ABD’nin California eyaletinde köpekleriyle yürüyüşe çıkan bir çift kendi arazileri içinde 10 milyon dolar değerinde eski altın paralar buldu. Yaşlı bir ağacın dibinde gömülmüş halde bulunan paralar 1847 ile 1894 yıllarına ait…
Şubat '14 Arşivi |
23 Şubat - 1 Mart 2014 |
|
YAŞAR KEMAL İSTANBUL'DA SÜRGÜNDE Radikal, Yazı: Atilla Birkiye, 28.02.2014 |
|
|
KENTSEL DÖNÜŞÜME AYM'DEN KISMİ İPTAL
CHP
’nin başvurusunu görüşen
Anayasa Mahkemesi,
Kentsel Dönüşüm Yasası'nda, idari işlemlere karşı
açılacak davalarda yürütmenin durdurulmasına karar
verilemeyeceğine ilişkin düzenlemeyi iptal etti. Radikal, 28.02.2014 |
HAYDARPAŞA'NIN YENİ PLANI ASKIYA ÇIKTI!
Haydarpaşa Garı için 2012 yılında onaylanan imar planına açılan davada bilirkişinin verdiği "İstanbul'un terası Haydarpaşa bölünemez " raporunun ardından İBB yeni plan hazırlayarak askıya çıkardı. Yeni planda yeşil alan toplu taşıma peronu oldu, yeraltı otopark sayısı da artırıldı.
Raporda birçok yapılaşma fonksiyonu getirilen Haydarpaşa'nın İstanbul'un terası niteliğinde olduğu belirtilerek doğal afetler sonrasında toplanılacak yer açısından potansiyel oluşturduğuna da dikkat çekildi.
Bilirkişi raporundan sonra İBB Meclisi 13 Aralık 2013'te 1/5 bin ölçekli Haydarpaşa Gar, Kadıköy Meydanı ve Çevresel Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı'nda tadilat yaptı. Planın özü aynen korunarak yeniden hazırlanan plan 7 Şubat'ta askıya çıktı. Plan 30 gün boyunca 7 Mart'a kadar askıda kalacak.
Altı otopark, üstü peron Yeni plana göre TCDD alanının çevresindeki "ticaret alanı" olarak belirlenen bölgede zemin altı otopark yapılabilecek.
Eski planda aktif yeşil alan olan Ibrahimağa Aktarma Merkezi'ndeki alanının altı otopark olarak düzenlenecekti. Yeni planda ise altı otopark olacak bu yeşil alan tamamen ortadan kaldırılarak "toplu taşıma peron alanı" fonksiyonu getirildi. Yeni planda da tarihi gar binasının kültür merkezi, sosyal tesis ve konaklama tesisi fonksiyonu değişmedi.
Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu, yeni gibi sunulan plan yüzünden 2012 yılında açtıkları davanın kadük hale getirildiğini belirterek yeniden dava açacaklarını kaydetti. Muhcu, planda yapılan 2 değişiklik ile aktif yeşil alanlar azaltılırken yeni otopark alanlarıyla da araç yoğunluğunın artırıldığını vurguladı. Yapı, 27.02.2014 |
|
HARRAN EVLERİ İNCELENECEK
HRÜ basın bürosundan yapılan açıklamaya göre, üniversitelerin akademisyenlerinden oluşturulan ekip, Harran Evleri'nin geleneksel konik kubbe mimarisi, kullanılan yerel yapı malzemesi, doğal aydınlatma ve havalandırma kanalları incelenecek.
Ekip, tarafından bina içindeki ve bina dışındaki sıcaklık, nem, rüzgar hızı gibi iklimsel parametrelerin yerinde ölçümü için Harran Kaymakamlığına ait Kültür Evinde deneysel sistem kurup gerekli ölçümler yapacak. Gap Gündemi, 27.02.2014 |
|
SÜRYANİLER MOR GABRİEL'İN TAPUSUNU ALDI
Radikal, Haber: Okan Konuralp, 27.02.2014 |
|
YEDİKULE'DE 'KÜLTÜR VARLIĞINA RASTLANMAMIŞ'
Haberin Yeri, 27.02.2014 |
|
ÇİVİ ÇAKMADILAR BETON DÖKTÜLER
Beykoz’da Küçüksu Kasrı’nın hemen yanında bulunan Küçüksu mesiresi, İstanbul’un az kalan yeşil yerlerinden biri. İSPARK bu alanı otopark yapmak için her şeyi tamamlamış durumda. Bölgede artık kocaman bir beton yığını bulunuyor. İSPARK’ın astığı pankartta ise “Otoparkımız zemin düzeltme çalışmasından dolayı geçici bir süre hizmet veremeyecektir” yazıyor.
PROJEDE OTOPARK YOK
İSPARK: KORUMADA
OLDUĞUNU BİLİYORUZ
OTOPARKÇILIKTAN VAZGEÇSİNLER Semt sakini Selçuk Yılmazer “2 yıl önce Marmara Üniversitesi Sabancı Öğretmenevi karşısına ruhsatsız otopark açtı. 1 yıl uğraşıp kapattırdık. Bu kez İstanbul Büyükşehir Belediyesi otopark için mesireye giriyor. Hizmet üretmesi gereken kamu kurumları otoparkçılıktan vazgeçmelidir” dedi. Yılmazer aynı zamanda “Şu o alanda gördüğünüz ağaçların hepsini 2. köprü şantiyesi kapandıktan sonra bu halk kendi elleri ile dikti” diye konuştu.
Küçüksu Kasrı’nda bulunan cafede çalışan bir vatandaş ise mesire alanına ailecek piknik yapmaya geldiklerini söyleyerek “Zaten rahatça gezebileceğimiz, piknik yapabileceğimiz alanlar az. Beton yığınlarının arasında kaldık” diye sitem etti. Küçüksu Kasrı’na gezmek için gelen bir vatandaş ise, “Bu çok çirkin bir görüntü. Biz buraya rahatlamak için geliyoruz. Ama tek gördüğümüz beton yığını” diye konuştu. Evrensel, Haber: Elif Gümüş, 26.02.2014 |
|
|
KAYSERİ'DE SELÇUKLU UYGARLIĞI MÜZESİ AÇILDI
Tarihteki ilk tıp medresesi olarak bilinen Kayseri’deki Gevher Nesibe Medresesi, restore edilip Selçuklu Uygarlığı Müzesi olarak önceki gün açıldı.
Farklı ülkelerden getirilen Selçuklu minyatürlerinin, bronz heykellerin, işlemelerin ve etnografik eserlerin sergilendiği; dijital uygulamalarla da Selçuklu medeniyetinin anlatıldığı müzede ayrıca çocuk eğitim ve bilgilendirme alanı, günümüzden 800 yıl önce kullanılan tedavi yöntemleri, tedavi odaları gibi birimler de yer alıyor. Toplam 4,7 milyon harcanan müzede engelliler için de uygulamalar bulunuyor. Zaman, 26.02.2014 |
ABD'YE KAÇIRILAN AMFORALAR GERİ DÖNDÜ
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 26.02.014 |
|
10 MİLYON DOLARLIK TARİHİ KEŞİF
ABD’nin California eyaletinde köpekleriyle yürüyüşe çıkan bir çift kendi arazileri içinde 10 milyon dolar değerinde eski altın paralar buldu. Yaşlı bir ağacın dibinde gömülmüş halde bulunan paralar 1847 ile 1894 yıllarına ait…
Toprağın içine saklanan 1427 adet altın paralar tarihi değere sahip… Metal kovalar içinde bunca yıldır bir ağacın altında duran paraları kimin oraya sakladığı ise bilinmiyor.
Tarihi metal paralar konusunda uzman David Hall daha önce Kuzey Amerika bölgesinde bu kadar değerli bir tarihi parayla yüzü yüze hiç gelmediğini söylüyor. Milliyet, 26.02.2014 |
|
RESME DAMGA VURACAK MÜZAYEDE
Son Osmanlı halifesi 2. Abdülmecid’in en yakın dostu ve meslektaşı olan, yurtdışında ‘Türk Ressam’ lakabıyla bilinen Şevket Dağ’ ın yağlı boya interiör, natür mort, peyzaj konulu eserleri ve yağlı boya desen çalışmaları sanat severlerin beğenisine sunulacak. Şevket Dağ’a ait böylesi bir koleksiyonun ilk kez görücüye çıkmasının ve ilk kez bu kadar çok Şevket Dağ eserinin bir araya gelmesinin çok önemli olduğunu belirten Artı Mezat Sanat Galerisi sahibi Jale Tan Tekin, “Geçmişte bir çok alım rekoru kıran Şevket Dağ’ın bu özel çalışmalarının büyük ilgi görmesini bekliyoruz” diyor.
Sanay-i Nefise Mektebi'ni (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) 1897 yılında birincilikle bitiren Şevket Dağ, Türk resim sanatında asker ressamlar kuşağının yetiştirdiği ilk sivil ressamlarımız arasında yer alıyor. 1919 yılında arkadaşları İbrahim Çallı ve Hikmet Onat'la birlikte Türk Ressamlar Cemiyeti'ni kuran Dağ, Mahmudiye Rüştiyesi, Vefa, Galata, Nişantaşı ve Galatasaray Liseleri'nde resim öğretmenliği yaptı. Ünlü ressam Fikret Mualla'nın da hocası. Yurtdışında “Türk Ressamı” olarak bilinen Dağ'ın en ünlü resimlerinden biri, Japon Büyükelçisi tarafından satın alınarak Tokyo Müzesi'ne gönderilmişti. Ayrıca ressam, 1909'da Münih Sergisi'nde altın madalya kazanmış ve Paris'te “Salon des Artistes Français”de üç tablosu sergilenmişti. Şevket Dağ'ın “Ayasofya” isimli bir çalışması, daha önce 2 milyon 150 bin liralıya alıcı bulmuştu.
Müzayedede, Ayasofya Müzesi'nin restorasyonunu yapan İtalyan mimar Gaspare Fossati'ye (1809-1893) ait Ayasofya konulu 7 adet suluboya eser satışa sunulacak. Ayrıca, saray ressamı Fausto Zonaro, Brindesi, Thomas Allom gibi ünlü oryantalist ressamlardan İstanbul peyzajları, Türk resminin duayenlerinden İbrahim Çallı'dan peyzaj ve natürmort konulu yağlıboya eseri ve Hikmet Onat'ın çok nadir olarak resmettiği 40x60 cm ölçülerindeki yağlıboya “natürmort”u da müzayedede yer alacak. Habertürk, 26.02.2014 |
|
FRANSA'DAKİ ŞEHZADE KABİRLERİNİN DURUMU İÇLER ACISI
Başta son halife Abdülmecid olmak üzere Fransa'yı tercih edenlerin büyük bölümü sefalet içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalıştı. Fransa'da hayatını kaybeden hanedan üyelerinden birçoğu ise o dönemde Türkiye'nin kabul etmemesi sebebiyle Fransa hükümeti tarafından Faslılara hediye edilen Bobigny Müslüman Mezarlığı'na defnedildi. Osmanlı hanedan üyelerinin kabirleri bakımsızlık sebebiyle kaybolmak üzere. Kalan birkaç mezar taşının durumu da hanım sultan ve şehzadelerin hatırasına ilgisizliği gözler önüne seriyor.
1937'de açılışı gerçekleştirilen mezarlığa ilk olarak II. Abdülhamid'in kızı Ayşe Sultan'ın eşi Mehmed Ali Rauf; son olarak ise 1973 yılında hayatını kaybeden Sultan V. Murad'ın torunu Şehzade Osman Fuat'ın cenazesi defnedildi. Fakat sadece 1945 yılında hayatını kaybeden II. Abdülhamid'in oğlu Şehzade Ahmed Nureddin'in mezar taşı günümüze ulaşabildi. 1952'de Paris'te bir otel odasında öldükten sonra Ahmed Nureddin'in yanına defnedilen II. Abdülhamit'in diğer oğlu Şehzade Abdürrahim Hayri'nin ise ismi silinmiş mezar taşı günümüze ulaşmış. Diğer mezar taşları ise kaybolmuş durumda. Osmanlı mezarlarının bulunduğu alanın dışında yer alan 5. Murad'ın kızı Selma Sultan'ın mezar taşı da ayakta kalabilmiş.
Bobigny Müslüman Mezarlığı Müdürlüğü yetkilileri, uzun yıllar önce Fransız bir tarihçinin Osmanlı mezarlarıyla ilgili bir çalışma gerçekleştirdiğini söyledi. Osmanlı hanedanı mezarlarını ziyaret eden olmadığını belirten yetkili, ziyaretçisi olan tek hanedan mezarının ise hala Fransa'da yaşayan yazar Kenize Murad'ın annesi merhum Selma Sultan olduğunu ifade etti. Yetkililer, mezarların Türkiye'ye taşınması ile ilgili Türkiye'den gelecek bir talebi ise kabul etmelerinin şu an itibarıyla mümkün olmadığını dile getirdi. Mezarlığın ilk açıldığı yıllarda kayıtların mezarlık imamı tarafından tutulduğuna ve isimlerin yanlış kaydedilmiş olabileceğine dikkat çekti. II. Abdülhamid'in kızı Ayşe Sultan'ın anılarını topladığı ‘Babam Sultan Abdülhamid' kitabında bahsedilen Bobigny Müslüman Mezarlığı'nda yatan Osmanlı hanedanından bazılarının isimleri ise şu şekilde: Rabia Peyveste Hanım (Sultan II. Abdülhamid'in eşi), Şehzade Ahmed Nureddin (Sultan II. Abdülhamid'in oğlu), Şehzade Abdürrahim Hayri (Sultan II. Abdülhamid'in oğlu), Şehsuvar Hanım (Halife Abdülmecid'in eşi), Pınardil Fahriye Hanım (Şehzade Abit'in eşi), Şehzade Osman Fuat (Sultan V. Murad'ın torunu), Damad Mehmed Ali Rauf Bey (Ayşe Sultan'ın eşi), Ayşe Sıdıka Hanımsultan (Sultan Abdülmecid'in torunu), Selma Sultan (V. Murad'ın torunu). 1944 yılında Paris'te hayatını kaybeden son Halife Abdülmecid'in naaşı ise dönemin Türk hükümetinin kabul etmemesi üzerine 10 yıl Paris Büyük Camii'nde bekletildikten sonra Medine'ye götürülerek Cennet'ül Baki Mezarlığı'na defnedilmişti. Zaman, Haber: Ferhan Köseoğlu, 26.02.2014 |
|
"KARA BAHTLI" KONAK!
Karakaş Konağı’nın 13 yıllık serüveni şöyle:
RESTORASYON 2001 YILINDA BAŞLADI Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Malatya merkez Niyazi Mısri Caddesi'nde bulunan tarihi Karakaş Konağı için restorasyon çalışması 2001 yılında başlamış ve 3 ayrı restorasyon ihalesi sonucunda o dönem yaklaşık 530 bin TL para harcaması yapılmıştı. Karakaş Konağı’nın bu dönem Malatya Evi veya Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılmasına karar verildi.
ÇATISI OLMAYAN KONAK, AÇILMADAN TADİLATINA BAŞLANDI 2003 yılında kesin teslimi yapılan Tarihi Karakaş Konağı hizmete girmeden 2004 yılında, Etnografya Müzesi'ne dönüştürme çalışmaları sürerken, konağın çatısı olmaması sebebiyle kerpiç binaya suların sızması nedeniyle 3 yıl sonra yeniden onarımına başlandı. Karakaş Konağı'nın daha önceki orijinal yapısında olan çatısının yapılmaması nedeniyle yağmur sularının etkisi ile kerpiç duvarları dökülmeye başladı.
Kültür ve Turizm Müdürü Derviş Özbay, o dönemi binanın çatısının yapılıp, iç döşemesinin gerçekleştirilmesinden sonra turizmin hizmetine açılacağını belirterek, "Bir yılı aşkın süredir tamamlanan bina, bazı eksikleri nedeniyle açılamadı. Kerpiç binaya su sızmalar ortaya çıktı. Çatısı ve iç dizaynının yapılmasından sonra açılışı gerçekleştirilecek" konuşmuştu.
ÇEVRESİ KAMULAŞTIRILAMADI Restore edilen tarihi Karakaş Konağının, hizmete girmeden dökülmeye başlamasıyla başlayan serüveni, çevresindeki kamulaştırma yapılması gereken alanlarla ilgili sorunlarda yaşandı. 17 Şubat 2005 tarihinde kamulaştırma ile ilgili açıklamada bulunan Kültür ve Turizm Müdürü Derviş Özbay, "Malatya Etnografya Müzesi olarak kullanılacak olan binanın iç dizaynın biran önce bitirilmesi gerekiyor" demiş ve Karakaş Konağı'nın en önemli sorunlarından birinin konağın etrafındaki 2 bin 544 metrekare alanın kamulaştırılması olduğunu aktarmıştı. Özbay şunları söylemişti; "Kamulaştırma için takriben, 200 bin YTL (200 milyar lira) ödeneğe ihtiyaç var. Bakanlığımızın kamulaştırma için mutlaka kaynak sağlaması gerekir. Ayrıca konağın korunması için acilen koruma güvenlik memuruna da ihtiyaç vardır."
Karakaş Konağı’nın çevresindeki o zaman boş olan alanlar kamulaştırılmayınca, çevresine iş merkezleri yapıldı.
"BELEDİYE BURAYA NASIL RUHSAT VERİYOR ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL" Dönemin Malatya Kültür Sanat Derneği Başkanı Yaşar Karaasla,n 20 Ocak 2006 tarihinde tarihi Karakaş Konağı’nın çevresindeki boş alanlara belediyenin inşaat ruhsatı vermesine tepki göstermiş ve şunları söylemişti; "Tarihi bina önüne bina yapılması, tarihi yapının görünümünü kapatır. 610 bin YTL para harcanarak restore edilen binanın önü kapanınca, hiçbir özelliği kalmaz. Ayrıca belediye buraya nasıl ruhsat veriyor, anlamak mümkün değil. Kültür ve Turizm Müdürlüğü neden müdahale etmedi?" demişti.
Kültür ve Turizm Müdürü Derviş Özbay ise Karakaş Konağı'nın önüne yapılan inşaatı kendilerinin geçtiğimiz aylarda durdurduklarını, ancak inşaatı yapan kişinin Adana Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na müracaat ederek, inşaat yapma iznini aldığını açıklamıştı.
“UYAN SUNAM UYAN” TÜRKÜSÜ İÇİN KLİP ÇEKİLDİ Nisan 2005’te o dönem Malatyaspor’un da sponsor olduğu Sanatçı Şükriye Tutkun, albümündeki "Uyan Sunam Uyan" adlı Fahri Kayahan'a ait olan Malatya türküsünün klipini Malatya'da çekmiş ve mekanlardan biriside Tarihi Karakaş Konağı olmuştu. Bir bölümü tarihi Karakaş Konağı'nda çekilen klipte Malatyalılar da oynarken, Sanatçı Tutkun ise klipte melek rolünde yer almıştı.
MEV KONAĞA TALİP OLDU Merkezi İstanbul'da bulunan Malatya Eğitim Vakfı'nın o dönemki başkanı Şaban Taçyıldız, 4 Haziran 2006 tarihli açıklamasında Tarihi Karakaş Konağı’nı işletmek üzere talipli olduklarını belirtti. Tarihi Karakaş Konağı'na talip olduklarını dile getiren Taçyıldız, konağı 'Geçmişten Geleceğe Malatya Kültür Evi' olarak kente kazandırmayı düşündüklerini söyledi. Taçyıldız, başta Malatya Valiliği olmak üzere yetkili mercilerle yazışmaların yapıldığını, valiliğin de konuya olumlu baktığını ifade etmişti. Kültür ve Turizm İl Müdürü Derviş Özbay ise, 7 Temmuz 2006 tarihli açıklamasında Karakaş Konağı'nın Malatya Eğitim Vakfı'na devri ile ilgili çalışmalarında Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde devam ettiğini kaydetmişti.
KÜLTÜR BAKANI ÇOK SİNİRLENDİ Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, 26 Ağustos 2006 tarihinde geldiği Malatya’da Karakaş Konağı ile ilgili olarak oldukça ilginç bir şekilde tepki göstermişti. Karakaş Konağı’nın durumunun Malatya Valiliği ziyaretinde sorulması üzerine Bakan Koç,oldukça gergin dakikalar yaşanmıştı. Valilik ziyareti sonrasında beraberindeki dönemin Milletvekilleri ve dönemin Valisi Osman Derya Kadıoğlu ile birlikte Karakaş Konağına giden Bakan Koç, konağın restorasyondan sonra hiç kullanılmadan dökülmesi karşısında, "İçine can koymazsanız, canı çıkar" demişti. Karakaş Konağı'nın Malatya Eğitim Vakfı'na kiralanması durumunda ise, bakanlık olarak herhangi bir ödenek vermeyeceklerini söyleyen Bakan Koç, bu konuda Valiliğe yetki vereceklerini belirtmişti.
ÖZEL İDAREYE DEVİR Kültür ve Turizm İl Müdürü Derviş Özbay 2 Ekim 2006 tarihli açıklamasında Tarihi Karakaş Konağı'nın Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından Malatya İl Özel İdare Müdürlüğü'ne devri için çalışma yapıldığını açıkladı. Konak bir süre sonra İl Özel İdaresi’ne devredildi. Konağın Malatya Eğitim Vakfı’na devri konusunda bu dönemde bir gelişme yaşanmadı.
ÇATI 4 YIL SONRA YAPILMAYA BAŞLANDI Tarihi Karakaş Konağı’nın yapılan restorasyon çalışması sonrasında 2003 yılında kesin tesliminin yapılmasından 4 yıl sonra çatısı da yapılmaya başlandı. Çatısı yapılmadığı ve dam kısmındaki izolasyonunun da standartlar ölçüsünde yapılmaması nedeniyle duvarları dökülün ve bir bölümü de yıkılan Karakaş Konağı’nın çatısı 9 Mayıs 2007 tarihinde yapılmaya başlandı. Bu dönem konak İl Özel İdaresi’ne aitti. Konağa onarımı esnasında projeye dahil edilmeyen çatısı için Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından olumlu karar verilmesi üzerine çatı yapılmasına başlandı.
YENİ ÖNERİ: KÜLTÜR SANAT MERKEZİ OLABİLİR Dönemin Valisi Halil İbrahim Daşöz, 24 Mayıs 2007 tarihinde Karakaş Konağı’nı ziyaret ederek, incelemelerde bulunmuş ve "Konakta eksik olan çatı kısmı yapılıyor. 36 bin YTL'lik malzemeyi biz aldık. İşçiliğini ise 5 konakları onaran Kartalkaya firması üstlendi. Bazı sıva bölümleri de yapılacak. Sanırım 50 - 55 bin YTL ile hizmete açılır hale gelecek" demişti.
Tarihi binanın Malatya'nın mahalli yemeklerinin sergileneceği yer, kültür sanat merkezi olabileceğini aktaran Vali Daşöz, "Bu tarihi yapıyı Malatya'nın kültür ve turizmine kazandıracağız" şeklinde konuşmuştu. Dönemin İl Özel İdare Genel Sekreteri Ali Kazgan ise 12 Ağustos 2007 tarihli açıklamasında, yapılan çalışmaların Karakaş Konağı'nın orjinaline uygun olarak yürütüldüğünü söylemiş ve konağın kültür ve turizm amaçlı olarak kullanılacağını belirtmişti.
VAKIF MÜZESİ İÇİN BAŞVURU Ocak 2009 döneminde Tarihi Karakaş Konağı'nın Vakıf Müzesi yapılması için çalışma başlatıldığı kamuoyuna duyuruldu.
2007’de İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği'ne devredilen Karakaş Konağı'nın Vakıf Müzesi teklifi nedeniyle yeniden Kültür ve turizm İl Müdürlüğü'ne devredildiği açıklandı.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün Karakaş Konağı'nı Vakıf Müzesi olarak kullanmak amacıyla yaptığı başvuru Kültür ve Turizm Bakanlığı'na iletildi. Vakıf Müzesi'nde tarihi vakıf eşyalarının sergileneceği duyuruldu. Konak bir süre sonra süresiz olarak Vakıflar Bölge Müdürlüğüne devredildi.
SÜRESİZ OLARAK VAKIFLARA VERİLDİ 9 Nisan 2010 tarihinde dönemin Malatya Milletvekili Fuat Ölmeztoprak, Karakaş Konağı'nın hizmete açılması için 76 bin TL ödenek ayrıldığı ve Vakıf Eserleri Müzesi olarak hizmete açılacağı açıkladı. Milletvekili Ölmeztoprak, konuyla ilgili olarak yaptığı yazılı açıklamada, Malatya Merkez Vakıf Eserleri Müzesi (Karakaş Konağı) Müzolojik hizmet alanlarının tasarım, etüt ve proje çalışmalarına bu yıl için 76 bin TL ödenek ayrıldığını söyledi. Milletvekili Ölmeztoprak, Malatya Merkez Niyazi Mahallesi'nde bulunan mülkiyesi Maliye hazinesine ait iken müze yapılmak üzere Malatya Vakıflar Bölge Müdürlüğüne geçen yıl süresiz tahsisinin gerçekleştirilen Karakaş konağın güvenliğinin de sağlandığını belirtmişti.
BAŞBAKANIN ULUSA SESLENİŞİ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Ocak 2011 tarihli Ulusa Sesleniş Konuşmasında Tarihi Karakaş Konağı ile ilgili bölümde yer aldı. Başbakan Erdoğan; “Malatya Karakaş Konağı restore edildi ve müze haline getirildi” demişti.
BU KEZ TÜRSAB DEVREYE GİRDİ Kullanılması için sürekli alternatif kullanım projeleri sunulan Karakaş Konağı için TÜRSAB’da gündeme geldi. Dönemin Valisi Ulvi Saran 10 Mayıs 2011 tarihli açıklamasında Karakaş Konağının Türkiye Seyahat Acantaları Birliği'ne (TÜRSAB) verileceğini açıkladı. TÜRSAB Malatya Bölge Müdürlüğü'nün Karakaş Konağı'nda hizmet vereceğini aktaran Vali Saran, TÜRSAB'ın böylece Malatya'nın tarihi ve kültürel yerlerini tur kapsamına alacağını vurguladı.
KARAKAŞ KONAĞI BU KEZ DE MALATYA BAROSU'NA VERİLDİ Sürekli devir konusu ile gündeme gelen ancak hiçbir şekilde kullanılmayan Karakaş Konağı için en son olarak gündeme gelen proje Malatya Barosuna devredilmesi oldu.12 Ağustos 2011 tarihli Malatya Valiliği’nin resmi açıklamasında şu ifadeler yer aldı; "Valiliğimiz ve Türkiye Barolar Birliği arasında varılan mutabakatla, tarihi Karakaş Konağı'nın Türkiye Barolara Birliği'nce restore edilerek Malatya Barosu hizmet binası olarak kullanılmasına karar verilmiştir. Varılan mutabakat ile Karakaş Konağı'nın aslına uygun olarak restore edilerek ilimiz turizmine kazandırılması yanında, konağın belirlenen 'Koruma Amaçlı Kullanım Kuralları' doğrultusunda kullanılması ile restorasyon sonrasında da uzun süreli korunması sağlanmış olacaktır."
KONAK BARO’YA DEVREDİLDİ 23 Kasım 2011 tarihinde Karakaş Konağı, imzalanan protokolle Barolar Birliği'ne devredildi. Valilik'de düzenlenen protokol imza töreninde bir konuşma yapan Vali Ulvi Saran, "Barolar Birliği genel başkanı ile görüşmemizde konuyu iletmiştik. Yapılan anlaşmayla 33 yıllığına Karakaş Konağı'nı kiralıyoruz" dedi. Saran ayrıca, burasının tekrar bir onarımdan geçirileceğini, masraflarını Baro karşılamak üzere İl Özel İdaresi Koruma ve Uygulama Bürosu tarafından binada düzenlenme yapılacağını kaydetti. Baro Başkanı Eyüp Kutlubay ise, Barolar Birliği tarafından Karakaş Konağı için 192 bin TL gönderildiğini belirterek, düzenlemenin bitmesinin ardından konağın lokal ve hukuk merkezi olarak kullanacaklarını ifade etmişti.
SONRA İPTAL VE.. Eylül 2013’te yaşanan gelişme ile Tarihi Karakaş Konağı yine hizmete açılmadan ortada kaldı. Barolar Birliği’ne verilen konak, yeniden alındı.İl Genel Meclisi’nin Eylül 2013’te aldığı kararda; Karakaş Konağı’nın restore edilerek kültürel ve turizm amaçlı olarak kullanılmak üzere 2 yıllığına İl Özel İdaresine tahsis edilen Karakaş Konağının sosyal ve kültürel amaçlı kullanılmak üzere Hazineden 33 yıllığına İl Özel İdaresi adına kiralanmasına karar verilmesinden sonra akabinde söz konusu Karakaş Konağı restore edilmek üzere Barolar Birliği tarafından İl Özel İdare hesaplarına 192 bin TL ödenek aktarıldığı, ancak Maliye Hazinesi tarafından tahsis edilen bir yerin ikinci bir kişi veya kuruluşa verilemeyeceğinden verilen devir işlemi iptal edildi ve Barolar Birliği tarafından İl Özel İdaresi hesaplarına aktarılan 192 bin TL ödeneğin Barolar Birliği’ne iade edilmesi kararlaştırıldı.
Alınan bu karar ile Karakaş Konağı,restore edildiği 2001 yılından beri kullanılmadan yeniden atıl vaziyette kalmış oldu. Eylül 2013’ten bugüne kadar geçen süreçte ise Karakaş Konağı için yeni bir gelişme yaşanmadı ve konak kaderine terk edildi. Malatya Haber, Haber ve Fotoğraf: Burhan Karaduman, 25.02.2014 |
|
ADAYLARIN KÜLTÜR-SANAT ALANLARINDAKİ VAATLERİ NE?
Belediye başkan adayları belli oldu. Hepsi esip gürlüyor. Hürriyet, Yazı: Doğan Hızlan, 25.02.2014 |
|
1600 YILLIK BAZİLİKA ALTI CAM TEKNELERLE GEZİLECEK
Radikal, Haber: Serkan Ocak, 25.02.2014
Antik kaynaklar, Romalı askerler tarafından İznik Gölü kıyısında öldürülen Aziz Neophytos'un naaşının önce bazilikanın içine gömüldüğünü, 740 yılında meydana gelen depremin ardından da mezarın yakındaki Koimesis Kilisesi'ne götürüldüğünü belirtiyor. Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Mustafa Çetin de mezar kapağının açık olmasının antik kaynakları doğruladığını vurguladı.
Depremde göle gömüldü
Yaşanan deprem nedeniyle bazilikanın zeminin örtüldüğünü düşündüklerini de kaydeden Prof.Dr. Çetin, "Enkazın kaldırılması durumunda mozaik kaplamalı zemin döşemesi dahil tüm birimleri sualtında görebiliriz. İznik ile birlikte Bursa'nın kültür ve dinler tarihi açısından önemli bir çekim merkezi olmasına da katkı sağlayacak bu yapıda arkeolojik çalışmalar büyük önem taşımakta. Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü olarak bilimsel çalışmayı yürütmeye hazırız" dedi. Bursa'da Bugün, 26.02.2014 |
|
FETHİYE'DEKİ TELMESSOS ANTİK TİYATRO TURİZM SEZONUNA YETİŞMEYECEK
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2012 Eylül
ayında başlatılan ve 2014 Mart ayında bitirileceği
açıklanan yenileme çalışmaları, kamulaştırma ve
proje tadilatlarındaki gecikmelerden dolayı turizm
sezonu sonunda tamamlanabilecek. Sabah, 24.02.2014 |
|
"TÜRK SANATININ YARAMAZ ÇOCUĞUYUM"
Kendisini 'Türk sanatının yaramaz çocuğu' olarak tanımlayan Balkan Naci İslimyeli yeni sergisini Bozlu Art Project'te açtı. 'Arka Yüz' sergisi vesilesiyle biraraya gelip, merak ettiklerimizi sorduk. Bozlu Art Project’te açılan son sergisi ‘Arka Yüz’ ile insan yüzünü yine zengin bir ekran olarak kullanıyor. Ancak buradaki portreler itilmiş, saklanmış, kendi iradesiyle karanlığa gömülmüş veya toplumun karanlığa ittiği yüzlere ait. İslimyeli ile ‘Arka Yüz’leri konuştuk.
Portre alanı ile sorgulayıcı bir ilişki geliştirmişsiniz. Sonunda neyle karşılaşmayı umuyorsunuz, neyin peşindesiniz?Portrelerle ilişkim İtalya döneminde başlıyor. Burada örneklerini göreceğiniz gece yüzleri aslında gece yarısı Floransa’sından seçilmiş yeraltı portreleri. İtalya dönemindeki en çarpıcı izlenimim Pentimentolar oldu. Sanatçı bir resmi bitiriyor ya da henüz bitirmeden hoşnut kalmıyor üzerine bir kat çekiyor. Yeni bir astarla tekrar başlıyor resime. Zamanla bu katlar şeffaflaşıp inceldikçe birbirinin altından yavaş yavaş görünmeye başlıyor. Zaman katları, benim sanatımın en önemli parçalarından biri. Yani geçmişi, bugünü ve bunlara bağlı olarak gelecek hayallerini bir arada düşünme edimi. Benimkisi belleğe yönelik bir sanat. Arkamızda çok büyük bir birikim var. Yapmaya çalıştığım, kendi bireysel tarihimizin birikimiyle insanlık birikimini bir arada yoğurup gelecek projeksiyonu elde etmek. Resimlerimi de hep bindirilmiş katmanlar halinde yansıttım. Bu özellkle portrelerde böyle oldu. Çünkü aslında derinlemesine bakarsanız bir insan yüzünün, tarihin tüm acılarını tüm sırlarını yansıttığını, üzerinde biriktirdiğini göreceksiniz. ‘Arka Yüz’ deki portrelerle insanlık tarihinin karanlık yüzü ile mi yüzleştirmek istediniz bizleri?Portrecilik Batı’da başladı. Geleneksel portreler aydınlıktır, varsıllık sembolüdürler. Ben bu geleneği tersyüz etmek istedim. Benim ilgilendiğim modern dünyanın ve geçmişin itilmiş, ötekileştirilmiş yüzleri. Karanlık yüzleri, gece ortaya çıkan yüzler. Bir yüz bir insanın, bir toplumun bütün yalanlarını, sevgilerini, uğradığı şiddeti, ikiyüzlülüğünü hatta çok yüzlülüğünü yansıtabilir. Hayatla en hakiki savaşı veren, en doğrudan tipler, topluma omuz atan başkaldıran itilmiş insanlardır. Onların portreleri beni büyülüyor. Çünkü onlarda çok hakiki bir mücadelenin izleri, derinliği var. O yüzden gece yüzleri benim yaptığım en hakiki yüzlerdir.
İnsan sureti sizin için sisteminde kontrolünde bir köle mi? Hiç mi duygu ve düşüncelerine dair gerçek anlamlar okunmaz çağımızın yüzünden?Bize biçilmiş giysilerle makyajlarla, yüzlerle dolaşıyoruız. Ben bunu ahlaken yargılıyor değilim. Sistem bunu getiriyor, sistem yüzümüzü eskitiyor. Sistem yüzümüzü boşaltıp yeni yüzler çiziyor. Ne olmamız gerektiğini buyuruyor. Ve bunlar hep yüzümüzden başlıyor, merkez yüz. Önceki sistemler dayatmıyordu. Geçmişte yüz, ayrıcalıklıların projekte edildiği bir yanılsama alanıydı. Ama kapitalizm insan benliğini yeniden yarattığı gibi yüz de çiziyor. En alt kesim kendi varolma nedeniyle kendi yüzünü çiziyor, daha hakiki bir yüz çiziyor. Bence Ortaçağ’dan daha feodal bir kulluk dönemi yaşıyoruz. Kapitalizm demokrasi gibi özgürlük gibi globalizm gibi yumuşatıcı aksesuarlarla bizi yönetiyor. Müthiş bir kölelik dönemi bu. Ne vücudumuz bize ait, ne yüzümüz bize ait, ne giydiğimiz şeyler bize ait. Yüzlerinden çok ellerindeki çantaları, telefonları ile var olan bir insan topluluğu var dışarıda. Böyle yapmacık bir süreç.
Birey üzerinde sıklıkla duruyorsunuz. Peki ‘Arka Yüz’ün gece suretleri birey olabilmişler mi yoksa geniş bir cemaate mi mensuplar? Aslında sistemin empoze ettiği birey görünümü altında sizi cemaate dahil etmek, toplumda kastlar yaratmak, en üst kasta ulaşmak için insanları kışkırtmak. Alttan yukarıya doğru canhıraş bir yarış var, insanlık dışı bir koşu var. Bakıldığında televizyonlardaki bütün eğlence programları insanların benliğini öznelliğini istismar eden, sınıf atlama duygusunu körükleyen sadist oyunlar. Sistem Roma dönemindeki gladyatör savaşları gibi bunlara sizi ortak ediyor, seyircisi yapıyor. Kimse de bunun ayırdında değil. Kölelik dediğimiz şey bu. Başta bahsettiğimiz o toplum dışına itilmişlerde daha kuvvetli bir öznellik var. Onlar bireysel olarak ayakta duruyorlar ve cemaate mensup gibi dursalar da varolmak için birbirlerine de düşmanlar.
Radikal’de de yayınlanan genç sanatçılara ironik öğütler niteliğindeki 34 maddelik listeyle söz yerini buldu mu sizce? O gençlere bir takılmaydı. Bana alınmayacaklarını düşünüyorum. Çünkü Türk resminde varolan jenerasyonun önemli bir kısmını yetiştirmiş bir hocayım. Ciddi bir eleştiriydi. İnsanlar o kadar konformistler ki hiçbir şeyi kendi üstlerine almıyorlar. Ama ben adrese gittiğine eminim. Siz vatansever bir kuşaktan geliyorsunuz.
Günümüzde gerek sanat alanında gerekse başka alanlarda gençler kapitalizmin kısakacı altında. Sizinkisi gibi bir kuşak yeniden mümkün mü? Gezi olayları bu konuda bizi heyecanlandırmalı mı?Gezi olayları bizim yakın tarihimizde yaşadığımız en radikal en anlamlı direniş, hatta bizim kuşağın direnişinden bile anlamlı. Çünkü bu birikmiş bir sabrın, o birikimi göstermediği düşünülen hatta umurunda olmadığını sandığımız bir kuşağın patlaması karşı çıkışı oldu. Bence harikulade önemli bir şeydi ve bütünüyle bir sanat eseriydi. Bizim gibi düzeni değiştirme amacında değillerdi, bizimkisi romantik bir hareketti. Şimdiki gençler ise “Bize karışmayın, biz özgür bir ülkede yaşamak istiyoruz” diyorlar. Bu da çok insanı bir talep. Kapitalizm bir hapishane aslında. Malesef özendiğimiz şey onun sunduğu özgürlüklerle sınırlı. Daha ötesini düşünemiyoruz.
“Türkiye beni anlamadı” demişsiniz. Bugün itibariyle insanların sizi ve yaptıklarınızı anladığını düşünüyor musunuz? Hayır düşünmüyorum. Ama hiç kimse anlamadı demek de nankörlük olur. Ben cezamı çekiyorum aslında. Risk aldım. Toplum bana onun yanıtını veriyor. Sürekli kendimi yeniledim. Sürekli değişik açılardan temel bir takım gerçeklerin etrafında dönerek galerileri şaşırttım, koleksiyonerleri şaşırttım. Onlar benim yenilenme sürecimi ihanet gibi gördüler. Sonuç olarak ben Türk sanat ortamının huysuz, yaramaz çocuğuyum. Radikal, Haber: Evrim Şener, 24.02.2014 |
|
464 YILLIK KURŞUNLU HAN VİRANESİ! Habertürk, 24.02.2014 |
|
BAKANLIK YEDİKULE'DE TARİHİ BOSTANI GÖREMEDİ
Radikal, Haber: Elif İnce, 24.02.2014 |
|
![]() |
ÖPÜŞEN POLİSLERE 575 BİN DOLAR
İngiliz grafiti sanatçısı Banksy'nin bir eseri, ABD'nin Miami kentindeki açık artırmada 575 bin dolara alıcı buldu. Müzayede Evi, Sanatçının 2005'de İngiltere'nin Brighton kentindeki Prens Albert Barı'nın duvarına sprey boya ile yaptığı "Kissing Coppers" adlı eserinin, adının açıklanmasını istemeyen bir koleksiyoncu tarafından satın alındığını açıkladı. Habertürk, 24.02.2014 |
EHL-İ BEYT MÜZESİ DAİM OLDU
Radikal, 24.02.2014 |
|
MODA'NIN 'BOŞ' KÖŞKÜ
Paşaların yaşadığı, öğrencilerin eğitim gördüğü Moda’daki Mahmut Muhtar Köşkü, kaderinin yeni dönemecinde. Uzun yıllar Kadıköy Lisesi olarak hizmet veren yapı, kültür evi olarak restore ettirilmek isteniyor ama gerekli izin hala çıkmadı.
Yapıda billur tokmakların açtığı kapılar Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın başarılarına da açıldı adeta. 1860 yılında Harbiye’yi birincilikle bitirip sadrazam oldu. Önemli bir bilim ve eğitim insanıdır. Uluslararası saat sistemi ve miladi takvime geçmeyi öneren ilk Osmanlı yöneticisidir. Darüşşafaka Cemiyeti’nin kurucularındandır. Oğlu için satın aldığı köşkün kaderinin eğitimle kesişmesi hoş bir tesadüf olsa gerek...
TEKNOLOJİSİYLE ÜNLÜYDÜ Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın oğlu Mahmut Muhtar Paşa da babasının izinden gitti. Bahriye Nazırı oldu. Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kızı Prenses Nimetullah Sultan ile evlenerek köşke yerleşti. Bu yerleşim, o zamana kadar levantenlerin yaşadığı Moda’ya Türk ailelerin gelmeye başlaması açısından önemli. Köşk bundan sonra, 1897-1929 yılları arasında burada yaşayan Mahmut Muhtar Paşa adıyla anıldı.
Teknolojisiyle de ününe ün kattı köşk. Anadolu yakasına henüz elektrik gelmemişken bahçeye kurulan sistemle elektrik sağlandı köşke. Merkezi ısıtma sistemi döşendi. Kabartma desenli petekler, bronz at ve geyik heykeller, çeşmeler, tavan ve duvar süslemeleri, Morano vitraylı mitolojik figürlerle süslü pencereler, mermer korkuluklar köşke şıklık ekleyen detaylar arasındaydı.
MİMARİSİ GÖZ KAMAŞTIRIYOR Duvarlarla çevrili, dikdörtgen planlı, neoklasik yapı, mimari özellikleriyle de göz kamaştırıyor. Bodrum, giriş ve sofadan oluşan mermer köşkün kuzey, batı ve doğu cephelerinde birer kapısı bulunuyor. Doğu kapısı hareme, dört sütunlu ana giriş kapısı ise selamlığa açılıyor. Girişteki karşılıklı ve eş planlı altı oda misafirler, sofadaki odalar ev sakinleri, son kattaki odalar ise hizmetçiler için yapılmış. Üçüncü kata çıkılan ve hizmetçilerin kullandığı merdivenler konağı mutfağa bağlıyor. Köşkün bahçesinde ise selamlık, kapalı bir manej, ahırlar, mutfak, kiler ve yemekhane bulunuyor.
Bahriye Nazırlığı’ndan sonra Berlin’de sefirlik yapan Mahmut Muhtar Paşa İstanbul’a dönerek köşke yerleşti. Ancak beklenmedik bir olay ailenin hayatını kökten değiştirdi. Paşa, nazırlığı sırasında Osmanlı Donanması için İngiltere’ye ‘Sultan Osman’ ve ‘Reşadiye’ zırhlılarını sipariş edip bedelini ödemişti. Ancak bu gemiler Osmanlı’ya teslim edilmedi. Paşa ‘hazine hakkının kaybına sebep’ten yargılanıp suçlu bulundu. Bedelini faiziyle ödemesine karar verildi. 22 bin altını ödeyen Paşa, ‘ailesinin adına leke sürüldüğü için’ ülkeyi terk edip Mısır’a yerleşti. 1935’te bir gemi yolculuğunda hayatını kaybetti. Felaket bununla bitmedi aile için. 1952’deki Mısır ihtilalinde varlığını kaybeden aile İstanbul’a döndü.
1959’DA BAKANLIĞIN OLDU Aile köşke döndü ama borçları ödemek için 1956’da bir müzayede düzenlendi. Bu müzayedede Fransız heykeltraş Louis Doumas’ın 1864 yılında yaptığı ve Emirgan’daki Atlı Köşk’e ismini veren bronz at heykeli Sabancı ailesinin, Divan Oteli’nin simgesi geyik heykeli Koç ailesinin, bina ve arazi ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın oldu.
Mezunları kültür evi yapmak istiyor Milli Eğitim Bakanlığı köşkte Kadıköy Kız Lisesi’ni açtı. 2002’de karma eğitime geçilmesiyle Kadıköy Lisesi, 2008’de İstanbul Kadıköy Lisesi adını aldı. Akademik ve spordaki başarılarıyla önemli bir eğitim kurumu olan okulun özellikle basketbol alanında çok sayıda Türkiye ve dünya derecesi var. Okulun 14 bin mezunu arasında milletvekili Bihlun Tamaylıgil, oyuncu sanatçı Esra Akkaya, Şebnem Bozoklu, Açelya Elmas, Işıl Yücesoy, sporcu Etkin Kerimoğlu, Aysun Kaya gibi isimler bulunuyor.
Köşk, günümüzde kullanılamaz durumda. Mezunlar Derneği’nce tüm çalışmaları bitmiş olan binanın restorasyonu için hala gerekli izinlerin çıkması bekleniyor. Mezun olduğum okula, bir numarayla kaydolup mezun olan ilk kişi Gaye Barlas ve onun dönemindeki öğrencilerin bez pabuçlarla dolandığı köşkü gezerken çok hüzünlendim. Köşkün daha fazla hasar görmeden müzesi, sergi salonları olan bir kültür evine dönüşmesini bekliyor. Star, Haber: Belkıs Kamut Aktürk, 23.02.2014 |
|
ZİNDAN TURİZM
Körfez sermayesi
Damas Gayrimenkul tarafından 2008’de satın
alınan tarihi Zindanhan, ‘turizm alışverişi’
için çok katlı mağaza (Department Store) olarak
hizmete açılacak. Tüm kiracılarıyla kontrat
süreleri dolduktan sonra, tamamı Damas Türkiye
tarafından ‘mağaza’ olarak kullanılmak üzere
yeniden tasarlanan 2500 metrekarelik yapının en
üst katında 600 metrekarelik Surplus restoran
hizmete başladı. Zindanhan’da antika, gümüş,
porselen, şekerleme de satılacak. Damas
Gayrimenkul Genel Müdürü ve Zindanhan
Mücevherat Yönetim Kurulu Üyesi Gökçe Atuk, “Bu
bina önceden de turizm alışverişi için
kullanılıyordu. 2008’de aldıktan sonra
kiracıların kontrat sürelerini bekledik ve
Damas’ın patronajında çok daha değerli bir ‘çok
katlı mağaza’ ve Türk Osmanlı mutfağının en
güzel örneklerinden biri olan Surplus restoran
ile yola çıkıyoruz” dedi. Damas’ın mücevherde
çok güçlü bir marka olduğunu da hatırlatan Atuk,
şöyle konuştu: “Bölge
İstanbul’un gözbebeği. Restoran olarak da
tarihi dokuya uygun bir mutfak şarttı. Dorak
Holding ile anlaştık. Çünkü Dorak,
restorancılıkta, incoming turizmde, otelcilikte
ve turizm alışverişinde çok güçlü bir grup.
Dorak ile aynı zamanda binaya da büyük bir
müşteri potansiyeli yakaladık. Surplus çok iyi
bir restoran, alt katlarda turistlere yönelik
çok amaçlı mağazalar kurduk. Mücevher, saat,
antika, gümüş, porselen, şekerleme ve tarihi
doku içinde sunulabilecek her şey.” Hürriyet (Kısaltarak), Haber: Sadi Özdemir, 23.02.2014 |
|
METAL DEDEKTÖRLE HAZİNE BULDULAR
Almanya'da ormanlık bir arazide metal dedektörle izinsiz bir arama çalışması yapan bir kişi Roma döneminden kalma 1 milyon euro değerinde hazine buldu. Sabah, 23.02.2014 |
|
MİMAR SİNAN'IN HAZİNELERİ Türk sanatı için yol gösterici niteliğindeki sergide öne çıkan 10 başyapıtı inceledik, ortaya ilginç ayrıntılar çıktı.
1)Osman Hamdi Bey,
Radika, Haber: Oğuz Erten, 23.02.2014 |
|
![]() |
PEYGAMBERİN DOĞDUĞU YER REZİDANS UĞRUNA YIKILACAK
Suudi Arabistan’da yapılması planlanan yeni bir rezidans inşaatı için Peygamber Hz. Muhammed’in doğduğu yer üzerine yapılan Mescid-i Haram’ın bazı bölümlerinin yıkılacağı açıklandı.
Suudi Bin Ladin Grubu tarafından gerçekleştirilecek inşaat ile bölgeye bir rezidans ve Kraliyet Sarayı inşa edilmesi gündemde. Hz. Muhammed’in doğduğu binanın yerinde bugün bir halk kitaplığı bulunuyor. Ancak yeni inşaat nedeniyle bu binanın bir kısmının yıkılacağı ortaya çıktı. Suudi Kraliyet ailesinin kutsal bölgede yapmayı planladığı değişiklikler ise dünyadaki Müslümanların tepkisine neden oldu. Milliyet, 23.02.2014 |
MİMAR ERDOĞAN'A CAMİ BEĞENDİRMEK
Malatya’da bir işadamı hayır için memleketine bir
cami yaptırmak istiyor. Bunun için Türkiye’nin
tartışmasız en iyi mimarlarından biri olan Nevzat
Sayın’ın kapısını çalıyorlar. Nevzat Sayın daha önce
cami yapmamış ancak projeye ilgi duyuyor ve kabul
ediyor. Cami projesine başlamadan önce Türkiye’nin
dört bir tarafındaki camileri dolaşıyor. Sadece
camileri gezip incelemekle kalmıyor, Anadolu’da cami
mimarisinin tarihçesi üzerine de akademik bir
araştırmaya girişiyor. Nevzat Sayın, Malatya’nın
tarihini incelediğinde Osmanlı döneminde yıldızı çok
parlak olmasa da şehrin Selçuklular dönemindeki
cazibesini fark ediyor. Bunun üzerine Selçuklular
dönemindeki camileri incelemeye başlıyor. Bildiğiniz
gibi Türkiye’de cami denilince akla ilk gelen kubbe
oluyor. Kubbeler cami mimarisinde o kadar çok
kullanılmış ki artık bir süre sonra neredeyse
kubbesiz cami yapmak günah sayılabilecek bir noktaya
ulaşılmış! Radikal, Yazı: Cüneyt Özdemir, 23.02.2014 |
|
MÜZELER 'ONLINE' DENETLENECEK
Uşak Arkeoloji Müzesi’nden çalınan ‘Kanatlı Denizatı’ broşu, geçtiğimiz yıl mart ayında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Almanya’dan alınarak Türkiye’ye getirilmişti. Bakanlık, bu ve benzeri hırsızlık hadiselerinin yeniden yaşanmaması için bir proje başlattı. Proje çerçevesinde bütün müzeler ‘online’ denetlenecek. Bu kapsamda müzelere internet sistemi kuruluyor. Müzelerin güvenlik kameralarından gelen görüntüler, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde toplanacak. Bakan, bakanlıktaki üst yöneticiler ve genel müdür, tek tuşla bütün müzelerin kamera görüntülerini canlı izleyebilecek ve online denetleyebilecek. Çorum’da 1917 yılında yapılan kazılarda bulunan ‘Boğazköy Sfenksi’, bir başka örnek. Bakım için götürüldüğü Almanya’dan bir daha getirilemeyen ‘Boğazköy Sfenksi’, eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın girişimleriyle 94 yıl sonra bulunduğu topraklara dönmüştü. Bunun yanı sıra Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nden yıllar önce çalınan tabloların bir kısmı iş dünyasına yapılan operasyonda ele geçirilmişti.
TÜRSAB’IN İŞLETTİĞİ MÜZE SAYISI 154’E ÇIKTI Ülkemizdeki müzeler, tarihi ve kültürel objeler bakımından zengin. Ancak yeterince tanıtılmadığı için ziyaretçi sayıları beklenenin altında kalıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzelerin modernize edilerek işletilmesi için 2010 yılında çalışma başlatmıştı. Bu kapsamda Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), 49 müzenin modernizasyon ve işletme ihalesini aldı. Üç yıldır süren bu çalışma Ekim 2013’te genişletildi. TÜRSAB, bu sefer 105 müze ve ören yerinin daha işletmesini Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü’nden (DÖSİMM) aldı. 105 müzede gişe işlemlerini devralmaya başladı. Yeni dönemde müzelere ziyaretçi erişimini kolaylaştırma hedefleniyor. Örneğin Ankara’da bulunan Roma Hamamı Açıkhava Müzesi’nde park alanı bulunmadığı için turist otobüsleri gelemiyordu. Burada yapılacak yenileme çalışmasıyla 10 otobüslük alan açılacak. Ayrıca 70 yıl önce yapılan prefabrik kazı evi kaldırılarak yerine turistlerin dinlenebileceği kafeterya kurulacak. Müzeleri gezmeyi özendirmek için de daha çok tanıtım yapılacak ve satış imkanları artırılacak. Zaman, Haber: Ünal Lİvaneli, 23.02.2014 |
|
SARAYIN HALILARI ÇÜRÜDÜĞÜYLE KALDI
2003 yılının Nisan ayında Dolmabahçe Sarayı’nın çatı onarımındaki hata nedeniyle yağmur sularının borulardan sızarak Muayede Salonu’ndaki eşsiz nitelikteki tarihi halıları ıslattığı, ancak halıların görevliler tarafından bakıma verilmek yerine rulo yapıp bir odaya kaldırıldığı ve burada çürümeye terk edildiği öne sürülmüştü. Soruşturma sonucunda 7 görevli hakkında ‘’görevi ihmal’ suçundan dava açıldı. İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi, yapılan yargılama sonucunda yalnızca Dolmabahçe Sarayı Müdür vekili Pelin Aykut Saçaklı’ya altı ay hapis cezası verirken bunu da erteledi. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin bu kararı geçtiğimiz yıl onamasıyla karar kesinleşti.
TBMM’den alacak davası
2 Eylül 2003’te Dolmabahçe Sarayı’nda basın toplantısı yapan dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç, ıslanarak çürüyen 6 tarihi halı için ‘‘Bu halıların gerçek sahibi halkımızdan özür diliyorum’’ demiş ve eklemişti: “İhmaller olmuştur. Göz ardı edilmiştir. Bildiğiniz gibi saraylar entrikanın bol olduğu yerlerdir. Eskiden de böyleydi, şimdi de böyledir.” Vatan, Haber: Glçin Acar, 22.02.2014 |
|
ERDOĞAN'IN ÇILGIN PROJESİ AYASOFYA VE RUHBAN OKULU MU?
Yerel seçimlere gidiyoruz ama bütün hesaplar cumhurbaşkanlığı seçimine göre yapılıyor. Bugünün şartlarında 'Gül-Erdoğan' ikilisine dayalı senaryolar ön planda. AKP’nin yüzde 40 üzeri oy alması durumunda Başbakan Erdoğan’ın 'köşk’e çıkacağı beklentisi yaygın. 17 Aralık etkisi, artan kutuplaşmanın yüzde 50 oyu zorlaştırdığı, bu yüzden Erdoğan'ın yerinde kalmayı tercih edeceği son günlerde daha çok konuşulur oldu. 3 dönem kuralını değiştirmeye dönük baskılar arttı. Başbakan Erdoğan da artık eskisi gibi bu taleplere tepki vermiyor.
|
|
TARİHİ CAMİLERE VEFA Sabah, Haber: Hasan Ay, 22.02.2014 |
|
KARABÜK'TE 173 YILLIK ÇEŞME VE ÇAMAŞIRHANE RESTORE EDİLECEK
Vali İzzettin Küçük, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çeşme ve çamaşırhanenin korumaya alınarak restorasyona karar verdiklerini söyledi. Tarihi yapının üzerindeki kaybolmaya yüz tutmuş süslemelerin aslına uygun hale getirileceğini anlatan Küçük, "İl genelindeki her tarihi yapı gelecek kuşaklara yaşatılarak aktarılıyor. Çeşmenin ve arkasında bulunan çamaşırhanenin çevresel etkiler sebebiyle özgün özelliklerinin bazılarını kaybetmesi nedeniyle restorasyonuna karar verildi. Tescilli çeşmenin onarımıyla ilgi rölöve-restitüsyon ve restorasyon projelerini Karabük Üniversitesi Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü üstlendi. Restorasyon, kısa sürede tamamlanacak. Tamamlandıktan sonra çeşme kullanıma açılacak ve çamaşırhane müze olarak kullanılacak" diye konuştu. Star, 19.02.2014 |
|
TARİHİ KÖPRÜNÜN RESTORASYONUNA TEPKİ Karayollarının iş makinesiyle yaptığı çalışma sonrasında sular altında kalsalar bile eserlerin geçmişteki gibi korunacağı ifade ediliyor. Çalışmaların bitmesi ve Hasankeyf’in baraj suları altında kalmasından sonra korunan eserlerin, su altı turizmine kazandırılacağı belirtiliyor. Karayollarının iş makinesiyle yaptığı çalışmalarda Artuklu Köprüsü ayaklarının zarar görmediği, iş makinelerinin tarihi kalıntıya yaklaşmadan etrafına set çekildiği ve sudan korunmasına yönelik bir çalışma olduğu ifade edildi. Batman Gazetesi, 14.02.2014 |
16 - 22 Şubat 2014 |
|
DENİZİN ALTINDAKİ 5 BİN YILLIK ORMAN |
|
EMEK SİNEMASI PROJESİNE SUÇ DUYURUSU
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde düzenlediği “Mimarlığın Yerel Forumu III- Diren İstanbul” toplantısında konuşan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yüksek Mimar Mücella Yapıcı, Emek Sineması projesinde Cercle d’Orient binasının korunması gereken ön tarafındaki yapıya ve diğer bölümlerine çalışmalar sırasında zarar verildiği için İstanbul Yenileme Alnaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı. Suç duyurusu yapılanlar arasında Kamer İnşaat ve Beyoğlu Belediyesi yetkilileri bulunuyor.
Emek Sineması projesini yürütenler arasında yer alan Kamer İnşaat’ın ortakları arasında 17 Aralık yolsuzluk rüşvet operasyonunda gözaltına alınan Osman Ağca da bulunuyor. Emek Sineması’nın yıkılarak üst katlarındaki projenin iptal edilmesiyle ilgili İstanbul 9. İdare Mahkemesi’nde açılan dava devam ediyor. AVM olarak planlanan Emek Sineması projesinde Cercle d’Orient binasının iç bölümlerinin yenilenmesi ve Emek Sinemasının üst katlara taşınması öngörülüyor.
Yapıcı, ayrıca Şişli Etfal Hastanesi’nin başka bir yere taşınacağını belirterek hastane alanına AVM yapılacağını belirtti. Sol Haber, Haber: Rıfat Doğan, 21.02.2014 |
|
KUŞKAYASI YOL ANITI'NA TURİST AKINI
Roma, Bizans, Cenova ve Osmanlı’dan kalan tarihi eserleri müzedeki arkeolojik ve etnografik kaynaklarıyla 3 bin yıllık tarihi geçmişe sahip Amasra İlçesi'ndeki yol anıtı, bölgenin tarihi geçmişini yansıtan eserler arasında ilk sıralarda yer alıyor.
MS 41-54 yıllarında Roma İmparatoru Tiberus Germanious Claudius döneminde, Doğu Eyaletleri İnşa Ordusu Komutanlığı görevinden sonra yaşam boyu Pontus Valiliği’ne atanan Gaius Julius Agilla tarafından yaptırılan, Anadolu’da benzeri bulunmayan anıt, turistlerin ilgisini çekiyor.
Amasra Kaymakamı Mehmet Yıldız yaptığı açıklamada, Kuşkayası Yol Anıtı’nın Anadolu’da benzerinin olmadığını söyledi. Yaklaşık 2 yıl önce tarihi geçmişine ve özelliğine yakışır şekilde anıtın çevresini düzenlediklerini anlatan Yıldız, “Anıt çevresine ışıklandırma ile araç parkı için de yol kenarına düzenleme yapıldı. Anıta çıkan merdivenlerin basamaklarının tarihi ve doğal ortama uygun biçimde yenilenmesi ve çevre düzenlenmesinin ardından ziyaretçi sayısında artış olduğunu gördük” diye konuştu.
Yıldız, anıtı yılda
yaklaşık 200 bin kişinin ziyaret ettiğini
vurgulayarak, şunları kaydetti:
Kuşkayası Yol Anıtı Roma dönemine ait ve kemerli niş içine oyma tekniğiyle yapılan anıtta, “toga” giyimli bir insan figürü ve nişin sağındaki sütunun üzerinde kartal motifi yer alıyor. İki kitabesi bulunan ve kayaların oyulmasıyla oluşturulan anıttaki kartal, Roma askerlerinin sınırsız gücünü temsil ediyor. Birbirini tamamlayan kitabelerde, ”Devletler arası barışın ve dostluğun anısına, İmparator Germanious’un yüceliği için Gaius Julius Aguilla dağı yardı ve bu dinlenme yerini kendi özel ödeneği ile yaptırdı” ifadeleri yer alıyor. nationalturk.com, 21.02.2014 |
|
AMASRA'DA MEDENİYETLERİN İZİ ARANACAK
Bartın’ın, resmi kazı yapılmamasına karşın tesadüfen bulunmuş eserlerle Türkiye’nin en zengin müzelerinden birine sahip olan Amasra İlçesi'ndeki Bedesten'de kazılara başlanacak.
Sesemos adıyla MÖ 12. yüzyılda Fenikeliler’in kıyılar boyunca oluşturduğu kolonilerle kurulan ve İranlı Prenses Amastrist’in yönetimi döneminde en parlak zamanını yaşayan Amasra, 3 bin yıllık tarihi geçmişin izlerini taşıyor.
Helenistik, Arkaik, Klasik, Roma, Bizans, Ceneviz, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait çok sayıda eserin bulunduğu bildirilen ilçede, Amasra Müze Müdürlüğünün başkanlığında kazı yapılması planlanıyor.
Karabük Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulunun kazıya izin verdiği ilçede, çalışmalara başlanabilmesi için Devlet Planlama Teşkilatı Kültür Yatırımları Fonu’ndan talep edilen ödenek gönderilmesi arkeologları heyecanlandırıyor.
Pişmiş toprak ve cam, gözyaşı şişeleri, altın ve bronz süs eşyaları ile inşaat temel kazılarında bulunan heykelcikler, bilezikler, olta iğneleri, haçlar, silahlar, kandiller ve kaplarla dolu müzenin, Bedesten mevkisinde çıkacak eserlerle daha da zenginleşmesi amaçlanıyor.
Sahile 1,5 kilometre uzaklıkta olan ve Roma Eyalet Meclis Sarayı olarak yapıldığı sanılan Bedesten’de gerçekleştirilecek kazılarda, Roma ve Bizans dönemine ait kalıntılara ulaşılacağı tahmin ediliyor.
“UNESCO için önemli argüman” Amasra Kaymakamı Mehmet Yıldız, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Amasra’nın doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihi birikimiyle kültür turizmi açısından da önem taşıyan merkez olduğunu söyledi.
Bedesten mevkiindeki 1. Derece Arkeoloji Sit Alanı’nda kalan kısımda kurtarma kazısı taleplerinin uygun görüldüğünü anlatan Yıldız, şöyle konuştu: “Ödeneği hazır olan kazı çalışmalarına nisan veya mayıs ayında başlanacağını öngörüyoruz. Şu anda Bedesten ve akropol içerisi ve çevresindeki bütün temizlik çalışmaları bitirildi. Uzun yıllar sürecek kazı çalışmaları ilçe turizmine de büyük katkı sağlayacak. Zaten burada en önemli amacımız, ilçemize gelen yerli ve yabancı turistlerin bir görünürlük faaliyeti olarak ilgisini çekebilmek. Bugüne kadar da gelen turistler bizi ‘Bu kadar zengin tarihi olan bir yerde bir kazı çalışması olmuyor’ diye hep sorguladılar. Burada antik tiyatromuz, akropol var. Amasra’nın görünür kalesi ve diğer unsurlarını da sayarsak yer altından neler çıkabileceğini hep birlikte hayal edebiliriz.”
Yıldız, kazılarda çıkabilecek eserler ve yapılar konusunda ciddi beklentilere sahip olduklarını ifade ederek, “Kazı çalışması Amasra’da yıllardır planlanan bir durum. İnşallah bu dönemde gerçekleşecek ve biz de ilk kazmayı vurmayı heyecanla bekliyoruz. Kazı alanı yerli ve yabancı turistlere açık olacak ve kazı alanında gezi yapılmasına izin verilecek. Bu sayede turistler bu önemli çalışmaya tanıklık edebilecekler” diye konuştu.
Amasra’nın “Ceneviz Ticaret yolunda Akdeniz’den Karadeniz’e kadar Kale ve Suru Yerleşimleri” başlığı altında UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne de eklendiğini anımsatan Yıldız, kazı çalışmalarının ilçenin kalıcı listeye girebilmesi adına önemli bir argüman olacağını da kaydetti. haberler.com, 21.02.2014 |
|
FENER BALAT'TA ACELE KAMULAŞTIRMA DURDURULDU
Danıştay, Fatih Belediyesi'nin Fener Balat'ta dört mahallede planladığı kentsel dönüşüm için çıkarttığı acele kamulaştırma kararını durdurdu: 'Acele kamulaştırma savaş gibi olaganüstü durumlarda kullanılır.
İptal üstüne iptal!Fatih Belediyesi’nin GAP İnşaat’la ortaklaşa yürüttüğü proje kapsamında UNESCO’nun tarihi miras listesinde yer alan ve İstanbul ’un en eski yerleşim alanlarından Fener-Balat’ın Tahta Minare, Molla Aşkı, Balat Karabaş ve Atik Mustafa Paşa mahalleleri 5366 sayılı kanun kapsamında ‘yenileme alanı’ ilan edilmiş, tarihi binaların çoğunun yanlızca cephesi ayakta kalacak şekilde yıkılması planlanmıştı. 278 bin metrekarelik alanda butik otel, rezidans ve ofis yapılmasını öngören avan proje, 2012’de ‘hukuka, kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına’ uygun bulunmayarak İstanbul 5. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi. 2013 Mayıs’ta İstanbul 1. İdare Mahkemesi bölgenin sosyal yapısını değiştirerek mevcut nüfusu yerinden edeceğini belirttiği imar planları hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi. Radikal, Haber: Elif İnce, 21.02.2014 |
|
AOÇ'DE YÜRÜTME DURDURULDU!
Atatürk Orman Çiftliği’nde yıkılan Marmara Oteli’nin bulunduğu alanda sit kararının kaldırılmasını yargı durdurdu. Ankara 18. İdare Mahkemesi’ne konuyu taşıyan meslek odaları, AOÇ içerisinde bulunan sit kararının kaldırılmasına dava açmıştı. Mahkeme, bilirkişi incelemesi yapılana kadar kararın yürütmesini durdurdu.
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Ali Hakkan; “Bu karar, sitin kaldırılmasını isteyen koruma kurulu kararına açtığımız davada alınan yürütmeyi durdurma kararıdır, önemli bir karardır. 63886 ada ve 5 parselin tarihi sit statüsünün düşürülmesi istenen alan, eski Marmara Oteli’nin bulunduğu, AOÇ’nin tarihi çekirdek alanıdır. Karar olumlu ve sevindirici, tüm AOÇ için kararın verilmiş olmasını isterdik” dedi.
Mimarlar Odası Ankara Şube Genel Sekreteri Tezcan Karakuş Candan; “AOÇ’de 25 davamız var. Bu kararla Marmara Oteli’nin bulunduğu alanda sitin kaldırılmak istenmesi, bilirkişi incelemesine kadar engellendiği anlamına geliyor. Süreç uzamadan Aksaray’ın bulunduğu yerde yürütmeyi durdurma kararı keşke verilebilseydi. Bugün Aksaray’ın yerinde yeşil bir AOÇ alanı olacaktı. Diğer davalarımızın da yürütmeyi durdurma ile sonuçlanmasını umuyoruz; karar, yürüttüğümüz AOÇ mücadelesi için örnek bir karardır, çok önemlidir. Hatırlarsak kısa süre önce TBMM Kongre Merkezi yapılacak alanda bilirkişi incelemesi yapılamadan lojmanlar yıkılmıştı. Bilirkişi incelemesi yapılana kadar yürütmenin durdurulması örnek olmalıdır. Artık sık sık karşılaştığımız Koruma Kurulları’nın sit alanlarındaki sit statülerini kaldırma yönündeki kararları ise çok manidar bir şekilde ‘Koruma Kurulları neyi koruyor?’ sorusunu bizlere sorduruyor” ifadelerini kullandı. Yapı, 20.02.2014 |
|
HALİÇ METRO KÖPRÜSÜ, TARİHE BİR GARABET OLARAK GEÇECEK
İstanbul Metrosu’nun Taksim- Yenikapı hattı açıldı. Hayırlı olsun. Bu hattın ve Bağcılar’a uzanacak ikinci hattın açılmasıyla birlikte Yenikapı şehrin en büyük transfer merkezine dönüşecek. Önce size gözlemlerimi aktarmak istiyorum:
Bu yapıyı yeniden işlevlendirilmesi gereken bir mekan olarak görmek mümkün. Buraya yerleştirilen İSMEK mağazası (?) işportacılara bile verilse çok daha iyi görünümlü olurdu.
Diyeceksiniz ki istasyon Unkapanı tarafında yer alabilirdi. Vezneciler’e de istasyon yapılmayabilirdi. Köprü tek hatlı ve bir yay çizecek şekilde tasarlanabilirdi. Ayaklar ortada yer alabilirdi ve bir ayak daha konarak bu zarif köprü taşınabilirdi, vs. vs.... Artık bunları tartışmak için çok geç. Bu köprü tıpkı Yenikapı dolgu alanı gibi bir garabet olarak şehrin tarihine geçecek. Neden doğru dürüst tartışamadık? Büyükşehir yönetimi neredeyse bir on yıl boyunca itiraz edenlerin köprüye karşı olduklarını, bitmiş olan tünellere rağmen köprüyü engellemeye çalıştıklarını düşündü. Sorunu kamu projelerinden pay alma, rant mücadelesi gibi algıladı. Bir anekdotla bitireyim: 2000’li yılların başında Tünel Meydanı’nı inşaattan kurtarmak için mücadele verirken (bilmeyenler için söyleyeyim, az kalsın Tünel Meydanı metro girişi ve havalandırma binası inşaatı ile yok ediliyordu) önerilerimizi kendisine iletmek için Büyükşehir Belediyesi’nin genel sekreterinden (Dursun Ali Çodur) randevu aldık. Bu kişi “Siz metroyu engellemeye çalışan gruptansınız” diyerek bizi büyük hiddetle karşıladı. “Metro yapılmasın diye uğraşıyorsunuz” diye üzerimize geldi. Yardımcı olmak, hatanın önüne geçmek için geldiğimizi ısrarla söylememize rağmen az kalsın kendisinden dayak yiyecektik. Güç bela derdimizi anlattık, kendisini sakinleştirmeyi başardık ve sonuçta bir ay gece gündüz çalışarak Tünel Meydanı’nı kurtardık. Halkı bilgilendirerek, alternatifleri toplantılarla tartışmaya açarak projeyi değiştirmeyi başardık. Peki, Haliç Metro Köprüsü’nde bu neden olmadı? Bu soruyu sormaya hakkımızın olduğunu düşünüyorum. Sorunları bir güç mücadelesi gibi algılayan önyargılı siyasetçilerin proje yönetimini bilmedikleri anlaşılıyor. Önyargılar ortadan kalktığında İstanbul gibi bir şehirde çok daha iyi bir yönetim olabileceğine inanıyorum. Taraf, Yazı: Korhan Gümüş, 20.02.2014 |
|
156 TARİHİ YAPIYI PLANDAN SİLDİLER!
Fatih’teki 156 tarihi yapının imar planından silindiği ortaya çıktı. Fatih Belediyesi’nin 2005 yılında yayınlanan 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planlarında var olan ve envanter kayıtlarına giren 102 camii, 34 tarihi tekke ve medrese, 20 tarihi hamam ve çeşme, 2012 yılında kabul edilen yeni 1/1000’lik koruma amaçlı imar planlarına işlenmedi. Söz konusu tarihi yapıların bulunduğu alanlar yeni planda ticarethane, konut ve turizm tesisi olarak gösterildi. Eminönü Eski Belediye Başkanı Lütfi Kibiroğlu, imar planının iptal edilmesi için dava açıldığını bildirdi. Fatih Belediyesi, 1/1000’lik imar planlarının Büyükşehir Belediyesi tarafından yapıldığını, kendilerinin de 2012 yılındaki planlarda tarihi yapıların yer almadığı konusunda Büyükşehir Belediyesi’ni uyardıklarını ifade etti. Kibiroğlu ise imar planlarına Fatih Belediyesi’nin itiraz hakkı bulunduğunu belirterek “Neden itiraz edilmedi” diye sordu.
COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ KAPATILDIFatih Belediyesi, beş gün önce belediye sınırları içindeki yerlerin imar planındaki ve şimdiki durumunu fotoğraflı olarak görme imkanı sağlayan Coğrafi Bilgi Sistemi programını kapattı. Coğrafi Bilgi Sistemi programı yerine 2012 imar planının ham hali konuldu. Eski programda ada ve parsel numarası girildiğinde arsanın durumu kolaylıkla öğrenilebiliyordu.
İMAR PLANINDA OLMAYAN TARİHİ YAPILAR:2012’deki imar planında bulunmayan bazı tarihi yapılar şöyle: Küçük Kovacılar Hamamı, Kule Hamamı, Üçler Camii, Cuma Tekkesi, Çerağa Tekkesi, İmrahor Camii Medreseleri, Etyemez Tekkesi, Arpa Emini Mektebi, İnas Rüştiye Mektebi, Ayşe Hatun Tekkesi, Hamza Paşa Camii, Hacı Ferhat Camii.
Fetih Gazisinin mezarı akaryakıt istasyonu olduİmar planından silinen camilerden biri de İstanbul’un fethine katılan Hacı Muhyiddin Efendi’nin türbesinin bulunduğu Ekmekçi Muhyiddin Camii. Caminin alanı yeni imar planında ticaret alanı olarak görülüyor. Caminin yerinde bugün akaryakıt istasyonu bulunuyor. İstanbul’un fethine katılan Hacı Muhyiddin Efendi’nin türbesi ise bu akaryakıt istasyonun tam ortasında kalmış durumda.
Koruma kurulu kararı şartŞehir Plancısı Erbatur Çavuşoğlu tarihi yapıların imar planlarından çıkarılması için koruma kurulu kararı olması gerektiğini beliterek, “Bu yapılar imar planıyla ticaret alanına çevrilmişse ya da ortadan kaldırılmışsa bu hukuksuzdur, bunun koruma kurulları aracılığıyla yapılması gerekir” şeklinde konuştu.
Sulukule yok edildiMimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Sami Yılmaztürk, Fatih Belediyesi’nin önceki uygulamalarını hatırlatarak, “Sulukule, Fener, Balat’ta yargı kararlarına rağmen inşaatlar bitirildi. Bu belediyenin bizzat müdahil olduğu bir süreçti. Sulukule yok edildi. 1500 yıllık surların dibindeki bostanlar yok edildi. Artık koruma kurulları atama yoluyla oluştuğu için sıkıntılı kararlar alınabiliyor” dedi.
Seyirci kalamayızEminönü Eski Belediye Başkanı ve Saadet Partisi Fatih Belediye Başkan Adayı Lütfi Kibiroğlu, “Tarihin yok edilmesine seyirci kalmak istemiyoruz. Bu nedenle imar planının iptal edilmesi için dava açtık, süreci takip ediyoruz” dedi. Taraf, Haber: Sümeyra Tansel, 20.02.2014 |
|
KAPALIÇARŞI'DA ESNAFA RESTORASYON SÜRGÜNÜ
Kapalıçarşı'daki Sandal Bedesteni esnafı restorasyon kapsamında ihaleye verilen dükkanlarından çıkartılmak isteniyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait 78 dükkanın olduğu bedestende kiracıların çoğu 20-30 yıldır orada çanta, takı gibi turistik hediyelik eşyalar satıyor.
Esnafa 2012 yılının sonunda kira kontratlarının son bulduğu bedestenin onarım sonrası kiralama modeli ile ihaleye çıkarılacağı söylendi.
Bir anda "işgalci" durumuna düşen esnaf, o tarihten itibaren kaldıkları sürece kira yerine ecrimisil (işgaliye) ödemeye başladı.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 yılının eylül ayında bedestenin "restore yap-işlet devret" modeliyle ihalesini yaptı. Bu süre zarfında esnaf Vakıflar Müdürlüğü'ne davalar açtı; hala sonuçlanmayanlar var. İhaleye karşı da dava hala sürüyor.
Şu anda 13 dükkan boşlatıldı; diğerleri de her an boşaltılma tehdidi yaşıyor.
"Restorasyonu biz yaparız"Bedesten esnafı, bugün çarşıda bir basın açıklaması ile tepkisini dile getirdi.
Nuri Hondi, esnafın bedestende yapılacak her türlü restorasyonun maliyetini karşılayabileceğini gerekli görüldüğünde kira bedelinin arttırılabileceklerini ancak kendilerine böyle bir seçenek sunulmadan "kapı dışarı" edilmek istendiklerini söyledi.
Hondi, bedestenin yıllık kira bedelinin 120 bin ihalenin ise 850 bin civarında olduğuna dikkat çekerek bu fiyatı kimsenin karşılayamayacağını söyledi.
Zaten Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, ihale öncesinde bir gazeteye verdiği demeçte "Maalesef bu güne kadar oradan istifade edemedik. Çok düşük bir kira alıyoruz. İhale sonrası geliri en az 6-7 kat artacak" demişti.
Hondi, buradaki esnafın başka bir geliri olmadığına dikkat çekerek çalışanlarla birlikte 3 bin kişinin bu durumdan etkileneceğini söyledi.
"Gidecek yerimiz yok"Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'in iki sene önce çarşı ziyaretinde restorasyon çalışmaları kapsamında kimsenin mağdur olmayacağı sözü verdiğini hatırlatan Hondi, bu sözlerin unutularak esnafın rant uğruna mağdur edildiğini ifade etti.
25 yıldır çanta dükkanı olan Bahattin Ayaz, "Van'dan kalkmış zorla buraya göç ettirilmişim. Bu dükkan altı aile besliyor. Benim gidecek hiçbir yerim yok, yapacak başka bir işim yok" diyerek tepkisini gösterdi.
Ayaz, 16 metrekarelik dükkana 3,250 lira ödüyordu. 2014 için ecrimisil bedeli 6,500 liraya çıkartıldı.
Çarşıda yapılan basın açıklamasına katılan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Fatih Belediye Eş Başkan Adayı Turhan Yıldırım, bu konunun takipçisi olacaklarını ve esnafa her türlü hukuki desteği de sağlayacaklarını belirtti.
Kapalıçarşı'da restorasyonDünyanın en büyük ve en eski alışveriş mekanlarından biri olan Kapalıçarşı'da, "Kapalıçarşı Röleve ve Restorasyon Çalışması" kapsamında 3 bin 600 dükkan ile çevresi ve çarşının çatısı, yaklaşık 200 milyon lira maliyetle restore edilecek.
Etap etap yapılacak restorasyon için hazırlanan projeler Anıtlar Kurulu tarafından onaylanmaya başlandı. Projeyi yürüten Fatih Belediyesi restorasyon için gerekli röleve çalışmasının büyük bir kısmını tamamladı. Bu yıl içinde restorasyonun başlaması bekleniyor.
Fatih Sultan Mehmet'in 1461'de inşasını başlattığı Kapalıçarşı Nuruosmaniye, Mercan ve Beyazıt arasında yer alıyor. Çarşıda 64 cadde, iki bedesten, 16 han , 22 kapı var. 45 bin metrekare kapalı alana sahip çarşıda yaklaşık 20 bin kişi çalışıyor. Mevsimine göre günde 300 ile 500 bin arasında ziyaretçi geliyor. Bianet, Haber: Nilay Vardar, 20.02.2014 |
|
POLİS 'HALİÇ'TEN ÇIKAN' 50 TON ALTININ PEŞİNDE
Haliç'te bir atölyede tünel kazarak Bizans sarnıcı ve bina kalıntısı bulan 4 defineci gözaltına alındı. Zanlıların buradan yaklaşık 50 ton altın çıkardığı iddiası üzerine soruşturma başlatıldı.
İstanbul'da Haliç kıyısında bir atölyenin içinden tünel kazan define avcılarının 50 ton altın bulduğu ve eriterek sattıkları iddiası polisi alarma geçirdi. Definecilerin kazdığı tünelde Bizans dönemine ait sarnıç ve kemerli bir yapı bulan İstanbul polisi, bulunduğu iddia edilen altının peşine düştü. Olayla ilgili 4 kişiyi
gözaltına alan polis, şüphelilerin mal varlığı ve
banka hesaplarını mercek altına aldı. Definecilerin
bulduğu öne sürülen altının miktarı, Haliç'te
Bizans'ın kayıp hazinesinin olduğu yolundaki şehir
efsanesini de akıllara getirdi. Milliyet, 20.02.2014 |
|
MİLYON DOLARLIK TABLO
İngiliz ressam Francis Bacon’ın “Portrait of George Dyer Talking” isimli tablosu rekor fiyata (51 milyon dolar) alıcı buldu.
Christie’s müzayede salonu, tabloya ödenen rakamın Avrupa’da şimdiye kadar bir resim için ödenen en yüksek meblağ olduğunu açıkladı.
Ekspresyonizmin temsilcilerinden Francis Bacon, 1,83 metre boyundaki yağlı boya çalışmayı 1966 yılında tamamlamıştı.
Bacon’ın, Freud üçlemesi, New York’ta geçen yılın kasım ayında yapılan müzayedede, rekor bir fiyatla 142 milyon 405 bin dolara alıcı bulmuştu. Ünlü ressam, “Portrait of George Dyer Talking” isimli tablosunda intihar ederek yaşamına son verdiği ileri sürülen sevgilisi George Dyer’ı resmetmişti. Habertürk, 19.02.2014 |
![]() |
KAMONDO MERDİVENİ'NİN İLGİNÇ HİKAYESİ Star, Yazı: Okan Caklı, 19.02.2014 |
|
PHASELİS'TEKİ OTELE KURUL 'DUR' DEDİ
Radikal, Haber: Serkan Ocak, 19.02.2014 |
|
|
BORU DÖŞERKEN ANTİK KÖY BULDULAR
İsrail Eski Eserler İdaresi geçtiğimiz yaz bir doğalgaz boru hattı döşenmesi sırasında varlığı ortaya çıkan 2 bin 300 yıllık antik köyle ilgili kazı çalışmalarında son noktaya geldi. Sabah, 19.02.2014 |
1 MİLYON DOLARLIK TARİHİ VAZOYU PARÇALADI
Amerika Miami'de 51 yaşındaki Maximo Caminero adlı sanatçı, protesto amacıyla, bir sergideki 1 milyon Dolar değerindeki tarihi vazoyu kırdı.
Caminero, Ai Weiwei'nin 2000 yıllık vazosunu yerden kaldırıp, eline aldı daha sonra sert bir hamleyle zemine bıraktı. Vazo paramparça olurken, sergideki görevli bir kadının "ona dokunma" diye bağırdığı duyuldu. Sabah, 19.02.2014 |
![]() |
DANIŞTAY SULUKULE İÇİN DİRENİYOR
Sulukule Roman Derneği'nin 2008’de açtığı davada
verilen ‘proje iptal’ kararının yürütmesinin
durdurulması için Fatih Belediyesi’nin iki kez
Danıştay 14. Dairesi'ne başvurduğu, Danıştay’ın ise
3 Aralık 2013’te Fatih Belediyesi'nin talebini
ikinci kez reddettiği ortaya çıktı. Fatih Belediyesi’nin itirazı üzerine Danıştay’a
taşınan davanın avukatı Hilal Küey, “Danıştay,
belediyenin talebini ikinci kez reddederek 4. İdare
Mahkemesi’nin verdiği iptal kararının arkasında
duruyor. Hukuken bu projenin kamu yararına
uygun hale getirilmesinin tek yolu yıkımdır.
Yıkım olmadan surun dibine yapılan 3-4 katlı
binalar, bozulan sokak tipolojisi ve yok edilen
tarihi doku mahkeme kararına uygun hale getirilemez.
Yıkım için Danıştay’ın nihai kararının beklenmesi de
gerekli değildir” dedi.
NE OLMUŞTU? Avrupa'nın en eski Roman yerleşimlerinden Sulukule'nin yıkımına karşı Sulukule Roman Derneği, Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubeleri 2008'de dava açmıştı. Mayıs 2009'da mahallede yıkım başladı ancak mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermedi. Haziran 2012'de, TOKİ ihalesiyle Özkar İnşaat’ın yaptığı binalar neredeyse tamamlanmak üzereyken İstanbul 4'üncü İdare Mahkemesi "kamu yararı olmadığını" belirterek projeyi iptal etti.
Fatih Belediyesi ise yeni bir avan proje onaylandığı gerekçesiyle inşaata devam etti. Odalar ikinci projenin de iptal edilenden bir farkı olmadığını belirterek dava açtı. İlk projenin iptal kararı hala Danıştay'da görülürken bugün ikinci projeye karşı açılan davanın bilirkişi keşfi gerçekleşti. İlk projeye karşı açılan davada bilirkişi üç ayrı rapor yazarak projeyi eleştirmiş, İstanbul’un herhangi bir yerinde yapılabilecek türde inşaatların koruma adı altında Sulukule’de yapılmasını uygun bulmamıştı. Radikal, Haber: Elif İnce, 18.02.2014 |
|
YENİ İLKE KORUMA KULLAN
Tarihi sit alanlarıyla ilgili kurallar değişti. Altyapı çalışması ve kamu hizmet binası yapılabilecek.
Amaç dışı kullanım Eski ilke kararında, “Bu alanlar içinde yer alan anıt ve şehitliklerin düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma kurulundan izin alınması” öngörülüyordu. Yeni düzenlemeye göre ise, bu alanlar içinde yer alan “kamu hizmet yapıları” ile “altyapı hizmetleri”nin de düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma bölge kurulundan izin alınacak. Yine eski ilke kararında, bu alanlarda önceden süregelen tarımsal faaliyet ile bağ ve bahçeciliğin devam ettirilebileceği ancak bu amaç dışında kesinlikle kullanılamayacağı belirtiliyordu. Yeni kararda ise “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan bu alanların bu amaç dışında kesinlikle kullanılamayacağı” şeklinde değişiklik yapıldı. Buna göre koruma amaçlı imar planları onaylandıktan sonra bu alanların bu amaç dışında kullanılabileceği sonucu da ortaya çıktı. Cumhuriyet, Haber: Mustafa Çakır, 18.02.2014
Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nca değiştirilen “Tarihi Sit’ler,
Koruma ve Kullanma Koşulları” ilke
kararının altından İstanbul’a yapılacak 3. köprü,
Haliç metro köprüsü, Haliç Tersanesi, Haydarpaşa
Garı ile Ankara’da Atatürk Kültür Merkezi’ndeki
(AKM) gibi yerlerin yapılaşma planlarına
“kılıf” çıktı. Hükümet, değiştirilen sit
ilke kararıyla söz konusu köprü, yol, su, baraj,
elektrik, bulvar gibi hizmetlerini de bundan böyle
“koruma bölge kurullarının ilgili kararını
beklemeden zorunlu altyapı” kapsamına tabi
tutabilecek. Değişikliğe Taksim Dayanışması’ndan
tepki var.
'Kılıf uydurma' Cumhuriyet, Haber: Selda Güneysu, 19.02.2014 |
|
SAMSUN'DA İKİ HÖYÜK BULUNDU
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünce Samsun'un batısında yer alan yerleşim yerlerinde iki yıl önce başlatılan arkeolojik yüzey taraması sonucu, Geç Kalkolitik döneme ait yerleşim yerleri bulunduğu bildirildi.
Belirlenen yerleşim alanlarının milattan önce 5 binli yılların sonunu kapsadığını anlatan Yiğitpaşa, şöyle devam etti: "Samsun'un Kalkolitik dönemden, özellikle Tunç Çağı'ndan itibaren büyük bir yerleşime sahne olduğu açıktır. Yaptığımız arkeolojik yüzey araştırması çalışmalarında Bafra İlçesine bağlı Elifli Köyünde 35 metre yükseklikte Deliklitepe diye adlandırılan alan ile Lengerli Köyündeki 20 metre yüksekliğindeki Kürkürün Tepesi'nde yaptığımız yüzey araştırmasında, bölgelerde çok sayıda çanak, çömlek ve seramik malzeme bulduk. Bulunan amorf parçalar söz konusu bölgenin, Geç Kalkolitik dönemden Helenistik döneme kadar uzanan bir süreci kapsadığını gösteriyor. İki yıl önce başlattığımız ve yer tespiti yaptığımız alanlarda Geç Kalkolitik dönemden Helenistik döneme uzanan iki yerleşim yerinin höyük olduğu kesinleşti."
Özellikle Kızılırmak ile Yeşilırmak vadilerinin önemli yerleşim merkezleri konumunda olduğunu ifade eden Yiğitpaşa, söz konusu höyüklerde arkeolojik kazılar yapılması ve yörenin bir bütün olarak kültür ve turizm açısından ele alınması gerektiğini kaydetti.
Şimdiye kadar arkeolojik yüzey araştırmalarının genellikle sahile yakın alanlarda yürütüldüğüne dikkati çeken Yiğitpaşa, şunları söyledi: "Samsun'da kültür envanteri yapılmış ancak daha geniş ve kapsamlı bir araştırma yapılması gerekiyor. Sadece sahile yakın alanlarda değil daha iç bölgelerde de iyi bir araştırma yapmak önem taşıyor. Bölgede yürütülen arkeolojik kazılar milattan önce 5 bin yılının sonlarından itibaren bölgenin kültürel görünümü hakkında bilgiler sağlamış durumda. Samsun'un Kalkolitik Çağ'dan özellikle Tunç Çağ'ından itibaren yoğun bir yerleşime sahne olduğu açıktır. Bu nedenle yerleri kesinleşen her iki höyükte arkeolojik kazıların başlatılması önemli. Orta Karadeniz'in kültürel yönden çekirdek bölgesini teşkil eden Samsun'un bu yöresindeki çalışmalar, kültürlerin en iyi şekilde tanımlanmasına katkı sağlayacaktır." Yeni Şafak, 18.02.2014 |
|
"ÖNCE BİZ KORUYALIM SONRA UNESCO"
Kaleiçi'nin korunmasıyla ilgili önerilerini sıralayan Prof.Dr. Nevzat Çevik, "UNESCO'nun yaptığını ulusal ölçekte önce biz yapmalıyız." dedi.
Türkiye'nin 95 bin değeri var Kültür Bakanlığı envanterlerine göre Türkiye'nin 95 bin doğal veya kültürel varlığa sahip olduğunu da vurgulayan Prof.Dr. Nevzat Çevik, şöyle konuştu: "Onbinlerce yıllık tarihin zenginliğine sahip bu topraklarda, sadece 11 varlığın UNESCO listesinde yer alması bir sefalettir. Ama bu sahip olduğumuz varlıkların sefaleti değil, o varlıkları koruması gereken yöneticilerin sefaletidir. Memleketimizin kıymetini biliyoruz. Ama bunun gereğini yerine getirebiliyor muyuz, asıl soru bu. Türkiye'den son 4 yılda 24 anıtın yedek listeye girmiş olduğunu görüyoruz. Bu da yöneticilerimizin artık daha bilinçli olduğunu gösteriyor bize. Demek ki umut var."
Antalya'dan sadece Xanthos UNESCO listesine Türkiye'den giren 11 anıttan sadece Xanthos antik kentinin Antalya'da bulunduğunu da belirten Prof.Dr. Çevik, sözlerini şöyle sürdürdü: "Klasik arkeolojinin ve turizmin başkentinde sadece Xanthos'un UNESCO listesinde yer alması da ayrı bir mesele. Neden Xanthos? Çünkü orayı Fransızlar kazdı. Yedek listeye bakıyorsunuz, Karain Mağarası 1994'ten beri bekliyor. Alanya Kalesi, St.Nicholas Kilisesi, Kekova ve Termessos Antik Kenti 2000 yılında yedek listeye alınmış. Antalya ve Muğla'daki tüm Likya Antik Kentleri ve Perge Antik Kenti ise 2009'dan bu yana asıl listeye girmeyi bekliyor."
Önce biz korumalıyız "Geçmişten gelen değerlerin korunması temel değerdir" diyen Prof.Dr. Nevzat Çevik, "Ancak bu bilinç öyle kolay oluşmuyor. Benim önerim, öncelikli olarak Antalya'da korunması gereken yerlerin bir listesini çıkarmak. Koruma Kurulu'nda bunun altyapısı zaten mevcut. Ardından öncelik sırasına göre bir sıralama yaparak, en acil korunması gereken yerden başlamak üzere müdahale/koruma projeleri hazırlamak. Yani UNESCO'nun yaptığını ulusal ölçekte önce biz yapmalıyız. Anıtlarımıza sahip çıktığımızı göstermeliyiz."
Kaleiçi bir mucize Daha sonra Antalya Kaleiçi'ne değinen Prof.Dr. Nevzat Çevik, bölgenin korunmasına yönelik önerilerini sıraladı. Bütün vandallık girişimlerine rağmen Kaleiçi'nin iyi korunmuş bir yer olduğunu ifade eden Çevik, "Kaleiçi büyük bir mucize. Bu düzeyde nasıl korunmuş hayret. Bunca yıkıcı girişim, rant darbesi karşısında bugün Kaleiçi'nden eser kalmaması lazımdı" diye konuştu. Kaleiçi'nin öncelikli olarak, geleneksel yapıya aykırı betonarme binalardan arındırılması gerektiğini belirten Prof.Dr. Çevik, "Bunu yapmadan, diğer yapılara müdahale etme şansınız yok. Vaktinde bu yönde bir proje yapılmıştı ancak o dönemin yöneticileri buna yanaşmadı" dedi.
Kesik Minare müze olmalı Kaleiçi'nin en önemli tarihi yapılarından biri olan Kesik Minare'ye de değinen Prof.Dr. Nevzat Çevik, sözlerini şöyle sürdürdü: "Baktığınız zaman Kesik Minare, kentin tarihi kadar eski bir yapı. Her dönemi temsil eden böyle bir yapı başka yerde yok. Her inanca ev sahipliği yapmış. Binlerce yıl ibadethane olarak kullanılmış. Kesik Minare'nin bir açık hava müzesi olması konusunda proje hazırlandı ancak daha sonra buranın camiye çevrilmesi kararlaştırıldı biliyorsunuz. Ancak bu bölgede cami bir ihtiyaç değil. Ayrıca yapıyı camiye çevirmek de mümkün değil zaten. Hangi kalıntıyı camiye çevireceksiniz? Alanın müze olmasını istedik. Başta Mimarlar Odası olmak üzere kentteki sivil toplum örgütlerinin çabalarıyla bu mücadele kazanıldı. Yani her şey aslında bize bağlı." Yapı, 18.02.2014 |
|
HÜRREM SULTAN'IN KUDÜS'TEKİ İZLERİ HÜRREM SULTAN'IN DİĞER VAKIF ESERLERİHürrem Sultan'ın Kudüs'te bulunan vakıfları ise
sadece bununla sınırlı değil. Günümüzde Via Dolorosa
(Çile yolu) üzerinde bir hamam da Ermeni kilisesinin
malı olmuş. Sabah, 18.02.2014 |
|
BİZANS DÖNEMİNDE İSTANBUL
Gördüğü binalardan, manzaradan, yıkıntılardan yola çıkarak kalemiyle oluşturduğu çizimlerle şehri adeta yeniden yaratır. Mimarların bile unuttuğu detaylar, birden gerçek oluverir. Opera binalarına yaptığı resimler, plastik sanatlar alanındaki çalışmaları, orkestra salonlarındaki çalışmalarını bir yana bırakan Antoine Helbert, İstanbul çizimleri için "Benim bu yaptığım, var olanı çıkış noktası olarak alıp, hayal gücünü de katarak yeni bir benzerlik yaratmak" diyor.
|
|
TARİHİ SİT ALANLARINA YENİ DÜZENLEME GELDİ
MİLLİ TARİH VE ASKERİ HARP TARİHİ AÇISINDAN ÖNEMLİ YERLER... 19 Nisan 1996 tarihli ve 421 sayılı milli tarih ve askeri harp tarihi açısından önemli tarihi olayların cereyan ettiği ve doğal yapısıyla birlikte korunması gerekli alanlar olan tarihi sitlerin koruma ve kullanma koşullarında değişikliğe gidildi.
Radikal, 18.02.2014 |
|
DEPREMLERİN VURDUĞU ANTİK KENT
Tralleis antik kentinin, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca, düzenlenmiş ören yeri statüsüne kavuşturulduğunu belirten Aktakka, çevre düzeni planının uygulanmasıyla yaz döneminde yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olmasını beklediklerini vurguladı.
Ödenek sıkıntısı yok
|
|
TARİHİ HAMİDİYE TABYASI'NDA RESTORASYON ÇALIŞMALARI BAŞLADI
Çanakkale'de, Barbaros Mahallesi'nde bulunan tarihi Hamidiye Tabyası'nda restorasyon çalışması başlatıldı. 2. Abdülhamit döneminde yaptırılan, Çanakkale Savaşları sırasında boğazın savunmasında önemli rol üstlenen Hamidiye Tabyası, çalışmalar tamamlandığında kültürel alan olarak hizmet verecek.
Daniş, bonetlerin önündeki 105 dönümlük bir sana bulunduğunu, giriş kapısından içeriye girildiğinde sağ tarafta kalan alanın daha çok sportif amaçlı kullanılabileceğini, sol tarafın sosyal alan olarak hizmet vereceğini ifade ederek, "Buraya gelecek misafirler, dinlenebilecek, yemek yiyebilecek. Buradaki mevcut ağaçlar korunacak, yeni ağaçlandırma yapılacak. Bonetlerin deniz tarafında ise kordon oluşturulacak" diye konuştu. Yapı, Fotoğraf: Mehmet Bayer/AA, 17.02.2014 |
|
160 YILLIK APOSTOL HAN RESTORE EDİLDİ İHA, Haber: Bekir Tosun, 17.02.2014 |
|
ARTIK KAN DEĞİL, TURİST AKACAK
ÖNCELİK VERİLEN KENTLER Akşam, Haber: Volkan Yanardağ, 17.02.2014 |
|
KONYA'NIN KAPADOKYASI KEŞFEDİLMEYİ BEKLİYOR
Meram İlçesi Gökyurt Köyü sınırı içinde, Kapadokya'daki gibi lav yığılmalarıyla meydana gelen volkanik arazi üzerine kurulu, Helenistik ve Roma dönemi eserlerinin yer aldığı Kilistra Antik Kenti, taşıdığı tarihi mirası ve coğrafi güzellikleriyle turizmde daha yukarıları hedefliyor.
Konya kent merkezine 50 kilometre uzaklıktaki, yeni adı Gökyurt olan Kilistra Antik Kenti, kayalara yapılmış oyma kilise ve şapelleri, bugüne kadar gelmiş sarnıç ve su kanallarıyla Orta Çağ Hristiyanlığının izlerini taşıyor.
Görünümüyle de Kapadokya'yı andıran antik kent, yeni proje ve yatırımlarla turizme kazandırılmayı bekliyor.
Kilistra, 2 bin yıla uzanan geçmişiyle Orta Çağ Hristiyanlığının en önemli merkezleri arasında yer alıyor.
"Saklı kent" olarak da isimlendiriliyor Helenistik dönemde yerleşimin başladığı tespit edilen antik kentin bulunduğu alanda yapılan arkeolojik kazılarda, Roma dönemine ait mezar taşındaki "Kilistra" ifadesinden adını alan kent, Orta Çağ'da Hristiyanlığı seçmiş halkın; putperestlerin ve yağmacıların yoğun baskıları sonucu buraya gizlenmiş olmalarından dolayı "saklı kent" olarak da isimlendiriliyor.
Köprüleri, sarnıçları, şaraphaneleri, ibadethane ve seramikhaneleriyle görenleri adeta bülüyeyen Kilistra, ziyaretçilerini tarihi bir yolculuğa çıkarıyor.
"Kırsal bir yerleşmenin çok iyi korunmuş örneği" Kentteki kaya oyma mimarisini inceleyen Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi İlker Mete Mimiroğlu, AA muhabirine yaptı açıklamada, Kilistra'nın Orta Çağ dönemine ait, kırsal bir yerleşmenin çok iyi korunmuş örneği olduğunu söyledi.
"Kapadokya'dan farkı, özgün olması" Mimiroğlu, Kilistra'nın kanalizasyon sistemi, sarnıç, kilise ve mezarlar gibi yapıların orijinal halinini koruduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Buna benzer yapılar Kapadokya'da da var. Fakat Kapadokya'daki mekanlar günümüzde de kullanılıyor, yeni mağaralar açılıyor. Kilistra bölgesinde ise insanlar yeni mağara açmıyor. Böyle olunca buradaki tüm eserlerin, en orijinal haliyle, Roma ve Bizans'a ait olduğunu anlıyoruz. Bu bölgedeki doğal ve tarihi zenginlikler, el değmemiş özgün mirastır. Belediyelerin veya ilgili bakanlıkların bu bölgeyi turizme kazandırması lazım. Yapılacak proje ve yatırımlar, bölgeye yüz binlerce turistin gelmesini sağlayacaktır." Anadolu Ajansı, Haber: Abdullah Doğan, 16.02.2014 |
|
|
VİKİNG YAZISI
Norveçli bilim insanları, Vikingler dönemine ait 900 yıllık bir yazıt üzerinde yaptıkları çalışmada ilginç bir sonuca vardı. Sabah, 16.02.2014 |
FİKRET OTYAM HASTANEYE KALDIRILDI
Konyaaltı Caddesi'ndeki evinde dün rahatsızlanan 88 yaşındaki Fikret Otyam, dokuma sanatçısı eşi Filiz Otyam tarafından Özel Olimpos Hastanesi'ne getirildi. Sol karın bölgesindeki şikayet nedeniyle hastaneye kaldırılan gazeteci, yazar ve ressam Fikret Otyam, saat 15.40'da ameliyata alındı. Ameliyata, Op. Dr. Kutbettin Altun ile birlikte organ nakilleriyle ünlü Prof.Dr. Alper Demirbaş da katıldı. Ameliyatın ardından yoğun bakıma alınan Otyam, solunum cihazına bağlı tedavi ediliyor. Habertürk, 15.02.2014 |
![]() |
SAPANCA GÖLÜ'NDE KARA GÖRÜNDÜ
Kuraklığın sürmesi sebebiyle Sapanca Gölü’ndeki su seviyesi azalmaya devam ediyor. Öyle ki metrelerce çekilen gölün ortasındaki taşlar ortaya çıktı. Taşları görüntüleyen ise çevreci Muharrem Bucan oldu. Bucan, “Sapanca Gölü’nün kıyısında fotoğraf çekerken, tesadüfen kara parçasını gördüm. Bir kayık bularak keşif için o bölgeye gittim. Taşların üzerine çıkarak çekimler gerçekleştirdim. Taşları inceledim.” dedi.
‘Fonksiyonu belli olmayan taş kütlesi’ Efsaneye göre, sular çekildiğinde orada bir cami minaresi gözüktüğünü dile getiren Kocaeli Müze Müdürü İlksen Özbay, şöyle devam etti: “Kesinlikle öyle bir şey yok. O bölgeye, daha önce dalış yapılmıştı ancak kesin bir kanıya varılmamıştı. Oradaki yapıya kilise kalıntısı da deniyor ancak böyle bir şey de diyemeyiz. Bizim gözlemimiz, fonksiyonu, niteliği belli olmayan sıralı dizili taş kitlesi var orada. Su yüzeyine çıkmış. En kısa zamanda incelemede bulunacağız.” Zaman, Haber: Cahit KIlıç, 15.02.2014 |
|
AĞA CAMİİ'NİN TARİHİNDEN ESER YOK
‘PİMAPEN GİBİ PENCERE TAKMIŞLAR’ Birgün, Haber: Olgu Kundakçı, 14.02.2014 |
|
'HIRİSTİYAN HACI'LARIN SAYISI AZALIYOR Habertürk, Haber: Aykan Çufaoğlu, 14.02.2014 |
|
ASSOS'UN SORUNLARI GÖRÜŞÜLDÜ
Vali Ahmet Çınar Assos’un sorunlarına çözüm aramak ve bu çözüm önerilerini tartışmak amacıyla geniş katılımlı bir toplantı düzenledi. Toplantıya Vali Yardımcısı Bekir Sıtkı Dağ, Ayvacık Kaymakamı Gökay Özkan, İl Jandarma Komutanı J.Kd.Albay Enver Aydın, İl Emniyet Müdürü Osman Zoroğlu, Sahil Güvenlik Grup Komutanı SG Albay Hasan Tunay, İl Genel Meclis Başkanı Ali Rıza Tekin, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu yöneticileri, turizm sektörü mensupları, kazı heyetleri, bölgede bulunan muhtarlar ve belediye başkanları katıldı. Assos’un ulaşım sorunları, turizm yatırımları, otopark sorunları, çevreye atılan molozların ve katı atıkların toplanarak bertaraf edilmesi, deniz kirliliğinin önlenmesi, bölgede yapılan kazılar ve restorasyonlarla ilgili olarak tüm kesimlerin katıldığı toplantıda sorunlar ele alındı ve çözüm önerileri tartışıldı. Assos’un temizliğine ve doğal güzelliklerinin korunmasına vurgu yapan Vali Ahmet Çınar, bunun için kontrol mekanizmalarının işletilmesi ve temizlik ekiplerinin kurulması gerektiğini, bu konuda da her türlü desteği vereceklerini ifade etti. Toplantının ardından Nekropolis, Akropolis ve Agora kazı alanına giderek Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Araştırma Görevlisi Arkeolog Caner Bakan’dan kazı çalışmaları ve restorasyonlar hakkında bilgi aldı. Çanakkale Olay, 14.02.2014 |
|
![]() |
KAYSERİ'DE
Jandarma ekipleri, iki tarihi eser niteliğindeki heykelin satılacağı ihbarı üzerine operasyon yaptı. Örenşehir Mahallesi’ndeki bir evde yapılan aramada şüpheliler A.D., D.D. ve Ö.D.’ye ait, 35 santim büyüklüğünde mermerden yapılmış, Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen 2 kadın figürlü heykel ele geçirildi. Şüpheliler söz konusu heykelleri yüksek gerilim hattının yapımında çalışırken kazı sırasında bulduklarını söyledi. haberler.com, 14.02.2014 |
MAĞARA ADAMLARI GERİ DÖNDÜ
Paleolitik, Mezolitik ve Tunç Çağı dönemlerinde
insanların yaşadığı Tekkeköy Mağaraları'nın turizme
kazandırılması için yapılan çalışmalar tamamlandı.
Mağaraların etrafında bulunan 5 bina
kamulaştırılarak belediyeye devredildi. Tekkeköy
Belediyesi, kamulaştırdığı binalara, imitasyon
(taklit) müzesini kurdu. Müzenin etrafına, Taş
Devri'nde yaşayan mağara adamlarının yaşam tarzını
anlatan heykeller yerleştirildi.
"Bölgede birçok uygarlık
yaşayarak yaşam katmanları oluşmuş"
|
|
DENİZLİ'DE TAŞ BİNALAR ŞİMDİLİK KURTULDU
Mimarlar Odası Denizli Şube Başkanı Cüneyt Zeytinci, düzenlediği basın toplantısında, eski Yusuf Batur Endüstri Meslek Lisesi Atölye Yapıları’nın korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmesi talebiyle, Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvurduklarını belirtti. Kurulun 6 Aralık 2013 tarihli kararıyla talebi reddettiğini, aynı zamanda 2007 yılında taş yapıların korunmasına dair verdiği kararı da iptal ettiğini anlattı. Kararla, yerine kent müzesi yapılmak üzere taş atölye yapılarının yıkılması yolunun açıldığını belirten Zeytinci şunları söyledi:
“Oda olarak, Denizli’de birçok sivil toplum kuruluşu ile birlikte bu yapıların özgünlüğü, mimarisiyle cumhuriyet eğitim projesinin bir parçası olduğu gerekçesiyle bu işlemlere karşı çıktık. Karşı çıkışımız mevcut yapıların yıkımınadır. Müze projesine asla karşı olmadık. Kente kazandırılacak müzenin tarihi ve özgün değeri olan bu yapılar yıkılmadan, bu yapıları kullanarak yapılmasını savunduk. Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun yıkım yolunu açan kararıyla ilgili dava süreci başlattık. Yürütmenin durdurulması ve iptali için Denizli İdare Mahkemesi’ne dava açtık. Mahkeme yürütmesinin durdurulmasına karar verdi. Kararla Denizli’nin tarihi ve kültürel bir mirası olan, atölye binalarının yıkım işlemleri durdurulmuş oldu.” Haber3, 13.02.2014 |
9 - 15 Şubat 2014 |
|
DEFİNE AVCILARI JANDARMAYA YAKALANDI
Bolu İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, aldıkları bir istihbarat doğrultusunda Gerede'de izinsiz kazı yapan 3 şahsı suçüstü yakaladı.
|
|
BATIL İNANCIN 2 BİN 400 YILLIK AYAK İZLERİ
Sabah, 13.02.2014 |
|
VİKİNGLER LONDRA'YI BİR KEZ DAHA ZAPT EDECEK
Savaşçılığıyla bilinen İskandinav halkı Vikinglerin hayatı hakkında birinci elden fikir verecek bir sergi Londra British Museum’da açılacak.
6 Mart’tan 22 Haziran’a kadar ziyaretçi kabul edecek ve “Vikingler, Hayat ve Efsane” adıyla açılacak olan sergide önemli arkeolojik buluntular yer alacak. British Museum’da 30 yıldır düzenlenen Vikingler hakkındaki en büyük sergi olacak. Akşam, 13.02.2014 |
|
DENİZLİ'DE DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEK KEŞİF
Türk ve Fransız bilim adamlarının ortak çalışması, Denizli'nin Kocabaş bölgesinde bulunan insan kalıntısının en az 1 milyon-1,1 milyon yaşında olduğunu gösterdi. Bu tarihlendirme, insanların nereden dünyaya yayıldığına ve göç yoluna ışık tutuyor.
İnsanların Afrika'dan Avrupa ve Asya'ya yayılma süreci, özellikle Doğu Asya (Endonezya, Çin) ve Batı Avrupa arasındaki ilişki, kalıntıların azlığı nedeniyle halen çok az biliyor. Bu nedenle daha önce Denizli'deki bir mermer ocağında bulunan 'Türkiye'nin en eski insanının' ayrıntılı tarihlendirilmesi sabırsızlıkla bekleniyordu.
Bilim adamları, bu eski insanın yaşına, kafatası ve bulunduğu iki katman arasında yer alan travertenlerdeki oluşumların özel bir yöntemle ayrıntılı incelenmesi sonucunda ulaştı.
Pamukkale Üniversitesi'nden Mehmet C. Alçiçek'in bulduğu kafatası, 1 milyon-1,6 milyon yıl önce yaşamış Etiyopyalı insan kalıntılarına morfolojik olarak çok yakın, dolayısıyla bu bulgu, Homo erectus'un, 1 milyon-1,3 milyon yıl önce İspanya, Fransa ve İtalya'ya ilk göç dalgasına işaret ediyor.
Araştırmanın sonuçları 'Earth and Planetary Science Letters' dergisinde yayımlandı. Akşam, 13.02.2014 |
|
SİT ALANINDA İNŞAAT MAKİNASI KAFA KARIŞTIRDI
Konuyla ilgili olarak hurriyet.com.tr’ye konuşan Batman İl Kültür Turizm Müdürü Mehmet İhsan Arslan 1972 yılından bu yana Hasankeyf’te hiçbir şekilde imara izin verilmediğini söylüyor. İhsan Arslan, “Köprü ayaklarıyla ilgili olarak ortada bir restorasyon çalışması var. Bunun için bir kurul görevlendirdik” dedi. Köprü ayaklarında görülen iş makinalarını sorulduğunda Arslan, “Ben iş makinalarını alanda hiç görmedim. Ama orada suların köprü ayağına gelmesini engellemek amacıyla yapılmış bir çalışma var” diye konuştu. Arslan suların köprü ayağına gelmemesi için Dicle Nehrinin doldurulduğunu ifade etti.
YIL SONUNDA ORTAYA ÇIKACAK Konuyla ilgili olarak konuşan Batman Karayolları Bölge Müdürü Yardımcısı İshan Güç ise “Ilısu barajının altında kalacak tarihi eserlerin etkilenmemesi için özel bir malzeme ile bu eserleri kaplıyoruz. Yılsonuna kadar bu çalışma sağlanacak. Köprü yıl sonuna kadar çıkabilecek” diyor.
KÖPRÜYE BİR TEMAS YOK Hasankeyf Kaymakamı Temel Ayça iş makinalarının SİT alanında olduğunu doğruluyor. Ayça, “İş makinaları sadece tarihi köprünün altındaki su alanlığında var. Restorasyon çalışmalarının yapılabilmesi için kullanılıyorlar. Bu makinaların köprüyle bir teması yok” dedi. Dicle nehrinin doldurulması hususunda da açıklamalar yapan Ayça ,”Köprü ayağını restorasyona uygun hale getirmek için dolgu sistemi uygulanıyor” diye konuştu.
KALICI BİR ALAN DEĞİL Konuyla ilgili olarak hurriyet.com.tr’ye konuşan Hasankeyf Kazı Kurulu Başkanı ve Batman Üniversitesi Rektörü Abdüsselam Uluçan Ilısu Barajı’nın yapılmasının tarihe zarar vereceğini fakat konuyla ilgili olarak ellerinden bir şey gelmediğini söyledi. Uluçan sit alanındaki iş makinalarıyla ilgili olarak, “Söz konusu köprü ayağının olduğu sit alanını normal bir sit alanı olarak görmemek lazım. Buradaki bazı eserleri taşıyoruz. Burası sular altında kalmayacak olsa yani kalıcı bir sit alanı olsa kimse iş makinasına izin vermez” diye konuştu. Amaçlarının Hasankeyf’teki kültür varlıklarını korumak olduğunu söyleyen Uluçan, “Hasankeyf’teki eserlerin korunması hususunda pek çok proje var. Bir çok devlet kurumu burada bir arada çalışıyor. Eserlerin tamamının belgelenme süreci var. Devlet Su İşleri de bu konura çalışıyor. Alandaki kalenin de tecrit edilmesi lazım” dedi.
130 YIL BAŞKENTLİK YAPTI Hasankeyf’in uzun yıllar boyunca devlet tarafından ihmal edildiğini belirten Uluçan, “Bu kent Artuklu’nun 130 yıl başkentliğini yaptı. 1966-1967 yılları arasında tarihi açıdan çok kötü yönetilmiş. Zararın neresinden dönsek kardır. Biz 10 yıldır bu alanda çalışmalar yapıyoruz” dedi. Ilısu Barajı’nın altında kalacak olan alanlardan birinin de İmam Abdullah Türbesi olduğunu söyleyen Uluçan, “İmam Abdullah Türbesi halk için oldukça önemli. Her Perşembe halk burayı ziyaret ediyor. Mesela burası da sular altına kalacak. Biz bunu çelik malzeme ile korumak için çalışmalar yapıyoruz” ifadesini kullandı.
İŞ MAKİNALARI KULLANILABİLİR Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Doç.Dr. Necmi Karul prensip olarak inşaat makinalarının SİT alanlarına girmemesi gerektiğini söyledi. Fakat Karul gerekli önlemlerin alındığı takdirde bu makinaların alanlarda bulunabileceğini belirtti. Hasankeyf özelinde de konuşan Karul, “Sular altında kalacak yerlerin restorasyonları yapılıyor buralarda. İş makinaları kullanılmasının çok karşısında olmamak lazım. Taşınması gereken bazı eserler hususunda iş makinaları alanda kullanılabilir” diye konuştu.
ÇOCUKLARIM MI GÖRÜR BİLİNMEZ Hasankeyf’te kahve işletmeciliği yapan Zeydan Ayhan (23), Hasankeyf’te uzun yıllardır tarihi korumak adına hiçbir çalışma yapılmadığını ifade ediyor. Türkiye’de başka alanların çok daha sağlıklı korunduğunu anlatan Ayhan kayaların düşme riskinden dolayı restoranını bölgeden taşıdığını söylüyor. “Burada restorasyon işlerinde çimento kullanılıyor. Ağır iş makinaları ile iş yapılıyor. Bir tarihi eser restore ediliyor ve ilk yağmurda bu işlem yerle bir oluyor. Ilısu Barajı ise ne zaman biter bilmiyoruz. 2016 diyen var 2020 diyen var. Artık ben mi görürüm çocuklarım mı görür bilinmez” dedi. Hürriyet, Haber: Can Mumay, 13.02.2014 |
|
VAKIFLARDAN İLGİNÇ BİR TANITIM LEVHASI
Sarık biçiminde ahşaptan yapılan tanıtım levhası ile Kastamonu’nun en çok ziyaret edilen mekanı olan Hz. Pir Külliyesi’ne ayrı bir hava veren Vakıflar Bölge Müdürlüğünün bu uygulaması halktan da büyük beğeni topladı. “Amacımız; Sayın Valimizin önderlik ettiği, ilimizin ahşap zenginliğinin öne çıkarılması çalışmalarına destek vermek ve ecdad yadigarı eserlerimize yakışır bir tanıtım levhası oluşturmak.” Diyen Vakıflar Bölge Müdürü Yavuz Yücebıyık; İsmail Bey Külliyesi ve Hz. Pir’deki ahşap kompozisyonunun ilimizin diğer önemli eserlerinde de uygulanacağını, eserlerin tanıtım ve isim levhalarının ahşap ve ferforje korumalı olarak peyder pey yapımına devam edeceklerini söyledi. Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesindeki ahşap sarık görünümlü tanıtım levhasının külliyeye giriş kısmına bakan yüzünde külliyeye ait tüm bilgiler yer alırken, türbeye bakan yüzünde de Şeyh Şaban-ı Veli Hazretlerinin hayatını içeren bilgiler ahşap oyma tekniği ile işlenmiş vaziyette… Kastamonu Postası, Haber: Erdal Arslan, 12.02.2014 |
|
UŞAK'IN ARKEOLOJİK HARİTASI ÇIKARILACAK
Uşak Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulan Arkeoloji Bölümü’nde göreve başlayan Almanya’daki Berlin Freie Üniversitesi’nden Prof.Dr. Rainer Czichon, Uşak’ın arkeolojik haritasını ortaya çıkartacak. 2014-15 eğitim öğretim yılında 100 öğrenci alarak eğitime başlayacak bölümde geleceğin arkeologları yetiştirilecek.
Suriye’de 8 yıl, Samsun Oymaağaç Höyüğü’nde de 7 yıldan bu yana kazı çalışmalarına başkanlık yapan Prof.Dr. Rainer Czichon’ın bu seferki durağı Uşak oldu. Würzburg Üniversitesi’ndeki bir sempozyumda tanıştığı Rektör Prof.Dr. Sait Çelik’in teklifi üzerine Uşak Üniversitesi’nde göreve başlayan Prof.Dr. Rainer Czichon, yeni kurulan Arkeoloji Bölümü’nde görev yapacak. Bu bölümde şu an için Doç. Emre Taşdemir, Yrd. Doç.Dr. Mümtaha Dinç ile birlikte 3 kişilik bir ekip olduklarını belirten Prof.Dr. Czichon, şöyle dedi: “Daha sonra bir doçent arkadaşımız daha aramıza katılacak. Birlikte arkeolojik açıdan çok bakir bir bölge olan Uşak’ta önce yüzey araştırması yapacağız. Daha sonra nerde ne yapabiliriz bakacağız. Kültür Ve Turizm Bakanlığı’na Uşak Merkez ve ilçeleri dahil tüm bölgenin yüzey araştırması için müracaat ettik. Eylül ayında Uşak’ın arkeolojik haritasını çıkarmak için büyük bir çalışmaya imza atacağız.”
“KAÇAK KAZI İÇİN EĞİTİM DÜZENLEYECEĞİZ” Türkiye’de tarihi değerlerin kaçak kazılarla yok edildiğini anlatan Prof.Dr. Czichon, bu konuda özelikle yörede oturanlar için bilgilendirici ve eğitici seminerler düzenleyeceklerini söyledi. Uşak’ın coğrafi olarak neolitik çağ (Yeni Taş Çağı) denilen MÖ 10 bin yıllarına dayanan bir coğrafya üzerinde olduğunu vurgulayan Prof.Dr. Czichon, şöyle konuştu: “Uşak, Frigya, Lidya ve İyonlar gibi bir birçok uygarlığa evsahipliği yapmış bir şehir. Bu nedenle nereyi kazarsanız tarih fışkırıyor. İlk olarak bizi en çok zorlayan kaçak kazılarla mücadele için sempozyumlar, eğitimler, bilgilendirme toplantıları düzenlemek olacak. Halkı kazılara davet etmeyi düşünüyoruz. Halkı bilinçlendirmek ve kazıları onlarla birlikte yapmak istiyoruz. Uşak’ın tarihsel yapısını ortaya çıkaracağımıza inanıyorum.”
“UŞAK KALKINACAK” Türkiye genelinde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan tarihin, bulundukları şehirlere turizm açısından değer kattığına dikkati çeken Uşak Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Sait Çelik ise, şöyle devam etti: “Türkiye geneline baktığımızda pek çok kentimizde yapılan arkeolojik kazılarda çok büyük eserler ortaya çıkartıldı. Gün yüzüne çıkarılan eserler o illerin tanıtımına ve turizmine büyük katkılar sağlıyor. Bundan yola çıkarak üniversitemiz bünyesinde yeni arkeoloji bölümünü kurduk. Prof.Dr. Rainer Czichon’la da anlaşarak bölümün başına geçirdik. Uşak Üniversitesi olarak ilimizde yüzey araştırması yaparak tarihsel harita ortaya çıkaracağız. Uşak, arkeolojik açıdan çok geride kalmış bir il. Bizler bunu hızlandırmak istiyoruz. Bu nedenle işin uzmanı ve Alman ekolünden gelen, Türkiye’de birçok kazı projesi gerçekleştiren Prof.Dr. Rainer Czichon’un Uşak’a çok büyük faydaları olacak. 2014-15 eğitim sezonunda da bölümümüze 100 öğrenci almayı hedefliyoruz.” haberler.com, 12.02.2014 |
|
MERSİN'DE YOL ÇALIŞMASINDA TARİHİ ESER ÇIKTI
Menderes Mahallesi Barbaros Hayrettin Paşa Caddesi mevkiinde çalışma yürüten Mezitli Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’ne bağlı ekipler, mermer sütunlar ve çeşitli kalıntıların ortaya çıkması üzerine çalışmayı durdurdu. Tarihi kalıntıların çıktığı yerin etrafı güvenlik şeridiyle çevrilirken müze yetkililerine de bilgi verildi. Toprak altından titizlikle çıkartılan tarihi eserler müze yetkilileri tarafından incelemek üzere Mersin Müzesi’ne götürülürken, eserlerin MS 2′nci ve 3′üncü yüzyıllara ait olduğu sanılıyor.
KAZDIKÇA TARİH ÇIKIYOR İlçede son birkaç yıl içinde inşaat temel kazıları, yol ve altyapı çalışmaları sırasında bugünden yaklaşık 2 bin 500 yıl öncesine ait kayaya oyma mezarlar ortaya çıkmış, mezarların içerisinde çok sayıda kemik ve kafatasının yanı sıra yağdanlık ve tencere kapakları bulunmuştu. Topraktan çıkarılan çeşitli eserler, Mersin Müzesi’nde ziyaretçilere açıldı.
GİZEMİNİ KORUYOR Arkeolojik açıdan Kilikya tarihinin önemli hazinelerden biri olan Soli Pompeipolis Antik Liman Kenti’nde yaklaşık 10 yıldır yürütülen kazılarda bugünden 3 bin yıl öncesine ait yüzlerce muhteşem eser bulundu. Kazılarda; liman, sütunlu cadde, tiyatro, Roma hamamı, Kent duvarları, Nekropol Su Kemeri gibi yapılar ortaya çıkarıldı. Roma imparatoru ile üst düzey yöneticilerinin büstlerini taşıdığı Sütunlu Cadde’de; Sağlık Tanrısı Asklepios ve Tanrıçası Hygeiea, Tanrıların Kralı Zeus, Adalet Tanrıçası Nemesis, Bereket Tanrıçası Demeter, Şarap Tanrısı Dionysos heykelleri bulundu. Höyük’te ise; antik çağda ölünün öbür dünyada kullanılması inancıyla bırakılmış olan, mezar hediyesi gibi işlevleri bulunan kandiller, Bizans dönemi baskı mühürleri, tabak ve kaseler ele geçti.
EFES’E RAKİP OLACAK Çalışmaların tamamlanmasıyla, Neolitik, Helenistik, Roma dönemleri gibi birçok dönemi bünyesinde barındıran ve yapısıyla hayranlık uyandıran Soli’nin Efes kadar ilgi göreceği belirtiliyor. haberler.com, 12.02.2014 |
|
GÖBEKLİ TEPE FOTOĞRAFLARI İSTANBUL'DA
Göbekli Tepe sergisi, 25 Şubat-10 Mart tarihleri arasında İstinyePark’ta ücretsiz gezilebilecek. 12 bin yıl öncesine uzanan, tarihin en eski tapınağı ve arkeoloji dünyasının en büyük keşfi olarak nitelendirilen Göbekli Tepe’nin tanıtım projesi kapsamında ilk kez 24 Kasım 2013’te Şanlıurfa’da açılan sergi, bu kez İstanbul’da sanatseverlerin ilgisine sunuluyor. Sergi, 1995’ten bu yana kazıları devam eden, “Dünyanın En Eski Tapınağı Göbekli Tepe”den çıkan eserlerde yer alan hayvan figürlerinin seramiğe basılı fotoğraflarından oluşuyor. Mısır Piramitleri’nden 7 bin 500 yıl ve İngiltere’deki Stonehenge’den 7 bin yıl önce inşa edilmiş olan Göbekli Tepe kazı alanında bulunan eserler ile sanatçı Zekai Demir tarafından Urfa Müzesi’nde çekilen fotoğrafların yer aldığı sergide seramik üzerine basılmış 25 fotoğraf yer alıyor. Orijinal hallerini birebir yansıtacak şekilde kabartmalı etkiyle seramiklere basılan ve ağırlıklı olarak hayvan figürlerinin yer aldığı sergi, İstanbul’dan sonra Nisan 2014’e kadar Şanlıurfa’da Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür ve Sanat Merkezi’nde ücretsiz gezilebilecek. Doğuş Grubu ana sponsorluğunda hayata geçirilen serginin proje koordinatörlüğünü Ece Vahapoğlu yapıyor. Zaman, 11.02.2014 |
|
CAMİDE DEFİNE KAZISI!
Kent merkezi Küçükbeybağı Mahallesinde Osmanlı dönemine ait cami, yaklaşık iki yıl önce mahallenin üzerinde yapımı süren çevre yolu için patlatılan dinamitler sonrası zarar gördü. Zarar gören cami daha sonra onarımı yapılmak üzere Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından kullanıma kapatıldı. Ancak ibadete kapatılan camide kontrole gelen ekipler, içeride kazı yapılarak tahrip edildiğini fark etti. Ekipler daha sonra durumu yetkililere bildirdi. Kapalı bulunan caminin açık olan penceresinden bakıldığında, cami mihrabının önünün kazındığı ve toprağın bir kenarda toplandığı görüldü.
VATANDAŞLAR TEPKİ GÖSTERDİ Mahalle sakinlerinden Mehmet Çetin, caminin çevre yolu yapımı sırasındaki patlamalardan dolayı zarar gördüğünü ve kapatıldığını söyledi. Çetin, camide definecilerin gece arama yaptığını söyleyerek, "Defineciler yan tarafı eşerek içeri girmişler, yeri belli. Burası bizim ibadet yaptığımız bir yer. Vicdan sızlatacak bir olay" dedi.
Vakıflar Tokat Bölge Müdürü İsmail Aktaş ise, içeride izinsiz kazı yapıldığını ve durumu emniyete bildirdiklerini söyledi. Ayrıca caminin projesinin onaylandığını ve bir kaç ay içerisinde ihalesinin hazırlanacağını söyleyen Müdür Aktaş, bu yıl içerisinde caminin onarılacağını sözlerine ekledi. Tokat Kent Haber, 11.02.2014 |
|
100 YILLIK GAR 'ARSA' DİYE SATILDI
2002’DE KORUMA, 2009’DA ÖZELLEŞTİRME
EĞİRDİR HALKI TEPKİ GÖSTERDİ
DAĞCILAR DEMİR YOLU KÖPRÜSÜNDE GÖSTERİ
YAPTI Evrensel, Haber: Yusuf Yavuz, Fotoğraf: Eğirdir Akın Gazetesi, 11.02.2014 |
|
MÜZE, KİLİSE İÇİN YEDİ KEZ UYARMIŞ
Diyarbakır’da, 2007 yılında yapılan kazılarda
ortaya çıkarılan ancak üzerine mescit ve türbe
yapılan 1600 yıllık kilise kalıntısıyla ilgili
ayrıntılar gün yüzüne çıkıyor. Uzmanlar ve Müze
Müdürlüğü tarafından, türbe inşaatının durdurulması
için, ilgili kurumlara 7 kez resmi yazı gönderildiği
belirlendi. Taraf, 11.02.2014 |
|
|
OSMANLI ARŞİVİ YANDI ENDİŞESİ
Bosna Hersek'te hükümet karşıtı gösteriler sırasında cuma günü ateşe verilen başkent Saraybosna'daki cumhurbaşkanlığı binasında bulunan arşiv bölümünde Osmanlı eserlerinin olduğu ortaya çıktı. Sabah, 11.02.2014 |
ŞEVKET DAĞ'IN 40 ESERİ MÜZAYEDEYE ÇIKIYOR
Son Osmanlı halifesi II. Abdül-mecid'in en yakın dostu olan, yurtdışında “Türk Ressam” lakabıyla bilinen Şevket Dağ'ın (1876-1944) interiyör (ev içi), natürmort, peyzaj konulu yağlıboya 40 eseri Teşvikiye'deki Artı Mezat Sanat Galerisi'nde 1 Mart'ta düzenlenecek müzayede ile satışa çıkıyor. Artı Mezat'ın sahibi Jale Tantekin yönetiminde saat 15.00'te yapılacak müzayedede, sanatçının eserlerinin yanı sıra resim çalışmaları sırasında kullandığı palet, fırça ve boyalarından oluşan şahsi eşyaları da yer alacak. Ressam Sırrı Eldem'e ait böyle bir koleksiyonun ilk kez gün yüzüne çıktığını ve yine ilk kez bu kadar çok Şevket Dağ eserinin bir arada olmasının önemli olduğunu belirten Artı Mezat Sanat Galerisi sahibi Jale Tantekin, “Şevket Dağ'ın bu özel çalışmalarının ilgi görmesini bekliyoruz. Türk resminin önemli isimlerinden biri Dağ, 50 yılı aşan sanat hayatında cami tabloları ile ünlendi.” dedi. Müzayedede ayrıca Sırrı Eldem'in Şevket Dağ hakkında 1945 yılında yazdığı, ancak maddi imkansızlıklar sebebiyle yayınlanamamış biyografik eser de orijinal haliyle ve yayın hakkıyla satılacak.
Sanayi-i Nefise Mektebi'ni (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) 1897 yılında birincilikle bitiren Şevket Dağ, Türk resim sanatında asker ressamlar kuşağının yetiştirdiği ilk sivil ressamlarımız arasında yer alıyor. 1919 yılında arkadaşları İbrahim Çallı ve Hikmet Onat'la birlikte Türk Ressamlar Cemiyeti'ni kuran Dağ, Mahmudiye Rüştiyesi, Vefa, Galata, Nişantaşı ve Galatasaray Liseleri'nde resim öğretmenliği yaptı. Ünlü ressam Fikret Mualla'nın da hocası. Yurtdışında “Türk Ressamı” olarak bilinen Dağ'ın en ünlü resimlerinden biri, Japon Büyükelçisi tarafından satın alınarak Tokyo Müzesi'ne gönderilmişti. Ayrıca ressam, 1909'da Münih Sergisi'nde altın madalya kazanmış ve Paris'te “Salon des Artistes Français”de üç tablosu sergilenmişti. Şevket Dağ'ın “Ayasofya” isimli bir çalışması, daha önce 2 milyon 150 bin liralıya alıcı bulmuştu.
Ayasofya'nın restoratörü Fossati'nin tabloları Müzayedede, yine özel bir koleksiyonda bulunan önemli bir seri de satılacak. Ayasofya Müzesi'nin restorasyonunu yapan İtalyan mimar Gaspare Fossati'ye (1809-1893) ait Ayasofya konulu 7 adet suluboya eser satışa sunulacak. Ayrıca, saray ressamı Fausto Zonaro, Brindesi, Thomas Allom gibi ünlü oryantalist ressamlardan İstanbul peyzajları, Türk resminin duayenlerinden İbrahim Çallı'dan peyzaj ve natürmort konulu yağlıboya eseri ve Hikmet Onat'ın çok nadir olarak resmettiği 40x60 cm ölçülerindeki yağlıboya “natürmort”u da müzayedede yer alacak. Eserler müzayede öncesi Teşvikiye'de Artı Mezat Sanat Galerisi'nde görülebilir. Zaman, 11.02.2014 |
|
İKİZEVLER ETNOGRAFYA MÜZESİ ZİYARETÇİLERİNİ BEKLİYOR Sabah, 10.02.2014 |
|
ERMENİ MİMARLAR SANAL SERGİDE Taraf, 10.02.2014 |
|
TARİHİ BELEDİYE BİNASINDA HATALI RESTORASYON MU YAPILDI?
Beyoğlu Belediye binası olarak kullanılan Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk belediye binasının restorasyonu için uzmanlar, "çağdaş koruma ve restorasyon ilkeleriyle bağdaşmayarak tarihi yapısına zarar verilmiş" dedi.
Restorasyon kapsamında binanın iki yanına ve çatı katına "çağdaş ek" binalar yapıldı.
Uzmanlar binanın yeni halinin çağdaş koruma ve restorasyon ilkeleriyle bağdaşmayarak tarihi yapısına zarar verdiği görüşünde.
bianet'ten Nilay Vardar'ın haberine göre, Mimarlar Odası İstanbul Şube Sekreteri Sami Yılmaztürk, mimarlık tarihine geçmiş ve özenle korunması gereken bir binanın yanına ek bina yapılarak hem tarihi binanın cephesinin kapanacağı hem de zeminde sarsıntılar nedeniyle çatlamalara neden olabileceği konusunda uyarmıştı.
Beyoğlu Belediyesi, günümüzde binanın özgün karakterini kaybettiği ve çağdaş gereksinimlere cevap vermediği için İstanbul I Numaralı Yenileme Alanları Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararıyla koruma çalışmaları başlattığını açıklamıştı.
"Değerlerine zarar verilmemeliydi" Binanın son haliyle ilgili uzmanlar şöyle konuştu: İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı eski öğretim üyesi Prof.Dr. Zeynep Ahunbay: Altıncı Daire Beyoğlu bölgesinin ilk belediye binası olarak tarihi ve simgesel bir değer taşıyor. Bu yapıya sıradan bir 2. derece yapı gibi işlem yapmak onun değerine gerekli saygıyı göstermemek anlamına gelir.
19. yüzyıldaki gereksinimlerle bugünküler arasında kuşkusuz çok fark vardır. Yapının teknik olarak donanımının güncellenmesi ve benzeri taleplerin karşılanması, onun sahip olduğu değerlerle çelişmeden, zarar vermeden yapılmalıydı. Belki yeni çatı katı çağdaş bir ek olarak, eski resimlerdekinden daha estetik bulunabilir, ancak bu yapının yeni bir kimlik alması için yeterli bir gerekçe değil."
"Koruma ilkeleriyle bağdaşmıyor" Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Üniversitesi Restorasyon Programı Bölümü Başkanı Doç.Dr. Sedat Kurugöl: Yapının restorasyon öncesi ve sonrasına ait fotoğraflar karşılaştırıldığında çağdaş koruma ve restorasyon ilkeleriyle bağdaşmayan bir uygulama ile karşılaştığımız anlaşılıyor. Diğer yandan tarihi yapının yanında ve son katı üzerindeki ek kısım uygulamalarının söz konusu ilkeler doğrultusunca binanın tarihi kimliği ve çevresiyle bağdaşmadığını söylemek mümkün.
Bir neoklasik klasiği Osmanlı İmparatorluğu’nun bu ilk belediye binasını, 1879-1883 yılları arasında İtalyan mimar Giovanni Battista Barborini inşa etti. Tanzimat döneminde, Batı’dan esinlenilerek çağdaş kent anlayışı doğrultusunda inşa edilen bina Neoklasik anlayışta düzenlenmiş cephe kurgusu ile dikkat çekiyor.
Yıllarca tahrip edilmiş Binanın zaten zaman içinde dokusuna çok ciddi müdahaleler yapılmış; ahşap olan döşemeleri betonarmeye çevrilip ara kat ilaveleri yapılmış. 80'li yıllarda da çatı katı cephesi geriye çekilerek duvar ve tavanlarda bulunması olası iç mekan süslemeleri tamamen yok olmuş. Yapı, 10.02.2014 |
|
ASIRLIK KİTAPLARIN 28 YILLIK YUVASI YIKILMASIN
İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt yerleşkesindeki tarihi yapılar ve 70'lerde yapılan beton binaların tamamı yıkılarak yeniden inşa ediliyor. Yıkılıp yeniden yapılması planlanan beton binalardan biri de İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi…
Başçetinçelik ve Hadi’nin tasarladığı kütüphane binasının yaklaşık bir yıl önce yıkılacağı konusu gündeme gelmişti. Henüz 28 yaşında, oldukça az sayıdaki nitelikli kütüphane mimarisi örneklerinden biri olan bu bina yazık ki yıkılacak. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yunus Söylet; “2014'te Beyazıt'taki Merkez Kütüphane yıkılacak ve aynı yerde modern bir kütüphane binası inşa edilecek. 2014'te Avcılar’da da yeni bir merkez kütüphane inşa edeceğiz” demişti. Kütüphane binasının dünyaya geliş sürecinin
hikayesine yakından bakalım biraz da… Bina, 1964
yılında ulusal bir yarışma ile projesi elde
edilmişti ve bir büyük oditoryum, iki küçük
konferans salonuyla birlikte idari kısımları da
kapsayacak şekilde geniş bir alan ihtiyacına göre
tasarlanmıştı. Yarışmanın jürisinde ise Oktay
Aslanapa, Sait Kuran, Adnan Ötüken, Asım Mutlu,
Tuğrul Akçura, Feridun Akozan, Turgut Cansever,
Maruf Önal, Naim Şukal, Cahide Tamer, Ercüment
Tarcan, Muhlis Türkmen gibi dönemin ileri gelen
kütüphaneci, mimar ve mühendisleri yer alıyordu. Ve
yarışmayı Hüseyin Başçetinçelik ve Şandor Hadi’nin
projesi kazanmıştı. Bu proje, bir avlu çevresinde
konumlanan U şeklindeki bir plan şemasına sahipti.
Ancak bu yarışma için bazı tarihi yapılar yok ediliyordu ve ortada birtakım problemler vardı. Mimar Ömer Kanıpak, Radikal Gazetesi’nde yer alan “Bir Hüzünlü Yapı” başlıklı yazısında şöyle anlatıyordu yarışmayla ilgili aksaklıkları: “Koruma ilkeleri açısından bugünün hassasiyetlerinin pek bulunmadığı bir dönemde jüri üyeleri yarışmaya açılan alandaki hayli ilginç bezemelere sahip tarihi üç katlı yığma bir yapıyı ve Seyfi Arkan’ın Frank Lloyd Wright’tan etkilenerek tasarladığı Beyazıt Trafo Binası’nı kütüphane binası için yok etmeyi göze almışlardı. 1946 yılının şartlarına göre ciddi bir ihtiyaç olan elektrik dağıtım trafosunun kentin en önemli meydanlarından birine konumlandırılması sorgulanmazken 20 yıl kadar sonra alan yarışmaya açıldığı zaman trafonun başka yere taşınması planlanmış, kütüphane ihtiyaç programı da bu öngörüye göre oluşturulmuş, mimarlar da projelerini bu varsayımlara göre tasarlamıştı. Lakin bu taşıma işlemi hiçbir zaman gerçekleşmemiş, yarışmadan dört yıl sonra proje sözleşmesi yapılmış ve bir sene sonra da temel atılmış olmasına rağmen binanın sadece okuma salonlarının bulunduğu bölüm 16 yıl sonra açılabilmişti”. Şandor Hadi’nin tasarım kimliğini yansıtan
kütüphane binasının, dışarıda pek algılanmasa da çok
dinamik ve zengin bir iç mekan organizasyonu var.
Kanıpak, yazısında binanın iç mekanını şöyle
resmediyor: “Binanın dışından algılanması mümkün
olmayan çok dinamik ve zengin bir iç mekan
organizasyonu var. Üç büyük dikdörtgen kütle içinde
ortadaki servis çekirdeği çevresinde farklı kotlarda
konumlandırılmış okuma salonları görsel ilişkiyi
kaybetmeden ve rafların ve masaların arkasında
kaybolmadan Hertzberger’in 1972’deki Centraal Beheer
ofis binasındaki gibi bireysel çalışma nişlerinin
yaratılmasına imkan veriyor. Kotlardaki bu mimari
oyunla ezici olabilecek büyük bir mekan daha insani
ölçekte ancak kesintisiz bir şekilde parçalara
ayrılıyor. Dolaylı ışığın tavandaki eğimli
plaklardan yansıyarak mekanı doldurduğu kütüphanede
bulutlu havalarda bile yeterli aydınlatma
sağlanabiliyor”. Türkiye’nin “modern” mimarlık tarihin en özgün yapılarından biri İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi binasını yıkmak ve belli bir dönemin mimari izlerini sadece fotoğraflarda kalmış bir anı olarak seyretmek yerine başka bir çözüm üretilemez mi peki? İşte bu noktada Kanıpak şunları aktarıyor: “Türkiye’nin sayılı önemli mimarlarından olan Şandor Hadi’nin uygulanmış sadece 10 projesi olduğu göz önüne alınırsa, Türkiye’nin 'modern' mimarlık tarihinin en özgün yapılarından biri olduğu akademik çevrelerce de kabul edilen İÜ Merkez Kitaplığı’nın korunmasının önemi daha iyi anlaşılabilir. Yıkılıp yeniden yapmaktan çok daha düşük bir bütçe ile günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde çağdaş koruma ilkeleri ile tadil edilip üniversite öğrencilerinin ve üyelerinin bilimsel ve akademik araştırmalarında ana mekan olarak yıllarca hizmet vermeye devam edebilir. Üniversitenin mimarlık kültürünün sürekliliği ve korunması konusunda daha hassas davranarak alternatif çözümler bulması bu yapının yaşatılması için tek çare gibi görünmekte. Aksi takdirde bir üniversite bile elindeki değerleri bu şekilde müsrifçe harcarsa Türkiye’nin mimarlık tarihi 1900’lerden sonra ancak kitaplarda ve fotoğraflarda yaşayacak gibi görünüyor”. Yapı, Haber: Elif Hamidi, 10.02.2014 |
|
BİR TARİH YIKILIYOR
Onarıldı ama
kullanılmadı
Aşık Veysel
ders verdi Milliyet, Haber: Görkem Evci, 10.02.2014 |
|
AKP'Lİ ADAY VALİDEBAĞ KORUSU'NA GÖZ DİKTİ
AKP’nin 30 Mart yerel seçimlerinde İstanbul Üsküdar İlçe Belediye Başkanı adayı olarak gösterdiği Hilmi Türkmen çılgın projesini açıkladı. Kendisine ait internet sitesine de projeyi koyan Türkmen, Başbakan Erdoğan’dan destek aldığını belirterek Validebağ Korusu’nu “Hyde Park” yapacaklarını ilan etti. 1999 yılında birinci derecede sit alanı ilan edilen 354 dönümlük koruyu yapılaşmaya açmaya hazırlanan Türkmen, projesiyle seyir terasları, açık hava tiyatrosu, çocuk eğlence ve oyun alanları, yürüyüş yolları, hidrolik koruma alanları, Adalar’a kadar görüş imkanı sağlayan gözlem kulesi ve dinlenme alanları yapmayı düşündüklerini kaydetti.
Türkmen, proje içinde koruya ek on bin ağacın dikilmesinin de hedeflendiğini belirterek, koruyu İstanbul’un kullanımına açacaklarını ifade etti. Türkmen’in açıklamasında daha ilginç olan nokta ise “Bu projeyi kimsenin provoke etmesine izin vermeyeceklerini, burayı kendi çıkarları için kullanan belli bir marjinal grubun tüm engellemelerine karşın Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle geniş kapsamlı bir düzenleme yapacaklarını ve tüm halkın kullanımına sunulacağı” yönündeki sözleri oldu.
Validebağ Korusu hikayesi yeni değil Ancak korunun yapılaşmaya açılacağını ve içinden yol geçirileceğini belirten Validebağ Korusu Gönüllüleri grubu, buna çok sert tepki gösterdi. Grup bu nedenle Üsküdar Belediyesi’nin projesine karşı eylem yaptı. Üsküdar Belediyesi ile grup arasındaki tartışma devam ederken, tartışmanın bir tarafı olan İstanbul Valiliği yoğun tepkiler üzerine bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Protokolle korunun Üsküdar Belediyesi’ne devir, tahsis ya da kiralanmasının söz konusu olmadığını belirten Valilik, belediyenin koru düzenleme projesini de Koruma Kurulu’na sunacağını kaydetti. Tartışmalar nedeniyle belediye projeyi askıya almak zorunda kaldı.
6 yıl önce de yapılaşmaya açan plan yaptı Sol Haber, 10.02.2014 |
|
İSLAM MÜZESİ'NE İNEBAHTI TEPKİSİ
İtalya Başbakanı Enrico Letta, geçen hafta Katar’da Emir Şeyh Hamad Bin Halife El Tani ile yaptığı görüşmeden sonra Venedik’teki tarihi Büyük Kanal’da İslam Müzesi açılacağını açıklamıştı. Letta’nın Katar Emiri’nin “özel isteğine” olumlu yanıt verdiği plana göre, turistlerin akınına uğrayan Büyük Kanal’da Rialto köprüsü yakınındaki tarihi “Pescheria” yalısı Katar Emirliği tarafından satın alındıktan sonra İslam müzesine dönüştürülecek. Venedik Belediye Başkanı Giorgio Orsini, Başbakan’ın açıkladığı projeyi memnuniyetle karşıladığını söyleyerek “Müze, Venedik’in kültürler ve dinler arası diyaloga açık olduğunun göstergesi olacak” yorumunda buldu. Ancak sağcı ve İslam karşıtı Kuzey Birliği partisi, İslam Müzesi’nin inşaatı başlarsa, sabah akşam yalının önünde eylem düzenleyeceklerini ve belediye başkanını protesto edeceklerini açıkladı.
İSLAM
DÜNYASINA ÖDÜN VERDİ
Vatikan destek verdi Vatikan’ın Başbakan’ı Başpiskopos Pietro Parolin, dinle rarası diyalog ışığında Venedik’te İslam Müzesi’nin açılışının yapıcı bir girişim olduğunu ve desteklediklerini açıkladı. Ancak Parolin, İslam ülkelerinde de Hıristiyanlığa karşı aynı saygının gösterilmesini istedi. Hürriyet, Haber: Reha Erus, 10.02.2014 |
|
DÜNYADA LOUVRE, TÜRKİYE'DE HAREM
tarafından hazırlanan ‘Türkiye Müzeleri 2013 Raporu’na göre, 2013 yılında Topkapı Sarayı Müzesi en çok ziyaret edilen müzeler sıralamasında Ayasofya Müzesi'ni geride bıraktı. 2011 ve 2012'de Ayasofya Müzesi lehine sonuçlanan rekabette 2013'te Topkapı Sarayı müzesi 3 milyon 397 bin 907 ziyaretçiyle liderliği tekrar ele geçirdi. 50 müzenin işletmeciliğini, 105 müze ve örenyeri modernizasyonun üstlenen TÜRSAB, bu dönemde müzelerden elde edilen geliri de iki katından fazla artırarak 263 milyon 333 bin TL'ye çıkardı.
TOPKAPI, AYASOFYA'DAN LİDERLİĞİ GERİ ALDI Türkiye'de en çok gezilen müzelere bakıldığında Topkapı Sarayı Müzesi'nin Ayasofya Müzesi'nden liderliği geri aldığı göze çarptı. 2013 yılında Topkapı Sarayı'nı gezen ziyaretçi sayısı 3 milyon 397 bin 907 olurken, Ayasofya'yı ziyaret eden kişi sayısı ise 3 milyon 275 bin 337 olarak gerçekleşti. Böylece son 2 senedir Ayasofya Müzesi lehine sonuçlanan liderlik yarışında bu yıl Topkapı Sarayı tekrar birinciliği kapmış oldu.
Listede 3'üncü sırada 1.8 milyon kişinin gezdiği Efes Örenyeri yer alırken, en çarpıcı artış ise Topkapı Sarayı Harem'den geldi. Özellikle Muhteşem Yüzyıl dizisinin etkisiyle son 3 yıldır ziyaretçi sayısında dikkat çekici bir artış trendi yakalayan Topkapı Sarayı Harem'i bu yıl ilk kez 1 milyonu aşkın kişi gezdi. Harem, 2012'de 744.6 bin olan ziyaretçi sayısını 1 milyon 30 bin 556'ya çıkarmayı başardı.
İşte TÜRSAB'ın ‘Müzeler 2013 Raporu’ndan öne çıkanlar: - 2013'te Türkiye'deki müze ve ören yerlerini 29 milyon 533 bin 966 kişi gezdi. - Ziyaretçilerin yüzde 69'unu yabancılar, yüzde 31'ini Türkiye vatandaşları oluşturdu. - Topkapı Sarayı Müzesi ve Topkapı Sarayı Harem'i toplam 4 milyon 428 bin 463 kişi ziyaret etti. - Müze ziyaretçilerinin sayısı turizmden hızlı büyüdü. 2000 ile 2013 yılları arasında yabancı turist sayısı yüzde 335 artarken, müze ve ören yerlerini gezen ziyaretçi sayısı yüzde 428,8 arttı. - Müze ziyaretlerinin yüzde 44'ü İstanbul Bölgesi'nde gerçekleşti. - Toplam Müzekart sahibi 2013 yılında 4 milyon 420 bine ulaştı. Müzekartlıların yüzde 23'ü Topkapı Sarayı'nı gezmeyi tercih etti.
DÜNYA LİDERİ YİNE L'OUVRE Türkiye'deki umut verici yükseliş trendini dünyayla kıyaslayınca yine de gidilecek yolun uzun olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye, tarihi miras ve yapılar olarak dünyadaki rakiplerinden avantajlı durumda olsa da özellikle ABD, İngiltere ve Fransa müzecilikte lider konumda. Dünyanın en çok gezilen müzesi Paris'teki L'ouvre Müzesi. Ziyaretçi sayısı 2012 yılına göre yüzde 6 gerileyip 9.2 milyona düşse de, L'ouvre, halen dünya birinciliğini koruyor.
En çok ziyaret edilen 10 müzenin toplam ziyaretçi sayısı 66.8 milyon. Bu rakam 2012 yılında yaklaşık 56 milyon olarak gerçekleşmişti. En çok ziyaret edilen 10 müzenin 4'ü ABD'de, 4'ü İngiltere'de bulunuyor. ABD'deki bu müzelerin ziyaretçi sayısı 29.2 milyon. İngiltere'dekilerin ziyaretçi sayısı ise 22.9 milyon. Zaman, 10.02.2014 |
|
800 YILLIK ÇINAR KÖYÜN ANITI OLDU
Aydın'ın Germencik İlçesi Selatin Köyü'nde, tarihe tanıklık eden ve ilin sembolleri arasında yer alan 800 yıllık anıt çınara, köylüler özenle bakıyor. Sabah, 10.02.2014 |
|
O CAMİ YENİDEN TASARLANDI
İskilip'e bağlı Saraycık Köyü'nde atıl vaziyette bulunan 80 yıllık ahşap cami, turizme kazandırılmak amacıyla bulunduğu yerden sökülerek ilçe merkezine getirildi.
Çivi kullanılmadan "çandı" tekniğiyle yapılmış tamamı ahşap cami, belediyenin restorasyon atölyesindeki çalışmalarla yeniden kullanıma uygun hale getirildi.
İskilip Belediyesince, Meydan Mahallesi sakinlerinin talebi üzerine, mahallenin ortasından geçen yağmur suyu yatağının üzerine kurulan cami, İskilipli Tavukçu Hoca Efendi Camisi adıyla ibadete açıldı.
Kapasite iki katına çıkarıldı İskilip Belediye Başkanı Numan Sezer, yaptığı açıklamada, restorasyon çalışmaları ile caminin 50 kişilik kapasitesinin 100'e çıkarıldığını söyledi.
Cami imamı Sadık Çördük ise caminin, takviyelerle genişletildiğini, namaz kılınan bölüme balkonlar eklendiğini, kadınlar için ayrı bir bölüm yapıldığını anlattı. Çorum Kent Haber, 10.02.2014 |
|
ABDÜLHAMİT'İN TORUNLARI İSTANBUL'UN YARISINI İSTİYOR
Osmanlı Devleti'nin 34’üncü padişahı Sultan Abdülhamit’in torunları, dedelerinden miras kaldığını öne sürdükleri onlarca değerli mülk ve arazinin kendilerine verilmesi için dava açtı. Talep edilen yerlerin toplam değeri milyar dolarla ifade ediliyor. Bu yerler arasında Kabataş Meydanı, Galatasaray Adası, Dolmabahçe’de bostan bile var.
250 akraba dava açıyor
‘Yerlerin parasını verin’
Galatasaray Adası'nı istiyorlar
'Cumhuriyet’ten sonra kamulaştırıldı’
İstenen mülklerden bazıları - Galatasaray Adası - Sultanhamam’daki İzmirli Hanı - İstanbul Gedikpaşa’daki tiyatro arsası - Eyüp Kopçageçidi’ndeki 21 dönüm tarla - Eyüp’te 18 dönümlük Bahariye Kışlası - Kağıthane’de 20 dönüm arazi - Bakırköy’de 70 dönüm arazi - Bakırköy Veliefendi çayırı - Dolmabahçe’de 30 dönüm bostan - Beşiktaş Serencebey’de 2 dönüm bağ, Ihlamur’da 3 dönüm arsa - İstanbul Horhor’da konak ve 5 dönüm arsası - Arnavutköy Akıntı Burnu’nda gazino ve müştemilatı - Ortaköy’de Dalyan mahallesi ve Ali Saip Paşa Yalısı ile müştemilatı - Paşabahçe İrcirli Köyü’nde 40 dönüm arazi ve şişe fabrikası - Beykoz’da 40 dönüm bostan, üç bahçe, 6 tarla, 2 çayır, 3 arsa, 1 bağ, 1 dükkan ve yalısıyla Tokat çiftliği, Yalnız Servi çiftliği. - Beykoz’da Abraham Paşa’dan alınan 38 dönüm arazi ve üzerindeki müştemilat - Şişli’de İzzet Paşa çiftliği - Çatalca ve Çekmece’de; Filifos çiftliği, Kaparya çiftliği, Safra çiftliği, Kılıçali Sağır çiftliği, Silivri çiftliği, Bosna çiftliği, Sazlı Bosna çiftliği, Haraççı çiftliği, Papas Bergos çiftliği, İzzettin çiftliği, Tozalak çiftliği ve Yahya Bey Kışlası.
Osmanlı hanedanı 2013’ün mart ayında Londra’da Bakan Davutoğlu ile bir araya gelmişti.
Davutoğlu'yla görüşmüşlerdi Sol Haber, 10.02.2014 |
|
BETONARME RESTORASYONLA, VAHDETTİN KÖŞKÜ'NDE ERDOĞAN KÖŞKÜ'NE Restorasyon Forum, 09.02.2014
Önceki gün internete düşen bir fotoğraf gerçekten iç burkucuydu. Çengelköy sırtlarındaki tarihi Vahdettin Köşkü yıkılıp yeni baştan betonarme ve "aslına uygun" olarak yeniden inşa edilmişti. Ancak iki fotoğraf arasında o kadar bariz farklar vardı ki, mimarlıktan hiç anlamayan birisine bile "bu kadar olmaz" dedirtecek cinstendi. En belirgin fark 19. yy. köşk ve yalılarında mehtap seyretmek için seyir terası olarak inşa edilen ve geleneksel adı "cihannüma" olan kulenin soğan kubbesi unutulmuştu. Hadi diyelim "onu sonradan ekleyeceğiz" dediler. Ya köşkün mimarı Aleksandr Vallaury'nin neredeyse alamet-i farikası haline gelmiş at nalı biçimindeki eğrisel saçaklar nerede? Eğrisel saçaklar tamamen yok edilerek çatılara düz saçaklar yerleştirilmiş ve mimarın imzası adeta binadan kazınmış. Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu bu durumu nasıl görmez? 1. derece tarihi eser olması gereken bu köşkün komple yıkılıp yerine beton bir ucube dikilmesini bir kenara bırakalım, bari binanın mimarına biraz saygı gerekmez mi? O mimar ki, bu şehre Arkeoloji Müzesini, Pera Palas'ı, Osmanlı Bankası Binasını, İstanbul Erkek Lisesi'ni, Tokatlıyan Otellerini, Büyükada Rum Yetimhanesini benim mezunu olduğum Sanayi-i Nefise mektebini ve son olarak bu "restorasyonun" altında imzası bulunan mimarın da mezunu olduğu Haydarpaşa Lisesini inşa etmiştir. Ben bir mimar değilim ama Türkiyede ilk mimarlık fakültesini kuran, ilk dersleri veren Aleksandr Vallury'nin "doktor" unvanı almış mimarlardan daha fazla saygı görmesini beklerim.
Orhan Veli'ye
Şiir Yazdıran Koru Artık Yok
|
|
KANALİZASYON KAZISINDAN TARİH ÇIKTI
İznik Gölü'nde sular altında bir kilise kalıntısının
ardından kanalizasyon çalışmalarında ortaya çıkan
insan yüzü figürlü mozaiğin alanı İznik Müze
Müdürlüğü tarafından koruma altına alındı. Gerekli
resmi yazışmaların ardından Mozaiğin bulunduğu
alanda genişletme çalışması yapan arkeologlar,
toprak tabakayı yaklaşık bir metre kare genişliğinde
açtı. Büyüten alanının içerisindeki mozaiğin yılan
figürleri ile devam ettiğini toprakta kalan
bölümlerde de yine altıgen biçiminde farklı
motiflerin olduğunu tespit edildi. Sabah, 09.02.2014
İznik gölünde sular altında bir kilise kalıntısının ardından kanalizasyon çalışmalarında ortaya çıkan insan yüzü figürlü mozaiğin alanı İznik Müze Müdürlüğü tarafından koruma altına alındı.
Gerekli resmi yazışmaların ardından Mozaiğin bulunduğu alanda genişletme çalışması yapan arkeologlar, toprak tabakayı yaklaşık bir metre kare genişliğinde açtı.
Büyüten alanının içerisindeki mozaiğin yılan figürleri ile devam ettiğini toprakta kalan bölümlerde de yine altıgen biçiminde farklı motiflerin olduğunu tespit edildi.
Görevli harici kimsenin yaklaştırılmadığı ve polis korumasında gerçekleştirilen alan genişletme çalışmasının ardından yetkililer, mozaiğin üzerini kumdan bir örtü ile kapattı.
Edinilen bilgiye göre, mozaiğin, anıtlar kurulundan gelecek karar doğrultusunda tekrar açılacağı ve genişletme çalışmasının devam edileceği öğrenildi. Bursa Olay, 10.02.2014 |
|
|
SULAR ÇEKİLDİ 800 BİN YILLIK AYAK İZLERİ ORTAYA ÇIKTI
İngiltere'nin doğusundaki Norfolk kıyılarında bulunan ayak izlerinin 800 bin yıl öncesine ait olduğu belirlendi. İlginç keşif bilim adamlarını heyecanlandırırken, söz konusu kalıntının Afrika haricinde dünyanın en eski ayak izleri olduğu belirtildi. Happisburgh kıyılarında bulunan ayak izleri, bilinen en eski insan varlığının Kuzey Avrupa'da olduğuna ilişkin doğrudan kanıtları oluşturuyor. Bilim dergisi Plos One'da yayımlanan keşfin gelgitin ardından denizin çekilmesi sonucu mayısta gerçekleştiği, kıyıdaki kumların arındırılması ile bir dizi oyuğun ortaya çıkarıldığı belirtiliyor. Keşif ekibinden Dr. Nick Ashton, ayak izlerini erken dönem insanlarına dair bilinen temel bilgileri yeniden yazılmasına neden olabileceğini belirtiyor. Sabah, 09.02.2014 |
KÜLTÜR VARLIKLARIMIZ MUSTAFA AMCA'YA ARMAĞAN OLSUN
Hayatımıza yeni bir şahsiyet girdi. Bu zat dünyanın
bilmem kaçıncı en zengin adamıymış.
*
Otoritenin
“Abi”, kızının
“Mustafa Amca”
diye seslendiği bu zatın villa milla bir
kenara...
*
Bu depo için hafriyat
çalışmaları esnasında kalıntılara rastlanıyor.
*
Mustafa Amca bana
mısın demiyor, depo da depo diye tutturuyor, alanın
üstünün örtülmesini ya da mozaiklerle duvar
kalıntılarının kaldırılmasını istiyor.
*
Bir yıl önce bu
köşede yeni fabrikasının temel kazısında Bizans’tan
kalma bir sarnıca rastlayan bir işadamını yazmıştım.
*
Ama bir de
kötü niyetli adamlar var. Hürriyet, Yazı: Melis Alphan, 08.02.2014 |
|
GAZZE'NİN APOLLON'U DEPODA KALDI
Arkeologların, “Gazze’de daha önce bu kadar güzel, bu kadar büyük ve bu kadar az bozulmuş heykel görmedik” dedikleri bronz Apollon heykelini bulan 26 yaşındaki Filistinli balıkçı Jouda Ghurab’a “devlet kuşu” konabilirdi. Ancak öyle olmadı. MÖ beşinci yüzyılla MS ikinci yüzyıl arasında yapıldığı sanılan, bir gözü eksik Apollon heykeli, 453 kilo ağırlığında, 1.82 metre uzunluğunda. Ayakları “mucizevi” şekilde zarar görmemiş, bir elindeki dört parmağı ise kırılmış.
Bloomberg Businessweek dergisine konuşan Ghurab, heykeli geçen yıl ağustos ayında bir cuma günü Gazze Şeridi’nin 12 kilometre güneybatısındaki Deir al Balah açıklarında çapak balığı yakalarken gördüğünü söyledi. Denizden 4-5 metre aşağıda kumlarla kaplı heykeli önce yanmış ceset sanan Ghurab, elindeki balıkları kıyıya bırakmak ve cuma namazını kaçırmamak için sudan çıktı ama daha sonra geri döndü. Kendisine yardım için namazdan çıkan altı kişiyi yanına çağıran balıkçı, halatla ve bir arkadaşının teknesiyle heykeli çıkarmaya başardı. Eve götürdüğü heykelin kaç para ettiğini anlamak için parmaklarından birini kırdılar. Hamas’ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’ndan kuzenlerinin heykelini götürdüğünü anlatan balıkçı, satıştan pay kapmanın hayallerini kuruyor.
Heykel, satışa çıkarılırsa 61 milyon TL’den alıcı bulabilir. Ancak Gazze’yi yöneten Hamas, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü ilan edildiği için heykel hiç Gazze’den ayrılmayabilir. Eğer ABD’li, Avrupalı bir müze ya da koleksiyoncu heykeli satın alırsa terörü finanse, yaptırımları delme riskiyle karşı karşıya kalabilir. James Ede isimli antik eşya tüccarı, “Eğer satılabilirse çok fazla para eder. Ancak satılamaz. Eğer satmaya kalkarlarsa öfke yaratabilir” dedi.
DEPODA
TUTULUYOR Hürriyet, 08.02.2014 Sabah, 11.02.2014 |
|
BAZİLİKA SU ALTINDAN DA GÖRÜNTÜLENDİ
Arkeolojik alan ilan edilen bölgede çekimler, Bursa Valiliği ve İznik Kaymakamlığından alınan özel izinle yapıldı. Ekip, kiraladıkları tekne ile bazilikanın bulunduğu alana doğru yol aldı. Hristiyanlık mimarisinin özelliklerini taşıyan Roma dönemine ait yaklaşık bin 600 yıllık bazilika, hava şartlarının iyi olması sayesinde objektiflere yansıdı.
APSİS VE NEFLER GÖRÜNTÜLENDİ
MS 4. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen göl altındaki bazilika, ilçe merkezindeki Ayasofya mimarisine benziyor ancak Ayasofya'dan daha büyük. Bazilikanın MS 740 Depremi'nin etkisiyle göl sularının altında kaldığı tahmin ediliyor.
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Mustafa Şahin, yapının artı apsise sahip olduğunu, bunlar bir araya getirildiğinde bazilikanın yer aldığını söylemişti. Şahin, bazilikanın 'narteks' ismi verilen son cemaat yeri ve avlu kısmı olduğunu, hemen iki yanında köşeli odalar, yani kutsal eşyaların saklandığı bölümlerin bulunduğuna dikkat çekmişti.
SU ALTI TURİZMİ İÇİN İDEAL
Mavi Keyif Dalış Okulu'nun sahibi Hikmet Orakçı ise, "Ben İznikliyim. Çocukluğum bu gölde geçti. Yıllar önce burada sazlıklar vardı. Sazlıkların arkasında kalan bu bölümdeki taşların üzerine çıkar, olta atardık. Yelkenlilerle geçerken salmalarını çarpardık. Meğer burada bir yapı varmış. Burada bir çalışma yapmak benim için çok ayrıcalıklı oldu. Su altındaki bu tarihi yapı su altı turizmine açılabilir. Altyapı elverişli hale getirebilirlerse biz de dalış okulu olarak burada turizme katkı sağlarız. İznik gölünde yatan tarihin birçok insanda dalış merakı uyandıracağına inanıyorum" diye konuştu.
Video çeken Recep Şen, "Sakarya'dan geliyorum. Burası ilgimi çekti. Su altı video ve fotoğrafçıları olarak, suyun altındaki tarihi çekip insanların görmesini sağlamaya çalışıyoruz. Hiçbir ticari beklentimiz yok. İznik gerçekten tarihi hazineye sahip. Bugün bunu gördük. Eşsiz bir yer" dedi. Su altı yapımcısı ve gazetecisi Gökhan Gültekin Karakaş da, "Ben Anadolu'nun tarihine bağlı bir gazeteciyim. Arkeolojik alanların Anadolu tarihini zenginleştirdiğini her araştırmamda görüyorum. Sadece deniz kıyılarımızda değil, iç sularımızda da insanlık tarihini şaşırtacak, eserler var. Başka ülkeler, kendi tarihlerini anlatmak için tarihi heykeller yaparak suyun altına indiriyorlar fakat biz zengin bir tarihe sahibiz. Mısır'da altı camdan botlar ile turistler gezdiriliyor. İznik Gölü'nde de bu model oluşturulabilir" denildi. Bursa'da Bugün, 08.02.2014 Bitinya, Roma, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapan İznik’in adını taşıyan gölde kıyıdan yaklaşık 20 metre açıkta ve 2 metre derinlikte bulunan bazilika ilk kez Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın çalışmasıyla görüntülenmişti. Roma dönemine ait yaklaşık 1600 yıllık bazilika Sualtı görüntüleme uzmanları Ali Ethem Keskin ve Recep Şen tarafından sualtından da fotoğraflandı.
Resmi envanter kayıtları tutulmadığı için yapının
bulunduğu alanda dalış yapmalarına izin verilmeyen
Keskin ve Şen, sualtındaki tarihi suya indirdikleri
kameralarla kayıt altına aldı. Gölün hemen
kıyısında yaklaşık 200 metrelik duvarlarla çevrilen
kilise yapısının dikdörtgen olduğu görülürken,
ortasındaki avluda ise imparator için ayrılan
mekanların bulunduğu belirlendi. Yapının ortasında
senato sarayı ya da imparatorun adalet dağıttığı
bölüm olarak ayrılan boşluk görüldü. Kilise
yapısının içinde iki tane mezar görüntülenirken,
batıda yer alan mezarın üstünün açık olması ise
dikkat çekti. Milliyet, Haber: Gökhan Karakaş, 08.02.2014 |
|
DÜNYANIN EN ESKİ MANZARA RESMİ
Dünyanın en eski manzara resmi Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergileniyor.
Fotoğrafta, 1960’larda Çatalhöyük’teki bir kazı sırasında bulunan ve şu anda Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen bir duvar resmi ya da harita görülüyor. MÖ 6000-8000 yılları arasına tarihlenen resmin, tüm şüphelere karşın bir volkan patlamasını betimlediği düşünülüyordu. 2013’te Hasan Dağı’nda topladıkları süngertaşlarını inceleyen bilim insanları, dağın MÖ 6960 civarında patladığını tespit etti.
"Harita" alanında İspanya’da 14 bin yıllık, Çek Cumhuriyeti’nde ise 25 bin yıllık rakipleri bulunan 8 bin yıllık bu resim, dünyanın en eski manzara resmi olabilir. Sol Haber, Fotoğraf: John Swogger08.02.2014 |
|
8 BİN YILLIK CİNAYET AYDINLANDI
İskeletlerin parçalanmış kafa tasları 3 ay önce
Denizli'ye gönderildi. Pamukkale Üniversitesi Tıp
Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr. Bora Boz'un
yürüttüğü proje kapsamında iskeletlere yeni yüz
yapılması için çalışma başlatıldı. PAÜ Tıp Fakültesi
öğretim üyesi anatomi uzmanı Doç.Dr. Mehmet Bülent
Özdemir, parçalı olan kafa kemiklerini bütün haline
getirdi. Yeniden yüz oluşturulması için
parametreleri belirledi. PAÜ Teknokent'te Ar-Ge
çalışmaları yapan Elektrik-Elektronik Yüksek
Mühendisi Ali Boz, da 3D teknolojisini kullanarak
kadına ait olan kafatasına yüz yaptı. Yüksek
Mühendis Boz, şöyle konuştu: Bursa Hakimiyet, 08.02.2014 |
|
700 YILLIK KARAMANOĞLU SARAYI TOPRAK ÜSTÜNE ÇIKARILDI
Karaman Kalesi'nde yapılan kurtarma kazılarında, Anadolu'nun en güçlü beyliklerinden Karamaoğulları'na ait saray kalıntıları bulundu.
AA muhabirinin Kültür ve Turizm Bakanlığından edindiği bilgiye göre, Konya Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla Karaman Kalesi'nin avlusuna yapılan amfi tiyatro, sahne ve soyunma kabinlerinin kaldırılması için başlatılan hafriyat çalışmaları sırasında arkeolojik duvar kalıntılarıyla karşılaşıldı ve kurtarma kazıları başlatıldı.
Bulunan kalıntıların ise 14. yüzyılda aktif kullanılan, Karamanoğulları Beyliği'ne ait bir saray olduğu düşünülüyor.
Karaman Müzesi Müdürlüğünce yürütülen kazılarda, sarayın kabul ve taht salonu, hazine odası, mescit, harem odası, konuk odaları, hamam, mutfak, çamaşırhane ve tuvalet bölümleri gün yüzüne çıkarıldı. Ayrıca, fildişinden satranç tasları, kandiller, heykel kaidesi, top namluları, seramik kaplar ve alçı süslemeleri de bulundu.
-Arkeo-park yapılacak Yeniden toprak üstüne çıkarılan sarayla birlikte Karaman Kale'si, restorasyon çalışmalarının ardından bir arkeo-parka dönüştürülecek.
Böylece, Karaman ve çevresinde ortaya çıkarılan İslami dönem eserlerinin de sergileneceği yeni bir turizm destinasyonu oluşturulacak.
-"Son derece önemli bir keşif" Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Hatice Oruç, AA muhabirine buluntuyu değerlendirdi. Beylikler dönemiyle ilgili arşiv kaynaklarının eksikliği ve eldeki kaynakların da çoğunlukla Osmanlı kroniklerine dayandığına işaret eden Oruç, "14. yüzyıl Anadolu tarihinin aydınlığa kavuşması açısından son derece önemli bir keşif" dedi.
Oruç, kendilerini Selçuklu'nun varisi görmeleri dolayısıyla Osmanlı Devleti ile rekabet eden Karamanoğulları Beyliğinin, diğer Anadolu Beylikleri arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu belirtti.
-Karamanoğulları Beyliği "Türkçeyi resmi dil olarak kullanan Anadolu'daki ilk beylik" olarak tarihe geçen Karamanoğulları Beyliği, 1250-1487 yıllarında hüküm sürdü.
Oğuzların Salur ya da Avşar boyundan oldukları tahmin edilen beylik 13. yüzyıl Anadolu'nun en güçlü Türk otoritesiydi ve beyliğin kurucusu Karamen Bey, tüm Türkleri tek çatı altında toplamayı gaye edindi.
Karamanoğulları, Osmanlı Devleti'nin Balkanlarda ilerlediği dönemde Osmanlı şehirlerini ele geçirmesi üzerine iki beylik arasında Sultan II. Bayezid dönemine kadar süren bir anlaşma imzalandı.
1403 yılında, Anadolu'ya giren Timur'a bağlılığını sunan beylik, güç kazanarak Osmanlı'ya ait bazı toprakları ele geçirdi. Osmanlı Devleti'nin 1443-1444 yılları arasında yaptığı Varna Savaşı esnasında, Karamanoğlu İbrahim Bey Ankara ve Kütahya'yı aldı ancak savaştan zaferle dönen II. Murat'ın Karamanoğullarına düzenlediği sefer ile beylik 1487 yılında Osmanlı topraklarına katıldı. Memleket, Haber: Tuğba Özgür Yılmaz, 08.02.2014 |
|
ERMENİ CEMAATİNE EN BÜYÜK MÜJDE
Yaklaşık 40 yıl önce devlet tarafından el konulan,
Türkiye'deki Ermeni cemaatinin en değerli mülkü olan
Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Vakfı Hastanesi'nin
karşısındaki 42 dönümlük arazi, hastane vakfına iade
edildi. Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı
Yönetim Kurulu Başkanı Bedros Şirinoğlu, "Sayın
Başbakan olmasaydı azınlıkların gayrimenkullerinin
hiçbiri geri gelmezdi. Sayın Başbakan, dürüst, hakkı
hakka teslim eden bir insan. Sayın Başbakan adil
davrandı. Devletimize minnettarız" dedi. Azınlık
vakıflarının, zamanında çeşitli nedenlerle el
konulan gayrimenkullerinin iadesine olanak sağlayan
5737 sayılı yeni Vakıflar Kanunu'nun 27 Şubat
2008'de yürürlüğü girmesinden sonra Yedikule Surp
Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı da el konulan
gayrimenkullerin iadesi için Vakıflar Genel
Müdürlüğü'ne başvurdu. İnceleme sonunda
Eminönü'ndeki Selamet Han'ın da aralarında bulunduğu
bazı gayrimenkuller vakfa iade edildi. Hastanin
karşısında olan ve çay bahçesi, otopark, kapalı spor
salonu ve stat olarak kullanılan 42 dönümlük arazi
için yapılan iade başvurusundan ise bu arazinin
yüzde 10'luk kısmının iadesi kararı çıktı. 27
Ağustos 2011'de çıkarılan kanun hükmünde kararname
sonrası Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı,
arazinin kalan kısmının da iadesi için başvuru
yaptı. Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi'nin
yaptığı inceleme sonunda yaklaşık 42 dönümlük
arazinin vakıf adına tescil edilmesine karar
verildi. Sabah, Haber: Haan Ay, 08.02.2014 |
|
ÇARŞI'YI ESNAF KURTARACAK
Dünyanın en büyük ve en eski alışveriş mekanlarından biri olan tarihi Kapalıçarşı’da, Kapalıçarşı Röleve ve Restorasyon Çalışması Projesi kapsamında 3 bin 600 dükkan ile çevresindeki 38 han ve çarşının çatısı, yaklaşık 200 milyon lira maliyetle restore edilecek. Bu yıl içinde başlaması planlanan restorasyon çalışmaları kapsamında, ilk olarak James Bond serisinin “Skyfall” filmi çekimleri sırasında gündeme gelen, tarihi gözetleme kulelerinin de bulunduğu çarşının çatısı yenilenecek. Böylece merkezi ısıtma ve soğutma sistemleri de kurulacak. Röleve çalışmaları tamamlandıktan sonra restorasyon çalışmalarına başlanacak.
ETAP ETAP YAPILACAK Restorasyon çalışmaları, esnafı ve ziyaretçileri olumsuz etkilememesi için etap etap yapılacak. 40 bin metrekarelik Kapalıçarşı’nın ana yapısının röleve ve restitüsyon çalışmalarının bir kısmı tamamlandı. Tamamlanan projeler onaylanmak üzere Anıtlar Kurulu’na sunuldu. Projelerin bir kısmı onaylandı, onay işlemleri devam ediyor. Kapalıçarşı’nın restorasyon bedelinin ilk tespitlere göre 200 milyon lira olacağı öngörülüyor. Önemli bir kısmı özel mülkiyete ait olan Kapalıçarşı’da yapılacak restorasyonun maliyeti çarşıdaki esnafın hissesi oranında katılım sağlanarak karşılanacak. Bu konuları da içeren yönetim planı çalışması da devam ediyor. Kapalıçarşı esnafı da restorasyon için ne gerekiyorsa yapılması gerektiğini belirterek, bu konuda ellerinden gelen desteği vermeye hazır olduklarını kaydetti. Esnaf, bunun zamanının ve yapılış şeklinin önemli olduğunu aktararak, çalışmalar sırasında mağdur edilmemeleri ve dükkanların kapalı kalmaması gerektiğini vurguladı. Kapalıçarşı Esnafları Derneği Yönetim Kurulu üyesi Faruk Bektaş, Kapalıçarşı’nın altyapı sorunları olduğunu dile getirerek, özellikle çatıların restorasyonuna ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
James Bond serisinin ‘Skyfall’ filminin çekimlerinin ardından Kapalıçarşı’nın çatısına zarar verildiği tartışmaları yaşanmıştı. Çarşının içinde, tavan ve duvarlarında da yıpranmalar var.
‘Dokusu zarar gördü’ Kapalıçarşı Esnafları Derneği Yönetim Kurulu üyesi Faruk Bektaş, çarşının sorunlarını şöyle anlatıyor: “Yağmur ve güneşten çarşının dokusu zarar gördü. Altyapı yetersizliğinin yanı sıra ısıtma ve otopark problemi de var. Yağmurlar yağdığı zaman suların akmadığı, lağımların taşmadığı bir çarşı olacak. Restorasyonun tamamını esnaf ödeyecek. Ama dükkanların haricinde yollar ve caddeler var. Bunların yenilenmesini de Fatih Belediyesi’nden bekleyeceğiz. Röleve bittikten sonra restorasyon çalışması yapılacak.” Habertürk,08.02.2014 |
|
YENİ BİR SANAT TÜRÜ OLARAK BELEDİYE HEYKELCİLİĞİ
Türkiye’de neredeyse her şehrin en bilindik meydanı, o şehrin kültürü ve tarihi ile ilgili bir simgeyle süslüdür. Alamet-i farika misali öne çıkan ve çoğu zaman şehrin önde gelen meşhuru, o muhitte çokça üretilen bir mamul veya tabii güzellikleri konu edinen bu simge genellikle heykel şeklinde arz-ı endam eder. Kütahya’ya ziyarete giden bir kimsenin meydandaki çinilerle kaplı vazo, Diyarbakır caddelerinde turlayanların surların üzerinde duran dev karpuz veya Gemlik’ten geçenlerin girişteki kavşakta çatala saplı zeytin ile karşılaşması mukadderdir. Bu heykellerle beraber, Mustafa Kemal Atatürk’ün okul bahçeleri ve devlet dairelerindeki büst ve boy heykellerini de hatırlatmak gerekiyor. Sipariş usulüyle veya bir yarışma sonucu yapılıp şehrin önemli köşelerinde yer edinen bu heykeller, genellikle belediyeler eliyle meydana çıkar. Bu usul ile yapılan pek çok heykelin sanatçı inceliğinden uzak bir görüntü arz etmesi, belediye heykelciliğinin öne çıkan yüzü. Dayanıksız malzeme ve kaba işçilik ürünü dekoratif malzemelerin ‘heykel’ adı altında halka sunulması ise meselenin ikinci yönünü yansıtıyor. Geçtiğimiz günlerde Salt Beyoğlu Forum’da gerçekleştirilen “Belediye Heykelciliği” forumunda ele alınan bu konu, birçok akademisyen ve araştırmacı tarafından enine boyuna tartışıldı. Bu forumdan ilhamla, çevreye daha bir dikkatlice baktık.
Kendine has statüsü olabilir mi? Heykel, Müslüman toplumlar içerisinde dini hassasiyetler sebebiyle uzun yıllar revaç bulmamış bir sanat dalı. Cumhuriyet’le birlikte başlayan meydanların heykellerle donatılması geleneği ise bugün bile tartışılan bir konuya temel teşkil ediyor. 91 yıllık Cumhuriyet devrinde heykeller, ideolojinin simgeleştiği kamu nesneleri oldu. ‘Bir fikrin ve ideolojik yapının sokaktaki izdüşümü’ tanımlaması, belediye heykelleri için kullanılabilir. Zira her devir ve dönemin hakim siyasi anlayışına göre şekil alan heykeller belediye heykelciliği başlığıyla literatürdeki yerini edindi. Temelinde İslam kültür ve dünya görüşü yer alan Türk toplumunun hayatına sonradan giren heykellerin hala nüfuz edememiş olması, her seferinde gündem olmasından anlaşılabiliyor. Soyut olduğu bahanesiyle umumi alanlarda fark edilmeyen veya müstehcen öğeler barındırmasından ötürü birçok kez vandalizme hedef olan heykeller, toplumun sosyal kodları ve halk tarafından seçilen belediyelerin sanat anlayışı hakkında da önemli deliller sunuyor. İşte ‘belediye heykelciliği’ denilen anlayışa birkaç ilginç örnek:
Efsane kırmızı fil artık yok Kadıköy Acıbadem semtinin unutulmaz karakterlerinden kırmızı fil, yakın zaman önce kaldırıldı. Adres tarif edenler için bulunmaz bir nimet olan kırmızıya boyalı ve gözleri mavi fil, adeta bir çocuk masalından çıkıp Acıbadem’e inmiş gibi çevre yolu kenarında duruyordu. Etrafta oturanların haber vermesiyle sarı, gri ve mavi renklere boyanan ve en sonunda kaldırılan fili geri isteyenler çoğunlukta.
Van’da sevimli Van Gölü dinozoru 90’lı yılların televizyon fenomenlerinden biriydi Van Gölü canavarı. Ekranda açıktan görünmese de konuşula konuşula gerçek bir efsane halini aldı. Öyle ki artık Van’ın simgelerinden biri bu canavar. Gevaş İlçesi'nde yapılan heykel ise canavardan çok çizgi filmlerde yer alan prehistorik bir dinozorun cisimleşmiş hali.
Libadiye caddesinde bir pokemon İstanbul’da Kısıklı mevkiine çıkan Libadiye Caddesi’nin son 200’üncü metresindeki parka yerleştirilmiş bir ördek heykeli… Sarı cırtlak rengi ve yüzündeki hafif gülümsemesiyle parkın köşesinde herkese sırtını çevirmiş şekilde arz-ı endam ediyor. Kimseye minneti olmayan dev biblo, ironik bir şekilde önünde duran boşluktan ufka doğru bakmaya devam ediyor.
Akşehir’de bir Nasreddin Hoca Eşeğe ters binen Nasreddin Hoca, çokça kullanılan bir figür. Yandaki heykel ise tahmin edilebileceği gibi Konya’nın Akşehir İlçesi'nden.
Her ‘yerden’ çıkan şu eller Yurdun dört bir yanına dağılmış heykellerin bir ortak yanı da yerden çıkan eller. Malatya’da eller üzerinde yükselen kayısıya, Manisa’da bulunan ve yine el üstünde tutulan üzüm heykeli eşlik ediyor. Buna Gaziantep’teki fıstık ve Erzurum’da oltu taşından yapılmış tesbihi de eklemek mümkün.
Halay çeken timsahlar Bursaspor’un resmi maskotu olan timsahlar, takımın şampiyon olmasıyla beraber şehrin muhtelif yerlerinde görünmeye başladı. Bursa’nın Yıldırım İlçesi'ndeki su havuzunda yer alan üç adet ayağa kalkmış timsah, uzaktan bakıldığı vakit neşeyle halay çekildiği izlenimi sunuyor.
Burası sucuk diyarıdır ey dostlar Afyonkarahisar’da üretilen meşhur sucuklar şehrin meydanlarından birine yerleştirilmiş. Kurutulmak üzere asılmış kangal sucuklara şahit olduğumuz heykel için bir yorumda bulunmak güç.
Avrupa şehirlerine özenti varÖmer Kanıpak (Tasarım atölyesi-Kadıköy): Yerel idarelerin sorumlu oldukları kentlerde “kültür” adına yaptırılan heykellerin halktan tepki çekmesi normal, çünkü katılımcı bir süreçle halkla birlikte karar verilerek yerleştirilen sanat eserleri değil hiçbiri. Dolayısıyla benimsenmesi mümkün değil. Didaktik bir yönetim anlayışı ile Avrupa şehirlerine özenerek, heykellerle kentleri “süslediğini” sanan belediye yöneticilerinin sanat anlayışı ile ukde tatmini yapılıyor.
‘Bir millet ki heykel yapmaz…’Türk toplumunun heykel sanatıyla tanışması, geçtiğimiz yüzyılın ilk çeyreği sonuna tekabül ediyor. Daha doğrusu, heykelin umuma açık mahallerde halka sergilenmesi... Zira Osmanlı’nın son zamanlarında heykel sanatının icra edildiği ve kapalı mekanlarda sergilendiği biliniyor. İslamiyet öncesi Arap ve Türk toplumlarında dini birer simge halinde bulunan heykelin tekrar toplum nezdine taşınması ise Cumhuriyet dönemine rastlıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün Bursa Şark Sineması’nda yaptığı konuşmada geçen “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; kabul etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.” ifadesi, yeni Türk toplumunu oluşturma adına atılan sanat hamlelerinde önemli ipuçları sunuyor. Bu konuşmanın akabinde umuma açık heykellerin yapılması için derhal harekete geçilir ve o zamanki ismiyle İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Emin Erkul, Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel’e bir heykel yaptırır. Sarayburnu sahillerinde, Gülhane Parkı’nın eteklerinde yer alan bu Atatürk heykeliyle Türkiye’deki belediye heykelciliği başlamış olur. Açılışta yapılan konuşma sonrası, heykelin üzerindeki bezin alınması Atatürk’e bir saygı ifadesi oyarak, şapkaların çıkarılması ise o devirdeki sosyolojik dinamiklerin okunması adına önemli ipuçları sunuyor. Zaman, Haber: Erkam Emre, 08.02.2014 |
|
FRANSIZ GEÇİDİ'NE BAK, NARMANLI YURDU'NU ANLA
Bu yazı Narmanlı ailesine ait bir binanın başına gelenlerden yola çıkarak Narmanlı Hanı'nın başına gelebilecekler hakkında bir fikir amacıyla kaleme alınmıştır.
Fransız Geçidinin Restorasyondan önceki hali kulturistanbul, 08.02.2014 |
|
DÜNÜN KİLİSESİ YİNE CAMİ Mİ OLACAK?
Yaz aylarında adını duyanların aklına ‘deniz-kum-güneş’ üçlemesini getiren Antalya, kışın ağırladığı ‘kültür turistleri’ni yıkık ya da farklı kullanılan kiliseleri ile karşılıyor. En kötü durumda olansa şehrin simgelerinden biri sayılan Kesik Minare ya da orijinal ismi ile Aya İrini ya da Panagia Kilisesi. Bugünse yapı bir yol ayrımında. Ya müze olacak ya da camiye dönüştürülen kiliseler listesine dahil olacak.
Antik dünyada inşa edilmiş bir tapınağın taşlarından inşa edilen, 13. yüzyılda Selçukluların şehri ele geçirmesinden üç yüzyıl sonra 16. yüzyılda minare eklenmesi ve apsis içine mihrap inşa edilmesi ile camiye dönüştürülen Aya İrini Kilisesi’nin bugün yeniden Müslümanların ibadetine açılıp açılmayacağı tartışılıyor.
Kurul’dan ret kararı 1974’te cephe ve giriş kısmı onarım geçiren, etrafı moloz taş duvar ve demir korkuluklarla çevrilen kilise için ilk karar 1992’de alındı. Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararında yapının ‘Açık Hava Müzesi’ olarak yapının onarımının yapılması ve örenyeri olarak gezilmesi istendi. 1999’da kurul kararında bölgenin her döneminin tarihlenmesi için bilim heyeti oluşturulması istenirken, 2012 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü yapının cami olarak kullanılmasını talep etti. Ancak bu istek Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından reddedildi.
Bunun üzerine Vakıflar Bölge Müdürlüğü, kararı Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’na götürdü. Kurul 26 Eylül 2012’de itirazı kabul etti; cami olarak kullanımına yönelik Vakıflar Genel Müdürlüğünce ilgili belediyeden koruma amaçlı imar planında yapılması gereken değişikliğin talep edilmesi kararını aldı. Bu kararı durduransa Mimarlar Odası’nın açtığı dava oldu. Dava sonucunda mahkeme yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Kararın ardından cami için girişim şimdilik durmuş olsa da yapı bugün kaderini arıyor. Geleceğinin ne olacağı ise belirsiz… Agos, Haber: Serdar Korucu, 07.02.2014 |
|
![]() |
AA BAZİLİKASI MART AYINDA AÇILACAK
Manavgat’ın Side Beldesi’nde Apollon ve Athena tapınaklarının bulunduğu ‘AA bazilikası’nda başlatılan restorasyon çalışmaları mart ayında tamamlanacak.
Side Belediyesi ve Anadolu Üniversitesi işbirliğinde Apollon ve Athena tapınaklarının bulunduğu ‘AA bazilikası’ alanında yapılan restorasyon çalışmalarında sona yaklaşıldı. Tapınaklar bölgesi restorasyonu, Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Side Kazı Başkanı Prof.Dr. Hüseyin Alanyalı gözetiminde yapılıyor. Yaklaşık 1 yıl önce başlatılan çalışmaların mart ayı sonunda tamamlanıp hizmete açılacağı kaydedildi. Çalışmalar hakkında bilgi veren Prof.Dr. Hüseyin Alanyalı, ‘Daha önce bu alan kötü bir haldeydi. Burada yaptığımız çalışmalarla tarih eserleri ayağa kaldırıyoruz. Bazilikanın yıkılmasından sonra içine yapılan ‘şapel’in restorasyonu yapıldı. Tahmini olarak tüm restorasyon çalışmaları mart ayının sonunda tamamlanarak ziyarete açılacak diye konuştu. haberler.com, 07.02.2014 |
DÜNYA BELLEĞİ'NE TÜRK MİRASI Habertürk, 07.02.2014 |
|
DİYARBAKIR'DAKİ ASKERİ KIŞLADA İNSAN KEMİKLERİ BULUNDU
Uzmanlar, mezarların hangi döneme ait olduğunun
henüz tespit edilmediğini, ancak gömülme şeklinden
dolayı Müslümanlara ait olduğunu söyledi.
Diyarbakır'ın Elazığ karayolu üzerindeki 7'nci
Kolordu Komutanlığı sahası içerisinde yer alan,
Orgeneral Galip Deniz Kışlası içerisinde yapımına
başlanan Askerlik Şubesi binası inşaatı sırasında
insana ait kemik kalıntıları bulundu. Kemik ve
kalıntıların bulunması üzerine
Milli Savunma Bakanlığı, İnşaat Emlak Bölge
Başkanlığı'nca, İl Kültür ve Müze Müdürlüğü'ne
resmi yazı ile burada inceleme yapılması için
başvuruda bulundu. Aralarında bir müze araştırmacısı
ve 3 arkeoloğun bulunduğu 4 kişiden oluşan uzman
ekip, kemik ve kalıntıların bulunduğu bölgede bir
haftalık araştırma yaptı. Araştırma sonucu
hazırlanan raporda, bölgede 6 mezar bulunduğu
belirtildi. Raporda, 'Bu mezarların sondaj
çalışmasında ise, insan kemikleri ve kalıntılar
ortaya çıktı. 3 sondaj çalışmasında, iş makinesi ile
kazılan alanın yaklaşık olarak 10 metre doğusunda,
5X3 metre ebatlarında yaklaşık 1.30 metre
derinliğinde kazılırken, sondaj çukurunda oldukça
kötü durumda olan ve tahrip edilmiş mezarlar tespit
edildi. Aynı yerde oldukça kötü durumda olan
kemikler tespit edildi. Diğer çalışmalarda da, yine
mezarlıklarda kötü durumda olan kemikler tespit
edilirken, bir mezar taşı üzerinde, 'La ilahe
İllalah Muhameddün Resullulah Haza Kabrul
Merhum…Haci…yazısı bulunmaktadır' denildi. Radikal, Haber: Mehmet Türk, 06.02.2014
Çınar İlçesi'nin Mardin karayolu üzerinde bulunan tarihi Zerzevan Kalesi'ni gezmeye giden 2 kişi, kale içerisinde bulunan ve su sarnıcı olduğu belirtilen kuyuda kemiğe benzer cisimler görünce durumu jandarmaya bildirdi. Jandarma ekiplerinin kuyuda yaptığı araştırmada, 25 insan kafatası ve kemikler bulundu. Jandarma, Diyarbakır Valiliği ile İl Kültür ve Müze Müdürlüğü'ne resmi yazı ile durumu bildirerek inceleme yapılmasını istedi.
Radikal, Haber: Canan Altıntaş- Serdar Sunar, 07.02.2014 |
|
105 YILLIK TARİH YAŞAYACAK
Osmanlı dönemine ait tarihi eserlerin Deriner Barajı suları altında kalmaktan kurtarılması amacıyla Oruçlu Köyü gümrük binası, Oruçlu Camisi, Zeytinlik Camisi, Zeytinlik Aşağı Türbe'nin yeniden yapımı ve bazı kısımların taşınması ile Berta Köprüsü ve Avcılar Köprüsü'nün yerinde korunmasına ilişkin kararlar alındı.
Söz konusu eserlerden kent merkezine 50 kilometre mesafedeki Zeytinlik Camisi'nin sular altında kalmaktan kurtarılan sağlam parçaları, 2012 yılında köyün üst kısmında belirlenen alana nakledilerek aslına uygun inşa edildi.
Kitabesinde 1857 yılında yapıldığı belirtilen ve yeni yerleşim yerinde ibadete açılan Zeytinlik Camisi'nin çevre düzenlemesi gelecek aylarda yapılacak.
Merkeze bağlı Oruçlu Köyü'nde 1909 yılında yapılan ve minaresi hariç günümüze kadar sağlam ulaşan Oruçlu Camisi'nin iç kısmında, yapıldığı dönemin ahşap ve taş işçiliğini yansıtan minber, mihrap, tavan kaplamaları, süslemeler, korkuluklar, dış kapı ve üzerinde bilgilerin yazılı olduğu dış cephedeki taşlar da 2012 yılında sökülerek, köyün kurulduğu yaklaşık bin 100 rakımlı yeni yerleşim yerine taşındı.
Hazırlanan rölöve, restorasyon, restitüsyon projeleri doğrultusunda Oruçlu Camisi'nin taşınan kısımları, aslına uygun inşa edilen camiye monte edilmeye başlandı.
Rus işgali sırasında inşa edilen ve gümrük binası olarak kullanılan, Şükrü Ağa Konağı olarak da bilinen Oruçlu Köyü gümrük binası da köyün yeni yerleşim alanına nakledildi. Gümrük binasının dış cephesi tamamlanırken, iç kısımların monte edilmesi ise hava şartlarının elverişli olduğu aylarda yapılacak.
"Bu eserleri koruyup gelecek kuşaklara taşımak istiyoruz" Köy sakinlerinden 50 yaşındaki Seçkin Özay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Çoruh Havzası'nda kurulan Deriner Barajı dolayısıyla köylerinin sular altında kaldığını söyledi.
Evleri, bahçeleri, mezarlıkları ve anılarının sular altında kaldığını ifade eden Özay, "Tek sevincimiz tarihi eserlerimiz olan Oruçlu Camisi ile gümrük binasının özenle sökülerek yeni yerleşim yerimizde, aslına uygun monte edilmesidir. Geçen yıl bahar aylarında başlanan çalışmalar sonucu cami ve gümrük binasının dış kısmı tamamen bitmiş durumda. Kış olduğu için çalışmalar şimdilik durdu. Baharla tarihi eserlerin iç kısımları monte edilecek" dedi.
Köylüler olarak tarihe sahip çıkan Artvin Valiliği, DSİ 26. Bölge Müdürlüğü ve emeği geçenlere teşekkür ettiklerini kaydeden Özay, "Eserler monte edilirken büyük özen gösterildi. Tek bir ayrıntıya dahi dikkat edildi. Biz de bu eserleri koruyup gelecek kuşaklara taşımak istiyoruz" diye konuştu Artvin Kent Haber, 06.02.2014 |
|
TARİHİ YARIMADA'YA İKİNCİ METRO
Beyazıt'tan Sultançiftliğine ulaşacak yeni bir metro
hattının yanı sıra, Marmaray'ın Anadolu Yakası'ndaki
son istasyonundan Kaynarca'ya uzanan bir metro daha
geliyor. Taksim Yenikapı bağlantısını sağlayan Haliç metro köprüsünün Şehzadebaşı'ndaki istasyonuna bağlanacak yeni metro hattıyla Fatih Fevzipaşa caddesini takip ederek Edirnekapı'dan Sultançiftliği'ne kadar gidilebilecek. İstanbul büyükşehir Belediyesi tarafından proje ihalesine çıkarılan metro hattı, Edirnekapı İstasyonundan geçerek Eyüp merkez'den Düğmeciler, Rami Cuma, Rami, Sarıgöl, Bağlarbaşı, Fevzi Çakmak, Yeşilpınar, Kazım Karabekir, Karayolları Mahalleleri, Yunus Emre, Esentepe, Uğur Mumcu, Cebeci Mahalleleri üzerinden Sultançiftliğine ulaşacak. 10 Mart tarihinde ihaleye çıkarılacak proje kapsamında hat üzerinde yapılacak metro sisteminin fizibilite ve etüd çalışması yapılacak. Yeni metro hattı Edirnekapı'dan Sultançiftliğine giden tramvay hattından farklı olarak üç ilçenin merkez ve mahallelerini de dolaşacak. Sabah, 06.02.2014 |
|
TÜRKİYE PHASELİS'İ KORUMAYA SÖZ VERMİŞ! Bölghenin otel projesi için imara açılması tepki toplamıştı.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kentleşme ve Çevre Sorunları Ana Bilim Dalı Öğr. Üy. Prof.Dr. Nesrin Algan, Akdeniz Eylem Planı’nın ikinci on yılı çerçevesinde hazırlanan ‘Cenova Deklarasyonu’nun 17 (h) maddesi gereğince başlatılmış olan çalışmalar kapsamında belirlenen kriterlere göre, Akdeniz’de ortak öneme sahip 100 tarihi sit alanının tespit edildiği bilgisini verdi. 1987 yılında yapılan 5. Olağan Hükümetler arası toplantıda, taraf ülkelerce bu sitlerin koruma altına alınmasının uygun bulunduğunu belirterek, “Barselona Sözleşmesinin eki Özel Koruma Alanları Protokolünde tarihi sitlere ilişkin düzenleme yokken bu sitlerin seçimi ve korunması Cenova Deklarasyonu’na göre yapılmıştı. Ama daha sonra bu protokol değiştirildi ve ‘Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol’ adını aldı. Artık 100 tarihi sitin korunması, Türkiye’nin de taraf olduğu yürürlükteki bu yeni protokole göre yapılmaktadır” diye konuştu.
PHASELİS 1987’DE SİT LİSTESİNE GİRDİ Phaselis’in de 100 tarihi siti içeren listeye 1987 yılında kabul edildiğini belirten Algan, Phaselis’in de aralarında bulunduğu 100 tarihi sitin korunmasının hukuki dayanaklardan birinin de 22 Ağustos 2002 tarih ve 24854 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol olduğunu söyledi. Evrensel, Haber: Yusuf Yavuz, 06.02.2014
Yaklaşan yerel seçimler nedeniyle Türkiye’nin gündemi bunlarla çalkalanırken, Anadolu arkeolojisinin önde gelen antik şehirlerinden Phaselis ile ilgilenen çıkar mı?
Medya bile Phaselis ile ilgilenmemiş; bir iki küçük haber dışında topluma verilen bilgi yok…
Spekülatif davranışlardan, çıkar uğruna yok ettiğimiz Bodrum gözden çıkarıldı, daha doğrusu bunca yazıya çiziye rağmen yok olup gitti… Bodruma gidenler kıyı yağmalarından denize girecek yer bile bulamıyorlar. Şimdi bazıları yeni çıkar kapıları arıyor, kültür çevrelerinin direnmesine rağmen Phaselis’e el atmışlar…
Antalya’ya 35 km. uzaklıkta, Tekirova’nın hemen yanı başındaki Phaselis antik şehrinden söz ettikten sonra sinyalleri verilen yeni yağmadan söz etmek istiyorum.
Phaselis, Hellen dilinde “Tanrı esirger” anlamında bir sözcüktür. Luwi kökenli olup “Deniz kentçiği” anlamında “Passala”dan gelmiştir.
Mythoslara göre, MÖ 2000’li yılların sonunda Mopsos ve Lakious tarafından bu şehir kurulmuştur. Antik tarihçilerden Athenaios’un anlattığı göre Lakious, kendine bağlı topluluklarla buraya gelerek, bu şehri kurmaya karar vermiştir. O dönemde bölgede Kylabras isimli bir çoban yaşıyor ve sürülerini otlatıyormuş. Lakious, çobandan sürülerini otlattığı arazisine karşılık, kendisine hububat veya balık teklif etmiş. Çoban da kurutulmuş balığa karşılık sürüsünü alarak çekip gitmiş. Bu yüzden de adak olarak kuru balık yörede gelenekselleşmiştir. Sonraki yüzyıllarda bu pazarlık bir nevi adak olarak benimsenmiş ve adaklara “Phaselis adağı” deyimi yöreye özgü olarak kalmıştır.
Antik çağların ünlü coğrafyacısı Strabon; Phaselis’in üç limanı olduğunu, bunların en büyüğünün yarımadanın güneyinde yer aldığını, arkeolojinin ana kaynaklarından Geographika (Coğrafya) isimli kitabında yazmıştır. Şehrin kuruluşuna kesin bir tarih verilememekle beraber ismi, Fenike ile Yunanistan arasında ticaret gemilerinin uğrak yeri olarak geçmiştir. Bazılarına göre Phaselis MÖ 690’da zengin ormanlık bölgeye yakın oluşundan ötürü Rodos kolonisi olarak kurulmuştur. MÖ VII-VI yüzyıllarda burada yaşayanlar geçimlerini denizden sağlamış ve bu yüzden de halkı maddi anlamda oldukça gelişmiştir. Batı Anadolu’ya Persler egemen olduğunda Phaselis de bundan payını almıştır. MÖ V. Yüzyılda ilk basılan sikkelerinde Pers etkisi açıkça görülmektedir. Phaselis’in bilinen en eski gümüş sikkelerinin üzerinde bir tarafında gemi diğer tarafında da yıldız resmine yer verilmiştir.
Büyük İskender’in Anadolu’ya gelişinde Phaselis’liler kapılarını ona açmış ve böylece şehir yağmalanmamıştır. İskender de bu nedenle Phaselis’lilere son derece iyi muamele etmiş, Pamphylia’ya gelen elçileri burada kabul etmiştir. İskender’in ölümünden sonra, diğer Lycia kentleri gibi Phaselis de İ.Ö.309-197 yıllarında Ptoleimaios’luların yönetimine girmiştir. Apameia barışından sonra şehrin yönetimi Rhodos’lulara verilmiştir. MÖ 160’da kent özgürlüğüne kavuşarak Lycia Birliğine katılmışsa da bir süre Olympos ile birlikte korsanlara yataklık etmiştir. Roma’nın bölgeye hakim olmasıyla birlikte, MÖ 42’de Marcus Junius Brutus kente gelerek bölgeyi korsanlardan temizleyerek Roma topraklarına katmıştır. Böyle olunca da Phaselis çok daha gelişmiştir. İmparator Hadrianus MS 129’da Phaselis’e gelmiş, halk şehrin her yanını imparatorun onuruna heykelleriyle donatmıştır. Bu arada İmparator’un gemisinin yanaşacağı liman yoluna da anıtsal bir kapı yapılmıştır. Bizans döneminde önemli bir piskoposluk merkezi olmasına rağmen korsanların baskınlarından bir türlü kurtulamamıştır. Ardından Arap akınlarının artmasıyla da MS IX yüzyılda tamamen terk edilmiştir.
Antik çağlarda limanlarıyla ünlü bir şehir olmasından ötürü yarımadanın güney-batısına ve liman girişine 200 m. uzunluğunda bir mendirek yapılmıştır. Günümüzde bu mendireğin büyük bir bölümü sular altında kalmıştır. Kentin ikinci limanı tiyatronun kuzey-doğusunda olup onun da ayrı bir mendireği vardır. Bu mendirek günümüzde çok iyi bir durumda gelmiştir. Üçüncü liman kuzeydeki geniş kumsalın olduğu yerdedir. Limanın güneyinde bu mendirek ile bağlantılı rıhtım kalıntıları görülmektedir. Phaselis’i kuşatan surların kalıntıları yarımadanın güney-batısında yer almıştır. Bizans devrinde onarılan surların eski özelliklerinden uzaklaştıkları açıkça görülmektedir.
Phaselis’in devlet yönetim ve diğer önemli yapıları kuzey ve güneydeki limanları birbirine bağlayan ana caddenin her iki yanına sıralanmıştır. Bunlar uzunluğu 125 m., genişliği de 20-25 m. olan caddenin iki yanına üçer basamakla çıkılan bir setin üzerinde yer almışlardır. Ortasında bir de meydan oluşturan cadde düzgün taşlarla döşenmiş, altına da mükemmel bir kanalizasyon sistemi yapılmıştır. İmparator Hadrianus’a ait kapının kalıntıları caddenin batısında görülmektedir. Cadde boyunca sıralanmış dükkanlar, onların arkasındaki karmaşık planlı yapılar, hamam ve gymnasium oldukça iyi durumdadır. Gymnasium’un arkasındaki spor eğitimi için yapılan odalar geç devirlerde yapılan eklerden ötürü özelliğini büyük ölçüde yitirmiş olmasına rağmen mozaik döşeli tabanı, iki kapısı, güneydeki soyunma ve soğukluk, ılıklık kısımlarına girilen bölümleri yine de iyi durumdadır. MS III yüzyılda yapılmış hamamın sonraki dönemlerde de kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Hamamın güneyindeki agora (Pazar yeri) meydana büyük bir kapıyla açılmıştır. İmparator Hadrianus döneminde (MS 117-138) yapılmasından ötürü agoraya imparatorun ismi verilmiş, caddeye bakan duvarları heykellerle bezenmiştir. Bunların arasında diğer Lycia kentlerine yardım eden ve özellikle en büyük desteğini de Phaselis’e veren Rhodiapolisli Opramoas ile Saxa Amyntianus’un heykellerinin farklı bir konumlarda oluşları da dikkati çekmektedir. MS V-VI. yüzyıllarda Hadrianus Agorası’nın kuzey-batısına, bugün yalnızca apsisi görülen, dikdörtgen planlı bir bazilika eklenmiştir. Phaselis ana caddesinin meydanla birleştiği yerin güneyine ikinci bir agora daha yapılmıştır. Domitianus Agorası diye tanınan bu agora İmparator Domitianus’un (MS 81-96) şehre yaptığı yardımların göstergesidir. Geç dönem mimarisini yansıtan agora caddeye açılan kapılardan birisinin üzerinde İmparator Domitianus’un yazıtı yerleştirilmiştir. Avlulu büyük yapı kompleksi şeklinde olan agoranın portiklerle çevrili iç avlusu ile arkasındaki dükkanlar günümüze oldukça iyi bir durumda gelmiştir.
Yarımada akropolünün en üst noktasına, ana caddeden taş merdivenlerle çıkılan tiyatro batıya yöneliktir. MS II. yüzyıla tarihlenen tiyatro yaklaşık 1500-2000 kişilik bir izleyiciyi alabilecek kapasitedir. Tiyatrosu’nun üzerinde bulunan akropolde Athena Mabedine yer verilmiştir. Onun yanı sıra Herakles, Hestia ve Hermes’e adanmış mabetlerin olduğu eski kaynaklardan öğreniliyorsa da onların izlerine henüz rastlanamamıştır.
Tarihine ve arkeolojisine kısaca değinmeğe çalıştığım Phaselis için şimdi tehlike çanları çalıyor. Anlaşılan sata sata elde mal kalmadı, sıra kültür varlıklarımıza geldi. Phaselis’in Milli Park ve I. derece arkeoloji sit alanı sınırları içerisinde denize hakim tepesine tatil köyü ve otel projesine Antalya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu sakıncası yok diye onay vermiş!..
Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Phaselis’in kemirilmesini koruyamıyorsa acaba neyi koruyacak?
Kültür ve Tabiat Varlıkları başlı başına kültür varlıklarımızın kanayan yarasıdır. Eskiden kurullara akademik kariyeri, eserleri olan, konuları bilen kişiler seçilirdi. Şimdi kurul üyelerinin çoğu Kültür ve Turizm Bakanlığı ile belediyenin elemanlarından seçiliyor. İşlerine gelmeyenler olunca da anında azlediliyor. Kurul üyeleri arasında akademik geçinenlere sorun bakalım; kaç eseriniz var diye?
Tatil Köyü yapımcıları kolları sıvamışlar ve kesilecek çam ağaçlarını bile numaralamışlar! Projenin raporunu imzalayanlar arasında Melike Gül isimli bir uzmanın da olduğu dikkati çekmiş ve bu hanımın Cumhurbaşkanının yakını olduğu iddia edilmiş!.. Ancak bir cumhurbaşkanı yakının böylesine bir kültür katliamına yardımcı olacağını sanmıyoruz. Olsa olsa isim benzerliğidir!..
Sözcüğün tam anlamıyla bir kültür vandalizmi olan bu girişime duyarlı Antalyalılar anında tepkilerini göstermişler. Kemer Doğa Dostları Derneği, A Platformu ve İstanbul Çarşı Grubu ve bazı sanatçılar bu girişimin ve projenin iptali için haklı tepkileri dile getirirmişler. Duyarlı çevreciler, “Talana ve Halkın iradesini yok sayan anlayışa karşı bir buradayız:”, “Phaselis’i Vermeyeceğiz.”, “Diren Phaselis” sloganlarıyla seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Tepki eylemine AKP dışındaki belediye başkan ve adayları da katıldılar. “Diren Phaselis” sloganları atan eylemciler, “Phaselis’e dokunma” yazılarını asırlık çam ağaçlarına astılar. Bu arada ortak bir basın açıklaması yapan grup “Şiddete, talana, ve halkın iradesini yok sayan anlayışlara karşı biz kadınlar irademizi ortaya koyuyor, orman dokusunun bozulmasına ve doğal hayatın yok edilmesine izin vermeyeceğiz” diyerek tepkilerini dile getirdiler.
Phasalis’in yanı sıra bir başka yıkımın da Bodrum’da gerçekleştiği görüyoruz. Bodrum tarihi yel değirmenlerinin bulunduğu Değirmen Burnu ve bunun gibi birçok sit alanının yanı başında lüks daire ve villa inşaatları başlamış bile... Acaba bunları yapanlar kimlerin yakını?
Bilen var mı? Kent Haber; Yazı: Erdem Yücel, 08.02.2014 |
|
300 BİN YILLIK KAMP ATEŞİ
Weizmann Bilim Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen çalışmada, kamp ateşinin yanında hayvanları kesmek ve parçalamak için kullanıldığı düşünülen taş aletlerin parçalarına rastlandı.
Archaeological Science dergisinde yayımlanan araştırmada yer alan Ruth Shahack-Gross, 'ilk insanların bir araya gelmek ve aynı zamanda yemek pişirmek için yüzbinlerce yıl öncesinde ateş kullanıyor olmasının kültür gelişiminde bir dönüm noktasını temsil ettiğini' söyledi.
Keşif, ilk insanların çok eski zamanlarda algı ve sosyal gelişimlerinde de sanıldığından çok daha ileri seviyede olduklarını ortaya koydu.
Arkeologların kül izlerinden elde ettiği bulgular, genişliği 2 metreye kadar ulaşan kamp ateşinin defalarca kullanıldığını gösterdi.
Birçok insanın kullandığı anlaşılan antik şömine, aynı zamanda ortak karar mekanizmasının da güçlenmesini sağladı. Çok sayıda mağara insanı, şöminenin nereye kurulması gerektiği konusunda karar vermek zorundaydı. Bu durum, eski insanların belli bir zeka seviyesine sahip olduklarını gösterdi.
Bilim dünyasında ilk ateşin ilk ne zaman yakıldığı halen tartışma konusuyken, 2011 yılında incelenen bir Homo eractus dişi, eski insanların 1.9 milyon yıl öncesinde eti pişirerek yediği ve ateşin sürekliliğini sağlamak için odun toplamak gibi görev dağılımı bile yaptığını öne sürmüştü.
Güney Afrika'nın Wonderwerk mağarasında bulunan kemik ve kül kalıntıları da ateşim 1 milyon öncesinde kullanıldığını savundu.
Qesem mağarasında bulunan dişler ise burayı kullanmış insanların 400-200 bin yıl önce yaşadığını göstermişti. Qesem ve İsrail'in kuzeyindeki bir diğer mağara olan Skhul'da bulunan diğer kalıntılarla yapılan karşılaştırma ise burada bulunmuş insanların 120-80 bin yıl öncesinde yaşadığına dair izler sunmuştu.
Discovery News'in haberine göre, bu bulgular Afrika'da 200 bin yıl önce beliren Homo sapiens'in mağaralardaki ateşten sorumlu olamayacağını gösteriyor. Ntvmsnbc, 29.01.2014 |
2 - 8 Şubat 2014 |
|
İSTANBUL'DA TARİHİ ESERİ RESTORE EDİYORUZ DİYEREK TARİHİ SİLDİLER
Fatih’te ve Vefa’da
iki tarihi yapı restorasyon kurbanı oldu. III.
Murad’ın vezirlerinden
Hadım Mesih Paşa’nın
1585 yılında yaptırdığı
Mesih Paşa Camii’nin
köşesinde yer alan muhteşem çeşmenin “sülüs”
hatla yazılmış muhteşem kitabesi yapılan yanlış
çalışma sonucunda eridi. Yine aynı şekilde Vefa
semtinde bulunan 1775 yılında yaptırılan Recai
Mehmet Efendi Sıbyan Mektebi’nin kitabesi de
yapılan restorasyon sırasında büyük zarar gördü. Bugün, Haber: Tuncay Hopçin, 07.02.2014 |
|
KULA'DA BEYLER EVİ KORUMA ALTINDA
Kula'da 3 bine yakın tarihi yapının bulunduğunu ifade eden Kula Belediye Başkanı Selim Aşkın, Kula Belediyesi olarak tarihi evlerin kötü hava şartlarına karşı korunmasına yönelik olarak birinci dereceden tescilli olan evlerin çatı onarım ve tamirat çalışmalarının bittiğini söyledi.
Aşkın, "Kula'da yaklaşık 3 bin tarihi ev bulunuyor. Tarihi evlerin korunmasına yönelik olarak birçok projeye imza attık. Bu tarihi evlerin korunması ve ana duvarlarının kötü hava koşullarından etkilenmemesi için çatıların tamiratlarına önem veriyoruz. Çatılar yenilendikten sonra taşıyıcı olan ana duvarların korunması daha kolay olurken binaların yıkılmasının da önüne geçiyoruz" dedi.
Tarihi Beyler Evi'nin de karakteristlik özellikleri hakkında da bilgi veren Aşkın sözlerine şöyle devam etti: "Beyler Evi, dış sofalı üç odalı plan tipinde iki katlıdır. Odaların başlıca pencereleri sofaya bakmaktadır. Köşk odası vardır. Ocak üstünde iki kat ahşaptan yapılmış bir davlumbaz vardır. Davlumbazın da ön yüzünde kalan işleme ve oymalı kısmı cevizdendir. Altta kalan kısmı sert ağaçtan olup yüzeyi katkılı alçı ile sıvanmıştır. İnşa malzemesi olarak avlu ve birinci kat duvarları ile doğu duvarının tamamında kabayonu taş kayrak taşı kullanılmış, üst kat duvarları karkas arasına köfeke taş ve tuğla kırıklarıyla dolgulanmıştır. Taban ve tavanlar ahşap avlu kayrak taşı döşelidir. Alaturka kiremitle kaplı kırma çatıyla örtülüdür. Zemin katta mutfak ve depolar yer alır. Buradan 1.5 metre yükseklikteki iki odalı ara kara çıkılır. Hayatın kuzey ve güney uçlarında 40 cm yükseklikte sekiler bulunur. Pencereler ahşap kafeslidir. Odalar baş oda gibi düzenlenmiştir. İkini katın güney batı ve kuzey batı köşelerinde bugün var olmayan ama orijinalinde olduğu tespit edilen iki adet köşk odası mevcuttur. Odalarda yüklük, dolap, güsulhane raf, iocak ve gözenekler bulunur. 18. Yüzyıldan Beyler Sülalesi tarafından yaptırılan üç katlı evde toplamda yedi oda bulunuyor" dedi.
Beyoğlu Evi üst kattaki büyük bir zevk ve incelikle işlenen ahşap süslemesi ile dikkati çeker.Bu süslemeler saçak kornişinde, davlumbazda,gözenek ve dolapların üstündeki göz tabir edilen nişlerin cephelerinde ajur tekniğiyle, tavanlarda, kapılarda,dolap kapaklarında, merdiven babasında,yüklük ve sütun başlıklarında oyma tekniğiyle karşımıza çıkar.Hayat tavanında sekizgen göbek, göbek içine bitkisel motifler işlenmiştir.Göbeğin dışında kalan tavan yüzeyinde ahşaptan kesitler halinde baklava dilimleri meydana getirilmiştir.Kula evlerinde tavanlar iki kısım olarak karşımıza çıkar.Bunlar tek kaplamalı tavanlar,çift kaplamalı tavanlardır. Tavanlarda göbek süslemeleri ve kenar süslemeleri olarak iki kısımda karşımıza çıkar" dedi.
Beyler Evi Sinema Tarihinde Hülya Avşar ve Kenan Kalav'ın başrollerini oynadığı Tutku filmini de ev sahipliği yapmıştı. Manisa Kent Haber, 06.02.2014 |
|
105 YILLIK TARİH YAŞATILACAK
Osmanlı dönemine ait tarihi eserlerin Deriner Barajı suları altında kalmaktan kurtarılması amacıyla Oruçlu Köyü gümrük binası, Oruçlu Camisi, Zeytinlik Camisi, Zeytinlik Aşağı Türbe'nin yeniden yapımı ve bazı kısımların taşınması ile Berta Köprüsü ve Avcılar Köprüsü'nün yerinde korunmasına ilişkin kararlar alındı.
Söz konusu eserlerden kent merkezine 50 kilometre mesafedeki Zeytinlik Camisi'nin sular altında kalmaktan kurtarılan sağlam parçaları, 2012 yılında köyün üst kısmında belirlenen alana nakledilerek aslına uygun inşa edildi.
Kitabesinde 1857 yılında yapıldığı belirtilen ve yeni yerleşim yerinde ibadete açılan Zeytinlik Camisi'nin çevre düzenlemesi gelecek aylarda yapılacak.
Merkeze bağlı Oruçlu Köyü'nde 1909 yılında yapılan ve minaresi hariç günümüze kadar sağlam ulaşan Oruçlu Camisi'nin iç kısmında, yapıldığı dönemin ahşap ve taş işçiliğini yansıtan minber, mihrap, tavan kaplamaları, süslemeler, korkuluklar, dış kapı ve üzerinde bilgilerin yazılı olduğu dış cephedeki taşlar da 2012 yılında sökülerek, köyün kurulduğu yaklaşık bin 100 rakımlı yeni yerleşim yerine taşındı.
Hazırlanan rölöve, restorasyon, restitüsyon projeleri doğrultusunda Oruçlu Camisi'nin taşınan kısımları, aslına uygun inşa edilen camiye monte edilmeye başlandı.
Rus işgali sırasında inşa edilen ve gümrük binası olarak kullanılan, Şükrü Ağa Konağı olarak da bilinen Oruçlu Köyü gümrük binası da köyün yeni yerleşim alanına nakledildi. Gümrük binasının dış cephesi tamamlanırken, iç kısımların monte edilmesi ise hava şartlarının elverişli olduğu aylarda yapılacak.
"Bu eserleri koruyup gelecek kuşaklara taşımak istiyoruz" Köy sakinlerinden 50 yaşındaki Seçkin Özay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Çoruh Havzası'nda kurulan Deriner Barajı dolayısıyla köylerinin sular altında kaldığını söyledi.
Evleri, bahçeleri, mezarlıkları ve anılarının sular altında kaldığını ifade eden Özay, "Tek sevincimiz tarihi eserlerimiz olan Oruçlu Camisi ile gümrük binasının özenle sökülerek yeni yerleşim yerimizde, aslına uygun monte edilmesidir. Geçen yıl bahar aylarında başlanan çalışmalar sonucu cami ve gümrük binasının dış kısmı tamamen bitmiş durumda. Kış olduğu için çalışmalar şimdilik durdu. Baharla tarihi eserlerin iç kısımları monte edilecek" dedi.
Köylüler olarak tarihe sahip çıkan Artvin Valiliği, DSİ 26. Bölge Müdürlüğü ve emeği geçenlere teşekkür ettiklerini kaydeden Özay, "Eserler monte edilirken büyük özen gösterildi. Tek bir ayrıntıya dahi dikkat edildi. Biz de bu eserleri koruyup gelecek kuşaklara taşımak istiyoruz" diye konuştu Artvin Kent Haber, 06.02.2014 |
|
HANGAH RESTORE EDİLECEK
Aksaray'da darphane binası olarak bilinen yapının aslında hangah olduğu öğrenildi.
Kaynaklarda Melik Mahmud Gazi Hangahı olarak geçen yapının ne amaçla yapıldığı konusunda bilgi bulunmuyor. Planı yan mekanlı, zaviyeli camilere benzeyen hangah, aynı zamanda Konya Sahip Ata Hangahı, Afyon Boyalıköy Kureyş Baba Hangahı ve Çorum Mecitözü Elvan Çelebi Dergahı ile plan bakımından benzerlik gösteriyor. Ancak bu yapılar Aksaray hangahında olduğu gibi çini kaplı değil.
Tarihi yapı hakkında bilgi veren Aksaray Il Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Doğan, "Hangahın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak yapının üzerinde bulunan çinilere dayanılarak XIII-XV. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Hangaha ismini veren Melik Mahmud Gazi, Danişmendli hükümdarlarından Nizameddin Yağıbasan'ın oğlu olup, asıl adı Muzafferiddin Melik Mahmud Gazi'dir." dedi.
Aksaray'ın en eski tarihi yapılarından biri olduğunu ifade eden Il Kültür ve Turizm Müdürü Doğan, şunları söyledi: "Yapının kitabesi yoktur. Ancak 1994 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bekir Deniz'in yaptığı kazı esnasında Müminun süresinin 16 ayeti yazılı olduğu bir kitabe bulunmuştur. Halkın dilinde darphane, tarihi kayıtlarda vakfiyelerde hangah olarakta geçmekte. Konya Sahip Ata Fahrettin Hangahıyla benzerlik göstermekte. Dolayısıyla bu yapının Selçuklular dönemine ait olabileceği konusunda tarihçilerin görüşleri vardır. 1925 yılına kadar olan süreçte Somuncu Baba Hazretleri soyundan gelen ailelere vakıf olarak devredilmiştir. Yapıya ait ilk vakfiyeye Sultan II.Beyazıt dönemine rastlıyoruz. Yapının 13 ve 15 yüzyıllara tarihlendiğini görüyoruz. Danişmentlerin zayıflaması ile beraber Gıyasettinkeyhüsver döneminde Melik Mahmut Gazi Aksaray Emiri olarak Selçuklular adına görev yaptığı dönemde yapıldığı söylenebilir. Bunun yol boyu örnekleri kervansaraylardır. Şehir içerisinde bir misafirhane gibi kullanılmıştır. Somuncu Baba Hazretleri döneminde, 15. ve 16. yüzyıllarda Yusuf Hakiki Baba ve onun soyundan gelen tarikat mensupları burayı bir tekke gibi zaviye gibi kullanmışlardır."
Yapının eski görünümüne dönmesi için ilgili kurumlarla çalışma başlatıldığını ifade eden Mustafa Doğan, "Günümüzde yapı şu anda restorasyonu ile ilgili çalışmalar sürdürülüyor. Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Aksaray Belediyemiz ve Kültür Turizm Müdürlüğümüz Aksaray, Karaman, Konya ve Niğde illerini içine alan Konya Ovası Projesi (KOP) kapsamında 2014 yılı itibariyle tekrar ayağa kaldırılmasına yönelik çalışmalara başladık." dedi. Aksaray Kent Haber, 06.02.2014 |
|
YENİ TAKSİM PROJESİ VE AKM
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş yeni Taksim projesini açıkladı. Burada AKM’nin de yer alacağından söz etti.
Şimd gelelim AKM meselesine.
Hürriyet, Yazı Doğan Hızlan, 06.02.2014 |
|
BU KADIN 1800 YAŞINDA
Bilim insanları milattan sonra 245 yılında İngiltere’nin Doğu Sussex bölgesinde yaşamış bir kadının yüzünü, 3D rökonstrüksiyon teknikleri kullanarak yeniden yaratmayı başardı.
1953’te bulunan kemiklere uygulanan testler sonucu öldüğünde 30 yaşında olduğu belirlenen kadının Afrika ülkelerinden birinden geldiği açıklandı. Hürriyet, 06.02.2014 |
|
BU DA DİNOZOR ÇAĞININ POMPEİİ'Sİ
Radikal, 06.02.2014 |
|
TAKSİM'DE DEĞŞİKLİK YAPILAMAZ
Evrensel, Haber: Metin Akarsu, 05.02.2014 |
|
BİN 500 YILLIK ESERLER BU MÜZEDE
Kars Müze Müdürü Necmettin Alp, Ani Ören Yeri'nin Kafkaslar'dan Anadolu'ya girişteki ilk ticaret kenti olduğunu belirterek, uluslararası öneme ait bir antik şehir olduğunu söyledi.
Ani'nin Türkiye'nin en önemli Ören yerlerinden biri olduğunu, burada bulunan 21 eserin 85 hektar alan üzerine yayıldığını dile getiren Alp, "Ani Ören Yeri 20 bin nüfuslu, ticaretin çok canlı olduğu bir antik kent. 15. yüzyıl sonuna kadar kentte yaşam devam ediyor. Bu süre içinde Ören yerinde 5 kilometrelik bir sur sistemi içerisinde camiler, kiliseler, hamamlar, Saraylar, sivil mimarlık örneği yapılar ve kaleler inşa ediliyor" dedi.
Alp, Ani Ören Yeri'nin tamamının birinci derecede arkeolojik sit alanı olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: "Çevresi de üçüncü derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edilmiştir. Ani Ören Yeri'nde arkeolojik kazılarımız 1965 yılından bu yana devam ediyor. Bu kazılarda ortaya çıkarılan pişmiş toprak eserler, madeni eserler, cam eserler ve sikkeler Kars Müzesi'nde sergileniyor. Kazılarımız hala devam ediyor. 1965 yılında Prof.Dr. Kemal Balkan ile başlayan kazılar daha sonra Prof.Dr. Beyhan Karamağaralı ile devam etti. Bu çalışmalar 1989'dan 2004 yılına kadar sürdü. 2005 yılından itibaren ise Prof.Dr. Yaşar Çoruhlu 5 yıl süreyle arkeolojik kazılar yaptı. 2001 yılından beri de Kars Müze Müdürlüğü'nün başkanlığında alanda kazılar yapılıyor."
"Günümüze en yakın olanı pişmiş toprak eserler" Ani'deki "Antik Yol, Ebu Manucehr Camii, Selçuklu Hamamı, Tigran Hones Kilisesi ve Polatoğlu Kilisesi"nde arkeolojik kazıların tamamlandığını ifade eden Alp, 2014 yılındaki kazı sezonunda da sur dışındaki Bostanlar Deresi'ne inen yolda yeni bir alanı belirlediklerini kaydetti. Yeni Şafak, 05.02.2014 |
|
![]() |
DERİK KALESİ RESTORE EDİLMEYİ BEKLİYOR
Adıyaman’ın Sincik İlçesi'ne bağlı Fatih Mahallesi sınırları içerisinde bulunan Derik Kalesi restore edilerek ilçe turizmine kazandırılmayı bekliyor. Sincik İlçesi'nin en önemli arkeolojik ören yerlerinden biri olan Derik Kalesi (Temenos) kapı kitabe ve kemer taşlarından oluşuyor. Köylüler yaklaşık 300 yıldan beri burada olduklarını, Derik Kalesi’ni gönüllü olarak koruduklarını ifade ederek yetkililerden kaleye sahip çıkmalarını istedi.
Köylülerden Abuzer Kaymak, “Yaklaşık 300 yıldır biz burada yaşıyoruz. Atalarımız dedelerimiz Derik Kalesi’ne gönüllü bekçilik yapmışlar, biz de yapıyoruz. Artık devletin bu kaleye sahip çıkarak gerekli tamiratı yapmasını istiyoruz. Derik Kalesi’ne turistler gelmiyor. Çünkü kimsenin bu kaleden haberi yok. Tamiratı yapılsa, tanıtımı yapılsa turist gelir ilçemize, ekonomik katkısı olur” şeklinde konuştu. haberler.com, 05.02.2014 |
VAHDETTİN KÖŞKÜ'NE ERDOĞAN YERLEŞECEK
Çengelköy’de, Boğaz’ın hemen kıyısında bulunan bir tepede gelenleri yeşillikler içinde karşılayan Vahdettin Köşkü, yıllardır yaşadığı büyük trajedinin ardından, son darbeyi AKP’den yedi. Önceki gün son halini görüntülemek ve “Başbakanlık Ofisi ve Konuk Evi olacak” iddialarına ilişkin gerçeği öğrenmek için ziyaret ettiğimiz inşaat alanında görüntü almamız “Başbakanlık arazisi” denerek engellenmek istense de çektiğimiz görüntülerle Boğaz kenarında yaşanan tarih yıkımının ardından nasıl bir ucubenin yükseldiğine de tanıklık ettik...
Köşkün trajik hikayesi
Koruma Kurulu, köşk için yıllar sonra aslına uygun olarak yeniden inşa edilmesi kararı aldı. Köşkün önemli bir kısmının ayakta olmasına, diğer bölümlerin restorasyonla yeniden yapılması mümkün olmasına karşın alınan bu kararla köşk yerle bir edildi.
Buraya kadar oldukça trajik bir hikayeye sahip olan Vahdettin Köşkü, tarihi/kültürel varlıklara iktidarı boyunca adeta savaş açan AKP döneminde yeni bir yıkımla daha karşılaşmış oldu.
Son darbe AKP'den
Köşk tamamen yıkılırken, 3 yıldır süren çalışmalar sonucunda önce o geniş yeşil alanlarının önemli bir kısmını betonlara teslim etti, sonra da yeni yapılan beton bina art arda yapılan beton duvarların ardına gizlendi.
Köşkün içinde yer alan yeşil alanların eski karelere bakıldığında nasıl yok edildiği, dışardan çekilebilen fotoğraflarla dahi net şekilde anlaşılırken, Boğaz Öngörünüm Alanı’nda olan köşkün eskisinden daha fazla ve daha büyük yapılarla donatıldığı da görüldü.
"Bu yapılan büyük bir suç"
Bu yapıların yıkılmadığı ve ağır tahribata maruz kalmadığı durumlarda yıkılmasının mümkün olmadığını belirten Yılmaztürk, köşkün yıkılmasının bir hukuksuzluk ve suç olduğunu dile getirdi. Ahşap yapıların yıkılmasının gerekli olduğu durumlarda dahi aslına uygun olarak, aynı malzemelerle yapılaması gerektiğini vurgulayan Yılmaztürk, burada beton bir yapıyla karşı karşıya olduklarını ve bunun da ayrı bir suç olduğunu ifade etti.
Başbakan’ın talimatıyla böylesi tarihi ve önemli bir yapının yıkılmasının kabul edilemez olduğunu belirten Yılmaztürk, bu kararda imzası olanların tamamının suçlu olduğunu ifade etti.
Başbakanlık'tan yanıt yok
Başbakan için kamulaştırma
“İstanbul İli, Üsküdar İlçesi, Çengelköy Mahallesi sınırları içerisinde yapılacak Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planı ve Vahdettin Köşkü ve Çevresi Yol Düzenlemesi Projesi kapsamında ekli listede bulundukları yer ile ada ve parsel numaraları belirtilen taşınmazların İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılması; İçişleri Bakanlığının 17/6/2013 tarihli ve 17366 sayılı yazısı üzerine, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18/6/2013 tarihinde kararlaştırılmıştır.” Sol Haber, Haber: Ali Ufuk Arikan, 05.02.2014 |
|
MOZAİKLER GİDİYOR DEPO GELİYOR
Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, görevi devrettiği Bakan Ömer Çelik ve BİM’in ortaklarından işadamı Latif Topbaş’ın kamuoyuna da yansıyan konuşmalarındaki mozaiklerin aslında bu tarihi kalıntılarla ilgili olduğunu söyledi.
Günay, Hürriyet’e şu bilgileri verdi:
Önce
taşınamaz sonra taşınsın kararı
Süreç şöyle gelişti:
Koruma
altında
Alanın en son durumu ile görüşlerine başvurulan İzmir 2 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, internet sitelerindeki arıza nedeniyle en son yüklemeyi 2 Eylül 2010’da yaptıklarını daha sonra başvurumuza yazılı olarak yanıt vereceklerini belirtti.
Batı’nın Zeugması
Süslü, "Alan sadece villadan oluşmuyor. Sondaj kazılarıyla arazi genelinde yapılara rastlamakla beraber zaman içinde zengin verilere de rastlayacağımız aşikar. Bir kent ya da yerleşim birimi olup olmadığı belirlendikten sonra buranın durumu netlik kazanacak" demişti.
Hürriyet, 05.02.2014
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 06.02.2014 |
|
TAPINAKLARIN RESTORASYONU TAMAMLANIYOR
10 ay önce tapınaklar bölgesinde başlayan
restorasyon çalışmalarının yüzde 90 oranında
tamamlandığı belirtiliyor.
GÜNEY BAZİLİKASI MS 5. YÜZYILDA İNŞA EDİLMİŞ
|
|
RUS GEMİSİNİN ALTINLARI TALAN EDİLDİ
11 bin levent şehit oldu Milliyet, Haber: Gökhan Karakaş, 05.02.2014 |
|
PICASSO'NUN EVİNE YOLCULUK
“Sanat nedir? Eğer bilseydim, kendime saklardım.
Ben aramıyorum, rastlıyorum” diyen Picasso’nun kendi
özelindeki, evindeki eserleri Pera Müzesi’nde
sergilenmeye başlandı. Bugün başlayan ve 20 Nisan’a
kadar devam edecek olan “Picasso: Doğduğu Evden
Gravürler ve Seramikler” sergisinde Pablo
Picasso’nun doğduğu evden, Málaga’daki Museo Casa
Natal Koleksiyonu’ndan seçilen gravür, seramik ve
kişisel eşyaları yer alacak. Picasso’nun Akdenizli
özünün şekillendiği, 2500 yıllık geçmişe sahip,
İspanya’nın Malaga kentinin kendine has karakterini,
20. yüzyılın en büyük sanatçısının durmak bilmez
arayışını yansıtan 6 bölüm aracılığıyla buluşturan
sergide gravür ve seramiklere, Picasso’nun
çocukluğunda sahip olduğu kişisel eşyaları da eşlik
ediyor. Akşam, Haber: Adnan Özer, 05.02.2014
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi de 20 Nisan'a kadar James Ivory'nin 'Picasso ile Yaşamak' filminin filmin eşlik edeceği bir sergiye ev sahipliği yapıyor: 'Picasso: Doğduğu evden gravürler ve seramikler'...
Radikal, Haber: Erman Ata Uncu, 05.02.2014 |
|
GÜNAY: SİT DERECESİ DÜŞÜRÜLEREK VİLLALARIN DEVAMI SAĞLANMIŞ
Bağımsız İzmir Milletvekili Ertuğrul Günay, İzmir'in Urla İlçesi'ndeki doğal sit alanına yapılan villaların yıkımı ile ilgili kararın 2010 yılında verildiğini söyledi.
Günay, TBMM'de basın toplantısı düzenledi. İzmir'in Urla İlçesi'ndeki sit alanları tartışmalara değinen Günay, "Yıkım tebliğ edilmiş ama gerçekleştirilmemiş. Çeşitli itiraz süreçleri olduğu için gerçekleşmemiş. 2010 yılında bir kararname çıktı, bu alanlar Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alındı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na verildi. Bizim bakanlıktan alındıktan sonra tabiat varlıkları tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağlı bir komisyon haline dönüştü. 2011 yılında sit derecesi düşürülerek bu villaların devamı sağlanmış" dedi.
Cumhuriyet, 05.02.2014 |
|
SULTANAHMET'TE BÜYÜK TEHLİKE
Minareden düşen taşların insanlara zarar vermemesi için restorasyon süreci hızlandırıldı. 17 Şubat'ta çıkılacak ihalede, 'Belli istekliler arasında' usulü uygulanacak.
Bu yöntemle ihale taliplerinin ön yeterlilik değerlendirilmesi sonucunda Vakıflar tarafından davet edilen istekliler teklif verecek. Vakıflar, bu yöntemi çalışmanın uzmanlık ve ileri teknoloji gerektirmesi nedeniyle tercih etti.
400 GÜNDE BİTECEK
3-5 SANTİM KAYMA VAR TAŞLAR ERİYOR - Taşlarda erime ve oyuklar var.
ÖZGÜN HARCA BENZER MALZEME KULLANILACAK
- Yıkma ve sökme, metal, sıva ve derz, yonu taşı
ve mermer, cephe temizliği, kurşun ve bakır ile
ahşap külah konusunda uzmanlık aranacak. - Minarenin 2. şerefesinin üzerindeki taşlar
numaralandırılıp sökülecek. Ardından yeniden inşa
edilecek. - Yüzeyi bozulan taşlara ekleme yapılacak. Habertürk, Haber: Aykan Çufaoğlu, 05.02.2014 |
|
İSTANBUL'UN SIRLARI: BURNUMUZUN DİBİNDEKİ KOLEZYUM
Ancak bu tweetin satır arasında bir başka gerçek daha vardı: Roma’ya ya da başka kentlere bakarken burnumuzun dibindeki tarihi görememek. İstanbul Roma tarihi açısından en az Roma kadar belki daha da değerli. İstanbul’un bin yıla yakın bir zaman Roma İmparatorluğu’nun başkenti olduğunu, buradaki tarihi ve kültürel mirası unutuyoruz.
Fatih’in 1453’teki zaferinden bu yana Roma döneminin kalıntıları çok araştırılmadı. Zaten o yıllarda böyle bir kültür de yoktu. Cumhuriyetten sonra da İstanbul’da geniş kapsamlı kazı çalışmaları yapıldığı söylenemez. Bunun bir sebebi finansal sorunlarsa diğeri de siyaset elbette.
40 yıllık İstanbul’luların pek çoğu Sultanahmet’teki tarihi hipodromun bir bölümünün hala ayakta olduğundan habersiz. Hatta öyle ki insanlar önünden geçiyor, otomobilini hemen altındaki parka bırakıyor, önünde pazar yapıyor ama hipodromun varlığını bilmiyor.
Sultanahmet Meydanı’nın sonundaki, herkesin surların bir parçası sandığı kalıntı kaderine terk edilmiş durumda. Üzerine Sultanahmet Erkek Sanat Enstitüsü ve Marmara Üniversitesi rektörlüğü binaları inşa edilmiş. Ama binanın güneyindeki U şeklindeki yapı hala ayakta, direniyor.
Tarihi hipodrom belli ki geçmiş yıllarda gecekondulara duvar olmuş. Tarihi MS 200’lere kadar uzanan hipodromun dış yüzeyine yapışık gecekondular yıkılmış. Ama o günlerden kalan tuvalet lavaboları ve banyo fayansları hala üzerinde, temizlenmemiş.
Roma gerçekten güzel ve tarihi eserleriyle milyonları kendine çekiyor. Ama Neva Roma yani İstanbul da en az onun kadar çekici. Yeter ki sahip çıkılsın. Euronews, Hab: Bora Bayraktar, 04.02.2014 |
|
5 ASIRLIK HAMAM KÜLTÜR MERKEZ OLDU Bursa’nın ‘tarih kenti’ kimliğini öne çıkaran çalışmalarıyla kentin her köşesindeki değerleri yeniden canlandıran Büyükşehir Belediyesi tarafından İncirli Caddesi’ndeki restore edilen yapılardan biri olan Muallimzade Hamamı, kültür merkezi olarak hizmete açıldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Bursa’nın ecdad yadigarı yapılarını özgün değerleriyle yenilediklerini ifade ederek, “Osmanlı’nın ilk dönem eserlerini anıtsal yapılar olarak ayağa kaldırıyoruz. Farklı semtlerde bulunan eserleri, han, hamam, medrese gibi tüm yapıları kendi öz değerleriyle buluşturuyoruz. Muallimzade Hamamı da hamam kimliğinin yanı sıra 500 yıllık tarihi boyunca, dökümcülerin kullandığı dökümhane ve daha sonra da marangozların kullandığı bir alan olarak yaşadı. Uzun süre harabe halinde kalan Muallimzade Hamamı’nı kültür merkezi olarak Yıldırım’a kazandırmaktan dolayı heyecanlıyız” diye konuştu. 1572’DEN BUGÜNE Muallimzade Hamamı’nın 1500’lü yıllarda Muallimzade Ahmet Efendi adlı hayırsever tarafından yaptırıldığını hatırlatan Başkan Altepe, “Yıldırım İlçesi’nde Davutkadı semtine hizmet eden bu anıtsal eser, yılların yorgunluğuyla bugüne kadar gelmiş. Büyükşehir Belediyesi olarak burayı kamulaştırdık. Satın aldık, restore ettik ve kültür merkezi olarak ilçeye kazandırdık” dedi. Muallimzade Hamamı’nın orta büyüklükte bir çifte hamam olduğunu anlatarak, mekanın tarihi ile ilgili bilgiler veren Başkan Altepe, “Hamam, 1572 tarihinde Kazasker Muallimzade Ahmet Efendi tarafından, Zeyniler Mahallesi’ndeki camii ile Aksu Köyü’ndeki cami, okul ve zaviyesine gelir için yaptırılmış. Yaşanan depremlerden harap duruma düşen hamam, zaman zaman kapsamlı onarımlar geçirmiş. Hamam Celali isyanları sırasında tahribat yaşamış, 1613,1655, 1730, 1744, 1830 yıllarında muhtelif onarımlar görmüş. Kamil Kepecioğlu, 1930’lu yıllarda yapının etrafının tarlalarla çevrili olduğunu ve kalıntıların fark edilmediğini belirtiyor. Zaman içerisinde dökümhane olarak kullanılan ve bu adla da anılan hamam, 2010 yılında kamulaştırılmak suretiyle mülkiyeti Büyükşehir Belediyesi tarafından elde edildi” şeklinde konuştu. HAMAMIN ÖNÜ MEYDAN OLACAK Hamamın restorasyon amaçlı projelerinin hazırlatılarak Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun onayı doğrultusunda uygulama çalışmalarının yapıldığını söyleyen Altepe, proje kapsamında betonarmeye çevrilen tavan döşemelerinin itinalı bir şekilde alınarak kubbelerin ortaya çıkarıldığını ve izlerine göre bu kubbelerin tamamlandığını anlattı. Restorasyon çalışmalarıyla birlikte arka bahçede mevcut olan trafonun küçültülmesiyle bir park oluşturulduğunu da kaydeden Altepe, mekanın ön kısmında yer alan meydanın da kısa sürede düzenleneceğini, taksi durağının karşıya alınacağını belirtti. “BURSA TEMALI ESERLER BURADA ÜRETİLECEK” Çalışmalarla ilgili detaylı bilgi veren Başkan Altepe, “Mekanda çok amaçlı salon, derslikler, çocuk gösteri salonu, genel ihtiyaç mekanları ve yönetim odası bulunuyor. Yapı, bölgenin öncelikleri göz önüne alınarak işlevlendirildi. Bu amaçla kültürel etkinlik merkezi kimliğinin yanında hamamın en önemli işlevi de Bursa temalı hediyelik eşya üretim merkezi olmasıdır. Bu kapsamda bir yandan usta sanatkarlardan tarafından üretimler gerçekleştirilirken diğer taraftan çevre halkına ebru, tezhip, sedefkarlık, filografi ve çini gibi kurslar verilecek” diye konuştu. Muallimzade Hamamı’nın 500 yıl önceki orijinal kimliğine döndürüldüğünü vurgulayan Başkan Altepe, “5 asırlık tarihiyle bugünden itibaren Yıldırım’a can katacak olan Muallimzade Hamamı Kültür Merkezi, özel bir eser olarak parıldıyor, ışıldıyor. Burası artık bölge halkının buluşma noktası, sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin kalbinin attığı bir merkez olacak” dedi. Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin de Yıldırım İlçesi’nde tarihi değerlerin gün yüzüne çıkarılmasının heyecanını yaşadığını belirterek, Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyelerinin her zaman gönül gönül el ele çalışmalarını gerçekleştirdiğini vurguladı. Davutkadı Mahallesi Muhtarı Nihat Gençer de mahallelerine güzel bir eser kazandıran Altepe’ye teşekkür etti. Konuşmaların ardından Başkan Altepe, protokol üyeleriyle birlikte mekanın açılış kurdelesini keserek Muallimzade Hamamı Davutkadı Kültür Merkezi’ni gezdi. Bursa Olay, 04.02.2014 |
|
KAPANAN RUM OKULU SERGİ MEKANI OLDU
SON ÖĞRENCİ ANLATTIYoakimion, 1988 yılında son mezunlarını vermiş.
Okulun son öğrencileri Fener Rum Okulu’na
devredilmiş. İlerleyen yıllarda da Rum nüfusu
artmadığı için bir daha açılamamış. Katerina Türker,
eski okulunun şimdi sergi mekanı olarak
kullanılmasından memnun; “Binanın kültür, eğitim
alanında kullanılması güzel, nasılsa okul olarak
devam edemeyecek. Okulun kültürel alanda
kullanılması oradaki yönetim kurulunun da her zaman
arzusuydu.” Türker, öğrenci azlığından kapanan diğer okul binalarının da eğitim kurumlarına devredildiğini an0latıyor; “Feriköy Rum Okulu dil kursu olarak faaliyet gösterecek. Kadıköy Rum Okulu ise anaokulu olarak kullanılıyor. Şimdi Heybeliada’da restorasyonu devam eden eski okul binası için de bir proje var. Orası da ses ve müzik alanında bir araştırma ve kayıt stüdyosu olarak faaliyet gösterecek.” Yoakimion Okulu şimdi Bardakçı ailesine emanet. Bülent Bardakçı kızı, oğlu ve eşiyle birlikte okul binasının alt katında kalıyor. Artık kültür sanat faaliyetlerine mekan olan okul bahçesinin bir bölümü ise Bardakçı ailesi tarafından tavuğu horozu olan ekim dikim yapılan bir bahçeye olarak kullanılıyor. Taraf, Haber: Sümeyra Tansel, 04.02.2014 |
|
Günümüze dek çok iyi korunmuş mezardaki; 12.yy Viking dönemine ait olduğu net biçimde anlaşılan kılıç muhtemelen ölü yakma geleneğinin bir parçasıydı.
YENİ ARAŞTIRMA VERİLERİ Araştırmacıların beklentileri son analizler sonucunda yaklaşık 1000 yıl önce yaşayan bu soylu şövalyenin kimliğini, nerede olduğunu ve hatta son akşam yemeğinde neler yediğini açıklayabilecekleri yönünde. Nereye Dergisi, Haber: İlaynur Şafak, 04.02.2014 |
|
DİYARBAKIR VALİLİĞİ'NDEN 'TARİHİ KİLİSE' AÇIKLAMASI
Diyarbakır Valiliği, 2007 yılında yapılan kazıda ortaya çıkarılan ve Koruma Kurulu tarafından 1'inci derecede tescilli yapı ilan edilen 1600 yıllık Roma mimarisine ait kilise müştemilatının bulunduğu alan üzerine Sultan Sasa Türbesi'nin yapıldığı haberinin doğru olmadığını savundu.
Aynı tarih ve aynı karar ile alanda konservasyon projesinin yapılması istendiği dile getirilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Ortaya çıkan kalıntılar neticesinde, Koruma Kurulu 1'nci derece tescilli yapı olarak belirlediği taşınmazın 14.12.2007 tarih ve 1366 sayılı karar ile konservasyon projesinin hazırlanmasını istemiştir. Vakıf kütüklerinde, ilk İslam Valisi Sultan Sasa'ya izafe edilmiş olan bir cami ve türbeden bahsedilmekte olup, türbenin yerinin de 1926 yılına kadar 5 nolu parselde bulunduğu, daha sonra da bulunduğu yerden taşındığı bilinmektedir. Yapının hayrat olması sebebiyle de yapılacak imalatların eski fonksiyonuna ve değerine uygun olması restorasyon ilkelerinin gereği olduğundan, cami ve türbenin modern malzeme ile yeniden inşasına karar verilmiştir. Yapım tarihi ve banisi belli değilse de, halifeler dönemi ilk yapısının Sasa Camisi olduğu kaynaklarda belirtilmekte olup, günümüze ulaşan bir kilise varlığından bahsedilmemektedir. Bu nedenle eski bir kilise kalıntısına mescid inşasının yapıldığı iddiası doğru değildir." Yapı, 04.02.2014 |
|
PASAPORTA'NIN TARİHİ BİNASI YENİLENİYOR
İzmir'de Gümrük, Karakol, Denizcilik işletmelerinin içinde bulunduğu tarihi Pasaport İskelesi binasında onarım çalışmaları başladı.
Bir yandan tarihi binanın bulunduğu bölgede kıyı tasarım projesi ile Birinci Kordon'a yeni bir kimlik kazandırılma çalışmaları devam ederken, diğer yandan da dış ve iş cepheleri yıpranan, her gün çok sayıda İzmirlinin işe gidip gelirken içinden geçtiği tarihi binada onarım çalışmaları İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılıyor. Son dönemdeki kötü görünümü İzmirliler'in tepkisini çeken tarihi bina, 2003 yılında da yapılan bir çalışmayla yenilenmişti. Hürriyet, Haber: Mustafa Oğuz, 04.02.2014 |
|
PERİBACALARINA İNŞAAT MAHKEMELİK
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Ali Hakkan, bölgedeki inşaatlar sebebiyle Kapadokya’nın UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nden çıkarılma ihtimalinin gündeme gelebileceğini söyledi. UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde bulunan Kapadokya Milli Parkı, bölgede yapılan inşaatlar sebebiyle tarihi dokusunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. SİT alanı olmasına rağmen Koruma Kurulları’ndan bölgede otel ve bina yapımına izin verildi. Tarihi dokuyu tahrip eden yapılardan biri de iki yıl önce yapımına başlanan Arinna Lodge Otel. Nisan ayında açılması planlanan otelin inşaatı bitme aşamasına geldi.
Kapadokya’daki en büyük peribacası olarak kabul edilen Uçhisar Kalesi, UNESCO tarafından 1985 yılında hem doğal hem de kültürel miras listesine alındı. Bu sebeple bölgede yapılan küçük büyük her inşaat çevreye ve tarihe duyarlı kişi, kurum ve kuruluşlar tarafından yakından takip ediliyor. Uçhisar beldesi Tekeli Mahallesi’nde 2012 yılında bir butik otel inşaatı da başladığı andan itibaren dikkatleri üzerine çekti. Koray Edemen’in sahibi olduğu Neon Tours tarafından yapımına başlanan inşaat, Kapadokya Çevre Grubu adı altında toplanan çevreci sivil toplum kuruluşlarının protestolarıyla karşılaştı. Ankara Mimarlar Odası, İstanbul merkezli Çevre Hukuku Derneği gibi kuruluşlar, hatta muhalefet milletvekilleri protestolara destek vererek, Arinna Lodge Otel ve diğer inşaatların durdurulması için Nevşehir Valiliği ile birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı’na dilekçeyle başvurdu. Bununla yetinmeyen sivil toplum kuruluşları, inşaat için hukuki mücadele başlattı. Bölgede incelemelerde bulunan Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Çevre Hukuku Derneği, Kayseri İdari Mahkemesi’nde dava açtı.
Kapadokya araştırmacısı yazar Mustafa Kaya, otel inşaatının bir kısmının birinci derecede doğal SİT’te yapıldığını dile getirdi. Kaya, yasaya aykırı olarak kayaların kesilerek oda yapıldığına dikkat çekti. Uçhisar Belediye Başkanı Osman Süslü ise otel inşaatının birkaç parsel üzerinde devam ettiğini, inşaata devam izni verildiğini dile getirdi. Süslü, sorun olan parsellerle ilgili ise raporun tamamlanmasını beklediklerini söyledi. Arinna Lodge Otel proje sorumlusu Sercan Soybaş da, “Gerek Kültür ve Turizm Bakanlığı gerekse Müzeler Genel Müdürlüğü’nden gelen ekipler, inşaatta herhangi bir sorun görmedi. ” dedi.
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Ali Hakkan, Uçhisar beldesinde inşa edilen Arinna Lodge Otel SİT alanında olduğu için dava açtıklarını dile getirdi. Hakkan, Kültür ve Turizm Bakanlığı müfettişlerinin otel izni veren Koruma Kurulu ile ilgili bir rapor hazırladığını ve bu raporun kurul üyelerinin aleyhinde olduğunu açıkladı. Rapora rağmen mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı vermemesini eleştiren Hakkan, “Son yıllarda Kapadokya’da 8-10 katlı binalar yapılmaya başlandı. Tarihi ve tabii doku artık eskisi gibi görünmüyor.” diye konuştu. Zaman, Haber: Murat Şişman - Muzaffer Salcıoğlu, 04.02.2014 |
|
KONYA'DA JANDARMADAN DEFİNE AVCISINA SUÇÜSTÜ
Konya'da dedektörle define aradığı iddia edilen kişi, jandarma tarafından yakalandı.
İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, merkez Selçuklu İlçesi'ne bağlı Çaltı Köyü'nde devriye görevi yaptığı sırada, arazide elinde detektörle dolaşan bir kişiyi fark etti.
Yakalanan A.R.Y'nin ifadesinde, define değil, çivi aradığını söylediği iddia edildi. Şüpheliye, sorgusunun ardından işlem yapan ekipler, dedektöre el koydu. Manşet Gazetesi, 04.02.2014 |
|
İSTANBUL'DAKİ HEYKELLERİN SIRLARI AÇIĞA ÇIKIYOR
Yıllar önce, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Resim Bölümü’nde okumak için Sivas’ın Zara İlçesi'nden çıkıp İstanbul’a gelen 1964 doğumlu Ferda Çağlayan; henüz birinci sınıftayken hocası Hadi Bey’den Akdeniz Heykeli’nin hikayesini dinler. Hadi Bey, İlhan Koman’ın heykelini öyle güzel anlatır ki kasabadan gelen ve büstten başka heykel bilmeyen Çağlayan yerinde duramaz. Birkaç gün sonra kendini Zincirlikuyu’da Akdeniz Heykeli’nin başında bulur. Heykelin çevresinde epey zaman geçiren ve onu gerçekten çok seven Çağlayan için kıvılcım o gün çakar. Artık ne zaman sokağa çıksa gözü heykel arar.
Gözlemleri araştırmaya dönüştüğünde bir yandan öğretmenliğe devam ederken bir yandan da İstanbul’daki heykellerin geçmişini anlatan yazılar kaleme almaya çalışır Çağlayan. O sırada fark eder ki sokaktaki heykellere sahip çıkan bir kişi bile yok; her şey tamamen kaderine terk edilmiş... Derken elinden geldiğince, olduğu kadarıyla bir envanter çıkarmaya karar verir. En azından kimi belge ve bilgilere ulaşabileceğini düşünür. İşe belediyelere başvurarak başlar; yardım talep eder, en basitinden nerede ne var diye… Ama hiçbir belediyede bırakın envanteri, en ufak bir bilgi kırıntısına bile rastlamaz. Kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yoktur. En azından Taksim Anıtı ya da İstanbul’un ilk heykeli Sarayburnu Atatürk Heykeli gibi önemli yapıtlarla ilgili birtakım sözleşmeler, planlar, hesaplar bulabileceğini sanır ama gerçekten hiçbir şey yoktur. Çok şaşırır ve bu işe daha bir merakla sarılır. Çok sonra, efemera satan bir antikacıda Taksim Anıtı’nın orijinal metninin 6 bin liraya satıldığını görecektir.
‘HEYKELLERE HEYKELTIRAŞLAR BİLE SAHİP ÇIKMIYOR’ “Kimse önemsememiş ve her şey talan edilmişti. Gerçekten de artık birisi bir şey yapmalı, sahip çıkmalı, en azından var olanları kaydetmeli.” diyen Çağlayan, ‘neleri yitiriyoruz?’ sorusunun cevabını arıyor evet ama aslında niyeti, sanat eserlerini kaderlerine terk etmemek, duyarlılık geliştirmek, hatta sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmek… Çünkü Çağlayan’a göre Plastik Sanatlar Derneği ve Heykeltıraşlar Derneği gibi kurumlar maalesef hiçbir şey yapmıyor.
Zaman zaman bu derneklerle de iletişime geçen fakat hiçbir destek alamayan Çağlayan, bu işte tamamen yalnız olduğunu ve büyük bir inatla yola devam etmesi gerektiğini anlıyor ve öyle de yapıyor. Yine de “Gerçi” diyor, “belediyeler heykelleri yaptırıyor sonra da sahip çıkmıyor diye yakınıyoruz. Ama çoğu zaman heykelin sahibi heykeltıraşlar da sahip çıkmıyor onlara; imzalarını bile atmıyorlar. Ya asistanlarına yaptırdıkları için ya da heykeli sipariş üzerine ve benimsemeden yaptıklarından… Yani aslında heykeltıraşlar bile yeterince ilkeli davranmıyor bu konuda. Tabii onlar da hayatta kalma mücadelesi veriyor sonuçta. Ama ödün vermenin de bir sınırı olmalı. Aslında belediye tek bir kişiyi bile heykellerin bakımıyla görevlendirse sorunların bir kısmı çözülecek ama…”
Sadece bir kısmı elbette. Çünkü İstanbul’da tablo hiç de iç açıcı değil. Hatta yürek kaldırmayacak cinsten. Çağlayan’ın neredeyse 20 yılını verdiği araştırması; İstanbul’da sanat adına kamusal alanda neler olup bitmişse ve olup bitmeye devam ediyorsa hepsini belgesiyle, bilgisiyle, fotoğrafı ve hikayesiyle bir bir seriyor önümüze. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan önümüzdeki günlerde çıkacak 500 sayfalık büyük boy kitapta; 1850’den günümüze İstanbul sınırları içinde kamusal mekanda ne olup bitmişse, hepsi yer alıyor. Osmanlı, bilhassa Abdülaziz dönemindeki anıtlardan Cumhuriyet tarihinin ilk figüratif heykellerine, belediyelerin açtığı yarışmalardan yine belediyelerin yerlerinden ettiği heykellere kadar. Bilmediğimiz o kadar çok hikaye, o kadar çok ayrıntı var ki... Hepsi ‘İstan-bul’un Heykelleri ve Duvar Resimleri’ isimli kitapta. Zaman, Haber: Jülide Güngör, 04.02.2014 |
|
![]() |
TARİHİ BİNA YANDI
Denizli’nin Buldan İlçesi'nde koruma altındaki Hatice Demirel Evi, yangın nedeniyle kullanılamaz hale geldi.
Buldan’ın Çaybaşı Mahallesi, Haydar Caddesi üzerinde, Buldan Devlet Hastanesi yanındaki vefat eden Hatice Demirel’e ait 150 yıllık, koruma altındaki tarihi evin çatısından saat 14.30'da dumanlar yükselmeye başladı. Buldan Belediyesi itfaiyesinin anında müdahalesi ile yangının yandaki evlere sıçraması önlenirken, Hatice Demirel Evi’nin çatısı tamamen yandı, içinde de önemli hasar meydana geldi.
Hatice Demirel’in ölümünden sonra, içinde kimsenin oturmadığı evdeki yangının, elektrik kontağından çıktığı tahmin ediliyor.
Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 2000’li yılların başında korumaya alınan evde çıkan yangınla ilgili polisin başlattığı soruşturma devam ediyor. Akşam 03.02.2014 |
1600 YILLIK KİLİSE KALINTISI ÜZERİNE MESCİT
Sultan Sasa kimdir?Diyarbakır, İslam’ın efsane komutanlarından Halid
bin Velid tarafından 639 yılında fethedilirken
yaralanan sahabe Sultan Sasa kente ilk Müslüman vali
olarak atandı. 2 ay sonra Sahabe Sultan Sasa vefat
edince, bugünkü Hasan Paşa Hanı karşısında bulunan
Küçük Cami avlusuna defnedildi. 1925 yılında dönemin
Belediye Başkanı Nazım Önen tarafından yıktırılan
caminin yerine park yapıldı. Sultan Sasa’nın türbesi
de Yenişehir semtinde bulunan ve bugün imara
açıldığı için üstüne konutlar yapılan Rızvanağa
Mezarlığı’na taşındı. Bazı tarihi kaynaklarda ise
Sultan Sasa Türbesi’nin 1925 yılında Gazi
Caddesi’nin genişletilmesi esnasında, bugünkü cadde
sınırlarında kaldığı için yıkıldığı belirtiliyor. 5
no’lu parselde 2007 yılında yapılan kazılarda da bu
alanda herhangi bir türbe kalıntısına
rastlanmamıştı. Radikal, 03.02.2014 |
|
ANADOLU'NUN İLK CAMİSİ TURİZME KAZANDIRILACAK
Habertürk, Haber: Aykan Çufaoğlu, 02.02.2014 |
|
JALE İNAN 100 YAŞINA GİRDİ
Radikal, Yazı: Nezih Başgelen, 02.02.2014 |
|
Radikal, Haber: Elif İnce, 02.02.2014 |
|
AKM'Yİ (BU DEFA) NASIL YAKMALI?*
Taksim’e kışla yapılamadı ama şehrin en önemli kültür yapısı, AKM Gezi direnişinden sonra polis karargahına çevrildi. Basında konuyla ilgili çıkan haberlerde Kültür Sanat Emekçileri Sendikası’nın (Kültür Sanat-Sen) “Bakanlığın onarım süreci ile ilgili suç işlediğini ve görevini kötüye kullandığını gerekçe göstererek suç duyurusunda bulunacağı” yer alıyor. 2008 yılından beri terk edilmiş duran yapının meydana bakan cephesindeki bir panoda “kültür ve sanat dünyasına yeniden kazandırılmak üzere Sabancı Holding’in katkıları ile restore edildiği” bilgisi yer alıyor.
Yapım süreci 1946’da başlayan, 1970’lere doğru tamamlandığında şaibeli bir yangınla kül olan, 1977’de tekrar inşa edilen Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Cumhuriyet tarihinin herhalde en tartışmalı yapısı. İlk adıyla “Opera”nın adımları Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra epey bir gecikmeyle, 1940’lara doğru başladı. Tanınmış bir Fransız mimar Auguste Perret’nin hazırladığı bir projeyle. İnşaat ise ancak 1946’da, savaşın ertesinde başlayabildi ve ancak 1969’da bitirilebildi. Bu arada “Opera” “Kültür Sarayı” oldu, inşaat biter bitmez 1970’te arkasında bir dolu soru işareti bırakan bir yangınla kül oldu. Ancak devletin kültür eliti bu işten vazgeçmedi.
İlk tasarımı yapan mimar Hayati Tabanlıoğlu, yangından sonraki projeyi de üstlendi. Yapı yedi yılda yeniden inşa edildi ve 1978’de tekrar açıldı. Bu defa adı “Atatürk Kültür Merkezi” (AKM) olmuştu. İstanbul’a bir opera binasının yapılmasının arkasında devletin topluma “Batılı bir kültür ekseni” kazandırma fikri vardı. Modernleşme sürecinin başından beri opera, bale, senfonik müzik, heykel, resim gibi uğraşlar gündeme devlet eliti tarafından getirilmişti. (Zaten piyasa ortamında bu “yüksek sanat”ın gelişmesi mümkün değildi.) Gezi içindeki spor tesisleri, rekreasyon alanları, tiyatrolar, çok amaçlı salonlar, sergi alanları ile Avrupa başkentlerindeki şehir parklarına bir örnek oluşturacak, şehrin yeni meydanının, Taksim’in simgesi ise bir kültür yapısı olacaktı.
Avrupa’daki benzerlerinden hiç aşağı kalmayan mimari özelliklere ve altyapıya sahip olan bu modern yapı 2007 yılında Koruma Kurulu tarafından “1. derece kültür varlığı” olarak tescil edildi. 2008 yılında ise daha ortada bir proje olmadan, nedeni anlaşılmayan bir kararla kapılarını kapattı. AKM güya restore edilecekti. 2009 yılında büyük güçlüklerle, yapıyı tasarlayan Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu mimar Murat Tabanlıoğlu tarafından (gönüllü olarak) bir yenileme projesi hazırlandı. Ancak tam uygulamaya girişilecek iken mahkeme projeyi durdurdu. Sonunda AKM yenileme projesi içinden çıkılamaz bir hal kazandı ve ne olacağı konusunda bir muamma oluştu. AKM’nin hikayesinde belli ki yüklü bir bagaj var. Bir tür bilinçaltına itilmiş bir konu, bir türlü bilinç üstüne çıkartılamıyor. Bu tür konuların açıkça konuşulamaması aynı zamanda bir acze de işaret ediyor: İktidar için AKM, Cumhuriyet’in Batılı değerleri benimseyen bir simgesi. İktidarın şehirde gerçekleştirdiği “ihya” ve cami yapımı projelerini sürdürürken, bir taraftan da örtük bir biçimde başta AKM olmak üzere, modern yapılara karşı da bir tavır aldığı söylenebilir.
İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti adayı olduğu süreçte gönüllüler tarafından başvuru dosyası hazırlanırken, AKM tartışmalarının ayrı bir yeri var. Resmi tarafın görüşü “AKM problemli bir konu, onu başvuru dosyasının dışında bırakın” şeklinde özetlenebilirdi. STK temsilcileri ise “Kültür Başkenti olacak bir şehirde en önemli kültür yapısı onarılmayacak da ne yapılacak” diye ısrar ediliyorlardı. Kamu tarafı ise STK’ları, oluşan sivil inisiyatifi ikna etmek için “AKM’nin neresini beğeniyorsunuz, neden yıkılmasını istemiyorsunuz? Yıkılsın, sonra sizin istediğiniz gibi bir proje için yarışma, ne istiyorsanız yaparız” diyorlardı. Oysa İstanbul’un Kültür Başkenti seçildiği 2010 yılından önce sivil bir inisiyatifin girişimiyle bağımsız bir kurul oluşturulmuş ve içinde son derece deneyimli uzmanlar ve mimarlar gönüllü olarak çalışmaya başlamıştı. Bu süreçte AKM’nin sahne sistemleri, salonlarının mimari özellikleri açısından dünya standartlarındaki en iyi yapılardan biri olduğu ortaya çıkmıştı.
Proje konusunda uluslararası deneyimlere sahip mimarların, uzmanların ve mühendislerin çalışmaları sonucunda bir “mucize” gerçekleşti: Kamu tarafı sayısız toplantılar, çalıştaylar, konferanslar düzenlenerek, uzun tartışmalar sonucunda ikna edildi. İktidar ısrarla yıkmak istediği yapının onarımına para ayırdı. Başbakan ikna edildi. Yapının enerji etkin hale getirilmesi, elektromekanik sistemlerinin güncellenmesi, statik açıdan güçlendirilmesi için şimdiye kadar bir kamu yapısının görüp, görebileceği en iyi restorasyon projesi hazırlandı. Proje için uzmanlar, mimarlar, kültür yöneticileri, sanatçılarla yüzlerce toplantı yapıldı. Bunların hiçbirini kamunun bildik karar alma ve ihale sistemi ile gerçekleştirmek mümkün değildi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın “aman projeyi engellemesinler, üzerindeki restoran bölümünü çıkarın” ricası ile, AKM’yi geceleri de açık tutacak, kullanım biçimine ve sosyalleşmesine katkıda bulunacak bu işlev de projeden çıkarıldı. Ancak bakanlığın hazırladığı eski avan projeye göre hazırlanan bilirkişi raporuyla karar veren mahkeme, uygulama aşamasındaki projeyi iptal etti. Bunun üzerine Başbakan rahatladı, bir bakıma üzerindeki baskı kalkmış oldu ve “istemiyorlarsa yapmayın” talimatını verdi. Tekrar başa dönüldü. Sonuçta bunca emek boşa gitti, yeni bir deneyim yaşama fırsatı da bastırılmış oldu.
Şimdi binanın hali içler acısı. Sanki planlı bir biçimde AKM’nin yıpranması ve sonra da yıkılması hedefleniyor. Çok açık ki sorun AKM’nin onarım için kaynak bulmak, ya da bir uygulama projesinin olmaması değil. Sivil girişimin de bu süreçte bertaraf edilmesi. Yoksa bir savaş uçağı için milyarlar ayıran devlet bunun onda biri kadar bir kaynağı neden şehrin en değerli kültür yapısına ayırmasın?
Taraf, Yazı: Korhan Gümüş, 02.02.2014 |
|
MÜZEDE BİR GECE
Sabah, Haber: Erol Taşkan, 02.02.2014 |
|
'BEY SARAYI' KAPISININ RUSYA'DAN GETİRİLECEĞİ GÜNÜ BEKLİYOR
Osmanlı padişahlarından 1. Murad tarafından inşa ettirilen, "Fatih Sultan Mehmed'in doğduğu yer" olduğu sanılan ve sadece tek duvarı ayakta kalan Bursa'daki "Bey Sarayı"nın tüm bölümleriyle ortaya çıkarılması ve Rusya'nın Saint Petersburg kentinde bulunduğu ileri sürülen kapısının getirilmesi bekleniyor.
Yıldırım Bayezid'in düğününün bu sarayda yapıldığını belirten Sevim, söz konusu mekanın, Tophane mevkisinde günümüzde orduevi olarak kullanılan alandaki Bey Sarayı olduğunu anlattı.
Osmanlı sultanlarının, Bey Sarayı'nda bazı ekleme ve onarımlar yaptırdığını, Osmanlı Devleti'nin son yıllarına kadar bu yapının kısmen ayakta olduğunu ancak 1855 senesindeki depreminde yıkıldığını dile getiren Sevim, "Cumhuriyet döneminde, Bursa'daki askeri yönetim birimleri burasının orduevi olarak kullanmaya karar vermiş. Bugün sarayın bahçe duvarlarının nereden geçtiğini, nereye kadar uzandığını bildiğimiz bu alanı, yeni binalar inşa ederek kullanmaya başlamışlar. Sarayın temellerinin çok büyük bir kısmı ortadan kalkmış vaziyette" dedi.
- "Başkentliği anlatmanın yolu saraydan geçiyor" Bursa'nın en önemli özelliklerinden birinin, Osmanlı Devleti'ne başkentlik yapması olduğunu vurgulayan Sevim, bu payitahtlığı anlatabilmek için sarayın önemine değindi.
Bey Sarayı'nı ayağa kaldırılıp restore etmeden Bursa'nın başkentliğini anlatmanın kolay olmadığına dikkati çeken Sevim, şöyle devam etti: "Bazı Batılı yazarlar, Osmanlı'yı, devlet tecrübesi, yönetimi bilgisi olmayan kişilerin yönettiği bir devlet olarak göstermeye çalışır. İstanbul'un fethiyle Bizans Devleti'ne ait sarayı gören Osmanlı Devleti'nin, büyük bir devletin sarayı olması gerektiğini anlayarak Topkapı Sarayı'nı yaptırdığını söylerler. Osmanlı Devleti'nin daha önce de saray inşa ettirdiği bilgisine vakıf olmamıza rağmen bu iddialar karşısında gösterebileceğimiz saray yok. Bu boşluğu gidermek de Bursa'daki Bey Sarayı'nın ayağa kaldırılmasıyla olur."
- "Timur'un oğlu Cihangir, sarayın kapısını Kütahya'ya götürdü" iddiası Sevim, İstanbul'un fethinden önce sultanların, Bursa'da ya da Edirne'de doğduğunu dile getirdi. Bursa'nın, hanedanın çoğunlukla hayatını sürdürdüğü bir şehir olduğunu söyleyen Sevim, Fatih Sultan Mehmed'in de Bey Sarayı'nda doğmuş olabileceğini aktardı.
Bazı kaynaklarda, Bursa'nın Muradiye semtinde "Fatih'in doğduğu ev olarak" tarif edilen bir bina bulunduğunu ancak bu bilginin doğru olmadığını anlatan Sevim, şunları kaydetti: "Kaynaklarda, Yıldırım Bayezid'in Ankara Savaşı'nda yenilmesiyle Timur'un oğlu Cihangir'in Bursa'ya geldiği, Bey Sarayı'nı talan ettiği ve birçok şeyi alıp Kütahya'ya götürdüğü anlatılır. Bursa'daki sarayın kapısı da bu sırada götürülmüş olabilir. Bununla ilgili Mustafa Armağan, Saint Petersburg'da bir saray kapısı gördüğünü anlatıyor. Kapının Kütahya'dan Semerkand'a götürüldüğü anlaşılıyor. Bu dönemde İspanyol Seyyah Clavio, Timur'un otağının kapısında ahşap bir kapı görüyor. Gelenekte, otağın kapısı ahşap olmaz, keçeyle kapanır. Clavio'nun anlattığı kapı, Bey Sarayı'nın kapısıdır. Saint Petersburg'daki bu kapının delillendirilmesi, belgelendirilmesi ve Bey Sarayı ayağa kaldırılırken buraya getirilmesi, aksi halde aynısının yeniden yapılması gerekir." Bursa'da Bugün, 01.02.2014 |
|
ROMA HAMAMINA TALİP BULUNAMIYOR
Tokat'ın Niksar İlçesi'nde Roma döneminden kalan hamama, sahibi, 9 yıldır kiracı arıyor.
Çepnibey Mahallesi'ndeki 2 katlı bir evin altında bulunan ve Roma döneminde kral kızlarının kullandığı tahmin edilen hamam, 2005 yılından bu yana kiracı bulunamadığı için işletilemiyor. Akşam, 01.02.2014 |
|
ÇİN MALI AMA 84 MİLYON DOLAR
İŞTE GÜNÜMÜZDEKİ EN PAHALI PORSELENLER:
Habertürk, 01.02.2014 |
|
|
'TÜRK KOSTÜMLÜ KADIN'A 70 MİLYON
Dünyaca ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso’nun ‘Sandalyede oturan Türk kostümlü kadın (Femme au costume turc dans un fauteuil)’ tablosu Londra'da gerçekleştirilecek müzayedede alıcısını bulacak.
Usta sanatçının en önemli eserleri arasında yer alan çalışma için yakında düzenlenecek açık artırma öncesi biçilen değer ise 31 milyon dolar (70 milyon TL). Picasso’nun eşi Jacqueline Roque’u bir cariye gibi resmettiği tablo, 55 yıldır İsviçreli bir sanatseverin koleksiyonundaydı. Akşam, 01.02.2014 |
RUMLAR KİLİSELERİNİ DEVLETTEN İSTEDİ
Radikal, 01.02.2014 |
|
810 YIL SONRA YENİDEN 'TRABZON KRALLIĞI'
Karadeniz Bölgesi'ndeki tarihi yerleri turizme
kazandırmak için harekete geçiliyor. Birçok
uygarlığa beşiklik yapan Trabzon’da, il kültür ve
turizm müdürlüğü ile belediyenin ortak hazırladığı
proje kapsamında, 1204-1461 yılları arasında bölgeye
hükmeden Komnenos Krallığı’nın kalıntıları ve kral
sarayının bulunması için arkeolojik çalışma
başlatılıyor.
Trabzon İmparatorluğu, Trabzon'a sığınan Bizans tahtının varisi Komnenos Hanedanına mensup David ve Aleksios Komnenos tarafından kuruldu. Krallığını simgesi ise yukarıda bulunan figürdeki gibiydi. Akşam, Haber: Gürkan Ata, 01.02.2014 |
|
YAZMA ESERLER İÇİN YENİ ŞİFAHANE
Kültür ve Turizm
Bakanlığı yazma eserlerin zarar görmemesi ve
dokularının bozulmaması için yeni şifahane merkezi
kurma kararı aldı. Süleymaniye Doğumevi olarak bilenen binaya yapılacak merkezde 170 bin yazma eserin öncelikli olarak onarılacağı belirtiliyor. İstanbul’da bulunan Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesinde sınırlı olanaklarla yapılan şifahane çalışması, yeni açılacak olan merkez sayesinde daha sistemli hale getirilmesi planlanıyor Bugün, Haber: Selvi Çelik, 01.02.2014 |
|
ATAKÖY SAHİLİNDEKİ HÜLLELERE 'DUR'
Blumar Ataköy Otel - Çarşı Kompleksi
|
|
HER ŞEY ONUN BAŞININ ALTINDAN ÇIKMIŞ
Nature dergisinde sonuçları yayımlanan bir araştırmaya göre, günümüz insanı bazı hastalıkların kökeninde yatan gen tiplerini Neandertaller ile çiftleşen atalarından kaptı. İltihabi bir bağırsak hastalığı olan Crohn hastalığı, Tip 2 diyabet ve tuhaf bir şekilde sigara tiryakiliğini de Neandertal genlerin taşıdığı düşünülüyor.
|
|
1500 YILLIK ALATURKA TUVALET TÜRKİYE'DE
Milattan önce (MÖ) 1200-700 yılları arasında yaşayan ve devasa kayalara oydukları yerleşim yerleriyle bilinen Frig Uygarlığı, sadece kaya anıtlarıyla değil, kaya anıtlarının içerisine yaptıkları ve günümüzde de geçerliliği olan bölümlerle görenleri şaşırtıyor.
Afyonkarahisar’ın İhsaniye İlçesi'ne bağlı Ayazini beldesinde dönemin yöneticilerinin meclis binası olarak kullandıkları düşünülen 3 katlı bir kaya oyması yapının en üst katına yapılan alaturka tuvaletin o zamanlarda düşünülmesi, yapıyı ziyarete gelen turistlerin hayli ilgisini çekiyor. Friglere ait kaya yapısına Roma ya da Bizans döneminde yapıldığı ve yaklaşık bin 500 yıllık olduğu tahmin edilen alaturka tuvalet, aynı zamanda dünyanın ve Anadolu’nun bilinen en eski tuvaletlerinden birisi olarak da kabul ediliyor. Tuvaletin yanında döneminde banyo olarak kullanıldığı tahmin edilen ve küvet şeklindeki oymalar da en az tuvalet kadar görenleri şaşırtıyor. O dönemlerde ihtiyaçtan yola çıkılarak yapıldığı sanılan bu bölümlerin aynı zamanda günümüze de örnek olduğu biliniyor. “FRİGYA BÖLGEMİZİN EN ÖNEMLİ MERKEZLERİNDEN BİRİ AYAZİNİ BELDESİDİR” Yapı ve içerisinde bulunan bölümlerle ilgili açıklamalarda bulunan Afyonkarahisar Müze Müdürü Mevlüt Üyümez, kentin tarihi süreç içerisinde medeniyetlere beşiklik etmiş Anadolu’nun önemli merkezlerinden birisi olduğunu kaydetti. Friglerin MÖ 1200 ile 700 yılları arasında Anadolu’da yaşadıklarını ve çok sayıda yapı inşa ettiklerini dile getiren Üyümez, “Frigler ülkeleri yıkıldıktan sonra bu bölgede uzunca süre yaşamlarını devam ettirmişlerdir. Frigya Salutaris olarak adlandırılan yani ‘Şifalı Frigya’ olarak adlandırılan bölgemizde Roma ve Bizans döneminde de yerleşimler olmuş ve önemli kalıntılar günümüzde kadar oluşmuştur. Frigya bölgemizin en önemli merkezlerinden birisi de Ayazini beldesidir. Burası Roma döneminde Metropolis kenti olarak bilinmekteydi ve bu kentin içerisinde kayalara oyulmuş kiliseler, şapeller, mezarlar ve kaya yerleşimleri yer almaktaydı” dedi. ALATURKA TUVALETİN BİR BENZERİ Üyümez, açıklamalarına şöyle devam etti: “Bunlardan biriside Ayazini, Avdaraz Vadisi girişinde bulunan Avdaraz kaya yerleşimidir. Bu kaya yerleşiminde döneminin idarecilerinin kullandığı mekan ve bu mekan içerisinden bulunan tuvalet ziyaretçilerin dikkatini çekmektedir. Bu tuvalet günümüzde alaturka tuvalet olarak bilinen tuvaletin bir benzerini oluşturmaktadır. ANADOLU'DA HİÇ GÖRMEMİŞTİK Anadolu’da tuvaletin Romalılar döneminde Efes’te kullanıldığını biliyoruz ama şu anda gördüğümüzün tuvaletin benzerlerini Anadolu’da görmek mümkün değil ve ilk defa bölgemizde böyle bir tuvalet olgusuyla karşılaşmaktayız.” Öte yandan yapı ve tuvalet hakkında bilgi veren Ayazini Belde Belediye Başkanı Atilla Kızıldere ise, vadide bulunan kaya yerleşimlerini ve içerisinde bulunan tuvalet gibi bölümleri gören ziyaretçilerin şaşkınlıklarını gizleyemediklerini söyledi.
Ziyaretçiler ise o dönemde bile banyo ve tuvalet gibi bölümlerin düşünülmesinin ve bunların kayanın içerisine oyularak yapılmasının hayli ilginç ve dikkat çekici olduğunu kaydetti. Milliyet, 31.01.2014 |
|
DÜNYANIN EN ESKİ KUMAŞI ÇATALHÖYÜK'TE BULUNDU
Radikal, Haber: Mehmet Kayhan Yıldız, 31.01.2014 |
|
PHASELİS'İN KADERİ MİLLİ PARKLAR MÜDÜRLÜĞÜ'NÜN ELİNDE
Koruma kurulundan geçen, "ÇED gerekli değildir" kararı verilen alan için gözler Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu Orman ve Su Bakanlığı 6. Bölge Müdürlüğü'nde.
Müdürlük yaptığı açıklamada, söz konusu parselin milli park sınırları içerisinde bulunduğunu belirterek "uygulama projelerinin kurumumuz açısından değerlendirmek üzere izin sahibinin müracaat etmesi beklenmektedir” dedi.
Antik kentin yamacına 180 dönüme yayılan 280 odalı; 6 tenis kortu ve 3 açık yüzme havuzu olacak “Dream of Phaselis” isimli otel yapılmak isteniyor.
Tamamı Milli Park sınırları içinde olan otel projesinin yüzde 10'luk kısmı ise 1. derece arkeolojik sit alanı içinde.
Rixox otellerinin de sahibi olan Fettah Tamince, tepkiler üzerine “Bölgenin dokusuna uygun bungalov projesi yapacağız” açıklamasını yapmıştı.
"Nitelikli bir Likya arkeolojik alanı"Konuya müdahil olan ÇEKÜL'den şehir plancısı Esra Karataş, Phalesis'in önemli bir Likya arkeolojik peyzaj alanı olduğuna dikkat çekti.
"Phaselis, taşınır/ taşınmaz eserleri ve günümüz dünyasına sağladığı bilimsel verilerin yanı sıra, bulunduğu çevreyle ele alındığında da nitelikli bir Likya arkeolojik peyzaj alanı. Kentin sahip olduğu değerler bütünü, yerleşimin konumlanmasından kıyı şeridi ve suyla kurduğu ilişkiye, ekolojik çevresinden tarihsel gelişimi ve mimari özelliklerine uzanan geniş bir çerçeveye yayılıyor; Phaselis’in bu açıdan çevresiyle birlikte ele alınarak korunması gerekiyor."
Karataş, iddia edildiği gibi arkeolojik alanda kalan kısmında yapılaşma öngörülmese dahi Phaselis ve çevresinin yüksek kapasiteli turizm yatırımlarından korunması gerektiğini belirtti. "Antik kentin çeperinde 160 dönümlük araziye yayılan, 5 yıldızlı bir turizm tesisinin inşa edilmesi; bölgenin kapasitesini aşan bir insan yoğunluğunun yaratacak, ekolojik yaşam ve arkeolojik mirasın tahrip edilmesine neden olacak."
Arazi 2005'de satılmıştıPlanlanan otelin arazisi 2005 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Turizm Teşvik Kanunu kapsamında Ares Fasilis İnşaat Turizm Ticaret A.Ş’ye tahsis edildi.
Otel projesi için imar planı değişiklikleri 2011'de bakanlık tarafından onaylandı. Ardından Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu; “arkeolojik sit alanına giren kısma müdahale edilmemesi koşuluyla projenin uygulanmasında sakınca yoktur” kararını verdi. Kurul kararında bunun yanında “ancak alan aynı zamanda Milli Park olduğu için, ilgili kurumca milli parklar mevzuatı açısından da incelenmeli” ifadesi kullanıldı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 26 Aralık’ta projenin Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporu gerektirmediğine yönelik bir karar çıkardı.
TMMOB'a bağlı Mimarlar, Çevre Mühendisleri ve Şehir Plancıları Odası, şubat ayı sonunda otele karşı dava açacak. Bianet, Haber: Nilay Vardar, 31.01.2014 |
|
MÜZE GEÇMİŞİ YAŞAMDAN KOPARIR
1831’de Rusya’nın elçilik binası olarak inşa edilen ve 1933’te Narmanlı kardeşlere satıldıktan sonra onların adıyla anılmaya başlayan Narmanlı Han yalnızca Tünel’deki nadide konumundan ve mimarisinden dolayı değil, birçok sanatçı ve yazara, bir dönem de Jamanak gazetesine ev sahipliği yapmış olması nedeniyle de simge bir mekan. Besim Delalloğlu, ‘AVM mi olsun, müze mi?’ tartışmaları arasında, Tanpınar’ın ruhuna uygun bir üçüncü yola işaret ediyor.
Kentsel dönüşümün İstanbul’un hafızasını tehdit ettiği bir safhadayız. Muhafazakar bir iktidarın, muhafaza etmek için çaba göstermediği bir tarihin yanı sıra, yeniden canlandırmaya çalıştığı bir tarih var gibi görünüyor. Bu, bir türlü çözülemeyen modernleşme sorunumuza geri döndüğümüz anlamına mı geliyor? Bu ‘muhafazakarlık’ meselesi epeydir benim de kafamı kurcalıyor. Şu soru kafamda dönüp duruyor: Türkiye’de gerçekten bir ‘muhafazakarlık’ var mıdır? Hatta hiç var olmuş mudur? Sadece sosyalizm, liberalizm, anarşizm vb. Batılı değil, muhafazakarlık da Batı’dan gelen bir kavram. Ve Fransız Devrimi’nin hemen sonrasında, bir anlamda ‘geçmişte hiç mi iyi, doğru bir şey yoktu’ hissiyatını ifade ediyor. Dolayısıyla, muhafazakarlık, muhafaza etmeye değer bulunan bir şeyler üretildiği iddiasına dayanır öncelikle. Eğer muhafaza etmeye değer anlamlar üretmemişseniz, her şeyden kolay vazgeçersiniz. Bizim modernleşmemizin en kritik özelliklerinden biri de, geçmişte muhafaza etmeye değer hiçbir anlam veya değerin bulunmadığı düşüncesidir. Asıl ilginç olan, modernleşmeci ekolün ana akım temsilcilerinin yani Kemalizm’in böyle düşünmesi değil, ona her zaman mesafeli hatta muhalif olan kanadın yani bugün iktidarda olan çizginin de aynı tavra sahip olması. Daha önce AKP’yi gelenekçi ve modern bir parti olarak tanımlamıştım. Meselenin öncelikle bir zihniyet meselesi olduğunu düşünüyorum. Kentsel dönüşüm, mimarlık vb. bunun tezahürleri aslında. Daha nitelikli değerler üretemeyenler, mevcut, egemen değerlere teslim olurlar. Bu açıdan Kemalizm’le AKP bana birbirinden çok farklı gibi görünmüyor. Emek Sineması için, “Böyle büyük bir salon artık iş yapamıyorsa ne yapılabilir?” sorusuna yanıt aranırken, akla bir sinema müzesi formülü geldi. Üretim-tüketim ilişkileri, kentin sosyoekonomik yapısı değişirken Emek gibi, Narmanlı Han gibi değerler nasıl korunabilir?Ben, açıkçası, her türlü ‘müze’ önerisine artık şüpheyle yaklaşıyorum. Müze öncelikle bir 19. yüzyıl kurumudur. Ulus-devletlerin kendilerini toplumsallaştırırken, kamusallaştırırken kullandıkları en önemli kurumlardan biridir. Bence artık Louvre bir müze müzesidir. Müze, sanılanın tam tersine, içindekilerin bugüne ait olmadığını anlatır. Müze, geçmişten, onu sergileyerek vazgeçer. Müze modernliğin kendi öncesini paranteze alması ve bugünden, yaşanandan koparmasıdır. Bizim modernleşme zihniyetimizin geçmişle ilişkisi iki türlü: İlki ‘yık ve yenisini yap’ ve böylece geçmişin bugünle bağlantısını kes; ikincisi ise, ‘müzeleştir’ ve bu şekilde yaşamdan kopar. Bu ikisi ilk bakışta birbirinin alternatifi gibi görünse de, sonuçta aynı kapıya çıkarlar.
Elbette, en doğrusu, geçmişte gerçekten değerli olan bir şeyin bugünde de karşılığının olabilmesidir. Tıpkı Hacıbekir gibi! Hacıbekir’den lokum aldığımızda muhafazakar mı oluyoruz? Geçmişe ait değerli bir şey bugünde yeterince karşılık bulamıyorsa, o zaman o değerin bilincinde olanlar ona sahip çıkmalıdır. Bu noktada en önemli merci kamudur, devlettir. Ardından sivil kurumlar, hatta bireyler gelir.
Bu noktada bir başka kavşağa geliyoruz. Bu sahip çıkma, değer bilme nasıl yapılacak? ‘Müze’, burada en basit çözüm gibi görünüyor hala birçoğumuza. Bu iyi niyeti anlıyorum ama bu bence kolay çözüm. İşin aslı, o değeri bugünde popüler olmasa da yaşatacak kurumları üretebilmek. Örneğin Hacıbekir’in ekonomik olarak devam edemeyeceği bir noktada ne yapacağız? Lokum müzesi? Yoksa onu, kamu ya da sivil toplumun ekonomik desteğiyle, lokum üreten bir işletme olarak ayakta tutmaya mı çalışmalıyız? Sürekli zarar edeceğini bile bile, eğer lokumu çok seviyorsak, bir Lokum Sevenler Derneği kurup, onun üzerinden Hacıbekir’in yaşamasını mı sağlamalıyız? Müzede lokumun adı var ama tadı yok. O lezzeti hayatın içinde nasıl tutacağız? Bence asıl mesele bu.
‘Tanpınar fetişizmi’ni eleştiriyorsunuz ama bu dediğiniz de bir tür fetişleştirmeye davetiye çıkarmak değil mi? Lokumu bir fetiş olarak yaşamayan biri bu kadar yükün altına girer mi? Hacıbekir’i zarar etse bile yaşatmaya çalışmak bir fetiş değil de nedir? Narmanlı Han meselesine gelince; evet, genel gidişe bakarsak yakında orası da bir AVM olarak yeniden inşa edilecek. O kadar parayı veren biri, oradan para kazanmak için yapıyordur bu yatırımı herhalde.
Öncelikle, Narmanlı Han’ın korunmaya değer olduğunu ne kadar idrak edebiliyoruz ve bunu nasıl yapmalıyız? Bence bugün Narmanlı Han’ı koruması gereken öncelikle kamu erki yani devlettir. Bunun için de, devlette, Narmanlı Han’ı, onun satışından elde edilecek paradan daha değerli bulabilecek bir zihniyetin hakim olması gerekir. Bunun varlığından şüpheliyim ben, yani iyimser değilim. Ama böyle bir zihniyetin var olduğunu varsayarak, neyin, nasıl yapılması gerektiği konusunda da tartışalım.
Narmanlı Han’ı korumak istememiz mesela Tanpınar yüzünden ise, bu tercihin seçime de yansıması gerekmez mi? Müze olunca ne olacak? İnsanlar oraya gidince ne görecekler? Eğer Tanpınar için yapacak isek, öncelikle Tanpınar’ın derdinin, niyetinin ne olduğu düşünmemiz gerekmez mi? Tanpınar’ın derdi bence Türkiye idi. Ama dünyalı, dünyada bir Türkiye... ‘Dünyada bir Türkiye’nin kentleri nasıl olmalıdır?Tanpınar bence Türkiye’nin ilk moderniydi, yani hem Türkiyeli, hem de dünyalıydı. Türkiye’de bir Rönesans inşa etmeye çalışıyordu belki de. Hem Batı’yı biliyordu, hem burayı. Kendine, Türkiye’ye ve dünyaya bu kadar geniş bir açıdan bakabilen bir entelektüel, bu topraklarda nadirdir. Benim naçizane önerim bu geniş perspektife paralel bir enstitünün kurulması ve bu kuruma onun adının verilmesi; mekanının da Narmanlı Han olması. Bugünkü akademik terminolojiye uygun olarak, bir ‘kültürel çalışmalar enstitüsü’ olsun. Dünyada, bu adı taşıyan ilk kurum Tanpınar’ın ölümünden iki yıl sonra, 1964’te, İngiltere’de kuruldu. ‘Kültürel Çalışmalar’ Tanpınar’dan sonra çıktı ama onun külliyatına baktığımızda, yapıtının bütününün bu kapsamda değerlendirmeye çok müsait olduğunu iddia edeceğim. Birileri mutlaka itiraz edecek ama buna gönülden inanıyorum. Bir araştırma ve lisansüstü eğitim enstitüsü. Türkiye’ye ve dünyaya komplekssiz bakabilen bir kurum. Tanpınar’ın bir dediğini doğrulayan: “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkanını vermiyor.” Ama en azından bir dediğini artık yanlışlayabilen: “Türkiye beni yedin.” Agos, 31.01.2014 |
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |