Haberler logo Ekim '06 Arşivi

29 Ekim - 4 Kasım 2006

BİR SAYFA DAHA KOPARILDI

 

Bir süre önce burada yayınlanan “Koparılan Sayfalar” dizisinin son yazısında sizlere somut bir koparılan sayfalar hikayesi anlatmıştık; İran Şahı Tahmasp tarafından Kanuni Sultan Süleyman’a hediye edilen bir kitabın hikayesiydi bu.  


 



 

Kitap, İranlı şair Firdevsi’nin Şehname’siydi. Yazılması ve minyatürlerle süslenmesine 1522'de Şah İsmail’in emri ile başlanmış, tezhip ve minyatürlerinin tamamlanması tam 20 yıl sürmüştü. Kitapta tam 258 minyatür vardı. Eser, Şah İsmail’in ölümü üzerine tahta geçen oğlu Şah Tahmasp tarafından Osmanlı sultanına hediye edilmişti. 

 

1903 yılında Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nden çıkan bu eser, Baron Edmond de Rothschild’in, ardından oğlu ve varisi Maurice de Rothschild’in koleksiyonuna geçmiş, 1959 yılında Şehname’yi satın alan Arthur Houghton ise eseri yırtarak sayfa sayfa satmaya başlamıştı. 1996 yılında İran hükümeti tarafından, Willem de Kooning’in bir tablosuna karşılık eserin ABD’de bulunan 118 minyatürü geri alınmıştı ama, bu çabaya rağmen kitabın 140 minyatürü bugün hala müzelerde ve özel koleksiyonlara dağılmış durumdaydı. 

 

İşte bu minyatürlerden birisi daha 11 Ekim 2006 tarihli Sotheby’s müzayedesinde satıldı. Satılan bu minyatürde, kötü bir tesadüfle, Şah Tahmasp gibi, Burzay’da elindeki bilgi ve fazilet kitabını bir krala sunarken görülmekte. Minyatür, açılış fiyatı olan 700.000.- poundun oldukça üzerine çıkarak, 904.000.- pounda, kimliği açıklanmayan bir alıcıya satıldı.

TAY Haber, Ali Yamaç, 04.11.2006

PAMUKKALE ÖREN YERİ'NE ARAÇLA GİRİŞ YASAĞINI BAKAN KOÇ İLK GÜNÜNDE DELDİ

 

Pamukkale örenyerine araçla girişler 03 Kasım 2006'dan itibaren yasaklandı ancak Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ile Denizli protokolü, yasağı ilk gününde deldi.

Denizli Valisi Hasan Canpolat, koruma kurulları tarafından alınan karar gereği Pamukkale örenyerine araçla girişlere dünden geçerli olmak üzere yasak koydurdu. Yasağın ilk saatlerinde Bakan Koç, Vali Canpolat, AKP Denizli milletvekili Mehmet Salih Erdoğan ve diğer protokol üyeleri, resmi araçlarıyla örenyerine girdi.

Burada Koç ve beraberindekiler, İstanbul Kadıköy Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyesi öğretmenlerin tepkisiyle karşılaştı. Yağmur altında 1 kilometreden fazla yürütüldüklerini söyleyen öğretmenler, "Hasta olursak, bizi kim tedavi ettirecek? Her yerimiz su içinde kaldı. Yasak konulduysa en azından örenyerine has otobüsler buraya çalışabilirdi. Otobüs yok, paramızla rezil olduk. Bizler, sizleri yetiştirdik. Öğretmene saygı kalmamış. Yalvardık araçla girelim diye ama müsade etmediler. 1 kilometre yürümek zorunda mıyız?" dedi.

Bakan Koç,öğretmenlerin tepkisine cevap vermezken Canpolat ise şunları söyledi: "Örenyerlerine araç giremez. Bu kararı uygulamaya koyduk. Örenyerine zarar vermeyecek özel araçlar alacağız."

Basın mensuplarının konuyla ilgili sorularını cevaplandıran Bakan Koç, "Şimdiye kadar yapılmamış bir hukuki kural uygulamaya konulmuş. Koruma kurulları 'örenyerilerine araba girmeyecek' şeklinde hüküm getiriyor, Vali de bunu tatbik ediyor. Bu ilk tatbik olduğu için sıkıntılar var. Yaşlılar için küçük minibüs tipi araçlar alınacak." dedi.

Koç, vatandaşların tepkisiyle ilgili de şu ifadeleri kullandı: "Yağmurlu günde vatandaşlar tepki gösteriyor ve tepkilerinde haklıdır. Ben de zaten bunun için seslenmedim Vali de izah etti. Aman ne güzel tepki gösterdiniz mi diyeydim."

Bir basın mensubunun "Siz niye araçla örenyerine girdiniz?" sorusuna Koç, "Görevliyim ben. Şimdi bir laf söyleyeceğim alınacaksın. Böyle bir soru gazeteciye yakışmaz." diyerek cevap verdi.

Uygulamanın daha önce duyurulması gerektiğini söyleyen ve araçlarıyla giriş yapamayan vatandaşlar ise araçlarıyla Pamukkale travertenlerine doğru gidememenin şaşkınlığını yaşadı.

Haber Ekspres, 04.11.2006

PAMUKKALE GELİRLERİNİ ALAN BAKAN KOÇ: HUKUKUN GEREĞİNİ YAPTIM

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, örenyeri gelirlerinin daha önce nasıl harcandığının sorgulanması gerektiğini belirtirken gelirlerin bakanlıkta toplanmasının hukuki olduğunu söyledi.

 

Antalya'dan Denizli'ye geçen Bakan Koç'a, Denizli Polisevi'nde Koruma ve Geliştirme Amaçlı İmar Planı kapsamında yapılan çalışmalarla ilgili brifing verildi. Koç, daha sonra çalışmaları yerinde görmek üzere Pamukkale'de incelemeler yaptı. Öncelikle bir süre önce hizmete açılmadan sazlığa dönüşen Kocaçukur gölet ve havuzlarının son durumu hakkında Denizli Valisi Hasan Canpolat ve projeleri hazırlayan Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Kazdağlı'dan bilgi aldı. Daha sonra travertenler bölgesine çıktı. Hava yağışlı olmasına rağmen gezisini yaya olarak sürdüren Koç, ardından travertenlerin bulunduğu yerdeki müzeyi gezdi.

 

Burada gazetecilere açıklamalarda bulunan Bakan Koç, örenyeri gelirlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı'na aktarılmasının hukuki olduğunu savundu. Gelirlerin bugüne kadar nasıl harcandığının araştırılmasını isteyen Koç, "Hukukun gereğini yaptım. Eğer bundan dolayı beni suçlayarak haber ve yorum yapacaksanız devam edin. Samimi olarak burayı inceleyin. Kimseyi suçlamadan söylüyorum, kaç para gelir gelmiş, ne yapılmış, ne kadar harcanmış analiz edin. Bu gelirlerin veriliş tarzı da baştan beri hukuki miymiş, değil miymiş bir bakın." dedi.

 

Örenyeri gelirlerinin hukukun yönetiminde tekrar ele alınacağını da kaydeden Koç, "1989'dan beri gelirler hukuk dışı olarak verilmiş. 1989'dan beri herkes bir yerinden tutmuş. Kimseyi suçlamıyorum. İlk olarak 1999 yılında projeler yapılmış. Hâla Pamukkale problemi var. Burada bir problem olduğuna, bir şeyler çözülmediğini gösteriyor. Yok efendim, şu valinin başını yemişiz. Biz de merkez valiliğine alındık. Bugün merkez valiliğine alınırsın, daha sonra başka valiliğe gelirsin. Kimseye pabuç bırakmam. Hukuki olarak yaptığım her şeyin arkasındayım. Bu harcanan paralarda performans yeterli mi? Burada da suçlama yok. Belki hukuki imkanlar buna müsaade etmemiş olabilir." diye konuştu.

 

Bakan Atilla Koç, kendisine örenyeri gelirlerinin harcanmasıyla ilgili soruşturmanın işleme konulup konulmayacağıyla ilgili soru yöneltilemeyeceğini de ifade ederek, "Soruşturma işleme konulmadan önce soruşturmaya konu olan adamlara gidip neden bu hatayı yapmışlar diye sorun." dedi.

Turizm Gazetesi, 04.11.2006

KARATAY MEDRESESİ ONARIMI İÇİN EK ÖDENEK YOLDA

 

Konya İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdüssettar Yarar, Kültür ve Turizm Bakanlığının tahsis ettiği 350 bin YTL dışında, Karatay Medresesi restorasyonun tamamlanması için gerekli olan 150 bin YTL’nin, İl Özel İdaresi bütçesinden karşılanacağını söyledi.


Yarar yaptığı açıklamada, Konya’da eşsiz güzelliğe sahip çinileriyle ünlü ve Türkiye’deki en çok ziyaret edilen müzelerden biri olan Selçuklu dönemi eseri Karatay Medresesi’nin 2006 yılı restorasyon çalışmalarının devam ettiğini belirtti. Restorasyon kapsamında, titiz çalışma yürütüldüğünü ve duvarında ortaya çıkan çatlak gibi, inşaat sırasında ön tespitlerde görülmeyen durumlarla karşılaşıldığını vurgulayan Yarar, şunları kaydetti:


“Bakanlığın tahsis ettiği 350 bin YTL dışında, restorasyonun tamamlanması için gerekli olan 150 bin YTL, İl Özel İdaresi bütçesinden karşılanacak. Bunun için konuyu İl Genel Meclisi’ne sunduk. Talebimiz ivedi olarak değerlendirildi ve ilgili komisyon, dün müzeyi gezerek söz konusu ödeneğin, 2006 yılı bütçesinden tahsisinin uygun olduğunu içeren raporunu hazırladı. 2006 bütçesinden tahsis edilecek bu ek ödenek, ‘Konya’daki tarihi eserlerin restorasyonu için ayrılmış, ancak şu ana kadar harcanmamış ödeneğin bir bölümü’ olarak verilecek.”


Yarar, sağlanan bu ödeneğin, Bakanlığın restorasyon programında yer alan ancak müze içinde bitirilemeyen işlerin tamamlanması için kullanılacağını sözlerine ekledi.

Merhaba Gazetesi, 04.11.2006

TARİHİ ŞADIRVAN RESTORE EDİLİYOR

 

Gerede Belediyesi ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü işbirliğiyle Yıldırım Beyazıt Camii'nin tarihi şadırvanı restore edilmeye başlandı.

 

Bu projeyle ilgili bilgi veren Belediye Başkanı Ömer Baygın yaptığı açıklamada, “Yıldırım Beyazıt Camii, Gerede’nin tarihi camilerindendir. Ancak 1944 depremi ile birlikte büyük hasar gören cami tekrar inşa edilmiş. Merkezi Camii olması hasebiyle caminin şadırvanı ve avlusu ihtiyaca cevap veremez duruma geldi. Cami avlusu ve şadırvanının restore edilmesi için, Vakıflar Bölge Müdürlüğü nezdinde yaptığımız girişimler neticelendi ve hazırlanan proje kurulca onaylandı. Restorasyon ihalesini alan firma çalışmalara başladı. Cami avlusu ve şadırvanın etrafı andezit taşı ile kaplanacak, avlu duvarları kaplanacak, şadırvanın dış cephesi yenilenecek, iç aksamı komple elden geçirilecek. Ayrıca cami tuvaleti de elden geçirilecek. 2006 hedeflerimiz içerisinde yer alan Yıldırım Beyazıt Camii Şadırvanı Restoresinin; en kısa sürede tamamlanması için gayret ediyoruz” dedi.

Bolu Olay, 04.11.2006

İSTANBUL'DA İLK 'MODERN HAT' SERGİSİ AÇILIYOR

 

İstanbul’da bugün ilk kez bir "modern hat sergisi" açılıyor. Teşvikiye’de Antik Sanat Galerisi’ndeki serginin açılışını Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı yapacak.

Mehmet Çebi tarafından düzenlenen sergi 25 Kasım gününe kadar açık kalacak. Sergide, Ali Toy, Davut Bektaş, Abdullah Güllüce, Cevat Huran ve Ferhat Kurlu gibi hattatların yazılarının yanısıra, klasik hattatlarımızdan Hasan Çelebi’nin bazı levhaları da teşhir edilecek.

Türk hat sanatının son büyük ustalarından olan ve bu yıl ocak ayında vefat eden Prof. Dr. Ali Alparslan’ın "talik" hatla yazdığı tek "hilye"si de gösterilecek.

Hürriyet, 04.11.2006

"TARİHİ ESERLER CAZİBE MERKEZİ"

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Celil Güngör, Türkiye genelinde belirlenen 11 alanda turizmi geliştirme çalışması yaptıklarını belirterek, çalışma kapsamına alınan bölgeleri ‘’Turizm Cazibe Merkezi’’ haline getirmeye çalıştıklarını söyledi.


Kültür ve Turizm Bakanlığının düzenlediği ‘’Hitit Destinasyon Çalıştayı’’ kapsamında bakanlık görevlileri, yerel yöneticiler ve bazı sivil toplum örgütü üyeleri, Çorum ve çevresinde alan incelemesi yaptı. Destinasyon çalışmalarının turizmi geliştirme amacı taşıdığını belirten Celil Güngör, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve üniversiteler dahil toplumun tüm kesimleriyle yapılan çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığının koordine ettiğini bildirdi.


Şu ana kadar Türkiye genelinde belirlenen 11 alanda turizmi geliştirme çalışması yaptıklarını kaydeden Güngör, ‘’ Destinasyon çalışmalarıyla, bölgelerin turizm potansiyelini ortaya çıkarıyoruz. Hitit Turizmi Geliştirme Çalışmaları’’nın merkezinin Çorum olduğunu vurgulayan Güngör, şunları kaydetti: ‘’Çorum ve çevresindeki altyapı sorunlarının giderilmesi, sorunların belirlenmesi için toplantılar yaptık. Polis, jandarma ve zabıtaya turist memnuniyeti konusunda eğitim verdik. Esnafa yönelik olarak, turistik ürün oluşturma ve pazarlama eğitimi semineri yapıldı. Hitit surlarını turizme açtık. Boğazköy, Alacahöyük müzesi ve çevresi yeniden düzenlendi. Proje çerçevesinde Çorum Belediyesi, saat kulesini restore ederken, Hattusa girişine turist karşılama merkezi yapılması için de çalışmalar başlattı.’’

Çorum Valisi Hüseyin Poroy da Çorum’un çok geniş kültür hazinelerine sahip olduğunu ifade ederek, Kültür ve Turizm bakanlığının hazırladığı ‘’Türkiye Turizm stratejisi 2023’’ün içinde, marka iller kapsamında Çorum’un yer almamasının bir eksiklik olduğunu, bunun düzeltileceği ümidini taşıdıklarını söyledi.


Yatırımcıları bu anlamda motive etmeye çalıştıklarına işaret eden Poroy, ‘’Şu anda iki otel inşaatı sürüyor. İkisinin de yapımına başlanmak üzere. Çorum, 643 turizm belgeli yatağa sahip. Yeni yapılan otellerle bu sayıyı 2 katına çıkaracağız. Kongre turizminin bir ayağının Çorum olmasını hedefliyoruz. Çorum’u, gidilen yer değil, kalınan yer haline getirmeye çalışıyoruz’’ dedi.
Popüler turizm anlayışının kültürel değerlere zarar vereceği inancını taşıdıklarını ifade eden Poroy, çevreyi koruyarak turizm yapma amacında olduklarını vurguladı. Poroy, Çorum’u transit geçilen, günü birlik kalınan bir yer olmaktan çıkarmak istediklerini belirterek, bunun için konaklama merkezlerinin sayısını artırmaya çalıştıklarını kaydetti.


Çorum İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Özdoğru ise geçen yıl Çorum’a 86 bin turist geldiğini hatırlatarak, bunun 30 binini yabancı ziyaretçilerin oluşturduğunu ifade etti.

Türkiye Gazetesi, 04.11.2006

VEFA SEMPOZYUMU

 

Vefa Semti - Dünü, Bugünü yarını başlıkı Ulusal Sempozyum 3-5 Kasım 2006 tarihlerinde İstanbul Vefa'da Bilim ve Sanat Vakfı'nda gerçekleştirilecek.

 

Toplam 52 bildirinin sunulacağı sempozyuma  İlber Ortaylı, Halil İnalcık, Semavi Eyice, Selçuk Mülayim, Turgut Cansever, Ahmet Vefa Çobanoğlu gibi akademisyenler katılacak.

 

Sempozyum, "Bir Semti Çalışmak" konulu Panel ile sona erecek.

TAY Haber, 04.11.2006

MUĞLA MÜZESİ'NDE GLADYATÖR SALONU

 

Muğla'nın Yatağan İlçesi'nde, 2000 yılında Güney Ege Linyitleri İşletmeleri'ne (GELİ) ait kömür havzalarında sürdürülen kömür çıkarma çalışmaları sırasında 6 yıl önce tesadüfen bulunan gladyatör mezar stelleri, Muğla Müzesi'nde oluşturulan Gladyatör Salonu'nda sergilenmeye başlanacak.

Muğla Müze Müdürü Arkeolog Şevki Bardakçı tarafından hazırlanan ve Muğla Mermerciler Derneği katkılarıyla oluşturulan Gladyatör Salonu'nun, önümüzdeki günlerde, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç tarafından açılacağı bildirildi.

Muğla Müzesi Müdürü Şevki Bardakçı, altı yıl önce bulunan stellerin MÖ 264 ile MS 1'inci yüzyıllar arasında yapıldığını belirterek “Müzede özel olarak hazırlanan 60 metrekarelik Gladyatör Salonu'nun, Roma Dönemi’nde ün yapmış, Kayralı Gladyatör Dorisseros'la, Khrysos, Vitalius, Khrysopteros, Amarios ve Eumolos isimli gladyatörlerin mezar stellerini sergilenmeye başlayacağız. Muğla Valiliği, Mermerciler Derneği ve Muğla Müzesi’nin katkılarıyla hazırlanan salonun duvarları da o dönemin savaşlarını, gladyatörlerin dövüşlerini, gösteren panolar yer alacak” dedi.

Muğla Kent Haber, 03.11.2006

TARİHİ CAMİDE RESTORASYON ÇALIŞMASI

 

Muğla'nın Yatağan İlçesi'ne 1 kilometre uzaklıktaki Stratonikeia Antik Kenti'nde bulunan tarihi Şaban Ağa Camii'nin restorasyon çalışmaları başladı. 

Muğla Valisi M. Temel Koçaklar, geçtiğimiz aylarda Stratonikeia Antik Kenti'ne yaptığı ziyarette 1870'li yıllarda yapıldığı belirtilen Şabanağa Camii'nin restorasyonunun yapılması için Yatağan Kaymakamı Şehmuz Günaydın'a talimat vermişti. Vali Koçaklar, restorasyon için İl Özel İdare bütçesinden 50 bin YTL'de ödenek sağlayarak Yatağan Kaymakamlığı'na sunmuştu. 

Şaban Ağa Camii'nin restorasyonu için yaklaşık 10 işçi çalışmalara başladı. Caminin çatı katı tamamen yenilenirken, iç kısmındaki boya ve figürlerin de aynısı yapılacak. 


Kaymakam Günaydın, restorasyon çalışmalarını yakından takip ettiklerini belirterek, "Tarihi caminin restorasyon çalışmaları başladı. Şu anda restorasyon çalışmaları hızla devam ediyor" dedi. 
Tarihi caminin restorasyonunun, 2 ay içinde tamamlanıp hizmete açılacağı bildirildi.

Muğla Kent Haber, 03.11.2006

TARİHİ ESERLER YAKALANDI

 

Muğla'nın Marmaris İlçesi'nde jandarma ekiplerinin yaptığı operasyonda Bizans dönemine ait tarihi eserler ele geçirildi.

 

Marmaris İlçe Jandarma Komutanlığı Asayiş ve İstihbarat Şubesi ekiplerinin yaptığı operasyonda H.K adlı zanlı, Bizans dönemine ait 14 sikke, 1 kandil, 1 yüzük, 2 tarihi obje, 1 kemer tokası, 1 ayaklı küçük kap ile birlikte yakalandı.

 

Tarihi eserleri Marmaris'in Beldibi beldesinde itfaiye havuz parkında bir ağacın altında bulduğunu iddia eden zanlının sorgusu sürüyor.

Haber Ekspres, 03.11.2006

POLLOCK'A AİT BİR TABLONUN 140 MİLYON DOLARA SATILDIĞI İDDİA EDİLDİ

 

Ünlü ABD'li ressam Jackson Pollock'a ait bir eserin, 140 milyon dolara satıldığı iddia edildi. ABD'de yayınlanan The New York Times Gazetesi'nin, adı açıklanmayan sanat uzmanlarına dayandırdığı haberinde, Jackson Pollock'un "No:5, 1948" tablosunun David Geffen tarafından Meksikalı David Martinez'e 140 milyon dolara satıldığı, satım işlemine Sotheby müzayedesinden Tobias Meyer'in aracılık ettiği bildirildi. Haberde, ne Geffen ne de Meyer ile alıcı Martinez'in bu konuda bir açıklama yapmadıkları kaydedildi. Sözkonusu haberin doğru olması durumunda Pollock'un eserinin, dünyada şimdiye dek satılan en pahalı tablo rekorunu kıracağı kaydedildi. Daha önce kozmetik devi Ronald S. Lauder, Avusturyalı ressam Gustav Klimt'in bir tablosuna 135 milyon dolar ödemişti.

Haber Ekspres, 03.11.2006

"SİT ALANIYSA BARAJ İÇİN BAŞKA YER ARANMALI"

 

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun Resmi Gazete'de yayınlanan ilke kararı baraj suları altına kalma tehlikesiyle karşı karşıya olan Allianoi ve Hasankeyf'i yakından ilgilendiriyor.

Kararda barajların daha projelendirilme aşamasında, planlanan alanlardaki taşınmaz kültür varlıklarının ve arkeolojik sit alanlarının koruma altına alınması ön görülüyor. Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Dönem Sözcüsü avukat Arif Ali Cangı, Hasankeyf ve Allianoi için oluşturulacak bilimsel komisyonlarca yapılan çalışmaların ve çözüm önerilerinin kararla önem kazandığını söylüyor.

Karar: Sit alanı üzerindeyse baraj başka yere yapılmalı

Koruma Yüksek Kurulu'nun 04.10.2006 tarihli ve 717 sayılı "Baraj alanlarından etkilenen taşınmaz kültür varlıklarının korunması" ile ilgili ilke kararında; baraj alanları içinde kalan taşınmaz kültür varlıklarının ve arkeolojik sit alanlarının koruma ve kullanma koşulları belirlendi.

EGEÇEP adına Av. Cangı'nın kararda dikkat çektiği bölüm şöyle:
"...Baraj yapılması planlanan alanlarda, üniversitelerden ve Bakanlık uzmanlarından oluşacak bir heyet tarafından mevcut ve olası taşınmaz kültür varlıklarının çağdaş ve güncel bilimsel yöntemler aracılığıyla envanter ve belgeleme çalışmalarının yapılması, söz konusu alanda taşınmaz kültür varlıklarının ve arkeolojik sit alanlarının bulunması halinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (DSİ) tarafından planlanan alanın dışında baraj alanı olarak başka yerlerin planlamasının yapılması..."


Cangı kararda ayrıca baraj inşaatı sürdürülen ve tamamlanan yerlerdeki kültürel varlıkların korunmasını içeren bölümünü de örnek veriyor:
"...üniversitelerin konuyla ilgili öğretim üyelerinin yer aldığı Bilim Komisyonları oluşturulması, komisyonlarının çalışmaları sonucunda kültürel varlığın yerinde korunmasına, başka bir yere taşınmasına veya belgelenerek su altında bırakılmasına ilişkin önerilerin koruma bölge kuruluna sunulması..."

Hasankeyf ve Allianoi gibi değerlerin korunmasının ve gelecek kuşaklara aktarılmasının hukuksal ve tarihsel sorumluluk olduğunu savunan Cangı, "Koruma Yüksek Kurulu'nun ilke kararını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Umut ediyoruz ki, bu ilke kararı ile yeni Zeugma'lar, Hasankeyf'ler, Allianoi'ler yaşamayız" diyor.

Cangı Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmeleri ve Anayasa'nın 63/1.maddesini de hatırlatarak, insanlığın ortak kültür mirası olan değerlerin yok olmasına yol açacak her türlü faaliyetin yasadışı olduğunu vurguluyor.

Bergama Kuzey Ege, 03.11.2006

YENİ MÜZE'NİN İLK ZİYARETÇİLERİ

 

Baştanbaşa yenilenen eski Gar alanı içinde yapılan İzmit Müzesi'ni ilk olarak Ulugazi İlköğretim Okulu'ndan bir grup öğrenci ziyaret etti. Alan ve Müze henüz ziyaretlere kapalı. Ancak okullarından toplu halde gelen ve Gar alanı kapısında bekleyen öğrenciler çok rica edince Müze Müdürü İlksen Özbay öğrencileri içeri aldı.


İzmit Müzesi'nin 24 Mayıs Dünya Müzeler Günü ile birlikte açılması bekleniyor. Müze Müdürü İlksen Özbay, çevre düzenleme, eserleri yerleştirme çalışmalarının devam ettiğini söyledi,

Özgür Kocaeli, 03.11.2006

SAAT KULESİ'NDE RESTORASYON BAŞLADI

 

 

İzmit'in sembolü olan, yıllardır geçmişine ve tarihsel özelliğine uygun bir türlü kullanılamayan Saat Kulesi'nde restorasyon çalışması başlatıldı. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin başlattığı çalışmayla Saat Kulesi, aslına uygun olarak onarılacak, yenilenecek.


Yaklaşık 36 yıldır el sürülmeyen, adeta kaderine terk edilen Saat Kulesi'nde restorasyon çalışması çerçevesinde kırılan mermer sütunlar onarılıp, kırık ve eksik taşlar orijinaline uygun olarak yenilenecek. Kulenin demir parmaklık ve camekanları ise temizlikleri yapılarak yerlerine takılacak. Sağlam olan yüzeylerde de temizlik çalışması gerçekleştirilecek.

Onarım çalışmasına Kocaeli Büyükşehir Belediyesi de büyük önem veriyor. Bu nedenle firma seçiminde de titiz davranıldı. Restorasyon konusunda iyi bir referansa sahip olan, bu konuda deneyimli bir firma olan Afatur İnşaat seçildi. İzmit Av Köşkü ile İstanbul Çemberlitaş gibi bir çok tarihi binayı da restore eden Afatur firması, restorasyon çalışmasını yıl sonuna kadar tamamlamayı hedefliyor.

Özgür Kocaeli, 03.11.2006

KONURALP MÜZESİ DÜZCELİ'NİN İLGİSİNİ BEKLİYOR

 

Düzce'nin Konuralp Beldesi'nde bulunan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait eserlerin sergilendiği Konuralp Müzesi'ni, 9 ayda bin 600 kişi ziyaret etti.

 

Müzeye ilginin az olduğunu belirten yetkililer, 300 bin nüfuslu Düzce'de 9 aylık zaman zarfında 70'inin yabancı olmak üzere toplam bin 600 kişinin ziyaret ettiğini söylediler.

 

Düzce'nin tarihine ışık tutan Konuralp Müzesi'nde bin 731 arkeolojik, 456 etnografik ve 3 bin 837 adet çeşitli devirlere ait sikke olmaz üzere toplam 6 bin 91 eser yer alıyor. Arkeolojik ve etnografya salonlarında birbirine bağlı duvar vitrinleri yer alan müze 3 teşhir salonu, 1 laboratuar, 2 depo, 1 konferans salonu bulunuyor. Ayrıca bu yıl ilk kez gerçekleşterilen bir organizasyonla 18-24 Mayıs "Müzeler Haftasında" Düzce'de bu gün kadar hiç müze görmemiş 80 öğrenciye Konuralp Müzesi gezdirilmişti.

Düzce Damla, 03.11.2006

FİKRİYE HANIM'IN EŞYALARI SERGİLENECEK

 

Bir zamanlar Çankaya Köşkü'nde oturmasına rağmen hayatı, ölümü hatta mezar yeri sırlarla dolu olan Fikriye Hanım'ın kişisel eşyaları, yeğeni Hayri Özdinçer tarafından TCDD'ye bağışlandı. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın da katıldığı törenle teslim alınan eşyalar arasında, Fikriye Hanım'ın kırlenti, yatak örtüsü, udu, Mustafa Kemal'in Şam'dan Fikriye Hanım'a getirdiği tepsiyle çeşitli fotoğraflar bulunuyor. Eşyalar TCDD Müzesi'nde sergilenecek.


1887 yılında Selanik'te doğan Fikriye Hanım, Zübeyde Hanım'ın ikinci eşi Galip Bey'in kardeşinin kızıydı. 1923 yılına kadar Çankaya Köşkü'nde kalan Fikriye Hanım, ciğerlerinden rahatsızlandığı için Münih'e gönderildi. Mustafa Kemal'in Latife Hanım'la evliliğini öğrenince apar topar Türkiye'ye gelen Fikriye Hanım Mustafa Kemal'le görüşmek istediyse de başaramadı. Köşk'ten ayrılırken bindiği arabada tabancayla intihar etti.

Radikal, 03.11.2006

MOSKOVA'DA 'MİTOLOJİK' KRİZ

 

Yıllardır Kıbrıs ve Ege sorunları nedeniyle her uluslararası platformda karşı karşıya gelen Türkiye ve Yunanistan ilk kez Karadeniz için de kapıştı. Moskova'da yapılan Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Dışişleri Bakanları toplantısında Yunanistan'ın KEİ üyelerini birbirine bağlayacak yola Yunan mitolojisinin en bilinen hikayelerinden olan "Argonautlar-Argonotlar" (Argo Gemicileri) ismini koyma önerisini Türkiye engelledi. KEİ üyesi ülkeler arasında KEİ Çevre Yolu kurulması projesi Moskova'da yapılan toplantıda resmen kararlaştırıldı. KEİ Genel Sekreterliği'ni elinde bulunduran Yunanistan, bir önerge vererek Çevre Yolu'nun adının "Argonotlar" olmasını istedi. Yunan heyeti, Argonotların gezilerini gerçekleştirdikleri mitolojik gemi 'Argos'un sembolik benzerinin inşa edilerek Haziran 2007'de yapılacak KEİ liderler zirvesi sırasında İstanbul'dan suya indirilerek Karadeniz'e açılmasını önerdi. Önergeye sadece Türk heyeti itiraz etti. Türk heyeti, "Argonotlar döneminde Karadeniz'in isminin 'Pontus Eukseinos' (Konuksever Deniz) olması ve Yunanlıların Karadeniz'de tarihsel Pontus iddiaları" nedeniyle Türkiye'yi zor durumda bırakabileceğini düşündüğü önerinin kararlar belgesine alınmasını engelledi. Türk heyetinin "Yolun ismi 'KEİ Çevre Yolu (Ring Road)' olarak kalsın" önerisine KEİ Dönem Başkanı ve ev sahibi Rusya da destek verdi. Argonotlar efsanesi, Argo gemisiyle Karadeniz'in Kolkhis ülkesinde (Doğu Karadeniz kıyıları) altın postu aramaya giden 50 mitolojik kahramanın, Tesalya'dan yola çıkıp Limni, Semadirek, Çanakkale Boğazı, Marmara, Mudanya, İstanbul Boğazı ve Kadıköy'den geçerek Karadeniz'e yaptıkları ve dönüşte Afrika'ya kadar uzanan destansal öyküsüdür.

Milliyet, Haber: Utku Çakırözer, 03.11.2006

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELERİNE YOLCULUK

 

Çok okuyan mı bilir, yoksa çok gezen mi? Elbette ikisi de öğrenmek için çok önemli. İkisi birden olursa daha da iyi. Şimdi, hep tarih kitaplarından okuduğunuz Kurtuluş Savaşı’nı, savaşların geçtiği coğrafyayı gezerek öğrenme fırsatınız var.

Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım tarihine denk getirilen turda Dumlupınar, Sakarya, İnönü ve Kocatepe gibi önemli savaş alanları geziliyor. Gezi sırasında dağıtılan haritalar sayesinde, bulunduğunuz alanda yıllar önce neler olmuş görebiliyorsunuz.

İlk Kurtuluş Savaşı temalı tur olan Kurtuluşun Coğrafyası: Sakarya - İnönü - Kocatepe - Dumlupınar’ın ikincisi 10 Kasım’da başlayıp, 12 Kasım’da son bulacak. İlki bu yılın mart ayında yapılan tur, gezginlere alternatif bir rota sunuyor. Savaş alanlarının Türk tarihi açısından önemini anlatmayı amaçlayan gezinin proje sahibi ve rehberi Serhan Güngör.

Başlarda, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen Anzaklar’a Çanakkale turları düzenleyen Güngör, kısa süre sonra bu turlara Türkler’in de ilgi gösterdiğini fark etti. İlginin büyüklüğü, ilk turun kontenjanının kısa bir sürede dolmasından da anlaşılabiliyor. Meraklıların büyük bölümü 40-70 yaş arasında.

Serhan Güngör, "Gidilen yerler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yerler, fakat çok ıssız ve unutulmuşlar. Bizim amacımız tarihimizin yattığı bu yerleri herkese gösterip ilgilerini çekmek. Ne kadar ilgi çekerse o kadar iyi korunur. Ayrıca geziye katılmak cumhuriyeti kuranlara iman tazelemek gibi bir şey" diyor.

Tek rota Sakarya, İnönü, Kocatepe ve Dumlupınar bölgesi değil. Sarıkamış, Suriye ve Filistin cephelerinin gezi projesi hazırlanma aşamasında. Kıbrıs’taki savaş alanlarına da gezi düzenlemeyi planlayan Güngör, tarihteki önemli savaş alanlarının hepsine tur düzenlemek istiyor. Amacı, bu savaşların nedenlerini ve önemlerini hatırlatmak. Böylece tarihin korunacağına inanıyor.



Tur programı İstanbul çıkışlı. Cuma gecesi Haydarpaşa Garı’ndan yola çıkılıyor. Ankara’ya yataklı trenle gidiliyor. Böylece sabahın ilk ışıklarıyla Ankara’ya ulaşıyorsunuz. Ulaşım için tren özellikle seçilmiş. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nda en çok kullanılan vasıta, trendi. Demiryolu kullanımı geziye ayrı bir hava katıyor. Askerlerin yürüdüğü, geri çekilen orduların geçtiği, durmadan devam eden cephane akışının sağlandığı ve kumanya aktarımının yapıldığı demiryollarından Ankara’ya ulaşılıyor.

Eskiden savaş karargahı olan Ankara Garı’ndaki Direksiyon Müzesi gezildikten sonra Anıtkabir’e geçiliyor. Türkiye’nin en iyi Kurtuluş Savaşı müzesi olarak görülen Anıtkabir’den sonra Sakarya cephesinin açıldığı yerde bulunan Alagöz Müzesi’ne gidiliyor. Sakarya cephesi açıldığında kullanılan, eski bir köy evi olan karargaha da uğranılıyor. Özgün haliyle iyi bir şekilde korunmuş bu küçük müzeyi, diğer mekanlarda olduğu gibi rehber Serhan Güngör eşliğinde geziyorsunuz. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından hazırlanmış özel savaş alanı haritaları sayesinde, dolaştığınız yerlerde daha önce neler yapılmış, askerler nereden yürümüş ve en büyük çarpışmalar nerelerde olmuş görebiliyorsunuz. Rehberinizin söyledikleriyle haritanızı karşılaştırdığınızda mekanları ve olayları daha iyi kavrayabiliyorsunuz.

Alagöz Müzesi’nden sonra, Sakarya Savaşı’nın dönüm noktası, Polatlı’nın batısındaki Duatepe’ye geçiliyor. Duatepe’nin önemi, Türk karşı taarruzunun burada başlatılmış olmasında yatıyor. Duatepe’den Afyon’a geçiliyor ve gece burada konaklanıyor.

Pazar sabahı, taarruzun en doğu bölümü olan Kocatepe’ye gidiliyor. Savaşın en vurucu noktası olduğu için gezideki en önemli yerlerin başında geliyor. Kocatepe’den sonra Afyon’un batısındaki Çiğiltepe, ardından Dumlupınar ziyaret ediliyor. Zaferin kesinleştiği yer olan Zafer Tepe’ye çıkılıyor. Buradaki anıtlar gezerken, savaş öykülerini dinliyorsunuz. Eğer zaman kalırsa, İnönü Savaşı’nın önemli noktalarından olan Metris Tepe’ye geçiliyor. Akşam saatlerinde İstanbul’a dönüş başlıyor.

Gezilere katılırken fotoğraf makinesi, rahat kıyafetler ve bol bol yürüyüş yapılacağı için yürüyüş ayakkabıları dışında almanız gereken özel bir ekipman yok. Kış aylarında savaş alanları daha da bir soğuk olduğundan kalın giyinmek gerekiyor. Serhan Güngör, Turgut Özakman’ın uzun süre en çok satanlar listesinde kalan kitabı Şu Çılgın Türkler’i de yanınıza almanızı tavsiye ediyor. Mart ayında yaptıkları ilk geziden az bir zaman önce çıkmış olan kitapla, gezi sırasında daha iyi verim alınabiliyormuş. Gezi sırasında, kitabın ilgili bölümlerinden parçalar okunuyor.
Hürriyet Cuma, Haber: Barış Akpolat, 03.11.2006

İNŞAAT ÇALIŞMASINDA ODA MEZAR BULUNDU

 

Muğla'nın Milas İlçesi'nde bir inşaatın temelinde Roma dönemine ait oda mezar bulundu.

İsmet Paşa Mahallesi Bademlik Caddesi'nde, Milas Müzesi görevlilerinin denetiminde yapılan temel hafriyatı çalışmaları esnasında bir oda mezar ortaya çıkarıldı.

İlk belirlemelere göre Roma dönemine ait olduğu tespit edilen oda mezarın içerisinde, gözyaşı şişeleri ile henüz ne olduğu belirlenemeyen antik kalıntılar ve bir insana ait olduğu tahmin edilen kemik parçaları bulundu.

Konuyla ilgili bir açıklama yapan Milas Müze Müdürü Erol Özen, şunları söyledi:

“Şu anda tespit çalışmalarımızı tamamladık. Bugün kurtarma kazısı çalışmalarına başlayacağız. Ancak, ilk tespitlerimize göre oda mezar Roma dönemine ait. Mezarın içerisinde çok fazla rutubet olduğu için kemikler tamamen çürümüş. Ayrıntılı açıklamayı kurtarma kazımız ve incelemelerimiz tamamlandıktan sonra yapacağız.”

Bu arada, oda mezarın bulunduğu alanda Milas Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından güvenlik önlemleri alındı. Milas Cumhuriyet Savcısı da inceleme yaptı.

Muğla Kent Haber, 02.11.2006

TARİHİ KONAK MÜZE OLACAK

 

Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, tarihi Göğüş Konağı'nı restore ederek, Gaziantep yemeklerinin yapıldığı ve tanıtıldığı ''Gaziantep Mutfağı Müzesi'ne dönüştüreceklerini söyledi.

 

 

Güzelbey, yaptığı açıklamada, Göğüş Konağı'nın 1917 yılında yapıldığını ve o dönemde Kethüaczzade Göğüş Efendi Konağı olarak adlandırıldığını belirtti. Konağın röleve ve restorasyon projelerinin Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlandığını ve Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun projeleri geçen yıl onayladığını ifade eden Başkan Güzelbey, şöyle konuştu: ''Göğüş Konağı'nın restorasyon ihalesi yapıldı. Çalışmanın 18 aylık süre içinde tamamlanması hedefleniyor. İhale 275 bin YTL bedelle gerçekleştirildi. Restorasyon çalışmasının tamamlanmasının ardından konağı Gaziantep yemeklerinin yapıldığı ve tanıtıldığı Gaziantep Mutfağı Müzesi'ne dönüştüreceğiz.''


Güzelbey, Gaziantep'in kültürel kimliğini ön plana çıkarmak için kentteki tarihi yapıları restore ettiklerini ve Gaziantep Kalesi'ni merkez alan bölgedeki restorasyon çalışmalarının sürdüğünü belirtti. Gaziantep Kalesi'ndeki devam eden restorasyon çalışmaları için 2 milyon YTL'lik ek kaynak bulduklarını bildiren Güzelbey, şöyle devam etti:



 


''Biz Gaziantep Kalesi'ni merkez aldık. Kalenin çevresindeki tarihi yapıları, parkları, kaldırımları ve evlerin cephelerini aslına uygun bir şekilde düzenliyoruz. Kale çevresindeki Millet Hanı'nın restorasyonu bitti. Bölgedeki et halini mısır çarşısına ya da bir kapalı çarşıya dönüştürmeyi düşünüyoruz. Çalışmalarımızı tamamladıktan sonra insanlar Gaziantep'e geldiklerinde kale çevresindeki geniş bir alanda tarihi bir yolculuğa çıkacak.''


Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Güzelbey, 1909 yılında yapılan Bayaz Han'ın, ''Kent Kültürü Müzesi'' olarak hizmet vermesini planladıklarını belirtti. Gaziantep'teki hayırseverleri ve kurumları tarihi mekanları ve binaları restore ettirmeye teşvik ettiklerini bildiren Güzelbey, Gaziantep'in tarihi ve kültürel kimliğini ortaya çıkaracak çalışmaların Gaziantep için büyük önem taşıdığına inandıklarını sözlerine ekledi.

Olay Medya, 02.11.2006

TAŞHAN VE HAMAMDA RESTORASYON

 

Malatya'nın Hekimhan İlçesi'ndeki tarihi Taşhan ve Köprülü Mehmet Paşa Hamamı'nın restore edileceği bildirildi.

Vakıflar Malatya Bölge Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, Hekimhan İlçesi'nde, Selçuklu döneminde yaptırılan tarihi Taşhan ile Osmanlı döneminde yapılan Köprülü Mehmet Paşa Hamamı'nın restore edileceği kaydedildi.

Taşhan ve Köprülü Mehmet Paşa Hamamı'nın onarım ve çevre düzenleme işinin Vakıflar Malatya Bölge Müdürlüğü tarafından 20 Kasım 2006 tarihinde ihale edileceği belirtildi.

Malatya Haber, 02.11.2006

MÜZE ÇALIŞANI FAZLA MESAİ ÜCRETİ İSTİYOR

 

Mevlana Müzesi’nin yaz döneminde saat 19.00 ve kış döneminde saat 18.00’e kadar açık olması müze çalışanlarının fazla mesai yapması ile gerçekleşiyor. Mevlana Müzesi saat 19.00’a kadar açık kalmasına rağmen, çalışanlara fazla mesai ücreti ödenmiyor. Türkiye’de bütün müzeler saat 17.00’de kapanıyor.

İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdüssettar Yarar, İl Genel Meclisi toplantısında bir üyenin ‘Akşam saatlerinde şehir dışından misafirlerimiz geliyor. Ancak Mevlana Müzesi’nin saat 18.30’da açık olmadığını görüyoruz. Misafirlerimize müzeyi gezdiremiyoruz” ifadelerine yanıt verdi. Türkiye’deki bütün müzelerin saat 17.00’de kapandığını buna karşın Mevlana Müzesi’nin Mayıs-Eylül dönemlerinde saat 19.00’a kış döneminde ise saat 18.00’e kadar açık olduğunu dile getiren Abdüssettar Yarar, bu durum için Mevlana Müzesi çalışanının fedakarlık yaptığını söyledi.

 

Mevlana Müzesi’nin saat 17.00’den sonra açık kalması için çalışanları ricada bulunduklarını belirten Yarar şöyle konuştu: “Bu konuda bakanlıkla görüştük. Bakanlık Türkiye’deki bütün müzelerin 17.00’de kapandığını söyledi. Mevlana Müzesi de bir dergah değil, cami değil. Orada çalışanlarda devlet memuru. Çalışanlara ‘turist geldi, hadi biraz daha duralım’ şeklinde ricalarımız oluyor. Bu kolay değil. Memurlar mesai dışında çalıştıkları için fazla mesai ücreti istiyorlar. Bakanlık ise bu konuda Türkiye’deki diğer müzeleri örnek gösteriyor.” Buna rağmen müzenin bugünlerde 18.00’e ve yazın 19.00’a kadar açık olduğunu belirterek, bu konuda elerlinden geleni yaptıklarını vurguladı.
Konya Hakimiyet, Haber: Erkant Uysal, 02.11.2006

ADANA'DA 6 KASIM MÜZE VE ÖREN YERLERİNDE HALK GÜNÜ

 

Adana İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü 6 Kasım Pazartesi günü müze ve ören yerlerinde halk günü düzenleyecek. İl Kültür ve Turizm Müdürü Nuh Yıldız, yaptığı açıklamada, Türkiye genelinde olduğu gibi Adana'da da ayda bir gün müze ve ören yerlerinde halk günleri düzenleneceğini belirterek, "Ayda bir gün vatandaşlarımız ücretsiz müze ve ören yerlerimizi gezebilecekler" dedi. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bünyesinde Adana genelinde Arkeoloji, Etnografya, Misis ve Atatürk Müzeleri ile Misis (MOPSUESTİA), Yumurtalık Ayaş (AEGAE), Anavarza, Karataş Magarsus, Tufanbeyli Şar (KOMANA), Ceyhan Sirkeli Muvattali Kabartması ve Aladağ Akören'de ören yerlerinin bulunduğunu belirten Yıldız, "6 Kasım 2006 Pazartesi günü sabah 08.00 ile 17.00 saatleri arasında halkımızı müze ve ören yerlerimize bekliyoruz" diye konuştu.

Turizm Gazetesi, 02.11.2006

KARUN HAZİNESİ DAVASINDA 2. DURUŞMA YAPILDI

 

Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen Karun Hazinesi'nin en değerli parçalarından olan Kanatlı Denizatı Broşu'nun orijinalinin yerine sahtesinin konulmasıyla ilgili davanın ikinci duruşması, Uşak Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

 

Mahkeme, dava konusuyla ilgili delillerin toparlanması amacıyla davayı 27 Aralık 2006 tarihine ertelerken, sanıkların tutukluluk hallerinin devam etmesine karar verdi.

Turizm Gazetesi, 02.11.2006

İŞTE KUDÜS'TE HUZURU SAĞLAYAN İKİ BÖLÜK OSMANLI ASKERİ

 

Bir türlü huzura kavuşamayan Kudüs, bir zamanlar Osmanlı'nın sadece iki bölük askeriyle korunmuş.

 

Hazırlanan 'II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Coğrafyası' albümü, bugün dünyanın en karışık bölgelerinden olan Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın bir asır önce huzur içinde olduğunu gözler önüne seriyor. Filistin Başbakanı'nın, "Hiçbir Filistinli Abdülhamid'i unutamaz." sözü ile İsrail Başbakanı'nın, "Osmanlı'nın 200 askerle sağladığı huzuru biz süper ordularla gerçekleştiremiyoruz." itirafı albümdeki fotoğraflarla daha çok anlam kazanıyor.

 

 

II. Abdülhamid döneminde hazırlanan Yıldız Albümleri, dünyanın en eski ve en büyük fotoğraf koleksiyonlarından biri. İstanbul ve Anadolu'nun her köşesini tek tek fotoğraflatan Sultan Abdülhamid, imparatorluk topraklarının yanı sıra Japonya, Çin, Rusya, Ortadoğu, Avrupa ve Amerika'nın önemli şehirlerinin de tek tek görüntülenmesini sağlamış. Yıllardır arşivlerde bekleyen bu fotoğraflar ilk kez gün yüzüne çıktı.

 

"II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Coğrafyası" albüm kitabı, Yitik Hazine Yayınları tarafından Bank Asya'nın sponsorluğunda hazırlandı.

 

Albüm kitaptaki her bir fotoğraf, bugün sınırlarımız dışında kalan ve büyüklüğü yaklaşık dokuz Türkiye'ye eşit olan bu toprakların geçen yüzyıldaki durumunu gösteren tarihi birer belge niteliğinde. II. Abdülhamid'in çektirdiği fotoğraflar, o coğrafyadan arta kalan son parçaları içeriyor. Saraybosna'dan Etiyopya'ya, Batum'dan Kahire'ye bu coğrafya Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekilişinden çok değil, 25-30 yıl öncesine ait. Osmanlı coğrafyası fotoğrafları incelendiğinde Saraybosna'nın, Varna'nın, Selanik'in, İşkodra'nın, Vidin'in, Şam'ın, Bağdat'ın, Kahire'nin, Kudüs'ün, Mekke'nin ne kadar birbirine benzediği ve bir bütünün parçaları olduğu fark ediliyor. Osmanlı'nın son dönemini bütün doğallığıyla yansıtan fotoğraflar, bugün kaynayan toprakların Osmanlı dönemindeki sükûnetini de gösteriyor. Fotoğraf karelerinde günümüzde dünyanın arzuladığı hoşgörü hakim. İnsanlar çarşı pazarda huzur içinde alışverişlerini yaparken, farklı dinlerin mensupları ibadetlerini serbestçe yerine getiriyor. Kudüs'te Hıristiyanların düzenlediği Noel yürüyüşünü yol kenarına dizilen, damlara çıkan Müslümanlar ilgi ile izliyor; Ezher Camii'nin minaresinde müezzinler çifte ezan, avlusunda talebeler ders okuyor; Sofya Büyük Kilisesi'nin önünde görevli papazlar objektife bakıyor; Halep yakınlarında Bağdat Demiryolu inşaatı hızıyla sürüyor.

 

"II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Coğrafyası" albümü, II. Abdülhamid'in 'Her resim bir fikirdir.' sözünü hatırlatıyor. Abdülhamid, rapor ve yazılı bilgilerden ziyade fotoğrafı tercih etmiş. Osmanlı topraklarında ne olup bittiğini fotoğraflardan anlamaya çalışmış. Ülkesinin dört bir köşesini fotoğraflatırken devlet memurlarını, hatta 25. cülûs yılı münasebetiyle affedeceği şahısları belirlemek için hapishanelerdeki katilleri bile objektif karşısına geçirmiş. 911 adet albümdeki 36 bine yakın fotoğraftan oluşan Yıldız Albümleri, bu şekilde ortaya çıkmış. Yitik Hazine Yayınları, daha önce Yıldız Albümleri'ndeki Mekke ve Medine fotoğraflarını kitaplaştırmıştı. Osmanlı Coğrafyası kitap-albümünü hazırlayan Mehmet Bahadır Dördüncü, sırada Anadolu fotoğraflarının olduğunu söylüyor.

 

Fotoğraf Altı: II. Abdülhamid'in çektirdiği fotoğraflardan oluşan 'Osmanlı Coğrafyası' albüm kitabında yer alan bir kare: Kudüs'te Hıristiyanların Noel kutlamasını Müslümanlar seyrediyor.

Zaman, Haber: Jülide Karahan, 02.11.2006

İLBER ORTAYLI'YA İTALYA'DAN NİŞAN

 

İlber Ortaylı'ya, iki ülke ilişkilerine katkılarından dolayı verilen "Dayanışma Şövalyesi Nişanı" İtalya'nın Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili tarafından sunuldu.

 

Ankara'da düzenlenen törene, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış da katıldı.

 

 

Trt/Haber, 02.11.2006

 

DENİZLİ'DE TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI

 

Denizli'de düzenlenen operasyonda, Roma dönemine ait 42 parça tarihi eser ele geçirildi.

 

Jandarma ekibi, elindeki tarihi eserlere müşteri aradığı belirlenen A.Ö. (53) ile temas kurdu. A.Ö, buluşma noktası olan merkeze bağlı Gümüşler beldesindeki bir kahvehaneye geldiğinde, jandarma ekibi tarafından yakalandı. A.Ö'nün üzerinde yapılan aramada, Roma dönemine ait 34 adet bronz sikke, 7 adet ok ucu, 1 küpe ile çeşitli tarihi eserlerle ilgili video görüntüsü ve fotoğrafın yer aldığı 5t CD, 10 tarihi eser fotoğrafı ve 3 detektör kullanım kılavuzu bulundu.

Haber Ekspres, Fotoğraf: Trt/Haber, 02.11.2006

HARRAN EYLEM PLANI İÇİN DÜĞMEYE BASILIYOR: KÜMBET EVLER KORUNACAK

 

Geçmişi 10 bin yıl öncesine dayanan Şanlıurfa'nın Harran İlçesi'nin, tarihi dokusunun korunabilmesi için Harran Belediyesi, Şanlıurfa Valiliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı 'Harran Eylem Planı' oluşturdu.

 


Harran Belediye Başkanı İbrahim Özyavuz, plana göre, Harran Kalesi çevresindeki kümbet evler arasındaki kaçak yapılaşmanın önüne geçmeyi, bu alanda restorasyon çalışması yaparak, tarihi dokuyu yeniden canlandırmayı hedeflediklerini söyledi. Özyavuz, bu kapsamda Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nın (TOKİ), 'Tarım Köy Projesi' kapsamında ilçeye 200 konut yaptıracağını belirterek, "Harran'da şu anda sit alanı içerisinde 190'ın üzerinde kaçak yapı bulunuyor. Bunların sahipleriyle görüşüldü. Yeni yerleşim birimine taşınmaları karşılığında kendilerine kamulaştırma bedeli ödenecek. TOKİ tarafından yaptırılacak oturma alanı ve bahçesiyle birlikte 400 metrekarelik alana inşa edilecek evler 47 bin YTL'den satılacak" dedi. Özyavuz, projenin 15 ayda tamamlanmasının öngörüldüğünü ve evlerin gecekondu sahiplerine aylık 250-300 YTL'lik taksitlerle satılacağını söyledi.


Şanlıurfa Kültür ve Turizm Müdürü Selami Yıldız, "Tarım Köy Projesi'nin tamamlanmasının ardından kümbet evlerin restorasyonuna başlanacak. Kümbet evleri butik otel olarak turistlerin hizmetine sunacağız" dedi.

Radikal, Foto: Mehmet Güldaş/AA, 02.11.2006

SÜMEROLOG ÇIĞ BERAAT ETTİ

 

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve aşağılamak suçlarından yargılanan 93 yaşındaki Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ile yayıncı İsmet Öğütücü beraat etti.

"Vatandaşlık Tepkilerim" adlı kitabında ve 1999’da yazdığı "Kızlarımızın Başlarını Örtmelerindeki Gerçekler" adlı yazısında, "Sümerler döneminde fahişeler başlarını örtüyordu" diye yazdığı için hakkında dava açılan Muazzez İlmiye Çığ, Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün ilk kez hákim karşısına çıktı. Çığ, duruşmada "Halkı ayırma gibi fikrim asla olamaz. Ben Atatürk devri insanıyım. Suçlamayı kabul etmiyorum" dedi. Savcı Mehmet Akıllı da suçun unsurlarının oluşmadığına dikkat çekerek, sanıkların beraatlerine karar verilmesini talep etti. Hákim İrfan Adil Uncu, suç unsurlarının mevcut olmadığı gerekçesiyle Muazzez İlmiye Çığ ile İsmet Öğütücü’nün beraatlerine karar verdi. Beraat kararı üzerine duruşma salonu ve koridorunda alkış tufanı koptu.

Sümerolog Çığ, duruşma çıkışında kendisine destek vermek amacıyla adliyeye gelenlerin alkışlarıyla karşılandı. Çığ, yakınlarının yardımıyla polisin oluşturduğu barikatın önüne kadar getirildi. Burada kendisine destek verenlere teşekkür eden Çığ, "Sizler arkamızdasınız. Bu memleket asla batmaz. Bu memleket daha ileriye gider. Hepinizi çok seviyorum" dedi.

Hürriyet, Haber: Özden Atik, 02.11.2006

TARİHİ KÖPRÜ TARTIŞMA KONUSU OLDU

 

Bolu'nun Köprücüler Köyü'nde 2 bin yıl önce Romalılar döneminde yapılan köprü, Anıtlar Yüksek Kurulu ile köy sakinlerini karşı karşıya getirdi. 

Anıtlar Yüksek Kurulu'nun yaptığı incelemeler sonucunda köprünün tarihi eser olduğu ve kullanıma kapatılması gerektiği kararı çıktı. Alınan bu karar sonrası, 12 köyün hem birbiriyle, hem de merkezle bağlantısını sağlayan tarihi köprüye "Anıtlar Yüksek Kurulu'nun kararıyla köprü trafiğe kapalıdır" yazılı levha konuldu. Romalılar döneminde yapılan ve "Devetabanı" adı verilen köprüden her gün yüzlerce araç geçtiğini söyleyen vatandaşlar, başka yolları olmadığı için köprüyü kullanmaya devam ettiklerini belirtti. 


Vatandaşlar, "Köprünün kullanıma kapalı olduğunu biliyoruz. Ancak başka geçecek yerimiz yok. Bu köprü 12 köyü birbirine bağlıyor. Yetkililer bize yardım etsinler" dedi. 

Köprücüler Köyü Muhtarı İsmail Çıracıoğlu ise, köprünün durumunu bildiklerini, yetkililerin bu duruma el koymasını istediklerini söyledi. Çıracıoğlu, "Köprü 2 bin yıl önce Romalılar tarafından yapılmış. Bu köprüden develer geçiyormuş. Anıtlar Yüksek Kurulu yetkililerinin yaptıkları incelemede köprünün tarihi olduğu ve kullanılamayacağını söylediler. Ancak bu köprü şehir merkezi ile 12 köyü birbirine bağlıyor. Ne yapacağımızı bilmiyoruz" diye konuştu. 

Anıtlar Yüksek Kurulu üyelerinin köprü çevresinde çalışmaları sürerken, araçlar da yasak olmasına rağmen köprünün üzerinden geçmeye devam ediyor.

Bolu Kent Haber, 02.11.2006

VALİDEN ANTİK KENTE İNCELEME

 

Gümüşhane Valisi Enver Salihoğlu, Dumanlı Köyü'ndeki Santa Antik Kenti'nin bir dünya mirası olduğunu belirterek, turizme kazandırılacağını söyledi. 

Santa Antik Kenti'ni gezen Vali Salihoğlu, Kültür ve Turizm Müdürü Hüseyin Ateş ile Köy Muhtarı Muhammet Polat'tan bilgi aldı. Vali Salihoğlu, burada yaptığı açıklamada, "Santa 3. derecede bir SİT alanı. 350 civarında tarihi bina, 9 adet kilise ve çok sayıda çeşme var. 100 yıldan fazla geçmişe sahip olan bu tarihi eserlerden bir kısmı gayet güzel ayakta duruyor. Çeşmeler çok sağlam. Demek ki, burada iyi bir medeniyet yaşamış. Daha sonra nüfus mübadelesiyle birlikte oradaki yurttaşlarımız buraya gelmiş. Bu medeniyetlerin karşılıklı korunması gerekiyor. Onlar da bizim eserlerimiz korusunlar, bizler de onların eserlerini koruyalım. 


Artık, dünya mirası burası. Türk milleti burasını dünya mirası olarak kabul etmeseydi, SİT alanı olarak ilan etmezdi. Maalesef, yeni binalar yapmışız. Ama burayı korumak lazım. Burada 350 bina ayakta olduğuna göre, ayakta kalmayanları da hesap edersek 500-600 hanelik bir bölge karşımıza çıkıyor. Önemli bir yer" dedi. 

 




Vali Salihoğlu, Santa Antik Kenti için yapılacak yol için ise, "Buraya kestirmeden bir yol yapacağız. Önümüzdeki sene programa alacağız. Teklifini hemen yapacağız. 3. derecede SİT alanı ve ormanlık bir alan olması nedeniyle bazı kuruluşların da uygun görüşünün alınması gerekiyor. Onları da kış münasebetiyle tamamlayıp buraya Taşköprü Yaylası'ndan yol yapacağız. 5-6 kilometrelik bir yolun 2.5 kilometresi yapılmış. 3 kilometrelik bir yol daha yapılacak. Böylece gerek Gümüşhane üzerinden gerekse Trabzon üzerinden gelenler bu harabelere güzel bir şekilde ulaşacak" diye konuştu. 

Vali Salihoğlu, Gümüşhane sınırları içindeki tarihi kentin Trabzon'a ait olarak bilindiğini ve bunun nedenini de bütün okların Karadeniz Sahil Yolu'ndan "Santa Harabeleri" şeklinde görüldüğünü ifade etti. Gümüşhane ile Trabzon arasındaki ilişkilere de değinen Vali Salihoğlu, "Gümüşhane ile Trabzon arasında daha önce oluşturulmuş Turizm Birliği var. Henüz aktif bir halde değil. Trabzon valimizle görüşüp bu birliği aktif bir hale getirerek, bu ortak değerleri hem koruyacağız, hem de turizme kazandıracağız. Çakırgöl, Taşköprü gibi önemli yaylalarımız Trabzonlular tarafından kullanılıyor. Dolayısıyla her iki il birbiriyle hem akraba hem de yayla ilişkileri bakımından birbirine bağlanmışlar. Bundan herhangi bir ayrım söz konusu da değil. 

Önemli olan bu güzelliklerin, bu değerlerin hem korunması hem de kullanılmasıdır. Buradaki kiliselerin de elbette korunması lazım. Nasıl ki bizler ibadethanelerimize saygı gösterilmesini istiyorsak, başka dinlere ait ibadethanelerin de korunmasına saygı göstermemiz lazım. Asıl olan geçiş döneminde yapılanma şartlarına mutlaka uymamız gerekir. Biz bunu sıkı takip edeceğiz. İster SİT alanı olsun ister olmasın yapılanma şartlarına mutlak uymamız lazım" şeklinde konuştu.


Santa Harabeleri, inanç turizmi açısından Trabzon'a bağlı Maçka İlçesi'ndeki Sumela Manastırı'ndan sonra, Hıristiyanlar için Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki önemli turizm merkezi olmaya aday olarak gösteriliyor. Harabeler, Gümüşhane merkez ilçeye 100 kilometre uzaklıktaki Dumanlı Köyü'nde bulunuyor.

Gümüşhane Kent Haber, 02.11.2006

ÜSKÜDAR SEMPOZYUMU DÖRT YAŞINDA

 

Üsküdar Belediyesi’nin bu yıl dördüncüsünü düzenlediği Üsküdar Sempozyumu 3-5 Kasım 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.

Yoğun tebliğ başvurusunun ardından 130 bilim adamının katılımıyla yapılacak olan sempozyumda, Üsküdar ve çevresinde ulaşım, ilçenin tarihi dokusu, simgeleri, sanat ve edebiyatta Üsküdar’ın ele alınış biçimi, Üsküdar’da İranlılar ve Ermeniler, 19. yüzyılda semtte halk inanışları gibi konular konuşulacak. Prof. Dr. İdris Bostan, Yard. Doç. Dr. Mehmet İpşirli, Prof. Dr. Nuran Yıldırım, Prof. Dr. Korkut Tuna ve Prof. Dr. Cevdet Küçük’ün de katılımcılar arasında yer aldığı sempozyum 26 oturumdan oluşuyor.

Bugün, 01.11.2006

MEĞER ONLAR İLK MODERN İNSANIN KEMİKLERİYMİŞ

1952 yılında Romanya'daki Pestera Muierii (Yaşlı Kadın) mağarasında bulunan altı tane insan kemiği fosili, ancak şimdi tanımlanabildi. Washington Üniversitesi'nden Prof. Erik Trinkaus ve ekibi fosillerden radyoaktif karbon izotopu tarihlerini elde etti ve anatomik formlarını inceledi. Sonuçlar, fosillerin 30 bin yıllık olduğunu ve modern insan (Homo sapiens) özellikleri taşıdığını gösterdi. Fakat Trinkaus ve arkadaşları, kemiklerin aynı zamanda Homo sapienslerin evrimsel kuzeni olan neandertallerin (Homo neanderthalensis) özelliklerini de taşıdığını ileri sürüyor. Bu bulgular, modern insan soyunda neandertallerin yerini de sorguluyor. Avrupa fosil kaydına göre neandertaller 400 bin yıl önce ortaya çıkmış. İlk modern insanlarınsa Avrupa'ya 40 bin yıl önce gelip 10 bin yıl içinde neandertallerin yok olduğu sanılıyor. Pek çok uzman neandertallerin iklim değişikliği ve modern insanla rekabet yüzünden yok olduğunu düşünse de, kimileri onların yeni gelenlerle çiftleşerek modern insan gen havuzuna katkıda bulunduğuna inanıyor. Prof. Trinkaus, kemiklerin neandertal özelliği taşıyan yapısına (geniş kafa arkası, kafatası arkasında yumru ve daha aşağıda olan çene ve omuz kürekkemiği) dikkat çekiyor ve "Bulgular erken modern Avrupalıların mozaik yapısını gösteriyor. Modern insanın neandertalin yerini alması inanılabilecek bir sav değil artık" diyor. Londra'daki Royal Holloway'den Prof. Clive Gamble ise keşfin Avrupa'daki erken modern insanla ilgili değerli bilgiler sunduğunu, ancak neandertallerin modern insanla çiftleştiği konusunda şüpheleri olduğunu söylüyor.

Radikal, 01.11.2006

'TÜRKİYE BÜYÜLEYİCİ ANCAK SANSÜR VAR'

 

İstanbul Modern Sanat Müzesi'nin müdürlüğünü devralacak olan David Elliot, görevine başlamadan önce Japonya'nın başkenti Tokyo'da Fransız haber ajansı AFP'ye Türkiye, İstanbul ve görev yapacağı müzeyle ilgili açıklamalarda bulundu.


Japonya'nın başkenti Tokyo'da müdürlüğünü yaptığı Mori Sanat Müzesi'nden ayrılarak İstanbul'a gelen Elliot, İstanbul Modern'in yeri ve konumunun "coğrafi, jeopolitik, sanatsal bakımdan büyüleyici" olduğunu belirtti.

 



Elliot, "Yalnızca Türkiye değil, Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Batı Asya'dan Ortadoğu'ya ve hatta Kuzey Afrika'ya kadar tüm bölge birçok açıdan değişim içinde, sanatçıları da bu durumu yansıtıyor" dedi. İstanbul Modern'i "biraz disiplin isteyen yeni doğmuş bir bebeğe" benzeten Elliot, "Ben hep yeni yerler yaratmak ya da ölü mekanları diriltmekle uğraştım" diye konuştu.

Türkiye'de, Japonya'dakine oranla daha muhafazakar bir sanat ortamıyla karşılaşmayı beklediğini belirten Elliot, "Türkiye'de özellikle edebiyat alanında önemli ölçüde sansür var. Tabii bir de Japonya'da da olduğu gibi siyasette güçlü bir milliyetçilik eğilimi var" diye konuştu.


AFP'nin "Kalabalıkları modern sanat sergilerine çekerek Tokyo'yu sarstı" diye tanıttığı Elliot, Japon sanatseverlerin "açık görüşlü" olduğunu, Japonya'da dünyanın en "çarpıcı ve hatta sapkın" sanat eserlerinin yaratıldığını, Türkiye'de ise daha "hassas" bir ortam bulunduğunu tahmin ettiğini söyledi. Elliot yine de İstanbul'da da "seyirciyi zorlayan" işlere imza atmayı planladığını belirtti.

Milliyet, 01.11.2006

DA VİNCİ'NİN ANNESİ ORTADOĞULU BİR KÖLE

 

Dünyaca ünlü ressam, mühendis, matematikçi ve filozof Leonardo Da Vinci'nin annesinin Ortadoğulu bir köle olduğu iddia edildi. İtalyan araştırmacılar 1519'da ölen Da Vinci'nin resimlerinden birinin üzerinde bulunan parmak izini inceledi.

 

Antropologların vardığı sonuç şuydu: Da Vinci'nin annesi yerel halktan biri değil, Ortadoğulu bir köleydi. Babası ise esnaf Ser Piero Da Vinci. Uzman Alessandro Vezzosi, "16'ncı yüzyılda Ortadoğu'dan köle getirmek çok popülerdi. Bulgular Da Vinci'nin annesinin Ortadoğulu olabileceğini gösteriyor" diyor.

Sabah, 31.10.2006

KAÇAK KAZI YAPAN 6 KİŞİYE GÖZALTI

 

Edinilen bilgiye göre, Batman Jandarma Komutanlığı'na bağlı ekipler, il merkezine bağlı Karayüm Köyü Ziyaret mevkiinde kaçak kazı yapıldığına dair ihbar üzerine harekete geçti. Bölgede yapılan kontrolde, ismi belirlenemeyen bir kişiyle M.D., K.S., A.Y., A.D., A.A., 8 adet muhtelif kazı malzemeleri ve 72 AP 982 plakalı pikapla yakalandı. Gözaltına alınan şahıslar, adli mercilere sevk edildi.

   

Batman Gazetesi, 31.20.3006

BODRUM KALESİ'NE ZİYARETÇİ AKINI

 

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi, Ramazan Bayramı'nda ziyaretçi akınına uğradı. Bayramda müzeyi 5 bin kişi ziyaret etti. Bodrum'un en çok ziyaret edilen tarihi mekanı Sualtı Arkeoloji Müzesi'ni bu yıl 83 bin 210 yerli, 89 bin 245 yabancı turist gezdi ve 1 milyon 64 bin 514 YTL bıraktı.

Yunanistan'ın Rodos, İstanköy ve Kilimli Adaları'ndan gelen Yunanlı ve yabancı turistler de müzeye büyük ilgi gösterdi. Cam Batığı, İngiliz Kulesi, Komutan Kulesi, Karyalı Prenses, Uluburun Batığı ve hazine odası, Lüle Taşı Odası, sikke ve mücevherlerin sergilendiği salon, Yılanlı Kule, Şapel Kulesi ve zindanların açık olduğu Bodrum Müzesi'nde zaman yolculuğuna çıkan ziyaretçilerin, en çok zindanlar ve Uluburun Batığı'na ilgi gösterdiği görüldü.


Bodrum Müzesi'ni bayram tatilinde 5 bin kişi ziyaret etti. Kaleyle ilgili yeni projelerin olduğunu belirten Bodrum Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız şöyle dedi:
“Bodrum Kalesi dünyanın sayılı sualtı arkeoloji müzelerinden biri. Biz elimizdeki bu değeri en iyi şekilde korumaya çalışıyoruz, turizm açısından daha da geliştirerek yerli ve yabancı ziyaretçilerin beğenisine sunuyoruz. Gelecekte hayata geçirmeyi düşündüğümüz projeler içinde zindanların yarım bırakılan kazısının yapılması ve Yılanlı Kule'nin üst katına Karya ve Miken salonlarını açmak da yer alıyor.”
Hürriyet, Haber: Arzu Şaşmaz, 31.10.2006

14 KENT 'MARKA TURİZM' PROJESİ İLE CANLANACAK

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, 14 ilin turizm gelirlerini artırmak için yeni proje başlattı. 14 kent markalaştırılarak öne çıkarılacak. Amasya’nın başı çektiği kentler Bursa, Edirne, Gaziantep, Hatay, Konya, Kütahya, Manisa, Nevşehir, Kars, Mardin, Sivas, Şanlıurfa ve Trabzon. Şehir turizminin canlandırılması için de Paris, Londra, Montreal ve Prag örnek alınacak.

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, kültür turizmini canlandırmak amacıyla marka kent projesi hazırlatıyor. Projeyle birlikte 14 kent markalaştırılarak ön plana çıkartılacak. Amasya’nın başı çektiği kentler sırasıyla Bursa, Edirne, Gaziantep, Hatay, Konya, Kütahya, Manisa, Nevşehir, Kars, Mardin, Sivas, Şanlıurfa ve Trabzon. Bakanlık, şehir turizmini canlandırmak amacıyla da ayrıca çalışmalar başlattı. Bu doğrultuda şehir turizmi yapılan Paris, Londra, Montreal ve Prag şehirleri örnek alınacak. Proje için belirlenen şehirler ise İstanbul başta olmak üzere Ankara, İzmir ve Antalya olacak. Bakanlık yetkilileri, 14 şehrin seçilmesinde şehirlerin zengin tarihi ve kültürel değerlere sahip olmaları, kültürel gelişim bölgeleri içerisinde bulunmaları, diğer turizm türlerinden bir kısmını da bünyelerinde barındırmaları kıstaslarının yer aldığını belirttiler. Bu şehirlerin tarihi ve kültürel kimliğinin ön plana çıkartılması amacıyla yapılacaklar Türkiye Turizm Stratejisi 2023 Raporu’na da yansıdı.
 

Uygulamalar özetle şöyle:

  • Her yıl bakanlık tarafından belirtilen öncelikli şehirlerden biri "kültür turizmi kenti" olarak ilan edilecek.

  • Tarihi, kültürel ve mimari özelliği olan yapıların ve ören yerlerinin restorasyonu yapılacak.

  • Anıt, kale, su kemeri, sur, han, kervansaray gibi tarihi yapıların ışıklandırma ve çevre düzenlemeleri yapılacak.

  • Tarihi çekim noktalarının çevresinde turistik yeme-içme tesisleri yapılacak.

  • Kültür turizmi kapsamında festivaller ve fuarlar düzenlenecek.

  • Yöresel etkinlikler uluslararası standartlara uygun biçimde geliştirilecek.

  • Kültürel ve sanatsal gösterilerin sergileneceği anfi tiyatrolar yapılması sağlanacak.

  • Yerel halk soyut ve somut kültürel mirasın değeri ve korunması konusunda bilinçlendirilecek.

  • Yerel idare ve ilgili kuruluşlar ile işbirliği yapılarak altyapı ve üstyapı eksiklikleri tamamlanacak.

  • Şehre yön levhaları ve bilgilendirme tabelaları konulacak.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Turizm Stratejisi 2023 taslak raporunda Aydın ve Muğla kıyı kesimleri ile Antalya’nın batı ve doğusunda güneş, kum ve deniz turizminin doygunluk noktasına ulaştığını belirterek yeni uygulamalar yapacaklarına değinildi. Bu doğrultuda bu alanlarda, turistleri otelden çıkararak ikincil harcamaları artıracak, mevcut tesislerin 12 ay çalışmasını sağlayacak, turizm bölgesi açısından kıyı turizmi yanı sıra marka oluşumunu sağlayacak etkinlikler özendirilecek. Şu uygulamaların yapılması planlanıyor:

  • Mevcut işletmelere sağlık ve zindelik birimleri (thalaso terapi, v.b.) entegre edilecek.

  • Spor ve rekreasyon alanları düzenlenecek.

  • Eğlence merkezi ve temalı parklar oluşturulacak.

  • Orman içi gezi ve dinlenme yerleri düzenlenecek.

  • Fonksiyon ve mimari açıdan nitelikli alışveriş merkezleri yapılacak.

  • Kıyı turizminin gerisinde kalan alanlarda sokak ışıklandırılması, bordür, kaldırım, nitelikli çevre düzenlemesi yapılacak.

Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 31.10.2006

ANTİK YAZMALARIN SATIŞINDAKİ SAVAŞ

 

Bir Cenevre Müzesi'nin iki antik yazmayı milyonlarca dolar bedelle satışa çıkartmayı düşünmesine tepkiler büyüyor. Bodmer Vakfı’na ait, 2. yüzyıla tarihlenen 50 yazmalık papirüs koleksiyonu, bilinen yegane örnek. Bilim adamları, bu koleksiyondan iki parçanın satılmasına koleksiyonun bütünlüğünü bozacağını söyleyerek karşı çıkıyorlar. Cologne şehrinin hemen dışında bulunan ve üç yıl önce açılan Bodmer Müzesi’nin yetkilileri ise müzenin geleceğinin garanti altına alınması gerektiğini söylemekteler. Öte yandan, İsviçre’den ve başka ülkelerden 20 akademik yetkili ise, Aziz John ve Aziz Luke ilahilerini içeren bu iki yazmanın satışının durdurulmasını istiyorlar. Cenevre Üniversitesi Antik Yunan uzmanı Prof. Paul Schubert bu koleksiyonun sadece İncil kodekslerini değil, diğer bazı Hristiyanlık yazılarını ve Yunanlı oyun yazarı Menander’in üç eserini de içerdiğini belirterek bunun dünyada bilinen en kapsamlı ve zengin örnek olduğunu söylüyor. Schubert “Bodmer Koleksiyonu’nun en önemli parçası 2. den 4. yüzyıla kadar uzanan ve birbirleri ile bağlantıları bulunan bu antik kitaplar koleksiyonudur.Bunlardan birisinin satılmasının, British Museum’un Parthenon frizlerinden birisini satışa çıkartmasından farkı yoktur.” diyor. Yazmaların muhtemel alıcıları arasında ABD den Yale Üniversitesi’nin de bulunduğu dedikodularının yayılmasından sonra uluslararası akademik dünyanın tepkileri de yoğunluk kazandı. Schubert “Kime satmak istediklerini ve bu para ile ne yapmak istediklerini bilmiyoruz. Bu paranın müze masraflarını karşılamak için mi, yoksa yeni eserler almak için mi kullanılacağı da belli değil. Bir kurumu yürütebilmek için ellerindeki parçaları satmaları doğru bir yol değil. Kendi ayaklarına ateş ediyorlar.” demekte. Tüm bu tepkilere karşı, vakfın yönetim kurulu başkanı Jean Bonna müzenin menfaatlerine en uygun olanı yaptıklarına inandığını söylemekte. Bonna’nın açıklamasına göre müzenin ve vakfın sabit giderleri karşılamak için yıllık 1.4 milyon USD’ye ihtiyacı var ve yazmaların satışından elde edilecek yaklaşık 9 milyon USD ile bu giderler karşılanacak. 

The Swiss İnfo, Haber: Adam Beaumont, 28.10.2006 

POMPEİİ'NİN EN BÜYÜK ANTİK GENELEVİ YENİLENDİ

 

“Lupanare” yani “Dişi Kurtların İni”, antik Pompei’nin en büyük, en iyi planlanmış ve en güzel dekore edilmiş geneleviydi. Yapı, uzun ve kapsamlı bir restorasyondan sonra yeniden ziyarete açıldı.

 

Spartaküs’ün köleleri ile isyana başladığı yıllarda inşa edilen iki katlı bina yaklaşık bir yıldır kapalıydı. Oldukça uygunsuz olan duvar resimleri uzun zamandır, antik dünyanın bu en iyi korunmuş yerleşimini gezen turistlerin ilgi odağıydı.

 

 

Pompei’nin hareketli liman bölgesi genelevlerle doluydu. Şu ana kadar 25 tanesi tesbit edilmiş olan bu genelevlerin çoğu tek odalıydı ve bir şarap dükkanının üst katında yer almaktaydılar. Diğerleri gibi iki ana caddenin kesiştiği yerde bulunmasına karşın “Lupanare” farklıydı. Arkeologlar bu yapının şehrin bu amaç için özel olarak inşa edilmiş yegane yapısı olduğunu düşünüyorlar. İsmini, fahişeler için kullanılan bir deyim olan ve Latince’de dişi kurt anlamına gelen “lupa” dan alan bu yapının alt katında 10 oda ve merdivenlerin altında büyük bir tuvalet bulunmakta. Her odada, duvara bitişik olarak taştan inşa edilmiş bir yatak var. Araştırmacılar Lupanare’nin, her birisi başka bir pozisyonu gösteren duvar resimlerinin burada sunulan farklı spesiyalitelerin reklamı olabileceğine inanıyorlar. Çok daha göz alıcı resimlerle süslenmiş ve ayrı bir girişi bulunan üst katın ise önemli müşterilere tahsis edildiği düşünülüyor.

 

Oda kapılarının yanına o odayı kullananan kızların isimleri de yazılmış; Myrtis, Callidrome, Cressa, Drauca, Fabia, Faustilla, Felicia, Fortunata, Helpis, Mula, Nica, Restituta, Rusatia ve Ianuaria. Öte yandan, Myrtis gibi bazı kızların isimlerinin yanına uzmanlık alanını belirten bir not da düşülmüş.

 

Fahişeler, çoğunlukla Yunan veya Doğu menşeli kölelerdi ve kazanç genelevin sahibi ya da yöneticisi tarafından toplanırdı. Öte yandan Milano Bicocca Üniversitesi’nden Pompei uzmanı Luciana Iacobelli tüm fahişelerin köle olmadığını düşünüyor. Hatta Romalı kadınların da bazen erkek fahişeleri ziyaret ettiklerine dair kayıtlar bulunduğunu söylemekte.

 

Lupanare’nin şehrin tahrip olmasından sadece birkaç yıl önce inşa edildiği biliniyor. Duvar resimlerinden birisinde MS 72 tarihli bir sikke görünmekte. Yedi yıl sonra, MS 79'da Vezüv Yanardağı patlayarak Pompei’yi büyük bir kül ve lav yığını ile örttü.

Guardian, Haber: John Hooper, 26.10.2006

The Times, Haber: Richard Owen, 27.10.2006

AKDAMAR KİLİSESİ'NİN AÇILIŞI BAHARA KALDI

 

Van Gölü’ndeki Akdamar Adası’nda bulunan ve onarımı tamamlanan tarihi Akdamar Kilisesi’nin 4 Kasım’da planlanan açılışı olumsuz hava koşulları gerekçe gösterilerek Nisan ayına ertelendi.

Van Kültür ve Turizm Müdürü İzzet Kütükoğlu, "Van’daki hava şartları Kasım ayında iyi olmaz. Ayrıca bahar aylarında adanın yeşillenmesi ile birlikte açılması, Akdamar Adası’na olan ilgiyi de artıracaktır" dedi.

Kilisenin onarımını üstlenen firmanın sahibi Cahit Zeydanlı ise kilise dışındaki figürler ile içindeki fresklerin ortaya çıkarıldığını, çatısının onarılarak temizlendiğini söyledi. Zeydanlı, "Kilise içindeki zemin döşendiği gibi pencereleri de takıldı. Din adamlarına ait 34 oda da ortaya çıkarıldı. Rahip odalarının araştırmaları yapıldı, ancak, odalara dokunulmadı" dedi.

Van’ın en önemli tarihi eserlerinden biri olan ve Ermeniler için büyük önem taşıyan Akdamar Kilisesi’nin restorasyonu 15 ay sürdü ve 2 milyon 600 bin YTL’ye mal oldu. Kilisenin 4 Kasım’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılması planlanmıştı.

Hürriyet, Haber: Feyat Erdemir, 30.10.2006

İSTANBUL'UN İSKELELERİ BİR BİR GÜZELLEŞİYOR

 

İstanbul’da, geçen yıl İstanbul Şehir Hatları Vapurları ile birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilen vapur iskelelerinden 10’u, İDO Genel Müdürlüğü tarafından onarıldı ve yepyeni hale getirildi. Dört milyon YTL harcanarak, Haliç’te Fener, Ayvansaray, Hasköy ve Sütlüce, Boğaz’da Kanlıca, Kandilli, Anadoluhisarı, Çubuklu, Bostancı Şehir Hatları ve Bakırköy İDO iskeleleri yenilendi.





Eski yapıların bakım ve onarımı yapılırken Anıtlar Kurulu onayı alındı. İskele üzerindeki babalar yenilendi, bekleme salonları elden geçirildi, oturma gruplarıyla aydınlatma sistemleri değiştirildi.

Anadoluhisarı İskelesi: Anadoluhisarı’na ilk iskele Şirket-i Hayriye tarafından ahşap olarak 1851 yılında Hisarönü olarak bilinen yere inşa edildi. 1905 yılında yıkılarak yeniden yapıldı. Kültür Bakanlığı tarafından, taşınmaz kültür varlığı olarak tescilli.

Ayvansaray İskelesi: 1967 yılında kapatılan Ayvansaray İskelesi, 1980’de onarım gördü ve 1989 yılında çevresi düzenlendi. Eyüp- Eminönü- Üsküdar hattında hizmet veriyor. O da taşınmaz kültür varlığı olarak geçiyor.

Fener İskelesi: Fener İskelesi betonarme kazık yöntemiyle deniz üzerinde inşa edilmiş. Eyüp- Eminönü -Üsküdar hattında hizmet veriyor. Taşınmaz kültür varlığı.

Sütlüce iskelesi: 1967 yılında kapatılan Sütlüce İskelesi 1989 yılında yeniden hizmete açıldı. Önündeki su derinliğinin fazla olmaması nedeniyle 1991 yılının aralık ayında yeniden kapatıldı. 1993 yılında yandı ve kullanılmaz hale geldi ve onarıldı. Bugün Eyüp- Eminönü- Üsküdar hattında hizmet veriyor.

Kanlıca İskelesi: Şirket-i Hayriye döneminin en önemli iskelelerinden biri. Yapım tarihi kesin olarak bilinmiyor. 1989 yılında onarım gördü. Kültür varlığı olarak tescilli.

Kandilli İskelesi: Şirket-i Hayriye tarafından yapıldıktan sonra 1916 yılında yandı. Yerine yapılan iskele de 1978 yılında Liberya bandıralı bir geminin çarpması sonucu parçalandı. Yeniden onarıldı, şimdi Kültür Bakanlığı’nın taşınmaz kültür varlıkları listesinde.

Çubuklu İskelesi: İnşa tarihi 1912 olarak tahmin ediliyor. 1914 yılı kayıtlarına göre 160 yolcusu varmış. Şimdi Boğaz’ın en tenha iskelelerinden biri. 1991 yılında yolcu çıkış mahalli yenilendi. O da taşınmaz kültür varlığı sayılıyor.

Hasköy İskelesi: 12 yıl aradan sonra yolcularına hizmet vermeye başladı. 1994 yılında eski Galata Köprüsü’nün Ayvansaray ile Hasköy arasına yerleştirilmesi sonucu seferleri kaldırılmıştı. İskele tarihi yapısına uygun olarak yeniden yapıldı.

Bostancı Şehir Hatları İskelesi: Uzun bir rıhtımın uç kısmına 1912-1913 yıllarında inşa edilen iskelenin karakteristik özelliği çatısında bir kubbenin bulunması. Yığma ve tek katlı olarak inşa edilen ve 1. Ulusal Mimarlık Dönemi örneklerinden olan iskelenin iç mekanlarında alçı tavan bezemeleriyle sütün başlıkları arasında çini panolar var. Eski eser statüsünde. Eminönü ve Adalar hattında hizmet veriyor.

Bakırköy Deniz Otobüsleri İskelesi: 1987 yılında açıldı. İDO’nun ilk iskelelerinden. Geçtiğimiz yıl yıkıldı ve yeniden yapıldı. İç mekanına Türk denizcilik tarihiyle ilgili panolar, gravürler, minyatürler yerleştirildi. Eski haline göre 2,5 kat daha da büyütüldü.

Hürriyet Seyahat, Haber: Cahit Akyol, 30.10.2006

SURLAR YENİDEN BURSA'YI SARIYOR

 

Bursa surlarına yeniden hayat veren Osmangazi Belediyesi, restorasyonun en önemli bölümü olan Tophane çıkışındaki çalışmayı bitirip artık çevre düzenlemesine başladı.

 

 

Tamamı 3 bin 380 metre uzunluğundaki Bursa Kalesi surlarını, o dönemde kent girişi olarak kullanılan Saltanat Kapısı`ndan başlayarak orijinaline uygun olarak yeniden inşaa eden Osmangazi Belediyesi, 234 metrelik bölümü tamamladı. Uçakla geçerken dahi görülecek olan sur duvarlarının restorasyonunda Bosna Hersek`teki iç savaş sırasında tahrip olan ve bir süre önce restore ettirilen tarihi Mostar Köprüsü`yle aynı malzeme kullanıldı.

 

Bursa surları doğal kayalıklar üzerine, Bursa`nın ilk kurucusu olan Bithinyalılar tarafından MÖ 180-234 yıllarında inşa edildi. Daha sonra sırasıyla Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde onarımlar ve eklentiler yapılan Bursa kale surları özellikle Çelebi Mehmed döneminde İvaz Paşa tarafından teferruatlı bir onarımdan geçirilerek onarımla ilgili bir de kitabe konuldu. Saltanat Kapısı, Yer Kapı, Fetih Kapısı (Su Kapısı), Zindan Kapı ve Kaplıca Kapısı olarak isimlendirilen 5 kapısı, Tophane ile Çakır Hamam arasında 2 adet toplamda ise 14 adet burcu bulunan surların Yer kapı ile Zindan Kapıya kadar olan bölümünde ise savunma güçlüğünden dolayı çift olarak inşa edildi.

Bursa Olay, 30.10.2006

TOROSLAR'DA 15 MİLYON YILLIK FOSİL

Adana'nın Feke İlçesi'ne bağlı bin 300 rakımlı Akoluk Köyü'nde, 15 milyon yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen balık fosili bulundu.

Akoluk Köyü'nde yaşayan Betül Yavuz, su kuyusu kazarken tesadüfen bulduğu balık fosilini, Adana'da balıkçılıkla uğraşan ağabeyi Halil İbrahim Yavuz'a götürdü. Ağabey Yavuz da fosili, Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi öğretim üyelerine gösterdi. Bunun üzerine üniversitede balık fosiliyle ilgili inceleme başlatıldı. Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cem Çevik, bin 300 metre yükseklikte tuzlu su balığı fosili bulunmasının 15 milyon yıl öncesi düşünüldüğü zaman şaşırtıcı olmaması gerektiğini söyledi.

Çevik, 15 milyon yıl önce bugünkü Türkiye'nin tamamının "Tetis" denilen bir denizin altında olduğuna dikkat çekerek, "Toros Dağları'ndaki balık fosili, 15 milyon yıl önce yaşayan ve Miyosen dönemine ait olduğu tahmin edilen 'Bregmaceros sp' adıyla bilinen balık familyasına ait Atlantik Okyanusu balığıdır. 15 milyon yıl önce bütün Anadolu Tetis Denizi altında olduğu için Toros Dağları'nda balık fosili bulunması çok normal. Daha sonra Tetis Denizi'nin çekilip karanın yükselmesiyle Anadolu'nun bugünkü halini aldığı tahmin ediliyor" dedi.

"Brgmaceroz sp" adlı balığın Atlantik Okyanusu balığı olduğunu vurgulayan Çevik, "Bu tür balıklar Akdeniz havzasında varmış, ancak daha sonra zaman zaman balıklar Akdeniz'de beslenemediği için yok olmuşlar. Akdeniz'de iki büyük olay yaşandı. Akdeniz ile Atlantik Okyanusu bağlantısı kesildiği için Akdeniz'de büyük bir buharlaşma yaşandı. Balıklar Akdeniz'de yaşayamaz ve beslenemez hale geldikleri için yok oldular. Ancak daha sonra Cebeli Tarık Boğazı'nın açılmasıyla birlikte Akdeniz ve Atlantic Okyanusu bağlantısı sağlandı ve Bregmaceros sp balıkları tekrar Akdeniz havzasına gelmeye başladı. Şu anda da Akdeniz havzasında bu balık türü yaşamaktadır.

Bu araştırmayı ilk önce Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi gerçekleştirdi ve başka bir bağlığın midesinde Bregmaceros sp balık türüne rastlandı. Bizim yaptığımız araştırmalarda ise Karataş ve Yumurtalık sahillerinde balığı canlı olarak yakalayarak Akdeniz'de yaşadığını kanıtladık" şeklinde konuştu.

Feke'de bulunan balık fosilinin İtalya'da da bulunduğunun altını çizen Çevik, "Bregmaceros sp balık türü vücut az çok uzun ve basık, baş küçük, burun oldukça kısadır. Gözler lateral de büyük, ağız küçük terminal ve eğimli, çeneler eşittir. Solungaç açlıkları oldukça geniştir. En büyük özelliği başının altında yüzgeç olmasıdır" dedi.
Adana İHA, 30.10.2006

TARİHİ KÖPRÜ ASIRLARA MEYDAN OKUYOR

 

Kütahya'nın Simav İlçesi'ne bağlı Yağılar Köyü'ndeki 600 yıllık tarihi taş köprü yıllara meydan okuyor. 

 


Kemerli köprünün 14. asırda Osmanlılar tarafından Simav Çayı üzerine yapıldığını belirten Yağılar Muhtarı Mehmet Ercan, "Köprü üzerinde veya temellerinde en ufak bir aşınma yok. Tarihe meydan okurcasına 600 yıldır dimdik ayakta. Yöre halkına hizmet veriyor. Sadece motorlu araçlar geçemiyor. Bunun dışında yayalar ile yüklü hayvanlar rahatlıkla karşıya geçebiliyor" dedi. 

600 yıllık tarihi köprünün bozulmadan günümüze kadar geldiğini ifade eden Ercan, "Tescilli tarihi köprümüzün ne temellerinde ne de gövdesinde en ufak bir yıpranma yok. Üzerindeki kestane ağaçları bile sapasağlam duruyor. 30 yıl önce hemen yanı başına yapılan betonarme köprü birkaç kez elden geçmesine rağmen, atalarımızın yaptığı tarihi köprü asırlara meydan okuyor" diye konuştu.

Kütahya Kent Haber, 28.10.2006

DA VİNCİ'NİN ŞİFRESİ İSTANBUL'DA ÇÖZÜLÜYOR

 

 

Kasım ayından yılbaşına kadar Rahmi M. Koç Müzesi'nde sürecek olan 'Leonardo: Evrensel Deha' sergisinde, uluslararası üne sahip Da Vinci'nin çizimlerinden yola çıkarak mühendis, zanaatkar ve tarihçilerce hayata geçirilmiş makineler sergilenecek.

 

 


Leonardo Da Vinci'nin mühendislik harikası olarak kabul edilen orijinal çizimlerinden inşa edilmiş makinelerin replikaları, kasım ve aralık ayı boyunca sergilenmek üzere İstanbul'a geldi.

 

Uluslararası üne sahip olan 'Leonardo: Evrensel Deha' (The Genius of Leonardo) sergisi kapsamında ülkemize gelen 40 orijinal makine, Rahmi M. Koç Müzesi'nde sergilenecek. İlk önce İtalya'da, ardından da Yunanistan'da sergilenen interaktif Da Vinci icatlar sergisi 2 Kasım- 31 Aralık tarihleri arasında Türkiye'deki meraklıları için görücüye çıkıyor. Sergi, Da Vinci'nin 1478-1513 yılları arasında tasarladığı ve kendisinin orijinal çizimlerini derinlemesine çalışmış, konularında uzmanlaşmış tarihçiler ve mühendisler tarafından dönemin şartlarına uygun malzemeler kullanılarak inşa edilmiş benzersiz 40 adet işlevsel, çoğu gerçek ebatlarda replikayı içeriyor. Sergiye gelen ziyaretçiler, interaktif olarak hazırlanan sergide bazı aletleri kullanabilme imkanına da sahip olacak. Hepsi gerçek boyutlarında ve işlevsel olarak inşa edilmiş olan makineler, görenleri Da Vinci'nin büyüleyici dünyasına götürüyor. Serginin en büyük özelliği, makinelerin çoğunun gerçek boyutlarda ve işlevsel olması. Tank, makineli tüfek ve uçak gibi günümüzde yüksek teknoloji ile üretilen modern makinelerin ilk örneklerini yüzyıllar önce ortaya çıkaran usta mühendisin sergilenen makineleri; tahta, ip ve tutkal gibi malzemeler kullanılarak ve Da Vinci'nin yönlendirmelerine sadık kalınarak imal edilmiş. Sergi için, 10 teknisyen iki yıl süresince, hepsi el yapımı ve ciddi boyutlarda komplike olan modellerin inşası için çalışmış. Bu projenin arkasındaki kişi Dr. Fausto Butelli. Floransa Müzesi'nde bulunan Da Vinci'nin orijinal kataloğu, dünyaca ünlü tarihçi ve Leonardo Da Vinci çalışmaları uzmanı Dr. Pedretti tarafından revize edilmiş ve Dr. Pedretti de sergiye tüm desteğini vermiş. Aralık sonuna kadar Rahmi M. Koç Müzesi'nde sergilenecek olan ve beş bölüme ayrılan sergide gruplar, temel elementlere bağıntılı olarak kurgulanacak. Beşinci grup ise ünlü mühendisin tasarladığı diğer mekanizmaları içerecek.


  


Ateş Grubu'nda Da Vinci'nin icat ettiği top, makineli tüfek, zırhlı araç gibi tasarımlar sergilenirken Su Grubu'nda mühendisin su ile ilgili olarak tasarladığı makineler yer alacak. Vinç, matbaa makinesi, yağ presi gibi makinelerin yer aldığı Toprak Grubu'nda sergilenen en etkileyici makine kesinlikle, Da Vinci'nin Teknoloji Devrimi'nden çok önce icat ettiği robot olacak. Da Vinci'nin uçak keşfedilmeden çok önce tasarladığı uçan makinelerin modellerini kapsayan Hava Grubu'nda ise 'Paraşüt ve Uçan Ornitofer Bisiklet'in yanı sıra insanların uçmalarını sağlayan mekanik kanatlar ve bugünkü planörün öncülüğünü yapan icatlar yer alacak. Mekanizmalar bölümünde ise Da Vinci'nin günlük hayata dair sorunlarla ilgili tasarladığı basit ve yeni icatlara yol açan makineler sergilenecek. Bu bölümde hareketi enerjiye çeviren sistemler, dişliler, kaldırma sistemlerinin büyük ilgi görmesi bekleniyor. Sergi alanında ayrıca, imal edilen makinelerin temel alındığı Leonardo Da Vinci'ye ait çizimler ve notların gösterildiği büyük bir ekran bulunacak. Ayrıca eğitsel program dahilinde özel olarak hazırlanmış bir alanda, sanatçının hayatı, çok yönlü çalışmaları üzerine kısa bir belgesel gösterilecek. Serginin en önemli özelliklerinden biri ise interaktif olması. Ziyaretçiler, bazı makinelere dokunabilecek ve hatta harekete geçirebilecek.


  



Sabah Pazar, Haber: Nurdeniz Kutsel, 29.10.2006

"TARİHİ ESERLER ONARILSIN"

 

Batman'ın Hasankeyf İlçesi'nde devam eden kazı çalışmaları ekip Başkanı Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam, ilçedeki tarihi eserlerin onarılmaması durumunda hepsinin yıkılmayla karşı karşıya kalacağını söyledi. 

Hasankeyf Kazı Ekibi Başkanı Prof. Dr. Uluçam, ilçedeki tarihi eserlerin acil olarak restorasyona alınması gerektiğini belirterek, "Hasankeyf"teki tarihi eserler restore edilmezse baraja gerek kalmadan yok olacak" dedi. 1960'lı yıllarda yeni yerleşim birimlerinin yapılması için tarihi mekanlara büyük zarar verildiğini söyleyen Prof. Dr. Uluçam, "Hasankeyf hiç restorasyon görmemiş. Burada tarih çöküyor. Şu anki haliyle restore edilmezse baraj yapılmasa dahi buradaki eserler en fazla 10 yıl ayakta kalabilir. 10 yıl önce Hasankeyf Kalesi'ne tırmanan yolun başında iki tarafında Aslan kabartmaları olan tarihi kapı yıkıldı. Ortaçağın en heybetli köprülerinden biri olan Hasankeyf Köprüsü'nün bir ayağının üzerinde ise bir aile yaşıyor. Tarihi kaynaklarda duvarlarında muhteşem süslemeler olduğu anlatılan Küçük Saray'ın artık sadece az sayıda alçı işlemesi kalmış. Define avcıları, pek çok eseri, kazma küreklerle kırdı ve kırmayı sürdürüyor" diye konuştu. 

Prof. Dr Uluçam, 1985'te başlayan ve 13 yıl ara verildikten sonra 1998 yılında yeniden sürdürülen kazı çalışmalarında yaklaşık 20 kültürel varlığın ortaya çıkarıldığını kaydetti.

Batman Kent Haber, 28.10.2006

JAPON EKİBİ MISIR MEZAR RESİMLERİNİ KURTARIYOR

Bir Japon araştırma ekibi Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Sakkara’da bulunan bir antik Mısır mezarındaki duvar süslemelerini, Japonya’da kullanılan bir teknikle başarılı bir şekilde yerinden söktü. Bu şekilde süslemeler için gerekli koruma önlemleri alınabilecek.

Kansai Üniversitesi ekibi, Prenses Idut’un MÖ 2360 yılına tarihlenen yer altı mezar odasında bulunan alçı resimleri geçen hafta içinde tamamen sökeldi. Resimlerde kuşlar, yemekler, bira ve hiyeroglif yazılar mevcut. Alçı resimleri duvardan ayırmak için ekip resimlerin değişik kısımlarına rayon kağıdını reçine ile yapıştırdılar. Bu esnada deniz yosunundan yapılmış özel bir macunla resimler korumaya alındı. Ardından alçı dikkatli bir şekilde yapıştırıldığı duvardan ayırıldı.

Bu teknik daha önce, Asuka’da bulunan 7. yüzyıldan kalma Kitora mezarındaki duvar süslemelerinin sökülmesi için de kullanılmıştı. Fakat ilk defa Japonya dışında denendi.

Mısır’da duvar resimlerinin korunması genellikle alçıyı kuvvetlendiren sentetik bir reçinenin yüzeye sürülmesi şeklinde yapılmakta, fakat çok hasar görmüş olan Sakkara Mezarı için farklı restorasyon teknikleri gerekti. Restorasyon ekipleri tarafından kullanılması düşünülen organik bir çözücünün işlem sırasında zararlı gaz çıkartması yeraltında kullanılmasını imkansız hale getirdi. Bunun üzerine Mısırlı yetkililer ilk defa olarak Japon restorasyon tekniğini tercih ettiler.

Duvara çok sıkı yapışması dolayısıyla henüz sökülememiş bazı parçaların kaldırılması için Japon ekibi, kayadaki nem oranının artacağı ve kayaların böylece biraz daha yumuşayacakları kış aylarını bekliyor. Söküm sonrası alçı süslemeler temizlenecek ve arkaları harçla kuvvetlendirilecek.
The Japan Times, 28.10.2006

İŞTE ANTİK KENT ÜZERİNE KURULU MAHALLELER

 

Samsun'un Baruthane ve Kalkanca mahallelerinin bulunduğu yörede yapılan kazılarda bugüne kadar çok sayıda antik mezar ortaya çıkarılırken, Kara Samsun olarak bilinen ve antik Amisos kentinin kurulduğu yörede halen yapıların altında kalmış çok sayıda antik mezar odası olduğu tahmin ediliyor.

 

Bilgilere göre, Samsun kent merkezinin kuzey batısında yer alan ve Kara Samsun olarak bilinen bugünkü Baruthane yöresi, antik Amisos kentinin kurulduğu bölge olarak biliniyor. Bu bölgenin geçmişinden kalan izler ise zaman zaman tesadüfü olarak yapılan kazılar sırasında ortaya çıkıyor.

 

Pontus Kralı Mithridates VI. zamanında en parlak dönemini geçirdiği bilinen Amisos kentinden bugün birkaç kalıntı dışında hiçbir şey görülmüyor. Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde iskan gördüğü bilinen kentin kalıntıları arasında en önemli buluntuları ise antik mezar odaları...

 

Genellikle, sondaj, alt yapı ya da belediyenin yol çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan antik mezar odaları kentin geçmişi konusunda tarihçilere ışık tutarken, yörede bugüne kadar çoğunluğu yine antik dönemlerde soyulmuş çok sayıda mezar odası ortaya çıkarıldı. Bunlar arasında en dikkati çeken ise 1995'de belediyenin bir yol kazısı sırasında ortaya çıkan ve içinde ''Amisos Hazinesi'' olarak adlandırılan altın buluntularının yer aldığı antik mezar oldu.

 

Samsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Müdürlüğü yetkilileri, sadece son 5 yıl içinde 15 dolayında antik mezarın ortaya çıkarıldığı bölgenin 1990'lı yıllarda üçüncü derece sit alanı ilan edildiğini belirttiler. Bu tarihten önce yapılan bazı binaların altında çok sayıda mezar odası bulunabileceğinin tahmin edildiğini ifade eden yetkililer, bölgenin üçüncü derece sit alanı ilan edilmesinden sonra yapılaşmalara izin verilmediğini bildirdiler.

 

Bölgede halen ziyarete açık bulunan mezar odalarından en bilinenleri ise Kalkanca Mahallesi sınırları içinde yer alan Baruthane Tümülüsleri. Eski çağlarda soylu kişilerin mezarları üstüne yapıldığı bilinen tümülüslerin çevresinde ise Büyükşehir Belediyesine ait tesisler bulunuyor. Ortaya çıkarıldıktan sonra çevre düzenlemesi yapılan yaklaşık 15 metre yüksekliği ve 40 metre çapındaki Güney Tümülüsü ile 8 metre yüksekliğinde ve 30 metre çapındaki Kuzey Tümülüsü'nün altında ortaya çıkarılan ve MÖ 3. yüzyıla tarihlenen mezar odaları, Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar bilinen tek örnekler olarak tanınıyor.

Samsun Haber, 25.10.2006

AKROPOL YAKINLARINDA ARISTO'NUN BÜSTÜ BULUNDU

 

Yunanlı filozof Aristo’nun yeni bulunan bu büstünün şimdiye dek bilinenlerin en iyi durumda olanı ve büyük olasılıkla Aristo’ya en benzeyeni olduğu açıklandı. Yunanlı arkeolog Alcestis Horemi, Kathimerini Gazetesi’ne yaptığı açıklamada büstün, Akropol’ün altında bulunan ve Roma Dönemi’nde yaşamış bir zengine ait olduğu tahmin edilen villanın kazısı sırasında bulunduğunu bildirdi. 

 

MS 1. yüzyılda yapılmış olan 46 cm yüksekliğindeki büstte Aristo’nun kanca şeklindeki burnu ilk defa bu denli açıkça vurgulanmış. Filozofluğunun yanısıra İskender’in hocası da olan Aristo’nun (MÖ 384 – MÖ 322) Roma Dönemi’ne ait diğer tüm büstlerinde burnu düz ve sivriydi.

Deutsche Presse-Agentur, 25.10.2006

ŞANLIURFA MİLLET HANI ONARILACAK

 

Şanlıurfa'da Millet Hanı'nın restorasyonuna çok yakın bir zamanda başlanacağını öğrenildi.

 

Şanlıurfa İl Daimi Encümeni'nin kararıyla projeye 500 bin YTL ödenek ayrıldığı, önümüzdeki günlerde ihalenin yapılarak, projenin uygulamaya konulacağı bildirildi. 1517 yılında inşa edildiği tahmin edilen Millet Hanı, Turizm Bakanlığı'ndayken, eski Şanlıurfa Valisi Muzaffer Dilek'in başvurusu üzerine restore edilip sosyal ve kültürel amaçlı bir müze yapılmak amacıyla İl Özel İdare Müdürlüğü'ne tahsis edilmişti. Topkapı Sarayı'ndan sonra Türkiye'nin en büyük müzesi olması planlanan 'Millet Hanı Projesi'nin toplam 4-5 milyon YTL'ye mal olması bekleniyor.

Şanlıurfa Atatürk Mahallesi'nde bulunan Millet Hanı'nın içerisinde müze, resim galerisi, kütüphane, konferans salonları, otel, restorant, kafeterya, el sanatları üretim ve satış mağazaları, kitap satış mağazaları da yer alacak.

Turizm Gazetesi, 28.10.2006

TARİHİ KONAK RESTORE EDİLİYOR

 

Antakya'da Adalı Konağı olarak bilinen ve Gündüz Sineması’nın arkasında bulunan tarihi bina restore ediliyor.

 

Fransızların işgali sırasında Asi nehrine bakan tarafı Kaymakam Zekeriya Bey tarafından, Atatürk Caddesine bakan tarafı da 1944 yılında Rasim Adalı tarafından yaptırılan ve uzun yıllar konak olarak kullanılan Adalı Konağı, Son Nokta tarafından kiralanarak restore çalışmalarına başlanıldı. Atıl durumda bulunan tarihi konağın restore edilip Antakya'ya yeniden kazandırılacak olması hem şehrin görüntüsü hem de tarihi bir binanın restore edilmesi bakımından olumlu karşılandı.

 

Tarihi Adalı Konağı'nda restore çalışmalarının başlaması sevinçle karşılanırken, Antakya'nın artık kanayan yarası haline gelen ve amacı dışında kullanılan Gündüz Sineması için de aynı çalışmaların yapılması gerekliliği bir kez daha ortaya çıktı. 1936 yılında babası Hacı Muhammet Adalı'nın Hatay Devleti Milletvekilliği döneminde Rasim Adalı tarafından Fransız mimar Leon Benjude’ye sinema olarak yaptırılan ve 2 günde olsa Hatay Devleti Büyük Millet Meclisi binası olarak kullanılan Gündüz Sineması'nın restore edilerek müzeye dönüştürülmesi olayı bir kez daha gündeme geldi.

 

Hatay Valileri Yener Rakıcıoğlu, Zeki Şanal ve Abdulkadir Sarı dönemlerinde İl Özel İdare tarafından alınması gündeme gelen Gündüz Sineması bu dönemlerde çıkan çeşitli sorunlardan dolayı bir türlü halka mal edilememişti. Satın alınıp restore edildikten sonra şu an Hatay Valiliği binasında bulunan Hatay Devleti müzesinin Gündüs Sinemasına taşınması projesine her ne kadar sıcak bakılsa da şu günlere kadar bunun gerçekleşmemesi Antakya için büyük bir kayıp olarak değerlendirildi.

Hatay Gazetesi, 28.10.2006

EN ÜNLÜ SİNOPLU

 

MÖ 411’de Sinop’ta doğan ve tarihte ’Sinoplu Diyojen’ olarak tanınan filozof Diyogenes’in (Diyojen) heykeli doğduğu kentin girişine koyuldu.

Gündüz vakti elinde fenerle dolaşırken nedenini soranlara, "İnsan arıyorum" yanıtı veren ve dünya nimetlerine önem vermeyen yaşayışıyla tanınan filozofun heykeli 19 Mayıs Üniversitesi öğretim görevlisi Turan Baş önderliğinde bir ekip tarafından 6 ayda hazırlandı.

Hürriyet, Haber: Kenan Türkseven, 29.10.2006

SİNOP'LU DİYOJEN'İN ÇİLESİ BİTMİYOR

 

Sinoplu olduğu bilinen ünlü filozof Diyojen'in heykeli, geçen hafta, Cumhuriyet Bayramı arifesinde bir akşamüstü, törenle Sinop'a dikildi. Sinop Belediyesi tarafından Samsun Büyükşehir Belediyesi Heykel ve Seramik Atölyesi'nde yaptırılan 5,5 metre yüksekliğindeki heykel, kent girişindeki terminal alanında yapılan kaide üzerine konuldu. Ancak heykelin yarattığı ve yerel basında patlak veren tartışma, adeta Büyük İskender'e 'gölge etme, başka ihsan eylemem' diyen Diyojen'i fıçıdan çıkaracak seviyeye erişti.

 

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi ve Heykeltıraş Eşref Baş'ın da yapımında katkıları bulunan anıtta, ünlü filozof Diyojen'in elinde asası, feneri ve içinde yaşadığı fıçısı ile köpeği bulunuyor. Vali Zeki Sanal da, konuyla ilgili haberde Diyojen'in heykelinin dikilmesinin Sinop'un tanıtımı için çok önemli olduğunu belirterek, emeği geçen herkese çok teşekkür ettiğini söylemişti.

 

Ancak 'Haber 57' adlı yerel basın organının son sayısında, heykelin Sinop'u simgeleyecek ölçüde sunumuna sert tepkiler veren MHP, DSP ve Saadet Partili kimileri de yok değil...

 

Bu anlamda Haber 57'ye açıklama yapan Saadet Partisi Sinop İl Başkanı Hüseyin Şeker "...5 bin yıl öncesine ışık tutan bir bilgin ya da filozofa bir diyeceğimiz yok. Ama bize kendi kültürümüzü anlatan, bize bu vatanı yurt yapan büyüklerimiz dururken, başka kültürün insanlarını abideleştirmek, hiç hoş bir şey değil. Başka devletler, milletler, atamızın heykelini yapmak, kültürümüze saygı duymak gibi bir girişim içerisinde değillerken, camilerimize, medreselerimize bombalar yağdırırken, biz ise bize Dünyada yaşam hakkı tanımak istemeyenlerin kültüründen birinin heykelini dikiyoruz. Yazık, çok yazık. Bu beldeyi Pontus Rum Diyarı görmek ve yapmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmek de nereden çıktı ? diyor.

 

Öte yandan aynı haberde, görüşlerine yer verilen DSP İl Başkanı Ahmet Kavazak ise şunları ifade ediyor: "...Tabii ki başka kültürlere de saygı duymak gerekir. Ama bu kültürü yaşatmak isteyenlerin asıl amaçları nedir ? (Bundan kastım, rahmetli Hablemitoğlu'nun bahsettiği vakıflar.) Eğer bir kültür yaşatılacaksa, diğer kültürlerin de, bizim kültürümüze saygı duyup duymadığına bakmak lazım.."

 

Yine aynı haberde, MHP İl Başkanı Mehmet Şişek'in ise konuya ilişkin görüşleri şöyle:

"Türk kültürünün yok edilmeye çalışıldığı, Pontus hayalinin hayata geçirilmek istendiği son günlerde, hem de en büyük bayram, Cumhuriyet Bayramı arifesinde şehrin tam girişine ve adeta sokak ortasına dikilen bir Yunanlı düşünürün heykeli, bizi fazlasıyla üzüntüye boğmuş ve derinden yaralamıştır. Bu bir utanç abidesi. Gelişmeleri sabır ve metanetle izliyoruz. Umarız, düştükleri gibi kalkarlar."

 

Hal böyle iken, telefon aracılığı ile Birgün'e konuşan Sinop'un AKP'li Belediye Başkanı Zeki Yılmazer ise şunları anlatıyor: "Diyojen heykeli benimdir. Ben de, Sinop'Iu bir Diyojen olarak, Dünya tarihine mal olmuş bir kişinin Sinop doğumlu bir kişi olmasından ötürü, onun Sinop ta olmasına inandığım için bu işe giriştim. Samsun Büyükşeihir Belediyesi Teknik kadrosu ile Sinop'ta birlikteyken, bundan birkaç ay önce Sinop için ne yapabiliriz diye konuşmuştuk. Bu arada bu heykel de, 30 yıldır halkın gündemindeydi, benim de kafamda. Samsun Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz da, böyle, heykel çalışmaları yapan bir ünitem var deyince, ben de tabii, Samsun Büyükşehir Belediyesi'ne resmi bir başvuruda bulundum.

 

Eseri ortaya koyan ve aralarında Eşref Baş'ın da yer aldığı Heykeltıraşlar da zaten Sinopludur. 26 - 27 Ekimde heykel Samsun'daki atölyeden geldi, koyduk. Şu anda heykelin bulunduğu yer bir meydan veya bir yol ağzı bir yer gibi görünüyor; ama orası, tarihi bir kalenin olduğu bölge aynı zamanda. Çalışmalar bittiğinde Sinop'un girişi de oradan olacak, yanında da başka tarihi büyüklerimizin heykelleri olacak. Kemalettin Sami Paşa veya Rıza Nur heykellleri eşlliğinde oraya bir park da yapacağız, arkasında da tarihi kale olacak. Orada yapılacak tüm projeler, Anıtlar Kurulu'ndan onaylıdır.

 

Kimileri kalkmış, yok efendim, Yunanlıyı buraya niye dikiyor diye yorumluyor. Bilimin, ilimin, hiçbir zaman milleti olmaz. Bu Diogenes eğer Hıristiyan olup, efendim mesela Türkiye'ye savaş açan bir ülkenin başı olsaydı, tabii ki böyle birşey yapmazdık. Diyebilir miyiz ABD'li bilim adamı sadece ABD nin diye?

 

O zaman arabayı biri buldu diye arabaya da binmeyelim, ışığı bir diğeri buldu diye, ışığı da yakmadan oturalım. Bir de, o zaman Müslümanlık dini zaten yok. Milattan önce 324 -413 yılları arasında yaşamış biri Diyojen. Biz bu olaya sadece filozof ve bilimadamı penceresinden bakıyoruz. Bu turizm ve kültür açısından bir şanstır. Sinop, üç beş kişinin kısa düşünceleri ile idare edilmiyor. Sinop ta ufku geniş bir idare var..."

 

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, Sanat ve Edebiyat eleştirmeni, Radikal gazetesi yazarı Hasan Bülent Kahraman, Sinop'ta yaşanan gelişmelerin altındaki 'tehlike'nin altını çizerek, şöyle bilgiler veriyor: "Thales, Heredot ya da Diogenes'in (Diyojen) aralarında bulunduğu felsefecilerin, matematikçi, şair ve tarihçilerin, Türkiye'de de daha önce milliyetleri değil, yaşadıkları coğrafyalar üzerinden tanımlandığını biliyoruz. 'Mavi Anadolu'cular, ki özellikle de Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), Antik Yunan uygarlığının bir İonya, yani Batı Anadolu Uygarlığı olduğunu savunuyordu. Yani örnek vermek gerekirse Heredot Bodrumlu, Diogenes Sinopluydu ve 'hemşehrimizdi'. 50 yıl sonra Diogenes'in, bu defa Din bağlamlı bir milliyetçilik ile tanımlanmaları, her halükarda Türkiye'nin Demokratik kabullenişi açısından daha geride durduğuunu gösteriyor bana göre. Bunun son dönemde yaşadığımız en önemli sosyo - kültürel olgu olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Orhan Pamuk'un aldığı Nobel Edebiyat Ödülü'nün de, bütünüyle milliyetçi - politik bir bağlamda değerlendirilmesi, Diogenes'in değerlendiriliş biçimiyle koşutluklar gösteriyor. Bunu tehlikeli bir gidiş olarak nitelemek, yanlış olmayacak."

 

Hakkında doğruluğu kuşkulu pek çok öykü anlatılan Sinoplu çileci düşünür Diyojen'in, gündüzleri Atina sokaklarında elinde fenerle dolaşarak, dürüst bir adam aradığı söylenir. Atina'da gelenekçiliğe karşı tavır almış, toplumdaki yapaylıklara ve uzlaşımsal değerlere meydan okumuş ve her tür yerleşik kuralın insanın doğallığına aykırı düştüğüne inandığı için toplumun tüm yerleşik kurallarına karşı çıkmayı, uzlaşımsal ölçü ve inanışların çoğunun boş olduğunu göstermeyi ve insanları yalın ve doğal bir yaşam biçimine çağırmayı amaçlamıştır.

 

Ona göre, sade bir yaşam tarzı, sadelikten başka, örgütlenmiş, dolayısıyla uzlaşımsal toplumların görenek ve yasalarını da önemsememek anlamına gelir. Diyojen, doğaya aykırı bir kurum olan ailenin yerini, kadınların ve erkeklerin tek bir eşe bağlı olmadığı, çocukların ise bütün toplumun sorumluluğunda bulunduğu doğal bir durumun alması gerektiğini savunmuştur.

 

MÖ 412 ve 320 yıllan arasında Sinop'ta yaşamış olan Diyojen yoksulluk içinde yaşadığı, halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek topladığı halde, herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini savunmamıştır. Onun tek amacı, kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermek olmuştur.

 

Bir rivayete göre, Diyojen, çok dar bir sokakta, zenginliğinden başka hiç bir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe, geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa, 'Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem.' der. Diyojen kenara çekilerek gayet sakince, şu karşılığı verir: "Ben çekilirim"

Birgün, 01.11.2006













22 - 28 Ekim 2006







TOPKAPI VE AYASOFYA'NIN GELİRİ 14.6 MİLYON YTL

İstanbul'un dünyaca ünlü iki müzesi hem ziyaretçi akınına uğradı hem 'para bastı'. Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi'ni dokuz ayda ziyaret eden 2 milyon 630 bin kişi, 14 milyon 600 bin YTL ödedi.


İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü verilerine göre, kentteki 11 müzeyi bu yılın dokuz ayında yaklaşık 3 milyon kişi ziyaret etti. Topkapı Sarayı, 1 milyon 380 bin ziyaretçiyle en fazla rağbet edilen müze olurken, bu müzeyi yaklaşık 1 milyon 250 bin ziyaretçiyle Ayasofya Müzesi izledi. Diğer dokuz müzenin toplam ziyaretçi sayısı ise yaklaşık 400 binde kaldı. İstanbul'daki müze ziyaretçilerinin neredeyse tamamını çeken 2 müzeden Topkapı Sarayı, bu ziyaretlerden yaklaşık 8.2 milyon YTL gelir sağlarken, ziyaretçiler Ayasofya Müzesi'ne toplam 6.4 milyon YTL giriş ücreti ödedi.

Bu arada İstanbul'daki 11 müzeyi ziyaret edenlerden, 2006 yılının ilk dokuz aylık döneminde toplam 16.2 milyon YTL gelir sağlandı. Bu gelirin yüzde 90.5'i Topkapı Sarayı (50.7) ve Ayasofya Müzesi (39.8) tarafından, yüzde 4.3'ü Kariye Müzesi, yüzde 2.1'i Arkeoloji Müzesi, yüzde 1.5'i Türk İslam Eserleri Müzesi ve yüzde 1.6'sı da diğer müzelerden elde edildi.

Radikal, 28.10.2006

MÜZENİN İLK 'İŞ'İ CUMHURİYET OLDU

 

Atatürk'ün emriyle kurulan Türkiye İş Bankası, Ata'nın 125. doğum yılını, onun önderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet'i konu alan Cumhuriyet'e Doğru Sergisi ile kutluyor. Kendi müzesini kurma kararı alan banka, bunun için İstanbul'daki ilk şubesi olan Eminönü Bahçekapı'daki tarihi binasını müzeye dönüştürdü. İki ay açık kalacak "Cumhuriyet'e Doğru' 1919 - 1923 Özgürlük ve Bağımsızlık Yolu" isimli sergide, bugüne değin gün ışığına çıkmamış belge ve objeler sergilenecek. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle 31 Ekim'de açılacak olan sergide Atatürk'ün el yazısı ile yazdığı mektupların yanı sıra işgal kuvvetleri komutanlarıyla yazışmalarını içeren mektuplar ve Türkiye'nin paylaşıldığı haritalar bulunacak. Eminönü Bahçekapı'da 1892'de postane olarak hizmete giren Türkiye İş Bankası Müzesi binası, İstanbul Postanesi'nin 1909'da Sirkeci'deki Büyük Postane'ye taşınması ile paketleme servisi olarak kullanıldı. Bina, 1926'da İş Bankası'na devredildi. İş Bankası'nın İstanbul'daki ilk şubesi olan bina, 2006'ya kadar Yenicami Şubesi olarak kullanıldı. Başlatılan restorasyon ve depreme karşı güçlendirme çalışmalarından sonra bina orijinal yapısına kavuşturularak 2500 metrekare kullanım alanına sahip iki kata indirildi. Bina banka şubesi olarak kullanılmaya başlandıktan sonra dört kata çıkarılmıştı. Türkiye İş Bankası Müzesi, Cumhuriyet sergisinden sonra kapılarını halka kapatarak resmi açılışını bankanın kuruluş tarihi olan 26 Ağustos 2007'de yapacak.

Milliyet, Haber: Kadife Şahin, 28.10.2006

SANDIKLARDA SAKLI SARAY

 

Dolmabahçe Sarayı'nın açılışının 150. yıldönümü etkinlikleri kapsamında düzenlenen ‘’Sandıklarda Saklı Saray Yaşamı’’ sergisi, 31 Ekim’de açılacak. TBMM Genel Sekreterliği Milli Saraylar Daire Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, milli saraylar tekstil koleksiyonunda yer alan seçkin örneklerden oluşan sergide, saraydaki gündelik yaşamın vazgeçilmez araçları ve önemli şahitleri olan puşideler, bohçalar, mahramalar, seccadeler, üçetek entariler, bindallılar gibi parçalar yer alacak. Sarayda kullanılan 100 parçadan fazla tarihi tekstil eserini bir araya getirecek ‘’Sandıklarda Saklı Saray Yaşamı’’ sergisi, pazartesi hariç her gün 09.00-18.00 saatleri arasında ücretsiz gezilebilecek. Sergi, 15 Aralık 2006 tarihine kadar açık kalacak.

Türkiye Gazetesi, 28.10.2006

KORUMA KURULU SAYISI ARTTIRILIYOR

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurullarımız olmasa, bugün elimizde koruyacak bir şeyimiz kalmazdı" dedi.

 

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlükleri hizmet binasının açılışında konuşan Koç, geçmişte bu kurulların çeşitli çalışmalarını eleştirdiğini, ama bunun, Kurallara karşı olduğu anlamına gelmediğini söyledi.

 

Koç, "Eğer bu koruma kurullarımız olmasaydı, bugün elimizde koruyacak bir şeyimiz kalmayacaktı. Bu zihniyetle hareket edince, koruma kurullarının Türkiye'deki görevlerinin, yükünün ağırlığını dikkate alarak, 20 olan sayıyı 28'e çıkardık" diye konuştu.

Tr/Haber, 28.10.2006

'HASANKEYFLER'İ KURTARMA PLANI

'Yeni Hasankeyfler olmasın' diye, kültür varlıkları, barajlara karşı korumaya alınıyor. Bundan sonra baraj yapılması planlanan alanda, bir heyet tarafından mevcut ve olası taşınmaz kültür varlıklarının envanter ve belgeleme çalışması yapılacak. Bu alanda taşınmaz kültür varlıkları ve arkeolojik sit alanı bulunması halinde, baraj, planlanan alanın dışında bir yere kurulacak. Barajın burada yapılması zorunluysa, bu varlıkların korunması için bir bilim komisyonu oluşturulacak.


Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 'Baraj Alanlarından Etkilenen Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunması ile İlgili 717 Sayılı İlke Kararı' Resmi Gazete'de yayımlandı.

Kararda, ülkenin çok sayıda ve çeşitli kültür mirasını barındırdığı göz önüne alındığında, baraj alanında kalacak taşınmaz kültür varlıklarının korunması için, bu alanların koruma ve kullanma dengesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Buna göre; baraj yapılması planlanan alanda, üniversitelerden ve bakanlık uzmanlarından oluşan bir heyet tarafından mevcut ve olası taşınmaz kültür varlıklarının envanter ve belgeleme çalışması yapılacak. Bu alanda taşınmaz kültür varlıkları ve arkeolojik sit alanları bulunması halinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (DSİ) tarafından baraj alanı olarak başka bir yer bulunacak.

Barajın başka bir yerde yapılması mümkün değilse, bundan etkilenecek veya su altında kalacak taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına yönelik uygulamayı belirlemek üzere, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile DSİ tarafından arkeolog, sanat tarihçi, şehir plancısı, mimar, jeolog, restorasyon ve konservasyon uzmanı gibi, üniversitelerden konuyla ilgili öğretim üyelerinin yer aldığı bir bilim komisyonu oluşturulacak. Bu komisyon, baraj inşaatı bitinceye kadar çalışmalarını sürdürecek.

Acil Eylem Planı kapsamında, bilim komisyonu kararları doğrultusunda, alandaki taşınmaz kültür varlıklarının tespit edilmesi amacıyla öncelikli olarak çağdaş ve güncel bilimsel yöntemler aracılığıyla belgeleme ve kazı çalışmaları yapılırken, taşınmaz kültür varlıklarının rölöveleri çıkarılacak ve bunların bulunduğu alanların jeolojik etütleri yapılacak. Taşınmaz kültür varlıklarının yerinde korunmaları uygun görülürse, buna ilişkin projeler ile başka bir yere taşınmaları uygungörülürse, mevcut yerleşim planı ve taşınacağı yere ilişkin 1/200 ölçeğinde hazırlanan öneri, yerleşim planıyla uygulama projeleri koruma bölge kuruluna sunulacak. Bu varlıkların su altında bırakılmalarının zorunlu olduğu hallerdeyse, hazırlanacak program çerçevesinde önem derecesine göre kazı, belgeleme, mimari dokümantasyonlar gerçekleştirilecek, dijital veri ve görsel kayıtlar alınacak, yerleşim planı çıkarılacak, su altında kalacak taşınmaz kültür varlıklarının su sirkülasyonundan zarar görmemesi için alınacak tedbirlere ilişkin projeler koruma kuruluna iletilecek.


Türkiye'de başta Hasankeyf ve Allionai olmak üzere, birçok tarihi hazine, baraj suları altında kalma tehdidiyle karşı karşıya.

Radikal, 28.10.2006

ULUBURUN BATIRILDI

 

Dünyanın en eski gemisi olan 3300 yıllık Uluburun Batığı'nın 'Uluburun 3' adıyla inşa edilen kopyası, batığın bulunduğu Kaş'ta dün törenle batırıldı.

İlçe sakinleri ve turistlerin izlediği törende Kaş Deniz Tarihi Araştırma Derneği Başkanı Osman Erkurt, bölgede dalış turizminin canlanacağını söyledi. Kaş'ta yarın dünyanın ilk sualtı arkeoparkı açılacak.

Radikal, Fotoğraf: Cem Özdel/AA, 28.10.2006



Kopya tekne 14 metre boy, 5 metre eninde

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E II. ULUSLARARASI DİYARBAKIR SEMPOZYUMU

 

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e, II. Uluslararası Diyarbakır Sempozyumu 15-17 Kasım 2006 tarihlerinde Diyarbakır, Class Otel'de düzenlenecek. TOBB Ekomomi ve Teknoloji Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyumda yurtiçi ve yurtdışından gelen akademisyenler tarafından toplam 54 bildiri sunulacak.

TAY Haber, 27.10.2006

İZMİT'TE BİR KUŞAK BU KAPIDAN GEÇEMEDİ

 

İzmit, insanlık tarihi boyunca en gelişmiş uygarlıkları ağırlayan, bu nedenle tarihi zenginliklerle dolu bir kent. Toprağın altında olduğu, büyük depremlerle yıkıldığı bilinen binlerce yıl öncesinden tarihi eserlerin pek çoğu gün ışığına çıkartılamadı. Ancak elimizin altında bulunan çok değerli tarih ve kültür hazinelerimizi de ya değerlendiremiyor, ya koruyamıyoruz.




 

İzmit'teki en değerli eserlerden biri hiç kuşkusuz Av Köşkü binası… Yaklaşık 10 yıl öncesine kadar İzmit Müzesi olarak kullanılan bu bina daha sonra restorasyona alındı. Çok önemli paralar harcanarak tamamlanan Av Köşkü'nün artık neredeyse bütün eksikleri bitti. Son olarak Başbakan Erdoğan'ın ziyareti sırasında açılması bekleniyordu. Ancak Başbakan'ın İzmit'e gelişi ertelenince, Av Köşkü bir süre daha kapalı durmaya mahkum oldu.

 

Av Köşkü'nün restorasyon inşaatı ile birlikte İzmit'in en güzel en değerli yeri olan Saray Bahçe de kent halkına kapatıldı. Yaklaşık 10 yıldan beri insanların Saray Bahçe'ye girmesi yasak. Bu kentte orta yaşın üzerindeki hemen herkes, gençlik yıllarında mutlaka Saray Bahçe'ye girmiş, orada oturup arkadaşları ile sohbet etmiştir. Şimdi Sağlık Müdürlüğü olan binanın Adliye Binası olduğu dönemde de herkes rahatlıkla Saray Bahçe'ye girebilmişti. Ama Bahçe kente bir kapandı, bir daha da nedense kimse açtıramadı.

 

Aynı bölgedeki bir başka çok değerli eser, İzmit'in sembolü Saat Kulesi de yıllardır dökülüyor. Sahipsiz Kule'nin saatleri bile doğru dürüst çalışmıyor. Kent büyüklerinin, "İzmit'in sembolü" diyerek her konuğa maketini verdiği Saat Kulesi'nin aslı, kent adına bir utanç kulesi gibi duruyor.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi aylar önce Saat Kulesi'nin onarımı için ihale açtı. Ancak bir daha hiç ses çıkmadı Saat Kulesi'nin ne zaman onarılıp temizleneceğini, saatlerinin hiç aksamadan ne zaman çalışacağını, en azından bu kentteki duyarlı insanlar merak ediyorlar.

Özgür Kocaeli, 27.10.2006

EDİRNE MÜZELERİNİ 29 BİN 384 KİŞİ ZİYARET ETTİ

 

Edirne Müze Müdürlüğü'ne bağlı iki müzeyi 9 ayda 29 bin 384 kişi ziyaret etti.

Müze Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, Arkeoloji ve Etnografya Müzesi ile Türk İslam Eserleri Müzesini bu yılın ilk 9 ayında 388'i yabancı 29 bin 384 kişi ziyaret etti.

Yetkililer, geçen yılın aynı döneminde ise her iki müzeyi bin 214'ü yabancı 49 bin 881 kişinin ziyaret ettiğini belirtti.

Edirne Internet Gazetesi, 27.10.2006

SANTA HARABELERİ KURTARILACAK

 

Trabzon'un Arsin İlçesi'ne bağlı Atayurt beldesinde bulunan Santa Harabeleri, definecilerin elinden kurtarılarak turizme kazandırılacak. Atayurt Belediye Başkanı Galip Keleş, kıyıdan yaklaşık 40 kilometre içeride ve 1600 rakımda bulunan Santa Harabeleri'nin vadilerle birbirinden ayrılmış üç yamaç üzerine kurulu, Piştoflu, Binatlı, İhsanlı, Zerzilli, Çakallı, Zincanlı ve Zurnacılı adlı 7 mahalleden oluştuğunu söyledi. Mahallelerde tek katlı taş konutlar, çeşmeler, Meryemana Manastırı, Ayvolas Kilisesi, Masaray Kilisesi, Stephonas Kilisesi'nin yanı sıra dini yapılar ve kaleler yer alıyor.

Karadeniz Gazetesi, 27.10.2006

TARİH VE KÜLTÜR VARLIKLARI KAZILARINA 1 MİLYON YTL ÜZERİNDE ÖDENEK

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, 1994 yılından 2006 yılına kadar her yıl kurtarma kazıları yapılabilmesi için bakanlıkça izin verilen kazı çalışmalarında kullanılmak üzere Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'ne (DSİ) 1 milyon 18 bin 465 YTL ödenek aktarıldığını açıkladı.

 

Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in soru önergesini yazılı olarak cevaplandıran Bakan Koç, Yortanlı Barajı ile baraj alanındaki kültür varlıklarının açığa çıkarılması konularında bilgi verirken, kurtarma kazılarının 1994 yılından bu yana sürdüğünü ifade etti.

Bakan Koç açıklamasında, "2006 yılı dahil olmak üzere 1994 yılında her yıl kurtarma kazıları yapılabilmesi için gerekli izin bakanlığımıza verilmiş olup kazı çalışmalarında kullanılmak üzere DSİ Genel Müdürlüğü'nden bugüne kadar toplam 1 milyon 18 bin 465 YTL ödenek ayrılmıştır" ifadelerini kullandı.

Turizm Gazetesi, 27.10.2006

İNSANLIK TARİHİNİN KÖKLERİ ANADOLU'DA

 

Göbeklitepe Kazıları Bilimsel Başkanı ve Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsünde görevli Arkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt, önümüzdeki yıl Almanya’da açılacak, ‘’12000 Yıl Önce Anadolu-İnsanlığın En Eski Anıtları’’ isimli arkeolojik sergiyle ilgili hazırlıkların devam ettiğini bildirdi. Doç. Dr. Klaus Schmidt, yaptığı yazılı açıklamada, Alman basınının Karlsruhe Eyalet Müzesi’nde, 20 Ocak 2007 tarihinde açılması planlanan sergiye ilişkin bültenlere yer vermeye başladığını kaydetti.

Mainpost, Lausitzer Rundschau, Stuttgarter Rundschau, Pforzheimer Zeitung gibi gazetelerde yer alan haberlerde, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Almanya Devlet Başkanı Horst Köhler’in himayelerinde gerçekleştirilecek serginin, aslında kültürel ve politik alanda taşıdığı öneme işaret edildiğini aktaran Schmidt, sergide birçok eserin ilk kez sergileneceği bilgisini verdi.

 

Göbeklitepe’nin yanı sıra Çatalhöyük’teki kazılarda gün yüzüne çıkarılan 450’ye yakın buluntunun ziyaretçilerin beğenisine sunulacağı sergide, dikilitaşlar, yontular, kabartmalar, takılar, aletler, bezemeli taş kaplar, yapı modelleri, orijinal boyutta kopyaları yapılan kült yapılarının yer alacağını aktaran Schmidt, serginin 100 binin üzerinde tarihseverin gezeceğini tahmin ettiklerini kaydetti.

Türkiye Gazetesi, 27.10.2006

BU MAĞARA STRESE İYİ GELİYOR

 

Zonguldak'ın Asma Mahallesi'nde bulunan Gökgöl Mağarası, solunumu rahatlatan havasıyla 'strese iyi geliyor'. Ankara yolu üstündeki mağarayı 2001 yılından bu yana toplam 207 bin ziyaretçi gezdi.

 

Zonguldak'ta "stres giderici" ve solunum rahatlatıcı etkisi olduğu bildirilen Türkiye'nin 5. büyük mağarası niteliğindeki Gökgöl Mağarası, ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor. Mağarayı 2001 yılından bugüne kadar 207 bin yerli ve yabancı turist gezdi. Alınan bilgiye göre, Zonguldak-Ankara karayolu Asma Mahallesi mevkiindeki, damlataş birikimi yönünden son derece zengin olan 3 bin 250 metre uzunluğundaki mağaranın turizme açılan 875 metresindeki galeri, sarkıt, dikit, travertenler ve milyonlarca yıllık mercan fosilleri turistlerin ilgisini çekiyor. Geçmiş yıllarda yapılan solunum fonksiyon testlerinde, içerideki havanın dışarıya göre daha temiz çıktığı ve solunumu da rahatlattığı tespit edilen mağarayı bu yıl 21 bin 762 biletli, çeşitli etkinlikler kapsamında da 10 bin civarında kişi ücretsiz gezdi.

 

İl Kültür ve Turizm Müdürü Zekai Kasap Gökgöl Mağarası'nın yapılan araştırmalarda dışarıya oranla daha temiz ve serin olduğunun belirlendiğini söyledi. Kasap, oksijen oranının yüksekliğinin mağarayı gezenleri rahatlattığını söyledi. Kentte turizmin gelişmesi açısından söz konusu mağaranın önem arz ettiğini, çok sayıda ziyaretçinin de gezdiğini belirten Kasap, şöyle konuştu: "Mağaranın içindeki sarkıt ve dikitlerin güzellikleri insanları adeta büyülüyor. İçinden geçen derenin yankılanan sesini dinlemek ve görsel güzelliklerini izlemek de insanları stresten arındırıyor. Gökgöl Mağarası'nın çıkışında vatandaşların oturup dinlenebileceği ve hediyelik eşya satın alabileceği reyonların açılması da ziyaretçilerin beğenisini kazanıyor. Yeni hazırladığımız tanıtım broşürleri sayesinde bölgeye çok daha fazla turistin geleceğini tahmin ediyoruz."

Zaman, 27.10.2006

CUMHURİYET ANITI ERİYOR

 

Taksim Meydanı’nın ve İstanbul’un simgelerinden olan 1928 tarihli Cumhuriyet Anıtı, zamana yenik düşüyor. Doğa koşulları ve kentin kirli havası, anıtın heykellerinde ve kaidesinde ciddi yıpranmalara neden oldu.

Tarihi ve mimarisi ile Taksim Meydanı’nın simgesi olan Cumhuriyet Anıtı, tehlike sinyali veriyor. Açılışı 1928’de yapılan anıt, kaide taşlarındaki "kurtlanmış peynir" görünümündeki erimeler, birbirinden ayrılmaya yüz tutan taş bloklar, heykellerdeki oksitlenmelerle acil bakım istiyor.



İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, geçen yıl, anıtı Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile işbirliği içinde restore edeceklerini açıklamış, bu çalışmayı da üniversitenin öğretim üyelerinden, Resim ve Heykel Müzesi Müdürü Prof. Ferit Özşen ile arkadaşlarının yürüteceğini söylemişti. Ancak açıklama sonrasında anıtın onarımına ilişkin tek bir adım atılmadı.

Prof. Ferit Özşen, çalışmalara vakit geçirilmeden başlanması gerektiğini, belirterek, şunları söyledi: "Anıtın heykellerinde ve figürleriyle ilgili bölümünde büyük bir sorun yok. Bronzunun temizlenmesi kolay. 10 gün anıtı kapatır, gerekli temizliği yapar, oksidasyonunu giderirsiniz. Her yıl da arapsabunu ve basınçlı suyla figüratif kısmını temizlersiniz. Anıtın Harbiye’ye bakan yüzündeki yerinden ayrılmış dikdörtgen figürlü yeşil taş yerine konulur. Asıl sorun, anıtın kaidesinde. Yapımında konglamera taşı kullanılmış. Taşta bozulmalar başladı. Rölövesini çıkardıktan sonra, bu taşların yerine yerli, hafif pembe granitlerimizi, orijinaline sadık kalarak koyabilir, bütünüyle yenisini yapabiliriz. 1.5 yılda da çalışması biter. Anıtlar Kurulu da böyle bir esere haliyle izin verecektir."

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş restorasyonun geciktiğini, ancak ertelemenin sözkonusu olmadığını söyledi. Topbaş, "Üniversiteden rapor bekliyoruz. Bilimsel yöntemlerle Cumhuriyet Anıtı’mızı restore edeceğiz. Bunun için de hiçbir masraftan kaçınmayacağız" dedi.

İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’nın yaptığı anıtın kaide ve çevre düzeni, Giulio Mongeri’nin imzasını taşıyor. Parçaları İtalya’da yapılan ve vapurla İstanbul’a getirilerek Taksim Meydanı’nda birleştirilen anıt, 11 metre yüksekliğinde ve 184 ton ağırlığında.

Anıtın Harbiye’ye doğru bakan yüzü, 30 Ağustos Zaferi’ni simgeliyor. Atatürk’ün heykeli, Milliyet gazetesi muhabiri Ethem Hamdi’nin 26 Ağustos 1922 günü Kocatepe’de çektiği fotoğraf üzerine temellendirildi. İstiklal Caddesi’ne yönelik cephedeki heykeller, cumhuriyeti anlatıyor. Atatürk ve İsmet İnönü sivil giysili, Mareşal Fevzi Çakmak üniformalı. Yan taraftaki sivri kemerli dar nişlerde birer asker heykeli yer alıyor. Bayrak taşıyan askerlerin üzerinde kullanılan dörtgen beyaz mermer çerçeveli bronz madalyonlarda, kadın portreleri yer alıyor. Peçeli resim Osmanlı’yı, yüzü açık olan Cumhuriyeti simgeliyor.

Heykellerin altındaki kaide kitlesini yuvarlak ayna taşları süslüyor. Dar yüzlerin tabana yakın bölümlerine yerleştirilen mermer tekneleri, anıtın aynı zamanda bir "meydan çeşmesi" olarak tasarlandığını gösteriyor. Kaide üst bordüründeki "P. Canonica" yazısı, okunamayacak oranda silik.

Hürriyet, Haber: Mustafa Kınalı, 27.10.2006

TARİHİ MEZARLAR TALAN EDİLİYOR

 

Konya'nın Beyşehir İlçesi'ne bağlı Fasıllar Köyü'nde, define aramak için bölgeye gelen define avcılarının tarihi mezarlıkların bulunduğu alanları kazarak tahrip ettiği ileri sürüldü.

 

Fasıllar Köyü Muhtarı Vehbi Sefa, birçok medeniyete evsahipliği yapmış, tarihi Hitit, Roma ve Bizans dönemlerine dayanan ve çevresinde birçok tarihi abideyi barındıran yerleşim biriminin son yıllarda define aramak için gelenlerin akınına uğradığını söyledi. Köyün dağın eteğinde yer alan kısmında geçmişi hakkında fazla bilgiye sahip olmadıkları tarihi aile mezarları bulunduğunu belirten Vehbi Sefa, “Bu alanlar defineciler tarafından son yıllarda adeta talan edildi. İnsan boyunda kazılan bu çukurlar içerisinde gecenin karanlığından yararlanan kişiler define arıyorlar. Buradaki mezarlarda yatanların defnedildikleri dönemlerde ziynet eşyalarıyla birlikte gömüldüklerine dair bir inanış var. Bu inanışı kulaktan kulağa duyanlar köyümüzün çevresinde hazine veya define olduğunu düşünerek organize bir şekilde sözde bu hazinelerin arayışına girdiler. Hatta, bu mezarların üzerindeki kayalara bile boya ile işaret koyarak tekrar tekrar geldikleri anlaşılıyor. Bu çok dikkat çekici. Ancak bugüne kadar hiçbir define avcısını yakalama konusunda başarılı olamadık” dedi.

Konya Hakimiyet, 26.10.2006

YEŞİLDAĞ EVLERİ NİHAYET KORUNACAK

 

Konya, Beyşehir’e bağlı Yeşildağ beldesinin simgesi haline gelen tarihi Yeşildağ evlerinin koruma altına alındığı bildirildi. Yeşildağ Belediye Başkanı Yüksel Ergun, Türk evi geleneğini Yeşildağ beldesi evlerindeki uygulamalardan izlemenin mümkün olduğunu belirtti.

Ergun, beldede çeşitli tarihlerde yapılmış bu evlerin birkaç katlı ve gösterişli olmasının, burasının geçmişte köklü bir kültüre ait olduğunun bir göstergesi olduğunu bildirdi.

Tarihi Yeşildağ evlerinin hem Anadolu kimliğinin eski izlerini taşıması hem de Türk milletinin mimari anlayışını ortaya koyması bakımından oldukça önemli olduğunu ifade eden Ergun, şunları kaydetti:
''Beldemizde bu tür evlerin sayısı 50'ye yaklaşıyor. Bunlardan 15'i Belediye olarak yaptığımız girişimler sonucu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescil edilerek koruma altına aldı. Diğerlerinin de tescillenerek muhafaza altına alınması için çalışmalarımız sürüyor. Tarihi mekanlara sahip çıkmak, Türk insanına geçmiş yaşantılar, gelenekler, yaşam koşulları, ev mimarisi ve daha birçok konuda canlı bilgi sunan bu tarihi evlerin koruma altına alınması son derece önem taşımaktadır. Koruma altına alınmayanların birkaç yıl sonra zamana yenik düşebileceğinden endişe ediyoruz.''

Ergun, Yeşildağ evlerinin günümüzde değişen ve gelişen yaşam şartlarına rağmen, hala eski özelliğini yitirmediğini, buna karşın beldede sanatsal özellik taşıyan evlerin sayısının artık parmakla gösterilebilecek şekilde azalma sürecine girdiğini sözlerine ekledi.
Konya Hakimiyet, 26.10.2006

HASANKEYF KEYİFSİZ

 

Hükümdarlığı döneminde Hasankeyf'e çok sayıda eser yaptırtan Eyyübi Sultan Süleyman'ın türbesinin hali, tarihe vefasızlığı özetliyor. Sultan Süleyman'ın mezarı da bakımsızlık nedeniyle yok olmak üzere. İlçedeki eserlerde bugüne kadar hiçbir restorasyon çalışması yapılmadı. Son 40 yılda çok sayıda eser harabeye dönüştü. Uzmanlar Ilısu Barajı yapılmasa bile tarihi eserlerin 10 yıl içinde yok olacağını ifade ediyor. Hasankeyf Kazı Başkanı Prof. Dr. Abdülselam Uluçam, acil restorasyon çağrısı yapıyor.


Hasankeyf'teki kolay işlenebilen kayalıklardaki mağaralarda MÖ 8. yy'de insanlar yaşıyordu. Pagan kültürünün izlerini ilçeye onlar bıraktı. Asurlar burayı Cefa adıyla andı. Bizanslılar ile Persler, MS 4. yy. ve sonrasında defalarca bu topraklarda karşı karşıya geldi. M.S. yy.'de Hz. Ömer'in ordusu, Hasankeyf Köprüsü'nün üzerinden geçiyordu. Daha sonra Emeviler, Abbasiler, Hamadaniler, Mervaniler, Artuklullar, Eyyübiler, Akkoyunlular ve Osmalılar hakimiyet kurdu. Moğollar, yakıp yıkarak Hasankeyf'ten geçti. Döneminin en önemli bilim insanlarından Ebul İz El Cezeri, robot ve otomatik abdest alma makinesinin projelerini külliyeleriyle ünlü Hasankeyf'te hazırladı. Burada tüm medeniyetler, önemli eserler bıraktı. Ancak Cumhuriyet boyunca bu eserlerin korunması için devlet hiçbir şey yapmadı.

Hasankeyf Moğollar'dan sonraki en büyük yıkımı 1966'da yaşadı. Hasankeyf'e gelen Süleyman Demirel, kalenin içindeki mağaralarda yaşayan insanlara konut yapılması için emir verdi. İhaleyi alan firma Hasankeyf'te tarihi eserlerle dolu bir alanı dozerlerle 'temizledi.' Hasankeyf Belediye Başkanı Abdulvahap Kusen, "Hasankeyf iki büyük yıkımı yaşadı, biri Moğollar zamanında diğeri ise bu konutları yapan müteahhit Kemal döneminde" diye konuşuyor.


İlgisizliğe karşın halen ayakta kalmayı başaran tarihi eserlerden biri minaresi ve duvarları muhteşem işlemelerle dolu 600 yıllık Sultan Süleyman Camii. Alçı süslemelerinin üzerine sprey boyalarla yazılar yazılmış, içinde yakılan ateşlerin isi süslemeleri karaya boyamış.




Hasankeyf'te camiler, saraylar inşa ettiren Eyyübi Sultan Süleyman'ın türbesi de ilgisizliğin kurbanı. Yakındaki Koç Camii ve Kızlar Camii'nde durum farksız. Koç Camii'nin alçı süslemelerini, duvar yazıları gölgeliyor. Kız Camii'nin süslemelerle dolu pencerelerinde ise inşaat malzemeleri ve odunlar istifleniyor.


Eyyübilerin Hasankeyf'teki ilk eseri, Ulu Cami son 20 yılda harabeye dönüştü. Hasankeyfli Ömer Aklan, "Ulu Cami de namaz kılardık, bayramlarda halk burada bayramlaşırdı. Şimdi bir enkaz. Kimse sahip çıkmadı" diyor. Son yıllarda Ulu Cami'nin tavanı çöktü, duvarları, kemerleri yıkıldı. Caminin çevresindeki mezarların da çoğunluğu parçalanmış durumda.

10 yıl önce Hasankeyf Kalesi'ne tırmanan yolun başında iki tarafında Aslan kabartmaları olan tarihi kapı yıkıldı. Ortaçağın en heybetli köprülerinden biri olan Hasankeyf Köprüsü'nun bir ayağının üzerinde ise bir aile yaşıyor. Tarihi kaynaklarda duvarlarında muhteşem süslemeler olduğu anlatılan Küçük Saray'ın artık sadece az sayıda alçı işlemesi kalmış. Define avcıları, pek çok eseri, kazma küreklerle kırdı ve kırmayı sürdürüyor.


1985'te başlayan ve 13 yıl ara verildikten sonra 1998 yılında yeniden sürdürülen kazı çalışmalarında yaklaşık 20 kültürel varlık ortaya çıkarıldı. Kazı çalışmalarının başkanı Prof. Dr. Abdülselam Uluçam, şunları söylüyor: "Hasankeyf hiç restorasyon görmemiş. Burada tarih çöküyor. Şu anki haliyle restore edilmezse baraj yapılmasa dahi buradaki eserler en fazla 10 yıl ayakta kalabilir."


20 Ağustos'ta Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç "Hasankeyf bitmiş, tarihten silinmiş" diyerek Ilısu Barajı'nı savunuyordu. Hasankeyflilerse "Bu eserleri korumak onların işi değil mi?" diye soruyor.

Radikal, Haber ve Fotoğraf: Timur Soykan, 26.10.2006

ÇİN SEDDİ'NDE UYGUNSUZ DAVRANIŞ ALARMI VERİLDİ

 

Çin, önemli turist merkezlerinden Çin Seddi'nde parti, hüner gösterileri, set üzerinde araç kullanılması ve diğer 'uygunsuz davranışlar'ı yasakladı.

 

Yasağın nedeni tarihi seddi yakışıksız turist davranışlarından korumak. Hükümetin resmi internet sitesinde, bir yetkili geçen yıl, bazı ziyaretçilerin duvara işemek ve uyuşturucu kullanmak gibi uygunsuz hareketlerde bulunması yüzünden böyle bir karar aldıklarını açıkladı.

 

6 bin 400 kilometre uzunluğundaki Çin Seddi, her sene tahmini 10 milyon ziyaretçiyi çekiyor. Ziyaretçiler genelde Badaling civarında turistlere ayrılan 10 kilometrelik bölüme gidiyor.

Radikal, 26.10.2006

DARÜL KURRA MEDRESESİ MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLECEK

 

Edirne'de Selimiye Camii'nin bahçesindeki Darül Kurra Medresesi, müzeye dönüştürülecek. Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, Darül Kurra Medresesi'nin Selimiye Vakıf Müzesi'ne dönüştürülmesi için röleve ve restorasyon projesi, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nda onaylanmasının ardından, ihale edildi.

 

İhaleyi alan firmayla sözleşme yapılacağını belirten yetkililer, gelecek günlerde müzenin oluşturulması için teşhir ve tanzim çalışmalarına başlanacağını bildirdi. Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne bağlı tarihî eserlerde ve envanterde kayıtlı tarihî değere sahip halı, kilim, rahle, alem, sancak, mumluk, şamdan, el yazma eser ve Kur'an-ı Kerim'lerin Selimiye Vakıf Müzesi'nde sergileneceğini ifade eden yetkililer, müzenin 2007 yılı nisan veya mayıs ayında açılacağını bildirdi.

Zaman, 27.10.2006

ÜSKÜDAR'A FERAH, GEZİLEBİLİR BİR MEYDAN

 

Birçok dünya kentinde olduğu gibi İstanbul'u halkın rahat gezebileceği büyük meydanlara kavuşturmak isteyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Üsküdar için de bir meydan projesi hazırladı.


Onay için Anıtlar Kurulu'na sunulan projede, trafik tamamen yerin altına alınırken, oluşturulacak meydanın altına da 21 bin metrekarelik bir çarşı yapılacak. Proje uyarınca, Üsküdar'da Valide Sultan Camii'nin önünden İETT otobüslerinin durduğu alanlarına kadar bugünkü meydan tamamen boşaltılacak. Alta 40 bin metrekare alana sahip 1449 araç kapasiteli otopark yapılacak, üstüne sağlı sollu teraslama yöntemiyle estetik, tarihi binalar yapılacak. Meydanda, ahşap bir Arasta Çarşısı kurulacak. Yaklaşık 50 milyon YTL maliyetli proje yakında ihaleye çıkacak, 1.5 yılda bitirilecek. Beyazıt, Aksaray, Taksim ve Eminönü için de meydan projeleri hazırlanacak.

Radikal, Fotoğraf: Murat Öztürk, 26.10.2006

AFRODIT'IN KAPLICASI BULUNDU

 

Balıkesir'in Güre beldesinde, mitoloiye göre Paris'in Afrodit'e altın elmayı verdiğine inanılan bölgedeki antik kaplıcada kazı çalışmalarına başlandı.

Balıkesir Müze Müdürlüğü'nün görevlendirdiği Yard. Doç. Dr. Ahmet Yarar ve Arkeolog Bayram Cabioğlu gözetiminde sürdürülen çalışmalarda su kanalları, kemerler ve mermer kaplamalar bulundu. Cabioğlu, "İlk bulgulara dayanarak bu yapının Geç Roma veya Bizans dönemine ait olduğunu tahmin ediyoruz" dedi.

Milliyet, Haber: Ahmet Ertan, 26.10.2006

AKDAĞMADENİ BELEDİYESİ 200 YILLIK TARİHİ KİLİSEYİ RESTORE ETTİRECEK

 

Yozgat'ın Akdağmadeni İlçesi Belediyesi, ilçede bulunan ve 1862 yılında yapılan Papa Eftim Kilisesi'ni restore ettirerek turizme açacak. Bir çok tarihi binanın bulunduğu ilçede başlatılan çalışmayla ayağa kaldırılması planlanıyor.

 

Bir çok tarihi binanın bulunduğu Yozgat'ın Akdağmadeni İlçesi'nde belediye hem tarihi yapıları ayağa kaldırmak hem de turizmi canlandırmak için kolları sıvadı. Akdağadeni Belediye Başkanı Suphi Daştan belediyenin kendi imkanları ile 14 ayrı tarihi binanın restore edileceğini söyledi. İçersinde 200 yıllık bir kilisenin de bulunduğu restore çalışması için projelerin onaylanması bekleniyor.

 

Başkan Daştan, ilçede tarihi yapıların zamanla kullanılmaz hale geldiğine dikkat çekerek '' ilçemiz adeta bir açık hava müzesini andırıyor. Bir çok tarihi binamız var. Bir bölümü yıkılan bu tarihi binaların restore edilmesi için üniversitede proje hazırlattık. Hazırlanan projeyle ilk etapta iki tarihi binanın restoresini yaptıracağız'' dedi.

Turizm Gazetesi, 26.10.2006

DA VINCI DE ISTANBUL'DA

 

Rahmi M. Koç Müzesi, 2 Kasım-31 Aralık arasında Leonardo Da Vinci’nin mühendislik harikası olarak kabul edilen, orijinal çizimlerinden inşa edilmiş makinelerin replikalarının yer aldığı uluslararası üne sahip "Leonardo: Evrensel Deha" sergisine ev sahipliği yapacak.

Sergi, Da Vinci’nin 1478-1513 yılları arasında tasarladığı ve kendisinin orijinal çizimlerini derinlemesine çalışmış, konularında uzmanlaşmış tarihçiler ve mühendisler tarafından inşa edilmiş 40 işlevsel, çoğu gerçek ebatlarda replikayı içeriyor.

 

Da Vinci tarafından önerilen ve Da Vinci döneminde bulunabilen tahta, ip, tutkal gibi malzemeler kullanılarak, sadece o dönemin aletleriyle, tamamen el işçiliği ile yine Da Vinci’nin talimatlarına göre yapılmış eserleri içeren sergi, makinelerin kullanımına göre 5 bölümden oluşuyor.

Hürriyet, 26.10.2006

'OSMANLI ALGISI' İÇİN SAKIP SABANCI ÖDÜLÜ

 

Sabancı Üniversitesi ve Amerika’nın en saygın düşünce ve araştırma merkezlerinden Brookings Institution işbirliğiyle organize edilen "Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü" yarışmasının ikincisi 2007 yılında düzenleniyor.

 

Yarışmanın bu yılki konusu "Balkanlar ve Ortadoğu’da Osmanlı Mirasına Dair Algılama" olarak belirlendi. Yarışmada yeni ve özgün çalışmalar, bağımsız ve uluslararası bir jüri tarafından değerlendirilecek. "Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü" 2007 yılı için; birinciye 20.000 ABD Doları, ikinciye 10.000 ABD doları ve üçüncüye ise 5.000 ABD doları olarak belirlendi.

 

"Balkanlar ve Ortadoğu’da Osmanlı Mirasına Dair Algılama" başlığı altında, yarışma katılımcılarından, çalışmalarında, saha araştırması, arşiv ve/veya el yazmalarının incelenmesi ya da kalitatif veri toplama yöntemleriyle, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar ve Ortadoğu’da bıraktığı tarihi, kültürel, ekonomik ve politik mirasa dair "algılamaları" incelemeleri ve analiz etmeleri bekleniyor. Jüri değerlendirmesinde, önde gelen akademik yayınlarda yayınlanma potansiyeli taşıyan çalışmalara öncelik verecek.

Hürriyet, 26.10.2006

KARAİM MEZARLIĞI GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR

 

Binlerce yıldır Kırım yarımadasında yaşayan Karaim Türklerine ait tarihi mezarlık, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi TİKA'nın desteği ile restore ediliyor.

 

Kırım'ın Bahçesaray kenti yakınlarındaki Çıfıt Kale eteklerinde bulunan ve tarihi 2 bin yıl öncesine uzanan mezarlıkta, 20 bine yakın mezar olduğu tahmin ediliyor. Baltadeğmez olarak adlandırılan mezarlıkta eski Arami alfabesi ile yazılmış mezar taşlarının üzerinde, Türkçe ibareler de yer alıyor. Çalışmalar tamamlandığında, Türklerin bölgeye yerleşim tarihlerinin milattan önceki devirlere dayandığının bir kez daha kanıtlanacağı ifade ediliyor.

 

Musevi inancına sahip Karaimler, kendilerini Karay ya da Karatay Türkleri olarak adlandırıyorlar ve Yahudilikle aralarına kesin bir ayrım koyuyorlar. Bugün Kırım Karaimlerinin sayılarının, tüm dünyada 3 bin civarında olduğu belirtiliyor. Bunların 800 kadarı yaşantılarını halen Kırım'da sürdürüyorlar.

Trt/Haber, 25.10.2006

KEYİFLİ İADELER

 

Şu sıralar birçok müzedeki eski eserin, menşei olan ülkelere iadesi haberlere konu olmakta.

New Tork’ta bulunan Metropolitan Müzesi, İtalya’nın talebi doğrultusunda Euphronios kraterini ve büyük olasılıkla Morgantina’dan yağmalanmış bir gümüş definesini bu ülkeye iade ediyor. Malibu’daki Getty Müzesi ise “birçok önemli eseri” İtalya’ya ve iki heykeli Yunanistan’a iade etmeye hazırlanıyor. Boston Güzel Sanatlar Müzesi ise elinde bulunan birçok eseri İtalya’ya iade edeceğini yakın zmanda duyurdu. Yunanistan’ın ismi geçen bu müzelerden başka talepleri de var, Mısır ise, St. Louis Sanat Müzesi’nden, Ka-Nefer-Nefer’in Sakkara’daki mezarından 1950 lerde çıkartılan 3000 yıllık mumya maskesini geri istiyor.

 

Neler oluyor? Metropolitan Müzesi yöneticisi Philippe de Montebello’nun geçen Nisan’da National Press Club’daki konuşmasında söylediği şekilde, eski eserlerin iadelerini isteyen ülkelerin yegane hedefi ABD müzeleri mi gerçekten? Aslında ABD dışında birçok müzeye de iade başvuruları gelmekte. Örneğin, İtalyanlar da, Mussolini tarafından antik şehir Axum’dan yağmalanmış bir dikilitaşı geçenlerde Etiyopya’ya iade ettiler. Yunanistan ise Parthenon mermerlerini uzun bir zamandır British Museum’dan talep etmekte.

 

ABD ve Avrupa müzelerinin koleksiyonları yer değiştirme tehlikesi ile karşı karşıya mı? Halk artık geçmişin sanat eserlerini görebilme şansına sahip olamıyacak mı? Aslında durum bunun tam tersi. Hem talep edilen eserlerin tümü ülkelerinden yağmalanmış ve kanunsuz yollarla çıkartılmış parçalar, hem de, İtalya’nın Metropolitan Müzesi ile yaptığı son anlaşmada olduğu gibi; iade talepleri artık, iade edilen parçaların yerine aynı veya daha güzel eserlerin uzun vade ödünç verilme önerisi ile birlikte geliyor. Ödünç verilen bu yeni eserler incelenebilecek, sergilenecek ve hatta gezici sergilere dahil olabilecekler. Bu ise, bir standart haline gelmesi durumunda, olağanüstü güzellikte bir uygulama olacak.          

                          

İade edilen eserlerin karşılığında gelecek olan ödünç eserlerin birçok ülke ve müzede yaratacağı takdirin yanısıra, müzeler bu eserler aracılığı ile halkın eski sanat eserlerini görme istediğini daha verimli bir şekilde tatmin edebilecek, bunu da oldukça karanlık şekilde satın alınmış eserlerle yapmak zorunda kalmayacaklar.

Archaeological Institute of America Başkanı Jane C. Waldbaum’un, American Journal of Archaeology Dergisi’nin Kasım-Aralık 2006 tarihli, 59/6 sayısında yayınlanan başyazısı.

TARXIEN TAPINAKLARINDA BULUNAN 5000 YILLIK GRAFİTİ KORUNACAK

 

BOV Tarxien Tapınakları Projesi kapsamında Malta Mirası, Tarxien Tapınakları’nda bulunan iki dikilitaşı korumaya alıyor. Bu iki dikilitaşın en büyük özelliği, üstlerinde Malta Adası’na gelen ilk insanları taşıyan teknelerin resimlerin çizilmiş olması ve bunların da bilinen en eski tekne resimleri olması.

 

MÖ 3600 yıllarına tarihlenen Tarxien Tapınakları, büyük çoğunluğu dikilitaşların üzerine rölyefler olarak işlenmiş hayvanlar, spiraller ve değişik desenlerden oluşan sayısız prehistorik sanat eseri içermekte. Açıkhavanın yıpratıcı etkisinden korumak için çoğu taş 1956 yılında Milli Arkeoloji Müzesi’ne taşınmıştı. “Gemi grafiti taşları” olarak da bilinen dikilitaşlar ise, oldukça iyi durumda olmaları dolayısıyla yerlerinde bırakılmışlardı. Ama yıllar boyunca maruz kaldıkları ısı farkları, rüzgar, yağmur ve nem yüzünden hızlı bir bozulma sürecine giren bu taşların üzerindeki grafitiler nerede ise yokolma tehlikesi ile karşı karşıya idi.

 

Malta Mirası, şimdi bu dikilitaşları da kapalı mekana taşımaya hazırlanıyor. Taşların yüzeyinden daha fazla çizimin kaybolmaması ve grafitilerin taşıma sırasında zarar görmemeleri için hazırlıklar yapılmakta. Daha sonra taşlar, yeni yapılan sergi salonunun içinde diğerleri ile birlikte teşhir edilecekler.
Malta Independent, 21.10.2006

TARİHİ ÇARŞI YENİDEN DOĞUYOR

 

Bursa'da 500 yıllık üç katlı tarihi çarşı, gün yüzüne çıkıyor. Balıbey Han'daki restorasyon çalışmaları büyük bir titizlik ve hızla sürüyor.

 

Büyükşehir Belediyesi'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk üç katlı çarşısı olan 500 yıllık Balibey Han'ı aslına uygun olarak restore edilmesi amacıyla başlattığı çalışmalar tüm hızıyla sürüyor.
Tophane yamaçlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi ve oğlu Orhan Gazi Han, Bursa'nın fethinde büyük kahramanlıklar gösteren Okçu Baba, Osmanlı kumandanlarından Timurtaş Paşa'nın türbeleri ile Ulucami arasındaki bölgede yer almasından dolayı tarihi öneme sahip olan Balibey Han'da, restorasyon çalışmaları önemli ölçüde tamamlandı.


Titiz bir çalışmayla restore edilen han, aslına uygun olarak yaşatılacak. Osmangazi Belediyesi'nin Tarihi ve Kültürel Mirasın Korunması Projesi kapsamında gerçekleştirdiği surların restorasyonuyla birlikte çok farklı bir kombinasyon sağlayan proje tamamlandığında kentin tarihi cazibe merkezlerinden biri haline gelecek.

 

2007 yılının ilk aylarında hizmete açılması planlanan hanın 3. katında çini, ipek, gümüş, havlu, halı satan dükkanlar, 2. katında antika, bıçak, kitap- sahaflar gibi satış birimleri ve 1. katında ise geleneksel Türk yemekleri lokantası ile turizme yönelik bir kahvehane yer alacak.

Bursa Hakimiyet, 25.10.2006

PAHA BİÇİLEMEYEN PAPİRÜS NİHAYET YAYINLANDI

 

26 yıllık bir çalışmanın ardından Derveni Papirüsü’nün ilk resmi edisyonu, kapsamlı bir yorumla birlikte açıklandı. Geçen Perşembe gecesi uzmanlar ve basın mensupları Selanik Arkeoloji Müzesi’nde uzun zamandır beklenen bu açıklama için toplandılar. Avrupa’nın en eski kitabı olan Derveni Papirüs’ü, Furies’in ruhunun rolünü ve  kaderini tartışan, Orfeus tarzı ve ölümden sonraki yaşama bir metin içermekte. Mistik ve çoğunlukla alegorik olan bu kitap aslında MÖ 340 yıllarına tarihlense de biraz daha önce, muhtemelen MÖ 5. yüzyıl sonları ile MÖ 4. yüzyıl başlarında yazılmış. Eseri inceleyen uzmanlar bunu “Antik Yunan felsefesi ve dini üzerine Rönesans’tan bu yana bulunmuş en önemli belge” olarak tanımlamaktalar. Kitap 1962 yılında Selanik, Derveni’de bir mezarda bulundu. Bazı uzmanlar, esere diğer uzmanların erişimine engel olunmasına ciddi eleştiriler getirdiler. Apostolos Pierris başkanlığındaki Felsefi Araştırmalar Enstitüsü, bu durumu “Bilimsel yazmalar açısından bir skandal” olarak nitelendirdi ve Selanik Üniversitesi profesörleri Kyriakos Tsantsanoglou, Theokritos Kouremenos ve Georgios Prasaoglou’nu papirüsü on yıllar boyu saklamakla, bilimsel ve eleştirisel yayınını geciktirmekle ve böylece “uluslar arası bilim adamlarının böylesine önemli bir belgeye ulaşmalarını engellemekle” suçladı. 1982'de eserin % 80 i okunabilecek şekilde açıklanmış olmasına rağmen 26 yıl boyunca neden hiçbir yayın yapılmadı? Tsantsanoglou, Kathimerini’ye verdiği cevapta “Çünkü öncelikle okunabilen 26 ruloyu tamamlamak ve bir sıraya sokmak zorunda idik” 1982 deki yetkisiz yayından sonra papirüs Avrupa ve Amerika’da bilinir ve tanınır bir hale gelmişti. Hakkında en az 100 makale ve 3 eser yayınlandı. Selanik Üniversitesi tarafından geçen hafta yayınlanan ilk tam edisyonun ismi “The Derveni Papyrus”, eser İngilizce ve Yunanca bir tercüme de içeriyor. Yayın ve yorumlar yukarıda adı geçen üç profesör tarafından hazırlanmış.

Kathimerini, Haber: Iota Myrtsioti, 21.10.2006

18 ANADOLU ESERİNİ 6 YILDIR BEKLETİYOR

 

1994 yılından bu yana Dünya Kültür Mirası Listesi'ne isim sokamayan Türkiye'nin 18 tarihi eseri 6 yıldır UNESCO'nun kapısında bekletiliyor.

 

Son yıllardaki UNESCO toplantılarında Türkiye ile ilgili konularda sürekli İstanbul ön plana çıktığı için, 6 yıl önce bir liste halinde teklif edilen Selimiye Camii, St. Paul Kilisesi, İshakpaşa Sarayı gibi önemli mekanların Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmesi çalışmalarına sıra gelmiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, listedeki mekanlara İstanbul konusu çözüldükten sonra sıra geleceğini belirtiyor.

 

Türkiye, Dünya Kültürel ve Doğal Miras Sözleşmesi'ne taraf ülkelerden biri. 1972'de imzalanan sözleşmeye göre 'istisnai evrensel değer' taşıyan anıtlar, yapı toplulukları ve sitler dünya mirası kabul ediliyor. Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınan değerlerin korunması için bu değerlere sahip devletler, ayrılan fondan yararlanabiliyor. Sözleşme hükümleri, aday ülkeleri 'Dünya Mirası Listesi'ne aday göstermek istediği varlıkları içeren listeyi Dünya Miras Komitesi'ne iletmekle yükümlü tutuyor. Türkiye, bu yükümlülük doğrultusunda hazırladığı listeyi 2000 yılında komiteye sundu.

 

Selimiye Camii, Mimar Sinan'ın ustalığının zirvesinde verdiği bir eser. 245 yılında Fethiye yakınlarında Patara kentinde doğan St. Nicholas (Noel Baba), Hıristiyan dünyasının önde gelen simalarından. Bursa, ilk altı padişah döneminde yapılmış olan 127 cami, 45 türbe, 34 medrese, 25 han, 37 hamam ve 14 imarethane ile Osmanlı'nın ilk başkenti. Doğubayazıt'a hakim bir tepe üzerine kartal yuvası gibi oturan İshakpaşa Sarayı ise son devirde yapılmış saraylar içinde Topkapı Sarayı'ndan sonra en ünlüsü. Ancak, buraları kültürel miras statüsünde gören Türkiye'nin hamlesi 6 yıldır sonuçsuz kaldı. Daha önceden Kültür Miras Listesi'ne dahil edilen İstanbul çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu mekanlarla ilgili tanıtım yapmasını engelliyor. Son yıllarda yapılan UNESCO toplantılarında Türkiye ile ilgili gündem maddesi her zaman İstanbul oldu. Türkiye; İstanbul'un Kültürel Miras Listesi'nden çıkarılıp "Tehlike Altındaki Kültürel Miras Listesi"ne geçirilmemesi için toplantılarda projeler sundu. UNESCO'nun yapılmasını istediği düzenlemelerle ilgili raporlar hazırladı. Bakanlığın 2000 yılında sunduğu liste ise gündeme gelmedi. Bakanlık yetkilileri ancak İstanbul konusu çözüldükten sonra listedeki diğer mekanlara sıra geleceğini belirtiyor.

 

Türkiye'nin UNESCO Dünya Miras Listesi'nde halen İstanbul (Tarihi Yarımada), Safranbolu, Boğazköy, Nemrut Dağı, Xanthos Letoon, Divriği Ulu Camii, Truva Antik Kenti, Pamukkale, Göreme ve Kapadokya bulunuyor. UNESCO, en son 1994 yılında Safranbolu'yu listeye aldı. O tarihten beri de Türkiye'den listeye giren herhangi bir eser olmadı. Bakanlık yetkilileri, UNESCO'nun artık bir doyma sürecine girdiğini belirterek, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu sebeple Türk cumhuriyetleri ile birlikte bir liste hazırlayacağını, ayrıca kendi adına da bir kültürel miras listesi oluşturacağını söylüyor.

 

1. Selimiye Camii, 2. Bursa, Cumalıkızık, 3. Konya Selçuklu Başkenti, 4. Alanya Kalesi, 5. Selçuk Kervansarayları, 6. İshakpaşa Sarayı, 7. Harran, 8. Diyarbakır Kalesi, 9. Ahlat, 10. Sümela Manastırı, 11. Alahan Manastırı, 12. St. Nicholas Kilisesi, 13. St. Paul Kilisesi, 14. Kekova, 15. Güllük Dağı, 16. Efes, 17. Mardin Deyrü'l Zafaran Manastırı, 18. Karain

Zaman, 25.10.2006

KÜTAHYA'DA 9 TARİHİ MEKANIN ONARIMI İŞLERİ İHALE EDİLDİ

 

Kütahya'da bulunan bazı kültür ve turizm varlıkları için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından gönderilen toplam 1 milyon 330 bin YTL'lik ödenek sayesinde onarım ve restorasyon projeleri, yapılan ihalelerle hayata geçirildi.

 

Konuyla ilgili olarak İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, kentte bulunan toplam 9 mekanda restorasyon, bakım, onarım, çevre düzenleme, güvenlik sistemi, teşhir, tanzim ve sağlıklaştırma işleri için ihaleye çıkıldı.

 

Onarımdan geçirilecek yerler şöyle: Kütahya Kalesi röleve restorasyon ve çevre düzenlemesi, Germiyan Sokağı sağlıklaştırma işi, Çini Müzesi onarım teşhir ve tanzim işi, Arkeoloji Müzesi onarım ve çevre düzenleme ile güvenlik sistemi kurulması, Macar Evi onarımı ile Kültür ve Turizm Merkezi bakım ve onarım işi.

Zaman, 25.10.2006

İZMİR UNESCO YOLUNDA

 

İzmir Ticaret Odası (İZTO) tarafından hazırlanan 'İzmir Tarihi Kent Merkezi'nin UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne Kazandırılması' projesine, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan destek geldi. Bakanlık, İZTO tarafından hazırlanan projeyi incelemeye aldı. "İzmir Tarihi Kent Merkezinin UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne Kazandırılması" konusunda bir proje hazırlayarak ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlara, üniversitelere, basın organlarına ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'na gönderdiklerini kaydeden İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, "Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ise 13 Ekim 2006 tarihli yazısı ile projemize olan ilgisini ortaya koymuştur: Kültür Bakanı adına Genel Müdür Yardımcısı Sayın Yalçın Kurt imzalı mektupta; proje için önerilen alanın öncelikle UNESCO'ya bildirilen geçici listeye aldırılması gerektiği, bu nedenle UNESCO'nun kriterlerine göre inceleneceği, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü uzmanlarının alanda inceleme yapacakları ve geçici listenin güncellenmesi aşamasında başvurumuzun dikkate alınacağı belirtilmektedir." dedi. Demirtaş, bu projeye bütün İzmir'in ve hükümetin sahip çıkması gerektiğini, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın da bu yolda önemli bir adım attığını söyledi.

Türkiye Gazetesi, 25.10.2006

AVRUPA'NIN EN BÜYÜK TEK PARÇA AHŞAP BİNASI YIKILIYOR

 

Kaderine terk edilen Büyükada'daki Rum Yetimhanesi, Avrupa'nın en büyük tek parça ahşap yapısı. Bu özelliğiyle aynı zaman da dünya ikincisi olan bina, bakımsızlığa ve dış şartlara direnmeye çalışıyor. Fotoğraf sanatçısı Alp Alper'in gökyüzünden çektiği fotoğraflar, bir gerçeği de gözler önüne seriyor. Kaderine terk edilen pek çok tarihi bina dış koşullara ve bakımsızlığa direnmeye çalışıyor. Bu binalardan biri de, yaklaşık 40 yıldır Fener Rum Patrikhanesi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında paylaşılamayan Büyükadada'daki Rum Yetimhanesi. Avrupa'nın en büyük dünyanın ise en büyük ikinci tek parça ahşap yapısı olan binanın öyküsü de hayli ilginç. Büyükada'nın Rumca "İsa" anlamına gelen Hristo Tepesi'nde bulunan bina, 1898-1899 yılları arasında bir Fransız şirketi tarafından otel olarak inşa edildi. Mimarı dönemin ünlü mimarlarından Alexandre Vallaury idi. Bu heybetli yapı "Prinkipo Palas" adı altında otel olarak işletilmek üzere inşa edilmesine karşın, 2. Abdülhamit'ten gerekli iznin alınamaması üzerine el değiştirdi. Eleni Zarifi adlı bir Rum kadın tarafından satın alınan binayı yeni sahibi Rum yetimhanesine bağışladı. Rum Yetimhanesi de 1902'de buraya taşındı. Binaya 1. Dünya Savaşı yıllarında Kuleli Askeri Mektebi yerleştirildi. Bina bir dönem Alman askerlerine ve Çarlık'tan kaçan Ruslar'a evsahipliği yaptı, işgal kuvvetleri tarafından adaya yollanan Rum göçmenlerini barındırdı. Rum Yetimhanesi'nin sonradan Heybeliada'ya nakledilmesi üzerine de 1964'de kapatıldı.

Sabah, Haber: Nurdeniz Kutsel, 25.10.2006

ÜÇ MÜZEYE
450 BİN KONUK

 

İstanbul'daki özel müzelerden üçü 2006'nın ilk 9 ayında 450 bin kişiyi ağırladı. Picasso, Rodin ve Lizbon'daki Calouste Gulbenkian Müzesi olmak üzere yıl içinde üç büyük sergiye ev sahipliği yapan Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'ni yılın ilk dokuz ayında yaklaşık 280 bin kişi gezdi.


Müzenin 24 Kasım 2005-26 Mart 2006 tarihleri arasında gerçekleşen 'Picasso İstanbul'da' sergisini 254 bin, 15 Nisan-28 Mayıs 2006 arasındaki Lizbon Calouste Gulbenkian Müzesi'nden 'Başyapıtlarla Doğu'dan Batı'ya Kitap Sanatı ve Osmanlı Dünyasından Anılar'ı 10 bin 554, 13 Haziran-3 Eylül 2006 tarihlerindeki 'Heykelin Büyük Ustası Rodin İstanbul'da'yı ise 77 bine yakın sanatsever ziyaret etti.


2001'de kurulan Türkiye'nin sanayi ve teknoloji alanındaki ilk ve tek müzesi olan Rahmi M. Koç Müzesi aynı zaman diliminde 140 bin kişiye ev sahipliği yaptı.

Türkiye'nin ilk özel müzesi olarak 1980'de açılan ve iki ayrı binada hizmet veren Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi'nin konuk sayısı ise bu yılın ilk dokuz ayında 18 bin 545 kişiye ulaştı.

Radikal, 25.10.2006

OSMANLI'NIN MADALYALARI AÇIK ARTTIRMADA SATILACAK

 

Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma 80 madalya ve nişan Londra'daki bir müzayedede satılacak. Artırmada İsmet İnönü'ye ait bir madalya da var. 25 Ekim'de gerçekleşecek artırmada, 1850'lerden kalma 80 farklı madalya ve nişan satışa sunulacak. Tüm eserler, New York'taki Amerikan Nümismatik Derneği tarafından satışa çıkarıldı. Osmanlı dönemine ait madalyalar arasında en dikkat çekecek olanın, yıldız şeklindeki, gümüş üzerine mine ve yaldız süslemeli, kılıç figürleriyle zenginleştirilmiş 900 pound (1.900-2.500 YTL) tutarındaki madalya olacağı sanılıyor. İsmet İnönü'ye ait olduğunu açıklanan gümüş üzerine altın kabartmalı, 1920'ye ait bir rozetteki büstün ise Atatürk'e benzerliğine dikkat çekiliyor. Askeriyeye ait bir pilot iğnesi, 300 pound açılışla artırmaya girecek. Yetkililer, 20 yıl önce olsa, bu tür madalya, nişan ve rozetlerin sadece, İngiltere ve Amerika'dan alıcı bulacağını, ancak günümüzde Osmanlı dönemine ait eserlerin, Türkiye'den de alıcı bulacağını söylüyor. Bir yetkili, yıldız şeklindeki bir madalya ile ilgili konuşurken, Türkler için Almanlar tarafından yapıldığını belirterek, bu madalyaya da rağbet beklediklerini söylüyor. Osmanlı'ya ait madalya ve nişanların birçoğu bu konuda kitapları da bulunan Ermeni asıllı Paul Z. Bedoukian tarafından, Amerikan Nümismatik Derneği'ne bağışlanmıştı.

Vatan, 25.10.2006



Eski Eserler Yüksek Kurulu Başkanı Havas

HIRSIZIN ARKEOLOJİYE KATKISI

 

 

Mısırlı eski eser yetkilileri, kısa süre önce tutuklanan mezar hırsızlarının, önemli arkeolojik buluşların yolunu açtığını belirtti. Mısır Eski Eserler Yüksek Kurulu Başkanı Zahi Havas, piramitler bölgesi Sakkara'da şimdiye kadar varlığı bilinmeyen ve çöl kumlarına gizlenmiş üç kraliyet dişçisinin mezarlarının, hırsızların iki ay önce yaptığı kaçak kazı sonucu ortaya çıktığını kaydetti. 'Lanetle korunan' mezara girmek için hırsızların bir delik açmayı başardığını, daha sonra tutuklandıklarını belirten Havas, hırsızların başlattığı kaçak kazıyı takip eden arkeologların, 'Bu mezarın kutsallığını ihlal edenlerin bir timsah ve yılan tarafından yeneceği' uyarısı bulunan üç kraliyet dişçisinin mezarını bulduklarını açıkladı.

"Hırsızlara teşekkür etmeliyiz" diyen Havas, baş dişçiyle firavunları tedavi eden iki başka dişçi ve ailelerine ait önemli arkeolojik eserlerle dolu mezarların 5. Hanedan dönemine ait ve 4 bin yılı aşkın geçmişe sahip olduğunu söyledi. Havas, Mısır'ın en eski piramidi olduğu sanılan Kral Coser Piramidi'nin hemen yakınında ortaya çıkarılan mezarların 'diş tedavisine büyük önem veren' eski Mısır krallarının, dişçilerine duydukları saygının göstergesi olduğunu belirtti. Yetkili, Mısır'daki arkeolojik alanların 150 yıldan bu yana kazıldığını belirtirken, kumlar altında keşfedilmeyi bekleyen tarihi eserlerin ancak yüzde 30'unun gün ışığına çıkarıldığına inandığını da kaydetti. Havas, Sakkara'daki arkeolojik kazıların sürdüğünü ve bölgede yeni mezarlar bulmayı umduklarını söyledi.

Radikal, Fotoğraf: AP, 25.10.2006

TUŞPA'NIN MİRASI YOK OLUYOR

 

Urartu krallarından Minua, 1950’lilerde Devlet Su İşleri’nin (DSİ) yıkıp geçerek geriye birkaç kalıntısını bıraktığı bir yazıta, tarihi kanalı yaptırdığında özetle şunları söyler: Tanrı Haldi’nin kudretiyle İşbui’nin oğlu Minua bu kanalı açtı. Adı Minua kanalı... Tuşpa şehrinin hükümdarı, Miuna der ki: Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse, her kim bir başkasına bunu yaptırırsa, her kim ben bu kanalı açtım derse, tanrılar onu güneşin ışığından yoksun bıraksın.

 

DSİ yetkilileri de, onlara yıkım yetkisi verenler de hala “güneş ışığı” görüyorlar mı bilinmez, ama Başbakan Erdoğan’ın restore edilen Akdamar Kilisesi’nin 4 Kasım’daki açılışına gelecek olması Van’ın kültürel mirası tartışmasını bir kez daha gündeme getiriyor.

 

150 bin yıl öncesinin taş aletlerinin bulunduğu, onlarca medeniyetin izlerini taşıyan, Urartu Krallığı’nın Başkenti Tuşpa, yani Van kentinin tarihi ve kültürel mirası yok olmaya doğru gidiyor.

Van Yüzüncüyıl Üniversitesi Arkeloji Bölümü araştırma görevlisi Sinan Kılıç, yıkılmaya yüz tutmuş Van Kalesi’nden yanlış restorasyon mağduru Hüsrev Paşa Külliyesi’ne kadar yaşanan tahribatı gazetemize değerlendirdi.

 

Valilik öncülüğünde Van Kültür ve Turizm envanteri hazırlayan uzmanlar arasında bulunan Kılıç, kültürel miras anlamında çok zengin, ancak bu mirası koruma anlamında çok fakir bir kent olduğunu belirterek, “Van’da bugüne kadar kültür envanteri yapılmamış. Yasalar elverişli. Yeteri kadar ilgili kurum var. Kentte 1930’lardan beri müze, 1970’lerden beri Kültür Müdürlüğü var. Ancak koruma adına hiçbir şey yapılmamış. Van ile ilgili bir turizm politikası yok; tarihsel, kültürel bakımdan çok zengin ve çok renkli bir kent ama bir kültür envanteri yok” diye konuştu.

Van’ın gerek coğrafi konumu, gerek tarihi birikimi ile yaban hayatından arkeolojik bulgulara kadar bilim insanları için bakir bir yer olduğuna dikkat çeken Kılıç, “Koruma var mı dediğimiz zaman: Sıfır. Ururtuların Van Kalesi’nin duvarları yıkılıyor. Kaledeki duvarlarda birçok gedik var. Kalenin aşağısındaki daha eski yerleşim alanı kazılmış; otopark açmışlar, yol açmışlar! Burada niye otopark açıyorsunuz, burası 5 bin senelik bir yerleşme diye sorduğunuzda Kültür Müdürlüğü, ‘Bizden öncekiler yaptı” diyor’ diye konuştu.

 

İlk Akdamar Adası’ndaki Ermeni Kilisesi’nin restorasyonunu çok iyi bulduğunu ancak bunun da siyasi bir tecih olduğu değerlendirmesinde bulunan Kılıç, “Kilise yeterince iyi restore edildi. Ama orada bir de manastır var. Manastır ise çok kötü kazıldı. Neredeyse tahrip edildi. Akdamar Kilisesi’ni, bu hükümetin birdenbire restore etmeye karar vermesinin nedeni siyasi. Burası da Ağrı Dağı gibi Ermeni kültürünün bir merkezi. Sanki dünyaya ‘Bakın biz Ermeni kültürüne sahip çıkıyoruz’ denmek isteniyor. Halbuki bu kilise bir ‘kültür mirası’ olarak çok uzun zaman önce restore edilebilmeliydi. Yine de burası ile bitmemeli. Birçok tarihi mezarlık, höyük, kilise, cami, manastır var Van’da” dedi.

 

Kılıç, bir başka restorasyon çalışmasının bölgedeki Osmanlı klasik dönem mimarisinin tek örneği olan ve Mimar Sinan imzasını taşıyan Hüsrev Paşa Külliyesi’nde yapıldığını hatırlatarak, burada ise yoğun tahribat yaşandığını savundu.

 

“Aslında Van’ın ilk üniversitesi o külliye. Ama hayret ediyorsunuz. Girişteki bazalt sütunları ‘kırık dökük’ diye atmışlar, kireç taşından yeni sütunlar yapmışlar! Bu restorasyon değil, yeniden yapmak. Orijinali bir şekilde koruyacaksınız ama restorasyon yaptığınız da anlaşılacak. Olması geren budur. Siz yeni bir şey koyarsanız oraya o 21. yy olur, 16. yy olmaktan, Mimar Sinan eseri olmaktan çıkar” diyen Kılıç, bir başka örnek olarak da geleneksel Van evlerini verdi.

 

Kılıç, “Kalenin önüne Geleneksel Van Evi diktiler. Dizi filmler bile çekildi burada. Halbuki iki kilometre ötede gerçek Van Evi yıkılıyor ve oraya bakan yok. O tarihi ev ne olacak? Üstelik orası tescilli bir kültür mirası” diye konuştu.

 

Van Yüzüncüyıl Üniversitesi Arkeloji Bölümü Araştırma Görevlisi Sinan Kılıç, yoksulluk ve eğitimsizlik nedeniyle Van’da ‘defineciliğin’ de çok yaygın olduğuna dikkat çekiyor. Defineciler, nisan ayında araziye çıkıyor. Çünkü altında boşluk bulunan yerler tam da bu dönemde yeşillenerek nerelerde tarihi kalıntılar bulunabileceğine dair bilgi veriyor.

 

Eylül ayında araziye çıkan arkeologlar ise kazılmış, boşaltılmış alanlar buluyorlar karşılarında. Kılıç, bu durumu şöyle anlatıyor: “Bugün her höyüğün, her eski binanın, her eski mezarın başına bir jandarma koymanız mümkün değil. Vanlı da kendi kültürüne, mirasına sahip çıkacak.

Defineciliğin, tahribatın bir nedeni de eğitimsizlik ve tabii ki ekonomik yetersizliğe bağlanabilir. Ancak iyi eğitim verememe, kendi tarihini, kültürel mirasını anlatamama devletin sorunu. Çünkü eğitim politikalarını, eğitim kurumlarını devlet, hükümet yönlendiriyor. Bunlar hükümet politikaları. Ekonomik sorun da hükümet politikası. O zaman bu iki nedeni ortadan kaldıracak sistemi de devleti yöneten hükümetin yapması gerekiyor. Yapılamıyor ya da yapılmıyor. Ancak bu, insanların kendi geçmişlerinden haberdar olmamasına, ondan öğrenememesine yol açıyor. Hafızamızı kaybetmemiz gibi bir şey bu. Bir devlet, onun hükümeti, onun bakanları ve ilgili kurumları, geçmişle ilgili endişeler taşımadıkları zaman, geleceği nasıl neye göre planlayacaklar? Bu sorunun sorulmamasının sonuçlarını yaşıyoruz?

 

1071’de Orta Asya’dan gelmiş Türkler, burada MÖ 5. yy’dan beri var olan Ermeniler, ondan önce burada yaşayan Kürtler... Bunların hepsinin 21. yy başında geldiği bir çizgi var. Bir aradayız şimdi. Bu tarih en başından itibaren ‘bize ait’ diyebildiğimiz zaman, bir arada olabildiğiniz zaman sizi hiçbir güç incitemiyor, yıkamıyor.”

 

Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu da yazılı bir açıklama ile kentteki tarih tahribatını dile getirmişti. Mimarlar, Van Kalesi’nin güneyinde yer alan Eski Van Kenti’nin taşıdığı değişik uygarlıkların kültürel ve mimari zenginliklerini barındıran, kültürlerin ve dinlerin bir arada yaşadığı, 1914 yılına kadar canlılığını koruyan eşine ender rastlanan barış sembolü tarihi bir kent iken; 1918 yılından sonra eski hareketliliğini kaybetmiş, günümüzde ölü bir kent haline geldiğine dikkat çekmişlerdi. Eski Van’ın, her gün biraz daha zemine yaklaşarak kaybolduğu hatırlatılarak, Gürpınar’daki “Hoşap Kalesi”nde kısmi yıkılma ve çatlamalar bulunması nedeniyle acil onarıma gerek olduğuna değinmişlerdi.

Evrensel Gazetesi, Haber: Elif Görgü, 24.10.2006

FATİH'TE TARİHSEL DOKU CANLANIYOR

 

Adı sürekli tarikatlar ve mafya hesaplaşmalarıyla anılan İstanbul'un Fatih ilçesi kabuk değiştiriyor. Son olarak Çarşamba'daki İsmailağa cinayetiyle gündeme gelen Fatih Avrupa Birliği, UNESCO ve Büyükşehir Belediyesi'nin de desteğini alarak gerçekleştirdiği projelerle 2010 yılına hazırlanıyor.


UNESCO ve Avrupa Birliği desteğiyle gerçekleştirilen Fener-Balat Projesi kapsamında 120 ev orijinal yapısına uygun olarak restore ediliyor. 7 milyon avro'luk kaynakla ilk etapta 32 ev daha sonra da 30 ev restore edildi. 2007 sonuna kadar tüm evlerin yenilenmiş olması hedefleniyor. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Fener-Balat projesinin ilk etabında çeşitli söylentilerden dolayı bazı vatandaşların evlerini yaptırmaktan kaçındığını ifade ederken, zamanla evlerin ücret almadan onarıldığını gördüklerinde gönüllü olarak yardım ettiklerini anlatıyor.

Demir proje hakkında şu bilgileri veriyor: "Karasurların Haliç'le birleştiği yerden Fener'e kadar olan kısmı, Balat'ın ve Fener'in önemli bir bölümünü ve sahil bandını yenileme alanı ilan ettik. Proje Bakanlar Kurulu'ndan onaylandı, ihalesini yaptık tarihi eserlerin rölevelerini çıkarttık. İl özel idaresi projeyle ilgili 1 milyon 800 bin YTL'lik kaynak ayırdı, gerekirse üstünü biz tamamlayacağız. Fatih'te 234 tarihi değeri olan yapı var. 60 bin metrekarelik alanı restore edeceğiz. Fatih'in röleve, restorasyon projeleri ve yeni verilecek fonksiyonlarla birlikte alacağı durumu belirledik. Tüm yapıların detaylı mimari, statik, mekanik ve elektrik projelerini hazırladık. Yıl sonuna kadar restorasyon bitecek ondan sonra da yeniden yapılandırma yapılacak."

Patrikhane tartışmalarına da değinen Demir, restorasyon alanında Patrikhane'nin yer almadığını belirtiyor. Başkan Demir bölgenin Hıristiyanlaştırılacağı yolundaki söylentilerin de asılsız olduğunu vurguluyor. Fatih'te toplam dört yenileme alanı olduğunu kaydeden Demir, şöyle diyor: "Karasurlarının Haliç'in birleştiği yerde Türk Mahallesi var, orada eski Osmanlı evlerini, Osmanlı mimarisine göre restore edececeğiz. Daha kuzeyinde sık sık gündeme gelen Sulukule var. Sanılanın aksine Sulukule'yi taşımayacağız, yeniden restore edeceğiz. Bir diğer restorasyon alanı da Yalı Mahallesi. Marmara sahilinin kenarındaki bu güzel mahallemizi de turizme kazandıracağız."


Fatih'in Bizans ve Osmanlı'nın genleri olduğunu ifade eden Demir, buradaki eserlerin de genlerin üzerindeki DNA'lar olduğunu söylüyor. Demir, Fener ve Balat'taki yapıların sit alanı olduğunu ve orijinallerine uygun olarak restore edileceğini de kaydediyor.

Bizans ve Osmanlı kültürüne sahip çıktıklarını vurguluyan Demir, şöyle devam ediyor: "Burası bizim kendi kültürümüz. Büyükşehir Anemas Zindanlarını restore ediyor. Anemas bir Bizans eseri, oysa üstünde Mimar Sinan'ın yapıtı İvaz Efendi Camii var. Osmanlı bunlar için hiçbir zaman 'Bizans eseridir yıkalım' dememiş. Biz de bu eserleri muhafaza ediyoruz. Hedefimiz bu eserlere önemli fonksiyonlar vermek. Bu sadece restorasyonla olmaz. Restorasyondan sonra da turizme kazandırmak için gerekli çalışmaları yapacaz. Bu eserlerin içinde Anemas Zindanları var, Tekfur Sarayı var, Fener-Balat var, Türk Mahallesi var, Emir Buhari Tekkesi var, İbrahim Paşa Medresesi var. Zeyrek Sarnıcı için İl Özel İdaresi'nden 4 milyon YTL kaynak aldık, o da ihale aşamasında. Bunları gerçekleştirdiğimizde, Dünya Kültür Başkenti'ne alternatif güzergah oluşturacağız. Fatih üç dinin mensubunun yüzyıllardır barış içinde yaşadığı ender yerlerden biri. Bu eserlerin bulunduğu alanlar Fatih'in çöküntü alanları, buraları yeryüzüne çıkararak çok ciddi bir kaynak yaratacağız."

Demir, cemaatlerle veya başka bir kurumla dertlerinin olmadığını da söyledi. AKP'den ve İslamcı kesimden projelere yönelik olumsuz bir tepki almadıklarını da belirten Demir, Fatih'in turizme kazandırılması durumunda bölgede oturanların birinci dereceden etkileneceğini söylüyor. Fatih'in Bizanslaştırılması'nın söz konusu olmadığını sözlerine ekleyen Demir, restorasyonların bölge mimarisine uygun olarak gerçekleştirildiğini ifade ediyor.


Demir, sık sık Sultanahmet'le karşılaştırıldıklarını belirterek, bunun doğru bir karışılaştırma olmadığını söylüyor: "Fatih'le Eminönü'nün yapısı çok farklı. Buranın yaşayan bir nüfusu var, Eminönü'yse gece yaşamıyor. Bir tarafımız Haliç bir tarafımız Marmara. Kocamustafapaşamız var Samatyamız var. Yenikapı, Edirnekapı, Topkapı, Çarşamba da bizim. Fatih halkı Anadolu'nun ortalamasıdır."

Radikal, Haber: Emre Boztepe, 24.10.2006

"ESERLERİ ORTADA BIRAKIP, ÇALININCA DA ARIYORUZ"

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, çalınmış birçok eseri arıyor. Bakanlığın resmi internet sitesinde yurtiçinde çalınan eserlerin fotoğrafları ve envanter bilgileri yayımlanırken, bu tarihi mirasın çoğunu hırsızların kolaylıkla çaldığı anlaşılıyor. Bunlar arasında ağır olduğu için müzeye götürülemeyen, yıllarca okul ve kaymakamlık bahçelerinde bekletilen, itfaiye depolarında dururken çalınan eserler bulunuyor.


Manisa Kırkağaç Hükümet Konağı önünde bulunan Roma dönemi 1 ya da 2. yüzyıla ait yaklaşık 1 metre yüksekliğinde yarım metre genişliğindeki mezar altarı da ihmal sonucu çalınan eserlerden... Manisa Müze Müdürlüğü yetkilileri, "Eser ağır olduğu için kaymakamlığa zimmetlendi. Onlar da eseri bahçede tutuyorlarmış. Yönetmelik gereği müzeye getirilemeyen eserler kaymakamlık ya da belediyelere zimmetlenir. Yönetmeliğin değişmesi gerekir" diye konuştu.




Osmaniye Kadirli Hükümet Konağı bahçesinden de bir mezar taşı çalındı. Üzerinde niş içerisinde cepheden bir insan başı bulunan mezar taşının altının kırık olduğu sanılıyor. Kadirli Kaymakamı Saadettin Kalkan, "Maddi değeri olmayan eserler bunlar. Hükümet konağının bahçesinde bunlardan daha çok var. Yıllardır aynı yerde duruyor. En yakın müze Adana'da. Müze kayıtları var mı bilmiyorum. Bahçeden alıp götürmüşler" dedi.

Burdur'un Ağlasun Belediyesi'ne ait itfaiye deposundan 8 ve 28 envanter numaralı beyaz taştan arslan başlı fragmanlar çalındı. Eserlerin neden itfaiye deposunda tutulduğunu sorduğumuz Ağlasun Belediye Başkanı Vedat Aslan şöyle konuştu:
"İtfaiye daha önce şehrin merkezindeydi. Bahçesinde de bu eski eserler bulunuyordu. Sonra itfaiye aşağı mahalleye taşınınca eserleri de alıp depoya kaldırdık. Bunları müzeye vermedik, çünkü kendi müzemizi kuracağız. Müzeye verince eserler ilçemize bir daha geri gelmiyor. Hırsızlar çalınca artık hiç gelmeyecek."


Kastamonu Taşköprü Tekke Mahallesi Katipoğlu Sokak'ta 8 numaralı evin önünden Roma dönemi kabartmalı taş çalındı. Taşın bir yüzünde meşale, bir yüzünde gagasında çelenk taşıyan kartal kabartması vardı.



Kaymakam Recep Soytürk, "Eser neden sokakta tutuluyordu?" sorumuza şu yanıtı verdi: "Çalınan eserden haberim yok. Şimdi baktıracağım. Ancak Pompeiopolis antik kenti var şehrin girişinde. Eski evlerde hep buradan mermerler alınıp kullanılmış. Kaymakamlığın önünde de çok sayıda eser vardı. Biz bunları depoya kaldırdık. Müzemiz yapılınca orada sergileyeceğiz."

Adana Kozan İlçesi'nin Andıl Köyü ilkokulu bahçesinden MS 2. yüzyıla ait Tanrıça Demeter büstü çalındı. Büstün burun ucu ve çenesi kırıktı, kolye ve küpeleri vardı. Andıl Köyü Muhtarı Cumali Akıllı şöyle diyor: "Okulun 1967'de yapımı sırasında eser bulunmuştu. O dönemde müzeye haber verilmiş. Ancak müze 'Eseri getirin, size para da veririz' demiş. Ancak yolumuz bile yoktu o dönem. Yıllarca okulun bahçesinde kaldı. 4 yıl önce çalındı. Çalındığını müzeye haber verince eser kıymete bindi."

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 24.10.2006

MÜZE ENVANTERLERİ DİJİTAL ORTAMDA

 

Türkiye'nin birbirinden emsalsiz kültür varlıkları, görüntüleriyle birlikte dijital ortama aktarılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığının başlattığı proje için Topkapı Sarayı Müzesi ile Anadolu Medeniyetleri Müzesi pilot müze seçildi. Alınan bilgiye göre, proje kapsamında, müzelerdeki taşınır kültür varlıklarına ait envanter bilgileri dijital ortama aktarılacak. Bu projeyle müzelerde bulunan hem teşhirdeki, hem de depolardaki eserler, tamamen bir ağ üzerinde bilgisayara aktarılacak. Projeyle birlikte, müzelerde hangi eserlerin bulunduğu, eserlerin hangi sergilere gittiği, hangilerinin bakıma ihtiyacının olduğu, bakıma ne zaman gidip döndüğü, hangilerinin teşhirde bulunduğu, kazılarda çıkan eserler ve kazı bilgileri, merkezi otomasyon sistemiyle düzenli hale gelecek. Eserler, projenin tamamlanmasıyla beraber görüntüleriyle birlikte takip edilme olanağına sahip bulunacak. Türkiye'deki tüm müzelere yönelik olarak geliştirilen proje için ilk etapta iki pilot müze seçildi. Buna göre, arkeolojik eserlere yönelik olarak Anadolu Medeniyetleri Müzesi, etnografik nitelikli eserlere yönelik olarak da İstanbul Topkapı Sarayı Müzesinde çalışmalara başlandı. Anadolu Medeniyetleri Müzesinde aşama aşama sürdürülen çalışmalar kapsamında 90 bine yakın eser bilgisayara aktarıldı. İlk aşamada envanter çalışmasının gerçekleştirildiği müzede daha sonra merkezi otomasyon sisteminin kurulması ve bunun altyapı çalışmaları gerçekleştirilecek. Ankara Valiliği, Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki çalışma için maddi katkı sağladı. Etnografik eserler açısından pilot müze seçilen Topkapı Sarayı Müzesi'nde ise eserlerin bilgisayara yüklenmesi çalışmalarına başlandı. Bu kapsamda görüntülerin kaydedilmesi çalışmalarının sürdürüldüğü bu müzede, projenin ikinci aşamasına geçilmiş bulunuyor.

Trt/Haber, 23.10.2006

FİRAVUNLARIN SIRLARI BİTMİYOR

 

4200 yıl önce Mısır'da Firavunların özel diş hekimleri olduğu anlaşıldı.

 

Mısır'da hırsızlar sayesinde firavunların diş hekimlerine ait üç mezar ortaya çıkarıldı. Mısırlı yetkililerin verdiği bilgiye göre, 4200 yıllık mezarlar, hırsızlar tarafından iki ay önce ortaya çıkarıldı.

 

Sakkara bölgesindeki mezarlar, polisin kazı yapan hırsızları yakalaması ve tutuklaması üzerine, onlardan alınan bilgiler sayesinde bulundu. Aynı zamanda başhekim de olan bir diş hekimi ile iki yardımcısına ait olan mezarlar, lanetlenmiş. Baş hekimin mezarına giden yolda hiyeroglif harflerle, "mezarıma giren, bir timsah ve yılan tarafından yensin" yazıyor.

 

Arkeologlar, Mısır'da ilk defa diş hekimlerine ait mezarlar bulunduğuna dikkati çekerek, bunun, firavunların diş sağlığına verdikleri önemi gösterdiğini kaydediyor.

 

Arkeologlar, Mısır'da kazı çalışmalarının 150 yıldır yürütülmesine rağmen, halen ancak % 30'unun gün ışığına çıkarıldığını tahmin ediyor.

Trt/Haber, 23.10.2006

ZEUGMA MÜHÜRLERİ HEDİYELİK OLDU

 

Zeugma Antik Kenti'nde, yapılan kurtarma kazıları sırasında ortaya çıkartılıp, Gaziantep Müzesinde sergilenen 100 bin mühür (bulla), yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.

Dünyada, bir defada ortaya çıkartılan en fazla mühür olma özelliğine sahip olan Zeugma Mühürlerine gösterilen ilgi müze yönetimini yeni arayışlara yöneltti ve bu mühürlerin turistlere hatıra eşyası olarak satılması için 5 bin taklidi yapıldı. Aslına uygun olarak yapılan kil mühürler, kolye olarak kullanılabildiği gibi ev ve işyerlerinde metal eşyalar üzerine de yapıştırılabiliyor. Mühürlerin üzerlerinde, asıllarında olduğu gibi Zeus, Athena, Aphrodite, Fortuna gibi tanrıça figürlerinin yanı sıra, Aslan, yengeç ve akrep gibi burç figürleri de yer alıyor.

 

Gaziantep Müze Müdür Vekili Dr. Mehmet Önal, yaptığı açıklamada, bir aylık çalışma sonucunda, 5 bin adet taklit mühür yapıldığını, bu mühürlerin müzeyi ziyaret eden bazı yerli ve yabancı turistlere ücretsiz olarak verildiğini, 1-2 ay içerisinde de tanesi 2 YTL'den satışa sunacaklarını söyledi.

 

Gaziantep Müzesi denilince akla ilk gelen eserlerin Zeugma mozaikleri olduğuna dikkatİ çeken Dr. Önal, "bu doğru ama, müzemizde bulunan 100 bin mühür de ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor. Dünyada, bir defada ortaya çıkartılan 100 bin mühür yok. Bu kadar fazla miktardaki mühür, dünyanın da ilgisini çekip, müzemize ilgiyi artırıyor. Bu eserlerin turistlere hatıra eşyası olarak satılmasının, tanıtım açısından da son derece önemli olacağını düşünüyoruz." diye konuştu.

 

Turistlere yönelik olarak mühür yapımını sürdürdüklerini kaydeden Önal, şöyle konuştu: "Amacımız, en kısa sürede müzemizde sergilenen diğer önemli eserleri de anı eşyası olarak turistlere sunabilmek. Bunun için başta savaş tanrısı Mars ve Zeugma mozaikleri olmak üzere değişik eserleri anı eşyası olarak yapıp turistlere satmayı hedefliyoruz. Bu işten müzemize belirli oranda gelir de elde etmiş olacağız. Gaziantep Müzesi, son yıllarda yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmeye başladı. Kültür turizminde önemli yere sahip olan müzelerin, daha cazip mekanlar haline getirilmesi için çalışmalar yapıyoruz."

Trt/Haber, 23.10.2006

NOEL BABA KİLİSESİ'NDE YENİ RESİMLER ORTAYA ÇIKARILDI

 

Antalya'nın Demre İlçesi'ndeki Noel Baba Kilisesi'nde 11. yüzyıla ait duvar resimleri bulundu.
Noel Baba Kilisesi'nin uzun yıllar toprak altında kalan birinci katında arkeolog Rıdvan İşler tarafından yaklaşık 2 aydır yürütülen çalışmalarda, kilisenin güney bölümündeki duvarlarda resimler bulundu.


Kilisede yürütülen çalışmalar hakkında bilgi veren İşler, kilisenin toprak altında kalan birinci katının 1956 yılında gün yüzüne çıkarıldığını ancak, o tarihten bugüne kilise içerisinde ciddi bir arkeolojik çalışma yapılmadığını bildirdi.


Yaklaşık 2 aydır birinci katta çalışma yaptıklarını belirten İşler, şunları kaydetti:
"Kilisenin güney duvarlarında yapılan çalışmalarda İsa, Meryem Ana ve Vaftizci Yahya'nın yan yana oturduğu bir resim bulduk. Aşırı nemden zarar görmüş ancak ince fırçalarla gerekli temizleme çalışmasını yapıp, üzerini korumayla kapladık. Bu resimlerin hem tarih açısından, hem de turizm açısından büyük önemi var. Sahip çıkıp, korumalıyız. Kilisedeki çalışmalar sürecek."

Haber Ekspres, 23.10.2006

ARABİSTANLI LAWRENCE'IN PUSULASI
SAHTE ÇIKTI

 

Arabistanlı Lawrence'ın geçenlerde açık artırmada 250 bin sterline satılan pusulasının sahte olduğu ortaya çıktı.

Lawrence'ın Birinci Dünya Savaşı'nda Arabistan'da görev yaptığı sırada kullandığı cep pusulasının kopyasının yapıldığı ve satılan sahte pusulanın değerinin 50 sterlini geçmediği öne sürüldü.

5 cm uzunluğundaki pirinç pusula, Almanya'nın müttefiki Türkiye'ye karşı Arap isyanı sırasında Lawrence'a yardımcı olduğu kaydıyla Christie's tarafından düzenlenen müzayedede 254 bin sterline müşteri bulmuştu.

Hürriyet, Haber: Faruk Zabcı, 23.10.2006

AT, İLK OLARAK KAZAKİSTAN'DA MI EVCİLLEŞTİRİLDİ?

 

5600 yıllık bir ahır toprağın yapılan incelemeler Kazakistan’ın Botai insanlarının atı ilk evcilleştiren insanlar arasında olabileceğini düşündürmekte. Bu halk atlara binmenin yanısıra onları süt ve eti için de yetiştirmekte idi. Carnegie Doğa Tarihi Müzesi kuratörü Sandra Olsen’in bildirdiğine göre ahırlar, kuzey Kazakistan’da, Krasnyi Yar olarak bilinen bölgede bulunan bronz çağı Botai halkına ait bir köyün içinde yer almakta. Olsen, yıllardır atın evcilleştirilmesini araştıran bir ekibe liderlik ediyor. Meslektaşlarından Rosemary Capo 23 Ekim de Philadelphia’da yapılacak olan Amerikan Jeoloji Kurumu’nun yıllık toplantısında bu konuda toprak örneklerini de içeren bir sunum yapacak.Smithsonian Enstitüsü arkeologlarından ve hayvanlarla bitkilerin evcilleştirilmesi konusunda uzman olan Melinda Zeder “Atların evcilleştirilmesi sırasında değişime uğradıklarına dair herhangi bir işaret bulamadık” demekte. Zeder’in kasdettiği antik middenlerden atların kemiklerindeki değişimler. Şidiye dek insanların atlarla neler yaptıklarını anlayabilmenin yegane yolu bu kabul ediliyordu. Fakat kemik değişimlerinden fazla bir bulgu elde edilememesi üzerine artık dolaylı delillerle ingilenmeye başlamışlar. Örneğin bir ahırın içindeki toprak örneği ile, hemen dışından alınan toprak örnekleri arasındaki kimyasal fark bu tür bir delil. İçerideki toprak, dışarıdakine oranla 10 kat daha fazla fosfor fakat daha düşük oranda nitrojen içeriyor. Bu ise, at dışkısı ile zenginleşmiş bir toprakta olmasını umduğunuz durum.

Discovery News, Haber: Larry O'Hanlon, 20.10.2006

6 PADİŞAHIN SİKKESİ ALINIP SATILABİLİR

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Kırklareli CHP Milletvekili Mehmet Kesimoğlu’nun tarihi eserlerin satışı ile ilgili verdiği soru önergesi üzerine, 6 Osmanlı padişahına ait sikkelerin yurt içinde rahatlıkla alınıp satılabileceğini açıkladı. Koç’un, önergede yurt içinde alımının, satımının ve devrinin serbest olduğunu belirterek tescile de tabi olmadığını aktardığı sikkeler, Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid, V. Mehmed Reşad ve Vahideddin’e ait. Ayrıca Bakan Koç, aynı çağdaki sikkeler ve müze koleksiyonlarını tamamlayıcı nitelikte olmayan ve belge değeri taşımayan etnografik nitelikteki kültür varlıkları için de aynı uygulamanın geçerli olduğunu belirtti.

Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 22.10.2006

HIRSIZLIK OLDU, KARUN HAZİNELERİ GÖZE GİRDİ

 

Amerika'ya kaçırıldıktan sonra bin bir güçlüklerle tekrar Türkiye'ye getirilip Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen Karun Hazineleri'nin ziyaretçileri, Kanatlı Denizatı Broşu'nun çalınmasından sonra arttı.

 

Hazinelerin en değerli parçası olarak görülen Kanatlı Denizatı Broşu hakkında çıkan haberlerin ardından özellikle yerli turist adeta müzeye aktı.

Müzeyi son 5 ayda 5 bin 633 yerli, 108'de yabancı ziyaretçi gezdi. Broş'u son 5 yılda ise 769 yabancı, 16 bin 751 yerli turist gezmişti.

Sabah, 23.10.2006

DESEN ÖNEMLİDİR, HELE Kİ REMBRANDT YAPMIŞSA

 

Önce kuru bir haber cümlesi: 'Işığın ressamı' Rembrandt'ın desenleri Pera Müzesi'nde... 'Tamam Rembrandt ama sonuçta sergilenen görkemli yağlıboya tabloları değil, küçücük desenleri' deyip burun kıvırabilirsiniz. O zaman size, genel kabul gören ve sanatçı biyografileri yazarı Karel van Mander'in Rembrandt'ın doğumundan iki yıl önce 1604'te yayımladığı ünlü 'Resim Kitabı'nda (Schilderboeck) geçen bir cümleyi anımsatalım: "Resmin babası desendir." O bakımdan desen çok önemlidir, hele ki bu desenleri sanat tarihine 'ışığın ressamı' olarak geçen büyük Felemenk ressam Rembrandt yapmışsa çok çok önemlidir diyebiliriz. Müzeleri daha yeni kurulan bir ülkenin evlatları olarak büyük ustanın bundan yaklaşık 400 yıl önce yaptığı desenlere yakından bakmak, onlarla bir nefes mesafesinde olmak, öyle sık yaşayabileceğimiz bir deneyim de değil. Bu özel desenlerin, kağıt ışığa duyarlı bir malzeme olduğu için, genelde sergilenmediği, özel kutularda saklandığı düşünülürse Pera Müzesi'ndeki sergi daha da bir önem kazanıyor.


Bu yıl tüm dünyada Rembrandt'ın doğumunun 400. yılı kutlanıyor. Suna - İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi de bu kutlamalara Rembrandt'ın ve yakınındaki sanatçıların eserlerine yer veren 'Rembrandt ve Çevresi / Desenler' sergisiyle dahil oldu. Rotterdam Boijmans van Beuningen Müzesi Koleksiyonu'ndan derlenen 99 desenin yer aldığı sergi, Koç Allianz'ın desteğiyle Türkiye'ye getirildi.

 

Pera Müzesi'nin dördüncü ve beşinci katına yayılan sergi, 7 Ocak'a kadar açık kalacak. Sergi süresince Pera Müzesi oditoryumunda Rembrandt ve sanatını anlatan, uluslararası uzmanların katılacağı özel etkinlikler gerçekleşecek. Ayrıca şunu da ekleyelim; Rembrandt'ın yaşadığı dönemde (1606-1669) kağıdın elle yapılan, pahalı bir malzeme olmasından dolayı sanatçının aynı sayfaya birkaç figür çizdiği, hatta bazen sayfanın arka yüzünü de kullandığı görülür. Sergide Rembrandt'ın 'çift yüzlü' desenlerinden de beş örnek yer alıyor.


Barok akımın en güçlü temsilcilerinden biri kabul edilen Rembrandt, 1606'da Leiden'de (Hollanda) doğdu. 1620'de Leiden Üniversitesine kaydolan Rembrandt'ın resme karşı büyük hevesi olduğu ve üniversite öğrenimi sırasında bazı öğretmenlerden resim dersi aldığı biliniyor. 1931'de Amsterdam'a yerleşen Rembrandt, burada, dönemin modasına da uygun olarak portre ressamı olarak nam salar. 1640'larda Prens Frederick Henry için dinsel konulu resimler yapar. Bugün Louvre Müzesi'nde bulunan 'İsa Emmaus'ta' (1648) adlı yapıtı, renk kullanımı, figürlerin yerleştirilişi ve taşıdığı güçlü anlatımla sanatçının olgunluk dönemi çalışmalarının ilk örnekleri arasında yer alır. 1650'lerin başında önemli siparişler alan Rembrandt, 1657'de ise parasızlık nedeniyle evini ve koleksiyonunun önemli bir bölümünü elden çıkarmak zorunda kalır. 1662'de ısmarlanan 'Claudius Civilis'e Suikast' adlı yapıtında Felemenk'in ilk özgürlük savaşıyla ilgili bir konu işlemiştir; ancak resim geri gönderilince Rembrant yapıtını parçalar.


1663'te ikinci karısı Hendrijke Stoffels, 1668'de de modeli Titus'un ölümü Rembrandt'ı daha derin bir sezgiye yöneltir. Ölümünden önce yapmaya başladığı resimler en yetkin yapıtları arasında gösterilir. 1668'de yaptığı 'Savurgan Oğulun Düşüşü', en dramatik yapıtlarından biridir. 1969'da yaptığı 'Kendi Portresi'nde sanatçı, sanki başından geçenlerin tümünü tuvale yansıtmış gibidir. Bu yapıtıyla ışık ustası Rembrandt, adına yaraşır son noktayı koyar.


Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi'nden alıntılarsak, "Sanat yaşamı boyunca belli bir üsluba bağlı kalmamış, dinamik araştırıcılığıyla yağlıboyanın yanı sıra desen, baskı gibi disiplinlerde de yetkin yapıtlar üretmiş Rembrandt'ın önemi, salt Barok anlayışla çalışmış bir ışık - gölge ustası olmasında değil, aynı zamanda insani duygularını bu denli az renkle anlatabilmiş olmasıdır." Rembrandt, 63 yıllık yaşamı boyunca yaklaşık 600 yağlıboya, 300 kadar baskı ve kendi başlarına birer yapıt olan 2 bin dolayında çizimiyle olağanüstü bir verime ulaşır.

Radikal, 22.10.2006

ÇALDIKLARI ÇEŞMEYİ CAMİYE BIRAKTILAR

 

Mimar Sinan’ın çağdaşı Sai Çelebi tarafından 500 yıl önce Kağıthane’de inşa edilen, bir süre önce yağmalanıp çalınan İmrahor Çeşmesi’nin kırık kitabesi ile tarihi nişangah, Hürriyet’in haberi üzerine kimliği belirsiz kişilerce Sadabad Camii’nin avlusuna bırakıldı.



Tarihi çeşme, yakın zamanda iki kez saldırıya uğradı. İlk saldırıda çeşmenin en değerli bölümü, kitabesinin "ayna"sı kırılıp çalındı. Kırık parça Kağıthane Belediyesi tarafından Beyoğlu Çukurcuma’da bulundu ve satın alınarak depoya kaldırıldı. İkinci saldırıda kitabeyi bütün halinde sökemeyen hırsızlar, kopuk parçayı tahrip olduğu için bıraktılar; bu parça da depoya kaldırıldı. Çatı kısmı halen Çukurcuma’da olduğu söylenen çeşmenin yerine, Büyükşehir Belediyesi’nin "Sadabad Projesi" çerçevesinde inşaat yapan Çekdaş İnşaat San. ve Tic. Ltd’nin işçi barakaları konuldu.

İSKİ Su Vakfı tarafından rölövesi çıkarılan İmrahor Çeşmesi, restorasyonu beklerken, tümüyle yerinden kaldırılarak bilinmeyen bir yere götürüldü. Damat İbrahim Paşa’nın damadı Mehmet Paşa’ya ait bir nişangah da o günlerde sır oldu.

Bu tarih ve kültür hırsızlığını Hürriyet’in haber yapması üzerine İstanbul 2 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Büyükşehir ve Kağıthane belediyelerine yazı yazarak çeşmenin akıbetini sordu. Bu gelişmeler yaşanırken, tarihi çeşmenin kitabesinin kırık bir parçasıyla, nişangáh, geçen perşembe gecesi gizlice Kağıthane’deki Sadabad Camii avlusuna bırakıldı.

Bir belediye yetkilisi, kırık kitabe ve diğer kayıp parçaların bölgede tünel inşa eden bir firmaya ait olduğu öne sürülen kamyona yüklenip götürüldüğüne dair tanıklar olduğunu söyleyerek, "Hürriyet’in haberi üzerine Anıtlar Kurulu Büyükşehir ve Kağıthane belediyelerine çeşmenin akıbetini sordu. Herhalde çeşmenin izinsiz sökülmesinin yaptırımından korkan ya da satamayanlar bu yola başvurdu" dedi.
Hürriyet, Haber: Ali Dağlar, 22.10.2006

MİLLET KÜTÜPHANESİ ONARIMI BİTİYOR

 

Fatih Millet Kütüphanesi'nin, İstanbul İl Özel İdaresinin desteğiyle yapılan onarımında son aşamaya gelindiği bildirildi. Projesi İstanbul Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından yapılan kütüphane, bahçe düzenleme çalışmalarının ardından hizmete girecek. İl Özel İdaresi bütçesinden ayrılan payla onarımı yapılan Millet Kütüphanesi'nde 2000 yılından bu yana, 17 Ağustos 1999 depreminden sora zemin ve yapının güçlendirilmesi, cephe restorasyonu, kalem işi ve altın varak süslemeleri gibi çalışmalar yapıldı. 1916 yılında kurulan kütüphanede 30 bini aşkın el yazması, kıymetli eski harfli matbu eser, padişah fermanları, tıp kitapları, minyatürlü tek nüsha eserler var.

Sabah, 22.10.2006

TRUVA ATININ HALATLARI YERİNDEN SÖKÜLÜYOR

 

"Troy" filminde kullanıldıktan sonra Türkiye'ye hibe edileren ve Çanakkale'deki bir parka yerleştirilen tahta atın ayaklarında bulunan halatların bir kısmı, yerlerinden çıktı.

Troy atının geçen yıl halatlarının çalındığını belirten vatandaşlar, gerekli tedbirlerin alınmasını istedi. Metrelerce halatın bir kısmının bakımsızlıktan dolayı yerlerinden çıktığına dikkati çeken vatandaşlar, yetkilileri göreve çağırdı.

 

Sabah, 22.10.2006

İSTANBUL'A DİKİLECEK

 

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarma Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sait Başaran, Moğolistan’daki Göktürkler’den kalma Orhun Abideleri’nin kopyalarını İstanbul’un çeşitli yerlerine yerleştireceklerini açıkladı.

Edirne’nin Enez İlçesi’ndeki arkeolojik kazı çalışmaları da yürüten Prof. Dr. Başaran, 2000 yılından beri koruma ve bakım çalışmalarını yaptıkları ’Türk’ ve ’Türkçe’ adının ilk kez geçtiği yazılı belge olarak kabul edilen abidelerin kalıplarını alacaklarını, daha sonra da bunları bu yıl içinde İstanbul’un tarihi ve turistik noktalarına yerleştireceklerini söyledi.



Orhun Anıtları’nın bire bir kopyalarının Türkiye’ye getirilip, İstanbul’a dikilmesi önerisi, bölgede incelemelerde bulunan Prof. Dr. Celal Şengör’ün oğlu Asım Şengör tarafından dile getirilmişti. Restorasyon adına yapılan yanlışları ve yağmayı dile getiren Asım Şengör, kitabelerdeki ilk yazılı "Türk" kelimesini parmakları arasına almış ve "Kitabelerin bire bir örnekleri İstanbul’a getirilip, dikilmeli" demişti.

Orhun Abideleri’nin bir örneğini Ankara’daki MHP Genel Merkezi’nin önüne diktiren Devlet Başçeli, açılışta özetle demişti: "Bu abideleri yaptırmakla, başlangıcı binlerce yıl öncesine dayanan büyük milletimizin ata toprağı Orta Asya bozkırlarından bir milli esinti, bir köklü şuur ve bir tatlı hatırayı son yurdumuza taşımış olduk. Bu, aslına sadık kalarak, aynı ebat ve görünümde yapılan ve dünya da benzerleri olmayan üç abidenin orijinalleri, Ankara’dan tam 5 bin 600 km ötede, ata toprağımız Orhun Vadisi ve Ötüken kıyısında sonsuza kadar seslenmeye devam edecek. Onun için, bu abidelerin bir diğer tanımı da ebedi taş ya da ölümsüz taş anlamına gelen ’bengütaş’tır."


Orhun Abideleri’nin Moğolistan’daki içler acısı halini, bu ülkeyi ziyaret eden Prof. Dr. Celal Şengör kamuoyu gündemine getirmişti. Hürriyet 27 Ağustos günlü nüshasında Bilge Kağan, Kültikin ve Tonyukuk anıtlarının durumunu, "Tanrı Türk’ü korusun" başlığıyla tam sayfa fotoğraflı olarak işlemişti.
Hürriyet, Haber: İbrahim Bitkili, 22.10.2006

5 TON AĞIRLIĞINDAKİ LAHİT SIR OLDU

 

İzmir'in Dikili İlçesi'nde kaymakamlık bahçesinde bulunan Bizans döneminden kalma 1700 yıllık lahit, 1995 yılında inşaat çalışmaları sırasında belediyenin traktörüne yüklendikten sonra sır oldu. Bergama Müzesi envanterinde bulunan 1.80 metre boyunda 67 santimetre eninde, 5 ton ağırlındaki mermer lahtin kaybolduğu geçtiğimiz Eylül ayında ortaya çıktı. Bergama Müze Müdürlüğü, İzmir İl Kültür Müdürlüğü'ne 3 Ekim 2005 tarihinde resmi bir yazıyla lahtin kaybolduğunu bildirdi. İzmir Emniyet Müdürlüğü ve İl Kültür Müdürlüğü kayıp lahitle ilgili soruşturma başlattı. Bergama Müzesi Müdürü Adnan Sarıoğlu, "Kaymakamlığın ihmali sonucunda yok oldu. Yerinden kımıldatılırken bile bize haber verilmeliydi" derken, Dikili Kaymakamı Şefik Aydın ise "Benden önceki kaymakam döneminde olmuş. Ancak eğer bu bahçede böyle bir eser bulunsaydı, bize teslim edildiğine dair bir belge olurdu. Öyle bir belge de yok" dedi. 1991 yılında Dikili Kaymakamlığı inşaatı yapılırken ortaya çıkan lahit, "Taşımak için vinç ve kamyon yok" denilerek bahçede bırakıldı. O tarihten itibaren de müze yetkililerin görev devir tesliminde her kayıtta yer aldı. Müzedeki envanterde kaydı ve fotoğrafı bulunan tarihi lahtin, bu yıl içinde yine bir devir teslim sırasında yerinde bulunmadığı ortaya çıktı.

Sabah, Haber: Yavuz Rençberler, 21.10.2006












15 - 21 Ekim 2006

DOĞU İLE BATI KÜLTÜRÜ NEW YORK'DA BİRARAYA GELDİ

 

New York Metropolitan Müzesi ile Paris Arap Enstitüsü, paha biçilmez 200 parçayı bir araya getirdi. Sergide, Venedik-Osmanlı ilişkilerini anlatan bölüme ilgi büyük.



 

Doğu Batı zıtlığı', 'medeniyetler ve dinler arası şok' gibi nefret dolu tanımlamaların dünya gündemini işgal ettiği bu dönemde, yapılabilecek en akıllı şey buydu: Doğu ile Batı'nın birbirlerine verdiği en rafine bilgileri bir araya getirmek. İslam'ı bir de sanatsal yönüyle okumak, Avrupa ile girdiği alışverişe Venedik'ten göz atmak: Evet, New York Metropolitan ile Paris Arap Enstitüsü, paha biçilmez 200 parçayı bir araya getirdi ve bu sofistike kültürlerin, 12. yüzyıldan itibaren Venedik'te nasıl da muhteşem bir şekilde bir araya geldiklerini gösterdi. Venedik'in akıllı tacirleri, Yakındoğu kültürünün birçok konuda Ortaçağ Avrupası'ndan ne kadar ileride olduğunu ilk keşfeden gezginler oldular. Gezip gördükleri memleketlerdeki hastanelerden, saraylardan, su sistemlerinden, kütüphanelerden etkilenerek, memleketlerine döner dönmez Doğu kültürlerinin inceliklerini anlatmaya başladılar. Bunun üzerine Venedik'in elit kesimi, mimariden mutfağa, tıptan askerliğe birçok konuda bir şeyler öğrenmek için İslam kültürleriyle ilişkiye girdi. Bu ilişki, iki tarafın da birbirini tanımasına, sevmesine ve ticaretin gelişmesine yaramakta gecikmedi. El sanatlarında etkileşim doruğa çıktı, cam, seramik, dokuma, metal ustaları birbirlerinden yerel teknikleri öğretmeye başladılar. Bir yandan İslami motiflerin zarafeti Venedik atölyelerine girdi, bir yandan da Doğu sanatçıları, rönesansın inceliklerini keşfetti.

 

 

Serginin en çok ilgi gören salonu kuşkusuz, Venedik ile Osmanlı ilişkilerini anlatan eserlerin olduğu bölüm. El sanatları da bu ilişkide çok önemli bir yer tutuyor. Her ne kadar İznik çinilerinin mükemmeliyetine ulaşamadıysalar da, Venedik'li seramik ustalarının Osmanlılardan çok şey öğrendiği kesin. Murano atölyelerinde Osmanlı camileri için yapılan kandiller, Bursa ipeklerini süsleyen Venedik motifleri de bu alışverişin günümüze kalan kanıtları. Osmanlı-Venedik ilişkilerinin önemli bir boyutu da resim sanatında ortaya çıkıyor. Gentile Bellini'nin, 1479- 1480 yıllarında İstanbul'da iki yıl geçirdikten sonra kendisinin ve öğrencilerinin yaptığı resimler, özellikle de Fatih'in o meşhur portresi, Osmanlı'ya verilmiş en güzel hediyelerden biri. Lorenzo Lotto, Carpaccio, Mansueti gibi birçok İtalyan ressamın betimlediği halılar, giysiler, kutular ve silahlar da bize bugün hâlâ kendi kültürümüzü anlatmaya devam ediyor. Hele padişah portrelerinin yer aldığı duvar, serginin en çok izleyici çeken köşesi. Tabii iki devletin ilişkilerinde karanlık noktalar, acı dönemler de yok değil. Ama genel anlamda Venedik Doğu'ya yaklaşımında, sanatsal ve ticari alışverişi, diplomasiyi şiddete tercih etmiş. Serginin açılış töreninde tanıştığım NY Metropolitan Müdürü Philippe de Montebello ve etkinliğin Paris'teki iletişim danışmanı, belki biraz da sitemkâr, sergiyi Paris'ten sonra New York'a ve Venedik'e götüreceklerini, ardından da İstanbul'a götürmeyi arzuladıklarını söylediler. Kültür kurumlarımıza duyurulur.

Sabah Cumartesi, Haber: Sedef Ecer, 21.10.2006

GELİBOLU MEVLEVİHANESİ 85 YIL SONRA İBADETE AÇILDI

 

Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde, en büyük ikinci Mevlevihane olan Gelibolu Mevlevihanesi, Kadir Gecesi dolayısıyla 85 yıl sonra ilk kez ibadete açıldı.

 

İlçenin en büyük camisi Gazi Süleyman Paşa Camii'nin tadilatta olması nedeniyle Gelibolu Mevlevihanesi kaymakamlık ve ilçe müftülüğünün girişimiyle ibadet için hazırlandı. İbadette, ziyarete açılan Hz. Muhammed (sas)'in Sakal-ı Şerif'i, büyük ilgi gördü. Kadir Gecesi'nde, Mevlevihane'de imamlık yapan Mehmet Mutlu, Gelibolu Mevlevihanesi'nin 85 yıl sonra ilk kez Kadir Gecesi'nde ibadete açılmasından büyük mutluluk duyduklarını söyledi. Mutlu, Mevlevihane'nin bayram namazında da ibadete açılacağını kaydetti.

Zaman, 21.10.2006

ATATÜRK'Ü TEMİZLİYORUZ DİYE YILLARCA BOYAMIŞLAR

 

İstanbul Sarayburnu’ndaki Türkiye’nin ilk Atatürk Anıtı’nın, yıllarca işinin ehli olmayan belediye görevlileri tarafından yağlıboya ile boyanarak "temizlendiği" ortaya çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ine bağlı İston AŞ ile Mimar Sinan Üniversitesi’nin yaptığı protokolle, Sarayburnu’ndaki Atatürk Anıtı’nın temizlenmesi kararlaştırıldı. Anıtı temizleyen Heykeltıraş Mahir Keçeli, heykelin yıllarca yağlı boya ile boyandığını, bunun sonucu olarak da boyanın heykeldeki ince ayrıntıları yok ettiğini tespit ettiklerini belirtti. Keçeli şunları söyledi: "Kuş pisliklerini yıkamak yerine, heykelin üzerine defalarca boya atılmış. Boyaları sökerek, esas rengi olan bronza ulaştım ve yeniden oksitleyip vernikledim. Aslında arapsabunu ile yıkayabilirlerdi. Ben bile bıyığını, saçındaki briyantini boyalar gidince fark edebildim." Çalışmayı yöneten Mimar Sinan Üniversitesi öğretim üyesi, Resim ve Heykel Müzesi Müdürü Prof. Dr. Ferit Özşen, "Heykeli, ben de bıyıksız biliyordum. Ayrıca briyantinli dalgalı saçları da ortaya çıktı. Gelişigüzel yapılan temizlik, tarihi eserlerimize zarar veriyor" dedi. Heykeltraş Prof. Hüseyin Gezer’in "Cumhuriyet Dönemi Türk Heykeli" adlı eserinde yer alan bilgilere göre Sarayburnu’ndaki Atatürk Anıtı’nın temeli, 25 Ağustos 1925’de atıldı. Anıtın temeline hat ile yazılmış "Vatanı izmihlalden, Türk’ü sefalet ve zilletten kurtaran en büyük Gazi, Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin ..." diye başlayan metin yerleştirildi. Dönemin Belediye Başkanı Operatör Emin Bey başkanlığında kurulan komisyonun görev verdiği Avusturyalı Heykeltıraş Heinrich Krippel’in yaptığı anıt, 3 Ekim 1926’da muhteşem bir törenle açıldı. Anıtın açılışını da o dönemin belediye başkanı, Şehremini Muhittin Bey (Üstündağ) yaptı ve İstanbul halkı anıtı gecenin geç saatine kadar akın akın seyre geldi.

Hürriyet, Haber: Mustafa Kınalı, 21.10.2006

RESTORASYON İÇİN AÇILAN ÇUKURA PİKAP DÜŞTÜ

 

Karaman'da tarihi hamam yanında restorasyon çalışması için açılan çukura, yoldan geçen bir pikap düştü.

 

Olay, sabah saatlerinde Sekiçeşme Mah., Dr. Mehmet Armutlu Caddesi'nde meydana geldi. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu yapılan tarihi Seki Hamamı'nın toprak altında kalan bölümlerini ortaya çıkarmak amacıyla kenarlarda çukurlar açıldı. Ahmet Yılmam yönetimindeki 42 PP 785 plakalı pikap, hamamın bulunduğu yol güzergahında giderken karşı yönden gelen 3 tekerlekli motosiklete yol vermek isteyince restorasyon çalışması için yol kenarına açılan çukura düştü. Olayda ölen ya da yaralanan olmazken, çukura düşen araç çevre esnafı tarafından çağrılan çekiciyle çıkarılabildi. Mahalle sakinleri restore edilen hamamın yanından geçen ve bir aracın bile zor geçebileceği kadar dar olan yolun restorasyon çalışmaları nedeniyle tehlike arz ettiğini bu nedenle trafiğe kapatılması gerektiğini söyledi.

Merhaba Gazetesi, 21.10.2006

MAĞARAYA GÜVENLİK KAMERASI

 

Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Alanya Damlataş Mağarası’na 4 güvenlik kamerası konuldu. Kameralar sayesinde mağaraya giriş ve çıkışlar gözetim altında tutuluyor.

İlçenin hemen hemen her bölgesine güvenlik kamerası konuşlandıran Alanya Belediyesi, son olarak da Damlataş Mağarası’na 4 hareketli kamera yerleştirdi. 

Yaz sezonunda günde 1500 kişinin ziyaret ettiği ve yılda 500 bin YTL gelir elde edilen mağaraya kurulan güvenlik kameraları ile şüpheli görülen kişi veya kişiler tespit edildiğinde, emniyet güçlerine haber verilmesi amaçlanıyor. Güvenlik kameralarının yanı sıra, mağarayı görmek için gelenler el dedektörüyle de kontrol ediliyor.

Mağara içinde herhangi bir sorun yaşanmadığını dile getiren Alanya Belediye Başkan Yardımcısı Abdullah Akbaş, “Mağarada gişe görevlisi ile birlikte iki kişi görev yapıyor. Güvenlik konusunda da emniyet güçleri destek vermektedir” dedi.

Antalya Kent Haber, 20.10.2006

MÜZELERDE SON DURUM

 

23-24-25 Ekim'de kutlanacak Ramazan Bayramı'nda bazı müzelerin mesai durumlarında değişiklik yapıldı. TUREB-Turist Rehberleri Birliği'nin Bakanlığa başvurusu sonucu Bakanlığa bağlı müze ve örenyerlerinin Bayramın 1. günü (23 Ekim Pazartesi) öğleden sonra açılması uygun bulundu.

 

Buna göre bayramda bazı müzelerin mesaileri şöyle:

Topkapı Sarayı Müzesi: Arife günü açık, 1. gun öğleden sonra açık, 2. gün kapalı, 3.gün açık (09:00-17:00)

Ayasofya Müzesi: Arife günü açık, 1. gün öğleden sonra açık, 2.-3. gün açık (09.00-16.30)

Yerebatan Sarnıcı: Arife günü açık, 1.gün 13.00-18.30 arası açık, 2.-3. gün açık (09:00-18.00 )

Dolmabahçe Sarayı: Arife günü açık, 1.gün kapalı, 2.-3. gün açık (09.00-16.00)

İstanbul Arkeoloji Müzesi: Arife günü açık, 1.gün öğleden sonra açık, 2.-3. gün açık (09:00-17.30 )

Miniatürk: Her gün açık ( 09:00-18:00)

Efes Örenyeri ve Müzesi: Örenyeri tüm günlerde açık, Müze arife günü açık, 1.gün 13:00''ten sonra açık, 2.-3. gün tüm gün açık

Göreme Açıkhava Müzesi: Arife günü açık, 1.gün öğleden sonra açık, 2.-3. gün açık (08.30-17.30 )

Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi: Arife günü açık, 1.gün öğleden sonra açık, 2.-3.gün açık (08:30-17:00)

Antalya Arkeoloji Müzesi: Arife günü açık, 1. gün öğleden sonra açık, 2.-3. gün açık (09.00-17.30)

Turizm Habercisi, 20.10.2006

ANİ HARABELERİNİ ÖZEL GÜVENLİKÇİLER KORUYACAK

 

Kars'ta "Bir yanda turistler Ani'yi geziyor, diğer yanda hayvanlar otluyor" haberleri üzerine harekete geçen Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü, koruma altındaki harabelere hayvan girişlerini önlemek için 3 özel güvenlik elemanını görevlendirdi.

 

Kars'a 45 kilometre uzaklıktaki Ocaklı (Ani) Köyü yakınlarında bulunan Ani Harabeleri'nin hayvanların otlak yeri haline geldiği haberleri üzerine, bölge çitlerle çevrildi. Hayvan girişlerinin devam etmesi üzerine turizm jandarması için girişimlerde bulunuldu. Bundan da sonuç alınamayınca durumun Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bildirilmesi üzerine bölgede özel güvenlikçi görevlendirilmesine karar verildi. 15 gün önce 3 görevli Ani Harabeleri'nde göreve başladı. Ani Harabeleri'nin hem hayvanlardan hem de tahribattan korunması için işe alınan güvenlik görevlileri, antik kentin bitişiğindeki Ocaklı Köyü'nden tercih edildi. Görevlilerden birisi ihtiyaç nedeniyle Kars Müze Müdürlüğü'ne gönderilirken, diğer 2 kişi de Ani Harabeleri'nde göreve başladı.


Harabelerde incelemelerde bulunan Kars Kültür ve Turizm İl Müdürü Kenan Bekis, "Ani Antik Kenti, 80 dönümlük bir alandır. Ani Harabeleri'nde sadece bir geçici işçiyle hizmet vermekteydik. Buranın etrafını, köyün hemen yanı başında olması nedeniyle demir çitle çevirmemize rağmen hayvanlardan korumak çok zordu. Bunu bir derece daha önleyebilmek için güvenlik alalım dedik ve bakanlığımız bize para gönderdi. İhalemizi yaptık, 15 gün önce 3 güvenlikçi aldık" dedi.

80 dönümlük arazideki ören alanının her yerini kontrol eden Murat Kara ve Halil Şengül adlı güvenlik elemanları, içerideki hayvanları dışarı çıkararak, köylüleri uyarıyor. İşe başladıklarında Ani Harabeleri'nde çok sayıda hayvana rastladıklarını ifade eden Kara, şimdi alana giren hayvanların yok denecek kadar azaldığını söyledi.

Turizm Gazetesi, 20.10.2006

NOEL BABA KİLİSESİ'Nİ SU BASTI

 

Antalya'nın Demre İlçesi'nde bulunan Noel Baba Kilisesi'nin bazı bölümlerini su bastı.

 

Noel Baba Kilisesi restorasyonunda görevli arkeolog Rıdvan İşler, kilisede mezarın bulunduğu bölüm ile mozaiklerin yağışlı havalarda su ile dolduğunu söyledi. Birkaç gündür süren yağışlar nedeniyle yine mozaiklerin sular altında kaldığını kaydeden İşler, suyun boşaltılması için plastik borular yerleştirildiğini bildirdi.Kilisedeki suyu boşaltmakta kullanılan altı motordan ikisinin çalıştığını vurgulayan İşler, şöyle devam etti:

 

''Su boşaltmak için yerleştirilen plastik borular, görüntü kirliliği yaratıyor. Yılda 500 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Noel Baba Kilisesi'nde gece su tahliyesi yapılamıyor. Bu nedenle kilisenin bazı bölümleri nemden dolayı tahrip oluyor. Motorları çalıştıran elektrik sistemi sürekli arıza yapıyor. Çatıdan akan suların bir bölümü kilisenin içine giriyor. Kazı yapılan bölümün üstünün açık olması nedeniyle o bölüme giren yağmur suyunun bir kısmı yapının ana bölümüne akıyor. İlk yağan yağmurda kilise, gösterime kapatılmak zorunda kalındı.''

 

İl yöneticilerinin söz vermesine rağmen Noel Baba Kilisesi'nin onarılmadığını öne süren İşler, şunları söyledi: ''Dünyaca ünlü Noel Baba Kilisesi'nin bu durumuna üzülüyorum. Kilisenin her yeri dökülüyor. On yıldır bu kilisede duvar resimlerini ortaya çıkarmak için çaba harcıyorum. İki turizm bakanı, üç vali ve sayısız yetkili bu olumsuzlukları gidermek için söz verdi ama su sorunu bile çözülmedi, çatı yapılmadı.'

Turizm Gazetesi, 20.10.2006

KÜLTÜREL MİRAS PROJESİ

 

Gaziantep Ticaret Odası (GTO) Avrupa Birliği Bilgi Bürosu Koordinatörü Figen Öğüt, Gaziantep'te AB destekli olarak yürütülen ''Kültürel Mirası Koruma Programı'' kapsamındaki 10 projenin, kentin turizm sektöründe hak ettiği yere kavuşması için önemli bir adım olduğunu söyledi.
 

GTO Genel Sekreter Yardımcısı da olan Öğüt, GTO Avrupa Birliği Bilgi Bürosu'nun düzenlediği toplantıda, Avrupa Komisyonu tarafından GAP İdaresi Başkanlığınca kültürel miras ve turizmi desteklemek amacıyla açılan Kültürel Mirası Geliştirme Programı çerçevesinde Gaziantep'te 10 proje yürütüldüğünü anlattı.
 

Öğüt, program kapsamında GAP bölgesinden 9 ili kapsayan 121 başvurunun gerçekleştiğini ve bunlardan 32'sinin kabul edildiğini belirterek, desteklenmesi kararlaştırılan 32 projeden 10'unun Gaziantep'te gerçekleştirildiğini, bütçeleri 30 bin ile 650 bin avro arasında değişen projelerin Ağustos-Eylül 2007'de tamamlanacağını bildirdi.
 

Projeler kapsamında restorasyondan eğitime, tanıtım filmlerinden el sanatlarının geliştirilmesine kadar geniş bir yelpazede pek çok faaliyet düzenleneceğini açıklayan Öğüt, şunları söyledi:  ''Projeler, ilimizin turizm potansiyelinin artırılmasını, tarihi ve kültürel zenginliğin tanıtımını hedeflemektedir. Projeler kapsamında yer alan faaliyetlerin tümü kentimizin turizmi açısından büyük önem taşımaktadır. Son yıllarda turizm sektörünün, ülke ekonomilerindeki öneminin hızla arttığı görülmektedir. Özellikle kültürel turizm giderek artan bir gelişim trendine girmiştir.''
 

Öğüt, ticaret ve sanayide Türkiye'nin öncü merkezlerinden olan Gaziantep'in kültürel turizm potansiyelini de hareket geçirmesi gerektiğini vurguladı. Son yıllarda diğer sektörlere kazandırdığı canlılık, döviz gelirlerinin ihracat ve GSMH içinde payının artması ve yarattığı istihdam olanaklarının turizme verilen önemin artmasına neden olduğuna işaret eden Öğüt, şunları kaydetti:
''GTO olarak hazırladığımız ve desteklenmesi uygun bulunan 2 projemiz ve diğer projeler ile kentimiz ve bölgemizin sadece yurt içinde değil yurt dışında da tanıtımı hedeflenmektedir. Bu projeler, kentimizin turizm sektöründe hak ettiği yere kavuşması için önemli bir adım niteliği taşımaktadır.''
Olay Medya, 20.10.2006

FATMA HANIM TÜRBESİ ONARILIYOR

 

Konya'da adliye binası arkasındaki Fatma Hatun Türbesi’nde onarım çalışmaları başladı. Türbe binasının kerpiç olmasına rağmen dış cephesine yapılan çimento sıva, binanın aslına uygun olmadığı gerekçesiyle temizlenirken, ön cephesinde taşlardan yapılan kaplama da derzli sıva ile korumaya alınıyor. Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından yaptırılan onarım çalışmalarının 10 gün içinde tamamlanması bekleniyor. Onarım çalışmasını inşaat ustası olarak yürüten Cengiz İnit, türbenin dış cephesinin aslına uygun olarak içerisinde keten, kırmızı toprak, mermer tozu ve kireç karışımından oluşan Horosan Sıvası’ndan yapılacağını, ön cephedeki taş bölümün ise temizlenerek derzli sıva ile korumaya alınacağını ifade etti. Süt Tekkesi olarak ta bilinen Fatma Hatun Türbesi’nin iç bölümünde de onarım yapılacak.

Merhaba Gazetesi, 20.10.2006

TARİHİ ESERLERİN ARASINA
TELEFERİK KURULUYOR

 

Bergama Belediye Başkanı Raşit Ürper, Asklepion ile Kale arasına teleferik yapılması için çalışma başlattı.

Teleferik ile ilgili projeyi tamamlayan belediye, SİT Kurulu'ndan onay çıkar çıkmaz hemen inşaata başlayacak.

 

Teleferik konusunda 40'a yakın yatırımcıyla görüştüklerini belirten Başkan Ürper, turistlerin, teleferik sayesinde tarihi alanlarda çok daha rahat gezebileceğini söyledi.

Küplü hamamı, Kızılhavlu, Bazilika gibi yerlerin artık aslına uygun olarak restore edileceğini ifade etti.

Zaman, 20.10.2006

TARİHİ HANLAR BÖLGESİ'NDE ÇALIŞMALARA HIZ VERİLDİ

 

Şanlıurfa'da "Tarihi Hanlar Bölgesi'nin Sağlıklaştırılması Projesi" ihale edildi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi - Tarihsel Çevre Değerlerini Araştırma Merkezi ve Şanlıurfa Belediyesi işbirliğiyle, Avrupa Komisyonunun sağladığı mali destekle yürütülen "Tarihi Hanlar Bölgesi'nin Sağlıklaştırılması Projesi"nde ihalenin ardından çalışmalara bayram sonrası hız verilecek.

 

Belediye Başkan Vekili Habib Arslan, yaptığı açıklamada Hanlar Bölgesi'nde, bayram sonrasında çalışmalara süratle başlanacağı ve yıl sonunda bölgenin kent turizmine kazandırılacağını söyledi. Başkan Vekili Arslan, "Şanlıurfa "Tarihi Hanlar Bölgesi'nin Sağlıklaştırılması Projesi", sokak kaplamalarının yenilenmesi, ortak alanların düzenlenmesi, ortak alanların aydınlatılması işlerinin yapılması için 2 müteahhit ile anlaşıldı. Bölgede kanal temizleme işinde sona yaklaşıldı. TEDAŞ ve Telekom çalışmalarını tamamladı" dedi.

Güneydoğu Medya, 20.10.2006

BİN 500 YILLIK TARİHE GEDİK

 

Fatih Belediyesi, İstanbul trafiğini rahatlatmak amacıyla bin 500 yıllık tarihi surları deldi.

 

Geçtiğimiz hafta gece karanlığında belediyeye ait dozerler Yedikule surlarında yaklaşık 20 metre genişliğinde geçit açtı. Fatih Belediyesi'nin açtığı bu kapı Bizans İmparatorluğu döneminde yapılan surlarda bin 500 yıl sonra açılan 56'ncı kapı oldu.

Sabah, Haber: Yavuz Rençberler, 20.10.2006

'ÖZGÜRLÜK'E SANSÜR

 

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), İlköğretim Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi 7. sınıf ders kitabında göğüs bölgesi çıplak bir kadının bulunduğu dünyaca ünlü resmi sansürledi. Ünlü Fransız ressam Eugene Delacroix'nın, Fransız İhtilali'nin simgelerinden olan 1830 tarihli "Liberty Leading the People" (Halka Yol Gösteren Özgürlük) başlıklı eseri ders kitabından çıkarıldı.


Resmin, geçen 5 yıl boyunca kitapta bulunmasına karşın bu yıl yer almaması dikkati çekti. Sokak çatışmalarında elbisesinin üst bölümü parçalanmış, bir elinde Fransız bayrağı, diğer elinde tüfek tutan kadının göğüslerinin görünmesi nedeniyle resmin kaldırıldığı iddia edildi.


İnkılap Kitabevi, İlköğretim Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi 7. sınıf ders kitabının 5 yıllık onay süreci bitince, Talim ve Terbiye Kurulu'ndan yeniden onay almak üzere geçen yıl başvuruda bulundu. Oktay Uygun'un hazırladığı kitabın baskıya hazır nüshası kurul tarafından incelendi, ancak inceleme komisyonuna takıldı.

Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği kapsamında değerlendirilen kitap, kurul tarafından belirlenen tespitlerin yerine getirilmesi şartıyla kabul edildi. Tespit raporunda "sayfa 65'te bulunan resmin çıkarılması" istendi. Gerekli düzeltmelerin 7 gün içinde yapılarak teslim edilmesi gerektiği iletilince, yayınevi resmi kitaptan çıkardı ve bir kez baskıya hazır nüshayı kurula gönderdi. Kurul, bu kez "bir yıl boyunca ders kitabı olarak okutulması amacıyla" kitaba kabul verdi.
İlköğretim Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi 7. sınıf ders programının yenilendiği ve gelecek öğretim yılında yeni kitaplar hazırlanacağı için, yayınevine bir yıllık onay verildiği kaydedildi.

Eğitim-Sen 2 No'lu Şube Başkanı Özgür Bozdoğan da resmin kitaptan çıkarılmasının "AKP'nin eğitim ve sanata bakış açısının göstergesi" olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Yıllarca insan haklarının simgesi olan tablodaki bir kadının göğsünün görünmesi nedeniyle çıkarılması kabul edilebilir değil. AKP, ders kitaplarında ve kaynak kitaplarda kendi dünya görüşüne uygun düzenleme içine girdi."

Milliyet, Haber: Bahar Atakan, 20.10.2006

TARİHİ MEZARLARDAKİ İSKELETLERİN AĞZINDAN PARA ÇIKTI

 

Çanakkale'nin Biga İlçesi'ne bağlı Kemer Köyü'nde bir ilköğretim okulunun temel kazısı sırasında 2 bin 400 yıllık mezarlar bulundu.

 

Hellenistik ve Roma dönemine ait olduğu belirtilen mezarlar, köyden 16 kişinin katıldığı kazı çalışmalarıyla kurtarılmaya çalışılıyor. Jandarma, hırsızlıklara karşı bölgeyi koruma altına aldı. Müzede görevli Arkeolog Candan Kozanlı, yaptığı açıklamada okul inşaatının kazı çalışmalarında mezarlara ve lahit kapağına rastlandığını ve inşaatın durdurulduğunu belirterek, yaptıkları işin kurtarma kazıları olduğunu söyledi.

 

Bölgede Hellenistik döneme ait kiremit, ahşap ve taş mezarlar olduğunu belirten arkeolog Kozanlı, kazılarda iskeletlerin ağzından paralar çıktığını ve mezarlardan koku kabı, cam ve toprak kaplar ve özel eşyaların çıkarıldığını ifade etti. Mezarlardaki cesetlerin bazılarının tabutla, bazılarının ise yakılarak gömüldüğünü anlatan Kozanlı, kazı çalışmalarının sezonluk olduğunu ve en az beş yıl devam edeceğini vurguladı. Kazı yapılan bölgenin tarihi açıdan önemli bir yerleşim birimi olduğunu da ifade eden Kozanlı, gerekli ödenek çıkarıldığında kazı çalışmalarının daha da uzayabileceğini kaydetti.

Zaman, 19.10.2006

RESTORASYON ORTADA KALDI

 

Samsun'un 100. Yıl Bulvarı'nda bulunan iki tarihi binanın kent müzesi haline getirilmesi amacıyla başlatılan çalışma, Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ile mühendis odaları arasında çıkan anlaşmazlık nedeniyle durduruldu.

Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Kenan Şara, ihalesi mart ayında yapılan ve 610 bin YTL'ye mal olması planlanan restorasyon çalışmasının anlaşmazlık nedeniyle durdurulduğunu doğruladı.
Restorasyon ihalesinin iptal edildiğini belirten Şara, şunları söyledi:

''Birinci bina yıkılacak, ikinci bina ise mevcut haliyle restore edilecekti. Yıkılan binanın yanındaki ikinci tarihi binanın arkasında çatlamış duvar vardı. Projenin yürümesi için duvarın rehabilite edilmesi gerekiyordu. Ama yaptığımız incelemede, ikinci binanın arkasında kazı yapmanın mümkün olmadığını gördük. Çünkü binanın arkasında bir apartman var. Apartman tekniğe uygun olmadan yapılmış ve risk taşıyor. Bizim burada tarihi binayı yapmamız, apartmanı daha da riske sokacaktı.''

Cumhuriyet, 19.10.2006

UYUYAN TARİH: KASRABALA

 

Antik kentleri, kaplıcaları, şelaleleri ve yaylarıyla ünlü Osmaniye’nin turizmde hak ettiği yeri alabilmesi için, antik çağda ‘’Klikya’’ denilen Çukurova bölgesinin en doğusunda yer alan ‘’Kastabala Antik Kenti’’nde kazı çalışması yapılması isteniyor. Osmaniye Valisi Zübeyir Kemelek, Osmaniye’den Cevdetiye ve Kesmeburun üzerinden Karatepe-Aslantaş ören yerine ulaşan yolun doğusunda 13’üncü yüzyılda yapılan ve ‘’Bodrum Kalesi’’ olarak tanımlanan kalenin eteklerinden başlayan Kastabala ören yerinde, adeta ‘’uyuyan tarih’’ bulunduğunu ifade etti. Kentin, Kadirli ilçesine 22 kilometre mesafede, Ceyhan Irmağı’nın kenarında yer aldığını ifade eden Kemelek, şunları söyledi: ’Karatepe Aslantaş Açık Hava Müzesi, bu yörenin turist çeken en önemli merkezlerinden birisi. Kastabala’da kazı çalışması yapılıp yeraltındaki tarih gün ışığına çıkarıldığında, en az Aslantaş kadar ilgi göreceğine inanıyoruz. Turistler turla yöreye gelir, Kastabala ve Aslantaş’ı aynı gün gezip gördükten sonra geri dönebilir. Üstelik bu iki kent asfalt yolla da birbirine bağlı.’’ Kastabala’dan bugüne oldukça iyi durumda ulaşan antik yapı kalıntıları arasında en önemlisinin sütunlu cadde olduğu belirtiliyor. Kastabala’yı Karatepe-Aslantaş’a bağlayan asfalt yoldan yaklaşık 300 metre uzunluğundaki sütunlu caddenin bir kısmı görülebiliyor. Batıdaki sütunlu caddenin başladığı yerde bulunduğu sanılan bir kapı, kent merkezine girişi sağlıyor. Kenti güney, kuzey ve doğudan çevreleyen tepeler, aynı zamanda kentin merkezini de sınırlıyor. Kentin batı ucunda ise antik tiyatro yer alıyor.

Türkiye Gazetesi, 19.10.2006

"BUGÜN GÖREVDE OLSAK YİNE GÖNDERMEZDİK"

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, Denizli İl Özel İdaresi'nde toplanan ören yeri gelirlerini Ankara'ya göndermedikleri gerekçesiyle 1992 yılından bu yana Denizli'de görev yapan ikisi vefat etmiş 5 vali hakkında soruşturma açması, hayattaki valilerden Yusuf Ziya Göksu ile Gazi Şimşek'in tepkisine neden oldu.

 

Emekli Vali Göksu, böyle bir soruşturmanın kendilerini yücelteceğini söylerken, Gazi Şimşek, "Kültür Bakanlığı'nın bizi fuzuli işgalci olarak nitelendirmesi gerçekten garip!. Biz ve bizden önce gelen tüm valiler Pamukkale'yi kendi özel işleri olarak savunmuş değildir. Olay tamamen bir dünya mirası olan Pamukkale ile ilgilidir. Denizli'nin işidir. Pamukkale'nin kararmaması için de bu gelirler Denizli için çok önemlidir. Bugün görevde olsam, ören yeri gelirlerini yine göndermezdim" dedi. Halen İzmir Valiliği görevini sürdüren Oğuz Kağan Köksal ise 12 yıl önceki olayı tam olarak hatırlayamadığını söyledi.


Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu'nun oğlu Mehmet Kemal Yazıcıoğlu, babasının tarihi ve kültürel değerlere çok önem verdiğini, Pamukkale için açılacak bir soruşturmanın vefasızlık olacağını söyledi.

 

Vali Yusuf Ziya Göksu: Şimdi vali olsam aynı şeyi yine yaparım. Görev yaptığım yeri düşünür, her şeyi göze alır ve ören yeri gelirini Ankara'ya yine göndermem. Böyle bir nedenden açılan soruşturma bizleri yüceltir. Pamukkale ören yeri gelirlerinden elde edilen 4,5 milyon YTL'yi 2003 yılı başında göreve gelen Vali Recep Yazıcıoğlu'na devrettim. Pamukkale'de son dönemde yapılan güzel şeyler varsa bu gelir sayesinde olmuştur. Biz öncelikle kamunun çıkarlarını düşünerek bu sorumluluğu aldık. Bizim iddia ettiğimiz şey Pamukkale'nin gelirlerinin Pamukkale'ye kalması şeklinde olmuştur. Ankara'ya avuç açıp beklemenin ne Pamukkale'ye ne de başka bir şeye yaramayacağını biliyorduk. Onun için de göğsümü gere göre bu parayı göndermedim ve şimdi olsa yine de göndermezdim, diyorum. Bu para olması Pamukkale'nin temizliğini bile yaptıramazsınız. 200-300 bin YTL'lik ot temizliğini 'uydu aracılığıyla' mı yaptıracaksınız? Önemli olan biriken paranın yerli yerinde kullanılması. Bizim de bu açıdan hesaplarımız hep ortada ve şeffaf olmuştur.
Pamukkale gelirlerini dönemin Kültür ve Turizm Bakanı İstemihan Talay ile de sık sık konuşurduk. Ardından aynı şeyi Efes'te de yaptık. İzmir Valisi olduğum dönemde Efes'in gelirleri Efes'e kalsın, dedik. Sağolsun Başaran Ulusoy ve TÜRSAB bu konuda bize yardım etti. Ancak bir ilin doğal, kültürel ve tarihi değerinden elde edilen bir gelir varsa bu gelir o ile kalmalı o değer için harcanmalı. " diye konuştu.

 

Vali Gazi Şimşek: Biz zaten Pamukkale Gazisi'yiz. Devletin kendi valileri hakkında fuzuli işgalci diyerek soruşturma açması ve 14 yıldır süren bir uygulamayla ilgili hesap sorması beni gerçekten şaşırttı. Pamukkale gelirleri ile ilgili Ankara ile restleşen en son isim bizdik. Şimdi de Kültür Bakanlığı'nın bizi fuzuli işgalci olarak nitelendirmesi gerçekten garip. Biz ve bizden önce gelen tüm valiler Pamukkale'yi savunarak kendi özel işlerini savunmuş değildir. Olay tamamen bir dünya mirası olan Pamukkale ile ilgilidir. Denizli'nin işidir. Bazıları rahmetli 14 yıllık Denizli Valilerini yargılamaya kalkmak kime fayda sağlayacaktır. Hakkımda soruşturma da açılsa gönlüm rahat. Şimdi olsa yine aynı şekilde davranır ve bu geliri Ankara'ya göndermem.

 

O. Kağan Köksal: Kesin soruşturma başlatılmış mı bilmiyorum. Olayı inceleyip kararı öğrendikten sonra bir açıklama yapabilirim. Pamukkale tabii ki Türkiye ve dünya için önemli bir dünya mirası ve değer. Pamukkale'nin korunması bizim zamanımızda da tartışılıyordu. Gelirlerle ilgili olayı tam olarak hatırlamıyorum. Çünkü aradan 12 yıl geçti.

 

Kazada ölen Vali'nin oğlu M. Kemal Yazıcıoğlu: Babam ülkesi ve devletini her şeyin üstünde tutan bir insandı. Hele hele, doğal, kültürel ve tarihi miras durumundaki yerler onun için geleceğe aktarılması gereken kutsal şeylerdi. Olayı araştıracağız. Bununla ilgili henüz bize tebliğ edilen bir şey yok. Ancak rahmetli babam bugün sağ olsaydı ve Pamukkale gelirlerini isteselerdi kesinlikle göndermez ve sonuna kadar da direnirdi. Babam gibi bir vali hakkında bu yüzden soruşturma veya inceleme açılacak olursu biz bunu üzüntüyle karşılar ve büyük vefasızlık diye yorumlarız.
Yeni Asır, Haber: Mustafa Kaya, 19.10.2006

"İZMİR'İN TARİHİ YANGINDA YOK OLDU"

 

İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, İzmir ile ilgili önemli tarihi bilgilerin çoğunun "İzmir Yangını"nda yok olduğunu söyledi.


İZTO Meclis Salonu'nda düzenlenen "Smyrna-Fransa (1600-1900): Ayrıcalıklı İlişkilerin 300 Yılı" konulu kolokyumun açılışında konuşan Demirtaş, üç gün boyunca gerçekleşecek toplantılarda İzmir'in mimarisinden, kültürüne, sosyal yaşamından gündelik yaşamına ışık tutacak bilgi alışverişinde bulunulacağını belirtti.


İzmir ile ilgili tarihi bilgilerin çoğunun "İzmir Yangını"nda yok olduğunu belirten Demirtaş, bu toplantıda İzmir'in tarihinin aydınlatılmasına katkı koyanlara teşekkür etti. Demirtaş, şöyle dedi: "Zor bir günde bu kolokyumu düzenliyoruz. Fransız Parlamentosu'nun kabul ettiği Sözde Ermeni soykırımını inkar edenlere, yani fikren, düşünce olarak 'o doğru değildir' diyenlere hapis ve para cezası verilmesini öngören yasa tasarısının kabul edildiği günlerde böyle bir toplantının düzenlenmiş olması hakikaten talihsizlik. Bilhassa, ortaya çıkan durum tarihi olayların tarihçiler tarafından dahi araştırılmasını, konuşulmasını engelliyor. Bu toplantı vesilesiyle tarihsel gerçeklerin tam olarak anlaşılması için bilim insanlarının bir araya gelmiş olması aslında anlamlı bir cevaptır. Tarihi yazmak tarihçilerin işi, siyasetçilerin değil."


Demirtaş, İzmir Fransız Kültür Merkezi tarafından İzmir Ticaret Odası ve İstanbul Fransız Anadolu Araştırmalar Enstitüsünün katkılarıyla geçen günlerde açılışı gerçekleşen sergi ve belgelerde, Türkler ile Fransızların geçmişte nasıl iç içe yaşadığının görüldüğü söyledi. Fransız Kültür Merkezi Müdürü Jean-Luc Maeso da antik Yunan, Roma, Osmanlı ve Türklerin İzmir kentinin var oluşuna önemli katkılar yaptığını anımsattı. Geçmişte Fransa ile İzmir'in ayrıcalıklı ilişkilerde bulunduğunu kaydeden Maeso, İzmir'de kuracakları bir araştırma merkeziyle yerel zenginliklerin ortaya çıkmasına katkı sağlayacaklarını ifade etti.


Louvre Müzesi Yunan, Etrüsk ve Roma Bölümü Sorumlusu Jean-Luc Martinez de müzelerinde İzmir'den satın alınan önemli eserlerin bulunduğunu söyledi. Louvre Müzesi'ni her yıl 7 milyon kişinin ziyaret ettiğini anlatan Martinez, müzenin bir salonunda İzmir'den çıkarılan, "İzmirli Apollon" olarak nitelendirilen "Apollon", "Zeus" ve "Hera" heykellerini sergilediklerini söyledi.

Haber Ekspres, 19.10.2006

VELAZQUEZ'E AKIN VAR

 

Usta İspanyol ressam Diego Velazquez'in Londra'da açılan sergisi İngiliz sanatseverlerin büyük ilgisine mazhar oluyor.

 

Sergi henüz açılmadan 11 bin bilet satıldı. 21 Ocak'a kadar sürecek serginin 300 bin kişi tarafında ziyaret edilmesi ve İngiltere'nin bu yılki en önemli kültürel olaylarından biri olması bekleniyor.

Radikal, 19.10.2006



PICASSO'NUN 'RÜYA'SI KABUSA DÖNDÜ

 

Las Vegaslı kumarhaneler kralı Steve Wynn, ofisinde sergilediği Pablo Picasso'nun 139 milyon dolar (204 milyon YTL) değerindeki "La Reve" (Rüya) isimli tablosunu konuklarına gösterirken yanlışlıkla dirseğini çarpınca tuvali deldi.


1932 tarihli tabloyu 139 milyon dolara satmak için geçen ay bir anlaşma imzalayan Wynn, devir teslim işlemleri tamamlanmadan önce eseri son bir kez arkadaşlarına göstermek istedi. Ancak Wynn, arkadaşlarına tablo ile ilgili bilgi verirken yanlışlıkla dirseğini tuvale çarptı ve tabloda madeni para büyüklüğünde bir delik açtı. Wynn, bu olay üzerine satışı iptal ettiğini, tabloyu onartacağını söyledi.


Tablonun yırtılmasına tanık olan ABD'li yönetmen Nora Ephron şöyle konuştu: "Wynn'in dirseği tabloya çarptığı anda güm diye korkunç bir ses çıktı ve tabloda bozuk para büyüklüğünde bir delik oluştu. Wynn, önce 'Ne yaptım ben?' ardından da 'Neyse ki bunu yapan bendim' dedi."

Wynn, 139 milyon dolarlık satışı gerçekleştirebilseydi, özel koleksiyondaki bir tabloya verilen en yüksek fiyat rekoru kırılmış olacaktı.

Milliyet, 19.10.2006

ASUR KRALI'NIN KUPASI BEYAZIT'TA BULUNDU

 

Asur Kralı Adad Nirari’nin kullandığı MÖ 1300’lü yıllara ait olduğu belirtilen som altın kupanın yurtdışına çıkışını şans eseri engellendi.

İstanbul Mali Şube Ekipleri Beyazıt’taki Çınaraltı Meydanı’nda elindeki kupayı satmaya çalışan H.Y.S. ile alıcı kılığına girerek müşteri oldu. Kupayı Küçükçemece Gölü’nde bulduğunu söyleyen H.Y.S., gözaltına alındı. Kupayı inceleyen bilirkişi heyeti kupanın tarihi eser kapsamına girdiğini belirledi. Som altından olduğu belirlenen ve üst bölümünde kartal, antilop ve taş figürleri, alt bölümünde ise balık kılçığı motifi ve volütlü bezemeler bulunan kupanın MÖ 1300’lü yıllara ait olduğu belirtildi. Paha biçilemeyen kupanın, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne gönderileceği açıklandı.

Hürriyet, Haber: Toygun Atilla, 19.10.2006

SAİT HALİM PAŞA YALISI GEMİDEN KILPAYI KURTULDU

 

İstanbul Boğazı'ndan geçerken dümeni arızalanan kuru yük gemisi tehlike yarattı.

 

Yeniköy sahiline doğru ilerleyen gemi, Sait Halim Paşa Yalısı'na 10 metre kala karaya oturarak durabildi. Ukrayna'nın Ilichevsk limanından aldığı 21 kamyon ve demir yüküyle Suriye'nin Tartous limanına giden Gürcistan bayraklı "M/V HIBA" adlı gemi, boğazdan geçiş yaptığı sırada dümen arızası nedeniyle Yeniköy açıklarında sürüklenmeye başladı. Arıza nedeniyle kontrol edilemeyen gemi akıntıyla kıyıya sürüklendi. Sait Halim Paşa Yalısı'na doğru ilerleyen 84 metre boyundaki 2 bin 688 grosstonluk gemi, yalıya 10 metre kala karaya oturarak durdu.

 

Gemiye Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı ekipler tarafından müdahale edildi. Karaya oturan gemiden herhangi bir sızıntı olmadığı bildirilirken, geminin 10 mürettebatının ifadesine başvurulacağı kaydedildi.

Sabah, Haber: Fatih Ulaş, 19.10.2006

ASLANTEPE'DE 2006 PAYDOSU

 

Malatya'nın Orzudu beldesi sınırlarındaki Arslantepe Höyüğü'nde bu yılki kazı çalışmaları tamamlanarak 19 tarihi eser gün ışığına çıkarıldı.

Merkez Orduzu Beldesi'nde bulunan Arslantepe Höyüğü'nde bu yılki kazı çalışmaları 1 Eylül 2006 tarihinde başlamıştı. İtalya Roma'daki La Spienza Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Marcella Frangıpane başkanlığındaki kazıda, 26'sı İtalya Roma Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden olmak üzere toplam 60 kişi bu yılki kazıda görev yaptı.

Malatya Müze Müdürü Enver Üstündağ, bu yılki kazı çalışmalarında MÖ 3000 ve 4000 yılları arasında, Tunç ve Kalkolotik dönemlerine ait seramik, kemik ve metal eserler olmak üzere toplam 19 tarihi eserin gün ışığına çıkarılıp, Malatya Müzesi'ne teslim edildiğini söyledi.

Bu yılki kazılarda, Kalkolitik döneme, MÖ 3600-3700 yıllarına ait büyük bir binanın oda terasının bulunduğunu belirten Enver Üstündağ, İtalyan kazı heyetinin Malatya'dan ayrılıp İtalya'ya gittiğini ifade etti.

Malatya Haber, 17.10.2006

MÜZELER KRİZDE Mİ?

 

Tarih Vakfı Müzecilik Sergicilik Birimi İstanbul Müzesi Proje Grubu tarafından sürdürülen Müzecilik Konferansları Serisi’nin dokuzuncusu, 17 Ekim’de Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde yapıldı. California Üniversitesi’nden Müzecilik Uzmanı ve Tarihçi Prof. Randolph Starn'ın katılımı ile gerçekleşen “Müzeler Krizde mi? Müzecilikteki Çağdaş Hamlenin Bir Değerlendirmesi” başlıklı konferansta, günümüz müzelerin ve müzeciliğinin değişmekte olan çehresi değerlendirilerek, müzeciliğin gelişimi ile birlikte hızla büyüyen çelişkiler tartışıldı.

 



Müzeyi “belli bir kültürün değerlerini toplayarak yansıtan bir kurum” olarak tanımlayan Starn, İskenderiye Müzesi’nden günümüze kadar geçen süreçte müzelerin tarihsel gelişiminin bize, medenileşme ve kültür tarihinin gelişimini adım adım gösterdiğini ifade ederek, “Günümüzde insanların bir kısmı müzeciliğin altın çağını yaşadığını söylüyor. Çünkü artık küratörler müzecilik hakkında çalışmaya başladılar. Her gün yeni müzelerin kuruluyor, maddi destekler artıyor, müzeler akademik çalışmalarla destekleniyor. Diğer bir kısım ise müzeciliğin özelleştirmeye, ticarileşmeye, siyasete ve teknolojiye yenik düştüğü görüşünde” şeklinde konuştu.

Starn, küreselleşme ile birlikte müzecilikteki gerilimin de gitgide arttığını belirterek, müzelerde yaşanan sorunların en büyük nedeninin, müzelerin toplayıcı konumlarından kaynaklandığını söyledi. Müzelerin bünyelerinde farklı enstitüleri de barındırıyor olmasını, yani grift bir yapıya sahip olmalarını da bir sorun olarak değerlendiren Starn, müzecilik alanındaki diğer sorunları şöyle sıraladı: “Müzelerde varolan malzemelerin sınıflandırılması ve korunması da diğer bir sorundur. Teşhirde olan objelerin sınıflandırılmasından çok, asıl sınıflandırma işlemi depoda olan malzemeler için gereklidir. Aynı şekilde, korunma işlemi de depodaki malzemeler için büyük önem taşır. Ayrıca müzelerdeki malzemelerin kime ait olduğu da müzeler için önemli bir tartışma konusudur. Örneğin İtalya’da bulunmuş bir antik vazonun İtalya’ya mı yoksa Yunanistan’a mı ait olacağı gibi.”

Özelleştirme dalgasından müzelerin de etkilendiğini ve artık özel sektörün müzelere yatırım yaptığını ifade eden Starn, “Globalleşme ile birlikte müzelerdeki malzemeler başka bir müzeye taşınarak orada teşhire sunulabiliyor. Bu, diğer şehirlerdeki insanların da o malzemeleri görmesine olanak sağlıyor” şeklinde konuşarak müzeye giren objenin pahasının artmasına rağmen bu objenin gerçek fonksiyonunu kaybettiğine dikkat çekti. Starn, sanal müzelerin artık internet aracılığıyla evlerimize kadar geldiğini ve fakat bu müzelerdeki objelerin fiziksel varlığının olmadığına da değindi.


Müzelerin araştırma kurumları olduğunu ifade eden Starn, aynı zamanda da müzelerin toplumun eğitimi için gerekli olduğunu ifade ederek “ulusal” ile “evrensel”in birbiri ile karşıtlık içinde olmaması ve ayrıca kamu ve özel sektör müzelerinin yanı sıra sivil müzelerin de yeniden yorumlanması gerektiğini söyledi. Starn sözlerini şöyle noktaladı: “Bizlerden yani müzelerden sorumlu kişilerden müzeciliğe katkıda bulunmamız bekleniyor, beklenmeli. Ama aynı şekilde insanlar da müzeciliğe katkıda bulunabilirler, bulunmalılar. Evet, bir kolleksiyonu değil belki ama birkaç parça objeyi müzelere verebilirler.”

Prof. Randolph Starn kimdir?
1966-2003 yılları arasında California Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyeliği yapan
Prof. Randolph Starn, 1975-1978 tarihleri arasında California Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevini üstlendi. 1980-1983 ve 1987-1991 yıllarında iki ayrı dönem, California Üniversitesi Tarih Bölümü’nde Başkanlık ve Başkan Vekilliği yaptı. 1994 yılından emekli olana kadar California Üniversitesi İtalya Araştırmaları Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışan Starn, 1996-2000 yılları arasında Townsend Temel Bilimler Merkezi ve Marion E. Koshland Temel Bilimler Merkezi’nde Müdürlük, 2001-2003 yılları arasında da İtalya Araştırmaları Merkezi ve Programı Yöneticiliği görevlerini üstlendi. Starn, California Üniversitesi Tarih Bölümü’nden 2003 yılında emekli olmasına rağmen müzecilik ve tarih alanlarında çalışmalarına devam etmektedir.

Makale ve çalışma başlıklarından bazıları:
Rönesans Sanatı, Post- Modern Rönesans, Tarihçiler İçin Yeni Müzecilik Çalışmalarına Kısa Rehber, Arşivlerdeki Gerçekler, Kim Korkar Rönesans’tan, Tarihçiler ve Krizler, Kimliği Saptanan Tarihler: 1989 Öncesi ve Sonrası Doğu Avrupa.

Yapı Dergisi, Haber: Filiz Yavuz, 18.10.2006

GÖBEKLİTEPE'DE ÖNEMLİ BULUNTULAR

 

Şanlıurfa'da, dünyanın en eski tapınma amaçlı kalıntılarının bulunduğu Göbeklitepe kazısında Neolitik Dönem dikilitaşları üzerinde, kafası olmayan insan figürü, akbaba, akrep, yılan ve bazı yırtıcı kuş kabartmalarına rastlandı.

Göbeklitepe Kazıları Bilimsel Başkanı ve Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü'nde (DAI) görevli arkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt , 1995'te başlanan kazının daha uzun yıllar süreceğini belirterek, ''Göbeklitepe'nin 11 bin yıl öncesine ait avcı-toplayıcı insanlarca oluşturulan bir tapınak merkezi'' olduğunu söyledi. Neolitik Dönem için düşünülen modelleri bugüne ulaştıran Göbeklitepe'nin, üretime geçiş aşamasına yakın son avcı toplulukların anıtsal mimarilerini, gelişkin simgesel dünyalarını ve bu dönem için beklenmedik düzeye ulaşmış bir kültürü bugüne ulaştırdığını aktaran Schmidt, yer altında 30 metre çapında yuvarlak ve oval planlı yapıların bulunduğunu sözlerine ekledi.

Doç. Dr. Schmidt, bu yapıların içindeki dikilitaşlar üzerine kabartma tekniğiyle yapılmış hayvan motifleri ve soyut simgelerin, bir tür haberleşme sisteminin kalıntıları olduğunu söyledi. Doç. Dr. Schmidt, şu bilgileri verdi: ''Göbeklitepe'nin anıtsal yapıları, onu yapan neolitik dönem insanlarınca bilinçli olarak doldurulmuş. O dönemde yaşayan insanlar, avcı-toplayıcı yaşamda kendileri için önemli olan inanışlarını, simge dünyalarını bozmadan, üzerini kapatarak terk etmişler. Bu nedenle buluntular özelliklerini yitirmeden günümüze ulaşabilmiş.''

Göbeklitepe'de bu yıl bulunan yaklaşık 5 metre yüksekliğindeki dikilitaşların yüzeyinde yer alan hayvan figürlerinin farklı özelliklere sahip olduğunu ve o dönemin bekçiliğini betimliyor olabileceğini belirten Schmidt, burada ilk kez raslanan insan figürünün benzerinin ise daha önce Çatalhöyük'te gün yüzüne çıkarıldığını bildirdi.

Çatalhöyük'ün aslında Göbeklitepe'den 2 bin yıl daha genç olduğunu vurgulayan Schmidt, bilgileri bağlantılı hale getirdiklerinde figürlerin iki toplum arasında avcı-toplayıcılıktan yerleşik yaşama geçişi anlattığını belirtti. Göbeklitepe kazısının, insanlık tarihinin anlaşılması açısından önem taşıdığına dikkat çeken Schmidt, şöyle devam etti: ''Bu yıl Neolitik Döneme ait dikilitaşlar üzerinde, kafası olmayan insan figürü, akbaba, akrep, yılan ve bazı yırtıcı kuş kabartmalarına raslandı. 12 yıllık kazı süresince ilk kez bir insan figürüne rastladık. Bu önemli bir gelişme, buluntular kazıların geleceği adına önemli ipuçları veriyor.''

Cumhuriyet, Haber: Arif Faraç, 18.10.2006

ÖLÜ VALİLERE BİLE SORUŞTURMA AÇTILAR

14 YILLIK İNTİKAM

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Denizli İl Özel İdaresi'nde toplanan ören yeri gelirlerini Ankara'ya göndermedikleri gerekçesiyle 1992 yılından bu yana Denizli'de görev yapan valiler hakkında soruşturma açıyor. Bakanlık soruşturma kapsamında, 3 yıl önce geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitiren Vali Recep Yazıcıoğlu ile yakalandığı hastalıktan kurtulamayan Erdoğan Cebeci'nin görev yaptığı dönemleri de araştıracak.


Maliye Bakanlığı müfettişlerinin iki yıl önce hazırladığı rapora dayandırılan soruşturmada, toplanan paraların "nerede olduğu" ve "nereye harcandığı" araştırılacak. Söz konusu raporda, Pamukkale konusunda inisiyatif kullanan Denizli Valiliği "fuzuli işgalci" olarak nitelendiriliyor. Raporda, "Pamukkale üzerinde kişisel veya kurumsal bir hak ve yetkisi bulunmamasına, taşınmaz malın tabi olduğu hukuk ve kiralama süreci son derece açık olmasına rağmen kiralama işlemlerini gerçekleştirilen İl Özel İdare Müdürlüğü'nün yaptığı işlemleri yürüten ve imza eden amirler hakkında 4483 sayılı kanun doğrultusunda işlem tahsisi için İçişleri Bakanlığı'na bilgi verilmesine" ifadesi yer alıyor.


Vali Gazi Şimşek'in Pamukkale'den elde edilen geliri vermemekte direnmesi ve merkeze atanması üzerine hazırlanan raporu iki yıl sonra değerlendirmeye alan Kültür ve Turizm Bakanlığı, 14 yılı kapsayan bir soruşturma için Teftiş Kurulu'nu görevlendirdi. Dönemin sorumluları hakkında işlemlere başlayan Teftiş Kurulu, soruşturma kapsamına ikisi ölen, biri de emekliye ayrılan valileri de aldı. Kurul, 1992'den bu yana görev yapan Erdoğan Cebeci, Oğuz Kağan Köksal, Yusuf Ziya Göksu, Recep Yazıcıoğlu ve Gazi Şimşek'in dönemlerini araştıracak.


Kültür ve Turizm Bakanlığı, Vali Gazi Şimşek ve Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Kazdağlı hakkında Kocaçukur Rekreasyon Alanı Projesi ve uygulamaları konusunda da doğrudan soruşturma açacak. Bu soruşturmada gölete su verilmesinin unutulması, kanal açmak için travertenlerin kırılması girişimi ve ek proje ile su getirilmesi konuları araştırma konusu olacak.

 

Beş yönetici çalıştı
M. Erdoğan Cebeci (19 Ağustos 1991-19 Şubat 1992): Yakalandığı hastalık nedeniyle yaşamını yitirdi.
Oğuz Kağan Köksal (24 Şubat 1992-1 Kasım 1995): İzmir Valiliği görevinde bulunuyor.
Yusuf Ziya Göksu (17 Nisan 1996-17 Şubat 2003): Emekliye ayrıldı.
Recep Yazıcıoğlu (20 Şubat 2003-8 Eylül 2003): Kazada yaşamını yitirdi.
Gazi Şimşek (27 Ekim 2003-10 Ekim 2006): Merkez valiliğine atandı.

 

Denizli'de 19 Ağustos 1991 ile 19 Şubat 1992 arasında valilik yapan M. Erdoğan Cebeci, kentte çok kısa görev yaptığı için onunla ilgili soruşturma yalnızca 50 günü kapsıyor. Denizli'deki görevinin ardından merkez valiliği görevine alınan Cebeci, daha sonra emekliye ayrıldı. Cebeci 2002'de yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak vefat etti.

 

Denizli'de 7 ay görev yapan Recep Yazıcıoğlu ise 2 Eylül 2003'te Polatlı yakınlarında geçirdiği trafik kazası sonucu 8 Eylül 2003'te tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Merkezi idarenin yerine yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunan Recep Yazıcıoğlu, Pamukkale'nin ören yeri gelirlerini Ankara'ya göndermemiş, Koruma Amaçlı Pamukkale Projesi için harcanmasını sağlamıştı.

Yeni Asır, Haber: Şebnem Bursalı - Mustafa Kaya, 18.10.2006

DOSYA



İTALYA, CLEVELAND MÜZESİ'NDEKİ MEDEA VAZOSU İÇİN MÜCADELE ETMEYE HAZIRLANIYOR



Cleveland Müzesi yetkilileri, Güney İtalya’dan gelme Medea Vazosu’nun 1991 yılında müze tarafından ne şekilde satın alındığını sorduğum elektronik postaya herhangi bir cevap vermemişlerdi. Bu vazo Haziran 1990'da Sotheby’s'de düzenlenen ve Hunt Kardeşlere ait, menşeleri oldukça tartışmalı koleksiyonun satıldığı bir müzayededen satın alınmıştı. Öte yandan, İtalyan hükümetinden bir kaynağım bu vazonun da, Cleveland Müzesi’nde bulunan diğer birçok eserin yanısıra, iadesinin talep edileceğini bildirdi.

 

Vazo daha önce Bob Hecht tarafından Bruce McNall’e satılmıştı. Mc Nall, anılarını yayınladığı kitabında Bunker ve Herbert Hunt kardeşlere sattığı bütün eserleri Hecht’ten aldığını zaten açık açık yazmıştı. Hecht’in de en önemli tedarikçisi ise Giacomo Medici idi.

 

Hecht’in şu anda Roma’da, İtalya’dan kaçırılan eski eserlerin ticaretini yapmakla suçlandığı davası devam ediyor. Bu ay sonuçlanan benzer bir davada  ise Giacomo Medici 10 yıl hapse mahkum oldu.

 

İtalyanlar halihazırda Hecht tarafından satışı yapılan 94 kaçak eser arasında 82 numarada bulunan parçayı "Lekythos attica a figure nere, oggi al Museo di Cleveland" şeklinde listelediler. Bu, şu anda müzede bulunan, aşağıda resmini gördüğünüz yağ şişesi

 

 

İtalyanların Cleveland’tan isteyebilecekleri diğer bir vazo ise kırmızı desenli bir lekythos, bu vazo müzeye Hecht’in eski finansörü Atlantis Antiquiites Gallery’nin sahibi Jonathan Rosen tarafından 1986 yılında hediye edilmiş.

 


 


Veya bu krater:

 

 

Ve bu:

 

 


Bu aralar ek bina inşaatı dolayısıyla kapalı olan Cleveland Müzesi, geçmiş yıllarda da Praxiteles atölyesinde imal edilmiş  (MÖ 400-330) bronz bir Apollo heykelinin satın alınması dolayısıyla töhmet altında kalmıştı. Heykel bir şekilde Ali ve Hisham Aboutaam'ın Phoenix Ancient Art Gallery’sine ulaşmış, oradan da Cleveland tarafından alınmıştı. Müze heykelin Almanya’daki eski bir koleksiyondan geldiğini söylemekte ama Yunanistan, ülkesinden kaçak yollarla çıkarıldığını iddia etmekte.

 

 


Türkiye, Cleveland Müzesi tarafından 1960'lı yıllarda satın alınan ve “Jonah Mermerleri” olarak da bilinen, Konstantin öncesi, Erken Hristiyanlık Dönemi mermer eserlerinin Afyon’dan çalındığı iddia etmekte.

 

 


Türk gazeteci Özgen Acar, mermerlerin Phrygia’da bulunan Dokimia ocaklarından olduğunu ve Cleveland’a Aydın Dikmen tarafından satıldığına dair elinde sekiz ayrı dosya bulunduğunu söylemekte. Dikmen, 1990'lı yıllarda Bavaria’daki evine yapılan polis baskını sonucunda hapiste bir yıl kaldı. Bavaria polisi, evdeki eski eserlerin İkinci Dünya Savaşı sonrası ele geçirilen Nazi’ler tarafından yağmalanmış eserlerden bu yana gördükleri en büyük ganimet olduğunu söylemişlerdi.

 

Dikmen, aynı zamanda İsviçreli koleksiyoncu Leo Mildenberg’in Cleveland Müzesi’nde 1980'lerde açılan küçük hayvan heykelleri sergisinin “menajerliğini” de yapmıştı. Müzenin kuratörü Arielle Kozloff 1981'de basılan kitabı “Animals in Ancient Art from the Leo Mildenberg Collection” da eserleri MÖ 4. yüzyıla ait, Urartuların devamı olan ve bilinmeyen bir uygarlığın eserleri olarak tanıtmıştı. Öte yandan, MET Antik Yakın Doğu uzmanı Oscar Muscarella ve diğer birçok uzman, Urartuların MÖ 8. yüzyılda yaşadığını belirterek bu açıklamanın saçma olduğunu belirtmişlerdir.

 

 


Kozloff, 20 yıl çalıştıktan sonra Cleveland Müzesi’nden ayrılıp New York’ta sanat eserleri satıcısı Ed Merrin’le çalışmaya başladı. Büyük bir tesadüf eseri 1982 yılında bu firmada da Anadolu menşeli bir minyatür heykel sergisi ve satışı gerçekleşti. 

 

Kaderin garip bir cilvesi olarak, müze etikleri konusunda “Pennyslvania Deklerasyonu” nun ve UNESCO’nun çalınmış sanat eserlerinin satın alınmamasını öngören kararının yayınlandığı 1970 li yıllarda Cleveland Müzesi’nin kuratörü olan John D. Cooney, ABD müzelerinde bulunan eski eserlerin % 95 inin çalıntı olduğunu söylemişti. Ne yazık ki, Cleveland Müzesi kuratörleri arasında alnı açık ve başı dimdik duran ilk ve tek insan da o idi. 


Suzan Mazur, 9.10,2006
scoop.co.nz/stories/HL0610/S00114.htm

AYASOFYA FİNALE KALDI

 

Dünya çapında sürdürülen ve sonuçlanan oylamayla, Dünya’nın 7 yeni harikası için 21 aday finale kaldı. Finale kalan adaylar arasında Ayasofya Müzesi de bulunuyor. Aday listesinde Ayasofya’nın yanısıra Atina’daki Akropolis, İspanya’daki Elhamra Sarayı, Colosseum - Roma, Eyfel Kulesi - Paris, Çin Seddi, Giza Piramitleri (halen dünyanın yedi harikası arasında sadece onlar ayakta kalmış durumda), New York’taki Hürriyet Heykeli, Sydney Opera binası, Ürdün’deki antik kent Petra ve Tac Mahal de bulunuyor. Dünya’nın yeni 7 Harikası (New7Wonders) sözcüsü Tia Viering, şunları söyledi: "Piramitlerin dışında, Dünya’nın eski harikaları artık yok. Bu nedenle yeni adaylar belirlendi." Harikalara aday göstermek için tek kriter, 2000 yılından önce inşa edilmiş olmak.

Hürriyet, 18.10.2006

TARİHİ MEDRESENİN KUBBESİNDE TEHLİKELİ OYUN

Konya'da Selçuklu Dönemi tarihi eserlerinden Ali Gav Medresesi’nin kubbesi, çocukların tehlikeli oyunlarına sahne oluyor.

Medrese’deki denetimsizliği fırsat bilen çocuklar, tarihi eserin kubbesine çıkarak adeta akrobasi hareketlerinden örnekler sundular. Çocuklar, bir yandan kendi canlarını tehlikeye atıp, diğer yandan da tarihi sere karşı saygısızlık yaparken vatandaşlar Medrese’nin güvenliğinin ve denetiminin sağlanmasını istedi.

Merhaba Gazetesi, 18.10.2006

STONEHENGE EVLERİ GÜN IŞIĞINA ÇIKARTILIYOR

 

British Archeology’de yayınlanan bir rapora göre,  Stonehenge’de sürdürülen kazılarla Neolitik Dönem’e ait dokuz yapı açığa çıkartıldı. Ev olduğu tahmin edilen bu yapılar MÖ 2600-2500 yıllarına, yani buradaki megalit taş yapı ile aynı döneme aitler. Bunlar bu bölgede şimdiye dek bulunan yegane evler.

 

Projede çalışan ve Manchester Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden Julian Thomas, Stonehenge’in Neolitik Dönem’de önemli bir buluşma merkezi olduğunu ve büyük olasılıkla evlerin bu amaca hizmet ettiğini düşündüklerini söyledi. Tüm evlerin sıkıştırılmış toprak zeminleri ve ağaç konstrüksüyonları ve çoğunun bir merkezi yaşam yeri vardı.

 

Klan reisine veya rahibe ait olduğu tahmin edilen ve birisi ev olan iki yapı ise yaklaşık 40 m çapında hendekle çevrilmiş. Daha küçük olan yapının etrafında ise çit çukurları bulundu. Thomas, “Eğer bu yapı gerçekten şefin evi ise, geri kalan insanlarla aynı tarz, çok basit bir hayat sürdüğünü söyleyebiliriz. Çünkü etrafındaki çit dışında, ev diğer evler kadar ufak ve basit.”

 

Bina kalıntıları civarında döneminin özelliklerine sahip çanak çömlek parçaları ve taş aletler de bulundu. Buluntu miktarı 4600 yıl önce Stonehenge civarında oldukça fazla sayıda insan yaşadığını gösteriyor. Thomas bölgede daha fazla yerleşim olabileceğini ama “O devirlerde göçebe yaşayan bir topluluğun çoğunlukla basit, geçici yerleşimlerde konakladıklarını, bunların çoğunun zaman içinde yokolmuş olabileceğini” düşünüyor.

 

British Archaeology’nin editörü ve Stonehenge konusunda önde gelen bir uzman olan Mike Pitts’de, Discovery News’a bu iki evin büyük bir olasılıkla Neolitik VIP evleri olduğunu düşünüdüğünü söyledi. “Çalışmalar devam ediyor, fakat en önemlisi şimdiye dek sadece megalitler ve bomboş bir kırsal alan olarak düşündüğümüz yerde yerleşimlerin bulunması ile olağanüstü bir arkeolojik keşfin yapılmış olmasıdır.” dedi. Kazıların üç sezon daha sürmesi planlanıyor.

Discovery News, Jennifer Viegas, 13.10.2006





AYAZMA MAĞARASI ÇEVRE DÜZENLEMESİ

 

Karadeniz Ereğlisi’nde düzenleme çalışmalarına 5 Ocak 2006 tarihinde başlanan Karadeniz Ereğlisi Müze Müdürlüğü’ne bağlı Ayazma Mağaraları'nın dere ıslah ve çevre düzenleme çalışmalarının sürdüğü bildirildi.

 

Söz konusu işin sahibi ESK İnşaat Sahibi Müteahhit Halil İbrahim Güngör, yaptığı açıklamada şu ana kadar 150 bin YTL ödenek gönderilen işi 5 Ocak 2007 yılında tamamlamayı hedeflediklerini kaydetti.

 

İşin tamamının 1 milyon 44 bin YTL olduğunu vurgulayan Güngör, dere ıslahı, çevre düzenlemesi, sit alanının etrafının çevrilmesi, mevcut alanın aydınlatılması, giriş-çıkış güvenliğinin sağlanması, kamera ve alarm sisteminin döşenmesi, ahşap satış ve güvenlik kulübeleri ile tuvaletlerin yapımı gibi ayrıntıların tamamlandığını ve eksikliklerin giderilmesi için yoğun bir tempoda

Değişim Medya, 17.10.2006

SADAKA TAŞLARINI KAYBEDİYORUZ

 

Osmanlı zamanında yapılan ve fakir ile zengin arasında köprü vazifesi gören Sadaka Taşları bilinçsizlik yüzünden birer birer kayboluyor. Konya’da 8 tane sadaka taşı tespit eden Araştırmacı-Yazar Yrd. Doç. Dr. Hasan Özönder, bazı sadaka taşlarının bilinçsizlik nedeniyle yerlerinden kaldırıldığını ve kaybolup gittiğini dile getiriyor.

 

Türkiye’de cep telefonunun baş döndürücü bir hızla yaygınlaşmasıyla birlikte, zekat, sadaka ve Ramazanda verilen fitırlar da SMS yolu ile toplanmaya çalışılıyor. Türk Hava Kurumu geçtiğimiz günlerde GSM operatörleriyle anlaşarak fıtır, sadaka, zekatları SMS yoluyla toplamaya başladı. THK’nın başlattığı bu uygulaması ilahiyatçılar arasında tartışma konusu oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı, SMS yoluyla sadaka, fıtır ve zekatın verilebilineceğini açıklarken, bazı ilahiyatçılar ise yapılan yardımların nereye gittiğinin bilinmesi gerektiğine dikkat çekiyorlar.

İslam’da, sadaka verilirken, sağ elin verdiğini sol elin görmemesi prensibi yer alıyor. Osmanlı Devleti zamanında hem ihtiyaç sahibi kişileri küçük düşürmemek hem de zengin ile fakir arasında köprü vazifesi görmesi için cami, külliye, hanlar, hamamların yanına sadaka taşları koyuluyordu. Zenginler yardımlarını, 60, 90, 1.40 ve 2 metre boyunda olan Sadaka Taşları'nın 10-15 santimetre derinlikteki oyuğa koyar, fakir vatandaşlar da gelip elini oraya sokarak ihtiyacı kadar parayı alır gerisini diğer fakirlere bırakırdı.

 



Araştırmacı-Yazar Yrd. Doç. Dr. Hasan Özönder, Sadaka Taşları'nın bugün bir kenarda unutulduklarını belirterek “Yıllar içerisinde kullanılmadığı için özelliklerini kaybetmişlerdir, neye yaradıkları çoğu kişi tarafından bilinmemektedir, çoğu yol genişletmeleri meydan açılması park ve bahçe yapılması, kaldırım çalışmaları sonucu yerlerinden kaldırılmış ve kaybolup gitmişlerdir” diyor. Hasan Özönder, yaptığı araştırmada eski Konya'nın tanınmış semtlerinden olan Gevraki Hanı'nın önünde, Bulgur Tekkesi'nde. İşkalaman Mahallesi'nde bulunan Şeyh Elman Türbesi'nin Güneydoğu kısmında, Konya'da metfun ünlü alim Sarı Yakup'un kabri yanındaki caminin cümle kapısı önünde, Tarihi Meram Köprüsü'nün kuzey yönünde, Araplar Camii, Hocacihan Camii, Mücellit Camii'nin önünde ve Hacı Fettah Camii çeşmesinin yanında tespit etti. Özönder, Araplar Camii, Gevraki Hanı ve Sarı Yakup Camii önündeki Sadaka Taşları’nın bilinçsizlik nedeniyle günümüzde kaybolup gittiğini ifade ediyor.

Osmanlı zamanında yapılan bu eşsiz örnekle ilgili bilgi de aktaran Özönder, Sadaka Taşları'nın farklı boylarda, genellikle beyaz renkli taştan silindir ve dört köşe şeklinde, bir kısmı ise havuz, kovuk, ve yatay bazen de oyuklar şeklinde olduğunu belirtiyor. Özönder, “Gelenler elini sokar bırakır, alanlar elini sokar alırdı. Silindir ve dört köşe taşlar toprağa dikine gömülürdü, 60-90-1.40 ve 2 metre boylarında olanları vardı, tepeleri dikdörtgen veya taşına göre yuvarlak 10-15 cm. derinlikte oyuktu yardımlar bu oyuğa konulurdu. Yüksek taşların önünde uzanabilmek için basamak taşları vardı” diyor. 17’nci yüzyılda bir Fransız seyyah bu taşların başına bir hafta kimsenin bırakılan yardımları almak için uğramadığını yazdığını anlatan Özönder, “Bulunduğu yerler, görülen lüzum ve ihtiyaca göre değişik yerlere yapılmışlardır, genelde gözden ve kalabalıktan uzak tenha yerlere konulan bu taşlar, cami avlularında türbelerin köşelerinde, mezarlıklarda olurdu. Bir semtin fakirleri için konulmuş bağışlara diğer bir semtin fakirleri dokunmazlardı, ayrıca ihtiyaç sahiplerinin, taşta birikenlerden sadece ihtiyacı olan şeyleri almaları diğerlerini başka ihtiyaç sahiplerine bırakmaları takdire değerdi. Bu taşlara genelde madeni paralar bırakılırdı, paranın dışında giyim eşyası ve yiyecek de konurdu. Yardımlar daha çok geceleri bırakılır ve sabaha karşı alınırdı” diye konuşuyor.

Konya Hakimiyet, Haber: Mustafa Akgül, 17.10.2006

TARİHİ ESER ARARKEN JANDARMA YAKALADI

 

Eskişehir'de bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, tarihi eser bulmak için kazı yapan 6 kişiyi suçüstü yakaladı.

 

Çifteler İlçesi'ne bağlı Ilıcabaşı Köyü'nde meydana gelen olayda kaçak kazı yapılacağı ihbarını alan jandarma, yaptıkları takip sonucu Ö.Ş. (36), H.T. (60), M.K. (43), A.K.E. (46), M.B. (43) ve U.G.'yi (39) yakaladı. Sanıkların kepçeyle yaptıkları kazıda 156x80 santimetre ebatında 45 santimetre yüksekliğinde kare şeklinde üzerinde motif bulunan bir mezar taşı buldukları belirtildi.

Jandarma Komutanlığı yetkilileri 6 kişiyi izinsiz kazı yapmak suçundan gözaltına alındı. Yetkililer sanıkların sorgulamalarının tamamlanmasından sonra adliyeye sevk edileceğini belirtti.

Vatan, 17.10.2006

KASTAMONU ELYAZMALARI DİJİTAL ORTAMA AKTARILIYOR

 

Kastamonu Halk Kütüphanesi'ndeki 4 bin 185 el yazmasının dijital ortama aktarılması devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ülke genelindeki el yazmalarının internet ortamına alınması için yaptığı ihaleyi alan Yeditepe ve Yordam Şirketi, Kastamonu İl Halk Kütüphanesi`ndeki 800 yıllık tarihi el yazmalarını dijital ortama aktarıyor. Proje sorumlusu İmran Yalnız, çalışmaların en geç 2007 Ocak ayına kadar bitirilmesi gerektiğini, bu yönde program yaptıklarını söyledi. Yalnız, zamanlarının çoğunu kırık ve yırtık olan el yazmalarının aldığını, şu ana kadar yaklaşık 800 tamir edilmesi gereken el yazması tespit ettiklerini ifade etti.

Kastamonu Postası, 17.10.2006

KIZ KİLİSESİ ONARILACAK

 

Türk Hizmet ve Eğitim Vakfı Başkanı Malik Aviral, hazırlanan proje çerçevesinde Van'ın Edremit İlçesi'nde bulunan tarihi 'Kız Kilisesi'nin restore edilerek gelecek kuşaklara aktarılmasının hedeflendiğini söyledi.

 

Kültür ve Turizm İl Müdürü ve Türkiye Mimarlar Odası Van Şube Başkanı Şahabettin Öztürk ile düzenlediği toplantıda açıklamalarda bulunan Aviral, projenin Avrupa Birliği MEDA fonlarıyla desteklendiğini ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından Doğu Anadolu Kalkınma Programı (DKAP) olarak Muş, Bitlis, Van ve Hakkari illerinde uygulandığını aktardı. Edremit İlçesi'nde restorasyonu gerçekleştirilecek olan kiliseyle ilgili bilgi veren Türk Hizmet ve Eğitim Vakfı Başkanı Malik Aviral, çalışmaların 2 Ekim 2006 tarihinde başladığını, 12 ay sonra son bulacağını kaydetti. Türk Hizmet ve Eğitim Vakfı Başkanı Aviral, "Projemiz, Tarihi Mirası Koruma Vakfı ve Van Turizmi ve Kültür Varlıklarını Koruma ve Geliştirme Derneği ortaklığında yürütülecektir. Van İl Özel İdaresi, GAYA Vakfı, Edremit Kaymakamlığı ve Edremit Belediyesi iştirakçi olarak projeye destek vereceklerdir" dedi.


Malik Aviral, amaçlarının DAKP Turizm ve Çevre Bileşeni Hibe Programı kapsamında finansman desteği almaya hak kazanan Van'ın kalkınma düzeyini arttırmak olduğunu ifade ederek, "Edremit Kilisesi'nin gelecek kuşakların kültür haritalarında, tarihi ve kültürel birimine yakışacak yeri alabilmesi için, restore edilerek yok olup gitmekten kurtarılması hedefleniyor. Böylelikle bölgenin mevcut turizm potansiyeli güçlendirilecektir. Türkiye'nin genel turizm stratejisinde ihtiyaç duyduğu tarih ve kültür turizminin geliştirilmesi için örnek teşkil edecek proje, turizm gelirlerini uzun vadede arttıracaktır. Projenin hedef grubu ilçede yaşayan halkın tümüdür. Restorasyon işleri tamamlandıktan sonra projenin hedefi olan ilçe ve bölge turizm gelirlerini artırmak amacıyla özel bir tanıtım faaliyeti planlanmaktadır. Bu amaçla, proje öncesinde kilise ve çevresinin restorasyon faaliyetleri tamamlandıktan sonra oluşan yeni çehrenin tanıtılması amacıyla CD hazırlanacaktır. Bu CD turizm ile ilgili sivil toplum kuruluşları ve ulusal turizm acentelerine ulaştırılacaktır" şeklinde konuştu.

Turizm Gazetesi, 17.10.2006

DOĞA HARİKASI MAĞARA

 

Giresun'un Espiye İlçesi'nde su kaynağı arayan köylüler, tesadüf eseri doğa harikası bir mağara keşfetti.

 


Espiye İlçesi Yeniköy Köyü'nde oturan Bilal Yıldırım, komşusuyla birlikte köyün Avluca Köyü tarafına bakan kısmında, içme suyu olarak kullanılacak bir su akıntısı gördü. Suyun kaynağını bulabilmek için biraz daha ilerleyen Yıldırım ve komşusu, suyun bir mağaradan geldiği fark ederek durumu köyün muhtarına bildirdiler. Yeniköy muhtarının kendisini bilgilendirmesiyle Espiye Kaymakamı Ahmet Deniz, kurduğu bir ekibe mağarada inceleme yaptırdı.

Kaymakam Deniz, köylülerin, bir tesadüf sonucu çok uzun yıllara ait olduğunu tahmin ettikleri mağarayı ortaya çıkardığını söyledi. Yapılan çekimler sonucunda mağaranın zemininin yaklaşık bin metrekare alana sahip olduğunu tahmin ettiklerini belirten Deniz, mağarada zengin dikit, sarkıt ve traverter tespit ettiklerini bildirdi.



Deniz, mağaranın uzun koridorlar şeklinde bölümlerden oluştuğunu ifade ederek, şunları anlattı: “Mağaradaki dikit ve sarkıtların, görenleri büyülediği söyleniyor. Bölgeye incelemeye gittim, ancak, mağaraya girmem mümkün olamadı. Çünkü, oldukça dar olan mağara girişinden bir yer altı deresi akıyor. Mağarada derin bir göl olduğu ve bunun karşı yakasında da sonu görünmeyen dikit ve sarkıtların bulunduğundan bahsediliyor. Şu an için oldukça gizemli olan mağara bizleri bir hayli heyecanlandırıyor. Mağaranın ortaya çıkarılmasını yörede turizmin gelişmesi adına sevindirici bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.”

Deniz, mağaranın tüm yönüyle gün ışığına çıkarılması için Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü'ne (MTA) bilgi verildiğini belirterek, şöyle devam etti: “Önümüzdeki günlerde bölgeye gelecek olan MTA uzmanları, mağara ile ilgili gerekli çalışmalara başlayacak. Göçük tehlikesi, zehirli gaz olup olmadığını tespit edecek ve buna göre bir rapor hazırlayacak. Bizler de bu rapor sonucuna göre Kültür ve Turizm Bakanlığı ile görüşerek mağaranın turizme kazandırılmasını isteyeceğiz.”

Köy Muhtarı Bekir Hıdıroğlu, Yedideğirmenler mevkisinde ortaya çıkarılan mağara ile birlikte başka mağaralarında da olduğunu tahmin ettiklerini ifade ederek, “Bu konuda geçmişten günümüze kadar gelen birçok söylenti var.

MTA'nın bölgede detaylı bir çalışma yapması halinde bunlar ortaya çıkabilir. MTA çalışmalara başlayana kadar mağara definecilere karşı gözetimimizde olacak” diye konuştu.

Hürriyet, Alttaki fotoğraf: Giresun Işık Online, 17.10.2006

ZEUGMA'DA ÇALIŞMALAR BİTİYOR

 

 

Gaziantep'in Nizip İlçesi'nde Birecik Barajı gölü kıyısında bulunan Zeugma Antik Kenti'nde bu yıl yürütülen bilimsel çalışmalar, zemin etüdüyle sona erecek. Kazı Başkanı Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kutalmış Görkay, Zeugma Antik Kenti'ni kazı, restorasyon ve çevre düzenleme çalışmalarıyla ''arkeopark'' haline getirmeyi amaçladıklarını söyledi. Bakanlar Kurulu kararıyla geçen yıl başladıkları çalışmaların daha uzun yıllar alacağını ifade eden Görkay, ''Öncelikli amacımız antik kentte gün ışığına çıkmış eserlerin tahrip olmasının önüne geçmek'' dedi. Görkay, antik kentte bu yıl 1 Ağustosta başladıkları çalışmaların 20 Ekim'de sona ereceğini belirterek, ''Ancak, kazı çalışması yapmamakla birlikte Zeugma'yı turizme kazandırmak için hazırladığımız projeleri gözden geçirmeye ve yeni projeler üretmeye devam edeceğiz'' diye konuştu.Görkay, Zeugma Antik Kenti'nde bu yıl, önceki yıllarda gün ışığına çıkarılan Dionysos ve Danea villarının bitişiğindeki üçüncü villayı bütün eklentileriyle ortaya çıkarmak için kazı yaptıklarını belirtti. Geçen yıl başlattıkları ve bu yıl sürdürdükleri kazıyla yapının kalıntılarına ulaştıklarını ifade eden Görkay, kazı çalışmasına gelecek yıl devam edeceklerini belirtti. Görkay, kültür mirası eserlerin gün ışığına çıkarılmasının, onların turizme kazandırılması için yeterli olmadığını belirterek, "Gün ışığına çıkardığınız eserleri restore etmeniz, gerekli koruma önlemlerini alarak ziyaretçilere çağdaş uygulamalarla sunmanız gerekir. Koruma konusundaki öncelikli hedefimiz, gün ışığına çıkarılmış villaların üzerini çatı ile örtmek. Zeugma'ya ilişkin yapı malzemesinin özelliğinden kaynaklanan bir olumsuzluk yaşıyoruz, eserler çok hızlı bir biçimde tahrip oluyor. Çatı sistemini bir an önce kurmak mecburiyetindeyiz. Bunun için antik kentte bu yıl yapacağımız çalışmaları çatı sistemi için gerekli olan zemin etüdünü yaptırarak tamamlayacağız" dedi.

Gaziantep 27 Gazetesi, 17.10.2006

ÇIPLAK HEYKELLERİ TÜRKLER DEĞİL ROMALILAR KIRDI

 

Kültür Bakanı Atilla Koç, müzelerde bulunan çıplak insan heykellerindeki cinsel organların Türk halkı tarafından değil Romalılar tarafından kırıldığını açıkladı.

 

Bakan Koç, İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi'nde sergilenen bazı eserlerin kaldırıldığı yönündeki iddialara açıklık getirdi. CHP'li Erdal Karademir'in tarihi heykellerin özellikle cinsel organlarının tahrip edilmesi karşısında Kültür Bakanlığı'nın 'neler yaptığı' yönündeki sorusuna Koç, şu cevabı verdi: "Gerek ülkemizde, gerekse yurtdışındaki müzelerdeki sanat eserlerinden, çıplak insan tasvirlerinin cinsel uzuvlarının tahrip edilmesi, hatta tanrı heykellerinin parçalanması olayının günümüzde değil, Geç Roma (Erken Hıristiyanlık) döneminde vuku bulduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Her türlü taşınır ve taşınmaz kültür varlığımızın korunmasına yönelik duyarlılık en üst seviyede muhafaza edilmektedir."

Zaman, Haber: Habib Güler, 17.10.2006


Nano-yorum: Evet evet, Sayın Bakan'ım şiddetle haklıdır. İnanmazsanız bu haftaki "Sayfadibi Güzeli"ne bir göz ativerin. Vallahi de tillahi de, bu durumlarda, Atilla Bey ve zevatın hiçbir sorumluluğu yoktur! Bunlar hep Geçromaerkenbizanssonosmalı Dönemi'nde vuku bulmuştur. Son birkaç yıldır, tahribata ve kırıklara karşı "duyarlılık en üst seviyede", biz şıracılar olarak şahidiz... (S.B. Sinirli)

TAHT-I SÜLEYMAN'DA 1700 YILLIK BİR SU DEĞİRMENİ BULUNDU

 

Kuzeybatı İran’da, Taht-ı Süleyman’da sürdürülen arkeolojik kazılarda Sasani Dönemi’nden (MS 224 – 651) kalma ve bu döneme ait yegane örnek olan bir su değirmeni bulundu.

 

Buluşla ilgili olarak Taht-ı Süleyman kazılarının yöneticisi Yousef Moradi “Değirmen 17 m yüksekliğinde ve 6 ila 7 m genişliğinde. Su ise değirmene Taht-ı Süleyman Gölü’nden bir kanalla getirilmiş.” Moradi’nin söylediğine göre bu tür yapılar İran’ın Khuzestan bölgesinde görülebilmekte. Fakat şimdiye dek İran’da 17 yüzyıllık bir örneği görülmemişti.

 

Antik çağlarda Azar Goshasp Ateş Tapınağı olarak bilinen Taht-ı Süleyman kompleksi Sasani Dönemi’ne ait çok önemli bir yerleşim. Azar Goshasp ise, bu tarihsel yerleşimin hala yaşayan yegane ateş tapınağı. Sasani Dönemi’nde bu kompleks devletin en değerli dinsel mekanı idi ve kralların tahta çıkış törenleri bu mekanda yapılmakta idi. Aynı ismi taşıyan gölü ile birlikte, bu mekan  ateş ve suya tapan Zoroastrian Sasaniler için çok önemli idi.

 

Taht-ı Süleyman kompleksi 2003 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmişti.

CHN, 11.10.2006

800 YILLIK HANI
İŞ MERKEZİNE DÖNÜŞTÜRDÜLER

 

Antakya'da 8 asırdan bu yana sabun imalathanesi olarak kullanılan, fakat son dönemde harabeye dönen ve kullanılamaz hale gelen mekanı, çağdaş, modern ve günün yapısına uygun hale getiren girişimci işadamları Süleyman Süner ve Ali Aldiç, Defne İş Merkezi'ni hizmete açtılar.

 

Defne İş Merkezi'nin tanıtımını düzenledikleri iftar yemeği ile tanıtan Süner ve Aldiç, iki kattan oluşan iş merkezinin son katında elektronik ve beyaz eşya ile elektrik satıcılarının yeraldığını belirttiler. Defne İş Merkezi'ne alış veriş yapmak için gelen müşterilerin her türlü rahatlığının düşünüldüğünü belirten Süner ve Aldiç, kafeterya, dinlenme salonu ve oturma banklarının yer aldığını söylediler.

Hatay Gazetesi, 16.10.2006

TARİHİ KÖPRÜYÜ KUM OCAĞI TAHRİP ETTİ

 

Cizre-Şırnak karayolunun 7. kilometresinde bulunan Dirsekli Mezrası'ndaki Börücek (Bakartal) tarihi köprüsünün kalan ayaklarının köprünün yaklaşık 100 metre kuzeyinde bulunan ve AKP Batman Milletvekili Nezir Nasıroğlu'nun kardeşi Abdurrahman Nasıroğlu'na ait olduğu bildirilen kum ocağının tahrip ettiği tespit edildi.

 

Cizre Belediye Meclisi Kültür Sanat Tarih ve Çevre Komisyonu, köprüde yaptığı incelemede ayaklarda tespit ettiği tahribatı düzenlediği basın açıklamasıyla kamuoyuyla paylaştı.

 

 

İnceleme sonucunda paletli iş makinelerinin tarihi köprünün orta ayağının bütün taşlarını söktüğü ve tahribata yol açtığının tespit edildiğini ifade eden Çevre Komisyonu, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nden Yar. Doç. Mehmet Top ve Van Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu üyesi Erkan Koç'un 24 Eylül 2006'da yaptıkları fizibilite çalışmasında söz konusu köprünün ayaklarının sağlam olduğu yönünde tespitleri bulunduğunu belirtti.

Komisyon adına basın açıklamasını okuyan Meclis Üyesi Abdulcabbar İğdi, bürokratik girişimlerle açılan bu işletmelerin doğanın ekolojik dengesinin yanı sıra kültürel varlıkları da tahrip ettiğini belirterek bu ve benzeri işletmelerin kuruluşundan sonra ciddi ve resmi bir şekilde takip edilmesi gerektiğini ifade etti.

 

 

Yetkililerin tarihi mekanlar etrafındaki yapı ve imar izinlerinde koruma bandını göz önüne alarak karar vermesi gerektiğini vurgulayan İğdi, ayrıca İdil'in 20 kilometre kuzeybatısında yapılması düşünülen Kalsit Ocağı'nın da tarihi Havindi Mağaraları'na büyük zararlar vereceğini söyledi.

Kurulacak olan Kalsit Ocağı'nın madenlerinin, tarihi Havindi Mağaraları'nın yanından akacağını ve bu itibarla 18 tarihi mağara, dört sarnıç, bir kaya camisi ve bir tarihi evi tahrip edeceğini belirten İğdi, kurulması düşünülen bu ocağa müsaade edilmemesi gerektiğini ifade etti.


Kum ocağı sahibi Abdurrahman Nasıroğlu, ocakta çalışan işçilerin kendisinin bulunmadığı sırada köprüyü tahrip ettiklerini öne sürdü, tahribat nedeniyle işçilerini uyardığını söyledi.

Nasıroğlu, işçilerin köprünün ayaklarını "mıcır" yapmak için tahrip ettiğini, bundan sonraki süreçte hem kendisinin hem de işçilerinin daha dikkatli olacağını ifade etti.

 

 

Börücek (Bakartal) tarihi köprüsü kayıtlara göre Cizre beyleri tarafından 15 ve 16. asırda Cizre-Kasrik, Cizre-Güçlükonak yollarını birbirine bağlayan ve yukarısındaki Han Mahmut Köprüsü'nü tamamlayan bir köprü olup 10 Şubat 1990 Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 388 sayılı kararı ile tescil edilmişti.

Bianet, Bağımsız İletişim Ağı, Haber: Deniz Gördük, 16.10.2006

ANTİK TUVALET GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR

 

Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Tralleis Kazı Başkanı Prof. Dr. Abdullah Yaylalı, Tralleis Antik Kenti'nde devam eden kazılarda tarihi bir tuvaletin gün yüzüne çıkarıldığını belirterek, ''Ortaya çıkarılan (U) oturma planlı antik tuvalet, Efes Antik Kenti'ndeki tuvaletten daha büyük'' dedi. Yaylalı, yaptığı açıklamada, son iki yıldır yapılamayan ve bu yıl 1 Temmuz'dan itibaren yeniden kazı çalışmalarına başlanan Tralleis Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarının devam ettiğini belirterek, kazıların havalar uygun olduğu dönemde de süreceğini söyledi. Kazılarda ilk olarak MÖ 3 yüzyıl ile 6. yüzyıl arasında değişen sürelerde yapılmış seramik ürünleri ile MS 2. yüzyıldan kalma sütun başlıkları bulduklarını anımsatan Yaylalı, son olarak da iki haftalık bir çalışmanın ardından Roma dönemine ait Latrina adı verilen bir tuvaleti ortaya çıkardıklarını anlattı. Tuvaletin ne zaman yapıldığı konusunda ellerinde bulgu bulunmadığını, yalnız MÖ 2. yüzyılda var olduğunun kesin olduğunu ifade eden Yaylalı, tuvaletin geç antik dönemlere kadar kullanıldığının tespit edildiğini belirtti. Tuvaletin antik çağın genel tuvalet özelliklerine uygun olduğunu vurgulayan Yaylalı, ''Ortaya çıkarılan (U) oturma planlı antik tuvalet, Efes Antik Kenti'ndeki tuvaletten daha büyük. Hatta Türkiye'de bugüne kadar bulunan en büyük tuvaletlerden biri'' diye konuştu. Bulunan tuvaletin 15x20 ebatlarına sahip olduğunu, öndeki temiz su kanallarından sadece bir kısmının günümüze kadar ulaşabildiğini ve tuvaletin kenar kısımlarının revaklarla kaplı olduğunu dile getiren Yaylalı, şöyle konuştu: ''Tuvaletin, doğu kısmında iki girişi var. Batı kısmında bir giriş daha olabileceğini düşünüyoruz. Tuvaletin 50 kişilik olduğunu tahmin ediyoruz. Kazılarda, tuvaletteki kötü kokuları gidermek için kullanılan parfüm şişelerinden kalıntılarda bulduk. Önümüzdeki kazı döneminde, ziyaretçilerin bu alanı daha iyi anlayabilmesi mermerden örnek bir tuvalet köşesi yapacağız.''

Aydın Denge, 16.10.2006

KUŞADASI'NDA 420 YILLIK MEŞE AĞACI TESPİT EDİLDİ

 

Kuşadası ve çevresinde Anıtlar Kurulu tarafından koruma kararı alınan ancak daha sonra kaderine terk edilen anıt ağaçların tahrip olmaması için Kuşadası Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) çalışma başlattı.


EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, Kuşadası ve çevresinde çok sayıda anıt ağacın bulunduğu ve bu ağaçların tespitini yapmaya başladıklarını söyledi. Anıt ağaçların bilimsel açıdan olduğu gibi, estetik ve kültürel açıdan da büyük önem taşıdığına dikkati çeken EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, " Anıt ağaçlar, içinde bulundukları yere başka güzellik, yücelik ve değer katarlar. Birçoklarının eski bir tarihi ve çeşitli efsaneleri vardır. Bir çok Avrupa Devleti'nde anıt ağaçlar değerli bir eser kapsamına alınarak korumaya alınmıştır. Bu tarihi güzelliklerin geçmişten gelecek kuşaklara ulaşması için çalışılmaktadır. Biz de ise koruma sadece bir tabeladan ibarettir " dedi.

 

Kuşadası'nda birçok insanın bilmediği ve görmediği 420 yıllık bir anıt meşe ağacı bulunduğuna dikkati çeken Sürücü, " Halbuki bu meşe ağacı yüzyıllarca yaşam mücadelesi vererek hayatta kalmayı başarmış bir doğa abidesidir. Bir dönemde 615 bin zeytin ağacının kesildiği Kuşadası'nda, hele böyle 420 yıllık geçmişi olan bir ağacı gözümüz gibi korumamız gereklidir. Bu meşe ağacı doğal bir anıt olduğu kadar aynı zamanda bir tarihtir. 420 yıllık süreç içerisinde gelip geçen insanlar bu ağaca saygı göstermişler, zamanımızda ise etrafına binalar dikiyoruz.Kuşadası'nın kalan yeşilini herkesin sahip çıkması ve bu konuda duyarlı olması gerekir " diye konuştu.

Aydın Denge, 16.10.2006

HARRAN'DA 5 BİN YILLIK MÜHÜR

 

Şanlıurfa'nın Harran İlçesi'ndeki Tellidris arkeolojik kazılarında MÖ 5 bin yıllarında yaşayan Ubeyd dönemine ait mühür bulundu. Mühür, o dönem insanının hukuk düzeni ve mülkiyet hakkının varlığını kanıtlıyor.

 

Harran'da geniş bir alana yayılan 22 metre yüksekliğindeki Höyük'te ilk kazılar 1951 yılında başladı. Yapılan kazılarda Emevi ve Selçuklu dönemlerine ait çok sayıda tarihi eser ortaya çıkarıldı.

 

Bu yıl Ağustos ayı sonunda başlayan Tellidris kazılarında Ubeyd dönemine ait mühür bulundu. Arkeolojik açıdan önemli mühür, Ubeyd döneminde mülkiyet hakkının varlığı ile ilgili önemli ipuçlar veriyor.

 

Kazı çalışmaları kasım ayı sonuna kadar devam edecek.

Trt/Haber, 16.10.2006

92 YAŞINDA YARGILANIYOR

 

Dünyanın en önemli Sümeroloğu Muazzez İlmiye Çığ, bir kitabında "Türbanı ilk takanlar Sümer'deki fahişelerdi" diye yazdığı için mahkemeye verildi. "Örtünme MÖ de vardı ama din değil kadının toplumdaki durumunu belirlemek için" diye konuşan uluslararası bilim insanı şimdi 1 Kasım'daki duruşmasını bekliyor.
 

92 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ, 'Vatandaşlık Tepkilerim' isimli kitabında Sümerler'de fahişeliğin kutsal bir iş olarak kabul edildiğini, kendilerini, tanrı namına bu işe gönüllü olarak adayan bu kadınların diğer kadınlardan ayrılsın diye başörtüsü takdığı yönünde açıklamalarda bulunmuştu.

Çığ, için 'Halkı Kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve aşağılama ile hakaret' ettiği gerekçesiyle dava açaldı. 1 Kasım 2006'da İstanbul'da hakim karşısına çıkacak Çığ hakkında 1,5 yıl hapis cezası isteniyor.

Çığ, Emine Erdoğan'a "Başını aç" önerisinde bulunmuştu. Teklifini kendisine mektupla ilettiğini de söyleyen Dr. Çığ, "Mektupta, 'Böyle bir şey yaparsanız, tarihe geçersiniz. Bütün dünya kadınları size minnettar olur, ödüller verirler' dedim. Ancak mektubuma yanıt bile vermedi" demişti.

Hürriyet, 16.10.2006

ÇANAKKALE'DE BULUNAN TARİHİ TOP BATARYALARI GERÇEĞE UYGUN OLARAK DÜZENLENECEK

 

Çanakkale Savaşları'nda boğazın güvenliğini sağlamak amacıyla kurulan ve bir süre önce gün yüzüne çıkarılan tarihi top bataryaları turizme kazandırılacak.


Çanakkale Çevre ve Orman Müdürlüğü'nden yapılan yazılı açıklamada, İl Jandarma Alay Komutanlığı, Çevre ve Orman Müdürlüğü ile tarihçilerin arazi ve arşiv belgeleri üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda, Çakaltepe mevkiinde 7, Topçamlar mevkiinde 3 ve Halileli Köyü yakınlarında 2 olmak üzere, toprağa kısmen gömülü, bazı bölümleri tahrip edilmiş 12 uzun ve kısa menzilli savaş topu ile bataryalarının ortaya çıkarıldığı hatırlatıldı.


Tespitlerin yapılmasının ardından, konunun Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'ne iletildiğinin belirtildiği açıklamada, gelen talimat doğrultusunda geçen ay ilgili kurum temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı yapıldığı ve şu kararların alındığı ifade edildi:


"Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Tarih Bölümü söz konusu sahalarda yüzey araştırması yapıp, tarihi top ve bataryaların tespit ve tescili çalışmalarına katılacak. Çevre ve Orman, Kültür ve Turizm Müdürlükleri ile Deniz Müzesi Komutanlığı, savaşın izlerini taşıyan bu bölgenin gerçeğe uygun olarak düzenlenip, ziyarete açılması konusunda görev alacak." Açıklamada, "Uzun yıllar toprağın derinliklerine gizlenmiş durumda bulunan tarihi gerçeğin gün yüzüne çıkarılması, yakın tarihimize olan vefa borcumuzu bir nebze de olsun azaltacaktır" denildi.

Haber Ekspres, 16.10.2006

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Ankara'da Bizans Dönemi'ne ait paha biçilemeyen değerdeki mozaiği mali polise satmak isteyen 2 kişi yakalandı.
 
Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü ekiplerinin yaptıkları çalışmalarda bazı kişilerin Çorum'dan getirdikleri tarihi eseri Ankara'da satmak için alıcı aradıkları belirlendi.


Alıcı olarak davranan Mali Büro Amirliği dedektifleri tarihi eser kaçakçılarıyla 1 milyon dolar fiyatta anlaştı. Tarihi eser kaçakçılarının tarihi mozaiği bir araç ile getirmesi üzerine düzenlenen operasyonda Necmettin U. ve Nizamettin K. isimli 2 kişi gözaltına alındı.

Operasyonda ele geçirilen mozaiğin uzmanlar tarafından incelenmesi sonucu Bizans dönemine ait olduğu belirlendi.

 

Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

Ankara Kent Haber, 16.10.2006

ASPENDOS'DA YAĞLI GÜREŞ TARTIŞMASI BÜYÜYOR

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Atatürk'ün vasiyeti üzerine Aspendos Antik Tiyatrosu'nda yağlı güreş yapılmasına izin verdi. Ancak bu karara bazı kesimlerden, "Tiyatroda orkestra şefleri yerine, güreş ağaları mı olur?" şeklinde tepki geldi.

 

Hürriyet Gazetesi yazarı Doğan Hızlan, köşesinde "Aspendos'ta orkestra şeflerinin yerini Aspendos ağaları alacak. Tarihi mekanlarda mehter davulunun ne işi var?" derken, Kültür Bakanlığı eski Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Akbulut ve Devlet Opera ve Balesi eski Genel Müdürü Remzi Buharalı da düzenleyecekleri basın toplantısıyla tiyatroda güreş yapılmasını eleştireceklerini duyurdu. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Büyük ise 'Uluslararası Aspendos Kültür ve Sanat Festivali'nde yağlı güreş ve mehter gösterisinin antik tiyatroya zarar vermeyeceğini ifade ederek, "Biz kimseye engel olmuyoruz. Herkes projesini getirir, kurul inceler ve karar verilir." dedi.

Zaman, Haber: Mesut Mercan, 16.10.2006

HIRSIZLARIN YENİ HEDEFİ TARİHİ SAVAŞ TOPLARI

 

Ülkenin tarihini yağmalamakta sınır tanımayan hırsızlar, bu kez Çanakkale Savaşları'nda Anadolu yakasına konulan ve düşman gemilerine geçit vermeyen savaş toplarına göz dikti.

 

Kaynak makineleriyle 5 metrelik dev topları parçalayarak yağmalayan hırsızlar, Çanakkale destanının yazılmasında büyük rol oynayan tarihi mirası yok ediyor. En son Çanakkale Şehitler Abidesi karşısında Karanlık Liman ve Kumkale beldesi arasındaki ormanlık alanda bulunan toplardan biri hırsızlar tarafından yağmalandı. Araştırmacı Ahmet Uslu, Anadolu yakasındaki ata yadigarı topların kendi haline bırakıldığını öne sürüyor. Uslu, sadece şehitliklerdeki tabya ve topların bakıma alınmasının doğru olmadığını, çevreye dağılan diğer tarihi toplara da aynı değerin verilmesi gerektiğini vurguluyor. Çanakkale Turizm Tanıtma ve Alan Kılavuzları Derneği Başkanı Ahmet Kaşıkçı da tüm savaş eserlerinin bulunması amacıyla bir kurul oluşturulması için bölge milletvekillerine öneri sunduklarını bildiriyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın himayesinde olan tabya ve toplar hakkında bilgi veren yetkililer ise topların kendi hallerine bırakılmadığını, zamanı geldiğinde bakıma alınacağını kaydetti.

Zaman, Haber: Muzaffer Altunay, 16.10.2006

MALAKAN MEZARLARI YAĞMALANDI

 

Çarlık Rusyası döneminde göç ettikleri Kars’ın Çakmak ve Atçılar köylerinde yaşayan Malakan’lara ait mezarlar, define avcıları tarafından talan edildi. Çok ileri tarım tekniklerini beraberinde getiren ve yöre halkına öğreten paylaşımcı, barışsever özellikleri ile tanınan Malakan’lara ait mezar taşlarının, köylüler tarafından ahır ve evlerinin duvarlarında kullanıldığı ortaya çıktı.

Ağabeyi ile ablasının mezarlarını gözyaşları içinde arayan Malakan kökenli Türk vatandaşı Vasil Gavrilev Dölemenci, hayal kırıklığı yaşadı. Dölemenci, “Bizim mezarlarımızda altın ve ziynet eşyaşı bulunmaz. Yapılanlar bir topluma ve insanlara büyük bir saygısızlıktır. Mezarların tekrar yapılmasını istiyoruz” dedi.

Kars- Erzurum çevresinde yaşayan ve 1962 yılındaki göçle büyük bir kısmı Türkiye’den ayrılan Malakan’ların, Kars’ın merkeze bağlı Çakmak ve Arpaçay ilçesine bağlı Atçılar köylerindeki mezarları yağmalandı. Çakmak Köyü’nün üst tarafında bulunan yaklaşık 200 mezardan bazılarında kazı yapıldığı belirlendi. İlk yıllarda etrafı çevrili mezarlığın duvarlarının yıkıldığı ve mezarların baş taşları hariç diğer bütün taşların sökülerek götürüldüğü anlaşıldı. Kazı yapılan mezarlarda define arandığı ileri sürülürken, sökülen mezar taşlarının köylüler tarafından ev ve ahırların duvarlarında kullandığı saptandı. Arpaçay’ın Atçılar Köyü’ndeki Malakan’lara ait mezarların tamamen tahrip edildiği ortaya çıktı.

 



ABD, Kanada ve Yeni Zellanda’da yaşayan Malakan’ların her yıl gelerek Kars ve çevresindeki aile mezarlıklarını ziyaret ettiğini ifade eden Kars merkezde yaşayan Türk vatandaşı 61 yaşındaki Vasil Gavrilev Dölemenci, Malakan'lara ait mezarların tahrip ve talan edilmesine tepki gösterdi. Çakmak Köyü’ndeki mezarlıkta ağabeyi Aleksey ile ablası Baraşa Gavrilev’in mezarlarını arayan Vasil Gavrilev Dölemenci, bulamayınca ağlamaya başladı. Yakınlarının mezarlarını bulamayan Dölemenci, gözyaşları arasında “Yapılanlar bir topluma ve insanlara büyük bir saygısızlıktır. Bazı mezarları kazıp altın aramışlar. Oysa bizim mezarlarımızda altın ve ziynet eşyaşı bulunmaz. Mezarların eski hali çok iyiydi. Hepsini yıkmışlar ve taşların büyük bir bölümünü götürmüşler. Duvar yapmada kullanmışlar. Mezarların tekrar yapılmasını istiyorum” diyerek tepkisini dile getirdi.

Malakan’lar üzerine araştırma yapan Kars Dayanışma Grubu Üyesi Vedat Akçayöz de, mezarların defineciler tarafından yağmalandığını belirterek şöyle konuştu:

“Malakan mezarlarını tahrip etmişler. Aslında hiç bir Malakan mezarında altın yoktur. Kars Dayanışma Grubu olarak bizlere düşen görev, geçmiş tarihe ve kültüre sahip çıkmaktır. Anadolu bünyesinde bulunan etnik gruplar bizim tarihi zenginliklerimizdir. Geleceğe aktarmak da bizim görevimizdir. Yaklaşık üç ay önce başlattığımız çalışmalar sonucunda Malakan mezarlığının yapılması için destek istedik. Bu isteğimiz olumlu karşılandı. Mezarlığın duvarlarını yapacağız ve taşlarını yeniden yerine yerleştireceğiz. Dünya üzerine yayılan Malakanlar bu bölgeyi programlarına aldılar. Önümüzdeki yıl bu bölgeye turlar düzenleyecekler. Biz de o döneme kadar bu mezarları yapmış olacağız.”

Malakanlar, Beyaz Rus kökenli etnik halktır. Kars’ın Ruslar tarafından 1877- 78 savaşları sonucu işgali üzerine, dönemin Rus yöneticileri tarafından Arpaçay ilçesine bağlı bazı köylere yerleştirilmiş bu dinsel etnik grup, 80 yıllık bir ortak yaşamdan sonra, 1962 yılında, özgür ve bağımsız kararlarıyla Rusya, Amerika ve Avusturalya'ya göç etmişlerdir. Göçe, çok yakın akraba ile evlenme durumunda kalmaları, yerli halkla evlenme yapamamaları da önemli etken olmuştur. Malakan'lar, Kars’ta yöre halkına değirmencilik, peynircilik ve tarımsal alanda önemli yenilikler getirerek, adlarını unutturmamışlardır. Osmanlı arşiv belgelerine göre, Ermeni zulmüne maruz kalmalarına rağmen, yerli halkla uyum ve barış içinde yaşamayı sürdürmüşlerdir. Bir zamanlar Kars ve çevresinde önemli nüfusa sahip olan Malakan’lardan günümüzde bir kaç aile dışında kimse kalmamıştır.

Hürriyet, Haber: Mukadder Yardımcıel, 16.10.2006

YİNE SÜRMÜŞLER

 

Allahuekber Dağları’nda 1914’deki Osmanlı- Rus savaşı sırasında çetin kışta donarak yaşamını yitiren 90 bin askerden bir kısmının mezarının bulunduğu şehitliğin, traktörle sürülüp üzerine fidan dikildiği tartışması yeni boyut kazandı. Sarıkamış’ın Yayıklı Köyü eski muhtarı Hıdır Akbulak, "Yayıklı Yaylası’nda şehit mezarları vardı, orayı da sürdüler" dedi.




Sarıkamış Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez ile yaylaya çıktıklarını ve şehit mezarlarının yerlerinin fidanlık yapıldığını anlatan Hıdır Akbulak, şu iddiada bulundu: "Yaylanın büyük bölümü şehitlikti. Mezarların üzerinde taşlar vardı. Daha sonra gittiğimde şehit mezarlarının traktörle sürdürüldüğünü ve fidan dikildiğini gördüm. Çok şaşırdım. Şehit mezarlarının traktörle sürülüp fidan dikilen yerleri Bingür Sönmez’e gösterdim" diye konuştu.

Kars Valisi Mehmet Ufuk Erden ise şehitliğin traktörle sürülme ve fidanlık yapılma iddialarının asılsız olduğunu ileri sürdü. Vali Erden "Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve Tugay Komutanlığı’nın tespit ettiği şehitlikler vardır. Bu alanlar milli park ilan edilmiştir ve koruma altına alınmıştır. Erzurum Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescil edilen mezarlıklar vardır. Ağaçlandırma çalışmasının bu sözü edilen alanlarla hiçbir ilgisi yoktur" dedi.

Prof. Dr. Bingür Sönmez, Yalnızçam Mevkii’nde bulunan şehitliğin Orman İşletmesi’nce sürüldüğünü ve tel örgüyle çevrilerek fidanlık yapıldığını gördüğünü belirtti. Sönmez "Bu ve Divik Yaylası’nda bulunan diğer 2 şehitlik 1914’te tümü şehit olan 90’ıncı Alay’ın asker ve subaylarınındır" dedi.

Hürriyet, Haber: Mukadder Yardımcıel, 16.10.2006

DOLMABAHÇE'DEKİ KOKUNUN NEDENİ İSKİ KANALLARI

 

Dolmabahçe Sarayı yönetimi saray etrafında yayılan kanalizasyon kokusunun İSKİ'nin açtığı kanallardan kaynaklandığını açıkladı.

 

Geçmişte Dolmabahçe Caddesi üzerinde yapılan kanalizasyon çalışmaları sırasında bu kanallardan bazılarının tıkandığını belirten saray yönetimi "Bu kanalların uzantılarına Dolmabahçe Sarayı bahçesinden havalandırma pompaları ve aspiratörler yerleştirilerek, kullanım dışı kalan kanallardan doğabilecek metan gibi çeşitli gazların tahliyesi sağlanmaktadır. Dolmabahçe Caddesi'nden geçen kanallarının Dolmabahçe Sarayı'nın havalandırmasıyla bir ilgisi bulunmamaktadır."

Sabah, Haber: Necla Görgeç, 15.10.2006

RESTORE EDİLEN 42 ÇEŞMEDEN SU AKMIYOR

 

Karabük'ün Safranbolu İlçesi'nde 'Senin de bir çeşmen olsun' kampanyası kapsamında 125 tarihi çeşmeden restore edilen 42'si, şebeke hattı bağlanmadığı için çalışmıyor.

2 yıl içerisinde çalışmayan çeşmelerin de musluk kısımları çalındı ve tahrip edildi. Safranbolu Belediyesi yetkilileri ise bazı çeşmelerin su kanallarının arızalı olduğunu, en yakın zamanda tamir edilip bunlara su verileceğini bildirdi.

Hürriyet, Haber: Ali Faik Atay, 15.10.2006

ZEUGMA'DAN RUMKALE'YE TEKNE TURU

 

Fırat Nehri kıyısındaki tarihi Rumkale'ye, tekne turu düzenlenebilmesi için İl Özel İdaresi Encümeni tarafından iskele yapılması kararı alınırken, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait gemi Gaziantep İl Özel İdaresine hibe edildi. İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Abdülkadir Demir, İl Özel İdaresi olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait küçük gemilerden bir tanesini Gaziantep'e getirmek için İl Genel Meclisinden karar çıkardıklarını söyledi.

İl Genel Meclisi kararının İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne gönderildiğini, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin de karar aldığını ifade eden Demir, "Şu anda bütün formaliteler tamamlandı. Bu konuda encümen kararı da çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi geminin hibesine onay verdi. Zeugma-Rumkale arasında gezi amaçlı olarak kullanacağımız gemi 26 metre boyunda ve 5 metre genişliğinde 2 metre derinliğinde. Türkiye Denizcilik İşletmeleri atıl durumda olan gemileri Anadolu'nun çeşitli illerine vermek için çalışma başlatmıştı biz de bu gemilerden birine talip olduk. Şu anda 3 tane elemanımız İstanbul'da geminin yönetimi için kurs alıyor. Gemimiz İstanbul'dan İskenderun'a kadar deniz yoluyla gelecek daha sonra özel TIR'larla gemiyi Zeugma'ya getirip suya indireceğiz" dedi.

 

 

Bu arada, Fırat Nehri kıyısındaki tarihi Rumkale'ye, tekne turu düzenlenebilmesi için İl Özel İdaresi Encümeni tarafından yüzer iskele yapılması kararı alındığı, bu kararın Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından da onaylandığı bildirildi. İl Genel Meclisi Başkanı Mehmet Çetin, Rumkale'ye 500 metre uzaklıkta nehir kıyısında yüzer iskele ve çevre düzenlemesi yapılması kararının olumlu bir gelişme olduğunu, Rumkale'yi kesinlikle Gaziantep turizmine kazandırmayı hedeflediklerini söyledi. İlçe sınırlarındaki Zeugma Antik Kenti ile Nizip ilçesine 20 kilometre uzaklıktaki Rumkale arasındaki tekne turlarının bölge turizminin gelişmesine katkı sağlayacağını vurgulayan Çetin, önemli bir tarım ve sanayi merkezi olan Nizip'in kültür turizmi potansiyeline de sahip olduğunu ifade etti.

Gaziantep 27 Gazetesi, 14.10.2006

UŞAK'TA YÖRÜKEVLERİ'NİN RESTORASYONU TAMAMLANIYOR

 

Uşak Belediyesi tarafından restorasyon çalışmalarına geçtiğimiz yıl başlanan Yörük Evi'nde, çalışmaların yüzde 90'ının tamamlandığı belirtildi.

 

Uşak Belediye Başkanı Mesut Apaydın yaptığı açıklamada, Yörük Evi'nin restorasyonunun tamamlanmasının ardından bir kültür evi gibi faaliyet göstereceğini söyledi. Uşak Belediyesi'nin Koruma Planı kapsamında tarihine sahip çıktığını dile getiren Başkan Apaydın, "1997 yılında kamulaştırılan Yörük Evi için 1998 yılında röleve ve restorasyon projeleri hazırlandı. Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan onay alınan Yörük Evi'ne, kaynak bulunamadığı için yaklaşık yedi yıldır bir çivi çakılamadı. Yörük Evi'ne, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un 250 bin YTL ödenek sözü vermesiyle çalışmalara başladık. Bakan Koç 250 Bin YTL'yi gönderiri göndermez. 29.08.2005 tarihinde ihalesini yaparak çalışmalara başladık. Şu anda yüzde 90 oranında tamamlandı. En kısa sürede geriye kalan kısımlarda tamamlanarak yıllardır yapılmayan restorasyon çalışmaları son bulacak." dedi.

 

Konuşmasına, Uşak'ta 200'e yakın tarihi evin bulunduğunu söyleyerek devam eden Apaydın, ''Uşak'ta şu an restore edilmeyi bekleyen 150'nin üzerinde tescilli, tarihi değeri olan ev var. Yörük ve Dokur evleri sadece bir başlangıç. Tarihine ve kültürüne sahip çıkan bir belediye olarak tarihi dokunun en güzel örneklerini teşkil eden yapıların restorasyonlarıyla başlattığımız çalışmalara devam edeceğiz" dedi

Turizm Gazetesi, 14.10.2006

ZEYREK CAMİİ RESTORASYONU

 

Osmanlı Bankası Müzesi’nin düzenlediği “İstanbul’un Üç Dönemi: Bizans, Osmanlı, Cumhuriyet” başlıklı Voyvoda Caddesi Toplantıları’nın ilki 11 Ekim Çarşamba günü Karaköy Osmanlı Bankası Müzesi’nde gerçekleşti. Zeyrek Camii Restorasyonu konulu söyleşide, İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü, Restorasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, İstanbul'un Ortaçağ'dan kalan, uluslararası nitelikteki anıtlarından biri olan Zeyrek Camisi’nde gerçekleştirdikleri restorasyon çalışmalarını anlattı.



Kraliçe İrene tarafından 1118 yılında yaptırılan ve Pantokrator Manastırı’na ait üç kiliseden oluşan yapı 1136 yılında tamamlanmış. İstanbul'un fethinden sonra manastır medreseye, kilisesi de camiye çevrilmiş ve yapı, bu mekanda ilk kez ders veren Molla Zeyrek Mehmed Efendi'den ötürü Zeyrek Camii adını almış. Osmanlı döneminde, 1766 ve 1894 yıllarında yaşanan depremlerde ve 1800’lü yıllarda ortaya çıkan yangında büyük zarar gören yapının onarımından günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü sorumlu. Etrafındaki ahşap yapılarla beraber, 1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine alınan anıt aynı zamanda Zeyrek Kentsel Siti içinde yer alıyor.

Söyleşide, Osmanlı döneminde çeşitli onarımlardan geçen yapının, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden alınan izinle, Metin Ahunbay ve Illinois Üniversitesi'nden Prof. Dr. Robert Ousterhout tarafından 1995 yılında restorasyon çalışmalarına başladıklarını belirten Zeynep Ahunbay, kurşun kaplamaları çalındıktan sonra 1960’lı yıllarda yapılan onarımda kubbelerin çimentolu harçla sıvandığını ancak zaman içinde bu sıvanın çatlaması ve binanın su alması nedeniyle, restorasyon çalışmalarına çatıdan başladıklarını anlattı.

 

  

 

Çatının ve Doğu Cephesinin Onarımı
Daha önce yapılan onarımlarda, deprem sırasında oluşan çatlakları örtmek için yapılan mantolama işlemi, kubbelerin deformasyona uğramasına neden olmuş. Kubbelerin betonarme plakları taşıyabilmesi için de duvarın içinden betonarme kirişler geçirilmiş. Bu deformasyonları düzeltmek amacıyla işe betonarme plakları sökmekle başladıklarını söyleyen Ahunbay, böylece tonozlara uygulanan baskıyı hafiflettiklerini, tonozlardaki çatlaklarda da Prof. Feridun Çılı’nın önerisiyle, tuğlalarla dikiş yöntemi uyguladıklarının anlattı. Ayrıca çalışmalarda, betonarme kirişler de sökülerek duvarda açılan delikler onarılmış, çatı tonozlarının arasındaki dolgular temizlenmiş ve tonozların arası düşük eğimli ahşap sistem çatıyla kapatılmış.

Çatıdaki çalışmaları tamamlandıktan sonra doğu cephesinin restorasyonuna başladıklarını söyleyen Zeynep Ahunbay, bu cephenin çok fazla yıpranmış ve kirli durumda olduğunu belirtti. Cephedeki pencere açıklıklarının kemerlerini taşıyan sütunların, depremler ve yangınlar sırasında çatlaması nedeniyle bu boşluklar, onarımlar sırasında doldurulmuş ve açıklıklar kapatılmış. Ahunbay, doğu cephesindeki çalışmalarını sırasında konservasyon merkezinin yardımıyla cepheyi temizlediklerini ve pencere içlerindeki kabaran mozaikleri onardıklarını anlattı. Bozulan yan apsislerin kontürleri, temellere inilerek tespit edilmiş ve düzeltilmiş. Kemerli ve üç açıklıklı pencerelerdeki dolguların temizlenmesiyle ortaya çıkan sütunlar dikme yöntemiyle, kemerler ise ikinci el tuğlalar kullanılarak onarılmış. Ancak depremler ve taşıyıcılık göz önünde bulundurularak duvarlardaki üçer açıklıktan, tasarıma gönderme yapılarak, sadece biri belli bir seviyeye kadar açık bırakılmış ve bu açıklıklara da güvenlik önlemi olarak, mermer pencereler yerleştirilmiş. Şapel duvarlarında, boşalan hatıllardaki kasnakların yerine de yenileri yerleştirilmiş. Çalışmalara başlamadan önce, cephenin rölövesini hazırlayarak UNESCO’ya başvurduklarını belirten Ahunbay, UNESCO’dan gelen 80.000 Dolar’ın bu cephenin restorasyonunda kullanıldığını söyledi.

 

 

Bulunan Mozaikler
Öğrencilerle sürdürülen çalışmaların her anının veriler toplanarak belgelendiğini, hazırlanan projelerin kurula sunulduğunu belirten Zeynep Ahunbay, çalışmalar sırasında mermer korniş detayları, süslemeler, harca karışmış halde mozaik parçaları ve kuzey kilisenin çatı apsisini desteklemek amacıyla yerleştirilmiş amforalar bulduklarını, ayrıca çatıdaki temizlik sırasında 25 kamyon çöp çıkarıldığını anlattı.

Caminin taş zemininin kullanım için ahşapla kapatıldığını, bırakılan küçük bir açıklıktan zeminin görülebildiğini anlatan Ahunbay, kuzey kilisenin cami olarak bırakılmasına karşılık, güney kilisenin zemini açık bırakılarak, mimari dokunun algılanması gerektiğini belirtti. Halkın, restorasyon sırasında ortaya çıkan mozaiklerin sergilenmesi ve ibadete engel oluşturması hakkında duyduğu endişeye de değinen Ahunbay, çalışmaların mozaik bulmak amaçlı yapılmadığını ancak ortaya çıkan mozaiklerin korunması gerektiğini söyledi.

Konuşmasının sonunda kendisine yöneltilen soruları da yanıtlayan Zeynep Ahunbay, Zeyrek Camii gibi yüzyıllarca ayakta kalmış yapıların 1–2 senede restore edilemeyeceğini, çünkü bu tür yapıların restorasyonu için belli bir birikim edinmek gerektiğini vurguladı.

Arkitera, Haber: Zeynep Güney, 13.10.2006

TARİHİ MEDRESE RESTORAN OLUYOR

 

14. yüzyılda Karamanoğulları Beyliği döneminde yapılan ve 2005 yılına kadar Aksaray Müzesi olarak kullanılan Zinciriye Medresesi 20 yıllığına özel bir şirkete devredildi.


Yeni müzenin yapılmasıyla boşalan Zinciriye Medresesi'ni "Restore et-işlet-devret" modeliyle ihaleye çıkartan Anıtlar Kurulu'na katılımcılar içinde en yüksek bedeli veren Etlikler İnşaat, medresenin 20 yıllık işletmesini aldı. Restorasyon ve diğer harcamalara yaklaşık 1 milyon YTL harcayacak olan şirket, medreseyi restorana dönüştürecek. Şirket yetkilisi Ahmet Etlik, medreseyi Aksaray'a kazandırmak için aylar süren bir araştırmanın ardından ihaleye katıldıklarını söyledi. Birkaç gün içinde çalışmalara başlayacaklarını ifade eden Ahmet Etlik, "2007 yılı içinde işletmemizi hizmete açmayı düşünüyoruz. Tarihi doku kesinlikle korunacak. Zaten Anıtlar Kurulu ile yaptığımız sözleşme ve proje tamamen tarihi yapının korunması üzerine. Bizde tarihle bütünleşen bir işletme ortaya çıkartmayı amaçlıyoruz" dedi.


Her yönüyle farklı ve Aksaray'ın cazibe merkezi olacak bir yer oluşturmayı hedeflediklerini kaydeden Etlik, "Burada çok farklı projelerimiz olacak. Tarihi medrese içinde canlı müzik ve insanlarımızın ney eşliğinde huzur bulabilecekleri mekanlar oluşturacağız. Restoranımız Aksaray'ın en iyisi olacak, müşterilerimize en iyi hizmeti vermek için çalışacağız. Ayrıca medresenin teras katında da oluşturulacak mekanlar hemşehrilerimizin hizmetinde olacak. İşletmemizde kesinlikle alkollü içkilere yer vermeyeceğiz" diye konuştu.

Merhaba Gazetesi, 14.10.2006

DOLMABAHÇE'DEKİ 130 SANAT ESERİ ABU DABİ YOLCUSU

 

Osmanlı hanedanının çöküş dönemine tanıklık eden Dolmabahçe Sarayı'nda, 19. yüzyıldan bugüne kadar tüm ihtişamıyla korunan tablo ve eşyalar ilk kez sarayın dışına çıkarılıyor. Sarayın 150. kuruluş yıldönümü kutlamaları çerçevesinde Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi'de sergilenecek 130'a yakın eser, 25 milyon dolara sigortalanacak.

Abu Dabi Kültür Varlıkları Merkezi (ADACH) "Al Nakheel" Sergi Salonu'nda 1-24 Kasım günleri arasında düzenlenecek "Dolmabahçe Sarayı" adlı serginin açılışı, TBMM Başkanı Bülent Arınç ve Birleşik Arap Emirlikleri Prensi Şeyh Sultan Bin Tahnoon Al Nahyan tarafından yapılacak.

 



Eserlerin taşınması için nakliye şirketi tarafından "su kontrastlı ahşap" bir malzemeden su ve nem geçirmeyen, kırılmayan, yanmayan 25 adet özel kutu hazırlandığını belirten Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yayın Birimi Sorumlusu ve Editörü Ömer Faruk Şerifoğlu, nakliye ücretinin 50 bin doları bulduğunu belirtti.


Yasalar uyarınca 3 yıl öncesine kadar saraydan eserlerin çıkarılamadığını, ancak yeni düzenlemeyle artık yurtdışındaki sergilere katılabildiklerini anlatan Şerifoğlu, Dolmabahçe sergisi için ABD'nin düşünüldüğünü ancak tüm masrafların karşılanması koşulu getirilince vazgeçildiğini söyledi. Şerifoğlu, "Abu Dabi tüm giderleri, sigorta, konaklama, sergileme masraflarını karşılıyor. Maliyeti onlar için 100 bin doları geçiyor" dedi.

Sergide Fausto Zonaro, Ivan Konstantinovic Ayvazovski gibi ünlü oryantalist ressamlar ile Osman Hamdi, Hüseyin Zekai Paşa, Şevket Dağ, Süleyman Seyyit, Halil Paşa, Hoca Ali Rıza ve son Halife Abdülmecit'e ait 65 tablo sergilenecek.


Abu Dabi'ye gidecek 65 saray eşyası arasında, seccade, yün halı, hat levha, sedefli sandalye, sedef satranç masası, tuğralı masa, kavukluk ve Moser sürahi, kadehler, masa saati, vazo, kahve fincanı, tabak, tuğralı telefon, tabaklar, kaşık ve kepçe de bulunuyor.

Milliyet, Haber: Şükran Pakkan, 14.10.2006












08 - 14 Ekim 2006

ORD. PROF. DR. SEDAT ALP

1913 - 2006

 


Anadolu arkeolojisi en değerli mensuplarından birisini, Türkiye ise dünya çapında tanınmış bir bilimadamını yitirdi. Türkiye’nin ilk Hititoloğu ve Hititolojinin çeşitli dallarında pek çok keşifleri bulunan değerli bilimadamı Ord. Prof. Sedat Alp 10 Ekim 2006 günü vefat etti.

1913 yılında Selanik yakınlarında Karaferye’de doğan Sedat Alp, İstanbul’da tamamladığı lise eğitiminin ardından, Atatürk'ün talimatı ile açılmış bir sınavı kazanarak 1932 yılında devlet tarafından yurt dışına öğrenime gönderildi.

Leipzig'e, tarih okumaya gitmişti, ama katıldığı bir konferans sonrası Hititolog olmaya karar verdi. Bu dileğini Ankara’ya bildirdiğinde Atatürk’e danıştılar. Cevap kısa ve netti.

"Hemen Hititoloji'ye geçsin"

Alp, Berlin Üniversitesi’nde Eski Çağ Tarihi, Hititoloji, Sümeroloji ve Arkeoloji öğrenimi gördü. Bu yıllarda Berlin Türk Kulübü'nde tanıştığı, kimya eğitimi alan Nejat Eczacıbaşı'yla ve kendi bölümünden Ekrem Akurgal'la yakın arkadaş oldu. Alp, 1940 yılında Berlin Üniversitesi’nde Hititoloji doktorası aldı ve Türkiye’ye döndüğünde Boğazköy Kazısı’nda çalışmaya başladı. Ertesi yıl Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Hititoloji Doçenti oldu.

1949 yılına gelindiğinde, 35 yaşındaki Sedat Alp aynı fakültede Hititoloji Profesörü idi, yedi yıl sonra da dekan olacaktı. 1953 yılında başlayan Konya - Karahöyük Kazıları’nın başkanlığını uzun yıllar sürdürdü.

1946 yılında Türk Tarih Kurumu üyesi oldu. 1951’den 1983’e kadar her yıl seçimle Yönetim Kurulu üyesi, Asbas¸kanlık ve yirmi yıl süre ile Genel Sekreterlik yaptı. Türk Tarih Kongrelerini organize eden Alp, Türk Tarih Kurumu’nun devletleştirilmeden önceki son başkanı idi ve Uluslararası Akademiler Birliği’nin birçok toplantısında Türk Tarih Kurumu’nu temsil etmişti.

Konuk profesör olarak Almanya, ABD, Çekoslovakya, Fransa, İngiltere, İsviçre, İtalya ve Japonya’daki üniversitelerde konferanslar verdi. 4 dilde 10 kitaba ve yüzden fazla makaleye imza attı, 60 yıl boyunca DTCF Hititoloji bölümünü yönetti. Hitit tabletleri ve çivi yazısı üzerine yaptığı çalışmalarla dünya çapında tanınmış ilk Türk Hititoloğu idi. Fransızca, İngilizce, Almanca, Arapça ve İbranice’yi, bu dilleri kullanarak kitap yazacak kadar, Hititçe, Asurca, Sümerce, Hattice, Latince ve Eski Yunanca’yı ise, bu diller üzerine kitap yazacak kadar iyi bilirdi.

Böylesi bir özgeçmişten tahmin edebileceğiniz gibi, Türkiye'de, dünyada tanındığı kadar tanınmazdı Sedat Alp.

Can Dündar’ın, Sedat Alp ile ilgili yazdığı biyografinin tanıtımındaki şu sözleri hem bu bilimadamını, hem de o günden bu yana uzanan yaşanan süreci çok güzel özetliyor:

"...Okuyunca göreceğiniz gibi, bu hayat öyküsünde, yeni Cumhuriyetin dişinden tırnağından artırarak yurt dışında okuttuğu bir genç neslin azmi gizli...

Atatürk, ulus yaratma mücadelesinde bu gençleri Anadolu uygarlıkları araştırmasına yönlendirdi; onlar da canla başla çalışarak o güne kadar sadece yabancıların ilgilendiği bir alana Türkiye'nin damgasını vurdu. Bu sayede Sedat Alp ilk Türk Hititoloğu oldu.

Ne yazık ki, bu yaşamöyküsünün içinde kuruluş yıllarının heyecanı ve azmi kadar, sonraki yıllardaki basiretsizliğin, kısır çekişmelerin ve iş bilmez yönetimlerin bütün o kazanımları nasıl kolaylıkla harcandığının belgeleri de var.

Bu da madalyonun öbür yüzü...

Yeni gelecek kuşaklara örnek olması dileğiyle..."


 

YAYINLANMIŞ BAZI ESER VE MAKALELERİ:

  • Untersuchungen zu den Beamtennamen im Hethitischen Festzeremoniell, Leipzig 1940.
  • Kumarbi Efsanesi (Almanca'dan Tercüme), Türk Tarih Kurumu Yayınları: Dizi-VII, No: 11. Ankara 1945.
  • Hitit Kanunları Hakkında, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi Cilt 5, Sayı 5, 1947, s. 465-482.
  • Şırzı'da bulunan Hitit Hiyeroglif kitabesi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi V 2, 1947, s.147-151. (Prof. H.G. Güterbock ile birlikte)
  • The Hittite Hieroglyphic Inscription of S¸ırzı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi V 2, 1947, s. 153-158. (Prof. H.G. Güterbock ile birlikte)
  • Hitit Kıralı IV. (?) Tuthaliya'nın Askerî Fermanı, Belleten XI, sayı 43, 1947, s.383-414.
  • Military Instructions of the Hittite King Tuthaliya IV (?). Belleten XI, sayı 43, 1947 s. 403-414.
  • La désignation du Lituus eiı Hittite, Journal of Cuneiform Studies, I, 1947, s.164-175.
  • Hitit Metinlerinde GIŠkalmuš "Lituus" ve HUB.BI "küpe", Belleten XII, Sayı 46, 1948, s. 301-319.
  • GIS kalmuš"Lituus" and HUB. BI "Earring in the Hittite Textes, Belleten XII, sayı 46, 1948, s. 320-324.
  • Sosyal sınıf NAM.RA'lar ve Ideogram'ın Hititçe Karşılığı. Belleten XIII, sayı 50, 1949, s.245-270.
  • Die Soziale Klasse der NAM.RA-Leute und ihre hethitische Bezeichnung, Jahrbuch für Kleinasiatische Forschung I, 1950-51, s.113-135.
  • Bemerkungen zu den Hieroglypen des Hethitischen Monuments von Imamkulu, Symbolae Hrozny I, Archiv Orientalni XVIII, 1950, s. 1-8.
  • Hitit hiyeroglif mühür ve kitabelerindeki bazı şahıs adlarının okunuşları hakkında, Ankara 1950.
  • Zur Lesung von manchen Personnennamen auf den hieroglyphenhethitischen Siegeln und Inschriften. Ankara 1950.
  • Hitit Devletinin İç bünyesi, IV. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1952, s.38-45.
  • Hititler Hakkında yeni bir kitap münasebetiyle, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi X, 1952, s. 241-248.
  • On the Occasion of a new book concerning the Hittites. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi X, 1952, s.249-256.
  • The N (N)-formations in the Hittite Language, Belleten 18, sayı 72, 1954, s.449-467.
  • Die Lage von Šamuha, Anatolia (Anadolu) I, 1956, s. 77-80.
  • Zu den Körperteilnamen im Hethitischen, Anatolia (Anadolu) II, 1957 s.1-48
  • Amasya civarında Zara Bucağında bulunan Hitit heykeli ile diğer Hitit eserleri, Anatolia (Anadolu) VI, 1961/1962, s. 191-216.
  • Eine hethitische Bronzestatuette und andere Funde aus Zara bei Amasya, Anatolia (Anadolu) VI, 1961/1962, s. 217-243.
  • Kaniš=Aniša = Niša, Erken Hitit Çağının bir Bas¸kenti, Belleten 27, sayı 107, 1963, s. 366-376.
  • Kaniš =Aniša = Niša Eine Hauptstadt der frühhethitischen Periode, Belleten 27, sayı 107, 1963, s. 376-386.
  • Eski Anadolu yazısının Menşeleri, Atatürk Konferansları. Ankara 1964, s. 57-70.
  • Güney-Batı Anadolu'da Bulunan Erken Bronz Çağına Ait Mermer İdol'lar, Belleten 29, Sayı 113, 1965, s. 3-8.
  • Frühbronzezeitliche Marmoridole aus Südwestanatolien, Belleten 29, Sayı 113, 1965, s.9-14.
  • "Anadolu'da" bulunan M.Ö. İkinci Bin Yılına ait altından bir yüz maskesi, Belleten 29, sayı 113, 1965, s. 15-18.
  • Eine goldene Gesichtmaske vom zweiten Vorchristlichen Jahrtausend aus "Anatolien", Belleten 29, Sayı 113, 1965, s. 19-23.
  • Libasyon Kapları "Gaga Ağızlı Desti" ile "Kol Biçimli Alet ve Hitit Metinlerindeki Karşılıkları, Belleten 31, Sayı 124, 1967, s. 5I3-530.
  • Die Libationsgefässe "Schnabelkanne" und "Armförmiges Gerât" und Ihre Hethitischen Bezeichnungen, Belleten 31, Sayı 124, 1967, s. 531-549.
  • Zylinder-und Stempelsiegel aus Karahöyük bei Konya, Ankara 1968. T.T.K. Yayınları: Dizi-V, No. 26, XVI + 310 s. 276 Abbildungen im Texte, 254 Tafeln.
  • Ein hethitisches Stempelsiegel aus der Umgebung von Afyonkarahisar und ein Knopfsiegel aus Yazırhöyük bei Nevs¸ehir, Festschrift P. Meriggi, 1970, s. 1-6.
  • Konya Civarında Karahöyük'te bulunan Silindir ve Damga Mühürleri 1972, T.T.K. Yayınları: Dizi, V, no. 31 XVI + 296 s. metin içinde 276 desen, dıs¸ında 254 levha.
  • Hitit Hiyeroglif yazısında şimdiye kadar anlamı bilinmeyen bir unvan, VII. Türk Tarih Kongresi I. Cilt, 1972, s.98-102.
  • Eine weitere Hieroglypheninschrift aus Emirgazi und ein Rollsiegel mit Hieroglyphenlegenden aus dem Gebiet von Adıyaman, südöstlich von Malatya, Festschrift Heinrich Otten, 1973 s. 11-15, 1975.
  • Ištar auf dem Karahöyük, Mansel'e Armağan, 1974, s.703-707.
  • Eine neue hieroglyphenhethitische Inschrift der Gruppe Kızıldağ-Karadağ aus der Nähe von Aksaray und die früher publizierten Inschriften derselben Gruppe, Anatolian Studies Presented to Hans Gustav Güterbock on the Occasion of his 65th Birthday, 1974, s. 17-27.
  • Eski Önasya'da Siyasal İlişkilerden Bölümler, Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Anma Kitabı. S. 425-436, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayın No. 239, 1974.
  • Die Hethiter in Anatolien, Das Parlament 1976, Türkiye Özel Sayısı.
  • Mas¸at Höyük'te kes¸fedilen Hitit Tabletlerinin Işığı altında Yukarı Yes¸il Irmak bölgesinin Coğrafyası Hakkında, Belleten 41, sayı 164, 1977. s. 637-647.
  • Hitit Kenti Hanhana'nın Yeri, Belleten 4I, sayı I64, 1977, s. 649-652.
  • Remarques sur la géographie de la région du Haut-Yes¸ilırmak d'après les tablettes hittites de Mas¸at-Höyük, Florilegium Anatolicum, Mélanges offerts à Emmanuel Laroche, Paris, 1979 s.29-35.
  • Die Lage der Kultstadt Hanhana, Festschrift Elmar Edel, Bamberg 1979, s. 13-16.
  • Hitit Dilinde "Saray" sözünün karşılığı, Belleten 43, sayı 170, 1979, s. 273-280.
  • Das hethitische Wort für "Palast", Studia Mediterranea I, Piero Meriggi dicata I, 1979, s. 17-25.
  • Maşat Höyük'te keşfedilen çivi yazılı Hitit Tabletleri, VIII. Türk Tarih Kongresi I. cilt, 1979, s. 165-196.
  • Die hethitischen Tontafelentdeckungen auf dem Maşat-Höyük, Belleten 44, sayı 173, 1980, s. 254-59.
  • Eski Anadolu'da yazı, Harf Devriminin 50. Yılı Sempozyumu s. 19-22, Türk Tarih Kurumu Yayınları XVI. Dizi, sayı 4I, 1981.
  • Hititlerin dinsel törenlerinde kullanılan temizlik maddesi tuhhueššar üzerinde bir inceleme, Belleten 46, sayı 182, s. 247-254.
  • Beiträge zur Erforschung des hethitischen Tempels, Kultanlagen im Lichte der Keilschrifttexte, Ankara 1983. T.T.K. Yayınları: Dizi - VI, No. 23 XXXIV + 382 s., metin dıs¸ı 1-13 fotoğraf ve desen.
  • Zum Wesen der kultischen Reinigungssubstanz tuhhueššar, Festschrift A. Kammenhuber.
  • Die Lage der hethitischen Kultstadt Karahna, Festschrift Kurt Bittel

Ödülleri

  • İtalya Cumhurbaşkanı'nın Commendatore Nişanı (1957)
  • Almanya Cumhurbaşkanı'nın Liyakat Nis¸anı (1972)
  • Paris College de France Madalyası (1980)
  • Almanya Cumhurbaşkanı'nın Yıldızlı Liyakat Nişanı (1991)
  • İtalya Cumhurbaşkanı'nın Grande Ufficiale Nişanı (1991)
  • Türkiye Tanıtma Vakfı Ödülü (1992)
  • Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Onur Ödülü (2001)
  • Orta Doğu Teknik Üniversitesi Arkeoloji Topluluğu Onur Ödülü (2001)
  • Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Onur Ödülü (2002)
  • Aydın Doğan Vakfı Arkeoloji Ödülü (2003)

Üyelikleri

  • Alman Arkeoloji Enstitüsü Asil Üyesi (1956)
  • Mainz Bilimler Akademisi Asil Üyesi (1979)
  • Uluslararası Hititoloji Kongrelerinin Kurucusu
  • I. (1990) ve III. (1996) Uluslararası Hititoloji Kongrelerinin Başkanı
  • İstanbul Üniversitesi Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Şeref Üyesi (1994)
  • Würzburg Üniversitesi'nden Fahri Doktora (1997)
  • British Academy Üyesi (1998)

 
Der: A. Yamaç


HALİÇ KÖPRÜSÜ'NÜ GECİKTİREN DUVAR 'CENEVİZ SURU' ÇIKTI

 

Başkan Kadir Topbaş’ın ‘Haliç Köprüsü inşaatının başlamasını engelliyor.’ dediği Şişhane’deki duvar kalıntısının, Cenevizlilerin 700 yıl önce yaptırdığı surlardan kalan son bölüm olduğu ortaya çıktı.


Sanat tarihçilerinin piri olarak kabul edilen Prof. Dr. Semavi Eyice, söz konusu duvarın Ceneviz surlarının 12 kapısından günümüze ulaşabilen tek kapı olan Yanıkkapı olduğunu söyledi. Yanıkkapı’nın üzerinde Barbaros Hayreddin Paşa’nın mağlup ettiği Cenovalı Amiral Andrea Dorya’nın da üyesi olduğu Dorya ailesinin Aziz George haçlı arması bulunuyor. Prof. Dr. Eyice, “O kapının bırakılmasını, kurtarılmasını temenni ederim. Galata surlarından üzerinde armasıyla kalan tek kapıdır. Başka yok.” diyor.


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Taksim-Yenikapı metro hattının en önemli halkalarından biri olan Haliç Köprüsü’ne bir duvar nedeniyle başlanamadığını belirtmişti. Metro inşaatı için geçen mayıs ayında Şişhane’de yıkım yapılmış, binaların arasında kalan surlar daha belirgin olarak ortaya çıkmıştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, surların durumunun belirlenmesi için 2 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’na başvurdu. Başkan Topbaş, Haliç geçiş köprüsünün inşaatına başlamak için, kurulun kararını beklediklerini söyleyerek, “Sur kalıntısı olarak bahsediyor ama sur kalıntısı olup olmadığına kurul karar verecek.” demişti. Yapılan yıkımların ardından ortaya çıkan bölge şu an otopark olarak kullanılıyor.




Şişhane’den Tophane’ye kadar Galata bölgesini çevreleyen surların uzunluğu 2,8 kilometre. Galata Kulesi de surların önemli bir parçası. Surların en eski kapısı olan Yanıkkapı, yaklaşık altı ay önce doğalgaz çalışması yapan İGDAŞ’a ait bir kepçenin darbesiyle hasar gördü. AKP İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan Uslu’nun devreye girmesiyle İGDAŞ, yapılacak restorasyon çalışmasıyla hatanın telafi edileceğini belirtmişti. Yanıkkapı’nın üzerinde, Cenovalı Amiral Andre Dorya’nın da üyesi olduğu Dorya ailesinin Aziz George haçlı arması bulunuyor. Armanın ortasında Cenova’nın kurucu meleği Aziz George’un haçı, iki yanında De Meruda ve Dorya ailelerinin armaları yer alıyor. 1864 yılında Galata’nın surlarının büyük kısmı imar faaliyetleri gerekçesiyle yıkıldı. Yanıkkapı, bu yıkımdan kurtulan az sayıda yerden biri.


İstanbul Metrosu’nun Taksim-Yenikapı bölümünün yapımına 1998 yılında başlandı. Tünellerin tamamına yakını tamamlandı. Bu hat için Haliç’e yapılacak metro köprüsünün 2002’ye kadar tamamlanması planlanmıştı. Ancak Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, köprü projesine, deniz seviyesinden fazla yüksek olacağı ve bunun da tarihi yarımadanın siluetini etkileyeceği gerekçesiyle uzun süre onaylamadı. Güzergah değişikliği gündeme geldi; ancak buna, kazısı yapılan tünellerin bir kısmı atıl kalacağı için belediye sıcak bakmadı. Koruma Kurulu’nun eski bir üyesi olan Kadir Topbaş, belediye başkanı seçildikten sonra, kendisinin hazırladığı ‘Metro Köprü Projesi’ni kurula kabul ettirmişti. Topbaş, geçen yıl Ramazan ayında, köprünün yapımına iki ay içinde başlanacağını açıklamıştı.

Zaman, Haber: Ali Kuş, 13.10.2006

ARAMİ KİTABESİ TESCİLLENİYOR

 

Mersin merkeze bağlı Gözne beldesindeki bir çiftçinin tarlasında bulunan ve Antik Çağ dönemine ait olduğu belirtilen "Arami Kitabesi"nin tescil çalışmalarına başlandığı bildirildi.

İçel Sanat Kulübü (İSK) Yönetim Kurulu Üyesi Ali Murat Merzeci, merkeze bağlı Gözne beldesinde bir çiftçinin tarlasında bulunan kayanın üzerine yazılmış "Arami Kitabesi"nin müze tarafından tescilinin yapılması için girişimde bulunduklarını anlattı.Bir kaya üzerine yazılı bulunan kitabenin Anadolu ve Mezopotamya'nın en eski dillerinden biri olana Aramice yazıldığını vurgulayan Merzeci, "Bazı kişiler tarafından zarar verildiği de gözlenen yaklaşık 2 bin 600 yıllık kitabe, henüz doğru olarak tercüme edilmemiş" diye konuştu.

Gözne Belediye Başkanı Ali Karacan da kitabenin turizme kazandırılması için gerekli girişimlerde bulunduklarını kaydetti.

Trt/Haber, 13.10.2006

ERZURUM MÜZE MÜDÜRLÜĞÜ İZİN VERDİ, DEFİNECİLER ERZİNCAN'DA KAZI YAPTI

 

Erzincan Merkez'e bağlı Gümüştarla Köyü'nde bir grup defineci, Erzurum Müze Müdürlüğü'nden izin alarak, jandarma gözetiminde define kazısı yaptı.

 

Gümüştarla Köyü'nün içinde Ermeniler'e ait olduğu tahmin edilen harabe bir binanın bulunduğu alanda hazine olduğunu ileri süren bir grup defineci, köyde kazı yapmak için Erzurum Müze Müdürlüğü'nden izin istedi. Müze yetkililerinin izin vermesi üzerine boş bir arsada iş makinesiyle kazı çalışmaları başlatıldı. Kurtuluş Savaşı yıllarında, bölgede yaşayan Ermenilerin Türkiye'den kaçarken kendilerine ait altın ve değerli eşyaları evlerinin çevresine gömdüğünü düşünen defineceler, aldıkları izinle vakit kaybetmeden bölgede çalışmalara başladı.

 

Erzurum Müze Müdürlüğü'nden Arkeolog Harun Küçükkaya, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'ndan yetkililerle birlikte jandarmanın gözetiminde kazı çalışmasının yapıldığını ifade ederek, "Kurumumuza yapılan her başvuruyu değerlendiriyoruz. Erzincan'da da böyle bir iddiayla şahıslar gerekli müracaatı yaptılar. Biz de ilk olarak bölge de tarihi eser olup olmadığını inceledik ve kazı çalışması yapılmasına izin verdik. Erzurum Müze Müdürlüğü olarak 30 yılı aşkın Erzurum ve çevresinde onlarca resmi kazı yaptık. Ancak hiç birinde değerli bir şeye rastlayamadık. Ortalama 2 ile 30 bin YTL'ye mal olan bu kazılarda çoğu zaman definecilerin hayalleri suya düşüyor. Ancak biz devlet olarak görevimizi yapıyoruz. Değerli bir eşya çıktığı taktirde bunun yüzde 50'si başvuruda bulunan kişi veya kişelere geri kalan kısım ise devlete kalacak." dedi.

Sabah saat 10.00'da başlayan ve öğleden sonra 16.00'da tamamlanan 100 metrekarelik alandaki arama çalışmalarında herhangi bir define bulunamadı.

Erzurum Gazetesi, 13.10.2006

KAZI ÇALIŞMALARI İSTİHDAM SAĞLIYOR

 

Kayseri'nin Develi İlçesi'ne bağlı Gazi beldesinde sürdürülen kazı çalışmalarında 23 işsiz vatandaşın istihdam edildiği bildirildi.

 

Gazi Belediye Başkanı Ali Galip Özsümbül, yaptığı açıklamada, beldelerinde bir süre önce başlayan kazı çalışmalarının Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, Develi Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ile Gazi belediyesince yürütüldüğünü belirtti. Kazı çalışmalarının Kayseri Müze Müdürlüğü yetkililerinin denetim ve gözetimi altında sürdürüldüğünü hatırlatan Özsümbül, kazı alanında bir yeraltı şehri veya su sarnıcı olduğunu tahmin ettiklerini kaydetti.


Kazı çalışmalarının belde ekonomisine katkı sağladığını ifade eden Özsümbül, beldedeki 23 işsiz vatandaşın kazı çalışmalarında istihdam edildiğini, çalışmalar tamamlandıktan sonra da beldelerinde bir turizm hareketinin başlamasını hedeflediklerini söyledi.

Kayseri Gündem, 13.10.2006

GÜRE'DE TERMALDEN SONRA TARİH FIŞKIRIYOR

 

Güre Belediyesi Kaplıca tesisleri içersinde bulunan Bizans dönemine ait "Ilıca Hamam" kazılarını başlattı.
 

Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden 1970'lere kadar kullanılan tarihi hamamın gün ışığına çıkartılması için arkeolojik kazılar başladı. Yrd. Doç.Dr. Ahmet Yarar ve Arkeolog Bayram Cabioğlu başkanlığında yürütülen çalışmalarda 2 metre derinliğe inilirken kolonlar ortaya çıktı. Güre Termal tesisleri içersinde bulunan, sağlık ve şifa dağıtan "Ilıca" içerisinde başlatılan kazılarda MS II yüzyıldan sonra kullanılmaya başlanılan Roma dönemi "Ilıca"sı olduğunun tahmin edildiği belirtildi.

Geçtiğimiz hafta Balıkesir müze müdürlüğü denetiminde başlatılan kazılarda ana hatların ortaya çıktığı gözlenirken, su kanalları, Kemerli kapılar, sokak girişleri ve mermer kaplamalar bulunduğu, Roma dönemine ait sikkeler bulunmasının beklendiği hatırlatıldı. Arkeolog Bayram Cabioğlu yaptığı açıklamada "3 dönem uygarlık geçirmiş bir alanda kazı yapıyoruz. Amacımız Roma dönemine ait sikkeler bulmak. Bu Osmanlı ve Bizans dönemlerinden daha önemli. Çalışmalarımıza Güre Belediyesi sponsor. Onların desteği ile bu kazılar haza şartları izin verdiği sürece devam edecek. Kazıların 3 yıl sürmesini bekliyoruz." dedi.

Güre Belediye Başkanı Kamil Saka da konuyla ilgili olarak, "Güre Aydınlık ve uygarlıkla buluşacaktır. Uzun zamandır başlatmayı düşündüğümüz kazılar nihayet başladı. Bu Roma dönemi "Ilıca" tarihinin ortaya çıkartılacağı kazıya, Belediyemiz her türlü desteği verecektir. Buradan çıkan değerli eşyalar Balıkesir Müze Müdürlüğüne teslim edilecektir. Yakın zamanda değerli eşyaların çıkmasını bekliyoruz. Su kanalları görünmeye başladı."dedi.

Körfezin Sesi, 13.10.2006

ORTA HÜYÜK KÖYÜNDEKİ YERALTI ŞEHRİNDE KAZI ÇALIŞMALARI TÜM HIZIYLA SÜRÜYOR


Çankırı’nın Orta İlçesi'ne bağlı Hüyük Köyü’nde bulunan 6 katlı yer altı şehrini ortaya çıkarmak için kazı çalışmaları sürüyor. Çankırı Valiliği İl Özel İdaresinin 55 milyar, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 50 milyar liralık desteği ile başlatılan ve Müze Müdürü Yusuf Demirci’nin başkanlığında sürdürülen kazı çalışmalarında 4 teknik eleman 10 işçi çalışıyor. Şimdilik 6 katı tespit edilen yeraltı şehrinde şu ana kadar iki ve üçüncü katlara girebildiklerini belirten Müze Müdürü Yusuf Demirci, dar geçitler olması nedeniyle çalışmaların zor şartlarda sürdüğünü ancak kazı ve temizleme çalışmalarından sonra ortaya önemli bir ziyaret mekanının çıkacağını söyledi. Basın Mensupları ile birlikte Hüyük Köyü'ne giden Vali Ali Haydar Öner zaman zaman bir insanın abalayarak geçebildiği geçitlerden geçerek şapel ve diğer mekanlar hakkında bilgi aldı. Çalışmalar hakkında açıklamada bulunan Vali Öner, yeraltı mağaralarının en az 1500 yıllık bir geçmişinin bulunduğunu belirterek “Bu mekan inananlarla inanmayanlar arasındaki mücadelenin bir sembolü, inanç sahibi olanlar tek tanrıya inananlar o dönemdeki Hıristiyanlar katliamlardan kurtulmak üzere sığınmak amacıyla burayı  yapmışlar. Savunma içgüdüleri ile bir yandan can güvenliklerini sağlarken diğer yandan başka ihtiyaçlarını yerine getiriyorlardı. Önemli bir çalışma. Kısa sürede çok başarılı bir çalışma yapılmış. Sürgülü kapılar, kiliseler, salonlar diğer mekanlar ortaya çıkarılmış. Çalışmalar önümüzdeki hafta sona erecekti. Ancak  biz bu çalışmaları bir ay daha uzattık. Çalışmalar tamamlandığında Çankırı ve Orta İlçemiz için önemli bir turizm objesi olacaktır” diye konuştu.

Çankırı'nın Sesi, 13.10.2006

KAÇAK KAZIYLA ORTAYA ÇIKTI

 

Hatay'ın Erzin İlçesi’nde bulunan İsos harabeleri çevresinde portakal ağaçları ve ahırların arasında yapılan kaçak kazı ihbarı üzerine harekete geçen Hatay İl Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü ekiplerinin jandarma kontrolünde yaptığı çalışmalarda mozaik kazısı sırasında Romalılara ait olduğu sanılan bir hamam kompleksi kalıntılarını gün ışığına çıkartıldı. Arkeologların, çalışmalara son vererek üzerini kapattıkları tarihi eserler için bakanlıktan haber bekleyecekleri öğrenildi. Bir süre önce Erzin İsos Harabeleri çevresine bir portakal bahçesinde kaçak kazıyla ortaya çıktığı saptanan mozaik kalıntıları için Hatay İl Arkeoloji Müzesi ekipleri çalışmalara başladı. İkisi arkeolog 15 kişilik ekip kazı çalışmalarında tabanı tarihi figürlerden oluşan resimli mozaikler ile hamamın ısıtma sistemi bölümlerine ulaştı. Jandarma gözetiminde yapılan 22 günlük çalışma sonrası ortaya çıkan Roma dönemine ait hamam kompleksi ile ilgili olarak Arkeolog Ömer Çelik ile Hüseyin Topak,” Kaçak kazı yapıldığı ihbarı üzerine bakanlık ve genel müdürlük kurtarma kazısı sonrasında yaptığımız çalışmada burada hamam kompleksiyle karşılaştık. Bir kısmı evin altında geniş bir alanda bulunuyor. Yapılan çalışmada Tanrıça Artemis ve çevresinde hayvan figürlerinin bulduğu bu mozaik, hamamın tabanında yer alıyor. Bunun üst kısmında ısıtma sistemi ve su kanallarına rastladık. Çalışmamız şu anda tamamlandı. Bundan sonra üstünü kapatıp koruma altına alıyoruz. Bakanlığımızın vereceği talimat doğrultusunda daha sonra çalışmalar yeniden başlayacak.”dedi. Hatay Arkeoloji Müzesi görevli arkeologları hamam ile ilgili mozaik bölümünün üzerine özel örtü ile örterek elenmiş zarar vermeyecek kumla kapatarak bir sonraki çalışmaya kadar zarar görmemesi ve kaçak kazı çalışmalarının önüne geçmek için kapatıldı.

Vatan, Haber: Mehmet Adnan Tınk, 13.10.2006

6 ROTADA MİMAR SİNAN'IN İSTANBUL'UNA YOLCULUK

 

Sanat tarihçisi Reha Günay, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları’ndan yeni bir kitap çıkardı; Sinan’ın İstanbul’u. Bir gezi rehberi niteliği taşıyan, bol fotoğraf, minyatür ve çizimle desteklenmiş. 247 sayfada ve 6 rota üzerinden Mimar Sinan’ın İstanbul’a kazandırdığı yapıları anlatıyor.

Ömrü hayatı boyunca Sinan’ın gözdesi her zaman İstanbul oldu, ama onun parlak zekasından ve olağanüstü yeteneklerinden başka şehirler ve memleketlerin yararlanması konusunda cömert davrandı. Şöyle demişti Sinan: "Hep bir pergelin sabit ayağı gibi kararlı oldum amma pergelin gezen ayağı gibi başka diyarlarda dolaşmayı özledim". Böylece, pergelin sabit ayağı imparatorluğun başkenti İstanbul’un üstünde durdu. Diğeri ise, yeryüzünde gezindi. Hayatını ve felsefesini anlattığı Tezkiretü’l Bünyan adlı eserinde bu yüzden olsa gerek "Her yüksek eyvandan bir köşe, her viran tekkeden bir kırıntı belleyip İstanbul’a döndüm" demişti.



Ağırnas’ta 1494’te, gayrimüslim bir ailenin çocuğu olarak doğan Sinan, 16-17 yaşında devşirilip yeni bir hayata başlamış ve 1538’de mimar başı olmuştu. Onun büyük emanetine ve hatıralarına ihanet etmemiş olsaydık, elimizdeki Sinan eserlerinin toplamı daha fazla olacaktı. Mimarı Hassa, bir asra yaklaşan ömründe toplam 477 esere imza attı. Bu yapıların 316’sı İstanbul’daydı. Ama ne yazık ki artık bu eserlerin büyük bir bölümü ya özgünlüğünü kaybetti ya da yok olup gitti. Elimizde sadece 114 tanesi kaldı.

Sinan eserlerini gezmeye başlamadan evvel, Reha Günay’ın yazdığı Sinan’ın İstanbul’u adlı kitabı yanınıza almanızı, mümkünse önceden okumanızı tavsiye ederiz. Bu kitap her İstanbullu’nun elinin altında bulunması gereken bir çalışma. Cep kitabı boyutlarında.

Reha Günay, Sinan gezileri için toplam altı rota belirlemiş: Sarayburnu-Süleymaniye, Eyüp-Sütlüce-Cibali-Edirnekapı, Topkapı-Saraçhane-Fatih, Yedikule-Aksaray-Fındıkzade, Şişhane-Tophane-Tepebaşı-Ortaköy ve Üsküdar. Sarayburnu-Süleymaniye güzergahında, Süleymaniye ve Şehzade külliyeleri ile Rüstem Paşa Camii ve medresesi gibi en bilinen eserler var.

Geziye Mimar Sinan’ın türbesinden başlayabilirsiniz. Süleymaniye Camii’nin doğu yanında kalan mütevazı mezarı Sinan, ölümünden kısa bir zaman önce kendisi yapmış. Bir rivayete göre Sinan, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan’a aşıktı. Babasının gözbebeği olan, seferlere bile Kanuni ile gittiği söylenen Mihrimah Sultan adına Üsküdar ve Edirnekapı’da birbirini gören iki cami ve külliye yaptı. 1578’de ölen Mihrimah Sultan, Süleymaniye Camii’ne, babasının mezarının hemen yanına gömüldü. Sinan da çok sevdiği kadının mezarına yakın olmak istediği için mezarını buraya yaptı!



Sinan Türbesi, Süleymaniye Camii’nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde. Önde som mermerden yapılmış bir sebil var. Sebilin arkasındaki ufak mezarlıkta altı sütunlu, üstü örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan yatıyor. Sandukanın uçları ile üzerindeki burma kavuk, mermerden yapılmış. Sokağa bakan demir parmaklıklı bir pencereden türbe görünüyor. Geziye işte tam buradan başlayabilir, bu büyük mimarın mezarı önünde saygı duruşunda bulunabilirsiniz.

Çok bilinen yerleri geçip ihmal edilmiş, kenarda kalmışlardan devam edelim. Ayasofya haziresine doğru yol alalım. Kanuni’den sonra padişah olan, Rus asıllı Hürrem Sultan’ın oğlu II. Selim’in türbesine gidelim. Selimiye Camii’nin de banisi olan bu padişah için Sinan, Ayasofya’nın bahçesinde 1574’te bir türbe inşa etti. Dış cepheleri ve içi dünyanın en güzel çinileriyle bezeli olan eserin kubbesi, bilmece gibi karışık bir tarzda yapılmış. Alttaki pencerelerle üsttekiler arasından geniş bir kurdele gibi geçen hatlara dikkatle bakın. Derin mavi ile ışıklı beyazın çinilerle nasıl dalgalandırıldığına şaşıracaksınız.

Buraya gitmişken Selim’in türbesinin 20 metre kadar ilerisinde bulunan Şehzadeler Türbesi’ni de görün. Bu türbede, saltanatı tehdit etmesinler diye çocuk yaşta boğularak öldürülen şehzadelerin mezarları var.

Sokollu-İsmihan Sultan Külliyesi’ni de mutlaka ziyaret edin. Kadırga’da gözlerden uzak bir yerde bulunan külliyeyi Sinan, efsanevi sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın isteği üzerine inşa ediyor. Eğimli bir arazi üzerine kurulmasına rağmen sokakla ilişkisi çok iyi çözümlenmiş olan bu yapıda ölçü ve oranlar, her yandan gelen ışık ve renklerin mekana kattığı güç, muazzam bir etki yaratıyor.

İkinci güzergaha yani Eyüp-Sütlüce-Cibali-Edirnekapı hattına geçiyoruz. Tarih yazarı yani vakkanüvis Nişancı Mehmet Paşa Camii, büyük ustanın anıtsal yapılarından biri. Fatih’te Nişanca semtinde, Hasan Fehmi Paşa Caddesi üzerinde. Camiyi, Sinan’ın ölümünden yaklaşık bir yıl önce, 98 yaşındayken yaptığı biliniyor. Caminin plan şeması ve mimarisi incelendiğinde Sinan’ın bu camiyle sekizgen şemayı geliştirme yolunda önemli bir aşamaya geldiği görülüyor. Türbesi ayakta olan yapının medresesi yıkılmış.

II. Selim’in vezirlerinden, Mimar Sinan’ın da bacanağı olan Zal Mahmut Paşa ve padişahın kızı Şah Sultan adına yapılmış külliye, Eyüp’te denize nazır sakin bir köşecikte. Üst terasta cami ve medrese, altta ise yine bir medrese ve türbe var. Sade ve soylu bir görünüme sahip.



Topkapı-Saraçhane-Fatih hattını tercih edenler, Şehremini semtindeki Şah Nuban Hatun Türbesi ve Sıbyan Mektebi’ni ziyaret etmeli. Fatih’e gelmişken Vatan Caddesi’ndeki defterdarlık kompleksinin hemen arkasında bulunan Mimar Sinan Mescidi’ni de görmelisiniz. "Ser-mimárán-ı Hassa-i Şahane" Sinan Ağa, buranın planını zevkine göre çizmiş, masrafını cebinden karşılamış, şahsi hayratı olarak amel defterine kaydettirmiş. Ama yıllar içinde yıkılıp tamamen çökmüş. 1976’da yeniden inşa edilmiş. Zamanın yok edemediği biblo gibi minaresi görmeye değer.

Tarihi Yarımada’dan çıkıp Kasımpaşa tarafına geçtiğinizde Sinan’ın en ilginç eserlerinden biriyle karşılaşacaksınız. Piyale Paşa Camii, Kasımpaşa Kaptan Mahallesi’ nde bulunuyor. 1573’te Kaptan-ı Derya Mehmed Piyale Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. Cami, medrese, tekke, türbe, hazine, sıbyan mektebi, sebil, çarşı ve hamam bölümlerinden oluşan külliyeden günümüze ancak cami ve türbe ulaşmış. Caminin iki kapısı arasında, ortada tek şerefeli minaresi var. Sinan’ın artık tek kubbeli sistemden sıkıldığı ve bir deneme arayışına girdiği öne sürülüyor. Yapıda iki sıra halinde üçerden 6 kubbe yer alıyor. Kıble kapılarıyla mahfiller arasında uzanan mor çiniler üzerine beyaz renkle, Hattat Çerkez Hasan’ın eseri olan ayetler yazılı. Camiden çalınan güzel bir çini pano bugün Paris’te Louvre Müzesi’nde sergileniyor.

Üsküdar’da, İskele Meydanı’nda Mihrimah Sultan Külliyesi var. Sinan 1548’de tamamlamış. Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan, İstanbul’a çok eser bırakmış farklı bir kadın. Bu eserlerin tamamını Sinan’a yaptırmış. Külliyede cami, medrese, tabhane, imaret, türbe ve sıbyan mektebi var. Orta kubbesi üç yandan yarım kubbelerle desteklenmiş değişik bir cami.

Harem’e doğru biraz ilerleyince Sinan’ın küçük ama çok güzel bir eseri olan Şemsi Ahmet Paşa Külliyesi ile karşılaşırsınız. 1580’de ibadete açılan deniz kıyısındaki bu caminin diğer adı Kuşkonmaz Camii. Rivayete göre Şemsi Paşa çok titizmiş. Sokollu’yla da rakip olan paşa bir gün vezire, "Senin külliyeye kuşlar pislemiş" diye takılmış. Vezir de "Gökyüzüne açık olan her mekan kuşlardan nasibini alır" diye cevaplamış paşayı. Şemsi Paşa, adına bir cami yaptırmayı planladığında Sinan’a gidip hiç kuşların konmadığı bir yer olup olmadığını sormuş. Sinan da Üsküdar’da kuzey ve batı rüzgarlarının kesiştiği bir derya kıyısı bulunduğunu ama denize doğru kayma riskinden dolayı bir mekan inşa etmenin zor olduğunu söylemiş. Ama paşanın ısrarını kıramamış ve Kuşkonmaz Camii’ni yapmış. Bu ulu mimarın eserleri sadece şehir içinde değil. Köprüleri ve su yollarını, kemerleri görmek için şehir dışına çıkmanız gerekiyor.

Hürriyet, 13.10.2006

İSTANBUL'DA REMBRANDT OPERASYONU

 

Hollandalı Ressam Rembrant’a (1606 - 1669) ait "Şapkalı Adam" isimli tabloyu alıcı gibi davranan jandarma ekiplerine 1.5 milyon dolara satmak isteyen H.T. ve emekli piyade yüzbaşı A.Y. gözaltına alındı.

Rembrant’a ait arkasında Romabank mührü bulunan ve buradan çalındığı öne sürülen "Şapkalı adam" tablosunun 2 yıl önce de İstanbul’da alıcı kılığına giren güvenlik güçleri tarafından operasyonla bulunduğu tespit edildi. İstanbul’daki bir işadamı tarafından 3 milyon dolara satılan tabloya, daha sonra bilirkişi olarak gönderilen üniversitede sahte raporu verildiği bildirildi. Bunun üzerine aynı tablonun el değiştirdiği, 2 ay önce Bulgaristan’dan tekrar Türkiye’ye girdiği belirlendi. İstanbul İl Jandarma Alay Komutanlığı ekipleri tarafından gözaltına alınan 2 kişi, çıkartıldıkları Büyükçekmece Savcılığı tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Tabloyu Bulgaristan’dan getirdiği öne sürülen işadamı aranıyor.

Hürriyet, Haber: Toygun Atilla, 13.10.2006

SURİYE’DE DEV BİR DEVE FOSİLİ BULUNDU

İsviçreli araştırmacılar Suriye’de daha önce bilinmeyen 100.000 yıllık bir deve kalıntısı buldular.

Basel Üniversitesi’nden Profesör Jean-Marie Le Tensorer “Bu çok büyük bir buluş. Düşünebiliyor musunuz, devenin omuzları 3 m, tüm gövdesi ise yaklaşık 4 m yüksekliğinde, hemen hemen bir zürefa veya fil büyüklüğünde. Daha önce kimse böyle bir türün varlığını bilmiyordu.” dedi.

Suriye çölünde, Kowm olarak bilinen bilinen bölgede 1999 yılından beri kazılarını sürdüren Tensorer, deveye ait ilk kemiklerin yıllar önce bulunduğunu, ama aynı vücudun farklı yerlerinden kemiklerin de yakın zamanda ortaya çıkması ile bir deveye ait olduğunun anlaşılabildiğini söyledi.  

“Büyük bir hayvana ait ilk kemikleri 2003 yılında bulmuştuk ama bir deve olduğuna emin değildik” dedi.

100.000 yıl önce bugünkünden farklı olarak daha sulak olduğu tahmin edilen bu bölgede aynı döneme ait insan kemikleri de bulundu. İsviçre’ye gönderilen insan kemiklerinde antropolojik araştırmalara başlandı.
 
Tensorer’in söylediğine göre kemiklerin kesinlikle bir homo sapiens’e ait olmasına karşın dişler çok daha arkaik, hemen hemen Neanderthal özelliklere sahip. Bu durumda, insan kemiği buluntularının nasıl bir türe ait olduğu henüz bilinemiyor. Tensorer, aynı kazı alanında daha fazla insan kemiği bulunması ile bu soruna bir çözüm getirebileceğini söylüyor.

Bugünkü Suriye topraklarındaki insansı buluntular 1.5 milyon yıl öncesine kadar uzanmakta ve bölge insanlığın Asya ve Avrupa’ya uzanan göçünde anahtar bir role sahip. İki dağın arasında 20 km uzunluğunda bir boğaz olan Kowm bölgesinde ilk araştırmalar 1960'lı yıllarda başlamış. Bu bölgede daha önce 1 milyon yıllık insan yerleşimi kalıntıları,  kemiklerin yanısıra taş aletler de bulunmuştu.
Discovery Channel, Khaled Yacoub Oweis, 6.10.2006

BU MÜZEDE PARA GEÇMEZ

 

Gümüşhane'de yan yana bulunan iki konağın kamulaştırılarak restore edilmesiyle açılan İkizevler Etnografya Müzesi, ziyaretçilerini bekliyor. 

Gümüşhane Kültür ve Turizm Müdürü Hüseyin Ateş, ilin tarihi mimarisine has yan yana bulunan 2 konağın 1998 yılında kamulaştırıldığını, müzeye dönüşüm çalışmalarına ise 2004 yılında başlanıldığını belirterek, "Restore çalışmalarımız 2006 yılı başında tamamlandı. Bu süreç içerisinde kamulaştırma ve restore çalışmaları için yaklaşık 800 bin YTL harcandı" dedi.

Müzeye İkizevler Etnografya Müzesi'nin adını, yan yana bulunan 2 tarihi konaktan aldığını söyleyen Ateş, "Müzemiz 4 yıl içerisinde Türkiye'de resmi olarak açılan tek müzedir. Müzemizde bir müdür olmak üzere 5 personel görev yapmaktadır. Cumartesi ve pazar günleri hariç haftanın 5 günü ziyarete açık tutulmakta ve ziyaret ücreti alınmamaktadır" diye konuştu. 

İkizevler Etnografya Müzesi'nin içerisine yörenin tarihi kültürünü, adet ve geleneklerini yansıtıcı mankenler konulduğunu belirten Ateş, "Müzemizde kaynana ve gelinler, yöresel yemeklerin yapıldığı mutfak, yöreye has kilim ve halı dokuyan genç kızlar, Kur'an-ı Kerim okuyan kaynata, namaz kılan gelin, büyük gelin, küçük gelin gibi mikadan yaptırılan mankenler konuldu. Tüm bu mankenler müdürlüğümüzün açtığı ihale sonucu yaptırıldı" şeklinde kornuştu. 

Ateş ayrıca, müzede dönüşümlü olarak sergilenen tarihi ve kültürel eserler arasında silahların, kamaların ve il genelinde asırlar önce kullanılan eserlerin bulunduğunu kaydetti.

Gümüşhane Kent Haber, 12.10.2006

ESKİ MİNAREYİ TAŞIYACAKLAR

 

Konya'nın Beyşehir İlçesi'nde 1950 öncesinde yapılan bir caminin koruma altına alınan minaresi, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun uygun göreceği başka bir alana aslına uygun olarak taşınacak.

 

Beyşehir Belediye Başkanı Nazif Tekinöz, şehir merkezinde 1950 öncesinde yapılan Çarşı Camisi'nin, ihtiyaca cevap vermemesi nedeniyle yaklaşık 10 yıl önce Çarşı Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği'nin başlattığı çalışmalarla büyütülüp daha modern bir hale getirildiğini söyledi.

Cami büyütülürken yeni bir minare inşa edildiğini belirten Tekinöz, camiye göre küçük kalan eski minarenin ise tescillenerek koruma altına alındığını bildirdi.


Bu minarenin Belediye tarafından yapılan yeni düzenlemeler sonucunda yol ortasında kaldığını ifade eden Tekinöz, şunları kaydetti: ''Minare trafiği olumsuz etkilemeye başladı. Eski minareye tescilli yapı olması nedeniyle belediye olarak bugüne kadar dokunamadık ve cadde genişletilemedi. Yıkılma tehlikesi nedeniyle de esnaftan tepki geldi. Bunun üzerine Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğüne yaklaşık 6 ay önce minarenin başka bir alana taşınması konusunda bir öneri sunduk. Aynı öneriyi, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na da ilettik.''

Tekinöz, önerilerine Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'ndan olumlu yanıt geldiğini belirterek, ''Hazırlanan bir röleve projesi ile eski minare, bulunduğu alandan taşlarının ve tuğlalarının tek tek sökülmesi suretiyle kaldırılarak uygun görülen başka bir yere taşınacak. Minare aslına uygun olarak, taşındığı alanda korunacak'' diye konuştu.

Konya Hakimiyet, 12.10.2006

BEDESTEN ÇARŞISI'NDA RESTORASYON TARTIŞMALARI

 

Afyonkarahisar'daki tarihi Bedesten Çarşısı'nın restorasyonu için projenin çizildiği, ancak tadilatın dükkan sahipleri tarafından yaptırılması gerektiği bildirildi.

Afyonkarahisar Valisi Muzaffer Dilek, özel mülkiyete tabi olan Bedesten Çarşısı'nın projesinin, Valilik Restorasyon Proje Bürosu tarafından çizilerek, kuruldan onay alındığını söyledi. Bu aşamadan sonra çarşının tadilatının mülk sahipleri tarafından yapılması gerektiğine dikkat çeken Vali Dilek, "Talep edilmesi ve parası verilmesi halinde, Valilik Merkez Köylere Hizmet Götürme Birliği vasıtasıyla orada restorasyon yapılabilir. Esnafın bir araya gelip, ilk olarak Bedesten Çarşısı'nın çatısını değiştirmesi lazım" dedi.

Bedesten Çarşısı'nda dükkan sahibi olan Fatih Tukul ise, Vali Muzaffer Dilek'e bugüne kadar gösterdiği özveriden dolayı teşekkür etti. Bedesten Çarşısı'nda en büyük sorunun çatıda olduğunu belirten Tukul, "Bedesten'in önde gelen simaları çarşıyı yaptırması gerekir. Biz kendi açımızdan razıyız. Ancak herkes razı olmuyor. Bedesten Çarşısı esnafı olarak bu tadilatı mecburen yaptırmamız lazım. Özellikle kışın yağmurlu ve karlı havalarda sıkıntı çekiyoruz. Çok büyük maliyet çıkmadığı takdirde esnaf olarak yaptırmak istiyoruz. Afyonkarahisar'ın görüntüsü açısından da güzel olacak" diye konuştu.

Esnaf Mahmut Kızılgöl de, çizilen projeye göre restorasyon yapılması halinde 700 bin YTL ile 1 milyon YTL arasında maliyet oluştuğunu kaydederek, "Buradaki dükkanların yüzde 80'i kiracıdır. Bazı dükkan sahipleri işlerini avukat aracılığıyla takip ediyor. Proje çok maliyetli. Bizim buna gücümüz yetmez. Bazı dükkan sahipleri de 'Yıkılırsa yıkılsın' diyor. Belediye projeye göre yaptırıp, dükkan sahiplerinden zorunlu her ay taksitle para tahsil ederse iyi olur. Herkes emlak vergisi gibi bunu zorunlu olarak öder" şeklinde konuştu.

Afyon Haber, 12.10.2006

GAZLARIN KEHANETİ

Yunanistan’da, Delphi’de bulunan antik kehanet merkezi 1000 yıldan uzun bir süre boyunca en önemli dinsel merkezlerden birisi idi. Vatandaşlar ve yöneticiler, metreslerinden askeri harekatlara kadar her türlü konu hakkında tavsiyeler almak için buraya giderlerdi.

Burada bulanan Apollo Tapınağı’nın kahinleri her zaman kadınlardı. Pythia olarak da bilinen bu kadınlar belirli bir noktada yerden çıkan gazları koklayarak transa geçer ve tanrıların onlara ulaştırdığı cevapları dile getirirlerdi.



20. yüzyılda tapınakta başlatılan ilk kazılar sırasında herhangi zeminde herhangi bir kırık veya yarık bulunamayınca tüm bu söylenceler bir efsane olarak kabul edildi ve göz ardı edildi. Fakat 1990 lı yılların sonunda Connecticut, Wesleyan Üniversitesi’nden jeolog Jelle de Boer tapınağın tam altında birbirini kesen iki fay hattının söylencelerde geçen bu kırığı ve yeryüzüne yükselen gazları oluşturabileceğini iddia etti. De Boer'in ekibi yakınlarda bir kaynak suyunda etilene de rastladı. Ekibin düşüncesine göre merkezi sinir sistemini etkileyen bu toksin madde kahinlerin transına da sebep olmuş olabilirdi.

Roma’da, Milli Jeofizik ve Volkanoloji Enstitüsü’nden Giuseppe Etiope ve meslektaşları ise bu teoriye oldukça şüpheci yaklaştılar. Onların düşüncesine göre, tapınağın zeminini oluşturan deniz menşeli kireçtaşları Pythia’larda halüsinasyonlara yol açacak ölçüde yüksek etilen konsantrasyonuna sahip olamazdı. Ekip, Delphi’ye bir lazer sensörü taşıyarak kayaçlardaki kimyasal birikimleri ölçtü ve herhangi bir etilen konsantrasyonu bulamadı. Buna karşılık, yapılan laboratuvar çalışmalarında, bölgedeki kayalardan sızan belirgin oranda karbondioksit ve methan görüldü.

Etiope’nin ekibi, eğer Delphi’nin kahin kadınlarını neurotoksik bir gaz tarafından etkileniyor idilerse, bunun beynin kullandığı oksiyen miktarını azaltan karbondioksit ve methan olması gerektiğini düşünüyor. Ekibin konu ile ilgili makalesi Geology dergisinin son sayısında yayınlandı.
ScienceNOW Daily News, Betsy Mason, 2.10. 2006

"HÜKÜMDARIN ADASI BÜYÜKADA"

 

Prof. Dr. Erendiz Özbayoğlu'nun "Hükümdarın Adası Büyükada (Eskiçağ ve Bizans Dönemi)" başlılı kitabı çıktı.

Kitapta, Kadınlar Manastırı Kalıntıları, Manastırın Tarihçesi, Manastırın Sürgün Konukları, Ada'daki Diğer Manastırlar, Ada'nın Ünlü Sürgünleri, Çatışma ve Savaşların Etkileri, Fetih Sırasında Ada, Prinkipos Adı, Tarih Öncesi, Eskiçağ Kaynaklarında Adalar, Ada'nın Doğal Zenginlikleri, Günümüze Ulaşan Kalıntılar bölümleri yanısıra geniş fotoğraf albümü ve Kaynakça da yer alıyor.

Adalar Postası, 12.10.2006

ZEUS TAPINAĞI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILDI

 

Amasya Müzesi tarafından bin 300 metre yükseklikte bulunan Yassıçal Beldesi'nde yapılan Zeus Stretios Altarı olarak bilinen tarihi tapınağın gün yüzüne çıkartılması çalışmaları tamamlandı. 

'Romalıların Baş Tanrısı' olan Zeus Stretios için yapılan ve çevre köylerden gelen insanların tapınak olarak kullandığı bölgenin en hakim tepesine inşa edilen tapınak, Amasya Müze Müdürlüğü tarafından yapılan kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarıldı. 22 Ağustos tarihinde başlanılan ve 44 gün süren, Yassıçal Beldesi sakinlerinin çalıştığı kazı çalışmalarında tahsis edilen 30 bin YTL'lik ödeneğin kullanıldığı belirtildi. 

Kazı Başkanı Müze Müdür Vekili Celal Özdemir, Roma döneminde Romalılar'ın inanışına göre en 'büyük tanrı' olarak bilinen ve askerlerin koruyucusu olduğu varsayılan Zeus Stretios için yapılan altarda MS 4. yüzyılda bir yangın çıktığını belirterek, "Tapınak, Bizanslılar tarafından tahrip edilmemiş olsaydı, bugün Amasya Kalesi'ne alternatif bir alan olurdu" dedi. 

Yapılan kazılardan bu zamana kadar birçok sikke ve obje bulduklarını, yapının tamamına yakın bir bölümünü ortaya çıkarttıklarını söyleyen Celal Özdemir, bu tapınağın turizm yatırımı olarak düşünülebileceğini, fakat imitasyon olarak yapının tamamlanması gerektiğini kaydetti. 

İlk yapımı MÖ 2. yüzyıl olan tapınağın Romalılar döneminde 2. ve 3. yüzyıllarda yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinirken, Erbaa ve Niksar'dan gelen antik Roma yolunun bölgeden geçip Amasya'ya gittiği, Zeus'un 'gökyüzüne hakimi bir Tanrı' olduğu inancı nedeniyle tapınağın bu bölgeye hakim olan bin 300 metre yüksekteki bu tepe üzerinde kurulduğu ortaya çıktı.

Amasya Kent Haber, 12.10.2006

TATE'DE KAYDIRAK KEYFİ

 

Modern sanatın mabetlerinden Londra'daki Tate Modern'e bugünlerde giden insanlar bol bol kaydıraktan kaymaca oynuyor! Şaka değil, Tate binasının girişindeki büyük ana salonda 55,5 metre boyunda, cam ve çelikten yapılmış altı kaydırak kurulmuş durumda. 'Test Alanı' adlı bu işin altındaki imza Belçika doğumlu Alman sanatçı Carsten Höller. İzleyicilerin bizzat etkileşime geçtiği çalışmalarıyla ünlü sanatçı daha önce de çeşitli kentlerdeki kamusal alanlara kaydıraklar kurmuştu.


Höller, ciddi ciddi kaydırak sistemlerinin 'strese iyi gelen' bir ulaşım aracı olarak kullanılmasını savunuyor. Höller, müze ziyaretçilerinin kayan insanları izleyebilmesi, ve kayanların da duranları görmesine olanak veren enstelasyonun sağladığı 'iki taraflı izleme hali'nin işin esas amacı olduğunu söylüyor. Londralıların kaydırak keyfi 9 Nisan'a kadar sürecek.

Radikal, Foto: AFP, 12.10.2006

İLK ATLAS REKOR FİYATA SATILDI

 

Dünyanın ilk basılmış atlası, Londra'da düzenlenen müzayedede rekor fiyata satıldı.

 

Claudius Ptolemy'nin atlasının 1477'de basılmış kopyası, Sotheby müzayedesinde 2.14 milyon Pound'a (5 milyon YTL), daha önce satılan bütün atlasların fiyatını geçti. Lord Wardington ailesine ait koleksiyonun bir parçası olan atlasın sadece iki kopyası var . Diğer kopya özel bir koleksiyonda bulunuyor. Atlası alan koleksiyonerin kimliği açıklanmazken, ödenen miktar 2005'te satılan 'Doria Atlası' için verilen 1.46 milyon poundu geçmiş oldu. Atlası hazırlayan Ptolemy, Mısır'da yaşamış önemli bir coğrafyacı, astronom ve astroloji uzmanıydı.

 

Ptolemy'nin, Roma İmparatorluğu'nu gösteren haritaları bulunuyor.

Radikal, 12.10.2006

ÇATALHÖYÜK'E GİRİŞ ÜCRETLİ OLDU

 

Çumra’daki dünyanın en eski yerleşim birimlerinden olan Çatalhöyük’e giriş, paralı hale getirildi.


Konya Müze Müdürlüğü'nden edinilen bilgiye göre, 9 bin yıllık tarihi barındıran Çatalhöyük, bu yıl 20 binin üzerinde yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edildi. Daha önce ücretsiz olan tarihi antik kente giriş, yapılan çalışmaların ardından paralı hale getirildi. Yetkililer, Çatalhöyük’te bilet sistemine geçildiğini belirterek, “Giriş, kişi başına 2 YTL oldu. Bundan sonra Çatalhöyük gelir getirecek” dedi.


Yetkililer, yaklaşık 15 yıl daha kazı çalışmalarının sürmesinin beklendiği Çatalhöyük kazı alanını gezeceklere, gezi öncesi slayt gösterisi ile tarihi Çatalhöyük hakkında bilgiler verileceğini bildirdiler.

Merhaba Gazetesi, 12.10.2006



YALISI YIKILINCA KÖPRÜLERİ ATTI

 

Osmanlı mimarisinin ayakta kalan en eski ahşap yapısı olan Amcazade Yalısı'nın restorasyon projesi kapsamında binanın bahçesindeki 13 ev ve bir müştemilat, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekipleri tarafından yıkıldı.


Boşaltma işlemi sırasında ev sahiplerinden, eski İmar ve İskan Bakanı Muhittin Güvenli'nin kızı Sema Evin fenalık geçirdi. Evlerinin haksız yere ellerinden alındığını iddia eden Evin, "61 yıllık Türklüğümden utanıyorum" dedi.
Yalının 39 dönümlük arazisinin Amcazade Hüseyin Paşa Vakfı'na ait olduğunu belirten Evin, "Biz İkinci Mustafa'nın sadrazamı Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın soyundan geliyoruz. Burası Boğaz'daki en eski yalılardan biridir" diye konuştu. Uzun zamandır yalı arazisinin kamulaştırılmaya çalışıldığını söyleyen Evin, yalının 1987'de Semra Özal'a tahsis edilmesinin planlandığını da iddia etti.
Yıkım kararının Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı Mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Köprülü'nün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yaptığı restorasyon başvurusu sonrasında alındığı belirtildi. Yıkılan evlerin sahiplerinden avukat Gönül Uzman ise Ahmet Köprülü'nün bu evleri yıktırarak yerine 4 tane yalı yapmayı planladığını savundu.

Köprülü ailesinden Hüseyin Paşa tarafından 1699'da yaptırılan ve 4 bin 500 metrekare inşaat alanına sahip olan yalının yeniden inşası yaklaşık 5 milyon dolara mal olacak. Yalı, 2 yıllık restorasyondan sonra turizm kompleksi olarak faaliyet gösterecek.

Milliyet, Haber: Gökhan Karakaş, 12.10.2006

BİTMEYEN RESTORASYON

 

Mimar Sinan'ın eserlerinden Mihrimah Sultan Camii'nde, Marmara depreminde meydana gelen hasardan sonra başlayan restorasyon çalışması bir türlü bitmedi. Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Tanyolaç, "Restorasyonun 7 yıl sürmesinin savunulacak yeri yok. Ama ödenek sıkıntısı nedeniyle bu gecikme yaşandı. Üç üniversitenin desteğiyle orijinaline uygun restorasyon için çalışıyoruz. Zemin etüdü raporunu bekliyoruz. Bir yılda ancak biter" dedi.

Restorasyon çalışması nedeniyle ziyarete ve ibadete kapanan Mihrimah Sultan Camii, İstanbul'un yedi tepesinden biri olan Edirnekapı'da Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanıyla kızı Mihrimah Sultan için Mimar Sinan'a yaptırıldı. 1562'de başlayan inşaat 3 yılda bitirildi.


Marmara depreminde büyük hasar gören caminin mihrap cephesindeki kemerin üzerinde çatlaklar oluşmuş, yer yer sıvaları dökülmüş. Altı dolgu olduğu için kayan camiyi sabitlemek amacıyla dört çelik iskele kurulmuş. Caminin yaklaşık 50 metre yüksekliğindeki minaresi de depremde ortadan çatlamış. Sağlamlaştırmak mümkün olamayınca sökülmüş. Ama sökülen her kullanılabilir taş numaralandırılmış. Uygun olanlar yeniden kullanılıyor. Yüzlerce penceresiyle "İstanbul'un en aydınlık camisi" olarak anılsa da Mihrimah Sultan Camii'nin kırık camlarından içeriye kediler, güvercinler girmiş.



Caminin kapılarını Milliyet için açan Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Tanyolaç, restorasyonu bitmeden caminin ibadete açılmasına izin vermenin sakıncalı olduğunu belirterek şunları söyledi: "Zemin etüdü için camide sondaj yapmak gerekti. Bu yapılırken cemaatin içerde olması mümkün değil. İçeride çalışma sürerken bir vatandaşın başına bir şey gelse bunu telafisi olur mu? Şu an bir can güvenliği söz konusu değil. Bu nedenle ziyarete ve ibadete kapalı."
Tanyolaç, ortadan ikiye ayrılan minareyle ilgili de, "Kurul kararlarıyla sökülen minarenin yenilenmesinde orijinal taşlardan istifade ediliyor. Paslanmaz çelik zıvana ve mil kullanılarak orijinaline uygun yapılıyor" diye konuştu.

Cami içinde bir, etrafında altı tane çukur açılması ise "Define aranıyor" söylentisinin yayılmasına neden olmuş. Tanyolaç, "Camide define aranır mı? Zemini incelemek için biri içeride, diğerleri etrafında 7 çukur açıldı. Caminin aslına uygunluğu olması için üniversitelerden de yardım alınıyor. Dolgu zemin olduğundan Koruma Kurulu öğretim üyeleri son bir kez daha zemin etüdü istedi. İstanbul Üniversitesi'ne gönderilen etüt raporları inceleme sonucunu bekliyoruz " dedi.

Milliyet, Haber: Gülay Fırat, Foto: Garbis Özatay, 12.10.2006

TÜRKİYE BELGE YOLLAMADIĞI İÇİN HİTİT ESERİ SATILACAK

 

Almanya’nın Münih kentinde satışı son anda durdurulan Hitit dönemine ait tarihi eserin iadesi için Türkiye’den beklenen dosyalar aradan 10 ay geçmesine rağmen hálá gelmedi. Eserin Anadolu’dan kaçırıldığına dair ne bilirkişi ne de gerekli belgeleri gönderdiği açıklandı.

Bunun üzerine Münih Savcılığı, 30 Eylül’de sona eren yasal güvenceyi kaldırma kararı aldı. Savcılığın yasal güvenceyi kaldırması için Münih Yerel Mahkemesi’ne başvuracağı ve tarihi eserin böylece satışının serbest bırakılacağı açıklandı. Münih Asayiş Şubesi’nden bir yetkili şunları söyledi:

"Tarihi kabartma taş, Münih Bölgesel Mahkemenin başvurusu üzerine yasal güvence altına alındı. Türkiye’den 30 Eylül tarihine kadar bu eserin Türkiye’ye ait olduğuna dair rapor ve belgeler istendi. Ancak Türkiye şimdiye kadar herhangi bir belge göndermedi. Bunun üzerine savcılık yasal güvencenin kaldırılması için yerel mahkemeye başvuracak. Bu durumda tarihi eserin üzerindeki yasal güvence kalkarak, eser serbest bırakılacak ve sahibine teslim edilecek."

Üzerinde Ana Tanrıça Kibele’nin yer aldığı tarihi eser, satılmak için geçen yılın aralık ayında Gorny & Mosch sanat galerisine konulmuştu. Hürriyet gazetesinin aberi üzerine Münih Savcılığı harekete geçerek tarihi eseri yasal güvence altına almış ve Türkiye’ye 30 Eylül tarihine kadar gerekli belgeleri göndermesi için süre tanımıştı.

Hürriyet, Haber: Celal Özcan, 12.10.2006

ANTİK MEZARLAR GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR

 

Samsun'da, Baruthane Amisos Antik tümülüslerinin bulunduğu alanda sondaj çalışması sırasında MÖ 3. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen 2 mezar gün ışığına çıkarılırken, 3. bir mezar için kazı çalışmaları başlatıldı. 

Baruthane Mahallesi'nde bulunan Amisos Antik tümülüsünün kazı çalışmalarını üstlenen Büyükşehir Belediyesi, tarihi mezarları ortaya çıkardıktan sonra çevre düzenlemelerine başladı. Samsun Müze müdürlüğü yetkilileriyle birlikte yapılan çevre düzenlemesi sırasında yeni bir mezarın kapısının bulunmasının ardından çalışma başlatıldı. Bu çalışmaların tamamlanmasından sonra bulunan mezarın 25 metre yanında yürütülen sondaj çalışmaları sırasında yeni bir mezar bulundu. Müze ve belediye yetkilileri, kazı çalışmalarını tamamlayarak mezarı gün ışığına çıkardı. 2 odalı mezarda defin ve hazine odaları bulunuyor. Antik çağda mezarın hırsızları tarafından talan edildiği tahmin edilen mezarda ilk kez bir defin ve hazine odasına merdivenle gidildiği belirlendi. Duvar sıvaları zarar görmeyen mezar koridoru anımsatıyor. 



Bu çalışmalar devam ederken, aynı mezarın 5 metre ilerisinde yeni bir mezar bulundu. Yapılan kazı çalışmalarında mezara daha önce tavan kısmından girildiği için zarar gördüğü belirlendi. Bu mezarda da defin yerleri, kafatası, kemik ve çömlek parçaları bulundu. Tarihi değeri büyük olan mezarları temizleme çalışmaları sürdürülürken, müze yetkilileri aynı bölgede 3. bir mezarın varlığı tespit ederek kazı çalışması başlattı. 

Büyükşehir Belediyesi ve İlkadım Belediyesi'nin Baruthane ve Karasamsun mahallerinde olduğu tahmin edilen çok sayıda mezarın gün ışığına çıkarılarak turizme ve tarihe kazandırılması planlanırken, yeni mezarlar çalışmaların hızlandırılmasına katkı sağladı. Bölgedeki kazı çalışmalarını yürüten kazı sorumlusu Emine Yılmaz, bölgede mezarların tespiti için sondaj çalışmalarının devam ettiğini söyledi. Ortaya çıkarılan mezarların yine MÖ 3. yüzyıla ait olduğunu tahmin ettiklerini dile getiren Yılmaz, ilk defa merdivenli bir mezarla karşılaştıklarını ve her iki mezarda kemik ile çömlek parçalarının çıktığı kaydetti. 

Amisos'un, MÖ 2-3. yüzyıllar ve 7. yüzyılda Miletoslular tarafından bugünkü Samsun'un batısında yer alan 'Kara Samsun' yöresinde kurulduğu biliniyor. Dönemin önemli liman kentlerinden birisi olan Amisos, Pers, Roma ve Pontuslular'ın egemenliği altına da bulundu.

Samsun Kent Haber, 12.10.2006

ANTİK KENT BAKIMSIZ KALDI

 

Tarihin ilk çağlarında çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan Mersin'in Anamur İlçesi'ne bağlı Ören Beldesi'ndeki Anamurium Antik Kenti, bakımsızlık ve ilgisizlikten doğanın acımasızlığına kurban ediliyor. 

Roma, Bizans ve Helenistik Dönemleri'nin de yerleşim birimlerinden biri olan Anamurium Antik Kenti'nin, tarihi bir hazine değerinde olduğunu belirten yabancı turistler, doğanın acımasız tahribatına terk edilen bu antik kentin tarihi yapılarının arasını ot ve çalıların, kök salan ağaçların doldurduğuna işaret ediyor. Antik kentin, bölge turizmi için çok önemli bir hazine değerinde olduğuna dikkat çeken yabancı ziyaretçiler, "Turist, restore edilmemiş, ot ve çalılar yükselmiş bir yere gelmez, gelse de memnun kalmaz" diye konuştu. 

Kurulacak bir dernekle antik kentin bakım ve güzelleşmesine destek verilebileceğini belirten turistler, "Eğer bu yapılmazsa, antik kentin içinde yükselen ot ve çalılar, kök salan ağaçlar, tarihi yapıların duvarlarını tahrip etmeye devam edecektir" açıklamasında bulundu.

Mersin Kent Haber, 11.10.2006

2006 YILI "I. ULUSAL MİMARLIK KORUMA ÖDÜLLERİ"

 

Bu yıl ilk defa düzenlenen 2006 yılı I. Ulusal Mimarlık Koruma Ödülleri, Bilim Kurulu ve Ulusal Jüri’nin çalışmalarıyla sahiplerini buldu.

 

“Koruma Uygulama Başarı Ödülleri” kapsamında Tarihi Çevrede Yeni Yapı Ödülleri başlığı altındaki Uygulama Başarı Ödülü ve Yapımcı Ödülü, Restorasyon Uygulama Dalı Ödülleri başlığı altındaki Restorasyon Koruma Başarı Ödülü ve Yapımcı Firma ya da Ekip Ödülü, Tarihi Çevre Koruma Kapsamında Sokak Sağlıklaştırma veya Çevre  Düzenlemesi Uygulama Ödülleri başlığı altındaki Uygulama Başarı Ödülü ve Yapımcı Ödülü, “Koruma Ve Restorasyon Projesi Başarı Ödülleri” kapsamında Tarihi Çevrede Yeni Yapı Projesi ödülü verilememiş, “Koruma Ve Restorasyon Projesi Başarı Ödülleri” kapsamında Arkeolojik alanda Restorasyon Projesi Ödülü'ne ise başvuru olmamıştır.

 

“Koruma Uygulama Başarı Ödülleri” kapsamında Restorasyon Uygulama Dalı Ödülleri başlığı altındaki Ustalık Ödülü Belediyenin kendi imkanları ve elemanlarıyla yaptırdığı bir uygulama olduğu, yerel malzeme ve tekniklerin kullanıldığı gerekçesiyle, teşvik edilmesi amacıyla Muğla Kültür Evi Restorasyon Uygulamasında çalışan Ustalara verilmek üzere, Muğla Belediyesi’ne, “Koruma Ve Restorasyon Projesi Başarı Ödülleri” kapsamında Anıtsal Yapı Restorasyon Projesi Projelendirmeyi bilimsel verilere dayandırdığı, sunum tekniğinin açıklayıcı olduğu ve süreci başarılı bir şekilde aktardığı gerekçesiyle Antalya Kaleiçi Hıdırlık Kulesi Restorasyon Projesi mimarı Şebnem Alp’e, Sivil Mimarlık Örneği Restorasyon Projesi Tarihte önemli bir yapı olarak korunduğu, teşvik edilmesi ve koruma bilincinin gelişmesinde önemli bir adım olduğu gerekçesiyle İnebolu Türk Ocağı Restorasyon Projesi mimarı Kemal Kutgün Eyüpgiller’e, Tarihi Çevre Koruma Kapsamında Sokak Sağlıklaştırma veya Çevre Düzenlemesi Projesi Eskişehir Odunpazarı Arifbey Sokak, Koca Müftü Sokak ve Işıklar Sokak Sağlıklaştırma Projesi mimarı Meral Emel’e verilirken “Koruma Destek Ödülü”ne Tarihi mirası koruma ve proje etkinliklerindeki yoğun çalışmaları ve bu konuda Valiliklerin gösterdiği korumacı yaklaşımları başarılı bir şekilde simgelediği gerekçesiyle İstanbul Valiliği, “Koruma Onur Ödülü”ne ise Koruma alanında yapmış olduğu bilimsel, mesleki ve sivil toplum kurumları boyutlu, çok yönlü çalışmaları sebebiyle  2002 yılında Mimarlar Odası tarafından “Mimarlığa Katkı Dalı Jüri Özel Ödülü” alan; Türkiye’deki doğal, tarihsel ve kültürel mirasın korunması, değerlendirilmesi ve tanıtılması amacıyla yoğun çaba gösteren bir bilim ve uygulama adamı olan Prof. Dr. Metin Sözen layık görülmüştür.

 

Ayrıca, Afyonkarahisar Valiliği’ne koruma yaşatma konularındaki katkılarından dolayı, Apçağa Köyü’ndeki Köyün özgün dokusunun korunması ve yeni inşaatların da geleneksel sistemde yapılmasını desteklemesi konusundaki duyarlılığı ve çalışmalarından ötürü Köy Muhtarlığı’na plaket verilmesine karar verilmiştir.

TAY Haber, 11.10.2006

ERZİN'DE TARİHİ HAMAM

 

Hatay'ın Erzin İlçesi'nde MS 2. veya 3. yüzyıla ait olduğu sanılan tarihi hamam kompleksi ortaya çıkarıldı.

 

Hamamın zemininde bulunan "Tanrıça Artemis" figürlü mozaik dikkat çekiyor.

Antakya Arkeoloji Müzesi uzmanları, İssos Antik Kenti Su kemerlerinin yanında yaptığı kazılarda, tarihi hamamın giriş bölümünü ve ısıtma sistemini ortaya çıkardı. Hamamın zemininde ise mitolojide bereket ve ay tanrıçası olarak bilinen Artemis figürlü bir mozaik bulundu.

 

Yaklaşık 40 metrekarelik bölümü ortaya çıkarılan mozaikte çeşitli hayvan figürleri de yer alıyor. Mozaik ile mimari yapının önemli bir bölümünün, bitişikteki evin alt kısmında kaldığı belirlendi. Üst tabakalardan, yörenin 14'üncü yüzyıla kadar iskan gördüğü anlaşıldı.

 

Tarihi eseri korumak amacıyla üzeri özel bir örtüyle kapatılırken kazı çalışmalarına gelecek yıl devam edileceği bildirildi.

Trt/Haber, 11.10.2006

TARİHİ DİYARBAKIR SURLARININ ONARIMI DEVAM EDİYOR

 

Yüzyıllarca Hurri Mitanniler, Asurlar, Urartular, Medler, Romalılar, Sasaniler, Artuklular ve Akkoyunlular gibi 26 medeniyete ev sahipliği yapmış Diyarbakır'ın dünyaca ünlü surlarının çekirdek kısmını oluşturan bölümdeki yapıların gün yüzüne çıkması için sürdürülen çalışma devam ediyor.

 

İçkale'nin kentin kuruluş noktası olduğunu ve tarih boyunca da yönetim merkezi olarak kullanıldığını anımsatan İl Kültür ve Turizm Müdürü Songül Göksu, Diyarbakır'ın tarihi dokusunu bir arada bulunduran çok önemli bir mekan olduğunu kaydetti. Göksu, İçkale'nin 2000 yılında mimari ve teknik projelerinin çıkarıldığını, koruma kurulu kararının alınmasının ardından 2005 yılında da uygulamaya konulduğunu ifade ederek, ''Burası için 20 trilyon liralık bir bütçe gerekiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca 2006 yılı da dahil olmak üzere 4 trilyon liralık ödenek geldi. Bunun 2,5 milyon YTL'lik bölümü kullanıldı ve halen kullanılmaya devam ediyor'' dedi.

Turizm Gazetesi, 11.10.2006

TARİHİ KÖPRÜ İLGİ BEKLİYOR

 

Çine’nin şehir girişinde Kalabak çayının üzerinde bulunan ve 1920 yılında ilçeyi kuşatma altında tutan İtalyanlar tarafından inşa edildiği için “İtalyan Köprüsü” olarak adlandırılan köprünün üzerinde bulunan asfaltta oluşan derin çukurlar tehlike oluşturuyor.


Arabaların çukurlara girmemek için yaptığı zikzaklar bazen köprünün kaldırımında yürümekte olan yayalar içinde tehlike yaratıyor. İki arabanın aynı anda karşılıklı olarak köprünün üzerinden geçmesi de oldukça güç.


Bu köprünün üzerinden geçen vatandaşlar yaşadıkları sıkıntıdan bıktıklarını belirterek bir an önce yapılmasını istiyor. Çine’de esnaflık yapan Giray Yörük, “Köprü’nün üzerinde asfalt diye bir şey kalmamış. Derin derin çukurlara düşmeme çabası ile köprünün üzerinden geçiyoruz. Burasının bakımını hangi kurum yapıyor bilmiyorum ama, çok zor bir iş olmasa gerek. Vatandaş olarak gerekirse bizler inşaatlardan artan çimentolar ile dolduralım” dedi.


İtalyan Köprüsü’nde ki yaşanan sorunu bildiklerini ve çözmek için çalışmalarının sürdüğünü söyleyen Çine Belediye Başkanı Osman Aydın, “Rotmix” adındaki beton asfalt dolgusu yapılması gerektiğini ve bu malzemeyi üretemediklerini söyleyerek bu malzemenin temini için Karayolları ve Köy Hizmetleri’nden talepte bulunduklarını ifade etti.

Aydın Denge, 11.10.2006

İSTANBUL BOMONTİ TEKEL BİRA FABRİKASINI IC ANTBEL ALDI

 

İlk tahsiste Global Yatırım'a 12 milyon 750 bin YTL'ye verilen, ancak ihalesi iptal edilen fabrikanın tahsisi müzakeresine Limak, IC Antbel ve Global Yatırım katıldı. İhaleyi kazanan IC Antbel, buraya konaklama, kongre ve alış veriş merkezi yapacak.

 

Müzakere, 13 milyon YTL'den başladı. Limak İnşaat, müzakerenin ortalarında açık artırmadan çekildi. İlk tahsiste verdiği 12.7 milyon YTL'nin yaklaşık beş katı olan 60 milyon YTL'ye kadar çıkan Global Yatırım'ın da çekilmesi ile tahsisi 60 milyon 250 bin YTL'ye IC Antbel aldı.

IC Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Çeçen, bakanlığın belirlediği çerçeve içinde Şişli'ye yeni bir soluk getirecek, konaklama, kongre ve alış veriş merkezi yapmayı planladıklarını bildirdi.

 

Bölgeye, 170 milyon dolarlık bir yatırım öngördüklerini anlatan Çeçen, uluslararası yabancı bir isimle ortaklığın söz konusu olabileceğini kaydetti. IC Antbel Yönetim Kurulu Başkanı Murat Çeçen de daha önceki ihaleye neden katılmadıklarının sorulması üzerine, "Geçen ihalede alanı değerlendirecek fırsatımız olmamıştı. Bir yüzük taşı olduğunu gördük. Yabancı bir ortaklık da devreye girdi ve şansımızı denemek istedik" dedi.

 

İstanbul'un en eski semtlerinden birine adını veren Bomonti Bira Fabrikası, aynı zamanda Türkiye'deki ilk bira üretim tesisi olma özelliğini de taşıyordu.

Turizm Gazetesi, 11.10.2006

TÜRBELİ CAMİİ NEDEN YIKILIYOR?

 

Kastamonu'nun Kirazlı Köyü Yukarı Mahallesi'nde bulunan ve yanında türbe olduğu için Türbeli Cami olarak bilinen  ahşap caminin yıkılacağı öğrenildi.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü, toplanarak Kirazlı Köyü`ndeki bu caminin 2863 sayılı yasa kapsamına girmediğini belirterek, tescil edilmesine gerek olmadığına karar verdi.

 

Karar üzerine Kirazlı köylüleri caminin yıkılarak yerine yeniden bir cami yaptırmak istiyorlar.

10 yıl önce söz konusu camiyi tamir etmek üzere köy muhtarlığı teşebbüse geçmiş ancak eski eser olduğundan izin verilmemişti.

Kastamonu Postası, 11.10.2006

ADIYAMAN MÜZESİ YAPILAN BAKIM VE ONARIMDAN SONRA MODERN HALE GELDİ


Güneydoğu'nun en büyük Arkeoloji Müzesi olan Adıyaman Müzesi, yapılan bakım ve onarımdan sonra modern bir hale geldi. 1982 yılında kendi hizmet binasına kavuşan müze bu tarihten sonra kendi binasında hizmet vermeye başladı. Adıyaman Müzesi'nde Paleolitik dönemden başlayarak bu döneme ait çakmak taşından yapılmış el baltaları kazıyıcılar ve kesici aletler neolitik döneme ait çakmaktaşı ve Obsidyen'den ok uçları kalkolitik döneme ait pişmiş topraktan yapılmış çeşitli kaplar tunç çağına ait bronz mızrak uçları ve benzeri eserler demir çağına ait hiyeroglif yazıtlar çeşitli mutfak kapları ve süs eşyaları Helenistik döneme ait heykel mozaik yazıt ve çeşitli kaplar roma dönemine ait heykel yazıt mozaik kandil koku şişesi çeşitli kaplar ve süs eşyaları Bizans dönemine ait çeşitli kaplar ve süsü eşyaları islami ve özellikle Selçuklu dönemine ait sırlı kaplar cam eserler ve süs eşyaları iel omsalı dönemine ait çeşitli eserler sergileniyor. Etnografik eser salonunda ise yöresel hali kilim ve cicim gibi el dokumaları kadın ve rekek giysileri gümüş takılar ile bakır mutfak eşyaları teşhir ediliyor. Bunun yanında klasik Hellenistik Roma Bizans İslami Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait altın gümüş ve bronz sikkelerden örnekler görülüyor. Müze Müdürü Fehmi Eraslan, 2005 yılı sayımı itibariyle müzede 8 bin 118 adet arkeolojik 14 bin 49 adet sikke ve 456 adet etnografik eser olmak üzere toplam 22 bin 623 adet eserin bulunduğunu söyledi. Eraslan, "Müze onarım ve çevre düzenleme işi kapsamında bakanlığımız döner sermaye işletmesi merkez müdürlüğü yönetim kurulu'nun 005/401 sayılı kararı ile belirtilen iş için Adıyaman il özel idaresine 20 bin YTL aktarılmış olup ihalesi yapılan müze onarım ve çevre düzenleme işi bitme aşamasına gelmiştir." dedi.

Adıyaman Haber, 11.10.2006

PERRE ANTİK KENTİ MARKA OLACAK

 

Kommagene uygarlığının 5 büyük kentinden biri olan Perre Antik Kenti'nde 2001 yılından buyana yapılan kazı çalışmasında 133 arkeolojik ve 89 adet sikke olmak üzere toplam 222 adet eser Adıyaman Müzesi'ne kazandırıldı. Vali Halil Işık, 2001-2005 yılları arasında Perre Antik Kenti Nekropol alanında yapılan kazı ve temizlik çalışması için 62 milyon 749 bin yeni lira harcandığını ve 26 oda ve 136 lahir mezar olmak üzere toplam 162 mezarın kazı ve temizliğinin tamamlandığını söyledi. Işık, kazılar sonucu 133'ü arkeolojik ve 89 adet sikke olmak üzere toplam 222 adet eserin de müzeye kazandırıldığını kaydetti.

 

"2006 yılı 1. dönem kazı çalışmalarına temmuz ayında son verdik." diyen Vali Işık, "Müze Müdürü Fehmi Eraslan başkanlığında 2 arkeolog ,arkeoloji öğrencileri ve 45 işiçi ile birlikte çalışma yapılan 1. dönemde kazı çalışmalarda açılan 4 yeni galeride 7 oda mezar ve 42 lahit mezarın kazı ve temizliği tamamlandı. Yapılan çalışmalarda bir heykel veya kabartmaya ait olduğu tahmin edilen 2 adet kireç taşı el parçası 3 yüzük, bir dikiş yüzüğü bir spatül ve 3 adet ok ucu olmak üzre toplam 10 adet arkeolojik ve 23 adet sikke olmak üzere toplam 33 adet eser ele geçti." dedi.

 

Pek çok galeriyi gün yüzüne çıkarmaya devam ettiklerini söyleyen Işık, önümüzdek dönemde Perre'nin, mozaiği, galerileri ve lahitleriyle bir marka olacağını sözlerine ekledi.

Adıyaman Haber, 11.10.2006

TARİH SULAMA KURBANI

 

Mersin'in Erdemli ve Silifke İlçeleri'ne bağlı köylere tarımsal sulama yatırımlarının yapılması, yöredeki arkeolojik eserler için yeni bir tehdit oluşturdu. Arkeologlar, Kilikya arkeolojisi açısından zengin olan yörede, köylülerin yeni tarla açmak için tarihi kalıntıları tahrip ettiğini belirtiyor. Yöredeki bazı jandarma karakollarının kapatılmasının da eser kaçakçılığının artmasına neden olduğu ifade ediliyor.

İçel Sanat Kulübü'nün düzenlediği 11. Arkeoloji Günleri'ne katılan Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu, Erdemli-Silifke arasında antik dönemdeki tarım çalışmaları hakkında bilgi verdikten sonra son dönemdeki tarımsal etkinliklerin arkeoloji çalışmalarına etkisine değindi. Dağ köylerine tarımsal sulama sağlayacak yatırımların son iki yıldır hızlandığını belirten Aydınoğlu, bu durumun özellikle antik kent kalıntılarının tehdit ettiğine dikkat çekti.

Aydınoğlu, ''Sulama imkanı geleceği için köylüler buldukları her yere tarla açıyorlar. Bunun için antik kent kalıntıları, sütunlar, duvarlar, mezarlar, lahitler tahrip ediliyor. Eğer yörede tahribat bu hızla sürerse bir iki yıl içinde elimizde antik kent kalıntısı kalmaz. Bu yöredeki kalıntıların korunması, Kilikya arkeolojisi açısından, Helenistik ve Roma dönemlerinde tarımsal organizasyon ve kent yapısının bütünlük içinde incelenmesi açısından önemli'' diye konuştu.

Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emel Erden de Uzuncaburç beldesindeki jandarma karakolunun geçen yıl kapatılmasının ardından Olba antik kentinde kaçak kazılar ve eser kaçakçılığının arttığını vurguladı.

Cumhuriyet, 10.10.2006

BAYRAMDA MÜZELER NİYE KAPALI?

 

Türkiye'nin en çok ziyaretçi alan müze ve örenyerlerinden bazıları Ramazan Bayramı'nda bazı günler kapalı olacak. Bakanlığa başvurarak tur programlarını aksatacak bu durumun giderilmesini isteyen turist rehberleri, kültür turizminin gelişmesi için bayram tatillerinin iyi birer fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunurken, kapalı müzelerle kültür turizmi yapılamayacağının altını çiziyor.

 

21-22-23 Ekim tarihlerinde kutlanacak Ramazan Bayramı’nda bazı müzelerin kapalı olması büyük tepki gördü. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurarak tur programlarını aksatacak bu durumun giderilmesini isteyen Turist Rehberleri Birliği (TUREB), ilgili yönetmelik esaslarının uygulanmasının sağlanmasını ve çok ziyaret edilen müze ve örenyerlerinin sadece Bayramın 1. günü yarım gün ziyarete kapalı olmasının teminini istedi.

 

Bayram tatili gibi uzun tatil dönemlerinde kültür turizminin teşvik edilmesi gerektiğini vurgulayan turist rehberleri, böyle dönemlerde özellikle de en çok ziyaretçi çeken bazı müzelerin kapalı olmasının tur programlarını aksattığını, yerli turiste ise hayal kırıklığı yaşattığını belirtiyor. Kültür turizminin gelişmesi için bayram tatillerinin iyi birer fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunan rehberler, kapalı müzelerle kültür turizmi yapılamayacağının altını çiziyor.
 
İşte müzelerin bayramdaki mesai saatleri:

 

Topkapı Sarayı Müzesi: Arife günü açık,  1.-2. gün kapalı, 3.gün açık (09:00-17:00)

Ayasofya Müzesi: Arife günü açık, 1. gün kapalı, 2.-3. gün açık (09.00-16.30) 

Yerebatan Sarnıcı: Arife günü açık, 1.gün 13.00-18.30 arası açık, 2.-3. gün açık (09:00-18.00)

Dolmabahçe Sarayı: Arife günü açık, 1.gün kapalı, 2.-3. gün açık (09.00-16.00) 

İstanbul Arkeoloji Müzesi: Arife günü açık, 1.gün kapalı, 2.-3. gün açık (09:00-17.30)
Miniatürk: Her gün açık ( 09:00-18:00)
Efes Örenyeri ve Müzesi: Örenyeri tüm günlerde açık, Müze arife günü açık, 1.gün 13:00’ten sonra açık, 2.-3. gün tüm gün açık

Göreme Açıkhava Müzesi: Arife günü açık, 1.gün kapalı, 2.-3. gün açık (08.30-17.30)

Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi: Arife günü açık, 1.gün kapalı, 2.-3.gün açık (08:30-17:00)

Antalya Arkeoloji Müzesi: Arife günü açık, 1. gün kapalı, 2.-3. gün açık (09.00-17.30)
 
TUREB'den Bakanlığa gönderilen yazı aynen ise şöyle:
 
"T.C. KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI
(Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü)

 

Bakanlığınızca yürütülen Müzeler İç Hizmetler Yönetmeliği’nin Tatil Günleri Ziyarete Açık bulundurma başlıklı 18. maddesinde “Tatil günlerinde, müzeler ve bağlı birimleri ziyarete açık bulundurulur. Bu durumda yeteri kadar personele fazla mesai yaptırılır. Dini bayramların ilk günü, müzeler öğleye kadar ziyarete kapalı tutulur” denildiği bilgilerinizdedir.

 

Meslektaşlarımızdan, ülkemizin çok ziyaret edilen müze ve örenyerlerinin Ramazan Bayramının 1. günü, bazılarının ise 1. ve 2. günü tam gün kapalı olacağı yönünde bilgi almış bulunmaktayız.  

Konunun incelenmesini, alınan bilgi doğru ise tur programlarını aksatacak bu durumun giderilmesini, ilgili yönetmelik esaslarının uygulanmasının  sağlanmasını, çok ziyaret edilen müze ve örenyerlerinin sadece Bayramın 1. günü yarım gün ziyarete kapalı olmasının teminini ve tarafımıza bilgi verilmesini arz ederiz.

Saygılarımla.
Şerif YENEN
TUREB Yönetim Kurulu Başkanı"

Turizm Habercisi, 10.10.2006

ÇANKIRI'DAKİ YERALTI ŞEHRİ KAZI ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR

 

Çankırı'nın Orta İlçesi'ne bağlı Hüyük Köyü'nde bulunan 6 katlı yer altı şehrini ortaya çıkarmak için kazı çalışmaları sürdürülüyor.

 

Çankırı Valiliği İl Özel İdaresi'nin 55 milyar lira, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 50 milyar liralık desteği ile başlatılan ve Müze Müdürü Yusuf Demirci'nin başkanlığında sürdürülen kazı çalışmalarında, 4 teknik eleman, 10 işçi çalışıyor. Basın mensupları ile birlikte Hüyük Köyü'ne giden Vali Ali Haydar Öner, zaman zaman bir insanın emekleyerek geçebildiği geçitlerden geçerek şapel ve diğer mekanlar hakkında bilgi aldı. Yer altı mağaralarının en az 1500 yıllık geçmişinin bulunduğunu belirten Öner, şöyle konuştu:

 

''Şu anda mağara girişinde bulunuyoruz. Giriş dememizle birlikte burası giriş değil. Mağaraların odalarından birinin dış kısmının çökmesiyle açılan bir kapı. 6 katlı bir mağara yapısının, sığınak yapısının 3. katında bulunuyoruz. Burası o dönemde inananlarla inanmayanlar arasındaki mücadelenin sembolü. İnanç sahibi olanlar, tek tanrıya inananlar, o dönemdeki Hristiyanlar, burayı katliamdan kurtulma, sığınma yeri olarak kendilerine yapmışlar. Yaklaşık 1500 yıl ve daha öncesi bir dönemi ifade eden bir yapı, bir çalışma, bir sığınma mekanı. Bu dönemdeki insanlar, savunma içgüdüleri ile bir yandan can güvenliklerini sağlarken bir yandan da yeme içme ihtiyaçlarını en uygun şekilde karşılayabilme ve hava alma içgüdülerini yerine getirmişler.''

 

Kısa sürede başarılı bir çalışma yapıldığını ve mağaradaki odalar, salonlar, geçitler, dehlizler, sürgülü kapılar, kiliseler, ibadet yerlerinin 6 katına kadar ortaya çıkarıldığını belirten Vali Öner, yeni katların bulunabileceğinin değerlendirildiğini söyledi. Öner, ''Çalışmaların önümüzdeki hafta sonlandırılacağı düşünülürken yeni imkanlar temin ederek en az bir ay daha sürdürülmesinin uygun olacağını değerlendirdik'' dedi.

 

Müze Müdürü Yusuf Demirci, şimdilik 6 katı tespit edilen yer altı şehrinde şu ana kadar 2. ve 3. katlara girebildiklerini, dar geçitler olması nedeniyle çalışmaların zor şartlarda sürdüğünü, ancak kazı ve temizleme çalışmalarından sonra ortaya önemli bir ziyaret mekanının çıkacağını söyledi.

Turizm Gazetesi, 10.10.2006




MAHALLE İÇİNDE VİLLA MOZAİK

 

Kommagene Krallığı'nın beş büyük kentinden biri olan Perre Antik Kenti'nde yapılan kazı çalışmaları neticesinde MÖ 1. yy'a ait bir geometrik desenli Roma Villa Mozaik gün yüzüne çıkartıldı.

 

Adıyaman Valisi Halil Işık'ın yerinde incelediği kazı çalışmalarının başkanlığını Müze Müdürü Fehmi Eraslan yürütüyor. 2001 yılında Valilik desteğiyle yürütülen kazı çalışmaları, MÖ bulunan eski şehirleri ortaya çıkarıyor. Bu çalışmalar çerçevesinde, Perre Antik Kenti Nekropol alanını yanında bulunan Pirin Mahallesi civarında boş bir arazide MÖ 1. yy'a ait bir mozaiğin sarayı ortaya çıktı. Bizans döneminde antik batıyı İran'a bağlayan büyük bir yol üzerinde olması nedeniyle Hierapolis (Kutsal şehir) olarak anılan Perre MS 352 yılında İznik'te (Nicaea) toplanan İncil konsiline piskopos johannes perdos'un yönetimindeki persidas eyaletinin bir şehri olarak katılmıştı. Perre Anti Kenti Nemrut dağında son bulacak olan turistik gezi güzergahında Kommagene Krallığının tarihsel ve kültürel devamlılığını gösteren önemli bir kent olarak görülüyor. 2000 yıllık olduğu tahmin edilen Villa Mozaiğin devamının olduğu bildirildi.

 

Adıyaman Valisi Halil Işık, burada yaptığı açıklamada Adıyamanda gelmiş geçmiş 21 medeniyetin bıraktığı 170 dolayında tarihi kültürel mirasın olduğunu belirterek, " Bütün bu özellikler göz önünde tutulduğu zaman Adıyaman bir açık hava müzei konumunda olduğunu görüyoru bu medeniyetler içeirisinde kommagene uygarlığına ait tarihi ve küğltürel mirasımız çok büyük önem taşıyor. bugün perre antik kenti nekropol alanında 2001 yılında başlattığımız kazı çalışmalarımız devam ediyor. bunun yanında perre antik kenti yanında benzeri çalışmaları yapmak suretiyle perreyi artık gün yüzüne çıkarmaya başladık. bugün burada MÖ 1. yy'a ait bir moziğin sarayını ortaya çıkardık. vilayet olarak vermiş olduğumuz desteklerle bu noktalara gelmesi bizleri sevindirdi. "dedi. "Adeta Adıyaman'dan tarih fışkırıyor" diyen Işık, "Bu kültürel mirasları dünyaya tanıtmak en önemli görevimizdir. Kazımızı sürdüreceğiz. Burayı belli ölçüde turizme açacağız. Herkese görev düşüyor. Tarihi eserleri koruyup onları korumamız gerekiyor. Bununla kalmayacağız. Burada bir kentin ihtiyacı olan tüm yapılar var. Perreyi turizme sunacağız." diye konuştu.Adıyaman müzesince yürütülen kazı ve temizlik çalışmaları ile açığa çıkarılan nekropol (Mezarlık) alanın görselliği ile Perre'nin adeta büyüleyici olduğunu söyleyen Işık, şöyle dedi;" İnsan zeka ve emeği ile oluşan görkemli yapıyı haykıran bu mezarlar hayatta iken kendilerini kucaklayan yuvaları gibi merdivenli salonlu ve odalar biçiminde yapılmıştır. Kazısına başladığımız bu mozaikli villa ve bundan sonra antik kentte yapılacak kazılar ile ortaya çıkacak tapanaklar, kiliseler diğer dini ve sosyal yapılar ile birlikte Perre Antik Kenti eski görkemli günlerine kavuşacak ve kendini ziyarete gelen yerli ve yabancı misafirleri kucaklayacaktır."

Adıyaman Haber, 10.10.2006

DÖSİM GENEL MÜDÜRÜ ENVER ALTINTAÇ KONUŞTU : BİZE ÖYLE BİR BELGE GELMEDİ

 

Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürü (DÖSİM) Enver Altıntaç, günlerdir devam eden Pamukkale tartışmalarını Yeni Asır Gazetesi Ankara Temsilcisi Şebnem Bursalı ile birlikte masaya yatırdı ve tüm sorulara içtenlikle yanıt verdi. Bugüne kadar Bakanlık olarak susmalarının hep yanlış anlaşıldığını ancak kendilerini suçlayan iddialar ortaya atanların hep yanlış yönlendirmelerde ısrar etmelerinin sonucunda artık konuşmalarının şart olduğunu söyleyen Altıntaç'ın iddialara verdiği yanıtlar şöyle:

 

İddia 1:
Kocaçukur Bölgesinin işletmesinin İl Özel İdaresi'ne verilmesi için 5 Haziran 2006 tarihinde DÖSİM'e yazı gönderildi. 4 aydır Ankara'dan tek bir yanıt gelmedi.
Yanıt 1:
Kesinlikle DÖSİM'e böyle bir yazı gelmedi. Özel İdare'den bize gelen tek resmi belge var. 6 Eylül 2006 tarihli resmi belgede, İl Genel Meclisi'nin toplandığı ve bir karar aldığı, "Örenyeri gelirlerinin İl Özel İdaresi'nde kalması kararının alındığı" şeklinde bir ifadeyle, nasıl olabiliyorsa; sanki Bakanlıktan daha üst makammış gibi, Valiliğin aldığı kararın, DÖSİM'e, dolayısıyla Bakanlığa tebliği şeklinde bir yazıdır bu. Bu yazının hiçbir geçerliliği yoktur, olamaz. Bu yazının doğruluğunu kabul edersek; TBMM'yi ve TBMM'nin çıkardığı ilgili yasayı onaylayan Cumhurbaşkanını yok saymış olursunuz. Buna ne bizim gücümüz yeter, ne de Valiliğin.

 

İddia 2:
Bakanlık, bizim gelirlerimize el koydu.
Yanıt 2:
1992 yılında, dönemin Kültür Varlıkları Genel Müdürü ile Denizli Valiliği arasında imzalanan bir protokol sonucunda, Pamukkale örenyeri gelirlerinin Özel İdarede kalması uygulaması, hukuka-kanuna aykırı olarak başlamış. Bir kere, Pamukkale ile ilgili hak devrini yapma yetkisi Kültür Varlıkları Genel Müdürlüğü'nde değil ki, nasıl başkasına olmayan bu hakkını devrediyorsun? 2252 sayılı Döner Sermaye Kanununa göre bu yetki, Bakanlığa ve bakanlık adına da DÖSİM'e verilmiş. Sadece kiralama yetkisi 2005'e kadar Maliye Bakanlığı'nda ama onun da örenyeri gelirleriyle ilgisi yok. Zaten 2005'ten itibaren buradaki işletmeleri kiraya verme yetkisi de DÖSİM'e geçti. Kaldı ki; Maliye Bakanlığı'nın 2004'teki teftiş raporunda, Özel İdare "işgalci" olarak anılıyor ve suç duyurusunda bulunuluyor ama dönemin Bakanı Erkan Mumcu'nun kendi el yazısıyla yazdığı bir üst yazıyla bu suç duyurusu işleme konmuyor. 1992 yılından bu yana, 14 yıldır Pamukkale örenyeri gelirlerinden tek kuruş Bakanlık kasasına girmemiştir. Hepsini Valilik aldı.

 

İddia 3:
Örenyeri gelirleri Ankara'ya gönderilirse, Bakanlık, Pamukkale'ye yeteri kadar para göndermez.
Yanıt 3:
Öyle haksız bir iddia ki; Bugüne kadar yılda ortalama 6-7 trilyon liralık bir gelir ve bu gelirin hiçbirisini biz almadık, hepsi Özel İdarede kaldı. Bugün, 30-50 trilyonluk bir proje sözkonusu olduğunda bunu, Valiliğin karşılaması mümkün mü? Elbet biz para göndereceğiz, biz karşılayacağız bunu. Aksini düşünmek olabilir mi? Biz buraları, para kazanma amaçlı işletmiyoruz ki. Kars'taki Ani harabelerinden bugüne kadar tek kuruş kazanmadık, aksine zarar ediyoruz ama her yıl bakımını da yapıyoruz, yatırımını da. Sadece geçen yıl eski eserlere gönderdiğimiz para 135 trilyon lira. Hele hele Pamukkale için tersini düşünmek olabilir mi? Pamukkale'den gelecek paradan çok daha fazlasını biz Bakanlık olarak gönderiyoruz. Bugüne kadar Özel İdarenin yaptığı yatırımlardaki olmayacak yanlışları sizin gazeteniz de gündeme taşıdı. Kocaçukur'da gölet yapıldı ama buraya nereden su geleceği belli değil! Kanal yapmayı unutmuşlar!

 

İddia 4:
Bakanlık, Pamukkale'nin tüm gelirlerine el koyacak
Yanıt 4:
Biz, Sayın Vali Gazi Şimşek ile Nisan ayında oturduk bir protokol taslağı hazırladık. Hiçbir örenyerine yapmadığımız ayrıcalığı yine Pamukkale'ye yaptık. 4 ayrıcalık tanıdık Pamukkale'ye:
1-Gişelerin işletme ve kontrolü kendilerinde olacak.
2-Örenyeri gelirlerinin yüzde 25'i Özel İdare'de kalacak.
3-Burada ileride işletilecek dükkan ve kafeteryaları kiralama yetkisi yine kendilerinde olacak.
4-Halihazırda burada çalışan 90 işçi kalacak.

 

Bizim kesinlikle Pamukkale'nin tüm gelirlerine el koymak gibi bir yaklaşımımız en başından beri kesinlikle olmadı. Sayın Vali ile gerek Denizli'de, gerek Ankara'da defalarca görüşüldü. Vali Bey'in bize sözlü olarak önerisi, gelirlerin yüzde 95'inin kendilerinde kalması, yüzde 5'inin Bakanlığa aktarılması oldu ancak bu kabul edilmedi. Kendisi zaten, gelir paylaşımına karşı değildi, oranlarla ilgili görüşmeler yapılıyordu. Biz de, hiçbir örenyerine uygulamadığımız ayrıcalığı Pamukkale'ye yaptık. Bizim Denizli'ye veya Pamukkale'ye haksızlık yapabilmemiz mümkün mü?
Yeni Asır, Haber: Şebnem Bursalı, 10.10.2006

SUÇ YUVASI MAĞARALAR TEMİZLENİYOR

 

Şanlıurfa'da, tarihi yüzyıllar öncesine dayanan kale eteklerinde bulunan mağaraların suç işlenen yerler olmaktan kurtarılarak turizme kazandırılması hedefleniyor. 

Kentte bulunan irili ufaklı onlarca mağaranın suç işlenen yerler haline geldiğini belirten yetkililer, son bir yıl içerisinde işlenen suçların bazılarının mağaralarda gerçekleştirildiğini söyledi. İlde suçluların barınak olarak da kullandığı mağaralara son bir hafta içerisinde operasyonlar düzenleyen Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği, suçlulara göz açtırmıyor. 

Yetkililer, atıl durumda olan mağaraların çetelerin yuvası haline gelmemesi için çalışmalarını sürdüreceklerini aktararak, mağara sahiplerini de suç çetelerine yardım etmemeleri konusunda uyardı. Yetkililer, bu tarihi mağaraların suç çetelerine bundan sonra kullandırılmaması ve bu mağaraların bir an önce turizme kazandırılması gerektiğini belirtti. Bu amaçla Şanlıurfa Kültür Araştırma Vakfı (ŞURKAV) tarafından mağaraların kafeye dönüştürülmesi proje çalışmaları sürüyor.

Şanlıurfa Kent Haber, 10.10.2006

'DÜLÜK, ZEUGMA KADAR HEYECAN VERİCİ'

 

Şehitkamil Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında Dülük Antik Kenti'nin turizme kazandırılması için protokol imzalandı. Belediye Başkanı Metin Özkarslı, Dülük'ün Zeugma kadar heyecan verici olduğunu söyledi. Arkeoloji Müzesi Müdür Vekili Mehmet Önal ise "Antik kentte bir dizi çalışma yapılmasını öngören protokolün imzalandığı bugün aslında Dülük için bayram günü" diye yorumladı.


Şehitkamil Belediyesi'nin, ''Kültürlerin Kavşak Noktasında Bir Antik Şehir: Doliche'' adını verdiği sosyal sorumluluk projesinin protokol imza törenine Vali Süleyman Kamçı ile Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey ve ilgililer katıldı. Törende, Almanya'nın Münster Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engelbert Winter, Dülük Antik Kenti'nde yürüttüğü kazı ve bilimsel çalışmalara ilişkin katılımcılara bilgi verdi.

 

Winter, Dülük Antik Kenti'nin 600 bin yıla varan tarihi geçmişiyle Anadoludaki en önemli antik yerleşim merkezlerinden biri olduğunu vurgulayarak, ''Dülük keşfedilmeyi bekleyen bir hazine, çalışmalarımız sonucunda burası çok önemli bir turizm merkezi olacak'' dedi. Kazı çalışmalarında dünyanın ilgisini bu yerleşim merkezine çekecek bulgulara ulaştıklarını ifade eden Winter, ''Yürüteceğimiz çalışmalarla Dülük Antik Kenti'nde yeni kalıntılar ortaya çıkaracağız, restore edeceğiz ve tüm dünyaya tanıtacağız. Bu çalışmalar sonucunda Dülük Antik Kenti önemli bir turizm merkezi olacak'' diye konuştu.

 

Şehitkamil Belediye Başkanı Metin Özkarslı da konuşmasında, Belediyeler Yasası'nın emlak vergisi gelirlerinin yüzde 10'unun tarihi ve kültürel miras için harcanmasını öngördüğünü belirtti. Kendilerinin bu harcamayı Dülük Antik Kenti için yapmaya karar verdiğini ifade eden Özkarslı, "Bilim adamlarımız Dülük Antik Kenti için (Zeugma kadar heyecan verici bir eser) diyorlar. Öyleyse burasını Gaziantep turizmine kazandırmamız gerekir diye düşündük. Protokol kapsamında yürüteceğimiz çalışmalarla tarihi ve kültürel mirasın korunması ve gelecek nesillere taşınmasında üzerimize düşen sorumluluğun gereğini yapmış olacağız. Hedefimiz mümkün olan en kısa sürede Dülük antik kentini turizme kazandırmak" dedi.

 

Arkeoloji Müzesi Müdür Vekili Mehmet Önal ise Dülük Antik Kenti'ni çevre düzenlemesi başta olmak üzere altyapı hizmetleri açısından yaşanan eksiklikler nedeniyle turistlere gezdiremediklerini bildirdi. "Antik kentte bir dizi çalışma yapılmasını öngören protokolün imzalandığı bugün aslında Dülük için bayram günü'' diyen Önal, antik kentin çok eski bir yerleşim merkezi olma yanında değişik dini inançların da merkezi olduğunu ifade etti. Şehitkamil Belediyesinin, Dülük Antik Kenti'nde yürütülen kazıya destek olmasını, antik kentte çevre düzenleme çalışmaları yapmasını, antik kentin tanıtımı için çeşitli faaliyetler gerçekleştirmesini öngörüyor.

Gaziantep 27 Gazetesi, 10.10.2006

REHBERLERDEN ALLIANOI ANTİK KENTİ İÇİN DESTEK

 

Kuşadası'nda rehberler, Yortanlı Barajı'nın altında kalacak olan Bergama'daki Allianoi Antik Kenti'nin kurtarılması için imza kampanyası başlattı.


Kuşadalı rehberlerin imzasına açılan duyuru metni, imzanın tamamlanmasıyla Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e gönderilecek. Kuşadası Rehberler Derneği (KURED) Başkanı Ali Karapınar, yılda 600 bini aşkın turistin ziyaret ettiği Bergama'daki Allianoi Antik Kenti'nin Türkiye'nin en önemli tarihi miraslarından biri olduğunu belirterek, önlem alınmaması durumunda bu önemli mirasın sular altında kalacağını vurguladı.


Allianoi'nin kurtarılması için imza kampanyası başlattıklarını açıklayan Karapınar, rehberler tarafından imzalanan metnin, gerekli önlemin alınması amacıyla Cumhurbaşkanı Sezer'e gönderileceğini kaydederek, "Şimdi bir yol ayrımındayız. Ya kısa vadeli politik vaatlerin sonucu baraj inşaatının devamı, ya da ülkemizin ve ilçenin kültürel ve sosyal yaşamında büyük rol oynayacak Allianoi Antik yerleşiminin turizme kazandırılması" dedi.

Aydın Denge, 10.10.2006

SANAT KURUMU ÖDÜLLERİ AÇIKLANDI

 

Sanat Kurumu’nun plastik sanatlar ödüllerini resim dalında Prof. Adnan Turani, heykel dalında Erdağ Aksel, özgün baskı dalında Hayati Misman kazandı.

Kurum Başkanı İlker Çetin, ödül kazanan sanatçıların, plastik sanatlarda, bir takvim yılı içinde etkinlikler yapması, eserleriyle bir düzeye çıkmaları, yeni bir şeyler üretmeleri ve eserleriyle kimlik kazanmaları kriterlerine göre değerlendirildiklerini ve bu ödüllere layık görüldüklerini söyledi. Çetin, "Sanatçılar aslında bizi onurlandırıyor, ödüllendiriyor. Biz onlara ödül ile sadece teşekkür ediyoruz" dedi.
Hürriyet, 10.10.2006

BU SERGİNİN BAŞINA GELENLER PİŞMİŞ TAVUĞUN BAŞINA GELMEDİ

 

Bir hafta süreyle Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda sergilenmesi planlanan ‘Yüzleşme’ isimli enstalasyon (yerleştirme) çalışmasının başına gelmedik kalmadı.

 

Önce çöpe atıldı, sonra tartaklandı ve nihayet kaldırıldı. Bu yıl birincisi düzenlenen İFSAK Uluslararası İstanbul Fotoğraf Bienali kapsamında, küratörlüğünü Timurtaş Onan ve Sadık Demiröz’ün yaptığı ‘Açık Alanlar, Parklar ve Meydanlar’ sergisinin parçası olan çalışma, ilk olarak İstanbul’un kurtuluş günü kutlamalarına kurban gitti. 7 ayrı fotoğrafçının gerçek boyutta insan fotoğraflarından oluşan yerleştirmesi, her türlü resmi izne sahip olmasına rağmen 5 Ekim akşamı belediyeye bağlı temizlik şirketi çalışanları tarafından çöpe atıldı. Yaşanan telefon trafiği sonrası, zabıtanın kaldırılmasını istediği eseri, temizlik işçilerinin çöpe attığı anlaşıldı. Sanatçılardan Kadri Erdem, görevlilerle birlikte çöplüğe giderek fotoğrafları buldu. Toplanıp temizlenen fotoğraflar, kutlamaların ardından tekrar sergi alanına yerleştirildi. Ancak önceki gece de ciddi şekilde tahrip edilen çalışma, dün sabah saatlerinde sergi süresi bitmeden kaldırıldı.

 

İlkay Baliç (Bienal Koordinatörü): Açık alan sergileri çok hassas bir konu. Biz zaten Bakırköy Meydanı için çok zor izin alabilmiştik. Başımıza gelecekleri de göze aldık. Herhangi birinin zarar verme riski vardı. Ama bu olay tabii farklı, tahminimizin de ötesinde. İstanbul Valiliği, Büyükşehir Belediyesi, Bakırköy kaymakamı ve Emniyet müdüründen aldığımız izin belgesi projenin yanında asılı olduğu halde bize haber vermeden kaldırıp atmışlar. Gerçi kötü niyet yok. Belediye özür diliyor ve zararı karşılayacağını söylüyor. Galiba daha açık alan sergilerine alışamadık.

 

Kadri Erdem (Fotoğraf sanatçısı): Evim Bakırköy’de. 5 Ekim gecesi geç bir saatte eserlerin yerinde olmadığını fark ettim. Zabıta kaldırın demiş, temizlik işçileri de çöpe atmış. Bir yıllık emeğimizi çöpten çıkardık. Çok kötü bir gündü. Adam, senin bir sene uğraştığını bilmez ki. Halkın tepkisine kendimizi hazırlamıştık, ama yetkililerden böyle bir şey beklemiyorduk. Sanırım daha bu tür sanat etkinliklerine hazır değiliz.

 

Sadık Demiröz (Küratör): ‘Açık alan sergilerini kaldıramıyoruz, hazır değiliz’ diye kesip atmak yanlış olur. Bırakıp gitmemeli, insanlara ve yetkililere olayı anlatıp onları bilinçlendirmeliydik. Temizlik işçisi, yerleştirmenin ne olduğunu bilmez ki. İzin belgesini de oraya asmak yetmez. Ne olduğunu bile anlamadan atmışlar. Art niyet olduğunu zannetmiyorum.

Zaman, Haber: Jülide Karahan, 10.10.2006

GAZİANTEP AVRUPA'DA YILIN MÜZESİ ÖDÜLÜNÜ ALMAK İÇİN BAŞVURUDA BULUNDU

 

Dünyanın ikinci büyük mozaik müzesi unvanını kazanan Gaziantep Arkeoloji Müzesi, Avrupa Müze Forumu'nun düzenlediği Avrupa'da Yılın Müzesi (EMYA) ödülü için başvuruda bulunuyor. Müze yönetimi, Kültür ve Turizm Bakanlığı kanalı ile EMYA ödülüne sahip olabilmek için bu yıl mart ayında Avrupa Müze Forumu'na müracaat etti. Gaziantep Arkeoloji Müzesi Müdür Vekili Dr. Mehmet Önal, başta Zeugma'nın muhteşem mozaikleri olmak üzere çok sayıda tarihi ve kültürel eserlerin yer aldığı Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nin, Haziran 2005 yılında hizmete giren modern binası, teşhir salonları ve son düzenleme çalışmalarıyla denetime hazır hale geldiğini söyledi. Avrupa'da yılın müzesi ödülünü almak için yapılan müracaat sonrasında, müzede çok önemli düzenleme çalışmaları yapıldığını ifade eden Dr. Önal, 13 Ekim'de Avrupa Müze Forumu'ndan görevlilerin Gaziantep'e gelerek, müzede denetimlerde bulunacağını ifade etti. Müzenin, yeniden düzenleme çalışmaları sonucunda, çok daha güzel bir görünüm kazandığını dile getiren Önal, şu bilgileri verdi: 'Denetim ekibi, Gaziantep'te 3 gün kalacak ve bu süre içerisinde, müzemizde çok titiz bir denetim yapacak. Denetim ekibi, Gaziantep Arkoloji Müzesi'nin sorumluluk alanında bulunan (Zeugma Antik Kenti, Rum Kale, Yesemek) gibi tarihi ve kültürel mekanları da ziyaret edecek. Yapılacak olan bu denetim, Gaziantep'in tarihi ve kültürel mekanlarını tanıtmak için de bir fırsat olacak. Ekiplerimiz, yaptıkları son düzenleme çalışmalarını da tamamlayarak, müzemizi denetime hazır hale getirdi. Teşhir salonları, ışıklandırma, son kazılardan elde edilen çarpıcı buluntular da müzedeki yerlerini aldı. Ziyaretçiler tarafından beğenilen müzemizin, uluslararası alanda önemli bir ödüle sahip olacağına inanıyorum.''

Turizm Gazetesi, 09.10.2006

İSTANBUL'UN AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ OLMASI İÇİN 11 MADDELİK BİR YASA ÇIKARILACAK

 

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, İstanbul'un 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesiyle ilgili hazırlıkların devam ettiğini belirterek, bu kapsamda çalışmaların daha iyi yapılabilmesi için 11 maddelik bir yasa çıkartılacağını bildirdi.

 

Bakanlık, belediye ve hükümet olarak 2010 yılına hazırlandıklarını kaydeden Koç, ''Onun ötesinde de 2010 yılı için daha rahat çalışabilmek, daha fazla inisiyatif vermek için 11 maddelik bir kanun hazırlığı tamamlanmış durumda. Gelecek hafta içerisinde Bakanlar Kuruluna intikal ettirilecek. Hükümetimiz bu işe direkt sahip çıktığı için, oradan tasarı olarak Meclise gönderilecek. İstanbul'un 2010 yılı kültür başkenti çalışmaları için özel kanun çıkartacağız'' dedi.

Turizm Gazetesi, 09.10.2006

GÖBEKLİTEPE KAZISI'NDA BİR İLK

 

Şanlıurfa Göbeklitepe kazı çalışmalarında ilk defa bir hayvan heykeli ve insan figürü bulundu.

 

Kazı çalışmalarında ayrıca, dikili taş üzerinde yeni kabartmalara rastlandı. Uzmanlar, kazı çalışmalarıyla ortaya çıkan başsız insan figürünün bir benzerinin Çatalhöyük'te görüldüğünü ve 2 ayrı toplum arasında bir geçiş olabileceğini kaydetti.

 

Göbeklitepe'deki kazı çalışmalarında daha önce bulunan dikili taşlar üzerinde ise yeni kuş kabartmalarına rastlandı.

 

Şanlıurfa Göbeklitepe kazı çalışmaları 1995'te başladı. Çalışmalarda neolotik döneme ait çok sayıda tarihi eser gün yüzüne çıkarıldı.

Trt/Haber, 09.10.2006

MERSİN'DEN TARİH FIŞKIRIYOR

 

Mersin'in Erdemli İlçesi yakınındaki Elaiussa Sebaste antik kentinde yapılan kazılarda bu yıl ilk kez Bizans dönemine ait 70 amfora bulundu. Kazılarda ayrıca aynı döneme ait 47 bronz sikke ortaya çıkartıldı.

 

Antik kentte bu yılki kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Roma La Sapienza Üniversitesi'nden bir ekip tarafından yürütüldü. Kazılarda bu yıl ilk kez bulunan amforalar, bölgenin tarihte şarap ve zeytinyağı üretimi ile ticaretinde önemli bir merkez olduğunu kanıtladı. Ortaya çıkartılan 47 bronz sikkenin de İmparator Herakleus'un definesine ait olduğu belirtiliyor.

 

Antik kentte bulunan tarihi eserler, envanter çalışmalarından sonra Mersin Müzesi'ne teslim edilecek.

 

MÖ 2. Yüzyıl'da kurulan Elaiussa Sebaste kenti, doğal bir limana sahip olması nedeniyle bölgenin ticari merkezi konumunda bulunuyordu.

Trt/Haber, 09.10.2006

KAÇAK KAZIDA YAKALANDILAR


Kırklareli’nin Pınarhisar ve Vize ilçelerinde kaçak kazı yapan şahıslar yakalandı.


Jandarma’nın Pınarhisar’ın Erenler köyünde yaptığı kontrollerde, kaçak kazı yaptıkları iddia edilen 9 kişiyi gözaltına aldı. Zanlılarla birlikte 2 kazma, 2 kürek, 2 keser ve balyoz ele geçirildi. Vize’de de, bir mağarada kaçak kazı yapan 2 kişi yakalandı.

 

Şahısların gözaltına alındığı olayda, kazıda kullanılan 3 el arabası, 2 kürek, 2 çift çizme, çadır ve halata el konuldu.

Zaman, 09.10.2006

TARİHİ ÇORLU KALESİ BAKIMSIZLIKTAN ATLARIN OTLAĞI OLDU

 

Tarihi Çorlu Kalesi'nin, bakımsızlıktan atların otlak alanına dönüştüğü belirtildi. Edinilen bilgiye göre, Bizanslıların Trakya'da komşuları olan diğer devletlerden İstanbul'u korumak için Çorlu'nun tam orta yerinde tepe üzerine yaptıkları kale kalıntıları, bakımsızlıktan adeta dökülüyor. Bölge sakinleri, yıllarca kendi kaderine terk edilmiş tarihi Çorlu Kalesi'nin şu anda, başı boş bırakılan atların otlak alanına dönüştüğünü belirterek, ilçenin en eski bu tarihi kalesine bakım yaptırılarak, güzel bir görünüme kavuşmasını istediklerini kaydettiler.

Edirne Internet Gazetesi, 09.10.2006

LOUVRE MÜZESİ'NDEN İZMİR ÇIKARMASI

 

İzmir, 30 Kasım’a dek Paris Louvre Müzesi ve Fransa Milli Kütüphanesi’nden gelen eserleri ağırlayacak. İzmir Fransız Kültür Merkezi ve Ticaret Odası Müzesi’nde bugün açılacak sergide, Louvre’den gelen 50 heykel ve 18 sikke de yer alıyor.

 

Son yapılan arkeolojik çalışmalarla tarihinin sekiz bin beş yüz yıl geriye uzandığı tescillenen İzmir, yaşını hiç göstermiyor. Zira, tüm müzeleri birkaç saatte geziliveriyor ve ‘O kadar yıldan geriye kalan bunlar mı?’ dedirtiyor insana. Cevap açık aslında. Geriye kalanların küçük bir kısmı sergileniyor; büyük kısmı ise ya hala yeraltında ya da yurtdışında. Yeraltındakiler belki yeni bir metro kazısında çıkar ortaya. Yurtdışındakilerden çok az bir kısmı ise “Smyrna/İzmir; Fransız Koleksiyonları Işığında Bir Kent’in Portresi” sergisiyle konuk oldu yıllar sonra anavatanına. Koleksiyoncular tarafından dışarı çıkartılıp Louvre Müzesi’ne satılan eserler, İzmir Ticaret Odası Müzesi’nde; Fransa Milli Kütüphanesi’nden gelen 1500-1900 yıllarına ait grafik, harita, fotoğraf gibi dokümanlar ise Fransız Kültür Merkezi’nde bugünden itibaren sanatseverlerle buluşacak.




İki bölümden oluşan serginin İzmir Ticaret Odası’ndaki ‘Antik Smyrna’ bölümü için Paris Louvre Müzesi’nden 50 heykel ile 18 sikke getirildi. Asclepios heykelinden Athena başına, Artemis heykelinden Agora’dan çıkan bazilika parçalarına kadar pek çok eser, Kadifekale’nin eteklerinde -efsaneye göre Büyük İskender’in isteğiyle- Antigonos ve Lysimakos tarafından MÖ 300 civarında kurulan antik kentin oluşumu üzerine ilk elden bilgi sunuyor. Serginin Fransız Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda izlenecek ‘Modern Smyrna’ bölümünde ise Bizans döneminin sonundan Osmanlı’nın fethine kadar geçen bunalımlı dönemden sonra kentin tekrar keşfedilerek parlak günlerine dönüşü, büyük çoğunluğu yayınlanmamış çeşitli belge, kentin topografik ve tarihsel gelişimini gösteren kabartma, eski kitap, harita, plan, gravür, seyyah günlükleri, botanik röleve, kroki ve çizimler yoluyla izlenebilecek. Belgelerin büyük kısmı Fransa Milli Kütüphanesi’nden gelmekle birlikte içlerinde Lyon ve Nancy kent kütüphanelerinden eserler de var.

 

Sergi projeleri durup dururken ortaya çıkmadı elbet. Bu gelişmenin kökeninde, İzmir Fransız Kültür Merkezi’nin, İstanbul Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü işbirliği ile kurduğu araştırma ve dokümantasyon merkezi var. Sergiler, “Antoine Galland İzmir Tarih Araştırmaları Merkezi”nin bugün resmi açılışı münasebetiyle düzenlenmiş. Fransız Kültür Merkezi Müdürü Jean-Luc Maeso, eserleri getirmeye Agora kazılarına katılan ve İzmir’e büyük ilgi duyan Fransız mimar Didier Laroche ile karar vermiş. 1800 ve 1900’lü yıllarda başta Agora olmak üzere pek çok yerde yapılan kazılarda çıkan tarihi eserlerin o dönem sınır denetimi yeterli olmadığından yurtdışına götürüldüğüne dikkat çeken Maeso, bu eserlerin bir kısmını satın alan Louvre Müzesi Başkanı Henry Loyrette ile irtibat kurmuş. Loyrette, gerekli müze koşulları sağlanırsa İzmir’den çıkıp kendi müzelerine giden eserleri bir süreliğine gönderebileceklerini söylemiş. Bu eserlerin içinde daha önce hiç sergilenmemiş olanların varlığı ise Maeso’yu ayrıca sevindirmiş.

18-20 Ekim tarihlerinde İzmir ve Fransa (1600-1900) “Ayrıcalıklı ilişkilerin üç yüz yılı” adlı bir de kolokyum (akademik toplantı) düzenlenecek. İzmir Ticaret Odası Salonu’nda gerçekleşecek kolokyuma yurtdışından ve Türkiye’den pek çok araştırmacı katılacak. Geçtiğimiz yıllarda düzenlenen “Seyyahların gözüyle İzmir” konulu toplantılar sonrasında konuya karşı oluşan ilgiye de karşılık vermesi planlanan kolokyumun bilimsel komitesinde İstanbul Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Pierre Chuvin, Louvre Müzesi Antik Yunan Roma ve Etrüsk Dönemi Eserleri Dairesi konservatörü Jean-Luc Martinez ve Collège de France’dan Profesör Gilles Veinstein yer alıyor.

Zaman, Haber: Jülide Karahan, 09.10.2006

YÜZYILLIK AĞAÇLARI DA TARİHİ DE KATLETTİLER

 

Yedikule Hisarı'nı kiralayan şirket ağaçları kesti, zemini mıcırla kapladı. Mahkeme, "tarihi doku bozuldu" kararı vererek kira tahsisini iptal etti.

 
Kültür ve Turizm Bakanlığı Hisarlar Müze Müdürlüğü'ne ait olan Yedikule Hisarı'nı kiralamak için Swiss&Turkish International (STI) İç ve Dış Ticaret Şirketi talip oldu. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 'özgün dokusuna zarar vermemesi koşuluyla' ve 'kısa süreliğine' hisarın kiralanmasına izin verildi. Hisar 30 yıllığına kiralandı ve ilk organizasyon da Eurovision Yarışması'nın ardından düzenlenen 'After Show Party' oldu. Ancak organizasyon şirketi, hisara dozer ve greyderlerle girdi, 60 adet yaklaşık 100 yıllık sedir ile akasya ağacını kesti. Bununla da yetinmedi zemindeki orijinal taşları söküp, yerine mıcır döktürdü. Bunun üzerine Şehristanbul Derneği, iki yıl önce İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nde Maliye Bakanlığı aleyhine 'idarenin tahsisat kararının iptali' davası açtı. CHP milletvekili Bihlun Tamaylıgil de Meclis'tekonuyla ilgili soru önergesi vermişti.

Mahkeme geçtiğimiz günlerde aldığı kararla 'tarihi dokuya zarar verildiği, tarihi ağaçları kestiği ve özgün niteliği bozulduğu' gerekçesiyle tahsisi iptal etti. Şehristanbul Derneği Yönetim Kurulu Başkanı sanat tarihçisi Atilla Tuna, hisarın tarihi bir anıt olduğunu ve bir çok yer varken konserlerin burada yapılmasının anlamlı olmadığını belirterek şunları söyledi: "Mıcır dökülen yerin altında bir Osmanlı mahallesi var. 60 ağacı tarihi değil, 'ABD'den ithal' diyerek, kestiler. En az 100'er yıllık ağaçlardı. Fatih Sultan Mehmet, Hisarı, Osmanlı Hazinesi'nin korunması için inşa ettirdi. İnsanlar tepinsin, kokteyl düzenlensin diye değil. Biz dernek olarak buranın yeniden düzenlenerek Fetih Müzesi yapılmasını istiyoruz."

Sabah, Haber: Hasan Erşan, 08.10.2006




ADEM İLE HAVVA'NIN CENNETİNDE YOL KAVGASI

 

Dünyanın en eski tapınağı olan ve Alman Der Spiegel dergisinin "Adem ile Havva'nın yaşadığı cennet" diye kapak yaptığı Şanlıurfa Göbekli Tepe ören yerinde yapılan düzenlemeler nedeniyle valilik ile Alman kazı ekibi birbirine girdi. Alman Arkeoloji Enstitüsü adına kazı yapan Doç. Dr. Klaus Schmidt kendisinden izinsiz olarak sit alanı içinde yol, trafo, yönlendirme tabelaları yapıldığını savunarak, valiliğin suç işlediğini ileri sürdü.


Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan ise kazı ekibini suçlayarak, "Gelen turistlerin rahat ziyaret etmesi için yol yapmaya kalktık. Ancak Kazı Başkanı anlamsız şekilde oraya kimsenin gitmesini istemiyor" dedi.


 



Alman Der Spiegel dergisinin geçen haziran ayında Göbekli Tepe'yi "Adem ile Havva'nın yaşadığı cennet" diyerek kapak yapmasıyla tartışma başladı. Bu haberden sonra hem dünyanın hem de Şanlıurfalıların Göbekli Tepe'ye ilgisi arttı. O tarihe kadar adını bile duymadıkları ören yeri birden popüler oldu. Valilik bu popülerliği turizm açısından değerlendirmek amacıyla çalışmalara başladı. Önce yolu bozuk olan ören yeri için yeni bir yol açtı. Elektrik ve su götürmek için de ihale yaptı. Ancak tüm bunları yaparken kazı heyetine haber verilmedi. Yol birinci derece arkeolojik sit alanı içine girdi, trafo kurmak için de ören yerinin ortası seçildi.


Ağustos ayında 2006 yılı kazıları için bölgeye gelen Kazı Başkanı Doç. Dr. Klaus Schmidt, gördüklerinin karşısında büyük tepki gösterdi. Durumu hemen rapor ederek Şanlıurfa Müzesi'ne ve Koruma Kurulu'na bildirdi.

Bir sonuç elde edemeyen Schmidt, Milliyet'e yaptığı açıklamada şöyle konuştu: "Yol 130 metre 1. derece arkeolojik sit alanı içine girdi. Burada 11 bin yıllık taş atölyeleri ve işlikler bulunuyor. Yeni yol aynı zamanda ören yerinin güvenliğini tehdit ediyor. Çünkü eski yol köyün içinden geçiyor. Ören yerini de köylüler koruyor. Ama yeni yol köyle ilişkili olmadığından herkesin elini kolunu sallayarak gelebileceği için tehditlere açık hale gelecek.
Durumu bildirdiğimiz Koruma Kurulu, garip bir karar alarak, sit alanı içine karışabileceğini, sit dışına karışamayacaklarına karar verdi. Ben turist gelmesin demiyorum. Ancak belirli bir düzen ve program dahilinde olmalı."



"Buranın güvenliği benden sorulur. Yeni yolda kuş uçurtmayız" diyen Vali Yusuf Yavaşcan ise Schmidt'in anlamadığı garip kaygıları olduğunu öne sürdü. Yavaşcan, şu iddialarda bulundu: "Güvenlik bahane. Oraya kimse gelmesin, rahat çalışalım istiyorlar. Bundan kaynaklanan bir hesapları mı var bilemiyorum. Bu arkadaşa her yıl 400 bin euro verildiği, ancak bu parayı harcıyor gibi gösterip harcamadığı iddia ediliyor. Bakanlık iddialar yüzünden kazıları Schmidt'ten alacaktı. Ancak ben 11 yıldır emek verildiğini ve bunun doğru olmayacağını belirttim."

Göbekli Tepe 1995'ten beri Şanlıurfa Müze Müdürlüğü'nün başkanlığında Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Doç. Dr. Klaus Schmidt ve ekibi tarafından kazılıyor. Ören yeri, 11 bin yıl öncesine dayanan avcı toplayıcı insanların yarattığı bir kült merkezi. Neolitik dönemin en ilginç buluntularının olduğu ören yeri, Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden biri olarak kabul görüyor. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmayı bekleyen tarihi mekandaki anıtsal mimari yapılar üzerinde hala çözülmeyi bekleyen yüzlerce işaret ve hayvan kabartması bulunuyor. Kazı Başkanı'na göre, bu imgeler bir mesaj. Ancak henüz çözülebilmiş değil.

Çok tanrılı döneme ait, bilinen en eski tapınak MÖ 5000 yılına tarihlenen Malta adasındaki tapınaktı. Daha sonra Mısır'daki MÖ 4000 yılına tarihlenen tapınaklar geliyordu. Göbekli Tepe, MÖ 9000 yıllarına tarihlendiği bilimsel verilerle kanıtlanınca dünyanın en eski tapınağı olma özelliğini kazandı. Böylece Neolitik dönemle ilgili olarak düşünülen tüm teoriler altüst oldu.

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, Fotoğraflar: Garbis Özatay, 09.10.2006

700 YILLIK AHŞAP CAMİ YANGINA KARŞI KORUMASIZ

 

Orta Asya’da ağaç direkler üzerine yapılan ahşap camilerin Anadolu’daki en güzel örneklerinin başında gelen 707 yıllık Eşrefoğlu Camii, tüm görkemi ile yıllara meydan okuyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından koruma altında alınan tarihi ahşap caminin herhangi bir yangın tehlikesinde, müdahale edebilecek yangın söndürme sistemi bulunmuyor. Konya’nın Beyşehir İlçesi'ndeki Eşrefoğlu Camii’nin imam hatibi İsmail Efe, camide yangın söndürme sisteminin olmadığını söyledi. İsmail Efe, “Camiyi gezen ziyaretçiler, buraya hayran kalıyor. Yıllara meydan okuyarak bugüne kadar gelmiş tarihi eserin, çıkacak en ufak bir yangında kül olma ihtimali var. Bu konuda yetkililer acil önlem almalı” dedi.

Zaman, Haber: Osman Coşkun, 07.10.2006












01 - 07 Ekim 2006

BATIK KENT TÜP GEÇİTLE TURİZME KAZANDIRILACAK


Elazığ'ın Sivrice İlçesi'ndeki Hazar Gölü'nde bulunan tarihî batık kent, tüp geçit, asansör veya dalgıç birimleriyle turizme kazandırılacak. Hazar Gölü'ndeki batık kentte yapılan incelemelerin 2. etabı sonuçlandı. 11. yüzyıla ait kalıntıların yoğunlukta olduğu ve tarihi milattan sonra 4. yüzyıla kadar uzanan batık kenti turizme kazandırma çalışmaları geçen yıl başlamıştı. Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk, batık kentin turizme kazandırılması için su altına tüp geçit yapılabileceğini söyledi. Elazığ Müze Müdürlüğü öncülüğünde yapılan çalışmaların bilimsel koordinatörlüğünü İstanbul Üniversitesi yapıyor. İstanbul Üniversitesi'nden Dr. Çiğdem Aygün Özkan'ın başkanlığını yaptığı 20 kişilik uzman ekip tarafından yürütülen tespit çalışmaları 30 Eylül itibarıyla noktalandı. Yapılan çalışmalar sonrasında hazırlanacak rapor Turizm Bakanlığı'na sunulacak. Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk, Hazar Gölü'nde bulunan batık kenti insanların hizmetine sunma gayretleri olduğunu belirtti. Öztürk, şunları dile getirdi: “Batık kenti, tüp geçit şeklinde bir düzenekle insanların suyun altında görmelerine imkan vermenin yanında, tüp asansörle yine turizme açılabilir. Ayrıca Hazar Gölü kıyısında kurulacak dalış birimi ile batık kenti görmek isteyen turistlere uzman dalgıçlar nezaretinde burası gezdirilebilir.”

Zaman, Haber: Ensar Alatürk, 07.10.2006

REMBRANDT DESENLERİYLE GELİYOR


Türkiye'deki sanatseverlerin bir hayali daha gerçek oluyor, Türkiye'de ilk kez Rembrandt sergisi açılıyor. Tüm dünyada doğumunun 400. yılı vesilesiyle anılan 17. yüzyılın büyük ressamı, desenleriyle Pera Müzesi'ne geliyor. 20 Ekim'de açılacak sergide, Rembrandt'ın yanı sıra onun yakınındaki sanatçıların desenleri de yer alacak. Rotterdam'daki Boijmans van Beuningen Müzesi koleksiyonundan derlenen 'Rembrandt ve Çevresi-Desenler' sergisinde 99 desen yer alacak. Pera Müzesi'nin dördüncü ve beşinci katında açılacak sergi, 7 Ocak'a kadar sürecek. Sergi süresince Pera Müzesi'nin oditoryumunda Rembrandt ve sanatını anlatan, uluslararası uzmanların katılacağı çeşitli etkinlikler de düzenlenecek.


'Işığın ressamı' olarak tanınan Rembrandt'ın 1628 yılında yaptığı kendi portresi, sanatçının ışık ve gölge üzerindeki deneylerinin ilk ürünlerinden biri olarak kabul edilir. 1642 yılında ise Rembrandt, resim otoritelerince ışık ve gölgenin büyüleyici dansı olarak tanımlanan 'Gece Nöbeti' adlı tablosunu yapmıştı.
Radikal, 07.10.2006

TARİHİ CAMİ MİNARESİNİN ALEMİ ALTINLA KAPLANIYOR

 

Eskişehir'de Bozüyük'ün en önemli tarihi eseri olan, Kanuni Sultan Süleyman'ın paşalarından Kasım Paşa'nın Bağdat seferi dönüşü Mimar Sinan'a yaptırdığı tarihi caminin alemi, altın kaplama yapılmak üzere İstanbul'a gönderildi.

 

Tarihi caminin restorasyonu sırasında minareye kurulan iskeleyle yere indirilen alem, müteahhit firmanın yanlış tatbikatı sonucu boyayla boyanmıştı. Bu yanlışlığın düzeltilmesi için uğraşan Kasımpaşa Derneği yönetimi, Vakıflar Bursa Bölge Müdürlüğü ile görüşmeler yaparak, tarihi minarenin alemini İstanbul'a gönderdi. Gönderilen minarenin alemi, Kültür Bakanlığı Saraylar Daire Başkanlığı uzmanlarından mimar-nakkaş Semih İrteş tarafından altın varakla kaplanacak. Daha sonra kubbe alemlerinin de kaplanacağı bildirildi. Eskişehir Anadolu, 06.10.2006

TARİHİ OTOPARK

 

Gaziantep'te bulunan ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nca 1993 yılında tarihi yapı olarak tescil edilerek korumaya alınan 250 yıllık Yeni Han'ın çatısı, otopark olarak kullanılıyor. Mahkemenin mülk sahibi lehine karar vermesi nedeniyle, tarihi yapıyla ilgili hiçbir şey yapılamıyor. İstanbul'da tarihi yarımadadaki ahşap evler otoparka çevrilmek için sık sık yakılırken, Gaziantep'teki tarihi Yeni Han'ın çatısı, 15 yıldır otopark olarak kullanılıyor. Handaki işyeri sahipleri ve çevredeki esnaf, Güceyli Sokak'tan Yeni Han'ın terasına açılan bir giriş sayesinde araçlarını tarihi binanın çatısına park ediyor. Otopark geliri kendilerine kalan han yönetimi ise tarihi yapının çatısında araçların dolaşması ve saatlerce beklemesinde hiçbir mahsur görmüyor.

 

Kültürel mirasın, bu şekilde kullanılması tarihe duyarlı vatandaşların tepkisine neden olurken, tarihi yapının otopark olarak kullanıldığı Gaziantep Valiliği'nce 2005 yılında hazırlanan 'Gaziantep Kültür Envanteri' isimli kitapta da açıkça belirtiliyor. Tarihi yapıları inceleme ya da denetleme gibi bir imkanlarının olmadığını söyleyen İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Aykanat, tescilli yapının çatısının otopark olarak kullanılmasına yönelik olarak Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün, mülk sahibine dava açtığını belirterek, "Otopark yapılınca, Gaziantep Vakıflar Bölge Müdürlüğü mülk sahibini mahkemeye vermiş. Mahkemeden çıkan karar mülk sahibi lehine sonuçlanınca, çatı otopark olarak kullanılmaya devam ediyor" dedi.

 

Şekeroğlu Mahallesi'nde bulunan ve 1750'li yıllarda yapıldığı sanılan Yeni Han'da şu anda 65 halı mağazası bulunuyor. Uzun yıllar zemin katındaki odaları depo ve ahır olarak kullanılan, üst katlarında ise yolcuların konakladığı tarihi han, zamanla çevresine yapılan binalardan dolayı dışardan fark edilemez hale geldi. Tarihi yapıya, 90'lı yıllardan sonra orijinalliğini bozacak bir çok müdahalede bulunuldu. Yeni Han'ın, ilk tapu kayıtlarındaki isimlere dayanarak 1757-1785 yılları arasında yapıldığı sanılıyor.

Olay Medya, 06.10.2006

ACEM TEKKESİ MUSİKİ CEMİYETİ OLACAK

 

Samsun'da İlkadım Belediyesi'nce restorasyonu sürdürülen Acem Tekkesi'nin İlkadım Musiki Cemiyeti olarak hizmet vereceği bildirildi. Edinilen bilgiye göre, uzun süredir kullanılmayan ve yıkılmaya yüz tutan Acem Tekkesi'nin İlkadım Belediyesi'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan sağladığı ödenekle sürdürdüğü restorasyon çalışmalarında sona gelindi.

 

Restorasyonunun tamamlanmasının ardından tarihi bina İlkadım Belediyesi Musiki Cemiyeti olarak hizmet verecek.

Samsun Haber, 06.10.2006

'ALLIANOI'NİN KORUNMASI AB KRİTERİ OLDU'

 

Avrupa Parlamentosu'nun (AP) 27 Eylül tarihli Türkiye ile ilgili aldığı kararda "Allianoi için Avrupa Birliği (AB) standartlarına uyulması" istendi.


Allianoi ile ilgili Koruma Kurulu'na baskı olup olmadığını soran Allianoi Girişim Grubu, dosyanın Koruma Yüksek Kurulu'ndan, Koruma Bölge Kurulu'na gönderilmesini talep ediyor. AP'nin kararını olumlu bulan Allianoi Girişim Grubu adına Oya Otyıldız, yazılı açıklamasında "Bir kez daha siyasi iktidara sesleniyoruz. Allianoi'i yerinde korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak hukuksal ve tarihsel sorumluluğunuz" dedi.


Girişim AP kararıyla, Allianoi ve diğer değerlerin korunmasının AB'ye üyelik sürecinde uyulması gereken kriterler arasına girdiğini söylüyor. Otyıldız, Allianoi ile ilgili tam bir gizlilik yaşandığını ve düzenlenen raporların denetlenmesi ile alınan kararların kamuoyu ve yargı denetiminin engellendiğini ifade ediyor.


İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun Allianoi konusunu görüştüğü toplantıyı Ankara'da, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda yapmasına tepki gösteren girişim, toplantının Allianoi ve İzmir'den ayrı bir yerde yapılmasının Koruma Bölge Kurulu'nun özerkliğini zedelediğini ve bakanlığın baskısı altında kalındığı görüntüsü verdiğini düşünüyor.

Girişime göre yasal olmayan yeni bir süreç İzmir'den başlatılıyor: "Allianoi'da yaşanacak trajedi Hasankeyf'i, Munzur'u, Yusufeli'ni, de tehdit edecek." "Kültür varlıkları için son şansımız budur. Allianoi ve Hasankeyf'in yanında aktif tavır almalıyız" diyen girişim yasaya aykırı olan karardan dönülmesini, Allianoi ile ilgili dosyanın Koruma Yüksek Kurulu'ndan, Koruma Bölge Kurulu'na gönderilmesini, önceki kararlar doğrultusunda Allianoi'un korunmasını sağlayacak karar alınmasını talep ediyor.

"Rapor neden saklanıyor?"
Diğer yandan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir milletvekili Hakkı Ülkü meclise Allianoi'i koruyacak çözüm yollarını saptamak için Bakanlık tarafından oluşturulan Bilim Komisyonu'nun hazırlayıp Koruma Kurulu'na sunduğu 25 Haziran 2006 tarihli raporun kamuoyundan neden saklandığını sordu.


Ülkü, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un cevaplandırması talebiyle sunduğu dilekçede daha önce de konuyla ilgili Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'na rağmen neden cevap verilmediğini sordu. Ülkü'nün 2 Ekim'de yaptığı başvuruda cevaplandırılmasını istediği diğer sorularsa şöyle:


* Raporun içeriğinde neler vardır? Raporun Allianoi ile ilgili ortaya koyduğu çözümler nelerdir? Allianoi ile ilgili kararı Anıtlar Yüksek Kurulu'nun vermesi yönünde alınmış kararın tam olarak içeriği nedir? Böyle bir karar yasal mıdır? Türkiye'nin taraf olduğu uluslar arası anlaşmalar yada sözleşmelerle çelişmemekte midir?
* Anıtlar Yüksek Kurulu'nun 16 üyesinin çoğunluğunu oluşturan 10 üyesinin siyasi, 6 üyesinin akademisyenlerden oluşması Allianoi ile ilgili olarak alınacak kararın da hükümetin eğiliminden dolayı siyasi bir nitelikte olmasına yol açmayacak mıdır?

Bergama Kuzey Ege, 06.10.2006

EN ÖNEMLİ AZTEK KALINTISI BULUNDU

 

Meksikalı arkeologlar, son yıllardaki en önemli Aztek kalıntısını buldu. Mexico City'de yapılan kazılarda, bir tapınak kalıntısında 15'inci yüzyıldan kalma bir mihrap ve büyük taş levha bulundu.


Mihrapta yağmur ve bereket tanrısı Tlaloc'un frizi yer alıyor. Çıkarılan eserler, 1978'de elektrik işçilerinin aynı alanda bulduğu yontma tanrıça heykelinden sonraki en önemli bulgu. Kalıntılar geçen hafta sonu, Zokalo meydanını yakınındaki, Aztek İmparatorluğu'nun insan kurban etmek ve ibadet için kullanılan ana tapınağı Templo Mayor'da bulundu. Meksika Körfezi'nden Pasifik Okyanusu'na kadar uzanan, günümüz orta Meksikası'nın çoğunu içine alan bir imparatorluğa sahip olan Aztekler, savaşçı ve inançlı bir halktı. Çoğunlukla kanlı geçen saltanatları 14'üncü yüzyılda başlayıp 1521'de İspanyollara boyun eğmeleriyle bitti.

Radikal, 06.10.2006

CAMİ VE TARİHİ MEKAN DUVARLARINA ESTETİK AYAR

 

Kayseri Büyükşehir Belediyesi, yeşil alan ve yapıları korumak amacıyla inşa edilen yüksek bahçe duvarlarını yıkıyor.

 

Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Estetik Kurulu ayrıca, il genelinde göze hoş gelmeyen ve görüntü kirliliği oluşturan her türlü yapıya müdahale ediyor. İlk olarak binaların dış yüzeyleriyle işe başlayan kurul, yıllar boyunca hiçbir yenileme çalışması yapılmayan, boyası, sıvası dökülmüş yapılarda dış cephe düzenlemesi gerçekleştiriyor. Estetik Kurulu Başkanı Mehmet Tarınç, yaklaşık bir yıl önce başlattıkları proje kapsamında 100'e yakın binada dış cephe düzenlemesinin yapıldığını söyledi. Peyzaj mimarı ve şehir planlamacılarının da yer aldığı bir ekip kurarak şehri karış karış dolaştıklarını ve göze hoş gelmeyen yapıları veya diğer unsurları tespit ettiklerini belirten Tarınç, "Görüntü kirliliği oluşturduğuna kanaat getirdiğimiz binalarda oturan şahısları uyararak sıva ve boya çalışmasının yapılmasını istiyoruz.” dedi. Tarınç, vatandaşların talepleri doğrultusunda, cami ve tarihi mekanların etrafında hapishane duvarı gibi gözüken yüksek bahçe duvarlarını yıkmaya başladıklarını, önümüzdeki günlerde tüm park ve camilerin yüksek bahçe duvarlarını yıkacaklarını açıkladı.

Zaman, Haber: Musa Özyürek, 06.10.2006

VAN GÖLÜ'NÜN ORTASINDAKİ AKDAMAR KİLİSESİ 11 YÜZYIL SONRA TEKRAR AYAKTA

Akdamar Adası'ndaki Akdamar Kilisesi'nin restorasyonu tamamlandı. Çevre düzenlemesi yapılan kilisenin, 4 Kasım'da açılması bekleniyor. Van'ın Gevaş İlçesi'ndeki Van Gölü sahilinde bulunan Akdamar Adası'ndaki kilise restorasyonunu üstlenen firma sahibi Cahit Zeydanlı, Mayıs 2005'te başlayan restorasyonun çevre düzenlemesiyle birlikte 2 milyon 600 bin YTL maliyetle 30 Ağustos 2006 tarihinde tamamlandığını söyledi. Zeydanlı, beş kişilik uzman kadroyla birlikte yapılan işe göre işçi sayısının değiştiği restorasyon hakkında şu bilgileri verdi: "Kilise dışındaki figürler ortaya çıkarıldı, çatılar temizlendi, freskler ortaya çıkarıldı, zemin döşendi, pencere takıldı, jamaton kısmı düzeltildi. Restorasyon sırasında kilisedeki din adamlarına ait 34 oda da bulundu ancak sadece araştırma hafriyatı yapıldı, projede bulunmadığı için odalara dokunulmadı. Şimdi bu aşamada çevre düzenlemesini yapıyoruz. Adadaki iskeleler yenilendi. Yürüme yolları yapıldı. Ayrıca adaya geliş ücretli olacağından bilet satış gişeleri, bekçi kulübeleri, tuvaletler ve hediyelik eşya satış yerleri yapıldı. Kilisenin arka kısmına da bir kafeterya yapıyoruz. Çevre düzenlemesinin de büyük bir kısmı tamamlandı. En kısa zaman içinde buradaki diğer çalışmalar da bitecek." Zeydanlı, daha önce de Bitlis'teki bir Ermeni Kilisesini restore ettiklerini, ancak kilisenin şimdi sosyal amaçlı kullanıldığını belirtti. Akdamar Kilisesi restorasyonu sürecinde çeşitli çevrelerden tepki çekmemek için bir Ermeni mimarın yanı sıra Ermeni dünyasıyla diyalog içinde olduklarını anlatan Zeydanlı, "Restorasyon, Türk-Ermeni ilişkilerine olumlu katkı sağlayacak. Bu restorasyon, dünyaya örnek olacak. Açılış 4 Kasım'da olabilir" dedi. İl Turizm Müdürü İzzet Kütükoğlu "Şimdi bile gelmek isteyen gruplar var ama çevre düzenlemesi bitmediği için gelmesini istemiyoruz" diye konuştu. Kilise, Vaspurakan hanedanınca, Kral 1. Gakik tarafından 915-921 yılları arasında keşiş Manuel'e yaptırıldı. Dört yapraklı yonca biçimli haç planındaki yapı, kırmızı kesme tüf taşlarla inşa edildi. Van'a 55 km. uzaklıktaki adaya, Van-Tatvan karayolundaki iskeleden 20 dakikalık motor yolculuğuyla ulaşılıyor.

Radikal, 06.10.2006

BELGE NEREDE ANKARA?

 

İşletme açılmadığı için 4 ayda bataklığa dönen Pamukkale Kocaçukur Göleti'nin 5 Haziran 2006'da Denizli Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğü tarafından "Bize verin işletelim" diye Kültür Bakanlığı'ndan istendiği ortaya çıktı.


Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı, ne 4 ay önce 2.1 YTL'ye tamamlanan göletin bakımıyla ilgilendi, ne de işletmesine talip olan Denizli Valiliği'nin 4 ayda üç kez yaptığı yazılı başvuruya yanıt verme zahmetinde bulundu.


Pamukkale'de 19 dekar alanda 2.1 milyon YTL harcanarak yapılan Pamukkale Göleti'nin işletmeye açılmadığı için bataklığa dönmesi ile ilgili olarak, Denizli Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğü'nün 5 Haziran 2006 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı'na "Bize verin işletelim" diye yazı gönderdiği ortaya çıktı. Denizli'de odalar ve sivil toplum kuruluşları, 'Pamukkale bataklığı' ile ilgili eleştirilerini sürdürürken, "Pamukkale Örenyeri'ndeki Gişe ve Gelir Getirici Mekanlara Ait Gelirlerin Paylaşılmasına Ait Protokol" başlıklı belgenin 4 ay içinde üç kez Kültür ve Turizm Bakanlığı'na gönderildiği belirtildi. Ancak tesisin Denizli Özel İdare Müdürlüğü tarafından "işletilmesi, kiraya verilmesi veya ihale ile üçüncü şahıslara belli süreler için devredilmesi" taleplerine hiç yanıt alamadı. Tesis, proje imalat hatalarının üzerine bir de bakımsızlık ve sahipsizlik eklenince tam bir bataklığa dönüştü. "Pamukkale elden gidiyor. Bu tesisleri bir an önce bu tesisi işletmeliyiz" diyen Denizli Valisi Gazi Şimşek de gönderdiği protokol imzalanıp geri dönmeyince, Pamukkale mücadelesi nedeniyle görevden alanan Denizli Valisi Gazi Şişmek, Pamukkale'yi yeni Vali Hasan Canpolat'a emanet etti.


Pamukkale'de Kültür Bakanlığı, Denizli Valiliği ve Pamukkale Üniversitesi tarafından yürütülen Koruma Amaçlı İmar Planı uygulama projelerinin ilki olan Kocaçukur inşaatına 2004 yılının sonunda başlandı. Projenin uygulanması sırasında ortaya birtakım aksaklıklar meydana geldi. Önce gölete su verecek kanalların yapılmasının unutulduğu ortaya çıktı. Proje uygulayıcıları travertenleri kırıp su getirmeye kalkışınca, Vali Gazi Şimşek devreye girdi ve gölete su vermek için 1.7 milyon YTL'ye yeni bir proje hazırlandı. Tarihi kanallardan yararlanılarak Kocaçukur Göleti'ne su getirecek imalat devreye girdi.


Bu arada 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıkları'nı Koruma Kurulu, Kocaçukur'da kalitesiz ve hatalı imalat yapıldığını saptayarak inşaatı durdurdu. Kocaçukur için ek proje hazırlandı ve inşaat yeniden başlatılarak tamamlandı.


Yeni Asır Gazetesi'nin baştan sona izlediği ve manşet haberleri ile takip ettiği projelerden biri olan Kocaçukur Projesi sonunda teslim alındı. Maalesef bir yıl 3.5 ay sonra haklı olduğumuz bir kez daha ortaya çıktı. 400 bin YTL ek ödenekle birlikte 2.1 milyon YTL harcanan Kocaçukur Göleti, işletilmediği için sazların yükseldiği, kurbağa ve sineklerin yuvalandığı bir bataklık haline geldi.


Pamukkale Göleti'nin bataklık alana dönüşmesine, tamamlanan yatırımla ilgili uygulama sonu takibinin yapılmamasının ve Ankara'nın bu konuda ağır hareket etmesinin neden olduğu iddia edildi.


Önümüzdeki Salı günü ilden ayrılacak olan Denizli Valisi Gazi Şişmek, topun Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda belirterek, Pamukkale'yi yeni Vali Hasan Canpolat'a emanet etti.
"Merkezi yönetimin insafına bırakılan Pamukkale'nin işi zor olacaktır" diyen Vali Şimşek, tesisin ve projenin 4 ay önce Kültür Bakanlığı'na devredildiğini belirterek şunları söyledi:
"Proje ile ilgili olarak üzerimize düşeni yaptık ve Bakanlığa devrettik. 4 aydır hiçbir cevap gelmedi. Tesisler işletilmediği için de bu hale geldi. Pamukkale benim için çok önemliydi. Bu dünya mirasını yeni gelen Vali arkadaşıma emanet ediyorum. Pamukkale'ye iyi baksın. Beyaz Cennet Türkiye'nin dünya vitrininde yer alan bir önemli değer. Vali Hasan Canpolat ve Bakanlığın soruna kısa sürede el atacağına inanıyorum."

 

Bakan Koç'un imzalamadığı protokolden bazı bölümler:
* İl Özel İdaresi, Pamukkale örenyeri içerisinde bulunan mekanları bu protokolde belirlenen amaçlar doğrultusunda kullanacaktır.
* Bu protokolde geçen gelir ibaresi protokol kapsamındaki tüm gişe giriş hasılatı ve "gelir getirici" mekanlardan elde edilen gelirleri kapsar.
* Protokole konu olan yerlerin İl Özel İdaresi tarafından işletilmesi veya üçüncü şahıslar vasıtasıyla işlettirilmesi halinde; İl Özel İdaresi'nin elde edeceği tüm gelirlerin gayri safi hasılatı üzerinden yüzde 25'lik bölümünün Kültür Bakanlığı Döner Sermaye İşletme Merkez Müdürlüğü hesabına 3'er aylık dönemler halinde takip eden ayın 15'ine kadar nakten yatırılır.
* İş bu protokolün süresi 10 yıldır. Protokol süresi protokol başladığı tarihte başlar.

Yeni Asır, Haber: Mustafa Kaya, 06.10.2006

VİETNAM'DA MEZAR KÜPLERİ BULUNDU

 

Arkeologlar Vietnam’da 2500 yıllık Sa Huynh uygarlığına ait mezar küpleri buldular. Thua Thua-Hue bölgesinde, Con Dai arkeolojik alanında bulunan küp mezarlar, birçok ölü hediyesi de içermekte. 25 mezarda küçük tepsiler, agat küreler, küpeler bulundu. Buluntular Vietnam Tarihi Müzesi’nde ve yerel müzede sergilenecek. Arkeologlar, bu kazılarda ortaya çıkan buluntuların orta Vietnam bölgesinde erken bir metal çağının olduğuna dair birer belge olduğunu belirttiler. Sa Huynh uygarlığı, Dong Son kültürü ile hemen hemen aynı dönemi (MÖ 1000 – MS 200) tarihlense de bronz baltaları, kamaları ve takılarındaki farklılık ile diğer kültürden belirgin olarak ayrılmakta. Bilinen yegane örnek olarak, bu kültür ölülerinin küllerini, törensel olarak kırılmış ölü hediyeleri ile birlikte küplerde gömmekte idi.

Thanhniennews, TAY Dış Haber, 29.09.2006

OXFORD'LU ARKEOLOGLAR, İRAN'LI TUZ ADAMININ İNCELENMESİNDE ÇALIŞMAK İSTİYORLAR

 

Hamzehlu Bölgesi'nde bulunan Chehrabad Tuz Madeni’nde çalışan bir arkeolog ekibinin başkanı Oxford Üniversitesi arkeologlarının madende bulunan bir “Tuz Adam” ın incelenmesi için birlikte çalışmayı teklif ettiklerini açıkladı.

 

Abolfazl Aali, CHN Haber Ajansı’na, “Oxford Üniversitesi’nden bir grup arkeoloğun bir çalışma planı hazırladıklarını ve çalışmada yer almak istediklerini” vurgulayarak, “Arkeolojik Araştırmalar Merkezi’nin planı incelediğini, eğer plan merkez tarafından kabul edilirse arkeologların davet edileceklerini, bu işbirliğinin her iki taraf için iyi bir tecrübe olacağına inandığını” belirtti.

 

Geçen yıl, bahsi geçen tuz madeninde bulunan dört insanın üç tanesinin kıyafetlerinden alınan örnekler ve DNA’ları, C-14 tarihlemesi için Oxford Üniversitesi’ne gönderilmişti. Aali, “Chehrabad Tuz Madeni dünyada eşi az bulunur önemde bir arkeolojik alan, fakat farklı ülkelerde benzer birkaç örnekte çalışmış arkeologların tecrübeleri bizlere çok yararlı olacaktır” demekte. Bu madende çalışan işçiler geçtiğimiz 10 yıl içinde tamamen tuza gömülerek vücutları kısmen korunmuş dört “Tuz Adam” bulmuşlardı. İkinci ve üçüncü adamın Kasım 2004 ve Ocak 2005 de bulunmasının ardından özel teşebbüs tarafından işletilen madenin çalışmaları Kültürel Miras ve Turizm Organizasyonu tarafından durdurulmuş, hemen ardından yapılan incelemede dördüncü adam da bulunmuştu.

 

Dördüncü “Tuz Adam” da yapılan ön çalışmalar yaklaşık 2000 yıllık olduğunu ve öldüğünde 15 ya da 16 yaşında olduğunu ortaya çıkartmıştı. Diğerlerinin ne zaman yaşadıkları şu anda kesin olarak bilinmese de, arkeologlar birinci adamın yaklaşık 1700 yıllık olduğunu tahmin ediyorlar. Bu adamın buluntuları şu anda Tahran’da, İran Milli Müzesi’nde teşhir ediliyor.

 

Madenin sahibi ile mülkiyet tartışmaları ve açılan davalar sürerken Kültürel Miras ve Turizm Organizasyonu kazı yapabilmek için madeni satın almaya hazırlanıyor.

payvand.com ve Mehr Haber Ajansı, TAY Dış Haber, 27.09.2006

ABDAL MEYDANI GÜN SAYIYOR

 

Osmangazi Belediyesi, tarihi mirasın korunması ve kentsel dönüşüm projeleri kapsamında Abdal Camii ve türbesinin bulunduğu bölgeyi 'Abdal Meydanı' olarak düzenliyor. Yapıların çevresinin temizlenmesi amacıyla başlatılan kamulaştırma ve yıkımlar tamamlanırken, projenin temelinin atılması için gün sayılıyor. BursaRay istasyonu ve Ördekli Hamamı ile birlikte ele alınan ve yaklaşık 41 bin metrekarelik alanda gerçekleştirilecek projeyle ilgili kamulaştırma çalışmalarına 2005 yılı sonunda başlanmıştı. Bugüne kadar yaklaşık 1 milyon YTL kamulaştırma harcaması yapılan projenin 2.3 milyon YTL'ye mal olması bekleniyor. Bu arada Abdal Meydanı'nın bulunduğu bölgede korumaya alınacak biri Vakıflar'a diğeri Maliye'ye ait 2 binanın restorasyonu için de ilgili kurumlarla görüşmeler yapıldığı belirtildi. Abdal Camii ve türbesi çevresine yapılacak çevre düzenlemesiyle Haşim İşcan Caddesi'nin yaklaşık 4 bin metrekarelik yeni bir meydana kavuşacağını kaydeden Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, hem bölgeye soluk aldıracaklarını hem de tarihi mekanı korumuş olacaklarını söyledi. Altepe, tarihi eserlerin çevresindeki yapı sahipleriyle anlaşarak kamulaştırma yaptıklarını, yola cepheli dükkanların sahipleriyle ise yeni projedeki dükkanlardan vermek suretiyle uzlaşmaya vardıklarını kaydetti. Altepe, BursaRay B etabı ve yine Osmangazi Belediyesi tarafından alınıp projelendirilen, önümüzdeki günlerde de restorasyonuna başlanacak olan tarihi Ördekli Hamamı ile bölgenin bir cazibe merkezi haline geleceğini söyledi. Abdal Meydanı Projesi'nin birinci etabı kapsamında bölge tarihi dokuya uygun hale getirilecek. Yer döşemeleri bütünüyle yenilenecek. Oturma grupları yerleştirilecek. Bölgenin en eski yapılarından biri olan Abdal Simit Fırını, yerinde küçük bir kayma yapıldıktan sonra orijinaline sadık kalınarak yeniden yapılacak. Abdal Meydanı ile hemen önündeki metro istasyonu ve Haşimişcan Caddesi'nin karşısındaki tarihi Ördekli Hamamı arasında bağlantı sağlanacak. Projenin ikinci etabında ise Tahıl Hanı üzerinden Cumhuriyet Caddesi'ne kadar uzatılacak. Bu hat üzerindeki tarihi yapılar elden geçirilerek, tarihi dokuya uygun hale getirilecek. Abdal Meydanı Projesi'nin 2007 yılı haziran ayına kadar tamamlanması hedefleniyor.

Bursa Olay, 05.10.2006

AĞRI'DA TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI

 

Bursa Özel Halk Otobüsçüleri Odası Başkanı Metin Beytuzun, `tarihi eser kaçakçılığı` yaptığı gerekçesiyle Ağrı`da tutuklanarak, cezaevine gönderildi.

Ağrı Valiliği`nden edinilen bilgiye göre; beş aydır devam eden istihbarat çalışmaları sonucunda harekete geçen Ağrı Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, geçtiğimiz ay aralarında Metin Beytuzun`un da bulunduğu sekiz kişiye yönelik `Define` adı verilen bir operasyon başlattı.
 
Söz konusu kişilerin uzun süren takibi sonucunda üzerlerinde ve evlerinde yapılan aramada, çeşitli dönemlere ait 205 küçük sikke, 14 büyük sikke, geyik figürlü oymalı taş tablonun yanı sıra çeşitli eşya, figür ve paralar olmak üzere toplam 251 adet tarihi eser ile 1 adet tarihi eser görüntüleri olan film negatifi ve 3 adet tarihi eser görüntüleri bulunan CD ele geçirildi. Emniyetteki sorgularının ardından `tarihi eser kaçakçılığı yapmak` suçuyla adliyeye sevk edilen sanıklar,  tutuklanarak cezaevine gönderildiler.

Bursa Olay, 05.10.2006

TARİHİ ÇEŞMEDE ALTIN ARADILAR

 

Diyarbakır'ın Ergani İlçesi Dağarası Köyü'nde bulunan tarihi çeşmede altın arayan 4 kişi gözaltına alındı. 

Edinilen bilgiye göre, Dağarası Köyü'ndeki tarihi çeşme, duvarının içerisinde altın olduğu gerekçesiyle tahrip edildi. 

Gece yarısı çeşme duvarını kazmayla yıkmak isteyen 4 kişi, köyün geçici korucuları tarafından fark edildi. M.T. ve V.T. adlı şahıslar otomobilleriyle yakalanırken, M.T. ve H.Y. isimli şahıslar ise olay yerinden kaçtı. 

 

Yakalanan şahıslar çıkarıldıkları mahkemece serbest bırakılırken, kaçan şahısları arama çalışmaları devam ediyor.

Diyarbakır Kent Haber, 05.10.2006

PAMUKKALE GÖLETİ KURBAĞA YUVASI OLDU

 

Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı Uygulama Projeleri içerisinde yer alan "Pamukkale Kocaçukur Rekreasyon Alanı Termal Havuzlar ve Gölet Düzenlemesi" kapsamında tamamlanan Pamukkale Göleti, kötü imalat, ihmal ve bakanlığın sahip çıkmaması yüzünden saz ve kamışların yükseldiği, kurbağalar ile sivrisineklerin yuvalandığı bataklık alana dönüştü.


Projeye göre, çevresinde gezi ve seyir alanları yapılarak ışıklandırılan Rekreasyon Alanı'nın ortasına inşa edilen gölet, su bisikleti, sandal gezileri gibi etkinlikler hayata geçirilmeden kaderine terk edildi. 2004 yılı sonunda başlanan ve 8 ayda tamamlanan proje 400 bin YTL'lik ek ödenekle birlikte 2 milyon 100 bin YTL'ye (2 trilyon 100 milyar lira) mal oldu. 18 bin 900 metrekarelik, Kocaçukur Alanı, aylardır işletmeye açılamadığı için sudaki saz ve kamışların boyu iki metreye ulaştı.


Proje'nin Koordinatör Mimarı Ahmet Yoldaş, "Zamanında gerekli uyarıları yaptık, ama dinleyen olmadı. Olacağı buydu" diye konuştu. İhaleyi alan müteahhit firmanın imalat hataları yaptığı, üniversitenin de yeterli denetimde bulunmadığı yönünde uyarılar gerçekleştirdiklerini söyleyen Yoldaş, "İkazlarımızı yaptıkça bizi suçladılar. Düzeltilmesi için ek ödenekler çıkarıldı. Buna rağmen 'Kocaçukur' kocaman bir bataklık oldu. Maalesef haklı çıktık" dedi.




Pamukkale projelerinde iş uygulamaya gelince, Pamukkale Üniversitesi ve Denizli Valiliği'nin, işin asli unsurlarını devre dışı bıraktığını öne süren projenin yazarı Ahmet Yoldaş, "Pamukkale Üniversitesi İnşaat Dairesi'nin en deneyimsiz elemanları burada görevlendirildi ve işin başına getirildi. Gerek Valilik ve gerekse üniversiteye çeşitli uyarılar yaptık. Ancak bu proje ile ilgili doğru kadrolar bir türlü oluşturulamadı. Bu nedenle uygulamada çok çeşitli sorunlar ortaya çıktı. Özellikle de Kocaçukur bölgesinde son derece niteliksiz ve Dünya Miras Listesi'deki Pamukkale'ye yakışmayan kötü uygulamalar ve imalatlar ortaya çıktı. Bu yanlışlıklar yüzünden bugün Kocaçukur atıl bir şekilde bekletilmektedir. Sonuçta haklı çıkan biz olduk. Ve keşke haklı çıkmasaydık" diye konuştu.


Yoldaş, son gecikme ile ilgili ise sözlerini şöyle sürdürdü: "Ören yeri gelirleri, 11 proje tamamlanıncaya kadar burada kalmalıdır. Ankara'dan gelecek ödeneklerle bu iş bitmez. Bakanlık ve bürokrasi Pamukkale'ye kötülük eder. Bir kiralama kararı için bile 4 ay bekleniyor. Projede de olacağı budur ve daha vahimidir. Ancak yapılan hatalı ve yanlış uygulamaların da hesabı mutlaka verilmelidir."


Proje alanı Kocaçukur'da inceleme yapan Denizli Mimarlar Odası Başkanı Süleyman Boz, gölet tabanının beton veya kil tabakası ile kaplanmadığını ve 110 cm olması gereken gölet derinliğinin bazı yerlerde 0 cm, bazı yerlerde ise 90 cm yapılarak düzenli su sirkülasyonuna olanak tanınmadığını söyledi. Boz, "Başından beri konuşuyor ve bağırıyoruz. 'Burada yanlış bir şeyler oluyor' diyoruz. Şimdi durum ortada. Pamukkale'ye artık kocaman bir bataklık kazandırdık" dedi.


İşi bitirip 4 ay önce Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devir ettiklerini söyleyen Denizli Valisi Gazi Şimşek ise, "Bundan sonra ne olacağı konusunda Ankara'nın kararını bekliyoruz. Bakımsızlığın nedeni de budur" diye konuştu. Vali Gazi Şimşek projeyi 4 ay önce eksiklerini de giderip Kültür Bakanlığı'na teslim ettiklerini belirterek, "Biz proje ile ilgili tüm yapacağımızı yaptık. Bakanlığa devrettik. Buradaki tesislerin işletilmesi için de Özel İdare olarak kiralamasına talip olduk. 4 Aydır bize ne devredildi, ne de cevap geldi. Bölgenin sadece güvenlik ve koruma işini ihale ettik ve hallettik. Tesisler bu yüzden, işletilmediği için bakımsız kaldı" dedi. Projeyi gerçekleştiren SİGAŞ A.Ş. yetkilileri ise projeyi tamamlayıp teslim ettiklerini ve eksiklerini de giderdiklerini, kendileriyle ilgili bir sorun olmadığını açıkladılar.

 

* Gölet tabanı beton veya kil tabakası ile kaplanmadı; zemine kum döküldü, aralıklı taşlar döşendi.
* Zemin ve göletin kenarlarında, traverten mermer ile kaplanacağı yerde ince Muğla kayrak taşı kullanıldı.
* Projede 110 cm olması gereken gölet derinliği, bazı yerlerde 0 santimetreye kadar düşürüldüğü için su sirkülasyonu sağlanamadı. Durgun suda saz, kamış yetişmeye başladı.
* Kalitesiz imalat yapıldı, özen gösterilmedi. Yeni Asır'ın yayınları ve Denizlili mimar ve mühendislerin uyarıları dikkate alınmadı.
* İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun, 'Projeye uygun imalat yapılmıyor' gerekçesiyle aldığı 'durdurma kararına rağmen, izin çıktıktan sonra da kötü malzeme ve kötü işçilik devam etti.
* Kültür ve Turizm Bakanlığı 4 ay önce teslim aldığı göletin bakım ve temizliği ile ilgilenmedi. İşletimesi konusunda da Denizli İl Genel Meclisi'nin başvurusuna yanıt bile verilmedi.

Yeni Asır, 05.10.2006

BESNİ'DE VAKIF ESERLERİNİN RESTORASYON ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR

 

Adıyaman'da Eski Besni’yi ayağa kaldırmaya çalışırken, cami ve hamamlarının gün yüzüne çıkması için çalışmalar devam ediyor.

 

Geçmişimize ve tarihimize sahip çıkmalıyız diyen Adıyaman Millet Vekili Mahmut Göksu:”Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yapım ve onarım programına alınarak restorasyonunun bitirilen Kurşunlu Camii’nden sonra 2006 yılında da Besni’de Bekirbey Hamamı, Kızılcaoba Camii ve Ulu Camii’nin restorasyonu için projeleri için çizimler bitmek üzere” dedi. Göksu:”Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yürütülen bu projeler Kurul Üyesi Doç. Dr Mustafa Yeğen’in himayesinde sürdürülmektedir. Proje çizimleri bittikten sonra kurula onay için girecek ve ondan sonraki aşaması da program dahilinde ihaleye çıkacaktır.

 

Yine Besni Ören Yeri mevkiinde bulunan Meydan Hamamı ve Tahtaoba Camisi’nin mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde olmadığından mülkiyet sorununun çözümü için çalışmalarında sürdürüldüğünü belirtti.

Adıyaman Haber, 05.10.2006



DOLMABAHÇE'YE YENİ CAM ÇATI

 

Sultan Abdülmecid tarafından 150 yıl önce yaptırılan Dolmabahçe Sarayı'nda 150'nci yıl kapsamında gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları bütün hızıyla devam ediyor. Son olarak Dolmabahçe Sarayı'nın en gözde bölümlerinden kristal merdivenin bulunduğu 160 metrekarelik kubbe şeklindeki cam çatının restorasyonuna başlandı. 30 santim aralıklarla çift cam kullanılarak yapılan çelik konstrüksiyonlu çatıya yapımından bu yana yani tam 150 yıldır el sürülmemiş. İlk olarak 1998'de restorasyonu gündeme gelen sarayın cam çatısının yenilenme çalışmalarına ise ancak 1.5 ay önce başlandı. 92 bin YTL'ye mal olan cam çatının bulunduğu bölüm ay sonunda ziyarete açılacak.
 

Dolmabahçe Sarayı bu bölümde olduğu gibi diğer tüm restorasyon çalışmalarında "kendi kendini yenileyen" bir özelliğe sahip. Bünyesinde bulunan 33 atölyede konusunda uzman ekipler tarafından özenli çalışmalar gerçekleştiriliyor. Kullanılan malzemeler yine saray bütçesinden karşılanıyor. Örneğin, sarayın çatısında bulunan kurşun plakalar sökülüp, atölyelerde eritilerek tekrar plaka haline getiriliyor. Dolmabahçe Sarayı'nın büyük kısmının kısa sürede yenilenmesinde büyük etkisi olan seramik, halı, gümüş, kurşun, taş atölyelerinde diğer kamu kurumlarına da hizmet veriliyor. Bu sayede saray bütçesi için sağlanan ek gelir yine restorasyon çalışmalarında kullanılıyor.

Sabah, Haber: Necla Görgeç, 05.10.2006

1800'LERDE İSTANBUL'UN SANAT ORTAMI NASILDI?

 

Pera Müzesi '17. Yüzyıl İstanbul'unda Sanat, Sanatçılar ve Patronaj' konularının ele alınacağı bir sempozyum düzenliyor.

 

İsveç Araştırma Enstitüsü işbirliğiyle düzenlenen sempozyum, 6 Ekim Cuma günü Pera Müzesi, 7 Ekim Cumartesi ise İsveç Araştırmaları Enstitüsü'nde gerçekleşecek.

Pera Müzesi'nin Sevgi ve Erdoğan Gönül Galerisi'nde devam eden ve 1657-58 yıllarında Sultan IV. Mehmed'e gönderilen İsveç elçisi Claes Claes Ralamb'ın koleksiyonundan 16 resmin yer aldığı 'Avcı Mehmed'in Alay-ı Humayunu' sergisini bütünleyecek bir etkinlik olarak tasarlanan sempozyumda, 17. yüzyıl dönemi İstanbul'undaki sanat ve sanat ortamı değerlendirilecek. Sempozyuma, Dr. Philip Mansel, Prof. Cemal Kafadar, Günhan Börekçi, Prof. Hans Georg Majer, Prof. Karin Adahl, Prof. Nurhan Atasoy, Prof. Günsel Renda, Prof. Banu Mahir gibi akademisyenler katılacak.

Radikal, 05.10.2006

BİRGİ'DE TARİHİ BİNALARA ELEKTRONİK ALARM

 

İzmir'in Ödemiş İlçesi'ne bağlı Birgi beldesinde tarihi cami ve konaklara, yangın ve hırsızlığa karşı elektronik alarm takıldı.


Tarihi dokusuyla ünlü Birgi beldesinde, Aydınoğlu Mehmet Bey Camii, Dervişağa Camii ve Çakırağa Konağı ile çevresinde kamulaştırılan 11 ev, yangın ve hırsızlığa karşı elektronik yeni alarm sistemi takılarak korunma altına alındı.


Birgi'de 13 yıl önce Aydınoğlu Mehmet Bey Camii'nden çalınan ve yaklaşık bir yıl sonra Londra'da bulunan tarihi minber kapılarının Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Londra'dan getirildiğini hatırlatan Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKİL) Birgi Genel Koordinatörü Arkeolog Mimar Emin Başaranbilek, yeni elektronik alarm sisteminin, Emniyet, Jandarma, Belediye, Ödemiş Müzesi ve Birgi'deki ilgili kişilerin ev ve iş yerlerine bağlandığını belirtti.


Başaranbilek, Aydınoğlu Mehmet Bey Camii, Dervişağa Camii ve Çakırağa Konağı'nın bu yıl restore edilmesi ve korunması konusunda, İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve tüm ilgili kuruluşların duyarlılık gösterdiğini ifade etti.

Haber Ekspres, 05.10.2006

YEDİKULE 'PİST' OLMAKTAN KURTULDU

 

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun kararına rağmen 30 yıllığına kiralanan, ardından taşları sökülerek zeminine beton dökülen, asırlık ağaçları kesilen Yedikule surları, 2.5 yıl sonra kurtarıldı. İstanbul 1. İdare Mahkemesi, Şehristanbul Derneğinin şikayeti üzerinde açılan davada, kiralama işlemin iptal edilmesine karar verdi. İptal kararı dün ilgili taraflara tebliğ edildi.


Swiss Turkish International (STI) adlı şirket, tarihi bölgeyle ilgili olarak üç yıl önce İstanbul 1 No'lu Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na başvurmuştu. Kurulun 21 Nisan 2004 tarihinde verdiği kararda, 'bölgenin özgün dokusuna zarar verilmemesi' ve ancak, 'kısa süreliğine olması' koşuluyla projenin uyguylanmasına izin verildi. Ancak Maliye Bakanlığı, kurul 'kısa süreli kullanım' kararını ihlal ederek, bölgeyi 30 yıllığını STI'ya kiraladı.


STI da kokteyl ve açık hava etkinlikleri organize etmeyi düşündüğü bölgede orjinal taşları söktü, zemine mıcır döktürdü. Ayrıca 90 yıllık olduğu belirlenen yaklaşık 60 akasya ve sedir ağacı da birer birer kesildi. Aynı yıl İstanbul'da yapılan Eurovision Şarkı Yarışması'nın ardından burada dev bir parti verildi.

 

Şehristanbul Derneği'yse Radikal gazetesinin de 22 Mayıs 2004'te 'Tarihi helikopter pisti yaptılar' başlığıyla duyurduğu uygulama üzerine harekete geçti. Dernek İstanbul 1'nci İdare Mahkemesi'nde, İl Defterdarlığı aleyhine dava açtı. Dava temmuz ayında sonuçlandı. Mahkeme, kiralama işleminin iptaline karar verdi. Karar dün taraflara tebliğ edildi.


Dernek Başkanı Atilla Tuna, kararın sevindirici olduğunu, İstanbul'un sahipsiz olmadığını gösterdiğini belirterek şöyle dedi: "Hükümet tek başına karar alsa da kültürel mirasın bekçileri olduğu ortaya çıktı. Şirketin tarihi bölgeyi tasfiye etmesini bekliyoruz."

Radikal, Fotoğraf: Turizm Habercisi, 05.10.2006

9000 YILLIK SÜSLÜ İNSAN KAFATASLARI

 

Suriye'de yapılan kazılarda çeşitli yöntemlerle süslenmiş insan kafataslarının bulunması bilim adamlarını hayrete düşürdü.

 

Başkent Şam'ın yakınlarında yer alan Tel Esvad bölgesindeki Fransız-Suriye arkeoloji ekbinin ortak kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılan insan kafatasalarının, 9000 yıl öncesine ait olduğu kaydedildi. Geçtiğimiz günlerde ortaya çıkarılan süslü insan kafataslarının fotoğrafları dün Suriye Arap Haber Ajansı (SANA) tarafından servise konularak uluslararası ajanslar aracılığıyla dünyaya aktarıldı. Suriye-Fransız ortak ekibinin ortaya çıkardığı kafataslarının bu yıl içinde bulunan 'son derece önemli' bir keşif olduğu nitelendirildi.
Milliyet, 05.10.2006

KÜLLİYE DRENAJ KANALI TAMAMLANIYOR

 

Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce ihalesi yapılan, II. Bayezid Camii ve Külliyesi'nin sel ve yağmur suyundan zarar görmemesi için iç ve dış mekanında başlatılan drenaj kanalı inşaatının yüzde 90'ının tamamlandığı belirtildi.

Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğünden alınan bilgiye göre, kış mevsiminde Tunca Nehri'nin taşması sunucu nehir kenarındaki II. Bayezid Camii ve Külliyesi'nin sular altında kalmasını önlemek amacıyla drenaj kanalı yapımı işi ihale edildi.

İhaleyi 860 bin YTL ile Işık Limited Şirketi aldı. Yetkililer, cami, külliye ve sağlık müzesinin bulunduğu alandaki iç ve dış mekanlara 2 bin 200 metre drenaj borusu döşendiğini bildirdi.

Nehir ve yağmur suyunun biriktiği tarihi eserin bahçesindeki suyun drenaj kanalıyla tekrar nehre deşarj edileceğini ifade eden yetkililer, şunları kaydetti:

''Amacımız tarihi mekanın temellerinin zarar görmemesi. Kış mevsiminde tarihi eserimizin bulunduğu bahçesi 1 metrenin üzerinde suyla doluyordu. Bu nedenle hem cami kullanılamıyor hem de yapıya su zarar veriyordu. Yaptığımız drenaj kanalıyla suyun toplanması engellenecek. II. Bayezid Camii ve Külliyesi'nin sel ve yağmur suyundan zarar görmemesi için iç ve dış mekanında başlatılan drenaj kanalı inşaatının yüzde 90'ı tamamlandı. Yılbaşına kadar işin tamamı bitirilmiş olacak'' dedi.

Edirne Internet Sitesi, 05.10.2006

KOCAELİ'NE ARKEOLOJİ MÜZESİ

 

Hellenistik Britinya Krallığı ile Doğu Roma İmparatorluğu'na başkentlik yapmış Antik İzmit Kenti'nden günümüze kalan eserler, sergilenmek için yıllardır müze bekliyordu.

Müze olmadığı için eserlerin bakımıyla ilgilenen müze müdürünün de uzun bekleyişi sona eriyor. Kocaeli'nin ilk Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, gelecek ay açılacak.

 

Fuar alanında, köşk bahçelerinde bekleyen Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler, sergilenmek için müze beklerken çeşitli badireler atlattı.

 

İki kez başkentlik yaptığı için pek çok görkemli yapının bulunduğu İzmit, bugüne kadar gerçek anlamda bir müzeye sahip değildi. Her hafriyat çalışmasında bir tarihi esere rastlanılan İzmit'te, Valiliğin çabalarıyla Arkeoloji ve Etnografya Müzesi açılmasına karar verildi.

 

Çalışmaları hızla süren ve 5 Kasım'da açılması planlanan müzede 400'e yakın arkeolojik eser sergilenecek. Paha biçilemeyen binlerce yıllık tarihi eserlerin sergileneceği müze, 30'a yakın güvenlik görevlisi, gece bekçileri, kameralar ve sinyal sistemiyle korunacak

Trt/Haber, 05.10.2006

MERSİN XI. ARKEOLOJİ GÜNLERİ BAŞLIYOR

 

Kurulduğu günden bu yana Mersin ve çevresinin bilim, kültür, sanat ve gündelik yaşamına renk katan İçel Sanat Kulübü, Türkiye’de imzasını attığı ilklerden biri olan Arkeloji Günleri’nin on birincisini 6-7-8 Ekim günleri gerçekleştiriyor.
 
Üç gün sürecek olan 11. Arkeoloji Günleri sırasında İçel Sanat Kulübü, Cumhuriyet tarihinin ilk kadın arkeologlarından Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ, Prof. Dr. Muhibbe Darga, Prof. Dr. Nezahat Baydur ve Prof. Dr. Halet Çambel’e “Kültürel Mirasa Katkı Ödülleri” verecek. Türkiye’de  çivi yazısını okuyabilen bilim insanlarından, son yıllarda yazdığı kitaplarla da arkeolojik araştırmaların halka ulaşmasını sağlayan çalışmalara imza atan Prof. Dr.  Muazzez İlmiye Çığ; “Arkeolojinin Delikanlısı” adıyla yayımlanan kitapla kamuoyunun yakından tanıdığı, kadının yer altındaki izlerini süren çalışmalarıyla ünlü Prof. Dr. Muhibe Darga; Roma sikkeleri konusunda ülkemizin sayılı bilim insanlarından olan, Roma dönemi Anadolu Tarihine ışık tutan Prof. Dr. Nezahat Baydur; Dünyanın en eski köyü Çayönü kazısı ile insanlık tarihinin yeniden yazılmasına neden olan, Karatepe kazı çalışmaları sırasında arkeolojinin sadece yer altından buluntuların çıkarılması olmadığını ortaya koyan, halk bilimi ve yöre kültürünün yaşatılması çalışmaları bağlamında ayrıca dünyaca ünlü olan Karatepe kök boya kilimlerinin yeniden canlanmasını sağlayan Prof. Dr. Halet Çambel onurlandırılacak.    
 
On yılı aşkın bir süredir Arkeoloji günlerini düzenleyen İçel Sanat Kulübü’nden şu açıklama yapıldı:  “Arkeoloji alanında Türkiye dünyanın en gözde yeridir. Türkiye’de de Mersin ve yöresi arkeolojik açıdan sayılı yerlerin başında gelmektedir. Ülkemizde ve yöremizde yapılan arkeolojik çalışmalar konusunda bilgi almak, arkeoloji ile halkı buluşturmak için her yıl ‘Arkeoloji Günleri’ düzenleniyor. Özellikle son yıllarda define avcılığı tarihi alanların tahrip edilmesinin hızla tırmanışa geçtiği bir süreçte arkeoloji günleri ile bu konuda duyarlılığın artması için çaba harcıyoruz. Böylece hiç bir anlam ifade etmeyen bir taş parçasının tarihe ışık tutuğunu, yurdumuzun kültürünün bir parçası olduğunu kamuoyu ile paylaşıyoruz. Arkeoloji günlerinde edinilen bilgiler ışığında her hafta sonu yapılan kültür gezileri sırasında da bunlar uygulamaya dönüşüyor; tarihi, doğal ve kültürel mirasın korunması, gelecek kuşaklara ulaştırılması için yöre halkı da bilinçlendiriliyor. Mersin Bölgesinin turizm alanında atağa geçmesinde bu tarihi mirasın bilinmesi, korunması ve tanıtılması önemli rol oynayacağından Arkeoloji Günleri hem tarihi miras hem turizm açısından yaşanan sıkıntılardan kurtulmak için bir can simidi olacak. Bilmeden hiç bir şey yapılamaz.”
 
İçel Soroptimist Kulübü, Mersin Kızkalesi Rotary Kulübü’nün de desteklediği Mersin Arkeoloji Günleri sırasında  Fotoğraf sanatçısı Bülent Akbaş, 100 yıl önce ve 100 yıl sonra Arkeolojik yerleri sunacak. Irak Devleti’nin, Bağdat Müzesi’nin kurucusu, İngiliz arkeolog Gertrude Bell’in 1905 yılında fotoğrafladığı Mersin ve çevresindeki arkeolojik alanların bugünkü görüntüsünü sunacak olan Bülent Akbaş ayrıca fotoğraf sergisinin yanı sıra Gürcistan’ı anlatan “Bir yudum Gürcistan” adlı  saydam gösterisini sunacak.
 
Bu yıl bölgede yapılan arkeolojik kazı çalışmalarının her yıl geleneksel olarak  ilk kez Mersinlilerin bilgilerine sunulduğu XI. Arkeoloji gürnlerinde bir ilk daha yaşanacak.  İlk kez, Mersinliler bir sualtı arkeolojisine ait çalışmaları izleyecekler. Arkeolog Çiğdem Toskay Evrin, (Aydıncık) Kelenderis Yılanlı Ada, Erkut Arcak batığındaki çalışmalarını aktaracak.
 
XI. Mersin Arkeoloji Günleri programı çerçevesinde  Dr. Işık Adıbelli, Tarsus Roma Hamamı kazısı, Araş. Gör. Pınar Kavrar, Tarsus Roma Hamamı cam buluntuları, Azizem Karabağlı – Anadolu İslami tılsım taşları, Prof. Dr. Serra Durugönül, Kızkalesi araştırmaları,  Yrd. Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu,  Erdemli-Silifke arası Antik dönemde kentleşme ve tarımsal organizasyon,  Doç. Dr. Emel Erten, Olba yüzey araştırmaları, Prof. Dr. Levent Zoroğlu, Kelenderis Kazıları,  Doç. Dr. Remzi Yağcı, Soli/Pompeipolis Kazıları,   Prof. Dr. Mustafa H. Sayar, Mersin tarihi-coğrafi yerleşim arkeolojisi,  Prof. Dr. İsabella Caneva, Yumuktepe Kazıları, Prof. Dr. Eugenia Schneider, Elaiussa Sebaste Kazıları,  Çiğdem Toskay Evrin, Kelenderis Yılanlı Ada, Erkut Arcak batığı konulu sunumlarını yapacaklar.  XI Arkeoloji Günleri çerçevesinde  tarihi Gözne Kalesine gezi düzenlenecek.
TAY Haber, 04.10.2006

HASANKEYF'DE ÇIKARILAN ESERLER BELGELENİYOR

 

Kazı Başkanı Prof. Dr. Abdusselam Uluçam, kazı çalışmalarının sona erdiğini, belgeleme çalışmalarının ise devam ettiğini vurguladı. Kazılarda çıkarılan eserlerin incelenerek hangi dönemlere ait olduğunun kayıt altına alındığını aktaran Uluçam, şöyle konuştu: "2006 yılı kazı çalışmalarında çıkarılan eserlerin tasnifi ve belgelenmesi için bir mimar ekibimiz çalışmalarını sürdürüyor. Ortaya çıkarılan eserler mimarlarımız tarafından kayıt altına alınıp resimleri çiziliyor. Bu çalışmalarımız Kasım ayı ortalarında son bulacak. Böylece 2006 kazı çalışmalarına bu yıl noktayı koşmuş olacağız."  

Batman Gazetesi, 04.10.2006

HOŞAP KALESİ'NİN RÖLÖVE İHALESİ YENİDEN YAPILDI

 

Van'ın Gürpınar İlçesi'nde bulunan Hoşap Kalesi'nin ikinci kez rölöve ihalesi yapıldı. Güzelsu Köyü'nde bulunan tarihi Hoşap Kalesi'nin geçen yıl yapılan rölöve ihalesi, yükleyici firmanın sorumluluğunu zamanında yerine getirmemesinden dolayı iptal edilerek ikinci kez yapıldı. İhalenin Gürpınar Kaymakamlığı tarafından yapıldığını ifade eden Kültür ve Turizm İl Müdürü İzzet Kütükoğlu, 125 milyon YTL keşif bedeliyle ihale edilen Hoşap Kalesi'nin rölöve ihalesinin tamamlanarak, sözleşmesinin imzalandığını bildirdi. Rölöve projesinin bir yıl içerisinde tamamlanacağını aktaran Kütükoğlu, hazırlanan projenin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından oluşturulan kurul tarafından kabul edilmesi halinde restorasyon projesi ihalesinin yapılacağını belirtti.
 

Van şehir merkezinden 60 kilometre uzaklıkta bulunan ve Urartular zamanında kuzeybatı İran'a giden askeri yolu denetlemek amacıyla 1643 yılında Mahmudi Aşireti beylerinden Sarı Süleyman Bey tarafından yaptırılan kale, kuzey kısmındaki iç duvarlarında meydana gelen tahribat tehlike arz ettiği için 2 yıldır ziyarete kapalı tutuluyor.

Turizm Gazetesi, 04.10.2006

KADINLARDAN TARİHİ ÇINAR BAŞINDA NÖBET

 

Beşiktaş Belediyesi tarafından dökülen çimentonun, 150 yıllık çınar ağacının kökünü kuruttuğunu ileri süren kadınlar, tarihi ağacın yanında nöbet tutmaya başladı. Maçka Çekirdek Sokak'taki boş alanda yer alan tarihi çınarın yanına gelen kadınlar, belediyenin çimentoları temizleyerek, ağacı kurtarmasını istedi. Dökülen çimentonun, 150 yıllık ağacın kurumasına neden olduğunu ileri süren kadınlar, alkışlı protesto gösterinde de bulundular. Mahalle sakinlerinden mimar Aslı Kıyak Engin, "Yapılan bu olay ağacı kesinlikle öldürüyor. Belediyeden hiç bir açıklama yapılmadı. Bu olayı protesto ediyoruz. Bize bir an önce açıklama yapılmalı. Bu ağacı kurtarmalıyız"dedi. Bir diğer mahalle sakini Gönül Turnagöl de, "Ağaç ölüyor, lütfen yardım edin. Biz çeşitli yerlere dilekçe verdik. Kimse bizimle ilgilenmedi"diye konuştu.

Sabah, Haber: Mustafa Kaya, 04.10.2006

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Jandarmanın bir alışveriş merkezinde gerçekleştirdiği operasyonda Roma ve Bizans dönemine ait çok sayıda tarihi eser elegeçirildi.

 

Bir istihbaratı değerlendiren Terminal Jandarma Karakol Komutanlığı ekipleri, İzmir`den gelecek bir kişinin Bursa`daki bir alışveriş merkezinde tarihi eser pazarlayacağını öğrendi. Bunun üzerine harekete geçen ekipler, alışveriş merkezinde pusuya yattı.
 
İzmir`den geldiği belirtilen Y.T isimli kişi de çok geçmeden alışveriş merkezine girdi. Ekipler eşgalindan belirledikleri Y.T`yi yakalayarak gözaltına aldılar. Y.T`nin yanındaki kolide yapılan aramada ise Bizans ve Roma dönemlerine ait 209 gümüş ve bronz sikke, 3 yüzük, 2 kolye, 2 küpe, bir bilezik, bir İsa figürü bir taş heykel ele geçirildi.
 
Eserleri dedektörle İzmir`de arazide yaptığı aramada bulduğunu ve bunların tarihi eser niteliği taşıdığını bilmediğini söylediği öğrenilen Y.T sevkedildiği Adliye`de serbest bırakıldı.

Bursa Olay, 04.10.2006

LONDRA'DAKİ KABE ÖRTÜSÜ
SAHTE ÇIKTI

 

Londra'nın dünyaca ünlü müzayede evi Bonhams'ın "İslam Sanatı" konulu müzayedesinde satılan ve İslam aleminin en kutsal eserlerinden biri olduğu belirtilen Kabe örtüsünün sahte olduğu ortaya çıktı.

Topkapı Sarayı Müzesi uzmanlarından emekli Doç. Dr. Hülya Tezcan'ın yaptığı inceleme sonucu Osmanlı'dan miras kalan Kabe örtüsünün gerçek olmadığını belirledi.

Müzayedede 275 bin sterline satışa sunulan esere talip olan Hintli Müslüman Yusuf Bhailok, Doç. Dr. Tezcan'ın raporunun ardından örtüyü almaktan vazgeçti.

 

Bonhams Müzayede Evi, 6 Nisan'da satışa sunduğu eserin 1805 yılında Kabe kapısının örtülmesi amacıyla III. Selim'in Mekke'ye gönderdiği bir Kabe perdesi olduğunu açıklamıştı.

Milliyet, Haber: Hilal Yılmaz, 04.10.2006

MEDENİYETLER BEŞİĞİ İSOS'TA KAZI

 

Hitit, Pers, Doğu Roma, Selçuklular ve Osmanlı gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapan İsos’ta (Epifenya) Arkeolog Ömer Çelik başkanlığındaki 13 kişilik bir ekiple kazı çalışmalarına başlandı.Kazı Başkanı arkeolog Ömer Çelik, 20 gün sürecek kazıların daha çok mozaikleri kurtarmayı amaçladığını söyledi. Çelik yaptığı açıklamada: ’’Liman, kale, kemer, tapınak ve su depoları kalıntıları bulunan antik kentin büyük bölümü tahrip olmuş. Kervansaraylarıyla dönemin önemli bir ticaret merkezi olduğu bilinen İsos’un, MÖ 334 yılında Büyük İskender’in Pers Kralı 3.Darius’u yendiği savaş sonrasında büyük bölümü yıkılmış .” Hatay’ın Erzin ilçesi’nde bulunan İsos’ta sütunlu cadde ile hamam içindeki taban mozaiklerini kurtarma çalışmaları yaptıklarını söyleyen Çelik, ‘’Dileğimiz, daha çok ödenek aktarılması ve çalışmaların daha yoğun yapılmasıdır. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan harabeler, tarihe ışık tutacak özelliklere sahip’’ dedi.

Türkiye Gazeetsi, 04.10.2006

ŞEVKİ PAŞA HARİTASINDA GELİBOLU'NUN İKİNCİ BÜYÜK ŞEHİTLİĞİ

 

Gelibolu Yarımadası’nda 57, 64 ve 72. alaylara ait olduğu tahmin edilen 2 bin 500 kişilik şehitlik ortaya çıktı. Şevki Paşa Haritası üzerinde uzun yıllardır çalışma yürüten tarih araştırmacısı Gürsel Akıngüç, tarih araştırmacılarıyla birlikte, harita üzerinde tanımlanan noktaları bir süredir gezerek keşfetmeye çalıştıklarını söyledi. Akıngüç, yaptıkları araştırmada, 43 paftalık haritanın 15 numaralı paftasında belirledikleri Düztepe, 180 rakımlı tepe ve Kılıçbayırı altındaki Çataldere kolunun oluşturduğu vadinin arasındaki meyilli arazide, geçen yıl yapılan Çataldere Şehitliği’nden sonraki en büyük ikinci şehitliği bulduklarını belirtti. Şehitliğin bulunduğu yerin, 19 Mayıs Taarruzu’na kadar çok yoğun çarpışmaların yaşandığı bir mevzi olduğunu, burada 19. Tümene bağlı 57, 64 ve 72. alaylardaki askerlerin savaştığını belirten Akıngüç, şunları kaydetti: "Harita üzerinden ölçtüğümüz kadarıyla bu şehitlik 2 bin metrekarelik alanı kapsıyor. Burası cephe hattının gerisinde yer alan büyük şehitliklerden biri. Şevki Paşa Haritası’nda yer alan Türk şehitlikleri içinde en büyük ikinci şehitlik. Bu şehitlikte 2 bin 500 kadar şehidimiz yatıyor. Şehitlerimize ait kemik parçalarını toprağın üzerinde görmek mümkün. Ayrıca bu bölgenin şehit mezarlığı olduğunu belirli aralıklarla konulan taşlardan anlıyoruz." Akıngüç, ayrıca Kılıçbayırı Mevkii’ndeki bu şehitliğin Şevki Paşa Haritası’nda yer aldığını, ancak diğer 28 şehitlik gibi yerinin yetkililerce bilinmediğini belirtti.

Hürriyet, 04.10.2006

İKİNCİ EFES ANTİK KENTİ GÜMÜŞLÜK'TE

 

Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Mustafa Şahin, Gümüşlük'te bulunan tarihi Myndos kenti kazı çalışmalarında çok önemli bir belge bulunduğunu açıkladı.

 

Türkiye sınırları içinde bulunan Efes Antik Kenti'ne benzer bir yerleşim Gümüşlük’te yapılan kazı çalışmaları sonucunda gün ışığına çıkmaya hazırlanıyor.6 arkeoloji hocasının ve 8 üniversiteden 40 gönüllü öğrencinin çalıştığı kazılarda tarihi yeni bir çok materyal işlenecek.

 

Kazı çalışmalarını, kazı başkanı Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Mustafa Şahin, toprak su analizini Hüseyin Başkaya, alt yapı modern sistemini Seval Solmaz ve gözetmen olarak Bakanlık Temsilcisi Ayşenur Arar yürütüyorlar.

 

Kazı Başkanı Mustafa Şahin, arkeolojik çalışmaların hızla devam ettiğini belirterek, “Gümüşlük beldesi Myndos arkeolojik ören kazı çalışmaları, kentin oturduğu 2000 hektar bir alan üzerinde yapılmaktadır. Burada MÖ 2000'li yıllardan günümüze kadar kesintisiz bir yerleşim olduğunu görüyoruz. Bunun en önemli sebeplerinden biri ise kentin bulunduğu jeopolitik konum itibarıdır. İlk olarak bölgenin yerli halkı olan Lelegler’in Karia bölgesine adalardan geldikleri bilinmektedir. Burası Akdeniz ticareti açısından çok önemli rota üzerinde yer alan antik bir kenttir. Antik çağın liman kenti olan Myndos aynı zamanda serbest bir bölgedir. O zamanlar Stratonikeia (Yatağan) şehir meclisi bir karar alarak Myndos’a bir heyet göndermiş. Burada gelen heyete Myndos meclisi bir teklif vermişler. Alabanda’ya (Aydın- Çine) verilen hakların kendilerine de verilmesini talep etmişler. İstedikleri ayrıcalıkların başında vergi muafiyeti gelmekte ve limanların kullanımında vergi indirimine gidilmesiymiş. Bu tarih olayını bizler çıkan taş tabletten okuduk” dedi.

 

Myndos'un beklenenin ötesinde görkemli bir kent olduğunu belirten Şahin, "Myndos; 2006 yılı kazı çalışmaları neticesine göre ikinci bir Efes Antik Kenti'dir. Bugün kazılar sürdüğü halde turistler merakla buranın ören olarak açılmasını istemekte ve görmek için acele etmektedirler. Başta Gümüşlük belediyesi olmak üzere bize destek veren tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum" şeklinde konuştu.

Turizm Gazetesi, 03.10.2006

KATKI



CUNDA’DA BİR GARİP KİLİSE, TAKSİYARHİS


Bugün resmi kayıtlarda Alibey olarak geçen ve bizim Cunda dediğimiz ada, antik çağda ‘Nesos’, Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde ‘Yunda’ olarak anılırdı. Bilinenin aksine, 1924 yılına kadar ada nüfusunun neredeyse tamamını oluşturan Rumlar adaya Cunda demezlerdi. Adanın adı onlar için ‘Kokulu Ada’ anlamına gelen ‘Moshinos’du. Cunda adına ise sadece Osmanlı kayıtlarında rastlanır.

Cunda, taş döşeli sokakları ve gül kurusu rengindeki sarımsak taşından yapılmış yüzyıllık neo-klasik evleriyle zamana karşı direnmektedir. 1924’deki mübadele sonucu Yunanistan’a giden Cunda halkının yerine Girit’ten, Midilli’den ve Makedonya’dan gelen Türkler yerleşmiş. Gelenler yabancı olmadıkları ada kültürü nedeniyle bölgeye kolay adapte olmuşlar. Böylelikle yaşam aynı şekilde devam etmiş.
 
Cunda’nın evleri ve sokakları kadar bugün ayakta kalabilen – kalmaya çalışan – tek kilisesi olan Taksiyarhis de görkemli yapısıyla dikkati çeker. Bulunduğu yer, Hıristiyanlar ile Müslümanların birlikte yaşadığı kentin ilk mahallesidir. Bizans mimarisinde sıkça kullanılan kubbeli bazilika planında 1873 yılında inşa edilen kilise, adanın metropol kilisesiydi.  Kilise avlusuna iki sütunla taşınan üçgen alınlıklı anıtsal bir kapıdan girilir. Dikdörtgen planlı uzun bir yapı olan kilise, doğu cephesinde yarım yuvarlak, dışarı taşkın bir apsisle sonlanır. Kilisenin ana mekanı, birbirine kemerlerle bağlanan dörder taşıyıcı sütunla, üç nefe ayrılmıştır. Kilisenin kapısı batı yönündeki narteks üzerindedir. Kilise duvarları, kaba yontu taştan yığma tekniği ile inşa edilmiş olup merdivenler, pencere kemerleri ve söveler geleneksel sarımsak taşındandır.

Adada yaşayanların rivayet ettiğine göre zamanında dünyadaki Ortodoks kiliselerinin zeytin, zeytinyağı ve sabun ihtiyacını karşılamakta olan Taksiyarhis Kilisesi, mimari özellikleri, içteki mermer işçiliği, dini konuları içeren tavan süslemeleri, Isa’nın doğumundan ölümüne kadar hayatını anlatan freskleri, balık derisi üzerine yapılmış aziz ve azize portreleri ile yakın zamana kadar görülebiliyordu. Ancak doğa ve insan tahribatı, hızla çökmesine neden oldu. 11.09.2003 tarihindeki fırtınadan sonra güvenlik nedeniyle ziyaretçi girişine kapatılan kilise, kuzey duvarındaki tavandan zemine kadar olan çatlak acilen bakım altına alınmadığı takdirde zamanın acımasızlığına daha fazla direnemeyecek.

Yapılan bir açıklamada bu yılın Mayıs ayı içinde ihaleye çıkacak olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından binanın güçlendirme çalışmalarının 2006’da, restorasyonunun da 2007’de planlandığı duyurulmuştu. Restorasyon projesi son yıllarda pek moda olduğu şekilde Kültür ve Sanat Merkezi olarak onaylandı. Ancak 2006 yılının Eylül ayına gelindiği halde yapıda hiçbir güçlendirme çalışması yapılmadığını fotoğraflarda görebilirsiniz. Hatta her yıl geleneksel olarak yapılan ve Mikail ile Cebrail melekleri için Ortodoks geleneklerine göre dualar edilen ‘Melekler Ayini’ 28 Eylül’de kilisenin bahçesinde yapıldı.


Gördüğünüz iç mekan fotoğrafları yapıya girilemediği için pencereye uzanarak çekilmiştir. Duvarlardaki fresklerin üzerlerini aşıkların kalpli, oklu isimlerinin kaplamıştır. Oysa Cunda’da aşıklar için bir mekan zaten mevcut. ‘Aşıklar Tepesi’ adanın manzarasının en güzel izlenebildiği yerken buradan ne istendiğini ben anlayamadım. Ayrıca pencerelere bağlanan muhtelif bez parçaları ve mum yanıkları ile bir türbe muamelesi yapılmış olması da abes bir durum çünkü ‘Taksiyarhis’ herhangi bir aziz adı filan olmayıp Yunanca’da ‘Başmelek’ anlamına gelmekte.


Ayşe Didem Bayvas

KASTABALA ANTİK KENTİ'NDE KAZI YAPILMASI İSTENİYOR

 

Antik çağda ''Kilikya'' denilen Çukurova bölgesinin en doğusunda yer alan Osmaniye'deki ''Kastabala Antik Kenti''nde kazı çalışması yapılması isteniyor.

 

Osmaniye Valisi Zübeyir Kemelek, antik kentleri, kaplıcaları, şelaleleri ve yaylarıyla ünlü kentin turizmde hak ettiği yeri alabilmesi için girişimde bulunduklarını, bu kapsamda öncelikle Kastabala Antik Kenti altındaki tarihin gün yüzüne çıkarılması çabasında olduklarını bildirdi.

 

Vali Kemelek, Osmaniye'den Cevdetiye ve Kesmeburun üzerinden Karatepe-Aslantaş ören yerine ulaşan yolun doğusunda 13'üncü yüzyılda yapılan ve ''Bodrum Kalesi'' olarak tanımlanan kalenin eteklerinden başlayan Kastabala ören yerinde, adeta ''uyuyan tarih'' bulunduğunu ifade etti. Kentin, Kadirli ilçesine 22 kilometre mesafede, Ceyhan Irmağı'nın kenarında yer aldığını ifade eden Kemelek, şunları söyledi:

 

''Karatepe Aslantaş Açık Hava Müzesi, bu yörenin turist çeken en önemli merkezlerinden birisi. Kastabala'da kazı çalışması yapılıp yeraltındaki tarih gün ışığına çıkarıldığında, en az Aslantaş kadar ilgi göreceğine inanıyoruz. Turistler turla yöreye gelir, Kastabala ve Aslantaş'ı aynı gün gezip gördükten sonra geri dönebilir. Üstelik bu iki kent asfalt yolla da birbirine bağlı.''

 

Kastabala'daki kalıntıların hemen hepsi Roma dönemine ait. Kastabala'dan bugüne oldukça iyi durumda ulaşan antik yapı kalıntıları arasında en önemlisinin sütunlu cadde olduğu belirtiliyor. Kastabala'yı Karatepe-Aslantaş'a bağlayan asfalt yoldan yaklaşık 300 metre uzunluğundaki sütunlu caddenin bir kısmı görülebiliyor. Batıdaki sütunlu caddenin başladığı yerde bulunduğu sanılan bir kapı, kent merkezine girişi sağlıyor. Kenti güney, kuzey ve doğudan çevreleyen tepeler, aynı zamanda kentin merkezini de sınırlıyor. Kentin batı ucunda ise antik tiyatro yer alıyor. Kentin Güneybatı kesiminde görülen sütun gövdelerinin oluşturduğu sütun dizisi, bazı araştırmacılar tarafından agora, bazıları tarafından da ikinci bir sütunlu cadde olarak tanımlanıyor. Kentin, güney, kuzey ve batısında çok sayıda mezar yapıları ve kaya mezarları görülüyor. Ayrıca MS VI. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen iki kilise bulunuyor. Kiliselerde erken Bizans döneminde Suriye'de yapılmış olan kiliselerin mimari özellikleri görülüyor.Kastabala'da bulunan yazıtlar ve sikkeler, kentte Artemis Perasia'nın yanı sıra Asklepios ve Hygieia, Helios, Theos Pyretos gibi tanrıçaların da saygı gördüklerini gösteriyor.

Turizm Gazetesi, 03.10.2006

ASLANTEPE'DE 5 BİN 600 YILLIK BULGU

 

Dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri olarak bilinen ve açık hava müzesine dönüştürülmesi yolunda çalışmalar yapılan, Malatya'ya 5 kilometre mesafedeki Orduzu beldesi sınırlarında bulunan Arslantepe Höyüğü'nde bu yıl yapılan kazı çalışmasında daha eski katmanlara rastlandı.

Kazı Başkanı İtalya Roma La Spienza Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Marcella Frangıpane, 1 Eylül 2006 tarihinde başladıkları çalışmalar sırasında, Kolkolitik döneme ait katmanda kazı yaptıklarını belirterek, "Çalışmalar sırasında bir sürprizle karşılaştık. Bu bölümde tepe bitiyor. Burada bir teras bulduk, MÖ 3600-3700 dönemine ait. Çok büyük bir bina olduğunu sanıyoruz. Şimdilik binanın terasını bulduk. Burada birçok insanın yaşadığını tahmin ediyoruz" dedi.

Dünyanın en eski saraylarından olduğu belirtilen MÖ 3 bin 300 yılına ait sarayı daha önceki yıllarda bulduklarını hatırlatan Prof. Frangıpane, "Kazı yaptıkça, belki MÖ 4000-4200 dönemlerine ait de eserler bulabileceğiz" şeklinde konuştu.

26'sı İtalya Roma Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden toplam 60 kişinin çalıştığı kazı çalışmalarının bu yılki bölünün ekim ayının ortalarında tamamlanacağı kaydedildi. Arslantepe Höyüğü'nden çıkarılan tarihi eserleri, asılına uygun bir şekilde birbirleriyle birleştiren Restoratör Aysel Aktürk ise çıkan eserleri gerektiğinde uygun malzemeyle yapıştırdıklarını ve ortaya güzel eserler çıktığını söyledi.

İlk kazı çalışmaları 1930'lu yıllarda başlayan, 1962 yılından bu yana da her yılın belirli dönemlerinde, kesintisiz olarak İtalyan arkeologlarca kazıların sürdürüldüğü Arslantepe'de önceki yıl da, uluslararası arkeoloji çevrelerince büyük ilgi uyandıran ve halen Malatya Müzesi'nde sergilenen "Dünyanın En Eski Kılıcı" bulunmuştu. Bu eser, özel izinle Roma'da da sergilenmişti.

Halen 16 bin'e yakın eserin bulunduğu Malatya Müzesi'nde sergilenen eserlerin yaklaşık yüzde 70'lik bölümünü Arslantepe kazılarından çıkarılan eserler oluşturuyor

Malatya Haber, 03.10.2006





'TARİHİ VE KÜLTÜREL DOKU GÖZARDI EDİLMEMELİ'

 

Dünya Mimarlık ve Konut Haftası nedeniyle Konya Mimarlar Odası da çeşitli etkinlikler düzenleyecek. Mimarlar Odası’nda düzenlenen basın toplantısında etkinlikler hakkında bilgi veren Mimarlar Odası Başkan Yardımcısı Mustafa Sütiçer, insana ve kültüre saygıyı ön planda tutan bir mimarinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirterek, “Türkiye, kültürel yapısından uzaklaşan, tarihi dokularının bozulduğu bir ülke haline gelmeye başlamıştır” dedi.

Dünya Mimarlık ve Konut Haftası nedeniyle Konya Mimarlar Odası da çeşitli etkinlikler düzenleyecek. Mimarlar Odası’nda düzenlenen basın toplantısında etkinlikler hakkında bilgi veren Mimarlar Odası Başkan Yardımcısı Mustafa Sütiçer, insana ve kültüre saygıyı ön planda tutan bir mimarinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtti. Mimar Sinan’ın Türk mimarisine damgasını vurduğunu ifade eden Sütiçer, “Mimar Sinan eserleriyle Türk mimarisinin oluşmasında önemli bir yere sahiptir. İnsana ve kültüre saygıyı ön planda tutan bu eserlerimizden günümüze gelindiğine ise karşımıza karanlık bir tablo çıkmaktadır. Rantın ön planda tutulduğu kimliksiz mimariler şehirlerimizde görüntü kirliliğine neden olmaktadır. Mimaride tarihi doku ön planda olmalıdır” dedi.

Merhaba Gazetesi, 03.10.2006

TARİHİ ESERLER KARANLIKTAN KURTULUYOR

 

UNESCO’nun 2007’yi Dünya Mevlana Yılı ilan etmesinden sonra Konya’da çeşitli düzenlenecek etkinlikler belirgin hale gelmeye başlandı. 2007 yılına 3 ay gibi kısa bir süre kalırken Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı akşam ile birlikte karanlığa gömülen Selçuklu ve Osmanlı devrinden kalma tarihi eserleri ışıklandırmak için kolları sıvadı. Ecdat yadigarı İnce Minare, Karatay Müzesi, Alaaddin Camii, Alaadin Keykubad Saray kalıntıları, Mevlana Müzesi gibi tarihi eserler belirli zaman aralıkları ile değişecek 7-8 farklı renkle aydınlatılacak. Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanı Ercan Uslu, ecdat yadigarı tarihi eserlerin aydınlatılması için denemelerin yapıldığını belirterek, Kasım ayından itibaren ise tarihi eserlerin akşamları, değişen renklerle aydınlatılacağını ifade etti. Selçuklu ve Osmanlı eserlerinin akşamları da fark edilmesini sağlamak için böyle bir projeyi hazırladıklarını kaydeden Ercan Uslu, 2007 yılında Konya’ya gelecek yerli ve yabancı turistlerin de tarihi eserleri akşamları daha net bir şekilde görebileceklerini kaydetti. Başta Mevlana Müzesi olmak üzere, İnce Minare Müzesi, Karatay Müzesi, Alaaddin Keykubad Camii, Selçuklu Saray kalıntıları gibi tarihi yerlerin hepsinin ışıklandırılacağına işaret eden Ercan Uslu, “Tarihi eserlerin ışıklandırılması robotlar vasıtasıyla yapılacak ve 7-8 renk kullanılacak. Bu renkler çeşitli şekillerde olacak ve belirli aralıklarla değişecek. Kasım ayı içinde ışıklandırmaların tamamen faaliyete geçirmeyi planlıyoruz. Işıklandırma yapıldığı zaman tarihi eserlere ilgi daha da artacaktır. Deneme aşamasındayken bile 100’e yakın kişi gelip fotoğraf çekti” diye konuştu. Tarihi eserlerin ışıklandırılması için Anıtlar Kurulu ve Müzeler Müdürlüğü’nden sözlü izin alındığını ifade eden ve yazılı izinde kolayca çıkacağını belirten Uslu, ışıklandırma maliyetinin de tarihi eserlerin büyüklüğüne göre farklı olduğunu söyledi. Işıklandırma yapılması için ihale şartnamesinin hazırlandığını ve önümüzdeki günlerde ihaleye çıkılacağını söyleyen Uslu, ışıklandırılacak yer biraz fazla olması nedeniyle alınacak robotların da maliyetinin düşeceğini kaydetti.

Konya Hakimiyet, 03.10.2006

ATATÜRK, SÜMEROLOJİYE BÜYÜK ÖNEM VERMİŞTİ

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Sanat'ın gelenekselleştirdiği, İzmir Sanat ve Hümanist Düşünce Derneği tarafından düzenlenen "Hititler ve Sümerlere ilişkin bilgiler" konulu toplantıya konuşmacı olarak katılan Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, "Atatürk, Sümeroloji'ye ayrı bir önem göstermiştir" dedi.


İzmir Sanat Salonu'nda gerçekleştirilen söyleşiye, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun eşi Dr.Türkegül Kocaoğlu, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Selma Nalbantoğlu ve çok sayıda konuk katıldı. Büyük ilgi çeken konferansta Dr. Türkegül Kocaoğlu, İlmiye Çığ'ın katkısıyla çok renkli bir Kültür zenginliği yaşandığını belirterek kendisine çiçek verdi. Toplantıda konuşan Çığ, Sümerler ve kendi yaşamı hakkında bilgiler verdi. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde okuyabilmek için Sümeroloji Bölümü'nü seçtiğini ve tüm dünyada sadece Türkiye'de bu bölümünün olduğunu kaydeden Çığ, şunları söyledi: "Atatürk Sümeroloji'ye ayrı bir önem göstermiştir. Çünkü Sümer dili ile Türkçe arasında çok büyük benzerlik vardır. Sümerlerin Türk olduğu yönünde bir takım öngörüler vardır. Ayrıca Türk tarihinin ayrıntılı bir şekilde incelenmesi için Atatürk tarafından Dil ve Tarih Kurumları kuruldu. Atatürk bu kurumların hükümetlerden bağımsız olarak, etki altında kalmasına engel olmak amacıyla ayrı birer kurum olarak kurdu. Ancak iki kurumda şimdi devlete bağlı kurumlar haline gelmiştir."

Haber Ekspres, 03.10.2006

ANTİK TİYATRODA ÇÖP YIĞINI

 

Yaz boyunca birçok konsere ve gösteriye ev sahipliği yapan bodrum antik tiyatro, yaklaşık bir aydır çöp yığınına dönüştü. Bodrum Kalesi ve su altı arkeoloji müzesi müdürü Yıldız: Antik tiyatrodaki görüntü rahatsız edici
Yaz süresince birçok konser ve gösteriye ev sahipliği yapan Bodrum Antik Tiyatro, yaklaşık bir aydır çöpler ve çeşitli malzemeler içinde ziyaretçi bekliyor. Antik Tiyatronun ortasında çuvallar içerisinde atılmış minderler görülürken, giriş bölümüne atılmış tuvalet kabinleri dikkat çekiyor.
Bodrum Kalesi ve Su altı Arkeoloji Müze Müdürü Yaşar Yıldız, geçtiğimiz günlerde kendisinin de arabasıyla Antik Tiyatronun önünden geçtiğini ve görüntüden son derece rahatsız olduğunu söyledi. Yaz sezonu boyunca gösteri ve konserlerde kullanılan bu malzemelerin, turizm sezonunun bitmesiyle Antik Tiyatroya atılması, konserlerden arta kalan pet şişeler, cam kırıkları, ambalaj atıkları ve diğer çöplerin de toplanmamasının görüntü kirliliği oluşturduğuna dikkat çeken Yıldız, şunları kaydetti: "Antik Tiyatrodaki tuvalet kabinleri ve minderlerin bir telefon şirketine ait olduğunu öğrendik. Şirket yetkililerini arayıp onlardan hemen gerekli temizliği yapmalarını isteyeceğiz. Antik Tiyatro yaz boyunca etkinliklerde kullanıldı. Temizlemek kullanan şirketin işi. Tuvaletler, minderler ve diğer malzemeler Turgutreis'te bir depoya taşınacak" dedi.

Haber Ekspres, 03.10.2006

TARİHİ YAPILAR KORUNUYOR

 

 

Tarihi yapılar içerisinde çok önemli bir yere sahip olan 'Pişirici Mescidi ve Kasteli' ile ''Kozluca Camii''nin restorasyon çalışması başladı. Suyabatmaz Mahallesi'ndeki Pişirici Mescidi ve Kasteli ile Kozluca Camii'nin restorasyonu için Gaziantep Vakfılar Bölge Müdürlüğü'nün yaptığı ihaleyi kazanan firmayla sözleşme imzalandı. Restorasyon çalışmasının 10 Aralık 2006'da tamamlanması hedefleniyor. Vakıflar Genel Müdürlüğünün tahsis ettiği ödenekle başlatılan restorasyonla Pişirici Mescidi ve Kasteli ile Kozluca Camii'nin çökme tehlikesinden kurtarılarak, kültür turizmine kazandırılması amaçlanıyor. Restorasyon çalışmasını Pişirici Mescidi ve Kasteli'nin tavanından başlatan ekipler, bir taraftan eskiyen ve kırılan tavan taşlarını sökerken, diğer taraftan da Kastel içerisinde çalışma yapıyor. Hızlı ve titiz bir çalışma yapan ekipler, tarih mekanların dokusunu bozmamaya özen gösteriyor. Yerleşim birimlerinin ortasında kalan ve hala büyük bir su kaynağı olan ünlü Kastel'deki su, çevredeki insanların ihtiyacını karşılıyor. Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşıyan Pişirici Mescidi ve Kasteli 1285 yılında halkın içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılamak için yapıldı. Yer altı su arklarının birleşim noktasında kaya oyularak inşa edilen Pişirici Kasteli'ne daha sonra mescit eklendi. 28 basamaklı merdivenle inilen Pişirici Mescidi ve Kasteli kentin içme suyu şebekesine kavuşması sonrasında gözden düştü ve kentteki kültür mirası eserler arasına katıldı. İçinden akan su nedeniyle özellikle hava sıcaklığının yoğun olduğu yaz aylarında ilgi gören Pişirici Mescidi ve Kasteli'ni günümüzde erkekler dinlenmek, kadınlar halı, kilim, çamaşır ve bulaşık yıkamak, çocuklar ise avlusundaki küçük havuzlara girerek serinlemek için tercih ediyor.
Gaziantep 27 Gazetesi, 03.10.2006

GEO GÖBEKLİTEPE'DE

 

Göbeklitepe Kazıları Başkanı ve Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsünde (DAI) görevli arkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt, Alman popüler bilim dergisi GEO’nun, Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarıyla ilgili haber çalışması yapmak üzere 3 kişilik bir ekibi Şanlıurfa’ya gönderdiğini belirtti. Doç. Dr. Schmidt, kazı çalışmalarının Türkiye’nin yanı sıra Almanya’da da ilgiyle takip edildiğini söyleyerek, ‘’Almanya’nın sevilen bilim dergisi GEO’nun’’, Göbeklitepe’nin tanıtımına katkı sağlamak istediğini belirtti. Schmidt, açıklamasında şunlara yer verdi: ’GEO, Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarıyla ilgili haber çalışması yapmak üzere 3 kişilik bir ekibi Şanlıurfa’ya gönderdi. Aralarında 2 fotoğrafçı ve 1 editörün bulunduğu ekiptekiler, güzel fotoğraflar, iyi ve doğru bir imajla Göbeklitepe’yi tanıtacak. Haberde ayrıca 11 yıldır sürdürülen kazı çalışmalarıyla ilgili görüşlerime de yer verilecek.’’ Klaus Schmidt, Şanlıurfa’nın Örencik köyü yakınlarındaki Göbeklitepe’de geçen ayın sonlarına doğru 62 kişilik bir ekiple başlattıkları çalışmaların bu yılki bölümünü, kısa süre sonra tamamlayacaklarını kaydetti.

Türkiye Gazetesi, 03.10.2006

SANAT ESERİ SATIŞINDAN
PAY VERİLECEK

 

Mimari eserler hariç, güzel sanat eserlerinin asıllarıyla özgün kopyalarının, satıldıktan sonraki koruma süresi içinde her el değiştirmesinde, eser sahibine, mirasçılarına ya da ilgili meslek birliğine pay ödenecek.

 

Bu kapsamdaki eserler, mimari eserler hariç olmak üzere Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun dördüncü maddesinde sayılan güzel sanat eserlerinin asıllarıyla eser sahibinin kendisinin sınırlı sayıda meydana getirdiği, izniyle meydana getirilen ve eser sahibi tarafından imzalanması ya da işaretlenmesi nedeniyle özgün eser olduğu kabul edilen kopyaları, yazar ve bestecilerin el yazısıyla yazılmış eserlerin asılları olarak belirlendi. İki satış arasındaki farkın yüzde 50 ile yüzde 100 arasında olması halinde farkın yüzde 10’u, yüzde 101 ile yüzde 200 arasında olması halinde farkın yüzde 9’u, yüzde 201’in üzerinde olması halinde yüzde 8’i pay olarak ödenecek.

Türkiye Gazetesi, 03.10.2006

HANIM SULTAN YALILARI SATILIYOR

 

Ortaköy'deki Yüzme İhtisas Kulübü'ne tahsis edilmişken temmuz ayında boşaltılan Hatice Sultan Yalısı arazisi ile Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu olarak kullanılırken yanan Naime Sultan Yalısı arazisinin satışına karar verildi. İl Özel İdaresi'ne ait yaklaşık 8 bin metrekarelik arazinin satışı dün İl Genel Meclisi'nde görüşüldü. Satış kararı, CHP'lilerin itirazına rağmen AKP'lilerin oy çokluğu ile kabul edildi. İki araziye yaklaşık 100 milyon dolarlık değer biçiliyor. 8 bin metrekarelik arazinin üzerindeki binalarla satılmasına ilişkin ilk karar geçtiğimiz hafta İdari İşler Komisyonu'nda verildi. 1 CHP üyenin şerh koyduğu, 4 AKP'li üyenin hazırladığı İdari İşler Komisyonu'nun hazırladığı satışa ilişkin rapor  İl Genel Meclisi'nde görüşüldü. İl Genel Meclisi'nin 159 AKP'li üyesi satış için oy verirken, 64 CHP'li üye karşı oy kullandı. Bundan sonra İl Özel İdaresi, satış için gerekli işlemleri başlatacak. Gözler, 92 yıldır Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu olarak eğitim veren ancak 2002'de yanan Naime Sultan Yalısı arazisi ile Yüzme İhtisas Kulübü'nün boşaltılması ile Hatice Sultan Yalısı arazisine çevrilmiş, arazilerin butik otel olarak satışa çıkarılacağı iddiaları gündeme gelmişti. Değeri Emlakçılar Odası tarafından 100 milyon dolar olarak belirlenen arazilerden GOP İlköğretim Okulu arazisi 55 milyon dolar, Yüzme İhtisas Kulübü arazisi için de 40 milyon dolar değer biçildi.

Radikal, Haber: Nebahat Koç, 03.10.2006

MÜZE MÜDÜR BEKLİYOR

 

1994 tarihinde açılan Düzce, Konuralp Müzesi Bolu İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne bağlı görünüyor. Konuralp Müze Müdürlüğü'nün kurulabilmesi için Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatından (DPT) Kadro için uygunluk yazısı geldi ama Maliye Bakanlığından henüz onay çıkmadı.

 

Geçtiğimiz yıl Konuralp Müzesi'nde Müdürlük kadrosunun oluşturulacağına kesin gözüyle bakılmasına rağmen aradan geçen bir yıl içinde ihtiyaç hala devam ediyor. Müze Müdürlüğü'ne kadro tahsil edilmesi için hala Maliye Bakanlığı'ndan onay beklendiği biliniyor. Bakanlığın Düzce'nin Konuralp Müzesi Müdürlüğü kadrosu için onay vermesi durumunda konu Bakanlar kurulunun gündemine sunulacak. Bakanlıkta kadro konusunun gündeme gelmemesi, bu kadar uzun süre ihtiyaca cevap verilememesi Yerel Yönetimler Yasasının beklendiği düşüncesini oluşturmaya başladı.

Konuralp Müzesine Müdürlüğü'nde kadro oluşturulması için Başbakanlık DPT'den uygunluk yazısı gelmesine rağmen hala Bakanlıkta imza için beklemesi ise tarih ve turizm alanlarında yapılacak çalışmaları önemli ölçüde etkiliyor. Bunların başında bölgede kazı çalışmalarının yapılamayışı geliyor. Konuralp Müzesi'nde geçici görevlendirmeler yapılıyor. Düzce İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ise kadro olmamasına rağmen Müzedeki kültür ve tarihi değerlerin yerli ve yabancı turistlere tanıtılmasında görevini sürdürüyor.

 

18 Kasım 1994 tarihinde açılan, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait eserlerin sergilendiği Konuralp Müzesi'nde, 3 teşhir salonu, 1 laboratuar, 2 depo, 1 konferans salonu, idari kısım ve hizmet odası mevcuttur. Müzede 1.831 arkeolojik, 456 etnoğrafik ve 3.837 adet çeşitli devirlere ait sikke olmak üzere toplam 6.124 eser yer alıyor. Arkeoloji ve etnoğrafya salonlarında birbirine bağlı duvar vitrinleri yer alan müzenin arkeoloji salonunda 4 adet sikke vitrini bulunuyor.

Düzce Damla, 03.10.2006

TARİHİ KURŞUNLU CAMİİ İBADETE AÇILDI

 

Adıyaman'ın Besni İlçesi'ndeki 17. yüzyıldan kalma Kurşunlu Camii, 1 yıl süren restorasyonun ardından yıllar sonra yeniden ibadete açıldı. 

Eski Besni Ören yerinde bulunan ve önceki yıl Ağustos ayında restoresine başlanan Kurşunlu Camii'nde çalışmalar tamamlanarak, cami ibadete açıldı. 

Restorasyonu tamamlanan caminin içi hemen döşenerek Ramazan ayında namaz kılınmaya başlandı. Namaz kılmak için camiye gelen ve aralarında Besni Kaymakamı Mahmut Hersanlıoğlu ile Belediye Başkanı İbrahim Öztürk'ün de bulunduğu çok sayıda vatandaş camide ilk kılınan namaza katıldı.

Adıyaman Kent Haber, 02.10.2006

İRAN OTOBÜSÜNDE ESRAR VE TARİHİ KILIÇ

 

Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı'nca, İran'dan gelen bir otobüste yapılan aramada 610 gram esrar ve 2 tarihi kılıç ele geçirildi.

Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı, İran'dan gelen İran uyruklu A.V., M.A., M.M. ve G.A.'yı taşıyan THR-90394 plakalı otobüste uyuşturucu madde bulunduğu ihbarı üzerine operasyon başlattı. Tosya İlçesi'ne bağlı Yenisapaca Köyü mevkiinde durdurulan otobüste yapılan aramada, Türkiye'ye kaçak sokulan 2 tarihi kılıç, 7 çeşitli boy ve ebatlarda tarihi İran halısı, 610 gram esrar, 1 dikiş makinesi, 2 uydu cihazı ele geçirildi.

Zanlılar gözaltına alınırken, olayla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğü bildirildi.

Vatan, 03.10.2006

TARİHİ ÇEŞME ÇÖPLÜK OLMA YOLUNDA

 

Bolu’da faaliyet gösteren bir Sivil Toplum Kuruluşu tarafından Yukarı Çarşı girişine yaptırılmak istenen tarihi çeşmeden hala ses çıkmıyor.

 

Bolu Belediyesi Eski Başkanı Yüksel Ceylan döneminde Yukarı Çarşı’daki trafik akışını aksattığı gerekçesi ile yıkılan ekmek fırınının yerine bir sivil toplum örgütü tarafından yaptırılmak istenen tarihi çeşmeden bugüne kadar hala bir ses çıkmadı. Fırının yıkılmasından sonra yeşil alan olarak kullanılan ancak daha sonra sivil toplum örgütünün girişimleri ile tarihi çeşme yaptırılmak istenen alan son günlerde çöp yuvası haline geldi. Tarihi çeşmenin inşaatı için 5 bin YTL ödenek ayrıldığı da gelen bilgiler arasında yer alırken, yaklaşık 5 aydır hiçbir girişimde bulunulmaması da akıllarda soru işaretlerinin kalmasına nende oluyor.

Bolu Olay, 02.10.2006

ORTADOĞU'NUN EN ESKİ TAPINAĞI BULUNDU

 

Suriye'nin kuzeyinde, cilalı taş devrine ait olduğu düşünülen bir tapınak bulundu. Arkeologlara göre burası Ortadoğu'nun en eski tapınağı. Fransız ve Suriyeli arkeologların, Fırat Nehri üzerinde Caadet El Maghara'da yer alan ve MÖ 9'uncu yy'dan kaldığı düşünülen tapınakta taş ve kemikten eşyalar bulundu. Tapınağın duvarlarında geometrik biçimlerle kırmızı, siyah ve beyaz renklerde bir boğa başının çizili olduğu, bunun o dönemde boğalara tapınıldığına dair bir işaret olduğu açıklandı.

Radikal, 02.10.2006

TARİHİ CAMİ KURAN KURSU OLDU

 

İstanbul'un Eminönü İlçesi'nde Sultanahmet semtindeki tarihi Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin avlusunun üzeri kapatılarak tarihi dokusu bozuldu. Tarihi caminin dokusunun bozularak yatılı kız Kuran kursuna çevrilmesi, bölge esnafının ve yurttaşların tepkisine neden oldu. Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu gereğince koruma altında olduğunu söyleyen Turistik Otelciler Birliği (TUROB) Genel Koordinatörü Gül Küçükserim, tarihi caminin avlusunda 2002'de Tuba Kız Kuran Kursu yapıldığını ve her yıl yeni ek bölümler ilave edildiğini söyledi. Yapılan ilavelerle caminin tarihi yapısınının bozulduğuna dikkat çeken Küçükserim, çalışmaların gizli yürütüldüğünü, Kuran kursu yönetiminin camiyi ziyaret eden turistlere avluyu gezdirmediklerini, yalnızca caminin içinin gezilmesine izin verdiklerini belirtti. Küçükserim, daha önceleri rehberlerin ziyaret programı içerisinde olan caminin bu nedenle de gezi programından çıkarıldığını dile getirdi. Konuya ilişkin Cdeğerlendirme yapan İstanbul İl Müftüsü Mustafa Çağrıcı, Kuran kursu isteminin Eminönü İlçe Müftülüğü'nden geldiğini belirterek, ''İl sağlık müdürlüğü ve il Milli Eğitim Müdürlüğü gibi devlet kurumlarından gelen raporlar doğrultusunda yapılan incelemelerden sonra Kuran kursunun açılmasına izin verildi'' dedi. 28 Şubat sürecinden sonra, 3 emniyet mensubu, 2 jandarma istihbarat mensubu, 4 milli eğitim müfettişi, 2 maliye denetmeni, 2 vakıflar yetkilisi, 2 il sağlık müdürlüğü ve 2 il müftülüğü olmak üzere Kuran kursları denetleme adında bir birlik oluşturulduğunu anımsatan Çağrıcı, bu ekiplerin Kuran kurslarının çok sık denetlediğini ifade etti. Yurdun laik yapısına yakışmayan, Cumhuriyetin temel ilkelerine ve dinin esaslarına aykırı olmayacak şekilde Kuran kurslarını yönetmeye çalıştıklarını belirten Çağrıcı, ''Dönem içerisinde buna ters düşen yaklaşımlar olabilir, ancak Diyanet İşleri olarak buna gereken hassasiyeti gösteriyoruz'' diye konuştu.

Cumhuriyet, Haber: Ali Açar, 02.10.2006

147 YILLIK PATERSON KÖŞKÜ, DEPO HALİNE GETİRİLDİ

 

Yıllardır ne restorasyonu tamamlanabilen, ne de hangi amaçla hizmet vereceği kararlaştırılabilen 147 yıllık Bornova Paterson Köşkü, sonunda "depo" oldu.


Kültür ve Turizm Bakanlığı mülkiyetindeki Paterson Köşkü'nün Anadolu Giysi Müzesi'nden, kültür merkezine kadar farklı amaçlarla kullanılması için bugüne kadar farklı kurumlarca yapılan girişimler lafta kaldı. Restorasyonu için yaklaşık 4 milyon YTL gereken köşk atıl vaziyette kaldı. Son olarak merhum Başkan Ahmet Piriştina döneminde kurtarılması için çaba harcanan Paterson Köşkü; bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi Şirketi Grand Plaza'nın işlettiği köşk bahçesindeki kafeteryanın deposu gibi kullanılmaya başladı. Şirket, tarihi köşkün içine kafeteryada kullanılmayan masa ve sandalyeleri yığdı.




Köşkün sorunları bununla kalmadı. Paterson Köşkü'nün bekçisi olduğunu iddia eden ancak, ne Grand Plaza ne de İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile bağlantısı olmayan bir kişi de tarihi yapıyı sokaktan topladığı kağıt, karton ve pet şişelerle doldurdu. Paterson Köşkü'nün dış duvarları ise bimekanlar için "açıkhava oteline" dönüştürüldü. Duvarlarına afişler yapıştırılıp; yazılar yazılan Yeni Asır'ın da 1980'li yıllardan itibaren gündeme getirdiği köşk, kötü kaderini değiştiremedi.

1859'da 54 dönümlük geniş bir arazide kurulan, 38 odalı Paterson Köşkü'nü İskoçya-Leith'de mısır tüccarlığı yapan John Paterson yaptırdı. Paterson Köşkü'nün bahçesinin bir bölümünde o dönemde yarış atları yetiştirildi. Ailenin son üyelerinin bugün İngiltere'de yaşıyor olması nedeniyle 1963'ten beri evde Paterson'lardan kimse oturmadı. Ancak biri Steinway, biri de Broadwood olmak üzere 4 büyük piyano 1972'ye kadar köşkte kaldı.


Evin son sakinleri burada yaklaşık 5 yıl kalan NATO mensupları oldu. Köşk, 1973'te kısmen yıkılma ve sahipleri Süsler firması olan bir halı fabrikasına dönüştürülme sürecine girdi. 1978 yılında İzmir İl İdaresi Anıtlar Yüksek Kurulu kararı ile Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırıldı.
Köşkün restorasyonu ile ilgili tartışmalar da 1980'li yıllarda başladı. Dönemin İzmir Valisi Vecdi Gönül, 1985 yılında, köşkün harap olması ve kullanışsızlığı nedeniyle, restorasyonu için tekrar görüşme yapılması gerektiğini söyledi.


1985'de köşkün restorasyonu için dönemin rakamlarıyla 400 milyon lira ayrıldı. Aynı yıl Turizm Bölge Müdürlüğü yetkilileri köşkün kültür merkezi, çevresinin ise park olarak kullanılacağını bu çalışmaların da en geç 1987'de tamamlanacağı açıkladı.

 

Ancak, 1990'a kadar köşkün durumu değişmedi. Dönemin İzmir Valisi Kutlu Aktaş, aynı yıl köşk ve çevresindeki arazinin Buca Hasanağa Bahçesi'nden sonra İzmir'in ikinci büyük mesire yeri olacağını söyledi. Vali Aktaş, Kültür Bakanlığı'nın da kısa vadede binanın restorasyon çalışmalarına başlayacağını ve dönemin parasıyla 5 milyar lira harcanağını açıkladı. Köşkün çevresinde havuzlar, gezinti ve bisiklet yolları, futbol, voleybol sahaları, tenis kortları, çocuk oyun alanları, piknik bahçeleri, kafeteryalar amfitiyatro yapılacaktı. Bakanlık, köşkün bir bölümünün restorasyonunu yaptırdı ancak yarım bıraktı.

 

Restorasyonu yarım kalan köşkün talipleri çıkmaya başladı. Türkiye Tekstil, Hazır Giyim, Deri, Sanayi, Teknoloji ve Tasarım Araştırma-Geliştirme Vakfı (TARGEV) 2000'de köşkün restorasyonunu tamamlayarak, Anadolu Giysi Müzesi yapmak istedi. Vakfın amacı köşkün bulunduğu alanı Türkiye'nin Modası'nın tanıtım merkezi yapmaktı. Vakıf, Dış Ticaret Müşteşarlığı'ndan sağlanacak 2-3 milyon dolarlık kaynakla, projeyi 2 yılda hayata geçirmeyi hedefledi. Ancak, Kültür Bakanlığı, yıllarca tahsis ile ilgili olarak ne evet ne hayır demeyerek oyalayınca, vakıf projeden vazgeçti.

 

2001 yılında ise Paterson Köşkü'nün restorasyonu için Bornova Belediyesi girişimde bulundu. Ancak Kültür Bakanlığı bu talebe de ret verdi. Bunun üzerine Bornova Belediyesi, köşkün çevresini düzenlemeye karar verdi. Ancak, bu aşamada devreye İzmir Büyükşehir Belediyesi girdi.




Bornova Belediyesi çevre düzenlemesiyle ilgili çalışmaları yapmadan önce merhum İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina, dönemin Bornova Belediye Başkanı Cengiz Bulut ile görüşerek, projeyi üstlendi. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Başkan Piriştina döneminde köşkün çevre düzenlemelerini yaptı. 54 bin metrekare alan yeşillendirildi. Oturma grupları, yaya yolları yapıldı.

 

Büyükşehir Belediyesi, Kültür Bakanlığı ile görüşmeler yapılarak tarihi yapının 49 yıllığına kendilerine tahsisinin yapılması talep edildi. Belediye, köşkün restorasyonunu yapıp, kültürel aktivitelerin yer alacağı merkeze dönüştürmek istedi. Ancak Bakanlık bu talebi kabul etmedi.
Bakanlık alanın bir bölümünün 3. derece SİT olduğunu, projeleri hazırlanan Bornova Kültür Merkezi inşaatının ihalesinin yapıldığını ve talep doğrultusunda alanın tahsisinin yapılmasının mümkün olmadığını belirtti. Bu aşamanın ardından Paterson Köşkü, yıllardır olduğu gibi bir kez daha kaderine terkedildi.

 

Bornova'nın en eski köşklerinden biri olan tarihi yapı, son dönemde depoya dönüştürüldü. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin şirketi Grand Plaza tarafından işletilen "Paterson Kafe", tarihi yapıyı "ek binası" gibi kullanmaya başladı. Kafeteryanın fazla masa ve sandalyeleri köşkün içine yığıldı.
Köşkü depo gibi kullanan yalnızca Grand Plaza A.Ş. olmadı. Köşkün bekçisi olduğunu iddia eden ve adının Ali Osman olduğu öğrenilen bir kişi ise kendine gelir sağlamak için sokaktan topladığı kağıt, karton ve tahta kasaları tarihe yapıya "istifledi".


Grand Plaza AŞ ve İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileri köşkte bekçilerinin olmadığını belirtti. Köşkün içinde, yapının bir bölümünün restorasyonu yapılırken kullanılan malzemeler de bırakıldı.

 

Paterson Köşkü, depo olarak kullanılmak dışında evsizlere de açıkhava oteli olarak hizmet vermeye başladı. Paterson Kafeterya'nın bulunduğu bölgedeki üstü korunaklı yan duvarlarda evsizlerin mekanı oldu. Tarihi yapının duvarlarının önüne yatak yorgan atan, tüpün üzerinde çay ve yemek pişirenler, köşkün bahçesini spor amaçlı kullananları rahatsız ederken; hiçbir yetkili bugüne kadar sorunu gidermedi. Tarihi yapının duvarları da ilan-ı aşk etmek isteyenlerden; spor fanatiklerine kadar farklı kişilerin duygularını yazılı olarak yansıttığı panayo dönüştü. Paterson Köşkü'nün duvarlarını çeşitli kültürel aktivitelerin afişleri de asıldı.


Grand Plaza A.Ş. Genel Müdürü Birol Soylu: "Paterson Kafe'yi, Grand Plaza A.Ş. işletiyor. Ancak köşk depo olarak kullanılmıyor. Kafeteryayı işleten görevli kişiler işgüzarlık yapmış. Derhal o masa ve sandalyeleri kaldırtacağım. Bizim köşk ile bir bağlantımız yok. Burada bir bekçi çalıştırmıyoruz. Ancak Paterson Kafe, binanın bahçesindeki asayiş sorunlarını biraz çözdü. Bahçede tinerciler falan yer alıyordu. Biz olmasak köşkün bahçesi daha beter bir duruma gelir."

İzmir İl Kültür Turizm Müdürü Metin Atsal: "Köşkün bir depo gibi kullanıldığından haberim yok. Binadaki bekçi de bizim değil. Ancak, yapının depo gibi kullanılması bizi de üzer. Ama yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Bakanlık yıllardır bekçi alamıyor. Müzeleri koruyan bekçilerimiz bile yetersiz. Geçici işçilerle koruyoruz. Paterson Köşkü'nü korumak bizim için de çok önemli ama elimizde eleman yok. Paterson Köşkü'nün kurtarılması için yaklaşık 4 milyon YTL gerekiyor."

TARGEV eski Başkanı Mete Uğuz: "Paterson Köşkü'nün Anadolu Giysi Müzesi olarak kullanılmak için restorasyonunu tamamlamak istedik. Dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay'dı. Kendisiyle görüştük. Bakan Talay, bizi oyaladı. Alanla ilgili bizden talepte bulundular. Köşkün yanındaki çukurda bina ve otopark yapmamısı istediler. Bizim bu talepleri karşılamamız mümkün değildi. Zaten dönemin parasıyla 2-3 milyon dolarlık projeyle restorasyonu yapacaktı. Ardından bakanlık tahsis için ne 'evet' ne 'hayır' yanıtı vermedi. İşi yokuşa sürünce biz de vazgeçtik"

İzmir eski Valisi Kutlu Aktaş: "Kültür Bakanlğı, Paterson Köşkü'nü kütüphane yapmak için restorasyonunu yapacaktı. Hatta onarımı da benim dönemimde başlamıştı. Ancak, daha sonra ne oldu bilemiyorum. Hala aynı durumda ise çok yazık. Çok güzel bir bina, restorasyonu yapılmalı"

Yeni Asır, Haber: Nil Kuyumcu Aksüyek, 02.10.2006

PATERSON KÖŞKÜ İÇİN BAKANLIK DEVREYE GİRDİ

 

Yeni Asır'ın, "28 Yıllık Utanç" başlığıyla manşetten duyurduğu Bornova'daki Paterson Köşkü ile ilgili, Kültür ve Turizm Bakanlığı çalışmalara hız verdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürü Şenol Aydemir, Paterson Köşkü'nün, kültür amaçlı kullanılacağını söyledi. Haber üzerine harekete geçen Kültür ve Turizm Bakanlığı, Paterson Köşkü'nün kaderini belirlemek için çalışmalarına hız verdi. Yıllardır kullanılmayan köşkün, tinercilerin mekanı haline gelmesini üzüntü ile karşılayan Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürü Şenol Aydemir, "İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin talebi olmuş ve devirle ilgili geçmiş dönemlerde bir protokol imzalanmış. Ancak protokol uygulanmamış. Devir bir türlü gerçekleşememiş. Henüz bir gelişme yok. Ama bu konuda çalışmalara devam ediyoruz" dedi. Protokolle ilgili tek bir maddenin belli olduğunu belirten Aydemir, "Kültür amaçlı kullanılacağı kesin ama İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne mi devredilecek, yoksa belediye ile bakanlığımız ortaklaşa mı kullanılacak belli değil. Protokol üzerine çalışıyoruz. Çalışmalarımız sonucunda ya eski protokolü olduğu gibi yeniden imzalayacağız, ya da yeni bir protokol hazırlayacağız" diye konuştu. Haberde; Kültür Bakanlığı tarafından "korunmak" üzere kamulaştırılan ve sonra kaderine terk edilen 147 yıllık Paterson Köşkü'nün içler acısı hali gündeme getirilmişti. Sivil toplum örgütleri ise, 28 yıldır onarılmayı bekleyen Bornova'daki tarihi köşkün, tinercilerin ve evsizlerin mekanı haline gelmesine isyan ederek, "Gelin bu köşkü birlikte kurtaralım. Paterson'u tinercilerin mekanı yapmayalım" çağrısında bulunmuştu. Harabe haline gelen Bornova'daki Paterson Köşkü'nün, Anadolu Giysi Müzesi, kültür merkezi gibi farklı amaçlarla kullanılması için değişik kurum ve sivil toplum örgütleri tarafından projeler hazırlandı. Ancak bu projeler yıllar geçmesine rağmen sonuçsuz kaldı. Onarımı için yaklaşık 4 milyon YTL gereken tarihi binanın kültür merkezi haline gelmesi için kamulaştırılmasından bu yana tam 28 yıl geçti. İskoçyalı Tüccar olan John Paterson'un 1859 yılında yaptırdığı muhteşem köşk bugün artık tinercilerin ve evsizlerin oteli, bahçesindeki kafeteryanın da deposu olarak kullanılır hale gelmişti.

Yeni Asır, 06.10.2006

TARİHİ ORTAKENT CAMİİ KÜL OLDU

 

Muğla'nın Bodrum İlçesi'ndeki tarihi Ortakent Camii bu gece yarısı çıkan yangında tamamen yanarak kül oldu. Şehir merkezindeki camide elektrik kontağından çıktığı belirtilen yangın, çevre evlere sıçramadan söndürüldü. İbadete açık olan 129 yıllık camideki yangın korku yarattı.

Bodrum'un Ortakent-Yahşi Beldesi'de, 1877 Yılı'nda inşa edilen tek katlı iki minareli tarihi Ortakent Cami saat 02.00 sıralarında elektrik kontağından çıktığı sanılan yangınla alevler arasında kaldı. Çatısı ve tabanı tamamen ahşap olan caminin içindeki klimaların patlaması sonucu büyüyen alevlerin çevredeki evlere sıçraması son anda itfaiyenin müdahalesiyle önlendi.

Yangın sırasında ailesi ile birlikte 300 metre uzaklıktaki lojmanda olduğunu belirten imam 41 yaşındaki Hasan Sönmez, "Zarar tespiti yapıldıktan hemen sonra caminin onarımı için işe başlayacağız. Yarımadanın en önemli camilerinden biri büyük hasar gördü. Ancak sahurdan önce meydana gelen yangında can kaybı olmaması en büyük tesellimiz oldu" dedi. Yangının kesin çıkış nedeninin belirlenebilmesi için inceleme başlatıldı.

Vatan, 02.10.2006

UŞAK MÜZESİ'NDE İKİNCİ SKANDAL

 

Uşak ve ilçelerindeki Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait cami ve mescitlerden toplanarak Uşak Müzesi'ne teslim edilen 210 tarihi halı ve kilimden 71'i kayboldu. Bunun üzerine, Karun Hazinesi'nin en değerli parçalarından biri olan "Kanatlı Denizatı" broşunun çalınmasından sorumlu tutulan eski Uşak Müze Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu hakkında, tarihi halı ve kilimler nedeniyle soruşturma açıldı.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Uşak il ve ilçelerinde kendilerine bağlı cami, vakıf ve mescitlerden topladıkları 210 adet tarihi halı ve kilimi 10 Kasım 2002'de Uşak Müze Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu'na 8 sayfalık envanter fişi içeren tutanakla emaneten teslim etti. 3.5 yıl boyunca da halıları geri istemedi.

 

Milliyet'in Uşak Müzesi'ndeki Karun Hazinesi soygununu gündeme taşımasının ardından Vakıflar Genel Müdürlüğü, tarihi halı ve kilimleri geri almak için harekete geçti. 26 Nisan 2006 tarihinde müzeye giden vakıf yetkilileri, tarihi halıları Ankara'daki Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne götürmek istedi. Ancak 210 halı ve kilimlerden sadece 139'unun müzede olduğu belirlendi. Mevcut halılar, Uşak İl Kültür Müdürlüğü yetkilileri ile Müdür Akbıyıkoğlu tarafından, Vakıflar Genel Müdürlüğü görevlilerine teslim edildi.

Akbıyıkoğlu'nun açığa alınıp, tutuklanmasının ardından Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bir yazı yazarak emanet halı ve kilimlerin akıbetinin araştırılmasını istedi.
28 Ağustos 2006'da Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un verdiği soruşturma izninin ardından müfettişler Uşak Müzesi'nde 1 ay inceleme yaptı ancak tarihi halı ve kilimler depolarda bulunamadı. Uşak polisi de, tarihi halıların, İstanbul ve İzmir'de koleksiyonerlere satıldığı yönündeki ihbarları araştırmaya başladı.

Bu arada Uşak Müftülüğü de, daha önce camilerden toplanan çok sayıda eseri müzeye teslim ettiklerini belirterek, eserlerin peşine düştü. Müfettişler, müftülüğün teslim ettiği eserlerin de kaybolduğunu belirledi. Şimdi içlerinde çok sayıda şamdan, elyazması Kuran-ı Kerim, hat levha bulunan eserlerin akıbeti araştırılıyor.

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 02.10.2006

ORDU'DAKİ TARİHİ KİLİSEYİ EN ÇOK YUNANLILAR ZİYARET EDİYOR

 

Ordu’da bulunan tarihi kiliselerin en çok Yunanlı turist ve papazlar tarafından ziyaret ettiği bildirildi. 386 Yunanlı turistin ziyaret ettiği kiliseyi, 1 Kanadalı, 3 Hollandalı, 2 Alman, 55 İtalyan turist gezdi.

 

Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre, Yunanlı turist ve papazlar tarihi kiliseleri her yıl ağustos ayında turlarla ziyarete geliyor. Şehir merkezinde bulunan ve kültür merkezine dönüştürülen tarihi kiliseyi ağustos ayında 386 Yunanlı turist, 1 Kanadalı, 3 Hollandalı, 2 Alman, 55 İtalyan turist gezdi.

 

Ordu’da yaz dönemi içerisinde şehir merkezinde ‘Taşbaşı Kültür Merkezi’nin yanı sıra tiyatro salonu haline dönüştürülen tarihi kilise ile Perşembe İlçesi Yason Burnu’nda bulunan kilise, en çok ziyaret edilen eserler oldu.

Turizm Gazetesi, 02.10.2006

GAZİANTEP'TEKİ RUMKALE RESTORE EDİLEREK TURİZME AÇILACAK

 

Gaziantep'in Yavuzeli İlçesi'nde bulunan ve turizme açılması hedeflenen tarihi Rumkale çevre düzenlemesi, doğu-batı röleve restütasyon ve restorasyon çalışması projesinin onaylandığı bildirildi. Rumkale’nin 2007 sonuna kadar restore edilmesi hedefleniyor.

 

Birecik Barajı'nda su tutulmasının ardından 3 tarafı su ile çevrilen tarihi Rumkale'yi, turizme kazandırmak için  başlatılan çalışmalar sürüyor. Gaziantep İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Abdulkadir Demir, yaptığı açıklamada, Hıristiyanların kutsal saydığı Rumkale'nin kültür mirasının yalnızca bir parçası olduğunu söyledi.


Gaziantep'teki Zeugma, Rumkale, Tilmenhöyük ve Dülük (Doliche) antik kentinin, kültür turizmi açısından önemli cazibe merkezleri olarak değerlendirildiğini ifade eden Demir, şöyle devam etti: ''Rumkale çevre düzenlemesi ve restorasyon projemiz Adana Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından onaylandı. Projeye göre, Rumkale'nin kale olan eski kısmında giriş merdivenlerinin restorasyonu giriş güzergahlarının tamamı elden geçirilecek. Kuyuların üzeri kapatılacak. Dış surlarda dökülen taşla yapılmış yerlerin hepsi restore edilecek.''


 


Rumkale çevre düzenlemesi, doğu-batı girişi röleve restütasyon ve restorasyon çalışması projesi ihalesinin, İl Özel İdaresi kaynakları tarafından karşılanmak üzere İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği tarafından bir süre önce ihale edildiğini hatırlatan Demir, şunları kaydetti:
''Bu çalışma 120 günde teslim edilecektir. Projenin İl Özel İdaresine tesliminden sonra çalışmalara hemen başlanacak. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylanan söz konusu düzenlemeler gerçekleşecektir. Bu çalışmalarla Rumkale'nin çevre sorunu biraz olsun giderilmiş olacaktır. İnanç turizmi açısından önemli bir yer tutan Rumkale'nin olanaklar ölçüsünde sorunları çözülmeye devam edilecektir. Rumkale'yi tam anlamıyla turizme kazandırmayı hedefliyoruz.''


Demir, şu anda 500 bin YTL'nin hazır olduğunu, 2007 yılı sonuna kadar restorasyon çalışmalarını bitirmeyi hedeflediklerini, Rumkale'de öncelikli olarak gelen misafirler için kritik yerleri yapacaklarını sözlerine ekledi.
   
İlk kez MÖ IX. yüzyılın ortalarında Asur, daha sonra da sırasıyla Med, Pers, Roma ve Arapların hakimiyetinde kalan ve antik dönemdeki adı Hromgla olan manastır görünümündeki bu yerde, Hz.İsa'nın havarilerinden Johannes'in Roma döneminde Rumkale'yi merkez yaparak Hıristiyanlığı bölgede yaymaya çalıştığı, kayadan oyma bir odada İncil müsveddelerini sakladığı, daha sonra İncil'in Beyrut'a kaçırıldığı rivayet ediliyor. Johannes'in mezarının da kalede olduğunun düşünülmesi, Rumkale'yi Hristiyanlarca kutsal mekan haline getiriyor. Haçlı seferleri sırasında Haçlıların 1098 yılında kurduğu ve merkezi Şanlıurfa'da bulunan Urfa Haçlı Kontluğu'nun başlıca kalelerinden biri olan Rumkale, daha sonra Haçlıların bölgeden çıkarılmasıyla, 1292 yılında, çevresiyle birlikte Müslümanlar tarafından ele geçirildi. Rumkale'de ve bölgede Türk-İslam döneminde yapılan birçok eser yer alıyor. Türk-İslam sanatının özelliklerinin de görülebildiği kalede, kullanılamayacak hale gelen bir de mescit bulunuyor.

Turizm Gazetesi, Fotoğraf: Gaziantep 27 Gazetesi, 02.10.2006

İSTANBUL'UN LİSTE MÜCADELESİ

 

UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesinden çıkartılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan İstanbul, kendisine tanınan 2 yıllık sürede listede kalmak için mücadele verecek.

Hazırlıklara ilişkin bilgi veren İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı, Litvanya'nın başkenti Vilnius'taki toplantıda, kendilerine 2 yıllık ek süre tanındığını ve bu süre içinde de, “İstanbul surlarındaki yanlış restorasyonun durdurulması, ilçe belediyelerine merkezi idare tarafından restorasyon ve koruma işlemleri için kaynak aktarılması, tarihi yarımadada bir koruma planının hazırlanması ve bir alan yönetiminin belirlenmesi” gerektiğine ilişkin rapor sunulduğunu bildirdi.

Taşbaşı, bu sürece hazırlanmak için İstanbul Valiliği adına kendisinin başkanlığında, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Eminönü ve Fatih belediyeleri, Uluslararası Anıtlar ve Siteler Konseyi (ICOMOS) Türkiye Temsilciliği, Mimarlar Odası, Tarih Vakfı ve İstanbul Ticaret Odasının da aralarında bulunduğu sivil toplum örgütleri ve halk temsilcilerinden oluşan 26 kişilik “Yönlendirme Komitesi”, bunun içinden 11 kişilik de “Yürütme Kurulu” oluşturulduğunu kaydetti.

Cumhur Güven Taşbaşı, “1 Şubat 2007'ye kadar UNESCO'ya ilerleme raporu vereceğiz. Bu süre içinde sur restorasyonuyla ilgili uluslararası bir sempozyum yaparak surlarda doğru restorasyon yöntemine karar vereceğiz. Yılbaşına kadar yapılacak sempozyuma, taş işçiliğiyle ilgili yurt dışından uzmanlar gelecek” dedi.

Taşbaşı, İstanbul'un dünya mirası listesinde olmasının çok önemli olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi:

“Vilnius'taki toplantıda yeterli koruma yapmadığı için Almanya'nın Dresten şehrini dünya kültür miras listesinden çıkardılar. Her yıl birkaç yeri çıkarıyorlar. Bir kentin çıkarılması hem prestij kaybına neden oluyor, hem de yeniden dünya miras listesine girebilmek için en az 14-15 yıl zaman geçiyor.

Mardin yıllardan beri listeye girmeye çalışıyor. Ancak 'beton yapılar yaparak tarihi yapıyı bozdukları' gerekçesiyle almıyorlar. O nedenle İstanbul listeden çıkarılırsa bu kent için ciddi bir prestij kaybı ve ciddi bir ayıptır. Aynı zamanda İstanbul için çok büyük bir tehlike. Bunun mücadelesini vereceğiz. Kurmuş olduğumuz komite aracılığıyla bundan sonra UNESCO'nun 'şunu yapmamışsınız, neden yapmıyorsunuz?' gibi tehditlerinden kurtulup, İstanbul kendi kendini kontrol eden, denetleyen, dünya mirasına sahip çıkan bir yapıya kavuşacak.”

Taşbaşı, Vilnius'taki UNESCO toplantısında, İstanbul'da yapılacak olan Galaport, Haydarpaşa ve Dubai Towers ile ilgili de itirazlarda bulunulduğunu ve sorular yöneltildiğini dile getirdi.

UNESCO temsilcilerinin, buralarda yapılacak yapılara karşı olmadıklarını ifade ettiklerini anlatan Taşbaşı, şu uyarılarda bulunulduğunu bildirdi:
"Galaport veya Haydarpaşa'da yapılacak bir tesis, İstanbul'un tarihi ve kültürel siluetini gölgede bırakacak bir büyüklükte olmasın, oradaki tarihi yapıları kapatmasın" dediler. Dubai Towers'a yaptıkları itiraza ben cevap verdim. 'Gökdelenlerin tarihi yarımadanın dışında, Boğaziçi öngörümümünde olmadığını' söyledim. Haydarpaşa için de, 'kesinleşmiş bir şey yok' dedim. Ayrıca basında metro geçişi için Haliç'e yapılacak olan boynuzlu köprü görüntüleriyle ilgili olarak da "Haliç'e kötü görüntülü köprüler yapmayın" dediler.”

İstanbul Kent Haber, 01.10.2006

TÜRKİYE'DE MİMAR BULAMAYAN KÜLTÜR BAKANLIĞI, MİMARLIK ONUR ÖDÜLÜNÜ BİR SANAT TARİHÇİSİNE VERİYOR

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu yıl "Ulusal Mimarlık Koruma Ödülleri" isimli bir yarışma açtı. Çok sayıda projenin katıldığı yarışmada ödüller dört grupta verilecekti: "Koruma uygulama", "koruma ve restorasyon projesi", "koruma destek" ve "koruma onur ödülü".

Jüriler toplandı, gönderilen projeler incelendi ve ödüle láyık isimlerle kuruluşlar belirlendi. Bakanlık, kazananları önümüzdeki salı günü ilán edecek.

Ödüller arasında en önemlisi "koruma onur ödülü" idi. Ankara'dan aldığım haberlere bakılırsa, bakanlığın oluşturduğu "ulusal jüri", Türkiye'de bu ödüle láyık tek bir mimar bulamadığından ve bir müsteşarla bir de genel müdürün özel ricalarını kıramadığından olacak, ödülü bir sanat tarihçisine vermişti!

Kazananların açıklanmasından sonra, bu konuda ilginizi çekecek bazı belgeler yayınlayacağım. Anadolu'da, özellikle de antik yerlerin ve sit alanlarının yerleşime açılması yolunda seneler boyu projeler çizdikten sonra İstanbul'da bir anda "korumacı" olan jüri üyesi zevattan kanunen hakkı bulunmamasına rağmen mimari projelere imza koymaktan çekinmeyen emekli sanat tarihçilerine uzanan bir belgeler resmigeçidi...

Şimdi, bu yazdıklarım inşaallah yanlış çıkar, "koruma onur ödülü" bir sanat tarihçisine değil bir mimara verilir ve Kültür Bakanlığı da böylelikle beni yalanlar temennisindeyim. Bakalım, iki gün sonra hep beraber göreceğiz...

Hürriyet, Haber: Murat Bardakçı, 01.10.2006

İLBER ORTAYLI'YA İTALYA'DAN ÖDÜL

 

Lazio bölge yönetiminin düzenlediği Akdeniz Festivali kapsamında verilen "Avrupa ile Akdeniz Arasında Lazio" ödülleri, Roma'da düzenlenen törenle sahiplerini buldu.


Akdeniz ülkeleri arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi amaçlayan festivalde, Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı da "Toplumsal ve Kültürel Tarih" ödülüne layık görüldü.


22 kişilik uluslararası jüri, ödülün Ortaylı'ya "Akdeniz kültürüne ve Osmanlı tarihine yaptığı büyük katkılar" nedeniyle verildiğini açıkladı.
Milliyet, 01.10.2006

KAİME'YE HİÇ ALICI ÇIKMADI

 

Dünyanın en değerli paralarından birisi olarak kabul edilen Sultan Abdülmecit dönemine ait el yazması kaime'ye Londra'da yapılan açık arttırmada alıcı çıkmadı. İngiltere'nin eski para konusunda uzmanlaşmış en eski müzayede organizasyonlarından biri olan Spink tarafından bugün yapılan açık arttırmada, 55-75 bin sterlin arasında tahmini bedeli ödeyebilen olmadı.

Avrupa'nın eski para alanındaki en seçkin müzayede organizasyonlarından biri olan Spink'in sözcüsü, bu son derece değerli para için beklenen bedelin ödenemediğini, bu nedenle de satışın yapılamadığını söyledi. Osmanlı'ya ait 68 parçalık koleksiyondan sadece 3 eski paranın satılabildiği müzayedede 5. Mehmet dönemine ait para da 287 sterlinden alıcı buldu.

Sabah, 01.10.2006

SAVCILIK HAPİS İSTEDİ BAKANLIK MÜDÜR YAPTI

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ihaleye fesat karıştırmak suçundan hakkında 12 yıla kadar hapis cezası istediği Döner Sermayeler Merkez Müdürlüğü (DÖSİM) İstanbul eski İşletme Müdürü Edip Bayar'ı, Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir DÖSİM'e müdür olarak atadı.
Bayar hakkında dava açılmasına neden olan konuyu Milliyet 24 Ocak 2006 tarihinde gündeme getirmişti. DÖSİM İstanbul İşletme Müdürlüğü'nde yaşanan ihale skandalında, Sümerbank'tan devralınan Sirkeci'deki tarihi binanın restorasyonunda usulsüzlük iddiaları vardı.

Milliyet'in haberini ihbar kabul eden Kamu İhale Kurumu, ihaleyi inceleme altına alarak, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Aynı zamanda bakanlık müfettişleri de konuyu inceleyerek Müdür Bayar'a "kınama", yardımcısı Duygu Dil'e de "uyarı" cezası verdi.
Başsavcılığın hazırladığı iddianamede, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca Sümerbank'tan devralınan Bahçekapı Şubesi'nin tarihi nitelikli binasının kitap satış mağazası ve hizmet binası olarak düzenlenmesi için restorasyon yaptırılmasına karar verildiği, teknik elemanlarca bu işin yapımı için açılacak ihale bedelinin 1 milyon 71 bin 323 YTL olarak belirlendiği, 7 Aralık 2005 tarihinde yapılan ihaleyi, en ekonomik teklifi veren Atelye Mim Tasarım ve Yapım Limited Şirketi'nin kazandığı, ancak sonradan ihalenin iptal edildiği ifade edildi.

İddianamede 20 Aralık 2005'te ikinci kez açılan ihaleye Vaka İnşaat firmasının kazandığı kaydedildi. İlk ihaleyi kazanan firmanın ikinci ihaleye çağrılmadığı, yasaya göre davet edilmesi gerektiği belirtilen iddianamede, Ravza İnşaat ve Vaka İnşaat firmalarının "anahtar teknik personel" konusundaki eksiklikleri nedeniyle değerlendirilme dışı bırakılmaları gerekirken ihaleye katıldıklarına da yer verildi.


Edip Şeref Bayar ve yardımcısı Duygu Dil'le birlikte 5 personelin "ihaleye fesat karıştırmak" suçundan 5 ile 12 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması istendi.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 01.10.2006














.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi