser niteliğindeki çeşmeleri korumakta ve temiz tutmakta güçlük çekildiğini kaydeden Bilgili, çözüm ile ilgili şu bilgileri veriyor: "Düşüncemiz, bu tür çeşmelerin su ve geleneksel şerbetlerin aktığı, bir bedel ödeyerek herkesin yararlanabildiği işletmeler haline getirilmesidir. Bu işletmelere bu eserlerin koruma konusundaki sorumluluğu da verilebilir. Bu tür bir işletmecilik aynı zamanda turizme de hizmet eder."
İstanbul kültürü üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan şehir tarihçisi Süleyman Faruk Göncüoğlu da, Türk mimarisinin en güzel örneklerinden olan tarihi çeşmelerden su akmamasının kabul edilemez olduğunu söylüyor. Bu çeşmelerin yok olmak üzere olduğuna dikkat çeken Göncüoğlu, "Dünyanın en kadim ve uzun su sistemine sahip olmamızla övünüp, ciltler dolusu kitaplar yayınlarken, bugün tarihi meydanları süsleyen anıtsal çeşmeleri bile susuz bırakmamız bir tezat oluşturmaktadır." diyor.
Osmanlı çeşmelerinin şiirlere, gravürlere, resimlere, minyatürlere esin kaynağı olduğunu hatırlatan Göncüoğlu, bugün bu eserlerin ilgisizliğe terk edildiğini kaydediyor. "Tarihimizle övünürken onları bugün fonksiyonel olarak görebilmek toplum mirası hakkımız değil mi?" diye soran Göncüoğlu, tarihi mirasa sahip çıkan belediyelerin daha duyarlı olmaları gerektiğini belirtiyor. Göncüoğlu, durumun vahameti ile ilgili şu sözleri sarf ediyor: "Bugün Tarihi Yarımada'nın, İstanbul silüetinin oluşumunu gerçekleştiren Mimar Sinan'ın türbesinin çeşmeleri bile musluksuz ve susuz bırakılmıştır."
Araştırmacı-yazar Can Alpgüvenç ise turizmin en gözde mekanlarından biri olan Tarihi Yarımada'daki çeşmelerden su akmamasının üzüntü verici olduğunu belirtiyor. Bu eserlerin gerçek hüviyetlerine kavuşturulması gerektiğini dile getiren Alpgüvenç, tarihi çeşmelerin bir an önce ihya edilmesi gerektiğini kaydediyor. Alpgüvenç'e göre, bu halin asıl sorumlusu yönetimler değil, İstanbul'da yaşayan duyarsız vatandaşlar. Osmanlı Devleti'nin şehirleri zarif çeşmelerle donattığını hatırlatan Alpgüvenç, sözlerine şöyle devam ediyor: "Vakıflar ve belediyeler tarafından 'Tarihi Çeşmeler Haftası ya da Günleri' gibi özel zamanlar tespit edilmeli. O tarihlerde bu konuda konferans, seminer ve çeşitli aktivitelerde bulunarak çeşmelerimiz halkımıza sevdirilmelidir." Zaman, 17.02.2012 |
|
TARİHİ HAMAM İÇİN KURTARMA KAZISI BAŞLATILACAK
Amasya Müze Müdürü Celal Özdemir, “Toprak altındaki Antik Roma Dönemi’ne ait hamamı gün yüzüne çıkararak turizme kazandıracağız”dedi.
Özdemir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, merkez Terziköy Köyü'nde toprak altında bulunan 2 bin yıllık geçmişe sahip antik hamamın gün yüzüne çıkarılması için yürütülen hazırlık çalışmalarında sona yaklaşıldığını söyledi.
Amasya Müze Müdürlüğü başkanlığında gerçekleştirilecek kurtarma kazısı öncesi Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden gerekli izinlerin alındığını anımsatan Özdemir, “Söz konusu çalışma ile kentin en eski hamamını yeniden gün yüzüne çıkartacağız. Kazı öncesi yürütülen hazırlık çalışmalarının sonuna gelindi. Önümüzdeki bir kaç ay içinde bölgede kazı çalışmalarına başlayacağız” dedi.
Yaklaşık 500 metrekarelik bir alanda yürütülecek çalışmada, antik hamam ve eklentilerinin gün yüzüne çıkarılmasının planlandığını vurgulayan Özdemir, şöyle devam etti: “Yapılan jeofizik çalışmalarına göre hamam ve kalıntılarının ayakta olduğu tespit edildi. Toprak altındaki Antik Roma Dönemi’ne ait hamamı gün yüzüne çıkararak turizme kazandıracağız. Bu çalışma hem Termal hem de kültür turizmi için çok önemli. Hamamın Antik Roma Dönemi’nde 300 yıl ayakta kaldığı biliniyor. Yaklaşık 500 metrekarelik bir alanda gerçekleşecek kazı çalışmaları sonunda büyük bir kısmı ayakta olan hamamı koruma altına alacağız. Gerekli restorasyon çalışmaları sonunda da bölgeyi turizme kazandırmış olacağız.”
Özdemir, söz konusu kurtarma kazısının yaklaşık 60 bin lira bütçeyle gerçekleştirileceğini de sözlerine ekledi. haberler.com, 17.02.2012 |
|
EN ÇOK AYASOFYA ZİYARET EDİLDİ
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye'de geçen yıl en fazla ziyaret edilen müzenin Ayasofya olduğunu söyledi.
Geçen yıl müze ve örenyeri ziyaretçi sayısının 28 milyon 462 bin 893'e yükseldiğini belirten Günay, “Artış oranı, geçen seneye göre yüzde 13. 170 milyon TL olan gelirler, bu yıl 253 milyon 892 bin 756 TL’ye çıktı” dedi. Bakan Günay, geçen yıl en çok ziyaret edilen müzeler arasında Ayasofya Müzesi’nin, Topkapı Sarayı Müzesi’ni geçtiğini belirterek bunda 10 yılı aşkın süredir içeride bulunan iskelelerin kaldırılarak mekanın iyileştirilmesi ile 50 yıldır kapalı bulunan 2. Selim, 3. Mehmet ve 3. Murat türbelerinin açılmasının etkili olduğunu kaydetti.
Bakan Günay, 2002’de bakanlığın 42 kültür merkezi yaptığını, 2011'de bu sayının 84'e ulaştığını söyledi. Günay, yıl sonuna kadar 19 yeni kültür merkezi daha açılarak toplam sayının 103'e ulaşacağını belirtti. Özel tiyatrolara verilen desteklerin ise kaldırılmadığını aksine arttığını vurgulayan Günay, “Devlet tiyatroları temsil sayısı 4 binden 5 bin 785'e yükselirken, yurtiçi opera ve bale turne sayısı 98'den 2011'de 478'e çıktı. 2011'de özel tiyatrolara 3.5 milyon lira destek verildi” dedi.
2002'de arkeolojik kazı ve araştırmalara 1.9 milyon lira ödenek ayrıldığını hatırlatan Günay, bu rakamın 2011'de 25 kattan fazla artarak 48.1 milyon liraya ulaştığını kaydetti. Yerli arkeolojik kazı sayısı 2002'de 57 iken, 2011'de 123'e çıktı. Sabah, 17.02.2012 |
|
MEVLEVİHANENİN İSTİNAT DUVARININ BİR KISMI YIKILDI
Çanakkale'nin Gelibolu İlçesi'ndeki tarihi Mevlevihane'nin istinat duvarının bir kısmı son yağışlar sonrası yıkıldı.
İlçede, 1621 yılında Azade Mehmet Dede ve dervişleri tarafından inşa edilen Yazıcızade Mahallesi Hamzakoy mevkisinde yer alan Mevlevihane'nin istinat duvarının bir bölümü yağışlar sonrası zarar gördü. Türkiye'de alan olarak en büyük Mevlevihaneler arasında yer alan tarihi binanın yıkılan duvarının çevresi şeritle çevrilerek güvenlik önlemi alındı. Gelibolu Kaymakamı Namık Kemal Nazlı, Mevlevihane'nin vakıf eseri olduğu için duruma doğrudan müdahale etme şanslarının bulunmadığını söyledi. Nazlı, bölgede can ve mal güvenliği açısından gerekli tedbirleri aldıklarını belirterek, "Yıkılan yeri fotoğrafladık ve durumu resmi yazıyla Balıkesir Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne bildirdik." dedi. Zaman, 17.02.2012 |
![]() |
|
SANATA BÜYÜK SAYGISIZLIK
Kayseri'de Cumhuriyet Meydanı'nda bulunan ve 10 heykeltıraş tarafından yapılan 'Kalpten Çıkan Kayakçı' heykeline yapılanlar tepki çekiyor.
Önceki gün Cumhuriyet Meydanı'nda, Büyükşehir Belediyesi tarafından organize edilen Uluslar Arası Kış Festivali kapsamında 5 yabancı ve 5 yerli heykeltıraş Cumhuriyet Meydanı'nda hünerlerini göstermişti.
Heykeltıraşlar tarafından 27 metreküplük kar kullanılarak yaklaşık 4 saatte tamamlanan 'Kalpten Çıkan Kayakçı' heykeline iki günde yapılanlar büyük tepki çekiyor.
Güvenlik şeridini bile hiçe sayanlar, sprey boya yaptığı saygısızlığın yanında isimlerini de yazarak sanata yaptıkları saygısızlığın altına imzalarını da atmış oldu. Kayseri Kent Haber, 16.02.2012 |
BACON'IN BİR TABLOSU 25.4 MİLYON EURO
İngiliz ressam Francis Bacon’ın, “Henrietta Moraes’in Portresi” adlı tablosu açık artırmada 25.4 milyon euroya satıldı. Bacon’ın 1963’de yaptığı tablonun, açık artırmaya telefonla katılan ancak kimliği açıklanmayan bir alıcı tarafından satın alındığı belirtildi. Francis Bacon (1909-1992) “figüratif ekspresyonizm”in en önemli temsilcileri arasında sayılıyor. Türkiye Gazetesi, 16.02.2012 |
|
11 BİN YILDIR TLOS'TA YAŞIYORLAR
Sabah, 16.02.2012 |
|
140 BİN YAPIT ARASINDAN SEÇİLDİ, İSTANBUL MODERN'E GELDİ
|
|
TARİHÇİDEN UYARI
Erzurum Gazetesi, 16.02.2012 |
|
TOPKAPI SARAYI'NDA SEKS REZALETİ
Geçtiğimiz aylarda önce Libyalı bir meczubun silahlı saldırısı, ardından bir güvenlik görevlisinin intiharı ile sarsılan Topkapı Sarayı'nda bir başka şoke eden olay yaşandı. Sabah'ın haberine göre: Topkapı Sarayı'nın bazı çalışanlarının kutsal emanetler ve harem odasının bulunduğu 3'üncü avluda cinsel ilişki yaşadıkları iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
T.A. isimli saray personeli, 26 yaşındaki bir
temizlik işçisi kadınla harem dairesinin yanı
başında bulunan bir odada uygunsuz halde görüldüğü
iddiasıyla saray yönetimine şikayet edildi. Aynı
kadının sarayda görevli başka bir personel ile de
benzer ilişki yaşadığı iddia edilince
Topkapı Sarayı Müdürü Ayşe Erdoğdu konu ile
ilgili soruşturma başlattı. Habertürk, 16.02.2012
GÜNAY'DAN TOPKAPI AÇIKLAMASI
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Topkapı Sarayı'nda bir personel ve kadın temizlik işçisinin birlikte yakalandığına ilişkin SABAH'ın "Harem'de skandal" haberi üzerine açıklama yaptı. Günay, "Kutsal Emanetler bölümüyle ilgisi yok, aynı avlu içinde bile değil" dedi. "Türkiye'de Kültür ve Turizm Verileri 2002- 2011" kitabının tanıtımında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Günay, Topkapı Sarayı'nda Kutsal Emanetler odası ve Harem girişinin de olduğu 3'üncü avludaki bir odada bir personel ve kadın temizlik işçisinin uygunsuz yakalandığına ilişkin haber konusunda şunları söyledi: "Kutsal Emanetler bölümüyle ilgisi yok, aynı avlu içinde bile değil. Bu yaklaşık 1.5 ay önce bize gelen bir ihbar. Yazıldığı gibi açık da değil. Şüphe sadece, somut bir olay yok. Ama şüphe üzerine bundan 1.5 ay önce gereken önlemler alınmış. Birisi temizlik işçisi bir şirket elemanı ve şirketine iade edilmiş, diğerinin de yeri değiştirilmiş, Topkapı'dan çıkarılmış. Katiyen Kutsal Emanetler bölümüyle aynı avlu içinde bile değil." Sabah, 17.02.2012 |
|
ANTALYA'NIN SİMGESİ KESİK MİNARE RESTORE EDİLECEK
Antalya'nın dünyaca ünlü Kaleiçi bölgesinde MS 2. yüzyılda pagan tapınağı olarak yapılan ve 1846 yılında çıkan yangında kurşun ya da tahta olduğu tahmin edilen külahının yanması sonucu ''Kesik Minare'' ismini alan Korkut Camisi'nin, Antalya Valisi Ahmet Altıparmak'ın talimatıyla yeniden restore edilmesine karar verildi.
Kesik Minare'nin, Hazine ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından mülkiyetinin devredildiği İl Özel İdaresinin Koruma Uygulama ve Denetim Bürosu'nun (KUDEP) yaptığı incelemenin ardından, restorasyon projesi hazırlandı. Yaklaşık 1 milyon liraya mal olması beklenen projeyle Kesik Minare'nin külahının da yapılması planlandı.
Antalya Valisi Ahmet Altıparmak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgenin restore edilmemesi halinde camideki son kalıntıların da zamanla yok olacağını söyledi. Güçlendirme projesinin Koruma Kurulundan çıktığını ve çalışmalara başlayacaklarını kaydeden Altıparmak, ''Kamuoyunda 'burası ihmal edildi, atıl kaldı, kimse ilgilenmiyor'' havası var. Bölgeyi, bu havadan kurtarmak istiyoruz'' dedi.
Bu şekildeki eserler için geçen yıl KUDEP'in kurulduğunu belirten Altıparmak, güçlendirme çalışmaları yaparken buraya nasıl bir fonksiyon yükleneceğine de Anıtlar Kurulu ile tartışarak karar vereceklerini dile getirdi.
Güçlendirme çalışmalarının ardından restorasyona
başlanılacağını ifade eden Altıparmak, ''Burası
bizim kültürümüzün, atalarımızın namaz kıldığı,
ibadet ettiği bir yer. Buraya ören yeri gibi
bakmamak lazım. Buraya kendi başına bir fonksiyon
kazandırmak bir iştir. Fonksiyon olarak ne
yükleyeceğimizi bilmiyorum. Ama bir köşesinde küçük
bir mescit olabilir. Diğer tarafları bir bütün
olarak cami yapma şansınız yok'' diye konuştu.
Cami, yangında minaresinin ''kurşun'' ya da ''tahta'' olduğu tahmin edilen külahının yanması sonucu ''Kesik Minare'' ismini aldı. Akşam, 15.02.2012 |
|
2 BİN YILLIK VEFA
Sinop'ta yaklaşık 2 bin yıl önce ölen bir aile reisi için dikilen stel, Sinop Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.
Yaklaşık 2 metre boyunda
ki steldeki yazı ve semboller de daha yapıldığı ilk
günlerdeki görünümünü koruyor. 70 yaşında hayatını
kaybeden Gaius Terentius Macrus adında ki bir kişi
için eşi ve çocukları tarafından dikilen stelin
yapım tarihi ise tam olarak bilinmiyor. Stelde
kabartma olarak işlenen yazının tercümesinde ise
şöyle deniliyor: "Eşi Trebatia Paulina, oğulları
Terentius Basila ve Terentius Julianus ile kızı
Terentia Juliane 70 yaşında ölen Gaius Terentius
Macrus için bu steli diktirdi." Sabah, 15.02.2012 |
|
![]() |
ANTİK MISIR'IN KEDİLERİ ANKARA'DA YAKALANDI
Ankara İl Jandarma Komutanlığı ekiplerinin yaptıkları çalışmalarda bazı kişilerin illegal yollardan temin ettikleri tarihi eserleri Ankara'ya araç ile getirerek satmak istedikleri belirlendi. Yapılan çalışmaların ardından şüpheliler takibe alındı. Sabah, 15.02.2012 |
AKM'Yİ SABANCI HOLDİNG RESTORE EDECEK
Bakan Günay kültür merkezinin isminin değişmeyeceğini sadece içerideki senfoni salonuna Sabancı isminin verileceğini belirtti.
AKM'nin restorasyonu ile ilgili protokol Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay arasında imzalandı. Kültür Turizm İl Müdürlüğü'nde düzenlenen törende konuşan Bakan Ertuğrul Günay, geçen yıldan bu yana yeni bir yargı kararına uğramayacak bir başka proje çalışması yaptıklarını söyledi. Kararın kuruldan geçtiğini hatırlatan Günay, "Bu yapının basit bir tamiratla yetinmeden köklü bir şekilde yenilenmesi bütün deprem yönetmeliği ve yangın yönetmeliği koşullarına uyulması aydınlatma ısıtma, ses sistemlerinin yenilenmesi, İstanbul'un bu önemli meydanın da, ki Taksim Meydanı'nın yayalaştırılması da söz konusu, işleyen bir kültür merkezi bu yayalaştırmayı anlamlı hale getirir, bu açından çok daha önemli hale gelmişti. Bizim işi hızlandırmak için bir destek arayışımız vardı, bir sponsor arayışımız vardı. O çerçevede Güler Sabancı hanımefendiye başvurduk." diye konuştu.
Binanın önemli bir geçmişi olduğuna vurgu yapan Güler Sabancı ise, "Sayın bakanımızdan böyle bir teklif gelince bu kadar önemli bir teklif ile ilgilenmeden duramazdık. Başta Erol Sabancı olmak üzere Sabancı topluluğu bunu destekledi. Atatürk Kültür Merkezi'nin hepimizin hayatında önemli yeri olan ama en önemlisi Cumhuriyet tarihimizin sanat ve kültür olaylarında yeri olan ülkemizin göz bebeği bir yeri Taksim'deki bu binanın yeni teknolojilerle donatılarak ses ve ışık düzeni ile eskisine sadık kalarak İstanbul ve Türkiye'nin sanatseverleri ile buluşması konusunda katkımız olacağı için grup adına mutluluk duyuyoruz." ifadelerini kullandı.
Protokol imza töreninin ardından basın mensuplarının restorasyona ilişkin sorularını yanıtlayan Bakan Günay, AKM'nin bir kısmının alışveriş merkezi olacağı yönündeki soruya, "O tartışmalar geride kaldı" diye cevap verdi. Bu ay içinde ihale hazırlıkları yaptıklarını dile getiren Bakan Günay, "Bu binanın çok önemli ve anlamlı bir geçmişi var. Bu ay içinde ihale hazırlıkları yapıyoruz. Bu ay sonunda ihale ilanına çıkacağız. 24 ay öngördük ama biz yapımcılara süreyi öne çekme konusunda telkinde bulunuyoruz. Hedefimiz 2013 yılının Cumhuriyet bayramında açılışını yapmak. Bir gecikme olursa 2013 yılının sanat mevsimi bitmeden açılışını yapmayı düşünüyoruz. Bizim bakanlık kaynağından ayırdığımız önemli bir kaynak var bu iş için. Yapının güçlendirme sorunu var. Isıtması, aydınlatması, ses düzeni bütün bunlar geçmiş yılların tekniği ile yapıldığı için iflas etmiş durumdaydı. Mekan kullanımları bir miktar verimsizdi. Bütün teknik detayı ile hareketli objeleri ile yenilenmiş pırıl pırıl İstanbul'a yakışan bir sanat merkezine kavuşmuş olacağız." şeklinde konuştu.
Yapının restorasyonunu Sabancı grubu olarak desteklediklerini ifade eden Güler Sabancı ise "Bizim desteğimiz 30 milyon TL olacaktır." dedi. Bakan Ertuğrul Günay, AKM'nin isminin değişmeyeceğini içerideki senfoni salonuna Sabancı'nın isminin verileceğini belirterek sözlerini tamamladı. Yeni Şafak, 15.02.2012 |
|
YENİKAPI KAZI GÜNLÜĞÜ BÜYÜLEDİ
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 15.02.2012 |
|
BİZ BİRBİRİMİZİN KUYUSUNU KAZARKEN BAKIN URFA'DA ALMANLAR NE KAZIYOR? Şu çıldırtıcı gündeme bakıp; Halk arasında; “Birileri, diğerlerinin kuyusunu kazıyor” söylentisinin yayıldığı bir dönemde; Ben gözlerden uzak süren, bambaşka bir kazıya gidiyorum. Urfa Göbeklitepe’ye... Şöyle de diyebilirim; Biz birbirimizin kuyusunu kazarken; Alman arkeologlar, Urfa’da dünyanın en eski yerleşim bölgesini kazıyorlar. 12 bin yıl öncesinin ilk yerleşim bölgesi. Tam dört yıldır kazılıyor. Ama biz bilmiyoruz. Farkında değiliz. Yazmıyoruz, konuşmuyoruz. Şaşırmıyoruz. Çünkü kendi kuyularımızı kazmaktan, insanlık tarihinin en büyük keşfinin; Yani Urfa’daki kazının farkında değiliz. İnanç tarihinin ilk tapınakları çıkartılıyor. Kazının olduğu yer, İrem bahçeleri diye bilinen dört nehrin ortası olarak kabul ediliyor. Dicle, Fırat, Asi ile Aras nehirlerinin ortası. Karbon testlerinden anlaşılıyor ki; Bu kazı insanlık tarihinin bilinen en eski yerleşim bölgesidir. Bunun anlamı büyüktür. Kültür Bakanlığı ne yapıyor bilmiyorum. Ama bu tapınaklar, insanlığın inanç tarihi için çok belirleyici olacak. Tanık duvarlarındaki o figürler, kuş resimleri, dizinler; Belki de tarihin karanlık yüzündeki sırların aydınlanması için; 12 bin yıl öncesinden gelen birer işaret fişeği olacak! Kuyu kazmakla meşgul olanlara duyurulur. Hürriyet, Yazı: Fatih Çekirge, 14.02.2012
Belki de daha o zaman okyanuslar
birbirinden ayrılmamıştı.
Toprağın altı;
Aynı zamanda ölümlerimize kadar kurduğumuz yaşamları da biriktirdiğimiz bir zenginlik midir?
Urfa Göbeklitepe’de 11 bin 600 yıl önce; İnsanlığın ilk inanç taşlarını dikenler için soruyorum bu soruyu.. İnancın ilk tapınağa dönüştüğü çağdan alıyorum bu soruyu.
Aslında daha keskin sorularım da var.
Ama önce bu toprakları tarihin sırlarına bağlayan bütün kazılar için; Bana destek gönderen herkese buradan “sağolun” diyorum... İyi ki varsınız!
Şimdi iki gündür yazdığım Göbeklitepe’de ne oluyor ona bakalım:
Dün Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay aradı. Bakan çok keskin uyarılar yaptı.
Satır başlarıyla şöyle: - Fatih Bey, sizin aracılığınızla son kez uyarıyorum. Kazı bölgelerinde yıllarca kazıyormuş gibi yapanlara artık izin vermeyeceğiz. Gerekirse kazıları ellerinden alacağız. Zaten almaya da başladık.
- Göbeklitepe’deki kazı yıllardır sürüyor. Biz oraya o izni bakanlar kurulu kararıyla verirken, tüm masrafların kazıyı yapan enstitü tarafından karşılanacağı şartını koşmuştuk. Ama şimdi oradaki bekçi masraflarını biz ödemiyormuşuz gibi bir hava yaratılıyor. Sorumluluk onlarda. Ve eğer karşılamazlarsa kazıyı alırız.
- Göbeklitepe’de ilk heykel bulundu. Baktık 3 gün sonra çalındı dediler. Gittim dedim ki; eğer o heykeli bulunduğunuzu bilseydim, geceleri üzerinde yatardım siz nasıl çaldırdınız?
- Bazı yerlerde kazılar 15-20 yıldır ite-kaka sürüyor. Biz o yabancılardan alıyoruz. Bizim üniversitelerimiz, belediyelerimiz sponsor oluyor. Ama burada haklarını yemeyelim, çok iyi kazı yapan yapancı kurumlar da var.
Günay’la yaptığım sohbetten anladığım şudur: - Bakan bu konuda çok hassas bir noktaya gelmiş. Türkiye’de yıllardır kazı yapan kuruluşlardan “kazıyı savsaklayanlar” ve yeterli önlemi almayanlardan o kazılar alınacak. Yeni bir düzen getiriliyor.
ŞİMDİ SORULAR Dünyanın en zengin tarihi dekorunun üzerinde yaşıyoruz. Anadolu’daki kazıların sayısı, Türkiye’yi dünyada ilk üç sıraya oturtuyor. Böyle bir zenginlik düşünün. Ve insanlık mirasının üzerinde yaşayan bizler; Hala yeterince sormuyoruz:
- Neden tarihin sırlarını aydınlatan, değer veren bir kültür yapısı siyasetimizin konusu değildir? - Neden bu konuda özel sektörü özendirecek teşvikler verilmiyor? - Neden tarih denilince okullarda yalnızca, meydan savaşları ve fetihler okutulur. - Neden topraklarımızın altındaki insanlık tarihi ilk öğretimin konusu değildir.
SİZDE CEVABI VAR MI? Şimdi daha pratik sorular:
- Göbeklitepe’de bulunan 11 bin 600 yıl öncesine ait heykel nasıl çalındı?
- O heykelin varlığını kim biliyordu? Oradaki köylülere (al bu heykeli) deseniz kime satacaklarını bilemezler.
- Heykelin çalındığı neden üç gün sonra anlaşıldı?
- Çalınan heykel için Alman heyeti 150 bin lira tazminat ödemiş. 11 bin 600 yıl önce yapılmış olan bu heykelin değeri nasıl ölçülebilir?
- Anadolu’da kazı yapan yabancı heyetlerin Türkiye’ye giriş çıkışları VIP yoluyla mı oluyor. Diplomatik pasaport mu kullanıyorlar? Giriş çıkış sırasında aranıyorlar mı?
Ve son bir soru: - National Geographic Göbeklitepe kazısını, bütün dünyada “Dinlerin başlangıcı” kapağıyla duyurdu. O gün bir tek Türkiye’de o kapak yoktu. Onun yerine “Çocuk gelinler” vardı. Neden?
Bu sorularla, Türkiye’de kazı yapan uluslararası çapta değerli bilim adamlarını suçlamak istemiyorum. Ama bir sistemi sorgulamak gerektiğine inanıyorum. Çünkü vatanseverlik bu vatan için kan dökmekten ibaret değildir. Vatanseverlik, insanlığın ortak değerlerine, tarihine sahip çıkmaktan geçmelidir. Yoksa insanlık tarihinin talan edildiği bu topraklarda geçmişin sırlarını nasıl anlayacağız.
Ya da; Binlerce yıl öncesinden insanoğlunun bize bıraktıklarını nasıl yorumlayacağız? Aslında biz bu soruların cevaplarının üzerinde oturuyoruz. Üzerine gecekondular yapıyoruz. Barajlar kuruyoruz. Oysa çok iyi biliyorum ki; Geleceğin ufuklarını, ancak geçmişin sırlarını çözerek aydınlatabiliriz... Bu yüzden bu soruların cevaplarını mutlaka bulmalıyız. Hürriyet, Yazı: Fatih Çekirge, 20.02.2012
“Devam et!” diyorsunuz. “Peşini bırakma!” diye yazıyorsunuz. “Sakın unutma, iki kere yazıp bırakma. Bizi haberdar et” diyorsunuz. Ben de devam ediyorum işte.
Ve bu defa da; bir Belediye Başkanı’nın çığlığını yazıyorum. Tarihi çalınan toprakların Belediye Başkanı Ahmet Fakıbaba...
Yalnızca binaların, yolların, kaldırımların değil, insanların başkanı olarak bildiğim; Ve kalbiyle çalışan Urfa belediye Başkanı, dün diyor ki; “Fatih Bey, içimiz yanıyor. Nasıl çaldırdık o heykeli. İnsanlığın bize verdiği bir nimettir Göbeklitepe.. Allah’ın bir lütfudur. Ama kıymetini bilemiyoruz. Oradaki köylü kardeşlerimiz nasıl korusunlar. Benim elimden bir şey gelmiyor. Çok üzülüyorum. İçime ateş düşüyor.”
Göbeklitepe, insanlığın inanç tarihinde bir milattır. O yüzden peşini bırakmıyorum. Yalnız Göbeklitepe mi? Anadolu’nun her yerinde insanlık tarihinin en önemli kazıları yapılıyor. Ama özellikle yabancıların yürüttüğü bazı kazılar savsaklanıyor. Başıboş bırakılıyor. Bunu dün Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da doğruladı. Göbeklitepe’de ise daha acı bir durum var. Kazıyı yapan heyet yeterli önlem almıyor. Basit bir dükkanın bile kameralarla gözlendiği Türkiye’de; İnsanlık tarihinin en değerli kazısı için tek bir koruma önlemi bile yok.
Ve işte; Değeri ölçülemeyen bir heykel daha gitti. Üstelik sadaka verir gibi 150 bin lira tazminat ödediler.
Oysa orada; 11 bin 600 yıl önce madenler henüz kullanılamadığı için çakıl taşlarıyla yapılan heykeller, duvarlara kazınan hayvan figürleri bize nereden geldiğimizi fısıldıyor, haykırıyor...
Ama biz kulaklarımızı ve gözlerimizi kapatmış, tam bir körlük halindeyiz. Çaldırıyoruz, talan ettiriyoruz. Sonra falanca ülkenin falanca müzesinde görünce bağırmaya başlıyoruz.
Göbeklitepe’de bu olmasın diye yazıyorum. Uyarıyorum.
Belediye Başkanı çığlık atıyor. Siz yazıyorsunuz. Arkeologlar, tarihin değerini bilen herkes yazıyor. Ve bekliyoruz.
İngiltere’de Göbeklitepe’den 7 yaş daha genç olan taş yapılar için yılda 3 milyon turist geliyor. Ama Urfa’daki bu zenginliği dünyaya duyuramıyoruz. Niye? Çünkü biz duymuyoruz... Biz sağırız. Biz körüz.
İnsanlık tarihinde varsayılan doğruları kökten değiştirmesi beklenen Göbeklitepe, “inanç tarihi” için de bir ilktir. Bu yüzden susmuyorum. Yazmaya devam ediyorum... Peşini bırakmıyorum... Hatta Fakıbaba’nın çığlığına kendiminkini de ekleyerek haykırıyorum: “Ey ahali! Uyanın ve çaldırtmayın artık bu toprakların tarihini...” Hürriyet, Yazı: Fatih Çekirge, 21.02.2012
Bulunduktan hemen sonra fotoğrafının çekildiği
ortaya çıkan heykelin çalındığı kazı alanına önlem
olarak güvenlik kameraları yerleştirildi, üç bekçi
görevlendirildi.
|
|
ESKİ İNSANLAR UZUN ÖMÜRLÜ DEĞİLMİŞ
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Aktopraklık kazılarını yürüten ekibin başkanı Doç.Dr. Necmi Karul, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık 8 yıl önce başlayan kazılarda önemli bulgulara ulaştıklarını söyledi.
Bu bulguların Aktopraklık'ta çiftçilik yapıldığını ortaya koyan, özellikle Avrupa insanının Aktopraklık'tan gittiğini gösteren bilgiler sunduğunu ifade eden Karul, binlerce yıl önce bölgede yaşayan topluluğun, organize ve ileri düzeyde tarımla ilgilendiğini söyledi.
Kazılarda, çıkarılan silahlar, süs eşyaları, yemek yapımında kullanılan malzemeler kadar iskeletleri de incelediklerini belirten Karul, yurt dışındaki birçok üniversitenin de yakından takip ettiği kazıların ve çıkarılan iskeletlerin binlerce yıl öncesine dair önemli bilgiler sunduğunu anlattı. Aktopraklık'ta bugüne kadar 6-7 bin yıl öncesine dayanan 70'in üzerinde iskelet çıkarıldığını anlatan Karul, şöyle devam etti: ''İncelemelerde, eski insanların uzun yaşamadığı görüldü. 25-35 yıl arası ömürlerinin olduğunu belirledik. Çok istisnai durumlarda 50'nin üzerinde iskelet var ama ortalamayı etkilemiyor. Sadece Aktopraklık'ta değil benzer binlerce yıllık kazıların yapıldığı alanlarda da yakın sonuçlar alınıyor. Eski insanların çok yaşadığı kavramı, yakın zamanla ilgili. Anadolu'daki tarih öncesi insanların ömürleri 25-35 yıl arası. Yakın zamanda insanların fazla yaşaması tamamen doğal beslenmeyle ilgili.''
Binlerce yıl önce insan ömrünün ortalama 25-35
yıl arasında kalmasının olmasının, sağlıksız
beslenme ve sağlık sorunlarını giderememeyle ilgili
olduğunu belirten Karul, ''Akla bile gelmeyecek
nedenler, dişten kaynaklanan bir hastalık bile
ölümle sonuçlanabiliyor. Bugün vücudun adapte olduğu
hastalıklar, o dönemde ölüme yol açabiliyor. Bugün
tıptaki gelişmeler, hastalıklarla mücadelede alınan
yollar var. Binlerce yıl önce ne tıp ne de ilaç
vardı'' dedi. ''Bunun için silah kullandıklarını gösteren bulgu da yok. Bulduğumuz silahlar, av aletleri. Savaşın tarihi de insanlık tarihinin küçük bir dilimini oluşturuyor. İlk insan 2,5 milyon yıl önce alet yapmaya başlıyor. MÖ 4 binlerde ilk devlet oluşumunun başladığı süreçte, artı ürünün oluştuğu ve bu ürünün depolandığı, bunları koruyacak sınıfın ilk temellerinin atıldığı dönemde organize kavganın, savaşın başladığı görülüyor. Aktopraklık'ta kavgaya yol açacak, çıkar amaçlı savaşı gösterecek bulguya ulaşılamadı. Savaşın insanlık tarihinde ne kadar yeni olduğu da buradan görülüyor. İlk depolananlar, gıda ürünleri. Bu ürünlerin depolandığı yerin kontrolüne ihtiyaç duyuluyor. Sonra yönetici ortaya çıkıyor. Artı ürünlerle yöneticiler, belki ilahlaştırılıyor. Bunları koruyacak askeri bir düzen ortaya çıkıyor. Bunlar bir araya gelince da savaş ortaya çıkıyor.'' Akşam, 13.02.2012 |
|
"İSTANBUL SANATTA PATLAMA YAŞIYOR"
ABD'nin saygın gazetelerinden New York Times (NYT), 'İstanbul'un sanatta patlama yaşadığını' yazdı.
Gazetenin haftasonu yayımlanan dergisinde, İstanbul'daki sanat faaliyetlerine ilişkin bir yazıya fotoğraflarla birlikte toplam 6 sayfa ayrıldı.
İstanbul'da yaşayan yazar Suzy Hansen tarafından kaleme alınan ve fotoğraf sanatçısı Ahmet Polat'ın İstanbul fotoğraflarının kullanıldığı yazıda, 'Eski Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul'da' sanatın büyük yükselişte olduğu belirtilirken son dönemde pek çok yeni sanat mekanının açıldığı İstanbul'un adeta 'yeniden doğduğu' yorumu yapıldı.
Çeşitli sanat direktörlerinin yorumlarına da yer verilen yazıda, bunlar arasında 'New York'un size sanatta en iyi yılları geride kaldığı hissini verirken İstanbul'un en iyi yılların henüz gelmediği hissini verdiği', 'İstanbul'un dünyada sanat alanında şu an için en gözde şehir olduğu', 'Türkiye'nin ve İstanbul'un genç olmasının insan üzerinde olumlu ve verimli bir etki bıraktığı' gibi yorumlar dikkati çekti.
Yazıda bir zamanlar İstanbul'u bırakıp giden Türk sanatçıların yeniden şehre döndükleri, İstanbul'da sanat camiasının son derece zenginleştiği yorumu da yapıldı. Yeni Şafak, 13.02.2012 |
|
MUHTEŞEM SÜLEYMAN'IN SAVAŞ TOPLARI ORTADA KALDI
Yeni Asır, Haber: Adem Ülker, 12.02.2012 |
|
TARİHİN ŞAHİDİ ODALAR
Söz konusu tarihse eğer yazılmış ya da yazılacak kitaplar, tarihi şahsiyetler, devlet adamları, sosyal ve siyasal olaylar üzerine olur genellikle. Fakat, 1954'te Haluk Şehsuvaroğlu tarafından hazırlanan 'Tarihi Odalar' kitabı başka... Yazar kitapta, İlber Ortaylı' nın Osmanlı İmparatorluğu'nun en uzun yüzyılı olarak tasvir ettiği 19. yüzyıl'a, yaşanan hadiseler üzerinden değil de; bu hadiselere şahitlik eden odaların gözünden bakıyor.
19. yüzyıl hadiselerinin hangi duvarlar arasında vuku bulduğunu anlatıyor. Görsellerle desteklenmiş kitapta, Meşrutiyet kararının alındığı, Sultan II. Abdülahmit'in tahta davet edildiği ve tahttan indirildiği, Sultan Abdülaziz'in cesedinin bulunduğu odaların hangileri olduğunu öğrenmek mümkün.
Sultan Abdülaziz, en hazin hika-yeye sahip Osmanlı padişahı. 30 Mayıs 1876'da Midhat Paşa'nın darbesiyle tahttan indirilmiş ve acınacak durumda, bir kayıkla Dolmabahçe Sarayı'ndan Topkapı Sarayı'na naklolunmuş, amcası Sultan Selim'in şehit edildiği odaya yerleştirilmişti. Ancak, Sultan Abdülaziz o odada kalmak istememiş ve yerine geçen biraderzadesi V. Murat'a Ortaköy'de kendi yaptırdığı Feriye Sarayı'na taşınmak istediğini söylemişti. Bunun üzerine derhal, oraya yerleştirildi. İntihar ettiği iddia edilen oda da bu saraydaki yatak odasıydı.
Sultan Abdülaziz'in ölümüne, sadece yatak odası değil, Feriye Sarayı'nın orta katında denizi gören bir başka oda daha şahit olmuştu. Hekimler ve şer'iye memurları eski padişahın cesedini orada muayene etmişlerdi. İşte bu saray, bugün Kabataş Erkek Lisesi olarak kullanılan bina. Sultan Abdülaziz'den sonra oğlu Abdülmecit burada ikamet etmiş.
Sultan II. Abdülhamit, tahta çıkma davetini Tarabya üstlerinde şehzadeliğini geçirdiği Maslak Kasrı'nın üst katındaki büyük salonda alıyor. Sadrazam Rüşdü Paşa ve Midhat Paşa, V. Murat'ın sıhhatinin iyi olmadığını, devletin müşkül durumlarla karşı karşıya olduğunu anlatır ve Sultan Abdülhamit'le yönetimin geleceğini konuşurlar.
II. Abdülhamit o gün paşalarla yaptığı görüşmeyi şöyle anlatıyor: "Midhat Paşa ile Mehmet Rüşdü Paşa, biraderin hastalığı üzerine bana geldiler, ilk onlarla orada mülaki oldum. Orada benden şekli hükumetten 'Meşrutiyet'i mi, yoksa 'İstibdad'ı mı, hangisini tercih edersin diye sordular... Ben de cevaben, bir gemi kaptanı gemiyi kumanda ettiği zaman nasıl ki icab eden hale göre kumanda ederse, ben de kumandan mevkisine gelince selamet-i memleket hangi surei idarede olduğuna kanaat gelirse ve hayırlı görülürse onu ihtiyar ederim, dedim..." İşte bu tarihi ana şahitlik eden oda, Abdülhamit'in zevkine göre döşenmiş ve padişahlığında da aynen muhafaza edilmiş.
Yıldız Sarayı, Osmanlı'nın son dönemine siyasetine olduğu gibi Mustafa Kemal ve Sultan V. Mehmet Vahideddin görüşmesine de şahit. Saraydaki Küçük Mabeyn Dairesi, Sultan Abdülhamit'ten sonra Sultan Vahideddin tarafından da çalışma odası olarak kullanılmış. Ve Sultan Vahideddin mütareke devrinde burada çok devlet ricaliyle ve kumandanlarla mülakatta bulunmuş.
Sultan Vahideddin ile Mustafa Kemal diz dize! Bu odaya davet edilen kumandanlardan biri de Mustafa Kemal. Samsun'a gitmeden evvel 15 Mayıs 1919 günü padişahla buluşmasını Mustafa Kemal şöyle tasvir ediyor: "Yıldız Sarayı'nın ufak bir salonunda Vahideddin ile adeta diz dize denecek kadar yakın oturuyorduk... Hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı, 'Paşa, paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi bir kitaba girmiştir. Bunları unutun.' dedi. 'Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir, Paşa Paşa devleti kurtarabilirsin.' dedi." Burası, Abdülhamit'in hal edildiğini öğrendiği yer olması bakımından da tarihi bir öneme sahip.
Son halifeye hilafetin kaldırıldığı nerede söylendi? Hilafetin kaldırılmasına, Son Halife Abdülmecid'e bu kararın bildirilmesine şahit olan oda ise Dolmabahçe Sarayı'nda kütüphane haline getirilen Veliahd Dairesidir. Abdülmecid Efendi, bu kararın tebliği üzerine 4 saat içinde hazırlanarak ailesi erkanı ve maiyetine aldığı bazı kimselerle beraber memleketi terk etmek üzere Dolmabahçe Sarayı'ndan ayrılmıştır.
Hangi krallar misafir olmadı ki? 20. yüzyıl başlarında İstanbul'a gelen dünya liderleri, hükümdarlar Dolmabahçe Sarayı'nın Harem Dairesi'nde ikinci sofada koridorun başında, cephesi İstanbul Boğazı'nı gören oda da misafir edilmiş. Özellikle şark hükümdarlarının ağırlandığı bu odada, Afgan Kralı Amanullah kalmış. Amanullah'ın bu odada kalması, haremde ağırlanan ilk yabancı erkek olması bakımından önemli. Onun dışında, Atatürk'ü ziyarete gelen Irak Kralı Faysal, İran Şahı Rıza Han Pehlevi, Ürdün Kralı Abdullah da bu odada misafir edilenler arasında... Odanın son misafiri ise, Yunan Kralı ile Türkiye'ye gelen Saray Nazırı Levidis. 20. yüzyıl öncesinde ise bu oda II. Abdülhamit'in kızı Naime Sultan'ın dünyaya geldiği oda olarak anılabilir. Zaman Pazar, Haber: Sevim Şentürk, 12.02.2012 |
|
SANAT DEĞİL, TEKNOLOJİ SERGİSİ: VAN GOGH
Ressam Van Gogh'un yağlıboya, suluboya, karakalem ve mektup dahil 1.000 kadar eserini 3.000'in üzerinde dijital imajla çerçevenin dışına çıkaran 'Van GoghAlive'; sergiden ziyade bir ışık, renk ve ses gösterisi. Ressamın 'Çalışan Adam', 'Çiçek Açmış Erik Ağacı', 'Gri Şapkalı Otoportre', 'Vazoda 12 Ayçiçeği', 'Vincent'ın Yatak Odası', 'Teras Kafe', 'Ren Nehrinde Yıldızlı Bir Gece', 'Kırmızı Üzüm Bağı' ve 'Sargılı Kulaklı Otoportre' gibi yapıtlarını yüksek çözünürlüklü 40 projektör aracılığıyla duvarlar, kolonlar, zemin ve hatta tavanda görürken güçlü bir klasik müzikle çevreleniyoruz. Van Gogh'un hayat hikayesini anlatmak için seçilen müzikler arasında Handel-Sarabande, Barber-Bubamara (Vivaldi versiyonu), Arvo Part-Fratres For Cello And Piano, Carl Nielsen-String Quartet in D minor 1883 ve geleneksel Japon klasik koto müziği bulunuyor. Detayları Abdi İbrahim Başkanı Nezih Barut anlattı.
Siz mi projeyi buldunuz, proje mi sizi? Biz projeyi bulduk. İlk defa Singapur'da sergilendi, ardından İstanbul'da. 3 aylığına Amerika'ya gidecek. Sonra tekrar Türkiye'ye, Ankara'ya gelecek.
Biz 100. yılımızla ilgili önemli bir etkinlik yapmak istedik. Ne yapsak diye uzun uzun düşündük ve 'Van GoghAlive'da karar kıldık. Van Gogh'un orijinal resimlerini de getirebilirdik. Ama getirmedik, bu sergiyi tercih ettik. Çünkü burada çok yüksek bir teknoloji var. Biz Abdi İbrahim olarak hem Ar-Ge merkezimizde, hem üretim tesislerimizde hem de tüm faaliyetlerimizde çok ileri teknoloji kullanıyoruz. Her yıl ciromuzun %5'ini Ar-Ge'ye ayırıyoruz. Bu sergi, kullandığı ileri teknoloji sebebiyle bizim bakış açımızla çok örtüşüyor.
Gerçekten orijinal eserleri getirebilir miydiniz? Getirebilirdik ama biz orijinal Van Gogh ile değil, bu teknolojiyle ilgilendik. Başka sefer getiririz. Burada resmin içine giriyorsunuz, öbür tarafta resme bakıyorsunuz. Bizim için önemli olan ileri teknoloji. Biz müze değiliz, bir ilaç firmasıyız.
Sakıp Sabancı Müzesi 2014 yılında bir Van Gogh sergisi açmayı planlıyor. Haberiniz var mıydı? Evet, evet... Anlaşmayı yaptıktan sonra duyduk. Ama dediğim gibi, biz hiçbir zaman resimlerini getirmeyi düşünmedik. Amacımız sanat, bilim ve teknolojiyi birleştirmek. Bu soruların geleceğini de biliyorduk. Ama derdimiz başka. Biz müze değiliz.
Koleksiyonunuzu düşünürsek; belki ileride müze olabilir misiniz? Hiç düşünmüyoruz. Biz sanatı seviyoruz. Müzecilik bizim işimiz değil.
Sergiyi yapan şirket Grande Exhibitions. Biz projeyi 6 aylığına onlardan kiraladık. Tüm telif meseleleri şirketle vakıf arasında. Yani bizim hiçbir telif işlemiyle ilgimiz yok. Şirket, hakları bize belli bir süre için kiraladı. 3 ay İstanbul, 3 ay Ankara için... Çok ayrıntılı, 35-40 sayfalık dev bir sözleşme söz konusu elbette.
Sergideki 3.000 görüntüyü görmek ne kadar vakit alıyor? Yani sergi ne kadar sürede gezilebiliyor? Tam tur 25-30 dakika sürüyor.
Siz kişisel olarak en çok hangi eseri seviyorsunuz? Gri Şapkalı Otoportre... En çok onu seviyorum. Van Gogh'un iki dönemi var. Biri Hollanda'daki kasvetli dönemi... Diğeri Fransa'daki renkli... Ben daha çok ikinci dönemi seviyorum.
Vincent Willem Van Gogh Resim kariyerine 1880'den sonra başlayan Van Gogh, başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışmış; Paris'te tanıştığı izlenimcilik ve yeni izlenimcilik akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiştir. Güney Fransa'da geçirdiği süre zarfında da bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir. Van Gogh, ömrünün son 10 yılı boyunca yaklaşık 900 suluboya/yağlıboya resim ve 1.100 karakalem çalışma üretmiş, en meşhur eserlerini ise son iki yılında yapmıştır. 1888'de ressam Paul Gauguin ile arkadaşlığının bozulması üzerine sol kulağının bir kısmını kesmiş, giderek kötüleşen ruhsal hastalığı sonucunda kendini göğsünden vurarak intihar etmiştir. 30 Mart 1853-29 Temmuz 1890 tarihleri arasında yaşamış Hollandalı ressamın bazı resim ve eskizleri, dünyanın en tanınmış ve en pahalı eserleri arasında bulunmaktadır. Zaman, Haber: Jülide Karahan, 12.02.2012 |
|
ÇİFTE KAVAL ANADOLU ÇALGISIYMIŞ
Anadolu Üniversitesinde (AÜ) yapılan “Eski Anadolu’da Müzik Aletleri” adlı bilimsel araştırma projesi ile Yunan kültürüne ait olduğu sanılan, Batı ülkelerinde “aulos” olarak bilinen çalgının, Frig kültürüne ait Orta Anadolu çalgısı “çifte kaval” olduğu tespit edildi.
AÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Taciser Sivas, AA muhabirine yaptığı açıklamada, antik kaynaklarda Friglerin müzik aletleri konusunda üstün başarı gösterdiğinin ifade edildiği belirterek, birçok müzik aletinin Frigler tarafından icat edildiğinin bilindiğini belirtti.
Sakarya Nehri ile Porsuk Çayı’nın birleştiği noktada bulunan Friglerin başkenti Gordion’da yapılan kazılarda aynı alanda iki kemik kaval bulunduğunu ifade eden Prof.Dr. Sivas, şöyle konuştu: “Boğazköy’de bulunun Ana Tanrıça Kibele’nin müzisyenleriyle birlikte bulunduğu grubunda da müzik aletleri karşımıza çıkıyor. Çifte flüt olarak adlandırılan ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan heykel grubunda Kibele, çifti kaval ve lir çalan iki müzisyen arasında betimlenmiştir. Bu betimlemeler de çifte kavalın antik kaynaklardaki anlatımlarının somut örneklerindendir. Frigler, Anadolu uygarlıkları içinde önemli bir uygarlıktır. Eşek kulaklı Midas öyküsünde de Friglerin müzik aletleri üzerindeki başarısı anlatılmaktadır. AÜ Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof.Dr. Ahmet Bülent Alaner ile Friglerin müzik kültürü ve çifte kaval üzerine AÜ olarak bir bilimsel araştırma projesi hazırladık. Proje istediğimiz sonuçları ortaya çıkarttı ve görüşlerimizi destekledi.”
Prof.Dr. Alaner de 2011 yılında “Eski Anadolu’daki Müzik Enstrümanları” konulu projeyi yaşama geçirdikleri ifade etti. Devam eden proje kapsamında önemli bulgular elde ettiklerini anlatan Prof.Dr. Alaner, şunları kaydetti: “Çifte kavalın Anadolu’ya Eskişehir’e ve Frigya’ya ait bir enstrüman olduğunu ortaya koyduk. Çifte kaval, yan yana bağırsak iplerle bağlanmış iki kavaldan oluşan ve ikisinin aynı anda çalınmasıyla ortaya çıkan bir Anadolu çalgısıdır. Çifti kaval, 50 yıl öncesine kadar Orta Anadolu’da kullanılıyordu. Bugün çifte kaval Yunan kültüründen ‘aulos’ diye adlandırılıyor. Ancak çifte kaval bir Orta Anadolu çalgısıdır.”
Prof.Dr. Alaner, Gordion’da yapılan kazılarda çıkan ve kayıtlara “düdük” diye geçen çalgının çifte kaval olduğunun saptandığını belirterek, “Bu çalgıyı yeniden inşa ettik ve çaldık. ‘Frigyen modu’ denilen Frigya makamının var olduğunu gördük. Bu makamın bugün Eskişehir’deki, Kütahya’daki ve Bilecik’teki halk türkülerinde yaşadığını gözlemliyoruz. Batı ülkeleri, ‘aulos’ ismini verdiği çifte kavala ‘double pipe’ demelidir. Bu değiştirilmelidir. Müzik bilimcilere yönelik çifte kavalın Anadolulu olduğu üzerinden çalışmalar yapılmalıdır” diye konuştu. haberler.com, 11.02.2012 |
|
BİZANS'TAN SONRA OSMANLI KATLİAMI
Çatalca'da Bizans Mezarlığı'ndan sonra İhsaniye Köyü'ndeki Osmanlığı Mezarlığı'nın da defineci talanına uğradığı tespit edildi. Ormanlık arazideki mezarlardan 4'ü metrelerce oyularak tahrip edildi. Çatalca Kültür ve Turizm Derneği tahribatı fotoğraflayıp Çatalca Kaymakamlığı'na ihbarda bulundu. Kaymakam Nevzat Taşdan alınan önlemleri şöyle açıkladı: 'Göreve ilk geldiğimizde harabeye dönmüş İnceğiz Mağaraları'nda düzenleme yaptık. Artık defineciler bölgeye gelemeyecek. Üst kısımdaki Bizans Mezarlığı'na bir bekçi alacağız. Sürekli bölgede devriye yapacak. Definecileri jandarmaya ihbarda bulunacak. Osmanlı Mezarlığı civarında da köylülerimizle çalışacağız.' Saldırıyı ortaya çıkartan Çatalca Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Ahmet Rasim Yücel ise, 'Burası açık hava müzesi gibi. Böyle bir hazine gözü dönmüş hırsızlarca yok ediliyor. Hangi akılla Müslüman mezarlarında define arıyorlar. Gerekirse bekçi görevlendirilsin. Defineciler için ancak bu şekilde önlem alınmış olur' dedi. Akşam, Haber: Ercan Öztürk, 11.02.2012 |
![]() |
|
BEYAZIT CAMİSİ RESTORE EDİLİYOR
Sultan 2. Bayezid tarafından 1506 yılında yaptırılan Beyazıt Camisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce restore edilecek. Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) geçen yıl şubat ayında çıkan yangından Hünkar Kasrı kısmı kullanılamaz hale gelen 506 yıllık Beyazıt Camisi'nin restorasyonu için harekete geçti. 1999 Marmara Depremi sonrasında kubbe kısımlarında çatlaklar oluşan tarihi caminin restorasyon projeleri Koruma Kurulu tarafından onaylandı. VGM İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü, caminin restorasyonu için 20 Şubat'ta ihale düzenleyecek. İhalede restorasyon için 650 günlük süre belirlendi. Mimarının kim olduğu kesin olarak bilinmeyen caminin, Mimar Hayrettin, Mimar Kemaleddin veya Yakupşah bin Sultanşah tarafından yapıldığı tahmin ediliyor. İstanbul'da orijinalliğini koruyan en eski selatin camisi olarak kabul ediliyor. Cümle kapısında Şeyh Hamdullah'ın yazdığı kitabeye göre 1501- 1506 yılları arasında yapıldı. Evliya Çelebi'nin aktardığına göre caminin açılış günü ilk namazı padişahın kendisi kıldırdı. 1509'da meydana gelen ve "Küçük Kıyamet" diye anılan depremden zarar gördü. Kısmen onarılan caminin onarımını daha sonraki yıllarda tamamlayıp güçlendiren Mimar Sinan oldu. 1683 yılındaki yangında minare külahları tutuşarak zarar gördü; 1743'te ise minarelerden birisine yıldırım isabet etmesi sonucu külahı yandı. 2. Bayezid'in mezarı, caminin haziresinde bulunuyor. Sabah, Haber: Hasan Ay, 11.02.2012 |
OTEL ODASINA TARİHİ ESER OPERASYONU
İstanbul'da, tarihi eser kaçakçılığına karşı bir otel odasında yapılan aramada Roma dönemine ait tarihi değeri paha biçilmez olarak kabul edilen 360 obje ele geçirildi.
Objeler arasında üzerinde mitolojik kahramanlar Kraliçe Athena ile Herakles figürlerinin de bulunduğu çok değerli sikkeler de yer aldı.
Anadolu'nun birçok yerinde yapılan kaçak kazılarla çıkarılan tarihi eserlerin yasa dışı yollarla satılması ya da yurt dışına çıkarılmasına karşı yürütülen soruşturmada Fatih Sirkeci'de bir adrese operasyon yapıldı. Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Tarihi Eser Kaçakçılığı Masası tarafından yürütülen operasyonda, otelde kalan şüpheli ile birlikte tarihi eserler bulunduğu belirlendi. Eserlere incelenmek üzere el koyan polis, uzmanların yardımıyla eserlerin en az 2 bin 500 yıllık ve Roma dönemine ait olduğunu belirledi. Polisin yaptığı incelemede, ele geçirilen eserler arasında Roma ve Eski Yunan dönemine ait 305 adet metal sikke, 9 adet gözyaşı şişesi olarak eşya, 11 adet altın sikke, 8 adet metal küpe, 6 adet farklı ebatlarda haç, bir adet Kur'an-ı Kerim, 4 adet mühür ile 16 adet metal eşya (ok ucu, hayvan figürü) bulunduğu belirtildi. Emniyette sorgusu tamamlanan Mehmet A. sevk edildiği adliyede tutuklanarak cezaevine gönderildi. Zaman, Haber: Fazlı Mert, 11.02.2012 |
![]() |
TARİHİ BAYBURT-SÜRMENE KERVAN YOLU TURİZME KAZANDIRILACAK
Dede Korkut Masalları'na ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi'ne konu olmuş tarihi Bayburt-Sürmene Kervan Yolu, Köprübaşı Kaymakamlığı'nca hazırlanan 'Kervan Yolu' projesi ile yeniden canlandırılacak.
Trabzon'un Sümela ve Uzungöl havzalarının dışında üçüncü ve en önemli eko-turizm havzası olan Sürmene-Köprübaşı- Madur Dağı aksında gerçekleştirilecek olan projeyle, havzanın zengin doğal, tarihi ve kültürel değerleri bütüncül planlama, tematik haritalama, kitap ve web sayfası, tanıtım filmleri, alanda kuş gözlem ve seyir terasları, karavan konaklama alanları hazırlanarak tarihi kervan yolu eko-turizme kazandırılacak.
Köprübaşı Kaymakamı Erdinç Dolu, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, projeyle tarihi kervan yolunun bölge ve ülke turizmine kazandırılacağını söyledi. Kaymakamlıklarınca hazırlanan projenin Trabzon İl Kültür Müdürlüğü, Sürmene Kaymakamlığı, Sürmene Belediyesi, Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği tarafından da desteklediğine değinen Kaymakam Erdinç Dolu, projenin amacıyla ilgili şunları söyledi: "Sürmene-Köprübaşı ile Bayburt arasında var olan ve başta Evliya Çelebi Seyahatnamesi olmak üzere tarihi kayıtlarda adı geçen antik kervan yolunun Sürmene -Ağaçbaşı- Seslikaya - Taşlı yaylası hattında yer alan doğal, tarihi ve kültürel değerlerin tanıtılması için altyapı sağlanması, Trabzon'da var olan Uzungöl ve Sümela turizm akslarına alternatif yeni bir turizm aksının tanınır kılınarak canlandırılması amaçlanmaktadır. Doğa turizmi Türkiye'nin en önemli yüksek rakım turba bataklığı olan Ağaçbaşı Yaylası'na dönük eko-turizm, kuş gözlem, endemik bitki gözlem ve doğa fotoğrafçılığı, karavan turizmi, kültür turizmi yayla şenlikleri için gerekli tanıtım ve kısmi altyapının iyileştirilmesi hedeflenmektedir." Zaman, Haber: Hasan Demir, 11.02.2012 |
|
"YILDIZ SARAYI'NIN MABEYN KÖŞKÜ'NÜ DEVLETİN KABUL MEKANI YAPMAYI PLANLIYORUZ"
Çemberlitaş'taki Birlik Vakfında düzenlenen
konferansta konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay, 1 Eylül 2007'den bu yana Kültür ve Turizm
Bakanlığı yaptığını belirterek, ''turizm ve kültür
bir arada olur mu?'' diye eleştiriler olduğunu,
ancak kıyı turizmiyle yetinilemeyeceğini kaydetti. Yapı, 11.02.2012 |
|
GORDİON'A 6. YÜZYILIN TÜRK ŞEHRİ KURULACAK
Belediye, Gordion’da 3 bin yıllık tarih ve termal turizmi birleştirerek, 16’ncı yüzyılın Türk şehrini kuracak. Frig uygarlığının başkenti olan Gordion’da 100’ü aşkın höyük, Kral Midas’ın tümülüsü ve antik kentin bulunduğu Gordion’da, belediye üç yıl önce koruma amaçlı imar planı çalışması başlattı.
Tabiat varlıklarının korunmasını ve uluslararası tarih turizminin etkin hale getirilmesini, bu nedenle bölgede gelişigüzel köysel yapılara izin verilmemesini amaçlayan koruma amaçlı imar planı 500 dönümlük alanı kapsıyor.
Belediye Başkanı Yakup Çelik, Gordion’da 20 dönümlük bir alanda 16. yüzyıl Türk şehri kurmayı planladıklarını söyledi. Çelik, bölgedeki antik çağ eserlerinin daha iyi sergilenmesi ve turistlerin barınmasını sağlayacak tesislerin yapılmasını öngören çalışmalar başlatacaklarını belirtti. Çelik ayrıca, aynı bölgede termal tesis kuracaklarını vurguladı.
Gordion’a 16 kilometre mesafede bulunan Çağlayık bölgesinde, 42 derece sıcaklığındaki termal suyu, Gordion’da yapacakları termal tatil köyüne getireceklerini anlatan Belediye Başkanı Yakup Çelik, “Gordion bölgesinde termal turizmi olacak, 16. yüzyıl Türk şehri ile bize ait bir turizm mekanı olacak ve en önemlisi Frigya uygarlığının varlıkları korunmuş olacak. Ayrıca, buradaki turizmin daha etkin hale getirilmesini sağlayacak, daha çok turistin gelmesine neden olacak yeni yapılanmalar söz konusu olacak.” diye konuştu. Mynet Haber, 10.02.2012 |
|
MALATYA'DAKİ TARİHİ ERMENİ KİLİSELERİ RESTORE EDİLECEK
Malatya Valiliği, Çavuşoğlu Mahallesi'ndeki Ermeni Taşhoron Kilisesi ile merkeze bağlı Venk Köyü'ndeki Venk Kilisesi'nin restorasyonu için girişimlere başladı.
Hrant Dink'in doğduğu evin de bulunduğu mahallede bulunan 250 yıllık Taşhoron Kilisesi ve Venk Kilisesi için hazırlanan restorasyon projesi tamamlanarak, Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun onayına sunuldu. Malatya Valisi Ulvi Saran, kentin tarihi ve kültürel dokusunun korunmasına özel önem verdiklerini belirtti. Çavuşoğlu Mahallesi'ndeki Taşhoron Kilisesi ile merkeze bağlı Venk Köyü'ndeki Venk Kilisesi'nin restorasyonu için girişimler başlatıldığını ifade eden Saran, bir yılı aşkın süredir yürütülen çalışmalar neticesinde kiliselerin yenileme projelerinin tamamlanarak, Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun onayına sunulduğunu anlattı.
Malatya'nın birçok farklı uygarlığın merkezi ve binlerce yıllık kültürel mirasın sahibi olduğunu bildiren Saran, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "Malatya Valiliği olarak kentin tarihi ve kültürel dokusunun korunmasına özel önem veriyoruz. Tarihi değer taşıyan mekanların özgün yapısını değiştirmeden yeniden düzenlemek suretiyle mekan-insan münasebetini güçlendirme çalışmalarını sürdürüyoruz. Bu düşüncelerin ışığında Malatya'daki tarihi mekanların bir bölümünün aslına uygun olarak restorasyonunu gerçekleştirdik. Bir bölümünün ise restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Çavuşoğlu mahallesinde bulunan Taşhoron Kilisesi ve il merkezine bağlı Venk Köyü içerisinde yer alan Venk Kilisesi büyük oranda ayakta olan yapılardır.Bir yıllık çalışma sonucunda Valiliğe bağlı Koruma Uygulama ve Denetim Bürosu (KUDEB) tarafından röleve, yeniden tasarımlama ve restorasyon projeleri yaptırılan yapıların Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun onayı ile kış aylarının geçmesinin ardından restorasyonuna başlayacağız." Zaman, Haber: Eşref Akgün, 10.02.2012 |
|
|
MİRO'NUN TABLOSU REKOR KIRARAK GİTTİ İspanyol ressam Joan Miro'nun 1925 yılında yaptığı "Painting-Poem" adlı eseri, İngiltere'nin başkenti Londra'da düzenlenen bir açık artırmada rekor fiyata alıcı buldu.
Christie's müzayede evinde satışa çıkarılan tablo için adı açıklanmayan bir kişi 27 milyon dolar ödedi.
Açık artırmada İngiliz heykeltıraş Henry Moore'un 2951 tarihli bronz heykeli ise 30 milyon dolara alıcı buldu. Yeni Şafak, 10.02.2012 |
KULA'DAKİ BÖRTLÜCE MAĞARASI TURİZME KAZANDIRILIYOR
Manisa'nın Kula İlçesi'nde doğal envanterin çıkarılması çalışmaları kapsamında tespit edilen Börtlüce Köyü'ndeki mağarada jeolojik incelemeler tamamlandı.
Turizme kazandırılması için Manisa Çevre Şehir İmar ve İskan Kooperatifi Şube Müdürlüğü'nden bir ekip mağarayı inceledi. İncelemeye jeoloji mühendisleri Yalçın Esen ve Ali Moral, Manisa Belediyesi'nden sanat tarihçisi Jale Esen, arkeolog Ali Uçan ve Kula Belediyesi'nden jeoloji mühendisi Nuran Sevimli Akkoç katıldı.
Jeoloji mühendisi Esen, Börtlüce Mağarası'nın turizme kazandırılması için gerekli incelemelerin yapıldığını, hazırlanan raporun Denizli Tabiat Varlıklarını Koruma Şube Müdürlüğü'ne teslim edilerek tescil işlemlerinin başlatılacağını söyledi. Jeoloji mühendisi Akkoç ise MTA Jeoloji Etütleri Dairesi Mağara Araştırmaları Birimi'nce hazırlanan raporda, Börtlüce Mağarası'nın uzunluğunun 575 metre ve en derin noktasının 30 metre olarak belirtildiğini kaydetti. Akkoç, "Temmuz 2011'de MTA ile çalışmalara başladık. Doğal yollarla aşınan mermerler, mağaranın görünüşünün güzelliğini arttırmaktadır. Börtlüce, hidrolojik aktivitesini tamamen kaybetmiş, fosil özellikte bir mağara. Görülmesi gereken bir jeolojik miras." dedi. Bölgede inceleme yürüten Kültür ve Turizm Bakanlığı jeologlarının, mağaranın haritasını çıkardığı ve ilgili dökümanlar hazırladığını belirtildi. Zaman, Haber: Hasan Tolun, 10.02.2012 |
|
TARİHİ MAĞARADA 'MUHTEŞEM' TALAN
Tarih öncesi insanların yaşadığı ender buluntulardan olduğu için koruma altında bulunan istanbul’daki Yarımburgaz Mağaraları’nın, Muhteşem Yüzyıl dizisinin seti olarak kullanıldığı iddia edildi.
Mahsun Kırmızıgül’ün ilk dizisi ‘Hayat Devam Ediyor’un Kapadokya’da yapılan çekimlerinde tarihi bir Rum evinin yakılması büyük tepki toplamışken, dizi sektörünün tarihteki talanına bir yenisi daha eklendi. İstanbul’un 22 km. kuzeybatısında, Küçükçekmece Gölü’ne komşu olan tarih öncesi insanların yerleşim alanlarından olduğu ispat edilen Yarımburgaz Mağaraları, reyting sevdasına kurban gitti.
İstanbul Üniversitesi öğretim görevlilerinden aldığımız bilgiye göre, ‘vezirin mağarada tedavi edildiği’ sahne için Türkiye’nin sahip olduğu ender tarihi değerlerden olan mağaraları seçen dizi ekibi , yine iddiaya göre mağaraya girebilmek için demir kapıdaki kilidi kırdı.
Değeri gereğince Kültür Bakanlığı himayesinde olması gereken mağaraya girmek için dizi ekibinin ilginç bir şekilde Başakşehir Belediyesi’nden izin aldığı öğrenilirken, Kültür Bakanlığı’nın konuyu soruşturup soruşturmayacağı büyük bir soru işareti olarak kaldı.
Daha önce de definecilerin gazabına uğrayan ve devletçe bir türlü korunmayan Yarımburgaz Mağaraları’nın, dizi ekibinin ziyaretinin ardından ne durumda olduğuysa bilinmiyor.
NEDEN ÖNEMLİ? 1838′den günümüze dek birçok jeolog ve antropolog tarafından yapılan incelemeler sonucu, Yarımburgaz Mağaralarında tarih öncesi insanların yaşadıkları ortaya çıkarıldı. Yakındoğu ve Avrupa’nın da en eski buluntu yerlerinden olan mağara,Türkiye’de insanla ilgili en eski buluntuları tabakalaşmış olarak vermesi bakımından önemli. Veriler Yarımburgaz Mağarası’nın Ota Pleistones diye adlandırılan ve günümüz öncesi 730,000 ile 130,000 yılları arasını kapsayan dönemin ikinci yarısında,o dönem insanlarının burayı belirli bir süre barınak olarak kullandıklarını gösteriyor. Birgün, 02.02.2012 |
5 - 11 Şubat 2012 |
|
TARİH TANIMAZLIK DEDİĞİN BÖYLE OLUR Sultanahmet’te tescilli tarihi binalar yıkılmış, altından çıkan Bizans Büyük Saray’a ait kalıntılar da iş makineleriyle yerle bir edilmişti. Kalıntıların üzerine de bir ay içinde beş katlı yeni bir bina yapılmıştı. Radikal, 5 Şubat’ta manşetten yayımladığı bu haberi İstanbul Arkeoloji Müzesi uzmanlarının, 4 Numaralı Koruma Kurulu’na yolladığı 14 Aralık 2011 tarihli rapora dayandırmıştı. Belediyeye de yollanan raporda, iş makinelerini gösteren fotoğrafların müze uzmanlarınca inceleme sırasında çekildiği vurgulanmıştı.
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 07.02.2012
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 08.02.2012
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 09.02.2012 |
|
KOCAOĞLU'NDAN TARİHİ MEKANLARI ALIN ÇAĞRISI
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Tarihi Havagazı Fabrikası Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu toplantısında Kemeraltı Çarşısı ve Basmane civarında bulunan ve turizme kazandırılması gereken tarihi mekanların restore edilmesi için İzmir iş dünyasına çağrıda bulundu.
Yeni Asır, Haber: Murat Şahin, 09.02.2012 |
|
GÜNAY'DAN SİLUET UYARISI
Kültür ve Turizm
Bakanı
Ertuğrul Günay,
rant açgözlülüğünün İstanbul’u bir ahtapot gibi
sarmaya başladığını belirterek, “İstanbul ile ilgili
eskiden beri kasideler ve şiirler yazıyoruz,
güzellemeler yapıyoruz. Ancak İstanbul siluetini
kaybettikçe, elimizden kaydıkça korkarım destanlar,
ağıtlar yazmak zorunda kalacağız” dedi. İstanbul’un
bir Manhattan olmadığını, 2 bin yıllık tarihi
geçmişi bulunduğunu hatırlatan Günay, rant
açgözlülüğü içindeki lobilere karşı daha fazla
kamuoyu baskısına ihtiyacı olduğunu söyledi. Habertürk, Haber: Serkan Akkoç, 09.02.2012 |
|
RODOS'A SAHİP ÇIKIYORUZ
Adadaki Osmanlı eserlerinin restorasyonu için Yunanistan’a maddi katkı sağlanacak.
Rodos Başkonsolosu Aydın İlhan Durusoy, Yunanistan’la ileri düzeyde işbirliğine hazır olduklarını söyledi. Yunanistan Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğiyle proje geliştirip Osmanlı eserlerini Rodos’a kazandırılmasını amaçladıklarını belirten Durusoy, yakınlaşmayı sağlayacak ortak faaliyetlerin de organizasyonunu planladıklarını vurguladı. Milliyet Ege, Haber: Fulya Omaç, 09.02.2012 |
|
"PAMUKKALE İKİ YIL SONRA EFES'İ GEÇER"
Denizli İl Genel Meclisi Başkanı Hüseyin Gürlesin,
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından açıklanan 2011
yılı ören yeri ziyaretçi sayılarına göre
Pamukkale-Hierapolis'in, Efes'ten sonra Türkiye'de
en çok ziyaret edilen ikinci ören yeri olduğunu
söyledi. İl Özel İdaresi olarak Pamukkale'nin
güzelliğine güzellik katmak için çalışmalar
yaptıklarını, daha çok yerli ve yabancı turist
ağırlamak için tanıtım atağı içinde olduklarını
belirten Gürlesin, amaçlarının Efes'i geçmek
olduğunu söyledi. Yeni Asır, Haber: Hasan Durna, 09.02.2012 |
|
|
TAYLOR'IN ÜÇ TABLOSU 38.7 MİLYON LİRA
Mart 2011'de hayatını
kaybeden menekşe gözlü oyuncu Elizabeth Taylor'ın
resim koleksiyonundan üç tablo, 38.7 milyon liraya
Londra'da satıldı. Hayattayken çok iyi bir koleksiyoner olduğu bilinen Taylor'a ait Van Gogh, Degas ve Pissarro tablolarının Christie's Müzayede Evi'nde tahminlerin çok üzerinde satıldığı bildirildi. Sabah, 09.02.2012 |
YAVUZ'UN "ÜZERİME ÖRTÜN" DEDİĞİ KAFTAN 4 YILDIR DEPODA
Yavuz Sultan Selim'in "Mezarımın üzerine örtün" diyerek vasiyette bulunduğu kaftanı 4 yıldır depoda bekletiliyor. Daha önce padişahın kabrinin üzerinde serili olan kaftan, bakım için yetkililer tarafından 2006'da alınmış. Bakım yapıldıktan sonra 2008'de Türbeler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün deposuna kaldırılmış. Kaftan, o tarihten bu yana depoda bekletiliyor. Kaftanın bu zaman zarfı içerisinde neden tekrar yerine konulmadığı ise tam olarak bilinmiyor. Yetkililer, daha iyi korunabilmesi için kaftanı cam bir fanusun içerisine koymayı planlıyor. Türbedeki görevliler, cam fanusun 60 bin TL değerinde olduğunu söylüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinden çıkması beklenen ödenek geciktiği için kaftan bir türlü eski yerine konulamıyor. Ayrıca, kaftanın sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere miras bırakılabilmesi için türbe içerisindeki rutubetin de ayarlanması gerekiyor. Muhtemel bir hırsızlık ihtimali de yetkilileri kaygılandıran diğer bir nokta.
İstanbul Türbeler Müze Müdürü Hayrullah Cengiz, Yavuz Sultan Selim'e ait olan kaftanın 2006'da bakımı yapıldıktan sonra depoya kaldırıldığını söylüyor. Kaftanın 60 bin TL bulunamadığı için yerine konulamadığı iddiasına ise "Önemli olan para değil. Şu an bu cam fanusu yaptırmak için en az üç gönüllü var." diyerek cevap veriyor. Yavuz Sultan Selim'e ait olan kaftanın ilginç bir de hikayesi var. Bu hikaye, Osmanlı padişahlarının ilme verdiği değeri de gösteriyor. Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi'nden dönerken İbni Kemal isimli bir alimin atının ayağından sıçrayan çamurlar Yavuz Sultan Selim'in kaftanına gelir. İbni Kemal, çok mahcup olur. Yavuz Sultan Selim ise şöyle der: "Üzülmeyiniz, alimlerin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için süstür, şereftir. Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftan, ben vefat ettikten sonra kabrimin üzerine örtülsün." Zaman, Haber: Bünyamin Köseli, 09.02.2012
Yavuz Sultan Selim'in vasiyet ederek, "Öldükten sonra üzerime örtün" dediği kaftanının yıllardır depoda tutulması, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerini harekete geçirdi.
Bakanlığın basın müşavirliğinden yapılan açıklamaya göre, kaftan birkaç ay içerisinde padişahın mezarının üzerine konulacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı Basın Müşaviri Süha Bacanakgil, "Şu an kaftanın bakım çalışmaları devam ediyor. Kaftan organik bir kumaştan imal edildiği için bakımı çok zor. Ayrıca çok nadide bir parça. Bu yüzden kılı kırk yararcasına hareket ediyoruz. Kaftanın ömrünü uzatmak, bizim birinci önceliğimiz. Türbe içerisinde yapacağımız yeni düzenlemeyle birlikte bir cam fanus yapacağız. Birkaç ay içerisinde cam fanusu tamamlayıp en kısa sürede kaftanı tekrar sergilemek istiyoruz. Yalnız gecikmenin para ya da bütçe ile hiçbir ilgisi yok." dedi. Bu arada kaftanın yerine konulmasının gecikmesindeki bir diğer sebep ise türbenin Yavuz Sultan Selim Camii ile birlikte 2008 yılında restorasyona girmesiymiş. Cami ve türbedeki yenileme çalışmaları 2010 yılına kadar sürmüş. Bu esnada Topkapı ve İslam Eserleri Müzesi uzmanları kaftanı inceleyerek, "Düz bir zeminde katlanmadan sergilenmeli" şeklinde bir rapor vermiş. Bu raporun üzerine İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'ne mezara uygun bir cam fanusun yapılması için talimat verilmiş. Şimdi cam fanusun bir an önce yapılıp mezarın üzerine konularak Sultan Selim'e ait olan kaftanın sergilenmesi bekleniyor. Zaman, Haber: Bünyamin Köseli, 10.02.2012 |
|
MİRO'NUN TABLOSUNA
İspanyol ressam
Joan Miro'nun
Christie's müzayede evinde dün satışa çıkarılan
tablosu için adı açıklanmayan bir kişi 27 milyon
dolar ödedi. Habertürk, 09.02.2012 |
|
GLADYATÖRLER MÜZEYE DÖNDÜ
Geçen hafta Denizli'nin Honaz İlçesine gezi
düzenleyen Denizli Doğa Sevenler Derneği (DOSEV)
Başkanı Ümit Şıracı ve dernek üyeleri, Hisar
mahallesi Gülistan sokakta bir istinat duvarında
tarihi eser olduğunu fark etmişti. Toprak kaymasını
önlemek için yapılan istinat duvarında kullanılan
kabartmanın Roma dönemine ait olduğu öğrenilirken,
Şıracı fotoğrafladığı manzarayı sosyal iletişim ağı
facebook'ta paylaşmıştı. Yeni Asır, Haber: Ufuk Soyhan, 09.02.20212 |
|
![]() |
BÖRTLÜCE MAĞARASI TURİZME KAZANDIRILACAK
Manisa'nın Kula İlçesi'ndeki doğal envanterin çıkarılması çalışmaları kapsamında, Börtlüce Köyünde tespit edilen mağarada jeolojik incelemeler tamamlandı.
Kula Belediye Başkanı Selim Aşkın, yaptığı açıklamada, mağaranın turizme kazandırılması için çalışmaların sürdüğünü, jeoloji mühendislerinin mağarada incelemeler yaptığını belirtti.
Aşkın, ''Bölgede inceleme yapan Kültür ve Turizm Bakanlığı jeologları mağaranın haritasını çıkardı. Görsel dokümanlar hazırladı. İncelemeyi yapan jeologlar özgün dikit ve sarkıtlara sahip mağaranın ''Gezilip görülecek yer'' niteliğini taşıdığını belirttiler. Mağara tescil işlemlerinin ardından koruma altına alınarak yatırım planıyla turizme kazandırılacak'' diye konuştu.
Jeoloji Mühendisi Yalçın Esen ise Börtlüce Mağarası'nın turizme kazandırılması için gerekli olan incelemelerin yapıldığını, hazırlanan raporun Denizli Tabiat Varlıklarını Koruma Şube Müdürlüğü'ne teslim edileceğini ve bunun ardından mağaranın tescil işlemlerinin başlayacağını kaydetti. Yenigün Ege, 09.02.2012 |
ABD ÜNİVERSİTESİ'NDE ÇIKTI
ABD’nin Kentucky eyaletindeki Bowling Green Üniversitesi’nin Wolfe Sanat Merkezi’nde 47 yıldır sergilenen 12 Anadolu mozaiği ile ilgili şok bir iddia ortaya atıldı. Ağustos ayında üniversitede göreve başlayan antik sanat tarihi uzmanı Doktor Stephanie Hooper, mozaiklerin Zeugma’dan çalınmış olabileceği ihtimalini gündeme getirdi. Antioch kentinde yerinden sökülen 300 mozaiğin görüntülerinin yer aldığı kataloğu inceleyen Hooper, üniversitedeki mozaikleri burada bulamadı. Bunun üzerine Zeugma antik kentinden 1960’dan bu yana çıkarılan mozaiklerin yer aldığı başka bir kataloğu inceledi. Buradaki mozaiklerin, üniversitedekilerle birbirlerini şekil, boyut, yapı ve renk açısından tamamladığı fark etti. Mozaiklerin üniversiteye gelişine dair belgeleri incelemek istediğinde ise daha büyük bir skandalla karşılaştı. Normalde bu eserlerin tarihini anlatan belgelerin bulunması gereken dosyada sadece birkaç mektup yer alıyordu. Sanat fakültesi öğretim üyesi H. Broadley ile okulun rektörü William Jerome arasında yapılan bu yazışmalarda, mozaiklerin New York’ta galeri sahibi Peter Marks isimli bir adamdan 35 bin dolara 1965’te alındığı belirtiliyordu. Mozaiklerin çalındığı şüphesi doğunca hem FBI ile hem de Türkiye ile temasa geçildi. Vatan, Haber: Özer Özbayraktar, 08.02.2012 |
![]() ![]() |
ERMENİ BENZERLİĞİ HEYKEL KALDIRTTI
Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi heykeltraş
Atanas Karaçoban kararı şaşkınlıkla karşıladı. Gazi
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim
Görevlisi Atanas Karaçoban'ın, Dumlupınar
Üniversitesi'ne yaptığı heykel,
Ermenistan Cumhuriyeti armasına benzetildiği
için Üniversite Yönetim Kurulu kararıyla kaldırıldı.
Radikal, 08.02.20212 |
|
İSTANBUL'UN FETHİNDE KULLANILAN BELGELER BULUNDU
İstanbul Kültür AŞ'nin yayınladığı ''1453''
dergisinde, Ülkekul imzalı ''Fatih
Sultan Mehmed'in Donanma Gemilerini Karadan
Denize İndirmesi Üzerine bir Araştırma'' başlıklı
makalede, bu bilginin gerçekliğini kanıtlamak için
yapmış olduğu teknik çalışmalar detaylı bir şekilde
anlatılıyor.
Gemilerin karadan
yürütülmesinin Fatih Sultan Mehmet'ten sonra da
sürdürüldüğü ve küçük çapta benzer bir harekatın
1565 yılındaki Malta kuşatması sırasında da
sandallarla da yapıldığı bildirilen makalede, daha
önce yapılan tüm girişimlere rağmen, Fatih'in
gemilerini karadan yürütüp denize indirmesi
harekatının, arazi yapısı, savaş durumu ve gemilerin
yapısı ve büyüklüğü dikkate alındığında günümüzde
bile bugüne kadar yapılmış en cüretkar ve dahiyane
bir hareket olarak değerlendiriliyor. Habertürk, 08.02.2012 |
|
110 YILLIK BİNA BETONA MI DÖNÜŞÜYOR? Erzurum Gazetesi, 08.02.2012 |
|
BAŞKAN TOPBAŞ'TAN HAYDARPAŞA VE TAKSİM AÇIKLAMASI Yapı, 08.02.2012 |
|
ALANYA KALESİ'NE TELEFERİK PROJESİ Yapı, 08.02.2012 |
|
|
DOLMABAHÇE ÇINARLARI ÇÜRÜYOR
Dolmabahçe Sarayı'nın yan Sabah, Haber: Mustafa Kaya, 08.02.2012 |
BİNALARIN İNŞASINDA ANTİK KENTİN KALINTILARINI KULLANMIŞLAR
Kastamonu’nun Taşköprü İlçesi'nde, 1927′de çıkan büyük yangının ardından inşa edilen çok sayıda evin ve kamu binasının yapımında Pompeiopolis antik kentinin kalıntılarının kullanıldığı bildirildi.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Roma İmparatorluğu döneminde MÖ 64 yılında kurulan Paflagonya’nın eyalet merkezi olarak Taşköprü’nün kuzeyine inşa edilen Pompeiopolis kentinin kalıntıları, ilçede 1927′de yaşanan büyük yangından sonra yeni yapılan binalarda kullanılmış.
Yangında binaların yüzde 80′inin kullanılamaz hale geldiği bildirilen Taşköprü’de yapılan inşaatlarda, antik kentteki sütun ve mozaiklerden faydalanılmış.
Taşköprü Belediye Başkanı Hüseyin Arslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, uzmanlar tarafından Zeugma ve Efes kadar önemli olduğu vurgulanan Pompeiopolis antik kentinin kalıntılarının 1927′deki yangının ardından birçok ev ve kamu binasının yeniden inşasında kullanıldığını söyledi.
İlçedeki ziyaretçilerin evlerin temel kısımlarının yanı sıra duvarlarında antik kalıntıları hemen fark ettiğini anlatan Arslan, “Büyük yangınla sarsılan ilçe halkı, yarasını sararken yanı başında bulunan ve asırlara meydan okuyan Pompeiopolis antik kentinin kalıntılarına sarılmış. İlçenin yüzde 80′inin kül olduğu yangından sonra vatandaşlar çareyi antik kentin kalıntılarını kullanmakta bulmuş” dedi.
Arslan, Pompeiopolis antik kentinde Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle 6 yıldır uluslararası kazıların sürdürüldüğüne dikkati çekerek, şunları söyledi: “Geçmişten ders alarak, çalışmalarımıza devam ediyoruz. Antik kent artık güvende. Almanya Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Latife Summerer başkanlığında yürütülen çalışmalar sonucu tarihi hamam, tapınak, antik tiyatro, Roma dönemine ait villalar, pazar yeri, çok sayıda mozaik ve sikke ile çeşitli eserlere ulaşıldı. Bu yönüyle de Pompeiopolis kısa sürede Karadeniz’in simgesi olacak. Burayı Efes’ten farklı kılan en büyük özellik Romalılar tarafından sıfırdan inşa edilmiş olmasıdır. Bir açık hava müzesini andıran Taşköprü’de arkeoloji ve kent tarihi müzesi yapma çalışmalarımız da devam etmektedir.” haberler.com, 07.02.2012 |
|
GALATA RUM İLKOKULU VAKFA İADE EDİLDİ Radikal, 07.02.2012
İstanbul Karaköy'deki Galata Rum İlkokulu'nun iade kararı Rum cemaatinde sevinçle karşılandı. Yurtdışında yaşayan okulun eski mezunları vakıf başkanına ağlayarak telefon edip sevinçlerini anlattı. Vakıf, 2 ay sonra tapu tescilinin yapılmasının ardından 127 yıllık tarihi binayı kültür merkezi haline getirmek için çalışmalara başlayacak. Cemaat vakıflarının temsilcisi Laki Vingas, "Çok hayırlı bir karar. Çok beklediğimiz bir karardı. İstanbulluların da faydalanacağı bir kültür merkezi haline getirmek istiyoruz" dedi. Galata Rum İlkokulu Vakfı Başkanı Meri Komorosano da, "Kararı duyduğumda kulaklarıma inanamadım. 'Ciddi misiniz' diye sordum. Çok sevindik. Okulumuza kavuştuk" şeklinde konuştu. Sabah, Haber: Hasan Ay, 09.02.2012 |
|
İSPANYOL RESSAM VE HEYKELTRAŞ TAPIES ÖLDÜ
Cnn Türk, 07.02.2012 |
|
ROMA SÜTUNLARINDAN
Denizli Doğa Sevenler Derneği (DOSEV) Başkanı Ümit Şıracı, Honaz İlçesi'ne yaptığı bir doğa gezisinde, Roma Dönemi'ne ait 3 gladyatörün kabartmalarının bulunduğu taşın istinat duvarı yapımında, 2 sütun başının da bir caminin musalla taşına ayak olarak kullanıldığını görünce fotoğraflarını çekip internette paylaştı. Radikal, Haber: Ramazan Çetin, 07.02.2012 |
![]() ![]() |
"HAYDARPAŞA AYNEN KORUNACAK"
Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanı
Binali Yıldırım
Basın Kulübü programında gazeteciler, Belkıs
Kılıçkaya, Ceyda Karan, Nihal Bengisu Karaca ve
Selçuk Tepeli'nin sorularını yanıtladı. |
|
![]() |
EDİRNE'DE SEL ALARMI!
Bulgaristan'ın Harmanlı bölgesindeki çöken İvonova barajından gelen suların karıştığı Tunca ve Meriç nehirlerinin debileri dün sabahtan itibaren artışa geçerek, yer yer taşkınlara neden olmuştu. Tunca Nehri, Sarayiçi mevkinde yatağından çıkması sonucu Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri'nin yapıldığı Er Meydanı, Balkan Şehitliği ve Adalet Kasrı'nı sular altında bırakmıştı. Sabaha karşı da Tunca Nehri, iki köprü arası mevkinde bazı alanlarda taşkına neden oldu.
Tunca Nehri'nin debisinin tavan yaptığı 213 metreküp/saniye seviyesinden düşüşe geçtiği öğrenildi. Son ölçümlerde Tunca Nehri'nin debisi 200 metreküp/saniyeye düştüğü belirlendi.
Tunca'nın debisinin düşmesinin aksine Meriç Nehri'nin debisindeki yükseliş devam ediyor. Meriç Nehri'ndeki debi yükselişi nehir kenarında çay bahçelerinden net olarak gözlenebiliyor. Habertürk, 07.02.2012 |
KORUMA KURULU KARARI KALDIRILAN BİNANIN YIKIMINA BAŞLANDI
haberler.com, 06.02.2012 |
|
SEVAN NİŞANYAN'A HAPİS CEZASI
İzmir'in Selçuk
İlçesi’ne bağlı Şirince Köyü’ne,
Dalyan’daki kaya mezarların benzerini yaptıran
turizmci ve yazar
Sevan Nişanyan, 5 ay
hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme kararına
göre Nişanyan’ın aldığı ceza ertelenmeyecek, paraya
çevrilmeyecek. Temyize gideceklerini söyleyen
Sevan Nişanyan, kendisine bir dava daha açılması
halinde, ikinci kaya mezarını inşa edeceğini
söyledi. Habertürk, 06.02.2012 |
|
MÜZELİK BİR DURUMUMUZ VAR! MÜZECİLİĞİMİZ MÜZELİK OLMUŞ!
Bu da dünyada bir ilk olsa gerek! Müzeciliğimiz zamana ayak uyduramayınca, müzelik olmuş! O kadar söylemiş Batılı müzeci abiler.. ama nafile.. bizde tık olmamış. Ve zaman geçmiş tik tak!
Uluslararası Müzeler Komisyonu'nun (International Council of Museums) sabrı taşmış nihayetinde..Türkiye'yi üyelikten sepetlemiş!
Türkiye müzeciliği yerinde saymak bir yana, zaman içinde gerileye gerileye toprağa gömülmüş çünkü!
Şimdi müzeciliğimizin kazısını yapma zamanı. Hiç olmazsa algımızda. Ama şunu bilelim önce...
Geçtiğimiz yıl Türkiye'nin resmi kültür harcamalarına, Gayrı Safi Milli Hasıla'ya göre oran olarak 0,00015 bir pay ayrılmış (şaka gibi).
Oysa aynı dönemde bazı Avrupa ülkelerinin kültürel harcamalara yaptıkları yatırım, Gayrı Safi Milli Hasıla'larına göre şu oranlardaymış; Estonya 1,9, Belçika 1, Danimarka 0,9, Avusturya 0,9, Macaristan 0,9, İtalya 0,6, İngiltere 0,6, Almanya 0,4.
UNESCO'nun desteklediği Uluslararası Müzeler Komisyonu'nun, Kültür Bakanlığı'nın desteklediği Türkiye Milli Komitesi'nin akreditasyonunu feshetme gerekçesini, Genel Müdür Julien Arfurns şöyle açıklamış: "2010 yılından bu yana süren tartışmalara rağmen, hala zamana ayak uyduramadılar." Bildiride ayrıca, Türkiye'nin 2011 yılında 8,2 oranında büyümesine karşılık, bütçesinde kültüre ayırdığı payın sadece yüzde 0,04 arttığı açıklanmış. Bu durumda Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bütçesi, şaşırtıcı derecede düşük kalıyormuş.
Ne kadar zenginleşirsek, müzeciliğimiz o kadar fakirleşiyor anlayacağınız!
Şimdi gelelim Vehbi'nin kerrakesine: Anadolu, kültür varlıkları açısından dünya coğrafyası içindeki en velut bölge; toprağın neresine bir kazma vursak, uygarlık fışkırıyor. Tesbit edilmiş, ama henüz kazılmamış üç bin ören yeri var –şimdilik–.
Uzun lafın kısası; Türkiye, bütünüyle bir müze adeta. Dünyanın hiçbir yerinde 12 bin yıllık sistemli bir uygarlık manzarası yok! İnsanın içinden, Türkiye Cumhuriyeti Bütçesi'nin büyük bir bölümünün bu uygarlıkların eserlerinin ortaya çıkarılması, müzelerde korunması ve sergilenmesi için tahsis edilmesi geliyor neredeyse! O derece kıymetli ve özel bir durum var yani! Günümüzde, gelişmiş ülkelerin müzecilik anlayışında yaşayan müzecilik var; müzelerin her biri birer kültür ve yaşam merkezi artık.
Müzeler, insanların bütün bir gününü geçirebileceği, eserleri seyretme dışında; çeşitli atölye çalışmalarına katılabileceği, filmler seyredebileceği, okuma salonlarından yararlanabileceği, zengin bookshop'larından kitap alabileceği, kaliteli lokanta ve kafelerinde oturabileceği, konferans ve seminerlere katılabileceği, müzik dinleyebileceği çağdaş uygarlık merkezleri gibi artık.
Türkiye'de ise, etrafı dikenli telle çevrilmiş, sözüm ona koruma olarak başına en yakın köyden usulen bir bekçi dikilmiş onlarca, belki de yüzlerce ören yeri var. Kapısı yıllardır kilitli müzelerimiz var. Depolara tıkılmış, teşhir edilmeyen sayılamayacak kadar çok antik eser var ayrıca.
Türkler bin yıl kadar önce bu topraklara girdiğinde, Anadolu boş değildi malumunuz. Onlarca asal uygarlık, yüzlerce tali uygarlık ve bunların eserleri, kültürleri vardı.
Türkiye, sahip olduğu kadim uygarlıklardan ve bunların eserlerinden korkmamalı!
Cumhuriyet'in kuruluş döneminde Türkiye'de, uygarlık ve kültürel varlıklarla ilgili büyük bir hamle yapılmıştı oysa; Cumhuriyet'in kurucuları, Türkiye'nin neredeyse her ilinde müzeler kurup; içlerini, sağda solda sürünen ve yeni kazılardan elde edilen eserlerle doldurmuşlardı. O zaman, bütün bu uygarlıkların ve eserlerin sahiplerinin hepsinin Türk kökenli olduğuna inanılıyordu çünkü! Bu hususta –sonradan geri çekilen– şahane bir bilimsel atılım da yapılmıştı: Güneş Dil Teorisi! Sonra ne oldu da, müzeciliğimiz bugünkü –müzelik– durumuna düştü peki?
Güneş Dil Teorisi çökünce, bütün o uygarlıkların ve eserlerin Türk kökenli insanlarla aslında bir ilgisinin olmadığı –bilimin reddiyesiyle– netleşince, müzecilik müzelik olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye başladı.
Yasak savma kabilinden bir bütçelemeyle, (ki, bütçenin önemli bir bölümü de turistik değeri olan noktalara kaydırılmıştır ya..) dünya bizi çalışıyor görsün kabilinden, pek de kıymeti harbiyesi olmayan harcamalar yapılıyor bugün.
Müzecilik alanında insan yetiştirmeye gelince.. bu uygarlıkların ve bu eserlerin hacmi düşünüldüğünde; insana yatırım da yasak savma kabilinden görünüyor ne yazık ki.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 2012 bütçesinin 3.891.000 TL, Kültür Bakanlığı'nın 2012 toplam bütçesinin ise 1.705.076 TL olduğu düşünülünce müzeciliğin neden müzelik olduğu da anlaşılıyor zaten.
Bu arada, Uluslararası Müzeler Komisyonu, çareyi Türkiye'de bir bağımsız komite kurmakta bulmuş. Julien Arfurns da, kanayan yaraya parmak basıyor sanki: "Yeni komite kesinlikle siyasallaştırılmayacak" diyor.
Umarım öyle olur... Taraf, Yazı: Telesiyej, 06.02.2012 |
|
BEYOĞLU'NDA TARİHİ BİNA ÇÖKTÜ
Beyoğlu'nda iki katlı kullanılmayan tarihi
bina çöktü. Tarlabaşı Şehit Muhtar Mahallesi
Fındık Sokak üzerinde bulunan iki katlı tarihi
bina, saat 22.00 sıralarında çöktü. Sokakta
kimsenin bulunmadığı için olayda ölen ya da
yaralanan olmadı.
Yetkilileri uyardıklarını belirten mahalle sakinleri, bina tarihi olduğu için müdahale edilmediğini ileri sürdü. Habertürk, 06.02.2012 |
|
İSTANBUL'UN GEÇMİŞİ SU YÜZÜNE ÇIKIYOR Sabah, Kaynak: New York Times, Haber: Jennifer Pinkowski, Fotoğraf: Haldun Aydıngün, 06.02.2012 |
|
KABRİ BULUNURSA TÜRKİYE ANIT YAPTIRACAK
Kabrin bulunması halinde Alparslan için anıt
mezar yapılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Alparslan’ın Merv’de olduğu tahmin edilen mezar
yerinin bulunması ve üzerine bir anıt yapılması
amacıyla 2009’da çalışma başlattı. Dönemin Türk
Tarih Kurumu Başkanı ve ilgili kurum temsilcileri bu
kapsamda Türkmenistan’a giderek incelemelerde
bulundu. Alparslan’ın mezar yeriyle ilgili temaslar Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın Türkmenistan ziyareti kapsamında yeniden gündeme geldi. Çağlayan, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbangulu Berdimuhammedov’dan Alparslan’ın Merv’de olduğu tahmin edilen mezar yerinin araştırılmasını istedi. Çağlayan’ın isteğini kırmayan Berdimuhammedov da araştırma yapılması için talimat verdi. Çağlayan, “Türkiye olarak buraya güzel bir anıt dikmek istediğimizi söyledik. Böyle bir talimat bugüne kadar olmamıştı. Sultan Alparslan’ın kabrinin olduğu yer süratle tespit edilir inşallah. Oraya güzel bir anıt yapılması tarihimiz, köklerimiz açısından son derece önemli. Onların olumlu tutumuna karşılık biz de Dikmen Vadisi’nin 3’üncü etabında Mahdum Kulu için bir anıt park yaptıracağız. Kısa süre içinde açılacak parka dikilecek büst, Türkmenistan’da yapılıp Ankara’ya gönderilecek. Ben de konunun yakın takipçisi olacağım” dedi. Hürriyet, Haber: Erdinç Çelikkan, 06.02.2012 |
|
TARİHİ BİNASI OLANLARA RESTORASYON KREDİSİ
TOKİ, 2012 yılı
restorasyon kredisi başvurularının yarından
itibaren 2 Mart'a kadar kabul edileceğini açıkladı.
Herbir proje için, keşif özetinin yüzde 70'ine kadar
ve en fazla 105 bin lira olmak üzere kredi
kullandırılabilecek. Habertürk, 05.02.2012 |
|
![]() |
YARIM MİLYARLIK 'İSKAMBİL OYUNU'
Katar Emirliği’nin Cezanne’ın “İskambil Oyuncuları” tablosuna rekor bir fiyat olan 440 milyon lira ödediği ortaya çıktı.
Vanity Fair Dergisi’ne göre Katar Kraliyet Ailesi bir süredir ressam Paul Cezanne’ın 1893 tarihli “İskambil Oyuncuları” tablosunun peşindeydi. Bu nedenle ABD’nin en etkin iki sanat simsarını devreye sokarak bir Yunan armatör ailesinin koleksiyonunda bulunan tabloyu satın almaya çalıştı. Geçen yıl Yunan armatör Yorgo Embirikos’un ölümü üzerine El Thani ailesi bir kez daha devreye girdi ve sonunda tabloyu satın aldı. El Thani ailesinin tabloya 250 milyon dolar (yaklaşık 440 milyon lira) ödemesinin ardından “İskambil Oyuncuları” en pahalı sanat eseri rekorunu kırmış oldu. Daha önce bu rekor, 2006 yılında 89 milyon Sterlin (yaklaşık 248 milyon lira) ile Jackson Pollock’ın 1948 tarihli No.5 tablosuna aitti.
‘İskambil Oyuncuları’ isimli tablo Paul Cezanne’ın 1893 tarihinde iskambil oynayan işçileri konu alan beş eserinden biri. Post-empresyonist dönemin en önemli eserlerinden sayılan tablodaki insanların hala yaşıyor hissi verdiği söyleniyor. Hürriyet, 05.02.2012 |
28 BİN ESERE ÖZEL KORUMA
“Depolar, yağışlı ve rutubetli olmayan havalarda pencereler açılarak sık sık havalandırılıyor. Kitapların, özellikle Arap harfli basma ve yazmaların bulunduğu depoların rutubet ve sıcaklık derecelerinin kitap sağlığı bakımından elverişli olması gerekiyor. Güneş ışınlarının kitaplara doğrudan gelmesi sakıncalı. Kitap böcekleri, havasız, tozlu ve rutubetli yerlerde bulunan yazmalarda üreyip çoğaldıkları için kitap temizliğine çok önem veriliyor. Kitaplar her yıl havadar ve güneşsiz yerlerde dikkatle temizleniyor.”
Milliyet, 05.02.2012 |
|
PICASSO, CHAGAL İSTEYEN ONA GİDİYOR Sabah, Haber: Burcu Aldinç, 05.02.2012 |
|
HAYDARPAŞA, ASIL ŞİMDİ DAHA GÜZELLEŞECEK
Her yeni
fikre, her yeni projeye mutlaka “HAYIR” demek
zorunda mıyız? Haydarpaşa konusunda yine aynı kavga
başladı. Ortada daha proje yok, “OLMAZ” diye
bağırıyoruz. Oranın aynen kalmasını istiyoruz.
HAYIR, güzel bir proje ile Haydarpaşa bölgesi
bugünkünden çok daha güzel ve kullanışlı bir konuma
sokulabilir. Ben “EVET”çiler arasındayım... Hürriyet, Yazı: Mehmet Ali Birand, 04.02.2012
Neden illa üçüncü köprü yapılmak zorundaysa, neden 2B yasası illa çıktıysa, neden Taksim ve Beyoğlu illa değişmek zorundaysa, neden AKM yıkılmak zorundaysa işte o sebepten.
Diyeceğimi baştan diyeyim, rahat rahat konuşalım. Bizim ülkece ürettiğimiz dünyaya sattığımız ve geliriyle geçindiğimiz neredeyse hiçbir şey yok. Doğru dürüst bir gelirimiz yok bizim. Ürettiğimiz tek şey rant. Bir yerden yol geçecek orası değerlenecek ki para kazanalım çark dönsün. İşte onun için Haydarpaşa otel olacak, üstelik devamı da gelecek. Gerisi teferruat.
Milliyet, Yazı: Mehmet Tez, 05.02.2012 |
|
DOLMABAHÇE'DE ÇAY KEYFİNE SON Sabah, 04.02.2011 Sabah, 08.02.2012 |
|
DİYARBAKIR'DA TARİHİ ALAN ÇÖKTÜ Sabah, 04.02.2012 |
|
AYASOFYA'YA AFFLECK AYARI
Bunun üzerine Ayasofya’nın ana salonunu aydınlatan, üzerinde 150’ye yakın lamba olan merkezdeki büyük avizeyle, her birinde 48’er tane lamba bulunan 30 kadar avizedeki yaklaşık 2 bin led ampul, 7.5 watt’lık zayıf bir sarı ışık veren yeni ampullerle değiştirildi. Alınan yeni ampullerin ücreti de filmin yapımbütçesinden karşılandı. Ayasofya’nın yıllardır bakım görmeyen ve yıpranan pirinçten avizeleri, elektrik ve aydınlatma sistemi de restorasyon sürecinde yenilenmişti. O süreçte avizelere takılan beyaz ışıklı led ampullerle ilgilimüze ziyaretçileri ve yönetimi de zaman zamanmemnuniyetsizliğini dile getiriyordu. Ayasofya’nın ana kubbesi altında, zemine yakın bölgede güçlü ve keskin bir ışık oluşturan aydınlatma,mekanın mistik havasıyla uyumsağlamıyor, ziyaretçilerin görüşünü de engelliyordu. Habertürk, Haber: Serkan Akkoç, 04.02.2012 |
|
"KAYAKÖY'DEKİ KAÇAK YAPILARLA İLGİLİ YIKIM KARARI ALINMIŞSA GEREĞİNİ YAPALIM"
Yapı, Fotoğraf: Kenan Gürbüz / AA, 03.02.2012 |
|
MYRA ANTİK KENTİ RESTORE EDİLİYOR
Likya Uygarlığı’nın önemli kentlerinden Myra’daki restorasyon çalışmaları devam ediyor. Myra-Andriake Kazıları Başkanı, Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Nevzat Çevik, gazetecilere yaptığı açıklamada, antik kent içindeki Roma döneminden kalma antik tiyatronun sahne binasının ön restorasyon çalışmalarına başladıklarını ifade etti.
Tiyatronun 108 metre çapında olduğunu anlatan Çevik, 35 oturma sırası ile tiyatronun 11 bin kişi kapasiteli olduğuna dikkati çekti. Çevik, kazılarda 14 ton ağırlığında ve 6 metre boyunda granit sütunlar ve 3 tonluk işlenmiş sütun başlarının ortaya çıkarıldığını belirtti. Prof.Dr. Çevik, sütun ve sütun başlarının birleştirilerek orijinal haline getirildiğini ve tiyatro sahnesine yerleştirilceğini ifade etti.
Myra-Andriake kazılarının aralıksız devam ettiğini bildiren Çevik, şöyle konuştu. ”Kış boyunca Myra antik tiyatrosunun taş restorasyonunu yapacağız. Tiyatroya ait taşlar tespit edilip, yerleri bulunup, birleştirilmekte, sağlamlaştırılmakta ve 2 yıl sonra yapacağımız tümül restorasyona bir altyapı oluşturulmakta. Bu arada bazı provalar gerçekleştirmekteyiz. Amacımız tiyatronun tümül restorasyon projesi için şimdiden malzeme sağlamlaştırması yaparak, zaman kazanmak, restorasyonu zamanında bitirmek.” Tgrt Haber, 03.02.2012 |
|
800 YILLIK HAT ESERE PAHA BİÇİLEMİYOR Habertürk 03.02.2012 |
|
BAKAN GÜNAY'DAN MÜJDE!
Bir dizi incelemelerde bulunmak üzere Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ilçedeki ziyaretleri kapsamında Fethiye Belediyesi'ne geldi. Burada Fethiye Belediye Bandosu ve Başkan Behçet Saatcı tarafından törenle karşılanan Günay, Fethiye'deki belde belediye başkanları ile bir araya geldi. Belde belediye başkanlarının sorunlarını dinleyen ve taleplerini yazılı olarak alan Ertuğrul Günay, Muğla'nın turizm potansiyelinin geliştirilmesi için başkanlardan destek istedi.
Geçmiş yıllarda yapılan betonlaşma yanlışlarını yapmadan bu rakamın yukarıya çekilmesi gerektiğine değinen Günay, "Bazı bölgeleri ama arazideki yapılaşmayı doğaya aykırı tutmadan turizme açmanın yollarını bulmamız gerekiyor. Burada bizim dışımızda kırsal kesimde sit alanlarıyla ilgili çok büyük sorunlar yaşandığını biliyorum. Tabiat sitleri şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na geçti. Burada belediyemiz, valiliğimiz bazı çalışmalar yapacaklar. Yeni bir sit nitelemesi olacak. Hem arkeolojik açıdan hem de tabiat varlıkları açısından. Buna ihtiyacımız var." diye konuştu.
Habertürk (Kısaltarak), 03.02.2012 |
|
ÜSTÜ BİNA ALTI MEZAR
Mehmet Paşa'ya ait olduğu öne sürülen mezarda
incelemelerde bulunan Tekirdağ Müftüsü Mahmut
Gürlen, basın mensuplarına yaptığı
Akşam, 03.02.2012 |
|
TARİHİ CAMİ 350 YIL SONRA BULUNDU
Caminin temel seviyesinde duvarlarına ve mihrabına ulaştıklarını belirten kazı başkanı Doç.Dr. Hüseyin Yurttaş, “Eski Kemah’ta üç metrelik bir taş yığını vardı. Bu taşı incelerken Seyahatname’yi okuduk. Kazıya başladık ve Çelebi’nin ‘taş minareli’ dediği Bey Cami olduğunu anladık” dedi.
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Hüseyin Yurttaş, Erzincan’ın Kemah İlçesi'nde arkeoloji kazısı yapmak için 2010 yılında Erzincan Valiliği aracılığıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’na müracaat etti. Aynı yıl Bakanlar Kurulu kararıyla kazı izni çıkarken, Doç.Dr. Yurttaş başkanlığında toplanan ekip kazı çalışmalarına geçen yıl Haziran ayında başladı. Prof.Dr. Haldun Özkan, Doç.Dr. Süleyman Çiğdem, Yrd. Doç.Dr. Zerrin Köşklü, araştırma görevlileri Muhammet Kındığılı ve Sahure Çınar’dan oluşan ekip öncülüğünde kazı alanına Arkeoloji, Sanat Tarihi ve Tarih bölümü öğrencileri de götürüldü.
Kazıya kale yolundan başladıklarını belirten kazı başkanı Doç.Dr. Hüseyin Yurttaş, ilk olarak kale kapılarını bulduklarını söyledi. Kale kapısının çevresini temizlediklerini anlatan Doç.Dr. Yurttaş, kale kapısının arka kısmında iki tane oda ortaya çıkardıklarını ancak bunların yıkık vaziyette olduğunu bildirdi.
Kazı alanında daha önce buldukları yaklaşık üç metre uzunluğundaki taş yığınını incelerken Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ni okuduklarını kaydeden Doç.Dr. Yurttaş, edindikleri bilgiler ışığında kalenin girişinin hemen yanında Seyahatname’de zikredilen Bey Cami’sini ortaya çıkardıklarını dile getirdi. Doç.Dr. Yurttaş, “Evliya Çelebi Kemah’ı anlatırken Kemah kalesinin içinde 11 tane caminin mihrabın bulunduğunu bunlardan üçünün taş minareye sahip olduğunu, diğerlerinin de ahşap olduğunu bildirmiş. Bu taş minarelerden birinin kalıntıları kalede mevcuttu. Yaklaşık 3 metre uzunluğunda bir taş yığını vardı. Biz o taş yığınının Sehayatname’de zikredilen Bey Cami olduğunu düşündük ve o alanda kazıya başladık. Yaklaşık 200 metrekarelik alan temizlendi ve caminin temel seviyesinde duvarlarına ve mihrabına ulaştık. Bu yıl kısmet olursa camideki kazı kısmını bitireceğiz. O bölgede bir de hamam var ona devam edeceğiz” dedi.
Bey Cami’sinin Evliya Çelebi’nin anlatımından 350 yıl sonra ortaya çıktığını dile getiren Doç.Dr. Yurttaş, “Bu da gösteriyor Evliya Çelebi’nin bilgilerinin doğru olduğunu gösteriyor. Zaman zaman Çelebi’nin mübalağa yaptığı ya da yanlış bilgiler verdiği öne sürülüyor. Ancak Kemah’ta nokta atışı yaptık. Çelebi Seyahatname’de diyor ki, ‘Kale girişinin hemen yakınında…’ Biz de tam orada bulduk. 220 dönümlük bir alanda kazı yapıyoruz. Burada bir şehir var. Belki önümüzdeki dönemde Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bahsettiği diğer camilere de ulaşabiliriz” diye konuştu. Star, 02.02.2012 |
|
VAN GOGH'UN ESERLERİNE GİRECEKSİNİZ
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, 100’üncü kuruluş yıldönümünü dünyanın en büyük ressamlarından biri olarak kabul edilen Van Gogh’un eserlerini bugüne kadar hiç deneyimlenmemiş yepyeni bir formatta sunan etkileyici bir sergiyle kutluyor.
Sanat, bilim ve teknolojiyi yenilikçi bir şekilde harmanlayan ve bu özelliğiyle Abdi İbrahim’in 100 yıllık bakış açısını yansıtan sergi, izleyiciyi alışılageldik müze kavramının ötesine geçirerek, resmin hikayesinin içinde bir yolculuğa çıkarıyor. Grande Exhibitions Avustralya tarafından tasarlanan ve Singapur’daki dünya prömiyerinin hemen ardından İstanbul ardından da Ankara’da sanatseverlerle buluşacak olan sergi, 2012 yılı boyunca sanat dünyasının ilgisini Türkiye’ye çekecek.
Van
GoghAlive Digital Sanat Sergisi’nde, SENSORY4
teknolojisiyle donatılmış yüksek çözünürlüklü 40
projektör aracılığıyla, çok kanallı animasyonlar ve
sinema kalitesindeki surround ses sistemi
birleştirilerek; dünyada en çok ilgi çeken eşsiz bir
görüntü kullanılıyor. Dokunmak isteyeceğiniz kadar
gerçek, dev boyutlardaki kristal netliğindeki
görüntüler,
İstanbul Karaköy Antrepo ve
Ankara Cer Modern için özel olarak tasarlanan
çok çeşitli ekranları ve yüzeyleri aydınlatıyor.
Çerçevesi olmayan sergide, ünlü sanatçının 1880-1890 yılları arasındaki çalışmaları ve hayat deneyimlerinden oluşan coşkulu ve canlı detaylara sahip yapıtları; dev ekranlara, duvarlara, kolonlara, zemine, hatta tavana yansıtılıyor.
Sanatı deneyimlemek için yeni bir yol Van Gogh Alive, önceden benimsediğiniz tüm geleneksel müze ziyareti fikirlerinizden vazgeçiriyor, içerikle etkileşim kurma şeklinizi değiştiriyor, duyularınızı uyararak bir ‘sergi’nin nasıl olması gerektiği ile ilgili inançlarınızı sınıyor. Ziyaretçilerin “unutulmaz bir deneyim” diye tanımladıkları canlı bir ışık, renk ve ses senfonisine kendinizi hazırlayın, Van GoghAlive, ışık, renk ve seslerin etkileyici uyumunu kullanarak duyuları uyarıyor ve bir serginin nasıl olabileceğine dair oluşan tüm düşüncelere meydan okuyor.
Van Gogh Alive’da, ziyaretçilere bu dahi ressamın fırtınalı hayatını kronolojik olarak göstermek için güçlü bir klasik müzik kullanılıyor. Bu harekete geçiren müzik, Van Gogh’un hikayesinin duygusal yönlerini yansıtarak, muhteşem kariyeri boyunca hem sanatı hem de ruh halinin zengin deneyimini ziyaretçilere sunma olanağı sağlıyor.
Sergide, ünlü ressamın ‘Teras Kafe’, ‘Kırmızı Üzüm
Bağı’, ‘Sandalye ve Pipo’, ‘Kulağı Sargılı
Otoportre’, ‘Vazoda 12 Ay Çiçeği’, ‘Ren Nehri’nde
Yıldızlı Bir Gece’, ‘Buğday Tarlası ve Kargalar’,
‘Doktor Gachet’in Portresi’ gibi bir döneme
damgasını vuran en önemli eserleri yer alıyor. Van Gogh’un hikayesini anlatmak için seçilen müzik eserlerinden bazıları ise; Handel – Sarabande, Edouard Lalo – Piano Concerto 1. Movement I, Gus Viseur – Coeur Vagabond, Barber – Bubamara (Vivaldi versiyonu), Arvo Part – Fratres For Cello And Piano, Carl Nielsen – String Quartet in D minor 1883, Sakura “Cherry Blossoms”, Geleneksel Japon Klasik Koto Müziği, John Zorn – Kiev 3 (çello), Camille Saint ‘dan oluşuyor. Hürriyet, 31.01.2012 |
|
LİKYA DÖNEMİNDEN KALAN MEZAR KORUNACAK
Antalya’nın Kaş İlçesi'nde Antiphellos antik kentindeki Likya döneminden kalma mezarın koruma altına alınacağı bildirildi.
Antalya Müze Müdürü Mustafa Demirel ile Antalya Rölöve ve Anıtlar Müdürü Mehmet Ali Özgün, Antiphellos antik kentinde incelemelerde bulundu.
Antik mezarın Yunanistan’ın Meis Adası’nın karşısında, Likya yöresinin bir kayadan üç boyutlu biçimde oyulmuş tek lahidi olduğunu belirten Demirel, zamanla tahrip edilen mezarı Kaş Belediyesi ile ortak bir çalışmayla koruma altına alacaklarını belirtti.
Demirel, “Antik mezarın öncelikle giriş kapısını kapatacağız. Etrafını düzenleyerek, yaya ulaşımı kolaylaştıracağız. Antik mezarı Kaş’ın önemli simgelerinden biri haline getireceğiz” dedi. MÖ 4. yüzyıldan kalma, kayalar oyularak ve kesilerek yapılan ev tipi anıt mezar, Antiphellos Tiyatrosu’nun kuzeyindeki tepede yer alıyor. Kare biçimindeki mezar, 4,5 metrekare genişliğinde. Mezarda, üzerinde dans eden 21 figürün bulunduğu kayadan oyulmuş iki sedir, giriş kapısının karşısındaki duvarda ise el ele tutuşarak dans eden figürlerler bulunuyor.
İşlemelerinden dolayı anıt mezar, halk tarafından “Dansözler mezarı” olarak adlandırılıyor. haberler.com, 31.01.2012
Hellenistik Mabet’teki çalıların temizlenmesini isteyen Günay, İzmir’den başlayarak Kayra ve Likya bölgelerindeki ören yerlerini gezdiğini söyledi. Ören yerlerinde güzel çalışmalar yapıldığını anlatan Günay, “Kazılara ayırdığımız kaynağı artırdık. Herkes 2012 yılında ödenek sıkıntısı çekmeksizin çalışmalarına başlayabilecek” dedi. Günay, bir soru önergesine verdiği yanıtta Hatay’ın Samandağ İlçesi Yoğunoluk Köyündeki tarihi Ermeni Kilisesi’nin üzerine yapılan caminin yıkılacağını söyledi. Hürriyet, 07.02.2012 |
|
TAKSİM'İ ÇOKTAN KAYBETTİK
“Göbeğini kaşıyan adamlar geldi, eskiden Taksim ne güzeldi” falan demeye çalışmıyorum. Oradan vurmaya hazırlananlar sopaları bir indirsin. Derdim başka...
Taksim’i çoktan kaybettik. Çünkü Taksim
kaybedilen ve kazanılan bir yer. Tarihte de böyle
olmuş. Bazen nezih eğlencenin merkezi olmuş, bazen
rezilliğin ve sefaletin. Bazen
Meydanında yayalar yürüsün diye trafikten arındırılan ama oraya insanların yol bulup da gelemeyeceği paketlenmiş, çevrelenmiş, etrafında çit çekilmiş bir Taksim. Yaşayan değil, ölü bir Taksim.
Milliyet, Yaz: Mehmet Tez, 28.01.2012
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'a ilişkin prestij projeleri arasında açıkladığı Taksim Meydanı düzenlemesi Belediye Meclisi'nde oybirliği ile onaylanırken Anıtlar Kurulu tarafından da onaylandı. Projeye göre Tarlabaşı Bulvarı, yayalaştırılan Talimhane ve Taksim Meydanı’yla birleştirilecek. Meydandaki otobüs durakları, otobüs bekleme peronları ve yanındaki yol kaldırılacak. Mc Donald’s önündeki otobüs durakları da yer altına alınıp, alt geçitten meydana yaya çıkışları verilecek. Metro çıkışları ise İstiklal Caddesi kenarlarına çekilecek. Bölgedeki binalar da aslına uygun restore edilecek.
Hürriyet gazetesinin
haberine göre, Taksim Topçu Kışlası oturum alanı,
Cumhuriyet Caddesi tarafında 153, Tak-i Zafer
Caddesi tarafında 188, Metehan Caddesi tarafında
152, Asker Ocağı Caddesi tarafında ise 189 metre
olacak. Yeşil alan dahil olmak üzere 28 bin 900
metrekarelik bir alanı bulunan kışla 3 katlı
projelendirilecek.
Taksim’de
yıllar önce yıkılan bir topçu kışlasını neden
yeniden yapıyoruz? Aramızda bu soruya mantıklı cevap
verebilecek kimse var mı? Asırlık ağaçları keserek
yani şehrin ortasındaki tek yeşil alanı da yok
ederek taş yığını bir kışlayı getirip şehrin
ortasına kondurmanın tek bir nedeni olabilir: RANT.
Birileri Topçu Kışlası adı altında Taksim’in
ortasına alışveriş merkezi dikecek. Güya içine
galeri yapılacakmış. Duyan da Taksim Meydanı’nda tek
eksiğimiz galeri zanneder! Bir alışveriş merkezi
işte böyle pazarlanıyor. İstanbul’un nasıl bir şehir
olduğunu anlamak için Atatürk Havalimanı’na inişe
geçen bir uçağın penceresinden bakmanız yeterli.
Binalar, binalar, binalar... Bir avuç yeşil alan
bile yok. Gezi Parkı, Taksim’in ortasında pek de iyi
kullanılamayan tek yeşil alan. Burayı daha da
yeşertip ağaç dikeceklerine, şu günlerde ağaçları
işaretlemişler kesmeye hazırlanıyorlar. Taksim
Meydanı’nın yeni siluetine dair fotoğraflar
yayımlandı. Sadece yayalara ayrılacağı söylenen
Taksim Meydanı’nın bu yeni halini gördünüz mü? Tam
bir beton dünyası. Tek bir ağaç bile yok. Taş deyip
geçmeyelim! İsterseniz bir İstiklal Caddesi’ne çıkıp
yürümeyi deneyin, daha bir iki yıl önce yenilenen
kaldırım taşlarına ayağınız takılmadan bakalım kaç
adım atabileceksiniz? Taksim’de trafiğin yeraltına
indirilmesi, otobüslerin son duraklarının
kaldırılması ne kadar iyiyse meydana yapılacak
‘Topçu Kışlası Alışveriş Merkezi’ fikri de o kadar
kötü. Fikir demeyelim, bunun adı düpedüz bir
şehircilik cinayeti. Hepimizin gözleri önünde
işlenecek bir cinayet!
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’a ilişkin prestij projeleri arasında açıkladığı yeni Taksim Meydanı hayata geçmeye hazırlanıyor.
16 Eylül 2011’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde oybirliğiyle kabul edilen plan 4 Ocak 2012’de Anıtlar Kurulu tarafından aynen onaylandı. Tarlabaşı Bulvarı, yayalaştırılan Talimhane ve Taksim Meydanı’yla birleştirilecek. Meydandaki otobüs durakları, otobüs bekleme peronları ve yanındaki yol kaldırılacak. Mc Donald’s önündeki otobüs durakları da yer altına alınıp, alt geçitten meydana yaya çıkışları verilecek. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Taksim Meydanı’na işlev kazandırıp, İstanbullular’a “meydan keyfi” yaşatacaklarını söyledi. Milliyet, 05.02.2012
Mimarlar ve şehir plancıları, parkın kurul tarafından tescili için cuma günü başvuruda bulundu.
Radikal, Haber: Elif İnce, 06.02.2012 |
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |