Haberler logo Ağustos '16 Arşivi


28 Ağustos - 3 Eylül 2016
TARİHİ TÜNELLER TURİZME AÇILACAK

UNESCO Kültür Miras Listesi’nde yer alan, tarihi evleriyle ünlü Karabük’ün Safranbolu İlçesi'nde yaklaşık 4 asırlık tünellerin turizme kazandırılması planlanıyor.



Osmanlı döneminden kalma han, hamam, cami, Çeşme ve köprülerin yanı sıra geleneksel evlerin yer aldığı tarihi ilçenin altında, kesme taş ile örme kemerlerden oluşan kalmış üç tünel bulunuyor.
Safranbolu Belediye Başkanı Necdet Aksoy, mimarlık harikası tünellerin artık gün yüzüne çıkması gerektiğini söyledi. Bunun için projeler hazırlandığını bildiren Aksoy, “Yıllardır bu tüneller gizemli bir şekilde kaldı. Artık bir şeylerin yapılması gerektiği düşüncesiyle çalışma başlattık. Bu tünellerin kısa süre içinde gün yüzüne çıkmasını, özel ışık efektleri ve dinlenme alanlarıyla harika bir turizm alanı ortaya çıkartmayı arzu ediyoruz” diye konuştu.
Milliyet, 01.09.2016
LUCY AĞAÇTAN DÜŞMÜŞ

Bilim insanları yaptıkları çalışmalar sonucu insandan önce yaşayan son insansı maymun türüne ait canlının ağaçtan düşmeye bağlı olarak öldüğü sonucuna ulaştı.

Nature dergisinde yayımlanan ve kemik kalıntılarının detaylı incelemelerini içeren araştırmada ‘Lucy’ adı verilen insansı maymunun, yüksek bir yerden düşmeye bağlı olarak öldüğü ve bu bulgunun insansı maymunların ağaçlık yerlerde yaşadığı hipotezini de desteklediği savunuldu.

1974 yılında Etiyopya’nın Afar bölgesinde keşfedilen fosilin 3.18 milyon yaşında olduğuna ve Australopithecus afarensis türünden geldiğine inanılıyordu. 
Hürriyet, 31.08.2016

BİLİM İNSANLARI GİZEMİ ÇÖZDÜ

ScienceAlert'te yer alan habere göre, ilk kez, Avustralyalı araştırmacılar, 5000 yıl önce İngiltere'de "ulu çemberler" adını verdikleri antik, gizemli dik taş anıtlar hakkında istatistiki kanıtlar sunarak, yapıların Güneş ve Ay'ın hareketlerine göre hizalandığı bir nevi antik takvim olduğu sonucuna vardılar.



Stonehedge’den 500 yıl önceye tarihlenen İskoçya’daki iki anıt, bölgede 2000 yıl süren astronomik yapı deneyimin de başlangıcını temsil ediyor. Adelaide Üniversitesi’nden, projenin lideri Dr. Gail Higgnbottom, daha önce kimsenin astronomik ilişkiye dair istatistiksel kanıtlar sunmadığını, olanların ise varsayım düzeyinde kaldığını belirtiyor: “Bu araştırma, sonunda, antik Britanyalıların, Dünya ile Gökyüzü arasındaki bağlantıyı bu çember yapılarla sağladığını ve bu uygulamanın 2000 yıllık bir uygulamaya da önayak olduğunu kanıtladı.”

Higgnbottom ve ekibi, en eski taştan çemberlerin yapıldığı, İskoçya’daki Callanish ve Stennes köylerinde çalışmalar yürüttü. Buradaki antik yapılar, MÖ 2900 ila 3000 yıllarında ince ve uzun taş levhalar kullanılarak inşa edilmişti. Yapılar hakkında daha iyi fikir edinmek için, ekip, çemberleri etrafındaki bölgeyi, çevreleyen peyzajı ve yukarısındaki astronomik fenomenleri de dahil edecek şekilde 3 boyutlu modellerini çıkardılar. Bu hesaplamalar kullanılarak, ekip, İskoçya’daki Coll, Tiree ve Mull adalarının yakınlarında yer alan ve Bronz Çağı’ndan 1500 yıl sonra inşa edilen küçük yapılarla da astronomiye ve peyzaja dair işaretlerin ortak olarak kullanıldığı kombinasyonlar keşfetti.

Keşifte özellikle etkileyici olan ise, Stenness’teki taştan çember dikitlerin, Callanish’tekilerin topografik olarak tam tersi yönde inşa edilmesiydi. Callanish’teki yapıda, ekip, taşlarda ve peyzajda, 7 farklı işaret barındıran bir desen buldu. Bunlar, güney ufkunun en uzak olduğu zaman kuzey ufkunun en yakın olması, güneyde suların meydana gelmesi, ufkun en yüksek noktasının, farklı dağlar veya tepelerle işaretlenmiş olması, yaz ve kış ekinoks tarihlerinde ay ve güneşin en tepede olduğu noktaya göre ayarlanması..

Yapıların inşasını gerçekleştirenler, Güneş ve Ay’ın konumunu anlamak için bir çeşit günümüzün yaz ve kış dönencelerine karşılık gelen “taş levhalardan takvim” yaratarak hesaplama yaptılar.

3 boyutlu modelleme üzerinde çalışıldığında istatistiki olarak anıtların astronomiyle ilişkili olma olasılığı Stenness’teki için %97,87’nin biraz üstünde, Callanish’teki için %97,87.

Higginbottom, “Bu insanlar, astronomi bilgileriyle peyzajı ilişkilendirerek çok hassas şekilde büyük taşları seçtiler ve muazzam çaba harcayarak bunu gerçekleştirdiler ve de bu, onların kendi kültürleri ve kendi kültürlerini yaşatmak için, bulundukları çevre koşullarıyla güçlü ilişkiler kurmanın, kendileri açısından ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.” diyor.

Ekibin araştırması, Archaeological Science Report dergisinde yayımlandı.
Sözcü, Çeviri: Reha Başoğul, 31.08.2016

TROL AVCILIĞI TARİHİ ESERLERİ YOK EDİYOR

Kültür ve Turizm Bakanlığı sualtı kültür varlıklarının korunmasına yönelik İzmir Urla’da çalıştay düzenledi. Sualtı kültür varlıklarına trol balıkçılığının ve günübirlik tur yapan tekne çapalarının büyük zarar verdiği tespiti yapıldı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlıkları yürütülen ‘Kültür Strateji Belgesi’nin altyapısının oluşturulmasına katkıda bulunmak üzere ‘Sualtında Bulunan Kültür Varlıkları ve Korunması’ çalıştayı gerçekleştirildi. Ankara Üniversitesi Mustafa Koç Deniz Araştırma Merkezi’ndeki çalıştaya sualtı arkeologlarının yanı sıra müze müdürleri, bilim insanları ve sivil toplum örgütleri katıldı. Hazırlanacak rapor bakanlığın bundan sonraki uygulamaları, yönetmelikleri için alt yapı oluşturacak. Çalıştay kapsamında ülkemizde ve dünyada sualtı arkeolojisi, sualtı kültür varlıklarının korunması, yasal koruma düzenlemeleri, dünya çapındaki uygulama örnekleri konuşuldu. Ülkemizde koruma modelinin sadece dalış yasağı olduğuna dikkat çekilerek sadece bu yöntemle kaçak dalışların önlenemediği belirtildi. Bu nedenle bazı bölgelerde arkeopark oluşturulması, böylelikle dalışların kontrol altına alınabileceği, özellikle Bodrum Yassıada’da oluşturulacak parkın dalış turizmi için örnek olabileceği kaydedildi.

ÇAPALAR ZARAR VERİYOR
Antalya Müze Müdürü Mustafa Demirel, özellikle Akdeniz’de günübirlik tekne turlarının batıkların bulunduğu koylara demir attıklarını, demir çapaların batıklara ve sualtındaki kültür varlıklarına büyük zarar verdiğini ileri sürdü. Demirel, batıkların bulunduğu bölgelerin kapatılması gerektiğini ya da koylara demir atmadan teknelerini bağlayabilecekleri şamandıralar yerleştirilmesini önerdi. Selçuk Üniversitesi Sualtı Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Hakan Öniz ise trol ve gırgır balıkçılığının da sualtı kültür varlıklarını tahrip ettiğini söyledi. Sualtını demir araçlarla tararken tüm arkeolojik eserlerin parçalandığını anlatan Öniz, balıkçıların bilinçlendirilmesi gerektiğini ve batıkların bulunduğu bölgelerde balıkçılığa izin verilmemesi gerektiğine vurgu yaptı.  

ARKEOLOJİYE 36 MİLYON LİRA
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Melik Ayaz, çalıştay boyunca yapılan eleştirileri ve önerileri dikkate alacaklarını belirterek bunları bir rapor halinde bakanlığa ileteceklerini söyledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın geçen yıl arkeolojik araştırmalara 36 milyon lira destek verdiğini anlatan Ayaz, bu desteğin her yıl artarak devam ettiğini, karada olduğu gibi denizlerimizdeki kültür varlıklarının açığa çıkarılması ve korunması için de mücadele edeceklerinin altını çizdi.
Hürriyet, Haber: Ömer Erbil, 31.08.2016

GALATAPORT İÇİN 4.5 MİLYARLIK İMZALAR ATILDI

Doğuş Grubu CEO'su Hüsnü Akhan, "Galataport Projesi için Ziraat Bankası, İş Bankası, Yapı Kredi, Garanti Bankası, Finansbank veTürkiye Sınai Kalkınma Bankası'nın (TSKB) oluşturduğu konsorsiyumla sağlanan 1 milyar 20 milyon avro tutarındaki finansmanın imzasını bugün attık." dedi.

Galataport Projesi finansman detaylarının paylaşıldığı toplantı, Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk ev sahipliğinde, Bilgili Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Bilgili, Ziraat Bankası Genel Müdürü ve Türkiye Bankalar Birliği Başkanı (TBB) Hüseyin Aydın, İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Faik Açıkalın, Garanti Bankası Genel Müdürü Ali Fuat Erbil, Finansbank Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aras, TSKB Genel Müdürü Suat İnce ve Doğuş Grubu CEO'su Hüsnü Akhan'ın katılımıyla gerçekleştirildi.

Toplantıda verilen bilgiye göre, Doğuş Holding A.Ş ve BLG Gayrimenkul Yatırımları ve Ticaret AŞ ortaklığında hayata geçirilen Galataport Projesinde Doğuş Holding'in yüzde 81 ortaklık payı bulunuyor. Şu anda halkın kullanımına kapalı olan ancak proje bitiminde tamamen halka açılacak sahil şeridini de kapsayan Galataport'un 2018'in son çeyreğinde tamamlanması hedeflenirken, inşaat çalışmaları bu yıl hız kazanacak.

Doğuş Grubu CEO'su Akhan, yaptığı konuşmada projeye ilişkin bilgi verdi. 2013 yılında Bilgili Holding ile yola çıktıkları proje kapsamında bugün önemli bir adım atıldığını belirten Akhan, Türkiye'nin önemli süreçten geçtiğini söyledi.

Türkiye'nin bu hassas günlerinde, bu ölçekte bir proje finansmanının önemine işaret eden Akhan, şu bilgileri verdi:

"Hızlı büyüme ve yatırım sürecimiz bu yıl da devam ediyor. Galataport Projesi için bugün çok önemli bir adım attık. Türk bankacılık sektörünün önemli temsilcilerinde mali yapıları güçlü ve uluslararası platformlarda da kendilerini kanıtlamış bankalarımız, Ziraat Bankası, İş Bankası, Yapı Kredi, Garanti Bankası, Finansbank ve TSKB'nin oluşturduğu konsorsiyumla sağlanan 1 milyar 20 milyon avro tutarındaki finansmanın imza töreninde sizlerle olmaktan mutluluk duyuyoruz.

Galataport Projesinin finansmanı, 3,5 yılı ana para geri ödemesiz yatırım dönemi olmak üzere toplam 14 yıl vadeli olacak şekilde imzalandı. Proje finansman tutarı hem özelleştirme idaresine yapılan işletme hakkı ödemesinin kredi bölümünü içeriyor, hem de projenin inşaat ve geliştirmeye yönelik harcamalarında kullanılacak. 2018'in son çeyreğinde tamamlanmasını hedefliyoruz. Galataport'un bir liman sahası olmasının yanı sıra, İstanbul'da her kesimde ziyaretçiye açık yepyeni bir yaşam alanı olması ve projenin gerçekleştirilmesi için toplam 4,5 milyar lira civarında bir yatırım yapacağız."

"PROJEDEN TURİZM GELİRİNE 5 MİLYAR LİRA KATKI"
Projenin sadece Türkiye'nin ekonomisine değil, turizmine de önemli katkılar sağlayacağını dile getiren Akhan, Galataport'un yılda 3 milyon kruvaziyer yolcu olmak üzere 7 milyon yabancı ziyaretçiyle, ülkenin turizm gelirlerine 5 milyar lira civarında katkı sağlayacağı öngörüsünü paylaştı.

Akhan, proje tamamlandığında yaklaşık 700 milyon liralık katma değer vergisi ve 200 milyon lira dolaylı vergi üreten ekonomik aktivite yaratılacağını bildirerek 20-25 milyon yerli ziyaretçinin de Galataport'u ziyaret etmesinin beklendiğini kaydetti.

Projenin inşaatı süresince 5 bin kişiye, tamamlandığında 4 bin 500 kişiye istihdam yaratılacağını belirten Akhan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Tamamlandığı zaman Galataport'un Karaköy'ün gerek tarihi gerekse mimari yapısına uygun bir liman olması en öncelikli hedefimiz. 250 yıldan beri halkın kullanımına kapalı olan rıhtım ve deniz kenarı 1,2 kilometre boyunca halka açılacak ve sahil şeridi bir yürüyüş yolu haline getirilecek. Başka bir önemli nokta da, Hong Kong kökenli The Peninsula Hotels Grubu ile Karaköy tarafındaki tarihi binalar için bir anlaşma yaptık.

Bu ortaklık kapsamında sadece işletme değil aynı zamanda Peninsula Grubu yüzde 50 hissedar olarak otel projemizde yer alacak. Diğer bir deyişle; projeye 500 milyon lira tutarında doğrudan yabancı yatırım söz konusu olacak. Böylelikle, dünya turizm sektöründe hizmet kalitesiyle en üst sıralarda anılan bu marka, ilk kez Türkiye pazarına girmekle kalmayıp yatırıma da ortak olacak. İstanbul'a yakışır ve dünyada bir ilk olacak yer altına yapılacak terminal binasıyla kruvaziyer yolcu sayısında 2014 yılına göre yüzde 70 artış bekliyoruz."

Projenin yaşam alanları hakkında da bilgi paylaşan Akhan, planlanan yeme-içme ve perakende noktası toplamının yaklaşık 200 adet olacağını, alışveriş ve yeme-içme birimleri için ayrılan kiralanabilir alanın yaklaşık 45 bin metrekare, ofis alanlarının ise Salı Pazarı noktasında yaklaşık 40 bin metrekare olarak yer alacağını, projede 2 bin 500 araçlık kapalı otopark alanının olacağını bildirdi.

Akhan,Galataport'un 112 bin metrekarelik bir planlama alanına sahip olacağını anımsatarak, içinde yaklaşık bin 200 metre uzunluğunda bir rıhtım, 10 bin metrekarelik rıhtım alanının, 20 bin metrekarelik terminal inşaat alanının bulunduğunu anımsattı ve proje kapsamında 30 bin metrekarelik bölümün de yeşil alan olarak düzenlenmesinin planlandığını söyledi.

Doğuş Grubu'nun 2016 yılı yatırım stratejilerine de değinen Akhan, "Büyüme stratejimizin ve yatırım kararlarımızın oluşturulmasında her zaman konjonktürel gelişmelerden ziyade daha uzun vadeli unsurlar belirleyici olmuştur. Doğuş Grubu'nun iş stratejilerini üstüne inşa ettiği temel amaç, ülkemiz için yurt içinde ve yurt dışında değer yaratmaktır. Türkiye'de istihdam oluşturmakla birlikte dünya ölçeğinde saygın markalar inşa ederek ya da uluslararası ortaklıklar vasıtasıyla ülkemizi küresel ölçekte temsil etmek öncelikli hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Bu doğrultuda da İstanbul için tarihi açıdan eşsiz bir lokasyonda yer alan Galataport projesinin grubumuzun iş hedefleriyle örtüşmesi, İstanbul’un bu önemli değerini geliştirebilme ve halkla buluşturabilme imkanı sunması yatırım kararı almamızı sağlayan öncelikli faktörler arasındadır." diye konuştu.
Habertürk, 31.08.2016

MUĞLA'DAKİ GÖRKEMLİ ZEUS TAPINAĞI RESTORE EDİLECEK

Muğla’nın Milas İlçesi'nde yer alan Euromos antik kentindeki 1800 yıllık Zeus Tapınağı restore ediliyor.


Anadolu’nun en iyi korunan antik tapınaklarından biri olan Zeus Tapınağı’nı tekrar eski ihtişamına kavuşturmak için öncelikle yerdeki blokların kaldırılarak ciddi bir restorasyon çalışmasına başlanması hedefleniyor.

Euromos Antik Kenti Kazı Başkanı Yrd. Doç.Dr. Abuzer Kızıl, tapınakla ilgili önemli projeleri hayata geçirmeyi düşündüklerini, tapınakta pek çok mimari kalıntının halen yerinde durduğunu söyledi.

Zeus Tapınağı’nı en iyi şekilde tanıtarak, bilimsel anlamda değerlendirip iyi bir restorasyon çalışması yapmak için yoğun çaba gösterdiklerini belirten Kızıl, “Bizim için şu an en önemlisi de 1970’li yıllarda rahmetli Prof.Dr. Ümit Serdaroğlu tarafından 12’lik demirlerin kullanılarak sağlam bir şekilde dökülmüş olan betonarme kalıplardan nasıl kurtulabiliriz, ıslah edebiliriz diye kafa yoruyoruz. Bu hakikaten zor bir iş. Bu bizi çok yoruyor.” dedi.

Kızıl sözlerine şöyle devam etti:

“Bine yakın parçanın hepsini teker teker numaralandırıp, teker teker çizimini yapmaya çalışıyoruz. Bu tapınak çalışmasını doktora tezi olarak verdik. Araştırma görevlisi arkadaşımızla bunu çalışıyoruz. Aynı zamanda yabancı bilim insanlarıyla özellikle restorasyon konusunda çalışıyoruz. İnanıyorum ki bu belgeleme bittikten sonra yan yatmış, kırılmış sütunları onarıp tekrar yerine koymak bile eminim ki bu tapınağın antik değerini bir kat daha yükseltecektir.”

Euromos Zeus Tapınağı
Muğla’nın Milas İlçesi'ne 12 km uzaklıkta bulunan Euromos Antik Kent’indeki Zeus Tapınağı, Anadolu’daki en iyi korunmuş antik tapınaklardan biri olma özelliğini taşıyor. MS. 2. yüzyıla tarihlenen tapınak, İmparator Hadrianus döneminde inşa edildi. 17 adet sütundan 16’sı üst kirişleriyle birlikte hala dimdik ayakta duran tapınağın kuzeye ve batıya bakan cephelerindeki sütunların üzerindeki yazıtlarda bu sütunların adak sütunları oldukları anlaşılıyor. Çağın ünlü hekimlerinden Menekrates’in kızı Tryhaina birlikte buraya beş sütun bağışladığı biliniyor. Bunun yanı sıra Leo Quints isimli bir devlet adamı da yedi sütun yaptırmış.

arkeofili.com, 31.08.2016

TESADÜFLE MÜTHİŞ KEŞİF

Samsun'un Canik İlçe Belediyesi tarafından Toptepe Mahallesi’nde çalışmaları yürütülen 15 Temmuz Şehitler Tepesi projesi kapsamında yapılan kazılarda Hellenistik döneme ait tarihi mezar odası bulundu.

Canik İlçesi Toptepe Mahallesi’nde 3’üncü Derece Arkeolojik Sit Alanı içerisinde yer alan 15 Temmuz Şehitler Tepesi’nde, Samsun Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanan ve Samsun Müze Müdürlüğü kontrolünde yürütülen proje kapsamında yapılan çevre düzenlemeleri çalışmaları sırasında Hellenistik döneme ait tarihi mezar odası bulundu.



Doğal kesme blok taşlardan yığma tekniği ile yapılan, yaklaşık 12 metre uzunluğunda bir koridor ve mezar odasından oluşan tarihi yapı dikkat çekti. Kare bir kapıdan geçilerek girilen mezar odası içinde herhangi bir buluntuya rastlanılmazken, sadece dağınık vaziyette kemik ve odun parçaları bulundu.

Çalışmaları yerinde inceleyen Canik Belediye Başkanı Osman Genç, 15 Temmuz Şehitler Tepesi’nin Samsun’un önemli projelerinden birisi olduğunu belirterek, "Anıtlar Kurulu ile ortaklaşa 7 yıldır yaptığımız çalışma sonucunda imarla alakalı sorunları çözdük ve bu büyük projemiz için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Burası daha önce ticaret şehri olan Samsun’da gemilerin güvenliğini sağlamak için gözetleme noktası görevini görüyordu. Biz bu projeyi uygulayarak tarihteki dokusuna uygun olarak tarihi yaşatmayı amaçlarken ortaya çıkan tarihi mezar, projemizi daha da anlamlaştırdı" dedi.

  

Samsun’un en önemli mekanlarından 15 Temmuz Şehitler Tepesi’nin kültür ve yaşam merkezine dönüşeceğini de ifade eden Başkan Genç, "Ortaya çıkan Hellenistik döneme ait tarihi mezar projemizi daha da anlamlı kılacak. Zira biz yıllardır Samsun’un güçlü bir tarihi geçmişi olduğunu, bu şehrin bir ticaret şehri ve sancak olduğunu dile getiriyoruz. Şehrimizin her yeri bu tür tarihi eserlere sahip. İnşallah 15 Temmuz Şehitler Tepesi daha fazla ilgi çekecektir. 15 Temmuz Şehitler Tepesi böylece tarihle bütünleşecek. Burası Samsun’un tamamının görülebildiği tek yer. İnşallah projemiz bittiğinde ve Samsun’a gelen turistlere, vatandaşlarımıza hizmet verecek" diye konuştu.
Hürriyet, 30.08.2016

RESTORASYON BİTTİ, ZİYARETE AÇILDI

Erzurum’un simgesi olan Anadolu’daki en önemli Selçuklu eserlerinden Çifte Minareli Medrese’nin restorasyon çalışmaları bin 742 gün sonra tamamlandı. Henüz Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne teslim edilmeyen ve bir gelin gibi süslenen tarihi medrese açıldığı günden itibaren ziyaretçi akınına uğradı.



Selçuklu Sultani Alaaddin Keykubat’ın kızı Hüdavent Hatun tarafından 13’üncü yüzyılın son çeyreğinde yaptırılan eser, 15 Ağustos 2011’de restorasyona alınmıştı. 

Yetkililerden alınan bilgiye göre, zemindeki döşemeler aslına uygun olarak yontma taş ile yenilendi. Minarelerdeki ve diğer bölümlerde yok olan 26 bin çini İznik’te üretilerek yerine takıldı. Medresenin duvarlarına çatıdaki yağmur suyunu tahliye için monte edilen sac borular eleştiri konusu oldu. Restorasyonu yaklaşık 7 milyon liraya mal olan tarihi yapıyı gezenler, bol bol fotoğraf çekti. 
Milliyet, Haber: Zafer Kumru, 30.08.2016
TARİHİ EVE OTOPARK TABELASI

Konak İlçesi'nde Atatürk ve Latife Hanım’ın nikahını kıyan İzmir’in eski müftüsü Rahmetullah Efendi’nin 93 yıl önce yaşadığı tarihi evinin duvarına otopark tabelası asılması büyük tepki çekti.



Yunan işgaline karşı mücadele eden ve mitinglerde yaptığı konuşmalarla İzmir ve çevresinde etkili olan Rahmetullah Efendi’nin Hatuniye Mahallesi 1301 numaralı sokakta bulunan tarihi evin duvarına mahalledeki bir otoparkçının tabela asması, çevre sakinlerinin tepkisine neden oldu. Belediyeyi göreve çağıran mahalle sakinleri, “Tarihi esere saygısızlığa son verilsin, bu ayıp bir an önce temizlensin” dedi.

Tabelalar söküldü
Olayın gündeme getirilmesinin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü İzmir Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü harekete geçti. 

Müdür Cemil Karabayram görevlilerle ile birlikte bizzat evin bulunduğu adrese giderek, tabelayı çakan otopark işletmecilerine tabelalarını indirtti. Röleve ve Anıtlar Müdürü Yüksek Mimar Karabayram, “Mülk sahibini arayarak tabelaları indirmesi konusunda uyardık ve tabelaları indirtti. Kendisine bakanlığımızın tarihi yapılarla ilgili hibesi olduğunu bu amaçla bina restorasyonu için başvurabileceğini de ilettik. Kültür Bakanlığı olarak bu tür tarihi yapıların korunması için büyük çaba harcıyoruz” dedi. 
Milliyet, Haber: Mustafa Oğuz, 30.08.2016

KIRŞEHİR'DE KEŞFEDİLEN YERALTI ŞEHRİ ZİYARETE AÇILDI

Kapadokya’nın giriş kapısında bulunan Mucur’da 1974’te bir inşaat çalışması sırasında tesadüfen keşfedilen yeraltı şehri bölgenin yeni cazibe merkezi oldu.

MS 3. ve 4. yüzyıllarda Hıristiyanların hem dinlerini yaşamak hem de zulüm ve baskıdan kurtulmak için kullandığı belirtilen şehir 6 kattan oluşuyor.

Tarihi mekanda insanların, burayı hem koruma amaçlı mesken edindiği, hem de basit ihtiyaçlarını giderdiği depolar ve hayvan barınakları yaptıkları görülüyor.

Hava sirkülasyonunun sağlandığı birtakım basit mekanizmalar olan yeraltı şehrinde, uzun yıllar boyunca yaşamın olduğu saptandı.

Kırşehir Valisi Necati Şentürk, yeraltı şehrinin, ilçe merkezinin tam altında bulunduğunu kaydetti.

Vali Şentürk, yerleşim alanının yüzde 80’ine tekabül eden yeraltı şehrinin 6 katlı olduğunu fakat şu anda yapılan çalışmalar sonunda 2 katı ziyarete açtıklarını söyledi.

İleriki günlerde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yapacağı çalışmalarla diğer katların da ziyarete açılacağını kaydeden Vali Şentürk, bu şehrin ülkenin yeni bir cazibe merkezi olacağını anlattı.
Habertürk, Haber: Aykut Aktaş, 29.08.2016

ANGUNİARA LİMANI MOLOZ ALTINDA

İstanbul’da Ambarlı sahilinde keşfedilen antik liman Anguniara’nın kalıntıları üzerine moloz döküldüğü ortaya çıktı. İnşaat atıklarıyla yok edilen limanın keşfi, arkeoloji çevrelerinde heyecan yaratmış, birçok uluslararası dergiye de konu olmuştu.



İstanbul’un en büyük limanının bulunduğu Ambarlı yakınlarında 2008’de rastlantı sonucu bulunan taş duvar, mermer ve sütunlar büyük bir keşfin başlangıcı oldu. Kalıntıları inceleyen jeomorfolog, deniz bilimci ve arkeologlar kalıntılıların İstanbul’un en eski limanlarından Angurina’ya ait olduğunu belirtmişti. Kültür ve Turizm Bakanlığı Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından Sit Alanı ilan edilen bölgenin incelenmesi için 2012’de harekete geçilirken, 2500 yıl önce üretilen tahılların deniz yoluyla dağıtımı için bu limana getirildiği tahmin ediliyordu. Bölgenin MÖ 4 ile MS 9. yüzyıl arasında yoğunlukla kullanıldığı düşünülürken, tahılın saklanacağı uygun ısı ve nem ortamını sağladığı için bölge Demre Andriake Antik Kenti’ne benzetilmişti.

Beylikdüzü Belediyesi 2012’de arkeolojik mirasın korunması ve ortaya çıkartılması için bilimsel bir ekip kurdu. Jeomorfolog, arkeolog, sualtı arkeologu ve deniz bilimcilerden oluşan ekip Anıtlar Kurulu’na başvurdu. Bölge kısa süre içinde SİT alanı ilan edildi. Fakat bilim insanlarının Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne bildirdiği yapılar koruma altına alınmadığı gibi hiçbir çalışma da yapılmadı. Önlem alınmayınca da kalıntıların üzerine büyük miktarda moloz döküldü. 

İnşaat atıklarının alana giren kamyonlar tarafından denize doğru boşaltılmasıyla tüm kalıntılar yerlerinden koparak bir taş yığınına dönüştü. Büyük kısmı da dökülen hafriyatın altında kaldı. Kumsalda 2013 Aralık’ta görüntülenen yapı izleri de aynı şekilde yok oldu. Kalıntıların yerine görüntülenen asfalt parçaları ve katı atıklar hiçbir tedbir alınmayan antik limanın nasıl yok edildiğini kanıtladı.  

‘Yenikapı kadar önemliydi’  
İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü öğretim üyesi Prof.Dr. Cem Gazioğlu, “İlgisizlik nedeniyle Yenikapı kadar önemli arkeolojik alanı kaybediyoruz. İnşaat atıklarının arkeolojik eserlerin üzerine atılmasını anlayamıyorum. Bölge zaten doğal etkilere açık ve dayanıksız. Kıyıdaki yapının denizaltında devam eden parçalarını da kaybedebiliriz. Alan koruma altına alınmayınca inşaat atıkları kamyonlarla getirilerek üzerine boşaltılmış” dedi.

41 metre uzunluğunda antik tahıl limanı
Türkiye’nin ikinci, İstanbul’un en büyük limanı Ambarlı Limanı’nın bulunduğu alandaki kalıntıların Angurina’ndan kaldığı düşünülüyor. İlk çalışmaları Beylikdüzü Belediyesi tarafından yapılan alan Kültür ve Turizm Bakanlığı Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından SİT Alanı ilan edilmişti. ABD kaynaklı İnternational Jornal Of Nautical Archaelogy’un Şubat 2014 sayısında 4 sayfa yayınlanan kalıntıların denize paralel 41 metre uzunluğunda 8 duvar şeklinde olduğu belirlenmişti. 2’si ambar 5’i tekne inşası ve yanaşma yeri olarak kullanılan en az 7 bölüm tahmin edilmişti.
Milliyet, Haber: Gökhan Karakaş, 29.08.2016
OSMANLI'DAN İZLER TAŞIYAN 2 BİN YILLIK METEOROLOJİ İSTASYONU

Atina’da Akropolis’in bulunduğu tepenin yamacında yer alan ve dünyanın ilk meteoroloji istasyonu ve saat kulesi olarak bilinen “Rüzgar Kulesi”, 200 yıl sonra yeniden restore edilip ziyarete açıldı.

Yunanistan Doğal Kaynakları Koruma Birimi Başkanı Stelios Daskalakis, “2 bin yıllık dünyanın ilk meteoroloji istasyonu Roma Agorası içerisinde yer alıyor. Tüccarların hava durumunu ve aynı zamanda ticareti organize etmek için mallarının ne zaman ulaşacağını belirlemelerinde büyük öneme sahipti” diye konuştu.

1799 yılında Lord Elgin’in anıtı İngiltere’ye taşımayı planladığını da açıklayan Stelios Daskalakis, “Ancak Türkler burayı ibadet yeri olarak kullanıp kutsal bir yer olarak gördükleri için anıtın yağmalanmasına izin vermedi” dedi.

Anıtın, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Sufi dervişler tarafından ibadet yeri olarak kullanıldığı belirtiliyor. Binanın duvarlarında Osmanlı motifleri de yer alıyor. Bina, 1828 yılında dervişlerin ayrılmasıyla kapanmış ve 1848 yılında antik eserleri depolamak için kısa süreli kullanılmış. 2014 yılında restorasyon çalışmalarına başlanan anıt tekrar ziyarete açıldı.


Habertürk, 29.08.2016

KAYIP ARŞİVİN BULUNMA SERÜVENİ

Araştırmacı-yazar İbrahim Hakkı Konyalı’nın 75 yıldır kayıp olan Mimar Sinan eserleri arşivi, İBB Kültür A.Ş. tarafından tesadüfen bulunup kitaplaştırıldı. Kayıp eserin ortaya çıkarılma serüveni romanlara konu olacak türden...

Otuz iki yıl önce yaşamını kaybeden araştırmacı-yazar İbrahim Hakkı Konyalı’nın 75 yıldır kayıp olan Mimar Sinan eserleri arşivi, İBB Kültür A.Ş. tarafından tesadüfen gün yüzüne çıkarıldı. “İbrahim Hakkı Konyalı’nın Kayıp Arşivinden İstanbul’da Mimar Sinan Eserleri” başlığını taşıyan arşiv belgelerinde, Mimar Sinan’a ait eserlerin Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki fotoğrafları ile Konyalı’nın anlatımlarına yer veriliyor. Belgelerde, Sinan’a ait eserlerin II. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’da yaşayan birtakım kişiler tarafından rant amaçlı olarak satılıp yıktırılmak istendiği ortaya konuluyor.

1896 yılında Konya’da dünyaya gelen ve 1984’te yaşamını kaybeden araştırmacı-yazar İbrahim Hakkı Konyalı, ömrünün büyük kısmını Mimar Sinan’ın İstanbul’da ihya ettiği eserleri araştırmakla geçirdi. Sinan’a ait eserlerin belge ve görsellerini toplamaya başlayan Konyalı, topladığı arşiv belgelerini 1940-1941 yılları arasında bir araya getirmeye karar verdi.

II. Dünya Savaşı’nın Avrupa’yı kasıp kavurduğu yıllarda, dönemin en kapsamlı Sinan eseri sayılan çalışma, birtakım siyasi nedenlerden ötürü yayımlanamadı. Ancak ne olduysa bundan sonra oldu. Konyalı’nın yıllar süren çalışmaları, bir araya getidiği arşiv belgeleri ve taslak eseri aniden ortadan kayboldu. 

Etiketsiz albüm
Araştırmacılar kayıp eserin peşine düşseler de bir türlü bulamadılar. Eserin izine altı ay önce tesadüfen rastlandı. İstanbul konulu çok sayıda görsel ve yazılı arşiv materyalini koleksiyonuna katan İBB Kültür A.Ş.’nin yetkilileri, altı ay önce gazeteci Faik Şenol’un arşivinde bulunan “İstanbul’da Mimar Sinan Eserleri” başlıklı iki fotoğraf albümü üzerinde çalışma yürütürken başka bir çalışmaya denk geldiler. Yapılan incelemeler sonucunda arşiv belgelerinin 1940-1941 yıllarında bir araya getirildiği ve Mimar Sinan’ın eserlerine ait arşiv görselleri olduğu anlaşıldı. Ancak ortada bir sorun vardı. Fotoğrafların altında, daktilo edilerek yapıştırılmış bilgiler bulunmasına rağmen, etiket kısmı kazınmış olduğundan albümlerin kime ait olduğu anlaşılamadı.

Kültür A.Ş. yetkilileri arşiv albümünün kime ait olduğunu ortaya çıkarmak için dikkatlerini fotoğrafların birçoğunda yer alan kişiye yöneltti. Kimi zaman elindeki kağıda not alan, kimi zaman eseri tetkik eden, kimi zaman da uzaktan görülen pardösülü, fötr şapkalı bu kişinin İbrahim Hakkı Konyalı olduğu tespit edildi. Araştırmalarını derinleştiren yetkililer, Atatürk Kitaplığı’nda bulunan B/33 numaralı “Mimar Sinan’ın Eserleri” adlı 473 varaklık yayımlanmamış bir çalışmaya daha ulaştılar. Albümde yer alan fotoğraflar ve Atatürk Kitaplığı’ndaki daktilo metinleri karşılaştırılınca, aynı döneme ait oldukları ve metinlerin de albümdeki fotoğraflar için hazırlandığı anlaşıldı.

Prof. Yücel onayladı
Ayasofya Müzesi eski müdürlerinden Prof.Dr. Erdem Yücel ile yapılan görüşmede Konyalı’nın böyle bir çalışma hazırladığı ancak daha sonra kaybolduğu öğrenilirken, söz konusu eserin Konyalı’nın kayıp arşivi olduğu tespit edildi.

Kültür A.Ş.nin kültür hayatımıza kazandırdığı eserde, Mimar Sinan’ın İstanbul’da inşa ettiği cami, mescit, türbe, kütüphane, hamam ve mektepleri yer alırken Sinan’ın dehası ile ilgili pek çok bilgiye yer verildi. Eserin, İstanbul’daki yıkımlara da ışık tutacağı, kaybolan ve zarar gören eserlerinin yeniden ihyasında eserden faydalanılacağı belirtildi.

“Enkazcıya satıldı”
Sinan’a ait eserlerin II. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’da yaşayan birtakım kişiler tarafından rant amaçlı olarak nasıl satılıp yıktırılmak istendiğinin örnekleri “İbrahim Hakkı Konyalı’nın Kayıp Arşivinden İstanbul’da Mimar Sinan Eserleri” adlı çalışmada Konyalı’nın sözleriyle şöyle anlatılıyor:

“Bu cami (Emir Buhari Camii) Edirnekapı dışında, Kemal Paşazade Türbesi’nin biraz ilerisinde ve giderken soldadır. Sinan’ın bu kıymetli eserini, ben camiyi tetkik ederken 15 Mart 1941 yılında yıkıyorlardı. Son şeyhi olan Hafız Mehmed Emin Efendi, 1939 senesi 13 Nisan’ında ölmüştür. Oğlu ve mabedin mütevellisi Hafız Ahmed Efendi de yıkılma ameliyesine nezaret ediyor, mabedin avlusundaki meşrutanın da ahşap evine bahçe çıkacağı sevincini taşıyordu. Birinci Umumi Harp senelerinde Metris Kışlası önünde Ramazan topu atılırken, çok barut konduğu ve fazla sıkılandığı için top patlamış ve parçalar caminin pençelerine girerek çatısını kesmiş ve yıkmıştır. İşte bundan sonra cami, bir daha tamir edilmemiş ve nihayet Enkazcı Kadri’ye satılarak yıktırılmıştır. Yıkma esnasında, kıble tarafında bulunan Türk ulularına ve alimlerine ait birçok kıymetli mezar taşlarının da kırıldığını gözlerimle gördüm. Maalesef bu tahribe mani olamadım.”

“Sinan’a ait olduğunu haykırdım”
“Bu hamam (Merkez Efendi Hamamı), Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Hamam tektir, göbek taşının etrafında dört kapalı halvet ve üç açık yıkanma yeri bulunur. Sinan’ın yaptığı Merkez Efendi Hamamı, Merkez Efendi Camii’nin evkafındandı. Birçok hamam gibi o da hususi ellere geçmiştir. İki sene evvel son sahibi tarafından 1300 liraya yıkıcı Kayserili Şevket’e satılmıştır. Enkazcı, bu abideyi yıkıyordu. Bu mamureyi tetkik ederken yıkma ameliyesine şahit oldum. Bir gazetede yaptığım neşriyatla bu hamamın Sinan’a ait olduğunu haykırdım. Bu suretle yıkılmasına mani oldum.”

Milliyet, Haber: Mert İnan, 27.08.2016

OSMANLI SARAYINA AİT İZLER AÇIĞA ÇIKTI

İstanbul Üniversitesi'nde öğretim üyesi Doç.Dr. Emine Dönmez, “Yürüttüğümüz kazılarda Kızlar Sarayı mevkisinde ortaya çıkan buluntularda burada yer alan Osmanlı saraylarına ait izler açığa çıkmaya başladı” dedi. 

İstanbul Üniversitesi'nde öğretim üyesi Doç.Dr.Emine Dönmez'in başkanlığında Harşena Kalesi ve Kızlar Sarayı arkeolojik kazıları sürüyor. Doç.Dr.Emine Dönmez, "Yürüttüğümüz kazılarda Kızlar Sarayı mevkisinde ortaya çıkan buluntularda burada yer alan Osmanlı saraylarına ait izler açığa çıkmaya başladı. Bu da varlığı tarihsel kaynaklardan bilinen söz konusu sarayların ilk kez mimari veriler ve buluntularla kimliğini kanıtlamıştır. Harşena Kalesi'nin yukarı kale bölümünde devam etmekte olan kazı çalışmalarında Osmanlı dönemi taş döşemeli sokak ve kalıntılarıyla karakterize olan mimari yapılar saptanmıştır. Anakaya üzerine Roma İmparatorluk Dönemi'nde inşa edildiği anlaşılan bir tapınak ya da sur temeli olduğu düşünülen önemli bir yapının sonraki yerleşimciler tarafından tahrip edilmiş olduğu anlaşılmaktadır" diyerek şöyle devam etti:

"2015 çalışmaları sırasında anıtsal bir duvar üzerinde saptanan dört adet altın memluk sikkesi hem Anadolu hem de Osmanlı arkeolojisine önemli katkılar yapmış, hem de 15. yüzyıla ait mimari kalıntıların doğru saptanmasına yardımcı olmuştur. 2016 dönemi çalışmaları sırasında ele geçen çok sayıda İznik üretimi Haliç işi çini seramiğin yanı sıra Osmanlı dönemine ait altın bir sikke dikkat çekicidir. Bunlara ek olarak metal kemer tokaları ile zırh süsleri ele geçmiştir. Harşena Kalesi ve Kızlar Sarayı sistematik arkeolojik kazıları bugüne kadar açığa çıkan kalıntı ve buluntuları ile Demir Çağı, Danişmend, Selçuklu ve Osmanlı arkeolojisinin yakın geçmişe oranla çok daha iyi algılanmasını sağlamıştır." 

Doç.Dr.Dönmez, Şehzade Mustafa'nın da aralarında olduğu tahta çıkamayan 5 şehzadenin yanı sıra padişah olan Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed, II. Murad, Fatih Sultan Mehmed ile II. Bayezid'ın Amasya'da valilik yaptığını, Yavuz Sultan Selim'in bu şehirde doğduğunu ayrıca Kanuni Sultan Süleyman'ın da devleti bir kış boyunca Amasya'dan yönettiğini belirtti. 
Hürriyet, Haber: Sinan Harmancı, 26.08.2016

BİZANS SARNICI KADERİNE TERK EDİLDİ

Beyazıt'ta Vezneciler Darülfünun Alt Geçidi Güçlendirme Projesi kapsamında iki sene önce başlanılan çalışmalar sırasında bir Bizans Sarnıcı ortaya çıkmıştı.

Hıristiyanlık öncesi döneme ait olduğu tahmin edilen sarnıcın girişinin bir kısmının inşaat çalışmaları sırasında betonla ve molozlarla örtüldüğü, bu sırada bölgedeki çalışmaların Arkeoloji Müzesi’ne bildirilmediği ve müzeye gelen bir ihbarla, sarnıcının girişi bulunduğu halde inşaatı yapan şirketin burayı kapatmaya çalıştığı anlaşılmıştı.

Müze duruma el koyarak o bölgeye arkeolog göndermiş, Bizans yapısının önü demir perdeyle kapatılmıştı. Darülfünun altgeçidi yenilemesi inşaatı ihalesini onaylayan İstanbul 4 numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, yapının akıbetine karar verecekti. Ancak aradan 2 yıl geçmesine rağmen bir gelişme yaşanmadı. Yapının önünde otlar çıktı. Girişi çöplerle kapandı. Üstünde bulunan atıl bölge evsizlerin sığınma yeri oldu. İçi sokak hayvanlarına barınak oldu.
Hürriyet, Haber: Burcu Purtul Uçar, 25.08.2016

EŞSİZ ESER BULUNDU

İzmir’in Torbalı İlçesi'ndeki Metropolis antik kentinde, dünyanın en iyi korunmuş tuğla tonoz yapılarından biri olan Roma hamamı ortaya çıkarıldı

Geçen yıl ören yeri statüsü kazanan Metropolis antik kentinde, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Serdar Aybek başkanlığında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi ve Yaşar Üniversitesi’nden akademisyenlerin de katıldığı 25 kişilik bilimsel heyet, kazıları sürdürüyor. Çalışmalarda 5 bin metrekare alana yayılan Roma hamamı ve sosyal kompleks ortaya çıktı. Bu yapının bin 900 yıllık olduğunu sanılıyor.

EFES’LE AYNI TEKNİK
Metropolis Antik Kenti Kazı Başkanı Doç.Dr. Serdar Aybek, şöyle bilgi verdi: “2013 yılındaki kazılarda başlanan servis koridoru çalışmaları büyük oranda tamamlandı. Metropolis’deki tuğla tonozlu bu yapının çok benzer ve daha büyük ölçekli bir örneğini Efes antik kentinde görüyoruz. İnşa tekniği ve iki kent arasındaki mesafenin kısa olmasının yanı sıra her iki yapının da MS 2. yüzyılda Antoninus Pius Hanedanlığı Dönemi’nde inşa edildiği gözönünde bulundurulduğunda, aynı mimar veya usta ekibinin her iki yapıda da çalışmış olduğunu düşünebiliriz. Bu benzerliği hem yapının işçiliğinde, hem de çok geniş bir alana yayılmış olan, geometrik desenli mozaiklerin işçiliğinde görebilmek mümkün. Dünyanın en iyi korunmuş tuğla tonozlu servis koridorlarından biri olan bu mekanın tamamen ayakta olması, arkeoloji bilimi adına büyük bir nimettir. Hamam kompeksine eklenen yeni bölümler sadece yıkanma ile ilgili değil, yeme-içme faaliyetlerinin de gerçekleştirildiği büyük salonlar. Halk burada yıkanma ihtiyaçlarının yanında bütün günü geçirebilecek aktivitelerde bulunabiliyordu. Bu yapılar, halk için birer sosyalleşme alanı ve cazibe merkezi”
9 Eylül Gazetesi, 24.08.2016

SÜLEYMANİYE'NİN DEHLİZLERİ KEŞFEDİLMEYİ BEKLİYOR

Mimar Sinan'ın kalfalık döneminde 7 yılda tamamladığı İstanbul'daki en muhteşem eseri Süleymaniye Camisi, dahiyane bir yapı olarak yıllara meydan okuyor. Tarihi eser, heybetli kapılarından içeri girildiği andan itibaren ziyaretçilerine hissettirdiği manevi huzurun yanı sıra, mimarisiyle de kendisine hayran bırakıyor.

Mimar Sinan'ın kendine özgü matematiğini kullanarak inşa ettiği bu eserin, yıllara meydan okumasını sağlayan en önemli bölümlerinden biri olan dehlizleri de keşfedilmeyi bekliyor.

Türkiye'nin pek çok ilindeki tarihi eserlerin restorasyonuna danışmanlık yapan ve Süleymaniye Camisi'nin mimarisi üzerine uzun yıllardır araştırmalar yürüten ve statiğini çözen Vahit Okumuş, AA ekibine caminin altındaki dehlizleri gezdirdi.

Okumuş, yıllar içinde tünellerde yapılan yanlış uygulamaların yol açtığı nemin, kanalların uç kısımlarının ve de duvar aralıklarının hava almayacak şekle dönüşmüş, birbiriyle olan bağlantılarının kapanmış olmasının ileride oluşturabileceği hasarı da anlattı.

Zemin iki ayrı katmandan oluşuyor
Okumuş, Süleymaniye Camisi'nin zemininin, ısıtma-soğutma, havalandırma ve su kanalı olmak üzere iki ayrı katmandan oluştuğunu söyledi.


Mimar Sinan'ın dehasının bu kanallarda da görülebileceğini vurgulayan Okumuş, şu bilgileri verdi:

"Zeminin iki metre altında yer alan tünellerin bir kısmı, tarihi eseri yazın serin, kışın sıcak tutması için yapılmış. Günümüzde Almanya'da enerjiden tasarruf sağlamak adına toprağın yazın serin, kışın sıcak tutma özelliğinden istifade edilmeye çalışılıyor. Mimar Sinan'ın ise bunu 500 yıl önce keşfetmiş. Yaptığım araştırmalar sonucunda böyle bir sistemi Mimar Sinan'dan başka kullanan birini görmedim. Ama şunu söyleyeyim ki Sinan bunun da mutlaka bir bilimi var olduğunu bulmuştur. Çünkü Sinan hiçbir şeyin bilimini bulmadan yapmaz. Mutlaka kanal boylarını ve genişliklerini hesap sonucu oluşturmuştur."

Caminin daha derinlerindeki tünellerin, yerin kaç metre altında olduğunun henüz bilinmediğini belirten Okumuş, bu tünellerin yerin altındaki kuyulara bağlı olduğunu, yağmur yağdığında da o kuyuların sularının, deşarj boruları ile tahliye edildiğini anlattı.

Okumuş, kuyuların çalışıp çalışmadığını, en derindeki dehlizlerin kapalı olup olmadığını bilmediğini dile getirdi. Mimar Sinan'ın eserlerinin zeminini taneli malzemeden oluşan dolgudan yaptığını aktaran Okumuş, zemin dolgulu ve taneli olduğu için nem oluşmadığını ifade etti.

Taneli zeminler hava aldığı için kolayca kuruduğunu, yer altı suyu da kuyulara aktığı için nem oluşmadığını belirten Okumuş, "O nedenle bu tarihi binanın zeminin üzerine çim ekmemeliyiz. Çim, toprağın hava almasını engellemektedir." diye konuştu.

"Sinan hiçbir zaman eserlerini toprağın içine gömmez"
Mimar Sinan'ın hiç bir zaman eserlerini toprağın içine gömmediğini ve bunun çok zekice olduğunu söyleyen Okumuş, şöyle devam etti:


"Sinan, zeminin etrafını istinat duvarlarıyla çevirerek istediği evsafta malzemeyle taban oluşturur. İçini taneli zeminle doldurarak kendi etrafında çevirir. Biz yeni mühendislik sisteminde toprağı kazar, o toprağa sağlam mı diye bakarız. Sinan istediği evsafta kendi zeminini hazırlar. Niteliklerini belirlediği zemin neyse ona göre dolgu yapar ve zemini hazırlar. Eserini onun üzerine oturtur. Binayı oluştururken yağmur sularının tahliyesini ve de binayı suların etkisinden korumak için neler yapması gerektiğine karar verir. Etraftan gelen yağmur sularının binaya gelmemesi için kuyular açarak yağmur sularının buralarda toplanmasını sağlar. Bu kuyuların su toplama diyagramının bir parabol olduğunu bilir. Bu parabol eğrisini tayin etmek için zemine borular koyarak ölçer. Bu ölçümler sonucunda bulduğu eğrinin içine eserini yapar. Hiç bir zaman yağmur suyunun toplandığı bölümlere eserini yanaştırmaz. Binayı yerin içine kurmaz ve onun dışında kurarak, nem almasını önler.”

Tüneldeki taş aralarına derz yapılması sonucu dehlizin hava almasının önlendiğini ve bu nedenle nem oluştuğunu ifade eden Okumuş, "Bu nem, oradaki küfeki taşlarını, temeli, dolayısıyla binayı çürütecektir. Bir an önce tünellerin uçları ve derzler açılmalıdır. Hatta jeoradar yapılarak, bu zeminin röntgeni çekilmeli ve en alttaki tüneller tetkik edilerek, bozulma söz konusuysa tamir edilmelidir. Binanın geleceği için tünellerin hava alması sağlanmalıdır. Havalandırma sistemi geçmişte nasılsa, aynı duruma getirilmelidir." dedi.

Süleymaniye Camisi'nin 6-7 metre altında da tünellerin bulunduğunu ve buralarda hiçbir zaman böcek veya örümcek görülmediğini vurgulayan Okumuş, tünellerdeki hava akımının böcek türündeki canlıların yaşamasını engellediğini belirtti.

"Avizenin de matematiksel bir ağırlığı var"
Süleymaniye Camisi'nin ilgi çekici birçok bölümü olmasına rağmen, bilimsel yönlerinden birisinin de kubbesi olduğunu anlatan Okumuş, şu bilgileri verdi:


"Bu kubbelerin bir matematiği vardır. Bugünün modern mühendisliğinin kullandığı matematikle yığma yapıların kubbeleri çözülemez, çözemezler, çözülmemiştir. Çünkü matematik bizim mantığımızın şekilsel ifadesidir. Mantığınızın temelindeki önermeyi yanlış kurduğumuzda ondan sonra yapacağımız tüm matematiksel işlemler doğru sonuç vermez. Yanlış önermenin üzerine kuracağınız her önerme yanlış olur. Yanlış önerme üzerinde yapacağınız her matematik işlem, yanlış sonuç verir. Daha da kötüsü yanlış olduğunu matematiğe güvenerek anlayamayız. Geometriyle oluşturacağınız matematik, sizi hiçbir zaman yanlışa götürmez. Sinan da burada kendine özgü geometrik bir matematik kullanmıştır. Bu kubbenin matematiğini çözmüştür. Bu çözüm metodunun ismi birim daire metodudur. Matematiğini kullanarak yaptığı çözümde şunu görmüştür, dünyada hiçbir şey tam yuvarlak değildir. Örneğin alın elinize yumurtayı. Yumurtanın tepesi deliktir, yuvarlak görünümlü her şeyin tepesinde bir şey vardır. Çünkü orası belirsizdir. Doğada hiçbir şey tam yuvarlak değildir çünkü orada bir belirsizlik vardır. Sinan bu belirsizliği bulan dünyada tek kişidir.”

Kubbenin etrafında demir çember bulunduğunu aktaran Okumuş, bu çemberin üzerinin de ahşapla kaplı olduğunu belirtti. Kubbenin ortasına asılan avizenin de matematiksel bir ağırlığı bulunduğunu dile getiren Okumuş, "Bunu yere indirirseniz de kubbe çatlar, değiştirirseniz de çatlar. Bunun hesaplanarak bulunup, yeniden ağırlığınca avize takılması gerekiyor." dedi.

Süleymaniye Camisi'nin sadece turistlerin gezeceği ya da sadece namaz kılınarak ibadet edilecek bir eser olmadığına dikkati çeken Okumuş, "Süleymaniye bize bilimi öğretecek bir eserdir. Sinan'ın eserlerinde öğrenmemiz gereken birçok bilim gizlidir. Sinan’ın ustalık eseri Selimiye de bilim harikasıdır, eşi ve benzeri yoktur. Bu eserleri inceleyip, bilgi edinmemiz teknolojiye yeni ufuklar açacaktır. Bunun için kapsamlı bir çalışma gerekmektedir." diye konuştu.

Okumuş, Mimar Sinan'a, filozof olduğu için "Sinan" dediğini belirterek, "Filozofların bir unvanı olmaz. Çünkü o sadece mimar değildir. Mühendistir, akustikçidir, jeologtur, deprem bilimcisidir, barajcıdır. Sinan'a, Mimar Sinan diyerek sadece mimarlığın içine hapsetmek kadar kötü bir şey yok. O filozof Sinan'dır." ifadelerini kullandı.
Habertürk, 23.08.2016

BÜYÜK VALİDE HAN'A
YENİ SANAT MEKANI

Ekim ayının son haftası BLOK Art Space, 17. yüzyılda inşa edilen Eminönü’ndeki Büyük Valide Han’ın içindeki yeni sanat mekanının açılışını yapacak.

Özellikle mekana özgü işler üreten, mekansal deneyime odaklı çalışmalar yapan çağdaş, medya ve performans sanatçıları için kurgulanan bu yeni alanda dönemsel projeler yapılacak.

Mekan aynı zamanda belirli tarihler arasında sanatçı atölyesi olarak da kullanılabilecek. BLOK ART Space’in yeni sergisi ve mekanla ilgili detaylar önümüzdeki günlerde duyurulacak. 
Milliyet, 23.08.2016 

BATHONEA'DA KAZI SEZONU BAŞLADI

Millattan önce 2 bin yılına ait izleri taşıması nedeniyle İstanbul'un tarihi kronolojisindeki boşlukları dolduran Küçükçekmece Gölü havzasındaki antik kent Bathonea'da kazı sezonu başladı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) işbirliğiyle gerçekleştirilen kazılar, bu yıl da KOÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Şengül Aydıngün başkanlığında yürütülüyor.

Bilim Heyetinde KOÜ Arkeoloji Bölümü'nden Prof.Dr. Tuba Ökse, Prof.Dr. Ayşe Çalık Ross ve Yrd. Doç.Dr. Erdal Ünal'ın yer aldığı kazılara Selçuk Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi ile çeşitli araştırma gruplarından 100 civarında bilim insanı ve öğrenci katılıyor.

Kazı başkanı Doç.Dr. Şengül Aydıngün yaptığı açıklamada, Bathonea'daki kazı sonuçlarının şimdiye kadar tarih ve arkeoloji biliminin yanı sıra tıp tarihi ile farmakoloji ve yer bilimlerine pek çok yeni bilgi sunduğunu vurguladı.

Bathonea kazıları ile bugüne kadar antik liman yapıları, İmparator Büyük Konstantin tarafından yaptırıldığı düşünülen dev bir açık sarnıç, bir kale kalıntısı ve tabanları mozaik kaplı büyük bir saray-manastır kompleksi, yer altı su kanalları ile antik yolların gün yüzüne çıkarıldığı bilgisini veren Aydıngün, "Bu yapıların içlerinde ele geçen küçük objeler, seramikler, amforalar yüzyıllar boyu Akdeniz'in batısından doğusuna kadar İspanya, İtalya, Sicilya, Fas, Mısır, Lübnan, Fenike, Suriye, Ege adaları gibi pek çok antik merkezle Karadeniz arasında yapılan yoğun bir deniz ticaretinin varlığını ortaya koydu." ifadelerini kullandı.

Aydıngün, Kültür ve Turizm Bakanlığının bu sezonki kazılarda büyük liman ve su altı çalışmaları için izin verdiğini, bu nedenle çalışmaların su altı ağırlıklı gerçekleştirileceğini aktararak, Selçuk Üniversitesi Su Altı Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nden Yrd. Doç.Dr. Hakan Öniz başkanlığındaki ekibin büyük limanda kazı çalışmalarına başladığını kaydetti.

Bathonea kazılarının geçen yıllarda Trakya'da ilk kez Hitit izlerini sunan bölge olması açısından da bilim dünyasında oldukça heyecan yarattığına dikkat çeken Aydıngün, "2016 yılı kazıları, Kocaeli Üniversitesinin de içinde bulunduğu Marmara Bölgesi'nin tarihsel kronolojisindeki boşlukları dolduracak kanıtlar sunacak proje olma yolunda ilerlemektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Habertürk, 22.08.2016

FETÖ, 12 BİN YILLIK GÖBEKLİTEPE'Yİ DE VURDU

İnsanlık tarihinin yerleşik tarih anlayışını ve bilgilerini değiştiren Şanlıurfa Göbeklitepe kazıları, 1995’ten bu yana devam ediyor. İnşası MÖ 10.000 yılına uzanan Göbeklitepe kazılarına FETÖ gölgesi düştü. Şanlıurfa Müze Müdürü ve Göbeklitepe kazı sorumlusu Müslüm Ercan’ın, FETÖ bağlantısı nedeniyle gözaltına alındığı ortaya çıktı. Göbeklitepe’yi bulan ünlü Alman arkeologun eşi isyan etti.

Selçuk Üniversitesi Halkla İlişkiler mezunu olan Müslüm Ercan FETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Habertürk'ten Serkan Akkoç'un haberine göre geçtiğimiz yıl Urfa arkeoloji Müzesi Müdürü olarak atanan Ercan, Alman arkeolog Klaus Schmidt'in vefatının ardından Göbeklitepe kazı Başkanlığı'na getirilmişti. Göbeklitepe'yi ortaya çıkaran Klaus Schmidt'in eşi Çiğdem Köksal Schmidt, kendisinin de özellikle kazılardan uzaklaştırıldığını ve yapılan saçmalıklara dayanamayıp pes ettiğini söyledi: "Müslüm Ercan'ın halkla ilişkiler mezunu olduğunu bilmiyordum. Arkeoloji eğitimi almamış birinin göreve getirileceği aklıma gelmezdi. 2 yıldır Göbekli Tepe'de yapılanlar, takınılan tavırlar karşısında pes ettim ama asıl önemli mevzuyu bilmiyormuşum."

'ADIMI SİLMİŞLER'
Eşinin vefatından 1.5 yıl sonra Göbeklitepe'deki çalışmalara katılmak için gelen Köksal, isminin ekip listesinden çıkarıldığını öğrenince tekrar başvuru yapmış. Köksal'a, 5 hafta sonra gelen cevapta Urfa Müdürlüğü'nden çalışmalarına kısıtlama getirildiği söylenmiş.

'20 YILIMIZI VERDİK'
Hemen kazı müdürlüğüyle iletişime geçen Köksal, yetkililerin 'Gönderdiğimiz yazıyı beğenmediyseniz tekrar başvurun' cevabından sonra kendisine burada yer olmadığını anlayarak istifa ettiğini söyleyen Köksal, "Kazı görmemiş, arkeoloji okumamış insanlara emanet edin siz bilimsel çalışmaları, böyle dalga geçilsin araştırmacılarla. Üzerinde şu an tepindiğiniz Göbekli Tepe'ye eşimle birlikte 20 yılımızı verdik. insaf! Kısacası yetti artık. Hadi bana eyvallah. Ne haliniz varsa görün" dedi.

DÜNYANIN EN ESKİ TAPINAĞI
Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km. kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan Göbeklitepe, dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğu. Günümüzden 11.600 yıl öncesine dayandığı ileri sürülen Göbeklitepe,UNESCO tarafından 15.04.2011 tarihinde Dünya Mirasları'na aday gösterildi.

HAKKINDA SAYISIZ SORUŞTURMA VARDI
Şanlıurfa Müze Müdürlüğü görevinde bulunduğu sırada bimer'e ve Turizm ve Kültür Bakanlığı'na Ercan'ın ihalelerde, 'müzeye bağış' adı altında usulsüzlük yaptığı, bilgisayar ve fotoğraf makinesi satıcılarıyla ön ve özel görüşmelerde bulunduğu ve kendisine itiraz eden personele mobbing uyguladığı yönünde şikayetler yapılmıştı. Ercan hakkında geçtiğimiz yıllarda Bakanlık tarafından sayısız soruşturma açılmıştı.

Milliyet, 21.08.2016

ADANA'DA POSEIDON TASVİRLİ MOZAİK BULUNDU

Adana'daki antik şehirde yürütülen kazı çalışmalarında yeni tarihi eserler bulundu. Kentin hamam bölümündeki kazılarda yunan tanrısı Poseidon'un tasvirinin bulunduğu bir mozaiğe rastlandı. Mozaiğin üzerinde bulunan ve Grekçe olduğu tespit edilen bir yazı ise ilgi çekiciydi.



Adana'nın Yumurtalık İlçesi'nde Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi (OKÜ) Arkeoloji Bölümü öğrencileri tarafından Aigeai antik kentinde yapılan kazılarda Yunan deniz tanrısı Poseidon'un tasvir edildiği mozaik bulundu.

İl Kültür ve Turizm Müdürü Sabri Tari, eski Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in dikkatiyle ortaya çıkartılan Aigeai antik kenti kazısında bulunan Poseidon mozaiğin alt kısmında Grekçe, 'Bütün yıkananlar size selam olsun' anlamı taşıyan yarım bir metin olduğunu söyledi.



Antik dönemde 'Kilikya Pedias' ya da 'Ovalık Kilikya' adıyla bilinen ve önemli bir liman kenti olan Yumurtalık İlçesi'ndeki Aigeai antik kentinde kazılar, OKÜ Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Faris Demir'in bilimsel danışmanlığını yürütülüyor.



Yrd.Doç.Dr. Faris Demir, Roma Dönemi'ne ait 4 mozaikli alanın kazısının yapıldığını, kurtarma kazılarında yine aynı döneme ait hamamın 'Frigidarium' (Soğukluk) bölümünün zemininde Yunan deniz tanrısı Poseidon tasvirli mozaik bulunduğunu açıkladı.



Adana Müze Müdür Vekili Nedim Dervişoğlu da ilçedeki kazıda buldukları tasvir ve yazının dikkat çekici olduğunu vurguladı. Dervişoğlu, Poseidon mozaiği hakkında şu bilgileri verdi:

"Antik kentteki kazılarda 11.39 metrekarelik alana sahip, iki ana panoya ayrılmış ve bu panolarda dairesel çerçeveler içinde tasvirlerin bulunduğu mozaik bulduk. Tasvir tamamen tahrip olmakla birlikte kuzey yönünde yer alan dairesel çerçeve içerinde cepheden tasvirlenen elinde üç dişli yaba, bir omuzunu kapatacak bir örtüsü yer alan Yunan mitolojisinde denizler, depremler ve atlar tanrısı, Kronos ile Rheia'nın oğlu Zeus ve Hadesin kardeşi Roma mitolojisinde Neptün olarak bilinen Poseidon tasviri yer alıyor. Poseidon tasvirin sağında ve solunda yunus balığı figürleri görülmektedir. Mozaiğin MS 3 ya da 4. yüzyıla tarihlenebileceği düşünülüyor."
Ntv, 20.08.2016
TARLADA 1500 YILLIK KÜP BULUNDU

Bursa’da bir çiftçi, tarlasını sürerken 1500 yıllık olduğu tahmin edilen bir küpe rastladı.



Domates hasadı ardından traktörle tarlasını sürerken göçük fark eden çiftçi, önce bunun bir kuyu olabileceğini düşündü.



Traktöründen inerek çukurun yanına giden çiftçi ağzı yassı taşla kapalı büyük bir küpün olduğunu fark etti.



Çiftçinin haber vermesi üzerine tarlaya gelen jandarma tarihi eser olması nedeniyle küpün uzmanlar tarafından çıkartılmasına karar verdi.



Bursa’dan gelen uzmanlar tarafından Jandarma gözetiminde yapılan kazı sonucu, çıkarılan küp incelenmek üzere Bursa Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü'ne götürüldü. Kapağı açılan küpün boş olduğu da belirlendi.



Yapılan ilk inceleme sonucu Roma dönemine ait ve 1500 yıllık olduğu tahmin edilen 1,5 metre yüksekliğindeki küpün ağız genişlik çapı ise 55 santimetreye yakın olduğu tespit edildi.


Ntv, 20.08.2016
GLADYATÖRLER KENTİNDE BİN 500 YILLIK KİLİSE TABANI BULUNDU

Yatağan'da "gladyatörler kenti" olarak da bilinen Stratonikeia antik kentinde yürütülen kazı çalışmalarında depremlerin etkisiyle yıkılan ve 5 döneme ait eserlerin çıkarıldığı Batı Caddesi'nde bin 500 yıl öncesine ait mermer kilise tabanı bulundu.

Stratonikeia Antik Kenti Kazı Başkanı Prof.Dr. Bilal Söğüt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 3 bin yıllık yerleşimle ilgili bulgular tespit ettikleri antik kentte, Helen, Roma, Bizans, Anadolu beylikleri, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinden kalan yapıların bir bütün olarak korunduğunu söyledi.

Söğüt, kentte yürütülen kazı çalışmalarında, Roma hamamından tapınağa, Selçuklu camisinden Türk evine her yapıyı aşamalar halinde gün yüzüne çıkardıklarını anlattı.

Kazı çalışmalarının büyük bir bölümünü kentin Batı Caddesi olarak adlandırılan alanda yürüttüklerini belirten Söğüt, "Buranın başlangıç bölgesinde mezarlık alanı bulmuştuk. Öncesinde burası bir kiliseydi. Şimdi hem mezarların hem de kilisenin bulunduğu alanı ortaya çıkarıyoruz. Şu anda da kilisenin taban döşemelerini ortaya çıkarmaya başladık" dedi.

"İlk defa bu şekilde bir döşemeye rastladık"
Kazı çalışmalarının yürütüldüğü bölgenin Hellenistik dönemde var olan caddelerden olduğunu anlatan Söğüt, "Bölge, 4. yüzyılda deprem sonrası terk edildikten sonra alana tekrar bir kilise inşa edilmiş. Şu an ulaştığımız ilk verilere göre kilisenin 7. yüzyılın ilk yarısına kadar devam ettiğini, ondan sonra da bu alanın mezarlık olarak kullanıldığını tespit ettik. Şu an biz mezarların bittiği ve kilisenin başladığı seviyedeyiz" diye konuştu.

Kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan kilise tabanının şimdiki verilere göre günümüzden yaklaşık bin 500 yıl öncesine ait olduğunu kaydeden Söğüt, şöyle devam etti:

"Kazı çalışmalarında orijinal bir zemin döşemesine rastlamış bulunmaktayız. Buradaki zemin döşemesi diğer bulunan alanlardan farklı. Döşemeler plaka mermerlerin geometrik şekilde döşenmesiyle oluşturulmuş. Burada farklı geometrik motifler bir araya getirilerek bir bütünlük oluşturulmuş. Kent içerisinde ilk defa bu şekilde bir döşemeye rastladık."
Anadolu Ajansı, Haber: Durmuş Genç, 20.08.2016

YANAN EVİN ALTINDAN TARİH ÇIKTI

Karşıyaka Mahallesi'nde 2005 yılında çıkan bir yangında kullanılamaz hale gelen ahşap evin kaldırılan enkazının altında, küçük renkli taşlardan oluşan tarihi mozaiklere rastlandı. Bunun üzerine Simav Belediyesi, halk arasında "mozaikli ev" olarak bilinen alanı kamulaştırarak, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Müdürlüğüne devretti. 

Kamulaştırma işlemlerinin tamamlanmasının ardından Kütahya Müze Müdürlüğü, eski evin temelleri arasında olduğu tespit edilen tarihi mozaiklerin gün yüzüne çıkartılması için çalışmalara başladı.

Müze Müdürü Metin Türktüzün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mozaiklerin milattan sonra 2 ila 3. yüzyıllara ait olduğuna işaret ederek, evin enkazının temizlenerek mozaiklerin açığa çıkarılacağını söyledi.

Mozaiklerin zarar görmeden günümüze kadar gelebildiğini aktaran Türktüzün, "Evin temellerinin bulunduğu alanda tespit edilen Roma dönemine ait mozaikler zarar görmeden günümüze kadar ulaşmış. Küçük renkli taşlardan yapılan bu mozaikler, genellikle hali vakti yerinde olan dönemin zengin insanlarının evlerinin iç kısmındaki taban bölümünde bulunuyor. Kaldırılan enkazın altında eskinin izleri de var. Roma dönemine ait duvarlar var. Buradaki evde yaşayan vatandaşımız mozaikleri de korumuş ve zarar vermemiş." dedi

Türktüzün, mozaiklerin açığa çıkarılması işlemlerinin tamamlanmasının ardından buranın koruma altına alınacağını kaydetti.

Simav Belediye Başkanı Süleyman Özkan da tarihe sahip çıktıklarını dile getirerek, "Mozaiklerin ilk tespit edildiği günden beri buranın açığa çıkarılması benim bir hayalimdi. Eski dönemlere ait mozaikleri daha önce kartpostallarda görüyorduk. Buranın turizme kazandırılması için mal sahipleri ile anlaşarak kamulaştırdık. Çalışmalar tamamlandıktan sonra burayı açık alan müzesi yapmayı planlıyoruz." diye konuştu.

Öte yandan, ilk etapta bir kısmı açığa çıkartılan mozaiklerde gücü temsil eden aslan, fil ve koç figürlerinin olması dikkat çekti.

Kütahya Müze Müdürlüğü başkanlığında başlatılan ve Simav Belediyesinin de destek verdiği kazı çalışmaları,15 kişilik ekiple devam ediyor.
Anadolu Ajansı, Haber: Zekeriya Türkel, 20.08.2016

İHRAÇ EDİLEMEYEN 2 BİN YILLIK DEV SÜTUNLAR İLGİ GÖRÜYOR

Çanakkale'nin Ezine İlçesi'ne bağlı Koçali Köyü'nde, dönemin en önemli granit ocaklarının bulunduğu antik Yunan kenti "Alexandria Troas", ihraç edilmek üzere hazırlanan ancak bilinmeyen nedenle gönderilemeyen ve bozulmadan bugüne ulaşan yaklaşık 2 bin yıllık dev granit sütunlara ev sahipliği yapıyor.

Yaklaşık 400 hektarlık alana yayılan antik kentte, her biri 11-12 metre uzunluğunda ve yaklaşık 55 ton ağırlığındaki 11 granit sütun, ziyaretçilerden ilgi görüyor.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Nurettin Arslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dönemin en önemli granit ocaklarının Alexandria Troas bölgesinde kurulduğunu belirtti.

Arslan, bölgenin Roma dönemindeki en büyük liman kentlerinden birisi olduğunu hatırlatarak, buradaki yaklaşık 2 bin yıllık sütunların granit ocaklarında üretilen en önemli ekonomik kaynaklar olduğunu bildirdi.

Sütunların her birinin 11-12 metre uzunluğunda ve yaklaşık 55 ton ağırlında olduğunu kaydeden Arslan, "Bu bölgedeki ocaklarda büyük sütunlar hazırlanmış. Genelde ocaktan çıkan sütunlar kabaca bırakılır. Üzerinde sadece kama izleri görülebilir ancak bu sütunlar parlatılmış, düzeltilmiş, satışa hazır hale getirilmiş. Yani bunların ihracata yönelik olarak hazırlandığını düşünüyoruz." diye konuştu.

"Tahminen İtalya'ya götürülüyordu"
Arslan, dev 9 sütunun Koçali Köyü'nde, benzer iki sütunun ise Alexandria Troas Limanı'nda denize düşmüş şekilde kıyıya paralel halde durduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Bu durum gösteriyor ki söz konusu devasa sütunlar muhtemelen gemiye yüklenip yurt dışına bir ülkeye götürülecekti. Tahminen İtalya'ya götürülüyordu. Büyük bir kentte yine büyük bir yapı için hazırlandıklarını tahmin ediyoruz çünkü elimizde bu yapı ile ilgili bir kaynak mevcut değil. O dönemlerde bu büyüklükteki sütunları hazırlayacak kabiliyette sadece bir ya da iki ocak bulunuyor. Sütunların bulunduğu bölgeden yola çıkarak bunların taşıma evrelerine, geçirdikleri safhalara bakacak olursak, gemilere yüklenip yurt dışına diğer ülkelere götürülmüşler. Tabii büyüklükleri, ağırlıkları çok fazla. Süreç nasıl işlemiş o dönemdeki teknolojiyle gerçekten çok önemli bunlar. Koçali Köyü'nde kalanlar niye burada bırakıldı, niye götürülmekten vazgeçildi? Kesin olarak bilinmiyor. Muhtemelen burada bırakılan sütunların kullanılacağı yapıyla ilgili bir değişiklik söz konusu oldu. Bu ekonomik bir kriz olabilir, siyasi değişiklikler olabilir. Yazılı kaynaklar olmadığı için bunları söylemek zor. Ancak sütunların boyutsal olarak karşılaştırmaları sonucunda bunların MS 3 ya da 4'üncü yüzyılda hazırlanmış olduklarını söyleyebiliriz."
Anadolu Ajansı, Haber: Burak Akay, 20.08.2016

FİDAN HAN YENİDEN

Osmangazi Belediyesi, Bursa’nın en önemli tarihi miraslarından biri olan İç Fidan Han’ı yeniden ayağa kaldırıyor. Han içerisine yapılmış olan dükkanlar yıkıldı. Dükkanların yıkılmasıyla birlikte Fidan Han’ın doğu duvarında orjinalliğini korumuş olan 2 pencere bulundu. Bin metrekarelik alanda yaklaşık 4 aydır yürütülen kazılarda ise Osmanlı döneminde yapılan ahır ve depoların temelleri ortaya çıkarıldı.

İç Fidan Han’ı gezerek çalışmalar hakkında bilgi alan Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, “Fidan Han’ın doğusunda yer alan İç Fidan Han, Fatih Sultan Mehmet’in sadrazamı olan Mahmut Paşa tarafından 15’inci yüzyılda Fidan Han’ın ahırlar ve depo kısmı olarak yapılmış bir eser. 1855 depremi sonrasında yıkılan kısım daha sonra 1930’lu yıllarda hal olarak kullanılmış.

Osmangazi Belediyesi olarak 2010 yılında bu tarihi hanın yeniden gün yüzüne çıkartılması için rölöveleri hazırladık. Bölge esnafının da talebi ile 2012 yılında BTSO işbirliğiyle bölgedeki dükkanların yıkılması için çalışma başlattık. Bölgedeki dükkanların yıkılması sonucunda Fidan Han’ın doğu duvarında orijinalliğini korumuş 2 pencere bulundu. Ayrıca yıkımlar ile birlikte İç Fidan Han’ın güney duvarları da ortaya çıkarıldı. Yaklaşık bin metrekare alanda 4 aydır sürdürülen kazı çalışmaları sonucunda ise Fidan Han’ın müştemilatı olarak kullanılan İç Fidan Han’da Osmanlı döneminde yapılan ahır ve depoların temellerini ortaya çıkarttık. İç Fidan Han, turizme kazandırılan önemli eserlerden bir tanesi olacak” dedi.
Yeni Dönem, 19.08.2016

İKİZTEPE HÖYÜĞÜ'NDEKİ ANIT MEZAR TURİZME KAZANDIRILACAK

Samsun'un Bafra İlçesi'ndeki İkiztepe Höyüğü'nde yürütülen arkeolojik kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkan Hellenistik döneme ait, kral veya komutana ait olduğu sanılan anıtsal mezarın restore edilerek turizme kazandırılması hedefleniyor.

İkiztepe Höyüğü'nde yürütülen çalışmalara ilk kez 1974 yılında katılan ve emekli olmasına rağmen 2012 yılında tamamlanan kazı bölgesindeki çevre düzenlemesi ve restorasyon çalışmalarına destek veren Prof.Dr. Önder Bilgi, her yaz bölgeye gelerek yürütülen çalışmaları yerinde inceliyor.

Bilgi, AA muhabirine yaptığı açıklamada kazılarda ortaya çıkan uzun koridorlu iki odalı mezarın bölgedeki Hellenistik dönemi temsil ettiğini belirtti.

İkiztepe Höyüğü'nün üzerine biriken bitki örtüsü nedeniyle bir nevi korunduğunu belirten Bilgi, bu nedenle define avcıları tarafından çok az tahrip olduğunu söyledi.

Höyükteki kazılarda ortaya çıkan anıt mezarın ise o dönemde soyulduğuna dikkati çeken Bilgi, 'Bu tür tümülüs mezarlar toprak altında olmakta. Bu mezarı galeri tekniğiyle yapmışlar. Üzerinde biz hiç kazı izine rastlamadık. Doğruda.n doğruya kapıyı bulup oradan içeri girmişler. Kilit taşını çözünce bütün mezar olduğu gibi göç.müş. Çoğu kaçmış ama iki kişi mezarın kapısında kalmış. Bize ışık tutacak altın sikke bırakmışlar.' dedi.

- Kral ya da komutan mezarı olabilir
Bilgi, kalıntının önemli bir anıtsal mezar olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

'Bu aslında tümülüs tipi mezarın mezar odası. Uzun bir koridor ve iki odadan oluşuyor. Kesme taşlar kullanılmış. Taşları birbirine tutturmak için demir çubuklar ve eritilmiş kurşun kullanılmış. Odaların üzeri tonoz beşik şeklinde, koridorun üzeri ise taşlarla kapatılmıştır. Mezar oluşturulduğu zamandan bir müddet sonra soyularak tahrip edilmiş. Mezar girişinde ele geçirilen altın sikke mezarın tarihini bize verdi. Hellenistik dönem, MÖ 330'lu yıllara tarihlenebilen bir yapı. Sikke ise İstanbul'da darp edilmiş. MÖ 281 yılına ait. İstanbul o zamanlar Byzantium yani kralın ismiyle anılıyor. Sikkenin üzerinde İskender başıyla tanrıça Artemis gösteriliyor. Bölge kralı Lizimaus'un mezarı da olabilir. Bilemiyoruz. Onun komutanlarından ya da bölgesel bir kralın mezarı olabilir.'

Kazılar sırasında mezarın küçük çapta bir restoreden geçirildiğini ancak oluşturulan arkeopark projesi kapsamında mezarın onarımdan geçirilerek turizme kazandırılacağını ifade eden Bilgi, 'Mezarın üzeri cam çatıyla örtülecek. Duvarları yıkık taşlarla tekrar tamamlanmaya çalışılacak. Yaklaşık 150 bin lira maliyetle inşallah tamamlayarak halkın ve turizmin hizmetine sunacağız. Kızılırmak Vadisi içinde kaya mezarları var. Ama onlar sıradan mezarlar. Bu tür mezarlar Batı'da çok var ama bu kadar güzeli yok.' ifadelerini kullandı.

Bilgi, mezarın yapım tekniğinin de dönemine göre önemli olduğunu söyledi.
Samsun Haber, Haber: Fatih Mehmet Kürkçü, 19.08.2016
BURSA'DA KAÇAK KAZI YAPARKEN YAKALANAN 6 KİŞİ TUTUKLANDI

Bursa’nın Yenişehir İlçesi'nde tarihi eser bulmak için kaçak kazı yaptıkları sırada gözaltına alınan 9 kişiden 6’sı tutuklandı.
Edinilen bilgiye göre, Ö.Y., N.Ö., G.A., M.G., O.D., İ.D., F.Ş., O.S. ve İ.Ç. Yeniköy’de kaçak kazı yaparak tarihi eserlere ulaşmaya çalıştıkları sırada jandarma ekipleri tarafından gözaltına alındı. Şüpheliler adliyeye sevk edildi. Şüphelilerden Ö.Y., N.Ö., G.A., M.G., F.Ş. ve O.S. tutuklanırken, üç kişi ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Yeni Dönem, 18.08.2016
ALACAHÖYÜK'TE 2 BİN 300 YILLIK GİZLİ GEÇİT BULUNDU

Ankara Üniversitesince yürütülen Alacahöyük'teki arkeolojik kazı çalışmalarına başkanlık yapan Prof.Dr. Aykut Çınaroğlu, AA muhabirine, Hititlerin dini başkenti olarak bilinen Alacahöyük'te, ilk kez 1907 yılında Osmanlı arkeoloğu Makridi Bey tarafından kazı çalışması gerçekleştirildiğini söyledi.

Çınaroğlu, Alacahöyük'te 1935'te Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün emri ve verdiği bir miktar parayla yeniden başlatılan kazıların yıllardır devam ettiğini belirtti.

Bu sezon kazı çalışmalarına yaklaşık 1 ay önce başladıklarını ifade eden Çınaroğlu, 8'i arkeolog 24 kişilik heyetle yürütülen çalışmayı eylül sonuna kadar sürdürmeyi planladıklarını dile getirdi.

Kazılarda bu sezon 2014'te açığa çıkarılan bir mabette yoğunlaştıklarını anlatan Çınaroğlu, çalışmalarda mabede açılan gizli bir tünelin ortaya çıkarıldığını bildirdi.

Geçidin 23 metresine ulaşıldı
Hititlerin başkenti Hattuşaş'ta birden fazla gizli geçidin bulunduğuna dikkati çeken Çınaroğlu, şunları kaydetti:

"Bulduğumuz bu yeni poternle, Alacahöyük'te de birden fazla poternin varlığı ortaya çıktı. Şu anda kazı çalışmalarımızı sürdürüyoruz ancak henüz sonuna ulaşamadık. Mabede açılan kapıdan başladık, surların sonuna doğru şehrin dışına çıkacak şekilde açmaya çalışıyoruz. Yaklaşık 2 bin 300 yıllık bir potern. Şu ana kadar 23 metre uzunluğa ulaştık. Uzunluğun daha da artacağını düşünüyoruz. Burada daha önce ortaya çıkarılan potern gibi uzun bir geçide benziyor. Hem kazı ve hem temizlik çalışmalarımız devam ediyor. Sonunda ne çıkacak göreceğiz. Potern, hiç şüphe yok ki şehrin kalesinin üzerine oturmuş ve içine doğru girmiş. Buradaki mabette önceki yıllarda çivi yazılı bir tablet bulmuştuk. Tablette, kral, rahiplere bir törende ne yapacaklarını sırasıyla anlatıyordu. Mabede açılan bu gizli tünelin de belki bir kutsal işlevi olabilir."

"Heyecanlandıran bir buluş"
Gizli geçidi "heyecanlandıran bir buluş" olarak nitelendiren Çınaroğlu, "Bu sezon ağırlığımızı buraya verdik. Bu geçit, Hitit mimarlığı açısından büyük bir keşif. Bu sene meslek hayatımdaki 55. yılım, bir potern bulacağımı hiç düşünmemiştim ama oldu." dedi.

Alacahöyük'te, Eski Tunç Çağı'nın çok güçlü bir iskanı bulunduğuna dikkati çeken Çınaroğlu, "Bu iskanın en güzel eserleri, sözde Hitit güneş kurslarının çıktığı, Hititlerden 350-400 yıl öncesine ait Hatti dönemidir. Buradan sonra o tabakada çalışmaya başlayacağız çünkü bu topraklarda Eski Tunç Çağı'nın aydınlatılması gereken birçok problemi var. Eski Tunç Çağı'nın üzerine Hitit şehri gelip yerleştiği için bugüne kadar çok kısıtlı alanlarda kazılar yapıldı. Biz bunu geliştirmeye ve daha bilimsel metotlarla o döneme ulaşmaya çalışacağız." ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı, Haber: Gazi Nogay, 18.08.2016

2 BİN 300 YILLIK KALE GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR

Doğu Karadeniz'in ilk bilimsel arkeolojik kazı alanı Ordu Kurul Kalesi'nde çalışmalar sürüyor.

Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz, Altınordu İlçesi Bayadı Mahallesi sınırlarında yer alan kazı çalışmalarını inceledi.

Yılmaz, incelemelerinin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Doğu Karadeniz’in ilk bilimsel arkeolojik kazı alanı olan Kurul Kalesi’ndeki kazı ve çevre düzenlemesi çalışmaları için 1 milyon liralık kaynak aktardıklarını belirtti.

Kazı çalışmalarıyla 2 bin 300 yıllık tarihin gün yüzüne çıktığını dile getiren Yılmaz, "Bu alanda bir tarih yatıyor. 2010 yılında kazı çalışmaları başladığında insanlar, tarih üzerinde yürüdüklerinin farkında değildi. Bu tarihin ortaya çıkarılması için Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Süleyman Şenyurt başkanlığında 25’i arkeolog olmak üzere 40 kişilik ekip durmadan çalışıyor." dedi.

"Birçok tarihi eserin gün yüzüne çıkarılmasını hedefliyoruz"
Çalışmaların 6 yıldır devam etmesine rağmen birtakım nedenlerden dolayı yeterince ilerleme sağlanamadığını ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:

"Geçen sene kazılara 1 milyon lira destek sağlayacağımız sözünü vermiştik. Büyükşehir olarak, bu sene daha fazla kazı yapılması için devreye girdik. Kazı için 500 bin lira, kamulaştırma ve çevre düzenleme çalışmaları için de 500 bin lira olmak üzere toplam 1 milyon lira kaynak aktardık. Ekim ayının sonuna kadar sürecek kazı çalışmalarıyla birçok tarihi eserin gün yüzüne çıkarılmasını hedefliyoruz."
Anadolu Ajansı, Haber: Hayati Akçay, 18.08.2016



7 - 27 Ağustos 2016
2400 YILLIK ATEŞ TAPINAĞI GÜN YÜZÜNE ÇIKTI





AMASYA'nın Oluzhöyük bölgesinde 2006 yılında Prof. Dr. Şevket Dönmez’in başkanlığında başlatılan kazı çalışmalarında bu yıl Kutsal Ateş Çukuru Tapınağı gün yüzüne çıkarıldı. Tapınağın M.Ö. 425-400 yıllarında yapıldığı ve Zerdüşt Dini'ne ait olduğu belirtildi.

İstanbul Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şevket Dönmez Başkanlığında 2006 yılında başlanılan Oluzhöyük Sistematik Arkeolojik kazıları 2016 sezonu ile birlikte 10 yılı tamamladı. Kazı çalışmalarına İstanbul Üniversitesi'nin yanı sıra Erzincan, Mimar Sinan, Mustafa Kemal ve Osmangazi üniversitelerinden akademisyen ve öğrenciler de katıldı. Bu yılki kazı çalışmalarının 25 Ağustos Perşembe günü tamamlanacağı belirtildi.

Amasya Valisi Salih Işık, İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Kaya, Oluzhöyük'te devam eden kazı çalışmalarını yerinde inceledi. Bu yıl 40 gün sürecek çalışmalar kapsamında 3 yıldır ortaya çıkarılmaya çalışılan Kutsal Ateş Çukuru Tapınağı'nın da gün yüzüne çıkarıldığı belirtildi. Tapınağın M.Ö. 425-400 yıllarında yapıldığı ve Zerdüşt Dini'ne ait olduğu belirtildi. Vali Salih Işık’ın kazı alanında inceleme yaptığı sırada bir sikke bulundu. Vali Işık bulunan sikke ile basın mensuplarına poz verdi.

İncelemesi sonrasında açıklama yapan Amasya Valisi Salih Işık, "Oluzhöyük 2006 yılında başlayıp, 10 yıldır devam eden antik bir kentimiz kazı Başkanımız Prof. Dr. Şevket Dönmez hocamıza çok teşekkür ediyorum. 10 yıllık bir çalışma süresinde kıt imkanlarla 10 uygarlığın şu anda izi bulunmuş durumda. Ve bundan sonra bu çalışmalar devam edecek" dedi.

Oluzhöyük Kazı Başkanı Prof. Dr. Şevket Dönmez ise, "M.Ö. 4000 yıllarında M.S. 1000 yıllarına kadar 5000 yıllık bir süreci burada saptamış bulunuyoruz. Amasya’da pek çok uygarlıktan bahsediliyordu. Persler, Hititler ve Frigler gelmiş ama hep mişli geçmiş zamanda Oluzhöyük bu mişli geçmiş zamanı artık dili geçmiş zamana çevirdi. Bu seneki çalışmalarımızın en önemli sonucu bir ateş tapınağını artık tümüyle ortaya çıkardık. 2014 yılından beri ateş çukurunun varlığını biliyorduk. Ve onun da bir tapınağa ait olduğunu tahmin ediyorduk. Bu anlamda 3 yıldır titiz bir şekilde bu tapınağı açtık. Ve artık bunu görülebilir. Restore edilebilir bir aşamaya getirdik" diye konuştu.
DHA/Amasya, Haber: Sinan Harmancı, 26.08.2016


SBS (ÖK'un katkılarıyla) yorumluyor:

"Yahu bu haber bir nedir allasen? 'Kutsal Ateş Çukuru Tapınağı'mı?! Hem de Zerdüşt Dini'ne ait!!! Yapmayın, yapmayın Sayın Hodjam!

Herhalde DHA muhabiri Sinan kardeşimiz yanlış anladı... Eğer doğru anladıysa zaten yapacak başka bir şey yok: Hodjam yakında, Thor'un çekiciyle birlikte, babası Odin'in Asgard'taki salonu Valaskjalf'daki tahtı Hlidskjalf'i de bulacak demektir ;-)) Ne diim! Lütfen, lütfen!!

Üstüne üstlük, tam Valimiz Sayın Işık kazı alanında incelemelerde bulunduğu sırada -tesadüf bu ya!- bir de sikke bulunmaz mı!? Ve tabii ki Sayın Vali bu sikkeyle -kazaen höyüğün oralarda dolaşan basın mensuplarına- poz vermez mi?! Rica ediyorum, rica ediyorum!

Tüm bu haber bize arkeolojinin ulaştığı 'di'li geçmiş zamanı göstermiyor mu? Yani arkeolojiy-di...

Allah cümlemizi en kısa zamanda ehl-i ukul etsin inşallah!"

SBS

KAYA ÖZSEZGİN'İ KAYBETTİK

Sanat yazarı, sanat eleştirmeni, sanat tarihçisi ve sanat eğitimcisi Prof.Dr. Kaya Özsezgin ne yazık ki yaşam mücadelesini kaybetti.

Prof.Dr. Kaya Özsezgin geçirdiği beyin kanaması sonucu 15 Ağustos 2016 Pazartesi günü Aydın Devlet Hastahanesi’nde ameliyat alındı. Kültür Bakanlığı’nın temin ettiği bir ambulans uçakla Ankara İbni Sina Hastanesi’ne nakil edilmek istendiyse de riskli olur düşüncesiyle gönderilmedi. Yapılan tüm müdahalelere rağmen 17 Ağustos 2016 Çarşamba günü hayatını kaybetti.

Prof.Dr. Kaya Özsezgin yaşamını sanata adayan, sanat tarihine kalıcı yayınlar bırakmış ülkemizin büyük bir değeriydi.

Sanat camiasının ve sevenlerinin başı sağ olsun.
raffdergi.com, 17.08.2016

KÜLTÜR VARLIKLARININ ONARIMI

TBMM Genel Kurulu'nda, torba tasarı olarak bilinen "Yatırımların Proje  Bazında Desteklenmesi, İki İl Merkezinin Değiştirilmesi ve Bazı Kanun ve  KHK'larda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı"nın maddelerinin görüşmeleri  tamamlandı. Bu bağlamda;

Taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları, bunların koruma alanları ve sit  alanlarında, İmar Kanunu'nun ilgili maddesi kapsamına giren ruhsata tabi olmayan  tadilat ve tamiratları, kültür varlıkları yönünden bünyesinde koruma, uygulama ve  denetim büroları kurulan yerlerde yetkili idarelerden, bu büroların olmadığı  yerlerde Koruma Bölge Kurulu Müdürlüklerinden, tabiat varlıkları ve doğal sit  alanları yönünden ise Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerinden izin almadan ya da  izne aykırı yapanlar veya yaptıranlar, 6 aydan 3 yıla kadar hapis veya adli para  cezası ile cezalandırılacak.
  
Kültür ve Turizm Bakanlığı, alan başkanlarını atayacak ve maaşlarını  ödeyecek.

Düzenlemenin yasalaştığı tarihte görev yapan alan başkanları, danışma  kurulu üyeleri, eş güdüm ve denetleme kurulu üyelerinin görevleri sona erecek. Bu  kişilerin yerine en geç 6 ay içinde bakanlıkça görevlendirme yapılacak.

Kültür ve Turizm Bakanlığına yönetim planını hazırlama veya  hazırlattırma konusunda yetki verilecek.

Bakanlıkça yapılan veya yaptırılan her türlü proje ve uygulamalarda,  bu düzenlemeyle koruma, uygulama ve denetim bürolarına verilen görev ve yetkiler  Koruma Bölge Kurulu Müdürlükleri tarafından kullanılacak.

Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak, kesintiye  uğratacak şekilde bozulduğu ya da doğal afet yaşanan yerlerde, özel mülkiyette  bulunan korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının onarımı, restorasyonuna  yönelik proje ve uygulama işleri, maliklerinin ve diğer ilgililerin muvafakatı  aranmadan, bedelsiz olarak Kültür ve Turizm Bakanlığınca gerçekleştirilebilecek.  Bu kapsamda yürütülen proje ve uygulama işlerinden bir mali yıl içinde  tamamlanması mümkün olmayanlar için 4 yılı geçmemek üzere gelecek yıllara yaygın  yüklenmeye girişilebilecek.

Belediyelerin bizzat kendileri veya sermayesinin tamamı belediyeye ait  şirketler tarafından kurulacak elektronik denetleme sistemlerinden elde edilen  gelirlerin yüzde 30'unu belediyeler alabilecek. Bu sistemin belediyeler  tarafından üçüncü kişilere gelir paylaşımı şeklinde ihale edilmesi halinde,  sistemin yatırım maliyetine kadar bu gelirin yüzde 30'unu, yatırım maliyetinden  sonra ise yüzde 15'ini alabilecek.

Düzenlemeyle, Kamulaştırma Kanunu'nun satın almaya ilişkin  hükümlerinde de değişiklik içeriyor.

Buna göre, malik veya yetkili temsilcisi ile kamulaştırılacak taşınmaz  için komisyonla arasında tutanak düzenlecek. Tutanakta, malikin kimlik  bilgilerine ve taşınmazların tapuda tesciline veya terkinine dair kabul beyanları  yer alacak.
Milliyet (Kısaltarak), 19.08.2016

GÖBEKLİTEPE KAZI BAŞKANI AÇIĞA ALINDI

15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında Göbeklitepe Kazı Başkanı Müslüm Ercan açığa alındı.

Prof.Dr. Klaus Schmidt’in 2014’teki vefatının ardından Ercan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kazı başkanlığına getirilmiş, ayrıca Şanlıurfa Müzesi Müdürü olarak atanmıştı. Göbeklitepe alan yöneticiliğinin de Koruma Kurulu Müdürü Ferhat Karagöz’den alınıp Ercan’a verildiği belirtiliyor. Böylelikle Ercan, farklı sorumluluklarla alandaki tek yetkili kişi olmuştu. Schmidt’in karısı ve çalışma arkadaşı arkeolog Çiğdem Köksal-Schmidt’in kazı alanında çalışmasına izin verilmemişti.
Milliyet, 19.08.2016

5 BİN 300 YILLIK MODA

Yeni bilimsel çalışmalar 5 bin 300 yıl önce yaşamış bir insanın ne giydiğini ortaya çıkardı.

Bilimsel araştırma, 1991 yılında Avusturya'nın batısındaki Tirol bölgesinde, Alp dağlarındaki buzullarda bulunan 'Otzi' adıyla anılan mumya üzerinde yapıldı.

Yeni teknolojik gelişmeler ışığında gelişmiş genetik testlerle yürütülen araştırmada Otzi'nin kahverengi ayı derisinden bir başlık, karaca derisinden bir sadak kullandığı ortaya çıktı.

Bilim insanları bu iki türün de vahşi olduğuna dikkat çekti.

Öte yandan bilim insanları, Otzi'nin diğer kıyafet ve aksesuarlarının koyun, keçi ve sığır derisinden yapıldığını, bazı farklı parçalarınsa dikilerek bir araya getirildiğini vurguladı.

Çok iyi korunmuş durumda olan Otzi'nin  MÖ 3.300 civarında yaşadığı tahmin ediliyor.
Hürriyet, 18.08.2016

YEVMİYELİ DEFİNECİLER SUÇÜSTÜ YAKALANDI

Bolu’da bir evin bahçesinde kazı yapan 2 kişi polis ekipleri tarafından suçüstü yakalanarak gözaltına alındı. Evin Akpınar Mahallesi Muhtarı Mustafa Şengüleç’e ait olduğu ifade edildi.

Edinilen bilgiye göre, olay Akpınar Mahallesi Çarıkcıoğlu Sokak'ta meydana geldi. Bir evin bahçesine çadır kurarak yevmiye ile define kazısı yapan H.B. ve S.T. isimli şahıslar Bolu İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü ekiplerinin takibi sonrasında yapılan baskınla suçüstü yakalandılar. Şahısların yerin 10 metre derinliğinden kazı yaptıkları ortaya çıktı. Şahısların ilk ifadesinde 75 TL yevmiye ile çalıştıklarını söylediği ifade edildi. Polis Muhtar Mustafa Şengüleç'i yakalamak için çalışma başlattı.
Sabah, 18.08.2016

ALACAHÖYÜK KAZILARINA İNCELEME



81 yıldır aralıksız olarak kazı çalışmaları devam eden Alacahöyük’te örenyeri, müze ve kazı evini ziyaret ederek yetkililerden bilgi alan Vali Necmeddin Kılıç bölgenin ilimiz turizmi için önemine de değindi. İl Jandarma Komutanı J. Alb. Fatih Üstündağ, İl Genel Meclisi Başkanı Halil İbrahim Kaya, Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı İbrahim Yıldız, Alaca Kaymakamı Ramazan Kurtyemez, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Ömer Arslan, Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Seyit Ahmet Sancak, Müze Müdürü Dr. Önder İpek ve diğer yetkililerle birlikte Alaca’da ilk olarak kazı alanına giden Vali Kılıç, buradaki çalışmalar hakkında Kazı Başkanı Prof.Dr. Aykut Çınaroğlu’ndan bilgi aldı.
Alacahöyük’te ilk olarak 1907 yılında başlatılan kazıların daha sonra durduğunu, 1935 yılında da Ulu Önder Atatürk’ün kişisel hesabından verdiği para ile yeniden başladığını kaydeden Prof.Dr. Çınaroğlu, kazıların 81 yıldır aralıksız devam ettiğini, bu süreçte Hitit dönemine ait çok sayıda eserin gün yüzüne çıkarıldığını bildirdi. Hititlerle ilgili önemli belge ve bulgulara rastlanan kazılara 20 yıldır başkanlık eden Aykut Çınaroğlu, esas amaçlarının Atatürk’ün bıraktığı kültürel mirası canlandırmak, yaşatmak ve gelecek nesillere bırakmak olduğunu söyledi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan program dahilinde sürdürülen çalışmalarda kazı dışında restorasyon, çevre düzenlemesi ve koruma amaçlı faaliyetlerin de bulunduğunu kaydeden Çınaroğlu, Hitit Barajı’nda yapılan Arkeopark projesinin de ilimiz açısından çok önemli olduğunu dile getirdi. Kazıların bugüne kadar sadece yüzde 12’lik bölümünün tamamlandığını dile getirerek çeşitli üniversitelerden 25 kişilik bir uzman ekip gözetiminde çalışmaların devam ettiğini anlatan Çınaroğlu, Çorum’un tarihi zenginliklerinin gün ışığına çıkarılması ve kültür turizminin canlandırılması için bu kazıların daha güçlü biçimde desteklenmesi gerektiğine dikkat çekti.
Vali Necmeddin Kılıç ve beraberindeki heyet daha sonra kazı çalışmalarını yürüten ekiple de sohbet ederek çalışmaları hakkında bilgi aldılar. Heyet daha sonra ise Alacahöyük’te bulunan ve 76 yıllık tarihi bulunan Kazı Evi’ni de ziyaret ederek bir süre burada dinlendi.
Çorum Haber, 18.08.2016


******



3500 YILLIK BARAJ TURİZME AÇILIYOR

DSİ 5. Bölge Müdürlüğü tarafından 277 dekar alan için ihale edilen Hitit Barajı, Arkeopark ve peyzaj düzenlemesi projesi ile Alacahöyük’e gelen turist sayısının 100 binlere çıkması hedefleniyor. Proje kapsamında Hitit arabası ile yapılacak gezi güzergahı, baraj ve kazı alanları için seyir terası, Hitit dönemini yansıtacak eser reflikaları, laboratuvar, Hitit usulü doğal tarım alanları, Hitit yemeklerinin sunulacağı restoran, atölyeler, sergi salonları, otopark, hediyelik eşya satış yeri, konferans salonu, 20 öğrencinin kalacağı misafirhane, yürüyüş bantları, yemekhane ve Alacahöyük Kazıları Araştırma Merkezi bulunacak. Bu yıl yüzde 80’i bitecek proje 2017 yılı Temmuz ayında tamamlanacak.



Çorum’un Alaca İlçesi’ne bağlı Alacahöyük Köyü'nde Hititler tarafından yaklaşık 3 bin 500 yıl önce inşa edildiği tahmin edilen ve faal durumda dünyanın ve Anadolu’nun en eski barajı olarak değerlendirilen Hitit Gölpınar Barajı, Devlet ve Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı “Arkeopark” projesiyle dünya turizmine kazandırılıyor.

Vali Necmeddin Kılıç önceki gün bazı daire müdürleri ve yetkililerle birlikte gittiği Alacahöyük’te DSİ 5. Bölge Müdürlüğü ihalesi ile hayata geçirilen “Arkeopark” projesini ve Hitit Barajı’nı yerinde inceleme imkanı buldu. Türkiye’nin “ilk milli kazı alanı” unvanına sahip Alacahöyük’te Ankara Üniversitesi’nin yaptığı çalışmaları yürüten Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Aykut Çınaroğlu’nun girişimleri sonucu DSİ Genel Müdürlüğü tarafından uygulamaya konulan Arkeopark projesi ile bölgede çeşitli yatırımlar yapılarak düzenlemeler gerçekleştirileceği belirtildi.

6 milyon 800 bin liraya mal olacak ve 277 dekar alanda uygulanacak proje kapsamında tarihi Hitit Barajı etrafında çevre ve peyzaj düzenlemesi yapılırken, Hitit arabaları ile yapılacak gezi güzergahı, baraj ve kazı alanları için seyir terasları, Hitit dönemini yansıtacak eser reflikaları, laboratuvar, Hitit usulü doğal tarım alanları, Hitit yemeklerinin sunulacağı restoran, atölyeler, sergi salonları, otopark; hediyelik eşya satış yeri ve Alacahöyük Kazıları Araştırma Merkezi bölümleri yapılacak.

Tüm yapıların Hitit yapı tarzına yakın inşa edilerek güneş enerjisi sistemi kullanılacağı, ayrıca güvenlik mekanları, 2 adet Hitit evi modelinde seramik ve taş işçiliğini tanıtan atölyeler, yemekhane, yürüyüş bantları, satış büfeleri, teknik odalar, kütüphane, çalışma ofisleri, mini konferans salonu ve 10 kız, 10 erkek misafirin konaklayacağı yatakhanelerin yer alacağını proje sayesinde hem gelen ziyaretçilere Hitit sosyal yapısının tanıtılacağı hem de dinlenme, eğlenme ve öğrenme imkanının sunulacağı dile getirildi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce de onaylanan projenin, ihaleyi kazanan yüklenici firma tarafından 2017 yılına kadar tamamlanmasının hedeflendiği belirtildi. Hitit Barajı ve çevresinin canlandırılıp cazibe merkezi haline dönüşmesi amacıyla hazırlanan projenin hayata geçirilmesiyle yıllık 35 bin dolayında turistin ziyaret ettiği Alacahöyük’e 100 bin kişinin gelmesi hedefleniyor.

Vali Kılıç ve beraberindeki heyet proje ile ilgili olarak Kazı Başkanı Prof.Dr. Aykut Çınaroğlu ve projeyi yürüten Ergan İnşaat Şantiye Şefi Yalçın Erduran’dan bilgi aldı. Dünyanın faal durumda olan en eski barajı olan Hitit Barajı’nı anlatan Prof.Dr. Çınaroğlu, “Anadolu’da Hititler döneminde çok sayıda baraj yapılıyor ancak bir tane bu kalıyor. Valiliğin destekleriyle Hitit Barajı 2005 yılında yeniden faal hale getirilerek vatandaşın hizmetine sunuldu. Anadolu’nun belki en eski barajı olmayabilir. Bilim insanı olarak dikkatli konuşmamız gerekiyor. Ancak dünyanın işleyen en eski barajı. Biz burayı baraj haline getirince köylüler sulu tarıma başladı. Daha henüz kazıyı bitiremedik.

MÖ 1260’lı yıllarda yapılan bu baraj yaklaşık 3 bin 500 yıllıktır. Hitit Kralı 3. Hattuşulu’nin eşi Pudu Hepat tarafından yaptırılan ve tanrıça Hepat’a (Hititlerin Hürrem Sultan'ı) atfedilen Hitit Barajı’nda halen normal ölçülere ulaşılamamıştır. Halen açılması gereken bölümlerinde çalışmalar devam ediyor. Anadolu’da barajsız yaşanamayacağını anlayan Hititler, Milattan Önce 13. yüzyılda bazı su yapıları inşa etmişlerdir. Bu bağlamda inşa edilen Alacahöyük’teki Hitit Barajı arkeolojik metotlarla gün ışığına çıkartılmıştır. Yaklaşık 3 bin 500 yıllık barajın çevresine DSİ 5. Bölge Müdürlüğü tarafından Sit alanı dışında bir Arkeopark-rekreasyon projesi hazırlanarak, bir yandan barajı koruma altına alırken diğer taraftan bir kültür turizmi alanı oluşturmuştur” dedi.

Hitit Gölpınar Barajı ve Arkeopark projesinin 2017 yılı Temmuz ayında tamamlanması gerektiğini dile getiren firma yetkilileri de bu yıl içinde yüzde 80’inin bitirileceğini, projenin Temmuz ayından önce tamamlanarak hizmete sunulması ile birlikte Alacahöyük’ün bir cazibe merkezi haline geleceğini dile getirdiler.
Çorum Haber, Fotoğraf: Volkan Sınayuç, 18.08.2016
TANER CEYLAN'IN YENİ SERGİSİ LONDRA'DA

Türkiye’nin önde gelen sanatçılarından Taner Ceylan, bugünlerde Londra’daki ilk kişisel sergisini açmaya hazırlanıyor.

New York merkezli Paul Kasmin Gallery tarafından temsil edilen sanatçı, 23 Eylül ve 28 Ekim arasında ‘I Love You’ (‘Seni Seviyorum’) adlı sergisini görücüye çıkaracak.

Foto-realist tarzda yaptığı 6 büyük boyutlu resimden oluşan sergi, sanatçının son dönem eserleri üzerinden acı, güzellik, fedakarlık, mutluluk, umut gibi kavramlara odaklanıyor. Sergi fikri Taner Ceylan’ın Pedro de Mana’nın 1673 yılında yaptığı ‘Christ as the Man of Sorrows’ adlı ahşap heykelini görmesiyle oluşup şekillenmiş. Sanat tarihinden beslenen sergi, İsa tasvirlerinden yola çıkılarak hazırlanmış eserlerden oluşuyor. Duygusal gerçekçilik tarzında ürettiği eserleriyle tanınan Ceylan’ın eserleri bugüne dek New York, Berlin ve İstanbul’un aralarında olduğu farklı kentlerde sergilendi. Ceylan, 2015’te düzenlenen 14. İstanbul Bienali için Giuseppe Pellizza da Volpedo’nun 1901 tarihli ‘Il quarto stato’ eserini yeniden resmetmiş ve bir yerleştirmeyle birlikte sunmuştu. 
Milliyet, 18.08.2016 

DÜZCE'DE ROMA DÖNEMİNE AİT VİLLA KALINTILARI BULUNDU

"Batı Karadeniz'in Efes'i" olarak bilinen Prusias ad Hypium antik kentinde devam eden kazı çalışmalarında, Roma dönemine denk gelen, milattan sonra 3. veya 4. yüzyıllara ait olduğu tahmin edilen bir villanın mozaik zemini ile bazı kalıntıları ortaya çıkarıldı.

Konuralp Bölgesi'ndeki antik kentin yaklaşık üç kilometre uzağında Aynalı Köyü mevkisinde bulunan villada kalıntıları inceleyen Düzce Valisi Ali Fidan, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, kazıları yerinde görmek için bölgeye geldiklerini söyledi.

Bölgenin tarihinin oldukça zengin olduğunu vurgulayan Fidan, "Burada milattan sonra 300-400 yıllarına ait bir villa kalıntısı çıktı.

128 metrekare çapında bir mozaik bulundu. İlgili arkadaşlar çalışmalara devam ediyorlar. Villa, o dönem burada yerleşimin devam ettiğini, tarihi Purasias kentinin buralara kadar uzandığını gösteriyor." dedi.

Kalıntının bulunduğu arazinin şahısa ait olduğunu ifade eden Fidan, "Kamulaştırılması gerekiyor. Konuralp’te ayrıca hem Düzce İl Özel İdaresi’nin hem de Düzce Belediyesinin yürüttüğü çalışmalar var.

Çalışmaları derli toplu bir şekilde değerlendirerek Konuralp’i eski önemini anlatacak şekilde Düzce’mizin, ülkemizin turizmine açmak istiyoruz." diye konuştu.
Hürriyet, 17.08.2016

HARVARD ART MUSEUMS 30.000 PARÇALIK BAUHAUS KOLEKSİYONUNU ERİŞİME AÇTI

Harvard Art Museums*, 20. yüzyılın en önemli tasarım ve sanat okullarından birisi olan Bauhaus ile ilgili en büyük koleksiyonlardan birisine sahip.



1919-1933 yılları arasında aktif olduğu 14 yıl boyunca Bauhaus, 3 farklı şehirde (Weimar, Dessau, Berlin), 3 farklı yönetici ile (Walter Gropius, Hannes Meyer, Ludwig Mies van der Rohe) sanatçıları, mimarları ve zanaatkarları bir araya getirerek yüzlerce öğrencinin eğitim görmesini sağladı.



Walter Gropius'un 80. yaşı için yapılan, Dessau'daki Bauhaus Binası şeklinde doğum günü pastası

Bauhaus, bunun yanı sıra Paul Klee, Theo van Doesburg, László Moholy-Nagy, Josef Albers gibi öncü isimlerin izinde her biri farklı politik ve sanatsal duruşa sahip ekpresyonizm, dadaizm, konstrüktivizm ve fonksiyonalizm gibi çeşitli akımlara ait eserlerin üretilmesine imkan sağladı.



Tasarımı Anni Albers'e ait halı.

Harvard Art Museums, bu çeşitliliğin bir göstergesi olan resimden, tekstil ürününe, fotoğraftan ders notlarına uzanan 30.000'den fazla parçanın bulunduğu koleksiyonunu online olarak erişime açtı. 

*Harvard Art Museums kapsamında The Fogg Museum, Busch-Reisinger Museum ve Arthur M. Sackler Museum bulunuyor.
Arkitera, Haber: Emine Merdim Yılmaz, 17.08.2016

GAZİANTEP'TE TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI YAPARKEN YAKALANAN KİM?



Gaziantep'in Araban İlçesi'nde, İlçe Emniyet Amirliği tarafından bir evde yapılan aramada 26 parça tarihi eser ele geçirilirken, 1 kişi gözaltına alındı.

Araban İlçe Emniyet Amirliği’nden yapılan yazılı açıklamada, ’’Araban İlçe Emniyet Amirliği’nde görevli ekipler tarafından ilçe merkezindeki Yeşilova Mahallesi Şahinler Caddesindeki MÖ’a ait evde yapılan aramalarda ele geçirilen eserlerden 1 adet 30 cm. uzunluğunda sağ eli olmayan mermerden ibaret bayan heykeli, 1 adet erkek heykeli, 1 adet cam’a benzeyen içerisinde erkek ve kadın figürü bulunan kase, 1 adet yeşil renkli yarım gövde erkek heykeli, 1 adet 12 cm. uzunluğunda borazan olarak değerlendirilen boru parçası, 2 adet üzerinde insan figürü bulunan sarı renkli sikke, 2 adet yüzük, 1 adet 2 cm. boyunda yeşil renkli su kasesi, 1 adet çıngırak, 1 adet yeşil renkli haç sembolü, 14 adet küçük sikke olmak üzere toplam 26 parça tarihi eser niteliğindeki eşya ele geçirilmiştir. Araban İlçe Emniyet Amirliği ekiplerince evinde yapılan aramalar neticesinde tarihi eser olarak değerlendirilen 26 parça eser Gaziantep Müze Müdürlüğü’ne teslim edilmek üzere Araban İlçe Emniyet Amirliği’nde görevli polis memurları eşliğinde Gaziantep’e gönderilmiştir. Yapılan aramalarda evde 26 parça tarihi eser olduğu sanılan eserler Araban İlçe Emniyet Amirliği tarafından el konulurken 1 kişi göz altına alınarak, hakkında Turizm Tabiatı Koruma Varlıkları Kanununa Muhalefet suçundan gerekli adli tahkimata başlanmıştır’’ denildi.
Olay Medya, 17.08.2016
BURSA'DAKİ HİSAR ARKEOPARK'TA MİTRAS MOZAİĞİ BULUNDU

Bursa’nın merkez Osmangazi Belediyesi tarafından, Bursa’nın ilk kurulduğu Hisar bölgesinde hayata geçirilen Hisar Arkeopark Projesi kapsamında yapılan kazılarda, MS 2. ve 3. yüzyıllara ait olduğu düşünülen Mitras Mozaiği bulundu.

Roma dönemine ait mozaiğin özelliği, güneşin bir yıllık süre içinde 12 büyük takım yıldızının içinden geçişini tasvir ediyor olması.

Osmangazi Belediyesi, Hisar Arkeopark Projesi ile kentin binlerce yıllık tarihini gün yüzüne çıkarıyor. 2014 yılında çalışmalara başlanan proje kapsamında 1. derece arkeolojik sit alanı kabul edilen ve bin yıllık Bursa tarihinin gömülü olduğu bölgede yapılan kazılarda Roma, Bizans ve Erken Osmanlı dönemi eserlerine ulaşıldı. Kazılarda, 2. ve 3. yüzyıllara ait olduğu düşünülen Roma dönemine ait burçlar ve mevsimleri konu edinen mozaik, MS 6. ve 7. yüzyıl Bizans dönemine ait başka bir mozaik ortaya çıkarılırken, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait sikkeler ile Osmanlı döneminde şehre su dağıtımının yapıldığı pişmiş toprak künkler bulundu. Kazılarda ayrıca hamam ve çarşı gibi yapılara ait olduğu düşünülen duvar kalıntılarına da rastlandı. Kamulaştırılan ve yıkılan alanlarda devam edecek kazılar sayesinde, alanda ne tür yapıların olduğunun netleşmesi de sağlanmış olacak.

Hisar Arkeopark’ta yapılan kazılarda öne çıkan bulguların başında ise milattan sonra 2. ve 3. yüzyıllara ait olduğu düşünülen Mitras Mozaiği geliyor. Roma Dönemi'ne ait mozaiğin özelliği ise güneşin bir yıllık süre içinde 12 büyük takım yıldızının içinden geçişini tasvir ediyor olması. Ayrıca 12 ayı, burçları, 4 mevsimi, gündönümlerini ve ekinoksları simgeleyen bu mozaik, hayvan ve doğa figürleriyle kaplı. Mozaiğin orta kısmı ise güneşi simgeleyen 'Mithra' betimlidir.

BURSA TURİZMİNE KATKI SAĞLAYACAK
Hisar Arkeopark Projesi ile bölge açık hava müzesine dönüştürülerek, Bursa’nın uzun zamandır saklı kalan tarihi aydınlatılacak. Hisar Arkeopark’a gelen ziyaretçiler, alanı gezerek zamanda yolculuk yapma imkanına kavuşacak ve tarih öncesi yaşam biçiminin daha iyi anlaşılması sağlanacak. Tarih ve kültür bilincine önemli katkı sağlayacak olan proje, Bursa turizmine de büyük değer katacak.

KAMULAŞTIRMA ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR
Osmangazi Belediyesi, 8 bin 500 metrekare alan üzerine kurulan Hisar Arkeopark için bölgedeki kamulaştırma çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. Yürütülen çalışmalar kapsamında 15 bina kamulaştırılıp yıkıldı. Son olarak kamulaştırılan 3 binanın daha yıkımıyla birlikte bölgede 5 bin 800 metrekarelik alan elde edildi. Yüzde 85 oranında kamulaştırmaların tamamlandığı bölgede, yıkılan binaların altında kazı çalışmaları başlatıldı.

DÜNDAR: BURSA TARİHİ YENİDEN YAZILIYOR
Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, "Osmangazi Belediyesi olarak tarihi mirasa sahip çıkma çalışmalarımız kapsamında Hisar Bölgesi'ne özel bir önem gösteriyoruz. Hisar Arkeopark Projesi için yaptığımız kazı çalışmalarıyla Bursa’da hüküm sürmüş olan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemi eserlerini görüyoruz. İlk kademeyi kazdığımızda, Osmanlı döneminde yapılmış olan ve Pınarbaşı’ndan akan suyun dağıtıldığı su künklerine, bir alt kademede de Bizans dönemi mermerlerine rastlıyoruz. Son katmanda ise Roma dönemi mozaiklerini görüyoruz. Kazı çalışmalarımız devam ederken, kamulaştırmalar ile bölgeyi genişletiyoruz. Hisar Arkeopark, Bursa’nın tarihinin yeniden yazılmasına öncülük edecek. Dolayısıyla bu yönüyle bakıldığında çok önemli, verimli bir çalışma" diye konuştu.

Milliyet, 17.08.2016

ESKİŞEHİR'DE DEFİNECİLER 10 METRELİK ÇUKUR KAZMIŞLAR

İzinsiz kazı yapan defineciler sınır tanımıyor. Eskişehir’in Seyitgazi İlçesi’nde definecilerin iş makineleriyle kazdığı 10 metrelik çukur bulundu.

Yetkililer ilçenin Yapıldak Mahallesi yakınlarındaki ormanlık alanda bulunan 10 metrelik çukurun açılabilmesi için 20 kamyon toprak çıkarılması gerektiğini bildirdi.

Frig döneminden kaldığı belirtilen kaya mezarlarının bulunduğu bölgede mezarların tahrip edildiği bildirilirken çevreye atılmış taş ve mermer eserler olduğu görüldü.
Habertürk, Haber: Can Hacıoğlu, 16.08.2016

ANADOLU'NUN EN ESKİ BİLEZİKLERİNİ MANYEZİT ALETLERLE YAPMIŞLAR

Eskişehir'in İnönü İlçesi yakınlarındaki milattan önce 6 bin yılına ait Kanlıtaş Höyüğü'nde bulunan Anadolu'nun en eski atölyelerinde manyezitten el aletleriyle mermer bilezikler imal edildiği belirlendi.

Kazı Grubu Başkanı ve Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Ali Umut Türkcan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, höyükteki çalışmalara 2008-2009 yılında yüzey araştırmasıyla başladıklarını hatırlattı. Türkcan, Eskişehir Arkeoloji Müzesi'nin desteğiyle 2013'te bölgede kazı yapmak için Kültür ve Turizm Bakanlığına başvurup çalışmalara devam ettiklerini belirtti.

Höyükte çok malzeme olduğunu dile getiren Türkcan, şöyle devam etti:
"Milattan önce 6 bine ait yerleşmeleri, Batı Anadolu'da bulmak nadirdir. Anadolu'da bilinen birçok höyükten çok farklı. Kaya üstü bir yerleşme görüyoruz. Dünyanın en eski merkezlerinden birisi. Kanlıtaş Höyüğü'nün içinde bulunduğu ve Eskişehir'e ait bu kültüre 'Porsuk kültürü' deniliyor. Bu kültürün, eski Yugoslavya topraklarından çok gelişkin ve büyük olan Vinça kültürünün öncüsü olduğu ortaya atılmıştı. Yaptığımız çalışmalar, tarihlendirmeler ve burada bulduğumuz malzemeler arasındaki benzerlikler, Kanlıtaş Höyüğü'nün Balkanlardaki Vinça kültürünün öncüsü olduğunu gösteriyor."

"Bilezikler adeta tornadan çıkmış"
Höyüğün içinde birçok ocak bulduklarına işaret eden Türkcan, Kanlıtaş Höyüğü'nün mermer bilezik üretim merkezi olarak da kullanıldığını söyledi.

Türkcan, şunları kaydetti: "Mermer bilezik ticaretinin de yapıldığını tahmin ediyoruz. Atölyeler ve mermer bilezik yapmakta kullanılan alet setlerini bulduk. Söz konusu alet setlerinin örneklerine Anadolu'da rastlamak çok zor. Anadolu coğrafyasında böyle bir mermer bilezik atölyesi örneği yok. Burası Batı Anadolu'nun bilinen en eski yerleşmesi ve Anadolu'nun en eski atölyelerinden biri. Burada ciddi bir üretim ve zanaatkarlık görülüyor. Bilezikler adeta tornadan çıkmış kalitede. Buradaki üretimin Batı Anadolu'da başka yerleşmelere de taşındığını gördük.Kanlıtaş Höyüğü'ndeki atölyelerde çalışan insanlar, üretim için bölgede 6 kilometre çapındaki bütün kaynakları adeta sömürmüş. Ciddi taş kaynaklarını bulunması yerleşimin önemli göstergelerinden. Manyezitten yapılmış taş aletler var.Mermer bilezikleri özellikle manyezit aletlerle yapmışlar." 
Anadolu Ajansı, 15.08.2016

AT KABARTMASIYLA PATARA'DAKİ PERS DÖNEMİ BELGELENDİ

Prof.Dr. Fahri Işık tarafından 1988 yılında başlatılan Patara antik kentindeki kazı çalışmaları, 28'inci yılında. 11 Temmuz'da başlayan kazının heyeti, yerli ve yabancı 48 bilim insanı ve arkeologdan oluşurken, çalışmalarda 7 öğrenci ve 16 işçi de görev alıyor. Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Havva İşkan Işık tarafından sürdürülen çalışmalar bazilikada devam ederken, konservasyon/restorasyon çalışmaları da sürüyor. Noel Baba'nın Pataralı olduğunu hatırlatan Prof.Dr. İşkan Işık, kentte bugüne kadar 13 kilisenin tespit edildiğini ve bunların büyük kısmının Hristiyanlık inancının Anadolu'da yaygınlaşmaya başladığı erken dönemlerin yapıları olduğunu belirtti.

AT KABARTMASI HEYECAN YARATTI
Prof.Dr. Işık, bu sezon yürütülen çalışmalarda Likya'nın en erken ve büyük birkaç Hıristiyanlık yapısından biri olan bazilikada çok sayıda sütun ve mimari parçanın bütünlenerek yerlerine konulduğunu belirterek, bazilika kazısında ele geçen MÖ 5'inci yüzyıla ait küçük bir at kabartmasının ise heyecan yarattığını söyledi.

BİR TÖREN YÜRÜYÜŞÜNÜ BETİMLİYOR OLMALI
Bir yapıya ait olan at kabartması ile Patara'da Pers Dönemi'nin ilk kez belgelendiğini aktaran Prof.Dr. Havva İşkan Işık, buluntunun özellikle Kıyı Likya'nın tarihi açısından önem taşıdığını kaydetti. Prof.Dr. Işık, “At kabartmasının üzerinde eyer değil, Pers atlarına özgü örtü var. Buluntunun bir Pers kabartması olduğunu, bu örtüden anladık. Bir tören yürüyüşünü betimliyor olmalı. Bu at kabartmasıyla Patara'nın tarihindeki çok önemli bir boşluk dolmuş oluyor" diye konuştu.

KIRMIZI BOYA İLE YAZILMIŞ YAZIT
Prof.Dr. Işık, çalışmalarda ortaya çıkarılan diğer önemli buluntunun bazilikanın bir taş bloğu üzerinde tespit edilen kırmızı boya ile yazılmış yazıt olduğunu sözlerine ekledi. Prof.Dr. Işık, “Bu yazıt bir yapı bloğunun üzerinde birkaç harfi ile görünüyordu. Üzerindeki sıvayı kaldırdık. MS 5. yüzyılda kilisenin ilk yapıldığı zamana ait bir yazıt. Daha önceki yıllarda da bazı kiliselerde birkaç boyalı yazıt tespit edilmişti, ancak çok silik durumdaydılar. Şimdi bu yazıtın tamamını okuyabilecek duruma getiriyoruz" dedi.

Cumhuriyet, 15.08.2016

OSMANLI ESERİ YOK OLUYOR



İstanbul’daki kentsel dönüşüm alanlarından biri olan Yenikapı’daki Yalı Mahallesi’nde adeta tarihi eser katliamı yaşanıyor. Yaklaşık 10 yıldır kentsel dönüşüm projesinin hayata geçirilmesi beklenen bölgede bir apartmanın bodrum katında ortaya çıkan tarihi eserin durumu “Böylesi ancak Türkiye’de olur” dedirtiyor. Osmanlı döneminde su sarnıcı olarak inşa edildiği belirtilen ve içi çöplüğü dönen tarihi eser yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. 

Tarihi eserin kurtarılması için harekete geçen CHP Fatih İlçe Başkanı Soner Özimer, Fatih Belediye Meclisi’ne soru önergesi verdiklerini belirterek, “Yalı Mahallesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kentsel dönüşüm alanı ilan edilen ilk yerler arasında. Ancak bölgede yıllardır dönüşüm projeleri uygulanamadı ve bu bölge çöküntü alanı haline getirildi. Yenileme alanı ilan edilen bir bölgede 10 yıldır hiçbir projenin hayata geçirilmemesini doğru bulmuyoruz. Yalı Mahallesi’nde bir apartmanın altından çıkan sarnıç, Binbirdirek ve Yerebatan sarnıçlarını andırıyor” dedi.

‘Sahip çıkılmalı’
“Binanın kime ait olduğunu bilmiyoruz” diyen Özimer, şöyle devam etti: “Böylesi bir eserin dünya mirası olduğu unutulmayarak sahip çıkılması gerekir. Parti grubu olarak ilçe meclisine önerge verdik. Tarihi eserin durumunu sorduk. Anıtlar Kurulu’na başvuracağız. Buradan da sonuç çıkmazsa, Kültür Bakanlığı’nın kapısını çalacağız. Adeta çöplüğe dönen esere kimsenin sahip çıkmaması üzüntü vericidir. Eser bir an önce kurtarılmalıdır” dedi.

‘Tescilden sonra başka bir mevzuata tabi olacaklar’
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Serkan Sunay, yapının Osmanlı dönemine ait olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Özellikle merdivenin bulunduğu fotoğrafta görünen mukarnaslı sütun başlığı Osmanlı dönemine ait. Buradan bu kalıntıların Türk devrinde inşa edildiği veya Bizans devrindeki mevcut kalıntıların üzerine Osmanlılar tarafından ilaveler yapıldığı akla geliyor. Kullanılan kemer formları, tuğla detayları ve tekniği de Osmanlı’ya benziyor. Bu kalıntılar tarihi açıdan öneme sahip. Kentsel dönüşüme giren yıkılacak ve muhtemelen modern binalar yapılacak bu alanda bu eserlerin korunması gerekiyor. Bu kalıntıların fotoğrafları ekli bir dilekçeyle ilgili bölgeye bakan Kültür Bakanlığı’nın kültür varlıklarını koruma kurullarına acil olarak başvurularak tescillenmesi gerekli. Bundan sonra yani tescil kaydından sonra otomatik olarak olarak inşaat ve diğer yapılmak istenenlerin esası değişecek. Bambaşka bir mevzuata tabi olacaklar.”

Milliyet, Haber: Mert İnan, 15.08.2016

ÇAVUŞOĞLU'NUN ESERİ MOMA'DA



Güncel sanatçı Aslı Çavuşoğlu’nun 14. İstanbul Bienali için ürettiği ‘Kırmızı/Kırmızı’ başlıklı 2015 tarihli çalışmasının bir bölümü, New York’taki MoMA’nın (The Museum of Modern Art) kalıcı koleksiyonuna dahil edildi. 

‘Kırmızı/Kırmızı’, sanatçının eskitilmiş kağıt ve el yapımı defterler üzerine uyguladığı bir çalışma. Eser Aras nehri bölgesine özgü kırmız böceğinden, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş bir teknikle elde edilen Ararat kırmızısını kullanılarak sanatçının Ermeni minyatürlerinden esinle çizdiği desenlerden oluşuyor. Eser, bienalin ardından Mathaf Arab Museum of Modern Art’ta ikinci kez sergilenmiş ve tüm iş müzenin koleksiyonuna katılmıştı. Bu kez yine aynı ‘Kırmızı/Kırmızı’ serisinden olan ancak bienalde gösterilmeyen dört desen, MoMA koleksiyonuna katıldı. 
Milliyet, 15.08.2016

Milattan önce 5. yüzyılda yapılan ve Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak sayılan Zeus heykeli, Stratasys 3D yazıcısı sayesinde yeniden canlandırılacak.

Orijinali esas alınarak yapılan Zeus Heykeli, Atlanta Millenium Gate Museum’daki bir serginin başyapıtı olarak sergilenecek. ‘The Games: Ancient Olympia to Atlanta to Rio’ adlı sergi 20 Ağustos 2016’da açılıp 2 Ocak 2017’ye dek sürecek.

EFSANE YENİDEN DOĞUYOR
dunyahalleri.com'un aktardığı habere göre eserin orijinalini temel alan, Kennesaw Devlet Üniversitesi’nden bir grupla çalışan tasarımcılar, eseri, üç boyutlu modelleme yazılımı kullanarak bilgisayar destekli bir yazılıma aktardı.

Ekip, heykeli Stratasys’in Fortus 900mc Production 3D yazıcısıyla yazdırdı. Fortus 900mc, küçük büyük fark etmeden bütün parçaların orijinalinde olduğu gibi yazdırılabilmesini sağlıyor. Üstelik ısıtıldığında yumuşamayan, soğutulduğunda ise tekrar sertleşen maddeler sayesinde heykel son derece dayanıklı olacak. Böylece Zeus açık alanda da sergilenebilecek. Eser ilk kez Millenium Gate Museum’da gösterilecek.

Gate Museum’un yöneticisi Jeremy Kobus, “Tarih boyunca, birçok önemli sanat eseri tahrip edilmiş ya da tamamen yok olmuştur. Geçmişte, bir eseri kaybedince geri getirmek mümkün olmuyordu. İşte bu yüzden üç boyutlu yazıcı teknolojisinin gücüne güvenerek yatırım yapıyoruz. Teknoloji ve sanatın bir arada kullanılması ilkesine bağlı kalarak üç boyutlu yazıcıların eğitim aracı olarak kullanılmasının ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Stratasys ve Kennesaw Devlet Üniversitesi eğitimcileriyle beraber amaçladığımız şey, çok az insanın denemeye teşebbüs ettiği şeyleri yaratabilmek.” diyor.
Oda Tv, 15.08.2016

İZMİT'TE 200 YILLIK KONAK RESTORE EDİLİYOR



Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, 200 yıllık tarihi konağın restore çalışmalarına hız verdi.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Dilovası Demirciler mahallesindeki 200 yıllık Demirciler Konağı’nı Kocaeli’ye kazandıracak. Çalışmalar kapsamında miladi olarak bin 825 yılında Süleymaniye Müderrisi Abdullah Şerif Ağa tarafından yaptırılmış konak ilk olarak kamulaştırıldı. Kamulaştırma çalışmalarının ardından rekonstrüksiyon projesi hazırlandı ve Kocaeli Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylandı.



Kocaeli’nin önemli kültür mirası eserlerinden aynı zamanda en eski konak yapılarından birisi olma özelliği taşıyan yapının yapım ihalesi Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Dairesi Başkanlığı’nca gerçekleştirildi. 460 metrekare ve iki kattan oluşan konak, ihalenin ardından restorasyon için yüklenici firmaya teslim edildi. Çalışmalar tamamlanınca tarihi konağın sosyal ve kültürel faaliyetlerin yapılacağı mahalli ölçekli bir kültür merkezi olarak kullanılması planlanıyor.
Milliyet, 14.08.2016
SAGALASSOS KAZILARINDA YAZITLI BİR LAHİT ORTAYA ÇIKARILDI



Kültür ve Turizm Bakanlığı izinleriyle Prof.Dr. Jeroen POBLOME başkanlığında gerçekleştirilen Burdur İli, Ağlasun İlçesi, Sagalassos antik kentindeki  2016 yılı kazı çalışmaları sırasında  bir kremasyon urnesi ve mezar gün yüzüne çıkarıldı. 
 
MS 2. yüzyıla tarihlenen ve iyi korunmuş durumda bulunan lahidin hemen altında içerisinde bir kremasyon urnesi ve ikinci kremasyonun kemiklerini içeren tonozlu bir oda da tespit edildi.
 
Antik çağlarda zarar verildiği anlaşılan lahidin  üzerindeki yazıt sayesinde lahitin kullanım süresi boyunca geçirdiği üç evre rahatlıkla ayırt edilebilmektedir.


kulturvarliklari.gov.tr, 14.08.2016
MİMAR SİNAN'IN HAMAMI SATILIK

Mimar Sinan tarafından 1547’de yaptırılan ve İstanbul’un en eski tarihi eserleri arasında yer alan Samatya Kapıağası Yakup Ağa Hamamı satılıyor. Mülkiyeti üç iş adamına ait hamam, 2.106 metre kare arsaya sahip ve arsanın 1 dönümüne toplam 900 metrekare olacak şekilde iki bina yapılabiliyor. 

Osmanlı’nın Mimarbaşı büyük deha Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan 56 hamamdan biri olan Samatya Kapıağası Yakup Ağa Hamamı satılıyor. 1547’de inşa edilen ve 1987’de çok perişan haldeyken el değiştiren hamamın sahipleri Mehmet Necati Polat, Mehmet Oral ve Mehmet Bahri Oral adlı işadamları, yaklaşık 13 yıl süren restorasyon sonrası hamamı satışa çıkardılar. 2.106 metrekare arsa üzerine kurulu hamamın dış restorasyonu 2007’de tamamlanabildi. Hamamın Satış Danışmanlığını Keller Williams Beyoğlu Bölge Müdürlüğü yapıyor. Tarihi hamamın restorasyon projesinin çizimlerini Yardımcı Doçent Dr. Mimar Halil Onur hazırlamış ve çizimler Kültür Bakanlığı Anıtlar Yüksek Kurulu’nca onaylandıktan sonra restorasyonu Belediye tarafından ruhsatlandırılmış.

BİR MUSEVİ AVUKAT SATMIŞ
Kapıağası Yakup Ağa Hamamı’nın satış danışmanlığını yapan Berkan Yusuf Durak, şu bilgileri aktarıyor: “Mimar Sinan’ın risalelerde kayıtlı 477 eseri var. Bunların 56 tanesi hamam. Bu hamamlardan 32’si tamamen yok olmuş. 24’ü günümüze intikal etmiş ve yaşıyor.  Bunlardan da sadece 14 tanesi özgünlüğünü koruyor. Şimdiki sahipleri bu hamamı bir Musevi avukattan 1987’de satın almışlar. Mimar Sinan’ın eserlerinde sadece hamamlarda özel mülkiyet olabiliyor. Hamama adını veren Kapıağası Yakup Ağa’nın Osmanlı’da önemli bir bürokrat olduğu belirtiliyor. Kapıağaları Enderun’da görev yaparlarmış. Bu hamam vaktiyle Kadıköy Deniz Feneri ile Eyüp’te bir mektep için ‘gelir sağlanması’ amacıyla yaptırılmış. Şimdiki sahipleri satın aldıktan sonra 1994’te restorasyona başlamışlar. Restorasyon 2007’de tamamlanabilmiş. Çok para harcamak zorunda kalmışlar. Çifte hamam, yani kadın ve erkek için yapılmış bir eser. Şu anda hamam olarak faaliyet göstermiyor. Arsanın 1 dönümünde 2 bin metrekare kapalı alana sahip hamam var. Diğer 1 dönüme de toplamı 900 metrekare iki bina yapılabiliyor. Şu anda 9 tane dükkanı ve otoparkı da var.”

BÜYÜK PATRONLARA TEKLİF
Berkan Yusuf Durak, hamam için 20 milyon dolar değer belirlendiğini belirterek, satış sürecinde ilk etapta Türkiye vatandaşı müşteri arzuladıklarını söyledi. Durak, “İlk aklımıza gelen tarihe ve tarihi eserlere çok meraklı olduğunu duyduğumuz Ömer Koç oldu. Ayrıca, Güler Sabancı, Murat Ülker, Bülent Eczacıbaşı gibi isimlere de bir şekilde bilgi aktarmaya çalışıyoruz” dedi.

Keller Williams Ülke Direktörü Emre Erol da network’lerine son dönemde çoksayıda tarihi yapının da girdiğini belirterek, hedeflerinin paha biçilemez olarak gördükleri bu eserleri, kıymet bilecek müşterilere satabilmek olduğunu anlattı. Emre Erol, şu anda 600 kişilik bir ekiple Türkiye genelinde 11 bölgede faaliyette olduklarını 10 yıl içinde 30 ilde 80 bölge müdürlüğüne sahip olmayı hedeflediklerini kaydetti.
Hürriyet, Haber: Sadi Özdemir, 14.08.2016

BURSA'YA YENİ BİR MÜZE DAHA

Büyükşehir Belediyesi, Bursa’yı müzeler şehri haline getiriyor. Belediye, 8500 yıllık arkeolojik dönemden 2300 yıllık Bitinya surlarına, 700 yıllık Osmanlı eserlerinden cumhuriyet dönemi sivil mimarlık örneği yapılara kadar her alanda tarihi miras çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Karagöz Müzesi ve Kent Müzesi’nin ardından hizmete açılan Tekstil Sanayi Müzesi, Enerji Müzesi, İpek Müzesi, Göç Tarihi Müzesi, Kılıç Kalkan Müzesi ile bu alanda diğer kentlere danışmanlık hizmeti de veren Büyükşehir Belediyesi, bir müzede tarihi geçmişi 8500 yıl öncesine dayanan Akçalar’daki Arkeopak’a kazandırıyor. Yaklaşık 3 bin metrekare inşaat alanına sahip olan Doğa Tarihi ve Arkeoloji Müzesi’nin yılsonuna kadar tamamlanması planlanıyor.

Hayatın bütün izleri sergilenecek
Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Akçalar Aktopraklık Arkeopark kazı başkanı Doç.Dr. Necmi Karul ile birlikte Doğa Tarihi ve Arkeoloji Müzesi inşaatında incelemelerde bulundu. Bursa’nın 8500 yıl öncesine dayanan medeniyetlere ev sahipliği yapan birikimli bir şehir olduğunun altını çizen Recep Altepe, İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümünün yaptığı kazılarla, dünyanın ilk çiftçi topluluklarına ait yaşam izlerinin gün yüzüne çıkarıldığını hatırlattı. Başkan Altepe, neolitik ve kalkolitik dönemden 300 yıl öncesi Osmanlı köyüne kadar oluşturulan zaman tünelinde ziyaretçilere tüm bu dönemleri anlama imkanı sunan Arkeopark’a kazandırılan müzenin aynı zamanda bir okul vazifesi göreceğini ifade etti.

Başkan Recep Altepe, “Bu bölgedeki kazılardan elde edilen bulgular ile doğa tarihine yönelik olaylar 3 ayrı toplantı salonda sergilenecek. İnşaatı hızla sürüyor. Yıl sonuna doğru açılışını gerçekleştirmek istiyoruz. Buraya gelen ziyaretçilere 8500 yıl öncesine dayanan o günkü hayatın izleri, toplumsal olaylar ve geçirilen evreler en güzel şekilde sunulacak. Doğa tarihi müzesi de burada olacak. Kelebeklerden her türlü canlıya kadar burada sergilenecek. Buraya gelenler bir okul gibi eğitim alacaklar. Küçücük bulgulardan ne kadar önemli sonuçlar çıktığını görecekler” diye konuştu.
gundembursa.com, 13.08.2016

MOĞOLİSTAN'DA ARKEOLOJİK KAZILARDA ESKİ TÜRKLERİN TAŞ HEYKELLERİ BULUNDU



Moğolistan’da Türklere ait Şiveet Ulaan mozolesindeki kazılarda taş heykeller bulundu.
 
Uluslararası Türk Akademisi (TWESCO), yaptığı yazılı açıklamada Moğol ve Kazak arkeologların Şiveet Ulaan bölgesinde sürdürdüğü kazılarda eski Türklere ait taş heykellerin gün ışığına çıkarıldığını belirtti.
 
Açıklamada, arkeolojik kazılar çerçevesinde 24 Ağustos'ta "Büyük Bozkır Göçebeleri" konulu bir seminer düzenleneceği de kaydedildi.
 
Seminere Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan, Türkiye ve Rusya’dan bilim adamlarının katılması bekleniyor.
 
Mozoledeki arkeolojik kazılar, TWESCO’nun Moğolistan Bilim Akademisi ve Tarih Enstitüsü ile ortak projesi kapsamında temmuz ayında başlamıştı.
Trt Haber, 12.08.2016
NİĞDE'DE 2 BİN 500 YILLIK PERS TAPINAĞI BULUNDU

Kınık Höyük'teki kazılarda Pers dönemine ait 4 odalı ve içinde çeşitli hayvan heykelcikleri bulunan 2 bin 500 yıllık tapınak ortaya çıkarıldı. New York Üniversitesi öğretim üyesi ve kazı başkanı Prof.Dr. Lorenzo D'Alfonso: "Orta Anadolu'da Pers dönemi tapınağı bulunmadı. Onun için bu çok önemli."

ÇALIŞMALAR 2010 YILINDA BAŞLADI
Altunhisar İlçesi'ne bağlı Yeşilyurt beldesi yakınlarındaki Kınık Höyük'te 2010'da başlayan kazı çalışmalarını, bu yıl İtalyan ve Türk arkeologların yer aldığı işçilerle 30 kişilik ekip sürdürüyor. 2 yıl önce izine rastlanılan 6 bin yıl öncesine ait 13 metre yüksekliğindeki anıt sur duvarının ortaya çıkarılma çalışmaları sırasında 100 metrekarelik 4 odalı, içerisinde çeşitli hayvan heykelcikleri bulunan tapınağa rastlandı. Kazı başkanı ve New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Lorenzo D'Alfonso, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu yılki kazı çalışmalarında çok önem arz eden Pers tapınağı bulduklarını söyledi.

ANADOLU'DA DAHA ÖNCE BÖYLESİ BULUNMADI
D'Alfonso, tapınağın 2 bin 500 yıl öncesine ait olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi:

"Orta Anadolu'da Pers dönemi tapınağı bulunmadı. Onun için bu çok önemli buluntu. Tapınakta çok eser bulduk. Bir parça riton bulduk. İran'a ait eser ama en önemlisi yerli eserler bulduk. Örneğin bütün olarak bir taş şahin heykeli bulduk. Yine inek, kuş figürleri bulduk. Bu eserler bir tapınak için normal ama Anadolu'da daha önce bulunmadı. Burada en önemli buluntu şahin heykeli, çünkü tapınağın ortasında tüm heykel bulmak zor."

"DİĞER TAPINAKLARA BENZEMİYOR"
İtalya Pavia Üniversitesi doktora öğrencisi Andrea Trameri ise Kınık Höyük'te 4 yıldır kazı çalışması yürüttüklerini söyledi. Trameri, 100 metrekare kazdıkları alanda 4 odalı yapı ortaya çıkardıklarını dile getirerek, "Bu tapınak diğer tapınaklara benzemiyor çünkü burada yerli bir tradisyon var. Örneğin Yunan eski tapınaklarında sadece tanrı heykeli için büyük oda vardır ancak burada çok oda var. Kazı sırasında pişmiş topraktan özellikle, kuş ve öküzgillerden hayvan heykelcikleri ve insan biçimli saksılar gibi tapınma etkinlikleriyle bağlantılı bol malzeme bulunduğundan ilgimizi çekti." dedi.


haberler.com, 12.08.2016

SATIYORLAR

Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, tarihi Haydarpaşa Garı ve liman sahasını satmak üzere harekete geçti. 9 Ağustos’ta Kadıköy Belediyesi’ne yollanan yazıda “özelleştirme kapsam ve programına alınmasına yönelik çalışmalar çerçevesinde” 400 bin metrekare alan hakkında bilgi istendi. Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu “Darbe girişimini yeni atlatmışız, uğraştıklarına bakın.


Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Türkiye’nin ve İstanbul’un tarihi simgelerinden Haydarpaşa Garı, liman ve geri sahasına göz koydu. Başkanlık, Kadıköy Belediyesi’ne 3 gün önce bir yazı yollayarak “Haydarpaşa Liman ve Geri Sahası”nın özelleştirme kapsam ve programına alınmasına yönelik çalışmalar” için bilgi sordu. Kadıköy Belediyesi Başkanı Aykurt Nuhoğlu “Ülke darbe girişimini yeni atlatmış. Kamu arazilerini korumamız gerekirken satışa çıkarmak için çaba sarf ediyoruz. Bu arazilere halkın ihtiyacı var. Ülke güvenliği düşünmesi gerek. Bu arazileri satmakla meşgul oluyorlar. Bunları satmakla meşgul bir anlayış bu ülkeyi yönetemez. Bu bir sürecin başlangıcı. Satılmaması için mücadele edeceğiz” sözleriyle isyan etti.

Tarihi Haydarpaşa Garı ve çevresi üzerinde 2004 yılından beri kara bulutlar geziyor. Senaryo ilk olarak “Haydarpaşa, Manhattan olacak” haberleriyle başladı. Haydarpaşa Dayanışması kuruldu. Dayanışma ve Mimarlar Odası yıllardır Tarihi Gar’ın aslına uygun kalması için mücadele veriyor. Şimdi Tarihi Gar ve çevresine Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı göz koydu. Başkanlık 9 Ağustos 2016 tarihinde Kadıköy Belediyesi’ne Haydarpaşa Gar ve çevresine ilişkin bir yazı yolladı.

Yazıda “Haydarpaşa Liman ve Geri Sahası’nın özelleştirme kapsam ve programına alınmasına yönelik yapılan çalışmalar” için yaklaşık 400 bin metrekare alan hakkında bilgi istendi.

2004’ten beri plan işliyor
2004 yılında tarihi Haydarpaşa Gar ve çevresine ilişkin projelerin ortaya çıkmasının ardından 2005 yılında İBB Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Uluslararası Cannes Emlak Fuarı’nda “İstanbul’u görücüye çıkardıklarını” ilan etti. Görücüye çıkarılan 20 Vizyon Projesi arasında Haydarpaşa Gar ve Liman Alanı Dönüşüm Projesi de vardı. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi ile Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) İstanbul 1 No’lu Şubesi’nin yaptığı toplantıda; kamuoyundan gizlenen proje hakkında geniş bir kampanya başlatılması için işbirliği yapılması kararlaştırıldı. Haydarpaşa Garı’nın çatısında 28 Kasım 2010’da yangın çıktı ve tarihi yapının çatısı tamamen yandı. Kamuoyunda otel yapılmak üzere yakıldığı iddiaları gündeme geldi. Yüksek Hızlı Tren Projesi neden gösterilerek 1 Şubat 2012’den itibaren önce ülke çapındaki tren seferleri arkasından 18 Haziran 2013’te de banliyo tren seferleri durduruldu. Kadıköy Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2012 tarihli Haydarpaşa Garı’nı otele dönüştüren, çevresindeki 1 milyon metrekarelik bölgeyi ise ticaret ve turizm alanı olarak gösteren plana karşı iptal davası açmıştı. Hukuki süreç devam ediyor. Haydarpaşa Garı’na çatısında kafeterya, asansör, çatı eklemesi yapılmıştı. Bu doğrultuda garın restorasyon projesinin ruhsat başvurusu belediye tarafından geçen yıl iptal edilmişti.

İŞTE O ALANLAR

Bilgi istenen alanların hepsi kamu alanı ve bu alanlar TCDD, Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş., Toprak Mahsulleri Ofisi ve Maliye Hazinesi mülkiyetinde görünüyor. Başkanlığın, imar planı, haritaları, imar durumu belgelerini istediği alanlar şöyle:

* Haydarpaşa Garı ve arkası.

* Haydarpaşa Gar limanı.

* Et-Balık Kurumu’nun yeri.

* Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi.


Cumhuriyet, 12.08.2016


******


HAYDARPAŞA GARI'NDA 238. HAFTA EYLEMİ: HAYDARPAŞA SATILAMAZ

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı(ÖİB)’nın ‘Haydarpaşa Garı ve liman sahası’ hakkında Kadıköy Belediyesi’nden bilgi istediği ortaya çıkmış, Haydarpaşa Garı’nın özelleştirileceği iddia edilmişti. Haydarpaşa Dayanışması’nın 238 haftadan bu yana Haydarpaşa Garı’nın gar olarak kalması talebiyle düzenlediği eylemlere, bu hafta ‘özelleştirme’ iddiaları damgasını vurdu.



Haydarpaşa Dayanışması’nın öncülüğünde toplanan gruba CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, CHP eski milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve TCDD çalışanları destek verdi. “Haydarpaşa Gardır gar kalacak”, “Haydarpaşa Garı Satılamaz” sloganlarının atıldığı eylemde ‘Haydarpaşa Trensiz ve Vapursuz Kalmayacak’ yazılı pankart açıldı.

‘OHAL SÜRECİNDEN YARARLANILMAK İSTENİYOR’
Grup adına açıklama yapan Haydarpaşa Dayanışması üyesi Tugay Kartal, İstanbul Büyükşehir Belediye(İBB) Meclisi’nin Haydarpaşa planlarının revize edilmesine yönelik kararı hatırlatarak şunları söyledi: “İBB’nin gerçekleştiremediği dönüşümün, satışın ÖİB aracılığı ile yapılacağı anlaşılmaktadır. İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın gerçekleştirmediği işlemi ÖİB gerçekleştireceğini sanıyorsa yanılıyor. İmar planı değişiklikleri, olimpiyat adaylığı ve yangın sonucu yapılan restorasyon projesi ile Haydarpaşa Garı ve çevresinde gerçekleştirilemeyen ticari işlev dönüşümü OHAL sürecinden yaralanılarak, ÖİB sahaya sürülerek gerçekleştirilmek istenmektedir”.

‘OLAĞANÜSTÜ HALİ OLAĞANÜSTÜ RANTA ÇEVİRİYORLAR’
Haydarpaşa Garı avlusunda gerçekleşen eylemde konuşan CHP İstanbul Milletvekil Barış Yarkadaş “Darbe girişiminin üzerinden 20 gün geçmesine rağmen AKP’nin yaşananlardan hiçbir ders çıkarmadığını bir kez daha görüyoruz. Darbeyi adeta bir fırsatçılığa çevirip kendilerine yeni rant alanları yaratmak istiyorlar. Darbeden rant çıkartıyorlar. Olağanüstü hali olağanüstü ranta çeviriyorlar. Bugün yaşanın adı olağanüstü rant halidir” dedi. ‘Haydarpaşa’yı neye, hangi ihtiyaca dayanarak satmak, kültürel birikimimizi yok etmek istiyorsunuz’ diye soran Yarkadaş “Haydarpaşa Garı kimlerin ağzını sulandırıyor. Kime rant haline getirmek istiyorsunuz. Bu alanı neden yoksul yurttaşların ulaşımı için kullanmaktan imtina ediyorsunuz” ifadelerini kullandı.

HAYDARPAŞA’YI GÖRDÜKÇE GÖZYAŞLARIMI TUTAMIYORUM
Eyleme katılan 33 yıllık demiryolu çalışanı Gülsevil Arat Bulut, Haydarpaşa’nın için duyduğu üzüntyü belirterek “Haydarpaşa’nın bu halini gördükçe gözyaşlarımı tutamıyorum, tüylerim diken diken oluyor. Ranta çevrilmesine çok üzülüyorum” dedi. Haydarpaşa’nın ulaşım işlevini sürdürmesi gerektiğinin altını çizen Zuhal Zerrin, “Burayı ranta satmak istiyorlar. Kime peşkeş çekecekler, otel mi yapacaklar… bilmediğimiz bir sürecin içerisindeyiz. Haydarpaşa Garı’nın gar olarak kalmasını istiyoruz” dedi. Babası makinist olan ve çocukluğu Haydarpaşa’da geçiren 23 yaşındaki Selim Emre ise yılardır Haydarpaşa’nın açılmasını beklediklerini belirterek “Demiryolu karayolundan daha cazip, ucuz ve konforlu. Ancak hatlar kapandıkça insanlar demiryolundan soğumaya başlıyor, karayollarına gidiyor. 5-6 senedir bekliyoruz, biz artık Haydarpaşa’nın açılmasını istiyoruz” dedi.
Cumhuriyet, 14.08.2016



******


HAYDARPAŞA, HIZLI TREN İÇİN GAR OLACAK

Özelleştirme İdaresi’nin Haydarpaşa Garı ve liman sahası hakkında belediyeden bilgi talep etmesi sosyal medyada tartışma yarattı. Planlamaya göre, gar binası hızlı tren ve bölgesel trenler için kullanılacak

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın Haydarpaşa gar sahası hakkında Kadıköy Belediyesi’nden bilgi talep etmesi, özelleştirme tartışmalarını alevlendirdi.
Bin dönümlük Haydarpaşa bölgesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin katılımı ile yürütülen Koruma Amaçlı İmar Planı çalışmasında son aşamaya gelindi. Buna göre, gar alanı yine gar olarak kullanılacak.

Bina, TCDD’nin hızlı tren ile bölgesel tren hizmeti için kullanılmaya devam edecek. Geçmişte yük limanı olarak kullanılan liman bölgesinin ise kruvaziyer ve yat limanı olarak İstanbul’a hizmet vermesi planlanıyor. Gar ve limanın arkasında bulunan sahanın ise hangi amaçla kullanılacağı henüz netleşmedi.

Özelleştirme İdaresi yetkilileri bölgenin özelleştirme kapsamında olmadığını belirterek, proje öncesi değerlendirme çalışmaları kapsamında, bu tür sahalara ilişkin imar planı ve parsel bilgilerinin güncellendiğini kaydetti.
Hürriyet, 17.08.2016

KAPALIÇARŞI'NIN ÇATILARI 10 MİLYON LİRAYA RESTORE EDİLECEK

Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen 555 yıllık Kapalıçarşı’nın yeni çatısı Başak Kiremit tarafından üretilen 1 milyon 200 bir adet Alaturka Kiremit ile kaplanacak.

Yılda 92 milyon kişinin ziyaret ettiği Tarihi Kapalıçarşı’nın yenileme projesi çalışmalarının tamamlanması sonrasında düzenlenen törenle Kapalıçarşı’nın çatısına ilk kiremit Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir ile Tarihi Kapalı Çarşı Esnafları Derneği Başkanı Ahmet Kökler tarafından konuldu. 10 yıl sürmesi beklenen restorasyon çalışmalarında 200 milyon lira harcanması öngörülüyor. 2017 yılının Aralık ayında bitirilmesi ön görülen çatı restorasyonunda tarihi dokuyu tamamlayacak alaturka kiremit kullanılacak. Çatı restorasyonu toplam 10 milyon liraya tamamlanacak.
Yapı, 12.08.2016
TÜREMEN'İN ESERİ ALBERTINA MÜZESİ'NDE

Güncel sanatçı Mediha Didem Türemen’in bir eseri dünyanın en kapsamlı sanat koleksiyonlarından birine sahip Viyana’daki Albertina Müzesi’nin daimi koleksiyonuna dahil edildi.

Burhan Doğançay ve Sarkis’ten sonra Türkiye’den koleksiyona dahil edilen üçüncü sanatçı olan Türemen’in eseri, müzenin çizimler ve baskılar bölümünde yer alacak. Sanatçının eserleri Makedonya Çizim Müzesi, Portekiz Douro Müzesi Baskı Koleksiyonu’nda da bulunuyor.  
Milliyet, 11.08.2016

KIBRIS RUM KESİMİNDE 4. YÜZYILDAN KALMA HİPODROM'DAKİ ANTİK ROMA ARABA YARIŞLARINI RESMEDEN MOZAİK ORTAYA ÇIKARILDI



Arkeologlar, Roma hipodromlarındaki antik araba yarışlarını sahneleyen 11 metrelik mozaiği ortaya çıkardı.

Dailymail’de yer alan habere göre, 4. yüzyıldan kaldığı tespit edilen muhteşem arkeolojik eser, başkent Lefkoşa’nın biraz dışındaki Akaki Köyü'nde keşfedildi. Arkeoloji dünyasını heyecanlandıran mozaikte, inanılmaz ayrıntılı bir şekilde 4 araba yarışçısının her biri dörtlü at arabasını sürerken resmediliyor. Uzmanlar, eserde, Antik Roma’daki dört farklı grubun temsiliyetinin resmediliğine inanıyorlar.

Yunanca Hippos(at), ve dromos(ders) kelimelerinden oluşan hipodromlar Hellenistik, Roma ve Bizans döneminde araba ve at yarışlarının kullandığını bir açık hava stadyumu özelliği taşıyor. Kazı ekibi halen çalışmalarına devam ederken, ortaya çıkan eser yaklaşık 11 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğinde.



Ekip, Kıbrıs, Roma egemenliği altındayken, eserin zengin bir asilzadenin yaşam alanının bir parçası olduğuna inanırken, kazıların sonucunda adanın antik geçmişine de ışık tutacaklarına inanıyorlar.
Sözcü, 11.08.2016
CARACAS'TA
KAHLO SERGİSİ

Venezuela’da bulunan bir sanat galerisi, Frida Kahlo için 50 kadın sanatçının da eserlerinin arasında olduğu bir sergi düzenliyor.

‘Daima Frida’ adlı sergi, Caracas’taki Florida Sanat Galerisi’nde Frida Kahlo’nun 109. doğum günü anısına açılıyor.

Küratör Mirla Soto sergiyle ilgili olarak “Sadece profesyonel sanatçılara değil aynı zamanda amatör sanatçılara da yer verdik.

Amacımız Frida’nın vizyonu çerçevesinde en özgür şekilde çalışmak” dedi. 

Milliyet, 11.08.2016 

Göbeklitepe’deki kazıları sırasında ortaya çıkan keşifler, dünya tarihinin baştan yazılmasını sağlayacak.

Bunu biz değil, ünlü Rus arkeolog ve araştırmacı Sklarov söylüyor. Arkeoloğa göre eğer dünya tarihi yeniden yazılacak olursa, bu hareketin başlangıç noktasının Türkiye toprakları içerisinde olduğunu söyledi.

WebTekno'nun haberine göre Hattuşaş’taki kazılar esnasında heyecan verici keşiflerle karşılaştıklarını belirten Sklarov, şu açıklamalarda bulundu: “Geçen ağustos ayında Tükiye’ye gittiğimizde Hattuşaş kazı bölgesini ziyaret ettik.Anladığımız kadarıyla orada İngiliz arkeologlar çalışıyor çanak çömlek arıyor. Çevreye bakınırken bizi bile inanılmaz şaşırtan bir keşif yaptık. Mısır’daki piramitler bile Hattuşaş’ta bulduğumuzun yanında gölgede kalıyor.

Yerden çıkıntı biçimindeki monolit granit taşların mekanik usulle kesildiğini gösteren izi bulduk. Binlerce yıl önce bu izi bırakan Yuvarlak Abraziv Disk neden yapılmışsa , sert taşı tereyağı gibi kesmiş ve bu günümüzde dahi taklit edilemez. Çünkü dünya genelinde böyle bir disk mevcut değildir.”

Göbeklitepe’nin MÖ 11. yüzyılda cilalı taş devri olarak bilinen zaman diliminde kurulduğunu belirten Sklarov, açıklamalarına şu şekilde devam etti: ”Uzman olmaya gerek bile yok… 65 milyon yıl önce yok olan dinozor resimlerinin, 13 bin yıl önce ilkel taş devri kabileleri tarafından inşa edilmiş olduğu iddia edilen yapının içinde ne işi var? Taş devri insanı yerin yüzeyinde dinazor iskeleti buldu diyelim, o iskelet dokuyla donatıldığında ortaya böyle bir şekil çıkacağını nereden ve nasıl biliyordu. Tapınak duvarlarında gördüğümüz hayvan resimlerinin ördek olmadığı kesin. Hatta burasını asıl inşa eden ve kullanan ev sahiplerinden sonra ikinci bir Kültür toplumu, tıpkı Mısır piramitleri örneğinde olduğu gibi farklı amaçla burayı kullanmış. Sütunlardan birinin temelinde dış bir etkenle kopan iki dinozorun kafaları daha sonra çok daha ilkel bir teknolojiyle taş taşa sürterek onarılmak istenmiş.”

Son olarak kendisine ‘Peki sizin varsayımınıza göre 10-20 bin yıl önce dünyamızda kimler vardı?’ şeklinde sorulan soruya Sklarov, şu cevabı verdi: ”Emin olduğum tek şey tüm bu yapıların şimdiki insanın eliyle yapılmadığı. Asıl ev sahipleri uzaydan mı geldi yoksa bilinen zamanlar öncesinde dünyamızda gelişen bir önceki uygarlık tarafından mı yapıldı sorusunun yanıtı bende yok. Sadece %50’den fazla olasılıkla bundan yaklaşık 15-17 bin yıl önce dünyamızda o eski uygarlıklar neyse aralarında ‘Tanrılar Savaşı’ adını verdiğim bir ihtilaf yaşandığı kesin. Böyle bir savaşın izlerine Peru, Bolivya, Arjantin ve Türkiye’deki antik yerleşim bölgelerinde rastlamak mümkün… Ancak %100 emin olduğum bir şey var o da tarihin yeniden yazılması gerektiği…
Oda Tv, 10.08.2016

O ESERDEKİ SAKLI ÇİZGİLER BULUNDU

Bilim insanları parçacık hızlandırıcıları kullanarak, Degas'ın "Portrait of a Woman" tablosundaki saklı bir yüzü buldular.

Fizikist'ten Nergis Cesur'un haberine göre Edgar Degas’ın tablosu Portrait of a Woman esrarengiz bir parça. 1937’de National Gallery of Victoria tarafından ilk satın alındığında farklı farklı eleştiriler ortaya çıktı. Bazılarına göre 1870’lerde Fransız ressamın kendi stilinin damgasını taşıyordu. Bazılarıysa kadının suratının etrafındaki kahverengi nüansları ve soluk lekeleri eleştirdi. Ama kimse bu tablonun bir sır sakladığını bilmiyordu.

Tabloda görünen resmin altında, baş aşağı duran başka bir kadın portresi vardı. Bazı soluk lekelerin sebebi de bu boyası ortaya çıkan hayalet figürdü aslında.

Görünen o ki, Degas bu önceki portreyi yapmaktan vazgeçip tuvali başka bir portre için kullandı. Ama ilkini ne zaman çizmişti? Bu kadın kimdi?

Böylece portreye zarar vermeden saklı kadını ortaya çıkarma çalışmaları başlamış oldu. X-ışını görüntüleme teknikleri sadece alttaki kadının soluk silüetini gösteriyordu. Belli ki tuval tekrar kullanılmadan önce o çizilmişti.



Solda: National Gallery of Victoria’da görünen tablo. Sağda: Normalde baş aşağı duran saklı yüz görülebilir.

Daha sonra kızılötesi fotoğrafçılık da orijinal şeklin en erken 1860’larda çizildiğini, diğer zar zor görünen özelliklerinin de daha önceleri yapıldığını gösteriyor.

İşte tam burada işin içine Avustralya’nın Senkrotronu giriyor:

Tablonun 2 mm üstündeki Maia Detektörü’yle yaklaşık 33 saat tutan bir taramanın ardından, bugünün bile en iyi kameralarının ötesinde her biri 31 megapiksel olan görseller elde edildi. Aşağıda, veri tamamen oluşturulduktan sonra ilk analiz olarak her bir elemente ait renkleri ve görsel sonucunu görebilirsiniz. Bu sayede boyanan alanlar ve sanatsal teknikler anlaşılabilir.



Verilerin bilgisayar ortamında görsel analizi

Analizlerden çıkan sonuçlara göre ve Degas’ın önceki eserleriyle de karşılaştırınca bu modelin Emma Dobigny olduğu bulunmuş.


Kaynaklar:
http://www.sciencealert.com/scientists-used-a-particle-accelerator-to-find-the-hidden-face-in-degas-s-portrait-of-a-woman

https://theconversation.com/how-we-used-a-particle-accelerator-to-find-the-hidden-face-in-degass-portrait-of-a-woman-63500

https://theconversation.com/how-we-used-a-particle-accelerator-to-find-the-hidden-face-in-degass-portrait-of-a-woman-63500

http://www.wikiart.org/en/edgar-degas/emma-dobigny-1869

Oda Tv, 10.08.2016

AVRASYA TÜNELİ PROJESİNDE THEODOSIUS LİMANI'NIN DEVAMI OLAN MENDİREKLER BULUNDU

İstanbul’da Avrasya Tüneli Projesi kapsamında Yenikapı Meydanı’nda devam eden çalışmalarda Theodosius Limanı’nın devamı olan ve dünyada daha önce keşfedilmemiş ahşap örme mendirekler ortaya çıktı.

Halen süren kazı çalışmalarında son olarak, Theodosius Limanı’nın devamı olan mendireklerin yapımı için inşa edilen ve dünyada daha önce keşfedilmemiş ahşap örmeler bulundu. Denizin yaklaşık 5 metre derinliğindeki mendireklerin günümüze kadar sağlam kalmasını uzmanlar, Yenikapı’daki toprak yapısının balçık ve oksijensiz alan olmasına bağlıyor.

Karar.com'dan Ayfer Çalıkıran'ın haberine göre; Tarihi limana ait ahşap örmelere dünyada şimdiye kadar hiç rastlanmadı. Uzmanlar bu örgülerin sağlam çıkmasının da imkansız olduğunu dile getiriyordu. Dünyada teorik olarak bilinen ama daha önce karşılaşılmayan yapım tekniği bilim dünyasının gündemine oturacak nitelikte. Ahşap örmelerin bugün ‘batardo’ adı verilen teknikle yapıldığı tahmin ediliyor.
Birgün, 09.08.2016



******


ANTİK MENDİREĞİ PARÇALADILAR

Yenikapı metro çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan Theodosius Limanı’nın mendireği Koruma Kurulu’nun uzman denetiminde bilimsel yöntemlerle kaldırılması kararına karşın dün iş makineleri ile parçalandı.

Yenikapı'daki Marmaray metro kazıları sırasında 2006 yılında Theodosius Limanı bulunmuş ve 36 batık arkeolojik yöntemlerle kaldırılmıştı. Arkeologlar o tarihten itibaren limanın mendireği üzerine bilimsel tartışmalar yapmış ancak mendireğin yeri tespit edilememişti. İstanbul Boğaz Tüp Geçit Tüneli projesi kapsamında Aksaray-Yenikapı’da kavşak çalışmaları sırasında karada ahşap kalıplar halinde duvar yapısı tespit edildi. İstanbul Arkeoloji Müzesi tarafından yapılan kazılarda duvarın Theodosius Limanı mendireği olduğu ortaya çıkarıldı. Theodosius Limanı’nın MS 5. yüzyılda yapıldığı sanılıyor. Marmara Denizi’nin hakim rüzgarı olan poyraza karşı korunaklı olan bu liman, Bizans döneminde sur içindeki yegane akarsu olan Bayrampaşa Deresi (Lykos) ağzında kuruluydu. Limana ait mendireğin 1500 yıllık olduğu tahmin ediliyor.

BİLİMSELLİK KRİTERİNE UYULMADI
Antik kaynaklarda tarih öncesi dönem mendireklerinin, karada hazırlanan ahşap sandıkların içleri harç ve taşla doldurularak denize indirildiği belirtiliyor. Oldukça pahalı olan bu sistemin imparatorların desteği ile yapıldığı biliniyor. Ancak dünyada bu teknikle yapılmış tek bir örnek günümüze ulaşmadı. İlk defa Yenikapı’da sapasağlam bir mendirek tüm ayrıntıları ile bulundu. Ancak eşsiz kültür varlığının İstanbul 2 Numaralı Yenileme Alanları Koruma Kurulu’nun kararıyla kaldırılmasına karar verildi. Kararda şöyle denildi: “Kültür varlığı ahşap kalıplı sandık duvar tekniğinde yapılmış duvarın tekrar sergilenmek kaydıyla bilimsel yöntemlerle sökülerek kaldırılmasında sakınca olmadığına, konunun uzman konservatörlerinin denetiminde gerçekleştirilmesine, sökümü gerçekleştirilen ahşaplar bozulma sürecine girmeden su tanklarına, havuzlara yerleştirilmesine, sökülen çivilerin konservasyonları yapılarak saklanmasına, duvarın 5 metrelik bölümünün sergilenmek üzere koruma altına alınmasına, kazı çalışmalarında çıkan mendirek kalıntılarının kentsel tasarım projesine işlenerek kurulumuza iletilmesine karar verildi.”
Hürriyet, Haber. Ömer Erbil, 10.08.2016



******


TARİHİ KALINTILARA ZARAR VERİLİYOR

Marmaray çalışmaları kapsamında yapılan arkeolojik kazılarda daha önce geç Osmanlı dönemine ait küçük imalathanelere ait mimari kalıntılar ve sokak dokusu bulunan Yenikapı’da, bu kez de Bizans’ın en eski limanı Theodosius’a ait ahşap örmeler ortaya çıktı. Fakat bulunan ahşap örmeler 10 gün önce kaldırılmaya başlandı.

BirGün’ün edindiği bilgiye göre, Koruma Kurulu yaklaşık 1 buçuk ay önce yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkan ahşap örmelerin kaldırılmasına yönelik karar verdi. Örmelerin kaldırılması risk içerirken, aynı zamanda tarihi kalıntılarına zarar verildiği ileri sürüldü. Yenikapı kazılarında yerinin tahmin edildiği ancak bulunamayan söz konusu ahşap örmenin bu örme olduğu ve bunun kamuoyunun bilgisine sunulmadan kaldırıldığı iddia edildi. Örmelerin belgeleme işlemlerinin tamamlanmadığı ve belge kurallarına uyulmadan kaldırıldığı öne sürüldü.

Örmeler levye ve iş makinesiyle kırılıyor
Yaklaşık 2 bin yıllık bir geçmişe sahip ahşap örmelerin, iş makinesiyle ve levyeyle tahrip edildiği belirtildi. Edindiğimiz bilgiye göre, örmelerin Koruma Kurulu ve Müze Müdürlüğü onayıyla kaldırılıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın verdiği Aralık tarihine yetiştirmenin amaçlandığı proje için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Müze Müdürlüğü’ne ve Koruma Kurulu’na baskı yaptığı iddia edildi.

Ahşap örmeler Theodosius Limanı’nın devamı mendireklerin yapımı için inşa edilen ve keşfedilmemiş tarihi kalıntı olarak bilinirken, denizin yaklaşık 5 metre derinliğindeki mendireklerin günümüze kadar sağlam kalmasının nedeni, Yenikapı’daki toprak yapısının ‘balçık ve oksijensiz’ olmasıyla açıklanıyor.

Dünya üzerinde hiç rastlanmadı
Tarihi limana ait ahşap örmelere dünya üzerinde şimdiye kadar hiç rastlanmadı. Uzmanlar örgülerin sağlam çıkmasının da imkansız olduğunu dile getiriliyordu. Dünyada teorik olarak bilinen ama daha önce karşılaşılmayan yapım tekniğinin bilim dünyasının gündemine oturması bekleniyor. Ahşap örmelerin bugün ‘batardo’ adı verilen teknikle yapıldığı tahmin ediliyor. Kazılarda erken Bizans döneminin en eski limanı ‘Theodosius Limanı’ ortaya çıkarılmış, 36 batık tekne ve 45 bine yakın eser bulunmuştu. Kazılar, İstanbul’un neolitik dönemine de ışık tutmuş, 8 bin 500 yıl önce yaşamış ilk İstanbullulara ait mezarlar ve ayak izlerine rastlanmıştı.
Birgün, 10.08.2016



******


MENDİREK TARTIŞMASI

İstanbul Boğaz Tüp Geçit Tüneli projesi kapsamında Yenikapı’da kavşak çalışmaları sırasında bulunan tarihi eser niteliğindeki mendirekle ilgili tartışma sürüyor. Dün mendireğin İstanbul Yenileme Alanları 2 Numaralı Koruma Kurulu’nun ‘Bilimsel yöntemlerle kaldırılsın’ kararına rağmen iş makineleri ile parçalandığını duyurmuştuk. Ulaştırma Bakanlığı mendireğin tarihlemesinin Theodosius Limanı’nın inşa edildiği 5. yüzyıl değil 19. yüzyıl olduğunu ileri sürerek, tarihi yapının bilimsel yöntemlerle söküldüğünü iddia etti. Oysa arkeologlar bulunan yapının tarihlemesinin 19. yüzyıl olamayacağını, öyle bile olsa iş makineleri ile kaldırılmasının doğru olmadığının altını çizdiler.

19. YÜZYILA AİT
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı dün yayınladığımız ‘Antik Mendireği Parçaladılar’ haberiyle ilgili bir açıklama gönderdi. Açıklamada şöyle denildi:

Avrasya Tüneli inşaatında kazı çalışmaları, İstanbul Arkeoloji Müzesi denetiminde yapılmaktadır. Bununla birlikte konu yapının II Numaralı Yenileme Alanları Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü kararları doğrultusunda İstanbul Arkeoloji Müzesi gözetiminde belgeleme çalışmaları da hassasiyetle devam etmektedir. Yenikapı’da yapılan tüm kazı çalışmaları, 5 adet serbest arkeolog ile 2 adet müze uzman arkeoloğunun tam zamanlı sahada bulunması kaydıyla arkeologların denetim ve gözetiminde yürütülmektedir.

KARBON TESTİ YAPILDI
Söz konusu duvar yapısının çevresindeki ahşap kalıptan alınan numune parçaları ABD’de akredite bir kuruluş olan ve alanında en deneyimli laboratuvarlardan biri olan Beta Analytic’e iletilerek Karbon 14 yaş analizi yaptırılmış ve deney sonuçları 170+-30 yıl olduğunu göstermiştir. Bu bilgiler ışığında haberde 1500 yıllık olarak belirtilen yapının, 5. yy’da değil 19. yy’da inşa edildiği anlaşılmaktadır. II Numaralı Yenileme Alanları Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’nün kararları gereğince konu duvar yapısının bir bölümü yerinde korunmuştur. Bir bölümü ise belgelenmek üzere tüm saha verilerinin alınmasının ardından tekrar sergilenmek üzere ahşap kalıplarının söküm işi tamamlanmış, bir kısmında da ahşap söküm işlemleri devam etmekte olup, sökülen ahşaplar uygun nem oranında bölgeye yakın bir alanda toprak altında muhafaza edilmektedir.”

‘TARİHLEME KESİNLİKLE YANLIŞ’
Prof.Dr. Ufuk Kocabaş – (İ. Ü. Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma Bölüm Başkanı):
Kurul kararı bir sefer tartışmalı. Kaldırma işlemi yapmamız için bizi aradılar. Duvarı yerinde gördüm. Eserin yerinde korunması gerektiğini, böyle bir eserin kaldırılamayacağını söyledim. Tarihleme kesinlikle yanlış. Osmanlı dönemi olamaz. Bizden bölüm olarak danışmanlık yapmamızı istediler. Böyle bir sorumluluğun altına giremeyeceğimizi, kurul kararının da sorunlu olduğunu söyledim. ‘Gemileri kaldırdın bunu niye kaldırmıyorsun’ dediler. Gemileri kaldırmasak sorun olurdu, onlar taşınabilir kültür varlığı. Ancak bu duvar taşınmaz kültür varlığı, bir mimari şaheser. 

‘İŞ MAKİNELERİ İLE OLMAZ’
Prof.Dr.
Engin Akyürek – (Koç Ü.): 19. yüzyılda orada kullanılan bir liman yok. Küçük tekneler için de bu denli büyük bir yapı yapılamaz. Çok zahmetli ve pahalı bir iş. Theodosius Limanı yapılırken inşa edilmesi muhtemeldir. Erken dönem Bizans gibi görünüyor. Theodosius Limanı bir süre sonra kullanım dışı kalıyor. Osmanlı döneminde küçük tekneler için kullanılmış olabilir. Kaldırılması zorunlu ise bilimsel yöntem asla iş makineleri olamaz. Yerinde belgelenmesi gerekir.

‘OSMANLI ESERİ DE OLSA KORUNMALIYDI’
Nezih Başgelen (Arkeolog - Editör): Bugüne kadar az görülmüş tarihi liman tesisinin iki asırlık bir Osmanlı eseri diye önemsiz olarak görülüp ortadan kaldırılması abesle iştigaldir. Üzerinden alınan numune belki de Osmanlı döneminde yapılan bir onarıma ait. Bulunan bu mendirek Osmanlı denizciliğine ait ise böyle sıra dışı bir mühendislik eserinin Osmanlı arkeolojisi açısından da korunması gerekirdi.

Hürriyet, Haber: Ömer Erbil, 11.08.2016

DEVASA VİKİNG BALTASI BULUNDU

Danimarka’daki Haruup Kazı Kenti’nde arkeologlar tarafından bugüne kadar bulunan en büyük silahlardan birine rastlandı.

10. yüzyıla ait olduğu düşünülen silahın, bir kadın ve erkeğin yattığı büyük bir mezarda bulunduğu ifade edildi ve baltanın erkeğin üzerinde bulunduğu açıklandı. 13 metre uzunluğundaki mezardaki baltanın boyutları ile ilgili bir bilgi paylaşılmadı. Ancak baltanın keşfedildiği dönemin insanlarının yaşam tarzı hakkında önemli bir ipucu verdiği ifade edildi.
Milliyet, 09.08.2016
İNCELEME TALİMATI VERİLMELİ

Uzmanların tepkilerine karşın devam eden Beşiktaş-Kabataş metro çalışmalarına ilişkin dün sosyal medyada paylaşılan bir fotoğraf büyük yankı uyandırdı. Paylaşılan fotoğrafta, kazı çalışmalarının devam ettiği bölgede yeraltından çıkan tarihi yapı görülüyor. Yurttaşlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Beyaz Masa’dan bilgi talep ederken, konuyla ilgili henüz bir açıklama yapılmadı.

Haziran ayında basında yer alan haberlerde henüz kayda değer bir kalıntı çıkmadığı, yine de kazıların İstanbul Arkeoloji Müzeleri denetiminde titizlikle devam ettirildiği belirtilmiş, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başına tarihlenen kalıntıların oldukça tahrip olmuş vaziyette bulunduğu ve mimari planının anlaşılmasının oldukça güç olduğu öne sürülmüştü.

Diğer yandan, sosyal medyada paylaşılan fotoğrafta görünen yapının duvarları ve yer döşemeleri net bir biçimde görülürken, kalıntıların akıbetinin ne olacağı ise bilinmiyor.

‘İhbar olarak kabul edilmeli’
Konuyu BirGün’e değerlendiren II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Eski Başkanı Prof.Dr. Mete Tapan, “Kültür Bakanlığı, Koruma Kurulu’na buluntuları incelenmesi için talimat vermelidir. Talimat verilmese de Koruma Kurulu Müdürlüğü konunun üzerine gidebilir, fakat o da Kültür Bakanlığı’nın iznine tabidir. İhbar geldiği vakit Bakanlığın el koyması lazım, bunu bir ihbar olarak telakki edebilir” şeklinde konuştu.

Kamuoyuna bilgi verilmeli
Arkeologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Yiğit Ozar, yürütülen çalışmalarda kalıntıların belgelendiği, görebildikleri kadarıyla gereken titizliğin gösterildiğini, fakat yapılan paylaşımlarda kamuoyunda bilgi eksikliği olduğunun anlaşıldığını, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin konuyla ilgili kamuoyuna bilgi vermesi gerektiğini aktardı.

CHP’den araştırma komisyonu talebi
CHP, İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın mimar arkadaşı Hakan Kıran’ın tasarladığı ‘Martı’ projesini Meclis’e taşıdı. CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından hazırlanan araştırma önergesiyle, “Martı Projesi”nin, İstanbul ve ülkemiz üzerinde yaratacağı demografik-ekolojik etkilerinin araştırılması, çevre felaketi iddiaları ve hükümete yakın firmalara büyük rantlar sağlanacağı iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması” istendi.

Birgün, Haber: Fatih Kıyman, 09.08.2016

NORVEÇLİ ÇOCUK, 5 BİN YILLIK KAYA OYMASI RESMİ TAHRİP ETTİ

Norveçli çocuk, Norveç’in kuzeyinde Alstahaugs kentindeki taşdevrinden kalma 5 bin yıllık kaya oyması resimleri (piktoram) ‘belirgenliştirmek’ için oyarak tahrip etti.

Şimdiye kadar bilinen en eski, kayak kayan kişiyi resmeden kaya oyması resmin belirgin olmadığını düşünen Norveçli çocuk oyma resmi üzerinden çizerek ’belirginleştirdi.

Tahrip edilen resmin Norveç’in en çok bilinen tairihi sembollerinden biri olduğunu söyleyen Alstahaug Belediye Başkanı Bård Anders Langö ‘‘Çok üzücü bir durum. Muhtemelen bir daha kayakçı piktogramını 5 bin yıl önceki orijinal hali ile bir daha göremeyeceğiz.’’ diye konuştu.

Tahrip edilen 5 bin yıllık piktogram,1994 yılında Norveç’te yapılan Lillehammar Kış Olimpiyatları’nın logosuna da esin kaynağı olmuştu.

Yaptığı tahribatı bilmeden, iyi niyetle yaptığı anlaşılan Norveçli çocuğun kimliği ise yaşının küçük olması nedeniyle açıklanmadı.
Cumhuriyet, 09.08.2016

MERSİN'DE 2600 YILLIK TAPINAK BULUNDU

Mersin'in merkez Mezitli İlçesi'nde kazı çalışmalarının devam ettiği Soli Pompeiopolis antik kentinde 2 bin 600 yıllık tapınak bulundu.

Roma döneminin en önemli liman kentleri arasında gösterilen 3 bin yıllık geçmişe sahip Soli Pompeiopolis'te temmuz ayında başlayan 18'inci kazı çalışmaları aralıksız devam ediyor. Kazı başkanı 9 Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Müzecilik Bölümü Başkanı Prof.Dr. Remzi Yağcı, antik kentte yaptıkları çalışmalarda bir yapı bulduklarını ve bu yapının 2 bin 600 yıllık bir tapınak olduğunu tahmin ettiklerini söyledi. Soli Pompeiopolis antik kentinde arkeolojik açıdan Kilikya tarihinin önemli hazinelerden biri olduğunu kaydeden Yağcı, şöyle devam etti:

"Neresini kazarsanız Roma ve Bizans dönemlerine ait zengin eserlere rastlıyorsunuz. Soli Höyük'te 'Roma Terası' olarak adlandırılan alanda geçen yıl Roma dönemi sur platformuna ait döküntü dere taşları ve kerpiç parçaları ile dikdörtgen biçimli bir yapı bulundu. Bu yılki kazılarda yapı açığa çıkarıldı ve yapının yaklaşık 2 bin 600 yıl önce MÖ 6- 5'inci yüzyıllarda kullanılan Arkaik bir tapınak olduğunu tahmin ediyoruz. Kazılar sırasında Geometrik dönemden, Bizans dönemine kadar seramik buluntuları, mutfak kap parçaları ve sürahiler açığa çıkarıldı."
Birgün, 09.08.2016

SİT ALANINA BORU DÖŞEDİLER

İzmir Urla’da Airai antik kentinin bulunduğu 1. derece arkeolojik sit alanının ortasına beton boru döşediler. Koruma kurulu, müze ve Urla Belediyesi’nin iki defa mühürleme yapmasına rağmen inşaat durmadı. 2863 sayılı yasaya göre kasten birinci derece sit alanını tahrip etmek hapis cezasını öngörüyor.

MÖ 1. Bin’in başlarından itibaren yerleşimin var olduğu bilinen Urla’daki Airai antik şehir alanı 1988 yılından bu yana 1. ve 3. derece arkeolojik alan olarak tescilliydi. Kıyı şeridi de ayrıca 1. derece doğal sit alanı ilan edilmişti. Sit alanlarında herhangi bir inşai faaliyet için 2863 sayılı yasa gereği ilgili müze ve koruma kurulundan izin alınması gerekiyor. Ancak geçtiğimiz bayramın ilk günü Özsu Balıkçılık şirketince balık çiftliğine su taşımak için başlatılan inşaat ile ilgili sadece DSİ Bölge Müdürlüğü’nden ‘dere ıslah’ izni alınmış. Demirciler Köyü'nde oluşturulan koruma derneği inşaat için İzmir Müzesi ve İzmir 1. No’lu Kültür Varlıkları Koruma Müdürlüğü’ne şikayette bulundu. Müze ve kurul personeli izinleri olmadığı gerekçesiyle inşaatı mühürledi. Ancak ertesi gün inşaata devam edildi. Bu kez İzmir Müzesi, Urla Savcılığı’na yeniden şikayette bulundu. İnşaat alanı ikinci kez mühürlendi. Fakat inşaat ertesi gün yine devam etti.

KAZI BAŞKANI ŞİKAYETÇİ OLDU YİNE DURMADI
Urla ve Seferihisar Arkeolojik Yüzey Araştırmaları Proje Başkanı ve Klazomenai Kazıları Başkan Yardımcısı olan Doç.Dr. Elif Koparal savcılığa kendi adıyla şikayetçi oldu. İnşaat mühürlenmesine rağmen devam ettiğini belirten Koparal şöyle konuştu: “Burada MÖ 1. Bin’in başlarından beri iskanın var olduğu bir antik yerleşim mevcut. İskan alanının dışında tümülüsler de yer almakta. Bayramın birinci günü 4.07.2016 tarihinde Demircili köylüleri ve orada faaliyette olan dernek üyeleri bizi bu alanda bir inşaat faaliyetinden haberdar etti. Sözüm ona DSİ izni ile dere ıslah çalışmasını yaptıklarını iddia etseler de aslında Özsu Balıkçılık adında bir şirketin balık çiftliği için tesisat kurduğu ortaya çıktı. Hem 3. hem de 1. derece arkeolojik ve doğal sit alanında kanal açarak, boru döşeyip beton dökerek deniz ile 3. derecede kaçak olarak inşa edilmiş bir tesis arasına boru döşüyorlar. Bu tesis inşa edildiği takdirde hem doğal çevre kirlenecek hem de antik yerleşimde ciddi bir tahribat söz konusu olacak. Burada zaten DSİ’nin izni yeterli değil, böyle bir inşaat için Urla Belediyesi, İzmir 1. Koruma Kurulu, İzmir Müzesi ve Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü’nden de ayrı ayrı izin alınması gerekiyor. Bu izinlerin hiçbirinin alınmadığını öğrendik.”

Konuyla ilgili aradığımız Özsu Balıkçılık firması yetkilileri konuşmak istemedi.
Hürriyet, Haber: Ömer Erbil, 09.08.2016

MEHMET AKİF'İN ÇOCUKLUĞUNU GEÇİRDİĞİ EV YENİDEN YAPILDI



Çanakkale'nin Bayramiç İlçesi'ndeki İstiklal Marşı'nın yazarı, milli şairi Mehmet Akif Ersoy'un çocukluğunun geçtiği iki katı evin, aslına uygun olarak yapımı tamamlandı. Evin bulunduğu sokakta da düzenleme yapılarak, bu alanın külliyeye dönüştürülmesi için çalışmalara başlandı.

Camicedit Mahallesi, Şair Mehmet Akif Ersoy Sokak'ta, kentsel SİT alanındaki, Reşit Tümer'e ait koruma altındaki, Mehmet Akif Ersoy'un çocukluğunun geçtiği iki katlı, tescilli kagir ev, 2001 yılında bir bölüm bakımsızlıktan yıkıldı. Bu durum 12 yıl sonra farkedilip, ulusal ve yerel basında haber olarak yeraldı. Dönemin CHP'li Bayramiç Belediye Başkanı Sakin Tuncer, arşivlerde yaptıkları incelemede, 1 Mart 2001 tarihinde tehlike oluşturduğuna dair tutanak tutulan evin kalan yarasının da belediye tarafından yıkıldığını belirleyip, durumu Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na bildirdi. Başkan Tuncer, yıkılan evin yeniden yapılması için harekete geçti. Ancak, mülk sahiplerinin üç katı para istemesi üzerine Tuncer, dava açıp, uzun süredir otopark olarak kullanıldığı ortaya çıkan araziyi istimlak etti. Çanakkale Valiliği'nde imzalanan protokolün ardından İÇDAŞ Çelik Enerji Tersane ve Ulaşım A.Ş. sponsorluğunda geçen 1 Ocak'ta İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un 12 yaşına kadar yaşadığı evin aslına uygun olarak yapımına başlandı. Yapımı Mehmet Akif Ersoy'un doğum tarihi olan geçen 1 Temmuz'da tamamlanan ev 'Mehmet Akif Ersoy Evi ve Müzesi' olarak düzenlendi. 

SOKAĞI DA DÜZENLENECEK 
Evin bulunduğu 200 metre uzunluğundaki Şair Mehmet Akif Ersoy Sokak'ta da AKP'li Çanakkale Milletvekili Bülen Turan'ın destek ve girişimleriye düzenlemeler yapılacağı belirtildi. Elektrik telleri yerin altına alınıp, Arnavut kaldırımı yapılacak sokaktaki vatan şairinin babası Tahir Efendi'nin imamlık yaptığı Karşıyaka Camii ve Mehmet Akif Ersoy'un yazılarında oynamaktan zevk aldığından bahsettiği caminin yanındaki taş köprünün de restore edilerek, bu alanın bir külliyeye dönüştürüleceği bildirildi. Bayramiç Belediye Başkanı Sadettin Arslan, Ersoy'un evinin yanına sohbet odaları ve kütüphane yapılacağını da kaydetti.

Yeni Asya, 08.08.2016

PATARA ANTİK KENTİNDE KAZI BAŞLADI



Kaş yakınlarında Likya Birliği'nin başkenti Patara antik kentinde yaklaşık 27 yıldır sürdürülen kazı çalışmalarının bu yılki bölümü başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Akdeniz Üniversitesi (AÜ) işbirliğinde yürütülen kazıların bu yılki bölümü 2 ay sürecek. AÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Havva İşkan Işık başkanlığında yürütülen kaza çalışmalarına, Münih, Münster, Mainz, Akdeniz, Eskişehir Osmangazi, Anadolu ve Kocaeli üniversitelerinden 14 bilim insanı, 12 arkeoloji öğrencisi ve 16 işçi katılıyor.

Bazilika'da yoğunlaşacak
Patara'nın Hıristiyanlık dönemindeki en büyük yapısı olan Bazilika'da yoğunlaşacak kazılarda bu yapının restorasyon projesinin hazırlanması planlanıyor. Bunun dışında önceki yıllardaki kazılarda ortaya çıkarılan eserlerle ilgili depo çalışmaları devam ediyor ve seramik çizimleri yapılıyor.


'27 yıldır sürüyor'
Kazılara katılan AÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü araştırma görevlisi Orçun Erdoğan, "Likya Birliği'nin başkenti Patara antik kentinde kazı çalışmaları 27 yıldır devam etmekte. Bu seneki çalışmalar Patara Kent Bazilikası'nda devam ediyor. Bazilika, Patara'nın en erken Hıristiyanlık dönemi yapılarından biri ve en büyüğü" dedi.
Yeni Şafak, 08.08.2016
IŞİD'DEN BİR TARİH KATLİAMI DAHA

IŞİD’in Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetine bağlı Tal Ajaja kasabasında Asurlular’dan kalma arkeolojik alanları tahrip ettiği ortaya çıktı.

IŞİD’den yine tarih katliamı. Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetine bağlı Tal Ajaja kasabasında IŞİD’in Asurlulardan kalma arkeolojik alanlarda yaptığı tahribat gün ışığına çıktı.

Geçtiğimiz şubatta Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından Tal Ajaja’dan çıkarılan IŞİD üyeleri bu alanlarda buldukları binlerce yıllık heykel, tablet gibi antik eserleri tahrip etmiş. AFP’ye konuşan Suriye Arkeoloji Koruma Derneği sorumlusu Cheikhmous Ali, “Tal Ajaja ya da antik adıyla Shadikanni, Asur’un en büyük şehirlerinden biriydi” dedi. Tal Ajaja’daki bilinen eserlerin büyük çoğu 19’uncu yüzyılda bulunmuş. Bununla beraber henüz keşfedilememiş eserlerin de pek çoğunu radikal cihatçılara ilaveten yağmacılar bulmuş. Suriye Antik Eserler Ajansı Başkanı Maamoun Abdulkarim, “Halen gömülü olan heykeller, sütunlar bulmuşlar. Pek çok şeyi kaybettik” ifadelerini kullandı.

Haseke’deki Arkeoloji Ajansı Direktörü Khaled Ahmo da, “Tal Ajaja’nın yüzde 40’ından fazlası IŞİD tarafından tahrip edilmiş. Kazılan tüneller paha biçilmez arkeolojik tabakayı yok etmiş” dedi. Suriye ordusu 27 Mart 2016’da antik Palmira kentini IŞİD’den geri almıştı. IŞİD’in bu tarihi bölgede çok ciddi tahribat yaptığı ortaya çıkmıştı.
Hürriyet,08.08.2016

RESSAM ALBRECT DURER'İN 500 YILLIK KAYIP GRAVÜRÜ BİT PAZARINDA BULUNDU

Alman ressam Albrecht Dürer’in 500 yıllık kayıp bir gravürü Fransa’da bir bit pazarında sadece birkaç Euro’ya satılıyordu. Gravürü keşfeden Fransız arkeolog gravürü Stuttgart’taki bir müzeye bağışladı.

Meleğin Taçlandırdığı Meryem isimli, bakır levha baskısıyla yapılan gravür, 1520’de yapılmıştı. Staatsgalerie Sanat Müzesi’nideki uzmanlardan Anette Frankenberger gravürün çok iyi durumda olduğunu söyledi.

Gravür İsa’nın annesi Meryem’i, bebek İsa’yı tutarken ve bir melek tarafından taçlandırılırken betimliyor.



Meleğin Taçlandırdığı Meryem gravürü. (F: AFP/Getty)

Eser yaklaşık 70 yıl önce kayboldu ve II. Dünya Savaşı sırasında kaybolan sanat eserlerinden sayıldı. Eserin 1945’ten sonra Fransa’ya getirildiği düşünülüyor.

Eseri yeniden keşfeden Fransız arkeolog ise gravürü doğu Fransa’daki Sarrebourg kentindeki bir bit pazarında buldu. Müze uzmanı Frankenberger gravürün bir önceki sahibinin Sarrebourg’un belediye başkan vekili olduğunu söyledi.

Bit pazarında, gravürün arkasında Stuttgart’taki Staatsgalerie’nin damgasını gören arkeolog, gravürü anonim olarak müzeye geri teslim etti. Müze müdürü Christiane Lange “70 yıl sonra bu eserin, bu değerli keşfi kendine saklamak yerine halka geri dönmesini sağlayan bir sanatseverin eline geçmesinden çok minnettarız” dedi.

Müze uzmanlarından Hans-Martin Kaulbac, 1520 tarihli gravürde, orjinal müze koleksiyonu paspartusunun bile hala durduğunu söyledi. Eser büyük ihtimalle, korunması amacıyla uzun yıllar boyunca kağıda sarılı olarak kalmış.

Müze eserin değeri hakkında ise yorum yapmadı. Gravür, Dürer’in farklı zamanlarda yaptığı 15 adet Meryem ve bebek İsa gravürü serisinin bir parçası.  Stuttgart’s Staatsgalerie’de Dürer’e ait yaklaşık 250 baskı bulunuyor. Müze gravürü nasıl sergileyeceğine ise henüz karar vermemiş.

Albrecht Dürer 1471’de Güney Almanya’daki Nuremberg’de doğdu. 20li yaşlarında İtalya’da seyahat etti ve Rönesans’ın en büyük ressamlarından biri olarak ünlendi.
arkeofili.com, Kaynak: Artnet News, Haber: Hili Perlson,

YÜKSEK MİMARLAR, MİMAR SİNAN'DAN DAHA MI YÜKSEK?

Belediyelerin bütçeleri arttı, faaliyet alanları genişledi ama hemşerilerin temsil kapasitesi hiçbir şekilde değişmedi. Belediye reisi bir mimar seçiyor, yine belediye reisinin partisindekiler de onun getirdiği planı tasdik ediyor. Vapurların tipini, şehir otobüslerinin renklerini ahaliye sormak kurnazlığını gösterdiniz, buna gerçi bir itirazım yok, fakat şehrin hem görünüşünü hem de dibini kazacak sözde imar faaliyetlerine gelince bu incelik neden gösterilmiyor?

Hİtler, Almanların Varşova’dan çekilmeleri ve şehrin boşaltılması sırasında kesin emrini verdi; tahliye sırasında şehir dinamitlerle havaya uçurulacak, hava bombardımanının tesadüflerine bırakılmadan taş üstünde taş kalmayacaktı. Yeryüzünden Polonya tarihinin kalıntıları, sanatı, kültürü silinecekti.

Hitler’in Paris gibi bazı merkezler için verdiği bu emir tatbik edilmemiştir. Kısmen Alman komutanların ve yetkililerin bu gibi çılgın projeleri tehir ve terahi (sümen altı) ettikleri biliniyor. Zavallı Polonya içinse kimse böyle bir cesareti ve insanlık pırıltısını gösteremedi. Ama tahrip edilen Varşova yeniden kurulmalıydı. Bu çok uzun ve başarılı bir süreçtir. 1970’lerin başında Varşova’dayken hala bu tartışmaların devam ettiğini görüyorduk.

Bu çeşmenin tarihini biz biliriz çünkü bu hanımefendiyle gençliğimiz onun altında geçti.
Polonya’nın tarih bilginleri, sanat tarihçileri aslında muazzam bir koleksiyon bırakmışlardı ve bunlar restoratörler tarafından titizlikle kullanılmıştı. Buna rağmen şehrin her köşesi için halkoyuna başvuruluyor ve pasif bir oylamadan çok tartışmaya önem veriliyordu. Mesela “Şu kemerin kavuşma noktalarındaki bu düzlük doğru değil, burada şöyle yaprak motifleri vardı” deniyor. “Nereden biliyorsunuz?” Cevap: “Yanımda gördüğün hanımefendiyle gençliğimizi bunun altında geçirdik.”

1950’lerin sonundaki çılgın istimlakten şikayet eden çoktu. Lüzumsuzca ve cahilce istimlak operasyonu sırasında yıkılan Mimar Sinan mescitlerini Turgut Özal devrinde sözde restore edip yeniden yapmaya kalktıklarında işin dehşeti ortaya çıktı. Bizim mimarlarımız, sanat tarihçimiz ve şehircilerimiz Polonyalı gibi eğitimli kavimlerden meslektaşlarının eline su dökemezlerdi. İstanbul’da yıkılan onlarca eserin bırakınız rölövelerini, doğru dürüst işe yarar krokisini, hatta yeterli cepheden ve yönlerden çekilen fotoğraf albümlerini dahi bulamadılar.

BİZDEKİ  BELEDİYELER AVRUPA ORTAÇAĞINDAN GERİ
Bizde idare bir halt karıştıracağı zaman kimseye sormaz. Kabataş İskelesi’ni entegre ediyorlarmış; bu büyük iddianın bugünküne göre ne farkı olduğunu anlamak mümkün değil. Halka açık projeler ve tartışma faaliyetleri söz konusu değil. Mimar arkadaşın projesini Şehir Meclisi kabul etmişmiş. Şurada bir kere daha belirtelim; bizim şehir meclisleri yapısal oluşumu itibariyle Osmanlı şehremaneti ve taşra belediye meclislerinden daha iptidai ve antidemokratik bünyelidir. Avrupa’nın ise ortaçağı ve hatta İtalya’daki faşizm dönemi belediyelerinden bile daha geridir. Belediye meclis üyelerinin, şehirlerin seçkin hemşerilerini meydana getiren, oluşturan zümrelerin ve kitlelerin temsil kabiliyetini engellediği herkesin malumudur.

Belediyelerin bütçeleri arttı, faaliyet alanları genişledi ama hemşerilerin temsil kapasitesi hiçbir şekilde değişmedi. Belediye reisi bir mimar seçiyor, yine belediye reisinin partisindekiler de onun getirdiği planı tasdik ediyor. Vapurların tipini, şehir otobüslerinin renklerini ahaliye sormak kurnazlığını gösterdiniz, buna gerçi bir itirazım yok, fakat şehrin hem görünüşünü hem de dibini kazacak sözde imar faaliyetlerine gelince bu incelik neden gösterilmiyor, referandumun yerini sadece bir idari pişkinlik alıyor. Türkiye iyi mühendisler ülkesidir. Fakat mimarlar sadece bu sözünü ettiğim idareci pişkinliğinden yararlanan zümredir.

MİMAR SİNAN’LA BOY ÖLÇÜŞMEK!
Mimar Hakan Kıran’ı hepimiz tanıyoruz; onun fonksiyonu adeta İstanbul kıyılarındaki Mimar Sinan’ı gölgelemeye çalışmaktır. Malumunuz Azebkapı Camii’nden yani Sokullu Mehmed Paşa’nın Mimar Sinan’a tersim ettirdiği camiden sonra, Kıran, Kabataş’a yakın Molla Çelebi Camii’nin yanında da arz-ı endam ediyor.

Birincisinin yanına Haliç üzerindeki metro köprüsünü tersim etti. Şimdilik Kılıç Ali Paşa Camii ise sadece ve sadece Menderes döneminin gudubet liman, antrepo binalarıyla dolu. 1950’lerdeki bu görgüsüzlüğü anlamak mümkündür. Fakat bu binaların hala kullanılması ve hatta bir tanesinin ‘modern sanat’ müzesi olması ne anlaşılır ne de affedilir bir durum. II. Mahmud devrine ait Nusretiye Camii, gene Mimar Sinan dönemine ait bir eser olan Molla Çelebi Camii ve Tanzimat’ın ince eseri Dolmabahçe Camii arasındaki kordon, mimar Kıran’ın bu seferki hedefi. Bizim mimarların hepsinin unvanı ‘yüksek’tir. ‘Yüksek’siz olan Mimar Sinan’ın eserlerine haddini bildirmek(!) üzere onunla yarışa çıkmalarından anlaşılıyor.

Hakan Kıran, Mimar Sinan’ın iki eseriyle de boy ölçüştüğünü sanıyordur. Aziz milletimiz ne kadar ilgilendi bilmiyorum ama dünyaya fazla iddialı bir projeyle çıktık. Haliç Metro Köprüsü ve metronun Süleymaniye’nin temellerine yürüyen yapısı bir yana köprünün boynuzları ne işe yaradı, anlamıyoruz. Şimdi de Kabataş’ta Molla Çelebi, Dolmabahçe Camii ve Sarayı gölgeleyecek bir ‘Martı projesi’ var. Şu kadarını söyleyeyim; bu martılı, deniz kabuklu projeler kabak tadı vermiştir. İnsanoğlu en aşağı 60 yıldan beri bunları tanıdı. Türkiye mimarları projelerini sağdan soldan kopya etmekten ne zaman vazgeçecekler. Biraz bulundukları coğrafyayı, onun jeolojisini, tarihi, mimari eserlerini Ortadoğu ve Avrupa tarihini öğrenseler daha iyi olur.

GELECEĞİN TÜRKLERİ AĞIR BORÇ ÖDEYECEK
Tarihi bakımdan bu kadar önemli, bir kilometrekarelik alan içine Özal devrinde dikilen oteller, son zamanda yenilenen stadyum ve şimdi planlanan bu güya ‘ulaşım entegrasyon merkezi’nin kimseye sorulmadığı, tartışılmadan iş bitirildiği anlaşılıyor. Allah korusun ama bu eserleri tabiatın yutacağını söyleyenler var. Şurası muhakkak; geleceğin Türkleri bu kepazelikleri ortadan kaldıracak ve çok ağır tazminat ödeyecekler, hukuk bunu icap ettiriyor. Bazı grupların, zümrelerin cüretkarlığına hayır denmezse torunlarımızı çok ağır borç altına sokacağız.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin proje hakkında internet sitelerindeki söylentileri protesto eden bildirisi teatral yönden ‘grotesk’ (yani abes, gudubet, gülünç) diye ifade edilebilir. Günlük hayatımıza ön yaptırımlarıyla çoktan giren bu inşaatın resmen projesinin ilan edilmemesi ne kadar yakışıksızdır. Spekülasyonu önlemek istiyorsanız tasdikli projenizi ayan beyan ilan etmeniz gerekirdi.
Hürriyet, Yazı: İlber Ortaylı, 07.08.2016

TARİHİ ÇARŞIDA ESNAF KAN AĞLIYOR

İzmir’in tarihi Kemeraltı Çarşısı’nda altyapı yetersizliği, yerinden oynayan mazgallar, açılıp kapatılmayan çukurlar nedeniyle sıkıntı yaşayan esnafın derdi, elektrik direklerinin yanmaması nedeniyle katlandı. Yaz sıcağında çoğu zaman siftahsız kepenk kapatan esnaf, hava kararmadan dükkanına kilit vuruyor.

Tarihi boyunca ticaretin merkezi olan Kemeraltı Çarşısı’nda altyapı sorunlarına aydınlatma da eklendi. Çarşının 887 numaralı sokağındaki esnaf, bir aydır elektrik direklerinin onarılmaması nedeniyle karanlıkta kalmamak için hava kararmadan dükkanını kilitliyor.

Mağdur esnaflardan Mustafa Kara, "Yaklaşık bir aydır sokak lambaları yanmıyor. Yetkilileri aradık, sorunumuzu ilettik ancak çözüm yok. Çarşıda zaten gece güvenlik sorunu var. Yanmayan lambalar nedeniyle bu daha da artıyor. Sıcak havada gelmeyen müşteri belki havanın biraz serinlediği akşamüstü saatlerinde gelir diye düşünsek de elektrik olmadığı için hava kararmadan işyerlerimizi kapatmak zorunda kalıyoruz" dedi.
Hürriyet, 07.08.2016

KAPATILAN ASKERİ BİNALARIN TARİHİ

İstanbul’un simgesel yapılarından Kuleli Askeri Lisesi ile Heybeliada Deniz Okulu, 15 Temmuz’da gerçekleşen darbe girişiminin ardından alınan kararlarla eğitim vasıflarını kaybetti. Bir diğer simgesel yapı  Selimiye Kışlası ise yakında 1. Ordu Karargahı’nın şehir dışına alınmasıyla boş kalabilir. Bu gelişmelerin ardından mimar Sinan Genim’e bu yapıların önemini sorduk. Kendisinin bu yapıların geleceğiyle ilgili fikirlerini öğrendik.

- Çoğu İstanbullu için Kuleli Askeri Lisesi dış görünüşünden ibaret. Herkes lisenin tarihini ya da nasıl bir araziye sahip olduğunu bilmiyor. Siz neler biliyorsunuz tarihi hakkında?Sultan II. Mahmut döneminde ahşap bir yapıymış. Süvari kışlası olarak yapılmıştı. Daha önceleri ise Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Kuleli Bahçe olarak anılan bir bahçeydi. Saraya ait bir bahçe... 16. yüzyıla ait Batılı yazarların eserlerine göre bu bahçede bir kule olması nedeniyle bu adı almış. Daha sonra okul olarak kullanılmış, Kırım Savaşı sırasında hastane olmuş. İstanbul’un işgali sırasında yetimhane olarak kullanılmış. Cumhuriyet döneminde de askeri liseye dönüştürülmüş. 

"Kuleli Lisesi’nin ismi Kuleli Bahçe'den geliyor"
- Bu geçişler hakkında bir bilgi var mı kaynaklarda?
Bahsettiğimiz ahşap süvari kışlasından sonra üç katlı kagir bir bina yaptırıldığını biliyoruz. Her kışla gibi bu kışlanın da orta bölümünde bir hünkar katı yapılmış. 1838’de Thomas Allom’un çizdiği bir gravür var elimizde. O gravürde yapının kulelerinin olduğunu görüyoruz. Fakat ilerleyen tarihlerde böyle bir yapı görünmüyor. Benim elimde çok gravür var o tarihlerden. O gravürlerde bu kuleler yok. Ben hatırlıyorum, 1960’lı yıllarda bugünkü kuleler yapıldı. Zaten ismi bu kulelerden değil, Sultan Süleyman zamanındaki Kuleli Bahçe’den geliyor.

- Kuleli Askeri Lisesi İstanbul’un simge yapılarından biriydi. Şimdi bu lise kapandı. Bu yapı için sizin gönlünüzden geçen nedir?

Benim gönlümden eğitim kurumu olarak kullanılması geçiyor. Çeşitli konuşmalar oluyor; “Otel olacak” gibi... Doğru olmaz. Zaten o yapıyı otele dönüştürmek de mümkün değil. Taşkışla ya da Davutpaşa Kışlası gibi bir üniversiteye tahsis edilmesi doğru olur. Hemen üzerindeki Kandilli Rasathanesi, Boğaziçi Üniversitesi’ne ait. Komşular. Bence bu yapı Boğaziçi Üniversitesi’ne verilirse, üniversite kendisine yakışan bir yerde güzel bir kampüse kavuşacaktır.

“Yapılan ilk kışla Kabakçı Mustafa İsyanı’nda yandı”
- Bir diğer simgesel yapı da Selimiye Kışlası... Bu yapı hakkında neler düşünüyorsunuz?

Kuleli’de olduğu gibi Selimiye de ilk önce bir bahçeydi. Kavak Sarayı’na aitti. Üsküdar Sarayı da denirdi. Kanuni Sultan Süleyman döneminden beri vardı bu saray. III. Selim döneminde o bahçenin olduğu bölgede ahşap bir kışla yapılmış. Kabakçı Mustafa İsyanı sırasında Taksim Kışlası ile birlikte bu kışla da yanıyor. Onun yerine bugünkü kışlanın temelleri atılmış. 1825-1827 yılları arasında yapılıyor diyebiliriz. Büyük bir yapı. Ortasında bir avlusu var. Daha sonra buna benzer yapılar etrafına da yapılıyor. Haydarpaşa Lisesi, Askeri Hastane gibi...

- Bir askeri lise de Heybeliada’da var.
Orası için de aynı şeyi düşünüyorum. Yurt olarak kullanılan bina ilk önce 19. yüzyılda Rum Deniz Ticaret Mektebi olarak kullanılmıştı. Burada da bir okul olabilir. Kabataş’ta Ziya Kalkavan Denizcilik Meslek Lisesi var. O taşınabilir. Onun boşalttığı alana Galatasaray Üniversitesi yayılır.

- Siz tüm bu simge binaların eğitim için kullanılması taraftarısınız...
Hepsinin eğitim-öğretim kurumları olarak devam etmesini isterim. Oteller, AVM’ler doğru değil. Ayrıca bu yapıların otele dönüştürülmesi için çok ciddi müdahaleler gerekir. Bu yapılar anıtsal. Bu yapıları yaşatmak mecburiyetindeyiz. 

Dört köşesinde 7’şer katlı birer kule

- Selimiye Kışlası’nın yapımına 1800’de başlandı. Yapının bodrum ve zemin katları taş, üstü ahşap malzemeyle yapıldı.

- 1825’te dönemin hassa başmimarı Abdülhalim Efendi’nin kışla için bir onarım keşfi hazırladığı; şair İzzet Molla’ya kitabe siparişi verildiği; Şehremini M. Hayrullah Efendi’nin mimar ağa ve fen bilgisi olan geniş bir grupla kışlayı incelediği öğrenilmektedir.

- Hüdaşeyhinin duasından sonra mızıkalar çalarken Bina Emini Moralı Osman Efendi ile iki oğluna ve şeyh efendiye kürkler ve kalfalarla memurlara münasip hilatler giydirilerek kışlanın açılışı yapıldı.

- Kuleleri yenileme sırasında yaptırıldığı biliniyor. 

- Kırım Savaşı sırasında İngiliz askerlerine tahsis edilen kışla, savaşın bitiminde harap edilerek bırakıldığı için yeniden onarıldı.

- Cumhuriyet döneminde bir süre terk edilmiş; bir ara askeri ortaokul binası olmuş ve 1963’te yapılan büyük bir onarımla, döşemeleri kısmen betonarmeye çevrilerek elden geçirilmiş ve İstanbul 1.Ordu Kumandanlığı merkez binası olarak kullanılmaya başlanmıştır.

- Marmara Denizi’ne bakan güney cephesi 267 metre, öteki cephesi 200 metre uzunlukta olan kışla, büyük dikdörtgen bir avlu çevresinde yer alan üç katlı (eğitim nedeniyle doğu cephesi iki katlı) kanatlardan oluşur. Dört köşesinde 7’şer katlı birer kule vardır.

Harbiye öğrencilerinin bilgileri yeterli görülmedi, Kuleli açıldı

- Okulun temeli, zamanın Mekteb-i Harbiye nazırı olan Emin Paşa’nın, Mekteb-i Harbiye öğrencilerinin bilgilerini yeterli görmemesi ve bu sebeple Mekteb-i Harbiye’ye öğrenci yetiştirecek bir okulun kurulmasını istemesi üzerine, kendisinin başkanı olduğu Meclis-i Muvakkat’ta alınan bir kararla 1845’te atıldı.

- Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla 1924-1925 öğretim yılında Kuleli Lisesi adıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak sivil lise haline getirilen okul, 1925’te tekrar eski statüsüne döndürüldü ve bu tarihten itibaren Kuleli Askeri Lisesi adını almıştır. 2. Dünya Savaşı dolayısıyla mayıs 1941’de Konya’ya nakledilen Kuleli Askeri Lisesi, 21 Ağustos 1947’de tekrar İstanbul’a döndü. Ahşap kısımları kaldırılmak ve kuleleri yeniden yaptırılmak suretiyle 1964’te restore edilen okulun bahçesine ihtiyacın artmasıyla yeni binalar da inşa edildi.

- Okulun öğrenci sayısının artması üzerine mevcut binaya ek olarak 1893’te bir hastane binası ile yeni bir bina daha yaptırıldı. İçinde kimyahane, kütüphane, arziyat müzesi, mütalaa ve şeref salonları ile okul müdürü odalarını barındıran bir ilave bina daha 1909’da Kuleli Kışlası’nın Yeniköy yönünde inşa edildi.

- 19. yüzyılda yapılan diğer kışlalar gibi, bu bina da ortası avluludur. Dikdörtgen planlı yapının avlusuna kemerli bir alt yapıdan girilir. Bunun üzerinde her katında üçlü gruplar oluşturan dikdörtgen pencerelerin bulunduğu iki kat daha mevcuttur.

Adalar’a taşındı, lise oldu

- Deniz Lisesi’nin eğitim-öğretim çalışmaları kuruluş tarihi olan 1852’den 1963’e değin Deniz Harp
Okulu bünyesinde veya bu üst kuruma bağlı olarak sürdü. Deniz Harp Okulu’nun (Mekteb-i Bahriye) ikinci kez Heybeliada’ya taşınmasından kısa bir süre sonra bu okulun bünyesinde idadi (lise) sınıfları açıldı.

- 1948-1954 arasında Deniz Koleji adını taşıyan Deniz Lisesi, 1963-1964 öğretim yılında Deniz Harp Okulu’ndan ayrılarak bağımsız okul komutanlığı oldu. 

Kaynak: “Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi”
Milliyet, Haber: Fırat Karadeniz, 06.08.2016

İŞTE 2 BİN 800 YILLIK ROMA GÜMRÜK MERKEZİ

Çanakkale'nin Biga İlçesi'ne bağlı Kemer Köyü sınırlarında yer alan, 2 bin 800 yıllık geçmişe sahip Parion antik kentindeki arkeolojik kazılar geçen ay başladı. İlk arkeolojik kazıların 2005 yılında yapıldığı antik kentte, bu sezon 60 kişilik ekip, tarihi değerlerin gün yüzüne çıkarılması ve korunması amacıyla çalışma yapıyor.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nden Prof.Dr. Vedat Keleş'in başkanlığını yaptığı, Roma İmparatorluğu'nun gümrük işlemlerinin yapıldığı zengin bir liman kenti olan Parion kazılarında, İçdaş A.Ş. 11 yıldır sponsor oluyor. Antik kentteki bu sezon yapılacak kazı çalışmalarında 16 arkeolog, 1 epigraf, 2 mimar, 1 mimar-restoratör, 7 konservatör-restoratör ve ülkemizin 10 farklı üniversiteden 32 öğrenciden oluşan bir ekibin görev alacağı belirtildi.

Kazı Başkanı Prof.Dr. Vedat Keleş, 2016 kazı sezonunda çalışmaların geçen sezonlarda başlanılan Roma tiyatrosu, Roma hamamı, yamaç hamamı, agora ve dükkanlar, odeion, güneynekropolü, sondaj 8 ve aquadukt alanlarında sürdürülmesinin planlandığını söyledi. Kazı Başkanı Keleş, Roma tiyatrosunda yapılan çalışmaları içeren bilimsel kitabın da tamamlandığını, yayına hazır olduğu kaydetti.
Gerçek Gündem, Haber: Burak Gezer, 05.08.2016

ARKEOLOJİDE ATAÜNİ DAMGASI

Balıkesir'in Erdek İlçesi'nde 8 yıldır kazıları yapılan Kera Panagia'da (Zeytinliada) sona gelindi. İçinde 4 kilise, 1 tapınak ve 1 Roma hamamı bulunan Zeytinliada'nın hizmete açılması ile Türkiye'nin ilk 'Ada Müzesi' de hizmete açılmış olacak.

Erdek'te bulunan Zeytinliada'da kazı çalışmalarında sona gelindi. Erzurum Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Nurettin Öztürk kazı başkanlığında 8 senedir devam eden Zeytinliada kazılarında artık sona gelindi. 8 senedir Kera Panagia (Zeytinliada) kazısının başında bulunmaktan memnun olduğunu söyleyen Öztürk, sözlerine şöyle devam etti:

“Tam zamanlı olarak 8 senedir çalışıyoruz. Bir dönem iki sene kazılara ara verdik. Ne mutlu ki bu sene kazı çalışmalarını tamamladık. Artık açılış için gün sayıyoruz ve bu arkeoparkın son rötuşları için sadece bir ayımız kaldı. Şimdi burada tarih severler için çevre düzenlemesi yapıyoruz, teknik ekipler güvenlik kameralarını arkeoparkımıza yerleştirecek ve burayı koruma altına alacağız. Ortaya çıkarttığımız yapıların ne olduğu, hangi döneme tarihlendirildiği hakkında bilgilendirme tabelaları yerleştireceğiz. Dönem dönem sıraladığımız yapıları vatandaşlarımız daha rahat inceleyebilsin diye yönlendirme tabelaları da ekleyeceğiz. Şu an ekibimizle birlikte röleve (restorasyon çizimi) çalışmalarımız devam ediyor. Bununla bağlantılı olarak yine ekibimizle konservasyon (güçlendirme ve koruma çalışması) projelerimizi yine bu bir ay içerisinde tamamlayacağız. Ardında da bu uzun çalışmayı bitirip açılışını yapacağız" dedi.

GÜN IŞIĞINDAKİ YAPILAR ÖZENLE KORUNUYOR
MÖ 300'lü yıllarda, Paganlarla tarihlenen Zeytinliada'nın yapıları, Roma'nın Hristiyanlığa geçmesiyle o dönem kimileri tarafından dinin merkezi olarak kabul ediliyor. Zeytinliada, Osmanlı döneminde de karantina adası olarak kullanılmış. Zeytinliada, özellikle Hristiyan inancına yönelik yapılarıyla yabancı turistlerin ilgi odağı haline gelmesi bekleniyor. Zeytinliada'da 4 kilise, 1 Pagan tapınağı ve 1 Roma Hamamı dikkat çekerken, bunun yanında bir kaç yerleşim yapısı da bulunuyor. Özenle çalışan kazı ekibi, buluntuları da gün ışığından korumak için dikkatle çalışıyor. Restorasyon çalışması sona eren vaftiz havuzu da koruma altına alınmış durumda. Ayrıca ahşap yürüyüş yolları da tarih ve arkeoloji severlerin işini kolaylaştırıyor. Türkiye'nin ilk 'Ada Müzesi' olma özelliğini taşıyan Zeytinli Ada'nın (Kera Panagia) Erdek turizmine de önemli katkı sağlaması bekleniyor.
Erzurum Gazeetsi, 04.08.2016

İZNİK'TE İNŞAAT KAZISINDA BİZANS KALINTILARI ÇIKTI

Bursa'nın İznik İlçesi'nde devam eden inşaat kazısında erken Bizans dönemine ait kalıntılar bulundu.

İznik'e bağlı Selçuk Mahallesi'nde, bir inşaatın devam eden kazı çalışmalarında, erken Bizans dönemine ait sütun altlığı ve mermer bloklardan oluşan kalıntılar bulundu. Tarihi eserler, kazı yapılan yere gelen müze müdürlüğü görevlilerine teslim edildi. Kazı çalışmalarına gerekli incelemeler yapılana kadar ara verildi.
Hürriyet, 04.08.2016
ATATÜRK ANITININ ÇELENKLERİ NEDEN ONARILMIYOR?

Zafer Meydanı'nda bulunan Mareşal Atatürk Anıtı'nın kırılan bronz çelenkleri, Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin yetkilileri uyarmasına ve vatandaşların şikayetlerine rağmen 5 gündür onarılmıyor.

Vatandaşların Büyükşehir Belediyesi Şikayet Hattı olan Mavi Masa'ya yaptıkları şikayetlerin dikkate alınmaması ve kopan bronz parçanın çalınma ihtimali olmasına rağmen eski haline getirilmemesi büyük tepkiye neden oluyor.

Öte yandan basında çıkan haberlere rağmen sadece kopan bronz parçanın yerinin değiştirilmesi de dikkat çekti.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Cumhuriyet dönemi eseri olan anıttaki tahribatın giderilmesi için Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ankara Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu'na resmi yazı yazdıklarını anımsatırken, yetkililerin duyarsızlığını eleştirdi.

Çelenklerin çalınması mı bekleniyor?
Candan, yetkililere "Bir sanat eseri özelliği taşıyan anıtın kopan bronz çelenklerinin çalınması mı bekleniyor? Beş gün geçmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün anıtındaki tahribat neden giderilmiyor" sorusunu yöneltti.

Milli bayramlarda çelenklerle süslenen anıtın günümüzde yoğun trafiğin ve yüksek binaların olduğu Atatürk Bulvarı'nın ortasında kaldığına dikkat çeken Candan, Mareşal Atatürk Anıtı'na ilişkin şu bilgileri verdi:


"Ankara'nın kent merkezi Ulus ile Çankaya'yı bağlayan hatta yer alan Sıhhiye'de Zafer Meydanı'na yerleştirilen anıt, İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin dördüncü anıtı olan heykelin açılışını İsmet İnönü yapmıştır. Malzeme olarak bronz ve mermer kullanılan anıtta, Atatürk, kaputu ve mareşal üniforması içinde, iki eli kılıcının kabzasında birleşik, yüzü Çankaya'ya dönük biçimde ayakta görülmektedir. Bronz heykelin yer aldığı kaidenin yanlarında zafer çelenkleri bulunmaktadır. Bronz heykel 1,75 m. ve mermer kaide 2 m. yüksekliğindedir."
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 28.07.2016

DÜNYANIN EN ESKİ KÜTÜPHANESİ 1157 YIL SONRA TEKRAR HALKA AÇILDI

Fas’ın Fes şehrinde bulunan Al-Qarawiyyin kütüphanesi, kuruluşundan 1157 yıl sonra geçirdiği restorasyonun ardından tekrar halka açıldı. Kütüphanede paha biçilmez el yazmaları ve sanat eserleri bulunuyor.

859 yılında kurulan ve günümüzde hala eğitim veren al-Qarawiyyin Üniversitesi’ne bağlı olan kütüphane, 2012’de Kanadalı mimar Aziza Chaouni tamamen restore edilmesine karar verene kadar birkaç ufak tadilat dışında herhangi bir işlem görmedi.

Daha önce yalnızca akademisyenlere ve teoloji uzmanlarına açık olan al-Qarawiyyin, artık herkesin ziyaretine açık.

Al-Qarawiyyin üniversitesi, kütüphanesi ve camii 859’da, cebirin yeni yeni ortaya çıktığı dönemlerde Fatma El-Fihriya tarafından kuruldu.

El-Fihriya, beklendiği üzere, kuruluşuna yardım ettiği üniversitede eğitim gördü. Tablet halindeki diploması hala kütüphanede.

Aziza Chaouni’nin 4 yıl süren çalışmaları sayesinde, kütüphanedeki çeşmeler restore edildi ve çoğunluğu dini çalışmalar hakkında olan metinler incelikle onarıldı.

Yapı, içerdiği tüm kitapları bir kenara koysanız dahi, tüm mimari ögeleriyle kendine hayran bırakacak güzellikte.

Al-Qarawiyyin yaklaşık 4.000 el yazmasına ev sahipliği yapıyor. Ayrıca, Küfi biçiminde yazılmış 9.yüzyıla ait Kuran örnekleri ve Hz. Muhammed’in hayatı hakkındaki en eski kaynaklar da kütüphanede yer alıyor.

El yazmaları arasında İbn-i Haldun’un en ünlü eseri olan Mukaddime’nin orijinal hali de bulunuyor.

İslam sanatının en güzel örneklerine ev sahipliği yapan kütüphane, ziyarete açılışının ardından kısa bir süre geçmesine rağmen, turistlerin ilgi odağı haline geldi bile.
cokiiya.com, 26.07.2016




.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi