Ocak '13 Arşivi |
27 Ocak - 2 Şubat 2013 |
|
2012’DEN KALANLAR
2012 de diğer yıllardan farklı değildi. Türkiye'de sanat, kültür varlıkları ve korunmaları adına ne yazık ki olumlu yönleri de olmasına rağmen çok talihsiz bir yıldı. Geçmişten devam eden sorunlar hem çözülmedi, hem de yenileri eklendi. Tüm bunları bu satırlara sığdırmamız mümkün olamayacağı için gene bir derleme yaptık.
Basına yansıyanlar arasında derleme esnasında yakalayabildiğimiz kaçak kazı rakamı bu yıl da aynı, 200 civarında. Bu yıl da antik kentler, mezarlar, tümülüsler ve höyükler kaçak kazıdan nasibini aldı. Amaçlarına ulaşmak için ne dinamit kullanmaktan çekindiler ne de ölümden! Pek çoğu yakalandı, sayelerinde yeni buluntulara ulaşıldı. Örneğin, Afyonkarahisar'ın Sultandağı İlçesi'nde düzenlenen tarihi eser operasyonunda kaçak kazı yapılan yerdeki çalışmalar sonucu Roma dönemine ait 2 bin yıllık örgü mezarın yanı sıra amfora, minyatür kap, testi ve testicik; Yozgat'ın Sorgun İlçesi'ne bağlı Bahadın kasabasında daha önce definecilerin kaçak kazı yaparak define aradığı Zeynel Höyüğü'nde yapılan kazıda bir vazo, bir çanak, bir seramik, saça takıldığı sanılan bir altın yaprak, saç iğnesi, boncuklar, kupa ayağı, ayna, diş ve birçok insan kemiği bulundu. Kastamonu’nun Ağlı İlçesi'nde yapılan kaçak kazıda ortaya çıkan Roma dönemine ait oda mezar, Kastamonu Arkeoloji Müzesi'ne taşındı.
Marmaray’ın Yenikapı kazılarında sona gelindi. 2004’te başlayan kazılar, zaman zaman 24 saat boyunca sürdü. 500 işçi ve 60 uzmanla yürütülen çalışmada İstanbul’un tarihini 8 bin 500 yıl öncesine taşıyan, 40 bine yakın sergilenmeye değer eser gün yüzüne çıkarıldı. Alanda yapılan kazılarda çıkarılan en önemli eserlerden biri Bizans dönemine ait Theodosius Limanı. Bu liman içinde Marmaray kazı alanında 13, metro kazı alanında 22 ve trafo alanında bir olmak üzere değişik ölçü ve tipte 5-11. yüzyıllara ait 36 gemi bulundu. Liman dolgusu altında, tarihî yarımadanın en erken yerleşim yeri de ortaya çıkarıldı. Liman dolgusu üzerinde açığa çıkan ve MS 13. yüzyıla ait kilise kalıntısı koruma altına alındı. En şaşırtıcı bulgu ise günümüzden 8 bin 500 yıl öncesine ait ayak izleri oldu. 2 bin 68 ayak izi, silikon kalıplara alınıp lazerle çizildi ve özel olarak kesilerek kaldırıldı. Aynı bölgeden 198 ağaç, binlerce hayvan kemiği de bulundu.
Marmaray Projesi kapsamında Pendik’te devam eden tren raylarının iyileştirilmesi çalışmaları Temenye Höyüğü’nün gün yüzüne çıkmasıyla durduruldu. 1908 yılında demiryolu inşaatı sırasında ortaya çıkan höyüğün kurtarılması için bu kez İstanbul Arkeoloji Müzeleri çalışmalarını sürdürüyor. Yenikapı’dan sonra Pendik’te de 8 bin 500 yıllık neolitik insanın izlerine rastlandı. Pendik’teki kazı alanında, evlerin temelleri, çöp kuyuları, mezarlar, kemik kaşık, iğne, balta gibi aletler ortaya çıkarıldı.
Hızlı tren çalışmaları nedeniyle tüm tren ve banliyö seferlerinin duracağı Haydarpaşa Tren Garı restorasyon çalışmaları gerekçesiyle Ocak ayında sadece banliyö hattı kalmak üzere ulaşıma kapatıldı. 28 Kasım 2011 tarihinde Haydarpaşa Garı'nda meydana gelen yangınla ilgili soruşturma da tamamlandı. Hazırlanan iddianamede, garda çıkan yangında sabotaj ve kastın bulunmadığı belirtildi. İddianamede, garın çatısında izolasyon çalışması yapan 2 işçi ve şirket sahibinin "taksirle yangına sebebiyet vermek" suçundan 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması talep edildi.
Emek Sineması'nın yıkımına ilişkin süreç 2012 yılında da devam etti. Emek Sineması ve Serkildoryan binasını içine alan kompleksin dönüşümünü öngören projenin işletmecisi Kamer İnşaat’ın basına yaptığı açıklamaların tutarsızlığı yeni sorular ortaya çıkardı. Binanın mal sahibi olan Sosyal Güvenlik Kurumu ise sessizliğini korudu. Ocak ayında Tartışmalara neden olan Cercle D'oirent ve Emek Sineması projesini üstlenen Kamer İnşaat yetkilileri ve projenin mimari Fatih Kesgün, Emek Sineması'nın kapılarını basın mensuplarına açtı ve Emek Sineması salonundan hiçbir parçanın sökülmediğini, her bir metrekaresinin rölevesinin yapıldığını belirterek Emek Sineması'nın yıkılmayacağını birebir haliyle projede üst kata taşınacağını tekrarladı. Tek bir farkla, alışveriş merkezinin 4. katında, beraberindeki 10 sinema salonuyla birlikte! 1884'te yapılan, İstiklal Caddesi'nin en geniş cepheye sahip bu binası, bir zamanlar bütün Osmanlı elitini bir araya toplayan bir kulüptü. Yakın tarih kitaplarında İngiliz, Rus elçilerinin ülkeyi yöneten Osmanlı paşalarıyla oturup kağıt oynadıkları görkemli günlerine dair çok şey vardır. Arkasındaki İpek Sineması'nı mahveden yangında kullanılmaz hale geldikten sonra terk edilen yapı, hala o eski görkemini taşıyor. Asma katta, yakın zamana kadar kafe olarak kullanılan bölümleri herkes bilir. Birinci ve ikinci katlarda, üyelerin vakit geçirdiği salonlar ya da konakladıkları odalar ise uzun zamandır terkedilmiş durumda. Yine de zemindeki özgün parkeler, duvarları kaplayan süslemeler, görkemli doğramalardan bazıları duruyor. Bu haliyle yok olup gitmiş şatafatlı bir geçmişin simgesi gibi duran binanın aslına en uygun şekilde yenilenmesi planlanıyor.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Başbakan'ın İstanbul'un siluetini bozan yapıların gerekirse yıkılması için talimat verdiğini açıkladı. Ocak ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Tarihi Yarımada'nın siluetinin korunması amacıyla 10 ilçeye inşa edilecek binaların yüksekliğini sınırlandırdı. Buna göre Tarihi Yarımada'nın ve Tarihi Yarımada'ya etki edecek alanların maketi çıkarılacak. Gökdelen yapıldığında bu maket üzerine oturtulacak. Örneğin siluete etkisi değerlendirildikten sonra imar izni verilecek.
Türkiye, Anadolu'dan kaçırılan tarihi eserleri iade etmeyen ünlü İngiliz ve Amerikan müzelerinin geçici sergilerine parça vermeme kararı aldı. Türkiye'nin, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri ve ABD'ye kaçırılan tarihi eserleri geri istemesi bu ülkelerde sıkıntıya yol açtı. Aralık ayında Berlin Müze Müdürünün Der Spiegel'de Ertuğrul Günay'ı ve Türkiye'yi hedef alan röportajında “Türklerin söz konusu tarihî eserleri geri istemeleri acaba etik açıdan ne kadar doğrudur?” diye soruyor ve müzelerin söz konusu eserleri saklamak konusunda yetersizliğinden söz ediyordu. Günay ise cevaben Türkiye'nin en iyi müzelere ve sergileme imkanlarına sahip olduğunu, Avrupa müzelerinin ise eskidiğini ve yenilemek için de kaynak bulunamadığına dikkati çekti.
Gelgelelim, modern ve donanımlı binalarda çağdaş müzecilik kuralları ile açılan müzelerden söz ederken eski müzelerin sorunlarını da göz ardı edemeyiz. Örneğin, Türk resim ve heykel sanatının seçkin örneklerini barındıran Devlet Resim ve Heykel Müzesi'nde, 2011'de tamamlanan çalışma sonucunda sayım ve tespit komisyonu tarafından düzenlenen rapor korkunç bir gerçeği gün yüzüne çıkardı. 2012 yılında açıklanan rapora göre müzede 4 bin 108 adet envanter numarasına kayıtlı 185 eserin (302 parça) mevcut olmadığı ve/ veya sahte olduğu tespit edilmişti. Sahte eser sayısının 46 olduğu, mevcut eserlerden 27'de kuşkulu bulundu.
Yurtdışında bulunan eserlerin Türkiye'ye iadesi konusunda taviz vermeyen Ertuğrul Günay’ın bakanlığı döneminde geri dönmeye başlayan eserler 2012 yılında da devam etti. Troya Hazineleri’nin Amerika’da olan bir kısmı, Piyale Paşa Camii’nden çalınan çiniler, Orpheus mozaiği gibi eserler Türkiye müzelerindeki yerlerini aldılar. Birkaç yıl önce gündemi çok meşgul eden Kanatlı Deniz Atı ise Almanya’da ele geçti ve iadesi konusunda anlaşmaya varıldı.
Her yıl olduğu gibi Adıyaman ve Malatya arasındaki “Nemrut Dağı bizimdir” çekişmesi 2012’de de devam etti. Hatta TBMM Genel Kurulu'nda, Adıyaman ve Malatya milletvekilleri arasında "Nemrut kimin" tartışması yaşandı. Konu gene sonuçlanmadı.
Fatih Belediye Başkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine Sulukule projesinin iptaline ilişkin açılan üç ayrı dava, aynı gerekçelerle kabul edildi ve işlemin iptaline karar verildi. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun karşı kararına rağmen 2 yılda hızla yükselen inşaatı ne bu süre içinde alınan 3 bilirkişi raporu, ne de dozerin önüne dikilen müze uzmanı arkeolog Şeniz Atik durduramamıştı. Sulukule’nin ardından Fener-Balat-Ayvansaray'da yürütülen kentsel dönüşüm projesi de mahkeme kararıyla iptal edildi. Mahkemenin verdiği tarihi karar uzun süredir bölgenin ihalelerle ranta açılmasına, tarihi dokunun zarara uğratılmasına karşı kazanım niteliğinde bulunuyor.
Hep söyleriz, Türkiye’de en çok tahribat yetkili makamlar eliyle yapılır. İşte 2012’den bazı örnekler:
Öte yandan İstanbul 2012 yılında bazı yabancı film çekimlerinde de plato olarak kullanıldı.
Azınlık mallarının iadesine yönelik yapılan çalışmalarda süre Ağustos ayında bitti. İlk olarak Galata Rum İlkokulu Vakfı'na ait okul binasının vakfa iade edildi. 2013 Yılı Bütçesi TBMM Genel Kurulu'nda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yaptığı açıklamaya göre 2012 yılında 1500 müracaatın 118’inin iade edildiği öğrenildi.
UNESCO’nun Türkiye’deki Miras Alanları Listesi’ne 2012 yılında Çatalhöyük de eklendi. Böylece sayı 11’e çıktı. Ayrıca geçici listeye eklenmek üzere ülkemizden 12 kültür varlığı daha Dünya Miras Merkezi'ne bildirildi. Ani Tarihi Kenti (Kars), Aizanoi Antik Kenti (Kütahya), Beçin Ortaçağ Kenti (Muğla), Birgi Tarihi Kenti (İzmir), Gordion (Ankara), Hacı Bektaş Veli Külliyesi (Nevşehir), Hekatomnos Anıt Mezarı ve Kutsal Alanı (Muğla), Niğde'nin Tarihi Anıtları (Niğde), Mamure Kalesi (Mersin), Odunpazarı Tarihi Kent Merkezi (Eskişehir), Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi (Gaziantep) ve Zeugma Arkeolojik Siti (Gaziantep) ile geçici listedeki kültür varlığı sayısı 26'dan 37'ye yükseldi.
Ancak
İstanbul için tehlike çanları hiç susmuyor. UNESCO
Dünya Miras Merkezi ve ICOMOS (Uluslararası Anıtlar
ve Sitler Konseyi) ortak heyeti inşaatı devam eden
Haliç Metro Geçişi Köprü Projesi’ni incelemek için 3
yıl aradan sonra 2012’de İstanbul’a
geldi. İnşaatı hızla devam eden köprünün, başta
Süleymaniye Camii olmak üzere UNESCO’nun Dünya
Mirası Listesi’nde kayıtlı olan Tarihi Yarımada’nın
görüntüsünü bozduğu daha önceki komite raporlarında
belirtilmişti. UNESCO, İstanbul’u Dünya Miras
Listesi’ne alış gerekçesinde Süleymaniye Camii’ni
“İnsan dehasının emsalsiz bir başyapıtı ve Osmanlı
yapılarının en üst rütbesi” olarak nitelemişti.
İBB’nin kurduğu ‘İstanbul Miras Komitesi’ heyete
yaptıkları sunumda daha önce istenen değişikliklere
uyularak köprünün pilonlarının ve kablolarının
yüksekliğinin azaltıldığını ve ayakların
boyutlarının indirildiğini belirtti. İBB, siluetin
bozulduğu endişelerine cevaben “Ulaşım sorununu
çözmemiz için köprü gerekliydi, artık renk ve
ışıklandırma dışında bir değişiklik yapılamaz’’
dedi.
2012 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından izin verilen Bakanlar Kurulu Kararlı 117 adet Türk, 39 adet yabancı, 117 adet Müze Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen, 115 adet kurtarma, 5 adet Karayolları ve Nabucco, 17 adet Ilısu Barajı ve HES Projesi, 6 adet diğer HES ve baraj olmak üzere toplam 416 adet kazı çalışması, 84 adet Türk, 18 adet yabancı olmak üzere toplam 102 adet de yüzey araştırması yapılmıştır.
Pek çok yerde restorasyonlar da başladı, daha önce başlayanlar devam etti. Hepsini sıralamamız mümkün değil ama basında yer alan birkaçına değinmek istiyoruz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Çamlıca Tepesi'ne cami projesi' açıkladı, tartışma da başladı. Hatta Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay “Böyle bir çalışmadan haberim yok” açıklamasını yaptı. Ancak, tartışmalara neden olan ‘Çamlıca Tepesi'ne cami' için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın 8 Haziran 2012 tarihinde düğmeye bastığı ortaya çıktı. Doğal sit alanı olduğu için tek plan yapma yetkisinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda bulunduğu bölge için 1/5000'lik Nazım İmar Planı ve 1/1000'lik Uygulama imar planları hazırlandı ve askıya çıkartıldı. Çıkartılan planlarda ise değişikliğin re'sen bakanlık tarafından onandığı bilgisi yer aldı. Gene aklı selim sahibi malum zevat itiraz etti ama kopyanın kopyası (yani Mimar Sinan’ın Şehzade Camii’nin kopyası olan Sultanahmet Camii’nin kopyası) proje onaylandı.
Ressam Burhan Doğançay'ın ''Ribbon Mania'' isimli eseri, New York'taki Metropolitan Museum of Art tarafından daimi koleksiyonlarına alındı. Böylece, Burhan Doğançay, Metropolitan Museum of Art'ın daimi koleksiyonunda yer alan ilk Türk sanatçı oldu. Burhan Doğançay'ın eserleri, Boston'daki Museum of Fine Arts, Londra'daki Victoria & Albert Museum, Paris'teki Pompidou Center, Londra'daki The British Museum, Münih'teki The Pinakothek der Moderne, Stokholm'deki Moderna Museet, New York'taki Guggenheim Museum gibi 70 müzede bulunuyor.
2012 yılı Türk resim sanatının müzayedelerde en yüksek değerlere ulaştığı " altın yıl" oldu. En değerli eserler listesinin ilk sırasında, 3 milyon 280 bin liraya satılan Osman Hamdi Bey'in "Vazo Yerleştiren Kız" eseri yer aldı. Erol Akyavaş'ın "En-el Hak" isimli eseri, 2 milyar 780 bin liraya Zafer Yıldırım'a satılarak, "çağdaş Türk sanatı rekoru" kırdı. Londra Sotheby's müzayedesinde 2 milyon 100 bin liraya satılan Nejad Melih Devrim'in "soyut" çalışması yurt dışında bugüne kadar satılan en değerli çağdaş Türk eseri rekoruna imza attı.
Dünyada ise pek çok büyük sanatçının tablosu müzayedelerde rekor rakamlara alıcı buldu. Ancak Paul Cezanne'ın 1893 tarihli "İskambil Oyuncuları" tablosuna Katar Kraliyet Ailesi tarafından 250 milyon dolar (yaklaşık 440 milyon lira) ödemesinin ardından "İskambil Oyuncuları" en pahalı sanat eseri rekorunu kırmış oldu. Daha önce bu rekor, 2006 yılında 89 milyon Sterlin (yaklaşık 248 milyon lira) ile Jackson Pollock'ın 1948 tarihli No.5 tablosuna aitti.
2012 yılı sergiler açısından dolu geçti. Bazıları şöyle:
Ne yazık ki birçok büyük ismi de kaybettik. Tarihçi-yazar Taha Toros, çağdaş sanatın önemli isimlerinden İspanyol ressam ve heykeltraş Antoni Tapies, Türk arkeolojisine önemli katkıları olan Bruce Howe, Amerikalı ünlü heykeltıraş ve grafiker Elizabeth Catlett, Amerikalı ressam Thomas Kinkade, İrlanda'nın uluslarası ün kazanmış ressamlarından Louis Le Brocquy, ressam Osman Zeki Oral, Lirik soyutlamanın ustası Fransız ressam Georges Mathieu, Sanat Tarihi eğitimi almış olan yönetmen Metin Erksan, Hititolog Prof.Dr. Ali Dinçol, Amerikalı sanatçı Sergi Spitzer 2012’de kaybettiğimiz bazı değerler. 2013 ise hızlı başladı. Biz bu satırları yazana kadar Kültür ve Turizm Bakanı değişti. 2013 yılında neler yazacağımızı şimdiden merak ediyoruz. TAYHaber, Ayşe Didem Bayvas, 01.02.2013 |
|
TARİHİ BURSA KÜLLERİNDEN DOĞUYOR
Hazırlanan restorasyon projeleriyle Roma, Bitinya, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapan Bursa'nın tarihi mimarisi gün yüzüne çıkmaya başladı.
İLK AKEOPARK Türkiye'nin ilk Arkeoloji Parkı da Bursa'da kuruluyor. Akçalar Aktopraklık Mevkii de, 2004'te İstanbul Üniversitesi'nin başlattığı Güney Marmara Arkeoloji Projesi kapsamında açık hava müzesine dönüşüyor.
Tarihi ve kültürel mirası ayağa kaldırma çalışmalarını “ecdada vefa borcu” olarak gördüklerini belirten Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, bunun aynı zamanda kentin geleceğine yapılan bir yatırım olduğunu söyledi. Bursa'nın gelecek vizyonunu turizm ve hizmet sektörü olarak belirlediklerini kaydeden Başkan Altepe, 'Kentimize gelen turistlerin tamamı ilk olarak tarihi çarşı ve hanlar bölgesini ziyaret ediyor. Çünkü bu değerler hem manevi hem de mimari olarak eşsiz özelliklere sahip. Biz de bu değerlerimizi daha da ön plana çıkarıp, turizm gelirlerimizi artırmayı amaçlıyoruz. Tarihi çarşı ve hanlar bölgesini UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne sokarak, tüm dünyanın dikkatini bu noktaya çekmek istiyoruz' diye konuştu.
Şehrin ortasındaki hazine Kent merkezinde çağdaş konutlar arasında ilk günkü ihtişamıyla yükselen önemli eserin başında Mahkeme Hamamı ve Çandarlı İbrahim Paşa Kültür Merkezi geliyor. 1421 yılında yaptırılan ve 1490, 1953 yıllarında onarım gören tarihi yapı, 591 yıl önceki ihtişamına büründü. Osmanlı mimarisinin tüm güzelliklerini barındıran yapının kadınlar hamamı bölümü yine aslına uygun şekilde hamam olarak, erkekler bölümü ise kültür merkezi olarak yaşayan bir mekan haline getirildi.
6 asırlık AVM 2. Murat döneminde Emir Buhari vakfına gelir temini için yaptırılan, 1608 yılında Celali isyanlarında büyük zarar gören Kütahya Han, 1742 yılında yeniden düzenlendi. 1754'teki yangının ardından 1770 yılında yeniden onarıldı. Her onarımda kimliğini biraz daha yitiren Han, restorasyon çalışmalarıyla yeniden hayat buldu. Tarihi yapı, katlarda sıra sıra dükkanlar ve tam ortasındaki geniş bir ortak kullanım alanıyla 6 asır öncesinin AVM mimarisini gözler önüne seriyor. Akşam, Haber: Fikret Kocaman, 02.02.2013 |
|
AKADEMİK SKANDAL
Sabah, Haber: Fisun Yalçınkaya, 02.02.2013
Burada kritik olan, eserlerin satılmasından çok orada sergilenemeyecek hale gelinmesi. Orası derslik oldu. Bu yüzden madem bu eserler orada sergilenemeyecek, o zaman kamunun deposunda duracağına özelin duvarında durması daha iyi. Tek anlamadığım, biz
bu eserleri aldığımız zaman, kamunun elinde olsun
diye tescil ettirmiştik, müze envanterine. Her sene
teftiş de edilirdi hatta. Ama satılması konusunda
izin alınmış demek ki... Bir yanda bir türlü
açılamayan Resim Heykel Müzesi, eserlerinin akıbeti
belli olmayan
Ankara Müzesi gibi
vakalar var. Öte yandan, özel sektöre güvenip
devredilen müzecilik örneklerinden biri gözümüzün
önünde yok oluyor şimdi. Kamuya güvenemiyorsak, özel
sektör de hüsrana uğrattıysa, Türkiye’nin sanat
belleğine ne olacak? Tehlikeli bir gidiş olarak
görüyorum bunu. Devletten müze ve kamu hizmeti için
kiralanan, bu iddiayla yola çıkan bir özel kurumun
bu şekilde davranması, başka örnekler için de çok
tehlikeli bir öncül olacak. Bunu durdurmamız
gerekiyor. Türkiye’deki özel müze statüsünün yeniden
gözden geçirilmesi gerekiyor. Mevcut yasa o kadar
işlevsiz ki, kimse eserleri müze envanterine
geçirmek istemiyor. Santralistanbul’da da
geçirilmemiş olabilir. Ama envantere geçirilmişse ve
bugün böyle satılabiliyorsa o da kafa karıştırıcı
bir durum. |
|
"LEONARDO GAY, DAVUT İĞRENÇ"
Saadet Partisi'nin Eğitim işlerinden Sorumlu Antalya İl Başkan Yardımcısı Ramazan Düzen, iş gezisi için gittiği İtalya'da gördüğü Rönesans sanatçılarını ve heykellerini ağır bir dille eleştirdi.
'HEM DE SÜNNETSİZ!' Düzen, ardından şu ifadeleri kullandı: Heykelleri şehri kuşatmış durumda. Heykel derken iğrenç şeylerden bahsediyorum. Mesela bir tanesi var ki, iğrenç kelimesinin çok hafif kalacağını düşünüyorum. Bu Michelangelo denilen zat, Floransa'nın göbeğindeki meydana Hazreti Davut'un anadan uryan kocaman bir resmini çizmiş. Hem de sünnetsiz bir şekilde! Doğrusu kanıma dokundu...
'İNSANLIK DIŞI BİR OLAY' Yazıda Avrupa Birliği'ne üyelik girişimlerini de eleştiren Düzen, 'Bir peygamberin fotoğrafını çizmek başlı başına bir meydan okumayken bir de sünnetsiz çıplak bir resmi dev bir şekilde meydana monte etmek ayrıca insanlık dışı bir olaydır. İşte kimlerle bir araya gelmek için takla attığınızı görün' dedi.
Floransa'nın sembolü İtalyan heykeltraş Michalengo'nun 1504 yılında tamamladığı Davut heykeli, Rönesans heykel sanatının başyapıtı olarak kabul ediliyor. Davut'un Golyat'a saldırmaya karar verdiği anı simgeleyen figürde, 'mükemmel insan oranı' betimleniyor. 5 metrelik mermer heykel, Floransa'nın sembolü olarak da görülüyor. Akşam, Haber: Mustafa Kozak, 02.02.2013 |
|
"150-200 YILLIK RESİM TARİHİNİ SİLEMEZLER"
‘Türk resmi diye bir şey yok’ diyen Çebi’nin sözleri sanat dünyasına damga vurdu. Yahşi Baraz’a göre provoke edici: 150-200 yıllık resim tarihini tek kelimeyle birinin silmesi mümkün değil...
Türkiye’nin önemli çağdaş hat koleksiyonerlerinden Mehmet Çebi’nin Milliyet gazetesinden Ayşegül Sönmez’e verdiği söyleşide “Türk resmi diye bir şey yoktur” sözleri tartışma yarattı. “Birisi çıksın desin Türk resmi vardır” diye konuşan Çebi sözlerine, “Türk ressamı diyebileceğiniz tarihte bir adam vardır. O da Hoca Ali Rıza’dır. Yurt dışına da gitmemiştir. Kimsenin etkisi altında da kalmamıştır. Talebelerinden sonra o ekol de kapanmıştır” şeklinde devam etti. İşte Çebi’nin sözlerine, sanat dünyasının önde gelen isimlerinden gelen yorumlar:
Uzmanlar kabul ediyor Milliyet, Haber: Gülden Öktem, 02.02.2013 |
|
BURSA'NIN ADAYLIK DOSYASI UNESCO'DA
Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarıyla Bursa; Hanlar Bölgesi (Orhan Gazi Külliyesi ve Çevresi), Sultan Külliyeleri (Hüdavendigar, Yıldırım, Yeşil, Muradiye) ve Cumalıkızık Köyü tarihi alanları ile Türkiye’nin 2014 yılı için ‘UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ne aday oldu. Son şekli verilen adaylık dosyası “Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu’’ ismi ile UNESCO’ya gönderildi.
Kültür Bakanlığı’na 30 Eylül’de teslim edilen ve yapılan ön değerlendirme sonucuna göre revizyonları yapılan başvuru dosyası, “Bursa UNESCO Aday Alanları Tanıtım Filmi” ile desteklenerek Kültür Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne iletildi. Dosya 1 Şubat 2013 tarihi itibariyle, UNESCO Dünya Mirası Merkezi Sekreterliği’ne Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla iletildi.
UNESCO Dünya Miras Sekreterliğince Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi’ne (ICOMOS) gönderilecek olan dosya ile Bursa, 2014 yılı için UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ne girmeye aday durumuna geldi. ICOMOS ilerleyen günlerde bir heyet gönderecek ve aday gösterilen alanlar yerinde incelenecek. İncelemelerin tamamlanmasının ardından UNESCO değerlendirme sonucunu 2014 yılında açıklayacak.
Dünya Miras Listesi’ne girebilmek için “her ülke her yıl sadece bir kültürel, bir de doğal varlık ile başvuru yapabiliyor. Bursa’nın da tüm bu özellikleri ve gelinen süreçle birlikte “Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu” başlıklı dosyası ile 2014 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmesi hedefleniyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi, 01.02.2013 |
|
ARAP BAHARI TARİHİ ESERLERE YARAMADI
Mısır’ın başkenti Kahire’de ise Tahrir Meydanı’ndaki Kahire Müzesi’ne 2011’in şubat ayında giren kişiler, müzenin camlarını kırarak 70 kadar tarihi esere zarar vermişti. Kaddafi iktidarının devrildiği Libya’da da Selefi oldukları iddia edilen kimseler buldozerler ve patlayıcılarla Zliten kentinde bulunan 15. yüzyıldan kalma bir Sufi tapınağı ile tapınakta yer alan Abdülselam el-Esmer’in mezarına saldırarak, eserleri yerle bir etmişti. Habertürk, 01.02.2013 |
|
"AŞKIN MABEDİNİ BİZE PADİŞAH VERDİ, VERMEYİZ"
Vatan, Haber: Arif Taşkın, 01.02.2013 |
|
ANTİK ROMA TİYATROSUNDA ÇALIŞMALAR HIZ KESMİYOR
Bursa İl Özel İdare Genel Sekreteri Bilal Çelik ve İl Genel Meclis Başkanı Nedim Akdemir ve beraberindekiler İznik’te çevre düzenlemesi süren antik Roma tiyatrosunu inceledi. Özel idare bütçesinden ayrılan ödenekle 2011 sonunda çevre düzenlemesine başlanan Roma tiyatrosunu gezen heyet, yapılan çalışmaları yerinde gördü. Nedim Akdemir, "Teknik bir ziyaret için buradayız. Tarihi değeri olan hazineyi bugün gün yüzüne çıkarıyoruz. Bu İznik için iyi bir fırsat. Zira 2014’te özel idareler kapanacak" dedi.
Bilal Çelik de, "Roma tiyatrosundaki çalışmalar çok iyi gidiyor. Yer altındaki hazineler yer üstüne çıkarılıyor, Kaymakam Nurettin Kakillioğlu ve ki arkeolog arkadaşlarımıza gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Görüyorum ki yatırımımız heba olmamış. Şu an kadar bütçemizden ayrılan 600 bin lira ödenekle çalışmalarımız sürüyor. İznik dört medeniyetin izlerini taşıyor. Burasını Turizme kazandırmak istiyoruz" diye konuştu. Bursa Olay, 01.02.2013 |
|
ORDU'DA KADIN FİGÜRLÜ HEYKELLERE SALDIRI
Bazılarında kadın figürü
bulunan heykellerin üzerine boya ile müstehcen
cümlelerin yazıldığını ve çeşitli bölgelerinin de
boyandığını belirten Başkan Torun, "Bunu yapan şehir
magandasıdır" dedi. Cnn Türk, 01.02.2013 |
|
DOĞAL GÜZELLİK TAHRİP EDİLİYOR
Müşterilerine peribacasının içerisinde televizyon izleme imkanı sunan bir işletmeci ise 17 yıldır çanak antenin peribacasında takılı olduğunu söyledi. İşletme sahibi, gelen müşterilerin nostaljik bir yapı içerisinde böylesine modern bir hizmet ile karşılaşmaktan dolayı mutlu olduklarını belirterek çanak antenlerin kaldırılması durumunda yetkililerin bu duruma çözüm bulması gerekeceğini vurguladı.
Kapadokya'yı ziyaret eden yerli turistler ise çanak antenlerin peribacalarına takılmasından dolayı son derece rahatsız olduklarını dile getirdi. Bir vatandaş ise bu soruna bir çözüm bulunması gerektiğini ifade ederek insanların maddi çıkarları doğrultusunda peribacalarının üzerine çanak anten takarak bu güzelliği tahrip ettiklerini savundu. Nevşehir Kent Haber, 31.01.2013 |
|
"TARİHİ YAPILAR 'ELEKTRİK KONTAĞIYLA' ÖZELLEŞTİRİLİYOR"
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi'nin Karaköy'deki binasında biraraya gelerek ortak bir açıklama yapan TMMOB Elektrik ve Makina Mühendisleri Odaları İstanbul Şubeleri ile Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, tarihi yapılar birer birer yangınlarla yok olurken suçlu olarak elektrik kontağının gösterilmesini kınadı.
"Tarihi ahşap yapıların yakılarak,
yerine apartman yapılması son kırk yılın öyküsüdür.
Birçok ahşap konak, geçmişte ve günümüzde apartman
yapabilmek için yakılmış, sorumlular hiçbir zaman
bulunamamıştır. Yangınlar son yıllarda kamu
yapılarına sıçramıştır" denilen açıklamada, suçlu
elektrik kontağı olduğu sürece bu yangınların devam
etmesi kaçınılmaz olacaktır ifadelerine yer verildi.
Uzmanlık gerektiren işler taşeronlaştırılıyor Yapı, 31.01.2013 |
|
TARSUS'TAKİ LAHİT MEZARIN ABD'YE KAÇIRILDIĞI İDDİASI
Tarihçi Cezmi Yurtsever, ABD’nin New York kentinde bulunan ‘Metropolitan Sanat Müzesi’nin koleksiyon arşivinde yaptığı araştırmalar sırasında, Tarsus’taki Roma dönemine ait lahit mezarın, yasal olmayan yollarla bu ülkeye kaçırıldığı bilgisine ulaştığını ileri sürdü. Lahdin, ABD’li konsolosluk memurları tarafından kaçırıldığını savunan Yurtsever, “Metropolitan Müzesi 169. salonda teşhir edilen Roma lahit mezarı MS 2. yüzyıla ait ve üzerindeki figürler ile arkeoloji dünyasında bir eşi daha bulunmayan eserler arasında gösteriliyor. Roma lahit mezarı, Tarsus’un antik Roma dönemi tarihini de aydınlatacak özellikler taşıyor” dedi.
Yurtsever, lahitin kaçırılması ile ilgili şu bilgileri verdi: “Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında ve 19. yüzyıl ortalarında Adana eyaletinin en önemli siyasi misyon merkezi Tarsus şehri idi. Yabancı konsolosluklar burada hizmet veriyordu. ABD’nin Tarsus’ta konsolosluk açması 1860’lı yıllara denk geliyor. ABD Konsolosluğu’nda görevli memurlardan Abdo Debbas’ın organize ettiği kaçak kazıda, lahit mezarının bulunmasının ardından, mezar sandığın içine koyularak, çok sayıda öküzün çektiği bir araba yardımıyla Mersin limanına getirildi. Lahit mezar, buradan buharlı bir gemi ile ABD’ye kaçırıldı. Sonrasında 1870 yılında kurulma çalışmaları süren New York Metropolitan Müzesi’ne satıldı. Müzenin koleksiyon envanter defterine ‘Roma dönemi eserler 70.1’ numara ile kaydedilen tarihi eser, Metropolitan Müzesi’nde Roma döneminin en önemli tarihi eserleri arasında sergileniyor.”
Yurtsever, yasal
olmayan yollarla kaçırıldığını düşündüğü lahit
mezar için Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’e
de seslendi. Yurtsever, eserin Türkiye’ye
getirilmesi için Çelik’ten Mynet Haber, 31.01.2013 |
|
KARATAY'DA RESTORASYONLAR TAMAMLANMAK ÜZERE
Konuyla ilgili bir
açıklama yapan Karatay Belediye Başkanı Mehmet
Hançerli, belediye olarak tescilli binaların
restorasyon çalışmalarına devam ettiklerini
belirtti. Hükümetin çıkarmış olduğu kanun
doğrultusunda emlak vergilerinden gelen gelirin
%10’u tarihi binaların yenilenmesi için harcandığını
ifade eden Hançerli, bu bağlamda restorasyon
çalışması devam eden Aziziye ve Şemsi Tebrizi
mahallelerindeki 2 tescilli binanın yakın bir
zamanda tamamlanarak hizmete sunulacağını dile
getirdi. Bu güne dek Karatay’da restoresi yapılan
tescilli bina sayısının 10 olduğunu kaydeden Başkan
Hançerli, çalışmalar kapsamında daha önceki yıllarda
Konya Sokağı olarak tabir edilen Mahmut Dede sokak
ve tarihi Köprübaşı Karakolu olarak bilinen evin
restorasyonlarının yapılarak Konya kültürüne
kazandırıldığını vurguladı. Konya Hakimiyet, 31.01.2013 |
|
OSMANLI'NIN ÇILGIN PROJELERİ: YILDIZ BAHÇESİ VE DEMİRYOLU PROJESİ
Alan II. Abdülhamid'in Yıldız Sarayı'na yerleşmesinden önce ilk olarak Kanuni döneminde av sahası olarak kullanıldığı bilinmektedir. I. Ahmed döneminde hasbahçe olan alanda III. Selim döneminden itibaren yapılaşma faaliyetleri başlar. II. Abdülhamid ise Yıldız Bahçeleri'nde dışarıya kapalı, büyük ve organik yerleşimin hakim olduğu bir kompleks oluşturur.
II. Abdülhamid döneminde komplekste, köşkler, kasırlar, Yıldız Camisi, tiyatro, maragozhane, eczane, ahırlar, tamirhane, kilithane, porselen fabrikası, çini atölyesi, kütüphane, silahhane ve servis yapıları yer almaktaydı ancak bu binalar birbirinden kopuk durumda geniş bir alana yayılıyorlardı.
Hasbahçe'de ise bir hayvanat bahçesi ve bir de limonluk inşa edilmişti. Ancak 12.000 kişilik bir nüfusu olan bu kapalı komplekste gezi, seyir ya da toplanma alanı yoktu. Birbirinden kopuk yapı birimleri arasındaki ulaşımın sağlanması için bir plan hazırlandı. Buna göre Bahçe, Boğaz'a doğru genişletilecek ve Büyük Mabeyn, Çadır, Malta ve Şale köşkleri yaklaşık 2 kilometre olan bir demiryolu ile birbirine bağlanacaktı. Demiryolu aynı zamanda Ertuğrul ve Orhaniye kışlalarını da birleştirecekti.
Çırağan Sarayı'na doğru genişleyen bahçe içerisinde ise, Çadır Köşkü önüne içinde ufak ölçekli bir adası olan büyük bir havuz, iki yamaç arasında kalan vadiye basamaklı şekilde ilerleyen bir şelale, Malta Köşkü'nün kuzeyine ise iki küçük havuzun yapılması öngörülmüştü. Çadır Köşkü önüne yapılacak havuzu ise raylı sistem bir köprü vasıtasıyla geçecekti. "Büyük Köprü" olarak adlandırılan yapı 17 kemer ile taşınacaktı. Arkitera, Kaynak: Şahin, T., 2012. Osmanlı'nın Çılgın Projeleri, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul., Derleme: betül Atasoy, 31.01.2013 |
|
SİSTEMİ TAMAMEN DEĞİŞTİ
İstanbul’da peş peşe çıkan yangınlarla birlikte tarihi eserlerin güvenliği tartışması yaşanırken, Fatih Camii’nde yangına karşı önemli bir tedbir alındı... Habertürk, 30.01.2013 |
|
2300 YILLIK ALTIN ÇELENK BULUNDU
Yunanistan'ın ikinci büyük kenti Selanik'te yapılan metro çalışmalarında antik döneme ait bir altın çelenk bulundu.
Çelenk, büyük, ama zengin olmayan ve Makedon
dönemine ait bir mezarda tespit edildi. Altından
olsa da kraliyet atölyelerine has incelikle
yapılmadığı için sahibinin üst sınıfta ait olmadığı
belirtildi. Arkeologlar, çelengin üzerine yapışmış
çamurdan temizleme sürecini tamamladıklarını
açıkladı. Bu nedenle çelengin türü henüz
belirlenemedi. Milliyet, 30.01.2013 |
|
LAODİKYA DA UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİ ADAYI
Kültür ve Turizm Eski Bakanı
Ertuğrul
Günay'ın Laodikya'nın
Dünya Mirası Listesi'ne aday
gösterilecekler listesine alınması için çalışma
yapılmasını istediğini anımsatan
Osman Zolan,
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Denizli Belediyesi,
Pamukkale Üniversitesi ve Denizli Valiliği'ne yazı
yazarak başvuru için gerekli dosyanın hazırlanıp
gönderilmesini talep ettiğini kaydetti.
Denizli Belediyesi, Laodikya Antik Kenti
Kazı Heyeti Başkanı
Prof.Dr. Celal Şimşek
ve Denizli Valiliği'nin gerekli
belgeleri hazırlayarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'na
gönderdiğini açıklayan Zolan, şöyle devam etti: Yapı, 30.01.2013 |
|
|
HEYKEL 'MEME UCU' MADDESİNE GÖRE BUZLANMIŞ!
Fox
TV 'nin pazartesi gecesi yayınlanan dizisi Yer
Gök Aşk'ın dün akşam ekrana gelen bölümünde gövdesi
çıplak kadın figürü olan abajurun buzlanması sosyal
medyayı salladı. Radikal, 29.01.2013 |
AŞK ÇEŞMESİ'NE 2 MİLYON 930 BİN DOLAR ATTI!
Tabi bu sözün gelişi. İtalya'nın başkenti Roma'daki turistik faaliyetlerin içler acısı olduğunu düşünen Fendi Modaevi kollarını sıvayarak Roma'yı canlandırmaya karar verdi.
Firma ilk olarak Türkiye'de Aşk Çeşmesi olarak bilinen Trevi Çeşmesi için harekete geçti.
Turistlerin demir para atarak dilekte bulundukları çeşme için 2 milyon 930 dolar harcayacak olan Fendi, tarihi çeşmeyi restore edecek.
Geçen yıl 250'nci yılı kutlanan Trevi'nin yanı sıra Quattro Fontane denilen ve karşılıklı bulunan dört çeşme için de 430 bin dolar harcanacak.
İtalya geçen yıl Colezyum'un restorasyonu için 30 milyon euro'luk bir projeye start vermişti. Bu projenin 25 milyon euro'su Tod's firması, 5 milyon euro'su ise Diesel tarafından karşılanıyor. Cnn Türk, 29.01.2013 |
|
TAKSİYARHİS KİLİSESİ RESTORE EDİLİYOR
Ayvalık'ın en önemli eski yapılarından biri olan, yıllarca define arayanlarca adeta talan edilen, Aya Nikola olarak da bilinen kilise, Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı'nca müze olarak düzenlenmek amacıyla 49 yıllığına kiralandı. 9 milyon lira harcanarak restore edilmesi planlanan kilise, kültürel ve sanatsal etkinliklerde kullanılacak.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü kontrolünde bir firma tarafından restoresine başlanan kilisedeki çalışmaların 2 yılda tamamlanması planlanıyor.
Mimar Ali Erdoğan başkanlığında yürütülen çalışmalar kapsamında, 2004'te askıya alınan ve çatısı güçlendirilen kilisenin, dış cephesi ve iç yüzeyleri aslına uygun olarak restore ediliyor.
Kaymakam Nihat Nalbant, tarihi yapıların
restorasyonunun Ayvalık için önemli bir kazanç
olacağını ifade ederek, “Kilise, restorasyon
çalışmaları tamamlanınca kültürel ve sanatsal
etkinliklerde kullanılacak. İlçede kültür turizmi
canlanacak. Bu yapıların kurtarılması Ayvalık'ın
zenginliğini daha da arttırır, kültür turizmini
canlandırır” dedi. Cunda (Alibey) Adası'ndaki kiliselerin en büyüğüdür. Kilisenin büyük çanı Bergama Müzesindedir.
Taksiyarhis Kilisesi, “Kubbeli Bazilikal” plan tipine uygun olarak 1873 yılında inşa edildi. Avlusuna iki sütunla taşınan üçgen alınlıklı anıtsal bir giriş kapısından girilen kilise, dikdörtgen planlı uzun bir yapıdır. Doğu cephesinde yarım yuvarlak şekilde dışarı taşmış ana apsis (kiliselerin sunak odasını kapsayan, çoğunlukla yarım daire ya da çokgen, çok nadir durumlarda dikdörtgen planlı yapı unsuru) bulunmaktadır.
Kilisenin ana mekanı dörder taşıyıcı sütunla üç nef'e (kilise mimarisinde apsise dik yada paralel olarak yer alan ve birbirlerinden sütun yada paye dizileriyle ayrılan uzunlamasına mekanlara verilen ad) ayrılmıştır. Sütunlar kemerlerle birbirine bağlıdır. Kilisenin üç nefli naos (ana mekan) planı batı yönündeki “narteks” (ayine gelenlerin kıyafetlerini düzenlediği ve hazırlıklarını yaptığı bölüm) ile sınırlandırılmıştır. Kilisenin giriş kapısı bu narteks üzerindedir.
Duvarlar, taştan yığma tekniğiyle inşa edilmiştir. Merdivenler ve pencere kemerleri ile söveleri geleneksel sarımsak taşıdır. 1927–28 yılları arasında minaresiz olarak camiye çevrilen kilisedeki ikonların büyük bir kısmı yerlerinden sökülmüş. Bu tahribata rağmen kilisede hala çeşitli ikonlar bulunmakta. En ilgi çeken ikonlardan biri de Hazreti Yunus'un uzun süre denizde kalıp bir balığın içinde yaşadıktan sonra balığın ağzından çıkışını tasvir edendir.
Taksiyarhis Kilisesi, 11 Eylül 2003 tarihindeki fırtınadan sonra ziyaretçi girişine kapatılmıştı. Hürriyet, 29.01.2013 |
|
"BEY SARAYI'NIN KAPISINA RUSYA'DA RASTLADIM"
Armağan, “Halen orduevinin altında bulunan Bey Sarayı'nın orijinal kapısına St. Petersburg'daki bir müzede rastladım. Osmanlı saraylarının çekirdeğini Bursa Sarayı oluşturuyor. Bu nedenle öncelikle orduevinin altında kalan saray ortaya çıkarılmalı ve ardından o kapı orijinal yerine getirilmeli” dedi.
Tarihçi-yazar Mustafa Armağan, Büyükşehir Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi'nce düzenlenen söyleşide, kentin sahip olduğu güç ve karizmatik etkinin birçok dünya şehrinden ileride olduğunu ve bu etkinliğini hala sürdürdüğünü söyledi.
Bursa'nın 1326'da başkent yapılacak bir konumda
bulunmadığını, arkasının geçit vermeyen dağlarla
kaplı ve sur içinde küçük bir kasaba görüntüsünde
olduğunu belirten Armağan, “Oysa İznik, önemli bir
potansiyele sahipti. Hristiyanlık için büyük önemi
var ve İncil'in seçildiği yer. İznik, Anadolu
Selçuklu Devleti'ne 11 yıl başkentlik yapmış. Bütün
bunlara rağmen Osmanlı, İznik'i tercih etmedi.
Bursa'yı daha çok sevdi. Belki Bursa daha korunaklı
geldi. Orhan Gazi 1337'de sur dışına ilk camiyi
yaptı. Osmanlı mimarisi de bu şehirde hayat buldu”
diye konuştu. Yurt dışı gezilerinde Bursa'ya ait izlere rastladığını dile getiren Armağan, şöyle devam etti: “Halen orduevinin altında bulunan Bey Sarayı'nın orijinal kapısına St. Petersburg'daki bir müzede rastladım. St. Petersburg'daki bir müzede düzenlenen İslam ve Osmanlı eserleri sergisinde, Yeşil Türbe'de olduğu gibi iki kanatlı, üzeri dantela gibi işlenmiş ahşap bir kapı gördüm. Kapının altındaki notta 'Timurlenk'in Semerkant'taki sarayının kapısı' yazıyordu. Daha sonra İspanyol Seyyah Clavio'nun bir kitabında bu kapının sırrını buldum. İspanyol Seyyah, Timur'un kendisini büyük bir çadırda karşıladığını, bütün çadırların kapısı bez iken bu çadırın kapısının neden ahşap olduğunu Timur'a sorduğunu, Timur'un ise kapının Bursa Sarayı'nın kapısı olduğunu söylediğini yazıyor. Osmanlı saraylarının çekirdeğini Bursa Sarayı oluşturuyor. Bu nedenle öncelikle orduevinin altında kalan saray ortaya çıkarılmalı ve ardından o kapı orijinal yerine getirilmeli.” Armağan, bu konuda yetkililerin gerekeni yapacağına inandığını sözlerine ekledi. Hürriyet, 29.01.2013 |
|
DALİ'NİN 'EĞLENDİĞİ' TABLO SATIŞTA
Salvador Dali’nin 1943 yılında yaptığı ve “Mona Bismarck” adıyla bilinen ancak “The Kentucky Countess” olarak da anılan portresi, 5 Şubat’ta Londra’da düzenlenecek açık artırmayla satışa sunulacak.
Sotheby’s Müzayede Evi’nin gerçekleştireceği müzeyedede eserin 5 milyon sterline satışa sunulması bekleniyor.
Almanya’nın yüksek şansölyelerinden Otto von Bismarck’ın torunuyla evlenen kontesin portresini yaptırmak için Dali’yi seçmesiSotheby’s yetkililerine göre çok ironik. Çünkü kontes, Dali’nin kendi avangart imajını çok iyi yansıtacağını düşünür. Oysa Dali onu bir moda ikonundan çok daha farklı çizecektir ve bunu yaparken çok da eğlenmiştir. Milliyet, 29.01.2013 |
|
"İADE EDE EDE MÜZELERİMİZDE ESER KALMADI"
ABD’nin en etkili gazetelerinden The New York Times (NYT) , Amerikan müzelerinin antik eserleri talep karşılığında iade etmesini ciddi bir sorun yarattığını öne sürdü.
NYT, 2006 yılından bu yana ABD’deki koleksiyonlardan 100’ün üzerinde heykel, vazo, mozaik ve antika eserlerin iade edildiğini belirtti. Gazete, müzelerin yasal yollara başvurmadan eserleri Yunanistan, İtalya ve Türkiye gibi ülkelere iade etmesine en önemli örnek olarak Pennslyvania Arkeoloji ve Antropoloji müzesinin 1966’da aldığı 24 parçalık altın takılar vermesini gösterdi.
‘Benzeri görülmemiş davranış’ Milliyet, 28.01.2013 |
|
ATATÜRK'ÜN TABLOSU KATLANINCA YOK OLDU
Atatürk’ün ressam Cevat Dereli’ye 1938’de yaptırdığı paha biçilemeyen tablo, Ankara’ya nakledilirken ‘uzman’ Hasan Mutlu tarafından katlanarak bagaja konulunca boyaları döküldü.
1938’de Atatürk’ün talimatıyla ünlü Türk ressamı Cevat Dereli’ye yaptırılan Merinos Yün Fabrikası’nın resmedildiği devasa büyüklükteki yağlı boya tablo, “yok” oldu. 2004’te Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne devredilen fabrikanın resmedildiği yaklaşık 6 metrekare büyüklüğündeki paha biçilemeyen tablo, uygun koşullarda taşınmaması nedeniyle büyük hasar gördü ve orijinalliğini yitirdi.
Tablo nasıl getirilmeliydi?
Konu idare mahkemesinde Milliyet, Haber: Sertaç Koç, 29.01.2013
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Cevat Dereli’ye ait
sanat şaheseri tabloya zarar verenlerin peşini
bırakmıyor. Tablonun sadece Bursa’dan
Ankara ’ya rulo şeklinde taşınmakla kalmadığı, 3
yıl da müzenin deposunda rulo halinde bekletildiği
ortaya çıktı. 309 x 188 cm ebatlarında tarihi
yağlıboya tabloyu kurtarma şansının kalmadığı
belirlendi. Eseri almak için restoratör ressam
Hasan Mutlu görevlendirildi. Lakin Mutlu aracına
sığmayacağını düşündüğü 6 metrekarelik eseri rulo
olarak katladı. Uyarılara ise “İşimi bana
öğretmeyin” diye aldırmadı.
Fabrika yangınında eserler kaybolmuştu
|
|
|
HZ. İSA'NIN DİLİ YOK OLUYOR
Hz. İsa ve havarileri tarafından konuşulduğuna inanılan Aramiceyi bilenlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. İngiltere'nin Cambridge Üniversitesi dilbilimi uzmanlarından Geoffrey Khan, Aramiceyi kurtarmak için bir girişim başlattı. Khan, Aramicenin halen konuşulduğu toplulukları ziyaret ederek dille ilgili bir veri tabanı oluşturmaya başladı. Profesör Khan, ücra bölgelerdeki Aramice konuşanlara ulaştı. Eski lehçelerin peşinde Gürcistan'a kadar yolculuk eden Khan, yazılı ve sesli metinlerden oluşan bir veri tabanı oluşturuyor. İbranice ve Arapçayla yakından ilgili olan dil, MÖ 539 - M.S. 70 yılları arasında İsrail'in önemli dillerinden biriydi. MS 7'nci yüzyılda, Arabistan'dan gelen Müslümanların bölgeyi fethederek Arapçayı anadil yapması sonucu etkinliğini yitiren Aramice, günümüzde Süryaniler çoğunlukta olmak üzere, 500 bin kişi tarafından konuşulabiliyor. Sabah, 29.01.2013 |
"SANAT PİYASASI 100 MİLYONA ULAŞTI, ESERLERE İLGİ ZİRVE YAPTI"
Son yıllarda rekor üstüne rekor kırılan Türk resimlerinin satışını gerçekleştiren Antik A.Ş.'nin sahibi Turgay Artam ile okurları AKŞAM için çok özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Antik Palace'taki sohbette Artam, merhum Burhan Doğançay'dan, yeni koleksiyonerlere, Klasik Türk Resim Tarihi'nden sanat yatırımcılığına kadar birçok konuda özel açıklamalarda bulundu...
- Türkiye'de antika ve sanat eserlerinin
değerlerinin artmasında eşinizle kurduğunuz Antik
A.Ş'nin büyük katkıları oldu. 32 yılda bu gelişen
süreci yorumlar mısınız? - Sanat eserlerini yatırım aracı olarak gören birçok
işadamı var? Sizce bu doğru mu? - Son 10 yılda değişen burjuvaziden sonra resme olan
ilginin azaldığı söyleniyor. Bu doğru mu? - Osman Hamdi'nin 'Vazo yerleştiren kız' tablosunu 3
milyon 200 bin TL'ye Seher Aydınlar satın aldı.
Ancak Seher Hanım alışılagelmişin aksine adını
gizlemedi... - Burhan Doğançay'ın 'Mavi senfoni'si 2.2 milyon
TL'ye alıcı buldu. Hayattayken resimlerinin böyle
değer bulmasına Doğançay'ın tepkisi ne olmuştu?
Osman Hamdi'nin 'Kaplumbağa Terbiyecisi' tablosu 2004 yılındaki müzayedemizde 5 milyon TL'ye Suna-İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi tarafından satın alınmıştı. Bu çalışma, sanatçının ve Türk resim sanatının en yaygın olarak tanınan eseridir. Her şeyi bir kenara bıraksak dahi sadece toplum içindeki bilinirlik ve ünü bile Kaplumbağa Terbiyecisi'ni Türk sanat piyasasının en değerli eseri yapmaya yetiyor. Şimdi satışa çıksa, değeri 15-20 milyon dolar civarında olur. - Türkiye'nin önde gelen koleksiyonerleri kimler?
Hangi alanlarda ne tür koleksiyonlar yapıyorlar? Akşam, Haber: Orkun Bulut, 29.01.2013 |
|
TİMBUKTU'DAKİ ÇATIŞMALARDA TARİHİ EL YAZMALARI KÜL OLDU
Sabah, 29.01.2013
Sabah, 30.01.2013 |
|
BU MÜZEDE TÜM DİNLER BİR ARADA
Geçmişten günümüze kadar insanların inançlarının ele alındığı müzede, Hıristiyanlık ve Museviliğin yanında İslam dini de ayrıntılarıyla ziyaretçilere tanıtılıyor.
Rusya'nın St. Petersburg şehrinde bulunan Dinler Tarihi Müzesi'nde, inanışlar iki bölüm halinde ziyaretçilere tanıtılmaya çalışılıyor. İlk bölümde çok tanrılı inanışlar anlatılırken, diğer bölüm ise tek tanrılı dinler için ayrılmış. Sergide belli başlı dinlere ait bazı özellikler duvarlara asılan afişlerle ziyaretçilere tanıtılmaya çalışılıyor.
Mısır dinlerinin tanıtıldığı bölüm en çok ilgi çeken alanlar arasında. Mısırlı rahiplerin ibadet ederken kullandığı eşyaların yanı sıra, ayrıca bir firavuna ait tabut da sergileniyor. Eski kabilelere ait dinlerin tanıtıldığı bölümde ise büyücülere ait bir çok eşya bulunuyor. Ağaçtan ve farklı materyallerden yapılma heykeller, maskeler ve totemler ayrıntılı bir şekilde ziyaretçilere tanıtılıyor.
Yunan ve Roma medeniyetinin tanıtıldığı bölümde, eski Roma ve Yunanistan'da inşa edilen tapınakların bir maketi yer alıyor. Ayrıca Yunan mitolojisinden farklı karakterlerin heykelleri de müzede sergilenen eşyalar arasında yer alıyor.
Museviliğin tanıtıldığı bölümde, yedi kollu şamdanlar, Cennet kapısının tasvir edildiği örtü ve altından yapılma çeşitli eşyalar bulunuyor. Ayrıca eski bir Yahudi kralına ait olduğu tahmin edilen altından yapılma ve aslan figürlü bir taç ve içinde Tevrat ayetlerinin yer aldığı toralar ziyaretçilerin beğenisine sunulmuş.
Hıristiyan inancının tanıtıldığı bölümde, farklı mezhepler ayrı ayrı bölümlerde tanıtılıyor. Ortodoksluk bölümünde Patriklere ait çeşitli eşyalar ve kutsal su kapları sergilenirken, keşişlerin insani ihtiyaçları bastırması için giydiği "Verigi" adlı demir elbise ilginç eserler arasında yer alıyor. Eski Papa ve Rahiplere ait çeşitli eşyalar ve her biri tarihi eser niteliği taşıyan "İnciller" ise Katolik bölümde.
İslam dinine ait eserler ise en çok ziyaretçi toplayan bölüm. İslamiyetle ilgili tanıtıcı bilgiler duvarlarda ziyaretçilere aktarılırken, farklı mezheplere ait eşyalar da ziyaretçilere sunuluyor. Bunların içinde en dikkat çeken eser yarım metre büyüklüğünde el yazması "Kur'an-ı Kerim". Sergide ayrıca, kibrit kutusu büyüklüğünde, üzeri altın ve değerli madenlerden işlenmiş muhafazasıyla birlikte başka bir "Kur'an-ı Kerim" sergileniyor.
Sergide dikkat çeken bir diğer obje ise Aleviliğin tanıtıldığı bölümde sergilenen çift ağızlı kılıç. Ayrıca sergide üzerinde Arapça ayetler yazılı büyük ve siyah bir de sancak var. Bir dervişe ait olduğu düşünülen elbise, matara ve asa da sergide yerini almış. Mevleviliğin tanıtıldığı çeşitli eşyalar, ibrik, üzerinde ayetler işlenmiş olan taslar, Nuh'un gemisi şeklinde yazılmış olan hat yazısı, kılıç, kalkan ve çeşitli askeri eşyalar İslam dini bölümünde ziyaretçilere tanıtılıyor. Müzede ayrıca Sultan Ahmet Cami'ne ait bir de gravür bulunuyor. Akşam, 29.01.2013 |
|
MUHTEŞEM AYMAZLIK!
Sabah, Haber: Savaş Ay, 29.01.2013 |
|
"BU KÖŞK NE OLACAK?"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran Başbakan Erdoğan'a, Sultan Vahdettin'in padişah oluncaya kadar kaldığı İstanbul'daki Vahdettin Köşkü'nün akıbetini sordu. Oran TBMM'ye sunduğu soru önergesinde "İstanbul Çengelköy Kuleli Mahallesi'nde Başbakanlık adına veya şahsınıza ait bir konut inşa ettiriyor musunuz", "Konukevi veya malikane yapacağınız mevki, Sultan Vahdettin'in padişah olana kadar kaldığı Vahdettin Köşkü'nün olduğu yer midir", "Orhan Veli'nin 'İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı' adlı şiirini yazdığı 60 dönümlük koru içinde yer alan söz konusu alandaki 4 eski köşkün akıbeti ne olacaktır" sorularını yöneltti. Habertürk, 29.01.2013 |
|
MODIGLIANI UZMANI SAHTECİ ÇIKTI
Radikal, 28.01.2013 |
|
FORMÜL ARANIYOR
Ruhban Okulu’nun yüksekokul düzeyinde açılışına imkan verecek formül üzerinde duruluyor, ancak Patrikhane okulun YÖK’e ya da herhangi bir Türk üniversitesine bağlı olmasına sıcak bakmıyor. Okulun yabancı bir üniversite üzerinden açılması da gündemde.
Başban Tayyip Erdoğan, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılabilmesi için yeni seçenekler bulunması talimatı verdi. Erdoğan’ın talimatıyla Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala başkanlığında uzmanlar ve ilgili kurum yetkilileri özel bir ekip oluşturdu. Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bünyesinde de Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına yönelik çalışmalar hızlandırıldı.
Hürriyet, 28.01.2013
Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması talimatını değerlendiren Fener Patrikhanesi yetkilileri, bu konuda Başbakan Erdoğan’a güvendiklerini söylediler. Okulun, başka bir ülkenin üniversitesine bağlanmasına karşı çıkan yetkililer, “Biz yabancı değil, yerliyiz” dediler.
Fener Rum Patrikhanesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması konusunda Başbakan Tayyip Erdoğan’a güveniyor. Hürriyet’e konuşan Patrikhane kaynakları, Başbakan Erdoğan’ın Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için talimat vermesi konusunda, “Bu yolda uzun zamandır beklentilerimiz vardı. Okulun açılması için şartların olgunlaştığına inanıyoruz. Patrikhane Başbakan’a güveniyor” dediler.
AİHM’Yİ İSTEMEDİK Buna karşı Ruhban Okulu’nun bir vakıf
üniversitesi olarak ya da meslek okulu olarak
açılmasına itirazları bulunmadığını vurgulayan
Patrikhane kaynakları, “Türkiye’de vakıf
üniversiteleri var. Dolayısıyla Anayasa
değişikliğine de gerek yok” dediler. Aynı kaynaklar
şöyle konuştular: Hürriyet, Haber: Yorgo Kirbaki, 29.01.2013
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasına ilişkin formül arayışında Rum cemaatinin önde gelen temsilcileriyle yapılan görüşmelerde öne çıkan formül, “Heybeliada Ruhban Okulu Vakfı’na bağlı Meslek Yüksekokulu” açılması oldu. 2 yıllık eğitim veren Meslek Yüksekokulu (MYO) açılması, ilgili yönetmeliklerde yapılacak değişikliklerle de, gerekirse bu sürenin 4 yıla kadar uzatılabilmesi üzerinde duruldu. Cemaatin vakıf üniversitesi yerine MYO’lara sıcak bakmasının en büyük nedeni ise MYO’da, ders programı düzenlemek ve tek alanda eğitim vermenin daha kolay olması. Heybeliada Ruhban Okulu Vakfı’na bağlı Meslek Yüksekokulu açıldığı taktirde YÖK’e bağlı olacak. MYO’da eğitim- öğretim YÖK mevzuatı çerçevesinde yapılacak. YÖK’ün kılık-kıyafet yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle öğrencilere kılık- kıyafet serbestliği tanıması nedeniyle de bu okullarda da kıyafet sorun olmayacak, öğrenciler istedikleri kıyafetle eğitim alabilecek. Hürriyet, Haber: Esra Kaya, 29.01.2013
Radikal, Haber: Deniz Zeyrek, 31.01.2013 |
|
İSTANBUL'UN CAMİLERİ ALARM VERDİ
Radikal, Haber: Enis Tayman, 28.01.2013 |
|
|
ALMAN ÇEŞMESİ YENİLENİYOR
Prusya Kralı ve Alman İmparatoru II. Wilhelm'in 1898 yılında Osmanlı topraklarına yaptığı ikinci ziyaretin anısına inşa ettirilen ve 1901'de Sultanahmet Meydanı'na yerleştirilen Alman Çeşmesi, 1.1 milyon TL'ye mal olacak restorasyon çalışmasıyla yenilenecek. 15 gün içinde başlayack restorasyon çalışması yıl sonuna kadar tamamlanacak. İl Genel Meclisi Kültür ve Sanat Komisyonu'nun 11 Ocak 2011 tarihli raporunda, tarihi yarımadanın yayalaştırılma çalışmalarında, Alman Çeşmesi'nin basınçlı su ile yıkandığı, bunun derz dokularının ve bazı altın varak mozaiklerin dökülmesine neden olduğu ileri sürülmüştü. Alman Çeşmesi'nin su haznesinin üzerindeki bronz kapakta, birkaç yıl önce çalınmıştı. Sabah, Haber: Hasan Ay, 28.01.2013 |
TARİHİ HAMAM KÜLTÜR MERKEZİ OLACAK
1600’lü yıllarda yapılan ve yıllardır kullanılmadığı için harap hale gelen hamam restore edilerek Yenice halkını hizmetine sunulacak. AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin, MHP’li Yenice Belediye Başkanı Hasan Aksu’nun talebi üzerine Bursa İl Özel İdaresi ile görüşerek kamulaştırma için gerekli olan ödeneğin çıkarılmasını sağladı. Milletvekili Şahin AKP’nin hizmet ederken siyasi parti ayrımı yapmadığını, doğru buldukları bütün projelere destek verdiklerini belirtti. Şahin, ’Metruk haldeki ata yadigarı bu eser Yenice Belediyemiz tarafından güzel bir kültür merkezi yapılmak isteniyor. Süreci takip etmeye devam edeceğiz restorasyon içinde kaynak bulunması için çaba harcayacağız’ dedi. Yenice Belediye Başkanı Hasan Aksu tarihi hamamın kültür merkezine dönüştürülmesi için yaklaşık 750 bin TL gerektiğini belirtti. Aksu, bu bedelin, Yenice Belediyesi, İl Özel İdaresi Tarihi Eser Fonu ile Vakıflar Bölge Müdürlüğü kaynaklarından karşılanacağı kaydetti. Bursa Olay, Haber: Sadullah Organ, 28.01.2013 |
|
GELENBEVİ SULTANİYESİ RESTORE EDİLECEK
Fatih'in Zeyrek Mahallesi'nde 1911 yılından bugüne eğitim görülen Gelenbevi Lisesi İstanbul İl Özel İdaresi tarafından restore edilecek. Proje çizimlerini gerçekleştiren İdare, projenin kuruldan onaylanması ile uygulama sürecine geçecek ve yapı restore edilirken olası depreme karşı güçlendirilmesi de gerçekleştirecek.
Gelenbevi Mektebi, 1911'de öğrenime başladı. 1914'de adı Gelenbevi Sultaniyesi olarak değiştirilen okula bir kat ilavesi yapıldı. 1. Dünya Savaşı sırasında hastane olarak kullanılan okul, sonradan eğitim-öğretim hayatına devam etti. Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 28.01.2013 |
|
MÜZELER HIRSIZLARINI DEŞİFRE EDECEK
Ayasofya
Müzesi bahçesinde yer alan 2. Selim Türbesi’nden
çalınan 16. yüzyıl İznik çinilerinin Louvre
Müzesi’nde olduğunu belirten bilgilendirme
tabelalarından her müzeye asılacak. Müzeler çalınan
eserlerini yurt dışında hangi müzede olduğunu
belirten bir kaydı hazırlayıp bakanlığın onayına
sunacak. Bakanlık olurundan sonra eserlerin yanına
nereden, nasıl, hangi tarihte çalındıkları ve şimdi
hangi ülkede olduklarına dair bilgilerin yer aldığı
bilgilendirme levhaları İngilizce ve Türkçenin yanı
sıra bulunduğu ülkenin dilinde yer alacak. Aynı
uygulama ören yerleri için de geçerli olacak.
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 28.01.2013 |
|
VATANDAŞTAN MECLİS'E AYASOFYA BAŞVURUSU
TBMM'ye başvuran Kahramanmaraşlı bir vatandaş, Ayasofya'nın ibadete açılmasını istedi. Talip Bozkurt adlı vatandaş TBMM Dilekçe Komisyonu'na gönderdiği dilekçede, 1935'ten bu yana müze olarak faaliyet gösteren Ayasofya'nın tekrar cami olarak ibadete açılmasını talep etti. Başvuruyu işleme alan Komisyon, ilgili kurumlara görüş soracak. Dünyada en çok ziyaret edilen müzeler arasında yer alan Ayasofya, sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın en önde gelen anıtlardan biri olup, dünyanın 8. harikası olarak gösteriliyor. Doğu Roma imparatoru Justinianos tarafından dönemin iki önemli mimarı Anthemios ile İsidoros'a yaptırılan Ayasofya, 916 yıl kilise olarak kullanıldı. Daha sonra, 1453'te Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethiyle camiye çevrilen Ayasofya, 482 yıl cami olarak hizmet etti. Ayasofya, 1935'te Bakanlar Kurulu'nun kararı ile müze olarak kapılarını ziyarete açtı. Sabah, 28.01.2013 |
|
MEKANIN RUHU: TARİHİ YARIMADA'DA VENEDİKLİLERİN İZLERİ
Doç.Dr. Aygül Ağır 26 Ocak'ta Mimarlar
Odası'nda “Ticaret Merkezi İstanbul'dan Bir Kesit:
Tarihi Yarımada'da Venedikliler” başlıklı bir
konuşma gerçekleştirdi. Ağır'ın doktora çalışması olan konu Türkiye ve Venedik'teki arşivler üzerinden bir araştırmaya dayanıyor. Venediklileri anlamadan İstanbul'un tarihinin eksik kalacağını düşündüklerini söyleyen konuşmacı, çalışmasında diğerlerinden farklı olarak Bizans ve Osmanlı İstanbul'unu birarada işlemeye çalıştığını ifade etti.
"Bizans döneminde Venedik, Bizans'a bağlı bir eyalet konumundaydı. Ticaretle uğraştıkları, denizaşırı ülkelere sıklıkla gidip geldikleri için güçlü bir donanmaya sahip olmuşlardı. Bir süre sonra önemli bir askeri güç olan Venedik, 9. yüzyılda bağımsızlığını kazandı"
Bizans'la yoğun ticari ilişkileri bulunan Venedikliler'in İstanbul'da, kendi ticaret kolonileri için bir alana sahip olmalarının 11. yüzyılı bulduğunu belirten Ağır, sanıldığının aksine ilk yerleşimin Galata'da değil, Haliç'in güney sahillerinde, Tahtakale bölgesinde olduğunu belirtti. Ağır, Praktikon denilen, sınırları belirli bir alana yerleşmelerine izin verilen Venedikliler'in en büyük koloni olduğunu dile getirirken, Tarihi Yarımada'da ayrıca Cenevizliler ve Pisalılar'ın da bulunduğunu, 11. yüzyılda buranın Latinler tarafından kontrol edilen bir ticaret merkezi olduğunu ifade etti. Ticaretin Latinlere ait olmasının ise Bizans soylularının ticaret ile ilgilenmeyi onur kırıcı bulmalarından kaynaklandığını belirtti.
Tahıl, tuz, zeytinyağı, şarap, kumaş ve esir ticareti yapan Venedikliler'in, bu malları deniz ve kara yoluyla gerekli yerlere nasıl ulaştırdıkları, malların dolaşımı için çeşitli kentlerdeki durakları anlatan Ağır, Venedikliler'in İstanbul ve diğer koloni yerleşimlerinde çok iyi örgütlendiklerini, adeta küçük bir Venedik yarattıklarını dile getirdi.
"Alanda bir süreklilik var, hala yoğun ve canlı bir yer. Bu da yerin ruhundan kaynaklanıyor bence. Bugünkü Mısır Çarşısı'nın içinden geçen dar sokak, Hasırcılar Caddesi Venedikliler'in emboloslarına (iki tarafında dükkanların bulunduğu çarşı alanı) ev sahipliği yapıyordu"
Venedikliler'in 1082'de Suriçi'ne yerleşmelerine izin verildikten sonra yerleşimlerinin nasıl şekillendiğini anlatan Ağır, 1204-1261 senelerindeki Latin İşgali sırasında, Latinlerle işbirliği içerisinde oldukları için alanlarının çok büyüdüğüne ancak İşgal'in hemen sonrasında tekrar eski bölgelerine çekilirlerken, Bizans'ın Venediklilere güvensizliği nedeniyle 1265 senesinde kadar ticaret yapamadıklarını, 1453'te İstanbul'un Fethi ile de alanın başka bir yönde dönüşüm geçirdiğini ifade etti.
Koloni kentinin Bahçekapısı'ndan Odunkapı'ya kadar sınırlarının nerelerde başlayıp, bittiği üzerinde duran Ağır, Venediklilere hazır bir çevre verildiğini ancak zaman içerisinde kendi yapılarının yapılmasına izin verildiğini belirtti. Ağır, Yahudi İskelesi, Büyük İskele, San Marco İskelesi gibi bir ticaret kolonisi için önem taşıyan iskelelerin yanı sıra, diğerlerine göre daha geniş olan kamu yolları, çok dar sokaklar olan "calle"ler, Patriklik Yolu, Kemerciler Yolu ve Embolos'un varlığının altını çizdi. Ağır ayrıca bir tür han olduğu bilinen Fondaco'nun 1204-61 seneleri arasında Venedikliler tarafından inşa edildiğinin bilindiğini, bunun yanı sıra iskeleden gelen malların depolanması için tonozlu depoların (Hasırcılar Caddesi'ndeki dükkanların altlarında hala bu tonozlu depolar izlenebilir) fırınların, bir meyhanenin, balyosun hitap alanı olan loggianın, kiliseden bağımsız olup olmadığı belirlenemeyen meclis yapısı, balyos sarayı, sarnıç, 3 manastır, hastane yapısı ve bugüne hiçbirinin ulaşamadığı 7 kilisenin varlığından söz etti ve kiliselerin tahmini alanlarına konuşmasında yer verdi.
Ağır son olarak bu dönemden günümüze hangi mimari elemanların kaldığından söz etti. Buna göre Balkapanı Hanı'nın birden fazla zaman katmanıyla, bazı bölümlerinin bu dönemden kalabileceğini, Tahtakale Hamamı'nın restorasyonu sırasında hayli masif bir yapının temellerinin kullanıldığını, arşiv belgelerinden yola çıkarak buranın da Venedikliler'in mirası olacağı belirtildi ve Arkeoloji Müzesi'nde 6. yüzyıldan günümüze ulaşan mimari elemanlar üzerinde duruldu. Arkitera, Haber: Betül Atasoy, 28.01.2013 |
|
TARİHİ YARIMADA'DA TARİH KALMAYACAK MI?
Sulukule, Süleymaniye, Fener - Balat - Ayvansaray
gibi tarihi mahallelerdeki
kentsel dönüşüm uygulamaları, Tarihi
Yarımada’nın korunmasının zorluklarını gündeme
getirmişti. Yarımada içinde kalan tarihi yapılar ve
eserlerin nasıl korunacağının esasları,
belediyelerce hazırlanan ‘koruma amaçlı’ imar
planıyla belirleniyor. Tarihi Yarımada için ‘1/1000
ölçekli Koruma Amaçlı İmar Planı’, kasımda yürürlüğe
girmişti. Bundan önceki ‘koruma planı’ 2007’de
mahkemece iptal edildiği için yarımada ‘geçiş
dönemi’ yapılaşma koşullarıyla yönetiliyordu. Bu
yeni plana Mimarlar ve Şehir Plancıları Odası’nın
ciddi itirazları var. Oda, geçen hafta planın
‘yürütülmesinin durdurulması ve iptali’ için dava
açtı. Odaya göre, hanlar ve garların otel olduğu,
yolların genişletildiği, parkların otoparka
dönüşeceği plan, yarımadayı koruyamaz.
Radikal, Haber: Elif İnce, 27.01.2013 |
|
YAKIN, İSTANBUL TARİHİ
Tarihi boyunca, depremler kadar yangınların da şekillendirdiği bir yer İstanbul . “Ateş ve deprem, Bizans’tan Osmanlı’ya miras iki afet”, tarihçi Necdet Sakaoğlu’nun tabiriyle. Kaba bir hesapla, fetihten Cumhuriyet devrine kadar 350 bin yapının alevler tarafından yutulduğunu tahmin ediyor Sakaoğlu. O alevler, ahşap mimarinin de katkısıyla, 13 Haziran 1918’deki büyük Fatih yangınında olduğu gibi kimi zaman tarihi kentin neredeyse tamamını kül etti.
Bunun tamiri yapılıyordu. Pazar günü ne Anıtlar Kurulu’nu ne de KUDEB’i (Koruma Uygulama Denetim Bürosu) bulabilirsiniz. Başımızdan aşağı su akıyor. O rezilliği biz yaşıyoruz.” Başlarına su akan TCDD çalışanları, pazar günü başlarının çaresine bakıyordu. Haydarpaşa kendi kendine bakıyordu. Tescilli yapıda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun zorunlu kıldığı güvenlik (yangın) önlemleri mevcut değildi.
Radikal İki, Haber: Gökhan Tan, 27.01.2013 |
|
KAYA RESİMLERİNİ KURTARAN GİRİŞİM
Radikal, Haber: Ömer Erbil 27.01.2013 |
|
MÜZEKART FIRSAT SİTESİNE DÜŞTÜ
Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB), Türkiye’nin dört bir yanında bulunan müzelere ücretsiz olarak girilmesine imkan veren ‘Müzekart+’ ürününün daha fazla kullanıcıya ulaşması için bir fırsat sitesiyle anlaşma sağladı. Buna göre İstanbul’daki Topkapı Sarayı, Ayasofya, Arkeoloji Müzeleri, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve 300'ü aşkın müzeyi 1 yıl boyunca sınırsız olarak gezilebilmesine imkan sağlayan Müzekart+ ürünü 50 lira yerine 39 liralık ücretle satışa sunuldu.
Konuyla ilgili bilgi veren TÜRSAB Satış ve
Pazarlama Direktörü Kibele Eren, iki haftalık
sömestr tatilinde öğrencilerin aileleriyle birlikte
Türkiye’nin dört bir yanında bulunan müzeleri
indirimli olarak dolaşabilmeleri için Groupon
sitesiyle anlaşma sağladıklarını belirtti. Kibele,
“Anlaşmamız bir müddet daha devam edecek. Böylelikle
Müzekart ile daha fazla kişiye ulaşıp, daha çok
kişinin müzeleri gezip dolaşmasını amaçlıyoruz” diye
konuştu. Habertürk, Haber: Ünsal Ereke, 27.01.2013 |
|
BAŞINDA FES OLAN BEYAZ TAVŞAN
Selçuklu mimarisi, konunun uzmanları dışında pek
tanınmaz. Hakkında kolayca ulaşılıp rahatça
okunabilecek, genel ve özlü bilgi veren derli toplu
bir kitap da bulunmaz. Varolan az sayıda kitap
uzmanlara yöneliktir. Nispeten daha yakın bir döneme
ait olan Osmanlı mimarisi bile bu durumdan payını
alır. Aslına bakılırsa, ‘Anadolu’nun mimarlık
tarihi’ henüz ‘tasarım tarihi’ açısından yazılmadı.
Türkiye mimari miras açısından çok zengin
olmasına rağmen, mimarlık tarihi pek merak edilen
bir konu değil. Bu sorunun çeşitli nedenleri var.
Her şeyden önce mimari yapıyı bir müzeye
yerleştiremezsiniz. Bu durum binaların sanat eseri
olarak algılanmasını güçleştirir. Üstelik mimarlık
eseri mülkiyet haklarına konu, yani mimari miras,
tapu veya vakıf senedi ile denetlenen bir mülk. Yani
mimari mekan üzerine tasarruf, arazi üzerine,
dolayısıyla mahalle, köy, kasaba, kent ve ülke
üzerine tasarruf demek. Paul Ricoeur 1961’de şu soruyu sormuştu: “Modernizasyona doğru giden yolda bir ulusun raison d’être’i yani varlık nedeni olan eski kültürel geçmişi, safra gibi atmak gerekli mi?” Bu soruya “gerekli değil” yanıtını verip, yerel/bölgesel mimari ile uluslararası üslubu birbiri içinde başarıyla yorumlayan kaç tasarımcımız oldu? Pek az!
Radikal İki, Yazı: Prof.Dr. Ali Uzay Peker / ODTÜ, Mimarlık Tarihi, 27.01.2013 |
|
İSTANBUL'UN TARİHİ HER AN YANABİLİR
Radikal, Haber: Enis Tayman, 27.01.2013 |
|
103 SENE ARA İLE ÇIKAN BU YANGINLARIN SEBEBİ HİÇ BİTMEYEN LANET OLABİLİR Mİ?
Feriye Sarayları’nın
bugüne gelebilen son üç binasından biri olan ve
Galatasaray Üniversitesi’ne tahsis edilen kısmı
bu hafta çatır çatır yandı...
Habertürk, Yazı: Murat Bardakçı, 27.01.2013 |
|
GÜNAY'IN EN ÖNEMLİ BAŞARISI
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 26.01.2013 |
|
'ÇİNLİ KIZ' TABLOSU AÇIK ARTIRMAYA ÇIKIYOR
Tüm dünyada en çok kopyalanan ve yarım milyondan çok satan “Çinli Kız” tablosu, açık artırmada satılacak. İngiltere’nin başkenti Londra’daki Bonhams müzayede evi, Rus ressam Vladimir Tretchikoff’un ünlü tablosunun 20 Mart’ta yapılacak Güney Afrika Sanatı açık artırmasında satışa çıkarılacağını açıkladı. Yeşil renkli teni ve kırmızı dudaklarıyla Çinli Kız’ın portresinin, en az 1 milyon dolara alıcı bulması bekleniyor. Rusya’da doğan ve Şanghay’da büyüyen Tretchikoff, 1946’da Güney Afrika’ya yerleşmiş ve amcasının Cape Town’daki çamaşırhanesinde çalışan 17 yaşındaki Monika SingLee’nin portresini 1952’de tamamlamıştı. Habertürk, 26.01.2013 |
|
GÜNAY GÖREVİ ÇELİK'E DEVRETTİ
Sabah, 26.01.2013
Beş yıl önce Ertuğrul Günay göreve geldiğinde ‘Bu ajandayla uyumak mümkün mü?’ diye onu bekleyen meselelerin bir listesini hazırlamıştık. Dönüp o ajandayı gözden geçirdik ve bir nevi eski bakanın karnesini çıkarttık. Kimisi çözülmüş, kimisi unutulmuş, kimisi de yeni gelişmelerle farklı mecralara akmış bu sorunlar şimdi yeni bakan Ömer Çelik’in gündeminde...
2007:
Türkiye uluslararası raporlarda ‘izlenmesi
gereken ülke’ konumundan kurtulamadı. Üstelik bu
dönemde internet üzerinden paylaşım ortaya çıktı. Ve
korsan sanal aleme de sıçradı.
YENİ BAKANI BEKLEYEN DİĞER MESELELER BAŞBAKAN’IN AÇIKLAMALARINI TERCÜME ETMEK
Eski Bakan Ertuğrul Günay’ın
en çok zorlandığı başlıklardan biriydi. Başbakan’ın
sanat eserleri ve kurumları hakkındaki sert
açıklamalarını ‘usulünce’ tercüme etmek. Sanat
dünyasından gelen tepkileri savuşturmak gibi zorlu
bir görev bekliyor. Radikal, 26.01.2013 |
|
YANGINDA BAŞ ŞÜPHELİ KUŞLAR
‘Ne kadar çok kullanıcı, o kadar risk’Peki ahşap bir yapıda yangını önlemenin hiç yolu yok mu? Sinan Genim, binayı yangına karşı daha güvenli kılmak için önlem alınabileceğini kaydetti. Pera Müzesi için tasarladığı gazlı söndürme sisteminin sergilenen eserleri sudan da koruyabildiğini, Büyük Postane binası için tasarladığı duvardan yağmurlama sisteminin ise tavan süslemelerine zarar vermeyecek biçimde düzenlendiğini belirten Genim, yine de tarihi ahşap binalarda çıkan yangınları söndürmenin neredeyse imkansız olduğunu vurguladı. Ahşap kimi yapılarda bunu engellemek için duvarların kimyevi köpüklerle doldurulduğunu da belirten Genim, “O zaman da zamanla kimyevi buhar çıkıyor. İçinde oturmak mümkün olmuyor” dedi.
Radikal, Haber: Enis Tayman, 26.01.2013
Bu binanın restorasyonu söz konusu. Koruma kurullarının çalışma tempolarını artırmaları gerekir. Bina üniversite olarak kalmalıdır ve beklenen sadece Galatasaray camiasının değil bütün yurttaşların bu restorasyona ve yenilenmeye ve üniversitenin devamına destek olmalarıdır.
Milliyet Pazar, Yazı: İlber Ortaylı, 27.01.2013
İstanbul'da alevlere teslim olan Galatasaray Üniversitesi'nin restorasyon işini yapan 73 yaşındaki müteahhit Muhittin Erdoğan, "Bina benim bulduğum teknik sayesinde ayakta" dedi. İstanbul'da şimdiye kadar 30'un üzerinde okul inşa eden Erdoğan şöyle konuştu: "O zaman binanın ahşap olan katları arasına tarihi dokuyu bozmadan beton döktük. Önce zemin üzerindeki tahtaları kaldırdık. Yaklaşık 60 santimetre boşluk vardı. Alttaki tahtalara baskı olmasın diye belli bir sistemle demir döşedik. Daha sonra beton döktük. Bu sayede iki kat şu an duruyor. Sadece beton yapmadığımız çatı katı çöktü. Aynı şekilde yanan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü binasında ise sadece dört duvar kaldı. Başta Dolmabahçe Sarayı olmak üzere diğer tarihi binalar tehlikede. Bu yöntem o binalara da uygulanmalı." Sabah, Haber: Mesut Altun, 29.01.2013
Galatasaray Lisesi'nin şimdilerde Galatasaray
Üniversitesi olarak hizmet veren Ortaköy'deki
binasının yanıp harap olmasıyla ilgili çok şey
yazdım. Habertürk, Yazı: Fatih Altaylı, 29.01.2013
Yangınla yok olan Galatasaray Üniversitesi ’ne ait tarihi Tevfik Efendi Sahil Sarayı’nı ilk kez detaylarıyla Radikal görüntüledi. Herhangi bir yangın tertibatının bulunmadığı binadaki klimalar, üçlü prizlerin bolluğu, sarkan kabloların çokluğu dikkat çekici. Bu manzara yangında ihmalin de büyük payı olduğunu gösteriyor.
Binada bana izin verilen bölüm binada merdivenlerin hemen başı. Ancak görevlinin kısa süre uzaklaşmasını fırsat bilerek birinci kata hızlı çıkıyorum. Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na ait sahanlıkta, boş bir yangın tüpü duruyor. Belli ki işe yaramamış. İkinci kattaki İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’ne çıkan merdiven ise yanık molozlarla kaplı. Görevli molozların çatıdan indiğini söylüyor. Cuma gününden beri iki kez çökme yaşanan binanın zemini hala suyla dolu. Prof.Dr. Erdoğan Teziç, Prof.Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu ve dört öğretim görevlisinin daha paylaştığı odada bir su sebili göze çarpıyor. Su sebili bir üçlü priz ile bağlanmış durumda. Aynı şekilde bir başka duvarın dibinde de üçlü priz bulunuyor.
Hukukta hasar büyük
İlber Hoca’nın tarihi kitaplığı kül olmuş
|
|
260 YILLIK CAMİYİ ATEŞE VERDİLER
Sabah, Haber: Mustafa Kaya - Barış Sözal, 26.01.2013 |
|
ÇİN'DE KUŞ VERİMİ TEORİSİNİ ZORA SOKACAK KEŞİF
Radikal, 26.01.2013 |
|
KARADENİZ HAVZASINDAKİ CENEVİZ KALELERİ İÇİN UKRAYNA İLE ORTAK PROJE
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Osman Murat Süslü, ''Önümüzdeki dönemlerde Ukrayna ile Karadeniz havzasındaki Ceneviz kalelerini ortak olarak UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'ne alma önerimiz var, Akçakoca'daki Ceneviz Kalesi de bunların içinde'' dedi.
Düzce ziyareti sonrası gazeticilere açıklamalarda bulunan Osman Murat Süslü, Akçakoca'daki Ceneviz Kalesi'nin statik problemleri bulunduğuna dikkati çekerek, sağlayacakları lojistik destekle projelendirme çalışmalarının başlatılacağını bildirdi. Ceneviz Kalesi'nin bakıma ihtiyacı olduğunu anlatan Süslü, şöyle devam etti: ''Yerel yönetimler bize ulaştığı takdirde bunun sağlanması için gerekli enerjiyi sarf edeceğiz. Önümüzdeki dönemlerde Ukrayna ile Karadeniz havzasındaki Ceneviz kalelerini ortak olarak UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'ne alma önerimiz var, Akçakoca'daki Ceneviz Kalesi de bunların içinde''. Yapı, 25.01.2013 |
|
ÇARMELİK KERVANSARAYI'NDA KAZI ÇALIŞMALARI
Bülent Üçdağ nezaretinde yapılan arkeolojik
kazılarda, yapının bölümleri ve temelleri ortaya
çıktı.
Şanlıurfa İl Özel İdaresi imkanları ile ilk defa
Çarmelik Kervansarayı'nın rölöve, restitüsyon,
restorasyon, statik sağlamlaştırma ve elektrik
projelerini hazırladıklarını kaydeden Yıldız,
"Şanlıurfa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
onayından geçen projelerin uygulama işini
projelendirerek, Kalkınma Bakanlığı Karacadağ
Kalkınma Ajansı'na sunduk. Sunduğumuz proje 'Turizm
Alt Yapısı Destekleme Projesi' kapsamında
değerlendirilerek 700 bin TL hibe desteği aldı. Çarmelik Kervansarayı'nda 600 yıl sonra, 03.01.2012 tarihinde ilk defa kapsamlı ve projeye dayalı, arkeolojik kazı çalışması ile eşgüdümlü restorasyon çalışması fiilen başladı, restorasyon çalışması 20.10.2014 tarihinde bitirilecek" dedi. Sabah, 23.01.2013 |
20 - 26 Ocak 2013 |
|
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI DEĞİŞTİ
61. Hükümet'te yapılan kabine değişikliği ile Kültür ve Turizm Bakanı değişti. 24 Ocak 2012 tarihinde yapılan açıklamada Ertuğrul Günay'ın yerine Ömer Çelik atandı. Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nde tamamlayan Çelik, yüksek lisansını Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Siyaset Bilimi alanında yapmıştır; siyaset bilimci, stratejist ve dış politika uzmanıdır. 22. ve 23. ve 24. dönemde Adana Milletvekili seçilen Çelik, NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu ve TBMM Dışişleri Komisyonu üyelikleri görevlerinde bulunmuştur. Hali hazırda Türkiye – ABD Dostluk Grubu Başkanıdır. AKP kurulduğundan beri Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) üyesi olan Çelik, Mart 2010 tarihinde AKP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olmuştur. Çelik, çok çok iyi düzeyde İngilizce bilmektedir (İnanmayan altyazısız izleyebilir/dinleyebilir: http://www.youtube.com/watch?v=vy9I94gKC10).
Son söz: TAY Projesi 1993 yılında kurulduğunda görevde Abdülkadir Ateş bulunmaktaydı. Ömer Çelik, 19 yıldaki 30. bakan olacak. TAYHaber, 25.01.2013 |
|
"ILISU BARAJI, 5'İ KORUMA ALTINDA 59 CAMİYİ SULAR ALTINDA BIRAKACAK"
CHP İstanbul
Milletvekili, emekli müftü, hemşehrimiz İhsan
Özkes’in soru önergesini yanıtlayan Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Hasankeyf İlçesinin
taşınacağını ve tarihi-turistik değerlerinin
korunacağını, Ilısu Barajı’ndan vazgeçilmesinin
söz konusu olmadığını söyledi.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in soru önergesine verdiği cevapta, Ilısu Barajı’nda su tutulmasının ardından 5’i kültür varlığı olmak üzere 59 caminin sular altında kalacağını Hasankeyf İlçesinin ise taşınarak, tarihi ve turistik değerlerinin korunacağını söyledi. Bakan Eroğlu Ilısu Barajı’ndan vazgeçilmeyeceğini de ifade etti.
Milletvekili Özkes, bölgede bulunan uzmanların ise koruma altında bulunan 60’ın üzerinde Kültür ve Tabiat Varlığı’nın sular altında kalacağını söylediklerini kaydetti.
Özkes’in uzmanlara dayanarak verdiği bilgiye göre, yeri tespit edilmiş, bütçe yetersizliği nedeniyle kazısı başlatılmamış çok sayıda kültür varlığı da sular altında yok olacak. Yine kültür mirası konusundaki cami sayısının da 5’ten fazla olduğu bildiriliyor.
İşte sular altında kalacak tarihi camiler: Kızlar (Eyyubi) Camii (13. yy.), Koç Camii (12. yy.), Mevlana Camii (ortaçağ dönemi), Osmanlı Direkli Cami 15. yy. , Osmanlı Mescidi 15. yy. , Sultan Süleyman Camii (1407), Şab Camii (Eyyubi Dönemi 13. yy.), Er Rızık Cami (Eyyubi Dönemi 14. yy.), Mardinike Külliyesi içi Cami (Ortaçağ Dönemi). Bakan Eroğlu, Ilısu Barajı ve HES Projesi’nin ise 1200 MW kurulu güç bakımından Türkiye’nin dördüncü büyük barajı olacağını ve dünyanın en büyük su projesi GAP’ın bir parçası olduğunu da, Özkes’e cevabında ifade etti. Çorum Haber, 25.01.2013 |
|
UTANARAK
Çırağan Sarayı yanmadı
mı? Kapalıçarşı ve Haydarpaşa Garı ikişer def’a tutuşmadı mı?
Hangi birini sayayım? Milli Eğitim Müdürlüğü binası’nı daha yeni kaybettik. Gazi Osman Paşa Okulu’nun nasıl kül olduğunu unutmayın. Galatasaray Üniversitesi, ciğerimizi yakan son ateştir.
***
Hep tarihi eser bunlar. Hünkar Kasrı’ndan tutun Mustafa İzzet Kitaplığına kadar size bir dizi yangın sayabilirim. Hepsi de anıt ve müze niteliğinde. Demek ki tarihimize sahip çıkamıyoruz. Müziğimize mutfağımıza sanki sahip çıkabiliyor muyuz?
Önce dil gitti. Dilimize sahip çıkamadık.Dil gidince gönül de gitti. Gönül olmayınca geriye bir şey kalmıyor zaten.
***
Bunca çatışma nereden çıkıyor zannediyorsunuz?
-Etnik sorunlar. -Mezhep çekişmeleri. -Sağ-sol kavgaları.
Daha neler neler. Bunların hepsi, tarihine dudak büken, kendi değerlerini önemsemeyen, kendi soyuna sopuna sırtını dönen hovarda bir mirasyedi’nin yapacağı işlerdir.Sloganı da “Benden sonra tufan”dır.
.........
Lafı uzatmayayım.
Son 60 yılda kaç dönüm orman yaktığımızı öğrenirseniz, kim olduğumuzu daha iyi anlarsınız. İçimizden hala Ertuğrul Günay gibi nasıl böyle bir Kültür Bakanı çıkabiliyor da çalınan eserlerimizi dünya müzelerinden tek tek topluyor, vallahi hayretle onu izliyorum... Hürriyet, Yazı: Rauf Tamer, 25.01.2013 |
|
YEDİ TEPE'DEKİ TARİH İÇİN YAKIN KORUMA... Sabah, Haber: Burcu Çalık, 25.01.2013 |
|
HAYDARPAŞA'DAN 2 YIL SONRA İLK KEŞİF
Kadıköy 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülen ikinci duruşmaya, sanıklar Zafer Ateş, Hüseyin Kaboğlu, İhsan Kaboğlu, Mehmet Suavi Güray ve taraf avukatları katıldı. TCDD'de mimar olan Mehmet Suavi Güray, savunmasında şunları söyledi: 'Olay günü hesap kontrolleri için pazar günü olmasına rağmen dairedeydik. Çatı tadilatını yapan firma yetkilileri de son kontroller için gelmişler. Firma yetkilisi Hüseyin Kaboğlu, yukarıda bir kalorifer borusunun patladığını söyleyince tamir etmesini istedim. 35 dakika sonra güvenlik görevlisi yangın olduğunu söyledi. Çatıya çıktım, alev yoktu. Dumandan dolayı da ilerleyemedim. İtfaiyeye haber verdim. Yangının aşırı elektrik ısınmasından çıktığını düşünüyorum.'
Akşam, Haber: Zana Yavuz, 25.01.2013 |
|
BOĞAZIN ALTINA DEV OTOPARK, SAHİL BOYUNA 10 METRELİK DOLGU
Yıllardır gündemdeki
yerini koruyan Galataport projesinde yeni imar
planları belli oldu.
Karaköy rıhtımından
Mimar Sinan Üniversitesi’ne
kadar olan 112 bin 147 metrekarelik alanı kapsayan
projenin yeni imar planında önceki planlara göre
önemli değişiklikler göze çarpıyor. Yeni planda 1200
metrelik sahil boyunca 10 metre eninde denize dolgu
yapılmasına izin verilirken, rekreasyon alanlarının
altına da 2 katlı otopark yapılabilecek. Planda,
İstanbul Modern’in
de yıkılıp yerine kültürel tesis yapılmasının önü
açılıyor.
‘Silueti kapatır’ Milliyet, Haber: Hülya Çaylak, 25.01.2013 |
|
TARİHİ AHŞAP CAMİDE YANGIN
Beyoğlu Karaköy'deki Kemankeş Mustafa Paşa Cami'nin tuvalet kısmında saat 06.30 sıralarında henüz bilinmeyen bir sebeple yangın çıktı.
Tarihi ahşap camideki alevleri gören vatandaşlar hemen itfaiye ekiplerine haber verdi. Olay yerine çok sayıda itfaiye ekibi sevkedilirken, vatandaşlar panik yaşadı. Olay yerine gelen itfaiye ekipleri alevleri kısa sürede söndürmeyi başardı. Yangında caminin imam odası da zarar gördü. Yangın nedeniyle çıkan dumanlar Anadolu yakasından da görüldü. Yangın sırasında camide cemaatin olmadığı öğrenildi. İtfaiyenin çalışmaları devam ediyor. Hürriyet, 25.01.2013 |
|
ÖNCE YANIYOR, SONRA OTEL OLUYOR!
Habertürk, Haber: Sultan Uçar, 25.01.2013 |
|
RESTORASYON ÇALIŞMASI
Düzce’nin Akçakoca İlçesi'nde tarihi ve kültürel varlıklarının değerlendirilmesi ve restorasyonunun yapılması için Vali Adnan Yılmaz ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Osman Murat Süslü bir heyetle incelemelerde bulunmak için Akçakoca’ya geldiler.
Vali Adnan Yılmaz beraberinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Osman Murat Süslü ilçe Kaymakamı Aykut Pekmez, Akçakoca Belediye Başkanı Fikret Albayrak ile birlikte bir heyet ile Akçakoca’ya gelerek tarihi Ceneviz Kalesini, Orhangazi İlköğretim Okulunu, sokak sağlıklaştırması yapılacak olan Yukarı Mahalleyi ve orta çarşıyı gezerek incelemelerde bulundular.
Genel Müdür Süslü, kurum olarak tarihi ve kültürel değerlerle birlikte ören yerlerini, doku örneklerini ve doğayı bir bütün olarak koruma amaçlı çalışmalara büyük önem verdiklerini vurgulayarak, ”Konuralp’te ve Akçakoca’da tarihi ve kültürel varlıkları ayağa kaldırmak için ne gerekiyorsa yapacağız. Bu konuda yapılması gerekenleri tespit ve yerinde görmek için geldik. Bu iki yöremizde bir an önce yardıma muhtaç ve yok olmak üzere olan varlıkları ayağa kaldırmak için Yerel Yönetimler, Kültür Müdürlüğü, Düzce Üniversitesi STK’lar ve İdare olarak koordineli bir şekilde çalışmalar başlayacağız” dedi.
CENEVİZ KALESİ ZAMANLA YARIŞIYOR Genel Müdür Süslü, Tarihi Ceneviz Kalesine derhal müdahale edilmesi gerektiğini belirterek ”Kale yaşama mücadelesi veriyor ve yardım bekliyor. Bir an önce müdahale gerekli. Kazıyla birlikte mavi bayraklı plajları ile bir bütün olarak ele alınacak projenin uygulamasında Belediye Başkanlığı bize lojistik ve işçi desteği verecek. Kalenin Dünya Mirası listesine alınması için müracaatımız var. Ukrayna ile birlikte tüm Karadeniz’deki tüm Ceneviz kaleleri için bir çalışma yapılıyor” dedi.
Vali Yılmaz bölgenin tarihi röntgeninin çekildiğine işaret ederek ”Kadın Girişimciler Kurulunun ziyaretlerinde bu konulara dikkat çeken Yasemin Karslıoğlu ve arkadaşları düğmeye bastılar. Konuralp’ten sonra Düzce’nin parlayan yıldızı, hızla gelişen Akçakoca’da çevreyi ve kültürel değerlerimizi koruma konusunda neler yapabileceğimiz sayı genel müdürüm, kaymakamım ve belediye başkanımızla yerinde inceleyeceğiz. İşbirliği içinde gerekenleri yapacağız” dedi.
ORHANGAZİ KÜLTÜR MERKEZİ Heyet daha sonra Akçakoca’da Orhangazi İlköğretim Okulunu gezdi. Akçakoca’ya bir kültür merkezi yapılmasını talep eden Başkan Albayrak bunun için Orhangazi ilkokul binası ve arazisi çok uygun önerisini yaptı. Vali Yılmaz ve Genel Müdür Süslü bu öneriye sıcak baktı. Daha sonra sokak sağlıklaştırma projeleri uygulanacak alanlar içersinde Yukarı mahallede bulunan 246 adet sit alanına dahil edilmiş evler ve tarihe yenik düşen ahşap evlerde incelemelerde bulunuldu. Yıkılmış tarihi evler gezisinde mahalleli yaşı kadınlar yıkılan binaların kaldırılması konusunda açık sözlülükle dileklerini bildirdiler.
Genel Müdür ve Vali Yılmaz bu konuda Belediye destekleriyle gerekeni yapacakların dile getirdiler. Ayrıca tarihi kentsel çarşıda incelemelerde bulunan heyet daha sonra ayrıldılar. Değişim Medya, 24.01.2013 |
|
MİMAR SİNAN'IN AŞKI MÜZEDE YAŞATILACAK |
|
BİR UZAYLI OLARAK ELEKTRİK KONTAĞI
Radikal, Haber: Cem Erciyes, 24.01.2013 |
|
TÜM BİLİNENLERİ ALTÜST EDECEK BİR KEŞİF
Gizemli obje
araştırmaların devam etmesi için saklı tutuluyor. Vatan, 24.01.2013 |
|
ÇATALHÖYÜK'E YENİ PLAN
Konya Müzeler Müdürü
Yusuf Benli, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
Çatalhöyük'le ilgili yapılması gereken çalışmalar
üzerinde 'Yönetim Planı' hazırlandığını söyledi.
Konya Müzeler Müdürü Yusuf Benli, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Çatalhöyük'le ilgili yapılması gereken çalışmalar üzerinde 'Yönetim Planı' hazırlandığını söyledi. Çatalhöyük'ün, daha çok tanıtılması gerektiğini ifade eden Benli "Buranın enlerinin ortaya çıkarılması ve burayla ilgili yapılması gereken çalışmalar üzerinde bir yönetim planı hazırlandı.
Çalışmamız, Çatalhöyük'ü daha fazla nasıl tanıtabiliriz, kazısı, teşhiri çevre etkileri ve çevreye katacağı veriler neler gibi soruların cevabını bulmak" diye konuştu. S.Ü., Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan uzmanlar, İÜ, Mimarlar Odası, Şehir Plancıları, Konya Kültür Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Başkan ve Yardımcısı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nden oluşturulan heyetle birlikle çalışmalar yürüttüklerini aktaran Benli, "Şu an eylem planı hazırlanıyor ve hemen uygulanmaya başlanacak. Şu anda Çatalhöyük'te yürüme yolları düzenlenmekte, tanıtım ve çeşitli yönlendirme levhalan düzenlenme çalışma yapılmakta" dedi.
Dünyanın ilgi odağıSÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Öğretim Üyesi Prof.Dr. Levent Zoroğlu ise Çatalhöyük'ün sadece Konya değil tüm dünyanın ilgi odaklarından olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Çatalhöyük, insanların ilk tarım toplumu olarak ev inşa ettikleri, hayvan evcilleştirdikleri ve tohumları ekip biçtikleri bir merkez. Elde edilen verilerin aynı zamanda zi yaretçilere nasıl sunulması gerektiği ile ilgili bir takım dokümanlar hazırlanıyor. Bu dokümanlar Haziran'da UNESCO'ya gönderilecek ve 'Yönetim Planı' tamamlanmış olacak." Anadolu Ajansı, 24.01.2013 |
|
CAMİ ÇATISINDAN ÇIKTI Habertürk, 24.01.2013 |
|
MEST EDEN JEST!
Önce Meclis'in 'Cemaat ve azınlık vakıflarına mallarının iadesi' konusunda çıkardığı düzenleme, ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı kararname, birçok vakfın yüzünü güldürdü.
Akşam, 24.01.2013 |
|
O POSTER 58 BİN DOLARA SATILDI Habertürk, 24.01.2013 |
|
TARİHE 8 YILDA 188 MİLYON HARCADIK Bugün, Haber: Çetin Çiftçi, 24.01.2013 |
|
İBRAHİM TEVFİK EFENDİ SAHİL SARAYI
Beşiktaş’tan Ortaköy’e uzanan Çırağan Caddesi üzerindeki Feriye Sarayları’ndan biri olan, Galatasaray Üniversitesi yerleşkesindeki İbrahim Tevfik Efendi Sahil Sarayı ile birlikte, bir tarih de dün gece yanarak kül oldu.
Çırağan Sarayı'nın müştemilatı olan bina, 1871 yılında Sultan Abdülaziz döneminde, Çırağan Sarayı’nı tasarlayan mimar Balyanlar ailesine mensup Sarkis Balyan tarafından inşa edildi.
|
|
PİRİ REİS'İN 500 YILLIK HARİTASI TOPKAPI SARAYI'NDA SERGİLENİYOR Hürriyet, Haber: Ali Şahin, 24.01.2013 Habertürk, 24.01.2013 |
|
YÜRÜYEN KÖŞK RESTORE EDİLECEK Yavuz, düzenlediği basın toplantısında, rutubet ve nem nedeniyle dış cephesinde çürümeler meydana gelen "Yürüyen Köşk"te yapılacak restorasyon çalışmasıyla ilgili bilgi verdi.
Köşkün restorasyonu için gerekli prosedürlerin yapılması gerektiğini belirten Yavuz, "Bu tür tarihi yapılara istediğiniz zaman, istediğiniz şekilde, keyfekeder, tadilat, tamirat ve bakım yapamıyorsunuz. Bunun bir mevzuatı var. Mevzuat gerçekleşmeden bir tek çivi bile çakamıyorsunuz" dedi.
Restorasyonla ilgili proje çalışmasının hazırladığını dile getiren Yavuz, şunları kaydetti: "Rölöve ve restorasyon projesi ile ek raporlar uzman bir ekipçe hazırlanmaktadır. Proje çalışması 7 Şubat'ta bitecektir. Daha sonra proje, Kocaeli Kültür Varlıklarını Koruma BÖlge Kurulu'na sunulacaktır. Kurul onay vermezse proje yeniden yapılmak durumunda. Büyük ihtimalle bu proje kuruldan geçecektir. Ardından da restorasyon çalışmaları başlayacak. Tüm bu çalışmalar şubatın sonunu bulacaktır. Tahminen yapının nisan ayında açılışını gerçekleştireceğiz."
Köşkte rutubet nedeniyle çürüme meydana geldiğine işaret eden Yavuz, "Sadece bunu içerinin ve dış cephenin restorasyonu olarak değerlendirmeyin. Restorasyon konusunda iskele ve çevresiyle birlikte kapsamlı ve titiz bir çalışma yapılacak. Binanın deniz kenarında olmasından dolayı nem ve su etkisi var. Köşkün nemden ve sudan korunması için titiz çalışma olacak. Restorasyonla 15-20 yıl yeniden bir çalışma yapılmasına gerek kalmayacak" diye konuştu.
Yavuz, yapı içindeki manevi ve tarihi kıymeti olan eşyalar üzerinde konusunda uzman zanaatkar ve akademik danışmanların yönetiminde çalışma gerçekleştirileceğini, restorasyon süresince eşyaların korunacağını kaydetti.
-Yürüyen Köşk- Atatürk'ün bir yat gezisi esnasında gördüğü ve gölgesinde kahve içerek dinlendiği çınar ağacının yanında inşa edilen köşk 1929'da tamamlandı. Zamanla büyüyen çınar ağacının dallarının köşke zarar vermesi üzerine bahçıvan dalların kesilmesini önerdi. Bunun üzerine Atatürk, dalların kesilmesi yerine köşkün kaydırılması talimatını verdi. Köşk, temeline raylar döşenerek 4 metre doğuya kaydırıldı. Bu nedenle köşke, "Yürüyen Köşk" adı verildi. Halen müze olarak kullanılan köşkte Atatürk'e ait eşyalar ve bal mumu heykel bulunuyor. Yapı, 2006'da restore edilmişti. Yalova Kent Haber, 23.01.2013 |
|
"ABDÜLAZİZ YANAN BİNADA KATLEDİLDİ"
Radikal, 23.01.2013 |
|
40 BİN YILLIK BACAK KEMİĞİNİN DNA'SINDAN BAKIN NE ÇIKTI
PNAS dergisinde yayımlanan sonuçlar, bacak kemiğinin ait olduğu insanın, günümüz Asyalılarının ve Amerikan yerlilerinin atalarıyla akraba olduğunu gösteriyor.
Hürriyet, 23.01.2013
Çin’in başkenti Pekin’deki Tianyuan Mağara’sında bulunan bir kemiğin DNA yapısını inceleyen Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü, genetik analizler sonucunda Amerikan yerlilerinin kökeninin Pekin’de 40 bin yıl önce yaşayan insan topluluklarına dayandığını tespit etti.
Enstitü, Pekin yakınlarındaki Tianyuan Mağarası’nda 2003’de ulaştığı 40 bin yıllık insan fosilinden alınan DNA örnekleri üzerinde anatomik ve moleküler incelemeler yürütüyordu. Hürriyet, Haber: Sadi Kaymaz, 24.01.2013 |
|
Hatay Gündem, 23.01.2013 |
|
ELAZIĞ'DA PICASSO İDDİASI
Elazığ’da, Pablo Picasso’ya ait olduğu öne sürülen bir tablo ele geçirildi. Malatya’dan Elazığ’a giden İ.H.T’nin, Pablo Picasso’nun “The Harlequin’s Family” tablosunun elinde olduğunu belirtip satmaya çalıştığı, bu yönde pazarlık yaptığı bilgisini alan İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, zanlıyı takibe aldı. Habertürk, 23.01.2013 |
|
"ERZURUM'UN TARİHİ YANDI" Erzurum Gazetesi, 23.01.2013 |
|
GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ DEĞİL DE FERİYE SARAYI YANIYOR DESEYDİK...
Fanatik insanların kötücül
hastalığı yerini insafa bırakır mıydı acaba? ***
Dün akşam, şimdi Galatasaray Üniversitesi olan, ama aslen 1870’lerde Feriye Saraylarının bir kısmı olan o tarihi, o masalsı binada yangın çıktı.
Çırağan ve Dolmabahçe Sarayları Osmanlı Hanedanı
için yapılıp da yetmeyince, bu iki saraya ek olarak
yapılan tarihi saraydır Galatasaray Üniversitesi’nin
binası aslında.
O tarihi binanın içinde ne çok öğrenci okudu, yetişti, yetişiyor. Du. Ne çok Fenerli, Beşiktaşlı, Trabzonlu öğrenci aynı
sınıfta okuyup eğitim alıyordu yanyana.
Birbirlerinin boğazını sıkmadan!
Yanan tarihimizdi cayır cayır, tarih. TarihiMİZ!
Oysa birileri sırf adında “Galatasaray” var diye
“yansın, beter olsun” gibi şeyler yazıyordu sanal
alemde utanmadan.
İnsana hikayeler yazdıracak büyüsü olan o tarihi bina, güzel öğrenciler yetiştiren o üniversite, ekranda sönmek bilmeyen alevler içinde yanarken; sosyal medyada da kötü kalpli insanlar yazdıklarıyla yakıyorlardı canımızı.
Bu fanatiklik filan olamaz asla. Bu kötü
kalplilik hem de en bayağısından.
Yazık onlara.
Tarih de aşk gibi küllerinden doğar mı acaba? Yonca Hürriyet, Haber: Yonca Tokbaş, 23.01.2013 |
|
500 YAŞINDAKİ KIZ
DNA testlerinde de bütün hücrelerinin sağlam olduğu belirlendi.
New York Üniversitesi`nden bir ekip yıllardın bu kızın nasıl bu kadar sağlam kalabildiğini araştırıyor. Bu konu hala bir sır olarak duruyor. 3 küçük çocuğun yanında bulunan altın, gümüş, giysiler, yiyecekler ve bilinmeyen bir beyaz kuş tüyleri çocukların kurban edilmiş olma ihtimalini arttırıyor.
Bilim insanları, 500 yıl önce kurban edilerek, Arjantin topraklarındaki bir yanardağın zirvesine gömülen Inka mumyasının ölümüne ait sır perdesini kaldırmayı başardı.
Araştırmalar sonucunda, genç kızın öldüğü sırada akciğerlerinde enfeksiyon bulunduğu tespit edildi. Sabah, 23.01.2013 |
|
"DOLMABAHÇE SARAYI DA TEHLİKE ALTINDA"
Yangın sonrası NTV'nin görüşüne başvurduğu NTV Tarih Yayın Kurulu Üyesi Necdet Sakaoğlu başka bir tehlikeye işaret etti.
Galatasay Üniversitesi'ndeki yangınla ilgili
NTV'ye konuşan NTV Tarih Yayın Kurulu Üyesi
Necdet Sakaoğlu, Dolmabahçe Sarayı'nın da
tehlike altında olduğunu söyledi.
Dolmabahçe Sarayı'nda da bu tür bir yangının
yaşanabileceğine değinen Sakaoğlu, şunları söyledi: Vatan, 23.01.2013 |
|
ÇAMLICA'YA TÜRK İSLAM ESERLERİ MÜZESİ!
İstanbul Cami ve Eğitim-Kültür Hizmet Birimleri Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından geçen yıl düzenlenen yarışmayı kazanan projenin mimarları Hayriye Gül Totu ve Bahar Mızrak öncülüğündeki 5 kişilik ekip, caminin dış mimari detaylarını tamamlamak için bir çalışma yürütüyor.
GÜNDÜZ KAZIP, GECE
TAŞIYACAĞIZ
Şantiye alanının da hazırlandığını anlatan Külünk, yarışmanın duyurusundaki mimari özelliklerin geçerliliğini koruduğunu, yarışmayı kazanan projenin uygulanacağını ifade etti.
100 MİLYON LİRAYI
GEÇECEK
Caminin mimarlarından Bahar Mızrak da projenin mimari detayları üzerinde çalıştıklarını, Türk-İslam Eserleri Müzesi haricinde projenin genelinde büyük bir değişiklik olmadığını aktardı.
OTOPARK KAPASİTESİ 3
BİN 500'E ÇIKTI
Cemaat kapasitesi avlu dahil 30 bin metrekare olarak tasarlandı. Cami yaklaşık 15 bin metrekarelik alana oturacak. Eğitim ihtiyacının karşılanmasına yönelik de 50'şer kişilik 10 adet derslik, sosyal kültürel ihtiyaçların karşılanmasına yönelik 750 kişilik konferans salonu, 250 kişilik toplantı salonu, kütüphane, sergi salonu, gasilhane ve yemekhane yer alıyor'' dedi. Ntvmsnbc, 23.01.2013 |
|
MİMARLAR ODASI'NDAN GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ YANGINI ÜZERİNE BASIN AÇIKLAMASI
TMMOB Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şubesi, dün akşam Galatasaray
Üniversitesi'nin tarihi binasında yaşanan yangınla
ilgili bir basın açıklaması yayınladı.
Galatasaray Üniversitesi'nin Beşiktaş, Ortaköy'de Sahil Kampüsü'nde yer alan tarihi bina, 22 Ocak 2013 günü saat 19.30 sıralarında çıkan yangın sonucu büyük oranda yanmıştır. Basından öğrendiğimiz bilgilere göre, tarihi ahşap yapının 3. katında çıkan yangın itfaiyenin karadan ve denizden müdahalesine rağmen tüm binayı sarmış ve tüm çabalara rağmen yapının büyük bir bölümü yanmıştır. Yine basından öğrendiğimiz kadarı ile ilk açıklamalar, yangının elektrik kontağı sonucu çıktığı yönündedir.
Yangının gerçekleştiği tarihi ahşap bina, Feriye Sarayları olarak da bilinen ve Çırağan Sarayı'nın müştemilatı olan, resmi adı da İbrahim Tevfik Efendi Sahil Sarayı olan binadır. Bu ahşap yapı 1871 yılında, Sultan Abdülaziz döneminde Mimar Sarkis Balyan tarafından inşa edilmiş, uzun yıllar Galatasaray Lisesi'nin kız bölümü dersliği ve yatakhanesi olarak kullanıldıktan sonra Galatasaray İlkokulu'na tahsis edilmiş, 1992 yılından bu yana da Galatasaray Üniversitesi'ne ev sahipliği yapmıştır.
Tarihi yapılar birer birer yangınlarla yok olurken tüm yangınların suçlusu elektrik kontağı olarak gösterilmektedir. Bu sefer hangi kültür varlığı elektrik kontağı sonucu yanacak diye endişe ile bekler hale gelinmiştir. Suçlu elektrik kontağı olduğu sürece bu yangınların devam etmesi ve bizlerin de hüzünle izlemesi kaçınılmaz olacaktır.
Tarihi Haydarpaşa Garı'nın çatısı, 28 Kasım 2010 tarihinde saat 14.30'da çıkan yangın sonucu büyük oranda tahrip olmuştur. Restorasyon sırasında çıkan yangının elektrik kontağından kaynaklandığı belirtilmiş ve yangının iki işçinin ihmali sonucu çıktığı tespiti ile dosya kapatılmıştır. Mimarlar Odası ve konu ile ilgili uzmanlar basına yaptıkları açıklamada, tarihi yapılarda yangın öncesi alınması gereken tedbirlerin, yani yangını önlemeye yönelik tedbirlerin olmadığını ve İstanbul'daki tüm tarihi yapıları aynı tehlikenin beklediğini belirtmişlerdir. Bu uyarılara rağmen o günden bu yana yeterli önlem alınmamış, tarihi yapılarda yangınlar yaşanmaya devam etmiştir.
Haydarpaşa yangınından çok kısa süre sonra, 11 Şubat 2011 günü, Mimar Sinan'ın 1580 tarihinde yaptığı eseri Tarihi Kılıç Ali Paşa Camii'nin restorasyonu sırasında çatısında yangın çıkmış, yapıya fazla zarar vermeden söndürülen yangının sorumlusu olarak elektrik kontağı gösterilmiştir.
Bu yangının üzerinden on gün geçmeden, 19 Şubat 2011 tarihinde bu sefer İstanbul'da bulunan Beyazıt Camii'nin avlusundaki tamamen ahşaptan yapılmış Hünkar Kasrı'nda yangın çıkmış, binanın üst katı küle dönmüştür. Bu yangınında ilk inceleme sonucunda, elektrik kontağından çıktığı açıklanmıştır.
23 Aralık 2012 tarihinde ise tarihi Kapalı Çarşı'nın Örücüler Kapısı'nda yangın çıkmış, iki gün sonra yani 25 Aralık 2012 günü, sabahın erken saatlerinde bu sefer Cağaloğlu'ndaki 1865 yılında yapılan, 5 katlı İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası tamamen yanmıştır. Yangından sonra yapılan açıklamada, 147 yıllık tarihi yapının da elektrik kontağı yüzünden yandığı açıklanmıştır. İl Milli Eğitim Müdürlüğü yangınından sonra Mimarlar Odası yaptığı açıklamalarda tarihi binalarda yangına yönelik gerekli tedbirlerin hala alınmadığı belirtilmiş, yetkililer tekrar uyarılmıştır.
Ancak tüm bu uyarılara rağmen bu sefer de Galatasaray Üniversitesi'nin tarihi binası büyük oranda yanmıştır. Yaşanan bu yangının ardından, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi olarak tüm yetkilileri İstanbul'un tarihini yangınlara teslim etmemek için tarihi binaların yangına karşı korunması konusunda gerekli sorumluluğu almaya tekrar çağırıyoruz. Arkitera, 23.01.2013 |
|
İBRADI'DA KORUMA AMAÇLI İMAR PLANINI BAKANLIK YAPTIRACAK Yapı, 22.01.2013 |
|
GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ'NDE YANGIN
İlk gelen Beşiktaş İtfaiye grubuna bağlı yangına müdahalade yetersız kalınca yardım istedi. Beoğlu ve Şişli ve Kağıthane grubuna bağlı ekipler yangına müdahale etti. Denizden kıyı emniyetine bağlı gemilerle yangına müdahale edildi. Yaklaşık 3 saat süren çalışma sonucu yangın kontrol altına alındı. Vatandaşlar ve dışarıya çıkan öğrenciler itfaiye ekiplerinin çalışmalarını korku dolu bakışlarla izledi. Yangının elektrik kontağından çıktığını tahmin edilirken, öğrenciler, "Yangın alarmı çaldığında biz dersteydik. Küçük çaplı bir yangındı. Rüzgarın etksiyle yangın büyüyünce bizi dışarıya çıkardılar. Burası bizim evimizdi. Bir tarih yandı" dediler.
ZABIT TUTULURKEN YANGIN ÇIKTI
Radikal, 22.01.2013
Öğretim üyelerinin odalarının bulunduğu 3. katta
çıkan yangının Kabataş Öğrenci Yurdu'na sıçramaması
için de yoğun çaba sarfedildi. İtfaiyenin rahat
çalışması için Çırağan Caddesi trafiğe kapatıldı.
110 itfaiye eri, 47 itfaiye aracı ve denizden de 3
söndüren gemisinin katıldığı çalışmalar sonunda
yangın 4.5 saatte kontrol altına alınabildi. Ancak
alevlere teslim olan tarihi bina küle döndü. Büyük
ölçüde ahşap olan binanın çatısında ve ara katlarda
ise çökmeler meydana geldi. İtfaiye, yangının
elektrik kontağından çıktığını belirlerken, alevlere
ilk anda iki görevlinin müdahale ettiği
söndüremeyince itfaiyeyi aradığı belirtildi.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu "Tarihi dokunun
bu tür yangınlarda heba olması hepimizi üzüyor"dedi.
TELAFİSİ MÜMKÜN DEĞİL Sabah, Haber: Mustafa Kaya - Barış Sözal - Blent Ergun, 22.01.2013
Galatasaray Üniversitesi’ndeki yangının ardından İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu açıklamalarda bulundu.
Vali Mutlu özetle şunları söyledi: “Kısa süre önce de Milli Eğitim binamızda yangın yaşandı. Tarihi binaların korunmasıyla ilgili ciddi şekilde oturup düşünmemiz lazım. Bu mirasa iyi sahip çıkabilmek için riskleri minimuma indirmemiz gerekiyor. Bu tür binaları kullanırken, onarımlarını yaparken herkesin çok dikkatli olması lazım. Bütün emniyet tedbirlerinin çok iyi alınması lazım. Bir kıvılcım bu tarihi mirası yok ediyor.
PROJELERİ ELİMİZDE Bu şehrin tarihi dokusu en büyük zenginliğimiz. Şu elbette bir gerçek. Bu binaların restorasyon projeleri, röleveleri elimizde. Bu binalarda yeniden aslına uygun restorasyon çalışmaları yürütmek elimizde. Çok üzüntülüyüz. İtfaiyemiz süratle müdahalesini yaptı. Kıyı emniyetini anında müdahale için yönlendirdik. Bu yangında da çatı tamamen yandı. Çatının 1 altındaki katta yer yer hasarlar var. Bina kısmi olarak yandı. Bir kısmının bile olsa kurtarılmış olması sevindirici. Süratle restorasyon çalışmaları başlayacak.
‘ELEKTRİK KONTAĞI’ Büyük ihtimalle bir elektrik kontağı, bilgisayar tesisatı kaynaklı olduğu belirtiliyor. Ama çok bağlayıcı bir şey söylemek istemiyorum. İncelemelerden sonra netleşecek.
HELİKOPTER KONUSU Vali Mutlu, mevcut yangın söndürme helikopterlerinde gece görüş imkanı olmadığını söyledi, bu nedenle havadan müdahale edilemediğini kaydetti: "Elimizde ne varsa onu kullandık”.
İTFAİYE İDDİASINA YALANLAMA Vali Mutlu’ya, ‘itfaiyenin gelip müdahale etmeden gittiği’ iddiası da soruldu. Vali Mutlu bu iddiaları kesin bir dille yalanladı.
İLBER HOCA’NIN ARŞİVİ Tarihçi Prof. İlber Ortaylı arşivde bulunan kitaplara dikkat çekmiş ve kendisinin bağışladığı 6 bin kitabın olduğunu belirtmişti. Ortaylı, bu kitaplardan bazılarının bulunamayacak nitelikte olduğunu kaydetmişti. Vali Mutlu’nun açıklamasına göre binanın 2. katında ciddi bir hasar yok. Kesinleşmemekle birlikte kitapların kurtulmuş olabileceği belirtiliyor.
TARİH YANDI, EVİMİZ YANDI Galatasaray Üniversitesi’nin 1.5 asırlık binasındaki yangın Türkiye’yi yasa boğdu. Galatasaray Üniversitesi öğrencileri söndürme çalışmalarını gözyaşları içinde izledi.
Öğrenciler, "Yangın alarmı çaldı. En başta pek umursamadık. Daha sonra büyüdü. Bizi dışarıya çıkardılar" dedi. Çalışmaları korku dolu bakışlarla izleyen öğrenciler, "Yangın alarmı çaldığında biz dersteydik. Küçük çaplı bir yangındı. Rüzgarın etkisiyle yangın büyüyünce bizi dışarıya çıkardılar. Burası bizim evimizdi. Bir tarih yandı" diye konuştu. Vatan, 23.01.2013
Beşiktaş’taki Galatasaray Üniversitesi binası alev alev yandı. Tevfik Efendi Sarayı’nda başlayan yangın kısa sürede büyüyerek tüm binayı sardı. Yangına karadan ve denizden müdahale edildi.
Yangının çıktığı dakikalarda binada
bulunan öğrencilerden Emre Yıldızlar ise “Biz 16
kişilik ekip olarak binanın 2. katında tiyatro
çalışması yapıyorduk. Dumanları farkedince panik
olduk. On dakika içerisinde göz gözü görmez oldu
binanın içerisinde. Kendimizi dışarı zor attık”
dedi. Bir diğer görgü tanığı GSÜ öğrencisi Emirhan
Altınkaya da yangınla birlikte binada sirenler
çalmaya başladı. Hatta eşyalarımızın birçoğu içeride
kaldı. Dışarıya çıktığımızda her yer alev alev
yanıyordu” dedi.
Yangın sırasında kampüse gelen çok sayıda öğretim üyesi ve üniversite öğrencisi söndürme çalışmalarını gözyaşlarıyla izledi.
Galatasaray Üniversitesi rektörü Prof. Ethem Tolga yangının önce bir dumanla fark edildiğini, ardından hemen süratle yangına müdahale edildiğini söyledi. Tolga, olay yerine gelen itfaiyenin müdahale ettiğini ve yangın olmadığı için zabıt tutulurken çatıdan dumanlar yükseldiğini söyledi. Prof. Tolga yangınla ilgili şöyle konuştu: “Saat 19.00 civarında bir öğretim üyesinin odasından bir elektrik kontağı marifetiyle işte bir duman söz konusu oluyor. Sonra yangın alarmı çalıyor. Güvenlikçiler hemen gelip müdahale ediyorlar, söndürüyorlar daha doğrusu alev bile yok. Dumanlı yere köpük sıkıyorlar. Sonra itfaiye geliyor, itfaiye yangın söz konusu olmadığı için zabıt tutarken ondan sonra çatıda işte dumanlar çıkıyor daha sonra alev alıp gidiyor. Bizim tahminimiz elektrik kablolarından yangının yürümüş olması.”
Üniversitenin eski rektörlerinden Erdoğan Teziç ise binanın onarımı için Galatasaray kurumu mensuplarına büyük iş düştüğünü söyledi Teziç “Bina bir şekilde restore edilebilir. Ancak çok zengin bir kitap malzemesi vardı orada. Ben 50 yıllık kitaplarımı oraya bağışlamıştım. Başka yerlerde bulunma imkanı olmayan nadide eserler bulunuyordu. Bunların hepsi herhalde kullanılamayacak hale geldi. Bunların telafisi çok zor” diye konuştu.
‘Yangına
tozlar neden oldu’
1 ay içinde
3 tarihi yer yandı
Milliyet, Haber: Samet Akten - Hüseyin Özdemir - Ozan Güzelce- Yunus Dalgıç, 23.01.2013
Prof.Dr. İlber Ortaylı, Galatasaray Üniversitesi'ndeki yangınla ilgili olarak tarihi binanın büyük hasar gördüğünü belirterek, “Boğazdaki bu tarihi binaların, okul olanlarının böyle ardı ardına yanması çok düşündürüyor. Bunların tekrardan okul olması lazım” dedi.
Prof. Ortaylı, yanan binadaki kütüphaneye altıbin kitap bağışladığını belirterek, bazı kitapların bulunabileceğini ama bazılarının bulunmasının zor olduğunu söyledi.
Ortaylı şunları söyledi: “Allah beterinden saklasın. Üç fakültenin bulunduğu bina. Dolmabahçe Sarayı’nın büyük müştemilatı. Bu yanan binada derslik yok, hocaların odaları var. Öğrenci işlerinin kayıtları var. Kayıtların dolayısıyla kopyaları mevcut. Şimdi benim orada ikinci katta hukuk fakültesinde kurduğum kütüphane var. Oradaki 6 bin kitabı da ben bağışlamıştım. Bazı kitaplar bulunabilecek belki ama bazılarının bulunması çok zor. Envanteri var elimizde, bilmiyorum bu sulama işinde, söndürme işinde ne kadarı sağlam çıkacak onu bilemiyorum. Çok, çok üzgünüz. Binanın da gayet müzeyyen işleri var kalem işi. Artık o bitti. Bu bir ahşap bina değil aslında. Bu kagir olarak yapılmış bina. Bunların ara katları ahşaptır. Çöktü zaten bina. Çok üzücü bir şey. Boğazdaki bu tarihi binaların okul olanların bilhassa böyle ardı ardına yanması çok düşündürüyor. Tekrardan okul olması lazım. “
Bu büyük sarayın yani Dolmabahçe Sarayı’nın ve Çırağan’ın müştemilatındadır. Tevfik Efendi Köşkü denir buraya. Yani veliaht kendisi. Gördüğünüz gibi aslında iki kattır, bir de altında bodrum katı gibi bir yer vardır. Tavan süslemeleri çok orijinaldi. Yanan üst kat harem ve selamlık dairesiydi, hukuk fakültesi katıydı. Bu 19’uncu asrın tipik bir müştemilatı, ana sarayın müştemilatından, lojman görevi görüyor hanedan üyelerine protokol sırasına göre. Uzun süre Galatasaray Üniversitesi’nin ilk okul kısmıydı, birçok insanın hayatı burada g eçmiştir. Son 10 yıldır Galatasaray üniversitesi’ndeydi. Tek tesellimiz asıl, ana kütüphanenin caddenin öbür tarafında olması. Orada kütüphanemiz kurtuldu, derslikler de orada zaten. Bu ön taraftaki tarihi bina çok zor kullanılacak ama derhal restore edilip okul olarak devam etmesi lazım. Yani bu yangınların tarihi fonksiyonunu değiştirmemesi lazım.” Hürriyet, 23.01.2013
Bugün İstanbul'un lüks otelleri ve kalburüstü
eğlence mekanlarına ev sahipliği yapan Beşiktaş ile
Ortaköy arasındaki binanın 88 yıl önce de aynı
amaçla kullanılması düşünüldü. Cumhuriyet ilanından
sonra Osmanlı'nın son yıllarında yanmış olan Çırağan
Sarayı ve Feriye, Yıldız Parkı'nın içinde kabul
ediliyordu. Devlet Arşivleri'ndeki 28 Haziran 1925
tarihli belgeye göre "Çırağan Sarayı ve Feriye
Dairesi bina ve arazilerinin eğlence ve oyun salonu
olarak düzenlenmek üzere bir şirkete kiraya
verilmesi" kararı alındı.
Habertürk, Yazı: Seçkin Ürey, 23.01.2013
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Galatasaray Üniversitesi'nde çıkan yangınla ilgili basın açıklamasında bulundu. İtfaiyenin geçiktiğine yönelik iddiaları yalanlayan Topbaş; daha "dikkatli olmayılız" dedi.
“İtfaiye gittiği hiçbir yerde tutanak tutmaz.
Yıllardan beri yangın mahallinde öncelikle yangına
müdahale edilir. Yangınla ilgili rapor birkaç gün
sonra hazırlanır. Maalesef koruma kullanma dengesini
sağlanmadığı için bunları yaşıyoruz” dedi. Başkan
Topbaş şöyle devam etti: “Teknik adam olarak
söylemek isterim ki kagir binaların geçmişteki
elektrik donatıları daha zayıf yapılmaktaydı.
Günümüzün teknolojik aletleri yoktu. Elektronik
cihazları yükledikçe, fişlere çok fazla
kullanıldıkça yükü çekemeyen kablolar tutuşup çıra
gibi yanıyor. Bu tesisatların kagir binalarda
yenilenmesi gerekiyor. İtfaiyemiz bu güne kadar
birçok olayda canları pahasına başarılı mücadele
ederek yangınları söndürmüştür. İtfaiyemiz dünya
kalitesinde hizmet ediyor.
Ekipler ayrıldı sanıyorlar. Bu ekipler uzman ekipler. Nereye nasıl müdahale edeceklerini iyi biliyorlar. Yangın kontrol altına alınıncaya kadar orada kaldılar.
Buradan bir uyarı yapacağım. Çok basit gördüğünüz telefonu bile şarj ederken yanabilecek bir malzemenin üzerine bırakmayınız. Buna hassasiyet gösterilmeli. Cihazları şarj ederken gece alışkanlığını da bırakmak gerekiyor. Çünkü herhangi bir durum olduğunda göremeyebilirsiniz. Yanmayacak bir malzemenin üzerine koymak gerekiyor. Kendi cihazlarımı şarj ederken ben böyle yapıyorum. Daha dikkatli olunması gerekiyor." Yapı, 23.01.2013
İstanbul Aydın Üniversitesi
Afet Araştırma Merkezi Müdürü Kubilay Kaptan’a göre,
yangında hem okulun hem de belediyenin ihmali var:
“Yangın uyarı sistemi var ama ahşap yapıya uygun
değil. Söndürme sistemi ise hiç yok. Bu önlemleri
almayan üniversite yönetimi suçlu. Ama denetimleri
yapmayan Büyükşehir Belediyesi de en az üniversite
kadar sorumlu.” Uzmanlar, yangının yaşandığı tarihi binada alınan tedbirlerin yetersiz
olduğunu dile getirdi. Eski İstanbul İtfaiye Müdürü
Metin Demir, tarihi binalardaki yangınlara uzun
yıllar sonucu biriken tozların neden olduğunu
belirterek; “Tarihi binaların yüzde 70’i ahşap. Bu
tür binaların iç kısımlarında yangın başlamış ve
binayı sarmışsa iş işten geçmiş olur. Tarihi
binaların özellikle çatı katı ve ara bölümlerinde
yılların verdiği toz birikmesi olur. Bu tozlar barut
gibidir ve en ufak bir kıvılcımda alev alır” dedi.
‘Yanmaz boya yok’
‘Alev
dedektörü yok’
Yapı hiç denetlendi
mi?’
Gün ışıyınca yürek
yandı! Vatan, Haber: Mert İnan, 23.01.2013
Topkapı Sarayı Müdürü Haluk Dursun, Galatasaray
Üniversitesi’ndeki yangının ardından hemen Topkapı
Sarayı’na koştuğunu söyledi: ”Topkapı Sarayı’nı
tekrar gözden geçirdim. Topkapı Sarayı yangına karşı
gerekli donanıma bugün için sahip olur, yarın için
olmaz. Teknoloji hızlı gelişiyor. Yangın önleyici
teknolojileri süratle arttırmak ve önlem kat
sayısını yükseltmek zorundayız. Çıkan her olayın
bize ders olması lazım” dedi. Gazetecilere açıklama yapan Galatasaray Kulübü
Başkanı Ünal Aysal, binanın sadece Galatasaraylılar
için değil tüm İstanbul için önemli bir yapı
olduğunu belirterek, bir an önce onarılıp hizmete
sokulması gerektiğini söyledi. Söylenecek çok fazla
bir şey olmadığını dile getiren Aysal, ”Kaza
’geliyorum’ demiyor. Aldığımız ön bilgilere göre,
olay tamamen bir kazadır. Polisin ve lokal
otoritelerin hazırlayacakları raporlar sonucunda
olay netlik kazanacak” diye konuştu. Vatan, 23.01.2013
Elektrik kontağından çıktığı söylenen yangın, tarihi binanın yanmasına sebep olurken akıllara 12 Ağustos 2011 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi tarafından onaylanan "Maliye Bakanlığı mülkiyetindeki milli emlak ve hazineye ait binaların turizme kazandırılmasını amaçlayan çalışma kapsamında sahil yolu ile Boğaz arasında kalan kısımlarda bulunan okul ve hizmet binaları gibi yapılar turizme açılması" yönündeki kararı getirdi.
Plan hükümlerinde yapılan değişiklikler aşağıdaki gibiydi:
2) 2.(eski) 1.(yeni) maddesine; Ayrıca planın envanter olarak güncelliğini sağlamak amacıyla "f) Bu planın onayından önce münferiden yapılmış ve Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulunca onaylanmış plan tadilatları bir yıl aralıklarla yapılan plan paftalarının güncellenmesi işi kapsamında bilgi amaçlı olarak Büyükşehir Belediye Başkanlığınca planlara işlenir." hükmü de eklenmiştir. 3) 9.34.(yeni) maddesi; "Koruma Bölge Kurulları
tarafından onaylanan projesine göre uygulama
yapılacak yapılarda, yapının fen ve sağlık
şartlarına uygunluğu ile taşıyıcı sistemi hakkında
karar vermede İstanbul Büyükşehir Belediyesi
yetkilidir." eklenmiştir. " denilerek Komisyon Görüşü: Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planı plan notu tadilatı teklifi incelenmiş olup, 2,3 nolu plan notunun meri planlarda olduğu haliyle korunması, bunun dışındaki plan notlarının Boğaziçi İmar Müdürlüğü tarafından önerilen şekilde düzenlenmesiyle Komisyonumuzca tadilen uygun görülmüştür. Meclisimizin onayına arz olunur." Şeklinde hazırlanan İmar ve Bayındırlık Komisyonu raporu; İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin 6. Seçim Dönemi 3. Toplantı Yılı, Ağustos Ayı Toplantılarının 12 Ağustos 2011 tarihli 5. birleşiminde okunarak, müzakereye açıldı. Yapılan müzakere ve işaretle oylama neticesinde raporun aynen ve Oyçokluğu ile kabulü kararlaştırılmıştır." Arkitera, Haber: Emine Merdim Yılmaz, 23.01.2013
Dün gece geç saatlerde Dublin’den döndüm. Salona girerken ekranda yine son dakikaları görünce irkildim. Genelde bizim son dakikalar malumunuz pek tarihi mutlulukları içermez. Öyle de oldu. Bu kez yine ‘tarihi’ bir başarıya imza atarak, yine bir tarihi binamızı daha yakma becerisini göstermiştik. Haydarpaşa Garı, İstanbul’daki asırlık Milli Eğitim Binası derken zincirin son halkasına bu kez 150 yıllık Galatasaray Lisesi’nin şimdi üniversite olan o biblo gibi binasını eklemiştik.
Yangınlar dünyanın her yerinde tarih boyunca bugün de dahil hep oldu. Dünya tarihinde bırakın binayı geçmişte koca kentini yakanlar bile var. Ama akıl, teknoloji, bilinç ve geçmişe aidiyeti koruma ruhu geliştikçe bu tür olaylar da ileri ülkelerde artık pek görülmüyor. 'Bu iş kadermiş' deyip işin içinden çıkmak da aczlerin en büyüğüdür. Allah’ın verdiği aklı kullanamamak ve dikkatli olmamak en büyük kadersizliktir.
Sabah Twitter’da ‘Şimdi de hedef önce Dolmabahçe ardından Topkapı Sarayı. Ha gayret yak-işlet-devret’ diye yazınca Bülent Mumay bana tebessümlü bir mesaj atarak ‘Çok haklısın bunun üzerine gitmek lazım’ dedi. Allah korusun inşallah böyle ismi Türkiye ile birlikte anılan tarihi yerlerde de yangın ve benzeri facialarla karşılaşmayız. Ama olayı da inşallah diyerek kendi üzerimize düşen sorumluluğu atma kolaycılığından da çıkarmalıyız. Elektrik kontağı ya da bir başka sebep, bu tür eski binalar daima risk altında olduğu için hassas yapılarından dolayı daima her tür alt ve üst yapısı kuralına uygun yenilenmelidir.
İstanbul’da bir yetkili ‘Ne var canım elektrik aksamları artık çok tozlanmış, kalas araları iyice kurumuş. Yanması normal’ diye bir şey saçmalıyordu dün gece televizyonda… O zaman bu ilkel mantıkla yüzlerce yıllık binalarda hala günlük yaşamın sürdüğü o Avrupa şehirlerinde her gün binlerce yangının çıkması gerekiyor. Haberler eğer doğruysa dün itfaiye müdürlüğü binanın önünde söndü diye zabıt tutarken asıl yangın o sırada başlamış. Bu da ‘tarihi bir başarı.’ Rektörün de devam eden yangın sırasında daha soruşturma açılmadan elektrik kontağına işi bağlaması bir mühendislik dehası…
Şimdi ortada bazı sorular var. Bunları tarafsızca ve konunun Galatasaray takımıyla ve futbolla hiç alakası olmadığını unutmadan sakince önümüze koyalım. Bunu hatırlattım çünkü dünden beri yanan Galatasaray binasını ‘Galatasaray beter olsun’ diyebilecek kadar alçalanlar var.
Şimdi o sorulara dönelim:
Tabi bir de sormadan geçemeyeceğim bir soru daha var. ‘Kulüple Vakfın ne alakası var, kulüp ne yapsın?’ deniliyor. Eğer Galatasaray camiası yeri geldiğinde ve kameralar önünde birbirine sırtını dayayabiliyorsa ve birbirinin isminden, varlığından güç alabiliyorsa kusura bakmasın ama burada da ‘senin işin, benim işim’ diye konudan sıyrılamaz.
Bugün bir kıdemli vakıf üyesi bana havaalanında ‘Metehan Bey, inanır mısınız şu Sneijder’ı getirdik. Çok da güzel oldu ama vakıf da dahil kendimizi asli işlerden çok takım meselelerine kaptırdık’ diye samimi bir itirafta bulundu.
O vakıf yetkilisi son bir soru da ekledi: ''İsteyen kızsın isteyen alkışlasın: Milyonlarca Euro verip Sneijder’ı getirdik çok güzel... Ama keşke birileri 150 yıllık bina bu hale gelmeden önce ön tedbirlerini almayı da düşünecek adımlar atsaydı… Yani elektrik aksamı için bir 50 bin Euro harcayıverseydi…''
Dedim ya takımla vakfın ne alakası var meselesi değil, birbiriyle aynı adı taşımak ve gerektiğinde o tarihi binalarda birlikte ‘tarihi poz’ veriyoruz diye yan yana durmanın vicdanıdır bu… Hürriyet, Haber: Metehan Demir, 23.01.2013
Milli Eğitim
Müdürlüğü binasıyla aynı kader Habertürk, Haber: Sultan Uçar-Bülent Günal-Güngör Karakuş-Ozan Köse-Ayhan Yıldız, 24.01.2013
Habertürk, Haber: Sultan Uçar, 24.01.2013
Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz'in 1871'de
yaptırdığı ve önceki gün çıkan yangından çok ağır
hasar gören Galatasaray Üniversitesi (GSÜ) binasının
aslına uygun şekilde yeniden inşası için devlet
kurumları, üniversiteler, öğrenciler, öğretim
görevlileri, eski mezunlar ve sivil toplum
kuruluşları kenetlendi. Sabah, Haber: Mustafa Kaya - Mesut Altun - Barış Sözal - Hasan Ay - Zeynel Yaman - Ali Şahin - Gül Kireklo - Bilge Eser, 24.01.2013
22 Ocak saat 19.30 – Bir zamanların İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı, başka zamanların Galatasaray Lisesi kız bölümü dersliği, öbür zamanların Galatasaray İlkokulu, şimdinin Galatasaray Üniversitesi ana binası... Üçüncü katından yanmaya başladı. Küçük bir alev topu. Saat 19.45 – O alev topu, okulun güvenlik görevlilerinin sıktığı yangın köpüğüyle sinmiş gibiydi. Saat 19.55 – Beşiktaş Belediyesi’nin itfaiye araçları üniversite kampüsüne girdi. Yangın kontrol altına alınmıştır şeklinde bir tutanak hazırlanırken... O alev topu, peşine kendinden büyüklerini de alarak hareketlenmeye başladı. Saat 20.15 – Yangın dev binanın çatısını sarmıştı. İtfaiye araçlarından sıkılan tazyikli su binanın camını çerçevesini indiriyor, öğretim üyelerinin odalarının bulunduğu bölümü darmadağın ediyor ama alevlere kar etmiyordu. Saat 21.00 – Öğretim görevlileri bahçede birikmiş, bazıları itfaiye aracı bir adım öteye gidebilsin, büyüdükleri bina sönsün diye balyozla babaları kırıyordu. Bazıları dizlerine kadar suya batmıştı. Saat 21.30 – Deniz itfaiyesi sonunda geldiğinde... Artık 140 yıllık bu bina, boğazın karşı yakasından bakıldığında felaketin havai fişeği gibi kıvrıl kıvrıl yanıyordu. Saat 22.00 – Çırağan Caddesi trafiğe kapatılmıştı. Ortaköy tarafında biriken öğrenciler polise yalvarıyordu: “N’olur bırakın geçelim.” Polis, “Arkadaşlar, sizin güvenliğiniz için izin veremeyiz” dedikçe genç kız ağlıyordu. “Bizim güvenliğimiz orası. Evimiz orası. Okulumuz orası. Bırakın geçelim.” Saat 22.10 – Galatasaray Lisesi’nin müdürü, lisenin bina yönetimi soluğu üniversitede almıştı. Televizyonda yangını görüp koltuğunda oturmayı sürdüremeyen lisenin onyıllar önceki mezunlarıyla birlikte. Saat 22.15 – Talih bu ya, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal o gece yönetim kurulu üyeleriyle yemek yiyordu. Haber gelince yemek mi kaldı! Tekneyle açılıp okula yaklaşmaya çalıştılar. Fazla ileri gidemediler. Ve küçük bir ilkokul öğrencisi olarak okuduğu binanın cayır cayır halini, tazyikli suyla dövülüşünü boğaz sularından izlemek zorunda kaldı Başkan Ünal Aysal. Saat 22.30 – Üniversitenin bahçesinde itfaiye ve ambulans araçlarının arasında, artık takat kalmadığından, üzüntü direnç bırakmadığından birbirine yaslanıyordu Galatasaray Üniversitesi hocaları. Aynı ana kapının önünde polis kordonunun ardında birikmiş öğrencileri gibi ağlıyorlardı. Saat 23.00 – Çatı kül olup çökmüş, itfaiye mecalsiz bir halde son birkaç odağı da söndürmeye çalışırken... Yangının elektrik kontağından çıkmış olabileceği kuvvetli ihtimal olarak konuşuluyordu. Tabii tarihi binaların hangi amaçla kül edildiğini, kül olduktan sonra nasıl sonuçlarla karşılaşıldığını, otellerin, AVM’lerin, lümpen zenginlere özel sitelerin devrini idrak etmiş akıllı insanlar olarak biliyorlardı. Saat 23.30 – Hocalar ve öğrencileri sabah sağ salim girdikleri okullarından isli bir enkaz bırakarak, nasıl bitkin, nasıl tatsız yürümeye başladılar. Tek tekrar ettikleri şuydu: Yarın sabah erkenden gelelim. Öğrencilerin morali bozulmasın. Okul sahipsiz kalmasın. Kitaplarımız da gitti tabii. Neyse. Yahu! Ulan! Sınav kağıtları da gitti. Olsun abi, buluruz bi çaresini. Yarın olsun da...
Ben o gece, bir felaketin ortasında sadakat gördüm. Bir mektebi en yakın dostunmuş, ananmış, babanmış gibi sevmek, sakınmak gördüm. Radikal, Yazı: Ezgi Başaran, 24.01.2013
Radikal, Haber: Enis Tayman, 24.01.2013
Galatasaray Üniversitesi’ne ait tarihi mirasın yok olduğu yangına gece uçuşu yapabilecek bir hava aracı bulunmaması nedeniyle havadan müdahale edilemedi. Binadaki yangın önlemlerinin yeterli olmadığı ortaya çıktı.
‘Bağdadi’ çıra gibidir
Çatıda
dedektör olmalıydı
Ertuğrul Günay: Elden geçmeli Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, binanın yıkılmayacağını belirterek, “Şimdiki koruma mevzuatımız buna imkan vermiyor. Onun yerine başka bir bina yapmak mümkün değildir. O bina aynen tamamlanacak. Yerine yıkılıp beton bir bina yapılamaz. Ahşap ve kagir yapılar yangına dayanıksız.
Eğitim aksamayacak Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ethem Tolga, “Üniversiteyi kısa zamanda eski durumununa getireceğiz. Akademik takvimde en ufak bir şaşma olmayacak. (Binanın yeniden yapımı için 20 milyon lira toplandığına ilişkin olarak) Galatasaray camiası böyle bir şeyi öngörüyor. Tabii ki burası devlet üniversitesi. Devletimizin bu konuda öncülüğü alacaktır. Galatasaray camiası da dayanışmacı bir camiadır. Sadece Galatasaray camiası değil kültürel varlığımıza duyarlı tüm milletimizin katkılarıyla bu bina yine eski durumuna dönüştürülecektir” dedi.
Galatasaray Eğitim Vakfı Başkanı İnan Kıraç, “Yeni Galatasaray, küllerin üzerine en kısa zamanda yapılacak” dedi. Galatasaray camiası adına yapılan açıklamada da binanın yeniden yapımı için bir bağış hesabı açıldığı duyurularak, “Galatasaray camiası, eğitim kurumları, eski öğrencileri, kulübü, dernekleri, vakıfları ve taraftarlarıyla en kısa sürede hasar gören binalarını kendi mali imkanlarıyla yeniden yapmak üzere harekete geçmiştir. Gün; birlik, beraberlik ve dayanışma günüdür. Yanan binanın küllerinden daha güçlü bir Galatasaray çıkacaktır” denildi. Öğrenciler de, geliri yanan binanın onarımında kullanılması amacıyla “Gücümüz Sevgimiz Fonu” kurdu. Boğaziçi Üniversitesi ve Bahçeşehir üniversiteleri ise GSÜ’ye destek olacaklarını açıkladı. Her iki üniversitede dersliklerini ve imkanlarını GSÜ’ye açtıklarını duyurdu.
Sonları düğün salonu! * Esma
Sultan Yalısı: Tarihi 18. yüzyıla kadar
uzanıyor. 1975’te geçirdiği yangından sonra harabeye
döndü. Yapının kalıntıları 1990’lı yıllarda The
Marmara grubu tarafından satın alınarak dört
duvarın içine cam ve çelik konstrüksiyon giydirildi.
Şimdi toplantılar ve düğünler için kullanılıyor. Milliyet, Haber: Samet Akten - Ceren Büyüktetik, Fotoğraflar: Ozan Güzelce, Hüseyin Özdemir, Yunus Dalgıç, 24.01.2013
Galatasaray
Üniversitesi’ndeki yangında en büyük kayıp, yanan
binlerce kitap ve belgedir. İlber Ortaylı’nın ve
Erdoğan Teziç’in elli yılda topladıkları binlerce
cilt de bu yangında kül oldu. İlber Ortaylı yanan kitapları için, “Bunların birçoğunu artık bulmak mümkün değil” diyor. Avrupa’da matbaanın icadından, bizde Müteferrika’dan sonra basılan ilk kitaplar, elyazmaları, tarihi vesikalar kül oldu.
ELEKTRİK KONTAĞI! Binalar sel bassın diye yapılmadığı gibi, elektik tesisatları da kontak yapsın, yangın çıksın diye yapılmaz. Ama oluyor işte!
TARİH BİLİNCİ? Tarihi binalarda bir yandan tesisatın eskiliği, öbür yandan kabloların bir kontak anında çıra gibi yanması yangın tehlikesini arttırıyor. Herhalde merkezi bir organizasyonla tarihi binalarda elektrik tesisatlarının elden geçirilmesi, kabloların yenilenmesi, yangına karşı otomatik cihazların devreye girmesi gibi tedbirlerin süratle alınması gerekiyor.
Hürriyet, Yazı: Taha Akyol, 24.01.2013
İstanbul Aydın
Üniversitesi’nden Yrd. Doç.Dr. Kubilay Kaptan, küle
dönen Galatasaray Üniversitesi’yle ilgili uyardı,
“Dış cephede çökme tehlikesi var. Şayet kalabalık
bir gazeteci grubu içeri girerse bina her an
çökebilir” dedi.
Son 20 yıl içinde 75 tarihi eser yandığına dikkat çeken Kaptan, Kabataş Lisesi ve Feriye Lokantası’nın olduğu tarihi yapıların da riskli yerler arasında olduğunu söyledi: “Çırağan Caddesi’ndeki Dolmabahçe Cami’nden Ortaköy Cami’ne kadar olan kısımdaki yapıları inceledik. Dolmabahçe dışındaki yapılar riskli. Ama daha vahimi İstanbul’un tarihi yarımadasındaki yapılardır. Bu tarihi yapıların deprem ve yangına karşı tek tek elden geçirilmesi gerekir.”
‘Ortaylı’nın
kütüphanesi yandı’ Vatan, Haber: Mert İnan, 24.01.2013
O madde cımbızla
seçiliyor ve Bakanlar Kurulu tarafından Yangın
Denetim Yönetmeliği’nden çıkarılıyor. Sekiz ay önce. Önceki akşam Galatasaray Üniversitesi yönetim binası çıkan yangınla enkaza dönüşüyor. Tarihsel bir varlık. Türkiye malum, tarihsel varlıklarını korumakta mahir değil. Bununla birlikte, korumaya dönük çabalar da eksik değil. Ancak, o çabalardan biri geçen nisan ayında ağır darbe alıyor.
TOKİ VE BELEDİYELER 1989’dan beri yürürlükte olan bu madde geçen nisan ayında Bakanlar Kurulu kararıyla yönetmelikten çıkarılıyor. Sadece bu madde.
NEDEN BÜYÜDÜ Abdurrahman Kılıç’ın dikkat çektiği bir başka nokta, “Yangın neden çıktı değil, neden büyüdü” sorusu. Evet, neden büyüdü? Tıpkı bir süre önce yanan Milli Eğitim Müdürlüğü gibi, neden büyüdü? İtfaiye Müdürlüğü’nün görüşü vardır herhalde.
Hürriyet, Yazı: Yalçın Doğan, 24.01.2013
DEĞERLİ MATERYAL:
Hasarın bir materyal tarafı var, bir de
tarihi boyutu var. Burası eski bir saray
müştemilatı. Çok değerli tavan süslemeleri, bir
tarih var. Onlar restore edilecek ama nasıl olacak,
onu bilemiyoruz. Habertürk, Haber: Serkan Akkoç, 25.01.2013
GSÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Mehmet Şakir Ersoy, Galatasaray Üniversitesi binasında için için yanan ahşabın dün yine alevlendiğini ve itfaiyenin müdahalesiyle söndürüldüğünü açıkladı. Ersoy özetle şunları söyledi:
Radikal, Haber: Enis Tayman, 25.01.2013 |
|
"TÜRKİYE ŞANTAJ YAPIYOR"
İngiliz The Guardian
gazetesi, Türkiye’nin yurt dışındaki müzelerde
bulunan arkeolojik eserleri geri almak için yabancı
ülkelerin müze ve arkeologlarına şantaj yaptığını
öne sürdü. Gazete ayrıca Kültür Bakanlığı’nı
"kültürel şovenizm" uygulamakla suçladı. Vatan, 22.01.2013
Sz hiç çaldığı malı, çalıntı olduğu aleni olan malı pazar yerinde, üstelik de bağıra çağıra, reklam vererek satan hırsız gördünüz mü? "Görmedim" demeyin. En azından duymuşsunuzdur. Birkaç tane var bunlardan. En bilineni British Museum adıyla meşhurdur. İngilizlerin dünyanın dört bir yanında çalıp getirdikleri tarihi eserleri sergiledikleri yerdir British Museum.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay,
Türkiye’nin yurtdışındaki müzelerde bulunan
arkeolojik eserleri geri almak için yabancı
ülkelerin müze ve arkeologlarına şantaj yaptığı
iddialarına ilişkin, “Avrupa basınında bu haberlerin
yayılmasına sebep olanlar Türkiye’de de geçmişte
çalışmış ve bizimle diyalogları olan arkadaşlar.
Müze envanterlerini korumak için anladığım ama hak
vermediğim direnç gösteriyorlar. Anlıyorum çünkü,
birçok Avrupa müzesinin envanterinde herhangi bir
belgeye dayanmayan çok
çalıntı eser var” dedi. Habertürk, 23.01.2013 |
|
BAKAN GÜNAY PATARA HEYKELİNİ TANITTI
Toplantıda konuşan Prof.Dr. Işık, 95.5 cm yüksekliğindeki, 15.5 cm enindeki Herme heykelinin Antalya Müzesi’nde restore edildiğini kaydetti. Işık, “Herme, sütun biçiminde olan, kolları bacakları olmayan, sadece baş taşıyan bir heykel türüdür. Çok rastlanan bir tür değil. Yaptığımız araştırmalarda ne dünya müzelerinde ne de Türkiye’de eşine rastlamadık. Roma Dönemi eser olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Hürriyet, 22.01.2013 |
|
|
GÜLBURNU CAMİİ RESTORE EDİLECEK
Espiye İlçesi Gülburnu Köyü'nde denizin üzerinde bulunan tarihi caminin restore edileceği bildirildi.
Espiye Kaymakamı Osman Bilgin, yaptığı açıklamada 1951 yılında Aziz Güler, İzzet Eraslan’ın öncülüğünde ve köy halkının yardımlarıyla yapılan tarihi caminin restore edileceğini söyledi.
Bilgin, 70 metre kere alan üzerinde bulunan mevcut caminin ihtiyaca cevap veremediği için, imam lojmanıyla birlikte yıkılarak yerine bir dönüm üzerine kubbeli, minareli, iki katlı caminin yapılmak istendiğini, ancak, Trabzon anıtlar kurulunun izin vermediği için restore edileceğini kaydetti.
Gülburnu Köyü Muhtarı Talat Çakır, caminin yıkılarak yerine yeni cami yapmak istediklerini, ancak, anıtlar kurulunun izin vermediği için restore edileceğini kaydetti. Yöremiz Gazetesi, 22.01.2013 |
TÜRK İSLAM ESERLERİ YAĞMALANDI
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, İslam medeniyetine ait eserlerin yok olduğunu belirtti. İİT'den yapılan açıklamada, İhsanoğlu'nun, İslam dünyasında birçok ülkede meydana gelen rejim değişiklikleri ve olaylar sebebiyle İslam medeniyetine ait eserlerin yok olduğunu söylediği ifade edildi. Açıklamada, 31 Ocak'ta Mısır'ın başkenti Kahire'de Genel Sekreter İhsanoğlu'nun yanı sıra Mısır Tarihi Eserler Bakanı Muhammed İbrahim, İslam Tarihi, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Genel Müdürü Halit Eren'in katılacağı bir sempozyum düzenleneceği bildirildi. İhsanoğlu, özellikle Mali, Suriye, Tunus ve Irak gibi ülkelerde birçok tarihi eserin yağmalandığını kaydetti. İşgal altındaki Filistin topraklarında Yahudileştirme çalışmalarına da vurgu yaparak, özellikle Kudüs'te büyük tehditler yaşandığını kaydetti. Türkiye Gazetesi, 22.01.2013 |
|
HASANKEYF KALESİ SAĞLAMLAŞTIRILACAK
Antik kentte bulunan kalenin sağlamlaştırılmasına yönelik hazırlanan proje, start aldı. Proje kapsamında antik kenti ziyaret eden DSİ 16.Bölge Müdürü Mahmut Dündar, Barajlar ve HES Daire Başkan Yardımcısı İlkan Aydoğan, Proje Müdürü Salih Bilgin Akman ve teknik personeller, Hasankeyf kalesi, Darphane ve Dere Vadisinin korunması konularında Kaymakam Ceyhun Dilşad Taşkın’dan bilgi aldılar. DSİ tarafından ihalesi gerçekleştirilen Mardin-Hasankeyf Antik Kentinin Jeolojik-Jeoteknik Bakımdan Araştırılması ve Güçlendirilmesi Proje Yapım işini üstlenen HES proje mühendislik şirketine yer teslimi yapıldı. Proje kapsamında Hasankeyf Kalesi, Darphane Kayalığı, Şaab Vadisi ve Dere Vadisi kesimlerinde mevcut kaya yapısı, tarihi değerlerin zeminlerini oluşturan jeolojik yapının araştırılması ve kale bölgesinin sağlamlaştırılmasına yönelik çalışmaların yürütüleceği belirtildi. Batman Gazetesi, 22.01.2013 |
|
AKSARAY'A YENİ MEYDAN!
VİYADÜKLER KALKACAK: Aksaray Meydanı’nın
çehresini değiştirecek yeni düzenlemeye göre,
Atatürk Bulvarı üzerindeki araç üst geçitleri ile
viyadükler kaldırılacak. Meydan, mevcut yol
seviyesinin altında kalan tarihi Valide Sultan
Camii’nden başlayarak Muratpaşa Camii ile Zübeyde
Hanım Parkı’nın çevresini kapsayacak. Projeyle, Ordu
Caddesi, Ceylan Sokak, Şair Efendi Sokak, Mesihpaşa
Caddesi’nin tamamı yayalaşacak. Vatan, Haber: Nebahat Koç, 22.01.2013 |
|
NEANDERTAL BEBEK DOĞURABİLİR MİSİN?
ABD Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden bir genetik profesörü, son buzul çağında yaşayan ve ilkel insanı simgeleyen Neandertallerin günümüzde yaşayabileceğini ileri sürdü. Profesör George Church, Neandertal DNA'sını yeniden yapılandırabileceğini ve 33 bin yıl önce nesli tükenen ilkel insanı taşıyıcı bir anne yardımıyla modern dünyada yaşatabileceğini söyledi. Spielberg'in Jurassic Park'ta dinazorları canlandırmasına benzetilen proje için gönüllü bir kadın arayan Prof. Church, DNA'nın kök hücrelere yerleştirileceğini böylece insan embriyosu haline dönüşebileceğini belirtiyor. Sabah, 22.01.2013 |
|
ARKEOLOJİ 'MÜTEAHHİT'E EMANET EDİLDİ
UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Tarihi
Yarımada sınırları içinde tüm hafriyat
çalışmalarının müze denetiminde yapılması gerekirken
iş makineleri günlerdir Silivrikapı’da tarihi
surlara 100 metre mesafede dev bir çukur kazdı.
Fatih Belediyesi tarafından kız yurdu yapılmak üzere
ihale edilen proje için başlanan hafriyatta müzeden
tek bir uzman yer almadı. Firma “Koruma Kurulu’ndan
izinliyiz” diyor. Tarihi Yarımada için bir ilk olan
bu karara arkeologlar tepkili.
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 22.01.2013 |
|
|
ORTAÇAĞ'DA DÜNYAYA RADYASYON YAYILDI Alman Jena Üniversitesi bilim insanları, 8'inci yüzyılda samanyolu galaksisinde iki kara delik ya da nötron yıldızının çarpışması sonucu gamma ışını patlaması olduğu ve dünyanın büyük bir radyasyon dalgasına maruz kaldığı tespitine vardı. Bilim insanları, Japonya'daki yüzlerce yıllık sedir ağaçlarında radyoaktif maddeli karbona, Antarktika buzullarında da radyoaktif madde içeren berilyuma rastlamıştı. Sabah, 22.01.2013 |
MUSİKİNİN KALBİ BU KÖŞKTE ATACAK Habertürk, 22.01.2013 |
|
ZEHİRLENEN DEFİNECİ KUYUDA ÖLDÜ
Aksaray'da define aramak için iki arkadaşıyla birlikte kazdıkları kuyuya inen H.I., metan gazından zehirlenerek hayatını kaybetti. H.I., M.G. ve A.U. adlı üç arkadaş define aramak için Aksaray'ın Gökçe Köyü'nde 2 metre genişliğinde, 10 metre derinliğinde kuyu kazdı. Kuyuya ip merdivenle inen H.I. içerde biriken metan gazından zehirlendi. Olay yerine gelen sağlık ekipleri, H.I.'nın hayatını kaybettiğini belirledi. Jandarma ekiplerince başlatılan çalışmada, kazı yapan M.G. ve A.U., kazı malzemeleri ile birlikte yakalandı. M.G. ve A.U. hakkında kaçak kazı yapmaktan adli işlem başlatıldı. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor. Sabah, 22.01.2013 |
|
SURLARDA YIKILMA TEHLİKESİ
Yadigar, gazetecilere yaptığı açıklamada, Niksar Kalesi'nin Türkiye'nin 2. büyük kalesi olduğunu söyledi.
Kalenin güney cephesindeki surlarda eriyen kar sularının tahliye edilemediğini belirten Yadigar, "Kaledeki surlar yıkım tehlikesi oluşturuyor. Söz konusu duvarlara acil müdahale edilmezse bir afet durumu söz konusudur" dedi.
Duran Yadigar, mevcut durumu 16 Ocak tarihinde resimleyerek Kayseri Rölöve ve Anıtlar Bölge Müdürlüğü'ne ilettiklerini ifade ederek, "Aynı gün projeyi yapan Bakanlığın müteahhidiyle temas kurarak buraya müdahale edilmesini talep ettik. Çünkü gerçekten bir an önce müdahale edilmezse şehrin hemen ortasında ve yaklaşık 80 rakım yüksekliğindeki bu kale duvarları Niksar'da bir sıkıntı yaratabilir. Bir an önce müdahale edilmesi gerekmektedir. Biz Niksar Belediyesi olarak güvenlik tedbirlerini aldık. Gerekli resmi başvurularımızı yaptık. İnşallah bu başvurularımız sonrasında müdahale edilerek tamiri yönüne gidilecektir" diye konuştu.
Yıkılma tehlikesi olan surların restore edilmesinin ardından bu şekilde sorun yaşandığını dile getiren Yadigar, şunları kaydetti: "Niksar halkı adına kısa zamanda yetkililerin ilgi göstermelerini istiyoruz. Kaleyi restore eden inşaat firmasının mühendisleri alanı inceleyerek brandayla kapattı. Belediye olarak da insanların tehlikeden uzaklaşması için şerit çektik ve kale yolunu araç trafiğine kapattık. Heyelanın yaşandığı bölgede, duvarın zeminle arası açıldı ve surlarda çatlaklar meydana geldi." Tokat Kent Haber, 22.01.2013 |
|
WARHOL'UN GÖRÜLMEMİŞ İŞLERİ ORTAYA ÇIKTI
Alışılageldik Warhol işlerinden çok farklı olan ve sanatçının naif yanlarını ortaya çıkaran desenler, Danimarka ve Hollanda'da sergilendikten sonra satışa sunulacak.
Koleksiyonerlerin dört gözle beklediği desenlerin, rekor fiyatlara satılacağı öngörülüyor.
|
|
İSTİKLAL SAVAŞI'NIN SEMBOL CAMİSİ RESTORE EDİLECEK
Bu önemli eserin sona kalmasının aslında bir plan
dahilinde gerçekleştiğini kaydeden Arslan,
“Öncelikle çevresindeki eserlerin ve ibadethanelerin
onarımıyla bu camiye olan yoğun ibadet
sirkülasyonunun diğer camilere yayılması ve halkın
ibadet açısından sıkıntı çekmemesi için Nasrullah
Camisi'nin restorasyon işi sona bırakılmış” diye
konuştu. Radikal, 21.01.2013 |
|
KAPADOKYA'DA KAYBOLAN TARİH
|
|
KORUMA KURULLARI KİMİ KORUYOR?
Atatürk Orman
Çiftliği alanlarında TBMM Kongre Kültür Merkezi
yapılmasına ilişkin ilgili ada parsellerinin
1.Derece Doğal Sit alanından çıkartılması girişimini
Mimarlar Odası Ankara Şubesi tepkiyle karşıladı. Atatürk Orman Çiftliği alanlarında, TBMM Kültür Kongre Merkezi yapılması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü'nün TBMM Kongre Kültür Merkezi yapılmasına ilişkin ilgili ada parsellerin 1.Derece Doğal Sit alanından çıkartılmasına yönelik Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nden tepki yağdı.
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Ali Hakkan "1/10.000 ölçekli Nazım İmar Planı davamız devam ederken, davalık bir plana uygun olduğu gerçeğiyle, TBMM tesislerinin yapılmasına izin verilmesini doğru bulmuyoruz. Söz konusu davada yayınlanan bilirkişi raporu, Koruma Amaçlı Nazım İmar Planının kamu yararı içermediğini ifade etmiştir. Bu alınan kararlar kamu yararına yönelik bir yarar değildir, sadece seçilmiş milletvekillerinin kullanımına açılmaktadır, kamu yararı içermemektedir. AOÇ bugün halkın ulaşamadığı yollarla bölünen bir alan haline gelmiştir. 440 milletvekiline yapacakları bu alan milletin yarına değil, vekillerin yararınadır. Yargının acilen bu talanı durdurması gerekmektedir" dedi.
Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Tezcan Karakuş Candan "Sit derecesinin kaldırılmasının teklif edilmesi yapılacak talanın boyutunu göstermektedir. Plan davalıktır, bilim insanları bizim hassasiyetlerimizi doğrulamış planın kamu yararı içermediğini açıklamıştır. Atatürk Orman Çiftliği'nde yapılan talana yönelik toplumsal olarak hassasiyet çoğaldıkça, talan için gaza basılıyor. Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, Avusturyalı Mimar, Ernest Egli'nin yapılarının da bulunduğu alanın 1.Derece Doğal Sit alanından çıkartılmasını istemesi, dava sürerken, bilirkişi raporu lehimize gelmişken, yangından mal kaçırmaktır. Koruma kurulları kimi koruyor, bu ağırlığı taşıyamayacaklarsa hemen istifa etmeliler. Süreci yargıya taşıyacağız "dedi. Arkitera, Haber: Betül Atasoy, 21.01.2013
AOÇ, daha önce Başbakanlık binası yapılacağı iddiasıyla da gündeme geldi. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ise yeni binanın çiftlik arazisine değil, yanında yer alan ve halen üzerinde Orman Genel Müdürlüğü’nün binaları bulunan araziye yapılacağını açıkladı. 650 milyon liralık yeni Başbakanlık binası 2014’te bitecek. Radikal, 22.01.2013 |
|
KAYAKÖY'E 300 YATAKLI OTEL! Habertürk, 21.01.2013 |
|
TÜRK VAKIFLARINA BİZANS OYUNU
Yunanistan, Batı Trakya'da baskıyı artırdı. Atina, Gümülcine'deki 400 yıllık Türk mallarının tescilini istedi. Vakıf, mahkeme kararıyla bunu yaptı. Ancak tapu ve maliye yetkilileri, tescil için yaklaşık 1 milyon euro talep etti. Geliri sınırlı olan vakıf parayı ödeyemedi. Vakfı borçlandıran maliye, haciz için hazırlıklara başladı.
Türkiye'de Rum azınlığa ait vakıf malları tek tek iade edilirken, Yunanistan, Batı Trakya'daki Türk vakıflarına ait bazı gayrimenkulleri geri vermediği gibi, mevcut olanlara da tekrar tescil şartı getiriyor. Yunan maliyesi, Türkiye'de alınmayan tescil için yüksek ücret talebinde bulunuyor. Yunanistan hükümeti, Gümülcine'deki vakıf yetkililerinden mevcut 400 yıllık Türk vakıf mallarının tescilini istedi. Vakıf yetkilileri onbinlerce euro masraf ederek yıllarca süren titiz çalışmalar neticesinde gayrimenkullerini mahkeme kararıyla tekrar öz varlıkları olduğunu ispatladı. Karar, resmen şehirdeki tapu idaresine bildirildi. Ancak tapu ve maliye yetkilileri, tescil işleminin yapılması için milyon euroları bulan yüksek ücret talebinde bulundu.
Türkiye'deki Rum vakıflarından sadece emlak vergisi alındığı halde Yunanistan maliyesinin Türk vakıflarından yüzde 20 civarında gelir vergisi alması hakkaniyete de uymuyor. Lozan anlaşmasına göre azınlık vakıflarından sadece mahalli idareler tarafından emlak vergisi tahsil edilebiliyor. Bu kurala Türkiye'de riayet edilirken Yunanistan hükümeti, ülkesindeki Türk vakıflarından milyon avroyu bulan tescil vergisi talep ediyor. Gelir vergisini ise en yüksek oranda tahsil edip, ödeme imkanı olamadığı takdirde vakıf mallarını ipotek altına alıyor.Daha önce Gümülcine'deki Türk vakıflarına 5 milyon euro hayali borç çıkaran Yunan maliyesi, itiraz üzerine bu borcu 1 milyon euroya düşürdü. Bu bilgiyi de sözlü olarak vakıf yönetimine bildirdi. Ancak. borçların düşürülmesine dair belgeyi seneler geçmesine rağmen yönetime vermedi.
Vakıf yetkilileri, her an eski borçların tekrar önlerine getirilerek haciz işleminin başlatılmasından endişe ediyor. Türkiye'de Vakıflar Meclisi, Ortodoksların din adamı yetiştirme merkezlerinden biri olan Heybeliada Ruhban Okulu'nun çevresindeki 190 dönümlük koruluğu Aya Triada Manastırı Vakfı'na önceki hafta iade etmişti. Şimdi gözler, kamulaştırdığı bazı Türk vakıflarını asıl sahiplerine geri vermesi için Yunan idarecilerinde. Türkiye Gazetesi, 21.01.2013 |
|
TÜRKİYE BU İŞİ İYİ YAPIYOR
Marmaray ve Metro
projeleri kapsamında Yenikapı’daki istasyonun inşası
vesilesiyle yapılan arkeolojik kazı malumunuz. İstanbul Arkeoloji Müzeleri başkanlığındaki bu
kazı bitmek üzere.
Hürriyet, Yazı: Melis Alphan, 21.01.2013 |
|
AKLIMDAKİ SORULAR - MİMAR SİNAN'IN ŞİFRELİ İMZASI
“Yeni Mimar Sinan’lara ihtiyacımız var. Bize tek bir Mimar Sinan yetmez.” Bu sözler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ait. Geçen hafta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ankara Spor Salonu’nda düzenlenen çevre yatırımları açılış töreninde söyledi.
“Buraya kadınların girmesi yasak”.
Üzerinde yazar imzası olmayan, ama romanın
kahramanın imzası olan bir
kitap. Nedir Sinan’ın imzasının sırrı?
Ölümünün üzerinden 425 yıl geçti. Bir Mimar
Sinan daha yetişir mi?
Milliyet, Haber: Miraç Zeynep, 21.01.2013 |
|
OSMANLI MİMARİSİ KARAKOLLAR GELİYOR
Emniyet Genel Müdürlüğü’nde kurulan özel ekip, arşivleri taradı. Üniversitelerin mimarlık ve mühendislik fakültelerinde, Osmanlı ve Selçuklu dönemindeki karakolları anlatan 15 doktora tezi incelendi. Proje kapsamında Türkiye genelindeki 81 il ve 870 ilçedeki bin 300 polis merkezinin yeni mimariye göre düzenlenmesine 2013 yılında başlanacak.
TARİHİ ZIRHLI BİNALAR Hürriyet, Haber: Fevzi Kızılkoyun, 21.01.2013 |
|
BURSA'NIN ORTA YERİNDE BİR GARİP TURİST OLMAK!
Tarihe meraklı değilseniz, geçmişe dair en küçük bir
merak veya ilgi duymuyorsanız “Bursa’da yerli turist
olmanın” bünyeye zararı yok.. Yok eğer tam
tersiyse.. İşte o zaman seni büyük bir azap
bekliyor.. Kaçacak yer yok.. ***
***
Vatan, Yazı: Selahattin Duman, 20.01.2013
Artık sadece hukuki metinlerde kalan Dibace sözcüğü
“Başlangıç..” anlamına gelir.. “Hitam” sözcüğü ise
son, bitim.. Bursa’da turist olarak gezen birinin
dibaceyi görebilmesi biraz gayret istiyor.. Hitam
ise beton bina kılığında her yerde.. ***
***
Vatan, Yazı: Selahattin Duman, 22.01.2013
Aşık Kul Hasan Bursa’yı överken maddi ve manevi güzellikleri “gül” sözcüğünde toplayıp “Bahçe bizde, gül bizdedir..” demiş.. Bakmışlar ki gül dikilecek bahçe kalmamış.. Şehri TOKİ’nin beton gülleri ile donatmışlar..
“Seyrek Bıyıklı Asabi
Şahsiyet” bir televizyon dizisiyle cenge
tutuştuğunda “Biz ecdadımızı böyle bilmiyoruz..”
demişti.. ***
***
Vatan, Yazı: Selahattin Duman, 23.01.2013 |
|
ANDRİAKE'DE YARIM TONLUK TAŞLARLA TARİHİ PUZZLE skyturk360.com, 20.01.2013 |
|
1850 YILLIK KUTSAL AGORAYA AİT SÜTUNLAR AYAĞA KALDIRILDI
Laodikya Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Celal Şimşek, 2011 yılında bulunan, 2012 yılında restorasyon çalışmalarına başladıkları 1850 yıl öncesine ait Kuzey (Kutsal) Agora Doğu Portiğine ait mermer sütunların ayağa kaldırıldığını bildirdi.
Şimşek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Laodikya kazı ve restorasyon çalışmalarının uzman ekiplerle 2008 yılından itibaren 12 ay üzerinden devam ettiğini belirtti.
Bu yıl kazı ve restorasyonda iki alana önem verdiklerini dile getiren Şimşek, "Laodikya'nın kalbi" diye adlandırdıkları Kutsal Agora Doğu Portik alanında, 2011 yılında bulunan 1850 yıl öncesine ait mermer sütunlar, kaideler, korinth tipi başlıklar, arşitrav ve frizler ile geison blokları gibi sütunların üzerine gelen yatay elemanların öncelikle 3 boyutlu çizimlerinin yapıldığını ve bunların bilgisayar ortamında ayağa kaldırılmasıyla 2012 yılında restorasyona başlandığını ifade etti.
Şimşek, şöyle konuştu: "Projenin koruma kurulunca onayından sonra restorasyon çalışmalarına başlanıldı. Doğu portikte, 11 metre yüksekliğinde bulunan mermer sütunlar, Türkiye'de bir ilk diyebileceğimiz anıtsal büyüklüğü sahip. Önümüzdeki Mart ayı içerisinde sürdürdüğümüz çalışmalarımızı bitireceğiz. Türkiye'de bir ilk olan bu büyüklükteki anıtsal alan, hem Türk arkeolojisine hem de turizmine kazandırılmış olacak. Biz, daha az kazı daha fazla restorasyon üzerinde duruyoruz. Yani kazdığımız alanların tamamında restorasyon yapıyoruz. Kenetlerin birleştirilmesinde çelik ve kurşun kullanıyoruz. Çizdiğimiz çizimler doğrultusunda tamamıyla orijinal mermerlerin eksik kısımlarının, ustalar tarafından bire bir aynısı yapılıyor."
Laodikya Kilisesi'nin ise dünyadaki en önemli dini mimarilerin başında geldiğini anlatan Şimşek, uzman restoratör ve arkeologların hummalı bir çalışma yürüttüklerini, kilisenin bu yılın sonunda ziyarete açılmasını hedeflediklerini söyledi.
Kilisede kendi alanında uzmanlaşmış 8 restoratör ve ustaların çalıştığını dile getiren Şimşek, "Kilisedeki duvar resimleri, mozaikler çok renkli. Bunlar zamanında 'opus sectile' diye adlandırdığımız geometrik dizaynla mermerlerle yapılmış. Biz de mermerlerin restorasyonlarını yapıyoruz, eksik olan bölümler bire bir tamamlanıyor. Laodikya Kilisesi'ndeki restorasyon çalışmaları bittiğinde Türkiye'de bir ilk olacak. Çünkü 2 bin metrekare bir alanı kaplıyor, kilise çok devasa bir yapı ve antik dünyanın en eski kiliselerinin başında geliyor. Yine kilisede yer alan mozaikler çok renkli ve geometrik dizayn ile bitkisel süslemelerden, örgü motiflerinden meydana geliyor. Bu mozaiklerde bire bir restorasyon ve sağlamlaştırma yapılıyor."
Şimşek, kilisenin İmparator Büyük Konstantin zamanında MS 4. yüzyılda yapıldığını, Laodikya'nın Erken Bizans dönemi için Hristiyanlığın yayıldığı en erken alanlardan birisi olması, bunun yanında İncil'de geçen bir kent ve yapıldığı 4. yüzyıl ile kentin terk ediliş dönemi olan 7. yüzyıl arasındaki dini mimari ve buna bağlı üretilen sanat eserlerini barındırması açısından çok önemli olduğunu bildirdi.
4. yüzyıl itibariyle Laodikya'da hac güzergahı yapıldığını ve buna bağlı olarak da dünyanın her yerinden insanların hacı olmak için Laodikya'ya geldiğini anlatan Şimşek, sözlerini şöyle tamamladı: "Gerçekten Laodikya kilisesi restorasyonu bittiğinde dünyada çok büyük ses getireceğine inanıyorum. Türk arkeolojisi içinde yeni bir ivme kazanmış olacak. Çünkü hem mozaikler hem mermer döşemeler hem de birebir restorasyon olduğu gibi antik dönemin tüm izleri korunarak yapılıyor. Bu yönüyle de gerçekten bizim, Türk arkeologların ve hepimizin birlikte gururlandığı bir alan olacak. Biz Laodikya'da hiç ara vermeden kazı ve restorasyon çalışmalarını sürdürüyoruz. Tabii ki, bunda başta Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, özellikle Denizli Belediyemizin ve üniversitemizin sağladığı destekler üzerinden kazı çalışmaları yürütüyoruz. Laodikya kazıları süreç ve büyüklük bakımından Türkiye'de ilk ve tektir." Mynet Haber, 20.01.2013 |
|
CELLAD DEDİĞİN NİNJA GİBİ DEĞİL NORMAL GİYİNİRDİ SÜSLERİ DE İŞKENCE ALETLERİYDİ
EDEPSİZE GÖZDAĞI
Habertürk, Yazı: Murat Bardakçı, 20.01.2013 |
|
SAĞANAK YAĞIŞLA ORTAYA ÇIKTI
Erenköy beldesi yakınındaki viyadüğün çevresinde aşırı yağışlar heyelana yol açtı. Heyelan sonrasında tarihi kalıntıların çıktığı bilgisi üzerine olay yerine giden Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Doğan Perinçek, alanda inceleme yaptı.
Viyadük yapılmadan önce kullanılan Çanakkale-İzmir karayolunun yamacındaki taş duvarın ortaya çıktığını fark eden Prof.Dr. Perinçek, Arkeolog Candan Kozanlı'ya durumu anlattı. Yapılan incelemelinin sonrasında taş duvarın, Roma dönemine ait istinat duvarı olduğu belirlendi.
Prof.Dr. Doğan Perinçek, gazetecilere yaptığı açıklamada, son iki gündür süren yağış nedeniyle killi toprağın suya doyduğunu ve yol kenarlarındaki yüksek eğimli yamaçlarda heyelan yarattığını söyledi.
Viyadüğün yakınındaki yamaçta yaşanan heyelanın bir duvar ortaya çıkardığını belirlediklerini anlatan Perinçek, "Bu istinat duvarının arkeolog Candan Kozanlı'dan gelen değerlendirme sonucu Roma dönemine ait olduğu saptadık. Çünkü bu yolun arkasında Ofrenion antik kenti yer alıyor. Yine bu bölgedeki bir dere içinde de eski Roma Köprüsü var. Bu köprü ve duvarın çağdaş yapılar olduğu düşünülmektedir. Heyelanın ortaya çıkardığı duvarın da bu köprüyle ilgili olduğu kanısına vardık" dedi.
Perinçek, 1800 yıl önce inşa edilen istinat duvarının kademeli olarak yapılıp, yolun dışına doğru eğim verildiğini belirterek, şunları kaydetti: "Oysa geçtiğimiz günlerde Çanakkale-İzmir karayolunun Dümrek Köyü mevkisindeki duble yol çalışması kapsamında yapılan istinat duvarının 90 derece düşey yapıldığını ve bu yanlış uygulama sonucu yolda çatlamalar meydana geldiğine şahit olmuştuk. Günümüzde düşey bir istinat duvarı yapıyoruz. Oysa günümüzden 1800 yıl önce istinat duvarı yoldan dışa doğru eğimli olarak yapılmış. Bu istinat duvarı o dönemdeki mühendislikle ilgili çok güzel bir örnek. Ayrıca bir bakıma heyelana da teşekkür etmek lazım. Çünkü heyelan sayesinde istinat duvarını görme şansı bulduk." Cnn Türk, 20.01.2013 |
|
"TERBİYECİ EN AZ 10 MİLYON DOLAR EDER" Sabah, Haber: Burcu Aldinç, 20.01.2013 |
|
UNESCO'YA ADAY TARİHİ KALEDE DUVAR YAZILARI SİLİNİYOR
|
|
PAŞALİMANI UN FABRİKASI SİNPAŞ'IN Sabah, Haber: Seda Tabak 19.01.2013 |
|
SİNAGOG YERİNE TİCARİ İMARA VİZE ÇIKMADI
Hali hazırda arsa üzerinde sinagog bulunduğuna dikkati çeken müdürlük, değişikliğin yapılmaması gerektiğini belirtti. Beyoğlu Musevi Hahamhanesi, Bakırköy'ün merkezinde 459 metrekare büyüklüğündeki arsadaki imar değişikliğini, ekonomik gelir elde etmek için talep ediyordu. Ancak Büyükşehir Belediye İmar Komisyonu, talebin reddedilmesine karar verdi. Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 19.01.2013 |
|
TAKSİM PLATFORMU GELİŞMEYE ÜMİTLE BAKIYOR
Topçu
Kışlası projesi, İstanbul 2 Numaralı Kültür
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından yapılan
incelemeler sonucunda uygun bulunmayarak, oy birliği
ile reddedildi. Taksim Platformu da konuyla ilgili
bir açıklama yaptı. Açıklama aşağıdaki gibidir:
"Taksim Platformu gelişmeye ümitle bakıyor ve sürecin takipçisi olmaya devam ediyor! Gezi Parkı'nı yok eden Topçu Kışlası projesi, II Numaralı Koruma Kurulu tarafından oybirliğiyle reddedildi. Kararın dağıtımı bugün yapılıyor.
Bir yılı aşkın süredir çalışan Taksim Platformu, 5 tünelin tek tünele indirilmesi ile ilgili kurul kararı ve Topçu Kışlası'nı reddeden kararı umutla karşılıyor. Platform, karar uygulama süreçlerinin takipçisi olmaya devam edecek. Kararın, projeyi isteyenler ve istemeyenler arasında, yeni bir kutuplaşmaya meydan verilmeksizin, birlikte tartışılmasını bekliyoruz.
TAKSİM HEPİMİZİN! Arkitera, Haber: Betül Atasoy, 18.01.2013
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Taksim Topçu
Kışlası ile ilgili açıklaması...
'Projenin oybirliğiyle reddedildiği' şeklindeki haberler gerçekleri yansıtmamaktadır.
İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu 11.12.2012 tarihinde almış olduğu kararla 'projede yapının özgün mimarisini oluşturan iç mekan kurgusu, süsleme özellikleri ve elemanları, yapının yapım dönemleri, yapılan müdahaleler ve önceki dönemlerine ait izlerle ilgili bilgi ve belgelerin eksik olması nedeniyle Taksim Gezi Parkı'nı dikkate alacak şekilde Cumhuriyet Caddesi'ne cepheli kesiminde, meydan ve çevresi ile işlevsel olarak uyum sağlayan alternatif tasarım önerilerinin hazırlanarak Taksim Gezi Parkı ve Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi ile bütüncül olarak ele alınan Kentsel Tasarım Projesinin birlikte iletilmesi halinde konunun değerlendirilmesine' hükmetmiştir.
Taksim Meydanı Kentsel Tasarım ve Topçu Kışlası Restitüsyon ve Yeni Kullanım Projeleri yukarıda bahsedilen hususlar doğrultusunda hazırlandıktan sonra koruma bölge kurulunda yeniden değerlendirilecektir.
Kamuoyunun dikkatine saygı ile sunulur." Arkitera, Haber: Emine Merdim Yılmaz, 18.01.2013
Taksim Topçu
Kışlası 1780'de Osmanlı Padişahı III. Selim
zamanında Tophane Müşiri Halil Paşa tarafından
yaptırıldı. 1794'te büyük bir yangınla yerle bir
olan kışlanın yeniden inşası için dönemin önde gelen
mimarlarından Kirkor Balyan görevlendirildi 1806'da
bitirilen, Hint ve Rus mimarilerinden esinlenilen
binanın ortası dev bir talim alanı olarak
düzenlendi. Dikdörtgen şeklinde binalardan oluşan
kışlaya, 11 topçu taburu yerleştirildi. Aradan geçen
yıllar, çıkan yangınlar kışlada tahribata neden
olurken, birçok kez restore edildi. Kışla, tarihe 31
Mart İsyanı olarak geçen olayın da merkeziydi.
İsyandan sonra askeri olmayan amaçlar için
kullanılan kışla 1940'ta belediye tarafından
yıktırıldı. Sabah, Haber: Bilge Eser, 19.01.2013
Topçu Kışlası'na konulan engele tam destek... 'Koruma Kurulu kararı doğru' diyen uzmanlar: İstanbul Büyükşehir Belediyesi karara sahip çıkmalı.
Taksim Meydanı'nın yayalara açılmasını öngören 'Yayalaştırma Projesi'yle ilgili polemik sürüyor. Proje kapsamında 'kültür ve sanat merkezi' şeklinde yeniden yapılması planlanan Topçu Kışlası'na 2 No'lu Koruma Kurulu'ndan onay çıkmamasına uzmanlar destek verdi...
Akşam, Haber: Ercan Öztürk, 19.01.2013 |
|
10 ASIRDA 4 KEZ CAMİ 4 KEZ KİLİSE OLDU Radikal, 18.01.2013 |
|
ANTİK HAMAMIN 2. KATI DA BULUNDU
Antik Smyrna Kazı Başkanı
Yard. Doç.Dr. Akın Ersoy, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, Antik Smyrna'nın kent merkezinde kamu
yapıları bulunduğunu, bu yapılardan birinin de bin
metrekarelik alana sahip hamam olduğunu belirtti.
Star Gündem, 17.01.2013 |
|
ANTİK KENTLERDEKİ ŞEHİRCİLİK GÜNÜMÜZ KENTLERİNE ÖRNEK OLUYOR
Yalvaç İlçesi'ndeki Pisidia Antiocheia antik kentinde uygulanan, birbirini dik kesen ve karmaşıklıktan uzak bir yapılaşma sistemi olan Hippodamik kent planının bugün Avrupa'daki çoğu kentte uygulandığı bildirildi.
Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Antiocheia Antik Kenti Kazı Başkanı Doç.Dr. Mehmet Özhanlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Pisidia Antiocheia antik kentinin, antik dönemdeki en büyük kentlerden biri olduğunu söyledi.
Antik çağda kentin kurulacağı yerin düşman saldırılarına karşı tepede bulunması, hayvancılık ve tarım alanları, su kaynakları ve kentin poyraz rüzgarı alıp almamasına göre belirlendiğini anlatan Özhanlı, Pisidia Antiocheia antik kentinin bu gerekliliklerinin hepsini barındırdığını vurguladı. Kentin batıya bakan bir yamaç üzerine kurulduğunu bildiren Özhanlı, birbirini dik kesen kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda iki ana caddede kurulu antik kentte Hippodamik kent planının uygulandığını ifade etti.
Kentin su ihtiyacının karşılanması amacıyla su kemerlerinin kurulduğuna değinen Özhanlı, "Kent, İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulu. En yüksek tepeye kentin en büyük tanrısının tapınağı inşa edilmiş. Kentin ana caddeleri kuzey-güney ve doğu-batı yönünde kesişiyor. Diğer bütün sokaklar bu caddelerle birleşmektedir. Kamusal binalar da bu caddelerin belirli noktalarına kurulmuş durumda" dedi.
Özhanlı, yaptıkları kazılarda kentteki bütün sokakların altında 2 metre derinliğinde bir kanalizasyon sistemi bulduklarına dikkati çekerek, şunları söyledi: "Bu kanalizasyon ağı, ana caddelerle birlikte bütün yan sokaklarda da bulunuyor. Bütün sular ana kanalizasyonda birleşip kentin dışına taşınıyor. Yağmur yağdığında Pisidia Antiocheia'da ayağınızın ıslanma imkanı yok. Çünkü bütün sokakların tabanı yaklaşık 1,5 metre yüksekliğinde taşlarla döşeli. Yanlarda kaldırımlar var. Teraslanmış yapıda hiçbir bina, diğerinin ışığını kesmiyor. Kentteki dükkanların hepsi aynı büyüklükte, yani tam bir demokrasi uygulanmış. O çağda buraya gelinmiş olsaydı, dantel gibi işlenmiş bir kent dokusuyla karşılaşırdınız."
Kentte yaptıkları kazılarda Hippodamik kent planının çok iyi şekilde uygulandığını gördüklerini dile getiren Özhanlı, "Antik kentte 15 bin kişilik bir stadyum var. Antik dönemde bir yerin kent olabilmesi için o yerde tapınak, meclis binası, kamusal binaların olması gerekiyordu. 6 bin kişilik tiyatrosu var. Bunlar açılmış olanlar. Kentin sadece yüzde 5'i kazılmış durumda" diye konuştu.
Doç.Dr. Özhanlı, Türkiye'nin bazı kentlerde zaman zaman su baskınları yaşandığını kaydederek, şöyle dedi: "Eğer ülkemizde iyi şehircilik planı uygunlanması gerekiyorsa, antik kentlerin bilinmesi yeterli olacaktır. Bugün Yalvaç İlçesinin kurulduğu alan, o dönemde antik kentin tarım arazisiydi. Isparta ve Türkiye'deki birçok şehir de maalesef tarım arazileri üzerine kuruldu. Bugün, antik dönemde bir kent yapılırken gösterilen hassasiyetin hiç dikkate alınmadığını görmekteyiz. Bu da bize sahip olduğumuz değerleri yeterince tanımadığımızı göstermektedir."
"Hippodamik kent planı Avrupa ve Amerika'nın bütün kentlerinde uygulanıyor" diyen Özhanlı, "Türkiye'de bu kent planı uygulanmıyor. Ancak uygulanabilir. TOKİ'nin kentsel dönüşüm kapsamında yaptığı düzenlemelerde Hippodamik plan uygulanabilir. Süleyman Demirel Üniversitesi olarak yürüttüğümüz kazıların Türkiye'nin gelecek 10 yılına çok büyük katkıları olacağını, geleceğin kentleşmesinde, şehrin kültürel değerlerine etki yapacağına inanıyoruz" diye konuşu.
-Hippodamik kent planı- MÖ 5. yüzyılda birbirlerini dik kesen sokak ve caddelerin oluşturduğu eşit parsellerden meydana gelen kent modeli, ilk olarak ünlü mimar Hippodamos tarafından Anadolu'da Ionia kenti olan Miletos'da uygulanmıştı. İlk uygulayan kişinin adıyla anılan Hippodamik kent planı, daha sonra Priene gibi bölgedeki diğer kentlerde de uygulanmış, Hellenistik ve Roma döneminde ise geliştirilerek tüm Akdeniz dünyasında uygulanan bir kent modeli olmuştu.
Hippodamik kent planında şehir, yapılaşma karmaşasından uzak oluyor. Tüm kamusal binalar herkesin kolayca ulaşabilmesi için kentin ortasında yer alıyor. Caddelerin birbirini dik olarak kestiği kent yapısında kanalizasyon hatları da iyi ayarlandığı için su baskınları pek fazla görülmüyor. haberler.com, Haber: Murat Yolcu, 16.01.2013 |
13 - 19 Ocak 2013 |
|
KORUMA KURULU, TAKSİM TOPÇU KIŞLASI PROJESİNİ REDDETTİ! Taksim’e Topçu Kışlası’nın yapılması öngörülen proje Koruma Kurulu tarafından reddedildi. Koruma Kurulu’nun bugün açıkladığı kararda projenin bölge için uygun olmadığı belirtilerek yeni projenin hazırlanması gerektiği ifade edildi. Taksim Gezi Parkı’nın yağmalanarak Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesiyle ilgili AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü proje hakkında Koruma Kurulu’ndan ret kararı çıktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İstanbul 2 No.lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu proje hakkında bugün açıkladığı kararında projenin uygun olmadığını belirtti. Kurul, yeni bir projenin değerlendirilebileceğine karar verdi. İstanbul 2 no.lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun açıkladığı karar şu şekilde: “Yapının özgün mimarisini oluşturan iç mekan kurgusu, süsleme özellikleri ve elemanları, yapının yapım dönemleri, yapılan müdahaleler ve önceki dönemlere ait izlerle ilgili bilgi ve belgelerin bulunmadığı anlaşılmıştır, bu aşamalar incelendiğinde ve kent tarihi açısından değerlendirildiğinde alana ilişkin kurulumuza sunulan restitüsyon projesinin uygun olmadığına; Gezi Parkı’nı dikkate alacak şekilde Cumhuriyet Caddesi’ne cepheli kesiminde meydan ve çevresiyle işlevsel olarak uyum sağlayan alternatif tasarım önerilerinin hazırlanarak Taksim Gezi Parkı ve Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesiyle bütüncül olarak ele alınan kentsel tasarım projesinin birlikte kurulumuza iletilmesi halinde konunun değerlendirilebileceğine karar verildi.” Taksim Topçu Kışlası projesi nedir? İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına projeyi hazırlayan mimar Halil Onur’un hazırladığı tasarıya göre, tarihi kışlanın yeni halinin yapılması öngörüldü. Kışlanın ortasında buz pistinin de yapılması hedeflenen projeyle Gezi Parkı tamamen ortadan kaldırılıyor. Kışlanın içerisinde kafeterya, kitapçı, sanat galerisi ve sergi alanı da yapılması hedefleniyordu. Ancak bu projeye Koruma Kurulu’nun kararı beklenmeden Gezi Parkı’nın ağaçları kesilmiş, parkta bulunan 15 yıllık çay bahçeleri kapatılmıştı. Taksim Dayanışması ise projenin durdurulması için Aralık ayında 50 bine yakın imza toplayarak Koruma Kurulu’na teslim etmişti. soL Haber Merkezi, 18.01.2013 ****** KIŞLAYA ONAY YOK!
Kurul kararında Gezi Parkı'na atfen "Günümüzde 60-70 yıllık kullanım değeri ile tarihe belgelik eden bir nitelik kazanmış" ve "İstanbulluların kolektif belleğinde yer etmiş" ifadeleri kullanıldı. Radikal, Haber: Elif İnce, 17.01.2013 |
|
BURHAN DOĞANÇAY'I KAYBETTİK!
Doğançay yaşayan en pahalı Türk ressam olarak kabul ediliyordu.
BURHAN DOĞANÇAY KİMDİR? Habertürk, 16.01.2013
Gençlerbirliği futbolcusu... Dublör... Ekonomi doktoru... Andy Warhol'ün sergi ortağı... 'Duvarların ressamı'... Yaşarken eseri en yüksek fiyatla satılan Türk ressam...
Radikal, 16.01.2013
Eski bir Doğançay yazısına Eski Yunan’da cenazelerde ölenin ardından sorulduğu rivayet edilen bir soruyla başlamışım: “Tutkulu bir insan mıydı?”
Bürokrasi ve sanat arasında Doğançay, 1962’de Turizm Bakanlığı’nın New York Ofisi’nin başına geçmek üzere ABD ’ye gittiğinde de bürokrasiyle sanat arasında bir ‘çifte hayat’ yaşar. Fakat 1964’te buradaki görevinin sona ermesi ve Paris’e transfer edilmesi söz konusu olduğunda karar anı gelmiştir; hayatındaki tutku da o zaman somutluk kazanır. Paris’e gitmeyi tercih etmez; işsiz kalmayı, dahası New York’taki binlerce adsız sanatçıdan biri olmayı göze alır. Bir süre epey zorluk çeker. Sanatsal açıdan, Paris’teki görevi kabul etmemesinin üzerinde durmak gerekir. 1960’lı yıllarda Paris, dünyadaki gelişmeler açısından olmasa da Türkiyeli sanatçılar için hala sanatın merkezidir. 1950’li yıllardan itibaren oraya yerleşenler arasında Fahrelnissa Zeid, Nejad Devrim, Selim Turan, Avni Arbaş, Mübin Orhon, Tiraje, Abidin Dino, Hakkı Anlı gibi sanatçılar vardır; sanat eğitimi açısından da tercih edilen başlıca şehirdir. New York’ta olup bitenlerse Türkiye sanat ortamına çok uzaktır. Türkiye’de bu yıllarda kısır bir yerel-evrensel tartışmasının etrafında biçime temelli yaklaşımların hem sanatçılar hem sanat yazarları tarafından geleneksel hat sanatının, yerel ve folklorik motiflerin bir tür yansıması olarak görüldüğü bir dönem yaşanmaktadır. Giderek yükselen bir sosyal hareketlilik içinde ‘kent’ değil ‘köy’ olgusu ön plandadır.
Rauschenberg, Warhol, Lichtenstein, Rosenquist, Indiana gibi öncü Pop sanatçılarının döneme damgasını vurduğu yıllarda kent olgusu, duvarlardan billboard’lara, afişlerden gündelik tüketim nesnelerine tüm cepheleriyle başroldedir. Hazır-imgeye ve popüler kültür imgelerine dayanan, soyut dışavurumculuğa, pentür geleneğine alternatif bir sanat yapma biçimi olarak ortaya çıkan bir modernist kırılma yaşanmaktadır. İngiltere ve ABD’de Pop akım, Fransa’da Yeni Gerçekçilik gibi yaklaşımlar, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki süreçte ‘kent’ olgusunun çeşitli cepheleriyle gündeme gelmesine yol açmıştır. İçe bakan bir soyut dışavurumcu ressamlar kuşağının yerini, dış dünyayı gözlemlemekte olan genç kuşak sanatçılar almaktadır.
Öte yandan Doğançay, duvarlarda kültürün ve doğanın yarattığı izlerin estetik yönüne çekim duyduğu kadar, bu duvarların anlattığıyla da yoğun olarak ilgilenen bir sanatçı olmuştur.
1953, PARİSBu gençlik fotoğrafı, tutkusunun Doğançay’ı nasıl yönlendirdiğini çok iyi ifade eder: Takım elbiseli şık bir adam görürüz; yirmili yaşlarında. Paris’te ekonomi doktorasını yeni bitirmiş, Ankara’da Ticaret Bakanlığı’nda çalışmaya başlayacak. Ne var ki başka bir ilgi alanı var belli: O resmi haliyle sokakta kaldırıma oturmuş desen çiziyor. Radikal, Haber: Ahu Antme, 17.01.2013
Burhan Doğançay’ınki başka türlü bir tutku hikayesi... Sene 1964... Yaş 35... Üst düzey bir bürokrat olarak önünde parlak bir kariyer vardır Doğançay’ın. Türkiye ’nin New York Turizm Enformasyon Müdürü olan genç bürokratın tayini Paris’e çıkmıştır. Ama o ‘duvarlarına’ hasta olduğu, New York’u bırakıp Paris’e gitmek istemez. ‘Güvenli bir burjuva kariyer’ edinmesini isteyen babasına rağmen her şeyi elinin tersiyle itip önünde yeni ‘kapılar’ açacak hayatının kararını verir: Görevinden istifa eder. Ve küçük yaştan beri tutkusu olan resmi hayatının merkezine yerleştirir.
Türk resmine yeni ufuklar açtı
Radikal, Haber: Erkan Aktuğ, 17.01.2013
Birçok sanatçı,
edebiyatçı dostumla ne zaman tanıştım, dostluğumuz
ne zaman başladı sorularının yanıtını veremem. Sanki
onlarla doğduğumdan beri dostmuşum gibi gelir bana. Burhan Doğançay da onlardan biriydi.
* * *
Yurtdışında yaşayan kimi
sanatçılar, ülkeleriyle, onun gündelik sorunlarıyla
pek ilgilenmezler. Burhan Doğançay, kilometrelerce
uzakta, denizaşırı bir ülkedeyken bile her zaman
Türkiye’yi izledi.
“Kapılar
ve pencereler gönülden gönüle, zihinden zihine
açılır derler.
* * *
Burhan Doğançay’ın resimlerini
yeniden görün, kitapları okuyun, katalogları gözden
geçirin. Hürriyet, Yazı: Doğan Hızlan, 17.01.2013 |
|
ŞEHİR ORTASINDA DEFİNE AVI
Arkeolog Abdurahman Demir, başkanlığında yürütülen çalışma kapsamında ilçeye bağlı Kumyalı Pazaryeri’nde iş makinesi defineci Ali Mumcu’nun tarif ettiği alanda kazı çalışmasına başladı. İş makinesinin yaklaşık bir gün süren çalışması sonucu gösterilen alan yaklaşık 5 metre derinliğinde kazıldı. Bu arada ilçelerindeki pazaryerinde define kazısı yapılacağını duyan ilçe halkı pazaryerine akın etti.
Giresun Gazetesi, 18.01.2013 |
|
PARGALI'NIN UTANDIRAN MEZARI Habertürk, 18.01.2013 |
|
SEVDA TEPESİ'NE İZİN
Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın 28 yıl önce satın aldığı İstanbul Boğazı'na hakim Sevda Tepesi'ne son onay da çıktı. 57 dönümlük arazi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlık ettiği Boğaziçi İmar Yüksek Yüksek Koordinasyon Kurulu'nda onaylandı. Plan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Boğaziçi İmar Müdürlüğü'ne gönderildi. 1984 yılında 9545 ada, 172 pafta, 12 parselde yer alan arazi, merhum Turgut Özal döneminde Suudi Veliaht Prens Abdullah Bin Abdülaziz'e 27 milyon dolara karşılığında satılmıştı. Özal'ın imar sözü verdiği halde bir türlü gerekli imar iznini çıkarttıramadığı için bir dönem satışa çıkarılan araziye yapılacak konaklama ve turizm projesinin planları, bu onayın ardından Boğaziçi İmar Müdürlüğü'ne gönderildi. Sabah, 18.01.2013 |
|
TARİHİ MEZARLIĞIN SIRRI NE?
Çevre düzenlemeleri ile çok geniş bir alana yayılmış mezarlığın tarihi dokusu yer üstüne çıkarılmaya çalışılıyor. Ansızca Köyü Muhtarı Hüseyin Doğan, köyde yaşayan yaşlıların, İzmir’e göç eden Yörüklerin ilk yerleştikleri yer olan köylerindeki mezarlığın, yaklaşık bin yıllık olduğunu anlattıklarını belirtti. Doğan, bunun üzerine tarihi mezarlıkta çevre temizliği yaparak, kabirleri ve üzerilerinde anlayamadıkları yazıların bulunduğu mezar taşlarını ortaya çıkarmaya çalıştıklarını söyledi.
Doğan, şunları dile getirdi: “Köyümüz, İzmir’e göç eden Yörüklerin ilk yerleştiği bölge. Fakat bu konuda tarihi bilgimiz çok fazla bulunmuyor. Ancak köyümüzde yaşayan yaşlılarımız bu mezarların en az bin yıllık olduğunu söylüyor. Köy Muhtarlığı ve ihtiyar heyeti olarak yok olmaya yüz tutmuş bu mezarlık alanını temizleyerek mezarları ve üzerindeki mezar taşı yazılarından tarihini öğrenmeye kararlıyız. Çevre temizliği tamamlanıp mezarlar ortaya çıktığında, bu konuda yardım alabileceğimiz makamların ve yetkililerin desteğini bekliyoruz. Mezarlara zarar vermemek için biz sadece çevre temizliğini yapabiliyoruz. Özellikle mezar taşlarının üzerindeki yazıların neler anlattığı merak konusu. Tahminimiz bu yazılar okunur ve çözülebilirse Yörükler hakkında önemli bir tarih aydınlanacak. Ayrıca köyümüzde araştırıldığında çok değişik yerlerde de mezar taşları görüyoruz.”
Yöre halkı, tarihi eser kaçakçılarına direnerek günümüze kadar dimdik ayakta kalan tarihi mezarların, dış tahribatlara ve tarihi eser kaçakçılarının verdiği tahribatlara daha fazla dayanamayacağını belirterek, bir an önce koruma altına alınması gerektiğini ve tarihleri hakkında bilgi edinmek istediklerini ifade ettiler. İzmir Kent Haber, 17.01.2013 |
|
ONARILAN TÜRBE YILLLAR SONRA AÇILDI
Araplar'ın 668'deki İstanbul kuşatmasında şehit düşen ve Eyüp Sultan'ın sancaktarlığını yaptığı bilinen Abdurrahman Eş Şami'nin Sultanahmet'teki makam türbesi ziyarete açıldı. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, 1985'te, türbeyi Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden kiraladı ve küçük bir müzeye dönüştürdü. Türbe, kurumun, uzmanlık alanı olmaması sebebiyle uzun yıllar ziyarete kapalı kaldı. Abdurrahman Eş Şami Türbesi, 2004'te hayırsever vatandaşlar tarafından, tekrar bakıma alındı. Sultanahmet'teki türbe, çevre düzenlemesinin ardından ziyarete açıldı. Türbe, pazartesi günleri hariç, 08.30 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek. Sabah, 17.01.2013 |
|
SİLLE'DE TARİHİ MORMİ VE ORTA CAMİ'NİN RESTORASYONU TAMAMLANDI Konya Hakimiyet, 17.01.2013 |
|
MİMAR SİNAN'A SAYGI MEKTUBU
Evrensel, Yaz: Sennur Sezer, 16.01.2013 |
|
TARAKLI, UNESCO DÜNYA KÜLTÜR MİRASI LİSTESİ'NE ADAY İlçedeki nüfusun 7 bin civarında olduğunu dile getiren Özkaraman, ''300 tarihi evden 110'u tescilli. Şu anda birçok binada restorasyon çalışması devam etmektedir. Taraklı, şehrin gürültüsünden uzakta, huzurlu ve sakin bir ilçe. Türkiye'nin 8 sakin şehrinden bir tanesidir. Bu açıdan baktığımızda UNESCO'nun listesinde yer almayı umut ediyoruz. İlçemizin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından turizmde öncelikli yöre ilan edilmesi sağlandı'' diye konuştu.
Özkaraman, ilçeyi geçen yıl 100 bin turistin ziyaret ettiğini belirterek, ''Mümkünlü'' reklamlarının ilçenin tanıtımını sağladığını sözlerine ekledi. Arkitera, Haber: Selin Biçer, 16.01.2013 |
|
YENİKAPI'DAKİ DOLGUYA DAVA Projenin İstanbul ’un uluslararası kamuoyunda saygınlığını zedeleyerek, başarısız bir kültür yönetimi örneği olarak gösterileceği ve proje sebebiyle Tarihi Yarımada’nın ‘UNESCO Tehlike Altındaki Dünya Miras Listesi’ne alınma ihtimalinin artacağı belirtiliyor.
Radikal, Haber: Elif İnce, 16.01.2013 |
|
HZ.İSA'NIN JAPONYA'DAKİ MEZARINA ZİYARETÇİ AKINI
Japonya'nın Aomori kentinde bulunan ve Hz. İsa'ya ait olduğuna inanılan bir mezar, her yıl binlerce insan tarafından ziyaret ediliyor. Ülkenin kuzey kesimindeki ormanlık bir alanda yer alan mezara yakın bölgelerde Hz. İsa'nın soyundan geldiğini iddia eden insanlar da yaşıyor.
Hıristiyanlık
inancına göre, Kudüs'te çarmıha gerildikten sonra
göğe yükseltildiğine inanılan Hz. İsa'nın, Japonya
yolculuğu hakkında ise bazı efsanelerin dışında
ciddi ilmi veriler bulunmuyor. Budistlerle
Şintoistlerin çoğunluğu oluşturduğu 128 milyon
nüfuslu Japonya'da, Hıristiyanların oranı yüzde 1
civarında olsa da, Hz. İsa ile ilgili efsane, herkes
tarafından biliniyor. Hz. İsa'nın çarmıha
gerilmekten kurtulduktan sonra çiftçilik yapmak için
Japonya'ya geldiğine, sarımsak yetiştirmeye
başladığı bahçenin sahibinin kızı Miyuko'ya aşık
olduktan sonra da buraya tamamen yerleştiğine
inanılıyor. Efsaneye göre, Hz. İsa'nın Miyuko'dan 3
çocuğu oldu. 106 yaşında öldüğünde de erkek kardeşi
Isukiri tarafından Aomori'ye defnedildi. Sabah, 16.01.2013 |
|
GİRESUN ADASI'NDA BULUNAN İSKELET SAYISI 124'E ÇIKTI
2011 yılında Giresun Müze Müdürlüğü ve Konya Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nce ortaklaşa başlatılan kazılarda, ilk yıl 72 insan iskeletinin yer aldığı 32 mezar ve çeşitli tarihi kalıntılar ortaya çıkarıldı. Geçen yıl yürütülen kazılarda da, kuzey mezar şapelinde, kilisede görev yapan din adamlarına ait 52 insan iskeleti bulundu ve adada bulunan iskelet sayısı 124'e ulaştı. Mezarlarda da Bizans dönemine ait olduğu belirlenen üç çukur ve bir bronz sikke ile bir yüzük gün yüzüne çıkarıldı.
Konuya ilişkin açıklama yapan Giresun Valisi Dursun Ali Şahin, Doğu Karadeniz'in üzerinde insan yaşayabilen tek adası olan ve tarihte "Aretias" olarak adlandırılan Giresun Adası'nda yapılan kazıların, tarihin aydınlatılmasında büyük önem taşıdığını ifade ederek, bölgede ilk defa böylesine önemli ve ayrıntılı bir arkeolojik kazı yapıldığını kaydetti. Vali Şahin, şunları söyledi: "Batı mekan ve güney şapelde yer alan iskeletlerin çıkarılması için yapı temel seviyesinin alt kotuna inildi. Mezarların tespiti yapıldı, gerekli arkeolojik veriler elde edilip yapılan çalışmalar belgelendirildikten sonra bu bölümler, yapının temel seviyesine kadar toprak ile dolduruldu. Yapının duvarlarında zarar görmüş yerlerin iyileştirilmesi ve eksik bölümlerin tamamlanması için çalışmalar yürütüldü. Ayrıca kilisenin yer yer korunabilmiş, taşlardan oluşturulmuş zemininde de sağlamlaştırma ve tamamlama yapıldı. Çevresi tel örgü ile çevrilerek kuzey ve güney yönünde iki kapı bırakıldı ve kapılarda kilitlenerek kazı alanı koruma altına alındı." haberler.com, 15.01.2013 |
|
TARİHİ 'AŞK YOLU' KORUMA ALTINA AINACAK
Belediye Başkanı
MHP’li Abdülkadir Uslu’nun isteği üzerine
beldeye giden Denizli Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Komisyonu, Aşk Yolu’nda yürüyerek inceleme
yaptı.
Uslu, İbn-i Batuda, Evliya Çelebi, Katip Çelebi
gibi gezginlerin de bu yoldan geçtiğinin tahmin
edildiğini belirterek, "Dolayısıyla bu yol; korunan
ağaçların oluşturduğu doğal yapısının yanında tarihi
ve kültürel değerleri de olan bir yoldur. İki yanı
tarihe meydan okumuş çalı ve meşe ağaçlarıyla kaplı
olan bu yolun korunması bence geleceğe bırakılacak
en güzel miraslarımızdan birisi olacaktır" dedi. Radikal, Haber: Ramazan Çetin, 15.01.2013 |
|
OTOYIKAMACIDAN ÇIKAN HAZİNE
Antalya Emniyeti Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü (KOM) Kaçakçılık Büro ve Mali Şube Müdürlüğü dedektifleri, ihbar üzerine Yükseliş Mahallesi'ndeki bir oto yıkamacıya baskın düzenledi. Baskında, oto yıkamacının yazıhanesinde müşteriye satılmak üzere bekletilen Antik Yunan dönemine ait 1.53 boyunda, 45 santim genişlik ve 24 santim derinliğinde kadın kabartma büstü, altından yapılma demos çelengi ve bronz bileklik, Hellenistik döneme ait bir mezar stili ile bir gümüş sikke ele geçirildi.
Olayla ilgili işyeri sahibinin de aralarında bulunduğu 30 yaşındaki Ş.U., 23 yaşındaki H.D., 31 yaşındaki A.Ş. ve 40 yaşındaki S.A. gözaltına alındı. Şüpheliler ilk ifadelerinde, tarihi eserleri Afyonkarahisar'da kaçak kazı yapanlardan aldıklarını, Antalya'da görüştükleri bir iki müşteriye satmak için girişimde bulunduklarını belirtti. Gözaltına alınan 4 şüpheli, ifadelerini ardından adliyeye sevk edildi. Tarihi değerlerinin çok yüksek olduğu belirtilen eserler ise Antalya Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi haberler.com 15.01.2013 |
|
İSHAK PAŞA SARAYI'NDA DEFİNE ARAYANLARA SUÇÜSTÜ Radika, Haber: Sedat Budak, 15.01.2013 |
|
SÜMELA TAVANINDA BU KEZ DE TOP İZİ
Trabzon'daki Sümela Manastırı'nın tavanında bulunan 13'üncü havari Yahuda'nın freksi, geçen yıl manastırı gezen bir vatandaş tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e benzetilmişti. Şimdi de Yahuda'nın freskinin hemen alt tarafında, bir futbol topu izi olduğu öne sürüldü. Trabzon Kültür ve Turizm Müdürü İsmail Kansız, açıklama yaparak, "O tavana bugüne kadar hiç dokunulmadı. Ama inceleyeceğiz" dedi. Sabah, 15.01.2013 |
|
ABD'DEN TERSİNE ESER GÖÇÜ
Kültür ve Turizm Bakanlığı Avrupa ve ABD ’den pek çok eserin geri getirilmesi için girişimlerini sürdürüyor. Amerikan gazetesi LA Times, Türkiye ’nin Amerikan müzelerinden geri istediği eserlerin listesini geçtiğimiz aylarda yazdı. Habere göre bakanlık, J. Paul Getty Müzesi, New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi (Met), Cleveland Sanat Müzesi ve Harvard Üniversitesi’nin Dumbarton Oaks Araştırma Kütüphanesi ve Koleksiyonu’nda bulunan toplam 67 eserin iadesini istedi.
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 15.01.2013 |
|
MİMARLAR ODASI, AOÇ'DEKİ BİRA FABRİKASI VE KOMPLEKSİ İÇİN KORUMA KURULU'NA BAŞVURDU TBMM Kültür Kongre Merkezinin AOÇ'de yapılması planlanan alanında bulunan Bira fabrikası ve kompleksinin tamamı için Mimarlar Odası Ankara Şubesi rapor hazırlayarak Koruma Kuruluna başvuru yaptı. Başvuru ile ilgili Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Tezcan Karakuş Candan şunları söyledi. "Atatürk Orman Çiftliği'nde yürütülen talan politikasına karşı hem hukuksal hemde eylemli olarak yürüttükleri mücadelede her yolu denediklerini, TBMM Kültür Kongre Merkezi yapılması düşünülen alanda bulunan Bira fabrikası ve kompleksinin çok özel bir alan ve yapı bütünlüğü içerisinde olduğunu, alan içerisinde Bira Fabrikası, Bira Fabrikası Hamamı, Memur ve İşçi Konutları, Ülkü Evi, Lokanta ve Hububat Silosu olduğunu, Hububat Silosunu tescilli olduğunu ifade ederek alanda bulunan yapıların korunması için rapor hazırladıklarını ve Koruma Kuruluna Başvuru yaptıklarını söyledi.
Candan "Cumhuriyet'in ilanından önce Türkiye'de çok da tüketilmeyen biranın, Cumhuriyet Dönemi'nde insan sağlığına zarar veren ağır içkiler yerine tercih edilmesini sağlayacak hafif bir halk içkisi olarak yaygınlaştırılmasının gündeme gelmesi ve biranın aynı zamanda ziraat alanında da yeni bir gelir kaynağı olması gerekçeleriyle, Türkiye'de İstanbul'daki ve İzmir'deki fabrikalarda üretim devam ederken, 1934 yılında Ankara'da, Atatürk Orman Çiftliği'nde de yeni bir bira fabrikası kurumasına karar verildiğini, fabrikanın çevresiyle birlikte ele alınarak planlanması görevini Ankara'nın plancısı Hermann Jansen'e verildiğini, Jansen planlarında bira fabrikası, yönetim birimleri, memur-işçi konutlarının bir bütün olarak planlandığını, Avusturyalı mimar Ernst Egli'nin, hazırlanan Jansen planlarının konutlarında değişiklik yaptığını, bu değişiklik ile birlikte Egli ve Jansen işbirliğinde hazırlanan planlarla bira fabrikası, memur- işçi konutları, hamam ve lokantanın projeleri 1937 yılında hazırlanarak uygulandığını" söyledi.
"Fabrika Cumhuriyet döneminin üretim ilişkileri çerçevesinde, üretim ve insan odaklı bir mekansal düzenlemeyi beraberinde getirdiğini söyleyen Candan bu alanın Avrupa örneklerinde olduğu gibi bir endüstri alanı ve işçi mahallesi kurgusuyla yapılmış küçük bir örneğidir" dedi. Candan Bu alanda Bira Fabrikasının yıkılarak, milletvekillerine sosyal tesis yapılmasına karşı çıktıklarını ifade etti. Bu nedenle Alanın ve yapıların tescillenmesi için Koruma kuruluna başvurduklarını söyleyen Candan , Ayrıca Avusturya Büyükelçiliği , Alman Kültür Merkezi ve milletvekilleri ile de ilişkiye geçtiklerini ifade ederek bu yapılarla ilgili geniş çaplı bir kampanyanın ilk adımlarını attıklarını söyledi. Hükümetin sürekli Atatürk orman Çiftliğine yönelik Parçalama ve yok etme yaklaşımının ideolojik olduğunu söyleyen Candan.Atatürk Orman Çiftliği'nin, üretim ilişkileri insan ve mekan ilişkilenmesi açısında dünyada özel bir örnek alan olduğunu, bu açıdanda Kültürel Peyzaj alanı olması için UNESCO'ya başvurulmasını istediklerini ancak bakanlığın hiç de bilimsel olmayan genel geçer söylemlerle bu süreci red ederek engellemeye çalıştığını,söyledi.
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Ali Hakkan'da Yapıların yıkılmaması ve AOÇ'deki talanın durmasına karşı milletvekileri ile yaptığımız görüşmeler sonucunda, mecliste 110 milletvekilin imzasıyla bu alanda TBMM kültür kongre merkezi yapılmasını istemediklerini ifade eden bir dilekçeyi hazırlayarak milletvekillerine ulaştırdıklarını, imzaların geçen hafta meclis başkanına teslim edildiğini ifade etti. Hakkan Atatürk Orman Çiftliği'ndeki bu talanın durdurulması için her yolu deneyeceklerini, söyledi. Arkitera, Haber: Betül Atasoy, 14.01.2013 |
|
BİR GÜN DİKİLİTAŞ'I GERİ İSTERLERSE...
Heykellerle ilgili gündem yaratma konusundaki
ustalığını iyi bildiğimiz Başbakan Erdoğan’ın
hedefinde bu kez Senegal’in Goree Adası’nda, köle
ticaretini sembolize eden bir heykel vardı.
Türkiye'nin "heykeller ve emperyalizm" konusundaki milli hassasiyeti, dünya müzeleri tarafından da bir süredir endişeyle izleniyor. Kültür Bakanlığı'nın, British Museum ve Louvre'da sergilenen Anadolu'ya ait antik eserlerin iadesi için yürüttüğü ısrarlı çalışmalar önemli bir aşamaya geldi. Türkiye, Londra'daki British Museum'da sergilenen bazı heykellerin iadesi talebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde dava açmaya hazırlanıyor. Üstelik mahkeme heyetine izletmek için Türkiye'nin eski eserleri nasıl kaybettiğini ortaya koyan bir belgesel de hazırlanıyor.
Türkiye'nin bu girişimleri dünya müzeleri tarafından haklı olarak endişeyle izleniyor. 2012'nin son günlerinde İngiltere'de haftalık olarak yayımlanan The Observer gazetesinde bu konuyla ilgili bir yorum yer almıştı. Gazetenin görüşlerine başvurduğu İngiliz insan hakları hukukçusu Gwendolen Morgan, Türkiye'nin savunmasını büyük bir olasılıkla Fransa ve İngiltere tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir" diyen 1. protokolünün 1. maddesini ihlal edilmesi üzerine kuracağını söylemişti. Çok sayıda eseri British Museum'da sergilenen Yunanistan başta olmak üzere pek çok ülke Türkiye'nin girişimlerini merakla izliyor. AİHM'den çıkacak eserlerin iadesi yönünde bir karar dünya müzecilik sistemini altüst edebilir.
Bu konunun iki boyutu var; tarih boyunca savaşların doğal sonuçlarından biri ülkelerdeki kültür mirasının yağlamaması oldu. Yenenler, zaferlerinin bir sembolü olarak işgal ettikleri topraklardaki kültür mirasını yerinden söküp götürdü. Antik çağlardan bu yana dünyadaki pek çok eser binlerce kilometre yol kat ederek, sömürgeci başkentleri süsledi. Bir de mafya ve kaçakçılar eliyle ören yerlerinden ve müze depolarından çalınarak satılan eserler var. Bu kaçakçılar İnterpol tarafından zaten dünyanın her yerinde aranıyor yakalandıklarında ellerindeki eserleri iade edecekleri gibi yargı önüne de çıkarılacaklar. Ancak tarih boyu savaşlarla yer değiştirmiş eserleri geri almak için yürütülen ısrarlı çalışmaları anlamlı bulmuyorum.
Geçen yıl eylül ayında Herakles heykeli ABD'den geri alındığında benzer bir tartışmayı Rahmi Koç başlatmıştı. Koç, Türkiye'den kaçırılmış tarihi eserler için "Onlar zaman zaman Türkiye'ye dönüyor, döneceği yerlerde Türk malı olarak teşhir edilmesi çok daha mühim. Çünkü Türkiye'ye geldiği zaman birkaç ay bir alaka oluyor, ondan sonra yavaş yavaş bu alaka ortadan kalkıyor ve bu güzel eserler tozlanmaya mahkum oluyor. Halbuki buralarda bırakılsa -tabii bizim malımız olarak bırakılsa- Türkiye'nin imajını dünya çapında çok daha yükseltir diye düşünüyorum" demişti. Bu sözler geçen yıl sanat tarihçileri arasında tartışılmıştı.
Osmanlı'nın son dönemlerinde anlaşma, hile, savaş, her ne sebeple olursa olsun bu topraklardan götürülen ve dünyanın saygın müzelerinde sergilenen eserler orada kalmalı. Bu eserler 19. yüzyıl sonu 20. yüzyılın başına ait özel koşullar sonucu bu topraklardan götürüldü. Nasıl Yunanistan'dan Selanik'i geri isteyemezsek İngiltere'de Almanya'da, Fransa'da sergilenen antik eserleri de geri isteyemeyiz.
Antik Yunan ve Roma topraklarının sahibi olan Türkiye'de de savaş ganimeti olarak getirilen pek çok eser var. Günün birinde Mısır Doğu İmparatoru Theodosius'un 390 yılında İstanbul'a getirdiği Sultanahmet'teki Dikilitaş'ı geri isterse ne cevap vereceksiniz? Taraf, Yazı: Ertan Altan, 14.01.2013 |
|
AKM, TAKSİM'İN MABEDİ MİDİR?
Sayın onlar ve bizim diyerek ayrımlar yaratmanın, kısıtlamalar yarattığına değinerek, görgü kavramı üzerinde yaptığı sorgulamalardan bahsetti. "Gelenek öyle tuhaf bir şey ki bir ömür içerisinde üretilebilecek birşey değil. Konuştukça içi boşalır. Ancak içinde yaşadıkça varlığı artan birşeydir. Bir gelenek üretemezsiniz," diyerek üretimin çeşitliliğinin geleneğin içinde aranabileceğine dair ipuçları verdi.
Konuşmacılardan Dücane Cündioğlu "Belki cami konuşmaları bir sene sonra bizi mabet konuşmaya, mabet şehri ve daha sonra dünya konuşmaya yöneltecek," diyerek sözlerine başladı.
Mabetin geçmişte sehir merkezi, müminleri çevresinde toparlayan, dolayısıyla maabetin de şehri toparlayan demek olduğunu izleyiciler ile paylaşan Cündioğlu, "Sizce şimdi cami şehrin merkezinde yer alabilir mi? Şehrin merkezinde ne olmalıdır? Bence örneğin AKM Taksim'in mabetidir," dedi.
Bugün yapılanların "Cumhuriyet tarihinin mecbur sonucu" olduğunu söyleyen Cündioğlu, "kendisinden mahrum bırakılanları" geri almak olarak değerlendirirken, caminin mimarlık sözlüğüne girmesinin bile büyük bir kazanım olduğunu söyledi.
Konuşmacılardan Can Çinici ise iktidarın Çamlıca Camisi hamlesinin çok tahmin edilebilir bir hamle olduğunu, kitle kültürünü yönetmek adına toplumun hazır olduğunu bildiklerinin belirtti.
Asıl sorunun modern repertuarın yenilenmemesinde olduğuna, dolayısıyla modern cami konusunda "soyutlama" zorunluluğu doğduğuna dikkat çeken Çinici "Mimarlar repertuvarı çok rasyonel bir şekilde okuyor ve dolayısıyla çok tipik tipolojiler yaratıyor. Bunun en beter örneği Çamlıca Camisi. Bunu bir de irrasyonel şekilde düşünelim. Araştırmaya açalım, yeni tipolojiler yaratalım" dedi.
Panelin ilk oturumu sonunda salondaki izleyicilerin soruları alındı. İlk söz alan Celal Abdi Güzer, caminin günümüzde yaşanan kültürel çatışmanın yansıma alanı olduğu, kendini semboller üzerinden ifade etmeye çalışan politik bir durum olduğunu belirterek konunun esasının bu doğrutuda çizilmesi gerektiğini belirtti.
Nevzat Sayın kavramsal ve tipolojik sıkışmışlıktan çıkmanın yolunu "atlayarak daha da eskiye gitmek olduğunu" belirterek, geçmişte tüm bunların çözümlerinin bulunabileceğini, yakınlaşmanın içeriden bakmanın önemi için "Dışarıdan bakanlar için hala bu konuların bizlere çok enteresan gelmesi çok normal," dedi.
Selçuklu'dan Osmanlı'ya gelen cami pratiklerinden nasıl bir araştırma yaptıklarını anlatan Sayın, "Malatya'daki Mehmet Kavuk Camisi'nde bütünüyle yeni bir şey söylemeye aday bir cami yaptığımıza inanıyorum," dedi.
TBMM Camisi'ndeki uzlaşma sürecinin nasıl olduğu hakkında gelen bir soru üzerine Can Çinici "Babamla benim aramda sürekli tartışılmayla gelişen bir projeydi, fakat gelişi o kadar da büyük bir olay olmamış" dedi.
Tasarımın başta 4 şemadan oluştuğunu, sona kalan ikilinin, birinin modernist eğitim almış biri tarafından diğerinin İslami eğitim almış biri tarafından yapılmış şemalar olduğundan bir çarpışma yaşandığını belirten Çinici, "Yaşanan çarpışmayı çözmesi için Sibel Bozdağan'ı bile çağırmıştık,"dedi. Fakat genel olarak işverenin baskıcı veya buyurgan bir tavrı olmadığını belirtti.
İzleyicilerden Arkitera Mimarlık Merkezi'nden Ömer Yılmaz camiyi sembol üzerinden okuyacaksak Aleviler konusuna da eğilmek gerektiğini, geçmişe bakmakla çözüm bulunamayacağını, camiyi bir sembol olmaktan çıkarıp bir ihtiyaç olarak kabul etmek gerektiğini böylece günümüzdeki yeni standartları anlamaya başlamanın gerektiğini belirtti. Ayrıca Cündioğlu'nun yaşananların tek sorumlusunun "Kemalizm olduğu" görüşüne katılmadığını, şayet öyle olsaydı bunun "Hilmi Şenalp'ın her yaptığının bir açıklaması olmayacağını" belirtti.
Söz alan Ertuğ Uçar da günümüz ihtiyaçlarına vurgu yaparak "Asıl sorun 500 yıl öncesinin formlarıyla değil 500 yıl öncesinin programlarıyla hareket ediliyor olmasıdır," dedi. Arkitera, Yazı: Derya Gürsel, 14.01.2013 |
|
TARİHİ ESER KAÇIRANLARA CEZALAR YETERSİZ KALIYOR
Myra-Andriake Kazı Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi
Prof.Dr. Nevzat Çevik, tarihi eserlerin korunması
için yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğunu belirtti.
Nevzat Çevik, son dönemlerde Anadolu'dan kaçırılan
eserlerin iadelerinin çoğalmasına sevindiklerini
söyledi. Özellikle Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay'ın çabalarıyla dönen eser sayısında müthiş bir
artış olduğunu dile getiren Çevik, güçlü ülkelerin
eserlerine sahip çıkabildiklerini vurguladı. Çevik,
günümüzde kazılardan eser götürülmediğini, ancak
kazı dışı ortamlarda küçük eserlerin kaçakçılar
tarafından ülke dışına çıkartılabileceğine dikkati
çekti. Türkiye'de eski eserlerin korunmasına yönelik
yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğunu vurgulayan
Çevik, Sabah, 14.01.2013 |
|
DÜNYANIN EN BÜYÜK MERMER KENTİ Tiyatroda antik dönemin en mükemmel kanalizasyon
sistemi bulundu. Bu bizim için en sevindirici
olaylardan birisi oldu. Çünkü bugün de aynı
kanalizasyon sistemi su direne etmemek için
kullanılabilecek durumda." Habertürk 14.01.2013 |
|
AMAZONLAR SAMSUN'DA DEĞİL, KAZAKİSTAN'DA YAŞADI
Mitolojiyle arkeolojinin uzlaşamadığı 'Amazonlar yaşadı mı?' sorusunun yanıtını ABD'li arkeolog Jeannine Davis Kimball veriyor. 'Evet yaşadılar ama efsanelerin söylediği gibi Samsun Terme'de değil, Kazakistan'da.' Kimball'ın yeni çıkan kitabında 'Altın Elbiseli Adam' hakkında da çarpıcı iddialar var.
Spottaki iddialar, İleri Yayınları'ndan çıkan 'Savaşçı Kadınlar Amazonlar' adlı kitaptan... ABD'li arkeolog Dr. Jeannine Davis-Kimball'ın yazdığı kitap, klasik bir arkeoloji kitabı değil. Hatta Türkiye'de tarihçi ve uzmanların itiraz edeceği farklı yorumları var. Bunlar bilimsel platformda tartışılacak şeyler; dolayısıyla biz haberimize Kimball'ın iddiaları, bulguları, anlatımı ve yazım biçimiyle bir bütün olarak kitabını konu edeceğiz...
KADININ TARİHTE DE ADI YOK
SAVAŞÇI-SOYLU KADINLAR
ALTIN ELBİSELİ HAYAT AĞACI
Akşam Pazar, Haber: Gülay Altan, 13.01.2013 |
|
ECDADA BÜROKRASİ
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'un fethi öncesi
surların hemen yanı başına askerler için yaptırdığı
hamam
BİR
BELEDİYE ENDİŞELİ
Yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan tarihi hamamla ilgili yapılan yazışmalar ve kurulun cevapları baş döndürdü fakat hala bir sonuç yok;
Akşam, Haber: Ercan Öztürk, 13.01.2013 |
|
SAFRANBOLU TABAKHANELERİ TURİZME KAZANDIRILACAK
Tabakhane bölgesinde 1800'lü yıllarda kurulan ve
1940'lı yıllara kadar deri üretilen atıl vaziyetteki
84 tabakhane, restore edilecek. Radikal, 13.01.2013 |
|
TARİHİ TEVRAT İÇİN FİLM GİBİ OPERASYON
Adana Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, iç savaşın
sürdüğü
Suriye ’den yasadışı yollarla tarihi eser
sokulduğu bilgisini alarak harekete geçti. Radikal, Haber: Fatih Karaçalı, 13.01.2013 |
|
'SAKİN KENT' AKYAKA UNESCO'YA BAŞVURACAK
Akyaka Belediye Başkanı Ahmet
Çalca, gazetecilere yaptığı
açıklamada, beldenin ''Sakin Kent''
seçilmesinden sonra bölgeye gelen
ziyaretçi sayısında ciddi artış
yaşandığını, Akyaka beldesinin
Muğla'nın diğer
turizm merkezlerinden farklı
olarak kendine özgü bir
turizm anlayışı bulunduğunu
söyledi. Cnn Türk, 13.01.2013 |
|
İSTANBUL'UN NEOLİTİK DÖNEMİ
İstanbul ’un arkeoloji tarihi denince aklımıza genellikle Roma ve Bizans imparatorlukları gelirdi. Kaynakları biraz karıştırdığımızda ise ilk kurulan yerleşim olarak Megaralıların MÖ 7. yüzyılda kurdukları Yunan kolonisi Byzantion’a ulaşırdık. Çok özel kaynaklarda Yarımburgaz, Fikirtepe kültürü anlatılmıştı ve bu konuda Prof.Dr. Mehmet Özdoğan, Prof.Dr. Şevket Aziz Kansu, Prof. Arif Müfit Mansel ya da Prof. Halet Çambel’in makalelerinde İstanbul tarihinin neolitik döneme uzandığını yakalamak mümkündü. Yenikapı’da bulunan neolitik yerleşimle çağdaş olduğu tespit edilen Pendik yerleşiminde neolitik döneme ait oval biçimli mimari evlerin temelleri ve tabanları ile çöp kuyuları ve evlerin yanındaki mezarlar İstanbul tarihi için büyük keşif olarak nitelendiriliyor. Şimdi İstanbul’daki diğer neolitik dönem yerleşmelerine göz atalım.
İlk olarak 1908 yılında demiryolu görevlisi olan Miliopulos tarafından tesadüfen bulundu. Yüzeyinden toplanan malzeme A.D. Mordtmann tarafından incelendi. Buluntular Pendik - Temenye Höyüğü buluntuları ile birlikte satın alınarak T.J. Arne tarafından Stockholm Milli Müzesi’ne götürüldü. Prof. Çambel ve Prof. Mansel tarafından 1952-54 yılları arasında ilk arkeolojik kazı yapıldı. Neolitik döneme ait evlerin ilk temelleri bulundu.
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 13.01.2013 |
|
SELEUKİA ANTİK KENTİNDE TARİHİ ESERLERE ZARAR VEREN ÇAMLAR BUDANACAK
Manavgat Kaymakamı Emir Osman Bulgurlu, yaptığı açıklamada, Hellenistik ve Roma dönemi eserlerinin yoğunlukta bulunduğu Seleukeia antik kentini kültür turizmine kazandırma çalışmalarına başladıklarını söyledi.
Torosların eteğinde çam ağaçları arasında bulunan antik kente kültür turizmine yönelik ilk çalışmayı bölgede çevre düzenlemesi ve temizlik çalışmasıyla başlayacaklarını belirten Bulgurlu, antik kent içinde bulunan çam ağaçlarının tarihi eserler üzerinde baskı ve zarar vermesinin önüne geçmek için Orman İşletme Müdürlüğü ve Side Müzesi'nin düzenleme yapacağını kaydetti.
Antik kentin kültür turizmine kazandırılması çalışmasına Antalya Valisi Dr. Ahmet Altıparmak'ın da özel önem verdiğini aktaran Bulgurlu, Manavgat'ta gençleri bölgelerinde bulunan Seleukeia, Selge, Side, Athane, Tüke, Apollon Tapınağı, Side Antik Tiyatro ve Kargıhan gibi tarihi ören yerlerini yakından tanımaları için 'Gençler Tarihle Buluşuyor' projesi kapsamında binlerce öğrenin kendi tarihi, kültürel ve arkeolojik eseri yakından görme imkanı elde ettiğini dile getirdi.
Bulgurlu, "Hellenistik ve Roma dönemi eserlerinin çoğunlukta bulunan Selde ve Side Antik Kent kadar önemli olan Seleukeia Antik Kent'i kültür turizmine kazandırma çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Antik kentin kültür turizmine kazandırma çalışmalarına tarihi ören yerlerinde bulunan çam ağaçlarının tarihi eserler üzerindeki baskıyı kaldırarak başladık." diye konuştu.
Manavgat'a 16 kilometre uzaklıkta bulunan antik kentte ilk kazı çalışmasını İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü eski öğretim üyelerinden merhum Prof.Dr. Jale İnan'ın 1972 yılında yaptığı belirtildi.
Öte yandan Rus Mobaly Turizm Seyahat Acentesi Sahibi Andrey Baranov, geçen yıl kültür turu kapsamında 750 Rus turisti Seleukeia antik kentine götürdüklerini söyledi. Antik kenti ziyarette yol ulaşımının asfaltlanmasıyla aşıldığını belirten Baranov, tarihi ören yerine ulaşmada bir kilometrelik patika yolun acilen asfaltlaması ve antik kent hakkında Rusça bilgilendirme levhasının eksiklik olduğunu kaydetti. Mynet Haber, 12.01.2013 |
|
İKİ DİLLİ KİTABESİ OLAN KRAL KIZI KAYASI İNCELENECEK
Mazıdağı İlçesi'nde üzerinde Akadça ve Aramice yazılar olduğu tahmin edilen Kral Kızı Kaya Kitabesi'nin, Mardin Artuklu Üniversitesi (MAÜ) öğretim üyelerince inceleneceği bildirildi.
Mazıdağı'nın Yağmur Köyü'nde bulunan iki dilde yazılmış 5 metre yüksekliğindeki Kral Kızı Kaya Kitabesi'nin incelenmesi için Mardin Artuklu Üniversitesi'nce çalışma başlatıldı.
MAÜ Arkeoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç.Dr. Güner Coşkunsu, AA muhabirine, Kral Kızı Kaya Kitabesi'nin üzerindeki yazıların tercüme edilmesi halinde bölgenin geçmişi ile ilgili önemli bilgiler elde edileceğini belirtti.
Kaya kitabedeki yazıların bir kısmının Aramice, bir kısmının da Akadça çivi yazısı gibi göründüğünü ifade eden Coşkunsu, şöyle konuştu: "Kaya üzerinde kabartma tekniğinde yapılmış bazı semboller ve sanki ayakta duran bir insan betimi var. Taşın yüzeyini kaplayan likenler ve hava şartlarına bağlı olarak oluşan diğer bazı aşınımlardan dolayı yazıları ve betimleri net olarak görmek mümkün değil. Büyük bir ihtimalle bu dikili taşın üzerinde bir kitabe var. Yazıları deşifre etmeden ve uygun tarihlendirme yöntemlerini kullanmadan önce yazıtın yaşını tespit etmek şimdilik mümkün değil. Yine de ilk gözlemlerimize göre milattan önce 2 bin yıllarına tarihlendirilebilecek kadar eski bir yazıt olduğunu tahmin ediyoruz. Yüksekliği yaklaşık olarak 5 metreyi geçen üzerinde iki dilli bir yazının ve betimlerin olduğu böylesi devasa bir dikili taşın konumu da en az üzerindeki yazılar kadar önem içermektedir. Taşın neden burada dikildiğini ve üzerinde ne yazdığını anlamamız çok önemlidir."
Mazıdağı İlçesi'nin çağlar boyunca çok eski tarihi bir kervan yolu üzerinde olduğunu, bu nedenle eserlerin bulunmasının doğal olduğunu ifade eden Yrd. Doç.Dr. Coşkunsu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu dikili taşın üzerinde belki de koruyucu tanrı veya tanrılar betimlenmişti. Ancak yazıları okuduğumuzda ve dikili taşın çevresinde arkeolojik yüzey araştırması ve kazı yaptığımız takdirde hem bu dikili taşla ilgili sorularımıza cevap bulabilir hem de bölgenin tarihini daha iyi anlayabiliriz. En kısa zamanda gerekli izinleri aldıktan sonra taşın üzerindeki likenleri taşa zarar vermeyecek bir yöntemle temizlemeyi ve şimdilik çıplak gözle tam olarak göremediğimiz yazıları ve kabartmaları daha net görebileceğimiz birtakım fotoğraflama ve çizim tekniklerini kullanmayı düşünüyoruz. Dikili taşın bir an önce tescillenmesi, incelenmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması için gerekli koruyucu önlemlerin alınması gerekmektedir."
Pek çok kültür ve medeniyeti barındırmış olan Mardin'in acilen arkeolojik çalışmalara ihtiyacı olduğunu ve karış karış kültür envanterinin çıkarılması gerektiğini vurgulayan Coşkunsu, "Ne gariptir ki bu kadar eski ve değerli bir şehrin arkeolojik tarihini hemen hemen hiç bilmiyoruz. Farklı farklı nedenlerden dolayı Mardin ihmal edilmiş. Birkaç arkeolojik kazı ve yüzey araştırmasından elde edilen veriler dışında ne yazık ki tarihin en eski dönemlerini keşfedip anlamamıza destek olacak bilimsel verilerimiz yok" şeklinde konuştu.
MAÜ Süryani Dili ve Kültürü Bölüm Başkanı Yrd. Doç.Dr. Mehmet Sait Toprak ise, Kral Kızı Kaya Kitabesi'nin ismini Kürtçe "Keziya Keça Kral"dan (Kral kızının saç örgüsü) aldığını belirterek, kitabenin büyük olasılıkla İslam öncesi döneme ait olduğunu söyledi.
Kitabede 2 dile ait yazıların bulunmasının dikkat çekici olduğunu vurgulayan Toprak, şöyle konuştu: "Üst kısmında muhtemelen çivi yazısının olması ve hemen altında ise özellikle Aramice yer alması muhtemel gözükmektedir. Bu bölgede yaşayan Aramiler belli bir zamana kadar da çivi yazısını kullanmaya devam etmişlerdir. Bu kayanın tarihi 2 bin yıl öncesine kadar gidebilir. Asur İmparatorluğu zamanında Akadça'nın yanında eski Aramice'nin de kullanıldığı biliniyor. Akadça yazıtlarda rastlanan 'Tupşarru Aramaya' ifadesi, Arami kökenli yazıcıların Akad ve Asur imparatorluklarında yazı işlerindeki etkinliğine işaret eder. Bu kayadaki çivi yazılarında görünen harfler var. En azından bu kitabeyi okumak için bize bir şans verebilir." Haberciniz, Haber: İbrahim Sincar, 12.01.2013 |
|
"TÜRKLER YAPACAĞINA YIKILSIN"
KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın kararıyla Karpaz’daki Aziz Andreas Manastırı’nın Türkiye’nin finansmanıyla KKTC tarafından restore edilmesi kararından sonra Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’un sözleri tartışma yarattı.
KKTC, Hz. İsa’nın 13 havarisinden Aziz Andreas’ın
bakımsızlıktan yıkılmak üzere olan Karpaz burnundaki
tarihi manastırını kurtarmak amacıyla tek yanlı
olarak restorasyona başlayacağını açıkladı. Rum
Başpiskopos Hrisostomos karara sert bir tepki
göstererek, “Türkler yapacaksa, yıkılsın daha iyi”
dedi. Habertürk, 12.01.2013 |
|
SINIRSIZ MÜZEKART'I SARAYDA PİKNİK SEVDASI BİTİRDİ Habertürk, Haber: Ünsal Ereke, 12.01.2013
Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Müzekart uygulamasında değişiklik yaptı. Daha önce
30 lira karşılığında 1 yıl boyunca bakanlığa bağlı
müze ve ören yerlerine sınırsız ziyaret imkanı
tanıyan Müzekart'la bundan böyle aynı müze yıl
içinde ikinci kez ziyaret edilemeyecek. Radikal, 14.01.2013 |
|
BORNOVA'DA TARİHİ TEMEL
Star, 12.01.2013 |
|
3500 YILLIK DENİZ TAŞITIYLA NİL'E SEYAHAT EDİLECEK
'Ege'den Mısır'a antik çağlarda denizler aşırı seyahat yolculuğu' adlı proje kapsamında İzmir Urla'dan yola çıkacak olan proje ekibi Nil'e ulaşmaya çalışacak. Proje başarılı olursa asırlar önceki teknolojiye ait bir deniz taşıtıyla tarihin sırları gün yüzüne çıkarılacak.
Projeyi daha da ilginç kılacak olan kullanılacak
3500 yıllık deniz taşıtının yanında
o
dönemin yön bulma aletleriyle söz konusu
seyahatin yapılacak olması. Proje ekibi, asırlar
önce yön bulma amacıyla kullanılan aletlerin
yardımıyla Urla'dan yola çıkarak Nil'e ulaşmaya ve
iki bölge arasında doğrudan bir
Projenin başındaki ekip, bu yolculuğu 3500 yıl öncesine ait eski bir deniz ulaşım aracını yenileyerek ve yine o dönemde yön bulmak amacıyla kullanılan araçlardan (tarihi navigasyon) faydalanarak gerçekleştirecek. Star Gündem, 11.01.2013 |
|
"İSTANBUL'DA 'OSMANLI'NIN İCADI"
İstanbul'daki dönüşümü Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Tarih Bölümü'nden Prof.Dr. Edhem Eldem böyle anlatıyor.
BÜ'den 20 tarihçi "İstanbul alarm veriyor" diyerek bir bildiri hazırladı; bir hafta içinde çeşitli üniversitelerden öğretim üyelerinin imzasıyla sayı 224'e ulaştı.
"İstanbul'da geri dönülmez hasarlar oluşacak" diyen bildiri, Haliç Metro Geçiş Köprüsü, Boğaziçi Karayolu Tüp Geçişi, 3. Boğaz Köprüsü, Taksim ve Yenikapı Meydan Düzenlemeleri, Tarlabaşı, Fener-Balat ve Çamlıca Camii projelerine dikkat çekiyor.
Bildirinin çağrıcılardan Edhem Eldem, kent ve tarih ilişkisini İstanbul'daki dönüşüm üzerinden bianet'e anlattı.
20 tarihçi bir araya gelip neden bu bildiriyi "şimdi" yazmaya karar verdiniz? Son zamanlarda çok hızlı bir şekilde İstanbul'a müdahaleler yapıldığı, bunların planları yapılırken ve kararları alınırken çok az kişiye danışıldığı, özellikle de bu konuda belli itirazları olan kişilerin görüşlerine hiç itibar edilmediği bir ortamda bu sürecin ne kadar tehlikeli ve zararlı olabileceğine dikkat çekmek istedik.
Başta belediye olmak üzere idareciler genellikle bizleri sadece eğitim ve akademik üretim içinde meşru sayıyorlar; fiili uygulamalar hakkındaki görüşlerimizi duyurmaya çalıştığımız zaman ise bu saygının yerini tam bir ilgisizlik alıyor.
Bir yazınızda bugün Türkiye'de Osmanlı'nın yeniden canlandırılmak istenmesinin tarihi tahrif ettiğini söylüyorsunuz; bunu biraz açabilir misiniz? Bugüne kadar kent ve tarih ilişkisi nasıl olmuştur? 1980 askeri darbesinden beri Türkiye'de yeni türden bir muhafazakarlık belirdi. Önce sola karşı İslam, sonra Turgut Özal'ın Türk-İslam sentezi derken artık Türk miliyetçiliğinin, Cumhuriyet'i Osmanlı kültürüyle bağdaştırmayı amaçlayan bir "Osmanlıcı" kurgusuyla karşı karşıyayız.
Bu kurgunun en sorunlu tarafı, büyük ölçüde milliyetçi olması ve dolayısıyla bir imparatorluğun karmaşıklığını bir ulus devletin tekdüzeliğine hapsetmeye meyyal olması. Başka bir deyişle aslında yüceltilen Osmanlı tarihi değil, Osmanlı kisvesi giydirilmiş bir Türk tarihi. Bir de buna 1990'lardan beri giderek yaygınlaşan kitsch ve nostaljik bir Osmanlı algısı eklenince netice çok rahatsız edici bir hal alabiliyor. Bir bakıma Panorama 1453 ile Les Ottomans oteli aynı sürecin iki farklı veçhesi halini alabiliyor.
Daha önceki iktidarlar İstanbul'a dokunmadı mı? Geçmiş iktidarların hepsi kaçınılmaz olarak şu veya bu şekilde İstanbul'un tarihi dokusuna ilişmişlerdir. Buna Osmanlı iktidarları da dahildir; fakat Cumhuriyet'le birlikte bu müdahalelerin şiddeti ve etkileri artmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'nın İstanbul'a küsmesi ve üvey evlat muamelesi yapması bile şehri çok etkileyen bir süreç olmuştur. Ardından da bir yandan Osmanlı dokusuna yapılmış olan çok derin müdahaleler, diğer yandan da Kemalizm'in kendi simgelerini yerleştirme çabaları...
Amaç neydi? Her müdahalenin siyasi olduğunu düşünmemek gerekir, birçoğu tamamen ekonomik nitelikte ya da en genel anlamda belirli bir modernlik anlayışına uyma kaygısından kaynaklanmaktaydı. Bu müdahalelerin bazıları hafif, bazıları çok ağır olmuştur. Bunu belirleyen ise eldeki maddi imkanlar ve siyasi iktidarın derecesi. Adnan Menderes'in 1950'lerde, Bedrettin Dalan'ın ise 1980'lerdeki müdahaleleri bu anlamda en ağırları olmuştur; çünkü yoğun bir iktisadi ve siyasi güçten besleniyorlardı.
Bugünkü iktidarın kente bakışının politik bir mesajı var mı? Şu anda şahit olduğumuz dönüşüm dalgasının da bu nitelikte olduğundan, dolayısıyla da geri dönülmez zararlar verebileceğinden endişeliyiz. Bugünkü müdahaleleri tamamen siyasi bir sürece indirgemek yanlış olur, ama siyasi bir mesaj ya da mesajlar içerdikleri doğrudur. İktidarın şehirde kendi izini bırakmak istemesi kendi kendine siyasi bir olgudur; fakat bunu sadece hizmet veya altyapı üzerinden değil de "konuşkan" binalar ve yapılar üzerinden yapması ayrı bir siyasi katman oluşturuyor. Onun da çok net olmasa bile Osmanlıcılığın muhtelif yorumları üzerinden yapıldığı anlaşılıyor: Sinanvari dev bir cami, Oryantalist bir kışlanın ihyası, Fetih anlatımının popüler seviyede kutsallaştırılması, Avrupai bir tabir olan "altın boynuz" metaforunun bir köprüye iliştirilmesi... Kısacası gayet eklektik bir tarzda Osmanlı geçmişinin tekrar icadı.
İstanbul'da "tarih" yeniden inşa edilirken, başka bir "tarih" mi yok oluyor? İstanbul gibi katmanlı bir tarihi dokuya sahip bir kentte tarihi korumak hiç de basit bir şey değil. Bir katmanı korusanız diğerini feda etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu anlamda Bizans'ın nispeten en "mağdur" katman olması tabi ve kaçınılmazsa da, bazı bilinçli seçimlerle dengeli bir koruma politikası oluşturulabilir.
Belediyenin Yenikapı kazılarında gösterdiği sabır ve olgunluk bunun çok iyi bir örneği sayılabilir. Fakat aynı belediyenin İstanbul'un kent siluetine tecavüz eden bir köprünün (Haliç Metro Köprüsü) neredeyse hiç değiştirilmeden inşa edilmesinde ısrar etmesi tam aksi yönde bir meyle işaret ediyor; üstelik zarar gören görüntü Bizans değil, Osmanlı kentinin silueti ve Mimar Sinan'ın iftihar kaynağı camileri.
Keza, ortada olan ve korunması ya da kurtarılması gereken onca yapı varken bütün gayretin oryantalist bir kışlayla (Taksim) bir camiye (Karaköy d'Aronco Camii) yönelmesi de anlaşılmaz bir durum. Mükemmel plan yoktur, tarihin tamamın korumanın da imkanı yoktur; bütün mesele sakin bir şekilde ve gereken özeni göstererek olası ihtimallerin arasından bazı seçimleri tartışarak gerçekleştirmek olmalıdır.
Bir tarihçi olarak önünden geçerken en çok bakmaya dayanamadığınız yapı hangisi? Tek bir yapı seçmek zor! Fakat özellikle tarihle ya da tarihi dokuyla olan ilişkisi açısından beni rahatsız eden birkaç örnek verebilirim: Döneminin sorunlu binaları olarak Aksaray Valide Camii, oldukça uyumsuz ve çirkin. Keza Topkapı Sarayı'na kondurulan rokoko tarzı Mecidiye Kasrı; bunlari seçmemin nedeni kötü müdahalelerin sadece günümüze has bir fenomen olmadigini göstermek.
Dokuyu veya silueti bozan yapılar olarak Gökkafes ve "boynuzlu" Haliç köprüsü; kötü taklitler olarak başta Haydarpaşa'daki olmak üzere betondan veya Ytong'dan "klasik" camiler; dokuya kitsch saldırılar olarak Demirören Merkezi; berbat restorasyon örnekleri olarak Ayvansaray civarındaki surlar... Saymakla bitmez.
Yazınızda 1990'lardan itibaren özellikle tarihi mekanlara duyulan nostaljiden bahsediyorsunuz, bu tarihe hak ettiği değeri yeniden mi iade ediyor? O zaman Tarlabaşı, Fener Balat gibi mahalleler neden yıkılıyor? Bu nostalji hiçbir zaman masum olmuyor. En basitinden bir mutenalaşma sürecini besleyerek yeni spekülasyonları, yeni rant gelirlerini ve yeni el değiştirmeleri de yanında getiriyor. Dolayısıyla tarihe saygıdan çok söz konusu olan, tarihin bir tür metalaştırılması. Tabii ki bu arada fazla da idealist olmamak lazım: bu tür süreçler büyük ölçüde kaçınılmazdır; asıl önemli olan tamamen başıboş ve kontrolsüz bir şekilde kenti, dokuyu, hatta tarihin kendisini esir almalarına izin vermemenin yollarını aramaktır. Sadece ekonomik gücü elinde tutanların önceliklerine boyun eğmeden daha dengeli bir şekilde değişimin kaçınılmazlığını kontrol altına almaya çalışmaktır.
Kentin karar vericileri kimler? Türkiye'nin "katılım, şeffaflık" konusunda karnesi nasıl? Türkiye'nin karnesinin ne olduğu belli: şeffaflık ve katılımcılık geleneği ve kültürü bizde henüz yerleşmiş değil. Dolayısıyla şimdiye kadar herhangi bir şehircilik hareketinin şeffaf ve katılımcı bir şekilde yapılmış olduğunu söylemek mümkün değil. Ayrıca unutmamak gerekir ki bu tür çalışmalar mütemadi bir referandum gibi de yürütülemez; öyle bir yola girilse tamamen tıkanma riski olur. Mesele bu istişare mekanizmasının yetkin çevrelerin katılımını sağlayacak şekilde ve halkın dışlandığını hissetirmeyecek kadar kamuoyuyla bir paylaşımın yolunun bulunması.
İronik olan şu ki bugün AKP iktidarına bu eleştirileri getirmemizin bir nedeni de kendilerinden önce gelenlere nispetle daha katılımcı bir politikaya bizi alıştırmış olmaları. Ne var ki iktidarda kaldıkça Türkiye siyasetinin alışılmış otoriter veya en azından katılımcı olmayan geleneğine yaklaşmaya, seleflerine benzemeye başlıyorlar. Bianet, Haber: Nilay Vardar, 10.01.2013 |
|
HEYKELLER BİR BİR KALDIRILIYOR!
CHP İBB Meclis Üyeleri Dr. Hakkı Sağlam ve Serdar
Bayraktar hazırladıkları yazılı soru önergelerinde
İBB Başkanı Kadir Topbaş’a sordular: “İstanbul’da
sanat eserleri heykeller kaldırılmıştır. Kaldırılan
heykellerin kaldırma gerekçesi nedir? Kaldırma
talimatını kim vermiştir? Bu heykeller şu anda
nerede bulunmaktadır?”, “İBB bünyesinde yayın yapan
TV’nin, İBB’nin Bütçe görüşmelerinde muhalefet
meclis üyelerinin konuşmalarını yayınlamama
gerekçesi nedir? Bu konuda herhangi bir talimatınız
var mı? Varsa gerekçesi nedir?”, “Miniatürk Parkta
hangi illerimizi temsilen eser bulunmaktadır?
Eserleri sipariş edildiği halde henüz konulmamış
hangi illerin eserleri vardır? Bugüne kadar meydana
gelen herhangi bir olay var mıdır? Varsa mahiyeti
nedir? Adli ve idari sonuçları nedir?” Gerçek Gündem, 09.01.2013 |
|
ESKİ ARAPGİR KORUMAYA ALINIYOR
Arapgir Kaymakamı Ercan Turan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Arapgir'in eski yolların geçtiği bir noktada olduğunu söyledi. Tarihi İpek Yolu'nun Arapgir'in içinden geçtiğini kaydeden Turan, Şam'dan, Halep'ten, Bağdat'tan gelen yolların burada birleştiğini belirterek, ''Bu yol, Trabzon Limanı'ndan da Kırım ülkesine, Rusya'ya, Doğu Avrupa'ya açılan bir kapı niteliğinde. Bundan dolayı ilçemiz tarihte birçok açıdan cazibe noktası olmuş. Romalılar buraya yerleşmişler. Romalılar'dan önce de MÖ 3 binli yıllarda yerleşimler var. Eskişehir Mahallesi'nde Romalılara ait bir kale bulunmakta'' diye konuştu.
Eskişehir Mahallesi'nin kurulu bulunduğu Eskişehir Vadisi'nde Türk yerleşiminin 1071 yılından sonrasına dayandığını aktaran Turan, bu mahallede Anadolu Beylikleri, Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde yerleşimlerin olduğunu anlattı.
Vadideki 4 tarihi camiden 2'sini restore ettiklerini, diğer birçok eserin de restorasyonu için girişimde bulunduklarını anlatan Kaymakam Turan, mahalledeki Molla Eyüp Kütüphanesi'ne de işaret ederek, ''800 yıl önce bu mahalle, bir ilim ve irfan merkezi olmuş. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü kütüphanenin restorasyon ihalesini yaptırdı. Arapgir insanı okumayı sever. Bunu, ilçenin tarihi derinliklerindeki okuma kültürüne bağlıyorum'' ifadelerini kullandı.
Eskişehir Mahallesi'nin Arapgir Belediyesi'nin hizmet verdiği 21 mahalleden biri olduğunu aktaran Turan, vadiye hayat veren su kaynağından bahsetti. Vadinin hem Romalılar hem de Müslüman Türkler tarafından yerleşim yeri olarak tercih edilmesinde bu su kaynağının önemli bir faktör olduğunu vurgulayan Turan, bu suyun, topraktan yapılmış kanallarla o dönemde Romalılara ait kaleye götürüldüğünü ve insanların kullanımına sunulduğunu belirterek, ''Bu sistemin kalıntıları hala mevcuttur'' diye konuştu.
Arapgir Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ise amaçlarının ilçedeki tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkarak, onu ayağa kaldırmak olduğunu söyledi. İlçenin ilk yerleşim yeri Eskişehir Mahallesi'nin daha önce hali hazır haritası olmadığını belirten Cömertoğlu, ilk önce bu haritayı hazırladıklarını kaydetti.
Daha sonra mahalleyi koruma amaçlı imar planını hazırlamaya başladıklarını ifade eden Cömertoğlu, ''Koruma amaçlı imar planında Eskişehir Vadisi'nde beton ve yüksek binaların inşasına izin verilmeyeceği belirtilecek. Plan doğrultusunda Eskişehir Vadisi, 3. derece doğal sit alanı olacak. İmar planı 2 yılda tamamlanacak'' dedi. Malatya Haber, 08.01.2013 |
|
FOSİLLERİN SIRRINI ARAŞTIRIYORLAR
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç.Dr. Arzu Demirel, Burdur'un coğrafya olarak Pliyosen Göl Havzası üzerinde olduğunu belirterek, ''Buradan bakıldığında aslında memeli göçlerinin yer aldığı bir alandan bahsediyoruz. Böyle olunca da Burdur ilinin bu memelilere ev sahipliği yapmış olabileceği son derece akılcı. Nitekim bu fosiller bize bu konuda kanıtları vermekte. Pliyosen döneme, yani yaklaşık 5 milyon yıl öncesine ait çok önemli büyük bir memeli hayvan faunasına sahibiz'' dedi.
Aralarında filgiller, gergedangiller, atgiller, otçullar ve kimi kuş türlerine ait kalıntılar ile yumuşakçalara ait bol miktarda kavkı da bulunan fosiller, incelenmenin ardından yapımı süren Doğa Tarihi Müzesi'nde sergilenecek. MAKÜ Rektörü Prof.Dr. Dr. Mustafa Saatcı ''Fosiller üzerinde yapılan incelemeler arttıkça heyecanımız da artıyor. Çok önemli ve değerli fosiller. 5 milyon yıla kadar uzandığı söyleniyor. Çok heyecanlandırıcı bir rakam. Belki de bunlar bu dalda yeni bir çığır açacak fosiller'' dedi. Burdur Kent Haber, 06.01.2013 |
6 - 12 Ocak 2013 |
|
SANAT YAZISI DEVAM EDİYOR: FORMU DEĞİŞTİ
Eleştiri üzerine kurulu bir söylem, içinden çıktığı 18. yüzyıla aitti. Burada iki isim var karşımıza çıkan: Biri Kant, eleştiri ve yargıgücü kavramları üzerine bir felsefeyi başlattı; ikincisi ise Diderot, kraliyet dönemi Fransası’ndaki eserler üzerine sanat yazıları yazdı.
Radikal, Haber: Ali Akay, 11.01.2013 |
|
RUM VAKFINA EN BÜYÜK İADE
Vakıflar Meclisi, Heybeliada Ruhban Okulu'nun sahibi Aya Triada Manastırı Vakfı'na okulun çevresindeki 190 dönümlük koruluğu iade etme kararı aldı. Bu kararla, cemaat mallarının iadesi sürecinin yüzölçümü bakımından en büyük iadesi gerçekleşmiş oldu. 1844'den, kapatıldığı 1971 yıllına kadar Ortodoks dünyasının en önemli "Din adamı yetiştirme" merkezlerinden biri olan Heybeliada Ruhban Okulu'nun sahibi olan vakfa yapılan iade, "en büyük iade" olarak dikkat çekti. Aralarında Heybeliada Ruhban Okulu olarak bilinen "Aya Triada Manastırı" ile patriklerin mezarların da bulunduğu koruluk yeşil alan olarak korunacak. Sabah, 11.01.2013 |
|
İZNİK'E 'YEŞİL MÜZE'
Projede en büyük görsellik İznik Müzesi'ne (Nilüfer Hatun İmareti) ait olacak. Mevcut müze binasının kamulaştırılan batı bölümünde tarihi yapıyı şeffaf camla saran vitrin tarzında modern bir bina inşa edilecek.
Arkitera, Haber: Emine Merdim Yılmaz, 10.01.2013 |
|
YAPILAŞMAYA İZİN ÇIKMADI
Birinci derece doğal sit, arkeolojik sit ve Tabiat Parkı kapsamındaki Tavuk Adası'nın yaklaşık 14 bin metrekarelik kısmına Dikran Masis'e ait İmdat Turizm Şirketi tarafından kurulmak istenen günübirlik tesis için Ayvalık Belediyesi dışında 13 kurumdan daha görüş alınacak.
Çevreciler, Ayvalık Belediye Meclisi'nin Tavuk Adası'ndaki yapılaşmayı geri çeviren kararını yerinde bulduklarını söylediler. Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Sözcüsü Havva Taylan,"Zaten olması gereken de buydu. Umuyoruz, diğer 13 kurum da Ayvalık'ın tarihsel zenginliği adına aynı hassasiyeti gösterir. Bizler var gücümüzle kentimizi dış müdahalelere karşı korumaya çalışıyoruz. Ayvalık halkından imece usulü toplanan paralarla bilirkişi ücretini ödeyip, Tabiat Parkı Revizyon Planı için yürütmeyi durdurma kararı aldık. Kentimizi talana uğratacak her türlü girişime yönelik kararlı mücadelemizi sürdüreceğiz" diye konuştu. Körfezin Sesi, Haber: Oya Uğral, 10.01.2013 |
|
FİRAVUN TAPINAĞINDA MEZAR BULUNDU
Mısır’da Kral 2. Amenhotep’in tapınağında birden fazla kabrin yer aldığı bir mezarlık ve muhtelif tarihi eser bulundu.
Mısır Tarihi Eserler Bakanı Muhammed İbrahim yaptığı yazılı açıklamada, El-Uksur kentinde bulunan Kral 2. Amenhotep’in tapınağında birden fazla kabrin yer aldığı bir mezarlık bulunduğunu belirtti.
MÖ 1075 ve 665 yılları arasındaki döneme ait olduğu belirtilen kabirlerin, tarihi eserlerinin bakımı için çalışan İtalyalı bir heyet tarafından ortaya çıkarıldığını ifade eden İbrahim, taştan yapılma mezarların her birinde ahşap tabutlar, büyük heykeller ve kanopik çömleklere rastlandığını ifade etti.
Uksur Tarihi Eserler Müdürü Mansur Berik yaptığı açıklamada, bulunan 9 kanopik çömleğin tarihi eserler hazinesine nakledileceğini, keşif çalışmalarının sürdürüldüğünü kaydetti.
18. Firavun ailesinin 7. kralı olarak bilinen 2. Amenhotep, MÖ 1427 ila 1401 yılları arasında Mısır’a hükmetmişti. Bursa Olay, 10.01.2013 |
|
DRAKULA'NIN ŞATOSUNDAN KEMİKLER YAĞIYOR Geçtiğimiz ay yaşanan yoğun yağışların ardından Whitby’de bulunan St. Mary Kilisesi’nin üzerine kurulu olduğu uçurumda toprak kaymaları yaşandı. Bu da kilisenin bahçesindeki mezarlarda gömülü kemiklerin açığa çıkmasına ve tepenin yamacındaki evlerin üzerine dökülmesine neden oldu.
Kilisenin papazı David Smith, “Mezarlık 100 yıldan fazladır kapalı. Dolayısıyla herhangi bir mezar açıldıysa bile bunlar sadece kemiklerdir. Eğer bir şey açığa çıktıysa onları toplayıp mezarlığın iç kısımlarındaki alanlara yeniden gömeriz” diye konuştu.
Ancak asıl endişe kilisenin kurulu olduğu tepenin önümüzdeki aylarda tamamen göçmesi ihtimalinden kaynaklanıyor. Zira mezarlık 1865’te kapatılmış olsa bile insanlar kiliseyi kullanmaya devam ediyor.
Kilisenin bir inşaat mühendisiyle anlaşarak bu sorunu çözmek için elinden geldiğini yaptığını da ifade eden Papaz Smith, “Zeminde biriken suyu nasıl boşaltacağımızı çözmeye çalışıyoruz” diye konuştu. Yaşanan toprak kaymasının drenaj borularından birindeki çatlaktan kaynaklandığı tahmin ediliyor.
Kilisenin bulunduğu tepede 2000 yılında da toprak kaymaları meydana gelmişti.Hürriyet, 10.01.2013 |
|
AKADEMİSYENLER UYARDI: İSTANBUL SOS
Boğaziçi'nden Harvard Üniversitesi'ne 224 akademisyenden uyarı: Tepeden inme dönüşüm projeleri, İstanbul'a geri dönülmez hasar veriyor.
Şehir, çevre , mimarlık ve tarih konularında çalışan 224 üniversite öğretim üyesi, ortak bir bildiri yayımlayarak İstanbul ’un tepeden inme projelerle içine girdiği ‘dönüşüm’ sürecini eleştirdi. 3. Köprü, Boğaziçi Karayolu Tüp Geçişi, Tarlabaşı ve Fener-Balat gibi projelerin katılım ve şeffaflık ilkelerine aykırı şekilde planlandığını belirten akademisyenler, bu projelerin kentin tarihi, sosyal yapısı ve doğasına kalıcı hasar vereceği uyarısını yaptı.
Radikal, Haber: Elif İnce, 10.01.2013 |
|
BEYOĞLU BELEDİYESİ'NİN TARİHİ BİNASINA NELER OLUYOR?
Yapı, Yazı: Bahar Bayhan, 10.01.2013 |
|
"ANNE BEN BARBAR MIYIM?" ÇOK MASUM BİR SORU
14 Eylül – 10 Kasım’da gerçekleştirilecek 13. İstanbul Bienali’nin başlığı bir Lale Müldür kitabından alıntılanıyor: “Anne, ben barbar mıyım?” Bienalin küratörü Fulya Erdemci, Müldür’ün tersyüz ettiği haliyle ‘barbar’ tanımını bir anahtar olarak alıyor ve ‘barbarları öteleyen’ kentsel dönüşüm üzerinden kamusal alan kavramını tartışmaya açıyor. Kentsel dönüşümün göbeği Taksim Gezi Parkı’nı da mekanları arasına katmayı planlayan bienali Fulya Erdemci’yle konuştuk.
Radikal, Haber: Erman Ata Uncu, 10.01.2013 |
|
ILISU'YA ÇED ŞARTI
Yargı, Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı için ‘ÇED raporu almak şart’ kararı verdi. Danıştay 14. Dairesi, Başbakanlık tarafından barajın zamanında bitirilmesi için yayımlanan genelgede yer alan ve yapılacak tesisleri çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) sürecinden muaf tutan hükmün yürütmesini durdurdu. Peyzaj Mimarları Odası avukatı Emre Baturay Altunok, “Tesisler mühürlenmeli” dedi.
Radikal, Haber: Enis Tayman, 10.01.2013 |
|
İSTANBUL'UN EN ESKİ KÖYÜ BULUNDU İstanbul'un en eski köyü Pendik'te. Tren yolu inşaatında ortaya çıkan 8 bin 500 yıllık köyün sakinleri, evlerin altına geçirgenlik için midye kabuğu döşemiş, çöp çukurlarına bakılırsa bolca deniz mahsulü tüketmiş.
Yenikapı’dan sonra Pendik’te de 8 bin 500 yıllık neolitik dönem (Taş Devri) insanının izleri bulundu. İstanbul ’un bu en eski yerlileri Pendik’de köy kurmuş. Kazı alanında evlerin temelleri, çöp kuyuları, mezarlar, kemik kaşık, iğne, balta gibi aletler ortaya çıkarıldı. Arkeologlar şimdi Yenikapı sakinleri ile Pendik’te oturanlar arasında akrabalık olup olmadığını araştırıyor. Mezarları ve arkeolojik alanı Radikal ve CNNTürk ilk defa görüntüledi.
Marmaray Projesi Gebze-Haydarpaşa hattı Pendik mevkiinde İstanbul Arkeoloji Müzesi denetiminde kazılar sürüyor. İl Kültür Turizm Müdürü Prof.Dr. Ahmet Emre Bilgili, ‘İstanbul’un tarihinin binlerce yıl geriye gitmesinin büyük bir sevince neden olduğunu, neolitik dönem için yeni bir müze ihtiyacı doğduğunu’ söyledi.
|
|
GEÇMİŞTEN GÜN YÜZÜNE...
Kanada'nın Alberta eyaletine bağlı Fort McMurray kentinde bir yol inşaatında kazı sırasında 110 yıllık olduğu sanılan fosil bulundu.
Habertürk, 10.01.2013 |
|
LOUVRE, 653 MİLYON DOLARA ABU DABİ'DE
Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de Fransa’nın başkenti Paris’teki dünyaca ünlü Louvre Müzesi’nin şubesi açılıyor. Müze inşaatının ihalesini Arabtec Holdings kazandı. 2015’te tamamlanacak müze 653 milyon dolara (1 milyar 162 milyon TL) mal olacak. Paris’teki Louvre Müzesi, Arap mimarisinden esinlenerek kubbe şeklinde inşa edilecek şubesinin ilk 10 yılında bazı koleksiyonlarını sergilenmek için Abu Dabi’ye gönderecek. Habertürk, 09.01.2013 |
|
"MOZAİKLER ÇÜRÜYOR"
AKP Düzce Milletvekili Osman Çakır, Gaziantep’tekinden daha değerli mozaiklerin Konuralp Müzesi depolarında çürüdüğünü söyledi. Akçakoca’nın da turizm bölgeleri arasından çıkarıldığını hatırlatan Çakır Düzce’nin kültür ve turizm yapısı ile ilgili detaylı bir çalışma başlattığını belirtti.
Düzce Damla, 09.01.2013 |
|
|
KUDÜS'TE OSMANLI ÇİNİLERİNİ TAHRİP ETTİLER
El-Aksa Vakıf ve Kültür Mirası Kurumu, Kudüs’teki tarihi Davud Peygamber Camii’ndeki Osmanlı çinilerinin tahrip edildiğini açıkladı.
Kurum tarafından yapılan yazılı açıklamada, Yahudi grupların Mescid-i Aksa’nın güneybatısında bulunan Al ed-Dücani Mahallesi’ndeki tarihi Davud Peygamber Camii’ne saldırdıkları, caminin üç cephesindeki Osmanlı döneminden kalma 17. yüzyıla ait mermerlerin ve çinilerin tahrip edildiği belirtildi. Açıklamada, İsrail’in daha önce tarihi İslam eseri olmasına rağmen ele geçirdiği caminin birinci katını sinagoga dönüştürdüğü ifade edildi. Habertürk, 09.01.2013 |
"HALİÇ METRO KÖPRÜSÜ UYKULARIMI KAÇIRIYOR"
Haliç'teki metro köprüsüyle ilgili yoğun eleştirileriniz var. Genel anlamda İstanbul'da kültürel mirasla ilgili durum nedir? Köprüden bin kat daha beter işler oluyor. Ben Affleck'in Argo filmini izledim. Filmin büyük kısmı "İran'da" geçiyor. İran'da çekemedikleri için İstanbul'da çekilmiş. Film hakkında genelde söylenenler, filmin Tahran'a çok benzediği için İstanbul'da çekildiği. Türk gazetelerinde yazılanlara da baktım. Kamu yöneticilerimiz, Ben Affleck ile birlikte kendileri de Hollywood pırıltısına kavuşmuş, şöhret badesi içmiş gibi kameralara bakıp gururla poz veriyorlar. Bu katıksız bir oryantalizm örneğidir. "Şuraya bir köprü, buraya bir yayalaştırma"nın altındaki derin yaranın işaretleri var burada. İstanbul, herhangi bir yeri ikame edecek bir film seti, üç beş görüntü ve hediyelik eşyaya indirgenebilecek bir turizm nesnesi, tarihi kimliğinden soyutlanabilecek bir ambiyans kaynağı değildir. Bu bir kültürel kimlik meselesidir. Ben İran kültürüne hayranım ama İstanbul, Tahran'ın dublörü olabilir mi? "Ha bu İslam toplumu, ha öteki İslam toplumu", "Ha İstanbul, ha Tahran" yaklaşımına prim verirseniz İstanbul'u "noplace"e çevirirsiniz, yani birkaç kartpostallık görüntü dışında her yere benzeyen kişiliksiz bir "yokyer."
İstanbul'u nasıl yansıtıyorlar? Filmin prodüksiyon dizaynırı, tercihini söyle anlatıyor: "İstanbul çarşısındaki çekimler harika oldu. Çünkü İstanbul çarşısı aynen Tahran çarşısı gibi. Zaten aşağı yukarı aynı devirde yapılmışlar." Tahran çarşısı çok daha yenidir ama böyle incelikler önemli değil, Şark zaten zamanın durduğu yer değil mi? Asıl önemlisi, sinemada Şark'a gitmenin en sık yinelenen öğesi çarsı sahneleridir. Kaotik bir ortam, ne yaptığı belli olmayan, basit stantlarda küçük mallar pazarlayan, pazarlığa düşkün bir sürü kaba saba adam, pitoresk ama patlamaya hazır, vakti geldiğinde kahramanımızın aklıyla ve teknolojisiyle alt edeceği bir iç gıdıklayıcı ilkellik. Hollywood'un Şark'ta tekrar tekrar bulduğu budur. Argo'nun kısa bir bölümü de "gerçekten" İstanbul'da geçiyor. Kamera Yeni Cami'ye bakıyor, casus oğlan Sultanahmet'in avlusuna giriyor ve kendini Ayasofya'da buluyor. Filmdir, olur böyle şeyler, ama daha bir anonim mekanlarda olur. Örneğin San Pietro Kilisesi'ne değme bir yönetmenin bu muameleyi yapacağını sanmam.
Haliç Metro Geçiş Köprüsü tartışılırken yükselmeye devam ediyor. Yeterince tartışılabildi mi? Köprü büyüdü, gitti. Son konuştuğumuzda içimizde aptalca da olsa bir umut vardı. Bu köprü hiç aklımdan çıkmıyor. İki yıldır uykularım kaçıyor. Kısacası bu konularda konuşan yetkilileri ciddiyete davet ediyorum. "Üç metre buradan indiririz, renk ve ışık ayarı yaparız, üst köşede bir detay değiştiririz" gibi bir yaklaşım var. Bu mudur derdimiz? İtirazlar ideolojikmiş. El insaf. Dünyanın abartısız en gözde iki-üç yeri varsa biri muhakkak burasıdır. Buraya şeffaf olmayan süreçlerle dev bir köprü yapılacak ve bu tartışılmayacak mı? Bu tartışmanın önceliği kamu malına kamunun sahip çıkmasıdır, sonra kültürel miras ve kimlik politikalarıdır.
Taraf'ta yer alan Hakan Kıran'ın röportajındaki açıklamaları nasıl karşıladınız? Hakan Bey'in mağdurmuş gibi konuşmasını anlayamıyorum. Sonuç olarak onun köprüsü yapılıyor. Yükseldikçe bağrına bir hançer saplandığını hisseden bizleriz. Ama belki de bu meseleyi ilgili kamuoyu nezdinde kaybettiklerini bildikleri için rahatsızlar. Neden herhangi bir şekilde dünyanın bu işi almak için can atacak mimarlarına bir yarışma imkanı sunulmadı? Akıl akıldan üstündür. Farklı bir köprü yapılabileceğini söyleyenler arasında kariyerli Türk mühendisler var, Prof. Schlaich var. Her eleştiren bir proje sunmak zorunda değil. Roman eleştirmeninin roman yazmasını, film eleştirmeninin film yapmasını bekliyor muyuz? Şu ana kadar şehrin tarihi dokusuna ciddi darbe vuracağını söylemeyen bir Allah'ın kulu olmadı.
Kıran, Kadir Topbaş'ın köprünün tasarımında katkıları olduğunu söyledi. Bunu nasıl buldunuz? Böyle bir mekana mimarlık okulundan mezun herkes bir "iş" kondurabilir mi? Diyelim mücevhercilik eğitimi almış bir kültür bakanımız var, kendi eserini Kaşıkçı Elması'nın yanına astırmak isterse ne düşünürüz? Hakan Bey'in mülakatında okuduğumuza göre, belediye başkanı bir proje tasarlamış, mimar dostuyla konuşmuş, bir takım müzakereler sonucu ortak bir yere varmışlar, işe koyulmuşlar. Jüri yok, rekabet yok, farklı fikir ve projelere kapı açmak yok. Kurullar var ama güç sahibi olanların kendi işleri söz konusu olduğunda kurulları etkileme imkanı da var. Bu yüzden kamu yöneticilerinin belli işlerden uzak durmasını beklemiyor muyuz? Kötü niyetten veya yasadışı işlerden bahsetmiyorum, doğru olanı yapmaktan bahsediyorum. Şimdi doğru olan yapılmış mıdır?
Köprü dışında eleştirilen birçok proje var. Köprü bir sembol, çünkü iki bin yıldır asıl İstanbul orasıdır. Geri kalan yerlere İstanbul deniyorsa, şehre bir tarihi kimlik atfediliyorsa oranın yüzü suyu hürmetinedir. Tabii bütün Büyükşehir bir şantiye alanı gibi oldu. Şantiye alanları olmasına karşı çıkan kimse tanımıyorum. Ama ne yapılıyor, nasıl yapılıyor? Bunların her birini tek tek düşünmezsek, bu şehir elden gidiyor. Belediyecilik açısından İstanbul'un tarihi yazıldığında, Bedrettin Dalan'dan bugüne ciddi bir devamlılık görülecek. Şimdiki siyasi kadroların hoşuna gitmeyebilir ama belediyecilik açısından bu böyle. Şehrin doğasına, dokusuna pervasızca müdahale etmek, İstanbul'un tarihi dokusunu tanıtma, turizm ve rant tercihlerine kurban etmek, önemli hizmetler yapıyor olmayı kültürel mirasın çarçur edilmesine göz yummamız için yeterli bir argüman sanmak, kesinlikle o günlerin mirasıdır. Dalan, Moldova'da ya da başka bir yerde, ama fikirleri belediyelerde iktidarda.
16-18. yüzyıllarda bütün dünyanın yaşadığını düşündüğümüz çok önemli değişiklikler var. Bu ortaçağdan modern dünyaya geçiş dönemidir. O erken modernitenin beşiklerinden birisi Osmanlı İstanbul'udur. İstanbul'un kemikleşmiş batı-merkezci dünya tarih anlatısını değiştiren bir yeri var. Bunu daha iyi anlamamızı sağlayan yeni bir tarihçilik, sanat tarihçiliği, arkeoloji gelişiyor, çoğu Türkiyeli nice bilim insanı ve yazar-çizer eliyle, dünya çapında sözünü dinleten alimler, yazarlar, sanatçılar... Onların kanaatlerini bir kenara iteceksiniz, hiç dikkate almayacaksınız, ama merak etmeyin "yabancı uzmanlara danıştık", "UNESCO ile mutabakata vardık." Bu da beni çok üzüyor. Bir kamu yöneticisi için UNESCO ile mutabakata varmış olmak kendi kamuoyunu ikna etmekten daha mı önemli? "Biz ne yapsak karşı çıkıyorlar" itirazı hala kimseyi tatmin ediyor mu bilmem. Böyle birileri vardır elbet, her devirde retro tipler vardır ama sözünü ettiğim kamuoyu çoktan aştı oraları. Haliç'in temizlenmesine karşı çıkan mı var? Metro sisteminin yaygınlaşmasından memnun olmayan mı var? Köprüden şehir manzaraları seyredilmesi fikri de çok hoş, ama bu hoşluk köprünün şimdiki şekline bağlı değil.
Çamlıca Camii farklı kesimlerden tepki aldı. Başbakan, İstanbul'un her yerinden görüneceğini söyledi. İstanbul'un her yerinden görünmesinden daha eğlenceli bir kriter olabilirdi, mesela uzaylıların dünyamıza geldiğinde gemilerinden ilk inmek isteyecekleri yer. Şaka bir yana, her yerden görünme kriterini (mübalağa sanatı dışında) ben daha önce duymadım. Daha önemlisi, yine konuşalım, tartışalım yok. "Şu yapacak, şöyle yapacak" deniliyor. Yarışma adına yapılan şey, kamu vicdanında kabul gördü mü? Proje hakkında okuduklarımızda her duyanı güldüren unsurlar var. İstanbul'un plakası 34'müş, o zaman kubbe genişliğini 34 metre yapalım gibi basit literalist yaklaşımlar, kötü şovmen şarkıcıların "sen ve ben" derken kollarıyla bunu resmetmeye çalışması gibi. Ben bundan hicap duyuyorum. Siluet diye tek kelimeye indirgeyip haksızlık ettiğimiz sihirli ve efsunlu manzaralar silsilesi bir kamu hazinesidir. Bu güzellikleri sadece tabiat sunmuyor. Allah vermiş, ecdat da nakış gibi işlemiş. Ecdattan kasıt sadece Sultan Süleyman ve Mimar Sinan değildir. Eremya Çelebi, Yani Usta, Fatma Hatun da İstanbul'u İstanbul yapan ecdadın arasındadır.
Yaşadığımız bir tür Türk modernleşmesi mi? Maalesef Türk modernizmi kadar kendi geleneğine hoyrat olanı az bulunur. Devletin ve siyasilerin ötesinde halk arasında yaygın tercih ve eğilimler de, rant için olsun modern olanın cazibesi için olsun, aynı yönde. Tarihi mirasla yaşama çabası yerine, güncel ihtiyaçlara kestirmeden cevap vermeyi tercih etmişiz.
Yeni Osmanlı söylemi yurtiçinde ve dışında çok konuşuluyor. Osmanlı dirilebilen bir şey midir? Ortalıkta bir Osmanlı hayaleti dolaşıyor. Ama dirilebilen bir şey olduğunu sanmıyorum. Osmanlı kültürüne dair motifleri ve unsurları kullanarak ondan bir şeyler inşa etme çabaları var. Geçen gün mahallede bir fırına girdim. Benden önceki müşteri "Ne çeşit poğaçalar var" diye sordu. Fırıncı, "Peynirli, dereotlu bir de Osmanlı poğaçası var" dedi. "Osmanlı poğaçası nedir" diye sordum tabii. "İçine şunu şunu kattığımız poğaça" imiş. Kısacası bunları küçük işletmelerden, büyük müteahhitlere ve tabii siyasetçilere kadar herkes kullanıyor. Bu sembollerden bir kapital yakalamaya çalışıyoruz. Bir kısmı sevimli modalardır, ama çoğu zaman nostalji endüstrisini veya şişinme ve tahakküm heveslerini besleyen rant araçları, sevmediklerimizi dövmeye yarayan sopalar çıkarıyoruz bu sermayeden. Taraf, Haber: Serkan Ayazoğlu, 09.01.2013 |
|
İSKİLİP ETNOGRAFYA MÜZESİ TARİHE IŞIK TUTACAK
İskilip Belediyesi tarafından “Etnofya Müzesi” olarak kullanılacak 200 yıllık geçmişe sahip tarihi binada restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Çorum Haber, 09.01.2013 |
|
NOEL BABA KİLİSESİ AÇIĞA ÇIKTI
ABD’nin etkili gazetesi New York Times, Antalya Demre’deki Myra antik kentinde çamurların altından çıkan Bizans dönemine ait 700 yıllık ‘Noel Baba Kilisesi’ni yazdı. Tam 800 yıl boyunca Bizans İmparatorluğu’nun önde gelen hac merkezlerinden biri olarak kalan; ancak daha sonra Myra Çayı’nın (Demre Çayı) azgın sularının etkisiyle yaklaşık beş buçuk metre yerin altına gömülen bu tarihi alan, 700 yıl sonra yeniden keşfedilmişti. 2009 yılında başlatılan çalışmayla etrafındaki alüvyonlar temizlenen Noel Baba Kilisesi ve Roma döneminden kalma amfitiyatronun bir kısmıyla bazı mezarlar şimdi yeniden ortaya çıktı.
SAĞLAM KALMASI BÜYÜK SÜRPRİZ Kazı çalışmalarını yöneten Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Nevzat Çevik, sitedeki şapelin yapısal bütünlüğünün büyük ölçüde korunmuş olmasından memnuniyet duyduklarını ifade ederek, “Yani aynı Pompei gibi orijinal kente ulaşmamız mümkün” dedi. Çalışmalarda bulunmamasına rağmen bölgeyi iyi bilen Newcastle Üniversitesi arkeoloğu Mark Jackson ise, “Bu kadar kalın bir çamur tabakası altında olmasına rağmen bu kadar sağlam kalması, gerçekten çok iyi korunan bir enformasyon arşivinin varlığını muştuluyor” şeklinde konuştu.
KEMİKLER ÇALINMIŞTI Asırlar boyu Bizans için önemli bir dini merkez olan Myra, aynı zamanda işgal kuvvetleri için de her zaman dikkat çekici bir alan olmuştu. Yedinci ve dokuzuncu yüzyılda Arapların saldırısına uğrayan Myra, 11. yüzyılda Selçuklu Türkleri’nin eline geçmiş, Aziz Nikola’ya (Noel Baba) ait olduğu düşünülen kemiklerse, kendisini “Papa tarafından gönderildik” diye savunan İtalyan tüccarlarca Bari’ye kaçırılmıştı. Hürriyet, 09.01.2013 |
|
|
BİZİM 'BARNABAS' 2000 MODEL ÇIKTI
Kaçakçılardan ele geçirilen ve 8 yıldır Ankara Adliyesi'nin deposunda tutulan İncil'in sanıldığı gibi "Vatikan'ın yasaklı eseri Barnabas" olmadığı ortaya çıktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınarak incelettirilen eserin bin 500 yıl öncesine ait olmadığı ve 2000 yılında yazıldığı anlaşıldı. İncil, Bakan Ertuğrul Günay'ın verdiği talimatla bir kez daha testten geçirilecek. Hz. İsa'nın öğrencilerinden Barnabas'ın yazdığı İncil, 325 yılında Roma Katolik Kilisesi tarafından yasaklanmıştı. Sabah, Haber: Burcu Çalık, 09.01.2013 |
500 YILLIK ESER BULUNDU
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerince tarihi eser kaçakçılığı yaptığı şüphesiyle takibe alınan S.Y. yakalandı. Şüphelinin üzerinde bulunan İbrahim Halebi'ye ait 'Minyetül Müssali Hanefi Fıkhı' adlı el yazması kitabın 500 yıllık ve son derece önemli bir eser olduğu belirtildi.
VALİ OĞUZ: ÇOK ÖNEMLİ BİR ESER Emniyet teşkilatının çok başarılı bir operasyon gerçekleştirdiğini söyleyen Vali Memduh Oğuz, İl Emniyet Müdürü Mehmet Or'un şahsında operasyonu gerçekleştiren emniyet çalışanlarını tebrik ettiğini belirterek şunları söyledi:
"Osmanlı alimlerinden İbrahim Halebi'nin en önemli eseri olan Minyetül Müssali Hanefi Fıkhı isimli orijinal el yazması kitap emniyetimiz tarafından ele geçirilmiştir. Hanefi fıkhına dair bu eser, milli kültürümüz açısından son derece önemlidir. Nereden baksanız 500 yılın üzerinde yaşı olan çok değerli bir eser. Bazı milletler böyle bir eserle kendi tarihlerini yaratmak isterler. Bu bir tarih meydana getirebilecek kadar önemli bir eser. Sadece kitabın mahiyeti değil, hazırlanışı, yazılışı ve sunuşu bakımından o dönemde milletimizin geldiği yüksek medeniyet seviyesine işaret etmektedir."
Kitabın içeriğinde İbn-i Arabi ile ilgili önemli eleştiriler yer aldığına değinen Vali Oğuz, Muhiddin Arabi'nin Türk tasavvuf dünyasında çok fazla konuşulan bir kişi olduğunu vurguladı. Ele geçirilen kitapta Muhiddin Arabi'nin düşüncelerine yönelik eleştiriler bulunmasının kitabın önemini artırdığına işaret eden Vali Oğuz, şöyle devam etti:
"O nedenle kitabın orijinalinin ele geçirilmiş olması çok önemli bir başarı. İl Emniyet Müdürümüzü ve bu konuda görev yapan arkadaşlarımızı tekrar tebrik ediyorum. Böyle bir operasyonun Isparta'da yapılmış olması bizim arkadaşlarımızın ne kadar dikkatli çalıştığını gösterir. Bu kitap bir hazinedir. Çalınmış bir hazine tekrar bulunmuş. İnşallah yerine iade edilecek ve milli kültür hayatımıza yeniden kazandırılmış olacak."
Kitap bilim adamları tarafından incelendikten sonra müze müdürlüğüne teslim edilecek Isparta Kent Haber, 09.01.2013 |
|
KANUNİ'NİN KALESİNİ 2000 YILLIK TÜRK HARCI AYAKTA TUTACAK
Her yıl çoğunluğu yabancı yaklaşık 60 bin
turistin ziyaret ettiği Marmaris Kalesi ve Marmaris
Müzesi'nde yapılacak yenileme çalışmasının ardından
ziyaretçi sayısının artacağına inandıklarını
belirten Öztekin, bir kimlik kazandırmak amacıyla
müzeye, “Marmaris Arkeoloji Müzesi” adını vermeyi
planladıklarını bildirdi. Radikal, 08.01.2013 |
|
ÜSTÜNDE VİLLALAR BULUNAN DAMLATAŞ MAĞARASI ENVANTERDE YER ALMADI
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
tarafından oluşturulan ’http://www.envanter.gov.tr’
internet sitesinde İstanbul ve Ankara’nın olduğu
gibi ilçelerinin de sit alanları, anıtlar gibi
birçok değerlerinin envanteri çıkarılırken, Damlataş
Mağarası’nın olmadığı ortaya çıktı. Gölbaşı İlçesi
Koruma, Geliştirme ve Turizm Derneği (Göl-Der)
Başkanı İsa Ömercan, "Damlataş Mağarası sit
alanındaydı, neden envanterde görülmüyor, üzerine
yapılan villalardan mı kaynaklı?" diye sordu.
Göl-Der Başkanı İsa Ömercan, Tulumtaş Damlataş Mağarası’nın ilk bulunduğunda 1’inci derece sit alanı olarak ilan edildiğini belirtirken, "Daha sonra 2’nci derece ve sonunda da nasıl olduysa 3’üncü derece sit alanı olarak değiştirildi. Şimdi envanterde bile yer almıyor. Bu durum, mağaranın üzerine yapılan villalardan mı kaynaklıdır?" diye sordu Radikal, Haber: Bayram Türkmez/DHA, 08.01.2013 |
|
BİNLERCE YILLIK İLAÇLAR BULUNDU!
Bilim adamları,
İtalya'nın Toskana kenti açıklarındaki bir antik
Roma
gemi batığında buldukları 2 bin yıllık
ilaç
tabletlerinde çok sayıda farklı bileşene
rastladı. "Proceedings
of the National Academy of Sciences" dergisinde
yayımlanan araştırmaya göre, küçük bir kutu içinde
bulunan 6
tablet, hayvan ve bitki yağlarının yanı sıra çam
sakızı ve çinko içeriyor.
Tabletlerin
göz enfeksiyonunun tedavisi için kullanıldığı
sanılıyor. Habertürk, 08.01.2013 |
|
STRATONİKEİA'DA 725 ESER BULUNDU
Kazı Başkanlığını Pamukkale Üniversitesi’nden Doç.Dr. Bilal Söğüt’ün yaptığı kazılarda 2012 yılında toplam 725 eser gün yüzüne çıkarıldı.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın en fazla önem verdiği kazıların başında gelen Stratonikeia, ölümüne aşkın yaşandığı, gladyatörlerin kenti olmasının yanında, antik, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemini içinde barındıran nadir kentlerden birisi durumunda. Stratonikeia’da yeni müze deposu ile restorasyon atölyeleri, resotarasyonu tamamlanan Hellenistik döneme ait mezarlar, tiyatro, Gymnasion, Bouleuterion, Batı Cadde ve Aga Evleri ile dikkat çeken Stratonikeia, halen içinde yaşanan bir kent olma özelliğini de taşıyor.
KAMULAŞTIRMALAR KAZI ÇALIŞMALARINI ETKİLİYOR Stratonikeia antik kenti içinde Cumhuriyet dönemine ait olan ve halen içinde oturulan evler bulunurken, yıkılan ve restore edilmesi gereken ev ve kazı çalışması yapılacak alanların özel şahıs malı olması çalışmaları olumsuz etkiliyor. Kazı Başkanı Doç.Dr. Bilal Söğüt, “Antik kent içinde 1. derece Arkeolojik Sit alanında bulunan şahıs arazileri, arkeolojik çalışmaların tam olarak yürütülebilmesi ve mevcut eserler ile ilgili tam koruma önlemlerinin alınması için kamulaştırmanın hızlandırılması gerekiyor. Kamulaştırmalar için antik kenti ziyaret eden Kültür ve Turizm Bakanımız gerekirse yeni düzenlemenin yapılacağını ifade etmiştir. Stratonikeia antik kenti içinde bulunan Selçuk Hamamı ile yakından ilgilenen bakanımız, bu yapının tekil olarak restore edilmesi ile ilgili projelerin devam etmesinden memnun kaldı. Bakanlığımız Stratonikeia’yı 2012 yılında olduğu gibi 2013 yılında da desteklemeye devam edeceklerini ve buradaki çalışmalarda maddi sıkıntı olmayacağını belirttiler” dedi.
2012 YILI ÇALIŞMALARI Stratonikeia 2012 yılı çalışmaları çoğunluğu Pamukkale Üniversitesinden olmak üzere 8 ayrı üniversiteden gelen 50 civarında öğretim elemanı ve öğrenciden oluşan bir ekip ile yürütüldüğünü açıklayan Söğüt, “Her öğretim elemanı kendi uzmanlık alanlarına bağlı olarak farklı yapı ve alanlarda çalıştı. Özellikle ağırlık, Tiyatro, Gymnasion, Bazilika, mezarlar ve sur duvarlarında gerçekleştirildi. Antik kentin içinde antik dönemden günümüze farklı tarihlere ait yapılar gezilebilecek duruma getirildi. Antik kentin tamamı Osmanlı Dönemi taş döşeli yollarda dolaşarak gezilebilecek duruma. Stratonikeia’da Grekçe, Latince ve Osmanlıca yazıtların hepsini aynı yapı üzerinde görülebilmektedir. Bu tam anlamıyla bir kültür zenginliğidir” dedi.
725 ESER GÜN YÜZÜNE ÇIKARILDI Stratonikeia antik kenti kazı başkanı Doç.Dr. Bilal Söğüt, 2012 yılı içinde ortaya çıkarılan eserler hakkında verdiği bilgide, “2012 yılı içerisinde Stratonikeia çalışmalarında 725 eser bulunmuş ve bunların 225 tanesi doğrudan vitrine konulabilecek derecededir. Bu eserlerin tüm koruma restorasyon çalışmaları tamamlanırken, Muğla Müzesi’ne teslim edildi. Ayrıca yapılardaki konservasyon ve restorasyon çalışmalarına devam edilirken, bulunan batı caddenin sütunlarından sağlam olanlar ayağa kaldırılmıştır. 10 metre genişliğindeki bu caddeye bakmak, antik dönemde Stratonikeia’nın ihtişamını anlamak için yeterlidir. 2012 yılında Tiyatro, Gymnasion, Batı Cadde, Bazilika, Batı Nekropolü ve Sur Duvarında çalışıldı. Antik kentin içerisine her türlü eserin restore edilebileceği bir alan oluşturuldu. Çalışmalara bu yıl 8 ayrı üniversiteden 50 civarında öğretim elemanı ve öğrenci katılırken, 2013 yılında da aynı şekilde çalışmalara devam edilecek” dedi. Mynet Haber, 07.01.2013 |
|
MATISSE'İN ÇALINAN TABLOSU BULUNDU
"Le Jardin" (Bahçe) isimli 1920 tarihli yağlıboya tablo 11 Mayıs 1987'de, Stockholm'deki Modern Sanatlar Müzesi'nden, balyoz kullanan bir hırsız tarafından çalınmıştı.
O dönemde, belli bir para karşılığında tabloyu müzeye satma girişimleri olduğuna dair bilgiler gelse de, tablonun yeri bulunamamıştı.
Fransız ressam Matisse'in kayıp tablosunun ortaya çıkışı Noel'den kısa bir süre önce gerçekleşti. Polonyalı bir koleksiyoncu tarafından kendisine "Le Jardin" tablosu gösteirlen Essex'li sanat komisyoncusu Charles Roberts, araştırma yapınca, tablonun Matisse'in çalıntı eseri olduğunu anladı.
22 sene önce çalınan parça olduğu uluslararası kayıp ve çalıntı sanat eseri veri arşivi Art Loss Register tarafından doğrulanan tablo, şu an güvenli bir yerde İsveç'e döneceği günü bekliyor. Hürriyet, 07.01.2013 |
|
TROYA MÜZESİ SÜRECİNDE İNŞAAT AŞAMASINA DOĞRU SONA YAKLAŞILIYOR
|
|
"O MÜZELERE HIRSIZ DEMİYORUM AMA..."
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay büyükelçilere bakanlığının çalışmalarına ilişkin bilgi verdi. Günay çalıntı eserlerle ilgili son gelişmeleri anlattı, 1993-2007 arasında yaklaşık 1500 eser Türkiye ’ye iade edilirken, 2007’den bu yana 3 bin 700’ün üzerinde eserin iadesini gerçekleştirdiklerini söyledi. Günay, “Müzeler işbirliği yapmak istediğinde, ‘Envanterinizde çalınmış eser varsa yapmayız’ diyoruz. Şu anda kullanılan, Avrupa’nın yazdığı mevzuat değişecek ve yurtdışındaki eserler buraya dönecek. British Museum, Louvre gibi müzelere hırsız demiyorum. Onlar eserleri bağışla ya da parayla almış olabilirler. Asıl onlar kimden almışsa o eserleri, onlara dava açmalı ” dedi. Günay, dış politikadaki sıkıntılar nedeniyle de İran’ dan gelen turist sayısının yüzde 37, Suriyelilerin yüzde 31.4 azaldığını bildirdi. Habertürk, 07.01.2013 |
|
GÜNAY: ARTIK KAZILAR TÜRK EKİPLERE EMANET
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İzmir’de devam eden 5. Büyükelçiler Konferansı’na katılan büyükelçilere Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çalışmalarına ilişkin bilgi verdi.
Günay, 2007’den bu yana yasa dışı yollarla Türkiye’den yurt dışına götürülen 3 bin 700’ün üzerinde eserin iadesini gerçekleştirdiklerini belirterek, “İnsanlığın gerçek hukuku bir gün yazılacak, Avrupa’nın yazdığı mevzuat değişecek ve yurtdışındaki eserler buraya dönecek” dedi. Günay, Türkiye genelinde kazı çalışması yapılan 161 ören yerinden 119’unda Türk ekiplerin görev aldığını, geçmiş yıllarda yasa dışı yollarla yurtdışına çıkarılmış eserlerin iadesi konusunda azimle çabaladıklarını söyledi.
Milliyet, 07.01.2013 |
|
SURLARIN RESTORESİ İÇİN İLK ADIM ATILDI Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 07.01.2013 |
|
FOSİLLERİN SIRRINI ARAŞTIRIYORLAR
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç.Dr. Arzu Demirel, Burdur'un coğrafya olarak Pliyosen Göl Havzası üzerinde olduğunu belirterek, ''Buradan bakıldığında aslında memeli göçlerinin yer aldığı bir alandan bahsediyoruz. Böyle olunca da Burdur ilinin bu memelilere ev sahipliği yapmış olabileceği son derece akılcı. Nitekim bu fosiller bize bu konuda kanıtları vermekte. Pliyosen döneme, yani yaklaşık 5 milyon yıl öncesine ait çok önemli büyük bir memeli hayvan faunasına sahibiz'' dedi.
Aralarında filgiller, gergedangiller, atgiller, otçullar ve kimi kuş türlerine ait kalıntılar ile yumuşakçalara ait bol miktarda kavkı da bulunan fosiller, incelenmenin ardından yapımı süren Doğa Tarihi Müzesi'nde sergilenecek. MAKÜ Rektörü Prof.Dr. Dr. Mustafa Saatcı ''Fosiller üzerinde yapılan incelemeler arttıkça heyecanımız da artıyor. Çok önemli ve değerli fosiller. 5 milyon yıla kadar uzandığı söyleniyor. Çok heyecanlandırıcı bir rakam. Belki de bunlar bu dalda yeni bir çığır açacak fosiller'' dedi. Burdur Kent Haber, 06.01.2013 |
|
ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ'NDE MECLİS YOLUYLA TALAN: TARİHİ TEKEL BİNASININ YERİNE DÜĞÜN SALONU YAPILACAK!
Cumhuriyet gazetesinden Sertaç Eş'in haberine göre, Atatürk Orman Çiftliği’nde resmi kurumlara tahsisat yoluyla yapılan arsa dağıtımı, “Tarihi çekirdek alan” olarak bilinen tarihi binalara kadar geldi. Uzmanlar bölgedeki binaların birçoğunun “müze değeri” olduğu ve korunması gerektiğini söylese de, yıkım karar ilgili "koruma kurulları"ndan geçti.
TBMM zoruyla kabul edildi
Tarihi çekirdek alan yıkılıyor
Envantere göre bölgede “yeşil alan” olarak tanımlı 7 parça toplam 24 bin 633 metrekarelik arsa da yapılaşmaya açılıyor.
AOÇ’nin Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nın 6. maddesine göre, koruma kurulunun, tarihi çekirdek alanının tümünün 1/1000’lik planını tek seferde onaylaması gerekiyor. Ancak planın “parçacı anlayışla” yapılmasının tarihi çekirdek alanı korumadığına dikkat çekiliyor. Haber Sol, 06.01.2013 |
|
12 YILLIK AYIP SAVCIDA
Camicedit Mahallesi, Şair Mehmet Akif Ersoy Sokak’ta, kentsel sit alanındaki, Reşit Tümer’e ait koruma altındaki, Mehmet Akif Ersoy’un çocukluğunun geçtiği 2 katlı, tescilli kagir ev, 2001 yılında yıkılmıştı. Olay, 12 yıl sonra fark edilince yerel basına yansımıştı. Bayramiç Belediye Başkanı CHP’li İsmail Sakin Tuncer, arşivlerde yaptıkları incelemede, 1 Mart 2001 tarihinde Aytimur Küçükler’in başkan olarak görev yaptığı dönemde Bayramiç Belediyesi olarak, evin yarısının yıkıldığı ve tehlike oluşturduğuna dair tutanak bulduklarını söyledi. Tuncer, durumun Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürü Ertan Korkmaz’a bildirildiğini, müdürün de belediyeye şifaen “Yıkın o zaman” talimatını verdiği belirtti. Tuncer, bu ilginç diyalogun bir gün sonrasında evin yerinde olmadığı fark edilince, belediyenin kurula bir yazı yazıp, evin yıkıldığını bildirdiğinin tutanaklardan anlaşıldığını açıkladı. Tuncer, 7 yıl önce kendisi başkan seçildikten sonra yıkılan ve uzun süreden bu yana otopark olarak kullanılan Mehmet Akif Ersoy’un çocukluğunun geçtiği evin arsasını kamulaştırmak için harekete geçtiklerini söyledi, “Arsayı kamulaştırdıktan sonra üzerine evi yeniden yapacağız” dedi. Bayramiç Cumhuriyet Savcılığı, sit alanındaki evin izinsiz olarak yıkıldığı yönündeki haberler üzerine soruşturma başlatarak, Bayramiç Belediyesi’nden bu süreçle ilgili belgeleri istedi. Evi yakan veya yakanlar tespit edilmesi halinde haklarında yasal işlem yapılacağı belirtildi. Hürriyet, Haber: Fatih Daldal, 06.01.2013 |
|
'REVAKLARI YIKILIYOR' ASPARAGAS ÇIKTI Vatan, Haber: İlker Akgüngör, 06.01.2012 |
|
TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Şanlıurfa Belediyesi tarafından başlatılan Kızılkoyun Projesi kapsamında yaklaşık 400 ev yıkılırken, yıkılan evlerin altından büyüklü küçüklü toplam 59 tarihi mağara gün yüzüne çıktı. Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba'nın "Beni en çok heyecanlandıran proje" dediği Kızılkoyun Projesi'nin tamamlanmasıyla birlikte, Şanlıurfa turizminde yeni bir dönemin başlaması bekleniyor. "Peygamberler Şehri" olarak inanç turizminde turistlerin yoğun ilgisini çeken Şanlıurfa, mağaraları ile de turist çekmeyi amaçlıyor.
Duvarlarında bazı hayvan figürlerine rastlanan ve Roma döneminden kaldığı tahmin edilen mağaralara zarar gelmesini önlemek amacıyla, mağaralar özel güvenlik görevlileri tarafından korunuyor. Etrafındaki yapılardan arındırılan mağaralar için Şanlıurfa Belediyesi tarafından proje hazırlanıyor. Proje kapsamında mağaralarda butik otel, kafe ve restoranlar kurulması bekleniyor. Şanlıurfa Kent Haber, 03.01.2013 |
|
İLGİNÇ MEZARLARIN SIRRI ÇÖZÜLDÜ Sabah, 03.01.2013 |
|
5 BİN YILLIK TARİH AYAĞA KALKIYOR Büyükşehir'in desteğiyle Foça'nın adeta küllerinden doğduğunu belirten Prof.Dr. Özyiğit, önümüzdeki yıl yel değirmenleri projesini tamamlamayı hedeflediklerini söyledi. Kazıları süren Athena Tapınağı'nın restorasyon projelerini tamamlayarak çok önemli bir tarihi değeri ayağa kaldıracaklarını açıklayan Özyiğit, Pers Mezar Anıtı'nın bakım ve onarım çalışmalarının yanı sıra 5 bin yıl önceki ilk yerleşim alanında çevre düzenlemesi yapmayı planladıklarını da söyledi. Özyiğit, sahil yolunda yapılacak düzenleme ile ortaya çıkan dokunun görünürlüğünü artırmayı hedeflediklerini sözlerine ekledi. Sabah, 03.01.2013 |
|
TÜRKİYE ABD'DEN 'İLHAM PERİLERİ'Nİ GERİ İSTİYOR Dr. Tarkan Kahya'nın kaleme aldığı yazı şöyle:
"Kaçak kazılarla Kremna kentinden çalınan mermer
ilham perileri heykellerinin ve Bubon kenti bronz
heykellerinin yurtlarından binlerce kilometre uzakta
ABD'de, J. Paul Getty Müzesi'nde tutsak olmaları
bölgeyle ilgilenen bir bilim adamı olarak beni
harekete geçirdi. İşte istenen eserlerin ve bir
zamanlar sahipsiz olan toprakların hikayesi;
Cümleleri 1990 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde konu ile ilgili tam sayfa haberine taşıyan ise araştırmacı gazeteci yazar Özgen Acar'dır. Konu ile ilgili ayrıca uluslararası basında Connoisseur'da da ilgi çeken bir makale yayımlamıştır.
Yani Jale İnan'dan yaklaşık 60 sene önce heykeller başları ile birlikte yerli yerindeydiler. İnsanın aklına bir kaç soru geliyor; Rott'un gördüğü
heykeller şimdi nerede? Heykellerin başlarını
kopartanlar kimlerdi? Çalınan başlar neredeler?
Kremna'dan bilmediğimiz daha kaç heykel
kaçırılmıştı?
EN AZ 40 MERMER HEYKEL
Getty, heykellerden ilk ikisini 26 Kasım 1968'de Sotheby’s Londra'dan satın almıştı. İlkine 13 bin 122 dolar, diğerine 9 bin 185 dolar ödedi. Üçüncü heykel müzenin koleksiyonuna 1971 yılında katıldı. Dördüncü ve son heykel 1994 yılında 550 bin dolara, Varya ve Hans Cohn'dan satın alındı.
5 HEYKEL NEREDE?
Türkiye’nin Getty’den geri istediği eserler arasında Bubon'unkilere gelince onların hikayesi de bir enterasan. Bubon kenti, Gölhisar İlçesi'ne bağlı İbecik Köyü'nün 2.5 kilometre güneyinde yükselen Dikmen Tepe üzerindedir. 1964 yılında başlayan kaçak kazılar örenyerini perişan bir hale getirir. Akabinde 1967 yılında ABD'de büyük bir bronz heykel grubu ortaya çıkar. Bunlar üstün sanat kalitesi gösteren heykel, torso, baş ve fragmanlardır.
14 HEYKEL Mİ? 20 HEYKEL Mİ?
İnan, Marcus Aurelius torsosunun buluntu yerinin
Sebasteion olduğunu bu günlük sayesinde
kanıtlamıştır. İnan, 1990 senesinde bronz
heykellerin geldiği Bubon Sebasteion'da 11 günlük
kurtarma kazısı yapar. İnan, binanın toplamda 14
heykele ev sahipliğini yaptığını ileri sürmüş, C. C.
Vermeule ise bina için 20 heykelden oluşan bir liste
hazırlamıştır. Ntvmsnbc, 02.01.2013 |
|
DOKUMACILIĞIN 2 BİN 500 YILDIR SÜRDÜĞÜNÜN KANITI
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Assos Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Nurettin Arslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ayvacık bölgesinin günümüzde özellikle hayvancılık konusunda Türkiye’nin en önemli merkezlerinden biri olduğunu söyledi.
İlçe genelinde küçük ve büyükbaş hayvan varlığının fazla olduğuna dikkati çeken Arslan, “Antik dönem de biz Assos’un en önemli gelir kaynaklarından birisinin hayvancılık olduğunu iddia ettik, bunu savunduk” dedi.
Arslan, yörenin coğrafi yapısının hayvancılığa uygun olması nedeniyle, antik kentte en önemli gelir getirici mesleklerden birisinin dericilik olduğunu ifade ederek, “Dericilik, Assos’ta oldukça gelişmiş bir meslek. Sikkeler üzerinde bir inek ya da öküz başının betimlenmiş olması yöredeki hayvancılığın ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermekte” diye konuştu.
Antik dönemdeki dokuma sanatının günümüzden biraz daha farklı olduğunu anlatan Arslan, şöyle konuştu: “Dokumacılıkta koyun ve keçi yünleri kullanılıyor. İp üretimiyle ilgili elimizde yeterli bulgu var. Bunun dışında iplerin dokunup, kumaş haline getirilmesinde kullanılan, antik dokuma tezgahlarına ait ‘ağırşak’ dediğimiz, pişmiş topraktan yapılmış üzerinde bir delik olan dokuma ağırlıkları bulduk. Tezgahın üst kısımında yatay olarak bulunan ahşaba ipler bağlanıp, aşağıya doğru sarkıtılıyor. Sonra bunların uçmaması için her ipin ucuna bu ağırlıklar bağlıyorlar. Ağırlıklar aynı zamanda dokuma sırasında iplerin birbirine karışmamasını da sağlıyor. Daha sonra da dokuma işlemi yapılıyor. Antik dönemde dokuma işlemi, günümüzdekinin aksine yukarıdan aşağıya doğru yapılıyordu.”
Arslan, yaptıkları yüzey araştırmaları sırasında Antik Tiyatro’nun hemen yakınındaki bir alanda buluntuların fazla olmasının, burada küçük bir dokuma atölyesinin olabileceği konusunda görüşler ortaya çıkardığını bildirdi.
Ağırlıkların çeşitli tipleri bulunduğunu dile getiren Arslan, “Kimisi yuvarlak, kimisi küp şeklinde. O dönemdeki insanlar bazen kırılmış bir seramik parçasını bile ortasından delerek ağırlık şeklinde kullanmış. Bu ağırlıkların bazılarının üzerinde damgalar, isimler ya da betimlemeler de bulunuyor. Büyüklükleri de farklı olan bu malzemelerin geçmişi yaklaşık 2 bin 500 yıllık” şeklinde konuştu.
Prof.Dr. Nurettin Arslan, dokumacılığın yörede yaklaşık 2 bin 500 yıldır süre gelen bir meslek olduğunu dile getirdi. Antik dönemden 1920′li yıllara kadar bölgenin, Türkiye’nin en önemli palamut ihraç edilen merkezleri arasında yer aldığına işaret eden Arslan, şunları söyledi: “Assos da antik dönemde uluslararası limanlardan biri. Osmanlı kaynaklarında da bu geçiyor. İhracat yapılan önemli bir liman. Bütün Çanakkale’nin ilçelerinden toplanan palamutlar, develerle buraya getirilip, depolanıyor ve gemilerle ihraç ediliyor. Palamut, dokumada kullanılan liflerin boyanması ile derinin işlenmesinde önemli bir unsur. Dolayısıyla, bölgenin en önemli gelir getirici mesleklerinde kullanılan bir malzeme. Şu anda Ayvacık yöresindeki dokumalar, gerek motif ve renkleri gerekse ipleri, diğer bölgelerdeki dokumalardan farklılık gösteriyor.”
Arslan, Ayvacık’ın antik dönemden günümüze kadar kesintisiz devam eden geleneklerin görüldüğü ender merkezlerden birisi olduğunu sözlerine ekledi. haberler.com, 02.01.2013 |
|
AKYURT'TA ROMA DÖNEMİNE AİT TÜMÜLÜS KAZISI SÜRÜYOR
Kazı çalışmaları iki aşamadan oluşurken birinci aşama alt taraf, ikinci aşama ise tepeden kazı şeklinde yapıldı. Daha önceden kaçak kazılarla tahrip edildiği tespit edilen tümülüste devam eden çalışmalar sırasında 2 adet Osthoteğe (Romalıların ölen kişinin cesedini yaktıktan sonra küllerini koydukları kap) rastlandı. Bunun yanında Roma dönemine ait saydam bir cam matara, parçalı bir iskelet, iskeletin çene kemiği içinde bir gümüş sikke bulundu.
Üç bölümden oluşan asıl mezarın ön odasında ise birinin taşı düşmüş iki altın yüzük ile bir altın sikke ele geçirildi. Bunun yanı sıra toprağın elenmesiyle cam, bronz, seramik ve kemik parçalarına rastlandı.
Kazıyı inceleyen Kültür Varlıkları Müdürü Murat Süslü’nün talimatıyla koruma amaçlı olarak mezarın üstü naylon örtüyle kaplanarak, daha sonra tekrar açılmak üzere kenar kısımları toprak dolu çuvallarla örtüldü. Bu arada Akyurt’un Anadolu Medeniyetleri’nin her döneminde önemli bir yere sahip olduğu biliniyor. İl Gazetesi, 01.01.2013 |
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |