26 Haziran - 2 Temmuz 2016
|
150 YILLIK TAHTA MİNARE ZAMANA DİRENİYOR
Amasya'nın Gümüşhacıköy
İlçesi'nde bulunan Darphane Camisi'nin
tahta minaresi, 1,5 asırdır ayakta kalmayı başardı.
Bölgede gümüş madeni
çıkarılması dolayısıyla Selçuklu döneminde sikke
üretilmek için açılan darphane binası, 1866 yılında
camiye dönüştürüldü ve ibadete açıldı. Binanın
camiye dönüştürülmesine karar verildikten sonra
yapılan ve caminin kuzeybatı kısmına inşa edilen
tahta minare ise günümüze kadar ulaştı.
Gümüşhacıköy Müftüsü
Hamdi Uzunharman, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
vatandaşların çok eski geçmişi olan bir bölgede
oturmanın ve böyle tarihi bir camide ibadet etmenin
mutluluğu yaşadıklarını söyledi.
Binanın Selçuklular
döneminde 1248'de darphane olarak kullanılma
açıldığını belirten Uzunharman, 1866 yılında camiye
çevrildiğini anlattı.
"Bizler de gelecek nesillere aktarmak istiyoruz"
Uzunharman, 1991'de
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilen
caminin günümüzde hala kullanıldığını ifade ederek,
şu bilgileri verdi:
"Darphane Camisi, kare
plan üzerine oturtulmuştur. Caminin tavan kısmı,
müezzin mahfili, giriş kapısı ve minaresinin ahşap
olduğunu ve orijinal haliyle korunduklarını
görmekteyiz. İlçemizdeki tarihi eserler sadece
Darphane Camisi ile sınırlı değildir, günümüze kadar
ulaşmış birçok tarihi yapı vardır. Allah'a şükür,
uzun yıllardan beri cami ve minare ayakta. İnşallah
ecdadımız bize bu mirasları nasıl bıraktıysa bizler
de aynı şekilde gelecek nesillere aktarmak
istiyoruz."
Caminin imam hatibi
Kadir Çotur ise zamanında darphane olarak
kullanılmış tarihi bir yapıda görev yapmaktan
mutluluk duyduğunu belirtti.
Vatandaşların da 150
yıldır hizmet veren bir camide ibadetlerini
yaptıklarını dile getiren Çotur, "Böyle bir tarihi
camide görev yaptığım için mutluyum. Atalarımızdan
Allah razı olsun, böyle bir mekanı bize miras
bıraktıkları için. Böyle bir camide ezan okumaktan
gurur duyuyorum." dedi.
Anadolu Ajansı, Haber:
Cihan Okur, 29.06.2016
|
KARS'TAKİ TARİHİ
ESER OPERASYONUNDA ÇOCUK LAHDİ BULUNDU
Kars ve Ağrı'da eş zamanlı olarak düzenlenen
operasyonda, 77 santimetre uzunluğunda çocuk lahti
bulundu.
Alınan bilgiye göre, Kağızman
Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde, Kars Emniyet
Müdürlüğü Kaçakçılık Organize Suçlarla Mücadele
Şubesi ve Kağızman İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri,
tarihi eser kaçakçılığı yapanlara yönelik çalışma
başlattı.
Yapılan çalışmalar
neticesinde tarihi eser pazarlığı yaptığı tespit
edilen kişilere yönelik Ağrı'nın Patnos İlçesi ve
Kars'ın Kağızman İlçesi'nde eş zamanlı operasyon
düzenlendi.
Patnos İlçesi'nde şüpheli
Y.S'nin evinde yapılan aramada, odunluk bölümünde 77
santimetre uzunluğunda, 37 santimetre yüksekliğinde
ve 35 santimetre genişliğinde çocuk lahti bulundu.
Olayla ilgili Y.S. ile
şüpheli olarak belirlenen Y.A. gözaltına alındı.
Anadolu Ajansı,
Haber: Cüneyt Çelik, 28.06.2016
|
EDİRNE'DE TARİHİ HAN KAZISINDA ROMA MEZARLIĞI
BULUNDU
Edirne Belediye Başkanlığı Edirne Valiliği
ile Selimiye Meydanı'nın yeniden düzenlenmesi için
1.5 yıl önce başlattığı kazı çalışmalarında Roma
dönemine ait olduğu tahmin edilen kafa, kol ve
bacaklardan oluşan 40 adet insan iskeleti bulundu.
Edirne Müze Müdürlüğü yetkilileri bulunan insan
iskeletlerinin Geç ve Erken Doğu Roma döneminde
yaşamış olduğunu tahmin ettiklerini söyledi.
Tarihi Yemişçi Kapanı Hanı kazı çalışmaları
önümüzdeki ay tamamlanması hedeflenirken, gün yüzüne
çıkarılan çocukların da bulunduğu bazı aile
mezarlarında hediyelik eşyalar da ortaya çıkarıldı.
Kazı çalışmalarından gün yüzüne çıkarılan tarihi
obje ve iskeletlerin Trakya Üniversitesi'nde yapılan
incelemelerin ardından Edirne Kent Müzesi'nda
sergileneceği öğrenildi.
Mimar Sinan'ın su yolu bulunmuştu
Tarihi hanın kazı çalışmalarında geçtiğimiz ay
Mimar Sinan'ın kente gelen temiz suyu dağıtmakta
kullandığı su yolları bulunmuştu. Edirne Selimiye
Camii Arastası'na 3'üncü Murad döneminde 1590 yılları
arasında yaptırılan ve 100 odalı olduğu tahmin
edilen Yemişkapanı Hanı'nın, zamanla harabeye
döndüğü ve üzerinin toprakla kapatıldığı öğrenildi.
Cnn Türk, 28.06.2016
|
KIRIKKALE'DE ROMA DÖNEMİNE AİT MOZAİK KALINTILARI
BULUNDU
Kırıkkale'nin Delice İlçesi'ne bağlı Karalı ve Elmalı
Köyü'nü birbirine bağlayan arazi üzerinde yağışlar
sonucu oluşan selde tarla yüzeyinin süpürülmesi
sonucu yıllar öncesinden Roma Dönemi'ne ait mozaik
kalıntıları ortaya çıktı.
Karalı ve Elmalı Köyü'nün sınırları içinde bulunan
mozaik kalıntılarını Kırıkkale Valisi M. İlker
Haktankaçmaz, İl Jandarma Komutanı Albay İsa Çakmak,
Emniyet Müdürü Hasan Onar, Kültür ve Turizm Müdürü
Yahya Er ile Ankara'dan gelen Anadolu Medeniyetleri
Müzesi'nden Arkeolog Mustafa Metin inceledi.
Tarlada buğday ekili olduğu için tam olarak
altında ne olduğunu bilemediklerini ifade eden
Kırıkkale Valisi Haktankaçmaz, "Burası,
köylülerimizin bir yıl önce çift sürerken buldukları
yer. Çok değerli bir mozaik türü. Anlatılanlara göre
buğday hasadı yapıldıktan sonra Ankara'dan gelen
ekipler değerlendirip tam özellikleri nedir ortaya
çıkacak. Roma dönemine ait ikinci yüzyılda
zenginleşme ile birlikte Anadolunun köylerinde
evlerinde mozaiklerle böyle sanat harikası yapımlar
mevcutmuş" dedi.
20 metrekaresi tahrip edildi
Arkeolog Mustafa Metin ise, Anadolu Medeniyetler
Müzesi Müdürlüğü Başkanlığı'nda bir kurtarma kazı
çalışması yaptıklarını, kazıda yaklaşık 48 metre
kare bir mozaik alan tespit edildiğini, bunun 20
metrekaresinin tahrip edildiğine dikkati çekti.
Metin, "Bu çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.
Daha sonra bu çalışmaları Ankara bölge Laboratuvarı
uzmanları tarafından mozaikler sağlamlaştırılacak ve
kaldırılarak Ankara'ya götürülecek. Diğer kırılmış
parçalarla birlikte onarılarak sergiye çıkarmayı
planlıyoruz. Buradaki mozaiklerin MS 2. yüzyıla
ait olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.
Onarımdan sonra sergilenecek
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve
Müzeler Genel Müdürlüğü ve Müzeler Daire Başkanlığı
tarafından yapılan incemeler sonunda Roma Dönemine
ait olduğunu belirtilen kazı yapılan alanda 7.90
santim uzunluğunda 6.10 santim genişliğinde 48.19
metre kare mozaikli alan tespit edildi.

MS 1. -3. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bir
villanın ziyafet salonuna ait olan mozaikte, dıştan
içe doğru 5 sıra bordür ve ortada ana sahne yer
alıyor. Bordürlerde geometrik giyoş motifi ve
madalyon bezemelerinin işlendiği belirtildi.
Mozaik, kazı tamamlandıktan sonra Ankara
Restorasyon ve Konserasyön Bölge Laboratuvar
Müdürlüğü tarafından kaldırılarak Ankara Anadolu
Medeniyetler Müzesi'ne götürülüp, gerekli onarım
faaliyetlerinden sonra sergileneceği bildirildi.
Cnn Türk, 28.06.2016
|
KONYA'DA 2.5 MİLYON YAŞINDA MAMUT DİŞİ FOSİLİ
BULUNDU
Konya’nın Ereğli
İlçesi’nde psikolog Hüseyin Kaya, kum ocağı
mevkiinde yaklaşık 2.5 milyon yıllık olduğu tahmin
edilen mamuta ait diş fosili buldu. Kaya, bulduğu
fosili müze müdürlüğüne teslim etti.
Eskiden belde olan Zengen Mahallesi’nde
oturan Hüseyin Kaya, kum ocağı mevkiinde
filgiller familyasından nesli tükenmiş olan
mamuta ait diş fosili buldu. Kaya, bulduğu
fosili müze müdürlüğüne teslim etti. Kaya, 2006
yılında CHP’den Zengen Belde Belediye Başkanlığı
yaptığı dönemde de belediye işçileri tarafından
yine aynı bölgede bulunan mamuta ait diş
fosilini müzeye teslim etmişti.
Kaya, bölgenin daha önce
sit alanı ilan
edildiğini sonra kaldırıldığını hatırlatarak,
”Belediye başkanlığım döneminde antropolog
getirerek bölgede inceleme yaptırdım. 1.5 ile
2.5 milyon yıl önce bölgede mamutların yaşadığı
bilgisine ulaştık. O dönemlerde iklimsel
farklılık nedeniyle mamutların toplu olarak
öldüğü belirlenmişti”dedi.
Ereğli Müze Müdür Vekili Mahmut Altuncan da,
fosilin mamutun meridionalis türüne ait olduğunu
belirterek,’ ’Bulunan fosil, bölgemizde 1.5- 2.5
milyon yıl önce yaşayan en eski mamut
türlerinden bir tanesi olup,
bugün var olan fillerin atalarından
sayılmaktadır. Müzemize daha öncede aynı
bölgeden gelen mamut fosilleriyle de
örtüşmektedir. Yapılan incelemede fosil bulunan
bölgenin daha önce çok sulak, otlak ve ormanlık
alana sahip olduğunu zaman içerisinde ekolojik
sistemin değişikliğiyle de mamutların bu bölgede
yok olduklarını görebiliyoruz ”dedi.
Milliyet, Haber: Atilla Atmaca, 27.06.2016 |
ANTALYA DEMRE'DE LİKYA UYGARLIKLARI MÜZESİ AÇILDI
Antalya’nın Demre İlçesi’nde, Likya uygarlığına ait
eserlerin sergilendiği Likya Uygarlıkları
Müzesi kapılarını açtı.
Antalya’nın Demre İlçesi'nde ziyaretçilerini
ağırlayacak olan müzenin açılışına Kültür ve Turizm
Bakanı Nabi Avcı’nın yanı sıra Kültür ve Turizm eski
Bakanı Ertuğrul Günay, Antalya Valisi Münir
Karaloğlu ile çok sayıda vatandaş katıldı.
Likya Liman Kenti Müzede Canlandırılıyor
Myra Antik Kenti’nin limanı konumundaki Andriake’de
2 bin 400 metrekareyi bulan ölçüsü ve çatısına kadar
ayakta kalmış niteliği ile çok özel bir yapı olan
Likya Uygarlıkları Müzesi sekiz salondan oluşuyor.
Likya tarihini ve coğrafyasını, epigrafisini,
sikke, ekonomi ve sosyal yaşamı ile din kültürünü,
tarihsel gelişimini içindeki eserlerle günümüze
yansıtan ve salonların içeriklerine uygun bilgi
panoları, canlandırma ve interaktif sunumlarla da
desteklenen Likya Uygarlıkları Müzesinin yedinci
salonunda bir Likya liman kenti
canlandırılıyor. Likya bölgesinde yapılan kazılardan
elde edilen eserlerin sergilendiği tarihi yapı
içerisinde yer alan ve kayık simülasyonuyla
hareketlendirilen salon görsel olarak müzenin en
renkli mekanı.
Müze’nin kurulmasında Akdeniz Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi ve
Myra – Andriake Kazıları başkanı Prof.Dr. Nevzat
Çevik’in emekleri çok büyük.

arkeolojihaber.net, 27.06.2016 |
ANTALYA'DA ARKEOLOJİK KAZILAR TEMMUZ'DA BAŞLIYOR

Antalya'da 15 noktada
yer alan antik kent, tarihi paleolitik çağa kadar
uzanan mağara ve höyüklerde, Likya ve Pamfilya
bölgelerinin en önemli kentlerinde kazı çalışmaları
temmuz ayıyla birlikte başlayacak. Türkiye'nin
UNESCO Kültür Mirası Listesi'nde yer alan 15 kültür
varlığından biri olan Xanthos'ta kazılar bu yıl
66'ncı yılına, Perge antik kentinde ise 70'inci
yılına girecek.
Günümüzden 2 milyon yıl önce
başlayıp 10 bin yıl önce sona eren yontma taş
çağından Likya ve Pamfilya kentlerine ev sahipliği
yapmış Antalya'da bu yıl 15 noktada arkeolojik kazı
çalışması gerçekleştirecek. Kazılar temmuz ayı
içinde başlayacak.
KAŞ BÖLGESİ KAZILARI
Türkiye'nin UNESCO Kültür Mirası Listesi'nde yer
alan 15 kültür varlığından biri olan Xanthos antik
kentinde arkeolojik kazılar, 1950 yılında Fransız
arkeologlar tarafından başlatıldı. 2011 yılından bu
yana Akdeniz Üniversitesi'nce sürdürülen kazılar, bu
yıl 66'ncı yılına girecek.
Apollon'un doğduğu
kent olarak bilinen Patara antik kentinde
sürdürülen kazı çalışmaları ise bu yıl 28'inci
yılına girecek. 1988-2008 yılları arasında Kültür ve
Turizm Bakanlığı adına Prof.Dr. Fahri Işık, 2009
yılından itibaren de Prof.Dr. Havva Işık
başkanlığındaki bilimsel ekip tarafından sürdürülen
kazı çalışmalarında, kumun altından bir kent ortaya
çıkarıldı.
DEMRE ve
FİNİKE BÖLGESİ KAZILARI
Antalya'nın en fazla
ziyaretçi çeken ören yeri Noel Baba Müzesi'nde ise
kazı çalışmaları Hacettepe Üniversitesi tarafından
yürütülecek. 2009 yılında Prof.Dr. Nevzat Çevik
başkanlığında başlayan Myra antik kentinde de kazı
çalışmaları bu yıl Akdeniz Üniversitesi'nce
yürütülecek.
Finike'de ise 1216 metre
yükseklikteki bir tepenin eteğinde kurulmuş Limyra
antik kentinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve
Avusturya Arkeoloji Enstitüsü işbirliğiyle 45 yıl
önce başlayan kazı çalışmaları bu yıl da devam
edecek. Limyra kazılarının en özgün yanını oluşturan
'Çocukların Limyra'sı' 5'inci yılında da hayata
geçirilecek. Çocuklara, üzerinde yaşadıkları tarihi
mirası çeşitli atölyelerle anlatmayı hedefleyen
programa dahil olacak çocuklar müzeleri ve kazı
alanlarını gezecek, tarihi yapıları inceleyecek ve
antik dönem hakkında bilgi edinecek. Çocuklar,
yaklaşık 10 gün sürecek etkinliklerin ardından antik
dönem hayatı üzerine öğrendiklerini drama, müzik,
iki ve üç boyutlu görsel tasarım teknikleri ile
sergileyecek. Finike'de bir diğer kazı alanı ise
Elmalı- Finike karayolunun tam yarısında bulunan
Arif Köyü'nün Aykırıçay Mahallesi'ne yakın bir ören
yeri Arykanda. Arykanda'da kazı çalışmaları
Hacettepe Üniversitesi'nce yürütülecek.
KUMLUCA
VE KEMER BÖLGESİ KAZILARI
Avusturyalı arkeologlar
tarafından 1982 yılında keşfedilen ve Anadolu'nun en
uzun Antik Yunanca yazıtının bulunduğu Rhodiapolis
antik kentinde 2006 yılında başlayan kazı
çalışmaları, bu yıl Antalya Müzesi başkanlığında
devam edecek. Likya'nın korsan kenti Olympos antik
kentinde ise kazılar Anadolu Üniversitesi'nce
gerçekleştirilecek. Kemer sınırlarında bulunan
Phaselis antik kentinde ise Akdeniz Üniversitesi bu
yıl yüzey araştırması yapacak.
İNSANLIK TARİHİNİN
İZLERİ
Antalya'nın Döşemealtı
İlçesi'nde bulunan
ve 1946 yılında Prof.Dr. Kılıç Kökten tarafından
bilim dünyasına tanıtılan Türkiye'nin en büyük doğal
mağaralarından biri olmasının yanı sıra, Anadolu ve
Yakın Doğu tarihi açısından önemli bir paleolitik
merkez Karain Mağarası'nda da 2016 kazıları Ankara
Üniversitesi tarafından gerçekleştirilecek.
PERGE KAZISI 70 YAŞINDA
Pamfilya bölgesine
başkentlik yapmış, heykeltıraşların kenti Perge
antik kentinde kazılar ise bu yıl 70'inci yılına
girecek. İlk kazmanın 1946'da Ord. Prof.Dr. Arif
Müfid Mansel'in vurduğu antik kentte 2016 kazı
çalışmaları şubat ayında başladı. Perge antik
kentinde kazılar Antalya Müzesi Müdürlüğü'nce
gerçekleştiriliyor. Ord. Prof.Dr. Arif Müfid Mansel
önderliğinde 1947 yılından itibaren düzenli
arkeolojik kazıların gerçekleştirildiği Side antik
kentinde kazı çalışmaları Anadolu Üniversitesi'nce
gerçekleştirilecek.
Alanya Kalesi'nde Selçuk Üniversitesi, geçen
yılki kazılarda üzerinde bitki ve geometrik
şekillerin bulunduğu Roma dönemine ait 2 bin yıllık
mozaik ortaya çıkarılan Gazipaşa'daki Antiocheia ad
Cragum antik kentindeki kazılar ise ABD Nebreska
Üniversitesi başkanlığında bir ekip tarafından
yürütülecek. Ayrıca Neolitik Çağ'dan Orta Bizans
Dönemi'ne kadar kesintisiz iskan gördüğü bilinen
Elmalı'da yer alan Hacımusalar Höyüğü'nde ise
Bilkent Üniversitesi'nden İlknur Özgen başkanlığında
gerçekleştirilen kazılar bu yıl da devam edecek.
Hürriyet, Haber: Emre Baylan, 27.06.2016 |
MÜZE VE ÖRENYERLERİ KİRAYA VERİLECEK!
Resmi
Gazete'nin bugünkü sayısına göre, Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı 376 müze ve örenyeri gişelerinin
kiraya verilmesi ihalesi yapılacak.
İhale 7
Eylül Çarşamba günü saat 10.00'da Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Döner Sermaye İşletmesi Merkez
Müdürlüğünde yapılacak.
Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yer
alan ihale ilanı şu şekilde:
MÜZE VE ÖRENYERLERİ GİŞELERİNİN KİRAYA VERİLMESİ
İŞİ İHALESİ YAPILACAKTIR
Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye
İşletmesi Merkez Müdürlüğünden:
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı 376
(üçyüzyetmişaltı) Müze ve Örenyeri için “Müze ve
Örenyerleri Gişelerinin Kiraya Verilmesi İşi
İhalesi” yapılacaktır.
İhale 07 Eylül 2016 Çarşamba günü saat 10:00’da,
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Döner Sermaye
İşletmesi Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM) 10. Kat Toplantı
Salonunda, Çiğdem Mahallesi Muhsin Yazıcıoğlu
Caddesi No: 50 06530 Çukurambar
Çankaya/ANKARA adresinde gerçekleştirilecektir.
İhale, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 51.
Maddesinin (g) Fıkrası uyarınca pazarlık usulü ile
yapılacaktır.
Tahmin edilen bedel, 1.190.366.053,73
(birmilyaryüzdoksanmilyonüçyüzaltmışaltıbin
elliüç-TürkLirası yetmişüçKuruş) TL’dir.
Geçici teminat tutarı, 35.710.981,61
(otuzbeşmilyonyediyüzonbindokuzyüzseksenbirTürk
Lirası altmışbir Kuruş) TL’dir.
İsteklilerin tekliflerini ihale günü Türkiye
Radyo Televizyon kurumu (TRT) saat ayarına göre,
saat 08:30 - 09:55 saatleri arasında, saat 09:55’e
kadar ihalenin yapılacağı adrese teslim etmeleri
gerekmektedir. Posta ile yapılacak müracaatlar kabul
edilmeyecektir. Verilecek tekliflerin geçerlilik
süresi en az 90 takvim günü olacaktır.
İhale Dokümanı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğünden temin
edilebilecektir.
İhale Dokümanının bedeli, 5.000,00
(beşbinTürkLirası) TL’dir. İhale Dokümanının bedeli,
T.C. Ziraat Bankası şubelerinden, 70.00.01 nolu
kurumsal tahsilat kodu ile açıklamalı olarak
İdarenin kurumsal tahsilat hesabına yatırılacak; EFT
ile gönderilmesi halinde, İdarenin T.C. Ziraat
Bankası Ankara Kamu Girişimci Şubesinde bulunan TR
4800 0100 2533 0348 3170 5190 IBAN numaralı hesabına
EFT yapılacaktır.
İsteklinin sunacağı zorunlu belgeler şunlardır:
1 - İstekli tarafından kaşelenerek imzalanmış,
şartnamenin Ek-29.1. maddesinde belirtilen İstekli
İrtibat Bilgileri Formu,
2 - İstekliyi temsile yetkili kişilerin kanuni
ikametgahı,
3 - Teklif vermeye yetkili olduğunu gösteren;
gerçek kişi olması halinde, noter tasdikli imza
beyannamesi; tüzel kişi olması halinde, ilgisine
göre tüzel kişiliğin ortakları, üyeleri veya
kurucuları ile tüzel kişiliğin yönetimindeki
görevlileri belirten son durumu gösterir Ticaret
Sicil Gazetesi; bu bilgilerin tamamının bir Ticaret
Sicil Gazetesinde bulunmaması halinde, bu bilgilerin
tümünü göstermek üzere ilgili Ticaret Sicil
Gazeteleri veya bu hususları gösteren belgeler ile
tüzel kişiliğin noter tasdikli imza sirküleri,
4 - Vekaleten ihaleye katılma halinde, vekil
adına düzenlenmiş, ihaleye katılmaya ilişkin noter
onaylı vekaletname ile vekilin noter tasdikli imza
beyannamesi,
5 - Mevzuat gereği kayıtlı olunan Ticaret ve/veya
Sanayi Odası veya Meslek Odası belgesi; gerçek kişi
olması halinde, ilgisine göre Ticaret Sanayi Odası
veya Esnaf veya Sanatkarlar Odasına kayıtlı olduğunu
gösterir belge (ihalenin yapıldığı yıla ait), tüzel
kişi olması halinde, tüzel kişiliğin idare
merkezinin bulunduğu yer mahkemesinden veya siciline
kayıtlı bulunduğu Ticaret veya Sanayi Odasından veya
benzeri bir makamdan, tüzel kişiliğin siciline
kayıtlı olduğuna dair (ihalenin yapıldığı yıla ait)
aslı,
6 - İhale tarihinden önceki son 5 iş günü
içerisinde alınmış vergi borcu olmadığına dair vergi
dairelerinden usulüne uygun şekilde temin edilecek
belgenin aslı,
7 - İhale tarihinden önceki son 5 iş günü
içerisinde alınmış sosyal güvenlik prim borcu
olmadığına dair Sosyal Güvenlik Kurumundan temin
edilecek belgenin aslı,
8 - İhale Dokümanının satın alınmış olduğuna
ilişkin banka veya internetten aldığı dekontu,
isteklinin iş ortaklığı olması halinde, iş
ortaklığını oluşturan tüm tarafların İhale
Dokümanını satın almış olmaları ve iş ortaklığını
oluşturan tüm tarafların ilgili dekontu vermeleri
gereklidir,
9 - Her sayfası İstekli tarafından imzalanmış ve
kaşelenmiş, İhale Dokümanının aslı, isteklinin iş
ortaklığı olması halinde, iş ortaklığını oluşturan
tüm tarafların İhale Dokümanını satın almış olmaları
ve pilot ortağın satın aldığı İhale Dokümanının her
sayfasının, iş ortaklığını oluşturan tüm taraflarca
da imzalanarak, kaşelenmesi gereklidir,
10 - Bir örneği şartnamenin Ek-29.5. maddesinde
verilen Teklif Mektubu Beyanı,
11 - Bir örneği şartnamenin Ek-29.6. maddesinde
verilen Teknolojik Sistem ve Uygulamalara İlişkin
Taahhütname,
12 - Özellikleri şartnamenin 15.1. maddesinde
açıklanan geçici teminat,
13 - İhale tarihinden önceki son 5 iş günü
içerisinde düzenlenmiş, İstekliye, İsteklinin firma
olması halinde İstekliyi temsile yetkili kişilere
ait adli sicil belgesi aslı,
14 - İsteklinin Ortak Girişim olması halinde,
ortak girişimi oluşturan gerçek veya tüzel kişilerin
her birisi, şartnamenin 8.6.1., 8.6.2., 8.6.3.,
8.6.4., 8.6.5., 8.6.6., 8.6.7., 8.6.8., 8.6.9. ve
8.6.13. maddelerinde belirtilen belgeleri tanzim
edecekler ve ayrıca şartnamenin 29.3. maddesinde
örneği verilen Ortak Girişim Beyannamesini noter
tasdikli olarak vereceklerdir.
Yapı, 27.06.2016
******
MÜZE VE ÖREN YERLERİNİN KİRAYA VERİLMESİ YASAYA
AYKIRI
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 376 müze ve örenyeri
gişesini ihale usulüyle kiraya verecek. İhalenin
bedeliyse 1 milyar 190 milyon 366 bin lira olarak
belirlendi. Kültür, Sanat ve Turizm Emekçileri
Sendikası (Kültür Sanat-Sen)Avukatı Tuncay Akı ve
Arkeolaglar Derneği İstanbul Şube Başkanı Yiğit Ozar
karara karşı çıktı.
Arkeologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Yiğit
Ozar; “Müze ve örenyerlerinin kiraya verilmesi
toplumun bu alanları ücretsiz kullanımına engel
olmaktadır. Bizler gişesi ve kar beklentilerinin
parçası olmayan müzeleri savunuyoruz” dedi.
Kamu yararı yok
Kültür Sanat Sen Avukatı Tuncay Akı ise; “Bu
ihalenin yasaya aykırı olduğunu belirtmiş bu yüzden
de dava açmıştık. Kültür Bakanlığı’nın bu konu ile
ilgili yeniden ihale yapması kamu menfaatine uygun
değil. Neden özel bir sektörden bilet kesilmesini
anlamış değilim. Bunu kültür Bakanlığının izah
etmesi gerekir” dedi.
Ne olmuştu?
Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi
Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM) 2010 yılında aralarında
Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı, Efes Müzesi gibi
önemli tarih mekanlarının bilet gelirini kontrol
edemediğini ifade etmişti. Bu durum üzerine Kültür
ve Turzim Bakanlığı ‘Müze ve Ören Yerleri
Gişelerinin, Giriş Kontrol Sistemlerinin
Modernizasyonu ve Yönetimi’ ihalesini açarak bu
yerlerin bütün kontrollerini ve gelirini TÜRSAB’a
devretti. Kültür Sanat Sen de ihalenin iptali
istemiyle Bakanlığa dava açmış, Ankara 3. İdare
Mahkemesi de ihalenin, Kamu İhale Kanunu değil
Devlet İhale Kanunu kapsamında yapıldığı
gerekçesiyle iptaline karar vermişti.
Birgün,
Haber: Ceren Ercih, 28.06.2016
|
GÜNAY HASANKEYF'İ YAZDI, İZMİRLİ ÇEVRECİLER SORDU
Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay baraj
inşaatı nedeniyle sular altında kalacak olan tarihi
Hasankeyf’in hikayesini yazdı. Bakan olduğu dönemde
İzmir’de aynı konuda duyarsız kaldığını belirten
çevreciler ve avukatlar Bergama’daki Antik kent
Allianoi’yi sordu.
Batman’a bağlı
Hasankeyf’te inşaatı sürmekte olan Ilısu Barajı’nın
havzasında yer alan tarihi kenti gündemine taşıyan
Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay,
bölgedeki izlenimlerini anlattı. Ege'de Son Söz'ün
haberine göre, gezi yazısı ile bölgenin durumunu
yeniden gündeme taşıyan Günay, “Barajın su
tutmasıyla birlikte ‘Yukarı Şehir’ dışında kalan tüm
tarihi eserler ve eski yerleşim yerleri su altında
kalacak. Bu nedenle, Dünya Kültür Mirası görevlileri
Hasankeyf’i ‘tehlike altında’ olarak dünyaya
duyurdu. Hasankeyf halkı -yediden yetmişe- keyifsiz,
buruk, hüzünlü bir bekleyiş içinde” ifadelerini
kullandı.
Eski AKP İzmir Milletvekili, Kültür
ve Turizm eski Bakanı Günay’ın Hasankeyf’in içinde
bulunduğu durumu anlatan yazısının ardından tepkiler
geldi. Bergama’da Yortanlı Barajı nedeniyle sular
altında kalan Antik kent Allianoi’yi hatırlatan
çevreciler ve avukatlar, “keşke aynı duyarlılığı
burası için de gösterseydin” dedi.
Bölgedeki açılan davalarda uzun yıllar avukatlık
yapan çevreci isimlerden Avukat Arif Ali Cangı,
“Eski Kültür Bakanı Günay Hasankeyf i yazmış, önce
Allianoi’nin başına gelenleri yazmalıydı. Tespit
edilmiş tarihi ile 2000 yıllık sağlık yurdu Allianoi
Günay’ın bakanlığı döneminde Yortanlı Barajı
sularına gömüldü. Allianoi ve Hasankeyf kardeşti.
Allianoi boğulunca sıranın Hasankeyf'e geleceği
belli değil miydi sayın Günay? Şimdi ne
denirse densin, tarihe Allianoi 'yi suya gömen
kültür bakanı olarak geçtiniz, tarih unutmaz” dedi.
Tarihe geçeceğim ama…
Sosyal medya hesabından, gelen eleştirilere yanıt
veren Kültür eski Bakanı Günay, “Yortanlı ve Ilısu
projeleri 90'larda ve daha önce yapılmış,
dönemimde Yortanlı'nın gövdesi bitmişti. Ayrıca,
Alionoi ile Hasankeyf'in taş/malzeme dokusu farklı.
Mermer, bin yıl su/toprak altında sağlam kalıyor.
Milas'ta, Demre'de 2010'larda binlerce yıl
toprak/alüvyon altından yapılar sapasağlam çıktı.
Freskler dahil. Hasankeyf'in taş dokusu farklı ve
şehir Anadolu'daki bütün Roma kalıntıları yanında
gerçekten eşsiz! Tarihe, 15 yıl kebapçı olan
Madımak'ı bu ayıptan kurtaran, Nazım'ı yurttaşlığına
kavuşturan olarak geçeceğim! Ülkemizden çalınmış
3000 eseri geri getiren, Osman Hamdi Bey'den sonra
yepyeni müzeler, 25 yeni DT sahnesi açan! Ezbercilik
ve önyargı çoğu kez yanıltıcıdır. Araştırmanın
zahmetine katlanmak haksız yargıları önler” yanıtını
verdi.
Günay’ın sözlerine tekrar cevap veren Avukat
Cangı, “Gün yüzüne çıkarılan Allianoi 'yi yeniden
çamurlu suya gömülmenin böyle bir savunması olamaz.
Bunlar tamam da gerçekten Allianoi için hiç pişman
değil misiniz, halen doğru yaptığınızı mı
düşünüyorsunuz? Söylediğim şu; Allianoi
korunabilseydi, Hasankeyf'in korunmasının yolu
açılırdı” ifadelerini kullandı.
Yapı, 27.06.2016
|
UŞAKLI HÖYÜK'ÜN 'ZİPPALANDA' OLMA İHTİMALİ VAR
Yozgat'ta geçen yıl 4 bin yıllık çivi yazılı
tabletin bulunduğu Uşaklı Höyük'te,
bu yıl yapılan kazılarda
tapınak ve kale olduğu
tahmin edilen iki yapı gün yüzüne çıkarıldı.
Büyük Taşlık Köyü
yakınlarındaki Uşaklı Höyük'te 2008 yılında Floransa
Üniversitesinden Prof.Dr. Stefania Mazzoni
başkanlığındaki ekip tarafından yürütülen kazılarda
önemli bulgular ortaya çıkarılıyor.
Hitit Uygarlığının
etki alanında yer aldığı belirtilen ve geçen yıl
yapılan kazılarda 4 bin yıllık çivi yazılı tablet
bulunan bölgede, bu yıl aşağı ve yukarı şehir olarak
adlandırılan kalıntılar arasında birisi tapınak,
diğeri kale olduğu tahmin edilen iki yapıya
rastlandı.
Kazı Başkan Yardımcısı
Floransa Üniversitesinden Dr. Valantina Orsi, AA
muhabirine yaptığı açıklamada, daha önce
gerçekleştirdikleri yüzey araştırması ile bölgeyi
tanımaya çalıştıklarını, höyüğün önemli tarihi
özellikler taşıdığını söyledi.
Yüzeyinde bulunan
çanak, çömlek ve Hititçe çivi yazılı 4 tablet
parçasının, höyüğün Hitit döneminde geliştiğini
gösterdiğini aktaran Orsi, "Uşaklı Höyük'ün Hitit
metinlerinde bahsi geçen Zippalanda olma ihtimali
var. Uşaklı Höyük'ün Hitit başkentinden Alişar’a
giden yol üzerinde olması, coğrafi konumu ve
Kerkenes Dağı’na yakınlığı bu saptamaya uymaktadır.
2013 senesinde Yozgat Müzesi ve Floransa
Üniversitesi tarafından yapılan kazılar, 250
metrekare bir alanda büyük bir kamusal yapıyı
meydana çıkarmıştır. Binanın derin ve sağlam
temelleri vardır." diye konuştu.
Anadolu Ajansı,
Haber: Özcan Güney, Fotoğraf: Yusuf Salman,
27.06.2016
|
14 BİN YAŞINDA
Meksika’nın başkenti Meksiko yakınlarında
mamut fosili bulundu.
Meksikalı uzmanlar
Meksiko’ya bağlı Tultepec Köyü yakınlarında
aralık ayında buldukları kalıntıların
14 bin yıl öncesine ait olabileceğini
söyledi.
Mamut kalıntılarının bir kısmının ise, ağır
mamutların saplanıp kaldığı o zamanlarda sığ bir
göl olan alanda bulunduğu kaydedildi.
Antropoloji ve Tarih Ulusal Enstitüsü’nde
görevli arkeolog Luis Cordoba, başkent Meksiko
yakınlarında 50’den fazla mamut kalıntısının
bulunduğunu söyledi. Tultepec yakınlarında yerin
2 metre altında iyi muhafaza edilmiş halde
bulunan kalıntıların ise 20 - 25 yaşlarında
olduğu tahmin edilen bir mamuta ait
olabileceğini belirtti. Uzmanlar, kalıntıları
parçalara ayrılmış halde bulunan mamutun
insanlar tarafından eti ve postu için öldürülmüş
olabileceğini ifade etti.
Hürriyet,
26.06.2016
|
AUGUSTUS ÇEVRESİNDEKİ YIKIM YARGIYA TAŞINDI
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, 2 bin yıllık
tarihi kalıntıların bulunduğu, arkeolojik SİT alanı
olan Augustus Tapınağı ve Hacı Bayram Camii
çevresinde, kepçelerle yaptığı yıkım işlemi yargıya
taşındı.
Ankara’nın en eski arkeolojik yapılarından biri olan, 1972’de 1. derece kültür varlığı olarak tescillenen 2 bin yıllık Augustus Tapınağı’nın da içinde bulunduğu bölgeye, Hacı Bayram Camii’nin istinat duvarını yıkmak için iş makineleri girmiş, Kültür Bakanlığı ya da arkeolog gözetiminde yapılmayan işlem kamuoyunda tartışma yaratmıştı.
Ankara Büyükşehir Belediyesi iş makinalarının sur duvarında yaşanan çökmelerden dolayı 13 Haziran’da alınan Koruma Kurulu kararı çerçevesinde alana girdiğini ve tarihi tapınağa hiçbir zarar verilmediğini savunmuştu.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, belediyenin alanda kepçelerle yaptığı yıkım işlemini yargıya taşıdı. Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, Ankara 1 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu yetkilileri ve Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü hakkında Ankara Cumuhriyet Başsavcılığı’na yapılan suç duyurusunda, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçu işleyen ilgililer hakkında kamu davası açılması istendi.
Suç duyurusu dilekçesinde özetle şunlar ifade edildi:
“Arkeolojik sit alanı olan Augustus Tapınağı’nın yakın çevresinde restorasyon’ adı altında gerçekleştirilen yıkım işlemi koruma mevzuatına aykırılık teşkil etmektedir. Zira ekteki fotoğraflardan görüleceği üzere, iş makineleri yıkılan parçaları alırken kontrolsüz ve bilinçsiz bir şekilde parçaların altından da malzeme almaktadır... Bu işlemler esnasında koruma kurulu müdürlüğünden görevli kimsenin bulunmaması koruma mevzuatına aykırıdır.”
Milliyet, 25.06.2016
|
KUZGUN'UN KUŞLAR'I UÇUYOR
İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın sembolleşen
Kuzgun Acar imzalı “Soyut Kompozisyon-Kuşlar”
heykeli 3 yıllık restorasyondan sonra Acar’ın
40’ıncı ölüm yılında Sakıp Sabancı Müzesi’nde
sergileniyor.

Yolu İstanbul
Manifaturacılar Çarşısı’ndan (İMÇ) geçenler mutlaka
görmüştür Kuzgun Acar’ın 1960’larda yaptığı kocaman
Soyut Kompozisyon-Kuşlar heykelini... 3 yıl önce
zamanla gördüğü doğal tahribat sebebiyle 600 kiloluk
heykel yerinden çıkarıldı, restore edildi. Şimdi de
ilk kez bir müzede sergilenecek ama yine doğasına
uygun olarak dışarıda, müzenin bahçesinde. Müzenin
kıymetli müdürü Dr. Nazan Ölçer ile öğle yemeğinde
buluştuk, hem Acar’dan hem de İMÇ’deki esnaftan söz
etti; “Bu heykel restorasyon için alınmak
istendiğinde çarşı esnafı ayaklandı, satılır diye
korktu. Zor ikna edildi. Şimdi bile bize ne zaman
geri döneceğini sorup duruyorlar.
Büyük bir bağ
kurmuşlar heykelle, bunlar görmek istediğimiz
şeyler. Aman merak etmesinler, sergiden sonra ait
olduğu yere gidecek.” Ölçer haklı, o esnafın kurduğu
bağ çok özel zira Ankara Emek İşhanı’ndaki Türkiye
adlı eseri aynı değeri göremedi, birçok eseri ya
kayboldu ya da zarar gördü. Ölçer devam ediyor: “Tüm
İMÇ eserlerinin ortaya çıkışında büyük rol oynayan
İMÇ mimarları, Yüksek Mimarlar Doğan Tekeli, Metin
Hepgüler ve merhum Sami Sisa’nın vizyonunu anmayı,
İstanbul’a bu sembol niteliği taşıyan eseri
kazandırmalarındaki inisiyatiflerinden ötürü onlara
teşekkür etmeyi borç biliriz.” Heykeli 23 Ekim’e
kadar SSM bahçesinde görebilir, Boğaz’a karşı
fotoğraflarını çekebilirsiniz. Ardından 46 yıldır
olduğu yerine uğurlanacak.
İMÇ’de Füreya Koral,
Eren Eyüboğlu, Yavuz Görey, Sadi Diren, Nedim
Günsür, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Ali Teoman Germaner ve
Kuzgun Acar’ın eserleri var.
Habertürk, Haber:
Ece Ulusum, 25.06.2016
|
KAZI YAPARKEN SERVET BULDU
İngiltere'de bir adam
bahçesine elektrik kabloları döşerken Roma dönemine
ait bir villa buldu. Sekiz gün boyunca kazı yapan
yetkililer, Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen
bulgularda para ve broşlara da rastladı.

Halı tasarımcısı Luke Irvwin, çiftliğinin bahçesinde
çocukları küçük kulübede masa tenisi oynayabilsin
diye elektrik kablosu döşemek için yerleri kazmaya
başladı. Ancak bir süre sonra küreği sert bir
maddeye çarptı ve Irwin, toprağın altında hiç
bozulmamış mozaik taşlarına rastladı.


Sekiz gün boyunca bahçede kazı yapan yetkililer, bir
villa buldu. Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen
bulgularda para ve broşlara da rastlandı.


Sözcü, 25.06.2016 |
İZMİR'DEKİ HEYKELE AYNI KİŞİ İKİNCİ KEZ SALDIRDI

İzmir'de, müstehcen olduğu gerekçesiyle
saldırıya uğrayan ve ardından tekrar eski yerine
dikilen ahşap 'Müzisyen'
heykeli, aynı şahıs tarafından yeniden saldırıya
uğradı.
İzmir'de, en yoğun
metro istasyonlarından biri olan İzmirspor
Durağı'nda sergilenen ahşap 'Müzisyen'
heykel, geçtiğimiz günlerde Serdar K.
tarafından müstehcen olduğu gerekçesiyle
devrilerek tahrip edilmişti. Yaşanan olayların
ardından bir grup heykeltıraş tarafından tamir
edilen ve bakıma alınan heykel, bir süre sonra
da çalışmaların tamamlanmasıyla aynı yerinde
sergilenmesi için tekrar dikildi.
AYNI ŞAHIS HEYKELİ YENİDEN TAHRİP ETTİ
Olay olan ve günlerce konuşulan ahşap heykel,
yeni tamir edilmişken aynı şahısın ikinci kez
saldırısına uğradı. Serdar K., İzmirspor Durağı'na
giderek heykeli tekrar tahrip etti. Yaşananlar
sonrasında güvenlik görevlileri, Serdar K.'yi
yakaladı. Güvenlik görevlileri, hemen durumu polise
bildirerek şahsı polise teslim etti.
SABIKALI ŞAHIS
TEKRAR SERBEST KALDI
İfade için karakola
götürülen Serdar K., bir müddet sonra ise adli
kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Şüphelinin daha
önceden de pek çok suçtan sabıkasının bulunduğu
belirtildi. Öte yandan heykelin sergilendiği alanda
polis de birtakım incelemeler yaptı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi ise konu hakkında şu
ana kadar bir açıklama yapmadı.
AKP'Lİ
KAVUZ: "AZMETTİRMEDİM"
Daha önce heykelin
müstehcen noktalarını bezle kapatan ve heykeli
protesto eden
AKP Karabağlar Belediyesi Meclis Üyesi
Emrullah Kavuz da şüphelinin kendisi tarafından
azmettirilerek heykeli parçalattığı yönündeki
iddiaların iftira olduğunu söyledi. Kavuz, şahsı
tanımadığını ve sadece demokratik hakkını kullanarak
eylem yaptığını sözlerine ekledi.
Hürriyet,
25.06.2016
|
2 BİN 500 YILLIK
SÜTUNLAR İÇİN 'TEMİZLİK' VAKTİ
Ayakta kalan yapılarıyla dikkati çeken
Sardes antik kentinde,
13 metre genişliğinde giriş takı ve caddelerin
ortaya çıkarılması hedefleniyor. Kazıların devam
ettiği antik kentte gün yüzüne çıkartılan
sütunlardaki kararmalar özel kimyasallarla
temizleniyor.
Kazı Başkanı Prof.Dr.
Nicholas Dunlop, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
Lidya Krallığı'nın başkenti Sardes Antik Kenti’nde
2016 yılı
kazı sezonunun
başladığını bildirdi.
Sardes antik kentinde kazı
çalışmalarına 1854 yılında başlandığını, belirli
aralıklarla devam eden çalışmaların 1958 yılından
itibaren bilimsel nitelik kazandığını dile getiren
Dunlop, 5 bin yıllık antik kentin Lidya Krallığı'nın
yanı sıra Pers, Hellenistik Yunan, Roma ve Bizans
kültürünün izlerini taşıdığını söyledi.
Paranın basıldığı ilk yer
olması nedeniyle Sardes antik kentinin ticari hayata
yön veren bir bölge olduğuna işaret eden Dunlop,
kazı anlamında büyük zenginliğe sahip kentin, bugüne
kadar ancak yüzde 3’lük bölümünün ortaya
çıkarılabildiğine dikkati çekti.
Kentte "Gymnasium" denilen
hamam ve iyi korunmuş yapılar arasında yer alan ve
MÖ 5'inci yüzyılın sonlarına tarihlenen
Artemis Tapınağı'nda
5 yıllık çalışma programı hazırlandığını bildiren
Dunlop, şöyle konuştu:
"Artemis Tapınağı’ndaki
temizleme çalışmaları ile mermer sütunlar ve
yerleşkedeki yapıların kararan kısımlarında
temizleme çalışmalarına başladık. Kazılarda ortaya
çıkarılan sütunlarda yosunlaşma ve hava şartları
gibi etkenlerle kararmalar meydana geliyor. Sütun ve
mermerlerin daha fazla kararmasını önlemek, gerçek
renklerine döndürmek için temizleme çalışmasına
ağırlık verdik. Özel olarak hazırlanan ilaçlarla
sütunlar ve mermerler üzerindeki kararmalar mevcut
yapıya zarar vermeden tamamen temizleniyor.
Temizleme işinde görev alan kadınlar sütunları
ilaçlı fırçalarla hassas bir şekilde temizliyor."
- Şehrin ana giriş
kapısı ortaya çıkarılacak
Prof.Dr.
Dunlop, şehrin Lidya dönemine ait giriş bölümündeki
kazılarda da ikinci yıla girdiklerini, Roma ve Lidya
dönemlerine ait bölümlerde çalıştıklarını
belirterek, "Şehrin ana giriş kapısını ve
caddelerini tamamen ortaya çıkartmaya çalışıyoruz."
dedi.
Kazılar sırasında ortaya
çıkarılan giriş takının 13 metre genişliğiyle benzer
antik kentlere göre oldukça büyük olduğu gözlemini
aktaran Dunlop, şu bilgileri aktardı: "Kazı
çalışmaları sırasında sürpriz bir şekilde Roma
dönemine ait 3 geçişli anıtsal bir taka ait
kalıntılara ulaştık. Yerdeki blokların bu 3 geçişli
taka ait olduğunu düşünüyoruz. Bugüne kadar ortaya
çıkarılan ve bildiğimiz takların en genişi 9,7 metre
idi. Anladığımız kadarıyla anıtsal takın orta geçişi
bugüne kadar bulunan en geniş tak, ölçüleri orta
geçişi 13 metre."
- 5 bin yıllık
yerleşim yeri
Salihli İlçesi Sart
beldesinde bulunan Sardes, MÖ 7'inci yüzyıldan
başlayarak MS 7'inci yüzyılda erken Bizans dönemine
kadar çok sayıda medeniyete ev sahipliği yaptı.
Antik çağda Lidya
Krallığı’nın başkenti olan, tarihte devlet
güvencesinde paranın ilk basıldığı yer olarak
bilinen şehir, tarım, hayvancılık, ticaret ve altın
madenciliği sayesinde zenginleşti.
Hıristiyanlığın batıya
yayılmasında önemli rol oynayan yedi kiliseden
birine de ev sahipliği yapan Sardes'deki kazılarda
bulunan eserlerin bir bölümü Manisa Müzesi’nde
sergileniyor.
Haber 7, 24.06.2016
|
'BAŞKENT ALALAKH' GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
Orta ve
Son Tunç Çağı döneminde Hatay’daki Amik Ovası
çevresinde hüküm süren Mukiş Krallığı’nın başkenti
Alalakh’ta yürütülen arkeolojik araştırmalarda saray
yapıları, tapınak ve mezarlıklar gün yüzüne
çıkarılıyor.

Amik Ovası çevresinde Orta ve Geç Tunç Çağ döneminde
Mukiş Krallığı’nın başkenti olan Alalakh’ta
yürütülen arkeolojik kazılarda, tapınak, saray ve
anıtsal kale yapıları gibi döneme ışık tutacak
kalıntıların gün ışığına çıkarılması planlanıyor.
İlk kazı çalışmaları 1930’lu yıllarda Leonard
Woolley tarafından yapılan ve çok sayıda çivi yazılı
tablet, mühür, çanak, çömlek bulunan Alalakh
höyüğünde, bu sezonun kazıları Koç Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof.Dr. Aslıhan Yener başkanlığında
toplam 50 kişilik ekiple başladı. Höyükte yürütülen
kazılarda elde edilen eserler kazı evinde uzman
ekipler tarafından büyük bir titizlikle inceleniyor.
Mustafa Kemal Üniversitesi Arkeoloji Bölümü
öğretim üyesi ve kazı başkan yardımcısı Yrd. Doç.Dr. Murat Akar, Mukiş Krallığı’nın başkenti olması
ve bir ticari geçiş noktasında yer alması nedeniyle
bölgenin önem taşıdığını vurgulayarak, burada
yapılan kazılarda çok sayıda çivi yazılı tablet,
mühür ve antik dönem ticaretini tanımlayanlar
eserlere ulaşıldığını belirtti.
Açmalardan
birinin tapınak alanında olduğunu ifade eden Akar,
şu bilgileri aktardı: “Tapınak alanında MÖ 14.
yüzyıla tarihlenen tapınak yapıları incelenmekte.
Diğer bir açmada ise MÖ 15. yüzyıla tarihlenen
anıtsal saray yapısının devamı olabilecek bir
bölgede kazıları sürdürüyoruz. Ayrıca bu sezon bir
açmamız da MÖ 17. yüzyılda yakılıp yıkıldığını
bildiğimiz ve Orta Tunç dönemine tarihlediğimiz
yedinci tabakaya ait anıtsal saray yapısının
içerisinde yürütülüyor. Kazılarda yapının erken inşa
evrelerini anlamaya çalışıyoruz. Bu sezonun kazısına
yeni başladık, ilerleyen günlerde çivi yazılı
belgelere ulaşma şansımız yüksek.”
Anadolu
Ajansı, Haber: İsmihan Özgüven, 24.06.2016 |
13. YÜZYILDAN KALMA TÜRK KALESİ RESTORE EDİLECEK
Kırım Haber Ajansı (QHA)’nın
haberine göre, Kırım’da faaliyet gösteren ‘Alıye
Parusa’ adlı otelin yönetimi, 13.-14. asırlardan
kalma bir kültür ve tarih anıtı olan Türk kalesinin
restore işlerini finanse etmeye hazır olduğunu
açıkladı. Otelin yönetimi, restore işleri
tamamlandıktan sonra söz konusu alanda açık hava
müzesi açmak istediğini bildirdi.
Konu ile ilgili bilgi veren Kefe Belediye Başkanı
Yardımcısı Dmitriy Açkasov, “Türk kalesi, federal
düzeyde bir anıt. Bundan dolayı kendi paramızı
tahsis etme kararı veremiyoruz. Ancak desteklemeye
hazır olduğumuz bir yatırımcı var. Kefe’de bulunan
‘Alıye Parusa’ otelinin yönetiminden bahsediyorum.
Yatırımcı, anıtın restorasyonu ve Kırım’da benzeri
olmayan bir açık hava müzesinin açılması için yüklü
bir meblağ tahsis etmeye hazır” dedi.
Restorasyon işleri için bahsi geçen anıt alanını
kiralayan şirket ile kira sözleşmesinin
feshedildiğini anlatan Açkasov, “Aldığımız yatırım
teklifinden dolayı kira sözleşmesini feshettik” diye
konuştu.
Açkasov, Kefe’nin sözde Belediyesinin, Kırım’ın
sözde yönetimine başvurup, söz konusu yatırım
önerisinden yararlanmak için özel bir programın
hazırlanmasını istediğini açıkladı.
İnşaat
Gündemi, 24.06.2016
|
KASIMPAŞA KIŞLASI'NIN MÜELLİFİ AÇIKLAMA YAPTI
Kasımpaşa’da yer alan Kalyoncular Kışlası, diğer
adıyla Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kışlası'nın proje
müellifi Saltuk Akatay, yazılı yaptığı açıklamada
yapıdaki çalışmaların ilgili koruma kurulu ve
belediyenin onayı ile yapıldığını vurguladı.

Kasımpaşa’da yer alan ve Osmanlı’nın ilk modern
kışlası sayılan Kalyoncular Kışlası, diğer adıyla
Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kışlası'nın proje müellifi
Saltuk Akatay, Haliç Dayanışması'nın facebook hesabı
üzerinden konuyla ilgili bir açıklama yaptı.
Açıklamanın tam metni şöyle;
"Mimari proje
müellifi olduğum, Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kışlası,
gerek askeri gerekse mimari tarihimiz içerisinde,
Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk modern anlamdaki
kışlası olarak, önemli bir yere sahiptir.
Yapıldığı zemin, Kasımpaşa dere yatağının
doldurulmuş bir kısmıdır ve yapıldığı tarihten
itibaren ciddi müdahale ve onarımlar görmüştür,
1960'lı yıllara dek.
Yaklaşık ikiyüz yıl
boyunca ağır bir işlevle kullanılan, kullanım
tercihi değişiklikleri nedeniyle de kapsamlı
onarımlar görmüş, problemli zeminde bulunan, büyükçe
bir yapıdır söz konusu olan.
İşte bu yapının
problemleri, onarım kapsamının dışına çıktığı için,
1966 yılında, tamamıyla yıkılarak betonarme olarak
yeniden yapılmıştır.
Sadece Kasr-ı Humayun
ve Misafir Köşkü kısımlarının taş parçaları korunup
tekrar kullanılmış, bu kısımlar dışındaki tüm kışla,
temelden itibaren betonarme olarak yapılmış 1966
yılında.
Yani bu yapıda, zaten betonarme
olarak rekonstrüksiyonu yapılmış yapının, teknik
postrekonstrüksiyon problemlerinden bahsetmekteyiz.
Yapıdaki çalışmalar ilgili koruma kurulu ve
belediyenin onayı ile, İstanbul Valiliği'nin
deneyimli ve değerli kontrollüğüyle, proje müellifi
olarak tarafımın kontrollüğüyle ve Kışla'nın
kullanıcısı Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'nın bilgisi
dahilinde yürütülmektedir.
Tarihi
eserlerimizle ilgili samimi hassasiyetin artmasını
ve bu tartışmaların açık olarak yapılmasını son
derece yararlı buluyorum. Ancak habercilik adına
içeriği çarpıcılaştırarak gerçeği gölgede saklayıp
manipulasyon yapılmasını, vatandaşlarımızın zekasına
yapılan bir saygısızlık olarak görüyorum.
Saygılarımla."
Yapı, 24.06.2016 |
900 YILLIK KARS KALESİ'NİN SURLARI BAKIMSIZLIKTAN
YIKILIYOR
Selçuklu döneminde yaptırılan yaklaşık 900 yıllık
Kars Kalesi’nin dış surları bakımsızlıktan yıkılmaya
başladı. Kars Kalesi’nin dış surları ve burçları,
gerekli restorasyonlar yapılmamasının yıkılma da en
önemli etken olduğunu ifade eden Kaleiçi Mahallesi
sakinleri, “Son günlerde arda arda yağan yağmurlar
surların etrafını ve ortasını iyice oydu. Gerekli
restorasyonlar yetkililer tarafından yapılmıyor. Bu
şekilde devam eder ise kalenin surları tamamen
yıkılacak” dedi.
Arkeofili’nin
haberine göre, Kars Kalesi’nin altında Muradiye
Hamamı’nın karşısında bulunan surların gövdesinde
açılan oyuk ise dikkat çekiyor. Sağanak yağmurlardan
dolayı taşları dökülen surlar kısa sırada gerekli
önlem alınmadığı takdirde daha da tahrip olacak.
1153 yılında
Selçuklular’a bağlı Saltuklu Sultanı Melik
İzzeddin’in isteği ile o dönemin veziri olan Firuz
Akay tarafından yaptırılan Kars Kalesi’nin dış kale
surlarının yapımı 12. yüzyılda inşa edilmeye
başlandı. 1386 tarihinde Timur tarafından yıktırılan
kale, 1579 yılında Osmanlı Padişahı III. Murat’ın
emri üzerine Lala Mustafa Paşa tarafından yeniden
yaptırıldı.
İl Kültür ve Turizm
Müdürü’nden açıklama
Konu üzerine açıklama
yapan İl Kültür ve Turizm Müdürü Hakan Doğanay,
“Kars Kalesi Rölöve-Restitüsyon-Restorasyon ve Çevre
Düzenleme Projesi İşi”nin 2016 yılı Nisan ayında
Arkın Mimarlık Mühendislik İnşaat Proje firmasına
verildiğini, söz konusu proje firmasının
çalışmalarına Haziran ayında başladığını ve proje
hazırlama işinin Erzurum Rölöve ve Anıtlar
Müdürlüğü’nün kontrolünde halen devam ettiğini
belirtti. Açıklama şöyle:
“Kars İli, Merkez
Kaleiçi Mahallesi’nde yer alan mülkiyeti hazineye
ait Kültür ve Turizm Bakanlığı’mız adına tahsisli
Kars Kalesi MS 1153 tarihinde Selçuklu devletine
bağlı Saltuklu Beyliği döneminde Melik İzzetin
tarafından yaptırılmış Anadolu’daki önemli
kalelerimizden biridir. Kale 1. derece ve 3. derece
arkeolojik sit alanı içerisinde bulunmakta olup, bu
tarihi yapıda 1970-2002-2005 yıllarında onarım ve
restorasyon çalışmaları yapılmıştır.Günümüzde iç
kale olarak bilinen 250 m. uzunluğunda 90 metre
genişliğindeki Kars Kalesi ile kaleye açılan dış
kale sur kalıntılarının korunması amacıyla Kültür ve
Turizm Bakanlığımız Kültür Varlıkları ve Müzeler
Genel Müdürlüğü denetiminde “Kars Kalesi
Rölöve-Restitüsyon-Restorasyon ve Çevre Düzenleme
Projesi İşi” 2016 yılı Nisan ayında Arkın Mimarlık
Müh.İnş. Proje firmasına verilmiştir.Söz konusu
proje firması çalışmalarına Haziran ayında başlamış
olup, bu proje hazırlama işi Erzurum Rölöve ve
Anıtlar Müdürlüğünün kontrolünde halen devam
etmektedir. Kars Kalesi’nin restorasyon ve çevre
düzenleme projesi işi tamamlandıktan sonra kale ve
kaleye bağlantılı sur ve burçların korunması ve
onarımına yönelik uygulama çalışmaları
başlatılatılacak.”
T24 Haber, 23.06.2016
|
PERGAMON'UN EN BÜYÜK TÜMÜLÜSÜ ATTALOS HÜKÜMDARLARINA
AİT OLABİLİR

İzmir’in Bergama
İlçesi'nde bulunan ve Pergamon antik kenti sınırları
içerisinde yer alan Yığma Tepe Tümülüsü, Attalos
hanedanının kayıp anıtlarından biri olabilir.
Bergama kazılarını
yöneten Prof. Felix Pirson, en yeni teknolojiyle bu
sorunun cevabını bulacaklarını söyledi. Tümülüs’ün
boyutlarına bakarak MÖ 2. yy dolaylarında
yapıldığını ifade eden Pirson, boyutlarının ötesinde
mimarlık, mezar hizaları, büyük sunaktaki merdiven
boşluğu ile beraber Athena Tapınağı’nın batı
cephesini inceleyerek anıtın Attalos hükümdarlarına
ait olduğu izlenimi edindiklerini belirtti. 158
metre çapında ve 31 metre uzunluğundaki Yığma Tepe
Tümülüsü’nde ilk kazı çalışmaları 1878 yılında
arkeolog Alexander Conze tarafından başlatıldı.
Bergama
Parşömen Kullanımı ile Zenginleşti
Bergama’nın
Hellenistik Dönemi Kralları, MÖ 2.
yüzyılda Küçük Asya’nın büyük bir bölümüne
hükmetti. Attalos’un ihtişamlı başkenti krallığın
zenginliğini ve gücünü simgelemek için abartılı bir
estetikle inşa edilmişti. Önceleri iki nehir
arasındaki tepede bir kaleden ibaret olan şehir,
kıskanç Ptolemaios yöneticilerinin Bergama’ya
papirus ihracatını yasaklamasıyla beraber
Bergamalıların parşömen olarak deriyi kullanmayı
keşfetmeleriyle zenginleşti. İhracatın
yasaklanmasının nedeni olarak Attalos krallarından
II. Eumenes’in yaptırdığı kütüphanenin İskenderiye
kütüphanesinden daha üstün olmasından çekinildiği
rivayet edilir. Bizans dönemine kadar ayakta kalan
şehirde arkeologlar o döneme ait mızrak başları,
sikkeler ve seramik parçaları da buldu.
Diğer bir göz alıcı
mezar ise İlyas Tepesi’nde ortaya çıkarıldı. Adı
bilinmeyen fakat önemli bir şahsiyete ait olduğu
belli olan mezara 2 bin 200 yıllık kesme taşlardan
yapılmış bir tünelden giriliyor. Kemerli odayı çift
kanatlı taş kapı ve hayli karışık bronz bir kilit
mekanizması koruyor. Ancak ne devasa taşlar ne de
kilit sistemi mezarın soyulmasını
engelleyememiş. Soygundan arta kalan lahitteki
iskelet parçalarından ve hem Hellenistik hem de Roma
döneminde kullanıldığı bilinen vücut yağı şişesinden
mezarın 60-75 yaşlarında MÖ 3. yy’ın ikinci
yarısında yaşamış bir general veya hanedana yakın
biri olduğu anlaşılıyor.
Bakırçay vadisi’nde
ise mezar soyguncuları tarafından tahrip edilmemiş,
höyük biçiminde, 30 metre çapında, MÖ 3. yy
ortalarına ait, biri zengin mezar eşyalarıyla dolu
iki ayrı lahit ortaya çıkarıldı. Mezar eşyaları
Herakles ilmikli altın meşe yaprağından bir çelenk,
Nike kolyesi, yine altından iki köpek başı, demir
silahlar, Büyük İskender resimli madeni para ve
inanışa göre ölünün yeraltı dünyasına gidebilmesi
için kayıkçı Charon’a verilmek üzere sikke
bulundu. Bu eşyalarla birlikte gömülen kişinin
kimliği bilinmiyor ancak defin adetlerinden
Makedonya ile bağlantılı olduğu anlaşılıyor.

Hazinesinin bir
çoğunun kaybolmasına ve yağmalanmasına rağmen
Pergamon Antik Kenti, bugün hala en güzel Antik
Yunan kentlerinin başında geliyor. Bergama
hazinelerinin en meşhuru kuşkusuz Berlin’de Pergamon
Müzesi’nde sergilenmekte olan Zeus Sunağı’dır.
Sunakta bulunan ve II. Eumenes tarafından Galya
zaferine ithafen tanrılar ile devler savaşını
betimleyen mermer üzerine yapılan freskler, sanat
tarihinin en önemli yapıtları arasında
sayılmaktadır.
Bergama’da son
günlerde yapılan kazılar ve buluntular başkentin
Helenizm’den Bizans’a nasıl geliştiğini,
genişlediği, Attalos Hanedanının hüküm gücünü
göstermek için estetiği mimarlıkta nasıl
kullandıklarını gözler önüne seriyor.
Felix Pirson’a göre
kültürel politikalarıyla ünlü Attalos yöneticileri
dostlarını ve düşmanlarını etkileme, onlara gerekli
mesajı iletme konusunda sanat ve mimaride estetiğin
gücünün farkına varmışlardı.
arkeolojihaber.net,
Kaynak:
haaretz.com Çeviri: Ayşen Yolcu, 15.06.2016
|
19 - 25 Haziran 2016
|
METRO KAZISINDAN
SU DEPOSU ÇIKTI
İstanbul Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nda yapımı devam
eden metro inşaatı çalışmalarında tarihi eser
olabileceği düşünülen kalıntılara rastlanması
üzerine bölgede arkeolojik kazı yapıldı. İnşaattan
çıkan kalıntıların tarihi eser olmadığı anlaşıldı.

İstanbul
arkeoloji
Müzeleri Müdürlüğü, kalıntıların 1950’li yıllara ait
su deposu parçaları olduğu bilgisini verdi.
‘Kurula yollanacak’
Sosyal medyada,
inşaat sahasındaki kazılar sırasında tarihi eserlere
zarar verildiği iddiaları üzerine bilgisine
başvurduğumuz
İstanbul
Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nden bir yetkili, “Kazı
çalışmaları sırasında Cumhuriyet dönemine ait bakkal
ve dükkanların alt yapıları ile elektrik, temel ve
su depolarının kalıntıları çıktı. Çalışmalar
sırasında ne
Bizans, ne de
Osmanlı dönemine ait bir kalıntı bulunmuş değil”
bilgisini verdi.
Metro çalışmalarını yürüten
İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nden de şu açıklama yapıldı:
“Burada tarihi kalıntıların çıkabileceği düşünüldüğü
için çalışmalar başından itibaren Arkeoloji Müzeleri
Müdürlüğü denetiminde devam etmekte. Kazılar
sırasında çıkarılan bazı kalıntılar toplanarak
kurula gönderilecek, kurulun kararı doğrultusunda
tarihi eser olup olmadığına karar verilecek.”
Milliyet, 24.06.2016 |
RESTORASYON
ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR

Akçakoca'da proje
çalışmaları eski çarşı diye bilinen Sandal
Sokak, Pazar Sokak, Liman Sokak, Servet Bilge
Sokakta start aldı ve eski binaların cepheleri
yenilenmek üzere sökülmeye başlandı. Bu
alanlarda yöresel mimariye uygun malzemeler
kullanılacak ve binalar estetik bir görünüme
kavuşturulacağı belirtilirken,bu yıl ki bütçenin
bir milyon TL olduğu bildirildi. “Söz verdik,
yapıyoruz, dedikodu değil, iş üretiyoruz,
çarşıda tarih yeniden canlanacak” diyen Akçakoca
Belediye Başkanı Cüneyt Yemenici; "Biliyorsunuz
biz sokak sağlıklaştırma projesini Doğu Marmara
Kalkınma Ajansı sunmuştuk. Projemiz 32 proje
arasından birinci seçilerek kabul edilmişti. Şu
anda ihalemizi de yaptık. Çalışmamız şu anda
çalışmalar hızla devam ediyor, orta çarşıyı en
kısa zamanda aslına uygun cazibe merkezine
dönüştüreceğiz “ dedi.
Düzce Damla,
23.06.2016
|
MARMARA'DA MÜTHİŞ
KEŞİF
Çanakkale’nin Karabiga İlçesi kıyılarında amatör
dalış yapan bir dalgıç grubu
Priapos ve
Parion
antik kentlerine yakın, denizden 20-25 metre
açıkta bir antik kenti görüntüledi.
Karabigalı amatör
balıkçı ve
dalgıç Fatih Kayrak, daha önce de bölgede
balık
avlamak amaçlı daldıkları yerde birkaç ay önce
amforalar ve
gemi
iskeleti tespit etti. Karaburun Feneri
kıyılarında antik döneme ait olduğu düşünülen
gemi kalıntısına rastlandı. Gemiden etrafa
saçılan amforaların Roma dönemine ait
olabileceği tahmin ediliyor. Dalgıçlar çevrede
araştırma yaparken batığın yakınlarında Fırıncık
Koyu mevkisinde batık kent olduğu düşünülen
buluntuları da görüntülediler. Devasa sütunlar,
lahitler, bilinmeyen bir batık kent görüntüsünü
andırıyor.
TAPINAK DA
OLABİLİR
Suyun 8-10 metre altındaki
buluntuların yakınlardaki
Priapos ve
Parion
antik kentlerine ait bir tapınağa işaret ediyor.
Batıklara yakın mesafede 2 bin 400 yıl öncesine
kadar uzanan Priapos ve Parion antik kent
kalıntıları bulunuyor. Tarihçiler, Parion antik
kentinin Roma İmparatorluğu’na ait bir liman
kenti olduğunu belirtiyor. Parion Antik Kenti
Kazı Başkanı Prof.Dr. Vedat Keleş, “Roma
döneminde bu bölgede yoğun bir deniz ticareti
yapıldığını ileri sürüyorduk, bu yeni buluntular
bu tezimizi doğrulamış oldu” dedi. Keleş, lahit
ve sütunların Marmara Adası’ndan ticaret yapan
bir geminin yükü olabileceğini belirtirken,
“Bilinmeyen bir antik kentle de karşı karşıya
kalabiliriz. Görüntülerden sadece tahmin
yürütebiliyoruz. Sualtı arkeologlarının bilimsel
araştırmasından sonra netlik kazanır” şeklinde
konuştu.
SUALTI ARKEOLOGLARI BEKLENİYOR
Bölge
son yıllarda
termik santral projeleri ile sıkça gündeme geliyor.
Yeni batıkların bulunduğu alan ise liman yapılma
tehlikesi ile karşı karşıya. Kalıntıların
incelenmeden üzerinin doldurulması endişesi üzerine
batıklarını koordinatları
Bodrum Sualtı
Arkeoloji Müze
Müdürlüğü’ne görüntülerle birlikte gönderildi.
Buluntular üzerinde araştırma yapılması ve bölgenin
koruma altına alınması isteniyor.
Hürriyet, Haber: Ömer
Erbil, 23.06.2016
|
KASIMPAŞA'DA
OSMANLI'NIN İLK MODERN KIŞLASI TAMAMEN YIKILDI
Kasımpaşa’da yer alan ve Osmanlı’nın ilk modern
kışlası sayılan Kalyoncular Kışlası, diğer adıyla
Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kışlası tamamen yıkılarak
yok oldu.
Arkeofili'de yer alan habere
göre 2012 yılında İstanbul İl Özel İdaresi
tarafından restore edileceği duyurulan Kalyoncular
Kışlası bir anda yıkılarak yok edildi. Kışla,
günümüzde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Karargahı
olarak kullanılıyordu.
AVM Yapılabilir

İstanbul İl Özel İdaresi’nin,
Kasımpaşa’daki Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan
Paşa Kışlası’nın yıkılıp yeniden yapılacağını
açıklaması tarihçi ve çevrecilerin isyanına neden
olmuştu. Kışla yıkıldıktan sonra yerine AVM
yapılacağı da dedikodular arasındaydı.
TMMOB Mimarlar Odası Genel
Başkanı Eyüp Muhcu, tarihi kışlayla ilgili daha önce
Deniz Kuvvetleri ve İBB’ye rapor sunduklarını
açıklamıştı ve şunları söylemişti:
“Bu tür yapılar endüstri
mirasıdır. Biz de Mimarlar Odası olarak bu yapıların
müze ya da kültür-sanat amaçlı değerlendirilmesi, bu
kışlanın da aynı amaçla yıkılmadan restore edilmesi
gerektiğine ilişkin bir rapor sunmuştuk. Bu binalar,
yıkılıp yeniden yapılmaları halinde mimari ve
tarihsel özelliklerini yitirecek, kent dokusu da
bundan zarar görecek.”
Restorasyon Projesi
Hazırdı
1883 ve 1963’lerde 4-5 kez
onarım, tadilat ve yenilemesi yapılan fakat geçen
zaman içerisinde yıpranan Kışla ve içerisinde yer
alan Cami, 8 milyon 642 bin TL’lik bir bütçe ile
yenilenecekti.
Restorasyon ve onarım
projeleri İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından
2007 yılında hazırlandıktan sonra İstanbul İl Özel
İdaresi ilk önce Kışla avlusunun tam ortasında
bulunan caminin restorasyonu ile 2010 yılında
çalışmalara başlamıştı. Mayıs ayında başlanan
restorasyon çalışmalarının 2013 yılında bitirilmesi
hedefleniyordu.
Osmanlı Mimarisinde
Önemli Bir Yapıydı

1782 yılında “Kalyoncu
Kışlası” adıyla yaptırılan yapıya kullanılış amacına
göre Kasımpaşa Kışlası, Bahriye Kışlası, İstanbul
Kışlası ve son olarak da Cezayirli Gazi Hasan Paşa
Kışlası isimleri verildi. Osmanlı mimarisinin eşsiz
örneklerinden olan yapı üç katlı ve 160 odalıydı.
Kışlanın, tavan, taban, merdiven döşemeleri ahşap,
etrafı ise duvar ile çevriliydi. Caminin Kışlaya
köprülerle bağlı olması, bu kışlayı Osmanlı Mimari
sanatı açısından özel bir konumda tutuyordu.
Birgün, 23.06.2016
|
2 BİN 100 YILLIK
TARİHİ MEZARLAR KEPÇEYLE YOK EDİLDİ
Bodrum’da, bir evin temel kazısı sırasında Roma
Dönemi’ne ait üç tarihi mezarın iş makineleri ile
tahrip edilerek, üzerlerine duvar örülüp atık su
borusu konulması arkeolog ve tarihçilerin tepkisine
neden oldu.
|
8 ASIRLIK CAMİ
RESTORE EDİLİP İBADETE AÇILACAK
Kayıtlara göre Antalya'nın ilk camisi olan, 1890
yılında çıkan yangından itibaren ibadet yeri olarak
kullanılmayan 8 asırlık Korkut Camii (Kesik Minare)
aslına uygun olarak restore edilerek yeniden ibadete
açılacak.
Kaleiçi Hesapçı Sokak'ta
bulunan ve milattan sonra 6. yüzyılda Roma tapınağı
olarak inşa edilen yapı, Bizanslılar döneminde
bazilikaya (Hristiyanlığın ilk dönemlerinde
ibadethane olarak kullanılan yapı) çevrildi.
Selçukluların Antalya'yı
fethinden sonra yapıya Camii Cedid (Yeni Cami) adı
verildi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde 2.
Bayezid'in oğlu Şehzade Korkut'un Teke
Sancakbeyliğine atanması sonrasında tamir ettirilen
cami, "Korkut Camii" adını aldı. Şehzade Korkut,
camiye bir de minare ekletti.
Cami, 1890'da çıkan yangında
büyük hasar gördü. Minaresinin ahşap külahının
yanması üzerine cami, halk arasında "Kesik Minare"
olarak anılmaya başladı.
1974 yılında kısmı
restorasyon yapılan ve yıkılmaya yüz tutan bazı
alanların çökmesi engellen yapının çevresi ise aynı
dönemde demir parmaklıklarla çevrildi.
Camiyi projelendirerek en kısa sürede Antalyalıların
hizmetine sunacaklarını kaydeden Vakıflar Antalya
Bölge Müdürü Hüseyin Coşar, "8 asırlık cami 120
yıldır atıl vaziyette duruyordu. Aslına uygun bir
şekilde orta nefin cami olarak yapılmasını,
etrafındaki diğer dinlere ait müştemilatın da aslı
korunarak açık hava müzesi olarak ziyarete
açılmasını sağlayacağız. Yani burada bütün devrin
özelliklerini görebileceğiz. Bazilika, kilise ve
tapınak olduğu dönemdeki izler görülecek. Biz burayı
onararak yapının tamamen yok olmasını da önlemiş
olacağız." dedi.
Anadolu Ajansı, Haber:
Hüseyin Kanber, 23.06.2016
|
ELAZIĞ'DAKİ SURP
KEVORK MANASTIRI KORUMA ALTINA ALINDI
Elazığ'da
bulunan tarihi Surp Kevork Manastırının koruma
altına alındığı bildirildi.
Elazığ Belediyesi'nden yapılan açıklamada, kentin
sahip olduğu binlerce yıllık tarihi mirasın
yaşatılması ve geleceğe taşınması noktasında önemli
bir adım daha atıldığı belirtildi.
Tarihi mirasın korunması yolunda başlatılan
çalışmalar doğrultusunda merkeze bağlı
Şahinkaya
Köyünde bulunan, 1061 yılında inşa edildiği kabul
edilen Surp Kevork Manastırı ile bünyesindeki
çeşme, havuz ve
su kuyusunun yer aldığı alanın koruma altına
alındığı ifade edilen açıklamada,
Elazığ
Belediyesi ile
Arkeoloji ve
Etnoğrafya Müzesi işbirliğiyle gerçekleştirilen
çalışma sonucu koruma altına alınan tarihi alanın
çevresinin dekoratif panel çitlerle çevrilerek,
geçici korumanın sağlandığı ifade edildi.
Açıklamada, şunlara yer verildi:
"Surp Kevork Manastırı ve
çevresinde yapılacak restorasyon öncesi sondaj ve
kazı çalışmalarına ilişkin
Diyarbakır
Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu Bölge
Müdürlüğünden izin alınacak. İzin doğrultusunda kazı
ve sondaj çalışmaları başlatılacak ve restorasyona
yönelik proje hazırlanarak, onay için
Diyarbakır
Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne
gönderilecek. Projenin onaylanmasının ardından ise
uygulama çalışmaları başlatılacak."
Açıklamada, gerçekleştirilecek restorasyon
çalışmalarının ardından tarihi ve kültürel bir miras
olan Surp Kevork Manastırı ve çevresinin, arkeolojik
eğitim çalışmalarının yapılmasına olanak sağlayacak
arkeopark alanı olarak düzenlenerek, turizme
kazandırılacağı kaydedildi.
haberler.com, 22.06.2016 |
DEFİNE ARARKEN
DÜŞEN KAYANIN ALTINDA ÖLDÜ
Kahramanmaraş'ın Pazarcık İlçesi'nde define ararken
üzerine kaya düşen 64 yaşındaki İbrahim Erhalaç
yaşamını yitirdi.
Olay, sabah saatlerinde
Abdullah mevkisindeki dağlık alanda meydana geldi.
İğdeli Mahallesi'nde oturan İbrahim Erhalaç'tan bir
süre haber alamayan yakınları jandarmadan yardım
istedi. İhbar üzerine arama çalışması başlatan
ekipler, Erhalaç'ın Abdullah mevkisindeki dağlık
alanda define aradığı bilgisine ulaştı. Bölgeye
giden ekipler, Erhalaç'ın kaya parçası altında
cesedine ulaştı. Ailesinin emekli olduğu
Avusturya'da yaşadığı öğrenilen Erhalaç'ın cesedi,
kaya parçasının altından çıkarılarak otopsi için
Pazarcık Devlet Hastanesi morguna konuldu.
Akşam, 22.06.2016
|
 |
İMÇ'NİN 'KUŞLAR'I SABANCI MÜZESİ'NE KONDU
Heykel sanatçısı
Kuzgun Acar’ın İstanbul Manifaturacılar
Çarşısı’ndaki ‘Kuşlar-Soyut Kompozisyon’ isimli
eseri 3 yıllık restorasyon çalışmasının
ardından, Sabancı Üniversitesi
Sakıp Sabancı Müzesi’ne konuk oluyor.
Türkiye’deki heykel sanatının önemli
isimlerinden
Kuzgun Acar’ın, 1967 yılında
İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’na (İMÇ)
yerleştirilen ‘Kuşlar - Soyut Kompozisyon’
isimli eseri, yarından itibaren SÜ
Sakıp Sabancı Müzesi’nde sanatseverlerle
buluşacak.
Zaman içinde gördüğü doğal tahribat
sebebiyle 2013 yılında Kültür Bilincini
Geliştirme Vakfı tarafından izinle yerinden
çıkarılıp korumaya alınan eser, 3 yıllık bir
restorasyon çalışması sonrası ilk kez bir müze
ortamında sergilenecek. İnşa edildiği
1967-68’den itibaren sanatın kamusal alanda,
ticari bir yapı çerçevesinde varlık göstermesi
konusunda özel ve öncü bir nitelik taşıyan
İMÇ’nin cephesinde sergilenmek üzere üretilen
‘Kuşlar-Soyut Kompozisyon’ eseri, Kuzgun Acar’ın
ölümünün 40’ıncı yılında
Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleşecek bu
özel projeyle sergilenecek.

ÖNCÜ BİR
ESER
SÜ Sakıp Sabancı
Müzesi Müdürü Dr. Nazan Ölçer, “Bu önemli eser,
sanatın kamusal alanda, ticari bir yapı
çerçevesinde varlık göstermesi konusunda özel ve
öncü bir nitelik taşıyor. Heykel sanatının
kitlelerle iletişim kurmasını sağlayan önemli
açılımlardan biri olan ‘Kuşlar - Soyut
Kompozisyon’ eserini müzemizde sergileyecek
olmaktan, bu vesileyle ne üzücüdür ki çok genç
yaşta aramızda ayrılmış olan Kuzgun Acar’ı
ölümünün 40’ıncı yılında anıyor olmaktan büyük
mutluluk duyuyoruz” dedi.
Hürriyet,
22.06.2016
|
EDİRNE'DE
SELİMİYE MEYDANI'NDA İNSAN İSKELETİ PARÇALARI
BULUNDU

Edirne Selimiye Meydanı'nda Müze Müdürlüğü
tarafından sürdürülen Yemişkapanı Hanı kurtarma
kazısında, Roma dönemine ait olduğu sanılan insan
iskeleti parçaları bulundu. Gün yüzüne çıkarılan
kafatası, kol ve bacak kemikleri incelenmek üzere
Trakya Üniversitesi'ne götürüldü.
Edirne Belediye
Başkanlığı'nın Selimiye Meydanı'nın yeniden
düzenlenmesi için başlattığı çalışmalarda Edirne
Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, meydan üzerinde var
olduğu bilinen Yemişkapanı Hanı'nın ortaya
çıkarılmasını istedi. Bu kapsamında yaklaşık 1.5 yıl
önce başlatılan kurtarma kazılarında sona
yaklaşıldı.
Daha önce Mimar Sinan'ın
kente gelen temiz suyu dağıtmakta kullandığı su
yolları bulunan Yemişkapanı kurtarma kazısında bu
kez de Roman dönemine ait olduğu sanılan iskelet
parçaları bulundu.
Kazı alanındaki 25'nci mezar
olduğu belirtilen parçalar arkeologlar tarafından
titizlikle toprak yüzeyine çıkarıldı. Bir insana ait
olduğu sanılan kol, bacak ve kafatası kemikleri,
numaralandırılmış poşet içine konularak
antropologların incelenmesi için Trakya
Üniversitesi'ne gönderildi.
Edirne Müze Müdürlüğü
yetkilileri, bulunan insan iskeletlerinin MÖ 5'nci
ve MÖ 6'ncı yüzyıl aralarında Geç Roma ile Erken
Doğu Roma döneminde yaşamış insan iskeletleri
olduğunu tahmin ettiklerini söyledi. İskeletlerin
olduğu yaş, tarih gibi bilgilerin yapılacak olan
incelemenin ardından ortaya çıkarılacağı belirtildi.
Tarihi Yemişkapanı
Hanı
III.
Murad döneminde, 1590'lı yıllarda Türk-İslam
mimarisinin şaheseri kabul edilen Selimiye Camisi
Arastası'nın batı tarafında yaptırılan ve 100 odalı
olduğu tahmin edilen Yemişkapanı Hanının, zamanla
harabeye döndüğü ve üzerinin toprakla kapatılarak
Selimiye Meydanı'na katıldığı belirtiliyor.
Cnn Türk, 22.06.2016
|
KOSKOCA HEYKEL NASIL ÇALINDI?
Seğmenler
Parkı’ndaki ünlü heykeltıraş İlhan Koman’a ait bronz
heykelin bir anda ortadan kaybolmasının peşini
bırakmayan Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Büyükşehir
Belediyesi’nden heykelin çalındığına dair resmi yazı
geldiğini bildirdi. Mimarlar, “Başkentin
göbeğinde, elçiliklerin olduğu bir alanda ve yüksek
güvenlik önlemlerinin olduğu bir yerde bulunan
heykelin çalınması çok manidar. Heykel
çalındığında Büyükşehir Belediyesi ne yapıyordu?”
diye sordu.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Seğmenler
Parkı’ndaki Türkiye’nin Da Vinci’si olarak
bilinen, ünlü heykeltıraş İlhan Koman’a ait
bronz heykelin bir anda ortadan kaybolmasının peşini
bırakmıyor. Heykelin kaybolmasında sorumluluğu
bulunan Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkilileri
hakkında görevi kötüye kullanmaktan suç duyurusunda
bulunan Mimarlar Odası Ankara Şubesi, resmi yazıyla
Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkililerine heykelin
akıbetinin ne olduğunu sormuştu. Ankara Büyükşehir
Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı
tarafından 7 Haziran 2016 tarihli gönderilen resmi
cevap yazısında heykelin çalındığı belirtildi.
“AÇIKLAMA İNANDIRICI DEĞİL”
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş
Candan, konuyu şöyle değerlendirdi:
"Bu açıklama bize inandırıcı gelmedi. Bir bölge
sakini, parkın güvenlik görevlilerine heykeli
sorduğunda, kendisine heykelin belediye tarafından
kaldırıldığı, onarımı ve bakımı yapılarak tekrar
yerine konulacağı söylenmiş, Şimdi de çalındığı
ifade ediliyor. Bu çelişkili açıklamalar bize
inandırıcı gelmiyor. Heykelin peşini bırakmayacağız.
Büyükşehir Belediyesi'nin heykeller konusunda sicili
parlak değil. Önce heykellere tükürerek başladılar,
şimdi de heykelin çalındığını söylüyorlar. Heykel
çalınırken siz ne yapıyordunuz? Yaşam alanlarımızın
yok edilmeye çalışıldığı bir süreçte, bir heykel
çalınmış deyip geçemeyiz. Bugün yaşadıklarımız
sistematik bir yok etme politikasının, sanata ve
mimarlığa yansımasıdır.”
“TUTANAK VE BELGELER VAR MI?”

Candan, çalındığı iddia edilen İlhan Koman
heykeli ile ilgili Büyükşehir Belediyesi'ne şu
soruları yöneltti:
"Başkanlığınıza heykelin 'çalınmış' olduğu ihbarı
tarafınıza ne zaman ( saat-gün olarak) yapıldı? 'Çalındığı'
ihbarı üzerine gerçekleştirdiğiniz resmi işlem,
tutanak ve belgeleme çalışmaları var mı? Varsa birer
nüshalarının bize iletilmesini istiyoruz. Çalındığı
konusu kolluk güçlerine ne zaman intikal ettirildi?(
gün, saat olarak ). Yazılı başvuru, konu ile ilgili
belge ve telefon ihbarı var ise kim tarafından
(isim) gün ve saat olarak ne zaman yapıldı?
Seğmenler Parkı güvenlik sisteminin ANFA tarafından
yapıldığı biliniyor. İlhan Koman heykelinin
kaybolduğu gün ve saatte vardiyada ANFA güvenlik
ekibinde kaç kişi bulunuyordu? İsim ve kimlik
bilgilerinin tarafımıza verilmesini talep
ediyoruz. Güvenlik ekibinin İlhan Koman Heykeli’nin
çalınması ile ilgili ifadeleri alındı mı? Alındı ise
bir nüshasının tarafımıza verilmesini istiyoruz."
“AÇIĞA ÇIKARTACAĞIZ”
Candan, "Bu parkın sorumluluğu Büyükşehir
Belediyesi’ndedir, heykel de üç kilo değildir ki
çalınsın.Bu işte iş var, açığa çıkartacağız. Bu
heykel başkentin göbeğinde, elçiliklerin olduğu bir
alanda, yüksek güvenlik önlemlerinin olduğu yerde
çalınamaz, çalınırsa durum çok açıktır. Büyükşehir
Belediyesi hakkında suç duyurusunda bulunduk.
Heykelin izini süreceğiz, bu basit bir olay değil”
diye konuştu.
Oda Tv, 22.06.2016
|
SUR'UN ESKİ VE YENİ UYDU GÖRÜNTÜLERİ KARŞILAŞTIRILDI
TMMOB Şehir Plancıları Odası, eski uydu görüntüleri
ile Sur'un yasak sonrası uydu görüntülerini
karşılaştırdı. Yıkımın boyutu ortaya çıktı. Yapılan
karşılaştırma sonucunda kentte bin 312 yapının
yerinde olmadığı yıkıldığı tespit edildi.
Bunlardan 56'sı tescilli sivil mimarlık örneği, 68'i
ise Çevresel Değerli Yapı. Uydu görüntüsüne göre
yüzde 45'lik bir alan da yıkılacak...
Google Earth Sur'un sokağa çıkma yasağından
sonraki uydu görüntülerini yayınladı. Sur'un eski
uydu görüntüsü ile sokağa çıkma yasağı sonrasındaki
uydu görüntüsünde yaşanan yıkım gözler önüne
serildi. TMMOB Şehir Plancıları Odası tarafından
uydu görüntüleri karşılaştırılarak, yıkılan bina ve
tescilli yapılarla ilgili açıklama yapıldı.
Karşılaştırma sonucunda binlerce yapının yıkıldığı
belirlendi.
SUR'UN UYDU GÖRÜNTÜLERİ: 1312 YAPI YIKILDI
TMMOB Şehir Plancıları Odası Eş Başkanı Büşra
Cizrelioğulları Sadak, yaşanan yıkımı rakamlarla
anlatarak "Suriçinin 10 Mayıs 2016 tarihinde elde
ettiğimiz uydu görüntüsü ile çatışmalı süreç öncesi
uydu görüntüsü ve koruma amaçlı imar planını
çakıştırarak elde ettiğimiz verilere göre yasağın
devam ettiği bölgede toplamda 1312 adet yapının
yıkıldığını tespit etmiş bulunmaktayız. Yıkılan
yapıların kat adetlerine göre dağılımlarına bakacak
olursak; 1 katlı 245 adet, 2 katlı 943 adet, 3 katlı
69 adet, 4 katlı 15 adet, 5 katlı 30 adet, 6 katlı
10 adet olmak üzere toplamda 1312 adet yapı tamamen
yıkılmıştır. Yıkımın olduğu bölgenin alan büyüklüğü
11,6 hektardır. Yıkılan bu yapıların içerisinde 56
Adet Tescilli Sivil Mimarlık Örneği, 68 Adet de
Çevresel Değerli Yapı bulunmaktadır" dedi.
BİN 434 YAPI DAHA YIKILACAK
Diyarbakır Valiliği ile bazı sivil toplum
kuruluşlarının yaptığı görüşmelerden edindikleri
bilgileri de paylaşan Büşra Cizrelioğulları
Sadak,"Bilgilere göre yasaklı bölgede geri kalan
yapıların %45 inin daha yıkım tehdidi altında olduğu
bilgisi Valilik tarafından paylaşılmıştır. Bu
paylaşımı da göz önünde bulundurarak yaptığımız
analizlerde yıkım riski altında bulunan bölgede 3187
adet yapı daha bulunmaktadır. Valiliğin vermiş
olduğu bilgi doğrultusunda oransal bir analiz
yapacak olursak geri kalan 3187 yapının 1434
adetinin daha yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya
olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır" diye konuştu.
KENT VE İNSAN HAKKI İHLALİ YAŞANDI
Yasağın olduğu mahallelere giremediklerinden
dolayı detaylı bir inceleme yapamadıklarını söyleyen
Cizrelioğulları Sadak, "Suriçi'nin özgün yapısının,
sokak dokusunun, mahalle kültürünün, toplumsal
belleğinin, kent tarihi ve kültürünün ağır darbeler
aldığını savaş süresince ve sonrasında ağır bir
şekilde kent ve insan hakkı ihlallerinin yaşandığı
net bir şekilde ortadadır" dedi.
EYLEM PLANI: ZORUNLU İSKAN POLİTİKASININ
PARÇASI
Sur
İlçesi için önce "Afet Riskli Alan"
sonrasında "Acele Kamulaştırma" kararının ardından
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki'nin
Suriçi Eylem Planı'nın açıklamasında da değinen
Cizrelioğulları Sadak," Özhaseki'nin açıkladığı
eylem planı; bölgedeki yıkım, sürgün ve dönüşüm
politikalarının kentsel ve bölgesel ölçekte;
kültürel, siyasi ve sınıfsal alanda bir toplumsal
dönüşümü hedeflemekte olduğunun açık bir kanıtı
olmakla beraber bölgeye yönelik herhangi bir
strateji belirlemeden ve eylem planından etkilenecek
halkın ve yerel dinamiklerin katılımı sağlanmadan
uygulama yapılmaya çalışılmaktadır. Önerilen eylem
planında halkın mahkum edildiği TOKİ konutları,
devletin toplum mühendisliği denemelerinde bir araç
olarak kullandığı toplumu tek tipleştirme
yöntemidir. Halkın farklı illerdeki TOKİ
konutlarında ikamet ettirme çabaları Suriçi'ndeki
dayanışma ve örgütlülüğü ortadan kaldırma amaçlı
devletin bölgede yürüttüğü zorunlu iskan
politikalarının bir parçası" diye yorumladı.
Arkitera, Haber: Nilüfer Karakoç, 22.06.2016
|
FÜREYA'NIN KUŞU PARÇALANDI
Mezarlara, mezar
taşlarına saygı bence yalnız dini açıdan değil,
insanlık açısından da bir borçtur.
İnsan en
kızdığının mezarını bile kutsal saymalıdır. Eğer
insan nesline ait biriyse.
Üstelik bizim için
mezar taşları sadece dini açıdan değil, kültürel
açıdan da önemlidir. En seçkin hat örnekleriyle
bezelidir birçoğu.
Ancak tarihten bugüne,
birçokları hıncını mezar taşlarından çıkarmıştır.
Kayıtlarda vardır, yeniçeri ocağı kapandığında halk
birçok yeniçeri mezar taşını kırmıştır.
Bazı
insanlar kızdıkları, aynı görüşü paylaşmadıkları
insanlardan öçlerini mezar taşından alırlar. Bu
ilkelliği sergileyeni bir insan olarak adlandırmak
mümkün değil.
Geçenlerde Azra Erhat’ın
mezarını ziyaret edenler, bu üzüntüyü yaşamışlar.
Zira mezar taşına birileri hasar vermiş!
Azra
Erhat’ın mezar taşında Füreya’nın yaptığı bir kuş
vardır. Bülbülderesi’ndeki mezar taşındaki bu kuşu
Azra Erhat bizzat istemiş, “Belki kuş olur uçarım”
diyerek. Füreya, bunun üzerine Erhat’ın istediği
kuşu yapmış.
Ama bazı eller büyük
yazarın-çevirmenin ne ruhunun, ne de kuşun uçmasına
müsaade etmemişler, hoyratça kuşu kırmışlar!
Sanatçının öngörüsü mü demeli bilemiyorum. Allah’tan
Füreya, Azra Erhat’ın bu isteğini yerine getirirken,
herhalde başına bir şey gelebir diye düşünüp iki
tane yapmış. Bu kuşların diğerini de mimar-şair
Cengiz Bektaş’a vermişler.
Şimdi Azra
Erhat’ın ailesi Cengiz Bektaş’taki ikinci kuşun Azra
Erhat’ın mezarına konulmasını bekliyor.
Ama
yetmeyecek sanırım. Başına bir nöbetçi dikmek
gerekebilir.
Ben iyi niyetle şöyle
düşünüyorum. Belki de sanatsever birisi o kuşun
sanat eseri olduğunu fark ederek almak istemiş,
koparamayınca da kırmış. Tabii bunun da bir
hırsızlık olduğunu belirtmeye bilmem gerek var mı?
Şimdi o kuş yerine konulduktan sonra, gönüllü
bekçiler bulunabilir.
Önder
Kaya, Azra
Erhat’ın aile mezarının fotoğrafını gönderdi.
Mezar taşının başında Tevfik Erhat Ailesi
yazıyor.
Aile mezarlığında gömülü olanlar:
Tevfik Erhat, eşi Nasibe Erhat, kızı F. Akile Erhat,
oğlu O. Ehat Erhat, Azra Erhat.
Onun mezarı
üzerinde Füreya’nın yaptığı Mavi Kuş.
Hafızamı zorluyorum, nakledilen bir mezardır Ömer
Seyfettin’inki.
Taşında şu yazar:
Ben
Gönen’de Doğdum
Hikayeci Yazar Ömer Seyfettin.
Aziz Nesin mezar konusunda sıra dışı öngörü
sahibi isimlerin başında gelir kanaatimce. Mezarının
yerini gizli tutarak hem lüzumsuz övgüleri hem de
olası saldırıları önlemişti... Bu vesileyle mezarı
bilinmeyenlerden söz edelim:
Reşat Ekrem
Koçu’nun Sahrayı Cedit Mezarlığı’nda yattığı ama
yerinin bilinmediği söyleniyor. Evliya Çelebi için
de çeşitli yerler söyleniyor, bunların arasında
Mısır da var. Şinasi de bugün mezarı ortada olmayan
adlardan.
Cengiz
Bektaş, Füreya’nın ikinci
kuşunu Azra Erhat’ın mezarına koyduktan sonra
tavsiyem, zaman zaman mezarın ziyaret edilmesi. Bu
sayede korunmuş olur.
Hürriyet, Yazı: Doğan
Hızlan, 22.06.2016
|
HZ. İSA'NIN MEZARI RESTORE EDİLİYOR
Eski
Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’nde olduğuna
inanılan Hz. İsa’nın mezarında restorasyon
çalışmaları başladı.
Yunanlstan’ın Atina Teknik
Üniversitesi’nin restorasyon uzmanları Hz. İsa’nın
gömülü olduğuna inanılan mağaranın çevresi ile
üzerine inşa edilen şapel ve diğer yapıları titanyum
vida ve çiviler kullanarak “Aslına zarar vermeden”
restore etmeye çalışacak. En az 30 yıldır restore
edilmeyen şapel öne doğru eğilmişti. Restorasyon
çalışmalarının en az 9 ay süreceği tahmin ediliyor.
Habertürk, 22.06.2016 |
 |
AKP BİR TARİHİ DAHA YOK EDECEK
Beyoğlu'ndaki Hazzopulo Pasajı, AKP'nin
İstanbul'daki yeni hedefi. Galatasaray Lisesi'ne
yakın konumda bulunan, İstiklal Caddesi'ne açılan
geçitle girilen 145 yıllık pasaj İstanbul'un kültür
miraslarından, öğrencilerin ve sanatçıların da uğrak
mekanlarından. Pasajda zanaatkarlar, kitapçı ve
sahaf dükkanının yanısıra şarap evi ve çay ocakları
bulunuyor. Hazzopulo'daki dükkanlara dün baskın
yaparcasına gelen Beyoğlu Belediyesi zabıtaları,
"Yarın sabah 9'dan itibaren geleceğiz. Ruhsatsız
dükkanları kapatacağız" dedi. Pasaj esnafının gergin
bekleyişi sürüyor.
Tarihi Hazzopulo Pasajı'ndaki dükkanların
kapanacağı iddiaları sosyal medyada gündeme
oturmuştu. İddialar doğru; AKP'li Beyoğlu
Belediyesi'ne bağlı zabıtalar tehditkar bir tebligat
yaparak pasaj esnafına ruhsatsız dükkanları
kapatacaklarını söyledi.
BELEDİYE 'RUHSAT'I HATIRLADI
Hazzopulo Pasajı yaklaşık 6 yıldır kayyumda. Bu
süre içerisinde ne ruhsat için esnafa yol gösterildi
ne de kayyum tarafından tadilat yapıldı. Sahipsizlik
sorunundan atanan kayyumun bu ilgisizliği yüzünden
ensaf ve zabıta pek çok kez karşı karşıya
geldi. Beyoğlu'nun en eski yapılarından olan pasaj
kaderine terk edildi. Şimdiyse belediye
"ruhsat"ı hatırladı. Yıllardır ruhsat vermeye
yanaşmayan belediyenin zabıtaları dün pasaja
gelerek ruhsatı olmayan esnafı gezdi. Esnafa "Bu
işletme ruhsatsızdır" şeklinde bir belge imzalatan
zabıtalar yarın (bugün) geleceklerini ve dükkanları
mühürleyeceklerini bildirdi.

BAHANEYİ BULMUŞLAR
Hazzopulo hakkında verilen bu ani kararın pasajın
orta alanına kurulu çay ocağı ve kafelerin müşteri
yoğunluğu yüzünden verildiği düşünülüyor. Hazzopulo
sosyalleşme açısından Beyoğlu'nun en geniş
mekanlarından. Belediyenin bu orta alana müdahale
etmeye karar verdiğini belirten esnaf, belediyenin
"Kişilerden ve kurumlardan gelen şikayet
dilekçelerini işleme alacağız" dediğini aktarıyor.
Ancak orta alana müdahale kararı, belediyenin
sığındığı bir bahane gibi görünüyor. Çünkü belediye
orta alandaki ruhsatsız kafelerin ve çay ocaklarının
değil, bütün olarak pasajdaki tüm ruhsatsız
işletmeleri mühürleme kararı almış durumda. Öte
yandan görece daha kolay ruhsat alınan gümüşçü,
şapkacı, takı tasarımcı, çantacı, kitapçı, sahaf
gibi dükkanlara "Siz ruhsat başvurunuzu yapın" ya da
"Sıkıntı sizinle alakalı değil" demiyor. Belediye
pasajdaki insan yoğunluğunu öne sürerek bir tarihi
yok etmeye hazırlanıyor.
'İŞİNİZ ÇOK ZOR ABİCİM' TEHDİDİ
soL'a konuşan esnaf, dün pasaja gelen zabıtaların
takındığı tavırdan da rahatsız. Bu yüzden
belediyenin "hassasiyetine" güvenmediklerini
söylüyorlar. Esnaf, zabıtanın "İşiniz çok zor
abicim, yarın gelip kapatacağız dükkanları" dediğini
anlatıyor. Zabıtanın çok sert bir dille
"Mühürleyeceğiz" dediğini aktaran esnaf, "Bunun bir
yasal prosedürü var. Bize demiyorlar ki, 'Evrakınızı
tamamlayın, ruhsat işlemi için başvuru yapın. Şu
kadar da süreniz var'. Bunu söylediğimizde de 'Biz
bilmeyiz kardeşim' diyorlar.
Aralarında pasajın 50 yıllık sakinlerinin de
bulunduğu esnaf, gergin bir şekilde zabıtanın
geleceği anı bekliyor.
PASAJIN TARİHİ
İçindeki takı tezgahları, sahafı ve kafeleriyle
bilinen pasaj, Osmanlı döneminde yaşamış
aydınlardan Namık Kemal başta olmak üzere şair Ahmet
Haşim’in da uğrak mekanlarından oldu, yazar Ahmet
Mithat ile Namık Kemal’in tutuklanmalarına tanıklık
etti.
Editörün notu: soL'un
esnafla görüştüğü ve konuyu haberleştirdiği sırada
zabıtalar henüz gelmemişti. Hazzopulo Pasajı'na bir
müdahale yapılması durumunda gelişmeleri
aktaracağız.
Sol Haber: Haber: Serdar Nazım Yüce,
21.06.2016
|
KIZILKOYUN PROJESİYLE TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR

Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından yapım
ve onarım çalışması yürütülen Kızılkoyun
mağaralarında çalışmalar sürüyor. Yapılan çalışmalar
sırasında alanda 61’inci kaya mezarına rastlanıldı.
Kentin tarihi dokusunu korumak ve tarih turizmini
canlandırmak için çalışmalarını yürüten Büyükşehir
Belediyesi’nin ’Eski Urfa’ olarak adlandırılan
Haleplibahçe Mahallesi’nde başlattığı ’Kızılkoyun
Projesi’nde 61’inci kaya mezarına ulaşıldığını
bildirdi. Titizlikle süren çalışmaların bulunduğu
havzada
Roma Dönemine ait her geçen gün yeni bulgulara
rastlanırken, alanda temaslarda bulunan Büyükşehir
Belediye Başkanı Nihat Çiftçi, tarih turizmine
yönelik projelere büyük önem verdiklerini söyledi.
Kazı alanında gelerek yüklenici firma
yetkililerinden bilgi alan Çiftçi, burada yaptığı
açıklamasında, "Her geçen gün yeni bir gelişme ile
karşılaşmak bizleri de heyecanlandırıyor" diye
konuştu.
Milliyet, 21.06.2016 |
ALİ PAŞA GİTTİ, MAHMUT PAŞA GELDİ
İstanbul Eminönü’ndeki Ali Paşa Hanı’nda
oyunlarına son vermek zorunda kalan Dostlar
Tiyatrosu, yine özgün bir tarihi alanda
açılıyor.
Usta
oyuncu
Genco Erkal,
İstanbul
Kadıköy Lisesi’nin içinde bulunan ve
yıllardır kullanılmayan tarihi
Mahmut Paşa Konağı’nın bahçesini açık
hava tiyatrosuna dönüştürdü.
Mekan, 7 Temmuz
akşamı Dostlar Tiyatrosu’nun yeni oyunuyla
kapılarını açacak. Ünlü devlet adamı
Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın oğlu Mahmut
Muhtar Paşa’ya ait konak, yaz sezonunda Tülay
Günal ve Genco Erkal’ın birlikte rol aldığı
‘Güneşin Sofrasında-Nazım ile Brecht’ oyununa ev
sahipliği yapacak. Genco Erkal’ın uyarlayıp
yönettiği oyuna piyanoda Yiğit Özatalay,
viyolonselde Deniz Doğangün, klarnet ve
saksofonda Çağdaş Engin eşlik edecek.
KARDEŞİYLE
ANLAŞAMAYINCA
Genco Erkal daha
önce, dededen kalma
Eminönü’ndeki tarihi Çorlulu
Ali Paşa Hanı’nı
tiyatro mekanına çevirmişti. İki yıl
oyunlarını burada sahneleyen usta oyuncu
tiyatro mekanının kullanımı konusunda
kardeşiyle anlaşmazlığa düşünce mekanı terk
etmek zorunda kalmıştı.
Hürriyet, 21.06.2016
|
PABLO PICASSO'NUN 'OTURAN KADIN'I SATIŞA ÇIKIYOR
Ünlü müzayede evi Sotheby’s tarafından düzenlenecek
etkinlikte açık artırmaya çıkacak eserin, en az 40
milyon dolara alıcı bulması bekleniyor.
20’nci yüzyıl modernist
sanatının en büyük temsilcisi olan İspanyol ressam
Pablo Picasso’nun erken dönem kübist eserlerinden
“Femme Assise” (Oturan Kadın) adlı tablosu, bugün
İngiltere’nin başkenti Londra’da gerçekleşecek olan
müzayedede açık artırmaya sunulacak. Ünlü müzayede
evi Sotheby’s tarafından düzenlenecek etkinlikte
açık artırmaya çıkacak eserin, en az 40 milyon
dolara alıcı bulması bekleniyor. Picasso’nun 1909
yılında tamamladığı eser, başta ABD’deki New York
Modern Sanat Müzesi ve Londra’daki Tate Modern
Müzesi olmak üzere bugüne kadar birçok müzenin
duvarlarını süsledi.
Habertürk, 21.06.2016
******
PABLO PICASSO'NUN
TABLOSUNA 64 MİLYON DOLAR
Kübizmin öncülerinden olan
Pablo Picasso’nun 1909 yılında yaptığı tablo rekor
fiyata satıldı. ‘Femme Assise’ isimli tablo,
Londra’daki açık artırmada 64 milyon dolara
(yaklaşık 185 milyon lira) satıldı. Tablo böylece
Picasso’nun kübist çalışmaları arasında en yüksek
fiyata alıcısını buldu. Tablo, ayrıca 2010 yılından
beri Londra’da bir sanat eseri için ödenen en yüksek
ücret olarak kayıtlara geçti. Picasso’nun rekor
fiyata satılan ‘Femme Assise’ isimli tablosu,
sevgilisi Fernande Olivier’in özelliklerini taşıyor.
Habertürk, 23.06.2016
|
SİBİRYA'DA 4000 YILLIK RESİM GALERİSİ BULUNDU
Rusya Novosibirsk Üniversitesi arkeologları
Sibirya’nın Zabaykal Bölgesi’nde yaklaşık 4000
yıllık petrogrifler buldu.
Rus arkeolog Sergey Alkin’in öncülük ettiği
arkeoloji ekibi, Largi Nehri yakınlarında yaptıkları
arkeolojik kazı sırasında kayalar üzerine çizilmiş
resimler buldu.
Bilim adamları, Tunç Çağı’na ait olduğu
belirlenen resimlerin yaklaşık 4000 yıl önce
çizildiğini tahmin ediyor.

Kırmızı ve turuncu renkli mineraller kullanılarak
çizilen resimlerde insan, boğa, ağaç ve kuş
figürleri yer alıyor.
İnsan figürünün yanında yer alan daire
arkeologlar tarafından Güneş olarak tahmin ediliyor.
İçinde haç işareti olan Güneş birçok Sibirya
kültüründe şaman tefini temsil ettiği için
arkeologlar elinde tef olan bir şaman figürü
çizildiğini düşünüyor.

Haberrus, Haber: Emrah Kınay, 20.06.2016
|
ANKARA, HACIBAYRAM'DAKİ AUGUSTUS TAPINAĞI'NA İŞ
MAKİNELERİ GİRDİ
Ankara, Hacıbayram’daki
Hacıbayram Camisi ile yan yana olan Augustus
Tapınağı'na iş makineleri girdi. Odatv, tarihi
mirasın yıkım anını görüntüledi.

Ankara’da MÖ 25-20 yıllarında yaptırıldığı
bilinen ve Roma’dan kalan Augustus Tapınağı’na, dün
akşam saatlerinde iş makineleri girdi.
Bölge sakinlerine "Sütunlar, duvarlar
insanların kafasına düşüyor, onun için yıkıyorlar"
açıklaması yapılırken çalışmaların gece yürütülmesi
dikkat çekti.
Tarihi mirasın iş makineleriyle gece yarısı
yıkılma anını Odatv görüntüledi. Şantiye alanı
haline getirilen tarihi mirasın bekçilerle korunduğu
anlaşıldı. Tarihi mirasın yıkımına ilişkin AKP'li
Ankara Büyükşehir Belediyesi'nden karar alınıp
alınmadığı ise merak konusu oldu.
Ankara’nın Hacıbayram semti son olarak IŞİD ile
gündeme gelmişti.
 
 
Oda Tv, 20.06.2016
******
İŞTE MELİH GÖKÇEK'İN
TARİHE VURDUĞU KEPÇE
Odatv’nin gündeme getirdiği
tarihi skandalda yeni görüntüler ortaya çıktı.
Milattan önce 25-20 yıllarında yaptırıldığı bilinen
Augustus Tapınağı'nın hemen yanında yer alan tarihi
duvar ve sütunların “İnsanların kafasına
düşüyor” diyerek yıkılmasını Odatv’ye
değerlendiren Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı
Tezcan Karakuş Candan, “Kalem oynatılmaması
gereken yerde kepçe oynatıyorlar” dedi.

TARİHİ SKANDALDAN YENİ GÖRÜNTÜLER
Ankara, Hacıbayram’daki Hacıbayram Camisi ile yan
yana olan Augustus Tapınağı'nın bulunduğu bölgeye iş
makineleri girdi. Odatv, tarihi mirasın yıkım anını
görüntüledi. Gece yarısı bölgeye giren kepçe
tapınağın yanıbaşındaki kalıntıları kepçelerle
yıkıyordu. Gündüz de devam eden çalışmaları Sözcü
gazetesinden Deniz Ayhan görüntüledi. Yeni
görüntülerde, tarihi kalıntıların tahrip edildiği
anlaşıldı. AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi
yetkilileri ise, vatandaşlara “iznimiz var”
açıklaması yaptı.
İşte yeni görüntüler:
“ROMA KALINTILARINA BETON DÖKTÜLER”
Tarihin hedef alınmasına ilişkin Odatv’ye
değerlendirme bulunan Mimarlar Odası Ankara Şube
Başkanı Tezcan Karakuş Candan, konuya ilişkin
bölgede çalışma başlattıklarını açıkladı.
Hacıbayram’da belediyenin bir süredir faaliyet
yürüttüğünü ifade eden Tezcan Karakuş Candan, “Daha
önce de Hacıbayram Camisi’nin hemen yanındaki Roma
kalıntılarının üzerine beton dökmüşlerdi”
dedi.

“BU KÜLTÜR BİLMEZLİKTİR”
Hangi gerekçe ile olursa olsun tarihi alana iş
makinelerinin girmemesi gerektiğini vurgulayan
Tezcan Karakuş Candan, “Kalem oynatılmaması
gereken yerde kepçe oynatıyorlar. Tapınak
yıkılabilir, bu kültür bilmezliktir” diye
konuştu.
Oda Tv, 21.06.2016
******
ANKARA'DA TAPINAK KAVGASI
Ankara Büyükşehir
Belediyesi'nin arkeolojik sit alanı olan ve Roma
dönemine ait tarihi kalıntıların bulunduğu
Hacıbayram Camii ve Agustus Tapınağı çevresindeki
duvarı iş makineleriyle yıkmasına yönelik tepkiler
sürüyor.

Alanda inceleme yapan Mimarlar Odası Ankara Şubesi,
"Büyükşehir Belediyesi suç işliyor, Hacı Bayram
çevresi Ulus Tarihi kent merkezinin kalbi, Augustus
Tapınağı ve sırt sırta vermiş Hacı Bayram Cami,
kültürlerin bir aradalığının simgesidir. Koruma
kurulu ne yapıyor? Müzede sorumluluğu
olan arkeologlar nerede? Kalem oynatılmayacak tarihi
alanda kepçe oynatıyorlar" açıklaması yaparken,
Arkeologlar Derneği ise tarihi duvarın ‘insanların
kafasına taş düşüyor’ gerekçesiyle gece vakti
yıkılmasını kınadıklarını duyurdu. Çalışmaların
koruma kurulunun izniyle yürütüldüğünü savunan
Büyükşehir Belediyesi ise Augustus Tapınağı'na
dokunulmadığını açıkladı.
‘BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ZÜCCACİYE
DÜKKANINA GİREN FİL GİBİ’
Mimarlar Odası
Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Ulus
tarihi kent merkezinin Büyükşehir Belediyesi’nin
tehdidi altında olduğunu savunarak, “Kültür
katmalarının bulunduğu alana, züccaciye dükkanına
girmiş fil gibi davranan Büyükşehir Belediyesi,
tarihin korunması ve önlemlerin alınması için
gereğini yapmak durumundadır. Önlemini almadan,
Ulus’ta yargı kararlarına rağmen, tarihin içerisine
iş makinaları ile girerseniz, istinat da yıkılır,
yakında Augustus tapınağı da yıkılır. Büyükşehir
Belediyesi 1.dereceli arkeoloji SİT alanında kalem
oynatmaması gerekirken kepçe oynatıyor. Bu anlayış,
bir gecede 1.derece kültür varlığı Marmara Köşkünü
yıktı, Hacı Bayram'da çıkan Roma kalıntılarına beton
döktü. Tam bir yıkım ekibi ile karşı karşıyayız"
açıklamasında bulundu.
‘KORUMA KURULU SORUMLULUĞUNUN FARKINDA
MI?’
Kültür Bakanlığı Koruma Kurulu’nun
aldığı sorumluluğun farkında olup olmadığını
sorgulayan Candan, “Koruma Kurulu Hacı Bayram
çevresine ve Ulus'a göz bebeği gibi bakmak zorunda.
Büyükşehir haber vermiyor, kurul bihaber. Tarihe
yapılan büyük bir saygısızlık var. Bu bir
vicdansızlıktır. Böyle bir ülkede böyle bir kültür
değerleri ortamında koruma kurulu üyelerinin
gözlerini kırp mamaları gerekiyor. Kurul üyeleri
uyurken, tarih alt üst ediliyor" dedi.
ANKARA’DAKİ YIKIMLAR TARİHE, KÜLTÜRE VE
KENTE KARŞI İŞLENMİŞ SUÇ
Ankara’nın uzun
yıllardır çözülemeyen kentsel sorunlarından biri
olan Agustus Tapınağı çevresinde yapılan çalışmanın
kültür varlıklarının korunmasını düzenleyen 2863
sayılı kanuna göre ağır cezalık bir suç olduğunu
savunan uzmanlar, son birkaç aydır Ankara’da yaşanan
yıkımların, tarihe, kültüre ve kente karşı işlenmiş
suçlar olduğuna dikkat çekiyor.
ARKEOLOGLAR DERNEĞİ: ‘SORUMLULAR HAKKINDA
SORUŞTURMA AÇILSIN’
Tepki gören
yıkımların ardından bir açıklama da Arkeologlar
Derneği’nden geldi. Uygulamayı kınayan Arkeologlar
Derneği’nin açıklamasında şu görüşlere yer verildi:
“Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait iş makinaları
ile Ulus’taki Hacı Bayram Camisi’nin hemen yanında
bulunan Doğu Roma Dönemine ait sur duvarlarının
‘insanların kafasına taş düşüyor’ diye bir gece
vakti yıkılmasını kınıyoruz. 2015 yılı Mart ayında
göçük oluşan duvarı korumak ve gelecek nesillere
aktarmak için hiç bir restorasyon/onarım projesini
hayata geçirmeden iş makinaları ile yıkmak tam bir
ilkelliktir. Türkiye’nin de imzalamış olduğu
‘Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa
Sözleşmesi (Malta Sözleşmesi)’ni hiçe saymaktır.
Arkeologlar Derneği Genel Merkezi olarak bu
tahribatı yapanları kınıyor, sorumlular hakkında
gerekli soruşturmanın açılmasını ilgili kurumlardan
talep ediyoruz.”
ŞEHİR PLANCILARI ODASI ALANDA İNCELEME
YAPTI
Tartışmaların ardından olay
yerinde inceleme yapan Şehir Plancıları Odası Ankara
Şubesi yetkilileri de konuyla ilgili bir açıklama
yaparak tespitlerini ve çekincelerini kamuoyu ile
paylaştı. Hacı Bayram Cami’nin kuzey-batısında kalan
ve Bizans Duvarı olarak bilinen yapıda daha önce
beton duvar ile güçlendirme yapılan kısmın yaklaşık
bir buçuk ay önce çöktüğü belirtilen ŞPO
açıklamasında şöyle denildi:
‘DUVARDAN BÜYÜK BİR PARÇA KAYMIŞ’
“Alanda yapılan inceleme neticesinde, 20 Haziran
tarihinde duvarın kuzey kısmından büyük bir parça
kaydığı ve iş makinelerinin kayan parçanın alt
tarafından malzeme alarak, bu parçanın kontrollü bir
şekilde duvardan ayrılması için çalışma yürüttüğü
anlaşılmaktadır. Ancak, bu parçanın tekrar duvarla
bütünleştirilebilmesi mümkün görünmemektedir. Bizans
duvarının en kuzeyinde kalan parçada da batıya doğru
kayma söz konusudur ve bu parçanın hemen
bitişiğindeki yürüyen merdiven uygulamasının bu
durumu teşvik eden bir unsur olduğunu söylemek
gerekir.
‘BU ZARARIN SORUMLUSU BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİDİR’
Açıkça görülmektedir ki,
Augustus Tapınağı’nda iş makineleriyle müdahalede
bulunulmamış olunsa dahi Bizans Duvarı özensiz,
bilinçsiz ve yanlış uygulamalar sonucunda geri
döndürülemeyecek şekilde zarar görmüştür. Bu zararın
sorumlusu ise hatalı uygulamaları gerçekleştiren
Ankara Büyükşehir Belediyesi’dir.”
BİZANS DUVARI VE AUGUSTUS TAPINAĞI TEHDİT
ALTINDA
Augustus Tapınağı ile ilgili
tehlikelerin devam ettiğine işaret edilen ŞPO
açıklamasında, tapınağın restorasyon projesi
onaylanmadığı için uygulama çalışmalarına
başlanamadığına dikkat çekilerek, “Tapınak bu
haliyle göz ardı edilmiş, bakımsız ve yok olmaya yüz
tutmuş bir görüntü vermektedir. Tapınağı değerli
kılan yazıtlar da çok ciddi biçimde zarar görmüş,
yer yer yazıtlarda kopmalar gerçekleşmiştir. Bizans
Duvarı ve Augustus Tapınağı gibi Ankara’nın önemli
tarihi ve kültürel değerleri gereken ilginin
gösterilmemesi ve yanlış uygulamalar sonucunda yok
olma tehdidi altındadır. Yetkili kurumların,
özellikle bu hassas alanlarda bilimsel, bilinçli ve
nitelikli faaliyet sürdürmeleri gerekliliğini bir
daha vurguluyoruz. Binlerce yıllık eserlerin, on
yılda yok edilmemesi için gerekli düzenleme ve
uygulamaların ciddiyet ve ivedilikle gerçekleşmesini
bekliyoruz” denildi.
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ: ‘ÇALIŞMA KURULUN
İZNİYLE YAPILIYOR’
Ankara Büyükşehir
Belediyesi’nden konuyla ilgili yapılan açıklamada
ise tartışmalara neden olan çalışmaların Augustus
Tapınağının aksi yönünde yapıldığı ileri sürülerek,
“Surlarda restorasyon yapılıyor” denildi. Hacı
Bayram Camii’nin bitişiğindeki alanda yürütülen
çalışmaların, insanların can güvenliğin sağlanması
amacıyla ve koruma kurulunun izniyle yürütüldüğü
savunulan Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin
açıklamasında Augustus Tapınağı’na bir müdahalede
bulunulmadığı kaydedildi.
Sol Haber, Haber: Yusuf
Yavuz, 22.06.2016
|
4 BİN YILLIK TARİHE ASFALT DÖKTÜLER

Kyme arkeolojik sit alanı sınırları içinde yer alan
Nemport Şirketi'nin idari binasının önündeki bölgede
geçtiğimiz yıl yapılan arkeolojik kazı
çalışmalarının üzeri asfaltla kapatıldı. Bölgede
geçtiğimiz yıl İzmir Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü
tarafından araştırma kazıları yapılmıştı. Kazı
çalışmalarının yapıldığı çukurların üzeri önceki gün
asfaltlanarak kapatıldı. Yaşanan olay karşısında
hareket geçen çevreciler, durumu ilgili makamlara
taşıdı.
Şikayet dilekçesinin ilgili makamlara
gönderildiğini ifade eden Aliağa Kaymakamı Bayram
Yılmaz, "Uzmanlık gerektiren teknik bir konu.
Bize gelen dilekçeyi hemen İzmir Arkeoloji Müze
Müdürlüğü ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne
ilettik. Bölgeye gelip inceleme yapacaklar. Üzeri
kapatılmaması gereken bir yerse, asfaltlama
çalışması yapan şirkete cezai işlem uygulayıp orayı
da geri açtırırlar" diye konuştu.
Yeni Asır,
Haber: Erdal Çorbağa, 20.06.2016 |
HARPUT'TA KAZI ÇALIŞMALARI

Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Müdürü Demir
"Yaklaşık 150 metrekarelik bir alanda başlatılan
sondaj çalışmalarımızda zaman zaman 80-90
santimetre, zaman zaman bir metre derinlikte mimari
yapı kalıntılarına rastladık" dedi.
Elazığ
Orman Bölge Müdürülüğü'nün geçen ay tarihi Harput
Mahallesi Nevruz Ormanları mevkisinde yaptığı
teraslama çalışmaları esnasında bir taş kabartma
bulunması üzerine harekete geçen Elazığ Arkeoloji ve
Etnoğrafya Müzesi, bölgede kazı çalışması başlattı.
Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Müdürü
Bülent Demir, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
yapılan teraslama çalışmaları sırasında bir taş
kabartmanın bulunduğu bilgisinin kendilerine
bildirilmesi üzerine yerinde inceleme yaptıklarını
anımsattı.
Demir, ortaya çıkan 15-20
santimetre kalınlığındaki taş kabartmanın bakanlığın
izinleri doğrultusunda 3 Mayıs'ta müzeye
nakledildiğini, ardından, Kültür ve Turizm
Bakanlığının izni doğrultusunda Elazığ Valiliğinin
sağladığı finansman desteğiyle kabartmanın bulunduğu
alanda acil kurtarma kazılarına başladıklarını
söyledi.
Birçok mimari yapıya
rastlandı
Kazı çalışmasının 2
arkeolog ve 5 işçiyle yürütüldüğünü bildiren Demir,
bugüne kadar yapılan çalışmalarda kabartmanın
bulunduğu alan ve çevresinde birçok mimarı yapı
katına rastlandığını kaydetti.
Demir,
"Yaklaşık 150 metrekarelik bir alanda başlatılan
sondaj çalışmalarımızda zaman zaman 80-90
santimetre, zaman zaman bir metre derinlikte mimari
yapı kalıntılarına rastladık. Bu mimari yapı
kalıntıları içerisinde özellikle zemin sal
döşemeleri geniş yer kaplamaktadır. Yine sondaj
kazılarımızda ortaya çıkardığımız yanmış kül
tabakalarının yoğun bir şekilde alana hakim olduğunu
görmekteyiz." diye konuştu.
Yapılan
kazılarda küçük seramik parçalarına da
rastladıklarına değinen Demir, amaçlarının
kabartmanın ve orada çıkan mimari yapının
tarihlendirilmesine net veri oluşturabilecek
bilgiler elde etmek olduğunu aktardı.
Bugüne
kadar yapmış oldukları çalışmalarda elde edilen
taşınır ve taşınmaz kültür varlığı parçaları ve
kalıntılarının müdürlükleri tarafından bilimsel bir
şekilde değerlendirildiğine dikkat çeken Demir,
bakanlığın uygun gördüğü bilimsel bir heyet
tarafından da ayrıca değerlendirileceğini kaydetti.
Yeni Şafak, 20.06.2016 |
UNESCO İSTANBUL'DA TOPLANACAK
UNESCO Dünya Miras Komitesi, 40’ıncı
buluşmasını 10-20 Temmuz tarihlerinde
İstanbul’da yapma kararı aldı. Buluşmada Komite,
insanlık tarihine iz bırakan başvurusu yapılmış
aday yeni kültürel ve doğal mirasları UNESCO
Dünya Miras Listesi’ne alıp almamayı karara
bağlayacak. Ev sahibi
Türkiye de Ani Arkeolojik Alanı dosyası ile
bu listede aday olarak yer aldı.
Toplantı, Kültür
ve
Turizm Bakanlığı,
UNESCO
Türkiye
Milli Komisyonu,
Dışişleri Bakanlığı,
İstanbul Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi
evsahipliğinde düzenlenecek. 10 Temmuz’da
başlayacak toplantının açılışını, Kültür ve
Turizm Bakanı Nabi Avcı ile
UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova
gerçekleştirecek. Bakan Avcı, toplantının ikinci
gününde,
Suriye’nin kültür varlıklarının korunması
konusundaki hassasiyetin ele alınacağı bir
toplantıya katılacak. 10-20 Temmuz tarihleri
arasında toplanacak olan komitenin 40’ıncı
buluşmasında,
Türkiye’nin şu anda geçici listede yer alan
Ani Arkeolojik Alanı dosyası için de karar
verilecek.
İstanbul oturumunda, toplam 33 alanın
dosyaları değerlendirilip karara bağlanacak.
Türkiye’nin, bugüne kadar UNESCO
Dünya Miras Listesi’ne kayıtlı 15 adet
kültürel varlığı ve doğal mirası bulunuyor.
Hürriyet, 20.06.2016
|
KAOSA İHTİYACI VAR YİNE GEZİ'YE SARDI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün Gezi Parkı’na
Topçu Kışlası ısrarını bir kez daha dile getirerek
"Cesur olacağız. Taksim Gezi Parkı'na o tarihi eseri
inşa edeceğiz" demesine tepkiler sürüyor. BirGün’e
konuşan Taksim Dayanışması bileşenlerinden Mimarlar
Odası Başkanı Eyüp Muhcu ve Av. Can Atalay, içeride
ve dışarıda sıkışan AKP iktidarının ve Saray’ın,
Gezi üzerinden yeni bir provokasyon peşinde olduğuna
dikkat çekti.
Taksim Meydanı’nın çevresiyle
birlikte korunması gereken simgesel bir meydan
olduğunun altını çizen Eyüp Muhcu, “Taksim Meydanı,
tarihsel ve toplumsal bellek içerisinde demokrasi,
Cumhuriyet ve emek meydanı olarak yer almıştır. Bu
bölge; Gezi Parkı, Taksim Meydanı ve Atatürk Kültür
Merkezi, Türkiye’nin de altına imza attığı
uluslararası sözleşmeler, 2863 sayılı koruma kanunu
ve ilgili mevzuat kapsamında koruma altındadır. Bu
husus, geçmişte alınan yargı kararlarıyla da tescil
edilmiştir” diye konuştu.
Çıkmazlarını aşmaya çalışıyor
Gezi Direnişi’nin dünyanın en büyük çevre kaynaklı
direnişi olduğunu hatırlatan Muhcu, “Bu değerleri
yağmalayan proje karşısında ve Erdoğan’ın verdiği
şiddet talimatları çerçevesinde, 12 genç insanı Gezi
Direnişi esnasında kaybettik. Milyonlarca insan
meydanlara çıkarak, toplumsal değerleri korumak için
ve iktidarın yağma ve baskı politikalarına karşı
direndi. Yükselen toplumsal mücadele sonrasında
Erdoğan Taksim’le ilgili gündeme getirdiği projeleri
geri çekmek durumunda kaldı. Belli ki iktidarın
otoriter yağma politikaları artık sürdürülemiyor.
Gerek uluslararası alanda, gerekse yurt içinde
çıkmazlarla karşılaşan iktidar gelinen aşamada bu
süreci kendi açısından aşmak, otorite ve baskısını
sürdürmek, şiddeti ve katliamları meşrulaştırmak
için yeniden Taksim Meydanı’nı hedefe oturtmuştur”
dedi.
Tarih değil rant sevdası
‘Tarihi eseri yapacağız’, ‘tarihe sahip çıkıyoruz’,
‘ecdat yadigarı’ gibi söylemlerin asılsız olduğunu
vurgulayan Muhcu, “Uygulanmak istenen yağma, talan
ve otoriter politikalar bu kavramlarla
meşrulaştırılmak isteniyor. Sahte şoven bir tarih
söylemiyle Taksim Meydanı’nda yeni bir yapılaşmanın
önü açılmak istenmektedir” ifadelerini kullandı.
Muhcu sözlerine şöyle devam etti: “Taksim ve
Gezi ısrarı devam ederken; dinci, gerici
politikaların dışında kalan kesimlere de açık bir
meydan okuma var. Erdoğan savaş kışkırtıcılığı ve
çığırtkanlığı yapıyor. Bu sayede iktidarını bir süre
daha sürdürme niyetinde. Yargı kararlarıyla da
kesinleşen AKM’nin korunması, Taksim Meydanı’nın
önemli bir parçası olarak güvenceye alınması, Gezi
Parkı’nın park olarak korunması kararlarını
değiştirmeye teşebbüs etmek istese de, gücünün her
şeye yetmeyeceğini bir kez daha görecektir. Halk bu
değerlere sahip çıkacağını Gezi’de gösterdi.
Kitleler bir kez daha bu değerlere sahip çıkmak için
tepkilerini ortaya koyacaktır. Eğer Gezi Parkı’yla
ilgili herhangi bir girişimde bulunursa, ‘Her yer
Taksim, her yer direniş’ sloganında ortaya konduğu
gibi, sadece Taksim Meydanı’nda değil bütün yurtta
gelişecek bir toplumsal direnişle karşılaşacaktır.”
Toplumsal muhalefeti 'erken doğuma' zorluyor
Cumhurbaşkanı'nın sözlerini değerlendirerek, "Tayyip
Erdoğan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olabilir ama
Türkiye Belediye Başkanı değil" diyen Taksim
Dayanışması Avukatı Can Atalay da, Erdoğan'ın bir
gerilime ihtiyacının olduğunu ve bu gerilim için
bekleyecek gücünün kalmadığını ifade etti. Atalay
sözlerini, "Bir cumhurbaşkanının kentin merkezindeki
bir yeşil alanla ilgili böyle konuşmasının akıl
dışılığını bir kere daha vurgulamak isterim.
İkincisi, Taksim Gezi Parkı’yla ilgili dava
dosyaları, yürütme erkinin tek kişi elinde toplanmış
halinin yargı üzerinde nasıl tahakküm kurduğunun
somut bir kanıtı niteliğindedir. Fakat bu tahakküme
karşın Tayyip Erdoğan, yargılama süreçlerinin sonunu
dahi bekleyemeyecek kadar acele ediyor. Erdoğan bir
gerilime ihtiyaç duyuyor bu gerilimi yaratmak,
toplumsal muhalefeti ‘erken doğuma’ zorlamak için bu
meseleyi tekrar bu kadar fütursuzca gündeme taşıyor"
diye sürdürdü.
Birgün, Haber: Demet Sargın,
20.06.2016
|
TARİHİ KİLİSE KALINTISI KORUMA ALTINDA
Balıkesir'in
Edremit
İlçesi'nde bulunan bin 500 yıllık olduğu
belirlenen kilise kalıntısı, tescil edilerek koruma
altına alındı.
Edremit'in Güre Mahallesi'nde
2011 yılında bir yapı kooperatifi tarafından
yürütülen inşaat çalışmaları sırasında tesadüfen
ortaya çıkan kilise kalıntıları,
Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulu'na yapılan başvuru üzerine birinci derece
arkeolojik SİT ilan edildi, karar Resmi Gazete'de
yayımlandı. CHP'li Edremit Belediye Başkanı Kamil
Saka, Güre mahallesinin eskiden Edremit'in bir köyü
olduğunu, köyün geçmişinin ilk çağa kadar
uzandığını, eski çağlarda 'Astyra' adı ile
kaplıcaları ile ünlü bir yerleşim yeri olduğunu,
mitolojide 'Afrodit'in banyosu' olarak bilinen genç
Roma dönemine ait antik bir kaplıcaya da
evsahipliğini yaptığını söyledi. Başkan Saka,
"Tarihi ve kültürel değerlerini gelecek nesillere
aktarmak başlıca görevimizdir. Bu tarihi kiliseyi de
bu kapsamda eski Edremit eserleriyle birlikte ayağa
kaldırmaya çalışacağız" dedi.

DEFİNE TALANINA
KARŞI UYARI
Güre mahallesindeki Doymuş Tepe
mevkisinde, antik Afrodit kaplıcalarının yaklaşık
700 metre yakınında ortaya çıkan kilise
kalıntılarının yanı sıra antik dönemden kalan bir
kaplıcanında bulunduğunu ancak Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından ödenek ayrılmadığı için gün
yüzüne çıkartılamadığını belirten köylülerden Hasan
Demir, kilisenin defineciler tarafından tamamen
tahrip edilmeden gün yüzüne çıkarılmasını
istediklerini söyledi.
Konuya ilişkin, Resmi
Gazete'de yapılan açıklama şöyle: "Balıkesir'in
Edremit İlçesi, Güre, Doymuş Tepe mevkiindeki,
BKTVKBK 17.03.2011/6650 tarih/sayılı kararıyla
tescil edilen, 1/25 bin ölçekli paftada belirlendiği
şekliyle sınırları uygun bulunan 1. derece arkeolojik
sit sınırlarının, bu sınırlar esas
alınarak yapılan çalışma sonucunda köşe koordinat
değerlerinin elde edilmesine yönelik hazırlanan ekli
paftanın uygun olduğuna ve sit sınırlarının kısmen
yer aldığı 2814 parselin tapu kütüğü beyanlar
hanesine gerekli şerhin konulmasına karar verildi."
Hürriyet, Haber: Ahmet Ertan, 20.06.2016 |
HAZRETİ İBRAHİM'İN
MAKAMI YENİLENİYOR
Şanlıurfa'da, inanç turizmi kapsamında en çok
ziyaret edilen yerlerin başında gelen Hazreti
İbrahim'in doğduğu rivayet edilen makam, restore
ediliyor.
Kentin simgesi konumundaki
Balıklıgöl Yerleşkesi'nde yer alan Hazreti
İbrahim'in dünyaya geldiği rivayet edilen makamın
tadilatı için Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından
proje hazırlandı.
Bu çerçevede ziyarete
kapatılan makamın havalandırma sistemi, su ve
elektrik tesisatı ile şifalı olduğuna inanılan suyun
bulunduğu bölümün izlendiği alan yenileniyor.
Çalışmayla makamdaki su ve
aydınlatma tesisatı yer altına alınacak. Günde
binlerce kişinin ziyaret ettiği makam sert mermerle
döşenerek daha sağlam hale getirilecek.
''Rutubet ve nem
önlenecek''
Şanlıurfa Çevre Koruma Vakfı
Müdürü Siracettin İlhan, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, makamın daha da güzelleştirilmesi için
çaba gösterdiklerini belirtti.
Mekanın daha nezih bir ortama
kavuşturulmasının hedeflendiğini vurgulayan İlhan,
"Zemindeki rutubet ve nem nedeniyle misafirlerin
nezih bir ortamda ziyaretlerini sağlayabilmeleri
için kurul kararıyla makamın altını mermerle
döşüyoruz. Tadilat çalışması 25 Haziran'da
tamamlanacak. Yaklaşık 174 metrekarelik alanda
çalışma yapıyoruz." diye konuştu.
Diyarbakır mermeri ile
makamın altını sağlamlaştırdıklarını belirten İlhan,
"Diyarbakır mermeri ile döşeme çalışmasını yapıyoruz
tarihi Urfa taşına yakın ve beyaz olduğu için onu
tercih ettik. Bu mermer biraz daha sert ve dayanıklı
olduğu için döşüyoruz. Döşemenin 3'te 2'si
tamamlandı." dedi.
Anadolu Ajansı, Haber: Rauf
Maltaş, Mehmet Fatih Aslan, 20.06.2016
|
YERALTI ŞEHRİNİ KAZDIKÇA TARİH ÇIKIYOR

Nevşehir Belediyesi'nce projelendirilen ve Toplu
Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından
gerçekleştirilen Nevşehir Kalesi ve Çevresi Kentsel
Dönüşüm Projesi uygulaması sırasında ortaya çıkan
yer altı şehrindeki kazı ve temizlik çalışmalarında,
Ortodokslar açısından önemli bulgular içeren tarihi
kiliseden sonra kayadan oyma manastıra ulaşıldı.
Kent merkezinde bulunan ve üçüncü derece
arkeolojik sit alanı ilan edilen Nevşehir Kalesi
çevresindeki 11 mahalleyi içine alan 400 bin
metrekarelik alandaki kazı ve temizlik çalışmaları
devam ediyor.
Daha önce, İsa Peygamber'in
göğe yükseldiğini tasvir eden fresklerin bulunduğu
ve Ortodokslar açısından önemli bulgular içeren
tarihi kiliseye ulaşılan yer altı şehrinde, bu kez
de 5 veya 6. yüzyıla tarihlendirilebilen kayadan
oyma manastıra rastlandı.
Nevşehir Belediye
Başkanı Hasan Ünver, alanda ortaya çıkarılan
verilerin, zaman zaman paylaşılması dolayısıyla
çeşitli ülkelerden bilim adamı ve belgesel
yapımcılarının sürekli bölgeyi ziyaret ettiklerini
dile getirdi.
"Alanın tamamını koruma
altına aldık"
Temizlik
çalışmalarının sürdüğü yer altı şehrinin çok geniş
bir alanı kapsadığını ifade eden Ünver, alanın bir
bölümünün gelecek yıl ziyarete açılacağını belirtti.
Ünver, bugüne kadar yapılan çalışmalarda
bezirhaneler, su yolları, yaşam merkezleri, yer altı
kilisesi ve eski orduların kullandığı at ahırlarının
ortaya çıkarıldığını aktararak, şöyle devam etti:
"TOKİ ile alanda çalışmaya ilk başlanıldığında
kimsenin orada bir yer altı şehri olduğuna dair
fikri yoktu. Temizlik faaliyetleri başlayınca bu
durum ortaya çıktı. Burası temizlendiğinde
bezirhaneler, yaşam merkezleri, eski ordulara ait at
ahırları, su yolları ve başka alanlarla insanlığa
kazandırmış olacağız. Çalışmalarımızı heyecanla
yürütüyoruz. İleri aşamada dünyanın ve Türkiye'nin
en ünlü restoratörleri burada görevlendirilecek.
Buranın bir bölümü gelecek yıl turizme açılacak.
Alanın tamamını şu an koruma altına aldık,
temizlenme süreci tamamlandıkça bölüm bölüm turizme
kazandırılacak."
Yeni Şafak, 19.06.2016 |
YAPANIN YANINA KAR KALIYOR
İstanbul’un tarihi
silüetini bozan 16/9 gökdelenleri yargı kararlarına
rağmen tıraşlanmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önce
küsüp daha sonra barıştığı işadamı Mesut Toprak ise
projelerine devam ediyor...

İstanbul Zeytinburnu'ndaki 16/9 gökdelenlerinin
tıraşlanmasıyla ilgili mahkemeden yeni bir karar
çıktı. Karar duruşması, 16 Haziran günü Bakırköy 26.
Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü. 16/9
gökdelenlerinin silüeti delen 13 katlık bölümünün
yıkılması kararını uygulamayan AKP'li Zeytinburnu
Belediyesi Fen İşleri Müdürü Engin Köklü, İmar ve
Şehircilik Müdürü Hatice Küçükakyüz, Başkan
Yardımcıları Mehmet Zafer Alsaç ve Semih Demirci
hapse mahkum oldu. Engin Köklü ve Semih Demirci'ye
görevi kötüye kullanma suçundan 7 ay 15 gün hapis
cezası verildi. Sanıkların cezaları ertelendi.
Hatice Küçükyavuz ve Mehmet Zafer Alsaç'agörevi
kötüye kullanma suçundan verilen 7 ay 15 gün hapis
cezası da para cezasına dönüştürüldü. Alsaç ve
Küçükyavuz, 9'ar bin lira adli para cezası ödeyecek.
Birinden 9 ve birinden de 3 katın tıraşlanması
gerekiyordu. Zeytinburnu Belediyesi yıkım için ihale
açtı, ancak “konsorsiyum olarak teklif verilemez''
şartı konulduğundan sonuç alınamadı. Yapılamayan
yıkım nedeniyle belediye yetkililerine dava açıldı.
C.B isimli vatandaşın şikayeti üzerine başlayan
tıraşlama davasında Zeytinburnu Belediye Başkanı
AKP'li Murat Aydın ile ilgili İçişleri
Bakanlığı'ndan hala soruşturma kararı bekleniyor.
Tarihi silüeti delen 16/9 gökdelenleriyle ilgili
tartışma Erdoğan'ın açıklamalarıyla başladı.
ERDOĞAN'IN OKULUNU YAPIYOR
Erdoğan, 16/9 gökdelenlerinin müteahhidi Mesut
Toprak'tan “Binaları tıraşlayın” ricasında
bulunduğunu belirterek “Yapacaklarını bekliyordum
ama yapmadılar. Çok kırıldım. O insanla
konuşmuyorum” dedi. Toprak son olarak Erdoğan'ın
mezun olduğu İstanbul İmam Hatip Lisesi'ni bedelsiz
yapmak için çalışmaya başladı.
Sözcü, Haber:
Özlem Güvemli, 19.06.2016
|
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'DAN GEZİ PARKI AÇIKLAMASI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan,
İstanbul ile
ilgili kitap tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada
"Cesur olacağız.
Taksim
Gezi Parkı'na o
tarihi eseri inşa edeceğiz. Adım atacağız, bir an
önce yürüyeceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan, Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'nda gerçekleştirilen Antik Çağdan 21. Yüzyıla
Büyük
İstanbul Tarihi Eseri tanıtım programında
yaptığı konuşmanın başlangıçında tarih bilincine
dikkat çekti ve sözlerini şöyle sürdürdü;
"Yaşadığımız olayları, ülkemizdeki, bölgemizdeki
gelişmeleri tarihin bize tuttuğu ışık doğrultusunda
sürekli yeniden yorumlamak mecburiyetindeyiz. Bizim
tarih çalışmalarımızın en önemli eksiğinin işte bu
boyut olduğunu düşünüyorum. Şu anda gençlimizin
içinde bulunduğu sıkıntının altında da bu yatmıyor
mu? Ve hele hele
son dönemlerde liselere, ortaokullara yönelik
yapılan saldırıların altında da bu var. Onun için
bizim lisede ve ortaokuldaki yavrularımızı tarih
bilinciyle çok daha güçlü bir şekilde yetiştirmemiz
gerekiyor."
'CESUR OLACAKSIN...
GEZİ PARKI'NA O TARİHİ ESERİ İNŞA EDECEĞİZ'
"İnşallah devam eden ve hazırlıkları süren yeni
projelerle
İstanbul’u çok daha ileriye taşıyacağız" diyen
Cumhurbaşkanı, "Ben
sayın Başkanıma söylüyorum ’Cesur olacaksın’
diyorum. Eğer cesur olmazsan biz bu işi başaramayız.
Ve cesur olmamız gerekenlerden bir tanesi. Bak
bugün burada yine söylüyorum;
Taksim’deki Gezi Parkı, oraya o tarihi eseri
inşa edeceğiz. Eğer tarihimize sahip çıkacaksak
orada tarihi bir eser vardı, o tarihi eseri oraya
yeniden kurduracağız. Ve adı bunun ister tarih
müzesi olur, ister şehir müzesi olur. Bunu orada
yapmamız lazım. İçeriği hakkında çok ilginç
bilgilerimiz var. Geçenlerde Nabi hocamızla da biraz
onları dertleştik. Ve bunun için de hani şu anda
dünyada birçok şeyler konuşuluyor ediliyor ya. İşte
yok bilmem Almanya’dakiler bir şeyler söylüyor.
Onlara bir köşe yaparız orada. Ve o köşede onların
neler yaptığını dünyaya tanıtırız. Fransızlara bir
köşe yaparız, onları orada tanıtırız. Amerikalılara
yaparız, onları da orada tanıtırız.
Dünya hepsini tanısın, nerede neler yapmışlar
hepsini görelim. Ama bu millete iftira atanlar bu
milleti de orada görsün. Bizim tarihimiz kara tarih
değil, ak tarihtir. Bunu görsün" ifadesini kullandı.
"AKM İLGİLİ DE
ÖN HAZIRLIKLAR, PROJE HER ŞEY VAR"
Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü. "Bir diğeri
Maksem. Maksem’in olduğu yere de inşallah, Taksim
Meydan’ın ihtiyacı var, orada bir selatin cami oraya
yerleşmesi lazım. Bunların projesi falan her şeyi
hazır. Bir diğeri de AKM... AKM ilgili de ön
hazırlıklar, proje her şey var. Daha güzeli de
yapılabilir. Arkada devasa bir yer var. Oraya
gerçekten dev bir
opera binasını da oraya yerleştirmek suretiyle
bizim sanat anlayışımız bu bunu da görün demek
lazım. Şuandaki bina zaten depreme dayanıklı değil.
O yönden sıkıntısı var,
gitti gider. Ve Gümüşsuyu’ndan çıkarken araçlar
yerin altına girecek, Mete Caddesi’nden de
Taşkışla’nın oradan çıkacak. Taksim Meydanı da
tamamen yayalaştırılmış olacak. Böyle güzel bir
meydana bizim ihtiyacımız yok mu? Var. Taksim
Meydanı’nı bu hale getirmemiz lazım. Onun için de
cesaret. Kültür Bakanımız, Belediye Başkanımız
burada; Cumhurbaşkanı olarak ben de buradayım.
Başbakanımız zaten ’evet’ dedi. Adımı atacağız biran
önce yürüyeceğiz. Şunlar şöyle demiş bunlar böyle.
Bırakın millet ne diyor biz ona bakalım. Dünyada her
ülke bu tür meydanlarla anılır. Bizim doğru dürüst
bir meydanımız yok."
Hürriyet, 19.06.2016
|
TÜRKİYE'DEKİ
MAĞARALAR GEZGİNLERİ BEKLİYOR
Turizmi çeşitlendirmek için yola çıkan Kültür ve
Turizm Bakanlığı'nın ''Mağara Turizmi Projesi''
kapsamında bugüne kadar ülkedeki 20 binden fazla
mağaradan 50'si turizme açıldı.
AA muhabirinin derlediği
bilgilere göre, dünyadaki diğer ülkelere göre
'mağara cenneti ülke' durumunda olan Türkiye'de 20
binden fazla mağara bulunabileceği öngörülüyor.
Günümüze kadar tüm yerli ve
yabancı mağaracı gruplarının inceleyerek
belgelendirdiği mağara sayısı ise yaklaşık 800'dür.
50 mağara turizme
açıldı
Turizm çeşitliliği açısından
Türkiye'deki mağaralar, önemli bir potansiyel
oluştururken, ülkenin yüzde 40'ının mağara
oluşumları açısından önemli bir nitelik olan
karstlaşmaya uygun kayalardan meydana geldiği tespit
edildi.
Erimeye uygun kayaların
kapladığı alan ve bu alanlarda tespit edilen mağara
sayısının oranına göre Türkiye'de 20 binden fazla
mağaranın bulunabileceği öngörülürken, bunlardan bin
500 adedi MTA ile mağaracılıkla ilgili diğer dernek,
kulüp, topluluk ve kuruluşlarca incelendi.
Bunlardan turizme açılan 50
mağaradan 31'i herkesin ziyaretine açık olarak
hizmet vermeye devam ediyor. Söz konusu mağaralardan
12'si ise Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca "Ekipmanlı
Normal Ziyaretçilerin Rehber Eşliğinde Ziyaret
Edebilecekleri Mağaralar" olarak sınıflandırıldı.
Türkiye'deki 7 mağara ise "Ekipmanlı Profesyonel
Ziyaretçilerin Girebileceği Mağaralar"kategorisinde
ziyarete açık.
Herkesin ziyaretine
açık 31 mağara şöyle:
- Buzluk Mağarası (Ağrı)
- Damlataş Mağarası (Antalya)
- Dim Mağarası (Antalya)
- Karain Mağarası (Antalya)
- Yalandünya Mağarası
(Antalya)
- Zeytintaşı Mağarası
(Antalya)
- Gürcüoluk Mağarası (Bartın)
- İnsuyu Mağarası (Burdur)
- Oylat Mağarası (Bursa)
- Tuz Mağarası (Çankırı)
- Kaklık Mağarası (Denizli)
- Keloğlan (Dodurgalar)
Mağarası (Denizli)
- Karaca Mağarası (Gümüşhane)
- Zindan Mağarası (Isparta)
- Cennet Obruğu (Mersin)
- Dilek Mağarası (Mersin)
- Eshab-ı Kehf Mağarası
(Mersin)
- Köşekbükü Mağarası (Mersin)
- Yarımburgaz Mağarası
(İstanbul)
- Yediuyurlar Mağarası
(İzmir)
- Eshab-ı Kehf Mağarası
(Kahramanmaraş)
- Mencilis Mağarası (Karabük)
- Dupnisa Mağarası
(Kırklareli)
- Tınaztepe Mağarası (Konya)
- Fosforlu Mağarası (Muğla)
- Yerküpe Mağarası (Muğla)
- İnatlı Mağarası (Sinop)
- Ballıca Mağarası (Tokat)
- Çalköy Mağarası (Trabzon)
- Cehennemağzı Mağarası
(Zonguldak)
- Gökgöl Mağarası
(Zonguldak)''
Ekipmanlı
ziyaretçilere açık mağaralar
Ekipmanlı
ziyaretçilerin rehber eşliğinde ziyaret
edebilecekleri mağaralar da şöyle:
- Yerköprü Mağarası (Antalya)
- Oylat Mağarası (Bursa)
- Ayvaini Mağarası (Bursa)
- Gilindire Mağarası (Mersin)
- İkigöz Mağarası (İstanbul)
- İncesu Mağarası (Karaman)
- Ilgazini Mağarası
(Kastamonu)
- Baltaini Mağarası (Konya)
- Körükini Mağarası (Konya)
- Suluin Mağarası (Konya)
- Yanasu Mağarası
(Kırklareli)
- Çayırköy Mağarası
(Zonguldak)''
Ekipmanlı
profesyonel ziyaretçilerin girebileceği mağaralar
Ekipmanlı profesyonel
ziyaretçilerin girebileceği 7 mağara ise şöyle:
- Altınbeşik Mağarası
(Antalya)
- Pınarözü Mağarası (Isparta)
- Gürleyik Mağarası (Karaman)
- Sakaltıtan Mağarası (Konya)
- Susuz Güvercinlik Mağarası
(Konya)
- Pınarbaşı Mağarası (Konya)
- Kızılelma Mağarası
(Zonguldak)
Anadolu Ajansı, Haber:
Sefa Mutlu, 19.06.2016
|
KÜÇÜK VENEDİK'TE
ARKEOLOJİK KAZILAR BAŞLADI
Nilüfer Belediyesi tarafından, 2300 yıllık geçmişe
sahip ve "Küçük Venedik" olarak nitelendirilen
Gölyazı Mahallesi'nde arkeolojik kazı çalışmaları
başlatıldı.
Nilüfer Belediye Başkanı
Mustafa Bozbey, yaptığı yazılı açıklamada,
arkeolojik çalışmalar tamamlandığında Gölyazı'nın
tarihi geçmişinin gün yüzüne çıkacağını belirtti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile
imzalanan ortak hizmet protokolü çerçevesinde,
Gölyazı'daki arkeolojik kazı hazırlıklarını
tamamladıklarını aktaran Bozbey, şunları kaydetti:
"İlk olarak antik kente
ismini veren Apollon Tapınağı'nın bulunduğu Kız Ada
üzerinde çalışmalara başlandı. Günümüze kadar yoğun
bitki örtüsü altında kalan ada, Nilüfer Belediyesi
Park ve Bahçeler Müdürlüğü personelince otlardan
temizleniyor. Ot temizliğinden sonra çevre
düzenlemesi yapılarak Kız Ada'nın kültür turizmine
kazandırılması hedefleniyor."
Anadolu Ajansı, Haber:
Büşra Nur Özcan, 18.06.2016
|
KAĞITHANE VE EYÜP'E DEMİRYOLU GELİYOR
Tarihi Haliç-Kemerburgaz-Karadeniz Sahili Raylı
Sistem Hattı'nın Kağıthane ve Eyüp İlçelerinde kalan
kısımlarının kullanımına kazandırılması amacıyla
hazırlanan proje hayata geçiyor.

Tarihi
Haliç-Kemerburgaz-Karadeniz Sahili (Dekovil)
Raylı Sistem Hattı'nın
Kağıthane ve Eyüp İlçelerinde kalan kısımlarının
kullanıma kazandırılması amacıyla hazırlanan proje
hayata geçirilecek.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinde Raylı
Sistem Hattı projesinin Kağıthane ve Eyüp
İlçelerinde kalan kısımlarına ilişkin 1/5000 ölçekli
Nazım İmar Plan değişikliği teklifi onaylandı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Haziran ayı
Toplantısı 5. birleşimi
Saraçhane'deki Büyükşehir Belediye binasında
gerçekleşti.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul'un
enerji ihtiyacını karşılamak için yapıldığı ifade
edilen Haliç-Karadeniz Sahra Hattı yeniden inşası
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin gündemine
geldi. Meclis'te Haliç-Kemerburgaz-Karadeniz Sahili
(Dekovil) Raylı Sistem Hattı'nın Kağıthane ve Eyüp
İlçelerinde kalan kısımlarının yapımına ilişkin
1/5000 ölçekli plan değişikliği teklifinin yer
aldığı rapor oylamaya sunuldu. Rapor AKPli ve
CHP'li Meclis üyelerinin oybirliğiyle kabul edildi.
Kağıthane'den Eyüp'e uzanacak olan nostaljik tren
hattı, Koruma Kurulu onay verirse
Kemerburgaz'daki Uzunkemer'in altından geçerek
Ağaçlı Köyü üzerinden, diğer kolu
Belgrad Ormanı'nın içinden geçerek Çiftalan Köyü
üzerinden
Karadeniz kıyısına ulaşacak.
Milliyet,
18.06.2016
|
OSMANGAZİ
TÜRBESİ'NİN 150 YILLIK KORKULUĞUNUN RESTORASYONU
TAMAMLANDI

Osmangazi Türbesi'nde
sandukanın çevresinde bulunan ve 150 yıl önce Sultan
Abdülmecit tarafından yaptırılan sedef korkuluğun
restorasyonu tamamlandı.
Bursa Büyükşehir Belediyesi
Kültür ve Turizm Daire Başkanlığı tarafından Tophane
Meydanındaki türbede bulunan yaklaşık 150 yıllık
sedef korkuluğun bakım ve onarımı, Kültür Bakanlığı
Sanatkarı Sedefkar Zafer Karazeybek tarafından
yapıldı.
Restorasyonla ilgili AA
muhabirine açıklamalarda bulunan Karazeybek, Osmanlı
Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin türbesinde
bulunan sanduka ve çevresindeki sedef korkuluğun
1855'teki büyük depremden sonra Sultan Abdülmecit
tarafından İstanbul'da Tamirhane-i Hümayun'da
yaptırıldığını söyledi.
Yaklaşık 20 bin sedef
parçadan oluşan 12 metre karelik bir alanı kaplayan
sedeften oluşan nadide eserin, Türkiye'nin en büyük
sedef işlemeli eserlerinden olduğunu ifade eden
Karazeybek, 15 Mart'ta başlayan restorasyonun
yaklaşık üç ay sürdüğünü belirtti.
Korkuluk ve türbenin bu zamana kadar birçok kez
bakım geçirdiğini vurgulayan Karazeybek, "Yapılan
tamir, bakım, koruma ilaçlaması, gomelak cilalama
işlemleri sonucu daha uzun bir ömre kavuşturuldu.
Denetimi Bursa Restorasyon ve Konservasyon
Labaratuvarınca yapılan tamir ve bakım uygulamaları,
aslına uygun şekilde tamamlandı. Bursa'nın tarihi
dokusunun en önemli eserlerinden olan sedef
korkuluğunun, daha nice uzun yıllar ömürlü kalmasını
diliyorum. Çalışmalar sırasında gereken özeni en
titiz şekilde gösterdik." dedi.
Anadolu Ajansı, Haber: Cem
Şan, Fotoğraf: Zafer Karazeybek, 18.06.2016
|
"300 METRE OLDU, HAZİNEYE RASTLAMADIK"
Amasya’da Ferhat ile Şirin efsanesinin yaşandığı
rivayet edilen ve kazı çalışmaları süren Ferhat
Tüneli’nde hazine olduğu söylentisi üzerine Belediye
Başkanı Cafer Özdemir açıklama yaptı.
Başbakan
Binali Yıldırım’ın
Amasya ziyaretinde kazısına start verilen ve
kendilerinin ‘Amasya’nın Çılgın Projesi’ diye
adlandırdığı Ferhat Tüneli’nde süren çalışmaları
yerinde inceleyen Başkan Cafer Özdemir, “Bu projeye
başlarken ‘Bu işi yapamazlar.’ Onları niyeti yer
altındaki hazineyi aramak’ gibi söylentiler
konuşuluyordu. Vallahi 300 metre oldu. Kazdık geldik
ama taş madeninin haricinde ne madene rastladık nede
hazineye rastladık. Ama asıl hazine bu tünelin
açılması. Amasya’ya hizmet olarak dönmesi” dedi.
Niyetlerinin trafiğe yol
açmak yerine buradaki hazineyi kurtarmak olduğu
yönündeki iddiaları kendilerinin de duyduğunu
anlatan Başkan Özdemir, “Tabi gülüp, geçiyoruz bu
konulara ama yine de acaba gerçekten olabilir mi
hazine diye düşünüyoruz. 600 metre sonra tünelin ucu
orada gözükecek. O zaman gerçekten Amasya bir
hazineye kavuşacak” diye konuştu.
"ÇIKAN TAŞLAR MİKALI KİREÇ TAŞI"
Harşena Dağı’nın altından geçen tünelin yapımında
çalışan bir yetkili de, “Çıkan taşlar mikalı kireç
taşı. Mika gerçekten doğal bir yüzey olduğu için
ışıkta parlar. Eğer formen işi bırakır, gözden
kaybolursa o zaman altından şüpheleneceksiniz”
şeklinde konuştu.
Beraberindeki
AKP Amasya Milletvekili
Haluk İpek ve
AKP İl Başkanı Mehmet Ünek
ile birlikte yaklaşık bir kilometre uzunluğunda
olacak tünelin 300 metre kadar kazılan noktasına
kadar giden Özdemir, çıkan taşların da tünele örülen
beton imalatında kullanıldığını söyledi.
Milliyet, 18.06.2016
|
VAN'DA DEMİR ÇAĞI'NA AİT KIZIL GEYİK İSKELETİ
BULUNDU
Urartu Kralı II. Sardur tarafından inşa edilen
Çavuştepe Kalesi'nde yapılan kazı çalışmalarında,
2 bin 800 yıl öncesine ait kızıl
geyik iskeleti bulundu.
Kente 26 kilometre
uzaklıktaki Çavuştepe Köyünde inşa edilen, surları,
su sarnıçları, dünyadaki ilk kanalizasyon sistemi,
tapınakları ve saray yapılarıyla günümüze kadar
ulaşan kalede, 2014'te başlatılan kazı çalışmaları
devam ediyor.
Yüzüncü Yıl
Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Arkeoloji
Bölümü Başkanı Doç.Dr. Rafet Çavuşoğlu
başkanlığında yürütülen kazı çalışmalarında önemli
bulgular gün ışığına çıkarılıyor.
Büyük bir titizlikle
sürdürülen kazılarda bulunan hayvan iskeletleri de
yaş belirlemesi için inceleniyor.
Çavuştepe Kalesi'ndeki
çalışmalara ilişkin AA muhabirine bilgi veren kazı
başkanı Doç.Dr. Çavuşoğlu, geçtiğimiz sezon kalede
yaptıkları kazı sırasında birçok eserin yanı sıra
kemik parçalarının da bulunduğunu söyledi.
"Çok farklı yaban hayvanlarına ait iskeletler
bulundu"
Kazılarda ortaya çıkan
yaban hayvanlarına ait kemiklerin kendilerini
şaşırttığını dile getiren Çavuşoğlu, şöyle konuştu:
"Çok farklı yaban
hayvanlarına ait iskeletler bulundu. Bunların
arasından en dikkat çekici olanı kızıl geyiklere ait
olan kemikler. Çavuştepe Kalesi'nde yaptığımız
kazılarda, Van havzasında ilk kez demir çağına
ait kızıl geyik kemik ve boynuz kalıntılarına
rastladık. Kızıl geyik boynuzlarının içi dolu olduğu
için genellikle alet yapımında ve süs eşyası olarak
kullanılmış."
Kemiklerin günümüzden
2 bin 800 yıl öncesine ait olmasının önem arz
ettiğini kaydeden Çavuşoğlu, "Kalıntılar sayesinde
Urartu coğrafyasında hangi yaban hayvanlarının
yaşadığını tespit ediyoruz. O dönemde bölgede
yaşayan hayvanların bir çoğunun bugün olmadığını
görüyoruz. Çalışmaları bu yıl da devam ettireceğiz
ve buluntuları tasnif edip kaleyi turizme
kazandırmak için çaba göstereceğiz." diye konuştu.
Kazılarda bulunan
kemikleri inceleyen YYÜ Antropoloji Bölümü Öğretim
Üyesi Dr. Hakan Yılmaz, kazılarda elde edilen en
dikkat çekici bulgunun, günümüzde bölgede yaşamayan
kızıl geyik kemikleri olduğunu kaydetti.
Anadolu
Ajansı, Haber: Cemal Aşan, 18.06.2016
|
KIRŞEHİR'DE KAÇAK KAZI OPERASYONU
Kırşehir merkeze bağlı Ulupınar Köyü’nde, Japonlar
tarafından yüzey kazısı yapılan 1. derece sit ve
höyük alanında kaçak kazı yapıldığı ihbarını alan
jandarma ekipleri, höyüğe önceki gece operasyon
düzenledi.
Operasyonla kaçak kazı
yaptıkları iddiasıyla aralarında belde belediye
başkanı, memur, emekli astsubay, imam ve infaz
koruma memurunun da olduğu 14 şüpheli gözaltına
alındı.
Olay yerinde, 50
kilogram sodyum karbonat, frekans ölçmeye yarayan
osiloskop cihazı, TIR, kepçe, dozer, kamyonet, 4
otomobil ve kazı malzemeleri ele geçirildi.
Adliyeye sevk edilen
emekli Astsubay İ.M. ve memur Ö.Y., tutuklanarak
cezaevine gönderildi. Diğer şüpheliler tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
BAŞKAN: ALAKAM
YOK
Gözaltına alınan 14
kişinin ifadelerinde olay yerinde tesadüfen
buluştuklarını ve kazı yapmaya gelmediklerini
söyledikleri öğrenildi.
Serbest bırakılan
Aksaray’ın Bağlıkaya Belediye Başkanı Davut
Çalışkan, “Olay yerine sonra geldim. Jandarma benim
kimliğimi sordu. Tartışma çıkınca beni de gözaltına
aldılar. Kazıyla alakam yok” dedi.
Habertürk,
Haber: Aykut Aktaş, 17.06.2016
|
BUDAPEŞTE'DE 200 MÜSLÜMAN MEZARI BULUNDU
Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de yapılan inşaat
kazılarında Osmanlı dönemine ait olduğu düşünülen
200 civarında Müslüman mezarı bulundu.
Budapeşte'deki Jozsef Nador Meydanı'nda yapılan
inşaat kazı çalışmalarında 18. yüzyıla ait olduğu
tahmin edilen mezarlık ortaya çıkarıldı.
Dört adet sarıklı mezar taşının da bulunduğu
kazılarda çıkan insan iskeletleri incelenmek üzere
Macar Doğa Bilimleri Müzesine götürüldü.
Macar Doğa Bilimleri Müzesi yetkilisi Antropolog
Zsolt Bernart, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
mezarlığın bulunduğu alanda o dönemde kimlerin
yaşadığının bilinmediğini ancak aynı bölgede daha
önce yapılan çalışmalarda da bazı kabirlere
rastlandığını belirterek, şu bilgileri verdi: ''Daha önce aynı bölgede bulduğumuz insan
kalıntılarını da arşivledik. Bugün bulunan mezarlar
daha önce bulunan mezarlığın bir parçası. Şu ana
kadar 200'den daha fazla mezar bulundu. Çalışmalar
devam ettikçe muhtemelen arkeologlar daha fazla
mezar bulacak. Bulunan mezarlık son derece düzgün,
insanlar sıralı bir şekilde birbirinin yanına
defnedilmiş vaziyette.''
Elde edilen verilere göre mezarlığın Müslümanlara
ait olduğunu kaydeden Bernart, şöyle devam etti: "Bazı mezarlarda sarıklı kabir taşı bulundu.
Diğer detaylar da bir araya gelince arkeologlar
bunun Müslüman mezarlığı olduğunu belirtiyor.
1680'li yıllara ait haritalara baktığımız zaman
burada bir mezarlığın olduğunu görüyoruz. Bu
mezarlığın karışık bir mezarlık olduğunu belirten
hiçbir bilgi yok. Şu anki bilgilere göre burası
yüzde yüz bir Müslüman mezarlığı. Bu mezarlığın bir
kısmının Hristiyanlar diğer kısmının ise Müslümanlar
tarafından kullanıldığını iddia edecek hiçbir
sebebimiz de yok. Zaten iki halkın ortak mezarlık
kullanması görülmemiş bir durum. Bu durum, yapılacak
antropolojik incelemelerle de ispat edilebilir.''
Kazıların yapıldığı alanın aslında mezarlığın çok
küçük bir bölümü olduğunu söyleyen Berbart,
''Mezarlığın sadece küçük bir kısmı ortaya
çıkarılabilecek çünkü mezarlığın diğer bölümlerinde
binalar ve sokaklar var. Bugün arkeologların
çalıştığı alan asıl mezarlığın sadece çok küçük bir
kısmı. Şu ana kadar 200 mezar bulundu ama bu sayı
500'e kadar çıkacak diye düşünüyorum.'' ifadelerini
kullandı.
DAHA ÖNCE DE BULUNMUŞTU
Macaristan'ın bir çok bölgesinde daha önce
yapılan çalışmalarda da Müslüman mezarlığına
rastlanıldığını belirten Bernart, şunları kaydetti:
''2000'li yılların ortalarında Balaton'un güney
bölgesinde yapılan kazılarda da yaklaşık 300'den
fazla Müslüman mezarlığı bulunmuştu. Burası o
dönemde Osmanlı'nın batı sınırıydı. Buradaki
kazılarda ortaya çıkan insan kalıntıları kesinlikle
bir Balkan halkına ait. Daha sonra yapılan
antropolojik çalışmalar buranın bir Müslüman
mezarlığı olduğunu ispatladı. Macaristan'da bunun
dışında da bildiğimiz çok sayıda Müslüman mezarlığı
var.''
Macaristan yasalarına göre 1711 yılından önce
defnedilen insanların kalıntılarının müzede
korunduğunu ifade eden Berbart, ''Arkeoloji
kazılardan elde edilen insan kalıntıları dönemine,
dinine, inancına bakılmaksızın eğer 1711 yılı
öncesine ait ise bir müzede koruma altına alınıyor.
Macaristan'daki müzelerde yaklaşık 120 bin kişinin
kalıntıları var. Bunların bir kısmı da İslam
inancına sahip kişiler. Bu sayı en az bin.'' dedi.
Konunun, Türkiye'nin Budapeşte Büyükelçiliğince
de yakından takip edildiği belirtildi.
Akşam,
17.06.2016
|
ROMA DÖNEMİNE AİT TAPINAK MERDİVENLERİ BULUNDU
Kocaeli'nin İzmit İlçesi'nde yapılan
kazı çalışmalarında, 2 bin yıllık olduğu tahmin
edilen mermerden 17 basamaklı tapınak
merdivenleri bulundu.
İl Kültür ve Turizm
Müdürü Adnan Zamburkan, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, İzmit'in Roma İmparatorluğu'na da
başkentlik yaptığını, döneminin en görkemli saray
heykellerinin yapıldığı bir liman kenti olduğunu
söyledi.
Zamburkan, yaklaşık
iki ay önce Çukurbağ Mahallesi'ndeki 3. derece sit
alanında inşaat için bir vatandaşın sondaj yapmak
istemesi üzerine müze müdürlüğü gözetiminde çalışma
yapıldığını, bu sırada heykel bulunması üzerine de
kazı başlatıldığını anlattı.
Kalıntıları ortaya
çıkarıp turizmin hizmetine sunacaklarını vurgulayan
Zamburkan, şöyle devam etti:
"Bölgedeki çalışmalar
kapsamında 2 bin yıllık olduğu tahmin edilen
mermerden yapılmış 17 basamaklı tapınak
merdivenlerine rastlandı. Bu kazının ilk aşamasında
da burada bir 'sağlık tanrıçası' denilen heykel de
çıkmıştı. Bu merdivenlerin yukarıya doğru devam
ettiğini görüyoruz. Merdivenlerin alt tarafında da
bir tünel kalıntısı var. Yapıların birbiriyle
bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Sahilden kaleye
kadar birbiriyle tünellerle bağlantılı olduğunu
tahmin ediyoruz. Burası Nikomedia'nın kurulduğu bir
alan. Tarihi eserlerin bu bölgede olduğunu
düşünüyoruz."
Anadolu Ajansı, Muhabir: Kadir
Yıldız, 16.06.2016
|
VAN GOGH'A AİT
OLDUĞU TAHMİN EDİLEN TABLODAKİ İNCELEMELER SÜRÜYOR
Tokat'ta ele geçirilen tablonun ünlü ressam Vincent
Van Gogh'un "Yetim Adamlar" serisine ait olup
olmadığının belirlenmesi için Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma devam ediyor.
Tokat'ta polis ekiplerinin
düzenlediği operasyonda ele geçirilen yağlı boya
tablonun, Gogh'un "Yetim Adamlar" serisine ait olup
olmadığının belirlenmesi amacıyla Kültür ve Turizm
Bakanlığınca çalışma yapılıyor.
İl Kültür ve Turizm Müdürü
Abdurrahman Akyüz, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
geçen yıl iki kişinin tarihi eser satma hazırlığında
olduğu bilgisi üzerine polisin yaptığı operasyonda
ele geçirilen yağlı boya tablonun, Tokat Müzesi'nde
koruma altında bulunduğunu söyledi.
Eserin ünlü ressama ait
olmasını arzu ettiklerini dile getiren Akyüz, "Eğer
bu tablo gerçek ise bu zamana kadar eseri müzemizde
saklamamız bile önemli. Bakanlığımız titiz bir
çalışma yapıyor. Yapılacak çalışma ile tablonun ünlü
ressam Gogh'un 'Yetim Adamlar' serisine ait olup
olmadığı belirlenecek. Bu çalışma ne zaman biter,
kesin bir şey söyleyemeyiz." ifadesini kullandı.
Anadolu Ajansı, Haber: Ekber Türkoğlu, 16.06.2016
|
BURDUR'UN GÖLHİSAR İLÇESİ'NDE BULUNAN KİBYRA ANTİK
KENTİ ZİYARETE AÇILACAK
Burdur'un Gölhisar İlçesi'nde
bulunan ve "Akdeniz'in Efes'i" olarak nitelendirilen Kibyra Antik Kenti, Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan
projeyle gelecek yıl ziyaretçilerini kabul edecek.
Kibyra Antik Kenti
Kazı Başkanı ve Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
(MAKÜ) Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr.
Şükrü Özüdoğru, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
kazı çalışmalarına 2006 yılında Burdur Arkeoloji
Müzesi Müdürlüğü öncülüğünde başladıklarını söyledi.
Kazıları 2010 yılından
itibaren Bakanlar Kurulu kararıyla Kültür ve Turizm
Bakanlığı ile MAKÜ adına sürdürdüklerini belirten
Özüdoğru, gelinen noktanın umut verici olduğunu dile
getirdi.
Özüdoğru, kazı tekniği
açısından zor ve geniş bir alanda yer alan antik
kentteki kazı çalışmalarında öncelikle kentin Roma
İmparatorluğu dönemindeki görünen anıtsal yapıları
açığa çıkarmayı, arkeolojik bilgi edinmeyi, buranın
gelecek kuşaklara sağlıklı şekilde aktarılmasını,
insanlara bilgi ve görsellik sunmayı amaçladıklarını
ifade etti.
10 yıldır süren kazı
çalışmalarında iyi bir aşamaya geldiklerini anlatan
Özüdoğru, "Kentin 11 bin kişilik anıtsal bir
stadyumu vardı. Biz geldiğimizde tamamı toprak
altındaydı. Kısmen görünebiliyordu. Stadyumdaki kazı
çalışmalarını tamamen bitirdik ve o yapıyı
restorasyona hazır hale getirdik. Buradaki bilgileri
rölöve ve restorasyon projesinin hazırlanması için
Bakanlığımıza gönderdik." dedi.
"Akdeniz'in Efes'i"
Antik kentin artık
ziyaretçiler açısından algılanabilir ve görsellik
sunulabilecek bir aşamaya geldiğini söyleyen
Özüdoğru, şu değerlendirmede bulundu:
"Kazıya başladığımızda
burayı gezdik ve biraz tanıyınca dedik ki 'Burası
Akdeniz'in Efes'i olacak.' Geldiğimiz noktada Kibyra
bizi yalancı çıkarmadı. Ortaya çıkan eserlerle
gerçekten ikinci bir Efes doğuyor diyebilirim. Büyük
anıtsal yapıların birçoğu sağlam şekilde günümüze
ulaşmış. Örneğin odeonun bu derece ayakta kalmış
olması bizler için bir şans. Umarım Kibyra
önümüzdeki 5-10 yıllık süreçte bu kazılar devam
ettiğinde turizm açısından da bilimsel anlamda da
çok daha iyi bir yerde olacak."
Gelecek yıl turizme açılacak
Kazı Başkanı Yrd. Doç.Dr. Özüdoğru, kazıların 10. yılında Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğünün antik kent için hazırladıkları projeyle
kendilerine müjde verdiğini aktardı.
Bu projeyle Kibyra'nın
2017 yılından itibaren "Düzenlenmiş ziyaret
edilebilir ören yeri vasfı" kazanacağını belirten
Özüdoğru, "Gelecek yıl tamamlanması planlanan
projeyle 1. derece sit alanımızdaki tarihi peyzajı
bozmayacak şekilde ilçe girişinde modern evlerin
bittiği kısımda turlar için karşılama merkezi,
otopark ve küçük alışveriş yapıları olacak. Gelen
ziyaretçilere antik kenti üç boyutlu
sunabileceğimiz, maketini gösterebileceğimiz
salonlar bulunacak. Yürüyüş yolları, seyir
terasları, bilgilendirici levhalar ziyaretçilerin
hizmetine sunulacak. Projede doğaya uyumlu bir
mimari kullanılacak." sözlerine yer verdi.
Anadolu Ajansı, Haber: Gökmen Yüce, 15.06.2016
|
ANTALYA TABAK BATIĞI SUALTI KAZILARI BAŞLADI
Antalya İli kıyılarında 2014 yılında Antalya Müzesi
Müdürlüğü başkanlığında Doç.Dr. Harun Özdaş ve Yrd.
Doç.Dr. Hakan Öniz bilimsel danışmanlıklarında
başlayan Doğu Roma Dönemi tabak batığı sualtı
kazılarının 2016 yılı çalışmaları başladı.

Ana
yükü tabak olan ve 12-13. yüzyıl Doğu Roma Dönemine
tarihlendirilen batıktan çıkarılan eserlerin tuzdan
arındırma ve konservasyon işlemleri Antalya Müzesi
Müdürlüğü'nde bulunan laboratuvarlarda sürdürülüyor.

Sualtından çıkarılan tabakların, gerekli
konservasyon ve restorasyon işlemleri sonrasında
Antalya Müzesi Müdürlüğü'nde sergilenmesi
öngörülüyor.
kulturvarliklari.gov.tr, 15.06.2016 |
12 - 18 Haziran 2016
|
PROF.DR. YILDIZ DEMİRİZ HAYATINI KAYBETTİ

Türk sanatına sayısız katkısı olan Prof.Dr.
Yıldız Demiriz, geçirdiği bir rahatsızlık sonucu 08
Haziran 2016 tarihinde vefat etmiştir. Kendisine
rahmet, sanat tarihi ve arkeoloji camiasına
başsağlığı dileriz.
Prof. Dr. Yıldız
Demiriz'i sanat tarihçisi Nazan Yavuzoğlu Atasoy'un
satırlarıyla uğurluyoruz:
"Sanat Tarihi
dünyasında titiz bir araştırmacı, desen dünyasında
tezhip ve bilgisayarı aynı beceri ile uygulayan bir
uzman, bilgisini ayrıntıyla paylaşan bir hoca...
Ailesinin erken yaşta yönlendirmesiyle öğrendiği
Almanca’nın yanısıra,yöntem ve teknik konularındaki
kazanımları, bilimsel yolunu çizmesinde etken
olmuştur. Bir süre ara vermek zorunda olduğu Orta
öğretimini okul dışında tamamlayarak, 1960’da İ.Ü.
Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’ne öğrenci
yazılmıştır. 1964’de Bizans Sanatı Kürsüsü’nden
mezun olarak, Prof.Dr. Semavi Eyice’nin asistanı
olmuştur. Türkiye, İtalya ve Yunanistan’daki
araştırmalarının sonucu hazırladığı “Antrolaklı
Bizans Döşeme Mozaiklerı” konulu teziyle ‘doktor’
ünvanını kazanmıştır (1969). Özel nedenlerle Bizans
Kürsüsü’nden ayrılarak, Türk ve İslam Kürsüsü’nde
Prof. Aslanapa’nın asistanı olmuştur. Önceki
yıllarda Prof.Süheyl Ünver’in başarılı tezhip
öğrencisi olması, onun desen dünyasındaki
yolculuğuna yön vermiştir. “Erken Dönem Osmanlı
Mimarisinde Süsleme” konulu çalışmasıyla ‘doçent’
ünvanını almıştır. Akademik düzenlemeler nedeniyle
geciken ‘profesörlük’ ünvanını almak için, Anadolu
Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksek
Okulu’nda hocalığını sürdürmüştür. 1988 yılında
kendi isteği ile emekliye ayrılarak, bilgisayar
dünyasına dalmış ve bireysel yayın çalışmalarına
girişmiştir.
Yıldız Demiriz’in Bizans sanatı
ile ilgili çalışmaları sonrasında ilgilendiği
konular arasında: süsleme geniş bir yer tutar.
Tezhiple gelişen çiçek ilgisini, ‘sanat ve botanik’
bağlamında ele almıştır. Geometrik bezeme ile ilgili
çalışma ve uygulamalarında doğru ve eğri çizgi,
elinde oyuncak olmuştur. Çalışmalarını sürdürdüğü
konuları arasında, özellikle çini, mimari bezeme ve
kitap süslemesi önemli bir yer tutmuştur. Sabırla
biriktirdiği bezeme örneklerini çizimlerle
desteklediği katolog çalışması olan Osmanlı
Mimarisinde Süsleme I ve önceleri elle çizdiği
desenleri, bilgisayarı büyük bir beceriyle
kullanarak yeniden uyguladığı İslam Sanatında
Geometrik Süsleme ve kapsamlı çalışması Örgülü
Bizans Döşeme Mozaikleri ile Eyüp’de Türbeler gibi
bilimsel yayınları dışında; genişleterek tekrar
yayına hazırladığı Caddebostan’dan Anılar ve
Abdülhamit döneminden günümüze gelen ailesinin
öyküsü olan Sıradan Bir Aile adlı kitapları yazmış
ve yayıma hazırlamıştır.
1994 –1998
yıllarında iki dönem, Sanat Tarihi Derneği’nin
Başkanlığını üstlenen Yıldız Demiriz’e, 2004 yılında
Derneğin ‘Onur Üyeliği’ sunulmuştur. Derneğin
akademik çalışmalarına, özellikle yayınların
hazırlanmasına katkıda bulunmuştur. Yıldız Demiriz,
dernekçilik serüvenini Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneği’nde de aktif olarak sürdürmüştür.
Yıldız Demiriz’in yaşamında önemli yer tutan
seyyahatleri, fotoğraf becerisi, bilgisayar
konusundaki uzmanlığı kadar, müzik de yer alır.
Cemal Reşit Rey’in öğrencisi olacak kadar piyanoda,
Muhittin Sadak’ın korosunda yer alacak kadar da
koral müzikte becerisini göstermiştir.
Sanat
tarihi, çiçek ve geometrinin örtüştüğü ‘sanat, desen
dünyası ve kediler’ ile oluşturduğun yaşamının
sonunda ışıklar içinde kal sevgili Yıldız hoca…
Nazan Yavuzoğlu Atasoy"
TAY Haber, 16.06.2016 |
KARAKAŞ KONAĞI'NA
BİR RESTORASYON DAHA
Malatya sivil mimarisinin bugüne kadar elde kalan en
önemli örneklerinden olan ve 2001 yılından bu yana
milyonlarca lira para harcanıp birçok kes restore
edilmesine karşın, gerektiği gibi
değerlendirilemeyen ve korunamayan tarihi Karakaş
Konağı, bir kez de Büyükşehir Belediyesi eliyle
restore ediliyor.
Büyükşehir Belediyesi, Maliye
Hazinesi’nden devredilen tarihi konak için ihaleye
çıktı. Bugüne kadar 2 milyon TL’yi aşkın harcama
yapılarak birkaç kez restore edilen ancak
değerlendirilemediği gibi kaderine terk edilen
Tarihi Karakaş Konağı için Büyükşehir Belediyesi, 1
milyon 557 bin TL muhammen bedelle ihaleye çıktı.
11 firmanın katıldığı ihalede, en düşük teklifi 971
bin 823 bin TL ile Nurullah Kurul verirken, en
yüksek teklifi ise 1 milyon 202 bin 334 TL ile Çağ
Restorasyon verdi.
“Ek hizmet binası
olarak kullanacağız”
Yeni Malatya
Gazetesi ve malatyahaber.com’un 19 Kasım 2015
tarihinde, çok değerli arsası nedeniyle konağın her
türlü tehlikeye açık olarak bakımsız bırakılıp
arsaya dönüştürüleceği ve satılacağı söylentilerinin
konu edildiği ‘Karakaş Konağı Arsa mı olacak?’
başlıklı haberine yanıt veren Büyükşehir Belediyesi,
“Malatya kültüründe önemli bir yere sahip olan
ancak, yıllardır atıl vaziyette bulunan Tarihi
Karakaş Konağı, Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin
girişimleriyle ayağa kaldırılıyor. Maliye
Hazinesi’nde bulunan Karakaş Konağı’nın Malatya
Büyükşehir Belediyesi’ne tahsisinin gerçekleşmesi
ile birlikte restore edilerek Büyükşehir Belediyesi
Ek Hizmet Binası olarak kullanılması planlanıyor”
açıklamasında bulunmuştu.
Eski Bakan Koç,
‘içine insan koymazsanız bina yaşamaz’ demişti
Kültür ve Turizm Eski Bakanı Atilla Koç,
bakanlığı döneminde yaptığı Malatya ziyaretinde,
konakta inceleme yapmış, konağın bakımsızlığına
‘İçine insan koymazsanız bina yaşamaz’ sözleriyle
tepki göstermiş ve konağın kullanılmasını istemişti.
Bakanın bu sözlerine yetkililer duyarsız kalırken,
Karakaş Konağı, balici ve tinercilerin uğrak mekanı
haline gelmiş, yangından hasar görmüştü.
Karakaş Konağı’nın 15
yıllık restorasyon serüveni

Karakaşzade Hacı Mustafa
tarafından 1875-1880 yılları arasında yaptırılan ve
Malatya evlerinin tipik özelliklerini taşıyan Tarihi
Karakaş Konağı, 1989 yılında taşınmaz kültür varlığı
olarak tescil edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından 2001 yılında restore edilen Karakaş
Konağı’nın çatısı, bu restorasyonun hemen ardından
su akıtmaya başlayınca ikinci kez restorasyon
yapıldı.
Bu tarihten sonra Karakaş
Konağı’nın ne şekilde değerlendirileceğine ilişkin
kamuoyuna birçok proje açıklandı ancak hiç biri
gerçekleşmedi. Karakaş Konağı, bir dönem
Malatya Evi ve Etnografya Müzesi olarak düşünüldü.
Bu proje hayata geçmeyince bu kez de Konağa, merkezi
İstanbul’da bulunan Malatya Eğitim Vakfı (MEV) talip
oldu. Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nden o dönem
Malatya İl Özel İdaresi’ne devredilen Konak, sonraki
süreçte yeniden Kültür ve Turizm Bakanlığı’na
devredildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Karakaş
Konağı’nı ‘Vakıf Müzesi’ yapmak istemesi üzerine,
Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredildi. Türkiye
Seyahat Acenteleri Birliği’ne (TÜRSAB) verileceğini
açıklanan konak için 2011 tarihinde açıklama yapan
Malatya Valiliği, Karakaş Konağı’nın Malatya Baro
tarafından sosyal amaçlı olarak kullanılma isteğini
duyurdu fakat bu proje de gerçekleşmedi. Bunun
üzerine yeniden İl Özel İdaresi’ne devredilen
Karakaş Konağı, büyükşehir süreci nedeniyle İl Özel
İdaresi’nin statüsü ortadan kalkınca Malatya
Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi.

Karakaş Konağı, 2001
yılındaki ilk restorasyondan sonra arada geçen 15
yıllık sürede kaderine terk edilmiş vaziyette
bekletiliyordu.
Malatya Haber, 16.06.2016
|
ÇANAKKALE'DE ŞEHİT
MEZARLIĞI BULUNDU
Çanakkale
Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığınca
gazi köy mezarlıkları temizlenme çalışmaları
kapsamında Küçük Anafarta Köyü 95 dönüm, Büyük
Anafarta Köyü 70 dönüm ve Behramlı Köyü 5 dönüm
olmak üzere toplamda 170 dönümlük alanda diri
örtü temizliği yapıldı. Gazi köylerde bulunan
kooperatifler vasıtasıyla yürütülen
çalışmalarda Çanakkale Savaşlarına şehit olmuş
askerlerin mezarlıkları ortaya çıktı.
1400’lerden
itibaren Osmanlı köy kayıtlarında yer alan Küçük
Anafarta ve Büyük Anafarta köy mezarlıklarına
Çanakkale Muharebeleri döneminde de kısmi
definler yapıldığı tahmin ediliyor. Yapılan diri
örtü temizliği sonrasında söz konusu alanlar ile
ilgili veri araştırmaları devam edecek. Ortaya
çıkarılan alanlarda, doğal kaynak taşlarından
yapılmış Şahidileri (Şehit mezarın başucuna veya
ayak uçlarına dikilen taş) görenler duygulu
anlar yaşıyorlar.
Akşam, 16.06.2016
|
HARVARD MEZUNU ARKEOLOĞU İŞTEN ÇIKARDILAR, BULDUĞU TARİHÖNCESİ BULUNTULARINI DA GÖMECEKLER

Mardin Artuklu Üniversitesi’nden uzaklaştırılan arkeolog Yard. Doç. Dr. Güner Coşkunsu’nun topladığı bir oda dolusu paleolitik dönem buluntuları incelenmeden gömülebilir. Müzedeki usulsüzlükleri dile getirdiği belirtilen Coşkunsu, üniversite yönetimi ile birçok kez davalık oldu. Üniversite ise ABD'deki Harvard mezunu Coşkunsu’nun izinsiz yüzey araştırması yaptığı, bu alanlarda izinsiz etütlük ve envanterlik mahiyette eserler topladığını iddia etti. Coşkunsu hakkında soruşturma açan üniversite tarafından kurulan komisyon, taşları gömme kararı aldı.
HAKARET VE MOBBİNG DAVALARI
Yard. Doç. Dr. Güner Coşkunsu, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde 2011 yılında Arkeoloji Bölüm Başkanı olarak işe başladı. Mardin genelinde sit alanlarının yağlamasını önlemek için mücadele verdiği, kültür varlıklarının korunması için ciddi tehditler aldığı, müzedeki usulsüzlükleri dile getirdiği belirtilen Coşkunsu, üniversite yönetimi ve Mardin Müzesi ile sık sık karşı karşıya geldi. Bu çatışma sonucu Coşkunsu önce müzeciler ile davalık oldu. Hakaret ve mobbing davalarını kazandı. Lakin üniversite yönetimi 2015 Ağustos ayında iş akdini feshetti. Hürriyet'ten Ömer Erbil'in haberine göre, iş akdinin feshedilmesinin ardından da odasına ve kültür varlıklarının muhafaza edildiği depolara girildi.
GÖMME KARARI
Oluşturulan komisyonla Coşkunsu’ya izinsiz eserleri odasında bulundurduğu gerekçeleriyle soruşturma açıldı. Soruşturmaya konu olan tespit tutanağına göre Coşkunsu’nun odasında ve depolarda bulunan paleolitik döneme ait eserleri müze, arkeolojik açıdan önemsiz bularak gömme kararı aldı.
Bir oda dolusu eserin üniversite alanı içinde, koordinatları müze müdürlüğünce belirlenecek bir alana gömülmesi istendi. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden bu konuda izin talep edildi.

O TAŞLARI İZİNSİZ ALDI
Mardin Artuklu Üniversitesi tarafından kurulan komisyon, Yard. Doç. Dr. Güner Coşkunsu’nun olmadığı 20 Ocak’ta, üniversitedeki oda ve depolara girerek şu tespit raporunu oluşturdu:
“89 kutu içinde çok sayıda tarihi eser tespiti yapıldı. 41, 68 ve 36 No’lu kutular içinde 2863 sayılı yasa kapsamında envanterlik mahiyette 3 adet eser olduğu tespit edilmiştir. Coşkunsu’nun izinsiz yüzey araştırması yaptığı, bu alanlarda izinsiz etütlük ve envanterlik mahiyette eserler topladığı, eserleri uygun olmayan ortamlarda muhafaza ettiği görülmüştür. Belirtilen nedenlerden dolayı Coşkunsu hakkında 2863 sayılı yasaya muhalefetten adli makamlara suç duyurusunda bulunulması gerekmektedir.’’
COŞKUNSU: DELİL Mİ KARARTACAKLAR?
Arkeolog Güner Coşkunsu, suç duyurusu üzerine savcılığa verdiği ifadede konuyla ilgili olarak şöyle dedi:
“Henüz incelenmemiş, belgelenmemiş, hatta fotoğrafı bile çekilmemiş ve çizimleri yapılmamış arkeolojik taşlardan bir an önce kurtulmaya çalıştıklarına şüphe bulunmamaktadır. Bu tutum müzeciliğin görev tanımıyla, arkeolojinin bilimsel ve akademik ilkeleriyle temelden çelişmektedir. Acaba aleyhimde ispatlanamayacak bu mesnetsiz suçlamalarda bulunan kişiler henüz soruşturma tamamlanmamışken, belki de üzerinde kriminal testlerin yapılmasının ve tarafsız kurumlardan yeni bilirkişi raporlarının istenecek olmasından dolayı delilleri karartmaya mı çalışıyorlar?”.
soL Haber, 19.06.2006
|
HATAY'DA BULUNAN
MOZAİĞİN TERCÜMESİ BİTTİ
Her yanından tarih
fışkıran ve yerleşim alanlarının önemli kısmı sit
alanı olan Antakya'nın İplik Pazarı mevkiinde
2013'ten beri yürütülen kazı çalışmaları sırasında 3
ay önce bir mozaik bulundu.

Roma döneminde Antiocheia olarak adlandırılan antik
kentin bir mahallesinde bulunan mozaiğin üzerindeki
yazı 'Neşeli ol, hayatını yaşa' şeklinde
değerlendirildi. Mozaik bir anda kamuoyunun merakını
toplarken, yazısı ile ilgili farklı tercüme
yorumları da yapıldı.

Mozaiğin üzerinde tam olarak ne yazdığıyla ilgili
Hatice Pamir ile Nilüfer Sezgin'in beklenen raporu
da Koç Üniversitesi Suna-İnan Kıraç Akdeniz
Medeniyetleri Araştırma Merkezi'nin 'Adalya' isimli
dergisinde yayınlanarak netlik kazandı. Antakya Geç
Antik Çağ Konutu Kurtarma Kazısından Güneş Saati ve
Ziyafet Mozaiği' başlıklı raporun Türkçe özet bölümü
şöyle:

"Üç mozaik panelin merkezinde: güneş saati önünde
duran bir erkek figürü ve eşlikçisi; ikinci panelde
kısmen koruna gelmiş elinde ikili çubuktan oluşan
bir alet tutan Afrikalı figürü ve üçüncü panelde bir
yastığa dayanmış hafif uzanmış, bir elinde içki kabı
tutan iskelet, şarap amphorası ve ekmek tasvirleri
işlenmiştir. Merkez paneldeki güneş saati ve
üzerinde Q (Theta) harfi, 'Trekhe Deipnos,Yemeğe
Koş' yazıtı ve acele içinde erkek figürü, arkasında
eşlikçi figürü ve 'Akairos, uygunsuz zaman' yazıtı
ile davetli olduğu yemeğe yetişmek için saate
bakarak acele ile koşuşturan bir kişinin yemeğe
saatinde yetişme çabası gülünç bir şekilde
yansıtılmaktadır.
Bu
telaş içindeki figür ve konu Menander'in oyunlarında
tasvir edilen 'Akşam yemeğini kovalayan parazitler'
sahnesi olarak yorumlanmaktadır. Afrikalı figürün
yer aldığı panelde, merkez panel ile ilişkili, Roma
sosyal yaşamında akşam yemeğine katılmadan önce
hamama gitme konusu işlenmiştir.
Üçüncü panel ise bir yastığa rahat bir şekilde
uzanmış elinde içki kabı tutan bir iskelet, şarap ve
ekmek tasviri, 'Euphrosinos, Neşe' yazıtı ile
convivium ziyafet konusu işlenmiştir. Roma
dünyasında, ziyafetlerde hayatın güzelliğini ve
sevincini coşkusunu göstermek için ölüm temasını
işleyen iskelet tasvirleri ziyafet salonlarında
kullanılmıştır. Bu panelde banquet sahnesindeki
insan iskelet figürü, şarap ve ekmek ve sahnenin
üstündeki yazıt ile bir convivium sahnesi, ölümün
sonsuzluğuna karşı, hayatın neşesine katılmak
gerektiği anlatılmaktadır.
Üç
konu ile günlük yaşamın anlatıldığı paneller gerek
konusu gerekse farklı üslup ve tekniği ile özgün bir
yere sahip olmakta ve Antakya mozaik repertuarına
yenilik katmaktadır. Paneller, Antik Çağ'ın ünlü
paraziti Chairephon'un yemek ziyafetine katılması
konusundan esinlenmiş bir figür olan 'Bir parazitin
yemeğe katılma' karar anı, zenci figür ile 'Hamam
teması' ve banquet yapan iskelet figürü ile
'Convivium' sahnesini konu edinmekte, o dönemdeki
Roma sosyal hayatını ironik bir anlatımla
yansıtmaktadır. Geç Antik Çağ Antakyası'nın
evlerinin mozaik taban kaplamalarında, Klasik ve
Hellenistik edebiyatın epik ve tragedyalarından
alınma edebi, teatral ve mitolojik konular,
Hellenistik yazın sanatının görsel sanat üzerindeki
etkisini vurgulamaktadır. Figüratif panel içerdiği
konuları, stilistik ve ikonografik eğilimi
bakımından Antakya mozaiklerinde hakim olan MS
3'üncü ve 4'üncü yüzyıl özelliklerini
göstermektedir."
"BUNLAR KONUŞAN
MOZAİKLERDİR"
Raporla ilgili
açıklamalarda bulunan Hatice Pamir, mozaiğin 3
parçadan oluştuğunu, bulunduğu kontekstle
değerlendirilmesi gerektiğini belirterek şunları
söyledi:
"3 tane yazıt var. Güneş
saatine bakan figürün üzerinde 'Yemeğe koş' yazıyor.
Onun arkasındaki figürde 'Uygunsuz zaman uyarısı
yapan' bir figür olarak yorumladık. 3'üncü
sahnesinde ise uzanan bir iskelet motifi üzerinde
sadece 'Neşe' yazıyor. Fakat bir yazıt, bulunduğu
kontekstle birlikte değerlendirilir. Siz orada
sadece 'Neşe' yazıyor diyerek onu o şekilde
çeviremezsiniz. Zaten o nedenle de 30 sayfa tuttu
bunun çevirisi. Orada 'Neşe' yazıyor ama
kontekstiyle ziyafet sahnesini anlatıyor. Orada o
yazıtın kullanılmış olması ziyafet sahnesiyle ilgili
bir dileğini ifade ediyor 'Neşelen, neşe duygusunu
yaşa' duygusunu ifade ediyor her üçünü de birlikte
değerlendirdiğimizde. Aslında bunlar konuşan
mozaiklerdir. Hikaye anlatıyor. O dönemi, o dönemin
insanın duygularını, geleneklerini ve göreneklerini
anlatıyor. Yazıtın üstünde tek başına 'Neşe' yazsa
başka bir anlam, bir resimle birlikte kullanılıp,
bir kontekst içerisinde, bir bağlam içerisinde
kullanılırsa başka bir anlam olarak yorumlanıyor.
Dolayısıyla orada iskelet motifiyle bir metafor
yapıyor. Yani bir tarafta canlan, neşelen diyor,
diğer tarafta iskelet motifi kullanıldığında biz onu
'Neşeye davet', 'Neşelenmeye davet', 'Neşeli ol'
yorumlarında bulunduk."
'NEŞELİ OL, HAYATINI YAŞA' YORUMU YANLIŞ
OLMAZ
Mozaik ilk
bulunduğunda 'Neşeli ola hayatını yaşa' diye
yorumlandığını hatırlatan Pamir, şöyle devam etti:
"Yanlış bir şey değil.
Neşeye çağrı nedir? Türkçeye çevirirseniz ona da
gelebilir. Yani 'Neşeli olan', 'Neşelen' anlamına da
gelebilir. 'Neşeli ol hayatını yaşa' diye de
yorumlanabilir. Neşeye çağrı, neşeye davet. İskelet
motifini kullanmakla ölüm temasını da kullanmış
oluyor. Hem yaşama temasını hem ölüm temasını. O
zaman ikisini birlikte düşündüğümüzde böyle
yorumlanabilir. 'Neşeli ol, hayatını yaşa' yorumu
çok da yanlış çıkmaz. Ama tam olarak düşündüğümüzde
orada bir neşeye davet, neşeli hayatı yaşamaya bir
davet vardır. Bakan kişiye onu tavsiye eder o
tasvir."
Habertürk,16.06.2016 |
936 YILLIK ABDEST
Muş’un Bulanık
İlçesi'ne bağlı Mollakent
köylüleri, Selçuklular’dan kaldığı tahmin edilen
936 yıllık
abdest alınan havuz olarak bilinen ’kulleteyn’
kullanıyor.
Bulanık’a 32
kilometre uzaklıkta bulunan Mollakent Köyünde,
1080 yılında yapılan
kulleteyn, yörede ayakta kalan tek tarihi
eser olarak nitelendiriliyor. Mollakent Köyü
Cami imamı Muhammet Gürboğa, burada kılanan
namazla bin yıllık geleneğin sürdürüldüğünü
belirtti. En eski kulleteynin Mollakent’te
olduğuna işaret eden Muhammet Gürboğa, köyde
genellikle yaşlıların oturarak
abdest aldıkları için kulleteyni
kullandıklarını bildirdi.
Mollakent Köyü
Muhtarı Sami Tokuş ise kulleteyn havuzunun 4
metre genişliğinde 5.5 metre uzunluğunda
olduğunu belirtti. Sami Tokuş, "Kulleteynin suyu
soğuk. Yeri de serin olduğu için yazın sıcak
günlerde vatandaşlar abdest almak için burayı
daha fazla tercih ediyorlar. Tarihi bir yer
olduğu için çevre illerden bile gelip görenler
var. Arkeologlarda
zaman zaman köye geliyor ve inceliyorlar.
Kulleteyni gelecek nesillere aktarmak için
koruyoruz" dedi.
Kulleteynin
Peygamber Hz. Muhammed zamanından beri
kullanıldığını hatırlatan İl Müftüsü Alettin
Bozkurt ise şunlası söyledi:
"Kulleteyn dendiği
zaman Peygamber Efendimizin şu hadisine işaret
vardır. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; "Su
kulleteyne ulaştığı zaman artık necaseti
kendinde barındırmaz.’ Yani bir su kulleteyne
vardığı, miktarına ulaştığı zaman herhangi bir
necaset o havuza girdiği zaman o su necis (pis)
olmaz. Hem suyu içilebilir, hem de abdest
alınabilir. Bu kulleteyn günümüz ölçeğiyle
tarttığımız zaman eni, boyu ve derinliği 60
santimetre olan ve toplam 210 litre barındıran
havuz kulleteyne ulaşmıştır sayılabilir.
Herhangi bir necaset o suya girdiği zaman o su
necis olmaz. Ancak 3 şekilde o su necis sayılır.
Eğer öyle necaset girmiş ki rengini, tadını veya
kokusunu değiştirmişse o kulleteyne ulaşan havuz
necis olur. Eğer rengi, kokusu ve tadı değişmez
ise necaset içinde görülse dahi su bu miktara
ulaşmışsa necis değildir. Zira bu büyük bir
havuz olduğundan dolayı o su necis olmaz.
Kulleteyndeki suyun durgun veya akışkan
olmasının değil, verilen ölçülerin tutması
önemli."
Hürriyet, 16.06.2016
|
TAPINAĞIN ALTINDA YERALTI ŞEHRİ KEŞFEDİLDİ
Keşif, 802 yılında kurulup 1431 yılında yıkılan
Khmer İmparatorluğu’nun 12. yüzyılın en büyük
imparatorluğu olduğunu ortaya koydu.
Kamboçya’nın UNESCO Dünya
Mirası Listesi’nde yer alan ünlü Angkor Vat Tapınağı
çevresinde yeraltı şehir ağı keşfedildi. Keşif, 802
yılında kurulup 1431 yılında yıkılan Khmer
İmparatorluğu’nun 12. yüzyılın en büyük
imparatorluğu olduğunu ortaya koydu. Avustralyalı
arkeolog Damin Evans’ın ekibiyle yaptığı çalışmada
‘lidar’ olarak bilinen lazer teknolojisi kullanıldı.
Yapılan çalışmalar, Mahendraparvata şehrinin Kulen
Dağı altında olduğunu kanıtladı.
Habertürk,
16.06.2016
|
 |
KAÇAK KAZIYA TIR, DOZER VE KEPÇEYLE GİTMİŞLER
Kırşehir Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Yunus
Emre türbesinin bulunduğu Ulupınar Köyünde kaçak
kazı yapıldığı ihbarı aldı.
Önceki gün düzenlenen
operasyonda tır, kepçe, dozer, kamyonet, 4
Otomobil ve 50 kilogram sodyum karbonat bulundu.
Aralarında belde belediye başkanı,
memur, emekli astsubay, doktor ve infaz koruma
memurunun da olduğu 14 kişi gözaltına alındı.
Adliyeye sevk edilen şüphelilerden emekli Astsubay
İ.M. ve memur Ö.Y, tutuklandı, diğerleri serbest
bırakıldı.
Milliyet, 16.06.2016
|
BARUT KUTUSUNDA TESADÜFEN BULUNDU, PAHA BİÇİLEMİYOR
Osmanlı Devleti'nde bir dönem her yıl
ramazan ayının 15'inde Topkapı Sarayı'nda ziyarete
açılan "Hırka-i Saadet"e dokundurulduğu için büyük
manevi öneme sahip el bezlerinden (destimal-i şerif)
biri Bursa Kent Müzesi'nde sergileniyor.
Bursa'daki
destimal-i şerif, soyu Akkoyunlulara uzanan,
Osmanlı döneminde 56 paşa çıkaran ve kuşaktan kuşağa
geçen Bosna Hersek Sancak Beyliğini dört asır
yürüten "Çengiç" ailesinin, müzeye bağışladığı
barutluktan çıktı. Sultan 2'nci Abdülhamid
tarafından Haydar Çengiç'e hediye edilen, üzerinde
Osmanlıca yazılar bulunan ve manevi değeri büyük
olan destimal-i şerif ramazan ayı dolayısıyla
ziyarete açıldı. Müzenin ziyaretçileri büyük ilgi
gösterdikleri destimal-i şerifi inceleyerek,
görevlilerden bilgi alıyor.
Bursa Kent Müzesi
Müdürü Ahmet Erdönmez, "Yaklaşık 1,5 yıl önce
Bursa'nın köklü ailelerinden Çengiç ailesinin son
ferdi Leyla İlova'nın, atalarından kalan kılıç,
ateşli silah, tılsımlı gömlek, tekstil malzemeleri,
ferman, barutluk gibi eşyaları müzeye bağışlandı. Bu
eşyalar, bir yıl boyunca sergide kaldı. Bir gün
silahları ve barutlukları temizlerken, barutluğu
açtık, içinden bir bez tülbent çıktı. Tülbenti
açtığımızda üzerinde bazı Osmanlıca yazılar olduğunu
gördük. Ne olduğunu çözemedik. Daha sonra Uludağ
Üniversitesi İlahiyat Fakültesindeki hocalar
vasıtasıyla bunun destimal-i şerif olduğunu
öğrendik" dedi.
Osmanlı Devleti
zamanında Çengiç ailesinden birçok paşanın görev
yaptığını ifade eden Erdönmez, “Bir ramazan ayında,
Peygamber Efendimizin hırkası üzerine bu bez
seriliyor ve Topkapı Sarayı eşrafı hırkayı ziyaret
ediyor. Sonunda padişah, sevdiği, yakın hissettiği
birine bu destimal-i şerifi hediye ediyor. Bu da
Çengiç paşalarından biri. O da bunu saklıyor ve
tesadüfen barutluğun içinden çıkıyor. Bazı
kaynaklarda yer alan bilgilere göre, destimal,
Farsçada el bezi, mendil anlamına geliyor.
Destimal-i şerif ise Topkapı Sarayı'nda, kutsal
emanetlerden Hazreti Muhammed'e ait Hırka-i Saadet
ziyaretlerinde dağıtılan ince tülbentleri ifade
ediyor. Her bir misafir bu mendilleri ömür boyu
özenle saklar, vefat ettiğinde kefenlenmeden önce
yüzlerine kapatılmasını vasiyet ederdi" şeklinde
konuştu.
Bursa Kent Müzesinde
sergilenen destimal-i şerif ramazan ayı boyunca
ziyaretçilerini bekliyor.
Zaman, 15.06.2016
|
800 YILLIK KALEYE SPREY BOYAYLA YAZI YAZDILAR
Kocaeli'nin Gebze İlçesi'nde Bizanslılardan
kalma yaklaşık 800 yıllık tarihi kalenin üstündeki
yazıları görenler şaşkınlıklarını gizleyemiyor.
Kocaeli'nin Gebze
İlçesi'nde bulunan Eskihisar
kalesi'nin duvarlarına kimliği belirsiz kişi ya
da kişilerce yazılan yazıları görenler
şaşkınlıklarını gizleyemiyor. Vatandaşların
ziyaretine kapalı olan tarihi kalenin duvarlarında
sprey boya ile yazılan birçok isim yer alıyor.
Bizanslılardan kalan tarihi kalenin bu şekilde
olmasına tepki gösteren vatandaşlar kalenin
yetkililer daha dikkatli korunması gerektiğini dile
getirirken, bu yazıları yazarak tarihi bir yere
zarar veren kişi ya da kişilerin bulunmasını
istiyor.
Tarihi kalenin
duvarında ve kapısında yer alan yazılarda daha çok
isimler ve aşk ilanları yer alıyor.
Zaman,
15.06.2016
|
TARİHİ KASA KORUMA ALTINA ALINDI
İzmir'in Çeşme İlçesi'nde restorasyon çalışmaları
devam eden tarihi Osmanağa Konağı'nda bulunan çelik
kasa koruma altına alındı.
İzmir Rölöve ve
Anıtlar Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye
göre, 19. yüzyıl geç Osmanlı dönemi eseri olarak
tanımlanan Osmanağa Konağı'ndaki restorasyon
çalışmaları sürüyor. "Saray yapısı" olarak
tanımlanan konakta, duvarlar arasındaki boşlukta
bulunan tarihi çelik kasanın da konservasyon
çalışması yapılıyor. 19. yüzyıla ait olduğu tahmin
edilen kasa, müze şeklinde değerlendirilecek konakta
sergilenecek.
Ulaşılması zor bir bölgeden
çıkarılan, özel mühürleri olan kasa, demir ve çelik
aksamlardan oluşuyor. Çeşme'de geçmişte ticaretle
uğraşan ailelerin evlerinde benzerleri yer alan
kasanın, bugüne ulaşan çok fazla örneği ise
bulunmuyor. Uzun yıllar kaderine terk edilen
binanın ise gelecek yıl hizmete girmesi bekleniyor.
Akşam, 14.06.2016
|
USTRUMCA'DAKİ OSMANLI ESERLERİ İLGİ BEKLİYOR
Makedonya'nın güneydoğusundaki Ustrumca şehrindeki
Osmanlı eserleri restore edilmeyi bekliyor.
Şehrin adının, içinden
geçen Struma Nehri'nden ya da "Üstü Rumca"
ifadesinden geldiğine ilişkin iki rivayet bulunuyor.
"Üstü Rumca" ifadesi, şehrin üst kesiminde yaşayan
halkın Rumca konuşması nedeniyle kullanılıyordu.
Şehrin alt kesiminde yaşayanlar ise Türkçe
konuşuyordu. Balkan Savaşları ve Birinci Dünya
Savaşı'nda Bulgar, Yunan ve Sırp saldırılarına maruz
kalan ve baskılar nedeniyle Türkiye'ye göç veren
şehirde bugün hala akıcı bir şekilde Türkçe
konuşanlara rastlamak mümkün.
Şehre yukarıdan bakan
Çar Kuleleri'nin bulunduğu tepenin yamacında
yaklaşık 6 bin Türk yaşıyor. Bu eski Türk
mahallesindeki tarihi Katib Durak Orta Camisi'nin,
Müslüman nüfusun azalması nedeniyle kapatılmasının
ardından 1985 yılında Seyit Muhammed Nur Camisi inşa
edildi.
Şehirdeki ender
Osmanlı eserlerinden biri, bugün bakımsızlık
nedeniyle geçmişteki günlerini adeta mumla arayan
Katib Durak Orta Camisi. Balkanlar'daki birçok
Osmanlı camisi hakkında olduğu gibi, Ustrumca'daki
bu cami hakkında da "temellerinde kilise var"
iddiası ortaya atılarak camide arkeolojik kazı
yapılmış.
Tarihi caminin içinde
bulunduğu duruma üzüldüğünü söyleyen imam Ahmet,
"İnşallah başta Türkiye olmak üzere, destek
verilirse o camimizi tekrar faaliyete geçirmek
istiyoruz." diye konuştu.
Katib Durak Orta
Camisi'nin yanı sıra eski Türk mahallesindeki bir
diğer Osmanlı eseri, daha önce postane, bugün ise
müze olarak kullanılan bina. Ustrumca halkı binayı
bugün dahi "Türk Postanesi" olarak adlandırıyor.
Zaman, 14.06.2016
|
DÜNYANIN EN BÜYÜK AĞAÇLARINDAN!

Orman ve Su İşleri Bakanlığı Milli Parklar Genel
Müdürlüğü,
Zonguldak’ın Alaplı
İlçesi'nde 4 bin 112 yıllık
olduğu öğrenilen porsuk ağacı tespit etti.
Kartepe bölgesinde bin 200 metre yükseklikteki
porsuk ağacı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Milli
Parklar Genel Müdürlüğü tarafından koruma altına
alındı.
’Anıt Ağaç’ olarak tescillenerek, dünyaya
tanıtılacak olan ağaç ile bölge turizminin
güçlendirilmesi hedefleniyor. Alaplı ilçe merkezine
50 kilometre uzaklıktaki ağacın, dünyanın en yaşlı
beşinci ağacı olduğu belirtiliyor.
Düzce İl sınırı yakınlarında bulunan 4 bin 112
yıllık porsuk ağacının Türkiye’nin en yaşlı ağacı
olduğu ifade edildi.
“SAKLI BİR CENNET”
Alaplı İlçesi'ne bağlı Gümeli beldesinin Belediye
Başkanı Ahmet Saydam, Türkiye’nin en yaşlı
ağaçlarının Gümeli Yaylalarında bulunduğunu söyledi.
Porsuk ağacının 4 bin yıla kadar yaşayabildiğini
belirten Saydam şunları söyledi:
“Gümeli yaylarında porsuk ağacında yaptığımız
araştırma ve incelemeden sonra 4 bin 112 yıllık
olduğunu belirledik ve koruma altına aldık. Bin ve
bin 600 yıllık porsuk ağaçlarının ardından şimdi de
4 bin 112 yaşında porsuk ağacı Orman ve Su İşleri
Bakanlığı Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından
tescillendi. Geçtiğimiz aylarda tescillenen bu
porsuk ağacının Gümeli de turizm açısından ve
gelişmesi yönünde çok büyük bir artı değer
vereceğine inanıyorum. Çalışmalarından dolayı Orman
ve Su İşleri Bakanlığı Milli Parklar Genel
Müdürlüğü'ne çok teşekkür ediyorum.”
Öte yandan Orman ve Su İşleri Bakanı
Prof.Dr.
Veysel Eroğlu, porsuk ağacıyla ilgili tanıtım
filmini sosyal medya hesabından kamuoyu ile
paylaştı. Eroğlu, “Zonguldak Alaplı Gümeli’deki
4.112 yaşındaki bu ağaç Dünyanın en yaşlı Porsuk
Ağacı ve Türkiye’nin en yaşlı ağacı olma özelliğini
taşıyor. Aynı zamanda Dünyanın en yaşlı 5 ağacından
biri olan Porsuk Ağacı’nın bulunduğu 1.500 dekar
alanı tabiat anıtı ilan ediyoruz. 4.112 yaşındaki bu
büyüleyici ağacı bütün Dünyaya tanıtacağız”
ifadelerine yer verdi.
Ağaç ile ilgili 2016 yılında çalışmaların
başladığı belirtildi.
Milliyet, 14.06.2016
|
BÜYÜK VURGUN POLİSE TAKILDI
Manisa’nın Akhisar İlçesi’nde, polis
tarafından bir eve yapılan operasyonda,
Hellenistik Dönemi’ne ait 2 bin 400 parça tarihi
obje ve sikke ele geçirildi.
Manisa İl
Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Büro Amirliği
ekipleri, Akhisar’da oturan A.H.’nin evinde
tarihi eser bulunduğunu ve satmak istediğini
öğrendi. A.H.’yi takibe alan ekipler, dün
sabah şüphelinin evinden valizle çıktığını
görünce operasyonu başlattı. A.H.’nin elindeki
valizde ve evde yapılan aramada, Hellenistik
Dönem’e ait 2 bin 400 parça tarihi obje ve sikke
ele geçirildi. A.H. gözaltına alındı, olayla
ilgili soruşturma başlatıldı.
Hürriyet,
Haber: Ersan Erdoğan, 14.06.2016
|
 |
KADDAFİ'NİN YAĞMALANAN HANÇERİ ESENYURT'TA ORTAYA
ÇIKTI
Libya’nın devrik
lideri Muammer Kaddafi’nin sarayından yağmalandığı
sanılan fildişi oymalı, değerli taşlarla işlemeli
hançeri Suudi bir işadamına 10 milyon dolara
satılmak üzereyken el konuldu.

İstanbul’da
Kaçakçılığa yönelik düzenlenen operasyonda
Libya’nın devrik lideri
Muammer Kaddafi’nin sarayından yağmalandığı
iddia edilen hançer ele geçirildi.
Kaçakçılık
Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri,
yurtdışından kaçak değerli madenlerin getirileceği
istihbaratı üzerine başlattığı çalışma kapsamında
Esenyurt’ta bir adrese operasyon düzenledi.
Operasyonda işadamı A.A. ve yardımcıları olduğu
iddia edilen M.Y. ile B.A. gözaltına alındı.
Adreste yapılan aramada özel imalat bir bavulda
fildişi üzerine oyma ve kabartma yöntemlerle yakut,
safir, zümrüt ve pırlanta taşlarla işlenmiş altın
çerçeveli hançer, hançer kını ve aslan motifli
heykelli süs eşyası ele geçirildi. Eserin, Libya’nın
devrik lideri Muammer Kaddafi’nin sarayından devrim
sürecinde yağmalandığı ve Suudi iş adamlarına
satılmak üzere
İstanbul’a getirildiği öğrenildi.

Yetkililer, işadamı A.A.’nın eseri yaklaşık 3 ay
önce Libya’dan 4 milyon 600 bin
dolara satın aldığını ve 10 milyon dolara Suudi
bir işadamına satmak üzereyken düzenlenen operasyon
neticesinde ele geçirildiğini bildirdi. Şüphelilerin
eseri Türkiye’ye yasal yollardan soktuğunda yaklaşık
850 bin dolar vergi ödemesi gerektiği öğrenildi.
Gözaltına alınan 3 kişi hakkında Kaçakçılık
Kanununa muhalefet ve Nesli Tehlike Altında Olan
Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası
Ticaretine İlişkin Sözleşme’ye muhalefetten işlem
yapıldı. Şüpheliler savcılık talimatıyla tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Öte yandan polis, çok sayıda sikkenin yurtdışına
kaçırılacağı istihbaratı üzerine
Arnavutköy’de bir kargo şirketine baskın yaptı.
Aramada laptop bataryalarına zulalanmış
Bizans ve Osmanlı dönemine ait 200 altın ve
bronz sikke ele geçirildi.
Fildişinden, safir yakut ve işlemeli
Özel çantasında fildişi üzerine oyma ve kabartma
yöntemlerle yakut, safir, zümrüt ve pırlanta
taşlarla işlenmiş altın çerçeveli hançer, kını ve
aslan motifli heykelli süs eşyası ele geçirildi.
Milliyet, 14.06.2016
|
GİZLİ KENTLERİ LAZERLE KEŞFETTİLER
Bilim adamları,
Kamboçya'daki UNESCO'nun Dünya Mirası
Listesi'nde bulunan Angkor Vat Tapınağı
çevresindeki ormanlarda toprak altında ortaçağ
şehirleri keşfetti.
Journal of
Archaeological Science adlı bilimsel dergide
yayımlanan araştırmaya göre, arkeologlar havadan
lazer ışınlarıyla bölgeyi tarayarak Kmer
İmparatorluğu'na ait toprak altında kalmış
şehirleri buldu.
Taramalarda, 15.
yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen şehirlerde,
düşünülenden daha karmaşık ulaşım ve sulama
sistemleri bulunduğu ve yapıların çoğunun ahşap
olduğu ortaya çıktı.
Bu geniş tarım-kent ağlarının kurulmasının sanayi
öncesi dünyada görülmemiş bir mühendislik
gerektirdiği vurgulanan araştırmada, keşfedilen
şehirde ahşap yapıların yağışlı mevsimde sel
sularından korunması için toprak yığınları üzerinde
inşa edildiği, binlerce kanal ve höyük kazıldığı,
toprak dolgudan
yol, duvar ve setler yapıldığı kaydedildi.
Kerdomnel Kmer
Vakfının Başkanı ve
Arkeoloji Uzmanı Chen Chanratana, AA muhabirine
yaptığı açıklamada, araştırmanın bulgularının
heyecan yarattığını belirtti.
Keşiflerin Angkor
tarihine dair bazı inanışları değiştireceğini ifade
eden Chanratana,
Kamboçya Hükümeti'nin bölgeyi korumak için
harekete geçmesi gerektiğini vurguladı.
Hürriyet,
13.06.2016
|
BODRUM'DA İNGİLİZ'İN EVİNDEN TARİHİ ESER ÇIKTI
Muğla'nın Bodrum
İlçesi’nde yaşayan İngiliz uyruklu D.B.’nin
evinde,
jandarma tarafından çeşitli tarihi eserler
ele geçirildi.
Turgutreis Mahallesi’nde yaşanan İngiliz
uyruklu D.B.’nin evinde
tarihi eser bulunduğu ihbarını alan
jandarma, geçen
cuma günü operasyon düzenledi.

Mahkemeden alınan
arama izniyle adrese giden güvenlik güçleri;
sütun, dibek ve çeşme aynası olmak üzere
mermerden yapılı altı eser, dört ahşap işlemeli
kapı, iki tavan apliği ve üç kapı ile pencere
kasası ele geçirdi.

El konulan
eserler,
Bodrum Sualtı
Arkeoloji Müze Müdürlüğü’ne teslim edildi.
Gözaltına alınan şüpheli jandarmaya götürüldü.

Hürriyet,
13.06.2016
|
ARNAVUTLUK'TAKİ OSMANLI ARŞİVLERİ GÜN YÜZÜNE
ÇIKARILACAK

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın
(TİKA) desteği ve Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
işbirliğinde Arnavutluk arşivlerinde bulunan Osmanlı
dönemine ait fermanlar, vergi defterleri, makbuzlar,
şeriye sicilleri, tapu kadastro defterleri,
vakfiyeler, tarihi belgeler dijital ortama
aktarılacak.
TİKA'dan yapılan yazılı açıklamaya göre, Osmanlı
coğrafyasındaki arşiv belgelerini ortaya çıkarmak ve
ortak kültürel mirasın korunmasını sağlamak amacıyla
yapılan çalışmalar kapsamında, Arnavutluk’taki
Osmanlı arşivlerinin belirlenmesi ve dijital ortama
aktarılması projesinin ilk aşamasında Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü uzmanları, Arnavutluk
Arşiv Müdürlüğünde bir haftalık bir çalışma yaparak
Osmanlı belgelerini yerinde inceledi.
Osmanlı arşivlerinin büyük bir kısmının bulunduğu
Tiran’daki arşiv deposunda ve şehir dışında bulunan
iki adet arşiv deposunda incelemeler yapan
uzmanların bu çalışmalarıyla, Arnavutluk’taki
Osmanlı belgelerinin gün ışığına çıkartılması
yönünde ilk adım atılmış oldu. Arşivlerde,
aralarında II. Bayezid döneminden kalma beratın da
olduğu belgelerin çoğunluğunu 1832-1912 yılları
arasındaki döneme ait belgeler oluşturuyor.
TİKA Tiran Koordinatörü
Prof.Dr. Birol Çetin’in
de eşlik ettiği çalışmalara, Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü tarafından görevlendirilen Sinan Satar,
Mustafa Kırış ve Alim Baki Akkoç katıldı.
Farklı kategorilerde tasnifi yapılan belgelerin
arasında vergi defterleri, makbuzlar, şahsi notlar
ve mektuplar, şeriye sicilleri, tapu kadastro
defterleri, vakfiyeler, mali kayıtlar bulunuyor.
Akşam, 13.06.2016
|
PATERSON'UN RESTORASYON İHALESİNE 22 FİRMA KATILDI
İzmir Büyükşehir Belediyesi, yıllardır atıl durumda
bulunan 157 yıllık Paterson Köşkü’nü restore etmek
için ihaleye çıktı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, kentin önemli sivil
mimari örneklerinden biri olan Bornova’daki tarihi
Paterson Köşkü'nün restorasyonu için ihaleye çıktı.
22 firmanın katıldığı ihale, komisyon inceleme
sürecinde.
1859 yılında inşa edilen tarihi yapıyla ilgili
ihale sürecinin tamamlanmasının ardından köşkün
restorasyonu için yer teslimi yapılacak ve
çalışmalara başlanacak. Yer tesliminden itibaren
Paterson Köşkü'nün restorasyonunun 730 gün içinde
tamamlanması öngörülüyor. Paterson Köşkü'nün ihalesi
için teklif veren firmalar şöyle:
Astaş Proje Mim.Rest.San.Lim.Şti. 4 milyon 449
bin 52 TL 82 Kuruş, Taksim Yapı Mim. İnş. Rest.
Turz. San.ve Tic. Ltd. Şti. 4 milyon 68 bin 498 TL
45 Kuruş, Kaan Rest. İnş. Taah. Prj.Tur.İth.İhr.ve
San. Tic.Ltd. Şti. ve Naci Yıldırım İş Ortaklığı 4
milyon 145 bin 623 TL 90 Kuruş, Pekerler İnş. Tic.
ve San. Ltd. Şti. 4 milyon 500 bin TL, Kale
Rest.Turz.İnş.Kimya Nak.San. ve Tic.Ltd.Şti. 4
milyon 709 bin 999 TL 99 Kuruş, Alpek İnş.Ltd.Şti. 4
milyon 666 bin 333 TL, Hayri Devamlı Hürtaş
İnş.Taah.İşleri ve CCS
Mim.İnş.Müh.Tur.Elk.Elkt.İth.İhr.San.ve
Tic.Ltd.Şti.İş Ortaklığı 3 milyon 931 bin TL, İşsan
İnş.Tic.ve San.Ltd. Şti. 3 milyon 736 bin 72 TL 60
Kuruş, Rast Madencilik Taşıma İnş.Enj.Petrol
Ürn.Tic.ve A.Ş. ve NYZ İnş.Elk Tur.Gıda
Tem.San.Tic.Ltd.Şti. İş Ortaklığı 3 milyon 717 bin
174 TL 92 Kuruş, Peksa Mim. Müh.İnş.Taa h.San.
Tic.Ltd.Şti. 3 milyon 871 bin 978 TL 18 Kuruş, Alper
Group İnş.Rest.Ltd.Şti. 4 milyon 141 bin TL,
Kültürel Mim.Müh.İnş.San.ve Tic.Ltd.Şti. 4 milyon
282 bin 253 TL 74 Kuruş, Emren
İnş.Elk.Mob.Dek.Nak.Taah.San.Tic.Ltd.Şti. ve Çağ
Rest. Röleve Prj.Mim.Müş.İnş.San.Tic.Ltd.Şti. İş
Ortaklığı 3 milyon 743 bin TL, Azboy
Müh.Hizm.İnş.Mad.Mak.Gıda San.Tic.Ltd.Şti. ve
Ramazan Azboy (İnşaat Müh.) İş Ortaklığı 2 milyon
332 bin 303 TL 16 Kuruş, Anıt Rest.İnş.Turz.Tic. ve
San. Ltd.Şti. 5 milyon 647 bin 945 TL 21 Kuruş, Ber
Grup Mim.Rest.İnş.Tur.San. ve Tic.Ltd.Şti. 4 milyon
180 bin 508 TL, Ege Detay Mim.Müh.İnş.Turz.San.ve
Tic. Ltd. Şti. 4 milyon 326 bin 868 TL 27 Kuruş, Su
Yüklenim İnş.Ltd.Şti. 4 milyon 541 bin 403 TL 60
Kuruş, Ekim Yatırım İnş.Taah.Pazarlama San. ve
Tic.Ltd.Şti. 4 milyon 67 bin 945 TL 60 Kuruş, Umart
Mim.Müh.İnş.Taah.San.ve Tic. Ltd. Şti. 5 milyon 223
bin 107 TL, Kani İnş. San. Tic. Ltd.Şti. 4 milyon
474 bin 242 TL 97 Kuruş, Ermiş İnş.San.ve Tic.
Ltd.Şti. 4 milyon 375 bin 253 TL 87 Kuruş.
Yıllardır atıl durumda bulunan 157 yıllık tarihi
yapı, restore çalışmalarının ardından yine
Büyükşehir tarafından kültür amaçlı kullanılmak
üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilecek.
38 odalı özgün köşk
Bornova'da, İskoçyalı tüccar John Paterson
tarafından 1859 yılında inşa edilen köşk döneminin
özgün mimari örneklerinden. İzmir’in 19. yüzyıl
yaşam kesitini sergileyen, özgünlüğünü kısmen
koruyan anıtsal niteliklere sahip köşk, yapıldığı
dönemde, yüksek duvarlarla çevrili, içinde
seraların, ahır ve ağılın bulunduğu zengin floraya
sahip 133 dönüm büyüklüğünde bir bahçe içerisinde
yer alıyordu. Farklı kullanımlara hizmet veren 38
odalı köşk, 2 bin metrekare kapalı kullanım alanına
sahip. Yapı, Doğu- Batı yönünde üç kütlenin
asimetrik bir düzen içerisinde bir araya gelmesinden
oluşuyor.
Paterson Köşkü yapılırken inşaat malzemelerinin
büyük bölümü, döşeme ve duvar kaplama malzemeleri
ile dekoratif amaçlı birçok yapısal eleman ve
mobilyalarının tamamı İngiltere’den getirilmişti.
1960 yılına kadar Paterson Ailesi tarafından
kullanılan yapı, daha sonra NATO Ofisi ve lojman
binası, ardından da bir halı fabrikasının deposu
olarak hizmet verdi. 1986 tarihinde geçirdiği bir
yangın sonucu büyük tahribata uğradı. 1992 tarihinde
başlatılan ve yarım kalan restorasyon uygulaması ile
uzun bir süre atıl durumda kaldı.
Yapı,
13.06.2016
|
TATAVLA'NIN KÜLTÜREL MİRASINI BELGELEME PROJESİ
BAŞLIYOR
70TK - "Tatavla’nın
Mimari ve Somut Olmayan Kültürel Mirasının
Belgelenmesi Projesi" kapsamında, mimari bellek
haritalama ve sözlü tarih çalışmaları yapılıyor.
Şişli'nin semtlerinden Tatavla'nın (Kurtuluş'un eski
adı) kültürel mirasını korumak amacıyla, Kültürel
Mirası Koruma Derneği (KMKD), Paros Dergisi ve
Özyeğin Üniversitesi'nin ortaklığıyla bir sözlü
tarih ve haritalama çalışması yapılıyor.
29 - 30 Haziran tarihleri arasında başlayacak
olan çalışmalar kapsamında, "sözlü tarih" ve "mimari
bellek haritalama" olmak üzere iki ayrı atölye grubu
olacak. Sözlü tarih atölyesinde katılımcılar
akademisyenlerden, bir sözlü tarih çalışmasının
nasıl gerçekleştirilmesi gerektiğine dair eğitim
alacaklar. Haritalama atölyesinde de Tatavla'nın
mimari geçmişi üzerine çalışılacak.
Atölye eğitimlerinin ardından, sözlü tarih
grubundaki 12 kişi semt sakinleriyle görüşmeler
yapacak. Daha sonra bu yapılan çalışmalar bir araya
getirilecek. Mimari bellek haritalandırma grubundaki
12 kişi ise tarihi hatıralar, fotoğraflar ve sözlü
tarih çalışmaları üzerinden yapılan mekansal
analizleri haritalandıracak.
Programın kontenjanı toplamda 24 katılımcı ile
sınırlı. Atölyelere başvuru için son tarih 22
Haziran.

Dolapdere ve Kurtuluş
70TK hakkında
70TK, Türkiye'den Kültürel Mirası Koruma Derneği
(KMKD), Paros Dergisi ve Özyeğin Üniversitesi'nden
temsilcilerin ortaklığında, Şişli Belediyesi'nin
desteği ile Tatavla'nın mimari ve somut olmayan
kültürel mirasının belgelenmesine yönelik
gerçekleştirdikleri bir çalışma.
70TK projesi
yeniden şekillenen, form değiştiren Tatavla'nın
kültürel mirasını koruma altına almak, geçmişinden
kalan izlerini aktarmak amacını taşıyor. Bunu da
ilgilenen genç katılımcılar ile sözlü tarih
çalışmaları ve mimari bellek haritalandırması
aracılığıyla gerçekleştirmeyi hedefliyor.
Proje adındaki 70, Kurtuluş'tan geçen otobüs
hattının kodu. 70TK semtin Tatavla'dan Kurtuluş'a
evrilişinin yolculuğunu temsil ediyor.
Arkitera, Haber: Ekin Bozkurt, 13.06.2016
|
ANKARA'NIN KAYBOLAN HEYKELLERİ
Seğmenler Parkı'nda İlhan Koman'ın heykelinin,
heykeltıraş Burhan Alkar'ın aynı parka adını veren
heykelindeki rölyeflerin yok olmasının ardından
şimdi de İtfaiye (Hergelen) Meydanı'ndaki Otto
Herbert Hajek'in heykeli yıkıldı.

İtfaiye (Hergelen) Meydanı'ndaki Telefoncular
Çarşısı yıkımı sürecinde, Alman heykeltraş Otto
Herbert Hajek'in heykelinin de yıkıldığı tespit
edildi.
Kaybolan Heykeller
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi geçtiğimiz
günlerde İlhan Koman ve Burhan Alkar'ın
eserlerinin kaybolması konusunda sorumluluğu
bulunan yetkililer hakkında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan
Karakuş Candan,
"Seğmenler Parkı Ankara Büyükşehir
Belediyesi'nin görev ve yetkisi alanında
bulunmaktadır. Belediye tarafından güvenlik
işi Anfa güvenlik firmasına ihale
edilmiştir. Heykelin korunmasından sorumlu
Anfa güvenlik firması, görevinin gereklerini
yerine getirmeyerek görevlerini ihmal
etmişlerdir. Görevi kötüye kullanma suçu
işleyenler kamu davası açılması için suç
duyurusunda bulunduk."
şeklinde açıklama yapmıştı.
Candan, heykeltraşlar ve sanatçılarla
birlikte, heykel envanteri çıkartacaklarını ve
heykellerin izlerini süreceklerini belirtti.
TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi
ise yaptığı basın açıklanmasında Otto Herbert
Hajek'in yıkılan, İlhan Koman ve Burhan Kayar'ın
kaybolan eserlerinden yola çıkarak bu ve benzer
olayların Ankara'da ilk kez yaşanmadığını bir
kez daha hatırlattı.
"Hatırlatmak isteriz ki, çalındı
iddiasıyla ortadan kaybolan ve akıbetleri
hakkında hiçbir bilgi alamadığımız benzer
hadiseler geçtiğimiz senelerde de Ankara'da
bir çok kez yaşanmıştır. Dünyaca ünlü
piyanist ve besteci Chopin'in bronz büstü,
AOÇ'deki Tarımcı Atatürk Anıtı'nın
rölyefleri, 21 yıl önce Yüksel Caddesi'ne
yerleştirilen 'Çiçekçi Kız' ve 'Oturan
Yorgun Amca' heykelinden sonra geçen sene
hepimizin günlük hayatının hafızalarında yer
eden 'Oturan Kadın' heykeli de çalındı
iddiasıyla ortadan kaybolmuştur. Kamusal
mekanlarda halka mal olmuş kentsel kamusal
sanat öğelerimiz, bu örnekler ve daha kim
bilir nicesi akıbetlerini bilmediğimiz bir
şekilde tek tek yok olmaktadır. Eğer böylesi
organize bir suçun varlığı söz konusu ise bu
sorun yıllardır neden çözülmemiştir?
Ankara'nın meydanlarında, parklarında yer
edinmiş neredeyse Başkent ile yaşıt olan 'Su
Perileri' heykeli de benzer bir öyküye
sahiptir. 'Su Perileri' heykelinin son
olarak 90'lı yıllarda bulunduğu Tandoğan
Meydanı'ndan kaldırıldıktan sonra akıbeti
öğrenilememiş, ancak yıllar sonra belediye
depolarında çürümeye bırakıldığı tespit
edilmişti. 16 yıl depoda kaldıktan sonra,
geriye kalabilen parçalarının restorasyonu
yapılarak Cer Modern otoparkında bekçi
kulübesinin yanındaki alana yerleştirilmesi
uygun bulunmuştu. Bu örneklerden ötürü
olayın birinin faili belli iken, kaybolduğu
öne sürülen ve çalınması yeterince zor olan
bu heykellerin yine çeşitli depolarda
bulunup bulunmadığının haklı endişesini
yaşamaktayız."
Seğmenler Parkı İlhan Koman Heykeli (1992)
1986 yılında vefat eden sanatçı İlhan
Koman'ın bir eserinin büyütülüp, Pietrasanta*
ustaları tarafından bronza dökülerek yapılan
heykel, 1992 yılında Seğmenler Parkı'na
konulmuştu.
Ankara Seğmenler Anıtı (1983)**
Anıt, etrafındaki ağaçlık alanlardan dolayı
rahatça görülememesine rağmen halkla iç içedir.
Ankara Valiliği'nin isteği üzerine, Ankaralı
sanatçılar arasında yapılan yarışma sonucu
gerçekleşmiştir. Yarışmayı Burhan Alkar
kazanmıştır. Para konusunda büyük sıkıntılar
yaşanmıştır. Fakat dönemin bahçeler müdürü Metin
Çilay'ın girişimiyle sanatçıya dört ton bronz
hurda verilmiş, buna rağmen kendisi masraf
yaparak anıtı tamamlamıştır. Anıt, seymenlerin
savaş ve barış dönemlerini simgelemektedir.
Şahlanan atın üzerindeki elinde bayrak olan
seymen, savaş dönemlerini; saz çalan ve oynayan
seymen de barış dönemlerini simgelemektedir.
Anıtın ön tarafındaki duvarlarda yine seymenleri
simgeleyen iki rölyef ve Atatürk'le seymenlerin
Dikmen sırtlarında yaptıkları konuşmaları içeren
yazılar vardır.
* Toskana'nın kuzeyinde, Lucca'ya bağlı bir
köy.
** "Heykeltıraş Burhan Alkar'ın Anıt
Eserlerinin Tasarımı ve Kamusal Alan ile
İlişkileri"
Ümit Niyazi Özcan, Tarih Okulu
Dergisi (TOD), Mart 2015, Yıl 8, Sayı XXI, ss.
398-434.
Arkitera, Haber: Emine Merdim
Yılmaz, 13.06.2016
|
ASYA'DA İKİ ARKEOLOJİK KEŞİF!
Kamboçya’da ünlü Angkor Vat tapınağı
yakınlarında ortaçağdan kalma bir kentin
kalıntıları keşfedilirken, Ürdün’de
antik Petra bölgesinde kuma gömülü yeni
bir tarihi eser bulundu
Güneydoğu
Asya ülkesi
Kamboçya'daki ormanlarda
araştırmalarını sürdüren Avustralyalı
bilim insanları, bugüne dek bilinmeyen
ortaçağ kent kalıntılarını ortaya
çıkardı. Kral 2. Suryavarman'ın 1100
yıllarında yaptırdığı ve UNESCO
Dünya Mirası Listesi'nde bulunan
Agkor Vat tapınağı yakınlarında, toprak
altında gömülü olan şehirleri bulmak
için birkaç yıldan beri bir araştırma
yürütülüyordu. Ortaçağ dönemine
yapıldığı belirtilen kentin 900-1400
yılları arasında inşa edildiği
düşünülüyor. 12'inci yüzyılda dünya
genelindeki en büyük imparatorluğa ait
olan şehirlerin bulunduğu keşif, lazer
ışınları kullanılarak gerçekleştirildi.
Çalışmaya katılan Avustralyalı arkeolog
Dr. Damian Evans, "Büyük şehirlerin
antik eserlerle çevreli olduğunu
düşündük. Ama şimdi onları net ve
ayrıntılı bir şekilde görüyoruz. Bazı
yerleri ilk kez gördük ama bazı yerler
için daha önce çok belirsiz fikirlerimiz
vardı" diye konuştu. Keşfin son yılların
en büyük arkeolojik keşiflerinden biri
olduğu belirtiliyor. Ürdün'ün Lut Gölü
ile Akabe Körfezi arasında yer alan
antik Petra kenti yakınlarında ise kuma
gömülü halde yeni bir tarihi eserin
kalıntısı keşfedildi. Yüksek
çözünürlüklü uydu görüntüleri ve
insansız hava aracı kullanılarak
kumların altında bulunan dev yapının
56'ya 49 metre boyutlarında olduğu
ortaya çıktı. Platform, eski kente 900
metre uzaklıkta. Araştırmacılar, yapının
tören amaçlı kullanılmak üzere inşa
edilmiş olabileceğini tahmin ediyor.
Dünya Mirası Listesi'nde bulunan ve 200
yıldan beri araştırmaların yürütüldüğü
bölgede kazı başlatılacak.
Sabah,
13.06.2016
|
TARİHİ KÖPRÜNÜN YERİ MARMARAY İÇİN DEĞİŞTİRİLİYOR

Kadıköy’de Yeldeğirmeni ve Ayrılıkçeşme semtlerini
birbirine bağlayan Uzun Hafız Sokak’taki köprü,
Ayrılıkçeşme-Söğütlüçeşme arasındaki demiryolu
hattındaki çalışmalar kapsamında sökülüyor. Köprünün
Haydarpaşa’ya taşınacağı açıklandı.

Gazete Kadıköy’den Erhan Demirtaş'ın haberine
göre, kazı ve zemin düzeltme çalışmalarının devam
ettiği tren yolunda ise bazı tarihi yapılar taşınmak
zorunda kalıyor.

2 şerit 3 şeride çıkarılıyor
Tamamı eski işçilik yöntemiyle ve kesme taştan
yapılan köprüyü oluşturan taşlar tek tek sökülerek
numaralandırılıyor. Marmaray projesini yürüten
İspanyol OHL şirketi yetkilileri 'Marmaray projesi
tamamlandığında eskiden iki şerit olan hattın üç
şerite çıkacağını, bu nedenle köprünün
kaldırıldığını' açıkladı.
Köprünün fiziksel değişiklikler nedeniyle
sökülmek zorunda olduğunu açıklayan firma
yetkilileri, “Söküm ve taşıma işi Anıtlar Kurulu’nun
kararı ve onayı ile yapılmaktadır. Kurulun
kontrolünde yapılan işlemler sonrasında köprü
orijinal haline sadık kalınarak Haydarpaşa kuşak
hattına (trenlerin çevrildiği noktaya) yeniden inşa
edilecek. Uzun Hafız Sokağı’na ise yine Anıtlar
Kurulu’nun onay verdiği eski köprünün aslına uygun
yeni bir köprü yapılacak” dedi.
T24 Haber, 12.06.2016
|
YÜZ MİLYON YIL ÖNCE!
Amerikalı bilim yazarı Elizabeth Kolbert, “Birkaç
yüzyıllık bir alana baktığınızda birkaç yüz
milyonluk zamana hakim olabilirsiniz” diyor. Türkiye
Kolbert’in ne demek istediğini anlamak için mükemmel
bir yer...
Türkiye’de tarih,
her an kendini biraz da yüzsüzce ülkenin
sakinlerine göstermeyi başarıyor. Ve aslında ne
kadar önemsiz olduğumuzu da hatırlatıyor.
Etkileyici bir sıklıkla, arkeologlar veya birkaç
işçi uzun süre önce yok olmuş bir
imparatorluktan parçalarla çıkageliyor.
Düşünsenize, tüm o eski dünyanın mezarları şimdi
yer yer caddelerin, koca koca resort otellerin
altında. O bulgulara genellikle lokal
gazetelerde, haberlerde rastlıyoruz. Antik
havzalarda, toplu mezarlarda bugün için bile son
derece güzel, dramatik hikayeler yatıyor. Sadece
birkaç ay önce gazeteler, Osmanlı’dan kalma bir
su tesisatından yahut elinde içecekle bir insan
iskeletinin göründüğü bir antik mozaik
bulunduğundan söz ediyordu: Mozaikte “Neşeli ol,
hayatını yaşa” yazdığı iddia edildi; bunun doğru
olup olamayacağı, ne anlama geldiği uzun süre
tartışıldı.
EN ÖNEMLİ
UYGARLIKLARIN EV SAHİBİ
Modern Türkiye
toprakları geçmişte Osmanlı, Roma, Asur gibi
dünyanın en önemli uygarlıklarına ev sahipliği
yapmış ve son derece değerli bir coğrafya.
İstanbul’a ilk gelişimde kendimi Nuh’un gemisini
bulmak umuduyla yollara düşmüş bir grup turistin
arasında bulmuştum. Yolcular tarihten heyecanla
bahsederken bildiğim modern Türkiye’yi düşündüm;
şu gece kulüplerinin, gökdelenlerin, büyük
stadyumların ve korkunç bir trafiğin olduğu yer!
Bu insanlarsa Antakya’dan, Aziz Peter’den,
Nuh’tan ve onun gemisinden söz ediyorlardı...
Gerçekten aynı yerde miydik emin değilim! O
günden beri Türkiye’de yaşadığım tecrübeler,
kafamın içinde birbirinden uzak tüm bu yer ve
zamanlar arasında bağlantılar kurmaya zorluyor
beni.
BİLDİĞİMİZ
TRUVA MI?
Mesela birkaç yıl
önce Bozcaada’yı ziyaret ettiğimde,
otobüslerinin önünde “Truva” yazan bir turist
grubunu gördüğümde çok şaşırmıştım. “Truva mı?
Bildiğimiz Truva yani?” diye sordum bizim
araçtakilere. Daha net bir cevap veremezlerdi:
“Başka hangi Truva olabilir ki?” Gerçekten
Homeros’un İlyada’sının koskoca Truva’sı mı
yani? Hakikaten merak ettim. Arkadaşlarım
gerçeği görmem için ısrar etti ve tur otobüsünü
takibe başladık. Beynim, gözümün gördüğünü de
inkar edemezdi ya! O yüce antik kent, müthiş bir
zarafetle korunmuştu. Hayal gücümü taşlara
vurdum! Evet, öğrenciyken okuduğum tüm o büyük
tapınak ve yapılar... Ve turistlerin bıraktığı
işaretler... Turistleri izlerken aniden böyle
gereksiz bir kalabalığın arasında olduğum ve
böylesine büyük bir yerin yıkıntıları arasında
dolaştığım için suçlu hissettim kendimi. Bir
gün, şimdi yaşadığımız bu koca şehirler de
geleceğin turistlerinin yoklayacağı koca koca
taşlardan ibaret mi olacak?
YÜZ MİLYON
YIL SONRA
Bilimsel olarak,
evet. Amerikalı bilim yazarı Elizabeth
Kolbert’in çok satan “The Sixth Extinction” adlı
kitabında, unutulmaz bir sahneden söz ettiğini
hatırladım. Hikaye şu: Bir statigraf kendini bir
şekilde milyonlarca yıllık tarihi görebildiği
bir jeolojik sitenin içinde bulur. Her katman,
farklı bir zaman dilimini işaret etmektedir.
“Birkaç yüzyıllık bir alana baktığınızda birkaç
yüz milyonluk zamana hakim olabilirsiniz” diyor
Kolbert. Bu, zaman geçtikçe etrafımızdaki her
şeyin nasıl kayalara dönüşeceğinin imasıdır
biraz da. Ya da Kolbert’in daha korkunç ve açık
bir şekilde belirttiği gibi: “Bundan yüz milyon
yıl sonra, insanların harikalar yarattığını
düşündüğümüz her şey; yani tüm o heykeller ve
kütüphaneler, anıtlar, şehirler ve fabrikalar
sigara kağıdından pek de kalın sayılmayacak bir
alana sıkışıp kalacak.” Tabii bunun üzerinde
durmak manasız gelebilir ama yine de günlük
dramlarımıza bu perspektiften bakarak çok da
önemsememek açısından faydalı olabilir. Aslında
bir gazeteyi ya da web sitesini açıp son
gelişmeleri bu antik hikayelerle birlikte
görmenin güzel tarafları da var. Bu, bize uzun
ya da çok uzun vadede tüm olan bitenin pek de
mühim olmadığını hatırlatmanın bir yolu belki
de. Ve muhtemelen, geçenlerde kazıda bulunan o
antik mozaik de bize sadece mutlu olmamızı ve
hayatımızı yaşamamızı hatırlatmak için oradaydı.
Habertürk, 12.06.2016
|
URLA SANAT SOKAĞI'NDA TARİHİ SU KEMERİ BULUNDU
İzmir'in Urla
İlçesi'nde, asfalt sökümü
çalışmaları sırasında tarihi su kemeri bulundu.
Sanat Sokağı'nda restorasyon projeleri kapsamında
yapılan asfalt sökümü sırasında, tarihi su kemeri
ortaya çıktı. Su kemerinin etrafında güvenlik önlemi
alındıktan sonra, sokak araç trafiğine kapatıldı.
İzmir Rölöve ve Anıtlar Bölge Müdürü Cemil
Karabayram'ın da aralarında olduğu heyet, Zafer
Caddesi ile Uzun Sokağı'nın kesiştiği noktada, çok
iyi korunduğu belirtilen, tuğla örgülü su kemerini
inceledi. Yetkililer, bin yıl önceye
tarihlendirilebilecek su kemerinin, gerekli
çalışmaların yapılmasının ardından, ışıklandırılıp
ziyarete açılabileceğini kaydetti.
Sabah,
12.06.2016 |
 |
ARSUZ'UN TARİHİNE IŞIK TUTAN KAZI
Antik dönemin
bir liman kenti olan Arsuz, Meryem Ana’nın yıkandığı
varsayılan Seydi’siyle, Cleopatra’nın gemilerinin
yanaştığı limanıyla, kral mezarlarıyla bilinen bir
ilçe.
Yörede gerçekleştirilen kazılarda ortaya çıkarılan heykeller, kolonlar, lahitler, mezar taşları ve seramik parçaları da bu gerçeği kanıtlıyor. Son üç ayda yapılan kazılardaysa 6. Yüz Yıla ait Kutsal Havariler Kilisesi gün yüzüne çıkarıldı.
Hatay Müze Müdürlüğü’nün Arsuz’da ilk kez gerçekleştirdiği bilimsel arkeolojik kazıda tamamen toprak altında kalan Geç Roma dönemine ait Kurtsal Havariler Kilisesi gün yüzüne çıkarıldı.
Bir çok medeniyete beşiklik eden Arsuz’un geçmişine ışık tutacak olan Arpaçiftlik mahallesindeki kazı çalışmasını belediye meclis üyeleri ile birlikte inceleyerek arkeologlardan bilgi alan Arsuz Belediye Başkanı Nazım Çulha, üç ay gibi kısa bir sürede yapılan kazı çalışmasından 6. yüzyıla ait olduğu belirtilen kilisenin yanı sıra mozaikler, kaya mezarları ve iskelet kalıntılarının da otaya çıkarıldığını söyledi.
TOPRAKTAN TARİH FIŞKIRIYOR
Arkeoloji kazı ekibinin titiz bir şekilde sürdürdüğü çalışmalarda keşfettiği kilisenin adının Kutsal havariler kilisesi olduğunu söyleyen Arsuz Belediyesi Başkanı Nazım Çulha, “Kazı çalışmaları tam olarak tamamlandığında burası Arsuz için inanılmaz bir merkez olacak. 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı ilan edilen bölgede yapılan kazı çalışmalarında bulunan Latince yazılarda kilisenin adının Kutsal Havariler Kilisesi olduğu açıkça yazıyor. İstanbul Üniversitesinden yazıtların çevirisi alındı, ancak diğer üniversitelerden gelecek diğer yorumlarla kilise hakkında daha detaylı bilgilere ulaşılacak. Elde edilen bilgiler ışığında, gün yüzüne çıkarılan ve üzerinde ‘Adam’ yazan insan figürü mozaiği hakkında henüz net bir bilgi olmazsa da hayvan figürlerinin Roma döneminin yansıması olduğu ve cennet tasviri olarak adlandırıldığını öğrendik. Kilisenin iki büyük kanatlı ana giriş kapısının yeri sus sistemini gösteren kanalları ve vaftiz havuzu olduğu tahmin edilen bir çukur keşfedilse de henüz kilisenin ölçeği ve büyüklüğü tam olarak belirlenmiş değil” dedi.

LAZER TARAMA YAPILACAK
Kazıların her yıl geliştirilerek devam edeceğini ve önümüzdeki yıl Arsuz’da ilk kez ileriye dönük kazı çalışmalarında kullanılan lazer taraması uygulamasının yapılacağını ifade eden Çulha, 1. Derece Sit bölgesi olması dolayısıyla ilçede daha pek çok tarihi kalıntının bulunacağına inandığını söyledi.
Kutsal Havariler Kilisesi’nin Arsuz’da var olan turizm potansiyeline büyük katkı da sağlayacağını ifade eden Arsuz Belediye Başkanı Nazım Çulha, “Kazı çalışmasında gün yüzüne çıkarılan tarihi eserlerin turizme kazandırılması, korunması ve geleceğe aktarılması için belediye olarak tüm imkanlarımızı seferber edeceğiz. İlçemizde gün yüzüne çıkarılan Kutsal Havariler Kilisesi ile bugün 14 yüz yıl geçmişe gittik.
Bu muhteşem eserlerin korunması ve nesilden nesile aktarılması konusunda herkesin büyük bir hassasiyet göstermesi ve bu tarihi eserlerin sahiplenilmesi gerekiyor.
Arsuz’da daha önce Meryem Ana’nın yıkandığı havuzun bulunduğu “Seydi” gibi, Kutsal Havariler Kilisesi’nin de inanç turizmine önemli katkıları olacağını düşünüyorum” dedi.
Evrensel, Haber: Halil İmrek, 11.06.2016
|
MİMARLAR: ANKARA GARI TEHDİT ALTINDA
Mimarlar
Odası Ankara Şubesi yetkilileri, Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demiryolları’nın (TCDD) ana statüsünün
değiştirilmesiyle birlikte, Ankara Garı dahil bütün
TCDD yapılarının ve arazilerinin tehdit altında
olduğunu belirtti.
4 Haziran’da Resmi Gazete’de
yayınlanan TCDD’nin ana statüsünün değiştirilmesi
kararını değerlendiren Şube Başkanı Tezcan Karakuş
Candan, “TCDD tamamen şirketleşiyor” dedi. Candan
açıklamasını şöyle sürdürdü:
Ulusal
bağımsızlığımızın garantörü
“Ana statünün değiştirilmesiyle yönetim yapısı da
değişiyor. TCDD, mal varlıkları satma kiralama gibi
süreçlerle karşı karşıya kalıyor. Devlet bütün bu
süreçlerden elini çekerek kontroller gibi bir yapıya
bürünüyor. TCDD tamamen şirketleşiyor. TCDD’nin çok
inanılmaz toprak ve mal varlığı var. Hem istasyon
binaları hem demiryolunun geçtiği her bir arazi
TCDD’nin önemli bir mal varlığı ve ulusal
bağımsızlığın garantörü.
Kötü noktalar gelecektir
Savaş döneminde afet döneminde en önemli ulaşım
ağıdır TCDD. Bundan vazgeçerseniz bağımsızlığından
vazgeçmişsiniz demektir. Bunu şirketleştirip
özelleştirirseniz, parası olan şirketlerin
demiryolları olmaya başlar ki bunlar geleceğimizin
bağımsızlık ve bulunduğumuz bağımlılıkla ilgili
süreçlerde kötü noktalara gidecektir. Demiryolları
bütün ülkelerde en önemli ulusal değerlerdir.”
Candan YHT Gar inşaatı dolayısıyla geçtiğimiz
günlerde Celal Bayar Bulvarı’nda kesilen ağaçlarla
ilgili olarak da suç duyurusunda bulunduklarını
kaydetti.
Yapı, 11.06.2016
|
OSMANLI'YA BETON
Sultan 3'üncü Murad’ın annesi Nurbanu Valide
Sultan tarafından 1570-1579 yılları arasında
Mimar Sinan’a yaptırılan
Atik Valide Külliyesi’nin tekke bölümünün
yanına betondan bina inşa ediliyor.
İstanbul
Üsküdar’daki
Mimar Sinan’a ait 450 yıllık
Atik Valide Külliyesi’nin dibine beton
atılarak öğrenci yurdu inşa ediliyor. Yeni
inşaatın kalıpları tarihi binanın duvarlarına
yaslandı. İnşaat tabelasında 16.11.2013
tarihinde Koruma Kurulu’ndan izin alındığı
gösteriliyor.
İstanbul Vakıflar 2'nci Bölge Müdürlüğü
işveren olarak görülürken, yüklenici firma
olarak da Atik Valid İlim ve Hizmet Vakfı'nın
ismi geçiyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü
tarafından 1 milyon 216 bin 800 liraya
restorasyon adı altında ihale edilen inşaat 2
kat bodrum ve üstü 2.5 kat olacak.
KAÇAK KURAN KURSUYDU
Vakıflar
Genel Müdürlüğü ihale ekspertiz raporuna göre bu
alanda daha önce kaçak Kuran kursu varmış.
Tarihi binaya bitişik yükselen inşaat projesine
göre ikinci bodrum katında sığınak, mescit,
depolar ve çamaşırhane yer alıyor. Birinci
bodrum katında kazan dairesi, yemekhane,
toplantı odası, tuvaletler bulunuyor. Zemin
katta
yurt müdürü ve idareci odaları bulunurken, 1
ve 2'nci katta yatak odaları, etütlük, belletmen
odası duş ve lavabo bölümleri görülüyor. Çatı
arasında ise toplantı odası, yatak odaları,
mutfak ve duşlar bulunuyor.
Zemin
büyüklüğü 459 metrekare olan arsaya yaklaşık 4
emsalle 1.872 metrekare kapalı alan inşa
ediliyor. Bodrum katları emsal dışında tutuldu.
Tarihi binanın duvarlarına yaslanan kalıplar
görenleri hayrete düşürüyor. Yaklaşık 6 metre
hafriyat yapılarak beton temel atıldı. 2863
sayılı Kültür Varlıklarını Koruma Yasası’na göre
tescilli binalara bitişik ve daha yüksek boyutta
bina yapılamıyor.
ŞİFAHANEYİ
RESTORE ETMİŞLERDİ
Aralık ayı
başında
Mimar Sinan’ın bilinen
son yapıtı Atik Valide Külliyesi’nin
şifahanesi restorasyon adı altında camla
kaplanmıştı. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’ne
devredilen yapıyla ilgili yeni bir düzenleme
yapılmamış, tarihi bina restorasyon rezaleti ile
karşı karşıya kalmıştı.
İNŞAATA
TEPKİ
Görgüsüzlük
nereden geliyor
Prof.Dr. İlber
Ortaylı (Galatasaray
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi):
‘‘450 yıllık Atik Valide Külliyesi’nin dibine
apartman yapılmasına nasıl izin verilir, bu
görgüsüzlük nereden geliyor? Böyle restorasyon
olur mu? Mimar Sinan’a da saygıları kalmadı. O
eserin etrafı boş olmalı. Külliyenin uzağındaki
binaların bile boyu daha alçakta yapılmalı.
Eserin silueti etkilenmemeli. Büyük rezalet.’’
Mimar Sinan'a
hakaret
Prof.Dr. Gül Akdeniz (Yıldız
Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı Başkanı): ‘‘Tescilli yapının çevresine bile yapamazsınız. Dibini kazıp beton atmak kabul edilemez bir durum. Mimar Sinan’a hakaret. Daha önce de cam cephe koyarak gelenekleri bozmuşlardı. Bizleri kurullardan uzaklaştırdılar. Çünkü bu projelere onay vermiyorduk. Diplomalı adamlar rezaleti bunun adı. Türk toplumu her kesimiyle tarihe ve tarihi
eserlere önem vermiyor. Gerçek bu."
Çevre
Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı
Başkanı Prof.Dr. Metin Sözen de kamuya verilen
izinlerle ilgili resmi süreci başlattıklarını
söyledi.
Hürriyet, Haber: Ömer Erbil,
10.06.2016
******
İLBER ORTAYLI'DAN
ÇOK SERT TEPKİ: GÖRGÜSÜZLÜK, BÜYÜK REZALET!
İstanbul
Üsküdar’daki Mimar Sinan’a ait 450 yıllık Atik
Valide Külliyesi’nin dibine beton atılarak
öğrenci yurdu inşa ediliyor. Yeni inşaatın
kalıpları tarihi binanın duvarlarına yaslandı.
İnşaat tabelasında 16.11.2013 tarihinde Koruma
Kurulu’ndan izin alındığı gösteriliyor. İstanbul
Vakıflar 2'nci Bölge Müdürlüğü işveren olarak
görülürken, yüklenici firma olarak da Atik Valid
İlim ve Hizmet Vakfı'nın ismi geçiyor. Vakıflar
Genel Müdürlüğü tarafından 1 milyon 216 bin 800
liraya restorasyon adı altında ihale edilen
inşaat 2 kat bodrum ve üstü 2.5 kat olacak.
İstanbul'daki bu
tarih katliamına Galatasaray Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. İlber
Ortaylı'dan çok sert tepki geldi. Hürriyet
gazetesinden Ömer Erbil'e konuşan Ortaylı,
"450 yıllık Atik Valide Külliyesi’nin dibine
apartman yapılmasına nasıl izin verilir, bu
görgüsüzlük nereden geliyor? Böyle restorasyon
olur mu?" diye sordu, "Mimar
Sinan’a da saygıları kalmadı. O eserin etrafı
boş olmalı. Külliyenin uzağındaki binaların bile
boyu daha alçakta yapılmalı. Eserin silueti
etkilenmemeli. Büyük rezalet"
ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet, 11.06.2016
|
AZİZ MERCURIUS TURİZME AÇILIYOR

Kapadokya'da turizme açılması amacıyla başlatılan
çalışmaların tamamlandığı Aziz Mercurius yer altı
şehri, kilisesi, toplu mezarı ve sürgü taşlarıyla
dikkati çekiyor.
 
 
 
 
 
Aksaray Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Doğan,
yaptığı açıklamada, Hasandağı ve
Erciyes arasındaki bölgede çok sayıda yer altı
şehri bulunduğunu,
Aksaray'da ise tescilli yer altı şehri sayısının
20'nin üzerinde olduğunu söyledi.
Saratlı beldesindeki Kırkgöz yer altı şehrinin,
Kapadokya'da yabancı turistlerin en fazla ilgi
gösterdiği mekanlardan biri olduğunu belirten Doğan,
"Yılda ortalama 170 bin turistin ziyaret ettiği
Kırkgöz yer altı şehrinde yoğunluk yaşanıyor. Bu
nedenle beldedeki ikinci yer altı şehri olan Aziz
Mercurius'u turizme açmak için çalışma yaptık" dedi.
7 KATLI YER ALTI ŞEHRİNİN 4 KATI
TEMİZLENDİ
Çalışmaların 2011 sonunda başladığını ifade eden
Doğan, "İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Aksaray Müze
Müdürlüğü ve Saratlı Belediyesi'nin birlikte yaptığı
çalışmalar neticesinde, 7 katlı yer altı şehrinin 4
katının temizlik, düzenleme ve aydınlatma sistemi
tamamlandı. 2016 yılı itibarıyla yer altı şehrimiz
ziyarete hazır hale getirildi" diye konuştu.
Doğan, Aziz Mercurius'un Kapadokya'daki diğer yer
altı şehirlerinden kilise ve güvenlik sistemiyle
farklı özelliklere sahip olduğuna dikkati çekerek,
şöyle devam etti:
Burası, çok teferruatlı ve fonksiyonel bir yer
altı şehri. Uzun süre çok kalabalık grupların
yaşayabileceği şekilde dizayn edilmiş büyük bir yer.
Bölgedeki diğer yer altı şehirleriyle farklarından
birisi, içerisinde kilisenin olması.
Kilisenin tabanında kaya oyma toplu mezar
bulunuyor. Tahıl ambarları, havalandırma sistemleri,
tuvalet sistemi ve su kuyusu dikkati çekiyor. Yer
altı şehirleri genellikle güvenlidir.
Bu nedenle ayrıca bir güvenlik tedbiri bulunmaz.
Ancak bu yer altı şehrinde güvenlik amacıyla her
koridorda her odada bir sürgü kapı sisteminin
olduğunu görüyoruz. Geçişlerde güvenliğe çok dikkat
edilmiş ve aşırı güvenlik tedbiri alınmış.
Yer altı şehrinin güvenli ve kolay gezilebilecek
özellikte olduğuna işaret eden Doğan, sözlerini
şöyle sürdürdü: "Burası Kapadokya'ya gelen
turistlerin yol güzergahında bulunuyor. Turistler
çok seri bir şekilde burayı gezerek, Kapadokya'daki
diğer alanlara daha fazla zaman ayırabilecek.
Yer altı şehri, uzun ve kısa yürüyüş yolu ile iki
ayrı gezi alternatifi sunuyor. Ayrıca acil çıkışı
bulunuyor.
Kapadokya'nın çok özellikli yer altı
şehirlerinden biri olan Aziz Mercurius, tur
acentelerinden de tam not aldı. Yer altı şehrimizi
ziyaret edenler olumlu görüş bildirdi ve buradan
memnuniyetle ayrıldı."
HEDEF 500 BİN TURİST
Saratlı Belediye Başkanı Nedim Uğuz da 2009
yılında 17 bin turistin geldiği Kırkgöz yer altı
şehrini, 2014'te 178 bin turistin ziyaret ettiğini
dile getirdi.
Kırkgöz'un, artan ziyaretçi yoğunluğunu
kaldırmadığını aktaran Uğuz, şunları kaydetti: "Turist sayısı sürekli artıyor.
Sabah ve akşam saatlerinde yer altı şehrinde
büyük yoğunluk yaşanıyor. Yoğunluk üzerine Aziz
Mercurius yer altı şehrini de ikinci ziyaret alanı
olarak turizme hazır hale getirdik. Burası, bölgenin
en büyük yer altı şehirlerinden biri. Kilisesi,
Hristiyanlığın yasak olduğu milattan sonra 250'li
yıllarda Aziz Mercurius döneminde kullanılmıştır.
Beldemizin büyük bölümünde yer altı şehirleri var.
Biz burada kısmi bir çalışma yaptık. Bu
çalışmalarda, içinde kilisesi bulunan, 'Develi Dam'
dediğimiz ziyaret yeri olan, 35'in üzerinde sürgü
taşının olduğu bu mekanı turizme kazandırdık.
Hedefimiz, Kırkgöz ve Aziz Mercurius yer altı
şehirlerinin 500 bin turist tarafından ziyaret
edilmesini sağlamak. Beldemiz, Kapadokya turizmi
açısından daha da önemli bir konuma ulaşacak."
Milliyet, 10.06.2016
******
NEVŞEHİR'DEKİ DEV YERALTI ŞEHİR BBC'DE
TANITILACAK
Nevşehir’de 2014’te tesadüfen ortaya çıkan devasa
yeraltı şehri BBC World’teki Travel Show adlı
programla dünyaya tanıtılacak.
Cihan Haber
Ajansı’nın (CHA) haberine göre, BBC World
ekibi, Travel Show isimli program için 2014 yılında
TOKİ’nin kentsel dönüşüm projesi sırasında
keşfedilen dünyanın en büyük yeraltı şehir
yerleşiminin bulunduğu bölgede çekimler yaptı.
BBC World ekibi,
Michael London’un yapımcılığını
yaptığı “Travel Show” isimli programın Temmuz ayı
ortalarında yayınlanacak bölümü için Nevşehir’e
geldi. Henry Golding sunuculuğunda yaklaşık 400 bin
metrekarelik bir alana yayılan dünyanın bilinen en
büyük yeraltı şehir yerleşiminde, yaklaşık 7 saat
çekim yapıldı.
Kent merkezinde yer alan ve
üçüncü derece arkeolojik sit alanı ilan edilen
Nevşehir Kalesi çevresindeki 11 mahalleyi içine alan
alandaki kazı çalışmaları devam ediyor. Çalışmalarda
son olarak bir kilise ve freskleri bulunmuştu.
Bulunan devasa
yeraltı şehri, Türkiye’de olduğu kadar dünyada da
yankı uyandırmıştı ancak ne yazık ki yetkililer
tarafından 3. Dereceden arkeolojik sit alanı ilan
edilmiş ve butik otele dönüştürme kararı alınmıştı.
Temizlik çalışmalarının tamamlanmasının ardından
yeraltı şehrinin bir bölümünün 2018 yılı sonlarında
turizme açılması hedefleniyor.
Başlatılan temizleme
çalışmalarında bugüne kadar Roma, Bizans, Selçuklu
ve Osmanlı dönemine ait çok sayıda dini, askeri ve
sivil mimarlık değerlerinin ortaya çıkartıldı.
Travel Show adlı
programın Nevşehir bölümü Temmuz ayı ortalarında BBC
World kanalında yayınlanacak.
T24, 11.06.2016
|
IŞİD 3 BİN YILLIK ESERİ HAVAYA UÇURDU
IŞİD militanları 3 bin yıllık bir tapınağı, Kuzey
Irak’taki Süryani kenti Nimrud’da havaya uçurdu.
Birleşmiş Milletler yayınladığı açıklamada, uydu
görüntülerinin Nabu Tapınağı’nın girişinde büyük bir
hasar gösterdiğini kaydetti.
Nimrud, 13. yüzyıldan kalma bir Süryani kenti ve
Musul’un 30 km güneyinde bulunuyor. IŞİD, Musul’un
kontrolünü Haziran 2014’te ele geçirmişti.IŞİD’in
yayınladığı görüntülerin tarihi belli değil, Reuters
haber ajansı da gerçekliğini doğrulayamıyor.
Görüntülerde, buldozerlerin, Musul’daki tarihi
Nineveh kent duvarı olan Nergal Kapısı’nı yerle bir
edişleri de görülüyor.
Videoda sakallı bir adam yıkımın amacının
Müslümanlar’ın puta tapmasını önlemek olarak
açıklıyor.
Örgüt, İslam öncesi bütün kültür
varlıklarını,kendisinin radikal Sünni İslam
anlayışına karşı görüyor.
IŞİD, Kuzey Irak’ta Süryani ve Roma döneminden
kalma eserleri yok etmenin yanısıra, Suriye’nin
Palmira kentindeki tapınaklara da zarar verdi.
Örgütün insan eliyle yapılan eserleri satarak da
gelir elde ettiği düşünülüyor.
Arkeologlar, IŞİD’in son iki yıl boyunca, sayısız
tarihi alana zarar verdiğini, zararın tahmin
edilemeyecek ölçüde olduğunu belirtiyorlar.
Amerika'nın Sesi, 09.06.2016
|
'KÜÇÜK VENEDİK' KÜLTÜR TURİZMİNE KAZANDIRILACAK
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Arkeoloji
Bölümü tarafından yürütülen arkeolojik çalışmalarla,
"Küçük Venedik" olarak
nitelendirilen Nilüfür İlçesi'ndeki Gölyazı
Mahallesi, kültür turizmine kazandırılacak.
UÜ'den yapılan
açıklamaya göre, Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Tevfik
Yücedoğru ile Genel Sekreter Prof.Dr. İsmail
Sağlam, üniversite öncülüğünde ve Arkeoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mustafa Şahin'in
danışmanlığında Gölyazı'da yürütülen arkeolojik
çalışma bölgelerini ziyaret etti.
Ziyaretçilere bölge ve
çalışmalar hakkında açıklamalarda bulunan Şahin, üç
tarafı sularla çevrili Gölyazı'nın doğası ve tarihi
eserleriyle çok önemli bir yer olduğunu söyledi.
2016 yılı
çalışmalarının antik kente de ismini veren
Apollon'un tapınağının bulunduğu Uluabat Gölü'ndeki
Kız Ada üzerinde başladığını dile getiren Şahin,
şöyle devam etti: "Kıyıdan 1 kilometre
açıkta yer alan ada üzerinde Apollon'a ait bir
mabedin bulunduğu bilinmektedir. Kalıntıların ilk
çizimleri 1800'lü yıllarda burayı ziyaret eden
Fransız gezginler M.P. Le Bas ve S. Reinach
tarafından yapılmıştır. Bunun dışında tapınak ve
kutsal alanla ilgili günümüze ulaşan herhangi bir
bilgi ve belge bulunmamaktadır. Günümüze kadar yoğun
bitki örtüsü altında kalan ada, tarihinde ilk defa
Arkeoloji Bölümü tarafından geliştirilen projeyle
kapsamlı bir şekilde otlardan temizlenmeye
başlamıştır. Ot temizliğinden sonra, çevre
düzenlemesi yapılarak adanın kültür turizmine
kazandırılması hedeflenmektedir."
Anadolu Ajansı,
Haber: Cem Şan, 09.06.2016
|
AEÜ, DEFİNECİLERİN KAÇAK KAZI YAPTIĞI ALANDA
ÇALIŞMALARA BAŞLADI
Kırşehir'de definecilerin kaçak kazı yaptığı
Karıncalı
Köyü'ndeki birinci derece sit
alanında,
Ahi Evran Üniversitesi (AEÜ) Antropoloji
bölümü tarafından çalışmalara başlandı.
Kırşehir'de definecilerin kaçak kazı yaptığı
Karıncalı
Köyü'ndeki birinci derece sit
alanında, AEÜ Antropoloji bölümü tarafından
nekropol (mezar) 'kurtarma kazısı' başlatıldı.
Kültür ve Turizm Bakanlığından alınan izin ve
sağlanan kaynak ile 1 Haziran 2016 tarihinde
başlayan kazı çalışmaları
Kırşehir Müze Müdürlüğü Başkanlığında AEÜ
Anropoloji bölümü bilimsel danışmalığında
yaklaşık 45 gün devam edecek. Yapılan
araştırmalar sonucunda Doğu
Roma (Bizans) dönemine ait bir mezar alanı
olduğu tespit edilen kazı çalışmaları, AEÜ
Antropoloji bölümü öğretim üyeleri ve
Antropoloji bölümünden 15 öğrenci tarafından
yürütülüyor.
Şubat ayında merkeze bağlı
Göllü ve
Karıncalı köylerinde, Doğu
Roma (Bizans) dönemine ait olduğu tespit
edilen nekropol alanında, kaçak kazı yaptıkları
belirlenen 7 kişi
jandarma tarafından yapılan operasyonla
gözaltına alınmıştı. Birinci derece sit alanı
bölgede ele geçirilen tarihi eserler ise
Kırşehir Müze
Müdürlüğü'ne teslim edilmişti.
haberler.com, 08.06.2016
|
BODRUM'DA BULUNAN NEKROPOL ALANI GENİŞLİYOR
Muğla’nın
Bodrum İlçesi Göktepe mevkiinde bulunan tarihi
kaya mezarlarına yenileri eklendi.
Bodrum Sualtı
ve
Arkeoloji Müzesi ekipleri tarafından 2015 Aralık
ayında kurtarma kazılarının sonlandığı Göktepe
mevkinde, Muğla Kültür Varlıkları Koruma
Müdürlüğü'nün talimatı ile bölgede bulunan inşaata
giden yolda yeniden başlatılan sondaj
çalışmalarında, yeni tarihi kaya mezarları bulundu.
Lüks villaların yapımı için açılan yolda bulunan
kaya mezarlarının bir çoğunun büyük hasar gördüğü,
bazılarının ise neredeyse tamamen yok olmak üzere
olduğu dikkatlerden kaçmazken, yapılan çalışmalar
sırasında tarihi mezarların görüldüğü ancak, yol
yapmak için üzerlerinin toprak ile örtüldüğü iddia
edildi.
Antik Halikarnassos’un nekropol alanı
içinde bulunduğu anlaşılan bölgede 2015 Aralık
ayında çalışmalar tamamlanmıştı. Uzmanlar
tarafından, Göktepe mevkiindeki kurtarma kazılarında
toplam 59 tane mezar gün yüzüne çıkarılırken,
mezarların her biri numaralandırılmıştı. Geçtiğimiz
günlerde Muğla Kültür Varlıkları Koruma Müdürlüğü'nün
talimatı ile bölgede yeniden sondaj çalışmaları
başlatıldı ve lüks villalara giden yolun altından
da, bir çoğu büyük ölçüde hasar görmüş tarihi kaya
mezarları bulundu.
Bölgede daha önceden
çalışmalarını tamamlayan Bodrum Sualtı Arkeoloji
Müzesi ekipleri, hazırladıkları sonuç raporunu
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne
göndermişti. Yeni başlayan sondaj çalışmalarının
ardından tarihi mezar sayısının rakamı iyice
artarken, kesin mezar sayısının, ekiplerin
çalışmasının bitmesinin ardından belirleneceği ve
Muğla Kültür Varlıkları Koruma Müdürlüğü tarafından
incelenen rapor doğrultusunda, Göktepe’nin kaderi de
belli olmuş olacak.
LÜKS VİLLALARIN PİS SUYUDA
DOĞAYA AKIYOR
Öte yandan bölgede bulunan lüks
villa inşaatından geldiği iddia edilen bir borudan
da, doğaya pis suların aktığı görülürken, pis suyun
aktığı bölgede de yosunlaşma olduğu dikkatlerden
kaçmıyor. Pis suyun aktığı bölgede sinekler yoğun
şekilde bulunurken, akan pis suyun fosseptik mi,
yoksa başka bir pis su olup olmadığı ise bilinmiyor.
 
 
 
Milliyet, 06.06.2016 |
BİZANS DÖNEMİNE AİT MEZAR TAŞI KAZIYLA ORTAYA
ÇIKARILDI
Konya’nın Beyşehir
İlçesi'nde, dere yatağında bir
kısmı gömülü vaziyette bulunan üzerinde kabartma haç
işareti olan yaklaşık 400 kilo ağırlığındaki
Bizans dönemine ait olduğu sanılan mezar taşı
yapılan kazı çalışmasının ardından ortaya çıkarıldı.

Beyşehir’e bağlı Bademli Mahallesi’ndeki bahçe
evinin altında bulunan dere yatağında, üzerinde
kabartma haç işareti bulunan büyük bölümü toprağın
altında kalan büyük bir taşın olduğunu fark eden
İsmail Öğütçü, durumu Beyşehir Kaymakamlığı’na
bildirdi. Beyşehir Kaymakamlığı’nın harekete geçerek
Müzeler Müdürlüğü’nü bilgilendirmesi üzerine dere
yatağında
Jandarma ve arkeologlar nezaretinde kazı
gerçekleştirildi. Beyşehir Belediyesi ekiplerinin de
bir kepçe vasıtasıyla destek verdiği kazı
çalışmaları sonrasında mezar taşı ile birlikte 3
delikli bir
Çeşme taşı da ortaya çıkarıldı. Bizans dönemine
ait olduğu sanılan tarihi taşlar, incelenmek üzere
Müze Müdürlüğü yetkililerine teslim edildi.
Tarihi taşları bulan İsmail Öğütçü, yaptığı
açıklamada, dere yatağı üzerinde fark ettiği mezar
taşının dağdan gelen suların dere yatağını
aşındırması sonucu ortaya çıktığına dikkati çekerek,
“Taşımalı bir taş değil burada dere yatağının
aşınmasıyla ortaya çıkıyor. Ağırlığı ise 300 kilonun
üzerinde. 2 bin yıllık olduğu tahmin ediliyor. Taşın
1,80 santim boyu var, jandarma 70 santim olarak
ölçtü, geri kalanı toprağa gömülüydü. Bu bölgede
böyle bir taş hiç yok. Fark edince Kaymakam beyi
aradım, sağ olsun o da ilgilendi ve müzeler
Müdürlüğü'ne bilgi verdi. Geldiler burada jandarma
nezaretinde Belediyenin iş makinesi ile bir kazı
çalışması yapıldı. Sanıyorum, bu taşların buradan
çıkarılmasının ardından araştırmanın genişletilerek
daha detaylı bir kazı çalışması daha olacak” dedi.
Milliyet, 03.06.2016 |
ENEZ VE SİNANKÖY KAZILARI TRAKYA'NIN GEÇMİŞİNE IŞIK
TUTUYOR

Edirne'de gerçekleştirilen
Enez ve Sinanköy arkeolojik kazılarında bölgeye ait
zenginlikler gün yüzüne çıkıyor.
İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Emekli Öğretim
Üyesi ve Enez Kazı Başkanı Prof.Dr. Sait Başaran,
Balkan Kongre Merkezinde düzenlenen 38. Uluslararası
Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumunda yaptığı
sunumda arkeolojik çalışmaların bölgenin
zenginliklerinin ortaya çıkardığını belirtti.
Başaran, Enez’in iki
limanlı bir kent olduğunu ve Balkanlar'ı Anadolu ve
Ege’ye bağlayan kara, deniz ve nehir yollarının
kesiştikleri zorunlu geçiş yolu üzerinde kurulduğunu
anlattı.
Prof.Dr. Başaran, su
terazisi nekropolisinden çıkarılan mezarların
bölgenin bir lahit merkezi olduğu görüşünü
desteklediğini, ayrıca kazılarda elde edilen
bulgularda bölgede tekstil yapıldığına dair
kanıtların ortaya çıktığını ifade etti.
Anadolu
Ajansı, Haber: Arif Aslan, 25.05.2016
|
5 - 11 Haziran 2016
|
ABDURRAHMAN DEDE
TÜRBESİ'NDE RESTORASYON

Kale Eteği, Kızılkoyun
projelerinin yanı sıra tarihi bölgelerdeve hanlarda
yaptığı restore uygulamaları ile Şanlıurfa'yı
turizmde hak ettiği yere ulaştırmayı hedefleyen
Büyükşehir Belediyesi, vatandaşların takdirini
topluyor.
Abdurrahman Dede Camii ve
türbesinde restore çalışmalarına başlayan Büyükşehir
Belediyesi, Röleve, restitüsyon ve çevre düzenleme
projelerinin de hazırlandığı Aburrahman Dede
Camiindeki çalışmalar titizlikle yürütülürken, yapı
dokusuna uygun bir şekilde tekrar hizmete sunacak
Yaşanan yoğun ziyaretçi
akımı nedeniyle Ramazan ayı içerisinde çalışmaların
ertelendiği Abdurrahman Dede Camii ve Türbesinde
restore uygulaması Ramazan ayından sonra kaldığı
yerden devam edecek.
ABDURRAHMAN DEDE CAMİ VE TÜRBESİ
Cami ve türbe
adını makamından alan eski Havaalanı civarındaki
Abdurrahman Dede Mahalesi'nde yer alıyor. Yapının
kesin tarihi net olarak bilinmiyor. Abdurrahman
İbnAvf'ın 580 yılında doğduğuna ve 653 yılında vefat
ettiğine inanılıyor. Abdurrahman İbnAvf, İslam'ı
kabul eden ilk sekiz kişi arasında bulunuyor. İsmi
kendisine Hz. Muhammed (SAV) tarafından verilmiştir.
Gap Gündemi, 09.06.2016 |
TCDD'NİN HARABE
BİNASI CERRAHİ ALETELR MÜZESİ OLUYOR
TCDD’nin
Samsun eski
bakım onarım atölyesi olan ve şimdi atıl durumdaki
harabe bina Cerrahi El Aletleri Müzesi’ne
dönüştürülüyor.
Samsun Valiliği,
Büyükşehir Belediyesi, Samsun İl
sağlık
Müdürlüğü ve MEDİKÜM iş birliği ile Cerrahi El
Aletleri Müzesi’ne dönüştürülecek olan binada Samsun
Valisi
İbrahim Şahin,
Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı
Yusuf Ziya Yılmaz
ve beraberindekiler incelemelerde bulundu.
Müze ile Samsun’un
geçmişten bugüne cerrahi alet üretimindeki geçtiği
aşamaların ziyaretçilere sunulacağını belirten
Samsun Valisi İbrahim Şahin, müzeyi ziyaret
edenlerin cerrahi alet üretiminde bir zaman tüneline
çıkacaklarını belirtti.
YILMAZ:"BU MÜZE İLE SAMSUN YERİNİ
SAĞLAMLAŞTIRACAK"
Samsun Büyükşehir
Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz da, “Samsun’da
cerrahi alet üretimi yapan firmalar şu anda 15 bin
çeşit cerrahi aletin üretimini gerçekleştiriyor.
Şehrimiz cerrahi el aletleri imalatı konusunda
Almanya ve
Pakistan ile
yarışıyor ancak yine de bu konuda fazla bilinirlik
yok. İşte bu müze ile Samsun medikal alet üretiminde
daha fazla bilinir bir kent olacak ve sektördeki
yerini daha fazla sağlamlaştıracak” dedi.
Milliyet, 09.06.2016
|
'HOBBITLER'LE
İLGİLİ YENİ BULGU
İlkel insan türü olan Hobbitlerin 700 bin yıl önce
yaşayan atalarına ait olduğu sanılan fosiller
bulundu.
Nature dergisinde yayınlanan son bulgulara göre, bir
yetişkin ve iki çocuğa ait fosiller, Endonezya'nın
Flores adasında Mata Menge bölgesinde keşfedildi.
Bilim adamları, fosillerin
700 bin yıl öncesine ait olduğunu açıklarken, Mata
Menge'de çok daha eski dönemlerden kalma taş
aletlerin bulunduğu da kaydedildi.
Alt çene kemiği ve dişlerden
oluşan kalıntıların, bölgede ilk kez 2004 yılında
keşfedilen Hobbit fosillerine dikkat çekici biçimde
benzediği ve hakkında çok şey bilinmeyen bu insan
türünün atalarına ait olduğunun sanıldığı ifade
edildi.
Bilim adamları, fosillerin,
Endonezya'nın Flores adasına ilk kez ayak basan
normal ölçülerdeki ilkel insanların, "hızla" Hobbit
biçimini aldığına işaret ettiğini belirtiyor.
Flores adasında 12 yıl
önce uzunluğu bir metre olan ve ilk etapta 12 bin
yıl önce yaşadığı sanılan Hobbitler keşfedilmişti.
Keşif bilim dünyasında büyük yankı uyandırmıştı.
Sonrasında yapılan incelemelerde, Hobbitlerin 50 bin
ila 60 bin yıl önce yaşadıkları ifade edilmişti.
Habertürk, 09.06.2016
|
HERKES BİLİYOR
HERKES SUSUYOR
Konya
Ereğli’de
geç Hitit dönemine ait olduğu ileri sürülen 2700
yıllık stelin (mezar taşının) çıktığı arsanın
sahibi emekli polis memuru Muzaffer Yaramış,
emniyet müdürlüğüne şikayette bulunduğunu ama
kimsenin ilgilenmediğini söylüyor.
Konya'nın Ereğli
İlçesi'nde hemen herkesin dilinde, cep
telefonunda geç Hitit dönemine ait olduğu ileri
sürülen 2 bin 700 yıllık stelin (mezar taşının)
fotoğrafı var. İlçede sağır sultanın bile
duyduğu inşaatın temelinde çıkan eserle ilgili
devletin tüm kademelerine yapılan şikayete
rağmen inşaat bir türlü durdurulmadı.
Eserin çıktığı
iddia
edilen arsanın sahibi Muzaffer Yaramış, Ereğli
Emniyet
Müdürlüğü, Ereğli Belediyesi, müze müdürlüğü,
kaymakamlık dahil her yere müracaat etmiş.
Hürriyet’te
2 Haziran’da çıkan haberden sonra Ereğli
Cumhuriyet
Savcılığı hem Muzaffer Yaramış’ın hem de
kepçe
operatörü Bekir Düzgün’ün ifadesini aldı.
Müteahhit Adem Aksoy’un ise bu hafta başına
kadar ifadesi alınmamıştı.
BU KADAR DELİLE
RAĞMEN
Arsa sahibi Muzaffer Yaramış,
“Eğer eser benim arsamdan çıkmışsa bu devletin
bir hazinesi, derhal müzeye teslim etsinler.
Kepçe operatörü belli, hafriyatı yapan, yaptıran
belli.
Ben eski
polisim bu kadar delille bu eserin bulunamaması
mümkün değil” dedi.
‘SU KUYUSU
KAZDIM’
Şikayetlere rağmen inşaatı
durdurmayan Adem Aksoy, Ereğli’nin en bilinen
müteahhitlerinden. Aksoy kendisine tanınan bu
ihtimamı abartarak Ereğli Müzesi’nden inşaatın
olduğu alanda
define
kazısı izni istedi. Müze, hakkında
kaçak kazı
yapmaktan tutanak olduğunu, savcılığa suç
duyurusunda bulunulduğunu belirterek bu isteğini
reddetti. İddiaları sorduğum Aksoy inşaatın
sahibi Adem Aksoy’dan şöyle bir cevap aldım: “Bu
eseri daha önce hiç görmedim. Oradaki çukur su
kuyusu. Define kazısı yapmak için müsaade
alabilir miyim diye müzeye gittim. Müze müdürü
de ‘Katmanlara ben baktım orada bir şey yok’
deyince vazgeçtim. Herkes söyleyince ben de
inandığım için izin almak istedim. Savcılık
henüz ifademi almadı. Hem sen kimsin ki bana bu
soruları soruyorsun. Sana cevap vermek zorunda
değilim. Eseri benim sattığımı yaz da görelim.”
DEFİNECİ TÜNELİ
Mİ
İnşaatın ortasına 1 metre genişliğinde 5 metre
derinliğinde ve inşaatın altına doğru uzanan 8
metre uzunluğunda bir tünel kazılmış. Cinler
Mahallesi Muhtarı Murat Biler ve arsa sahibi
Muzaffer Yaramış geceleri gizli gizli tünelin
kazıldığını ileri sürüyor. Muhtar “Birkaç defa
gece polise
kaçak kazı yapıldığını ihbar etmeme rağmen gelen
giden olmadı” diyor. Defineci tünelinin
kazıldığı devletin tüm birimlerine bildirildiği
halde inşaat mühürlenmediği gibi kaçak kazı da
devam ediyor.
Hürriyet, 09.06.2016
|
101 YIL SONRA
ORTAYA ÇIKTI! MUSTAFA KEMAL'İN KOMUTASINDAYDI!
Çanakkale Kara Savaşları'nın yaşandığı Gelibolu
Yarımadası'ndaki Kireçtepe Jandarma Şehitliği
yanında, Mustafa Kemal'in komutasındaki 5. Tümen'e
ait karargahın yapılarının kalıntıları 101 yıl sonra
bulunarak, gün yüzüne çıkarıldı.
Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı
Mehmet Gürkan ise, Çanakkale Savaşları ile ilgili
bir karargah yapısının somut olarak ilk kez
saptandığını ve kısa sürede ziyarete açılacağını
söyledi.

Çanakkale Savaşları Gelibolu
Tarihi Alanının kültürel, doğal, milli ve manevi
değerlerinin tanıtılması amacıyla kurulan Alan
Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanının talimatıyla,
Gelibolu Yarımadası'ndaki tüm şehitlikleri, kültür
varlıklarını, milli ve manevi değerleri tespit
ederek, envanterini çıkarıyor.

Bu çalışmalar kapsamında ise
Kireçtepe Jandarma Şehitliği bölgesinde Alan
Başkanlığı bünyesindeki uzmanlar, Şevki Paşa
haritasından da yararlanarak, Mustafa Kemal'in
yaveri olan Arif Bey'in yapmış olduğu çeşmelerden
birinin yerini tespit etti.

Bölgede yapılan bitki örtüsü
temizliği çalışmaları sırasında ise çeşmenin
kalıntılarına ulaşıldı.
Çalışmalar esnasında,
Çanakkale Savaşları'na ait ilk kez bir karargah
yapısının kalıntıları da ortaya çıkarıldı.

Çanakkale Savaşları Gelibolu
Tarihi Alan Başkanı Mehmet Gürkan, Harp
Mecmuası'ndaki fotoğrafından dolayı Kireçtepe'nin en
çok bilinen yer olduğunu belirtirken, bölgede çok
önemli bir kültürel değer tespit ettiklerini
söyledi.

Şehitlik yakınında bulunan
çeşme kalıntılarının yakın çevresinde Çanakkale
Savaşları'nda görev yapmış 5. Tümen'in karargah
yapılarının bulunmuş olmasının çok önemli olduğuna
dikkat çeken Alan Başkanı Mehmet Gürkan şunları
söyledi:
"Karargah yapılarının
kalıntılarının olduğu yaklaşık 1800 metrekarelik
alan tespit ettik."
Bu tespitle, Çanakkale
Savaşlarıyla ilgili bir karargah yapısı ilk kez
somut olarak saptanmıştır."

Bu anlamda çok önemli.
Tespitler yapıldıktan sonra Haziran ayının ilk
günlerinde Koruma Komisyonumuz'un kararıyla karargah
binası kalıntıları ve Arif Bey çeşmesi kalıntısı
korunması gereken kültür varlığı olarak
tescillendi."
İkinci adım olarak belgeleme
çalışması yapıyoruz. Bu belgeleme çalışmalarıyla
beraber röleveleri elde edildikten sonra,
kalıntıların olduğu gibi korunmasına yönelik bir
proje çalışması yürüteceğiz."
"Son olarak çevre düzenlemesi
ve teşhiri yapılarak kalıntıların bulunduğu alan
ziyarete açılacak."
"Bu şekilde savaş
döneminde Mustafa Kemal'in komutası altındaki 5.
Tümen'in karargah binalarının kalıntıları ile Arif
Bey çeşmesinin kalıntıları da, bölgeyi gezen kişiler
tarafından ziyaret edilebilecek ve daha iyi anlatımı
sağlanacak."
Milliyet, 09.06.2016
|
PATERSON KÖŞKÜ GÜN
SAYIYOR
İzmir
Büyükşehir Belediyesi, yıllardır atıl durumda
bulunan 157 yıllık Paterson Köşkü'nü restore
etmek için 13 Haziran Pazartesi günü ihaleye
çıkacak.
Büyükşehir Belediyesi,
kentin önemli sivil mimari örneklerinden biri
olan
Bornova'daki
tarihi Paterson Köşkü'nün restorasyonu için 13
Haziran'da ihaleye çıkıyor. Yıllardır atıl
durumda bulunan 157 yıllık tarihi yapı,
restorasyon çalışmalarının ardından yine
Büyükşehir tarafından kültür amaçlı kullanılmak
üzere Kültür ve
Turizm
Bakanlığı'na devredilecek.
İki yılı aşkın süredir
atıl şekilde duran ve geçen yıl çıkan yangın
nedeniyle zarar gören 1859 yılında inşa edilen
tarihi yapıyla ilgili 13 Haziran'da
gerçekleştirilecek olan ihale, açık usul
yapılacak. İhalenin ardından köşkün restorasyonu
için yer teslimi yapılacak ve çalışmalara
başlanacak. İhale kapsamında yer tesliminden
itibaren Paterson Köşkü'nün restorasyonunun 730
gün içinde tamamlanması öngörülüyor.
KÜLTÜREL
AMAÇLI KULLANILACAK
Paterson
Köşkü'ndeki süreç,
Maliye Bakanlığı
Milli
Emlak Genel
Müdürlüğü'nün 2008 yılında köşkün Büyükşehir
Belediyesi'ne tahsis etmesiyle başladı.
Büyükşehir Belediyesi'nin hazırladığı rölöve,
restitüsyon ve restorasyon projeleri 2011
yılında
İzmir 1
No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulu kararı ile onaylandı. Ancak yapım
ihalesinin ilanı aşamasına gelindiğinde, Kültür
ve Turizm Bakanlığı, Paterson Köşkü'nün
Büyükşehir Belediyesi'ne tahsisine ilişkin
protokolü tek taraflı olarak iptal etti.
Milli Emlak
Genel Müdürlüğü de bunun üzerine köşkün
Büyükşehir Belediyesi'ne tahsisini kaldırdı.
İzmir
Büyükşehir Belediyesi, protokolün iptali
nedeniyle, Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine
dava açtı. İzmir 2. İdare Mahkemesi'nin 30 Ocak
2014 tarihli kararıyla, protokolün iptaline
yönelik işlemin iptaline karar verildi.
İzmir Büyükşehir
Belediyesi,
Bornova'daki
tarihi Paterson Köşkü'nü restore etmek için
sürdürdüğü ısrarlı girişimlerin sonucunda,
Kültür ve Turizm Bakanlığı köşk için yeni bir
protokol hazırlayarak Belediye'ye iletti.
Paterson Köşkü'nün Büyükşehir Belediyesi
tarafından restore edilmesi amacı ile hazırlanan
protokol, Büyükşehir Meclisi'nin 13 Ocak 2016
tarihli kararıyla onaylanıp ilgili kurumlar
tarafından imzalanarak 16 Şubat 2016 tarihinde
yürürlüğe girdi.

38 ODALI KÖŞK
Bornova'da,
İskoçyalı tüccar John Paterson tarafından 1859
yılında inşa edilen köşk döneminin özgün mimari
örneklerinden. İzmir'in 19. yüzyıl yaşam
kesitini sergileyen, özgünlüğünü kısmen koruyan
anıtsal niteliklere sahip köşk, yapıldığı
dönemde, yüksek duvarlarla çevrili, içinde
seraların, ahır ve ağılın bulunduğu zengin
floraya sahip 133 dönüm büyüklüğünde bir bahçe
içerisinde yer alıyordu. Farklı kullanımlara
hizmet veren 38 odalı köşk, 2 bin metrekare
kapalı kullanım alanına sahip. Yapı, Doğu- Batı
yönünde üç kütlenin asimetrik bir düzen
içerisinde bir araya gelmesinden oluşuyor.
Paterson Köşkü
yapılırken inşaat malzemelerinin büyük bölümü,
döşeme ve duvar kaplama malzemeleri ile
dekoratif amaçlı birçok yapısal
eleman ve
mobilyalarının tamamı
İngiltere'den
getirilmişti. 1960 yılına kadar Paterson Ailesi
tarafından kullanılan yapı, daha sonra NATO
Ofisi ve lojman binası, ardından da bir
halı
fabrikasının deposu olarak hizmet verdi. 1986
tarihinde geçirdiği bir yangın sonucu büyük
tahribata uğradı. 1992 tarihinde başlatılan ve
yarım kalan restorasyon uygulaması ile uzun bir
süre atıl durumda kaldı.
Paterson Köşkü, yapım
tekniği, yapım süreci, malzeme kullanımı ve
mekansal kurgusu özelinde eşsiz bir yapı olup
İzmir'deki en büyük sivil mimari örneklerden
birisi durumunda. Yerli ve yabancı anı
metinlerinde, romanlarda adı geçen yapının kent
belleğinde önemli bir yeri var.
Hürriyet, 09.06.2016
|
BANKSY'NİN ESERİNİ AZ DAHA SİLİYORLARDI

İngiltere’nin Bristol kentinde bulunan bir
ilkokuldaki öğrenci evine adı verildikten sonra okul
duvarlarına sürpriz bir eser bırakan gizemli sokak
sanatçısı Banksy’nin resmi, bir güvenlik görevlisi
tarafından az daha siliniyordu. 550 öğrencisi olan
Bristol Bridge Farm İlkokulu öğrencileri ve
öğretmenleri, yarı yıl tatilinden döndüklerinde,
okulun duvarında yanan bir tekeri yuvarlayan kız
çocuğu resmiyle karşılaştı. Okulun müdürü Geoff
Mason, anarşistler tarafından yapıldığını
düşündükleri için güvenlik görevlisinin önce resmi
silmek istediğini ancak Banksy’nin kendilerine
bıraktığı mektubu bulunca bu karardan vazgeçtiğini
açıkladı. Mason, zarar görmemesi için resmi
plastikle kaplamayı düşündüklerini söyledi. Banksy,
mektubunda, “Beğenmezseniz üzerini boyayabilirsiniz”
ifadelerini kullandı.
Habertürk, 09.06.2016 |
BU OTELE KİMLER RUHSAT VERDİ, KİMLERİN ÇABASIYLA
MÜHÜRLENDİ
'Vezneciler saldırısının' meydana
geldiği caddenin üzerindeki mühürlü olan 'Celal Ağa
Oteli'nin nasıl kaçak yapıldığının, Acem Ağa
Hamamı'nın nasıl yıkılıp içeride 'süs' yapıldığının
yaklaşık 20 yılı bulan öyküsünü anlatmak istiyoruz.
Bakalım kimler rol almış, kimler bu kaçağa
‘geçici’ izin vermiş, kimler burasını
‘yıkamamış’... Bütün bu imar rantının gerisindeki rol
alan siyasetçiler ve onlara karşı tek başına
mücadele eden CHP’nin eski Eminönü ilçe sekreteri
‘gariban’ Gazi Doğan’ı tanıtacağız.Malatyalı olup,
yaşamını işportacılık ve hamallık yaparak sürdüren
Doğan, yıllardır Eminönü-Fatih yöresindeki yolsuzluk
iddialarının peşine düşüyor.
Dilekçeler verdi yargı sürecini bizzat takip
etti. Şimdi Avrupa yakasında oturup Kadıköy’de bir
AVM’de güvenlik görevlisi olarak çalışıyor.
Tehditlere aldırış etmiyor. Kendisine, sırf bu kaçak
otel nedeniyle partisinden ‘madalya’ verilmesi
gerekir diye düşünüyoruz....(Bu konuda kaç yazı
yazdık, ‘Acemoğlu Hamamı’ etiketiyle onları bulup
okuyabilirsiniz.)O namuslu bir yurtsever... Ne yazık
ki ne iktidar partisi onun mücadelesini ne de
kendisini yalnız bırakan CHP anlayabildi...
Bugün CHP’li belediyeler ona iş dahi
vermediler. Keşke bütün CHP’liler onun kadar
mücadele adamı olsalar.Patlamadan büyük hasar gören
bu binanın öyküsü 1989-94’lere kadar gidiyor.
Nurettin Sözen SHP’den İBB Başkanı olurken, Ahmet
Naci Akgün de Eminönü belediye başkanlığını
kazanıyor. SHP’den meclis üyeleri arasında da Kalman
Yüksel adlı bir işadamı dikkat çekiyor.
Laleli bölgesinde deri ve kürk ticareti yapan
işyerleri bulunuyor. Yüksel önce hamama göz koyuyor,
sonra da yanındaki oteli satın alıyor.Acemi
Oğlanları Hamamı; Osmanlı döneminden bugünlere kadar
650 yıl ayakta kalıyor. Ahilik törenleri burada
yapılıyor.
MACERA ÇETİNSAYA DÖNEMİNDE BAŞLIYOR
Daha sonraki seçimi (1994-99) ANAP’lı Dr. Ahmet
Çetinsaya kazanıyor. Çetinsaya’nın adamları Kalman
Yüksel’e her konuda ‘yardımcı’ oluyor.
Zaten Eminönü’nde en büyük imar kaçaklığı ve
yolsuzluğu Çetinsaya döneminde yaşanıyor.1999-2004
seçimini FP’den Lütfü Kibiroğlu kazanıyor.
Gazetelerde Kibiroğlu’nun yardımcıları Mahir Katırcı
ve Coşkun Aksu’nun, hamamın yıkılmasına ve otelin
yapılmasına katkı verdikleri ve bazı sorunlara göz
yumdukları konusunda haberler yayınlanıyor.
Bundan sonraki (2004-2009) Eminönü belediye
başkanlığına AKP’li avukat Nevzat Er seçiliyor. Er,
kendisini Tayyip Erdoğan’ın avukatı olarak
tanıtıyor, çünkü Av. Hayati Yazıcı ile ortak
büroları var. Nevzat Er’in döneminde ‘hamamlı’
otelin inşaatı tamamlanıyor.
Bu süreçte İBB Başkanı Kadir Topbaş...Bu konuda
yapılan şikayetler görmezden geliniyor. Çünkü
‘hamam’ otelin içine ‘kundak bebek’ yapılmıştı. O
zamanki 4 numaralı Anıtlar Kurulu’na şikayette
bulunuluyor, yine siyasilerin baskısıyla bir işlem
yapılamıyordu.
2006’dan 2009’a kadar otel hakkında yoğun
şikayetler gelince Eminönü Belediyesi encümeni iki
kez yıkım kararı verdi; ne yazık ki yıkım kararları
gerçekleşemedi. Aksine, aynı tarihlerde Kemer
Koleji, 600 kişilik ‘zabıta ordusu’nun kepçe ve
dozerleriyle yerle bir ediliyordu.
HAMAL GAZİ, ŞİKAYETİNİ HİÇ GERİ ALMIYOR
‘Hamal’ Gazi Doğan şikayetlerinden geri adım
atmıyordu.Rüşvet yemiyor, kimseye boyun eğmiyor,
buna karşılık tehditler alıyor.
Doğan, esas Tuncelili olan Yüksel ailesinin
dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun
yakınları tarafından korunduğunu ileri sürüyor;
“Sanıkların yargılanmasına ilişkin yargı kararlarına
izin vermiyor Sayın Aksu” diyordu. (İzin vermeyen
diğer içişleri Bakanı Beşir Atalay dönemini
kapsıyor.)
2009’da Eminönü, Fatih
İlçesi
tarafından ‘yutuluyor’du.
Diyarbakırlı Dt. Mustafa Demir, Korkut Özal’ın
kontenjanından belediye başkanı seçiliyor. Nitekim
otelin ‘geçici ruhsatını’ kendisi veriyor. SHP
kökenli, AKP’den Kültür ve Turizm Bakanı yapılan
Ertuğrul Günay da daha sonra oteli turizm amaçlı
ruhsatlandırıyor, çünkü Laleli turizm bölgesi...
Böyle güzel bir otele ruhsat vermemek olmaz!...
Ancak şikayetler üzerine otel 2014’e kadar
çalışabiliyor. Otelin müşterileri genellikle
Güneydoğu’dan gelen HDP’liler oluyor.
TOPBAŞ: ‘YIKIM İHALESİNE KATILAN OLMADI,
ONUN İÇİN YIKAMADIK!
Kadir Topbaş, soruşturma yapan müfettişlere
“Yıkım için ihale yaptık, katılan olmadı. O yüzden
yıkamadık” biçiminde ifade veriyordu. Gazi Doğan,
kendisine partisinden ve dıştan gelen baskılara
boyun eğmeyerek olayın peşini bırakmıyordu.
Ancak İçişleri Bakanlığı soruşturma izni
vermemekte direniyordu. (16.4.2009) Doğan, bu kez
Danıştay’a başvurdu. Danıştay 1. Dairesi,
oybirliğiyle ilginç bir karar veriyor: (25.3.2010)
Kararda, İBB Başkanı Kadir Topbaş’tan ayrı olarak
Nevzat Er, Mustafa Demir ile 20 belediye çalışanı
hakkında İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma talebine
izin vermeyen kararını ortadan kaldırıyordu.
Kararda ayrıca, İçişleri Bakanlığı’nın bu isimler
hakkında yeniden soruşturma yapması, dosyanın
Danıştay’a (idari soruşturma yapılması açısından) ve
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi
isteniyordu.
Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Eker, esas:
2009/32175; esas: 2009/590 No’lu dosya ile yukarıda
isimleri geçenler hakkında kovuşturma/soruşturma
başlatarak zanlıların ifadelerini aldı. Duruşma
henüz bitmiş değil.
TARİHİMİZİ BÖYLE KATLETTİK
Eminönü Belediyesi’nde yıllarca bürokrat olarak
yolsuzluklara karşı mücadele etmiş olan İhsan Maçin
bugün ne diyor: “Yüksek yargı olmasaydı bunların
hiçbiri ortaya çıkmayacaktı... İstanbul’da
tarihimizi böyle katlettik. UNESCO, İstanbul’u dünya
mirasından atmayı gündeme getirirken, Brezilya’daki
toplantıdan çıkacak karar, dilerim Kadir Topbaş’ı ve
bizleri mahcup etmez...” diyor.
Dünkü faciadan sonra Mustafa Demir diyor ki:
“Otelde bazı sıkıntılar vardı. Kurulun onaylamadığı
bir proje uygulanmıştı. İki kat kaçak yapılmıştı.
Dolayısıyla biz orayı mühürlemek zorunda kaldık.”
Ya otel açık olsaydı... Felaket daha büyük
olacaktı.
Hürriyet, Yazı: Yalçın Doğan,
08.06.2016
|
REZİDANSTAN 20 MİLYON DOLARLIK TARİHİ SERVET ÇIKTI

İstanbul Emniyeti Kaçakçılıkla Mücadele Şubesi’ne
ulaşan bir ihbar, 20 milyon
dolarlık bir tarihi eser kaçakçılığı
organizasyonuna darbe vurdu. Ekipler M.N.K. isimli
bir kaçakçının, Osmanlı dönemine ait tarihi eserleri
yurtdışına çıkarmaya çalıştığını, bir yandan da
İstanbul’daki zengin Arap turistlere pazarladığı
bilgisi üzerine harekete geçti. Arap turist kılığına
giren polis şüphelilerle iletişime geçti. Tabloları
Londra ve
New York’taki zengin müşterilerine satacağını
söyleyen alıcı kılığındaki polisler, 55 tablo ve
tarihi eserler için 1 milyon TL karşılığında anlaşma
sağladı.
DEĞERİ EN AZ 20 MİLYON DOLAR
Pazarlıklar sırasında tabloların tutulduğu adresi
belirleyen ekipler
Ataşehir’de lüks rezidans dairesine baskın
düzenledi. Tablo, rahle ve hat levhalara el konuldu,
M.N.K. gözaltına alındı. Eserler müzeye teslim
edildi ve arkeologlardan oluşan bir komisyon
inceleme yaptı. 20. yüzyıl ressamlarından Nazmi Ziya
Güran’a ait tablolar, 18-19. yüzyıllara ait Ermeni
ve Rum ressamlara ait olduğu değerlendirilen 18
tablo, 12 ahşap edirnekari tekniği ile yapılan eser,
2 hilye-i şerif, 2 ahşap sandık, 1 ahşap rahle ve
hat levhalardan oluşan 50 adet tarihi tablo ve
eserin gerçek olduğu, sadece 5’inin taklit olduğu
tespit edildi.
Habertürk, Haber: Nihat Uludağ,
08.06.2016
|
TALAS'TA
RESTORASYON FACİASI

Talas Harman Mahallesi'nde adı gibi asil ve
ihtişamlı duran Han Cami, bu günlerde görüntüsüyle
”virane Cami” olarak anılmaya başlandı. II.
Abdülhamid zamanında Meşihad Müsteşarı Derviş Efendi
tarafından yaptırılan cami 4 yıl önce yenileme
çalışmaları yapılması için taşeron bir firmaya
verildi. Firmanın ucuz ve anlaşmaya uygun olmayan
yenileme çalışmaları sonucunda Han Cami ibadete
kapanma noktasına geldi. Caminin kubbe ve duvarları
usulüne uygun yapılmadığı için yeniden büyüyen
otların kökleri suyu içine almaya başladı. Bu
nedenle caminin üst kat ibadet yerlerine yağ ve kar
suları giriyor. Cemaatin ibadethane içine koyduğu
leğenlerle önlem almaya çalıştığı Han Camisinin üst
katı bu sorun yüzünden Vakıflar Bölge Müdürlüğü
tarafından kapatıldı.
Firma mahkemelik oldu
Vakıflar Bölge Müdürlüğü Han Cami
cemaatinin şikayetleri üzerine restore yapan firma
hakkında soruşturma başlattı. Firmayı mahkemeye
veren yetkililer mahkeme sonucuna göre Han caminin
usulüne uygun olarak yenilenmesi için yeniden ihale
açacak.
Leğenli cami oldu
Tarihi Han Cami kubbe ve duvarlarında taş arasında
büyüyen otların köklerinde biriken yağmur ve kar
suyu zamanla ibadethane içerisine akmaya başladı.
Cemaat akan sulara çözüm olarak leğen kullandı. Han
Camisi üst katında leğen sayısı artınca cemaate yer
kalmadı. Bir süre önce cami görevlileri tarafından
ibadet yapılamadığı için kilitlenen Han Camisi’nin
üst katına Vakıflar Bölge Müdürlüğü el koydu.
Yıllarca ibadet yapılan tarihi Han Camisi 117 yıl
aradan sonra ibadet yapılamaz hale geldi. Cemaat bir
an önce camilerinin yenilenerek eski görünümüne
kazandırılmasını istiyor.
Kayseri Gündem, Haber ve
Foto: Ahmet Bolat, 07.06.2016
|
KENT MERKEZİNDE
İNŞAAT KAZILARINA MÜZE DENETİMİ
Antalya'da, şubat ayında
bir inşaatın temel kazısı sırasında yerin sadece 1
metre altında MÖ 3'üncü yüzyıla tarihlenen mezarlık
ortaya çıktı. Tarihi Kaleiçi'nin en ihtişamlı girişi
Hadrian Kapısı'na 500 metre uzaklıkta bulunan
mezarlıkta Antalya Müze Müdürlüğü kurtarma kazısı
gerçekleştirdi, alanda 3 mezar yeri belirledi.
Yetkililer yerin
yaklaşık 1 metre altında bulunan mezarların 2005
yılında, Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin kültür
merkezi projesi için, eski Doğu Garajı bölgesinde
gerçekleştirilen temel kazısı sırasında ortaya çıkan
Antik Attaleia Kenti'ne ait mezarlık alanın devamı
olduğunu belirtti. Doğu Garajı kazılarında ortaya
çıkartılan buluntular ışığında Antalya'nın bilinen
tarihinin MÖ 2'nci yüzyıldan daha eskiye, MÖ 3'üncü
yüzyıla kadar uzandığının ortaya çıktığına dikkat
çeken uzmanlar, bu nedenle yeni alanda çalışmaları
hassasiyetle gerçekleştirdiklerini dile getirdi.
Kazı sonrası İl Kültür
ve Turizm Müdürlüğü'nün hazırladığı raporu görüşen
Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulu, söz konusu nekropol alanının 'korunması
gereken taşınmaz kültür varlığı' olarak tesciline
karar verdi. Kurul ayrıca alanın arkeolojik
potansiyeli göz önüne alınarak Ali Çetinkaya, Recep
Peker, Değirmenönü, Burhanettin Onat ve Atatürk
caddeleriyle sınırlı bölgede yapılacak inşaat
çalışmalarını temel kazıları ve tüm altyapı
uygulamalarının Müze Müdürlüğü denetiminde
yapılaması konusunda tavsiye kararı alandı.
Kemer Gözcü, 07.06.2016
|
VEZNECİLER SALDIRISINDA ŞEHZADE CAMİİ DE HASAR GÖRDÜ
İstanbul Vezneciler’de çevik kuvvet
araçlarına yönelik düzenlenen bombalı
saldırı, çevredeki çok sayıda dükkanda
hasara yol açtı.
Çevre dükkanlarda meydana gelen hasar patlamanın
şiddetini gözler önüne serdi.
Patlama
nedeniyle tarihi Şehzade Camii’nde
de hasar oluştu. Saldırının şiddetiyle caminin
camlarının kırıldığı ve alçıların düştüğü görüldü.
Şehzade Camii, İstanbul'un Fatih
İlçesi'nde yer
alıyor. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Saruhan
Sancak Beyi iken 1543'te 22 yaşında ölen oğlu Mehmed
adına yaptırılmıştır. Camiyi 1543-1548 yılları
arasında Mimar Sinan'a yaptırttı.
Mimar Sinan'ın "Çıraklık eserim" dediği camidir.
Şehzadebaşı Camii ya da Şehzade Mehmet Camii olarak
da bilinir.

Patlamanın etkisiyle camiinin cam işlemeleri hasar gördü.
Ntv (Kısaltarak), 07.06.2016
|
10. YÜZYIL VE GÜNÜMÜZÜ KESİŞTİREN RESTORASYON:
GARCİMUNOZ KALESİ
Madridli
tasarım ofisi Izaskun Chinchilla, İspanya'nın Cuenca
kentindeki Garcimuñoz Kalesi'ni, yapıya hafif,
değiştirilebilir strüktürler entegre edip, sosyal,
kültürel aktivitelerle uyumlu hale getirerek
yeniledi.

İspanya'nın Cuenca kentinde, 10. Yüzyılda
Magripliler tarafından yapılan; günümüze kadar,
Arap, Ortaçağ, Neoklasik dönemlerin izleriyle gelen
Garcimuñoz Kalesi, Madridli tasarım ofisi Izaskun
Chinchilla tarafından yenilendi. Projede önce,
mevcut kale yapısı güçlendirildi ve sonra diğer
eklemeler yapıldı.

Ekip, mekandaki farklı tarihsel dönemlerin
ziyaretçiler tarafından okunabilmesini sağlamak için
yeni strüktürleri bu farklı dönemlerin vurgulanacağı
biçimde, stratejik olarak yerleştirmiş. Bu açıdan,
ekip projeyi, "karmaşık ve tamamlanmamış bir
'metnin' ortografi1 sistemiyle
deşifre edilmesini sağlamaya yarayan bir çalışma"
olarak tanımlıyor.

Yeni strüktürler tasarım değişikliklerine adapte
olacak şekilde tasarlanmış. Strüktür hafif ve
geçici, taşınabilir ölçekte, sonradan ayrılabilecek
şekilde entegre edilen malzemelerden oluşuyor.

Yenilemeyle kaleye entegre edilen dijital medya ve
yeni karşılaşma mekanları, sosyal- kültürel
etkinliklerden yoksun olan kırsal bölgeyi yeni
aktivitelerle canlandırıyor. Kültürel miras bu
projeyle, orada yaşayan insanların hayatına sosyal
ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir değer katacak
şekilde değerlendirilmiş.

1
Yazı sistemleri arasındaki geçişi sağlamak üzerine
yazı sistemlerini inceleyen bilim dalı
Arkitera,
Kaynak: divisare.com, Fotoğraflar: Miguel de Guzmán,
Çeviri: Ekin Bozkurt, 07.06.2016 |
ANKARA'DA MOĞOLLARDAN SONRAKİ EN BÜYÜK YIKIM SÜRECİ:
ÇUBUK BARAJI GAZİNOSU'NU DA YIKTILAR!
Ankara en önemli
mimarlık sembollerinin birbiri ardına yıkımıyla
gündemde olmayı sürdürüyor. Havagazı Fabrikası, Su
Süzgeci Binası, Etibank Binası, Kumrular İkamet
Sitesi ve Atatürk'ün mütevazı çiftlik evi Marmara
Köşkü'nden sonra Çubuk Barajı'ndake meşhur gazinonun
da yıkıldığı iddia edildi. Mimarlar Odası Ankara
Şubesi, Kent İzleme Merkezi çalışmaları kapsamında
yerinde inceleme ve denetimleri sürdürüyor. Bu
incelemeler sürecinde Çubuk Barajı’nda bulunan
1937-1938 yıllarında yapılan Baraj Gazinosu'nun
yıkımını tespit eden mimarlar, yıkıma sert tepki
gösterdi.
Konu ile ilgili yazılı
açıklama yapan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı
Tezcan Karakuş Candan, “Cumhuriyet dönemi eserlerine
yönelik yok etme girişiminin bir örneğini de Baraj
Gazinosunun yıkılması ile yaşadık. Bu kültürsüzlük
ve vandallık nereye kadar. Büyükşehir Belediyesi
hakkında suç duyurusunda bulunacağız" dedi.
“YIKILAN
SADECE BİR BİNA DEĞİLDİR”
Atatürk Orman
Çiftliği'nde Marmara Köşkünün yıkımından sonra Baraj
Gazinosu'nun yıkılması ile birlikte Cumhuriyet
dönemi mimari eserlerine yönelik sistematik bir
saldırının en üst noktaya geldiğini ifade eden
Candan, şöyle devam etti:
"Yapılı çevremiz yoğun
bir tehdit altında, kültürel mirasımız ve Cumhuriyet
dönemi mimari eserleri üzerinden yürütülen yok etme
girişimlerine, bu kez de Baraj Gazinosunun yıkımı
eklendi. Mimarlar Odası Ankara Şubesi Kent İzleme
Merkezi Danışma Kurulu üyemiz Ahmet Soyak'ın yerinde
tespit ve fotoğrafları ile ortaya çıkartılan bu
durum, taammüden bir katliamdır. Bir gece ansızın
yıkılan, Havagazı Fabrikası, Su Süzgeci Binası,
Etibank Binası, Kumrular İkamet Sitesi ve Atatürk'ün
mütevazı çiftlik evi Marmara Köşkü ve Baraj Gazinosu
yönetenlerin öfkelerini yapılı çevreden
çıkartmalarının son noktasıdır. Yıkılan sadece bir
bina değildir, Cumhuriyetin özgürlükçü laik ve
modern yaşamının tanık mekanlarıdır."
“BU YIKIM
YARIN DANS ETMENİN YASAKLANACAĞI GÜNLER
TÜRKİYE’SİNİN HABERCİSİDİR”
Candan, bu yıkımların
hükümetin ve yerel yönetimin ideolojik bakış
açısının mekana yansıması olduğunu belirterek, bunun
kültürsüzlüğün ifadesi olduğunu kaydetti. Candan,
sözlerini şöyle sürdürdü:
“Baraj Gazinosu
1930'lu yıllarda, toplumdaki cinsiyet ayrımcılığının
sonlandığı süreçlerde, yaygınlaşan eğlence
merkezleri olan gazinoların hafta sonuna yönelik
tasarlanan ilginç mekanlarından birisiydi. Fransız
Mimar Theo Leveau tarafından Nafia Vekaleti proje
bürosunda tasarlanmıştır. Yapı dönemsel olarak
modernite kavramının mekansal ve yaşamsal izlerini
taşımaktadır. Çağdaş bir anlayışla tasarlanan
yapıda, baraj havuzundan gelen botlar, dans pisti ve
suyun üzerine doğru çıkmış olan terasın çevresinde
bulunan merdivene bağlanmakta ve teras aynı zamanda
suyun iki yakasını birbirine bağlayan köprüye
uzanmaktadır. Çevre peyzajı ile uyumlu olan yapıda
Ankaralıların anıları vardır, Cumhuriyetin
özgürlükçü değerlerinin izleri vardır. Bugün bile
Ankara'da bu kalite ve nitelikte bir mekanın
olmadığını ortada iken, Baraj gazinosunun yıkılması
modern yaşamlarla hesaplaşmanın mekansal
karşılığıdır. Bir yılı aşkındır kapatılarak çöküntü
haline dönüştürülen Çubuk Barajı ve Baraj
Gazinosu'na yapılmak istenen düzenleme Modern
yaşamın tehdit altında olduğun en açık
göstergesidir. Kadının ve erkeğin bir arada eğlenme,
dans etme, insanın suyla, doğayla kurduğu ilişkinin
mekansal karşılığı olan Baraj Gazinosunun yıkımını
hiç unutmayalım. Bir bina yıkıldı deyip geçmeyelim.
Yarın dans etmenin, kadın ve erkeğin bir arada
eğlenmesinin yasaklanacağı günler Türkiyesi'nin
habercisidir bu binanın yıkımı."
"BU SUÇA ORTAK
OLMAYIN”
Candan, Kültürel
mirasa ve Cumhuriyetin eserlerine yönelik yürütülen
bu yıkıcı politika karşısında üniversitelerin
mimarlık fakültelerinin, siyasetin sessizliğini de
eleştirdi. İspanya faşizmine karşı çıkan Rektör Una
Muno'nun "Böylesi dönemlerde susmak yalan
söylemektir" sözlerini hatırlatan Candan, mimarlık
ortamına, bilim insanlarına ve değerlere ve kültürel
varlıklarına sahip çıkmayı öğreten hocalarına,
siyasetçilere seslenerek şimdi değilse ne zaman
konuşacaksınız diye sordu. Candan, sözlerini şöyle
tamamladı:
"Mimarlar Odası Ankara
Şubesi olarak kentsel kültürümüze, Cumhuriyetin
mimari eserlerine sahip çıkmayı, aldığımız
sorumluluk ve TMMOB mücadele geleneği olarak bir
borç biliriz. Gereğini yerine getirdik, getirmeye
devam edeceğiz. Ancak bu sessizlik, akademinin,
mimarlık ortamının, siyasetin, yargının ve toplumun
sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Susmak yalan
söylemektir. Topluma yalan söylemek suçtur. Bu suça
ortak olmayın."
Birgün,
07.06.2016
|
IŞİD, IRAK'TAKİ ANTİK NABU TAPINAĞI'NI PATLATTI
Terör örgütü
IŞİD'in,
Irak'ta Asur medeniyetinden kalma Nimrud
antik kentinin doğu kesimindeki Nabu Tapınağı'nı
patlattığı bildirildi.
IŞİD'e yakın
haber siteleri ve sosyal paylaşım ağlarında
militanların, Musul şehrinin güney kesimindeki
antik Nabu Tapınağı'nı bombalarla patlattığına
dair fotoğraflar yer aldı. Tapınak
kalıntılarının ayrıca buldozerlerle yıkıldığı
görülen fotoğrafların, çekim tarihine ilişkin
ise bilgiye yer verilmedi.

Irak'ta antik dönemde yazı ve hikmet tanrısı
olarak kabul edilen Nabu için inşa edilen
tapınağın, milattan yüzlerce yıl önce kurulduğu
ifade ediliyor.
Terör örgütü
IŞİD, daha önce de
Irak'ta ele geçirdiği bölgelerde birçok
tarihi eseri yerle bir etmiş, geçen yıl
Asurlulardan kalma Nimrud antik kentine de
buldozerlerle girerek, şehrin kalıntılarını
yıkmıştı. Örgütün, ayrıca Musul Müzesi'nde İslam
öncesi döneme ait antik heykelleri parçaladığı
görüntüler internette yayınlanmıştı.
Antik dönem
eserleri ve heykelleri, put olarak gören IŞİD
militanları bu yaptıklarının "putlara tapınmaya
karşı açılmış bir savaş" olduğunu
iddia ederek tarihi eserleri yıkarken,
Iraklı yetkililer örgütün söz konusu eserleri
kara borsada satarak kaçakçılık yaptığını
ifade ediyor.
Hürriyet, 07.06.2016
|
VAN GÖLÜ'NDE 20 METRELİK DİKİTLER BULUNDU
Van Gölü’nde 4 kilometrelik alanı kaplayan ve “su
altı peribacaları” olarak bilinen yaklaşık 20 metre
uzunluğundaki dikitler (mikrobiyalit) görüntülendi.
Su Altı Görüntü Yönetmeni Tahsin Ceylan,
Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Su Ürünleri
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mustafa Sarı
ve dalış eğitmeni Murat Kulakaç, gölde
yürüttükleri su altı çalışmalarında yeni
bulgulara rastladı.
Van Gölü’yle ilgili birçok bilginin eksik
olduğunu, dile getiren Sarı,
Van Gölü’nde dünyanın bilinen en büyük
mikrobiyalitlerinin yer aldığını söyledi. Sarı,
gölün altındaki çatlaklardan içerisine sızan
kalsiyumda zengin sular olduğunu anlatarak, “Bu
suların etrafından siyanürlü bakteriler,
fitoplankton toplanıyorlar, hem kalker
çözeltileri hem de kireç taşı çökeltileri
oluşturuyor. Bu oluşum esnasında da su, boru
gibi yukarıya doğru yükseliyor ve planktonlarla
siyanür bakterileri de bunun etrafından
çökelmeyi sürdürüyor. Böylece
Van Gölü’nün altında, ağaç gibi büyüyen
kocaman yapılar oluşuyor. Dünyada
mikrobiyalitlerin 2 ya da 3 metre olduğuna
ilişkin literatür kayıtları var. Biz boyu 20
metreyi bulan mikrobiyalitler tespit ettik. Yani
dünyanın bilinen en büyük mikrobiyalitleri Van
Gölü’nde yer alıyor” diye konuştu.
Milliyet,
07.06.2016
|
CRAGG'IN HEYKELİNE 750 BİN LİRA
Beyaz Müzayede’de İngiliz heykeltıraşın ‘Over the
Earth’ adlı eserine ilgi büyük oldu. Cragg’in ahşap
heykeli 750 bin TL’lik satış fiyatıyla müzayedeye
damga vurdu.

Beyaz Müzayede’nin önceki
gün gerçekleştirdiği 36. Çağdaş ve Modern Sanat
Müzayedesi ilgiyle karşılandı. İngiliz heykeltıraş
Tony Cragg’in 2013 tarihli ‘Over The Earth’ adlı
ahşap heykeli 750 bin TL ile müzayedenin en yüksek
fiyata satılan eseri oldu.
339 eser satışa
çıktı
Önemli koleksiyonlardan derlenmiş
339 eserin satışa çıktığı açık artırmada Fransız
ekolü Türk çağdaş sanatının önemli temsilcilerinden
Nejad Melih Devrim’in ‘Abstrait Noir’ tablosu
müzayedede 650 binlik fiyat ile ikinci en yüksek
fiyatlı eser oldu. Erol Akyavaş’ın yapmış olduğu
ferman konulu dizinin en büyük ebatlı yapıtları
arasındaki ‘Ferman’ 600 bin TL’ye alıcı bulurken,
Ömer Uluç’un ‘Tanker’ eseri 375 bin TL’lik satış
fiyatına ulaştı.
Milliyet, 07.06.2016
|
MİMARLARDAN 'KOMAN HEYKELİ' İÇİN SUÇ DUYURUSU
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Türkiye'nin Da
Vinci'si olarak bilinen, ünlü heykeltıraş İlhan
Koman'a ait Seğmenler Parkı'ndaki bronz heykelin
kaybolmasında sorumluluğu bulunan yetkililer
hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç
duyurusunda bulundu.

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Basın Birimi'nden
yapılan yazılı açıklamaya göre, TMMOB Mimarlar Odası
Ankara Şubesi, bronz heykelin kaybolmasında
sorumluluğu olduğunu öne sürdüğü Ankara Büyükşehir
Belediyesi Çevre Koruma Daire Başkanlığı hakkında
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda
bulundu. Mimarlar Odası Ankara Şubesi suç duyurusu
dilekçesinde 'görevi kötüye kullanma' ve 'görevi
ihmal' suçlarından Ankara Büyükşehir Belediyesi
Çevre Koruma Daire Başkanlığı yetkilileri hakkında
kamu davası açılmasını talep etti.
Candan: Bu olayın peşini bırakmayacağız
Konuya ilişkin açıklama yapan Mimarlar Odası
Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, İlhan
Koman heykeli bulunana kadar yargı süreçleri de
dahil her platformda mücadele edeceklerini
belirterek, bu olayın peşini bırakmayacaklarını
vurguladı. Candan, "27.05.2016 tarihinde İlhan
Koman'a ait heykelinin ve yine heykeltıraş Burhan
Alkar'ın parka adını vermiş olduğu Seğmenler
Anıtı'nın kaidesinde bulunan her iki rölyefin
yerinde olmadığının tespit edildiğini belirterek bu
çerçevede Ankara'nın önemli sanat eserlerinden olan
ve Seğmenler Parkı'nın demirbaşları olarak korunması
gereken heykellerin akıbetinin ne olduğu, ne amaçla
ve kimin kararı ile yerinden alındığı hususları
hakkında bilgi verilmesi konusunda yazdığımız resmi
yazıya henüz cevap verilmedi" dedi.
"Kamu davası açılması için suç duyurusuda
bulunduk"
kaybolan heykel ve rölyeflerin 1991 yılından beri
Seğmenler Parkı'nda yer aldığına dikkat çeken
Candan, şunları kaydetti: "Seğmenler Parkı Ankara
Büyükşehir Belediyesi'nin görev ve yetkisi alanında
bulunmaktadır. Belediye tarafından güvenlik işi Anfa
güvenlik firmasına ihale edilmiştir. Heykelin
korunmasından sorumlu Anfa güvenlik firması,
görevinin gereklerini yerine getirmeyerek
görevlerini ihmal etmişlerdir. Görevi kötüye
kullanma suçu işleyenler kamu davası açılması için
suç duyurusunda bulunduk"
Yapı, 06.06.2016
|
OSMANLI MEZARLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILMAYI BEKLİYOR
Bosna Hersek'in güneybatısındaki Glamoc kasabasında
bulunan Kovacevci
mezarlığında yapılan arkeolojik kazılarda,
Osmanlı dönemine ait yaklaşık 10 mezar taşı
bulunurken uzmanlar, bölgedeki mezar taşı sayısının
100'e yakın olabileceğini açıkladı.
Glamoc İslam Birliği
Meclisi tarafından yürütülen çalışmalar kapsamında
gün yüzüne çıkarılan mezar taşlarının 16. yüzyıla
ait olduğu tahmin ediliyor. Sayılarının 100'e yakın
olabileceği söylenen mezar taşlarının tamamının
çıkarılması için yetkililer Türk kurumlarına yardım
çağrısında bulundu.
Glamoclu imam Muhamed
Dragolovcanin, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
Glamoc kasabasının Osmanlı döneminde sınır hattında
olduğunu anımsatarak o dönemde çok sayıda askerin
Osmanlı topraklarını savunmak için bu bölgede
mücadele ettiğini söyledi.
Arkeolojik kazılara
imkanları elverdikçe devam ettiklerini belirten
Dragolovcanin, tüm mezar taşlarının gün yüzüne
çıkarılması için
Bosna Hersek'teki Türk kurumlarına yardım
çağrısında bulundu.
Dragolovcanin,
çıkarılan mezar taşları üzerindeki "balta" ve
"silah" gibi sembollerden, mezarların dönemin
askerlerine ait olabileceğini tahmin ettiklerini
söyleyerek "Mezar taşları yaklaşık 400 yıllık. Bu
nedenle akıncılara ait mezarlar olabileceğini
düşünüyoruz." dedi.
'Fatih Sultan
Mehmed Camisi küllerinden doğmayı bekliyor'
Glamoc İslam Birliği
Meclisi Başkanı Arif Kovacevic de Glamoc'un tarihi
açıdan son derece zengin bir belediye olduğunu ifade
ederek şehirdeki mezar taşlarının geçmişte ünlü taş
ustalarının bu bölgede yaşadığının da göstergesi
olduğunu kaydetti.
TRT'nin de bölgedeki
Osmanlı eserleriyle ilgili bir belgesel çekeceğini
anlatan Kovacevic, Bosna Hersek'teki 30 sultan
camisinden biri olan Fatih Sultan Mehmed Camisi'nin
de TRT'nin ilgisini çektiği, henüz restore edilmeyen
bu caminin küllerinden doğmayı beklediğini belirtti.
Kovacevic, bölgede
Osmanlı döneminden kalma çok sayıda han, hamam,
caminin bulunduğuna işaret ederek "Bizim görevimiz
bunları elimizden geldiğince korumaktır." diye
konuştu.
Zaman, 05.06.2016
|
ONUN ARTIK İKİ MEZARI VAR

Nasreddin Hoca’nın,
Konya Akşehir’e gömüldüğü kabul
ediliyordu. Fakat yapılan araştırmalar
sonucu Hoca’nın doğduğu
Eskişehir Sivrihisar’a defnedildiği
ortaya çıktı. Sivrihisar Belediyesi
Nasreddin Hoca için bir anıt
mezar yaptırdı
13. yüzyılda
Konya Akşehir'de yaşadığı bilinen
büyük Türk düşünürü ve mizahçısı
Nasreddin Hoca'nın bir
mezarı daha oldu. Böylece ölümünden
sekiz asır sonra Hoca'nın namına uygun
bir durum gerçekleşti! Hoca'nın doğum
yeri olarak bilinen
Eskişehir Sivrihisar Ulu Cami
yanındaki mezar taşını inceleyen
uzmanlar, oğlu Ömer'e ait olduğu
zannedilen taşın aslında Nasreddin
Hoca'ya ait olduğunu belirledi. Prof.Dr. Erol Altınsapan,
Prof.Dr. Mertol
Tulum ve Doç.Dr. Mehmet Mahur'un Eti
Arkeoloji Müzesi, Sivrihisar
Belediyesi'yle birlikte yürüttüğü
çalışma kapsamında, Nasreddin Hoca'nın
kızının kemikleri bulundu. Mezarın
içindeki kemikler çıkarılarak incelemeye
alındı. Daha sonra cami yanındaki
Nasreddin Hoca'nın oğlu Ömer'e ait olan
eski mezar taşı yeniden okundu. Buna
göre, Nasreddin Hoca'nın kızının adının
Hatun olduğu öğrenildi. Ayrıca Nasreddin
Hoca'nın tam adının da Nasrüddin Hoca
Nusrat olduğu tespit edildi. Bir kısmı
kırık olan mezar taşı, kızı Hatun'un
mezar taşının tam olarak okunmasıyla
ortaya çıktı. Hoca'nın adına dahil olan
Nusrat kızının taşında da yer alıyor.
Hoca'nın babasının adı da Şemsüddin Baba
olarak okundu.
İPUCU KIZININ
MEZARINDA
Nasreddin Hoca'nın ve
kızının mezar taşında yazan Nusrat adı
sayesinde kurulan ilgi üzerinden yola
çıkılarak, taşlar üzerinde bulunan tüm
harfler tek tek incelemeye alındı. Bu
harflerin benzerlikleri, büyüklükleri,
yazının yazılış biçimi gibi unsurlar
dikkate alınarak bu harflerin o dönem
kullanılan yazı türüne bağlı olarak aynı
olduğu ispat edildi. Daha önce Nasreddin
Hoca'nın oğlu Ömer'e ait olduğu
zannedilen taşın kesinlikle Nasreddin
Hoca'ya ait olduğu da ortaya çıktı.
Hoca'nın kemikleri ise yüzyıllar
içerisinde yapılan değişikliklerden
dolayı kayboldu. Bu son gelişmeler
sonucunda, Türk mizahının en önemli
isimlerinden kabul edilen Nasreddin
Hoca'nın naaşının Konya Akşehir'deki
türbesinde değil, doğduğu yer olarak
kabul edilen Eskişehir Sivrihisar'da
olduğu düşünülüyor. Sivrihisar
Belediyesi Nasreddin Hoca'nın mezar
yerinin Sivrihisar'da olduğu
gerekçesiyle ilçeye anıt mezar yaptırdı.
Akşehir'deki türbesiyle birlikte
Hoca'nın vefatından sekiz asır sonra
böylece adına yapılmış iki anıt mezar
oldu. Sivrihisar'daki anıt mezar
Nasreddin Hoca ve kızı adına inşa
edildi. 3 Haziran'da başlayan Nasreddin
Hoca Anma etkinliklerinde anıt mezar
açıldı. Hoca'nın kızının kemikleri de
mezara konuldu.
Sabah, Haber: Zeynel
Yaman, 05.06.2016
|
NE ÇEKTİ ŞU HEYKELLER!
Bir yıl önce, şehzadeler şehrinin Yeşilırmak
kıyısında sahneye çıkmasıyla saldırıya uğraması bir
oldu. Selfie çeken şehzadenin önce telefonu, sonra
kılıcı kırıldı. Kameralı kontrole alındı. Millet
şehzadeyle selfie çekmeye akın etti. Derken
vandalların kırıp dökme hevesi geçti, heykel rahata
erdi. Gündelik yaşama dair bir fenomen olarak selfie
modasının, tarihi bir figürle birleştirilmesi
estetik bir çabadır. Kimi estetik, kimi tarihi
kaygıyla karşı çıkabilir, kimisi de vandalizm
dürtüsünü tatmin eder. Amasya Belediye Başkanı Cafer
Özdemir’e göre ise heykel, geçmişe hakaret gibi
görüldüğü için saldırıya uğradı. Özdemir geçenlerde
anlattı; bir yıl içinde tam 100 bin kişi heykelle
selfie çekmiş. Başkan en az yarısının sırf heykeli
görmek için Amasya’ya geldiğini tahmin ediyor.
Belediyeye 7 bin liraya mal olan heykel, kent
turizmine katkıda bulunmuş yani.
Ama sen gel de bunu
Teksaslı’ya anlat. Olay kaç gündür Amerikan
medyasını ve sosyal medyayı işgal ediyor. Sugar
Land’de kent meydanı, o meydanın gündelik akışı
içindeki faaliyetleri tasvir eden bir dizi heykelle
süsleniyor. Gitar çalan adam, kaykay yapan çocuk
tamam da, millet selfie çeken 2 genç kıza sinir
oluyor. Instagram ve Twitter’da kötücül yorumlarla
heykelin fotoğrafları paylaşılıyor. Ulusal medya da
olumluolumsuz eleştirilerle devreye giriyor.
Belediye, heykeli israf görenlere cevaben 32 bin 500
dolarlık bronz eserin bağış olduğunu açıklıyor.
Buna rağmen tepki
dinmiş değil. Tatsız ve zevksiz bulanlar, alay
edenler gırla. Ama o meydanda selfie çekmek de
modern hayatın bir parçası işte. Heykeli savunan bir
kalem şöyle yazıyor: “Narsist ve sosyal medya
takıntılı günümüz kültürünü yücelten bu heykele
karşı çıkanlar, geçmişte tarihi kişiliklerin de
kendi heykellerini yaptırdığını unutmamalı.” Modern
yoruma tepki Amasya ve Teksas’la sınırlı değil
elbette. İzmir Metrosu’ndaki ahşap “Müzisyen”
heykeli müstehcen diye daha geçenlerde saldırıya
uğradı, kırıldı. Edep yerine örtü konulmasından
sonra oldu bu.

Amasya’daki selfie çeken şehzademiz
VANDALLAR, FEMİNİSTLER
Edep yeri demişken...
Turner Prize’lı yüksek sanat da antipati, eleştiri
ve vandalizmden payını alıyor. Anish
Kapoor’un Versailles Sarayı bahçesine yerleştirilen
“Kirli Köşe” heykelinden bahsediyorum. Sanatçının
“Çok cinsel” diye tanımladığı devasa çelik huni ve
eteğindeki kayalardan mamul esere Marie
Antoinnette’ten ilham aldığı düşüncesiyle
“Kraliçenin Vajinası” lakabı takılıyor. Başta
Versailles Belediye Başkanı, çok geniş bir kesimden
eleştiriler geliyor. Ardından antisemitik
graffitilerle kirletiliyor eser. Boyalar
temizleniyor, sonra yeniden saldırıya uğrayınca
ibret olsun diye bırakılıyor yazılar. Kapoor, o
nefret sözcüklerinin birer stigmata gibi eserinin
parçasını oluşturacağını söylüyor.
Vandalizm dozu düşük
hiddet vakaları da var. Mesela Seward Johnson’un
“Kayıtsız Şartsız Teslimiyet” adlı eseriyle
“Ebediyen Marilyn” heykeli. İkisi de dev boyutlarda,
ikisi de feministlere ters. Yaz Bekarı’ndaki
sahneden alıntı Marilyn Monroe heykeli Chicago’dan
Palm Springs’e, oradan New Jersey’e gitti ve fazla
cinsellik içerdiği, çevresinde uygunsuz hareketler
yapıldığı gerekçesiyle feminist eleştirilere hedef
oldu. Boyalı saldırı da eksik olmadı.
Diğeri, İkinci Dünya
Savaşı sonunda Alfred Eisenstaedt’ın Times
Meydanı’nda çektiği ikonik fotoğrafı yansıtan eser;
denizcinin hiç tanımadığı hemşireyi öptüğü sahne.
Johnson’un heykeli 1 yıllığına Normandiya’daki
anıtın önüne yerleştirilince Fransız feministler
kaldırılması için imza toplamıştı. Çünkü “cinsel
saldırının barış sembolü gibi gösterilmesi” kabul
edilemezdi. Neticede heykel kaldırılmadı ama
feministlerin itirazını belirten bir plaket
iliştirildi.
Fransız öfkesine hedef
olan başka heykeller de var. Mesela Amerikalı
sanatçı Paul McCarthy’nin stilize çam ağacı niyetine
yaptığı ancak daha çok seks oyuncağına benzetilen
yeşil şişme enstalasyon. Vendome Meydanı’na konulan
eser vandallarca patlatılmıştı. Sanatçı, Parislileri
hem eğlendiren hem kızdıran eseri toplayıp gitmişti.
Şişme demişken bir de
şu devasa ördek var; Hollandalı sanatçı Florentijn
Hofman’ın Kore’den Avustralya’ya, Brezilya’dan
Fransa’ya dünya denizlerini turlayan lastik ördeği.
O da kimilerinin asabını bozuyor. Öyle ki,
Belçika’da 42 yerinden bıçaklamışlardı zavallıyı.
Habertürk, Haber: Ayşe Özek Karasu, 05.06.2016
|
BİR SONRAKİ DEVRİM BEDENLERİMİZİ DEĞİŞTİRECEK
Bir yıldır Türkiye’de herkesin birbirini “Şşşşt sen
de okudun mu” diye dürttüğü bir kitap var... Adı ‘Sapiens’.
Dünyada milyonlarca satan bu kitap, tüm insanlığın
bir ağızdan “İşte bu bizim hikayemiz” diyeceği bir
meseleyi anlatıyor: İnsanın tarihini... Kitabın bir
anda süperstar seviyesine yükselen yazarı
Yuval Noah Harari’ye hikayemizin nasıl devam
edeceğini sorduk.
Yıllardır yazılan bir konuyu, insanlık
tarihini yazıp milyonlarca sattınız. Son zamanların
yayıncılıktaki en büyük sürprizlerinden biri
sizsiniz. Sizin için de sürpriz oldu mu bu?
- Hem de büyük sürpriz oldu. Yazdığımda sadece
üniversite öğrencileri okur sanmıştım. Ev
kadınlarından emeklilere herkesin bu kadar
ilgilendiğini görmek heyecan verdi.
Neden ilgilendiler dersiniz?
- Birçok insan bana ‘Sapiens’ten
önce tarihten nefret ettiklerini söyledi. Ölmüş
kralların, çoktan unutulmuş savaşların sıkıcı bir
kataloğu olarak görüyorlarmış tarihi. Kitapla
birlikte tarih ve kendi hayatları arasındaki bağı
keşfettiler.
Nasıl bir bağ bu?
- Gündelik ilişkiler mesela. İnsan topluluklarında
aslında fiziki kuvvet ve sosyal güç arasında bir bağ
yoktur. Örneğin altmışlarındaki insanlar
yirmilerindekilere göre daha iyi yerdedir. Katolik
Kilisesi’ni düşünün. Nasıl Papa seçilirsiniz? Bütün
diğer rahipleri döverek değil elbette; bunun yerine
sizi destekleyenlerden bir
koalisyon kurarsınız. Şempanzelerde bile
dominant erkek, dişiler ve diğer erkekler arasında
bir koalisyon kurar, kaba kuvvete başvurmaz. Yani
hem şempanzelerde hem insanlarda güç, sosyal
yeteneklere bağlıdır, fiziki kapasiteye değil.
Issız bir adaya düşse, şempanzenin
hayatta kalma şansı Homo Sapiens’ten daha fazla
diyorsunuz. Halen öyle mi? On binlerce yıl geçti;
halen şempanze ayakta kalma konusunda bizi yener mi?
- Değişir. Bizi şempanzelerden üstün kılan sadece
beynimiz değil, birçok beyni bir araya getirebilme
becerimiz. Biz sayısız yabancıyla işbirliği
yapabilen tek memeliyiz. Tek bir Sapiens’i bir
şempanzenin karşısına çıkarsak ya da on şempanzeyi
on insanla eşlesek şempanzeler kazanır. Ama bine
binde zafer Sapiens’in olur.
Neden?
- Çünkü bin şempanze asla etkin işbirliği yapamaz.
100 bin şempanzeyi Wall Street’e ya da Tiananmen
Meydanı’na koyun, kaos yaşanır. Ama aynı yerlere 100
bin Sapiens koyun; iş ağları kurulur, siyasi
gösteriler düzenlenir,
spor müsabakaları yapılır. İşte bu yüzden
Sapiens dünyayı ele geçirdi; şempanzeler de hayvanat
bahçeleri ve araştırma laboratuvarlarına tıkıldı.
Bu kadar etkin işbirliği yapmayı nasıl
öğrendik biz?
- Hayal gücüyle. İşbirliği
yapabiliyoruz çünkü sadece hayal gücümüzde var olan
şeyler hakkında hikaye uydurma yeteneğine sahibiz.
Buna ister ilahlar deyin, ister para, uluslar, insan
hakları... Uyduruyoruz ve uydurduklarımızı
milyonlarca başka insana yayıyoruz. Milyonlarca
insan aynı hikayeye inanınca, aynı kanunlara da
uyar. Şempanzeler yapamıyor bunu.
UZAY GEMİSİ
DEĞİL, ONU KİMİN UÇURDUĞU ÖNEMLİ
Bu sene yeni kitabınız yabancı dillere
çevriliyor; o ne hakkında?
- İnsanlığın geleceği hakkında ama kahinlik
yaptığımı düşünmeyin. Böyle bir şey mümkün değil.
Ne anlatıyorsunuz peki?
- Birtakım ihtimallerin, imkanların ve
tehditlerin izini sürüyorum. Genetik mühendisliği ve
yapay zeka gibi konulara giriyorum.
Ne tür ihtimaller görüyorsunuz?
- Tarihten bugüne çok devrim oldu ama tek bir şey
sabit kaldı: İnsanın kendisi. Osmanlı İmparatorluğu
ya da Antik Mısır’da yaşayan insanlarla halen aynı
beden ve zihne sahibiz. Ama
gelecek yıllarda, tarihte ilk defa, insanın
kendisi
radikal bir değişime girecek. Sadece toplum ve
ekonomi değil; bedenlerimiz ve zihinlerimiz de
değişecek.

Nasıl yaşanacak bu değişim?
- Genetik mühendisliği, nanoteknoloji ve
beyin-bilgisayar arayüzleri vasıtasıyla. 21’inci
yüzyılın ana ürünleri zihinler ve bedenler olacak.
Gelecekten bahsederken, bizden sonraki insanları
bizimle aynılarmış, sadece teknolojileri daha
iyiymiş gibi düşünüyoruz. Lazer silahları, zeki
robotlar ya da ışık hızıyla seyahat gibi... Ama
gelecekteki teknolojiler Homo Sapiens’in kendisini
değiştirecek. Geleceğin en heyecan verici şeyi uzay
gemisi falan değil, onu kimin uçurduğu...
Peki gelecekte bugünden daha iyi, daha
rahat yaşayabilecek miyiz?
- Bu, “Biz’ derken kimi kastettiğinize bağlı.
21’inci yüzyılda, insanoğlu muhtemelen teknolojik
devrimlerden ne kadar yararlandığına göre kastlara
ayrılacak. Kimisi epey çıkar sağlayacak, kimisi
eziyet görecek çünkü. Geçen yüzyılın tüm hikayesine
ırklar, cinsiyetler, sınıflar ve etnik gruplar
arasında eşitsizliğe son verme mücadelesi olarak
bakabilirsiniz. Özellikle Soğuk Savaş’tan sonra,
herkes bu konuda daha da iyimser olmuştu;
küreselleşmenin tüm dünyaya kademe kademe ekonomik
refah ve demokrasi getireceğini düşündüler. Tüm
insanlar eşit hak ve imkanlara sahip olacaktı.
Ama böyle olmadı...
- Bu vaat bir yalandı belli ki. Küreselleşme büyük
toplulukların işine yaradı ama eşitsizlik de çok
arttı. Dünyanın en zengin 60 insanı, insanlığının
yarısından, yani 3.5 milyar kişinin toplamından daha
zengin. Yapay zeka bu problemi artıracak; birkaç on
yıl içinde birçok insan ‘işe yaramaz’ hale gelecek.
İNSAN DEĞİL
ALGORİTMA GÜÇLENİYOR
Ne demek işe yaramamak?
- Geliştirdiğimiz yazılımlarla beraber yapay zeka
çok fazla işi bizden daha iyi yapmaya başladı. Daha
iyi
araba kullanıyorlar; hastalıkları daha iyi
teşhis ediyorlar. 20-30 yıl içinde tüm işlerin yüzde
ellisi bilgisayar tarafından yapılacak.
Hiç yeni iş çıkmayacak mı?
- Yeni işler de çıkacaktır ama bu sorunu çözmez
ki. İnsanlarda temel olarak iki yetenek vardır:
Fiziki yetenek ve bilişsel yetenek. Robotların zaten
iki alanda da bizi geçtiğini düşünürseniz; yeni
işlerde de bizi geçeceklerini anlarsınız.

Ekonomik açıdan işe yaramaz milyarlarca
insan ne yapacak peki?
- Şu an bu soruna göz atan
hiçbir ekonomik model yok. 21’nci yüzyılın en büyük
ekonomik ve siyasi sorusu budur. Yapay zeka
insanları işlerden attıkça, zenginlik ve güç, her
şeye hükmeden bilgisayar programlarını kontrol eden
çok dar bir elit çevrenin eline geçecek.
Yani eşitsizlik daha da artacak...
- Bir örnek vereyim;
bugün taksi, otobüs ve kamyon kullanan
milyonlarca şoför var. Kendi kendini idare eden
arabalar sonrası onlara ihtiyaç kalmayacak; bugün
milyonlarca insanın para kazandığı ulaştırma sektörü
sadece birkaç şirketin eline kalacak.
Kaos çıkmaz mı bu yüzden?
- Yapay zekanın yükselmesiyle kitleler büyük
ihtimalle ekonomik güçlerini kaybedecek; bu yüzden
siyasi güçlerini de kaybedecekler. Yeni
teknolojilerle beraber hükümetler de artık
zayıflıyor. Mevcut siyasi modellerimiz, Endüstri
Devrimi, 19 ve 20’nci yüzyıllara uygun şekillendi;
21’inci yüzyılın siyasi gerçeklerine uymuyorlar.
Ne olacak yeni yüzyılda?
- Şirketler daha çok güç kazanacak ama en
nihayetinde güç, insanlardan algoritmalara kayacak.
Akıllı telefonumuz bizi bizden daha iyi bildiğinde,
bizim açımızdan hayati kararları bilgisayar
algoritmaları alacak.
Bildiğimiz dünyanın sonuna geldik o
halde...
- İnsan yaşadıkça kurgu önemini koruyacak çünkü
insan işbirliğiyle ayakta kalıyor ve bunun yolu da
ilahlar ve milletler gibi kurgulardan geçiyor.
Geleneksel dinler ve ideolojiler yok olabilir ama
yerlerine yenileri çıkacaktır. Geleceğin dinleri
Ortadoğu’dan değil
Silikon Vadisi’nden doğacak.
Ne tür inanışlardan bahsediyorsunuz?
- Tekno-dinler olacak; teknolojiden beslenen,
onunla şekillenen dinler. Mutluluk, barış, refah ve
sonsuz yaşam gibi tüm vaatler onlarda da olacak. Ama
öte dünyada ya da ölümden sonra değil, bu dünya için
vaat edecekler bunu. İlahi güçlerin değil
teknolojinin yardımından bahsedecekler.

EN BÜYÜK
KEŞİF, CEHALETİN KEŞFİ
** Gelecek konusunda iyimser de kötümser de olmak
için neden yok. Realist olmak gerekiyor.
Bilimkurguya değil bilime ihtiyaç var. Şöyle
diyeyim,
IŞİD, Ukrayna’daki durum ya da küresel ekonomik
kriz gibi en önemli mevcut sorunlar, insanın
gelişiminden doğan sorular karşısında devede kulak
kalacak.
** Bilimsel devrim hakkındaki bölüm
benim için de ilham vericiydi. Bilimin, aslında ne
kadar cahil olduğumuzu kabul etmesi hoşuma gidiyor.
Tarihteki en büyük keşif cehaletin keşfi.
** Çiftlik hayvanlarına yaklaşımımız tarihimizin en
kötü yönü. Onlara acı ve stres hissedebilen canlılar
olarak değil bir makine gibi yaklaşıyoruz. Halbuki
bilim tersini çok önce ortaya koydu. Örneğin bütün
bir süt endüstrisi anne ve yavrusunun arasındaki
ilişkiyi kesme üzerine kurulu. Bir inek, buzağısını
beslemek için süt üretir. Ama insanlar yavruyu alıp
kesiyor, sütü de kendileri için sağıyor. Modern
çiftlik besiciliği bence insanlık tarihinin en büyük
suçlarından biri.

TEK
İNSAN ‘BİZ’ DEĞİLİZ
En son Altay Dağları’nda Denisova isimli
farklı bir insan türü bulunmuştu. Bir başka insan
türünün daha ortaya çıkmasını beklemeli miyiz?
- Evet, daha da fazlası çıkacaktır. Yaklaşık 50
bin yıl önce, dünyada altı ayrı tür insan yaşadığını
biliyoruz. Çok büyük ihtimalle, bu rakamın iki katı
mevcuttu. Bu bazı insanlara ilginç gelebilir; çünkü
biz tek insanın ‘biz’ olduğuna inanıyoruz.
Değil miyiz?
- Nasıl birçok ayı türü varsa, birçok insan türü
de vardı; Neandertaller ya da Homo Denisova gibi.
Türümüz Homo Sapiens Afrika’dan dünyaya
yayıldığında, tüm diğer insan türlerinin de sona
ermesine neden oldu. İnsanlık tarihinin en eski ve
kapsamlı soykırımı budur.
Neandertaller aramızda olsa nasıl bir
dünyada yaşardık?
- Bir düşünün, nasıl dinler çıkardı? İncil neye
benzerdi? Yaradılış Kitabı’na göre Neandertal de
Adem ile Havva’dan mı türemiş olurdu? İyi
Neandertaller ölünce cennete mi giderdi? Dünyadaki
dertlere bir de böyle bir çatışma hattı eklendiğini
düşünün. Hıristiyanlar ve Müslümanlar, Amerikalılar
ve Ruslar, zengin ve fakir derken, bir de Sapiens ve
Neandertaller...
‘SAPİENS’
TESADÜFEN YAZILDI
** Yuval Noah Harari, Kudüs İbrani
Üniversitesi’nde çalışan bir tarihçi. Uzmanlık alanı
Ortaçağ askeri tarihi. Dünyayı sallayan,
Türkiye’de de Kolektif Yayınevi’nden 13 baskı
yapan ‘Sapiens’i biraz tesadüf eseri yazdı.
** Daha kıdemli akademisyenlerin vermekten
kaçtığı ‘dünya tarihine giriş’ dersi Harari’nin
üzerine kalmıştı. Genç tarihçi, dersi verirken bu
alanda akıcı bir dille anlatılan bir kitap
olmadığını fark etti; ders notlarına dayanarak
‘Sapiens’i kaleme aldı.
** Kitap, İsrail’de hemen her yayınevinden ret
cevabı aldı; nihayet yayımlandığındaysa patladı.
Derken 20 dile çevrildi. Batı dünyasında hızla bir
bestseller haline geldi.
** Esas sükse,
Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in
‘Sapiens’i kitap kulübüne seçerek 38 milyon
takipçisine tavsiye etmesiyle geldi.
Hürriyet,
Haber: Yenal Bilgici, 04.06.2016
|
ANKARA'NIN HANINA BAK

Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı,
Ankara’da geçmişte ticari hayatın en önemli
semtlerinden olan Tarihi At Pazarı bölgesini
canlandıran çalışmalara imza atmaya devam ediyor.
Çengelhan ve Çukurhan’ın ardından, şimdi de tarihi
16. yüzyıla kadar uzanan Safranhan, Rahmi M. Koç
Müzecilik ve Kültür Vakfı tarafından restore
edilerek sanat ve turizm dünyasına kazandırıldı.
Safranhan’ın açılışında konuşan
Koç Holding Şeref Başkanı
Rahmi Koç, “Müzeler, lise ve üniversiteler
ayrıca hastaneler, kaynak yaratmayan, devamlı
finanse edilmesi gereken kuruluşlar. Müzemizi gezen
bir ziyaretçiden aldığımız tebrik mektubu, lise ve
üniversitemizin mezun ettiği gençler,
hastanelerimizin sağlığına kavuşturduğu hastalarımız
en büyük kazancımız” dedi.
Rahmi M. Koç Müzecilik
ve Kültür Vakfı tarafından restore edilerek kültür
ve turizm dünyasına kazandırılan tarihi Safranhan
ile Çengelhan’da açılan “Mustafa V. Koç Galerisi”
Koç Ailesi üyeleri, Koç Holding ve Rahmi M. Koç
Müzecilik ve Kültür Vakfı üst yönetimi ile
davetlilerin katılımıyla gerçekleşen bir törenle
kapılarını ziyaretçilere açtı.
4 yıl
restorasyon
1511 yılında Hacı İbrahim
bin Hacı Mehmed tarafından inşa edilen, zaman içinde
önce kervansaray, ardından
cezaevi olarak kullanılan tarihi Safranhan,
Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nin bir parçası olarak
hizmet verecek.
4 yıl süren titiz bir
çalışmayla restore edilerek müzeye dönüştürülen
Safranhan’da toplam 42 oda ve sergileme alanları
bulunuyor.
Safranhan’ın kapılarını açmasıyla
birlikte Ankara Rahmi M. Koç Müzesi, büyüklük
bakımından yaklaşık iki katına ulaşırken, sergilenen
parça bakımından ise başkentin en büyük ikinci
müzesi unvanının sahibi oldu. Safranhan’da
sergilenen parçalar arasında iletişim aletleri,
havacılık makineleri ve objeleri bulunuyor. Öte
yandan Safranhan’ın teras bölümü Divan Brasserie
tarafından işletilen bir restoran olarak
tasarlanırken, manzarasıyla ziyaretçilere Ankara’nın
yeni seyir terası olarak hizmet verecek.
Mustafa Koç için galeri
2005’te
hizmete giren Çengelhan Bölümü’nde merhum
Mustafa Koç’un adını taşıyan bir galeri
açılırken, bu alanda Koç’a ait eşyalar, kendi
objektifinden vahşi yaşam fotoğrafları ve özel
koleksiyonundan anı objeleri ziyaretçilerle
buluştu.
Rahmi Koç, “Ankara’da 1500’lerden kalma
Çengelhan’da büyük babamın bir nalburiye dükkanı
varmış. Babam orada çırak olarak çalışmaya başlamış.
Burayı restore ettik. Bitişiğindeki Çukurhan’ı
müzemizin bir parçası olarak ve kaleye nostalji
katacak bir butik otel haline getirdik. Zamanla
Çengelhan bize dar geldi. Altındaki Safranhan’ı
varisleri satmak istediler. Orayı satın aldık, iki
sene süren restorasyondan sonra bugünkü haline
getirdik.”
Milliyet, 04.06.2016 |
550 YILLIK FATİH CAMİİ'NE YÜRÜYEN MERDİVENLİ YERALTI
TUVALETİ
15. yüzyılda Fatih
Sultan Mehmet tarafından Atik Sinan'a yaptırılan
Fatih Camii ve Külliyesi'nde Fatih Belediyesi'nin
yaptığı çevre düzenlemesi sonucunda 950 metrekarelik
yer altı tuvaletleri ortaya çıktı.

Bugün Twitter üzerinden @carnafauna'nın Fatih Camii
ve Külliyesi'nin yeni haline dair paylaştığı
görseller dikkat çekti. Fatih Belediyesi tarafından
2011'den bu yana yürütülen çevre düzenleme
çalışmaları sonucunda, cami avlusunun altı oyularak
yapılan tuvaletler ve yürüyen merdivenlerin ortaya
çıktığı görüldü.

Fatih Belediyesi'nin web
sitesinde, yapılan düzenleme çalışmalarına dair yer
alan habere göre Caminin avlusunda "modern" havuzlu
bir dinlenme alanı ile camii yerleşkesinin altında
950 m2'lik alana, yürüyen merdivenler
yardımıyla inilen tuvaletler tasarlandı.
Daha önce, Fatih Belediyesi'nin Yeni Camii Meydan ve
Park Düzenlemesi kapsamında sit alanında yaptığı
yürüyen bantlı yer altı tuvaletleri de tartışma
yaratmıştı.
Arkitera, Haber: Bahar Bayhan,
03.06.2016 |
YENİKAPI DOLGU ALANI PLANSIZ KALDI
İstanbul’da
Tarihi Yarımada’nın şeklini bozduğu gerekçesiyle
uzmanların tepki gösterdiği Yenikapı Dolgu ve
Rekreasyon Alanı’na ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nca hazırlanan imar planları iptal edildi.

nuhogluinsaat.com.tr
Çevre ve
Şehircilik İl Müdürlüğü’nde 2012 yılında askıya
çıkan Yenikapı Bölgesi Rekreasyon ve Meydan Amaçlı
1/5 bin nazım imar planı ve 1/10000 ölçekli uygulama
imar planları TMMOB’a bağlı Mimarlar, Şehir
Plancıları ve İnşaat Mühendisleri Odası tarafından
yargıya taşınmıştı.
Davayı sonuca bağlayan İstanbul 6. İdare
Mahkemesi imar planlarıyla ilgili kendisine ulaşan
bilirkişi raporunda yer alan ‘1/5 bin ve
1/1000 ölçekli yerleşim planlarının plan paftaları
üzerinde gösterilmemesi ve Boğaz tüp geçiş planlama
alanından geçtiği halde trafik güvenliği açısından
oluşabilecek yüksek kapasiteli otopark ihtiyacının
karşılanmaması ve planlama alanında, araç giriş
çıkışının ne şekilde yapılacağının uygulama
ölçeğinde belirsiz bırakılmasının planlama
ilkelerine uygun olmadığı’ yönündeki
olumsuz değerlendirmelerini esas aldı.
Mahkeme iptal kararının gerekçesinde de
‘dava konusu planların; uygulamaya ilişkin detayları
sunmaması, kullanımlar ve yapılaşma haklarını
uygulamaya esas alacak şekilde vermemesi, alanda ne
tür işlevlerin yer alacağının sadece 1/1000 ölçekli
plan raporunda ve plan notlarında belirtmesi ve plan
paftasında tek bir lejant ve kullanımı öngörmesi
dolgu planı için geliştirilen projenin 1/1000
ölçekli plan ile kesinleştirilmemesi ve oluşacak
araç trafiği/otopark yönünden çözümlemeler
getirmemesi yönüyle şehircilik ilkeleri, planlama
teknikleri ve kamu yararı açısından uygun olmadığı’
tespitinde bulundu.
Karar oybirliğiyle alındı.
Tarihi Yarımada’nın şekli bozulmuştu
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanan
planlara göre Yenikapı sahilinde yaklaşık 90 futbol
sahasına tekabül eden (546 dönüm) bir dolgu
yapılmış. Doldurulan meydanda eğlence alanları,
lokanta ve gazinoların yanında satış birimleri,
sergi ve fuar yerleri için de toplam alanın yüzde
3’ünü geçmeyecek şekilde iki kat yapılaşma izni
verilmişti.
Yenikapı dolgu alanı İstanbul’un silüetine
olumsuz etkisi nedeniyle tartışma konusu olmuş,
Google Earth üzerinden çekilen fotoğrafta
İstanbul’un tarihi yarımadasının şeklinin, Yenikapı
sahil dolgusu nedeniyle ciddi şekilde bozulduğu
görülmüştü.
AKP, son yıllarda Yenikapı dolgu alanını miting
meydanı olarak kullanıyor.
diken.com.tr, Haber:
Rıfat Doğan, 03.06.2016
|
1700 YILLIK MISIR PAPİRÜSLERİNDE AŞK, SEKS VE İTAAT
BÜYÜLERİ
Büyünün binlerce yıllık tarihine bir yenisi eklendi.
1,700 yıllık
Mısır papirüsleri deşifre edildi. Papirüslerde
yazanlar ise oldukça şaşırtıcı: Antik
aşk, itaat ve seks büyüleri
Büyüleri tercüme eden Udine Üniversitesi’nden Franco
Maltomini, “Büyülerden birinde, büyüyü yapan kişi,
kendisini sevene kadar, tanrıların sevdiği kadının
“kalbini yakmasını” istiyor” diyor. Bir erkeği hedef
alan başka bir büyü de, ona “boyun eğdirerek”,
büyüyü yapan kişinin istediği şeyleri yapmaya
zorluyor.Bu iki büyü, belirli bir insanı hedef
almıyor. Büyüyü yapan kişinin sadece büyüyü yapmak
istediği insanın adını gereken yere koyması
gerekiyordu."
Arkeofili'nin haberine göre papirüslerin çoğu
Oxford Üniversitesi’nde inceleniyor. Araştırmacılar
büyülerin MS 3. yüzyıla tarihlendiğini söylüyor.
Büyülerin yazan kişilerin isimleri ise bilinmiyor.
Papirüslerdeki büyüler Yunanca dilinde yazılmış.
(Yunanca
Mısır'da o dönemde yaygın olarak
kullanılıyormuş)
ANTİK BÜYÜLER NASIL YAPILMIŞ?
Papirüslerde deşifre edilen
aşk büyüleri birkaç gnostik tanrıya yakarıyor ve
yardım istiyor. Büyüyü yapan kişi hamamda bir
dizi adağı yaktıktan sonra hamamın duvarlarına
bir büyü yazması gerekiyordu. Büyünün tercümesi ise
şöyle:
“Toprak ve su, size yalvarıyorum, içinizde
yaşayan iblis ve bu hamamın talihi üzerine
yalvarıyorum ki, siz yandıkça, tutuştukça,
alevlendikçe, (kadının annesi)nin doğurduğu (hedef
alınan
kadın)ı da, bana gelene kadar yakın…”
Bir erkeğin itaat etmesini sağlayan büyü:

Deşifre edilen diğer bir büyü ise küçük bakır
levhalara büyülü sözlerin kazınmasını gerektiriyor.
Bu büyülü sözlerin arasında tercümesi şöyle olan bir
metin de bulunuyor: “(Adamın annesi)’nin doğurduğu
(adamın adı)’nın bana boyun eğmesini sağla.” Daha
sonra da küçük levhaların, adamın giydiği birşey
üzerine dikilmesi gerekiyor.

Metinlere göre, eğer büyü başarılı olursa, adamı
büyü yapan kişinin istediği herşeyi yapmaya
zorlayacaktı.
AŞK BÜYÜSÜ
Bu papirüsün arkasında ise
hayvan dışkısı kullanarak,
baş ağrısı ve cüzam gibi birçok hastalığı tedavi
eden bir reçete listesi bulunuyor. Reçetelerden bir
kısmının sadece “keyif almayı arttırmaya” yardımcı
olduğu belirtiliyor. Bunlardan biri bal ve balaban
kuşu dışkısı karıştırılarak yapılan bir karışımın
(nasıl kullanılacağı belirtilmemiş) keyif almayı
arttıracağını söyleyen bir reçete.

Hürriyet, 03.06.2016
|
PARİS'TEKİ
SEL, LOUVRE MÜZESİ'Nİ DE VURDU

Selin vurduğu Paris'te,
Louvre Müzesi Cuma günü müzenin bodrum katındaki
eserleri tahliye ediyor.
Yetkililer, Seine Nehri'nin
taşması durumunda, tahliyeyi gerçekleştireceklerini
duyurmuştu. Nehrin 5,5 metreyi aşmasının ardından
ise, operasyonu başladı.
Dünyada en çok ziyaret edilen
müze olan Louvre, Seine Nehri'nin kıyısında
bulunuyor.
Louvre'un hemen karşısında
bulunan d'Orsay Müzesi ise, bugün acil eylem planını
yürürlüğe koyabilmek için kapandı. Müzede, Renoir,
Manet, Van Gogh, Degas ve 24 Gauguin eseri
sergileniyor.
Louvre yetkilileri yaptıkları açıklamada,
amaçlarının eserleri üst katlara taşımak olduğunu
duyurdu. Müze bugünden itibaren kapalı olacak.
Sol Haber, 02.06.2016
|