Haberler logo Temmuz '08 Arşivi

27 Temmuz - 02 Ağustos 2008



BUZLUK MAĞARASI BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR

 

   

 

Elazığ'ın Harput Mahallesi'ndeki Buzluk Mağarası büyük ilgi görüyor. Kış aylarında sıcak havanın yaşandığı, yaz aylarında ise buzların oluştuğu mağarayı günde ortalama 400 kişi ziyaret ediyor.

 

Teknolojinin olmadığı dönemlerde Elazığ'da ki vatandaşlara soğuk hava deposu olarak hizmet verdiği iddia edilen Buzluk Mağarası Osmanlı döneminde askerlerinin erzaklarının saklandığı yerlerden biri olarak biliniyor.

 

Harput'ta eskiden 20'ye yakın ailenin buradan aldıkları ve sattıkları buzlarla geçimlerini sağladığı Buzluk Mağarası'nda, hava sirkülasyonu özelliği nedeniyle kış aylarında sıcak hava yaşanırken, yaz aylarında tabakalar halinde sarkıt ve dikit halinde buzlar oluşuyor.

Şehir Merkezi'ne yaklaşık 11 kilometre uzaklığında olan Buzluk Mağaraları vatandaşlardan yoğun ilgi görüyor.

Kudret buzu olduğu da söylenilen Buzluk Mağaralarını il içinden ve il dışından ayda ortalama 4 bin kişi ziyaret ediyor. Sıcaktan bunalan bazı vatandaşlar, Harput'taki, içinde sarkıtlar halinde buz külteleri bulunan ve sıcaklığın eksi 12 dereceye kadar düştüğü Buzluk Mağarası`nda serinliyor.

Buzluk Mağarası hakkında bilgi veren Hüseyin Kavruk, Buzluk Mağarası'ndan çıkarılan buzlara yörede kudret buzu dendiğini ve kudret buzunun cinsel gücü arttırdığına inanıldığını söyledi.

Bir çok kişinin cinsel gücünün artması için mağaraya inerek, mağaradan buz çıkararak yediğini belirtti.

Elazığ Kent Haber, 02.08.2008

TARİHİ ESER KAÇAKÇISI YAKALANDI

 

Adıyaman'da, Roma ve Bizans dönemlerine ait tarihi eserler ele geçirildi. İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, Adıyaman-Gölbaşı kara yolunun Karagöl Köyü girişindeki devriye görevi sırasında, bir yolcu minibüsünde arama yaptı.

 

Ekipler, arama sırasından Gaziantep'e gittiği öğrenilen S.B'nin çantasında, Roma ve Bizans dönemlerine ait 18 adet yüzük, 57 adet sikke, 9 adet mühür, 3 adet bilezik, birer adet sürahi, heykel ve kolye ile tarihi eser niteliğinde 13 objeyi buldular. Olayın ardından S.B. gözaltına alındı.

Zaman, 02.08.2008

OVAÖREN'DE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLIYOR

 

Nevşehir'in Gülşehir İlçesine bağlı Ovaören beldesinde, bir höyükte ortaya çıkartılan ve MÖ 700'lü yıllara ait olduğu saptanan Hitit Eyalet Merkezi'nde geçtiğimiz yıl ara verilen kazı çalışmalarına yeniden başlanılacak.

 

Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından tespit edilen arkeolojik alanlarda gerçekleştirilecek olan kazı çalışmalarıyla, bölge tarihi açısında önemli bir dokunun daha ortaya çıkartılması hedefleniyor.

 

Geçtiğimiz yıl bölgede yapılan çalışmalarda, Genç Hitit Tabar Beyliği'ne ait tabaklar ve dokumacılıkta kullanılan çeşitli eserler ortaya çıkartılmıştı.

Nevşehir Kent Haber, 02.08.2008

HASANKEYF TAŞINABİLİR Mİ?





Uluslararası bilirkişi heyetinin atadığı 153 şart gerçekleşmemesine rağmen baraj yapımı için hazırlıklara başlanan Hasankeyf'te, sadece dokuz tarihi eser taşınacak. Doğa Derneği "Hasankeyf taşınacak," açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını ve taşınan dokuz tarihi eserin nasıl taşınacağının bile açıklanmadığını belirtiyor. Sadece dokuz tarihi eserin taşınmasının Hasankeyf'i taşımak anlamına gelmediğini belirten Doğa Derneği Kampanya Koordinatörü Erkut Ertürk, bu konuda başbakanın yanıltıldığından endişeli.

Ilısu Barajı inşaatı, kredi kuruluşlarının atadığı uluslararası bilirkişinin heyetinin belirlediği 153 şarta rağmen başlandı. Bölgede güvenlik istasyonları tamamlandı, baraj yapımında kullanılacak ağır iş makinelerinin seyredeceği yollar ise neredeyse yarılandı. Geçtiğimiz aylarda Hasankeyf'te bir ofis açan Doğa Derneği Kampanya Koordinatörü Erkut Ertürk, Siirt-Gercüş arasına yapılan yeni köprü ve yollar nedeniyle dağların tıraşlandığını, ormanların yok edildiğini anlatıyor. Ertürk 20 Haziran'da Avrupa'da yapılan ve kredi kuruluşları, bilirkişiler ile sivil toplum örgütlerinin katıldığı toplantıya katılarak başlayan inşaatı bildirdiklerini ve bu gelişmelerden kredinin çekilmesinin gündeme gelmesi gerektiğini hatırlattı. Yine kredi koşullarına aykırı bir şekilde Hasankeyf'te de yeni yerleşim yeri için yollar yapıldığını söyleyen Ertürk, 'Hasankeyf Yok Olmasın' kampanyası çerçevesinde birkaç aydır Hasankeyf'te yaşıyor. Yeni yerleşim yerinde Devlet Su İşleri'nin makinelerinin harıl harıl çalıştığını kaydeden Erkut Ertürk, yeni yerleşim yeri planının da girişe asıldığını anlatıyor.

Ertürk, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır'da yaptığı "Biz Hasankeyf'i yok edecek kadar vatan haini değiliz yepyeni bir Hasankeyf yaratıyoruz," sözünün kendilerini umutlandırdığını da söylüyor. Taşınmanın nasıl olacağını da uzmanlar dahil hiç kimsenin bilmediğini savunan Ertürk şu çarpıcı soruyu soruyor: "Benim elimi, burnumu, ağzımı alıp başka bir yere koyuyorsunuz, ama vücudumun gerisi kalıyor, o zaman ben taşınmış olur muyum?" Ortaçağ'dan bu yana ayakta kalan ve birinci derecede sit alanı olan Hasankeyf'in bu dokuz eser dışında altı bin mağaraya, 17 camiye, Roma ve Selçuklu dönemi eserlerine, kiliselere ve henüz keşfedilmemiş üç kat yeraltı şehrine sahip olduğunu söyleyen Ertürk şunları söylüyor: "Tarihi eserleri tek tek taşımanın hiçbir anlamı yok. Köprüyü nereye taşıyacaksınız, nehir yoksa köprü olmaz ki. Buradaki eserler bulundukları coğrafyaya göre dizayn edilmiş eserler, o coğrafya yok olduktan sonra eseri taşımanız anlamsız. Hele hele doğayı hiç taşıyamazsınız." İstanbul nasıl taşınamazsa, Hasankeyf'in de taşınmasının mümkün olmadığını söyleyen Ertürk, şimdiki Hasankeyf planı ile eldeki planı yan yana koyarak bile Hasankeyf'in taşınamayacağının görüleceğini anlatıyor. Başbakanın da, Hasankeyflilerin de, tüm Türkiye'nin de bu konuda uyanık olması gerektiğini söyleyen Ertürk, bunu görmek için başbakanın Hasankeyf'e gelmesi gerektiğini vurguluyor: "Başbakanın bu planın akılcı bir plan olmadığını anlamasını istiyoruz," diyor. Yapılması gerekenin, içinde Hasankeyf'in de olduğu Dicle vadisinin 'Dünya Doğa Ve Kültür Mirası' listesine alınması olduğunu söyleyen Ertürk, yıllar önce Amerika'nın da Grand Canyon konusunda benzer bir tartışma yaşadığını anımsatıyor: "Amerika Grand Canyon'a baraj yapmadı, şimdi dünyanın en fazla gelir getiren koruma alanı." Türkiye'deki baraj örneklerinin hiçbirinin vadettiği ekonomik, tarımsal ve turistik kalkınmayı getiremediğini de anımsatan Ertürk, Hasankeyf'in güneydoğunun Kapadokya'sı olduğunu söylüyor. Erkut Ertürk, en yakın örneğin Halfeti olduğunu söylüyor: "Halfeti'de de büyük vaatler yapıldı, buyrun Halfeti'ye gidelim ve yeni Halfeti'deki insanların ne kadar mutsuz olduğunu görelim, Hasankeyf'in sonu da böyle olacak. 50 yıldır baraj için kredi aramak yerine, burası Turizmi Teşvik Kanunu kapsamına alınmış olsaydı şu anda Güneydoğu'daki ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne ciddi bir katkı yaratılmış olurdu."


Ilısu Barajı'nın inşa edilebilmesi için Devlet Su İşleri'nin yerine getirmesi gereken 153 ön şartı denetleyen uluslararası bilirkişi heyeti, bugüne kadar şartların hemen hiçbirinin gerçekleştirilmediğinin altını çizmişti. Heyet tarafından yayınlanan raporda yapılması beklenen doğa ve kültür araştırmalarının dökümü sunuluyor. 2007 mart ayında Alman, Avusturyalı ve İsviçreli kredi kuruluşları ile Türkiye hükümeti arasında projenin kredisini garanti altına alan bir anlaşma imzalandı. Kredi kuruluşları, uluslararası baskılardan dolayı bu anlaşmayı 153 şarta bağladı. Bu şartlar kredi kurumları tarafından atanan uluslararası 15 kişilik bilirkişi kurulu tarafından biyolojik çeşitlilik, kültürel miras ve yeniden yerleşim alanlarında denetlenmekte. Türkiye bu şartları gerçekleştirmediği takdirde kredi kurumları anlaşmadan vazgeçebilir.

 

Şartlardan birkaçı:

 

* Baraj alanında ve mobilizasyon çalışmasından etkilenen tüm alanları kapsayan incelemeler bitirilmeden önce inşaat alanında çalışma başlatılamaz. Mobilizasyon çalışmasından etkilenen alanların listesi uzmanların bulgularıyla birlikte sunulmak zorunda.
* Karasal biyoçeşitlilik incelemesi mart 2008'de başlamalı ve bir yıllık süreyi kapsamalıdır.
* Deniz biyoçeştililik incelemesi ve görüntülemesi için herhangi bir çalışma yapılmadığı tespit edilmiştir.

Sabah Cumartesi, Haber: Müjgan Halis, 02.08.2008

KORUMA BÜYÜK ÖDÜLÜ ANTEP'İN KÜLTÜR YOLU'NA





Tarihi kentlerin yerel yönetimlerini bir araya getiren Tarihi Kentler Birliği’nce verilen Prof. Metin Sözen Koruma Büyük Ödülü, Kültür Yolu uygulama projesiyle Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin oldu. Birçok sokak, meydan, çarşı ve 32 adet tescilli taşınmaz kültür varlığını kapsayan Kültür Yolu Projesi, kentsel mekanın kültürel mirasla birlikte bütüncül bir yaklaşımla çok başarılı bir şekilde uygulandığı gerekçesiyle ödüle layık görüldü.

 

Proje ve uygulama olmak üzere iki ayrı kategoride düzenlenen Tarihi Kentler Birliği Özendirme Yarışması’na 2007 yılında proje dalında dokuz, uygulama dalındaysa 19 belediye başvurdu. Yapılan değerlendirme sonucunda proje dalında yıkık bir Cenova şatosunu restore edip Cenova Armaları Müzesi’ne dönüştüren Amasra Belediyesi/Bartın, eski Merinos fabrikası ve çevresini yeniden işlevlendiren Atatürk Kültür Merkezi Projesi’yle Bursa Büyükşehir Belediyesi, tamamen kaybolmuş bir yapının araştırılarak yeniden ayağa kaldırılmasına örnek teşkil eden Eyüp Bahariye Mevlevihanesi Projesi’yle İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kubat Paşa Medresesi Projesi’yle Tarsus Belediyesi/ Mersin ödüllendirildi. Uygulama kategorisinde ise Altındağ Belediyesi/Ankara İnci ve Dutlu Sokakları Sağlıklaştırma Projesi’yle, Konak Belediyesi/İzmir Abacıoğlu Hanı Restorasyonu’yla, Osmangazi Belediyesi/Bursa Tuz Han Restorasyon Projesi ve Bizim Mahalle Projesi’yle Odunpazarı Belediyesi/Eskişehir ise Malhatun, Arif Bey, Işıklar, Koca Müftü Sokaklar Sağlıklaştırma Projesi’yle ödüllerin sahibi oldu.

 

Bu değerlendirmeler dışında kalan Şehitkamil, Niksar, Talas, Kars, Bergama, Manisa, Uşak, Malazgirt, Kütahya, Çanakkale, Kadıköy, Şanlıurfa, Birgi, Manisa ve Develi belediyeleri de, kentlerinin kültürel değerlerinin korunup yaşatılmasına yaptıkları katkılarından dolayı teşekkür belgesi alacak. Ödüller 5 Ağustos’ta Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın da katılacağı Emirgan’daki Şerifler Yalısı’ndaki törende sahiplerine verilecek.

Radikal, 02.08.2008

DEMİR: SURLARI TURİZME KAZANDIRACAĞIZ





İçinde barındırdığı üç büyük medeniyete ait günışığına çıkarılmayı bekleyen sayısız tarihi esere sahip Fatih’te birçok projeler hazırlanarak çalışmalar başlatıldı. Belediye Başkanı Mustafa Demir’le bu tarihi eserlerin korunması ve yaşatılması yolundaki projeleri ve çalışmaları konuştuk.

Fatih’in surlarla çevrili bir yarımada olduğunu kaydeden Başkan Mustafa Demir, “Ayvansaray’dan Yedikule’ye olan surlar bizim sınırlarımız içinde kalıyor. Geçmişten günümüze kadar yansımış önemli bir tarihi kültürel miras bu. Bunları sağlıklı bir şekilde öyle bir fonksiyonel hale getirelim ki; hem günümüz insanı kullansın, hem bu güzelliklerden, bu kültürel birikimden bizden sonraki nesiller de sağlıklı bir biçimde istifade edebilsin. Hayalimiz insanlar buradan yürüyerek Yedikule’ye, Yedikule’den de üstgeçitlerle sahile inmelerini sağlamak istiyoruz” dedi.

80 bin metrekarelik kamulaştırma gerçekleştirdiklerini anlatan Başkan Demir, “Hiç kimse ile bir sürtüşme yaşanmadı. Mesela Fatih’te 300’den fazla gecekondu tahliye edildi bu dönemde. Gecekonduda yaşayan insanlarımız 50 yıldır aynı yerde oturuyor. Hiç olmazsa çekilişsiz kurasız TOKİ’den ev sahibi olabilsinler istedik. İnsanlarımıza gidiyoruz, konuşuyoruz enkaz bedellerini veriyoruz. İmkanlar dahilinde onlara yardım etmeye gayret ediyoruz” dedi.

Topkapı’dan, Vatan Caddesi’ne kadar hiçbir sıkıntının olmadığını kaydeden Başkan Demir, “Topkapı Kaleiçi’nde tarihi bir kilise var. Onun restore edilmesi gerekiyor. Mihrimah Sultan Camii’nin uzun zamandır restorasyonu sürüyor. Neslişah Camii’nin projelendirilmesi gerekiyor, üzerinde çalışıyoruz” dedi. “Sulukule” olarak bilinen Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri Yenileme projesinde Avrupa Birliği’ne kadar gittiklerini ifade eden Başkan Demir, “Mülk sahipleriyle de yüzde 95 oranında protokol imzaladık. Bu proje çerçevesinde biz kiracıları da düşündük. Bölgedeki insanların mağdur olmamaları için onlara da TOKİ’nin yaptığı evlerden konut edinme hakkı sağladık” diye konuştu.


Tekfur Sarayı ve Anemas Zindanlarının restorasyonunun devam ettiğini söyleyen Bakşan Demir, “Emir Buhari Tekkesi’nin restorasyonu bitti. Güzergah Ayvansaray Toklu Dede Mahallesi ve Balat ve Fener semtleri ile devam ediyor. Bu güzergaha “Ayvansaray Kültür Güzergahı” diyoruz. Bu güzergah boyunca Roma’ya, Bizans’a ve Osmanlı’ya ait değerleri çok rahatlıkla görebiliyorsunuz. Şimdi yürüyerek Kariye’den başlayıp Balat’a ve oradan Fener’e giderseniz 2 bin yıllık tarihi bir arada görebilirsiniz” dedi. Tekfur Sarayı ile Anemas Zindanları arasında ‘Molla Aşkı Terası’ adı verilen bir alan ortaya çıkarttıklarını kaydeden Başkan Demir, “Burası, Ayvansaray Kültür ve Turizm Güzergahı olarak hazırladığımız gezi alanının önemli bir parçası haline gelecek. Molla Aşkı Terası, Pierre Lotti gibi bir yer. Hatta görüş açısı daha da geniş. O bölgenin de kamulaştırılması sağlandı, muhteşem bir park yapıldı” dedi.
Türkiye Gazetesi, Haber: Gültekin Kaya, 01.08.2008

AFRODİSİAS'TA ASLAN VE BOĞA BAŞLARI

 

Aydın'ın Karacasu İlçesi Afrodisias Antik Kenti'nde devam eden kazılarda, MS 1. yüzyıla ait iki paye başı bulundu.

New York Üniversitesi sponsorluğunda, 1991 yılından beri Karacasu Antik Kenti Kazı Başkanlığı görevini yürüten Oxford Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Roland Smith, bu yıl 1 Temmuzda başlayan kazıları, 15 Ağustosta bitirerek, belgeleme çalışmalarına geçeceklerini söyledi.

Smith, kazıları Tetrapylon ile Sebasteion arasındaki cadde ile bazilikanın arkasındaki büyük odada yaptıklarını, çalışmaların ardından Tetrapylon'u gezen turistlerin söz konusu caddeden Sebasteion'u gelebileceklerini söyledi.


Bazilika'nın arkasındaki büyük odada yapılan kazılarda antik mimarinin çok güzel örnekleri olan kemer parçaları ve paye başlıkları bulduklarını aktaran Smith, "Çok önemli iki tane paye başı bulduk. Bunlar, MS 1. yüzyıla ait olan ve ortada bir aslan başı, yanlarda da iki tane boğa başının yer aldığı çok büyük başlıklar."

Bu yılki kazılarda 35 arkeolog ve 70 işçinin görev yaptığını ifade eden Smith, şöyle konuştu: "Geçtiğimiz yıllarda başlanan Sebasteion restorasyon çalışmalarını bu yıl da sürdürüyoruz. Senelerce güneş ve yağmur altında kaldığı için yıpranan Hadrian Hamamı'nın da mutlaka sağlamlaştırılması lazım. Bu yapının sağlamlaştırma çalışmaları için plan yapıyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu çalışmaya başlayacağız."

Haber Ekspres, 01.08.2008

TARİHE DİNAMİT KOYDULAR

 

İlk çağda demir madeni çıkarıp işlemesi nedeniyle gladyatörler başta olmak üzere savaşçıların uğrak yeri olan, Bubon, Balbura ile İnuanda kentlerinin birleşmesinden oluşan Tetrapolis’in başkenti Kybra Antik Kenti’ndeki kazı çalışmalarında acı bir gerçek ortaya çıktı. Burdur’un Gölhisar İlçesi’nde bulunan antik kentte Burdur Müzesi ile Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen kazıların üçüncü sezonunda, nekropolde bulunan yeraltı oda mezarlarının dinamit kullanılarak tahrip edildiği belirlendi.

Kazının Nekropol alanlarındaki çalışmaları yürüten Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Dr. Şükrü Özüdoğru, kazı bölgesinde 22 arkeolog ve 15 işçiyle kazı çalışmasına başladıklarını söyledi. Kentin mezarlarının bulunduğu nekropol alanında yeraltı oda mezarlarının bulunduğu tepelik alanda, üç ayrı noktada kaçak kazı yapıldığını belirlediklerini bildiren Özüdoğru, “Mezarlardan üçünün, kış aylarında yapıldığını tahmin ettiğimiz kaçak kazılarla tahrip edildiğini tespit ettik. Çalışmalarımızı burada da devam ettiriyoruz. Böylesine değerli bir alandaki tarih tahribatının üzüntüsünü yaşıyoruz” dedi. İçi sıvalı bir yeraltı oda mezarının kazılması ve temizlenmesi sonucu, 5-6 kişinin gömülü bulunduğu oda mezarlarındaki iskeletlerin dağıldığını ve ölü gömme geleneklerine uygun olarak, ölen kişilerin yanına bırakılan kap kacağın ve hediyelik eşyaların tahrip edildiğini belirten Özüdoğru, mezarlarda kalan bazı hediyelik ve etütlük eserleri ise topladıklarını söyledi.

Özüdoğru, kaçak kazıların önlenmesi için tek bir bekçinin yetersiz kaldığını ifade ederek, 405 hektarlık birinci derece sit alanı olan kentin güvenliği için, gerekli yerlere müracaatları yaptıklarını dile getirdi. Ayrıca kentin önemi ve güvenliği ile ilgili yöre halkına da düzenli olarak seminerler verdiklerini kaydeden Özüdoğru, “Buraya asıl sahip çıkacak ve koruyacak olan Gölhisar halkı olmalıdır” dedi.

Şükrü Özüdoğru, Kybra’nın, Roma döneminde başkentlik yapmış bir kent olduğunu, 4 bin kişilik parlamento binası, 8 bin kişilik tiyatrosu ve 12 bin kişilik stadyumu ile bin yıl yaşam sürülen, görkemli bir tarihe sahip olduğunu kaydetti. Özüdoğru, “Efes kadar önemli ve büyük bir kent olan Kybra’yı daha büyük bütçe ve daha geniş bir ekiple çalışarak, bir an önce ülke turizmine ve Türk arkeoloji bilimine kazandırmak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Akşam, Haber: M. Savaş Yavuz, 01.08.2008

AMASYA'NIN TOKLUCA KÖYÜ'NDE OLUZ HÖYÜK KAZILARI BAŞLIYOR

 

Amasya'nın Tokluca Köyü yakınlarında geçen yıl başlatılan Oluz Höyük kazılarının bu yılki bölümünün 31 Temmuz Perşembe gününden itibaren başlayacağı bildirildi.

 

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Şevket Dönmez'in başkanlığında yapılan kazıda, 70 kişilik bir ekip görev alıyor. Geçen yıl başlatılan Oluz Höyük kazı çalışmalarının bu yılki bölümüne başlanacağını bildiren Dönmez, çalışmaların bir ay boyunca devam edeceğini söyledi.

 

Dönmez, geçen yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İstanbul Üniversitesi işbirliğinde başlatılan çalışmalara bu yıl Adnan Menderes, Hacettepe ve Alman Heidelberg üniversitelerinin de katılacağını belirtti.

TürkiyeTurizm.com, 01.08.2008

MEKSİKA'DA TOLTEKLERE AİT MEZAR BULUNDU





Meksika'nın orta kesimlerindeki Tula kentinde arkeologlar, MS 900 ile 1150 yılları arasındaki döneme ait bir çocuk mezarı ortaya çıkardı. 

 

Meksika Ulusal Tarih ve antropoloji Enstitüsü (INAH) yetkisi Sergio Camarena , Hidalgo eyaletindeki Tula'da bir yenileme çalışması sırasında ortaya çıkarılan mezarın Toltek medeniyetine mensup bir çocuğa ait ve yüzeyinde hala seramik süslemelerin mevcut olduğunu belirtti. 

 

Sergio Camarena, 7-10 yaşlarındaki çocuğun mezarında kemik kalıntılarının yanı sıra vazolar, tabak, çanak ve mücevherler bulunduğunu da kaydetti. 

 

Başkent Mexico'ya 80 kilometre uzaklıktaki Tula, aynı ada sahip arkeolojik sitesiyle tanınıyor. 

Kent, Toltek medeniyetine başkentlik yapmış. Toltekler, Kolomb öncesi Amerika uygarlıklarından birini oluşturan halk olup, Meksika'daki Aztek öncesi üç kültürden (Mayalar, Toltekler, Olmekler) biri olarak kabul ediliyor. 

 

"Toltekler" sözcüğü Nahuatl dilinde "inşaatçı üstatlar" anlamına geliyor. Hakkında fazla bilgi sahibi olunmayan Amerika uygarlıklarından biri olan Toltekler'in kökeni ve yaşadıkları dönem hakkında çeşitli varsayımlar bulunuyor. 

 

Şimdilik en kabul gören varsayım, nereden geldikleri bilinmeyen bu halkın günümüzden 3 bin 300 yıl önce yaşadığı ve ileri bir uygarlık oldukları.

Cnn Türk, 01.08.2008

MEVLANA MÜZESİ SU SIZINTILARINA KARŞI RESTORE EDİLECEK

 

Topkapı Sarayı'ndan sonra Türkiye'de en çok ziyaret edilen mekan konumundaki Mevlana Müzesi, su sızıntıları ve tavanlarının bazı bölümlerinde meydana gelen kabarmalar nedeniyle tehlike sinyalleri veriyor. 

 

Dünyanın her tarafından yaklaşık 1 milyon 100 bin kişinin ziyaret ettiği müzenin onarımı için yetkililer harekete geçti. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından gerekli iznin çıkması halinde müze, Cumhuriyet tarihinde ilk kez restore edilecek. 

 

İl Kültür Müdürlüğü tarafından hazırlanan proje ile müzede meydana gelen su sızıntıları ve çatlaklar ortadan kaldırılacak. Müzede yapılacak rölöve, restitüsyon ve restorasyon çalışmalarının başlatılması amacıyla hazırlanan projenin bu ay içinde tamamlanması hedefleniyor. Konya İl Kültür ve Turizm Müdürü Yard.Doç.Dr. Mustafa Çıpan, müzenin ecdat yadigarı olduğunu belirterek, su sızıntılarına karşı önlem amacıyla bir çalışma yaptıklarını ifade etti. Her binada olduğu gibi Mevlana Müzesi'nin de su alabileceğini hatırlatan Çıpan, olası sızıntıları ve tahribatları onarmak için çalışmaların devam ettiğini söyledi. Müze binasında su sızıntılarının meydana gelmesinin normal olduğunu söyleyen Çıpan, "Mevlana Müzesi 4 asırlık bir yapı. 10 yıllık geçmişi olan binalarda bile su sızıntısı olabiliyor. Toprak yapısı nedeniyle kar ve yağmurda sızıntılar olabiliyor. Sızıntıları engellemek için bina çevresinde drenaj kanalları yaptırmayı planlıyoruz. Ayrıca kubbe bölümündeki bozulmaları da gözden geçireceğiz." diye konuştu. Mevlana Müzesi'nin Cumhuriyet tarihinde ilk kez restore edileceğini aktaran Çıpan, çalışmaların Şeb-i Arus törenlerine yetiştirileceğini kaydetti. 

 

Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Çıpan, dünyanın gözünün Mevlana Müzesi'nde olduğuna vurgu yaparak, tarihi yapı için gereken hassasiyeti ve önemi gösterdiklerini sözlerine ekledi.

Zaman, Haber: Aydın Hızlıca, 01.08.2008

8 MİLYON YILLIK TARİHE YOLCULUK

 

Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Öğretim Görevlisi Ayhan Yiğit'in, 'Üst miyosen dönem bulguları açısından dönemine ait dünyanın en önemli fosil kazı merkezi' diye nitelendirdiği Çankırı'daki kazı alanında 2008 yılı çalışmaları başladı.

Çankırı sınırları içerisinde 1997 yılında başlatılan Çorak Yerler kazısı, 11. yılına ulaşırken, yapılan çalışmalar sonucu, bölgede aralarında 8 milyon yıllık çok sayıda fosil bulundu.

Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ayla Sevim Erol başkanlığında gerçekleştirilen kazılardan elde edilen fosil örnekleri, Çankırı Müzesi'nde oluşturulan yeni bölümlerde, Türkiye'nin ilk fosil müzesinde sergileniyor.

Kazılarda bugüne kadar fil, gergedan, at, domuz, zürafa, keçi, geyik, koyun bulunduğunu belirten öğretim görevlisi Ayhan Yiğit, yaptığı açıklamada fosillerden elde edilen bilgiler ışığında doğanın canlı tarihinin yaklaşık 8 milyon yıllık bölümünün aydınlandığını, buradaki çalışmaların uzun yıllar devam edebileceğini kaydetti.

Yiğit, "Çankırı'nın geçmişini aydınlatmak için buradayız. Yaptığımız kazılarda 8 milyon yıllık bir tarihe ulaştık" dedi.

Bu yılki ilk çalışmalarda gergedan ve keçi fosillerine ulaşıldığını belirten Yiğit, "Burası yaklaşık 8 milyon yıllık bir yer burasının eskiden iç deniz olduğu tahmin ediliyor. Fosillerin üst üste ve iç içe geçmiş olmasından burada toplu ölümler olduğunu çıkartabiliyoruz" diye konuştu.

Hürriyet Ankara, 01.08.2008

TARİHİ YAPILAR GİYDİRİLİYOR

 

Konak Belediyesi, yıkılmaya yüz tutan, yayaların can ve mal güvenliğini tehdit eden tarihi yapıları, “Giydirme cephe” şeklindeki perdelerle koruyor. Belediye, tarihi binanın orijinal çizimlerinin olduğu giydirme panolar hazırlıyor. Bu kapsamda Mithatpaşa Caddesi, tarihi Asansör bölgesinde bulunan binalarda cephe iyileştirme çalışmaları başlatıldı. Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, Mithatpaşa Caddesi’nde çalışmaların tamamlanmasının ardından, sıranın Kemeraltı ve Basmane’de bulunan tarihi yapılara geleceğini söyledi. Tarihi yapıların cephe çizimlerinin fen işleri müdürlüğü tarafından uygulanmaya konulduğunu anımsatan Tunçağ, “Kullanılmaz duruma gelen evlere uygulanan cephe sağlıklaştırma çalışmalarına özellikle İzmir’e ilk kez gelen ve yoğun olarak ziyaret edilen Tarihi Asansör, Dario Moreno Sokağı çevresinde başladık. Kendi haline bırakılmış ve terk edilmiş beş binada başlatılan çalışmalar kısa sürede tamamlanacak ve kötü görüntüler tamamen ortadan kalkacak.Bu çalışmalar sürekli yapılacak. Kemeraltı 442 Sokak’ta bulunan yaklaşık 80 tarihi yapı ve Basmane 1273 ve 1275 sokaklarda bulunan atıl tarihi binalara perde sistemi uygulanacak” diye konuştu.

Cumhuriyet, 01.08.2008

LEONARDO'NUN MAKİNELERİ ÇİN İŞİ ÇIKTI

 

Rönesans'ın çok yönlü dahi bilim adamı ve sanatçısı Leonardo da Vinci'nin (1452-1519) tasarladığı makine çizimlerini, 1430'da Çinli gemicilerin İtalya'ya getirdiği iddia edildi.

İngiliz amatör tarihçi ve emekli denizaltı subayı Gavin Menziez, tüm dünyada çok satmaya başlayan "1434: The Year A Magnificent Chinese Fleet Sailed To Italy and Ignited The Renaissance" (1434: Muhteşem Çin Filosunun İtalya'ya Seyahati ve Rönesans'ı Ateşlemesi) adlı kitabında, Çinlilerin dev yelkenli filolarıyla Kristof Kolomb'dan 70 yıl önce Amerika kıtasını keşfettiğini ve eski Çin mühendislik kayıtlarını toplayan ansiklopediyi İtalya'nın Venedik limanına getirdiğini yazıyor. Çinlilerin, 1430'da Venedik'e geldikten sonra büyük-elçileri aracılığıyla Papa 4. Eugenius'a planları verdikleri öne sürülüyor.

Hürriyet, 01.08.2008

BAHÇEDE ROMA MOZAİKLERİ





Malatya'da bir vatandaşın bahçesinde, Roma dönemine ait mozaik bulunduğu öğrenildi.

 

Kültür ve Turizm Müdürü Derviş Özbay, Doğanşehir İlçesi Çömlekobası Köyü'nde bir vatandaşın bahçesinde mozaik kalıntılarına rastlandığını belirtti.

 

Özbay, "Vatandaşımızın hemen ilgili kurumlara durumu bildirmesi üzerine benimle birlikte Müze Müdürü Arkeolog İzzet Esen ve Müze Araştırmacısı Hüseyin Şahin tarafından söz konusu alana gidilmiş ve gerekli incelemeler yapılmıştır. Mozaiklerin yaklaşık 3.50x2.50 metrelik bölümü açıktadır. Ancak ilgili uzmanların değerlendirmesine göre burası da bir konut tabanı olup biraz daha geniş alana yayılmaktadır. Roma dönemine ait olup MS 3. yüzyıla tarihlenmektedir. Diğer mozaiklerle hemen hemen çağdaştır. Buradaki mozaikler de renkli tesseralardan oluşmaktadır" şeklinde konuştu.

 

"Burası için yine Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na tescil önerisinde bulunulacaktır. 1. derece Arkeolojik SİT Alanı özellikleri taşıyan alanda aynı zamanda temizlik ve kazı çalışması izni için de başvuruda bulunulacak ve alan tamamen açığa çıkarıldıktan sonra değerlendirme yapılacaktır" diyen Derviş Özbay, sözlerini şöyle tamamladı:

 

"Bu mozaiklerle beraber anlaşılıyor ki, daha önce de vurguladığımız üzere ilimizde özellikle Roma Dönemi'ne ait önemli yerleşimler söz konusudur. Bu durumda ilimizde de mozaik anlamında geniş bir potansiyel mevcuttur. Vatandaşlarımızın da bu konuda duyarlı olup bu tür buluntuları hemen bize bildirmeleri gerekmektedir."

Malatya Haber, 31.07.2008

KİLİSETEPE'DE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI





Mersin'in Mut İlçesi'ne bağlı Kışla Köyü'nde bulunan Kilisetepe'de kazı çalışmalarına başlandı.

 

Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü görevlisi Arkeolog Tolga Çelik yaptığı açıklamada, Kilisetepe'de 1998 yılında ara verilen kazı çalışmalarının ardından geçen yıl iki aylık bir çalışma yaptıklarını bu yılda yine iki ay sürecek bir kazı programı hazırladıklarını söyledi. Çelik, Kilisetepe'de ortaya çıkan eserlerin Tunç Çağı ve Hitit dönemine ait olduğunu belirtti.

 

Cambridge Üniversitesi'nden Yakın Doğu Arkeoloji Profesörü John Nicholas Postgate ve Newcastle Üniversitesi'nden Bizans Dönemi Uzmanı Dr. Mark Jackson sorumluluğunda yürütülen kazı çalışmalarında, tepe üzerinde İlk Tunç Çağı (MÖ 2800-2000) ve Orta Tunç Çağı (MÖ 2000-1600) yıllarına ait küçük bir yerleşim yeri inşa edildiğinin anlaşıldığı ve Hitit İmparatorluğu döneminde (MÖ 1600-1200) idari bir merkez olduğunun belirlendiği belirtildi.

 

Bizans döneminde MS 500'den itibaren tepe üzerinde bir kilise inşa edildiğinin ortaya çıktığını anlatan Tolga Çelik, "Kazı çalışmaları sırasında geçen yıl Hitit Kralı'na ait bir adet mühür bulunmuştu, bu yıl bazı fayans boncuklar, bakır alet ve süs eşyaları bulundu" dedi.

 

Tolga Çelik, kazıda bulunan eserlerin Silifke Müzesi'ne teslim edileceğini sözlerine ekledi.

Mersin Kent Haber, 31.07.2008

MERSİN'DE ARKEOLOJİK YÜZEY ARAŞTIRMASI SONA ERDİ

 

Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Ümit Aydınoğlu, Erdemli ve Silifke arasında sürdürülen 'Kentleşme ve Tarımsal Organizasyon Arkeolojik Yüzey Araştırması' çalışmalarının bu yılki etabının tamamlandığını bildirdi.

 

Aydınoğlu, yaptığı açıklamada, TÜBİTAK tarafından desteklenen, çok sayıda öğretim üyesi ve arkeoloji öğrencisinin katıldığı çalışmada Erdemli ve Silifke'nin antik dönem kültürel mirasının belgelenerek kayda alındığını söyledi.

 

Aydınoğlu, yörenin antik dönemde sahip olduğu tarımsal potansiyel hakkında da ayrıntılı çalışmalar gerçekleştirildiğini ifade etti.

Zaman, 31.08.2008

TARİHİ ESERLERE SAĞLIK KONTROLÜ

 

Diyarbakır’da restorasyonu süren tarihi İçkale Müzesi’nde sergilenecek eserlerin bakım ve onarımı için laboratuar oluşturuldu.


Paleolitik dönemden başlamak üzere, Neolitik, Kalkolitik, İlk Tunç, Urartu, Asur, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı dönemine ait yaklaşık 2 bin esere kronolojik olarak ev sahipliği yapmış ancak, restorasyonu süren İçkale’ye taşınacak olması sebebiyle geçen yıl izlenime kapatılan Diyarbakır Arkeoloji Müzesi, birinci derecede bozulmuş, korozyona (metal veya metal alaşımlarının oksitlenme veya diğer kimyasal etkilerle aşınma durumu) uğramış eserlerin yeniden hayat bulması için laboratuar kuruldu. Laboratuarda eserler büyük bir titizlikle tek tek elden geçirilerek, onarımı yapılıyor, bilgisayarda kayıt altına alınmasının ardından uygun şartlarda ambalajlanarak, tarihseverlerle yeniden buluşmak üzere saklanıyor.

Türkiye Gazetesi, 31.07.2008

PROJESİNİ DEĞİŞTİRDİ, TARİHİ ESERİ KORUDU

 

Kocaeli'nde müteahhitlik yapan Sabri Temizel, tarihi eser bulunan arsada yaptığı 3 katlı binanın projesini tarihi esere zarar vermemek için değiştirerek, örnek davranış sergiledi.

 

AA muhabirine açıklama yapan Temizel, 1973 yılından beri yaklaşık 20 binada 100'e yakın daire yaptığını belirterek, İzmit'te İkizliçeşme Sokak'ta yaptığı 3 katlı apartmanının arazisinde tarihi eser çıkınca, eseri korumak için proje değişikliğine gitmek zorunda kaldığını söyledi.

 

Projeye 2000 yılında başladıklarını anımsatan Temizel, öncelikli olarak arazilerinde kaydı bulunmayan Osmanlı mimarisi bedesten kalıntısını kaydettirdiklerini söyledi. Kalıntının kaydettirilmesiyle arsada tarihi eser olduğunun anlaşıldığını belirten Temizel, şöyle konuştu:

''Müze Müdürlüğüne müracaat ederek projemizi sunduk. Binamızı, Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun onayladığı şekilde yaptık, eseri korumaya aldık. Projeyi kurulun istediği şekilde yapabilmek için birkaç defa değiştirdik, arsamızdan yaklaşık 25 metre kareyi bina için değil, eseri korumak için kullandık.''

 

Temizel, bina yapmak için belediyeye müracaatlarda eserin kaydının olmadığını öğrendiklerini dile getirerek, kaydı olmadığı için eseri gizleyip, yok ederek arsayı tam olarak kullanma imkanları olduğunu ancak bunun yerine Müze Müdürlüğüne müracaat ederek kayıt altına alınmasını sağladıklarını söyledi. Temizel, eseri korumak için etrafını duvarla çevirdiklerini, kalan kısımların ise camla çevrileceğini sözlerine ekledi.

 

Kocaeli Müze Müdürü Arkeolog İlksen Özbay ise arazisinde tarihi eser bulunan Temizel'in bina yapmak isteğiyle kendilerine müracaat ettiğini bildirerek, eseri koruyacak şekilde proje hazırlamasını istediklerini dile getirdi.

 

Özbay, projeyi, Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun onayına sunduklarını anımsatarak, şöyle konuştu:

''Binaya, eseri içine alacak ve koruyacak şekilde izin verilebileceğini düşündüm. Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kuruluna bildirdik, proje hazırlanıldı, olması gerekenler bildirildi, eksikler giderildi ve Sabri Temizel eski eseri koruyarak apartmanını yaptı. Bölgenin hemen altı Osmanlı mimarisi ama bu yapılar tahrip edilmiş. Yeni yapılaşmalar oluşmuş, arsası olan 'inşaatım durdurulur mu?' endişesiyle eserleri yok etme yolunu tercih etmiş. Arazisinde bu tür eser bulunan kişiler, eser olduğu için projesinin onaylanmayacağını düşünüp de eserleri ortadan kaldırma yoluna gitmesin. Projesini değiştirip, eseri koruma altına alarak bina yapmayı tercih etsinler.''

 

Özbay, Sabri Temizel'in arazisindeki eserin Osmanlı mimarisi bir bedesten kalıntısı olduğunu, Osmanlı harcından yapılmış ve tuğla örgüsü kemerli bir yapı olduğunu, dönemin çarşısı olarak kullanıldığını tahmin ettiklerini sözlerine ekledi.

Zaman, 31.08.2008

ARTEMİS'E HAKARET

 

Euromos’a 5 YTL giriş ücreti konulurken Artemis’e 0 lira değer biçilmesi, kaderine terk edilmesi ve pislik içinde bırakılması bu kültür değerlerimize gösterdiğimiz saygısızlığı ve sahipsizliği gözler önüne seriyor. Sen kalk dünyanın yedi harikasından biri sayılan bir ören, bir mabede ören yeri ve müze muamelesi yap ama girişi beleş tut. Giriş ücretini ücretsiz yapmak kimin yararına? 1 YTL olsun ama bir giriş ücreti olsun. Ayrıca içeriyi tozdan ve çöpten hele hele tuvaletsizlikten kaynaklanan umumi hela vaziyetinden kurtarmak gerekiyor acilen. Buraya bir bekçi kulübesi ile bekçi şarttır. Ayrıca içeriye Artemis Tapınağı'nın büyükçe bir maketi ve resimli bilgilendirmeler çok şık olur. Hiç bilmiyorsanız ne yapacağınızı Bodrum’daki Mozole ya da Samos’taki Heraion’a bakın ne demek istediğimi anlayın. Hem Artemis’in hem de Efes’in şerefini kurtarmak manasına… Yoksa Wood haklı mıydı; biz gerçekten eserlerimizin kıymetini bilmiyor muyuz?

 

İsa Bey Camii’ndeki mezar taşları niye müzeye kaldırılmıyor? Ya da daha iyi niye saklanmıyor? Cami avlusunun bir köşesine yığılan bu muazzam Türk-İslam eserlerinin itibarı bu karar mı? Her camiye girişimde önce bu taşlara gözüm takılır; acaba yerindeler mi yoksa çalınmış olabilirler mi diye…

 

Hellenistik dönem mimarisi bakımından diğer eşsiz bir eser ise Belevi Mozolesi’dir. Belevi’den Tire’ye giderken uğradığımız bu anıtın çevre düzenlemesi yapılıp ziyarete açılması lazımdır. Kale’de öyle. Selçuk Kalesi hala niye ziyarete açılmıyor onu anlamıyorum. Kazı çalışmalarımı yapılacak yapılsın bir şey dediğimiz yok. O bölgelere "girilmez" koyarsınız olur biter. Bir ören yerinde kazı çalışmalarının devam etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Yine bir ören yerinin ziyarete bir an evvel açılması kadar da yine çok normal ve güzel bir şey olamaz. Yıllardan beridir açılacak deniliyor; biz de bekliyoruz. Bakalım bu şahane kültür varlığımıza daha ilgisizlik ne kadar sürecek?

 

Aphrodisias’a giderken yolda gruptan bazılarının içi bulanıyor. Yollar hem dar hem de çok virajlı. Yeni müze çok güzel olmuş. Eskisinin çatısı onarıldıktan sonra eserler yağmurdan kurtuldu. Yalnız traktörle yolcuları otoparka taşıma hadisesinde ciddi kaygılarım var. Hierapolis öreniyle ilgili daha önce de bahsettiğim gibi bir kapıdan diğerine yürüme olayında güzergah uzun olduğu için yaşlı gruplarda sorun oluşturuyor. Öte yandan akülü araba olayı da pek oturmadı sanırım. Asıl sorun Pamukkale’nin günden güne yok olması. Bunda birçok etken söz konusu.

 

Pamukkale’de bitmeyen sorunların başında gelen tahribat ve kirlilik sorunlarından ilkini çözmek için ayakkabısız da olsa travertenlerde yürüme kaldırılmalıdır. Çünkü basılarak yapılan insan ağırlığı yüküyle ve sürtünmeyle jel şeklindeki genç travertenler çökelemeden deformasyona uğruyorlar. Yürüyüş için grupların kullandığı ilk girişe bakın safi çıplak kayaçlardan ibaret. Zaten ayakkabı yasağına yüzde yüz uyan da yok. İkincisi salınan suyun aşağıda biriktirilip tekrar kullanılmak üzere geri pompalanması gerekir. Hem traverten oluşumu için çok gerekli bu suyun geri kazanılması hem de araziye salınarak çok kireçli bu suyla verimli toprakların öldürülmesinin önüne geçilmesi için. Unutmayalım bu su sonsuz değil ve bir gün bitecek ve o gün çok yakın.

 

Priene’de İskender Evi ve Tapınağı olarak bilinen ev yapısında bakımsızlık hakim. Hele Kibele Tapınağı’nı şahsen çok kötü vaziyette buldum. Batı Kapısı’nın bakımdan geçirilmesi gereken Priene, bir Helen kent mimarisi açısından eşsiz değere sahip. İçerisini adeta çöplüğe çevirmeye çalışanların bunu bilmeleri gerekmektedir. Milet’teki müzeyi süratle bekliyoruz ama Priene’de niye bir müze yok? Bu kadar fakir mi bulgu yönünden Priene Öreni? Didim kasabası hızla kentleşirken tarihi mirasını boğuyor. Dydmaion da bunlardan biri. Bir kere yolun daha farklı bir yerden geçmesi gerekli. Ana yol olarak kullanılan ve Apollon Tapınağı’nın önünden geçen yol resmen kazalara davetiye çıkarıyor. Otopark sorunu ise diğer bir handikap. Burada da aynı şey. Bana göre Didim’de de bir müze oluşturulması lazım.

 

Bodrum Kalesi’nde keşke her gün açık olsa salonlar… Bu nedenle Pazartesi ziyaretçileri şimdilik şanssızlar. Ayrıca felç olan Bodrum trafiği gelecekte kentin en büyük sorunlarından birini oluşturacak. Kale’ye yolcu getiren araçların park yeri ve içeri giriş zorlukları derhal çözülmezse şayet daha çok Bodrumluların ve ziyaretçilerin başını ağrıtacak…

Selçuk Bölge Haberleri, Yazı: Asil S. Tunçer, 30.08.2008

İZMİR'İN ARKEOLOJİK HARİTASI HAZIRLANDI





Smryna Kazısı Başkanı Doç.Dr. Akın Ersoy, İzmir'in arkeolojik haritasını çizdi. Ersoy, Roma dönemindeki İzmir'i yansıttığı haritasında, kalıntı bulanmamış olmasına rağmen arkeolojik 17 nokta belirledi. İzmir'de ilk kazıları başlatan Alman Arkeolog Rudolph Naumann'ın 1930'lu yıllarda çizdiği arkeoloji haritasından da yararlandığını belirten Ersoy, kapsamlı bir çalışma yaptıklarını kaydetti. 

 

Ersoy'un haritasına göre, Roma döneminde Kemeraltı'nın büyük bölümü deniz, Kızlarağası Hanı ise kale ve liman bölgesi olarak görünüyor. Kadifekale'nin sol kısmında da, kalıntı bulunmamasına rağmen antik bir stadyum olduğu varsayılıyor. Ersoy'un ilgi çeken haritası, önümüzdeki günlerde ilk olarak Dokuz Eylül Üniversitesi Şehir Plancılığı Bölümü'nün bildiri kitapçığında yayınlanacak. Agora ve çevresindeki kazıları yürüten Doç.Dr. Ersoy, İzmir'in arkeolojik haritasını günler süren çalışma sonunda hazırladıklarını belirtti. 

 

Haritada antik özelliğe sahip 17 noktayı işaretlediklerini belirten Ersoy, "Apollon'un 'Meles Deltası'nın ötesinde kurulacak kentte yaşayacak olan insanlar, 3-4 kez mutlu olacaklar' kehaneti üzerine İzmir, İskender ve generalleri tarafından Kadifekale'den itibaren kuruluyor. Biz de bu nedenle Kadifekale'yi merkez olarak belirledik. Kentin bir anlamda sınırı olarak kabul edilen surları da buradan başlıyor. Bu haritayı 1930'lu yıllardan bu yana hazırlanan en kapsamlı çalışma olarak görüyoruz" diye konuştu.

Yeni Asır, 30.07.2008

MAHKUMLAR KAZI EKİBİNDE

 

 

Muğla’nın Köyceğiz İlçesi’ne bağlı Çandır Köyü yakınlarında yer alan Kaunos Antik Kentindeki kazılarda, Dalaman Yarı Açık Tarım Cezaevi’nde kalan 13 mahkum da çalışıyor.

 

Mayıs ayı başından bu yana tarihi gün yüzüne çıkarmak için harabelerde kazma kürek sallayan mahkumlar, arkeolog, asistan ve diğer işçilerle birlikte kazı evinde kalıyor. Kader mahkumlarının çalışmalarından son derece memnun olduğunu ve gelecek günlerde sayılarının artırılmasını isteyeceğini anlatan Kazı Başkanı Prof.Dr. Cengiz Işık, "En büyük teri onlar akıtıyor. Haklarını hiçbir zaman ödeyemeyiz" dedi. Cezalarını bu şekilde doldurmaktan son derece memnun olduklarını söyleyen mahkumlardan 32 yaşındaki Denizlili Bekir Akbulut, "Cezamı çekerken Türkiye’nin tarihi mirasına katkıda bulunmak mutluluk verici" dedi.

Haberler.com, 30.07.2008

ÇAMLIK KÖYÜ'NDEKİ TARİHİ EVE RESTORASYON İZNİ ÇIKMADI





Çamlık Köyü'nde bulunan ve bir zamanlar Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldığı tarihi evin Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın onayı ile “Atatürk Anı Evi” olarak yapılması bekleniyordu.

Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı bu projeye onay vermedi. Bakanlık söz konusu evin özel müze veya kent müzesi halinde yaptırılmasını destekleyeceğini belirtildi.

 

Selçuk İlçesi'ne bağlı Çamlık Köyü'nde bulunan ve 1937 yılında Mustafa Kemal Atatürk Ege Manevraları için özel vagonuyla gelip, Devlet Demir Yolları'na ait olan bu evde kaldıktan sonra bölgedeki çalışmalarına devam etmişti. Yıllardır yıkık bir halde duran bu evin Selçuk Kaymakamı Aziz inci’nin girişimleri ile “Atatürk Anı Evi” olması için Kültür ve Turizm bakanlığına müracaat yapılmıştı. Ancak Bakanlık bu müracaatı değerlendirmeye almadı. Bakanlık, Kaymakamlık tarafından gönderilen yazıya cevaben, restorasyon ve düzenleme çalışması, personel ve ödenek imkanlarına sınırlı olması nedeni ile buranın müze olarak alınamayacağını bildirdi. Ancak söz konusu anı evi yerel imkanlarla yapılırsa bu çalışmayı bakanlık olarak destekleyecekleri belirtildi.

 

Devlet Demir Yollarının Maliye Bakanlığına olan borcuna mahsup ettirilen 160 dönümlük bir alanda bulunan bu harabe binanın bakım ve onarımını gerçekleştirmesi, bu binanın kültür değerlerine yakışır bir şekilde “Atatürk Anı Evi” olması için bakanlığa müracaat ettiklerini belirten Selçuk Kaymakamı Aziz İnci; “Binanın mimari açıdan rölövesi var ancak projesi yapılması gerekiyor. Proje yapıldıktan sonra bakanlıktan onay alınacak ve tabi ki bina aynı zamanda çok iyi dekore edilmesi gerekiyor. Bakanlık yapmış olduğumuz talebi geri çevirdi ancak, özel müze veya kent müzesi halinde düşünülmesi halinde bakanlık bu projeyi destekleyecek” dedi.

Selçuk Bölge Haberleri, 29.08.2008

5 BİN YILLIK HİSAR KALESİ ÜZERİNE 150 YIL ÖNCE KURULAN KÖY YIKILACAK

 

Tunç Çağı'ndan bu yana birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve 23 yıl önce SİT alanı ilan edilen 5 bin yıllık Hisar Kalesi ve çevresinin, içinde evler, hayvan damları ve cami bulunan köye dönüştüğü belirlendi. Her yıl kullanma bedeli alınan evler için bu ay yıkım kararı çıktığı, tahliye işleminden sonra restorasyon için başvurulacağı öğrenildi. 

 

Alınan bilgiye göre, İzmir'in Kiraz İlçesi yakınındaki 5 bin yıllık Hisar Kalesi, 150 yıl kadar önce içine ve çevresine yapılan evler nedeniyle köy haline geldi. Hisarköy olarak anılmaya başlanan bölgede, devlet 1985 yılında kadastro çalışması başlatarak, kale içinde 10, dışında ise 25 metrelik alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu hükümleri uyarınca sit alanı ilan etti. Bu kapsamda 31 ev Hazine'ye ait olarak rapor edilirken, kale içinde ve dışında yer alan 6 evin sahiplerine ise kadastro çalışmaları öncesinde tapu verildiği anlaşıldı. SİT alanı içinde bir de caminin bulunduğu belirlendi. 

 

Uzun yıllardır söz konusu evlerde oturan vatandaşlar ise Hazine'ye ait tescil işleminin haksız olduğunu öne sürerek, tapu alabilmek amacıyla dava açtı. Ancak dava reddedildi. Yerleşim birimindeki 6 ev sahibi, tapulu olarak kaydedildi. Hazineye kayıtlı olan evlerden bu tarihten itibaren Kiraz Mal Müdürlüğü tarafından her yıl 'ecri misil' adı altında kullanma bedeli alındığı öğrenildi. SİT kararı sonrasında evlerde tadilat veya benzer işlemler yapanlara ceza davaları açıldı. Bu arada temmuz başında SİT alanı ilan edilen evler için yıkım kararı çıktı.

 

Kiraz Kaymakamı Murat Bulacak, yaptığı açıklamada, Kiraz'ın 5 bin yıllık tarihi olan bir kaleye sahip olmasının kültür ve turizm açısından önemine işaret ederek, şunları kaydetti: "Bu tarihe sahip çıkmak bizlerin görevi. Kirazlılar için büyük bir faydası olacak bu kalenin restore edilip, tekrar canlandırılması ve ilçeye kazandırılması gerekiyor. İlk etapta burada oturanların tahliyesi için vatandaşlara yazı gönderdik. Amacımız onları mağdur etmek değil, tarihe sahip çıkmak. Tahliye işlemlerinden sonra Hisar Kalesi'nin restorasyonu için başvuruda bulunacağız." 

İl Genel Meclisi Üyesi Hüseyin Çavuş ise köylülere sahip çıkılması gerektiğini ifade ederek, "Hisar Kalesi Kiraz'a kazandırılmalı. Kale Kiraz için önemli bir merkez haline gelebilir ve turizm açısından ekonomik katkı sağlar. Bunun için gerekli çalışmaların başlatılması gerekiyordu. Ancak tahliye kararı vatandaşlarımızı üzüyor" dedi. Çavuş, köy tüzel kişiliğine ait 100 dönümlük bir arazinin bulunduğunu belirterek, buraya Kiraz Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'nın da katkısıyla vatandaşların mağduriyetinin giderilmesi amacıyla evler yapılabileceğini kaydetti. Çavuş, bu doğrultuda görüşmelerde bulunacağını bildirdi. 

 

Öte yandan, uzun yıllardır kale içi ve çevresindeki evlerde yaşayan vatandaşlar ise tahliye kararından duydukları üzüntüyü dile getirdi. Hisar Kalesi'nin giriş kapısının bulunduğu alanda ev ve hayvan damı olan Sultan Yenigün, "65 yaşındayım. Bu eve gelin geldim. Üç çocuğum var. Zaten maddi sıkıntılar yaşıyoruz. Yıllarımızın geçtiği bu evi nasıl terk edebiliriz, nereye gideriz biz?" diye sordu. Kalenin içinde dedesinden kalma evde oturan Mehmet Kurt (66) da tapusu bulunması nedeniyle tahliye yazısı almadığını ifade etti. SİT alanı ilanından sonra kale duvarına bitişik olan evinde inşaat yaptıkları için ceza ödediğini belirten Cemile Dönmüş (71) de 56 yıldır burada yaşadığını, köye gelin geldiğini belirterek, "Tamam tarihe sahip çıkılsın ama bunca insan evlerini bırakıp nereye gidecek" dedi.

Zaman, 30.07.2008

ÜÇ KÜMBETLERİN ÜSTÜ ÇAYIR TUTTU

 

Erzurum'da tarihi yerlerin içler acısı hali 'bu da olur mu' dedirtti. Erzurum'un tarihi mirasında önemli bir yeri bulunan Üç Kümbetler'in hali görenlerin içini acıtıyor. 

 

Kümbetlerin üstünde uzayan otlar, tarihe duyarsızlığı gözler önüne sererken içlerine girmek ise mümkün değil. Sultan Melik mahallesindeki Anadolu'nun mezar anıtlarının en güzel örneği olarak bilinen Üç Kümbetler, bakımsızlıktan dolayı tarihi dokusunu kaybediyor. Üç Kümbetler'in üzerinde biten otlar ve içerisine atılan çöpler dokuyu tahrip ediyor. Kümbetleri gezmeye gelen üniversite öğrencisi Deha Öztürk, "Tarihe ışık tutan ve Erzurum'un önemli eserlerinden Üç Kümbetler'in bakımsız olması gerçekten üzüntü verici. İçerisine girmek ise kapılar kilitli olduğu için mümkün değil. Buraya gelen vatandaşlar, tarihi eserlerin içlerini de görebilmeli. Ayrıca kümbetlerin içerisi de pislikten geçilmiyor. Böyle, turizm yönünden göz önünde olan tarihi yerler temiz tutulmalı." dedi. Öztürk, yetkililerden bu durumu en kısa zamanda düzeltmelerini isteyerek, tarihe sahip çıkılmasının gerektiğini vurguladı.

Zaman, 29.07.2008

KAVURUCU SICAKTA TARİH KURTARIYORLAR

 

Ilısu Barajı'nın suları altında kalacak olan Batman'ın tarihi ilçesi Hasankeyf'te arkeologlar tarihi kurtarma çalışmalarını sürdürüyor.

2006'da bir bölümü bulunan Artuklu Hamamı ve 2002'de bir bölümü bulunan Mardinike Camisi bölgesinde 6 Haziran 2008'de kazı çalışmalarının tekrar başlatıldığı ifade edildi.

Kazı ekibinin başkanı Konya Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, 6 öğretim üyesi, 70 işçi ve 15 arkeoloji bölümü öğrencisinin ekipte yer aldığını belirtti. Kazı ekibi 40 dereceyi geçen sıcaklıkta güneşten korunmak için yöresel poşuyu başlarına bağlayıp çalışıyor.

Çalışmalar sabah 08.00'de başlayıp akşam saatlerine kadar devam ediyor.

Sabah, Haber: Erdal Atay, 29.07.2008

SU PERİSİNE MKEK ÖNERİSİ

 

Büyükşehir Belediyesi'nin deposunda çürümeye terk edilen su perileri heykelini 1992 yılında söküp geçici olarak Tandoğan'dan belediye deposuna kaldıran mimar Mehmet Emin Çevik, "Su perileri heykelinin yeri Tandoğan'dır. Yeniden oraya konulmalı. Hatta MKEK ile görüşüp o binanın önüne konulabilir"

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın da katıldığı su perileri tartışmasında 1992 yılında heykeli söküp geçici olarak Tandoğan'dan belediye deposuna kaldıran mimar Mehmet Emin Çevik, "Su perileri heykelinin yeri Tandoğan'dır. Yeniden oraya konulmalı. Hatta MKEK ile görüşüp o binanın önüne konulabilir" önerisinde bulundu.

Ankara Hürriyet'e yaptığı açıklamada, 1992'de heykelin kaldırılmasını "ücretsiz" üstlendiğini belirten Çevik, tekrar Tandoğan'a konulmasını da ücretsiz yapabileceğini söyledi. Çevik 1992'de heykeli kaldırırken havuzdaki sudan dolayı virüs kaptığını ve 10 gün hastanede yattığını ifade ederek, "Ben 16 yıl öncekiyle aynı anlayıştayım. Bizzat kendi ellerimle kaynak yaparım. O heykeli kaldıran kişi olarak bu benim hakkım" dedi.

"O heykelin yeri Tandoğan'dır" diyen Çevik başka yere konulamayacağının altını çizdi. Çevik, "Siz burnunuzu alıp ensenize koyabilir misiniz? Thames'in kenarındaki Big Ben'i başka yere koyabilir misiniz?" sorularını da yönelterek, "Bu heykel tüm kentin, Ankara'nın malı" dedi.

Çevik, heykelin tekrardan şu anda yerinde porselen fincan ve çaydanlık bulunan alana konulamaması durumunda yeni bir öneride de bulundu. Su perilerinin mutlaka bir havuz içine konulması gerektiğini vurgulayan Çevik, bunun için de Makine Kimya Endüstrisi Kurumu'nun önündeki alanın kullanılabileceğini vurguladı.

MKEK ile görüşüp kurumun da arazisinin bir kısmının alınarak 18 metre çapında bir havuz oluşturularak ortasına su perilerinin konulabileceğini ifade eden Çevik, böylece dört yönden de meydana yaklaşılırken havuzun ve heykelin görülebileceğini vurguladı.

Başkent'in en gezgin heykeli durumundaki su perileri ve Eros figürlü bronz tasarım ilk olarak 1924'te şimdiki Güvenpark'ın olduğu yere, adı henüz Kızılay değil Tosbağa Yatağı iken konulmuştu. Daha sonra Güvenpark inşaatı nedeniyle önce Ulus'a ardından da Hacettepe Parkı'nı nakledilen su perileri heykeli hastane inşaatı nedeniyle de son ikamet yeri Tandoğan'a taşınmıştı. Belediye yönetimi 1992'de Ankaray inşaatı nedeniyle Tandoğan'dan kaldırdığı heykeli tekrar bu meydana koyma sözü vermişti.

Ancak 1994'te başkanlığa Melih Gökçek'in seçilmesiyle heykelin çürüme kaderi de başlamış oldu. Gökçek yönetimi heykeli üç parça halinde belediyenin bir açık hava deposunda çürümeye bıraktı.

Ankara Hürriyet'in su perileri heykelini bulup görüntülemesinin ardından da kentten tepkiler gelmeye başladı. Siyasetçiler, sanatçıların tepkilerine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da katıldı. Günay, "Su perileri Tandoğan'a sürahiden daha çok yakışır. Belediyenin bu haberi uyarı alması gerekir" demişti.

Hürriyet Ankara, Haber: Ateş Yalazan, 01.08.2008


******


AMAÇ HEYKELİ UNUTTURMAK





Hürriyet'in Büyükşehir Belediyesi'nin hurdalığında bulduğu su perisi heykeli konusunda tepkiler çığ gibi geldi. CHP Ankara Milletvekilleri Nesrin Baytok ve Tekin Bingöl, Melih Gökçek'in sanat anlayışının bir kez daha ortaya çıktığını belirterek, "Sanatın içine tükürürüm' diyen bir anlayıştan başka ne beklenir ki?" tepkisini gösterdiler. 

 

CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, bu heykelin hafızalardan silinmesine rağmen yıllarca Başkent'in simgesi olduğu belirterek şunları söyledi: 

"Ulus'taki anıt gibi bu da Ankara'yla simgeleşmişti. Geçici olarak kaldırılacağı söylenmişti. Şimdi ise hurdaların içinde kaderine terk edilmiş olarak bekletiliyor. Melih Gökçek'in sanata bakışı malum. Gökçek, başkansa Başkent'te bu tür sanat eserlerinin çöplükte ya da hurdalıkta bulmak yüksek bir ihtimal. 'Sanatın içine tükürürüm' diyen bir anlayıştan başka ne beklenir ki? Onun sanat anlayışı ilgisiz yerlere sürahi, semaver koymak." 

 

Melih Gökçek'in başkanlık görevine gelir gelmez sarf ettiği sözlerle sanat anlayışını gösterdiğini anlatan CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok ise şöyle konuştu: 

"Gökçek'in göreve gelir gelmez sarf ettiği sözleri herkes hatırlar. Göreve gelir gelmez sanat anlayışının ne olduğu belliydi. Kenti sanatla güzelleştirmek gibi bir kaygısı olmadığı için sanat eserlerini de hurdalıklarda çöplüklerde buluyoruz. Başkent, Cumhuriyet'in değil, 'Melih Bey'in Ankarası' oluyor. Kendisinin tarihi dokuyu ortaya çıkartmak, insanlar için yaşamı kolaylaştırmak gibi bir hedefi yok." 

 

CHP Grup Başkanvekili Fazıl Güleken de Ankara'nın son 15 yıldır sanat eserleri yerine estetikten yoksun alt ve üst geçit şehri olduğunu belirterek, "Bu bakış açısındaki yönetimi Mustafa Kemal'in başkentine yakıştıramıyoruz. Kınıyoruz" dedi. 

 

Heykelin durumunu görünce çok üzüldüğünü belirten Güleken şöyle konuştu: 

"Ben üniversitedeyken Tandoğan meydanındaydı ve çok estetik bir görünümü vardı. Tarihi özelliği olan bir heykelin böyle bir şekilde terk edilmesi sanata saygısızlık ve çağdışılık. Mustafa Kemal'in kurduğu Cumhuriyet'in Başkenti'nin sanat eserlerini görmek istiyoruz. Halkın görmesi gereken Ankara'da sergilenmesi gereken en önemli heykeldir. Su perisi heykeli, çaydanlık figüründen çok daha önemli. Ankara'yı Ortadoğu kentlerinin kasvetli, karanlık haline getirdiler. Bu heykel çağdaş cumhuriyete geçişin bir simgesidir. Avrupa'da böyle bir heykel inşaat için kaldırılmış olsa son derece özenli bir şekilde muhafaza edilir ve sonra değerlendirilir. Bu yapılan uygulama AB ile birleşme iddiasıyla bağdaşmıyor. Bu heykeli depoya atmalarındaki amaç bu heykeli unutturmak, yok etmek. Bu yapılan 2008 çağdaş bir başkente yakışmıyor."

Hürriyet Ankara, Haber: Cengizhan Çatal – Deniz Biliroğlu, 29.07.2008

TARİHİ CAMİNİN AHŞAPLARI AÇILDI

 

Ödemiş'e bağlı Birgi beldesindeki tarihi Aydınoğlu Mehmet Bey Camii'nin restorasyon çalışmalarında çatıya yeterli toprak konulmadığından minberdeki ahşap bölümlerde açılma olduğu bildirildi. 

 

Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, dünya kent mirasının önemli mimari yapılarından Aydınoğlu Mehmet Bey Camii'nin (Ulu Cami), bölgede ayakta kalan ender yapıtlardan biri olduğunu söyledi.

 

Caminin 1994 ve 2005 yıllarında iki kez restore edildiğini ifade eden Şener, ancak restorasyonda bazı hatalar yapıldığını savundu.

 

Şener, şöyle devam etti: "1994'teki restorasyonda çatının kurşunları ince kaplanmış. Ayrıca ahşapla kaplanan bölüm üzerine sıva çamur kullanılmaması nedeniyle, cami her yağışta su alıyordu. 2005'teki ikinci onarımda ise 2 kamyon özel pişmiş kırmızı toprak gerektiği şekilde konulmadı. 1312 yılındaki gibi yeterli toprak konulmayınca, camide izolasyon sorunu başladı. Yazın serin, kışın ılık olan camide şimdi yazın terliyorsunuz, kışın da üşüyorsunuz. Minberlerdeki geçme ahşaplar da sıcaklık farkından dolayı açılmaya başladı."

 

Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından 1311-1312 yıllarında yaptırılan Ulu Cami, kesme taşlarla örülü duvarları, kare planlı, beş nefli, sekiz sütunlu olması, ahşap tavanı, kalın tuğla süslemeleri ve minaresiyle dikkat çekiyor. Altın işlemeli minberinin ağacı Afrika'dan getirilen maun ağacından yapılmış, çivi ya da yapışkan kullanılmadan birbirine geçme olarak (kündekari tekniği) imal edilmiş.

 

Aydınoğlu Mehmet Bey'in, cami yapımında geleneklerin dışına çıkarak, yapının güney-doğu duvarının köşesine koydurduğu granit taştan aslan heykeli, turistlerin ilgisini çeken en önemli özelliklerinden birisi.

Haber Ekspres, 28.07.2008

400 YILLIK HAMAM KADERİNE TERK EDİLDİ

 

Kocaeli'nin en eski hamamları arasında yer alan, yaklaşık 400 yıllık geçmişi bulunan tarihi Küçük Hamam, adeta kaderine terk edildi. Restorasyon yapılmazsa, bu tarihi kültür varlığının tarihe karışması kaçınılmaz görünüyor. 

 

İzmit’in tarihi şahsiyetlerinden Portakal Hafız Efendi tarafından Portakal Hafız Konağı’nın yakınında yaptırılan, Çukurbağ Mahallesi Küçük Hamam Sokak’ta bulunan Küçük Hamam, faaliyetine son derece olumsuz koşullarda devam ediyor. İzmit’te kadınların da yararlandığı tek hamam olan bu mekanın bir an önce restore edilmesi gerekiyor, ancak mülk sahibi ve işletmeci ailenin buna gücü yetmiyor. Küçük Hamam için Kocaeli Valiliği ya da Büyükşehir Belediyesi’nin devreye girmesi gerekiyor.

Özgür Kocaeli, 28.07.2008

700 YILLIK MEZAR TAŞI INTERPOL LİSTESİNDE

 

Denizli'de iki yıl önce çalınan, üzerinde Ayet-el Kürsi Duası yazılı 700 yıllık mezar taşı, İnterpol'ün aranan tarihi eserler listesine girdi.

 

Geçmişi Selçuklulara uzanan İlbadı Mezarlığı'nın duvarı üzerinde bulunan İnançoğulları Beyliği Dönemi'ne ait 700 yıllık mezar taşı iki yıl önce çalındı. Mezar taşının yokluğunu Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof.Dr. Kadir Pektaş fark edip, Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü'ne ihbarda bulundu. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü yetkilileri, üzerinde Ayet-el Kürsi Duası bulunan 700 yıllık mezar taşının çalındığını Kültür ve turizm Bakanlığı'na bildirdi. Bakanlık'ta konuya İnterpole taşıdı. Bunun üzerine, İnterpol aranan tarihi eserler listesine, Denizli'de kaybolduğu bildirilen 700 yıllık mezar taşını ekledi.

Haber Ekspres, 28.07.2008

ABD ANAYASASININ TEMELİ PATARA'DA SAKLI

 

ABD Anayasası'nın fikir babalarının, Antalya’nın Kaş İlçesi'ne bağlı Kalkan beldesindeki Patara’da kurulmuş Antik Likya Birliği’nden esinlendiği belirlendi. Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Patara Kazı Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Gül Işın, ABD Anayasası'nın ilk oluşumunda, John Madison, Thomas Jefferson ve Alexander Hamilton gibi ünlü isimlerin çalışmalar yaptığını ifade etti. Madison, Jefferson ve Hamilton’ın yeniden bir anayasa oluşturmak yerine tarihte uygulanmış en demokratik anayasayı araştırdığını belirten Işın, yapılan araştırma sonunda 23 kentli federatif Likya Birliği’nin uyguladığı sistemin ABD’de uygulanmasına karar verildiğini kaydetti. Likya Birliği’ne bağlı kentlerin birçoğunda meclis binası olduğunu anlatan Işın, “Likya Birliği, ilk demokratik sistemdi” dedi.

 

New York Times gazetesi, 2005 yılında “Türkiye’nin kumlarına gömülmüş bir kongre” başlığıyla verdiği haberde, 3 bin yıl önce Patara’da kurulu olan Likyalıların idari yapısının, ABD federatif sisteminin de temelini oluşturduğunu yazınca, tüm dünyanın gözleri buraya çevrilmişti.

Haber Ekspres, 28.07.2008

"KÜLTÜREL MİRAS ENVANTERİ ÇIKARTILMALI"

 

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Erzurum Şube Başkanı Dursun Yıldız, Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki kültürel mirasların envanterinin çıkartılmasını istedi. 

 

Kültürel mirasın korunması, geliştirilmesi ve turizme kazandırılmasının önemine vurgu yapan Yıldız, bu bakımdan oldukça zengin olan bölgedeki potansiyelin değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Söz konusu yerlerin özellikle bölge turizmi açısından önemli bir yere sahip olduğunu belirten Yıldız, "Tarihi binalarımız ve ören yerleri, ticari işletmelere kiralanabilir. Sergi salonlarına dönüştürülebilir." dedi. 

 

Erzurum'da Kurtuluş Savaşı'nın temellerinin atıldığı kongre binası, Osmanlı döneminde şehrin savunması için yaptırılan tabyalar, Kars'ta Ani Ören yeri, gibi tarihi mekanların kültürel etkinliklerin gerçekleştirileceği alanlara dönüştürülmesini isteyen Yıldız, "Kültürel miras envanteri çıkartılmalı. Buralar hem ticari işletmelere açılmalı hem de el işi, özel dokuma ürünlerinin üretimi, kültürel etkinliklerin merkezi haline getirilmeli. Bunun için de bütün tarihi ve kültürel eserlerin orijinaline uygun şekilde restore edilip, kültürel eserlerin korunup geleceğe aktarılması gerek." diye konuştu.

Zaman, 28.07.2008

"PAMUKKALE'NİN SUYUNU OTELLER TÜKETİYOR"

 

Otel ve pansiyonların yer altından kaçak su çekmesi, Pamukkale travertenlerini tehlikenin eşiğine getirdi. Uzmanlar, özellikle kaçak sondajlara karşı tedbir alınmaması durumunda 'beyaz cennet'te yaklaşık 15-20 yıl sonra su kalmayacağı uyarısında bulundu. 

 

Pamukkale'nin suyunu en çok Pamukkale ve Karahayıt beldelerindeki turistik tesislerin çektiği iddia edildi. Tehlikenin farkında olduklarını söyleyen Denizli Valisi Yavuz Erkmen, "Sondaj olarak açılan kuyuların tek elden yönetilmesi gerekiyor. Bu sistem devreye girdiğinde hem müesseseler zarar görmeyecek hem de Pamukkale ayakta kalabilecek." dedi. 

 

Her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turisti ağırlayan Pamukkale'de çıkan suyun debisinin giderek düşmesi, beyaz cenneti su sıkıntısıyla karşı karşıya getirdi. 10 yıl önce saniyede 350-360 litre olan su debisinin son ölçümlerde 253 litreye düştüğünü belirten uzmanlar, 15-20 yıl sonra Pamukkale'nin susuzlukla karşı karşıya kalacağını açıkladı. Denizli Valisi Yavuz Erkmen Pamukkale'nin en büyük özelliğinin beyazlığı olduğunu ve bunu suyun sağladığını dile getirdi. 'Beyaz cennet'i tehdit eden problemle ilgili çalışmalar yaptıklarını anlatan Erkmen, şunları kaydetti: "Su olmadığı takdirde travertenler ayakta kalamaz. Pamukkale'nin başına bir şey gelmesi, yalnızca ülkemiz değil, dünya açısından da kötü olacaktır. Sondaj olarak açılan kuyuların tek elden yönetilmesi gerekiyor. Bu sistem devreye girdiğinde hem müesseseler zarar görmeyecek hem de Pamukkale ayakta kalabilecek." 

 

Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı'nın genel koordinatörü mimar Ahmet Yoldaş, termal suyun, son yıllarda giderek azaldığına dikkat çekerek, "Suyu koruyamadığımız takdirde Pamukkale'nin varlığını sürdürmesi mümkün değil. Bu sebeple Pamukkale ve Karahayıt civarındaki sondaj çalışmalarıyla Gölemezli'deki sera çalışmaları kontrol altına alınmalı." diye konuştu. Sıkıntının 1990'lı yıllarda otellerin yıkılması ve başka bölgelerden su çekmeleri sonucu başladığını belirten Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Rektör Yardımcısı Prof.Dr. İnan Özer ise yakındaki Karahayıt beldesinde yapılaşan otellerin bilinçsizce açtığı kuyular sonucu suyun azaldığını açıkladı. PAÜ Jeoloji Bölümü tarafından yapılan araştırmalar sonucunda Pamukkale'nin 15-20 yıl sonra susuz kalacağını ifade eden Özer, şunları söyledi: "Kuraklık ve diğer çevre faktörleri sonucu Pamukkale'nin suyu azaldı. Önlem alınmazsa beyazlamayı sağlayan sular yavaş yavaş çekilecek. Yerel yönetimler özellikle otellerin izinsiz artezyen kuyuları açmasını önlemeli ve düzenleme yapmalı."

Zaman, Haber: Mehmet Yatk›n, 28.07.2008

GAZİPAŞA'DA ON YIL SÜRECEK ANTİOCHEIA ANTİK KENTİ KAZISI BAŞLADI





Antalya'nın Gazipaşa İlçesi'nde antik çağda Dağlık Kilikya olarak bilinen bölgede bulunan ve adını Kommagene Kralı IV. Antiochus'tan alan Antiocheia Ad Cragum Antik Kenti'nde 10 yıl süren yüzey çalışmaları ardından kazıya başlandı Bölgedeki tarihi eserlerin, yıllarca devam etmesi planlanan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarılması hedefleniyor.

 

Gazipaşa'ya 18 kilometre uzaktaki Güneyköy'de Nohutyeri olarak bilinen bölgede bulunan ve denize doğru uzanan kalıntıları üç tepe üzerinde toplanan Antiocheia Ad Cragum Antik Kenti'nde, 10 yıldır süren yüzey araştırmaları tamamlandı.

 

Roma ve Bizans dönemine ait kalesi, sütunlu cadde ve agorası, hamamı, kilisesi ve nekropol alanı bulunan antik kentte Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle bakanlık uzmanı Emel Özçelik gözetiminde başlatılan kazılara, Nebraska Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Michael Charles Hoff başkanlık ediyor. Aynı üniversiteden Yrd. Doç.Dr. Ece Erdoğmuş ile Clack Üniversitesi öğretim görevlisi Rhys Townsend'in de başkan yardımcılığını üstlendiği kazılarda, 12 arkeolog ve işçiler görev alıyor.

 

Kazı Başkanı Prof.Dr. Michael Charles Hoff, yüzey araştırmalarının tamamlanmasının ardından ilk kez başlayan çalışmalarda, 3. yüzyıla ait Roma tapınağının incelenmesi, kataloglanması ve ölçülmesinin yapıldığını bildirdi. Çalışma ve incelemeler devam ettikçe imparatora adanan Hıristiyanlık öncesi döneme ait yıkık durumdaki tapınağı yapılandırmak istediklerini ifade eden Hoff, öncelikle tapınağın yapı taşlarının tek tek ölçüldüğünü, fotoğraflarının çekildiğini ve çizimlerinin yapıldığını söyledi.

 

Antik kentin tapınağında başlayan kazı çalışmasının 10 yıl süreceğini belirten Hoff, tarihi gün ışığına çıkarmak ve tapınağı ayağa kaldırabilmek amacıyla arkeolojinin yanı sıra mimarlık ve mühendislik çalışması yapılacağını, kazı başkan yardımcılarının da bu konularda uzman olduklarını kaydetti.

 

Tapınak kalıntıları üzerinde öğrencilerin titiz bir çalışma ortaya koyacaklarını vurgulayan Hoff, ''Elde edilecek bilgilerle tapınağın şeklini, neden yıkıldığını belirleyeceğiz ve nasıl tamir edebileceğimize karar vereceğiz'' dedi.

 

Tapınakla ilgili çalışmaların bitirilmesi halinde gelecek yıllarda antik kentin diğer bölümlerinde çalışmalar yürütülmesini planladıklarını bildiren Hoff, bu yılki çalışmaların 13 Ağustosta sona ereceğini söyledi. Çeşitli kaynaklara göre, adını milattan sonra 1. yüzyılda yaşamış

Kommagene Kralı IV. Antiochus'tan alan kentin kalıntıları üç yükselti üzerinde bulunuyor.

 

Birinci bölümde sütunlu cadde, agora, hamam, zafer takı ve kilise kalıntıları, ikinci bölümde Kilikya bölgesine özgü mezar yapılarının bulunduğu nekropol, üçüncü bölümde ise denize uzanan sarp kayalar üzerindeki kalıntılardan oluşan antik bölgede, kent merkezinde Triconchos adı verilen üç duvarı apsis şeklinde ve dini işlevi olduğu sanılan bir de yapı yer alıyor.

TürkiyeTurizm.com, 27.07.2008

"AKDAMAR'I RESTORE ETTİRİRKEN ÇOK TEHDİT ALDIM"

 

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Akdamar Kilisesi'ni restore ettirmek için çaba harcadığı dönemde çok sayıda tehdit aldığını söyledi. Bakan Çelik, ilk milletvekili olduğu dönemde Akdamar Kilisesi'ni restore etmeyi hedef olarak önüne koyduğunu söyledi. 

 

Bu yüzden birçok tehdit ve eleştirini aldığını açıklayan Çelik, "Bana da, Başbakan'a da 'kilise tamir ettiren Başbakan'sın' diye tepki gösteren oldu. Hangi döneme ait olursa olsun bu tarihi eserler bu milletin kültürel mirasıdır. Empati yapmalıyız" dedi.

Cnn Türk, 27.07.2008

DÜNYA MİRASI

 

Bakan Günay, Truva Müzesi'yle ilgili ciddi atılımlar olduğunu belirterek, "Truva'yı çok önemsiyorum. Dünya miras alanı içindeki 9 yerden birisi. Buranın diğer ören yerlerine kıyasla anıtsal görüntü açısından kendini anlatması, ilk defa görenler, tarihi bilgisi olmayanlar açısından biraz zor. Hatta bazen hayal kırıklığı yaratabiliyor. O yüzden burada hem kazı çalışmalarının daha hızlı gitmesini hem de bilimsel yayınların artmasını önemsiyorum. Ancak bir müze yapılmasını daha çok önemsiyorum" dedi. 20 yıldır devam eden kazılarda geçen sürenin bulgu elde etmekte yeterli bir zaman olduğuna işaret eden Günay, "Bu araştırmaların sonuçlarının hem kendi insanımız hem de dünya tarafından daha gözle görülür hale getirilmesi gerekir" dedi.

Hürriyet Ege, 28.07.2008


*******


TRUVA KAZILARI 20. YILINDA

 

Truva Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Alman Arkeolog Prof.Dr. Ernst Pernicka, bölgede yürütülen kazıların 20'nci yılı doldurduğunu belirterek, bu sürede elde edilen sonuçları bir araya toplayarak, kazılara farklı bir boyut kazandıracaklarını söyledi.

 

Tübingen Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Prof.Dr. Ernst Pernicka, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 20 yıllık kazı çalışmalarında ilk kez bir "ara sonuç" çalışması yapacaklarını ifade ederek, "Bu 20 yıllık çalışmaları bitirip, yayınlarla bunları taçlandıracağız. Bu çalışma 20 yıllık çalışmaların ara sonucu olacak" dedi.

 

Şimdiye kadar yapılan çalışmaların, Truva yıllığında "Ara yayınlar" şeklinde yayımlandığına değinen Prof.Dr. Pernicka, "Fakat biz bunlara ek olarak 6 ciltlik bir son yayın düşünüyoruz. Ayrıca arşivlerde bulunan değerlendirme çalışmalarını ve verileri, herkesin ulaşabileceği bir arşivleme sistemiyle internet ortamına koyacağız" diye konuştu.

 

Prof.Dr. Pernicka, yapılacak ara sonuç çalışmasının buradaki kazı çalışmalarının bittiği anlamına gelmediğinin altını çizerek, kazıların yeni bir boyut, yeni bir aşama kazandığını vurguladı.

 

Bu yılki kazılarda yeni projelerden birisini başlattıklarını belirten Prof.Dr. Pernicka, şunları söyledi:

"Bu yeni projemiz, Truva Ören Yeri Yönetim Planı'nın hazırlanması, düzenlenmesi ve modern bir şekilde organize edilmesidir. Yeni projenin en önemli öğesi 'Truva Müzesi'dir. Müze konusuna yoğunlaşmak istiyoruz. Zaten benden önceki kazı başkanı Manfred Osman Korfmann'ın 10 yıldır üzerinde çalışarak, uğraşarak belirli bir aşamaya getirdiği müze projesinin gerçekleşmesi için çaba göstereceğiz. Bu ören yeri, Unesco'nun 'Dünya Kültür Mirası' listesinde. Truva'ya Unesco etiğine ve kurallarına göre de burada bir müzenin yapılması gerekiyor. Zaten Unesco'dan bir komisyon da buraya gelip bölgeyi ziyaret etmiş. Ben önceki çalışmalardan da şunu biliyorum, Çanakkale'deki yerel politikacılar, yerel yöneticiler ve uluslararası politikacılar müzenin yapılması için istekliler. Anadolu'nun Avrupa'yla bir araya geldiği böyle bir yerde Truva Müzesi'nin anlamı çok büyük olacaktır".

Haber Ekspres, 27.07.2008

YERKÜPE SERİNLETİYOR

 

Kavaklıdere’de 700 yıllık çınar ağaçlarının altında bulunan Yerküpe mağarasını 40 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği açıklandı. Kavaklıdere’ye bağlı Menteşe Beldesi Belediye Başkanı Mesut Karataş, mağaranın 980 rakımlı Beşpınar yaylasında bulunduğunu belirterek, “Mağara, yer altı sularının kireç taşlarını aşındırmasıyla oluşmuş. 100 metre uzunluğundaki mağaranın içinde galeriler, dereler ve küçük göletler bulunuyor” dedi. Karataş, “Mağara, doğal SİT alanı olarak koruma altına alındı” diye konuştu. Yerli ve yabancı turistlerin bölgede 40 dereceye yaklaşan sıcakta bunaldığını ifade eden Karataş, “Mağarada sıcaklığın 5 dereceye kadar düşmesi turistlerin ilgisini çekiyor. Turistler, hava çok sıcak olursa mağaraya girerek serinliyorlar. Mağara, adeta doğal bir buzdolabı özelliğine sahip” dedi.

Türkiye Gazetesi, 27.07.2008

BİR HEYKELİ KORUYAMADIK

 

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Adalet Bakanı, Milli Mücadele’de Atatürk’ün yakın silah arkadaşlarından Mahmut Esat Bozkurt’un İzmir Alsancak’ta korunamayan heykeli, belediyenin semtevinin bahçesine yerleştirildi.

 
Medeni Kanun’un mimarı olarak da bilinen, 1. dönemden ölünceye kadar İzmir milletvekilliği görevini yürüten Bozkurt’un bir bankta otururken tasvir edildiği heykeli İzmir’in Alsancak Semti’nde yeşil alana konuldu. Bozkurt, ölüm yıldönümlerinde hep burada anıldı. Ancak fiberden yapılan heykelin bazı yerleri defalarca kırıldı.


Sonunda Konak Belediyesi ekipleri, heykeli yerinden kaldırıp atölyeye götürdü. Ölüm yıldönümlerinde anma toplantıları düzenleyen İzmir’i Sevenler Platformu Başkanı Sancar Maruflu o tarihte heykelin çalındığını düşünüp yetkilileri göreve çağırdı. Ancak heykel bir süre sonra Konak Belediyesi deposunda bulundu. Onarılan heykel eski yerine değil, daha güvenli olan Basmane Semtevi’nin bahçesine konuldu. 
Milliyet Ege, Haber: Mustafa Oguz, 27.07.2008

TARİHİ KASAYI MÜZE MÜDÜRÜ KURTARDI

 

Bursa'daki tarihi Kapalıçarşı'da 1958 yılında çıkan ve bin 500 iş yerinin kül olduğu yangında kurtarıldığı sanılan çelik kasa, bir hurdacıda parçalanmayı beklerken Bursa Kent Müzesi'nde yeniden hayat buldu.

 

Bursa Kent Müzesi Müdürü Ahmet Erdönmez, hurda deposunun önünden geçerken bir çelik kasayı kaderine terk edilmiş halde parçalanmayı beklerken gördüğünü söyledi. Erdönmez, "Yaptığım incelemeler sonucunda kasanın 1958 yılında tarihi Kapalıçarşı'da çıkan büyük yangında kurtarıldığını sanıyorum" dedi.

Yeni Şafak, 27.07.2008

KEYKUBAT'IN HATIRASI KADERİNE TERK EDİLDİ





Denizli’nin Çardak İlçesi yakınlarında, 1230 yılında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat zamanında inşa edilen, İpek Yolu üzerinde bulunduğu için ayrı bir önem kazanan Han Abat’ın (Çardak Han) restore edilmesi için 1993’te protokol imzalanmasına karşın herhangi bir koruma önlemi alınmaması tepki çekti.

 

Han Abat’la birlikte İpek Yolu üzerinde bulunan 11 kervansarayının Vakıflar Genel Müdürlüğü’yle Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında imzalanan 22 Şubat 1993 tarihli protokolden bu yana tek bir çivinin dahi çakılmadı. Hazırlanan restorasyon projelerinde de bir arpa boyu yol alınmadı. 

 

Vali Yavuz Erkmen, Bozkurt-Çardak gezisi sırasında uğradığı Han Abat Kervansarayı’yla ilgili yetkililerden bilgi aldı. Erkmen, hanların restorasyonu için yaşanan aksaklığın nereden kaynaklandığının tespitini istedi. Han Abat’la ilgili detaylı araştırma yapılmasını ve restorasyon için önceden alınan kararların incelenmesini isteyen Vali Erkmen, acilen harekete geçilmesi konusunda talimat verdi. 

 

Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait Han Abat için 1993’te düğmeye basıldı, restorasyon için karar alındı. Ancak kadar ihaleler yapılmasına rağmen bir arpa boyu yol alınamadı. 2006’da rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri işi Aydın Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce ihale edildi. Projeler, 2 Şubat 2007’de Aydın Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’na gönderildi. Kurul; rölöve projesini kabul, restitüsyon ve restorasyon projelerini ise reddetti. Defalarca bütçeden kaynak ayrılmasına rağmen kurulun bir türlü onayını alamayan restorasyon ve restitüsyon projeleri nedeniyle Han Abat, 15 yıldır kurtarılmayı ve turizmin hizmetine sunulmayı bekliyor. 

 

Han Abat, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat zamanında, 1230 yılında yaptırıldı. Anadolu’nun Türkler tarafından fethi sürecinde bölge, Afşin Bey tarafından fethedildi. Anadolu Beylikleri zamanında ise önce İnançoğulları’nın, ardından da Germiyanoğulları’nın eline geçti. Timur, Ankara Savaşı’ndan sonra yöreyi ele geçirdi, askerlerinin bir kısmı Han Abat’ta birkaç yıl konakladı.1429’da yöre Osmanlı İmparatorluğu’na katılarak Aydın Sancağı’na bağlandı. Han,     1970’li yılların başına kadar Toprak   Mahsulleri Ofisi’nce ambar olarak kullanıldı.

Milliyet Ege, Haber: Ferah Işık, 27.07.2008

TÜRKİYE'DEN ÖNCE LONDRA'DA GÖRÜLDÜ





Burdur Ağlasun’daki antik kent Sagalossos’ta geçen yıl ortaya çıkarılan, MS 117-138 yılları arasında hüküm süren Roma İmparatoru Hadrian heykeli, İngiltere’nin başkenti Londra’daki British Museum’da önceki gün sergilenmeye başladı. Burdur Müzesi’ne ait heykel, “Hadrian-Empire and Conflict” (Hadrian-İmparatorluk ve Çatışma) başlıklı sergi kapsamında temmuz-ekim ayları arasında üç ay boyunca görülebilecek.

 

British Museum yetkilileri, henüz Türkiye’de sergilenmeyen heykelin Londra’ya getirilmesine yardımcı oldukları için Türk yetkililere teşekkür etti. Hadrian heykelinin yer aldığı serginin açılışına, Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Yiğit Alpogan ile Londra Turizm Müşaviri İrfan Önal da katıldı.

 

Hadrian, Roma İmparatoru olduğu dönemde Akdeniz sahillerini ele geçirdi. İngiltere’de, kendi adını taşıyan ve Çin Seddi’ni andıran 118 kilometre uzunluğunda bir duvar yaptırdı. Roma İmparatorluğu’nun batı sınırını oluşturan ve günümüzde İngiltere‘nin en önemli tarihi ve turistik merkezlerinden biri olan 10 metre yüksekliğindeki duvar, MS 122’de Newcastle ile Carlisle arasında inşa edildi.

Milliyet, Haber: Nevsal Elevli, 27.07.2008

"KNİDOS'TA İHMALİN HESABINI SORARIZ"

Kültür ve Turizm Bakanı Günay, Muğla İl Kültür ve Turizm müdürünü arayarak Knidos antik kentindeki kazıların durdurulmasıyla ilgili bilgi aldı. Günay "Çalışmalar sırasında tahribat ve suiistimal varsa hesabını sorarız" dedi. 

 

Muğla'nın Datça İlçesi'ndeki 2600 yıllık Knidos Antik Kenti'ndeki tarih talanı, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ı harekete geçirdi. Knidos'ta eserlerin yağmalandığı ve tahrip edildiğine ilişkin haberlerin kamuoyuna yansımasının ardından Muğla İl Kültür ve Turizm Müdürü Murat Süslü'yü arayan Bakan Günay, ayrıntılı bilgi aldı. Murat Süslü, Bakan Günay'ın, "Anadolu'nun kültür ve tabiat varlıklarını günışığına çıkarma çalışmalarında meydana gelen tahribat ve suiistimal varsa hesabını sorarız. Knidos'ta bakanlığın kazı çalışmaları iznini iptal etmesi, kazıların durması anlamına gelmiyor. Kazılar bakanlığımıza bağlı arkeologlar ve müze müdürleri öncülüğünde sürdürülüyor" dediğini aktardı. Süslü, Bakan'ın, tüm ören yerlerindeki kazı ve kurtarma çalışmalarının mercek altına alınması talimatını da ilettiğini söyledi.

 

Datça'daki Knidos Antik Kenti'nde, 21 yıldır devam eden kazı çalışmaları şok bir gelişmeyle durdurulmuştu. Gün ışığına çıkarılan eserlerin envanterinin yapılmadığı, depoda bekletildiği, tahrip edildiği, 2 bin yıllık mozaiklerin çalındığı, antik köprünün üzerine baraka inşa edildiği ortaya çıkmıştı. Kazı başkanı Prof.Dr. Ramazan Özgan hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştu. Elektriksiz ve susuz bölgede, Marmaris Müze Müdürü Neşe Kırdemir ile 4 işçi, eserlerin talan edilmemesi için 24 saat nöbet tutmaya başlamıştı.

Hürriyet, Haber: Yaşar Anter, 29.07.2008


******


KNIDOS KAZILARINI BAKANLIK DURDURDU





Muğla'nın Datça İlçesi'ndeki 2600 yıllık Knidos antik kentinde, 21 yıldır devam eden kazı çalışmaları, konuyla ilgili çevreleri şoke eden bir gelişmeyle, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca durduruldu. 

 

Knidos antik kenti kazıları, ocak ayında açılan soruşturma kapsamında, müfettişlerin incelemesinin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca nisan ayında durduruldu. Kazılarla ilgili raporlarda yer alan çarpıcı suçlamalarda bazıları şunlar: 

 

* Kazılar sırasında tarihi eserler tahrip edildi. 

* Stoa'daki (Antik Yunan mimarisinde bir sokak ya da agoranın yanında yer alan, üstü kapalı, sütunlu galeri) sütunlar parçalanarak aralarından pis su boruları geçirildi. 

* Hellenistik ve Roma dönemine ait 148 eser, envanter altına alınmadan bir depoda saklandı. 

2 bin yıllık antik köprü üzerine "kazı evi" adı altında baraka yapıldı. 

* Tarihi mozaiklerin çalındı ve yasak bölge olan antik limanda dalış yapılıp eser çıkarıldı. 

* Marmaris Müze Müdürlüğü'ne 1990, 1991, 1994 ve 1999 yıllarında hiçbir eser teslim edilmedi. 

 

Kazı Başkanı Selçuk Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ramazan Özgan hakkında savcılığa suç duyurusunda da bulunuldu ve hakkında "tarihi eserlere geri dönüşümsüz olarak zarar vermek" suçundan Datça Sulh Hukuk Mahkemesi'nde dava açıldı. 

 

Prof. Özgan, iddiaları reddederek "Suçlamaların birçoğu yersiz. Kazı sırasında hatalarımız olabilir, ama eserleri kaçırmamız veya kaçırılmasına göz yummamız mümkün değil. Çünkü kazılar boyunca yanımızda bakanlık temsilcisi de bulunuyordu" dedi. 

 

Antik Çağ'ın önemli bir ticaret merkezi olan Knidos, aynı zamanda da bir kültür ve sanat kentiydi. MÖ 4'üncü yüzyılın ünlü heykeltraşı Praksiteles, Knidos'taki Aphrodite Tapınağı için yapmış olduğu heykel, sanat tarihinin bir dönüm noktasıdır. MÖ 450 yılında gezegenlerin aynı merkeze bağlı olarak hareket eden yuvarlaklar olduğunu söyleyen ünlü astronom Eudoksos, MÖ 409-356 yıllarında Knidos'ta yaşadı. İskenderiye Feneri'nin mimarı Sastratos da Knidosluydu. 

Tarihin en ünlü heykellerinden. Ünlü heykeltıraş Praksiteles'in Hellenistik Dönemde (MÖ 4. yüzyıl) yaptığı eser bugün kayıp. Heykelin daha sonraları Hellenistik ve Roma dönemlerinde yapılan yüzlerce kopyası, dünya müzelerini süslüyor. Praksiteles, ilk kez bir tanrıçayı çıplak betimleyerek tarihin ilk büyük sanat skandallarından birine de neden oldu.

Hürriyet, Haber: Yaşar Anter, 27.07.2008


******


ANTİK KÖPRÜYE BARAKA





21 yıldır devam eden kazı çalışmaları durdurulan Muğla’nın Datça İlçesi'ndeki 2 bin 600 yıllık Knidos Antik Kenti’nde eserlerin envanterinin yapılmadığı, depoda bekletildiği, tahrip edildiği, antik köprünün üzerine baraka inşa edildiği ortaya çıktı.

 

Kazı Başkanı Prof.Dr. Ramazan Özgan hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Marmaris Müze Müdürü Neşe Kırdemir ile dört işçi, eserlerin talan edilmemesi için elektriksiz ve susuz bölgede 24 saat nöbet tutmaya başladı. 





Ocak ayında açılan soruşturma kapsamında, kazı çalışmaları müfettişlerin incelemesinin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca nisan ayında durduruldu. Raporlarda, kazı sırasında tarihi eserlerin tahrip edildiği, Stoa’daki 2 bin yıllık sütunların parçalanarak aralarından pis su boruları geçirildiği, Hellenistik ve Roma dönemine ait 148 eserin envanter altına alınmadan bir depoda saklandığı, 2 bin yıllık antik köprü üzerine “kazı evi” adıyla baraka yapıldığı, tarihi mozaiklerin çalındığı ve yasak bölge olan antik limanda dalış yapılarak eser çıkarıldığı tespit edildi.

 

Savcılığa suç duyurusunda bulunulan kazı başkanı Özgan hakkında, “tarihi eserlere geri dönüşümsüz olarak zarar vermek” suçundan Datça Sulh Hukuk Mahkemesi’nde dava açıldı.

Knidos Antik Kenti’nin denizden ve karadan yağmalandığını öne süren Kırdemir, “Antik kentin büyük bölümünü otlardan temizledik. Stoa, Odeon ve Amfi Tiyatro’yu gün yüzüne çıkardık. Mozaiklerin üzerinde Kleopatra’nın adının yazıldığı kentin girişini ve yaşam alanını bulduk” dedi.

İddiaları reddeden Özgan, “Kazılar sırasında hatalarımız olabilir ama eserleri kaçırmamız veya kaçırılmasına göz yummamız mümkün değil. Kazılar boyunca yanımızda bakanlık temsilcisi de bulunuyordu. Bu suçlamaları yapan Marmaris Müze Müdürü hakkında ben de iftira davası açtım” diye konuştu.

Milliyet, Haber: Yaşar Anter, 27.07.2008

ANTİK KENT KAZILARINA ÖDENEK MÜJDESİ

 

Aydın İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Nusrettin Debre, Aydın ilçelerinde Müze Müdürlükleri sorumluluk alanlarında bulunan 10 antik kentteki kazıların başladığını bildirdi. Bu kazılardan altı tanesinin Türk ekipler tarafından yürütüldüğünü hatırlatan Debre, yerli kazılar için Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü tarafından belirlenen 2008 yılı ödeneklerinin ilk bölümünün yatırıldığını açıkladı. 

 

Aydın il sınırları içerisindeki 10 ayrı antik kentte yapılan yerli ve yabancı kazıların bu yılki çalışmalarının başlandığını ifade eden Aydın İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Nusrettin Debre, altısının yerli ve dördünün de yabancı kazı heyetleri tarafından yürütüldüğünü söyledi. 

 

Nysa, Alabanda, Tralleis, Magnesia, Kuşadası Kadıkalesi, Çine Tepecik antik kentlerindeki çalışmaların yerli ekipler tarafından yapıldığını belirten Debre, "Diğer antik kentlerimiz olan Afrodisias, Didim Apollon Tapınağı, Priene ve Milet kazılarının ise yabancı kazı heyetlerince Bakanlığımızın izinleri doğrultusunda yapılmaktadır. Her yıl devam eden bu kazılardan sadece yerli kazılara Bakanlığımızca ödenek tahsisi yapılmakta, yabancı kazıların sponsorluğu ise de kazı başkanlarının bağlı bulundukları üniversiteler tarafından yapılmaktadır. Bu bağlamda; gerek yerli gerekse yabancı kazı heyetleri kazı bölgelerine gelerek kazıları başlatmışlardır. Kazı evi olmayan Çine Tepecik Höyüğü kazısı ile Aydın Merkez Tralleis kazıevi yapımları için de Bakanlığımızca kazı heyeti başkanlıklarına ödenek tahsisi yapılmıştır" dedi. 

 

Aydın'da devam eden kazıların amacının yeraltına kalan kültürel varlıkların ortaya çıkarılması olduğuna değinen Debre; "Bu eserlerin korunması ve ülkemizin turizmini canlandırması için hizmete sumaktır. İlimizde Aydın, Afrodisias ve Milet Müzesi olmak üzere 3 ayrı Müze Müdürlüğü bulunmaktadır. 2000 yılında statik açıdan yıkılma tehlikesi nedeniyle ziyarete kapatılan Milet Müzesinin yeni inşaatı tamamlanmak üzeredir. Müze inşaatın tamamlanmasının ardından yapılacak teşhir ve tanzim çalışmaları sonra yeniden hizmete açılacaktır. Müzelerimizde ve antik kentlerimizde yapılan çalışmalar devam etmektedir" diye konuştu. 

 

Yerli kazılar Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü tarafından belirlenen 2008 yılı ödeneklerinin ilk bölümünün yatırıldığını müjdeleyen Debre; şunları söyledi: "Prof.Dr. Vedat İdil tarafından yürütülen Nysa Antik Kenti kazı çalışmalarının toplam 125 bin YTL olan ödeneğinin 40 bin YTL'si; gene aynı ekip tarafından yürütülen Nysa Antik Neti Kazı Evi deposunun toplam 85 bin YTL olan ödeneğinin 40 bin YTL'si; Prof.Dr. Orhan Bingöl tarafından yürütülen Magnesia Antik Kenti kazı çalışmalarının toplam 115 bin YTL olan ödeneğinin 30 bin YTL'si, Doç Dr. Neşe Atik tarafından yürütülen Aydın ve Denizli illerindeki yüzey araştırması çalışmalarının toplam 2 bin 500 YTL olan ödeneğinin tamamı; İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzce yürütülen kazı, yüzey ve sondaj çalışmalarının toplam 18 bin YTL olan ödeneğinin bin 500 YTL'si ve de Prof.Dr. Sevinç Günez tarafından yürütülen Çine Tepecik Höyüğü kazı çalışmalarının toplam 65 bin YTL olan ödeneğinin tamamı ilgililere teslim edilmiştir"

Yeni Şafak, 26.07.2008

PROF. YENER: AÇANA HÖYÜĞÜ'NDE KAZI ÇALIŞMALARI 100 YIL DAHA SÜRER





Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı İsmet Yılmaz, kazı çalışmalarının devam ettiği Açana Höyüğü'nde incelemelerde bulundu. Bazı temaslarda bulunmak üzere Hatay'a gelen Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı İsmet Yılmaz, Vali Nusret Miroğlu, AKP  Grup Başkan Vekili ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Kültür ve Turizm İl Müdürü Nizamettin Duran ve Müze Müdürü Faruk Kılınç ile birlikte Antakya-Reyhanlı kara yolu üzerinde bulunan Açana ve Tell Tayinat höyüklerinde yapılan kazılar hakkında bilgi aldı. Müsteşar İsmet Yılmaz ve beraberindeki heyet, kazı alanında yaptığı incelemenin ardından kazı evine giderek çıkarılan tarihi

eserleri inceledi.

 

Antakya'nın tarihi açıdan çok önemli bir yer olduğunu belirten Yılmaz, ''Tüm insanlığa ait hazinelerin yer aldığı Antakya, dünyanın kültürel başkenti olmaya aday bir yer'' diye konuştu.

Açana ve Tell Tayinat höyüklerinde yürütülen kazı çalışmalarına başkanlık eden Chicago Üniversitesi Anadolu Arkeoloji Bölümü öğretim görevlisi Prof. Aslıhan Yener de, "Tel Açana, MÖ 2200-1300 arasında Hitit başkenti olarak varlığını sürdürmüştür. Bu bölgedeki kazılar 1930'lu yıllarda başlatılmıştır. Yapılan kazılar sırasında çok büyük anıtsal saraylar ve tapınaklar bulunmuştur" dedi. Yapılan kazı sırasında ortaya çıkarılan 550 adet yazılı belge sayesinde bölgenin tarihi hakkında bilgi sahibi olabildiklerini anlatan Yener, şöyle konuştu: "En son yaptığımız kazılarda Sümer dilinde yazılmış bir tablet bulduk. Dört alan içerisindeki 7 açmada yaklaşık 90 kişilik bir ekiple kazı çalışmalarını sürdürüyoruz. Son kazı sırasında çok büyük bir saray binası ortaya çıktı. Bu bölgede yürütülen kazı çalışmalarının 100 yıl daha süreceğini tahmin ediyoruz."

 

Açık hava müzesi konumundaki Açana Höyüğü'nde, ilk kazı çalışması British Museum adına 1936-1939 ve 1946'da Sir Leonard Wolley tarafından yapıldı. Alalakh kentlerinden kalma saray kalıntılarının bulunduğu höyükte, 10 ayrı kalıntı tabakası saptandı. Höyükte bu güne kadar yapılan kazı çalışmaları

TürkiyeTurizm.com, 26.07.2008



20 - 26 Temmuz 2008

4600 YILLIK AİLE

 

Almanya’da araştırma yapan arkeologlar, eski çağlara ait bir yerde kazı yaparken iki büyük, iki de küçük insan iskeleti buldu.

 

4 iskelet de aynı mezara gömülmüş ve koyun koyuna yatıyorlardı. DNA testi yapıldıktan sonra iskeletlerin 4 bin 600 yıl önce ölen bir aileye ait olduğu belirlendi. Araştırmacılara göre aile aynı anda öldürüldü. Çok büyük bir ihtimalle, yemek çalarken yakalandılar ve hepsi birlikte idam edildiler.

Vatan, 26.07.2008

OSMANLI TAPU KAYITLARI DİJİTAL ORTAMA AKTARILIYOR

 

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Osmanlı tapu kayıtlarını dijital ortama aktarıyor. Türkiye sınırlarındakilerin dışında Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarından 21 ülkenin tapu sorunlarının çözümünde kullanılan tapu kayıtları dijital ortamda saklanacak.

 

Tapu Arşiv Bilgi Sistemi (TARBİS) adı verilen proje ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü arşivlerinde bulunan Osmanlıca arşiv belgelerinin korunması ve uzun yıllar yaşatılabilmesi amaçlanıyor. Proje kapsamında belgeler taranacak, mikrofilmleri alınacak, çevirileri yapılarak dijital ortama aktarılacak. Dijital ortama aktarılacak belgelerin tarihlerinin Hicri, Miladi ve Rumi dönüşümleri yapılacak. Çoğunluğu, birinci derecede korunması gerekli taşınabilir kültür varlığı niteliğinde olan söz konusu belgelerin, asılları yerine dijital kopyaları veya mikrofilmleri üzerinde çalışmaların yürütülmesiyle, belge asıllarının yıpratılmaması düşünülüyor. Yerli ve yabancı bilim adamlarınca 15 ila 19. yüzyıllarda Osmanlı Devleti ve toplum yapısı konularındaki bilimsel araştırmalarda kullanılmakta olan Tapu Tahrir Defterlerindeki, araştırma ve araştırmacı bilgileri, araştırmacı sayıları, konuları, talep ettikleri belge sayıları gibi araştırma istatistiklerini takip etmek kolaylaşacak. Sistem faaliyete geçtiğinden Tapu Tahrir Defterleri, milli sınırlar içi ve dışı için ayrı ayrı tutulan Zabıt Kayıt Defterleri gibi sayıları milyonları bulan belge dijital ortama geçecek. Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kıbrıs Rum Kesimi, KKTC, Lübnan, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelere ait tapu kayıtları da dijital ortama aktarılacak. Projenin, iki yılda bitirilmesi hedefleniyor.

Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 26.07.2008




HAFTANIN HABERİ



ZEUS'U 'DEYYUS' YAPTI, BAKAN'DAN FIRÇA YEDİ





Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesi Müdürü ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay arasında, "deyyus" gerginliği... Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, önceki gün gittiği Afyonkarahisar'da Arkeoloji Müzesi'nde incelemelerde bulundu ve müze depolarını da açtırarak tarihi eserlere gereken önemin verilip verilmediğini kontrol etti. Müze Müdürü Mevlüt Üyümez rehberliğinde müzeyi gezen Bakan Günay, Arkeoloji Müzesi'nin birçok müzeden iyi durumda olduğunu dile getirdi.

Bu arada Antik Yunan tanrısı Zeus heykelinin önüne gelindiği sırada Müze Müdürü Mevlüt Üyümez, halk arasında kullanılan "deyyus" kelimesinin Zeus'un adından türediğini söyleyince Bakan adeta küplere bindi. Günay tepkisini şu sözlerle dile getirdi: "Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu tür sözleri söylerken iyi araştırmalısınız. Etimolojik olarak kelime incelenip söylediğiniz yönde bir değişim olmadığı görülürse bunun vebalini ödemek zorunda kalırsınız. Ankara'ya gidince bunu araştıracağım." Uşak Valisi Haluk İmga ile AKP milletvekilleri Sait Açba, Ahmet Koca ve Zekeriya Aslan'ın da tanık olduğu Bakan'ın bu tepkisi karşısında şaşkınlık yaşayan Müze Müdürü Üyümez, sessiz kalmayı tercih etti.

Sabah, Haber: Ahmet Sarlık, 26.07.2008



Deyyus ne demektir?

 

"Deyyus ile Zeus'un bir bağlantısı yok. İslam öncesi dönemden itibaren Arapça'da 'karısının başka erkekle yatmasına göz yuman adam, karısını kıskanmayan adam, karısını fahişe olarak pazarlayan adam' anlamlarına gelir." (Sevan Nişanyan - Dilbilimci.)


GENÇ KÖPRÜ'YE AĞIT

 

Gençlik Parkı'ndaki o güzelim Büyük Köprü yok artık. Mayıs sonunda, iki gün içinde, acımasızca yıktırıldı. Sadece 70 yaşındaydı. Atatürk döneminin Ankara'ya en güzel armağanlarından birisi olan Gençlik Parkı içinde Büyük Köprü zarif bir eserdi. Rant çağının gaddarlığına kurban gitti.

 

Ankara tarihine gönül ve emek vermiş olan değerli yazar Ümit Sarıaslan diyor ki: "Ankara Belediyesi, Ankara'nın ve Türkiye'nin kaç kuşağının belleğinde yer etmiş Gençlik Parkı Büyük Köprüsü'nü yıktırdı... Her şeyi bekler, bir biçimde yeniden yapılanma adı altında nice tahribatın yapılabileceğini kestirebilir ama yüz yıl düşünsem, o köprünün, sanki başka yapacak 'ilk iş ve işlem' yokmuş gibi, ilk ağızda yıkılmasına ihtimal veremezdim." Başkentin tarihî kişiliğinin güçlü bir vicdanı olan Ümit Sarıaslan, bu olayı ikinci Mostar yıkımı olarak tanımlıyor. Mostar Köprüsü'nü iç savaşta hunharca yıktılardı. Bu insanlık ve uygarlık utancını UNESCO'da yüreğimiz kanayarak anlatıp lânetledik. İslam aleminin düşmanlarından kimisi suskun kaldı, kimisi riyakâr veya küstah bir tavırla savunmaya kalkıştı.

 

Yıllar sonra, Mostar Köprüsü'nün bir benzeri inşa edildi aynı mevkide... Ama aynı güzellikte değil... Yıkımcılar, menfur amaçlarını gerçekleştirmiş oldular. Ne kadar acıklıdır ki iç ve dış düşmanlar muradına ererken tarihî değerler ve çağdaş güzellikler yok oluyor. Kurban, kalakalıyor kurbanlığıyla. Yıkıcılar sevinç ve övünç içinde... Yaptıkları kötülükler onların yanına kâr kalıyor. Yazıklar olsun.

Cumhuriyet Ankara, Yazı: Talat Halman, 25.07.2008

ANILARINDAKİ TARİHİ KÖPRÜYÜ YENİDEN YAPTIRIYOR

 

Çankırı’nın Kurşunlu Belediye Başkanı İbrahim Doğu, çocukluğunda anlatılan birçok anıda sözü edilen Kurşunlu Kalesi’nin kalıntılarının bulunduğu tepeye kale yaptırıyor.

 

İbrahim Doğu, "Kaleyi yaptığımız yeri ben çocukluğumdan bilirim. Bize hep bu tepenin Kurşunlu Kalesi olduğu söylenirdi. Buradaki kaleyi ancak seyrettiğim filmlerdeki kalelerle hayal ederek düşünürdüm. Çünkü adı vardı, kendisi yoktu. Yaptığımız araştırmalarda kalenin surlarının olduğunu gördük. Kurşunlu’muza bu eserin kazandırılmasını düşündüm" dedi.

 

Belediye başkanı olduktan sonra kale hakkında bir araştırma yaptığını söyleyen Doğu, "Araştırma sonrasında burada surların tadilatına başladık. Şimdi Kurşunlu Kalesi’nin birinci etabını tamamlamak üzereyiz" diye konuştu. İlk etap çalışmalarının ardından surların içinin düzenleneceğini belirten Doğu, kalenin içini ışıklandıracaklarını ve ağaçlandıracaklarını, çalışmaların tamamlanmasının ardından turizme açmayı düşündüklerini kaydetti.

 

Kalenin tadilatında eski taşları kullandıklarını ifade eden Doğu, "Biz buranın tadilatını yaparken her şeyi yeni olarak yapmadık. Surların kendi taşlarını bularak öncelikli bunları yerine yerleştirmesini yaptık. Bunların yetmediği yerde yeni taşlar yerleştirdik" dedi.

 

Kurşunlu Kaymakamlığı'nın resmi internet sitesindeki bilgilere göre Kurşunlu, merkezi eskiden yalnız ufak bir kale ve kalede bulunan kilisede ibadet etmek için toplanmış köylülerin oluşturmuş olduğu küçük bir köyden ibaretti. Diğer adıyla "Andinata Kalesi" olarak bilinen Kurşunlu Kalesi’nin Romalılar zamanında yapıldığı ve kalıntılarının günümüze kadar gelebildiği belirtildi.

Radikal, 25.07.2008

1700 YILLIK TARİH TANITIMSIZ

 

 

Adana'da Roma döneminden kalan ve dünyanın şehiriçi trafikte kullanılan en eski köprüsü olarak bilinen Taşköprü'nün bir tanıtım levhasının bile olmaması dikkat çekiyor. Gece ışıklandırıldığında, Adana Merkez Sabancı Camii ile Hiltonsa Oteli'nin arasında bir gerdanlık gibi duran Taşköprü'nün hangi tarihte kimler tarafından yaptırıldığına ve hangi yıllarda kaç kez restore edildiğine dair bir bilgi levhası bulunmuyor.

 

Bin 700 yıldır Seyhan Nehri'nin sularını Çukurova'nın verimli topraklarıyla buluşturan Taşköprü, yerli ve yabancı turistlerin akınına uğruyor ama gelen turistler, tarihi köprünün geçmişi ile ilgili bir bilgi alamadan geri dönmek zorunda kalıyor. Taşköprü'den sonra yapılan tarihi eserlerin bile tanıtıcı levhalarının bulunmasına rağmen yetkililerin bu eseri görmezden gelmesi tepki çekiyor.

 

Adana'nın Batı (Seyhan) ve Doğu (Yüreğir) yakalarını birleştiren Taşköprü, Seyhan Nehri üzerine Roma döneminde MS 384'de Mimar Auxentus tarafından yaptırıldı. Dünyanın şehiriçi trafikte kullanılan en eski köprüsüdür. Orijinali 21 gözlü olan köprü nehrin, ıslah çalışmaları sırasında 7 gözünün toprak altında kalmasıyla 14 gözlü olarak hizmet vermekte. Osmanlı döneminde birkaç kez onarılan Taşköprü, hala ilk günkü ihtişamıyla misafirlerini karşılamakta. 2006 yılı başında restorasyon çalışmalarına başlanan Taşköprü'deki çalışmalar, 2007 başlarında sona erdi.

Taşköprü'nün güneyinde bulunan elektrik üreten regülatör köprünün kapakları kapanınca eski baraj önüne kadar oluşan iç göl büyük bir seyir keyfi yaşatmakta.

haberler.com, 25.07.2008

KANADA'DA 75 MİLYON YILLIK DİNOZOR KEMİĞİ BULUNDU

Rich McRea ve Lisa Buckley adlı paleontologlar, Tumbler Ridge bölgesi yakınlarında, Upper Cretaceous dönemine ait  ördek gagalı büyük yırtıcılar Hadrosaur ve Tyrannasaur dinozorlarının  kemiklerini buldu. Kemikler 75 milyon yıl öncesine ait olduğu tahmin ediliyor.

McCrea ve Buckley, bu hafta 90 kilogram ağırlığındaki bir kemiği Tumbler Ridge’de eğimli bir yüzeyde ortaya çıkardıklarını, Tyrannasaur’a ait kırılmış ya da dağılmış bir diş ile Hadrosaur’a ait omurga kemiğini de bulduklarını ifade etti.
Radikal, 25.07.2008

HOŞAP KALESİ'NİN RÖNTGENİ ÇEKİLDİ





Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Mehmet Top, tarihi Hoşap Kalesi'nin röntgeninin çekildiğini ve kazı çalışmalarının başlatıldığını açıkladı.

 

Gürpınar İlçesi Güzelsu Köyü'nde 1643 yılında Mahmudi aşiretinden Sarı Süleyman Bey tarafından yaptırıldığı tahmin edilen Hoşap Kalesi'nde geçen yıl başlatılan kazı çalışmaları, bu yıl da devam ediyor.

 

YYÜ Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Mehmet Top başkanlığında sürdürülen kazı çalışmalarına 20 öğrenci, 10 işçi katılıyor. 10 yıllık bir proje kapsamında yürütülen çalışmalar bittikten sonra Hoşap Kalesi'nin turizme kazandırılacağı bildirildi.

 

Hoşap Kalesi'nin 2005 yılından itibaren ziyarete kapalı olduğunu ifade eden Mehmet Top, bunun sebeplerinden birinin duvarlardaki bozulmaların gelen ziyaretçiler üzerinde oluşturacağı tehdit olduğunu söyledi.

 

Mehmet Top, kalenin saf demirden yapılmış orijinal kapı kanatlarının olması ve ziyaret dışında kilitli kalması nedeniyle iç mekanın defineciler ve diğer kişilerden korunduğunu kaydederek, "Bu orijinal demir kapı sayesinde kale kilitlenebiliyor. Kapı kilitlendiği için iç kaleye herhangi bir müdahale söz konusu olmamaktadır. Evliya Çelebi'nin bin 655 yılında Hoşap Kalesi'ne yaptığı ziyarette kapı ile ilgili, 'Nahçıvan demirinden dökme demir' diye yazması dikkat çekmektedir. Kapının bin 640'lı yıllarda yapıldığı tahmin edilmektedir. Kapının yapımında tamamen demir malzeme kullanılmış olup 5 santim kalınlığındadır ve üzerinde işlemeler vardır. Yani kaledeki iç mimariyi koruyan en büyük etken demir kapıların kapalı olmasıdır. Bu kapılar kesinlikle orijinaldir ve bu kaleyi ilginç kılan özelliklerden biridir" dedi.

 

Kazı çalışmalarını kazma kürek ve el arabasıyla birlikte teknolojik cihazların kullanımı ile de sürdürdüklerini açıklayan Mehmet Top, "arkeojeofizik" yöntemi ile toprak altını görüntüleyerek adeta kalenin röntgeninin çekildiğini dile getirdi. Mehmet Top, toprak dokunun altında nelerin olup olmadığını araştırdıklarını ve bu kapsamda başlattıkları çalışmalarla zemin ile toprak arasında hangi mekanların olduğunun belirleneceğini vurgulayarak kaledeki kazıların üst düzey teknik yöntemler ile yapıldığını belirtti.

 

Bu yıl kazı çalışmalarını 15 Temmuz 2008 tarihinde başlattıklarını ve 45 gün devam ettireceklerini belirten Top, ekibin genişlemesi ve zamanın uzun olması nedeniyle çalışmaların hızla ilerlediğini ifade etti. Top, "Özellikle geçen yıl ilk olarak tanımladığımız zindan ile sur duvarları arasındaki toprağın kaldırılma çalışmaları ile ortaya çıkan ve fırın diye nitelediğimiz alanda kazı çalışmaları devam ederken yeni mekanlara ulaştık. Bir de harem dediğimiz yerde kazı çalışmaları devam ediyor. Buradaki çalışmalardan amacımız yeni mekanlara ulaşmak ve mevcut mekanların içini temizlemektir. Kazı çalışmalarında fırının güneybatı kesiminde bir oda ortaya çıkarıldı. Bu belki kazımızın en ilginç bulguları arasında yer alıyordu. Fırının doğu tarafında da çalışmalarımız devam ediyor" şeklinde konuştu.

 

Mahmudi aşireti beylerinden Sarı Süleyman tarafından 1643 yılında yapıldığı tahmin edilen Hoşap Kalesi'nde çok sayıda eski hamam, medrese, çeşme, su sarnıcı, zindan ve oda bulunduğu belirtiliyor.

Van Kent Haber, 25.07.2008

VAKIFLAR ONARILAN ALACAHAN KERVANSARAYI'NI TURİZME KAZANDIRIYOR





Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından geçen yıl onarım çalışması başlatılan tarihi Alacahan Kervansarayı, önümüzdeki ay kira ihalesine çıkarak turizme kazandırılacak.


Sivas'ın Kangal İlçesine bağlı Alacahan beldesinde bulunan ve Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubad tarafından 1150-1180 yıllarında yaptırılan kervansaray bir yıllık onarımın ardından ayağa kaldırıldı. Bakımsız bir şekilde ayakta kalabilmek için yıllara meydan okuyan kervansarayın 2007 Mart ayında onarım ihalesi yapıldıktan bir ay sonra onarım çalışmaları başladı. 1 milyon 559 bin YTL ihale bedeli ile restorasyon çalışmaları başlayan Alacahan Kervansarayı'nda önce zemini güçlendirildi. Eski İpek Yolu'nda bulunan kervansarayı ayağa kaldırabilmek için daha sonra tarihi yapının tabanı taş, çatısı kurşunla kaplandı. Çevre düzenlemesi ve gerekli elektrik çalışmalarının ardından ışıklandırılması da tamamlanan tarihi yapının onarımı 2007 yılı sonunda tamamlandı. Öğrenilen bilgiye göre Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün tarihi kervansarayın turizm amaçlı işletilmesi için ihale yapacak. Kira ihalesinin ağustos ayında yapılacağı bildirildi. Kira süresinin ise şimdilik bir yıllık olacağı ifade edildi.

Alacahan Kervansarayı, siyah ve beyaz kesme taşlardan yapılmıştır. İsmini de bu taşların yerleştirilme biçiminden alan kervansaray, 4. Murat'ın Bağdat seferi dönüşünde onarılmıştır. Kervansaray, 1967 yılında Kültür Bakanlığı tarafından ikinci defa restore ettirildi. Ancak aradan geçen yıllar tarihi yapının ayakta kalmasını güçleştirdi. Son olarak 2007 yılı içinde onarıldı. Kervansarayda, halen Kangal İlçesinde her yıl geleneksel olarak düzenlenen Uluslararası Kangal Sanat ve Kültür Festivali etkinlikleri kapsamında yurt içi ve yurt dışından çok sayıda bilim adamının katılımıyla sempozyumlar düzenleniyor.

Sedef hastalığı tedavisine iyi geldiği bildirilen ve ''doktor balıklar'' olarak adlandırılan balıkların bulunduğu Kangal Balıklı Kaplıcaları'na, UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası'nda yer alan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'na yakınlığıyla önemli bir turizm potansiyeli olan Alacahan Kervansarayı, Hititler, Selçuklular ve Osmanlılardan kalma önemli tarihi eserleri bünyesinde barındırıyor.

TürkiyeTurizm.com, 25.07.2008

BUZLUK MAĞARASI MERCEK ALTINDA

 

Sinop'un Durağan İlçesi'nde, havaların ısınmasıyla birlikte ziyaretçi sayısı artan doğa harikası Buzluk Mağarası'nın haritası çıkarılıyor.

 

Yazın kavurucu sıcağında içerisinde buz oluşumlarıyla dikkat çeken mağarada incelemelerde bulunan İlçe Kaymakamı Turgay Hakan Bilgin, mağaranın ilçenin tanıtımında büyük önem taşıdığını belirterek, mağarada bilimsel araştırma sürecini başlattıklarını söyledi.

 

Boğaziçi Üniversitesi'nde Mağara Araştırma Kulübü üyesi 4 mağaracı ve Durağanlı maceraseverlerle birlikte yerin 40 metre altındaki Buzluk Mağarası'na giren Kaymakam Bilgin, gezinin mağarada yapılan ilk bilimsel araştırma çalışması olduğunu söyledi.

 

Kaymakam Turgay Hakan Bilgin, Buzluk Mağarası'nın ilçenin meşhur yerlerinden biri olduğunu belirterek "Ancak mağarayla ilgili elimizde bir teknik veri yoktu. Bugüne kadar mağarada herhangi bir bilimsel çalışma yapılmamış olmaması, mağaranın önem ve değerini tam olarak anlaşılmasının önünde bir engeldi. Bugün Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü üyesi gençlerle burada olmaktan dolayı çok mutluyum. Arkadaşlar mağarada bilimsel inceleme yapıp, buradaki oluşumları yazı haline getirecekler ve mağaranın haritasını çıkaracaklar" diye konuştu.

Sinop Kent Haber, 25.07.2008

BOLU'NUN TARİH BAHÇESİ AÇILDI

Bolu’nun tarih mirasının sergilendiği İl Kültür Turizm Merkezi’nin bahçesi depremden 10 yıl sonra nihayet yeniden düzenlenerek açılabildi. Açılış törenine Vali Halil İbrahim Akpınar, Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz ve birçok davetli katıldı.

 

Saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra bir konuşma yapan İl Kültür Turizm Müdürü Hasan Kaplan, “1999 yılında ilimiz bölgesinde meydana gelen deprem neticesinde Kültür Merkezi orta hasarlı duruma gelmişti. Binanın inşaatı süresinde bahçenin o anki güzelliği iş makinesinin çalışmasıyla belirli ağaçlar kesilmiş ve Kültür Merkezi’ne yakışmayan bir görüntü oluşmuştu. Hazırlanan proje çerçevesinde Bayındırlık Müdürlüğü 298 milyarlık keşif maliyeti çıkarmıştı, Bayındırlık Müdürlüğü ve Belediye Başkanlığımızla yaptığımız protokol çerçevesinde Belediye Başkanlığımız 164 milyar bir bedele bu işin yapılmasını üstlendi.

 

Müzemiz kaynağında bulunan 17000 eserin 164 adeti İl Kültür Turizm Müdürlüğü’nün bahçesinde sergileniyor. İlimize gelen ülke dışında olsun ülke içinden olsun bu alanı gezmesiyle birlikte şehrimiz tarihi hakkında bir bilgiye sahip olacaklardır” ifadesini kullandı.

 

Vali Halil İbrahim Akpınar ise konuşmasında: “Bolu ya geldiğim zaman Müzeyi ziyaret etmiştim. Bolu da çok fazla tarihi eser var. Bolu tarih üzerine kurulu olan bir şehir, biraz şans biraz da şansızlık eski tarihi kentler üzerinde yeni yerler kurulunca, bütün dünyada böyledir, eski eserler birer birer yok ediliyor. Yeni kazılardan çıkan eserler buraya kavuşturuluyor. Bu topraklarda çeşitli kültürler ve medeniyetler yaşadı. Kimden kalırsa kalsın bu topraklarda bulunan eser bizlerin eseridir. Sahip çıkmamız, kabullenmemiz, teşhir etmemiz gerekiyor. Dünya uygarlığının bir mirası, Anadolu bu yönden çok zengin. Türkiye'mizin her tarafı açık hava müzesi gibi. Bizler de bunları daha iyi korur, muhafaza altına alır ve tüm dünyanın hizmetine sunarız. Emeği geçen herkese başta müze müdürümüze, belediye başkanımıza, belediye çalışanlarına teşekkür ediyorum” dedi

Bolunun Sesi, 25.07.2008

ARKEOLOJİ MÜZESİ EN ERKEN KASIM AYINDA AÇILABİLECEK

 

Sivas İl Özel İdaresi, Arkeoloji Müzesi Çevre Düzenleme Projesi için ikinci kez ihaleye çıktı. Daha önce yapılan Çevre Düzenleme Proje ihalesine tek firmanın katılması ve rekabet ortamının oluşmamasından dolayı ihale iptal edilmişti. İkinci kez çıkılan ihaleye bu kez 2 firma katıldı.

İl Özel İdaresi’nin Arkeoloji Müzesi Çevre Düzenleme projesinin bir an önce başlaması için ihale incelenme sürecini hızlandırdığı öğrenildi. İhale inceleme sürecini bir an önce tamamlamak isteyen İl Özel İdaresi, ihaleyi kazanan firmaya sözleşme tebligatını da elden yapacak.

Böylece süreç daha da hızlanmış olacak. İkinci kez ihalesi yapılan Arkeoloji Müzesi Çevre Düzenleme Projesi’nin Ağustos ayının ilk haftası start alması bekleniyor.

Vali Veysel Dalmaz, daha önce yaptığı açıklamalarda Sivas Endüstri Meslek Lisesi’nin bahçesindeki Arkeoloji Müzesi’ni 4 Eylül 2008 tarihinde hizmete açmayı istediklerini kaydetmişti.

Fakat, İhale şartnamesine göre Çevre Düzenleme Projesi 90 iş gününde tamamlanacak. Ve buna göre Arkeoloji Müzesi, en erken Kasım 2008 tarihinde hizmete açılabilecek.

Tarihi 7 bin yılı aşan, çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan Sivas, Arkeoloji müzesinin açılması ile birlikte üçüncü müzesine kavuşmuş olacak.

Böylece Atatürk Etnografya ve Kongre Müzesi ile Şarkışla’daki Aşık Veysel Müzesi’nin yanı sıra Orta Anadolu’nun en büyük arkeoloji müzesi de Sivas’ta faaliyete geçmiş olacak. Ayrıca, Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi’nin deposunda bulunan 5 bin 730 sikke, 2 bin 357 arkeolojik eser, gün yüzüne çıkacak. 5 bin 965 metrekare alan üzerine müzede, Sarissa ve Kayalıpınar kazı alanlarından çıkan eserlerin yanı sıra çeşitli dönemlere ait sikkeler, heykeller de bu müzede yerini alacak.

Arkeoloji müzesinde çocuklara yönelik eğitici bölümlerin hazırlanacağı, müzeyi gezmeye gelen öğrencilerin müzede oluşturulan eğitim salonunda kentin tarihi dönemleri hakkında da bilgilendirilecek.

Sivas Hürdoğan, 25.07.2008

TANRIÇA DEMETER GÖRSEYDİ AĞLARDI

 

Mitolojide 'Bereket Tanrıçası' olarak adlandırılan Tanrıça Demeter'e ait heykel 19. Yüzyıl'da Datça'daki Knidos Antik Kenti'nden çalındı. Heykel, şu anda British Museum'da sergileniyor. Çalınan heykelin yerine geçtiğimiz günlerde bir başka heykel yapıldı. Ancak kopyasının heykelin aslı ile hiçbir ilgisi yok. Heykele bakanlar, "Aslını da görmediniz?" diyor

Datça Belediyesi tarafından heykeltraş Elbruz Denge'ye yaptırılan Tanrıça Demeter heykeli, Ilıca Göl'ün güney kıyısına yerleştirildi. Daha önce yine belediye adına 'Knidos Aslan'ı, 'Datça Bademi' ve 'Salyangoz' isimli büyük eserlere(!) imza atan heykeltraş Denge'nin son yapıtı, MÖ 330'larda güzel bir kadın olarak tasvir edilen Tanrıça Demeter'i otururken ve son derece şişman biçimde gösteriyor.

Demeter, Yunan mitolojisinde tarım ve bereket tanrıçası olarak adlandırılır. Homeros'un destanlarında, "Güzel saçlı kraliçe" ya da "Güzel örgülü Demeter" diye geçer. İnsanlara toprağı ekip biçmesini öğreten bu tanrıçadır. Tanrıça özellikle de buğdayı simgeler. Burada bulunan muhteşem Demeter heykeli 19.Yüzyıl'da İngiltere'ye kaçırıldı ve şu anda British Museum'da sergileniyor. Demeter, heykellerinde baygın bakışlı, sarı saçları omzuna dökülen, güzel bir kadın olarak gösterilirdi. Sağ elinde bir buğday başağı, sol elinde de yanan bir meşale tutardı. Roma mitolojisinde ona Ceres denilirdi. Efsaneye göre, bir gün Tanrıça Demeter'in kızı Persephone arkadasları ile tarlada çiçek toplarken çayır birden ikiye yarılır ve yeraltı tanrısı Hades, yeryüzüne çıkar. Aşık olduğu Persephone'u yeraltına kaçırır ve ona orada nar yedirir. Inanışa göre ölüler ülkesinde bir şey yiyen bir daha oradan çıkamaz. Demeter kızını aramak için yollara düşer ancak onu hiçbir yerde bulamaz. Üzüntüsü öyle büyük olur ki hayata küser. Sonunda her şeyi gören ve bilen güneş tanrısı Helios ona kızının yer altına kaçırıldığını söyler.

Bunun üzerine Demeter Olympos'tan kaçar, yüreği sızlayarak ıssız bir yere çekilir. Onun küsmesiyle toprağın bereketi kalmaz, insanlar kıtlık tehlikesine uğrarlar. Tanrılar tanrısı Zeus, Demeter ve yeraltısı tanrısı Hades'i barıştırmaya çalışır. Ancak Demeter yalvarmalara kulak vermez. Bütün yalvarmalarının boşa gittiğini gören Zeus, sonunda Persephone'nin yılın üçte ikisini yani çiçek açma ve meyve zamanını, annesi Demeter'in, geri kalan üçte birini, yani kışı da kocası Hades'in yanında geçirmesini kararlaştırır. Böylelikle toprağa yeniden bereket gelir. Persephone her yeryüzüne çıktığında, Demeter, yeryüzüne baharı getirir.

Haber Ekspres, 25.07.2008

ANDIRIN'DA TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Kahramanmaraş'ın Andırın İlçesi'nde, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait çok sayıda tarihi eser ele geçirildi.

 

Bir ihbarı değerlendiren Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Andırın İlçesinde Ali S.'nin (53) evinde yaptığı aramada, toplam 308 adet Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait sikke, Roma dönemine ait bronz koç heykeli, 140 adet değişik şekillerde metal bronzdan yapılmış objeler, metal dedektör, dürbün, av tüfeği, dolma çakmaklı tüfek, 2 tabanca, 228 adet 7,9 mm çapında M.1'a ait dolu fişek, toplam 59 adet 7.65 çapında dolu fişek ele geçirdi.

 

Kahramanmaraş Emniyet Müdürü Necdet Çelikbilek, ele eçirilen tarihi eserlerin Kahramanmaraş Müzesi'ne teslim edileceğini söyledi.

 

Türkiye'deki tarihi eserlerin bu ülkenin zenginliği olduğunu ve turizm açısından ülkeyi cazibe merkezi haline getirdiğini anlatan Çelikbilek, "Bu eserler yurt dışına kaçırıldığında, o sergilendiği müzeler cazibe merkezi haline gelmektedir. Hem tarih hem ekonomik anlamda yurt dışına kaçmasını önlemek milli bir görevdir. Vatandaşlarımızın bu konuda duyarlı olmasını istiyorum" dedi.

 

Emniyette işlemleri tamamlanan Ali S. adliyeye sevk edildi.

Kahramanmaraş Kent Haber, 25.07.2008

"VAZONUN KOPYASINI İSTER MİSİNİZ?"

 

First Lady Hayrünnisa Gül’ün Dolmabahçe Sarayı’nda beğenip Köşk’e istediği eserlerin Yıldız Sarayı atölyelerinde kopyalarının yapılabileceği belirtilerek, ’İsterseniz yapalım’ teklifi gitti

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül, Nisan ayında yaptığı Dolmabahçe Sarayı gezisinde, Osmanlı döneminde saray erkanının kullandığı eserlerin sergilendiği Depo Müzeyi gezmiş, burada beğendiği 35 parça eserin restorasyon sonrasında Köşk’te kullanılmak üzere gönderilmesini istemişti. Bu doğrultuda TBMM’den talepte bulunulmuştu. Ancak konunun basına yansımasından sonra TBMM Başkanlığı ile Köşk yetkilileri arasında görüşmeler yapıldı ve talep listesi Köşk’e iade edildi.

TBMM Başkanlığı, talep edilen 35 eserin verilmesinin söz konusu olamayacağını anlattı. Bir süre sonra da Köşk’e, “İsterseniz, beğendiğiniz eserlerin birebir kopyalarını Yıldız Sarayı atölyelerinde yaptırıp, verebiliriz” teklifi gitti. Bu yazı sonrasında da Çankaya Köşkü’nden TBMM Başkanlığı’na bir talep yazısı ulaştı. Yazıda Depo Müze’de bulunan bir vazonun kopyası için talepte bulunulduğu belirtildi. Bir süre sonra TBMM kanalı ile Köşk’e gönderilen yanıt yazısında vazo için 20 bin YTL fiyat çıkarıldığı, söz konusu vazonun artık atölyelerde üretiminin yapılmadığı, bu nedenle maliyetin yüksek olduğu da vurgulandı. Konuyla ilgili VATAN’ın sorularını yanıtlayan Köşk yetkilileri şu bilgiyi verdi:

“İstediğimiz ürün için 20 bin YTL fiyat çıkarılmış. Ancak biz henüz herhangi bir yanıt vermedik. Pazarlık ya da uzlaşma söz konusu değildir. Piyasa araştırması yapıp, maliyetleri düşüneceğiz. Eğer uygun görürsek alacağız.” Yetkililer, “Dolmabahçe Sarayını gezerken, 35 parça eşya ile ilgili tanıtım bilgilerini istedik. Ama eserleri verin diye bir talebimiz olmadı” bilgisini de verdi ve “Bir süre sonra Dolmabahçe Sarayı’ndan söz konusu eserlere ilişkin tanıtım bilgileri elimize ulaştı” dedi.

Vatan, 25.07.2008

EFES'TE TEHLİKELİ YAPILARA KORUMA

 

Efes Antik Kenti'nde 2008 yılına ilişkin kazı çalışmalarına, Avusturyalı Prof.Dr. Johannes Koder başkanlığında başlandı. Ekim ayına kadar devam edecek çalışmaların, İlk Tunç Çağı'ndan Selçuklulara kadar olan dönemi kapsayacağı, ayrıca turistler için tehlikeli olan yapılarda koruma yapılacağı bildirildi.


Efes Antik Kenti Kazı Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Sabine Ladstatter, bu yıla ilişkin programın, kazı, restorasyon, korservasyon ve jeofizik çalışmaları şeklinde olacağını, çalışmaların konferanslar aracılığıyla anlatılacağını söyledi.


Doç.Dr. Sabine Ladstatter, şunları kaydetti: "Bu yılki kazılarda, İlk Tunç Çağı'ndan (MÖ 6 bin) Selçuklu dönemine kadar devam eden dönemi kapsayan geniş bir çalışma yapılmaktadır. 2008 kazı sezonunda Efes Müzesi Müdürlüğü ile beraber öncelikle turistler için tehlikeli ve önemli olan yapılarda konservasyon çalışmaları yapılacak. Çukuriçi Höyük, Panayır Dağı, Prytaneion, Tiyatro, Liman Nekropolü, Bizans Evleri, Paulus Mağarası, Yamaç Evler 2/Mermer Salon, Oktagon, Yedi Uyuyanlar, Ayasuluk, Magnesia Kapısı ve Bizans Sarayı, bu sezon çalışma yapılan projelerdir. Ayrıca 2008 yılında üzerinde çalışılan arkeolojik buluntuların yayını da yapılacaktır."

Doç.Dr. Ladstatter'in verdiği bilgiye göre, Efes'in güneydoğusunda yer alan ve İlk Tunç Çağı'na tarihlenen Çukuriçi Höyük'te, jeofizik (jeomagnetik ve jeoradar) çalışmaları ile arkeolojik kazı çalışmaları yapılarak, Kalkolitik ve Tunç Çağı kültürleri arasında bağlantıların ortaya konulması amaçlanıyor.


Panayır Dağı'nda ise Hellenistik öncesi yerleşimi tespit edebilmek, buradaki yapıları tarihlendirebilmek, daha önceki yıllardaki gün ışığına çıkan savunma amaçlı sur duvarının devamını açığa çıkarıp, Hellenistik öncesi yerleşimi Efes ile karşılaştırabilmek amacıyla kazı çalışmalarına devam edilecek.


Antik dönemde belediye binası olarak kullanılan Prytaneion'da, yapı dokümantasyonu için mimari çizim çalışmaları yapılacak.

 

Büyük Tiyatro'da ise Selçuk Belediyesi işbirliğiyle yapının korunma ve sağlamlaştırma çalışmaları sürdürülecek. Burada ayrıca deprem tehlikesine ve yoğun turist ziyaretinden oluşacak zararlara karşı yapının statik analizi yapılacak.


Liman Nekropolü'nde, liman ve kanalını tarihlendirebilme, mezar odalarının mimari dizaynını belirleme ve mezarlardan ele geçecek küçük buluntuları inceleyerek, Efes'in gömü gelenekleri hakkında bilgi edinebilme hedeflendi.


Bizans Evleri alanında da tüm yapıların tarihleri araştırılarak, evlerin tarihi, mimari dizaynı, ne zaman ve nasıl yıkıldığı öğrenilebilecek. Ayrıca Bizans Evleri, Yamaç Evlerle karşılaştırılarak, Efes ile bağlantısı tespit edilebilecek. İtalyan bilim ekibi tarafından restorasyon ve bilimsel araştırma çalışmaları yapılan Paulus Mağarası'nda ise duvar resimlerinin restorasyonu sürdürülecek.

 

Yamaç Evler 2/Mermer Salon'da, restorasyonu süren mermer panolar, 2009 yılında da devam edecek çalışmaların ardından orijinal yerlerine yerleştirilecek.


Mimari parçalarının 3 boyutlu dokümantasyonu ve analizi gerçekleştirilen Oktagon'da, restorasyon çalışmaları kapsamında bilgisayar ortamında rekonstrüksiyon çizimi yapılacak. Bu çizime bakılarak, yapı ayağa kaldırılabilecek.


Yedi Uyuyanlar'da ise kötü durumdaki mezar anıtının 3 boyutlu radar taraması ile bilimsel araştırılması yapıldıktan sonra restorasyona gidilecek.


Selçuklu yapılarını ziyarete açabilmek amacıyla Artemision çevresindeki yapılardan başlanarak konservasyon ve sağlamlaştırma çalışmaları yapılacak. Artemision'da, jeofizik, mimari araştırması ve Roma birasında büyük temizlik çalışması devam edecek.


Avusturya Bilimler Akademisi tarafından desteklenen Magnesia Kapısı Projesi kapsamında yapının tarihiyle ilgili çalışmalara başlanacak.


Bizans Sarayı Projesi kapsamında kazı çalışmaları gerçekleştirilecek. Bu arada, Darmstadt Üniversitesi tarafından Efes'in çağlar içerisindeki gelişimini gösteren bir filmin hazırlandığı öğrenildi.

Haber Ekspres, 24.07.2008

RHODIAPOLIS'TE MOZAİKLİ ZEMİN BULUNDU

Antalya’nın Kumluca İlçesi'ndeki Rhodiapolis Antik Kentinde yaklaşık bir ay önce başlayan kazı çalışmalarında ortaya çıkartılan mozaikli zemin, kazı heyetini sevindirdi.

 

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Kazı Başkanı Prof.Dr. Nevzat Çevik, Rhodiapolis antik kentinde kazı çalışmalarının üç yıldır devam ettiğini ve bu yılki kazı çalışmalarının bir ay önce başladığını bildirdi.

 

Çevik, antik kentin stoa bölümünde, yaklaşık 500 metrekarelik mozaikli zemin ortaya çıkarıldığını, zeminin büyük bölümünün sağlam olmasının kendisi ve kazı heyetini sevindirdiğini söyledi.

Prof.Dr. Çevik, bulunan mozaik üzerinde restorasyon çalışmalarının devam ettiğini belirterek, MS ikinci yüzyıla ait mozaik zeminin restorasyon ekibi tarafından onarıldığını ve temizlendiğini ifade etti.

 

Bulunan mozaiğin orijinal rengini koruduğunu tespit ettiklerini ifade eden Çevik, "Bu aşamadan sonra mozaiğin üzerini jeo-tekstille kapatıp, üzerine kum dökerek uzun yıllar korumaya alacağız" dedi.

Radikal, 24.07.2008

BOZTEPE'DE TARİHİ TOP BULUNDU

 

Trabzon'un Boztepe Mahallesi'nde Türk Telekom tarafından yaptırılan bakım çalışmaları sırasında top bulundu. Boztepe Mahallesi Erenler Sokak'ta yapılan çalışmalar sırasında tarihi bir topa rastlandı.

 

Topun belirtilerinin ortaya çıkmasından sonra Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne haber verilirken Trabzon Müze Müdürlüğü tarihi topun bulunduğu yerde yaptığı kurtarma çalışmasını sonuçlandırdı. Bulunan topun ,Rusya'nın Trabzon'u işgalinden kaldığı ve 1915 yapımı olduğu tahmin ediliyor. 5 ton ağırlığında olan top, temizlendikten sonra Ayasofya Müzesi'nde sergilenecek. Üç bölüm halinde çıkartılan topun kızak, namlu ve destek bölümlerinin ayrı ayrı çıkartıldığı kaydedildi. Topun bulunduğu alanda Müze Müdürlüğü tarafından yürütülen kurtarma kazısının sürdürüleceği ve yapılacak çalışmalardan sonra yeni tarihi eserlere ulaşılabileceği belirtildi.

Yeni Şafak, 24.07.2008

TARİHİ AMİNTAS KRAL MEZARLARI YIKILMA TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA

 

Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde MÖ 5. yüzyıldan kalma tarihi Amintas Kral Mezarları, yıkılma tehlikesi yaşıyor.

 

Tarihi mezarın sütunları doğal etkiler nedeniyle aşınmaya başladı. Gerekli önlemler alınmazsa Fethiye'nin tarihine ışık tutan Kral mezarları kısa zaman sonra yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Konuyla ilgili hazırlanan bir proje, bakanlığa iletildi. Ancak bununla ilgili herhangi bir cevap alınamadı.

 

Fethiye'nin simgesi olarak kabul edilen Amintas mezarları, kenti çevreleyen tepenin eteklerinde bulunuyor. Mitolojik tarihi MÖ 5. yüzyıla dayanan mezarlar, Telmessos kentinin yöneticisi olduğu sanılan Kral Amintas'ın anısına inşa edilmiş. Amintas Kral Mezarıyla birlikte aynı güzergah içerisinde çok sayıda küçük mezar bulunuyor. İki bin yıldan fazla geçmişi bulunan bu mezarlar, kente gelen yerli ve yabancı turistler tarafından büyük ilgi görüyor. Fakat turizme büyük katkı sağlayan bu mezarlar şimdilerde yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya.

 

Amintas Kral Mezarları'nın iki sütununun doğal etkenler nedeniyle yıprandığı resmi kayıtlarla tespit edildi. Müze yetkililerinin verdiği bilgilere göre kolonlarda, havayla temas sonucu aşınmalar meydana geliyor. Yaşanan bu durum, İstanbul Restorasyon Müdürlüğü tarafından Kral Mezarlarının korunması için hazırlanan proje ile Kültür ve Turizm Bakanlığına da bildirildi. Ancak edinilen bilgiye göre halen bakanlıktan konuya ilişkin bir cevap alınamadı. Bakanlığa sunulan aynı raporda gerekli önlemler alınmadığı takdirde tarihi kaya mezarlarının yıkılabileceğine dikkat çekiliyor.

 

Fethiye Müze Müdürlüğü yetkilileri ise Amintas Kral Mezarları'nın diğer küçük mezarlarla birlikte restore edilmesini istiyor. Yetkililer, İlçenin geçmişi ilgili en önemli belge olan mezarların tamamını kapsayan bir proje hazırlanmasını ve bir bütün halinde korumaya alınmasının gerekliliğine işaret ediyor. Yetkililer, Muğla İl Turizm Müdürlüğü'nün de bilgisi dahilinde yeni projenin yazışmalarının önümüzdeki hafta başlayacağını açıkladı. Yeni projede mezar kolonlarının korunmasının yanında buralara seyir terasları da yapılması tavsiye ediliyor. Proje uygun bulunması halinde Kaya mezarlarının ön kısımlarında halkın gelip dinlenebileceği seyir terasları yapılacak. Böylelikle insanların bu mezarlara olan ilgisinin artırılması ve gelip burada dinlenmelerinin sağlanması amaçlanıyor.

 

Kentin önemli turizm varlıkları arasında yer alan Amintas Kral mezarı ve diğer kalıntıların önemine dikkat çeken turizmciler, bakanlığın bu konuda biraz daha hassas ve hızlı davranmasını istiyor.

Zaman, Haber: Fatih Yılmaz, 24.07.2008

KUDEB'LERİN KORUMA KURULLARIYLA İLİŞKİSİ

 

Yaklaşık 40.000 tarihi eser bulunan İstanbul’da, yapıların sorunlarının tespiti, onarım ve restorasyon çalışmalarının gerçekleştirilmesi ve denetimi konularında destek vermek üzere kurulan Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları, belediye bünyesinde faaliyet gösteriyor. İstanbul’da ilk olarak Süleymaniye’de kurulan, İTÜ Restorasyon Bölümü Başkanı Prof.Dr. Ahmet Ersen, Doç. Ahmet Güleç ve Nimet Alkan’ın danışman olarak yer aldığı KUDEB, konservasyon ve restorasyon laboratuarıyla da hizmet veriyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Eski Eser Koruma Uygulama Denetim Müdürü Yüksek Mimar Mehmet Şimşek Deniz, Çatı & Cephe Dergisi’nin 13. sayısında yayınlanan röportajında, KUDEB’i Milano Politeknik’ten yola çıkarak kurduklarını ve eski eserlere ilişkin onarım izinlerinin süresini oldukça kısalttıklarını söylüyor. “İki hafta içerisinde söz konusu yapıyı inceleyip, restorasyon koşullarını tayin ettikten sonra bir rapor tanzim ederek onarım ve izin belgesini ve yapı iskele belgesini veriyoruz. Verdiğimiz onarım ön izin belgeleri bir sene geçerli. Daha sonra eğer koşullara uygunsa onarım uygunluk belgesi veriyoruz. Dolayısıyla eski eserdeki bu bürokratik zorluklar yerel yönetimler bünyesinde kurulan KUDEB’lerle bir nebze de olsa aşılmış olacak..."

Ancak bu izin verme yetkisi, “KUDEB’ler Koruma Kurulları’na destek olup, yükünü hafifletmek için mi yoksa Koruma Kurulları’ndan alınamayan izinlerin önünü açmak için mi kuruluyor?” sorusunu akla getiriyor. Konu hakkında bilgi aldığımız MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Gülşen Özaydın, KUDEB (Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları) sürecini şöyle değerlendiriyor:

“KUDEB’ler ülkemizde, 3386 ve 5226 Sayılı Kanunlar ile değişik 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 10, 11 ve 57’nci maddelerine bağlı olarak yasal dayanakları belirlenen yeni kurumlar olarak ortaya çıkmış bulunuyor. 11 Haziran 2005 tarihinden itibaren KUDEB’lerle ilgili yönetmeliğin resmi gazetede yayınlanmasıyla birlikte de kamuoyunda telâffuz edilmeye başlandı. Bu kısa dönemde yaşanan yetki alanları karmaşası, KUDEB’lerin sorunlu uygulamaları ve kurumsal nitelikleri gibi konular karşımıza oldukça tartışmalı ve sorgulanması gereken bir durumu ortaya çıkartıyor.

Konuyla ilgili yapılan yeni yasal düzenlemelere bakıldığında şöyle bir tablo ile karşılaşılıyor:

En son 14 Temmuz 2004 tarih ve 5226 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle ‘yetki ve yöntem’ başlıklı Madde 10’da, KUDEB’lerin tanımı şöyle yapılıyor: 'Büyükşehir belediyeleri, valilikler, Bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde kültür varlıkları ile ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek üzere sanat tarihi, mimarlık, şehir planlama, mühendislik, arkeoloji gibi meslek alanlarından uzmanların görev alacağı koruma, uygulama ve denetim büroları kurulur… Bu bürolar koruma bölge kurulları tarafından uygun görülen koruma amaçlı imar planı, proje ve malzeme değişiklikleri ile inşaat denetimi de dahil olmak üzere uygulamayı denetlemekle yükümlüdürler.'

Yasanın tamamlayıcısı olarak, 11 Haziran 2005 tarih ve 25842 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak uygulamaya girmiş olan ‘Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları, Proje Büroları ile Eğitim Birimlerinin Kuruluş, İzin, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik’ ile tanımlanan bu büroların görevlerine bakıldığında, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tadilat ve tamiratları ile ilgili işlemleri yürütmek, uygulamayı denetlemek gibi konularda ilk bakışta ‘Koruma Bölge Kurulları’nın işlerini hafifletmek amacıyla kurulmuş oldukları anlaşılabilir. Ancak, uygulamanın bu büroların kuruluş amacından farklı bir biçimde gerçekleştiği görülüyor. Süreçte ortaya çıkan sorunları şöyle sıralayabiliriz:

- En temel sorun tadilat ve tamirat kavramının korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının yapı esasları ve denetimine dair yönetmelikte ‘3 Mayıs 1985 tarihli ve 3194 Sayılı Kanun’un 21. maddesi uyarınca ruhsata tâbi olmayan; derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ile mimari öğe olarak ve sanat tarihi açısından özellik arz etmeyen tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ve çatı onarımı ve kiremit aktarılması ve yörenin özelliğine göre belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru etkilemeyen müdahaleler’ olarak belirtilmiş olmakla birlikte zaman zaman yapılan uygulamalarda bu tanım sınırları dışına çıkıldığı, rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri olmadan yapılan uygulamalarla tescilli kültür varlıklarında ciddi tahribatlara yol açıldığı görülüyor. Kaldı ki, tadilat ve tamiratın tescilli kültür varlığının niteliğine bağlı olarak çoğu kez rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerini gerektirdiği ve bu kapsamda yapılmasının zorunlu olduğu durumlar da olabilir. Bu durumda söz konusu uygulamanın basit bir tadilat – tamirat kapsamında ele alınmaması gerektiği, henüz yeterli ve nitelikli kadroların olmadığı KUDEB’den nasıl beklenebilir?

- Yukarıda yasanın 10. Maddesi’nde altı çizilmiş olan ifadede belirtilen KUDEB’lerin uygulamayı denetleme yetkilerinin olması konusunda da ciddi problemler yaşanıyor. Özellikle restorasyon uygulamalarının projesine uygun olarak inşa edilip edilmediğinin denetimi kesinlikle projeyi onaylayan ihtisaslaşmış ve akademik kimliği olan Koruma Bölge Kurulları tarafından olumlu görüş verilerek yapılmalıdır. Bu konuda İstanbul’da KUDEB’ler tarafından verilmiş hatalı iskan kararlarının olduğu biliniyor.

- Yine uygulamada İstanbul’da bazı belediyelerin bünyesinde kurulmuş olan KUDEB’lerde yetki alanlarının dışına çıkılan durumlarla karşılaşılıyor. Tescilli kültür varlıklarının rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanma sürecinde adeta koruma bölge kurulunun yetkilerini almış gibi çalıştıkları, uzmanlık ve yetki alanları dahilinde olmadığı halde bu konuyla ilgili olarak proje müellifi ile ilişki içine girdikleri görülüyor. Oysa rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin ilk muhatabının Koruma Bölge Kurulu olmasına rağmen, böyle bir uygulamanın yapılıyor olması, KUDEB’lerin yetki alanları konusunda tamamen bir karmaşanın yaşandığını gösteriyor. Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının yapı esasları ve denetimine dair yönetmeliğin 10. maddesinin belirlediği, yapıların fen ve sağlık şartlarına uygunluğu maddesi altında ‘koruma bölge kurullarınca değerlendirilmesi gerekli projeler, öncelikle ilgili imar yönetmeliğine uygunluğu açısından ilgili idarece incelenerek görüşleriyle birlikte Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne gönderilir’ ifadesine dayanılarak yapılan uygulamada bu tanımın dışına çıkılmış olduğu açıkça görülüyor.

- Kamuoyunda pek bilinmeyen ve bu nedenle de tartışılamayan diğer bir konu da koruma amaçlı imar planlarında, korunması gerekli kültür varlığı bulunan parsel dışındaki parsellerdeki avan projelerin denetiminin koruma bölge kurullarından alınarak KUDEB’lerin izin ve denetimine bağlı tutulmasıdır (Kanunun 57. maddesinin 7. fıkrası). Bu konuda koruma bölge kurulları arasında bile farklı uygulamaların yapıldığı biliniyor. Bazı kurullar söz konusu avan projeleri değerlendirirken, bazı kurullar ise değerlendiremiyor. SİT alanlarındaki avan projelerin değerlendirilme sürecinde yaşanan bu çelişkili durumlar, avan projelerle getirilen kentsel ve mimari düzen üzerine dikkatleri çekiyor.

- KUDEB’lerin kadrolarının niteliksel olarak ilgili uzmanlık alanlarına sahip olmadan uygulamaya başlanmış olması da endişe verici. Yasada belirtildiği üzere bu bürolarda sanat tarihi, mimarlık, şehir planlama, mühendislik, arkeoloji gibi meslek alanlarından uzmanların ne kadarının bulunduğu, bulunsa bile mesleki deneyimlerinin görev ve sorumluluklarını yerine getirecek yetkinlikte olduğu konusunda da soru işaretleri bulunuyor.

Sonuç olarak, çok parçalı ve çoğu kez birbiriyle entegre olamayan mevcut kurumsal ve yasal yapılanma içinde yeni bir ‘yapı’ olarak KUDEB’ler; sistemin daha da parçalanmasına yol açarken, kültür varlıklarının bir daha geri dönüşü olmayan olgularla karşılaşmasına neden oluyor. Bu durumda hâlâ korumadan bahsetmek mümkün müdür?”

Konu hakkındaki görüşlerini aldığımız, Nevşehir Koruma Kurulu Üyesi ve İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Gülsün Tanyeli de KUDEB’lerin kuruluş amacı hakkında sorduğumuz “Sizce onarım konularında Koruma Kurulları’na destek olup, yükünü hafifletecek bir oluşum mu, yoksa Koruma Kurulları’ndan alınamayan izinleri kolaylaştırmak mı hedefleniyor?” sorusunu “Her iki yöne de çekilebilir. Hangi amacı hedef tayin ederseniz o yönde kullanılabilir. Tabii kuruluş amacının alınamayan izinlerin önünü açmak olmadığı kesin ama siz bunu icraatta farklı yönde ele alırsanız amacının tersine de kullanılabilir,” diyerek yanıtlıyor.

Gülsün Tanyeli Koruma Kurulları’yla KUDEB’lerin ilişkisi hakkında ise şunları söylüyor: “Henüz Nevşehir’de herhangi bir KUDEB kurulmadı. Diğer yandan biliyorsunuz devletin istihdam konusunda bazı sıkıntıları var. Uzmanlığı olan kişiler ne Koruma Kurulları’nda ne de diğer alanlarda görev almıyor. Nevşehir Koruma Kurulu’nun mimar raportörü yok ve biz bu nedenle projelerin değerlendirilmesi konusunda bile zorluk yaşıyoruz, daha mutfakta hazırlanması gereken birçok iş yapılmıyor. KUDEB’ler de bu eksiklik duyularak oluşturuluyor. Koruma Kurulu’nda bir karar alındığı zaman o kararın takip edilmesinden sorumlu olan birim belediyelerde fen işleri müdürlüğü, yapı işleri olarak tanımlanan birimler. Oralarda da koruma konusunda eğitim almış uzman insanlar yok. Hele de küçük belediyelerde fen memurunun ötesinde, mühendis veya mimar bile yok.

KUDEB’ler belki bu kadar alt ölçekli belediyelerde değil ama büyükşehir belediyelerinde uzman insanların istihdam edilebileceği bir yer olarak görülebilir. Üstelik Koruma Kurulları’nın bir yapının projesine uygun yapılıp yapılmadığını denetleme görevi de yok. Bu yetki İmar Yasası çerçevesinde belediyeye ait. Koruma Kurulu projeyi onaylar ama o projeye uygunluğu ancak belediye denetleyebilir. Bu nedenle KUDEB, Koruma Kurulu’yla belediyenin bir anlamda ara kesitinde görev alacak bir birim olarak düşünülüyor. Bu birim doğru çalıştırılırsa, özellikle uzman eleman da istihdam edilirse, kurullarda zaman kaybetmeye sebep olabilen bazı projelerin onaylanmasının yanı sıra, asıl görevi diğer uygulamaları da denetlemek olması açısından önemli bir görev üstlenebilir. Ama tabii bunun, izinlerin önünü açmak gibi bir yola dönüştürülmemesi kaydıyla.

Şu anda 100 kişiden fazla kadroya sahip olan Süleymaniye’deki KUDEB, en azından bir takım hedefler belirtilerek bu işi ciddi bir biçimde yapmak için örgütlenmiş durumda. Başarılı olup olmayacağını zaman gösterecektir. Bunun yanı sıra küçük küçük birçok kentte ve İstanbul’daki ilçe belediyelerinde kurulacak KUDEB’lerin onun kadar doğru biçimlendirildiğini, oradaki elemanların bu konuda uzmanlığı olan kişilerden seçilip seçilmediğini ya da özel kurslarla yetiştirilip yetiştirilmediğini bilmiyorum. Yasa zaten KUDEB kurulmadan önce bütün bu çalışacak elemanların, üç ay kadar bir süre kurullarda görev yapmasını öngörüyor. Ama tabii ki kurullarda ne kadar bilgileniyorlar, o bilgi yeterli oluyor mu diye soracak olursanız bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değil.”

Arkitera, Yazı: Zeynep Güney, 25.07.2008


******


KUDEB NEDİR, NASIL ÇALIŞIR?

 

11 Haziran 2005 tarihinden çıkarılan yönetmelikle, belediyeler bünyesinde kurulması mümkün hale getirilen Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları, kısa adıyla KUDEB’lerin, kurulma ve çalışma esasları belirlendi. Amacı “korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek, denetimlerini yapmak olan” KUDEB’lerin Koruma Yüksek Kurulu ilkelerine, koruma bölge kurullarına bağlı olarak çalışması gerekiyor. KUDEB’lerin çalışma prensipleri, görevleri, görev yapacak kişilerin niteliği ve şu şekilde:

Yasal Dayanak
İl özel idareleri, büyükşehir belediyeleri ve bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek, denetimlerini yapmak üzere koruma, uygulama ve denetim büroları kurulması 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası'nın 5226 sayılı yasanın 13. maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu konuda 11 Haziran 2005 tarihinde bir yönetmelik çıkartılarak kısaca KUDEB olarak anılacak olan bu birimlerin kuruluş ve işleyiş esasları ayrıntıya kavuşturulmuştur.

KUDEB Hangi Organa Bağlı Olarak Çalışır?
KUDEB'ler, İl özel idarelerinde imarla ilgili müdürlük, büyükşehir belediyelerinde imar daire başkanlığı ve diğer belediyelerde imar müdürlüğü bünyesinde görev yapar.

KUDEB Nasıl Kurulur?
Büyükşehir belediyeleri ile il özel idareleri herhangi bir başka organdan izin almadan KUDEB kurabilirler. İlçe belediyeleri ile diğer belediyeler Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvurarak talepte bulunurlar. Bakanlıkça, ilçedeki kültür ve tabiat varlıklarının yoğunluğu göz önüne alınarak belediyenin talebi değerlendirilir, uygun bulunursa izin verilir.
 
KUDEB'in faaliyete geçebilmesi için gerekli mekan ve uzman sağlandıktan sonra, ilgili idarece bakanlığa bildirilir.

KUDEB'lerde görevlendirilen uzmanlar üç ay süre ile ilgili koruma bölge kurulu müdürlüğünde staj yaparlar.

Staj bitiminden sonra KUDEB çalışmalarına fiilen başlanır. Başvurular, bu yönetmelik hükümlerine göre KUDEB'e yapılır.

KUDEB'lerde hizmetleri yürütmek üzere ilgili idarelerce yeterli personel ile gerekli araç ve gereç bulundurulur.

KUDEB uzmanlarının eksilmesi halinde yetki koruma bölge kurullarına geçer.

KUDEB'in Görevleri Nelerdir?
a) Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında yapılacak olan tadilat ve tamirat uygulamaları öncesinde yapıyı incelemek ve yapılacak onarıma ilişkin koşulların belirtildiği onarım ön izin belgesini düzenlemek.
b) Taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları, bunların koruma alanları ve sit alanlarında, tadilat ve tamiratların; özgün biçim ve malzemeye uygun olarak gerçekleştirilmesini denetlemek, uygun bulunanlara onarım uygunluk belgesi düzenlemek.
c) Tadilat ve tamirat kapsamında başlanılan onarımlarda esaslı onarım gereğinin saptanması durumunda onarımı durdurarak konuyu belgeleriyle koruma bölge kurulu müdürlüğüne iletmek.
d) Taşınmaz kültür ve tabiat varlığı parseline bitişik parsellerde ve koruma alanlarında yer alan ve yürürlükteki yasal düzenlemelere göre ruhsatı bulunan tescilsiz taşınmazlardaki tadilat ve tamirat uygulamalarına, varsa koruma amaçlı imar planı koşulları da dikkate alınarak izin vermek ve denetlemek.
e) Koruma bölge kurulları tarafından uygun görülen koruma amaçlı imar planlarının plan hükümleri çerçevesinde uygulanmasını denetlemek.
f) Koruma bölge kurulları tarafından onaylanmış rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerine ilişkin uygulamaları denetlemek, projesine uygun tamamlanan uygulamalar için kullanma izin belgesi düzenlemek.
g) Taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarında koruma yüksek kurulunun ilke kararları, koruma bölge kurulu kararlarına aykırı ve ruhsatsız olarak yapılan inşaatlar ile koruma amaçlı imar planlarında, plana; sitlerde, sit şartlarına aykırı olarak inşa edilen yapılar hakkında imar mevzuatına göre gerekli işlemleri yapmak, uygulamayı durdurarak konuyu belgeleriyle koruma bölge kurulu müdürlüğüne iletmek.
h) Tescilli kültür varlıklarının mail-i inhidam olmaları halinde can ve mal güvenliğinin sağlanması için gerekli işlemleri yaparak durumu koruma bölge kurulu müdürlüğüne iletmek.
i) Maliki bulunduğu taşınmaz kültür varlığının onarımını gerçekleştiremeyecek durumda olan maliklere ilgili idarelerce yapılacak mali yardımlar ile ilgili düzenlemeleri gerçekleştirmek.
j) Maliki bulunduğu taşınmaz kültür varlığının onarımını gerçekleştiremeyecek durumda olan maliklere ilgili idarelerce yapılacak teknik eleman yardımında doğrudan görev almak ya da bu görevi üstlenenleri denetlemek.
k) 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı büyükşehir belediyesi kanununun 7. maddesi ile 7/12/2004 tarihli ve 5272 sayılı belediye kanununun 14. maddesine göre belediyenin görevleri arasında yer alan kültür ve tabiat varlıkları ile tarihi dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekanların ve işlevlerinin korunmasına yönelik programları hazırlamak, bu amaçla yapılacak uygulamalara ilişkin işlemleri yürütmek,
l) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu ile 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı imar kanunu'na aykırı uygulamaların tespiti halinde ilgili idareye ve cumhuriyet savcılığına bildirimde bulunmak.

KUDEB Nasıl Çalışır?
A.Tadilat ve Tamirat'a İlişkin Hususlar:
1. Tescilli taşınmaz kültür varlıklarında tadilat ve tamirat gerektiren uygulamalarda, uygulamayı gerçekleştirecek olan kişi ya da kuruluş şu belgeleri KUDEB'e bir başvuru ekinde verecektir:
• Yapının maliki olduklarına ilişkin belge,
• Yapının mevcut durumunun fotoğraflar. Bu fotoğrafların özellikle tamir ve tadilat gerektiren bölümleri ayrıntılı olarak göstermesi gerekmektedir.
• Başvuru sahibinin yapacağı uygulamaya ilişkin açıklayıcı bilgiyi içeren bir rapor.
• Başvurusunu KUDEB'e verir. İnceleme sonrasında tadilat ve tamirat öncesi durum fotoğraf gibi belgelerle tespit edilir, yapılacak uygulamaya ilişkin koşulların belirtildiği bir izin belgesi düzenlenir.

2. Bu başvuru KUDEB'in en az iki uzmanı tarafından incelenir. Bu uzmanlardan birinin mimar olması zorunludur.

3. Yapılacak inceleme sonucunda KUDEB uzmanları da fotoğraf ve rapor gibi belgelerle durumu tespit eder ve ön izin belgesi düzenleyerek başvuru sahibine verirler. Yapılacak müdahalelerin "Bakım ve Basit Onarım Nedir?" bölümünde tanımlanan ölçütlere uyması gerekmektedir.

4. Ön izin belgesi verildikten sonra ilgilisi tarafından uygulama başlatılacaktır. KUDEB uzmanları, bu uygulamayı izleyecekler ve ön izin belgesinde yer alan müdahalelerin gerçekleşip gerçekleşmediğini denetleyeceklerdir.

5. Tadilat ve tamirat uygulaması tamamlandıktan sonra, başvuru sahibi uygulamanın tamamlandığını KUDEB'e bildirecektir. Yapılan uygulamalar KUDEB uzmanlarınca incelenecek ve ön izin belgesinde yer alan hususlar doğrultusunda tamamlanmış ise onarım uygunluk belgesi düzenlenecektir.

6. Tadilat ve tamirat kapsamında başlanılan uygulamalarda esaslı onarım gerektiğinin tespit edilmesi halinde uygulama durdurulur ve konu belgeleriyle birlikte koruma bölge kurulu müdürlüğüne bildirilir.

7. Tadilat ve tamiratlar için verilen izinler bir yıl geçerlidir. Bu süre içinde uygulamanın yapılmaması halinde ilgili kişi ya da kuruluş KUDEB'e yeniden başvurmak zorundadır.

8. KUDEB, tescilli I. grup yapıların tadilat ve tamiratlarına izin vermeden önce koruma bölge kurulundan bilimsel görüş alır. I. grup yapılar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun ilke kararına göre "toplumun dini, sosyal, ekonomik ve kültürel ortak gereksinimlerini karşılayan, yapıldıkları dönemin mimari ve sanat anlayışını yansıtan, simgesel anı, anıtsal, izlenim gibi değerleriyle korunması gereken yapılar" olarak tanımlanmıştır. Bu yapılar "anıtsal yapı " olarak da tanımlanır. Cami, han, hamam, kilise, sur duvarları vb. tüm toplum tarafından kullanılan büyük programlı yapılar bu gruba girer. II. grup yapılar ise geleneksel konutları kapsar.

9. Bir alanda sadece taşınmaz kültür varlığı bulunmaz. Bu yapıların yanı sıra, KUDEB'ler Tescilli Kültür Varlığı niteliğinde olmasa da:
•Taşınmaz kültür varlığı parseline bitişik parsellerde,
•Tescilli kültür varlıklarının koruma alanlarında,
•Sit alanlarında yer alan ve yürürlükteki mevzuata göre ruhsatı bulunan yapılarda gerçekleştirilecek tamirat ve tadilatlarla da ilgilenmek durumundadır. Bu durumda, tescilli yapılarda izlenen süreç bu yapılar için de izlenecektir.

B. Koruma Bölge Kurullarınca Onaylanmış Rölöve-Restorasyon Projelerine Aykırı Uygulamalara İlişkin Hususlar:
Koruma bölge kurulları tarafından onaylanmış rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerine aykırı uygulamalar varsa bu hususlar KUDEB tarafından saptanır. KUDEB, bu aykırı uygulamaları rapor ve fotoğraflarla belgeleyerek koruma bölge kurulu müdürlüğüne bildirilir. Koruma bölge kurulundan karar gelinceye kadar onarım uygulaması KUDEB tarafından durdurulur.

C. Koruma Amaçlı İmar Planlarının Uygulanmasına İlişkin Hususlar:
Koruma bölge kurulları tarafından uygun görülen koruma amaçlı imar planlarının plan hükümleri çerçevesinde uygulanması sürecinde, plan hükümlerine aykırı uygulamaların belirlenmesi halinde :
• Aykırı uygulama KUDEB tarafından saptanır,
• Uygulama durdurulur,
• Bu konuda rapor ve gereken hallerde fotoğraf ve koruma imar planı örneği de eklenerek bir tutanak hazırlanır koruma bölge kurulu müdürlüğüne gönderilir.
• Konu koruma bölge kurulunda görüşülüp bir karar alınmadan uygulama başlatılmaz.

D. Depreme Maruz Kalan Tescilli Taşınmaz Kültür Varlıkları ile ilgili Hususlar:
Taşınmaz kültür varlıklarından depreme maruz kalan yapılar ile ilgili uygulamalar koruma yüksek kurulu'nun ilke kararları ve konu ile ilgili diğer mevzuat hükümleri dikkate alınarak yürütülür.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat varlıklarını Koruma yasasını değiştiren 5226 sayılı yasa'nın 27. maddesi ile 2863 sayılı yasa'nın 21. maddesinde değişiklik yapılmış ve bu Kanun kapsamında tescil edilen taşınmaz kültür varlıkları için 29.6.2001 tarihli ve 4708 sayılı "Yapı Denetimi Hakkında Kanun" hükümlerinin uygulanmayacağı hükmü getirilmiştir.

KUDEB'de Görev Yapacak Kişilerin Niteliği Nedir?
İl özel idareleri, büyükşehir belediyeleri ve Bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde kurulan KUDEB'lerde mimarlık, şehir planlama, mühendislik, sanat tarihi meslek alanlarından en az birer uzman; arkeolojik sit alanının bulunması halinde alanın özelliğine göre en az bir arkeoloğun görev alması zorunludur.

Uzmanların nitelikleri ve sayıları, KUDEB'in görev alanındaki taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının niteliği ve yoğunluğu göz önüne alınarak belirlenir.

Mimarlık meslek alanından gelen uzmanlardan en az birinin aşağıdaki niteliklerden birine sahip olması gerekmektedir:
a) Üniversitelerin restorasyon lisansüstü programlarından mezun olmak,
b) Üniversitelerin restorasyon lisansüstü programlarında en az üç yıl öğretim elemanı olarak görev yapmak,
c) Kamu kurum ve kuruluşlarında taşınmaz kültür varlıklarının korunması alanında en az üç yıl çalışmış olmak,
d) Taşınmaz kültür varlıklarının onarımı konularında serbest meslek mensubu olarak en az beş yıl çalışmış olmak.

Şehir planlama meslek alanından gelen uzmanın korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına yönelik planlama çalışmalarında görev almış olması tercih edilir.

Mühendislik meslek alanlarından gelen uzmanın öncelikli olarak inşaat mühendisi olması tercih edilir.

Arkitera, 24.07.2008

TÜRKİYE'NİN 3. BÜYÜK MAĞARASI OYLAT MAĞARASI'NA İLGİ GÖSTERİLMİYOR





Türkiye'nin en büyük 3'üncü mağarası olan Oylat Mağarası, turizme kazanılmasının ikinci yılında yeterli ilgiyi görmüyor. 665 metrelik bölümünde yürüyüş yolları ve gerekli aydınlatmaların yapıldığı mağaran, 30 yıllığına yap-işlet-devret modeliyle Esperi firması tarafından işletiliyor.

 

Hilmiye Köyü Muhtarı Mustafa Şen, mağaranın içerisindeki su göletlerinin tamamlandığını, 200 metrelik bölümünün daha ziyarete açılacağını söyledi. Oylat Mağarası'nın Türkiye genelinde işletmeye açılan 17 mağara arasında büyüklük bakımından 3'üncü olduğuna dikkat çeken Şen, 200 metrelik bölümün de açılmasıyla Türkiye'nin 2. büyük mağarası olacağını kaydetti.

 

Mağaranın girişinden Oylat'a kadar dağın yamacından yürüyüş yolu yapılacağını da anlatan Şen, " Ayrıca mağaranın ön kısmında çay bahçesi ve bir de restoran yapılacak. Tam anlamıyla tanıtılmasıyla birlikte köyümüze önemli bir canlılık gelecek. Sadece İnegöl ve Bursa yöresine değil, tüm Türkiye'ye hitap edeceğini düşünüyoruz" dedi.





Esperi Turizm firması tarafından, 30 yıllığına yap-işlet-devret modeli ile işletilmeye başlanan Oylat Mağarası yerli ve yabancı turistler tarafından gezilmeye başlandı. 665 metrelik bölümünde yürüyüş yolları yapılıp, gerekli aydınlatmaların yapıldığı Oylat Mağarasını gezenler, yüzlerce yıldır işletilmeyen mağaranın keşfedilmesini büyük bir başarı olarak yorumlarlarken, gördükleri manzara karşısında şaşkınlıklarını gizleyemediler.

 

Oylat mağarasını ziyarete gelen turistler, daha önce bu tür özellikle mağarada hiç gezmediklerini belirterek, beklediklerinden daha güzel bir manzara ile karşılaştıklarını ifade ettiler.

 

Mağara yetkilileri, mağaraya gelen İnegöllülerin sayısının çok az olduğunu bildirirken, ilçe halkının gezmemesini şaşkınlıkla karşıladıklarını belirttiler. Yetkililer, bu doğa güzelliğini her İnegöllünün mutlaka gezmesini isterken, mağaranın tanıtılması ile İnegöl'ün reklamının daha iyi yapılabileceği görüşünü dile getirdiler.

 

Oylat mağarasına İnegöl-Ankara karayolundan Oylat kaplıcalarına giden yoldan ulaşılabiliyor. Mağara, İnegöl İlçesine 17 km uzaklıktaki Hilmiye Köyü'ne 1 km mesafede ve yine Oylat kaplıcalarının 1 km altında. Mağaranın girişi, Oylat kanyonunun bittiği noktada yer alıyor. Yaklaşık 300 metre boyunca dar galeriden yüründükten sonra damlataş havuzları ile sarkıt-dikitlerin yer aldığı ana salona geliniyor ve mağara burada sona eriyor. Birbirinden farklı gelişim ve meteorolojik özelliklere sahip bölümlerden oluşan Oylat mağarasında zengin bir canlı topluluğu yaşamaktadır. Bunlar arasında yarasalar, binayaklılar, kelebekler, solucan ve guanobiler yer almaktadır.

Mağarada salonları ve katları birbirine bağlayan dar galeri ve geçitlerde hissedilir bir rüzgar vardır.

haberler.com, 24.07.2008

TRUVA KNOSSOS'DAN BÜYÜK OLABİLİR

 

Çanakkale Merkez’e bağlı Tevfikiye Köyü sınırları içinde kalan Truva Antik Kenti’nde, yeni dönem 20’nci kazı çalışmaları kapsamında, Truva 6 ve Truva 7 dönemlerini kapsayan son Tunç Çağı’nda Truva aşağı kentini çevreleyen Savunma Hendeği’nin uzantısı aranacak. Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Ernst Pernicka, bu sayede Truva’nın, son Tunç Çağı’nda Ege’nin en görkemli kenti Knossos’tan bile büyük olduğunu ispatlayabileceklerini söyledi.

Kazı heyeti başkanlığını Tübingen Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ernst Pernicka’nın, yardımcılığını ise Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Rüstem Aslan’ın yaptığı Truva Antik Kenti yeni dönem 20’nci kazı çalışmaları başladı. Eylül ayı başına kadar devam edecek olan bu yılki kazılara 10 ülkeden 50’nin üzerinde bilim adamının katılacağını belirten Pernicka, hedeflerinin son Tunç Çağı’ndaki Truva’nın aşağı kentinin büyüklüğünü belirlemek olduğunu söyledi. Önceki yıllarda yapılan kazılarda Prof.Dr. Manfred Osman Korfmann’ın aşağı kentin güneyinde Truva aşağı kentini çevreleyen bir savunma hendeği bulduğunu hatırlatan Prof.Dr. Pernicka, bu yılki kazılarda bu savunma hendeğinin uzantısını gün yüzüne çıkarmaya çalışacaklarını açıkladı.

Hürriyet Ege, 25.07.2008


******


PROF.DR. PERNICKA 'TRUVA MÜZESİ' İSTİYOR

 

Truva Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Alman Arkeolog Prof.Dr. Ernst Pernicka, bölgede yürütülen kazıların 20'nci yılı doldurduğunu belirterek, bu sürede elde edilen sonuçları bir araya toplayarak, kazılara farklı bir boyut kazandıracaklarını söyledi. Tübingen Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Prof.Dr. Ernst Pernicka, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 20 yıllık kazı çalışmalarında ilk kez bir "ara sonuç" çalışması yapacaklarını ifade ederek, "Bu 20 yıllık çalışmaları bitirip, yayınlarla bunları taçlandıracağız. Bu çalışma 20 yıllık çalışmaların ara sonucu olacak" dedi.

 

Şimdiye kadar yapılan çalışmaların, Truva yıllığında "Ara yayınlar" şeklinde yayımlandığına değinen Prof.Dr. Pernicka, "Fakat biz bunlara ek olarak 6 ciltlik bir son yayın düşünüyoruz. Ayrıca arşivlerde bulunan değerlendirme çalışmalarını ve verileri, herkesin ulaşabileceği bir arşivleme sistemiyle internet ortamına koyacağız" diye konuştu.

 

Prof.Dr. Pernicka, yapılacak ara sonuç çalışmasının buradaki kazı çalışmalarının bittiği anlamına gelmediğinin altını çizerek, kazıların yeni bir boyut, yeni bir aşama kazandığını vurguladı. Bu yılki kazılarda yeni projelerden birisini başlattıklarını belirten Prof.Dr. Pernicka, şunları söyledi:

 

"Bu yeni projemiz, Truva Ören Yeri Yönetim Planı'nın hazırlanması, düzenlenmesi ve modern bir şekilde organize edilmesidir. Yeni projenin en önemli öğesi 'Truva Müzesi'dir. Müze konusuna yoğunlaşmak istiyoruz. Zaten benden önceki kazı başkanı Manfred Osman Korfmann'ın 10 yıldır üzerinde çalışarak, uğraşarak belirli bir aşamaya getirdiği müze projesinin gerçekleşmesi için çaba göstereceğiz. Bu ören yeri, Unesco'nun 'Dünya Kültür Mirası' listesinde. Truva'ya Unesco etiğine ve kurallarına göre de burada bir müzenin yapılması gerekiyor.
 
Zaten Unesco'dan bir komisyon da buraya gelip bölgeyi ziyaret etmiş. Ben önceki çalışmalardan da şunu biliyorum, Çanakkale'deki yerel politikacılar, yerel yöneticiler ve uluslararası politikacılar müzenin yapılması için istekliler. Anadolu'nun Avrupa'yla bir araya geldiği böyle bir yerde Truva Müzesinin anlamı çok büyük olacaktır".

 

Bu yılki kazı çalışmalarında 10 farklı ülkeden gelen uzmanlardan oluşan 50 kişilik bir ekibin görev yapacağını belirten Prof.Dr. Pernicka, bu uzmanların kendi doktora çalışmalarını ve son yayın çalışmalarını kapayıp, özellikle Truva'da hazırlanacak yayınlar üzerine yoğunlaşacaklarını kaydetti.

 

Prof.Dr. Pernicka, geçtiğimiz yıllarda Prof.Dr. Manfred Osman Korfmann tarafından ortaya çıkarılan "Aşağıkent" kazılarına bu yıl yoğunlaşılacağını ifade ederek, "Aşağıkentin büyüklüğü, kenti çevreleyen savunma hendeğinin nasıl devam ettiği ve kenti nasıl çevirdiği konusunda çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız" dedi.

 

Çanakkale'ye 32 kilometre mesafedeki Hisarlık mevkisinde bulunan Truva'nın adına, ilk kez Homeros'un İlyada destanında rastlanır. Bu öyküde, Truvalılarla Akhalar arasında bir kız kaçırma yüzünden çıkan savaş anlatılmaktadır.

 

Zengin bir tüccar olan ve okuduğu kitaplardan dolayı Truva'dan etkilenen Henrich Schliemann, Çanakkale'ye gelerek, 1871-1878 yılları arasında kazı çalışması yaptı. Arkeoloji bilgisinden yoksun ve Priamos'un hazinelerinin peşinde olan Schliemann, yaptığı bir kazıda bakır leğenler, tencereler, altın, gümüş, elektron ve tunç kupalar, bakır mızrak uçları, altın yüzükler, bilezikler, küpeler ve baş süsleri buldu. Schliemann, bulduklarını yasal olmayan yollarla Atina'ya kaçırdı. Arkeolog Prof.Dr. Manfred Osman Korfmann tarafından 1988 yılında başlanan bilimsel kazılar, Korfmann vefatının ardından, 3 yıldır arkeolog Prof.Dr. Ernest Pernicka ve yardımcısı Yrd.Doç.Dr. Rüstem Aslan tarafından yürütülüyor.

 

Ticaret, zenginlik ve savaş kenti olarak anılan Truva Antik Kenti, dünya arkeolojisi ve kent turizmi açısından büyük önem taşıyor. Çeşitli ülkelerden çok sayıda arkeoloğun katıldığı kazılarda, Truva'nın 9 katının varlığı belirlendi. Son yıllarda ele geçen buluntularla kentin Anadolu ile bağlantıları ortaya konulmuş, Hitit kenti "Wilusa" ile özdeşleştirilmişti.

 

Truva Antik Kentindeki kazılara 18 yıl başkanlık yapan ve geçtiğimiz yıl vefat eden Alman Arkeolog Manfred Osman Korfmann, bu süre içinde Truva'nın milli park ilan edilmesi ve kazılarda çıkarılan eserlerin sergilenmesi için müze kurulması yönünde çaba gösterdi. Korfmann, değişik kentlerde ve ülkelerde sergilenen Troia hazinelerinin iadesi için bir kampanya başlatılmasını da istemişti.

 

Truva'daki tarihi eserlerin ve arkeolojiyle ilgili konuların araştırılması, kazı ve bilimsel çalışmaların tespit edilerek maddi ve manevi açıdan desteklenmesi amacıyla Çanakkale-Tubingen-Troia Vakfı kurulmasında büyük emeği geçen Korfmann, 2004 yılında kurulan vakfın başkanlığını da yapmıştı.

Uzun yıllar yürüttüğü kazılarda bölge köylüsünün sevgisini kazanan ve halk arasında "Osman Hoca" olarak anılmaya başlanan Prof.Dr. Manfred Korfmann, 2003 yılı Aralık ayında Bakanlar Kurulu kararınca Türk vatandaşlığına kabul edilmiş ve ismi de Manfred Osman Korfmann olmuştu.

Cnn Türk, 24.07.2008

CUMHUR GÜVEN TAŞBAŞI, BAKANLIK TANITMA GENEL MÜDÜRÜ OLUYOR

 

İstanbul'un Turizmden Sorumlu Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı, Kültür ve Turizm bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü oluyor. İstanbul"da turizmden sorumlu olduğu dönemde gösterdiği başarılarla dikkati çeken Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğüne atanıyor. Daha önceki Genel Müdür Özgür Özaslan, Müsteşar Yardımcısı olunca genel müdürlük makamı boş kalmıştı.


İstanbul"un Kültür Başkenti 2010 yanında bir çok projesinde imzası bulunan ve turizm sektörünün temsilcileri ile iyi ilişkileri bulunan Taşbaşı"nın Tanıtma Genel Müdürü olmasını Kültür ve Turizm bakanı Ertuğrul Günay istiyor.


İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı"nın valiler kararnamesinde Samsun"a tayini çıkmıştı. Ancak o dönemde sektör temsilcilerinin kendisinden memnunluklarını dile getirmeleri üzerine Taşbaşı İstanbul"ta Turizmden Sorumlu Vali Yardımcısı olarak kalmıştı. Nitekim daha sonraki dönemlerde İstanbul için yapılan çalışmalarda yer alarak bir çok sorunun çözülmesine katkıda bulunmuştu.


Cumhur Güven Taşbaşı ile ilgili atama kararının önümüzdeki günlerde tebliğ edileceği bildirildi.

TürkiyeTurizm.com, 24.07.2008

DİYARBAKIR'DA İÇ KALE AÇIK HAVA MÜZESİ'NE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR

 

 

Diyarbakır Valiliği ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından başlatılan İç Kale Projesi çalışmaları devam ediyor. 

 

MÖ 2 bin yıllarında önce Hurriler döneminde yapıldığı ve bir dönem Artuklu Sarayı olarak kullanıldığı belirtilen tarihi mekanda başlatılan restorasyon çalışmaları hızla devam ediyor.  

Birçok dönemde kentin idare merkezi olarak kullanılan ve son yıllarda Kapalı Cezaevi olarak kullanılan tarihi İç Kale'yi müzeye çevirmek için 3 yıl önce Kültür ve Turizm Bakanlığı destekleri ile başlatılan çalışmalarda sona yaklaşıldı. 

 

Restorasyon çalışmaların 2009 yılı sonunda tamamlanacağını ifade eden Diyarbakır İl Kültür ve Turizm Müdürü Tevfik Arıtürk, "İç Kale'yi bir dünya müzesi haline getireceğiz. Kentte bulunan Arkeoloji Müzesi'ni fiziki şartları elverişli olmadığı için bu tarihi mekana taşıyacağız. 50 dönüm üzerinde kurulu bulunan 10 tarihi yapıda, Neolitik Çağ'dan itibaren Eski Tunç, Urartu, Asur, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı devirlerine ait eserler ile insanların yerleşik hayata geçtiği ve kullandığı araç ve gereçler kronolojik olarak sergilenecektir. Ayrıca proje kapsamında Romalılar döneminde kullanılan Saint George Kilisesi, sanat galerisine dönüştürülecek. Bu müze tamamlanması halinde 170 bin olan yıllık yerli ve yabancı turist sayısı 1 milyonu geçecektir" dedi.

Turizm Gazetesi, 24.07.2008

CHP'DEN KAZILARA YÖNELİK SORU ÖNERGESİ

 

CHP Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü, Antalya'da sürdürülen arkeolojik kazılara ne kadar ödenek ayrıldığını öğrenmek istedi. 

 

Çöllü, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın yanıtlaması istemiyle TMBB başkanlığına sunduğu soru önergesinde, arkeolojik kazılar kapsamında Antalya'daki kazılar için son beş yılda, yıllara göre ne kadar ödenek ayrıldığını ve kullanıldığını, ödeneklerde düşüş olup olmadığı sordu. Antalya'da yapılan en büyük kazı çalışmalarından biri olan Kumluca'daki Rhodiapolis Antik Kenti kazısı için 2006 yılında 225 bin YTL gönderildiği, 2008 yılı için ise ödeneğin 115 bin YTL olarak belirlendiğinin doğru olup olmadığını öğrenmek isteyen Çöllü, Bakan Günay'a şu soruları yöneltti:

 ''Ödenek miktarının azaltılmasının gerekçesi nedir? Bölgede çalışan uzmanların, bu ödeneğin çalışmalar için yetersiz olduğu açıklamaları doğrultusunda, kazı döneminde ek ödenek gönderilmesi sağlanacak mıdır? Bölgedeki tiyatro ve anıt mezarın restorasyonu için ödenek ayrılmış mıdır? Ne kadar ayrılmıştır? Restorasyon çalışmalarının ne zaman başlaması ve sonuçlandırılması planlanmaktadır?''

Turizm Gazetesi, 24.07.2008

TARİHİ KİLİSEDE RESTORE SÜRÜYOR

 

 

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi kentteki Kozanlı Mahallesi’nde yol çalışmaları sırasında ortaya çıkan tarihi kilisenin restore çalışmalarını AB fonlarından elde ettiği hibe parayla sürdürüyor. 

Gaziantep'te, Müslüman, Hıristiyan ve Musevilere ait tarihi ibadethaneler restore edilerek turizme kazandırılacak. Büyükşehir Belediyesi başlattığı ''turizm atağı'' çalışmaları kapsamında, kentteki 105 yıllık cami ile 150 yıllık havra ve 450 yıllık Ermenilere ait kilisesinin restorasyonu için gerekli parasal kaynağı AB fonlarından karşıladı. 

 

Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, kentin eski yerleşim merkezlerinden birisi olan Kozanlı Mahallesi'nde yol çalışması sırasında 450 yıllık Ermeni kilisesinin ortaya çıkarıldığını anımsatarak, özel mülkiyete ait olan kapanmış bir fabrikanın içinde bulunan kilisenin zarar görmemesi için etrafını duvarla ördüklerini söyledi. 

 

Söz konusu fabrikayı satın aldıklarını ve buraya ''Ömer Ersoy Kültür Merkezi'' yapacaklarını, etrafının park olacağını açıklayan Asım Güzelbey, şunları söyledi: 

''Ömer Ersoy, o fabrikayı yapan adam ve burayı aşağı yukarı bize bağışlar gibi bir fiyata verdi. Burası için çok büyük paralar teklif edilmiş, ancak ailesi belediyeye vermek istedi. Bizim verdiğimiz paraya razı oldular. Biz de kendilerine bir jest yaptık, babalarının adını verdik. Bizden aldıkları parayı da Milli Eğitim'e bağışladılar. Valiliğe 1 trilyon lira verdiler. Seyrantepe toplu konutlarında okul yaptırıyorlar."Gaziantep Hakimiyet, 24.07.2008

İSTİKLAL MARŞI'NIN YAZILDIĞI EV RESTORE EDİLİYOR





Mehmet Akif Ersoy'un milli mücadele yıllarında yaşadığı, “İstiklal Marşı” ve “Bülbül” şiirini kaleme aldığı Taceddin Dergahı, Vakıflar Genel Müdürlüğünce restore ediliyor. Tarihe tanıklık eden ve duvarlarında hala İstiklal Marşının dizeleri kazılı olan dergahın, Ekim ayında “Mehmet Akif Ersoy Müze Evi” olarak hizmete açılması planlanıyor. 

 

Millet Meclisinin açılmasının ardından Burdur Mebusu olarak Ankara'ya gelen Mehmet Akif'in kaldığı dergah, şehir meclisi kararıyla 1949 yılında müze ilan edildi. Ancak zamanla harap olan ve en son 1982 yılında onarılan dergahın restore edilerek gelecek nesillere ulaşmasının sağlanması için Vakıflar Genel Müdürlüğü restorasyon çalışması başlattı. Taceddin Camii ve Dergahı ile Mehmet Akif Ersoy Evi'nde Mart ayında başlatılan geniş kapsamlı restorasyon faaliyetleri, koruma bölge kurulunca onaylanan projeler doğrultusunda devam ediyor. Restorasyon çalışmaları Ekim ayında tamamlanması planlanan dergah, “Mehmet Akif Ersoy Müze Evi” olarak ziyarete açılacak.

Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bir tarihe tanıklık eden ve ulusal birliğimizin simgesi olan İstiklal Marşı'nın kaleme alındığı Taceddin Dergahı'nın önemine dikkati çekti. “İstiklal Şairi Akif”in, dergahın şeyhi tarafından 18 ay misafir edildiğini anlatan Beyazıt, şunları kaydetti: 

 

“Mehmet Akif, burada 3 arkadaşı ile 18 ay kadar oturmuş. Akif, dergah evinin ahşap merdivenlerinden çıkınca hemen sol taraftaki küçük odada küçük gaz lambasının ışığında İstiklal Marşı'nı yazmış. Ayrıca gece gelen ilhamla İstiklal Marşımızın dizelerini dergahın duvarlarına kazıdığı anlatılır. Şair, meşhur Bülbül şiirini de bu evde kaleme almış. Genel Müdürlüğümüzün restorasyonu sonunda mekanın gelecek nesillere ulaşması sağlanacak. 

 

Tüm restorasyon çalışmalarının, eserlerin orijinal haline sadık kalarak yapıldığını belirten Beyazıt, Taceddin Dergahı'nın restorasyonunun da bölge koruma kurulunun onayladığı proje çerçevesinde sürdürüldüğünü ve her detaya dikkat edildiğini kaydetti.

Yeni Şafak, 24.07.2008

DAMLATAŞ İÇİN SİT ALANI BAŞVURUSU

 

Malatya'da ortaya çıkarılan Damlataş Mağarası'nın SİT alanı olarak ilan edilmesi için ilgili yerlere başvuru yapıldı.

 

Malatya-Kayseri Karayolu'nun 42. kilometresinde Akçadağ İlçesine bağlı Sarıhacı Köyü'nün Dereyatağı mevkiinde, bölünmüş yol çalışması sırasında jeolojik yapıya sahip olan dev bir mağara ortaya çıkartılmıştı.

 

Kültür ve Turizm Müdürü Derviş Özbay, "Müze Müdürlüğü'nde görevli uzmanların raporundan sonra burasının SİT alanı olarak ilan edilmesi için fotoğraflarıyla birlikte Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na gerekli dokümanlar gönderildi" dedi.

 

İnönü Üniversitesi ve Maden Tetkik Arama Enstitüsü'nün de gerekli incelemeleri yapmaları için bu kurumlara yazı gönderdiklerini belirten Özbay, "Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun raporundan sonra bakanlığımıza başvurup, buranın SİT alanı olarak ilan edilmesini talep edeceğiz" ifadelerini kullandı.

 

Mağaradaki ilk izlenimlere göre burada Tokat-Pazarcık, Alanya'daki Didim Mağarası ve Antalya'daki Damlataş mağaralarıyla benzerlikler taşıdığının uzmanlar tarafından kendisine iletildiğini dile getiren Özbay, bu değerli mağaranın turizme kazandırılması için çaba göstereceklerini aktardı.

 

Özbay, ayrıca şehirlerarası yol kenarında olmasının da bir avantaj olduğunu kaydetti.

Malatya Kent Haber, 24.07.2008

TÜRBELERE KAMERALI KORUMA





Tarihi eser hırsızlarının bir türlü rahat bırakmadığı paha biçilemez çiniler ve eserlerle dolu türbeler artık kamera sistemleri ve güvenlik elemanları ile korunuyor. 

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile 2005 yılında imzaladığı protokolle devraldığı 120 türbeye kamera sistemi kuruyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarihi Çevre Koruma Müdürlüğü tarafından projeleri çizilerek restorasyon çalışmaları yapılmaya başlanan türbelerin güvenliği için kameralar takılıyor. Bakım ve onarımı yapılan padişahların, paşaların, valide sultanların türbelerine takılan kameralarla tarihi eser hırsızları kolaylıkla yakalanabilecek. Büyükşehir Belediyesi 2005 yılından bugüne 32 türbenin projesi için 921 bin 550 YTL harcadı. Ayrıca 10 türbeye kapalı devre kamera (CCTV) sistemleri kurulurken 16 türbeye de alarm kontrol sistemi kuruldu. Büyükşehir Belediyesi, proje ile başta Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Abdülmecid, Sultan 2. Abdülhamit, Sultan 2. Mahmut, Sultan 1. Abdülhamit ve daha birçok padişah, paşa ve valide sultanların türbelerini koruma altına alıyor. 

 

İstanbul Türbeler Müzesi Müdürlüğü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları (İSMEK) işbirliği yaparak İstanbul'daki tüm padişah türbelerindeki puşideleri (sanduka örtüleri) yeniliyor. İSMEK, bu proje kapsamında ilk aşamada Kanuni Türbesi'ndeki üç padişah, Kanuni Sultan Süleyman, II. Süleyman ve II. Ahmet'in puşidelerinin yenileme çalışmasını tamamladı. Üç puşideyi 8 kişilik bir ekip günde 8 saat çalışarak 10 ayda bitirdi. İSMEK tarafından ücret alınmadan yenilenen puşidelerin yerlerine yerleştirilmesi için türbedeki restorasyonun bitmesi bekleniyor. Önümüzdeki günlerde düzenlenecek törenle Kanuni Sultan Süleyman'ın kabir örtüsü yenilenecek. 22 metre kumaşın kullanıldığı bir örtünün yapımı yaklaşık 3 ay sürdü. İpek kadife üzerine, taban derisi dolgu malzemesi olarak kullanılan puşidelerde 'Maraş İşi (Sırma İşi)' adı verilen özel bir el sanatları dokuma tekniği kullanıldı. Kanuni'nin sandukasına örtülecek puşidenin süslemelerinde 26 bin 400 metre simli iplik kullanıldı. 

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bakım, onarım ve ihyasını yapacağı 120 türbe arasında şunlar yer alıyor: 

 

Fatih: Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Abdülmecid, Aşık Paşa, Gülbahar Hatun, Şehzadeler Türbesi 

 

Eminönü: Sultan 2. Abdülhamit, Sultan 2. Mahmut, Sultan 1. Abdülhamit, 2. Sultan Beyazıt, Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan, Sultan Türbesi, Cedid Havatin, Cafer Baba, Mahmud Paşa 

 

Eyüp: Eyüp Sultan, Feridun Paşa, Adile Sultan, Beşir Ağa, Üryanizade Esad Efendi, Zal Mahmud Paşa, Siyavuş Paşa,

 

Üsküdar: Aziz Mahmud Hüdayi Türbesi 

 

Beşiktaş: Yahya Efendi, Şehzadeler Türbesi

 

Zeytinburnu: Merkez Efendi

 

Beyoğlu: Turabi Baba, Şeyh Galip

Zaman, 24.07.2008

TARİH KAYIT ALTINDA





Tabii ve olağanüstü olaylarda zarar görebilecek tarihi eserlerin eksiksiz şekilde tekrar yapılması için şimdiden rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri çizdiriliyor.

 

Vakıflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, tarihi eserlerin tabii ve olağanüstü olumsuzluklar sonucu yıkılma, yanma ve benzeri durumlarda tekrar eksiksiz bir şekilde restore edilmesi için restorasyon projelerini çizdiklerini açıkladı.


Vakıflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, gazetemize nezaket ziyaretinde bulundu. Burada Vakıflar Bölge Müdürlüğü olarak yaptıkları çalışmaları anlatan İbrahim Genç, son dönemde tarihi eserlerin restore edilmesi konusunda önemli projelere imza attıklarını kaydetti. İbrahim Genç, bölge sorumlulukları içerisinde bulunan illerdeki bütün tarihi eserleri kayıt altına almanın yanında hemen hemen hepsini restorasyondan geçirdiklerini söyledi.

Vakıflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, 2008 yılında inşaat, onarım ve restorasyon olarak 2007 yılından devam sari olarak devam eden 114 tane tarihi eserle birlikte 2008 yılı içerisinde şu ana kadar 23 tarihi eserin restorasyonun yapılması için ihale yaptıklarını kaydetti. İhalelerin yapılmaya devam ettiği mesajını da veren İbrahim Genç, 2008 yılına kadar 4 yıl içerisinde toplam 223 tarihi eserin onarıldığını kaydetti.

Bölgedeki tüm eserlerin onarım ve restorasyon çalışmalarının yanı sıra her türlü tabii ve olağanüstü olumsuzlukların sonucunda tarihi eserlerde yıkılma, yanma ve benzeri durumlar yaşanabileceğine dikkat çeken İbrahim Genç, bu durumlarda tarihi eserlerin tekrar eksiksiz şekilde restore edilip yapılabilmesi için rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin şimdiden çizildiğini açıkladı. İbrahim Genç, çizilen projelerin ayrıca CD’lere aktarılarak en iyi şekilde arşivlendiğini de belirtti. Başta Konya olmak üzere bölgedeki cami, han ve diğer tarihi eserlerin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin çiziminin hızla devam ettiğini kaydeden Genç, bu sayede bütün tarihi eserlerin kayıt altına alındığına vurgu yaptı.

Şu ana kadar Bölge Müdürlüğü olarak 155 tarihi eserin projesinin çizdirildiğini aktaran İbrahim Genç, bunları şöyle sıraladı: “Karapınar Selimiye Külliyesi, Seydişehir Seyit Harun Camii ve Külliyesi, Beyşehir Eşrefoğlu Camii ve Külliyesi, Doğanhisar Ulu Camii, Akşehir İmaret Camii ve Taş Medrese, Seyit Mahmut Hayrani Türbesi, Ilgın Lala Mustafa Paşa Külliyesi, Konya merkezde bulunan Sultan Selim Camii, Alaeddin Camii, Şerafettin Camii, Sahipata ve bölgemizdeki bir çok camii, han ve medresenin şimdiden rölöve, restitüsyon ile restorasyon projeleri çizdirildi.”
Merhaba Gazetesi, 24.07.2008

DATÇA AŞIĞI DON KİŞOT'A YELDEĞİRMENİ CEZASI





Muğla'nın Datça İlçesi'nde, 2400 yıllık yel değirmenini 100 bin dolara satın alıp kendisi restore ettiren ve dalgalardan zarar görmemesi için de koruma duvarı yaptıran 71 yaşındaki İngiliz arkeolog Prof.Dr. Oric Pyotr Vladimir L’Vov Basirov, İl Özel İdare Müdürlüğü'nün kararıyla şoke oldu. Müdürlük, her yıl yaklaşık 10 bin kişinin ziyaret ettiği Roma döneminden kalma yel değirmeninin duvarının kaçak olduğu gerekçesiyle yıkılmasına karar verdi, aynı zamanda kont ünvanına sahip olan Prof.Dr. Basirov'a da 16 bin YTL para cezası kesti. 

 

Muğla’nın Datça İlçesi'ndeki Knidos Antik Harabeleri'ne 1950’li yıllarda stajer olarak gelen ve daha sonra 1972- 1979 yılları arasında aynı bölgedeki kazılarda faal olarak çalışan Londra Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Oric Pyotr Vladimir L’Vov Basirov, Karaköy Köyü'nün Körmen Mevkii’nde büyük bölümü yıkılmış tarihi yel değirmenini tespit etti. 

 

Yaptığı incelemede, MÖ 400 yıllarında inşaa edilen değirmenin MS 8'inci yüzyılda Roma döneminde restore edilerek kullanıldığını ve günümüze kadar geldiğini, ünlü İngiliz seyyah Hamilton Green tarafından da 1600'lü yılların başında bulunduğunu belirleyen Prof.Dr. Basirov, 1977 yılında Kültür Bakanlığı ile Muğla Valiliği'ne başvurarak değirmenin tescil edilip koruma altına alınarak aslına uygun şekilde restore edilmesini önerdi. 

 

Ülkesine gidip 1985 yılında Datça'ya döndüğünde değirmenin halen korumaya alınmadığını ve dalgalar nedeniyle daha fazla tahrip olduğunu gören Basirov, Karaköy Köyü Muhtarlığı'na müracaat edip, 30 dönümlük alan üzerine kurulu, eski bir evi ve su kuyusu bulunan denize sıfır yel değirmenini 100 bin dolara satın aldı. Basirov, gerekli tüm yasal izinleri tamamladıktan sonra değirmeni, 200 bin YTL harcayarak aslına uygun bir şekilde restore ettirdi. 

 

Ardından, ziyarete açılan ve her yıl ortalama 10 bin turistin ziyaret ettiği değirmenin Ege'nin azgın dalgalarından zarar görmemesi için önündeki 300 yıllık 70 santim yüksekliğindeki duvarı tamir ettiren Prof.Dr. Basirov, teraslama olarak aslına uygun 1 metrelik yeni bir koruma duvarı inşaa ettirdi. 2005 yılında bitirilen duvar, İl Özel İdaresi'nin tepkisini çekti. İl Özel İdare Genel Sekreterliği İmar ve Kentsel İyileştirme Müdürlüğü, 29 Ocak 2007'de değirmeni dalgalardan korumak için yapılan duvarın kaçak olduğuna ve yıkılması gerektiğine karar verdi. Duvarı yaptıran Prof.Dr. Basirov'a 16 bin YTL para cezası verilmesi kararlaştırıldı, hakkında da ‘İmar kirliliğine neden olduğu’ iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Ancak, Datça Cumhuriyet Savcılığı, değirmenin tescilli SİT alanında bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya gerek görmedi. 

 

1985 yılından beri, eşi ve 4 çocuğu ile birlikte yılın 4 ayını aşığı olduğu Datça'da geçirdiğini anlatan Prof.Dr. Basirov, İl Özel İdaresi'nin kararıyla şoke olduğunu söyledi. “Dünyada ender sayıdaki 9 değirmenden biri olan yapıyı, aslına uygun olarak restore edip 5 metreyi bulan şiddetli dalgalardan koruduğum için teşekkür beklerken ceza aldım. Çok şaşkınım” diyen Basirov, Muğla 1'inci İdare Mahkemesi'ne başvurarak karara itiraz ettiğini bildirdi. Basirov, Türkiye'de ilk kez bir yel değirmeninin restore edildiğini ve her yıl ortalama 10 bin ziyaretçi ağırladığını, bundan büyük memnuniyet duyduğunu söyledi, “Ben bir Datça aşığıyım. Bu cennet köşeyi çok seviyorum, cezalara rağmen Datça'yı dünyanın her yerinde tanıtmaya ve güzelliklerini korumaya gayret edeceğim” dedi.

 

Üç dönem önce Karaköy Köyü'nün muhtarlığnı yapan 54 yaşındaki Halil Kaya da Prof.Dr. Basirov’a destek verdi. Kaya, “Profesör Basirov gerek kaymakamlık gerekse de ilgili kurumlarla görüşerek değirmeni restore ederken tüm girişimlerini avukatı aracılığı ile yaptı. Dedelerimizden bildiğimiz kadarıyla yaklaşık 2500 yıllık değirmenin yeniden yaşama kavuşturulması köyümüzün çehresini değiştirdi. Sırf Roma dönemi değirmenini görmek için turlar düzenlenmeye başladı. Burada ciddi bir inceleme yapılmadan verilen yıkım kararı herkesi üzdü. Teraslama duvarının yıkılıp kaldırılmasını isteyenler binlerce yıllık tarihi değirmenin nasıl korunacağı yönünde de mutlaka bilgi vermeliler. Duvarın kaldırılması kış aylarında değirmenin dalgalarla yıkılması demektir. Kaldı ki yıllarca değirmenin tescil edilmesini, onarılmasını istedik ama devlet yapmadı. Yıkımına karar verilen duvar, tarihi ve kültürel mirasımızı korumaktadır. Basirov’a kültürümüzü koruduğu için teşekkür plaketi vermeyi düşünürken valilikten gelen ceza ve yıkım kararı bizi çok mahçup etti” diye konuştu.

Radikal, Haber: Yaşar Anter, 24.07.2008

KÜLTÜR PARKI KAZISI İLE TARİHİ HAN KURTULUYOR

 

 

Bursa'da Osmangazi Belediyesi tarafından yapımı devam eden 'Kamberler Tarih ve Kültür Parkı' kazı çalışmalarında, tarihi 500 yıl öncesine uzanan Tatarlar Hanı'nın kalıntılarına rastlandı.

Yıllardır Roman vatandaşların ev olarak kullandığı han, restore edilip kafeterya ve turizm koordinasyon merkezi olarak yeniden düzenlenecek. 

 

Özellikle son yıllarda hırsızlık ve uyuşturucu suçlularının merkezi haline gelen Kamberler Mahallesi, Osmangazi Belediyesi tarafından yıkılıyor. Mahalledeki 370 bina, kamulaştırma yoluyla kaldırıldı. Yıkım işleminin ardından Kamberler Tarih ve Kültür Parkı inşaatı başladı. İnşaat çalışmaları sırasında çeşitli kalıntılara rastlanıldı. Uzman ekiplerin yaptığı inceleme sonrası kalıntıların Tarihi Tatarlar Hanı'na ait olduğu belirlendi. Kara Mustafa Paşa tarafından 1500'lü yıllarda Gebze'deki camiine gelir temini amacıyla yaptırılan Tatarlar Hanı'nın roman vatandaşların yıllardır ev olarak kullandıkları görüldü. Tarihi hanın kalıntıları arasında incelemelerde bulunan Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, Tatarlar Hanı'nın restore edilerek kafeterya ve turizm koordinasyon merkezine dönüştürüleceğini söyledi. Başkan Altepe, "Göreve geldiğimiz günden bu yana tarihi eserlere yönelik çalışmaları büyük bir hassasiyet içerisinde yürütüyoruz. Burayı da turizm koordinasyon merkezi olarak kullanacağız" dedi.

Zaman, 24.07.200

AZİZ VLAS'IN GERÇEK ANIT MEZARI KENT MEYDANINDAN ÇIKTI

 

 

Sivas'ta Selçuk Parkı Arkeolojik kazı çalışmasında elde edilen veriler, Hıristiyanlar için önem taşıyan ve adına Avrupa'da bin 200 kilise ile manastır ithaf edilen dünyaca ünlü Aziz Vlas'ın gerçek anı mezarını ortaya çıkardı. Aziz Vlas'ın anı mezarının Gökmedrese'nin karşısında değil, Kale Camii'nin arkasında olduğu anlaşıldı. Aziz Vlas'ın gerçek anı mezarı camla çevrilerek muhafaza edilecek.

 

Cumhuriyet Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Dr. Erdal Eser, Selçuk Park Arkeolojik kazı çalışmasında, en önemli bulgunun tahrip olmadan günümüze gelebilmiş bir mezarın açılması ile elde edildiğini söyledi. Gömü bulunmayan ve özel bir düzenlemeye sahip olduğu anlaşılan mezarda, dört parça hayvan kemiği ile karşılaşıldığını söyleyen Eser, "Sivas'ın, uzun bir süre İlhanlı kültür çevresi etkisinde kalmış olması, bize ilk anda, söz konusu mezarın bir Moğol mezarı olma ihtimalini düşündürdü. Fakat bununla birlikte, insan iskeletine rastlanmaması, çeşitli hayvanlara ait kemiklerin bulunuyor olması nedeni ile bir anı mezarı ile karşı karşıya olduğumuzu anladık. Selçuklu Parkı Kazısı'nın en önemli sonucu, kuşkusuz Sivaslı Aziz Vlas'a ait olan bu anı mezardır. Elde ettiğimiz verilerle buna hiç şüphe yok." diye konuştu.

 

Ortaya çıkan gelişmeyi uluslar arası arenaya duyuracaklarını belirten Eser, "Sivas daha çekici bir hale gelecek. Bu mezar inanç turizmi kapsamında değerlendirildiğinde 1 milyon turistin Sivas'a gelmesi demek oluyor" şeklinde konuştu.

 

Bazı bilimsel makalelere de konu olan Aziz Vlas'ın, 280-316 yıllarında Sivas'ta yaşadığı biliniyor. Anadolu'da Hıristiyanlığın ilk piskopos ve şehitlerinden olduğu ifade edilen Aziz Vlas'ın, sağlığında bir hekim olarak halka yakınlığı ve öldürülmesi sırasında gerçekleştiğine inanılan mucizelerinin, onu bir aziz haline getirdiği kaydediliyor. Azizlik sıfatını Vatikan'ın 1527 yılında resmen onayladığı belirtilen Aziz Vlas, cerrahların, bağcıların, balıkçıların, mimarların hamisi olarak Hıristiyan mitolojisinde yer alıyor.

haberler.com, 24.07.2008

MERZİFON'UN TARİHİ KİMLİĞİ GÜN YÜZÜNE ÇIKARTILIYOR

 

 

Amasya'nın Merzifon İlçesi'nin tarihi kimliği gün yüzüne çıkartılıyor. İlçenin uzun yıllar ilgisizlik ve ihmaller sonucu kaybettiği tarihi özelliği, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Merzifon Belediyesi'nin işbirliği ile yaptığı restorasyon çalışmalarıyla yeniden gün yüzüne çıkartılmaya başlandı.

 

Merzifon'a tarihi şehir kimliğini yeniden kazandırmaya çalıştıklarına dikkat çeken Merzifon Belediye Başkanı Kadri Aydınlı, Merzifon Haftası etkinlikleri kapsamında eski Doğan Sineması'nın restorasyon çalışmasını başlatacaklarını bildirdi.

 

İlçe tarihine sahip çıkmanın sadece kendilerinin değil her vatandaşın görevi olduğunu aktaran Aydınlı, "Bu zamana kadar ilgisizlikten dolayı neredeyse yıkılmaya yüz tutmuş tarihi eserlerin yeniden canlandırılması için belediye olarak üzerimize düşen her şeyi yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Restorasyon çalışmaları tamamlanan Kara Mustafa Paşa Cami, Bedesten, Çelebi Mehmet Medresesi ve Camiinden sonra sıra eski Doğan Sineması olarak bilinen kültür merkezinin yeniden canlandırılarak eski günlerine döndürülmesine geldi. Merzifon'un vizyonuna yeni bir heyecan katacak olan eski Doğan Sineması'nın restorasyonunu Merzifon Haftası etkinlikleri kapsamında başlatarak, ecdadın bize emanet ettiği bu güzide eseri kültür merkezi haline getirip Merzifon'u Kültür etkinliklerinde daha ileriye taşımak istiyoruz" dedi.

 

Aydınlı, ayrıca belediye olarak kentin tarihi kimliğini ön plana çıkaracak eserlerin yeniden hayata kazandırılabilmesi için Vakıflar Genel Müdürlüğü ile kapsamlı bir çalışma içerisinde olduklarını bildirdi.

haberler.com, 23.07.2008

PISIDIA'NIN YIKIK TİYATROSU AYAĞA KALKACAK

Bakanlar Kurulu Kararı ile kazı yetkisinin verildiği Süleyman Demirel Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Mehmet Özhanlı başkanlığındaki heyet, Yalvaç Pisidia Antik kentinde kazı çalışmalarına başladı. Yrd.Doç.Dr. Mehmet Özhanlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bir uzman, bir kazı temsilcisi ve yaklaşık 25 arkeoloji öğrencisinin bulunduğu kazı heyetinin, bir bakanlık temsilcisinin gözetiminde kazı çalışmalarına başladığını bildirdi.
 
Yaklaşık bir ay sürecek çalışmaların dört ana başlıkta yürütüleceğini ifade eden Özhanlı, çalışmaların ilk bölümünde, yıkılan tiyatro alanının ayağa kaldırılması, ikinci bölümünde Cardo Maximus (Kuzey-Güney) Caddesi'nin gün yüzüne çıkarılmasının hedeflendiğini söyledi.
 
Son bölümde ise Yalvaç Müzesi'nde daha önceki kazılarda ortaya çıkarılan, ancak envantere kaydedilmeyen eserlerin bakımı, çizimi, fotoğraflanması ve sonunda envantere kaydedilmesi, son bölümün ise antik kentten sökülerek götürülen ve konutlarda kullanılan parçaların fotoğraflanarak envanter çalışmasının yapılması hedefleniyor.
 
Özhanlı, kazının resmi açılış töreninin, 30 Temmuz'da Isparta Valisi Şemsettin Uzun ve SDÜ Rektörü Prof.Dr. Metin Lütfi Baydar'ın katılacağı bir törenle yapılacağını belirtti. 

Uzmanlardan alınan bilgiye göre, Hıristiyanlığın önemli hac merkezlerinden biri olan Pisidia Antiokheia, St.Paulus'un Hıristiyanlığın ilk vaazını verdiği yer olarak önem verilen alanlardan biri. 2008 Haziran ve 2009 Haziran arasının dünyada St.Paulus yılı ilan edilmesiyle, bu alanda yapılacak çalışmalarla ulaşılacak yeni bulguların uluslararası anlamda da ses getirmesi bekleniyor.
 
Yine uzmanların verdiği bilgiye göre, tüm antik kent alanının yalnızca yüzde 6-7'si gün yüzüne çıkarılmış durumda. Bu durumda, yıllarca sürecek bir kazı çalışması ile kentin gün ışığına çıkarılmasına ihtiyaç duyuluyor. Bu çerçevede, kazının Süleyman Demirel Üniversitesine verilmesiyle, bu alanın gün ışığına çıkarılması için önemli bir adım atılmış oldu.

Cnn Türk, 24.07.2008

ZEUGMA KAZILARI BU AY SONUNDA BAŞLIYOR





Zeugma Antik Kenti'nde yapılacak bilimsel kazı ve çalışmaların bu ayın sonuna doğru başlatılacağı bildirildi. Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Zeugma Kazı Başkanı Doç.Dr. Kutalmış Görkay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, antik kentte bu yıl haziran ayında yapmayı planladıkları bilimsel çalışmaların temmuz ayı sonuna kaydırıldığını, geniş bir ekiple gerçekleştirecekleri kazıların, 'Esin Perileri' diye adlandırılan yeni bir mozaiğin bulunduğu Muzalar Evi'nde yoğunlaştırılacaklarını söyledi. 

 

Doç.Dr. Görkay, arazi çalışmalarına bu yıl yine Almanya ve Fransa'dan gelen arkeologların eşlik edeceğini bildirdi. Zeugma Arkeoloji Projesi kapsamındaki çalışmalara kendisinin başkanlığında devam edileceğini belirten Doç.Dr. Görkay, şöyle dedi: 

 

"Haziran ayında yapacağımız çalışmaları, bazı nedenlerden dolayı temmuz ayı sonuna almak zorunda kaldık. Suyun üzerinde çok iyi korunmuş ve 'Esin Perileri' diye adlandırdığımız yeni bir mozaik bulundu. Bu mozaiğin bulunduğu yere de "Muzalar Evi" diyoruz ve buradan bu kazı döneminde çok ümitliyiz."

 

Dionysos ve Danae Evleri Çatı yapısının mimari projesinin 2007 yılında tamamlandığını ve 2008 yılında inşasına başlanacağını ifade eden Doç.Dr. Görkay, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"2007 yılında peri stilindeki sütunlarının restorasyonu tamamlanan Dionysos Evi'nin diğer mekanları ile birlikte Danae evinin mekanlarının restorasyonu tamamlanacaktır. 2007 yılında ortaya çıkarılan ve Zeugma'da ele geçen en büyük figürlü mozaik olan Poseidon mozaiğinin yan mekanları ortaya çıkarılarak bu alan gelen ziyaretçilerin görebileceği bir şekilde düzenlenecektir. 

Geçen yıl, Dionysos ve Danae Evlerinin doğusunda iyi korunmuş bir Roma evine rastlanmıştı. MS 253 yılında Sasani tahribi ile yıkılmış ve içinde ele geçen Muzalar (Esin Perileri) mozaiği ile "Muzalar evi" olarak adlandırılan bu evin kazılarının büyük bir kısmının 2008 yılında Gaziantep İl Özel İdaresi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından sağlanan ödeneklerle gerçekleşmesi planlanmaktadır." 

 

Doç.Dr. Görkay, Temmuz ayı sonuna doğru başlayacak olan kazıların aşağı yukarı 3 ay kadar devam edeceğini belirtti. Bu çalışmalarda kent içinde yer alan Dianysos ve Danae evlerinin üst çatı kaplamalarının örtüsünün tamamlanacağını ve buranın artık gezi yapılabilir hale gelmesini amaçladıklarını söyleyen Doç.Dr. Görkay, şunları kaydetti: 

 

"Bunun dışında, geçen yılki kazılarda bulduğumuz oldukça iyi korunmuş bir Roma evi var. Bu evin bütün mekanlarını ortaya çıkaramadık. Çünkü sezon sonuna doğru bulmuştuk. Ama bu kazı döneminde çok kapsamlı bir kazı çalışması gerçekleştireceğiz. Tabi kazı çalışmalarının yanı sıra restorasyon ve konservasyon çalışmaları da gerçekleştireceğiz. Bu seneki esas çalışma alanımız, yeni villa da diyebilirsiniz. 'Muzalar Evi' ya da Esin perileri evi dediğimiz evde gerçekleştireceğiz. Bu sene kazı olarak kapsamı olarak daha da büyüyoruz, alanı genişletiyoruz. 

Bunu İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği maddi katkıları ile gerçekleştiriyoruz. İl Özel İdaresi'nin bu kazı için ayırdığı 350 bin YTL'yi kullanacağız. Şu anda çok iyi korunmuş bu villanın tamamen ortaya çıkarılma kazısı var. Aynı zamanda kamulaştırmalar devam ediyor. Yani biz artık Zeugma'yı arkeolojik bir park haline getirmeyi amaçlıyoruz. Bize Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Gaziantep Valililiği İl Özel İdaresi büyük katkı sağlıyor. çalışmalarımız kazı ve restorasyon çalışmaları şeklinde geçecek." 

 

Diğer çalışmanın Zeugma'da Agora'nın kuzeyinde yer alan ve Kommagene Krallığı için büyük öneme sahip Antiokhos'un kutsal alanı ve Yuvarlak Planlı Tapınak'ta sürdürüleceğini bildiren Doç.Dr. Görkay, mimari blokları ve üst yapısının büyük bir kısmı baraj gölü altında kalmış olan bu yapının içindeki steller, heykeller ve mimari blokların tespiti için yapılacak olan söz konusu araştırmanın, Ankara Üniversitesi, Arkeolojik Sualtı Araştırmaları Enstitüsü ekibi tarafından yürütüleceğini söyledi.

Cnn Türk, 23.07.2008

SAGALASSOS'UN EN BÜYÜK SARAYI





Burdur'un Ağlasun İlçesi'ndeki Sagalassos Antik Kenti'nde kazı çalışmalarına başlanan MS 4 ve 5'inci yüzyıla ait dört katlı sarayın tam olarak 10-15 yıl içinde gün yüzüne çıkarılmasının beklendiği bildirildi. Domestic Area (yamaç evler-Saray) bölümündeki kazıları yürüten ekibin başkanı Belçika Leuven Katolik Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim görevlisi Inge Uytterhoeven, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgedeki dört katlı sarayın, MS 4 ve 5'inci yüzyıldan kalma en muhteşem eser olduğunu söyledi. 

 

Normal saraylardan daha büyük bu yapıtın, 62 oda, 7 teras, misafirlerin kabul edildiği 6 salon, sıcak, ılık, soğuk suların bulunduğu bölümler ile giyinme odasından oluşan 4 küçük banyo odası, 2 büyük yemekhane ve 2 özel avlusu ile Sagalassos'un en muhteşem binaları arasında yer aldığını vurgulayan Uytterhoeven, şunları kaydetti: 

 

"Sagalassos antik kentinde 1 tane olduğu tahmin edilen ve yamaçta kurulması nedeniyle adına Yamaç evler denilen sarayın, antik şehirde benzerine rastlanması ihtimali zayıf. Zamanında Sagalassos'un en zenginlerini binada ağırlayan saray, daha sonra halkın fakirleşmesiyle birlikte çiftçilik ve hayvancılıkla ün yapmasına neden oldu. Fakirleşen halk, sarayın ortasına kireç fırını yaparak süsleme sanatını geliştirdi. Sarayın etrafında hayvancılık ve tarım yapan halk, sarayı bu amaçla kullanmaya başladı. Bugüne kadar sarayda renkli geometrik mozaikler, küçük bir çeşme, kireç fırını ve heykel parçaları bulundu."





Uytterhoeven, sarayın 10-15 yıl sonra tam olarak gün ışığına çıkmasının beklendiğini sözlerine ekledi.

Cnn Türk,  23.07.2008

'ANTİK ERZEN KENTİ' İKİ ARADA BİR DEREDE KALDI





Antik Erzen Kenti kalıntılarının Batman'ın Kozluk İlçesi'nde değil, Siirt'in Kurtalan İlçesi'nde olduğu ileri sürüldü.

 

Siirt'te yüzey araştırmaları yürüten Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Ali Boran, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İnönü Üniversitesinden bir ekibin, Batman'ın Kozluk İlçesinde Antik Erzen Kenti kalıntılarını bulduğu yönünde basında haberler çıktığını belirterek, bulunan kalıntıların Erzen'e ait olamayacağını söyledi.

 

Antik Erzen Kenti kalıntılarının Siirt'in Kurtalan İlçesi Yunuslar Köyü'nde olduğunu ve Batman'ın Kozluk İlçesi'ndeki kalıntıların bu kentin yazlık bölümünü oluşturduğunu ileri süren Doç.Dr. Boran, "İnönü Üniversitesinden Prof.Dr. Saim Çöhçe başkanlığında bir ekip tarafından yürütülen çalışmalarda, antik Erzen kenti kalıntılarının Kozluk'ta bulunduğuna dair haberler yer almaktadır. 

Araştırmalarımıza göre Antik Erzen Kenti kalıntıları, Kurtalan'ın Yunuslar Köyü'ndedir" dedi. 

 

Erzen'in tarihi konusunda da bilgi veren Doç.Dr. Boran, geçmişi Roma dönemine kadar uzanan bu kentin, Perslerle büyük savaşlara neden olduğunu ifade ederek, şöyle dedi: 

"Selçuklu döneminde Erzen kenti, Dilmaçoğlu Beyliği'ne bırakılmış ve 1100-1400'lü yıllar arasında bu beyliğin egemenliğinde kalmıştır. Tarihi kayıtlara göre 1400x1600 metre ebatlarında bulunan bu antik kentin 66 burcu 3 girişi bulunmaktaydı. Etrafında su dolu hendeklerin yer aldığı bu antik kentin içinde iç kale ve sosyal donatılar da bulunmaktaydı. Burada araştırmalara devam ediyoruz. Bunların ışığında Kozluk'taki kalıntıların, ancak bu kentin yazlık yeri olduğunu söyleyebiliriz."

Cnn Türk, 23.07.2008

ANKARA 'HİTİT GÜNEŞİ'NE KAVUŞACAK MI?

 

 

CHP Trabzon eski Milletvekili avukat Rahmi Kumaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, göreve geldiğinde değiştirdiği ve Kocatepe Camii, ay ve yıldızın simge olarak kullanıldığı Ankara amblemine ilişkin İdare Mahkemesi’nce verilen iptal kararının, Valilik tarafından temyiz edilmediğini belirtti. Kumaş, amblemin artık yasa dışı olduğunu, her yerden sökülüp atılması gerektiğini bildirdi. 

 

Kumaş yaptığı açıklamada, Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 12 Aralık 2007 tarihli Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Atakule'li-aylı-yıldızlı simgeyi iptal eden kararı ile ilgili olarak Ankara Valiliği’nin kararı temyiz etmediğini, belediyenin ise kararı yürütmesi dursun ve bozulsun diye Danıştay denetimine sunduğunu belirtti. Danıştay 8. Dairesinin, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin dört sayfalık ve tarih konmamış temyiz dilekçesindeki yürütmeyi durdurma istemini oybirliği ile reddettiğini kaydeden Kumaş, “Bu demektir ki Sayın Melih Gökçek’in simgesi kesin iptal edilmiştir. Bu simge her yerden sökülüp atılmalıdır" dedi. 

 

Kumaş, Büyükşehir Belediyesi’nin temyiz isteğinin öncelikle yürütmeyi durdurma istekli olarak reddedilmesinin artık belediyenin davayı yitirdiğini gösterdiğini savunarak, şunları dedi: 

“Bu bakımdan, belediye yaşa dışı simgeyi her yerden kaldırmalıdır. Bir süre daha bekleyeceğim. Olmazsa Belediye Başkanı Sayın Gökçek’e ihtarname çekerek durumun önemini vurgulayacağım. En önemlisi hakkında ceza davası açılmasını sağlayacağım. Sayın Gökçek, ODTÜ’NÜN en az 15 yıldır kullanılan yapılarıyla uğraşacağına, 13 yıldır Ankara’yı kirleten simgesini ilgili yerlerden temizlemeye baksın."

Radikal, 23.07.2008

İZMİR'DE 34 TARİHİ ESER İÇİN 12 TRİLYON AYRILDI

 

İzmir Valiliği ve İl Özel İdaresi, Taşınmaz Kültür Varlıklarına Ayrılan Katkı Payı toplantısında belediyelerin projelerini inceledi

İzmir Valisi Mustafa Cahit Kıraç, 2006 yılında 15 proje desteklendiğini, bunlar için ilgili belediyelere 4 milyon 570 bin YTL, 2007 yılında 26 projeye 6 milyon 739 bin YTL kaynak ayrıldığını söyledi. 2008 Ocak döneminde 34 projenin kabul edildiğini ve bunların yapımına da 12 milyon 472 bin YTL ayrıldığını belirten Vali Kıraç, ancak şu ana kadar bu paranın 133 bin 914 YTL'sinin kullanıldığını hatırlatarak, kalan sürede belediyelerin projelerini mutlaka tamamlamasını istedi. Aksi takdirde ödeneğin bir sonraki yıla devredilemeyeceğinin altını çizen Kıraç, 2008 Haziran döneminde belediyelerin de 27 projeyle ilgili talepte bulunduğunu kaydetti.
Toplantıya İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Yakup Vatan ile birlikte katılan Vali Kıraç, belediye başkanlarının yaşadıkları ilçelerdeki tarihi yapıtları mutlaka ayağa kaldırmasını istedi. Bu kapsamda belirlenen mekanların izinleri alındıktan sonra ihale sürecine gidilmesini isteyen Kıraç, işlerin uzamasından dolayı ihalelerin mutlaka yıl başından geçerli olmak üzere hayata geçirilmesini önerdi. Buna göre yılın ilk bölümünü içeren 34 projeden bazıları şöyle: Torbalı Belediyesi, Sultan Abdülhamit Köşkü restorasyonu; Tire Belediyesi, tarihi Kirazoğlu Konağı restorasyonu; Bcua Belediyesi, Buca Ticaret Meslek Lisesi içi Renda Köşkü; Bornova Belediyesi Arap Deresi tarihi köprüsü ve Dramalı Köşkü kamulaştırması; Konak Belediyesi, Kavaflar Çarşısı restorasyonu; İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kemeraltı Anafartalar Caddesi cephe sağlıklaştırma proje uygulaması.

Haber Ekspres, 23.07.2008

ÇAMLIK TREN MÜZESİ ZİYARETÇİ BEKLİYOR

 

İzmir'in Selçuk İlçesi'ne bağlı Çamlık Köyü'ndeki Buharlı Lokomotif Açık Hava Müzesi ziyaretçilerin ilgisini bekliyor.

 

Türkiye'nin ilk demiryolu olan İzmir-Aydın demiryolunun Çamlık Köyü'nden de geçmesi dolayısıyla 1991 yılında tren müzesi kurulan Çamlık'ta 1936 yılında Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk de Beyaz Tren ile gelerek konaklamıştı. Çamlık, bugün tarihe tanıklık etmiş Alman, İngiliz, Fransız, Amerikan, İsveç ve Çekoslovak yapımı 30 buharlı lokomotif ve dünyada sadece 2 tane bulunan ve odunla çalışan İngiliz yapımı bir lokomotifin yanı sıra 4 vinç, su pompaları, motorin taşıma tankı, 1 açık ve 1 kapalı yolcu vagonu, su cenderesi, tamir atölyesi, 1850 yılından kalma bir tuvalet ve 900 metre uzunluğunda eski tüneli ile müze haline getirilerek geçmişi aynı atmosferde yaşamak isteyen ziyaretçilerini bekliyor. Müze Sorumlusu Atilla Mısırlıoğlu, müzenin 160 dönümlük bir arazi üzerine kurulduğunu ve hem gezi amaçlı hem de çeşitli organizasyonlara ev sahipliği yapmak üzere tasarlandığını söyledi. Babasının Türkiye'de kurulan ilk tren istasyonunun ilk istasyon şefi olduğunu hatırlatan Mısırlıoğlu, "Çamlık Buharlı Lokomofit Açık Hava Müzesi, Avrupa'nın en büyük tren müzesidir. Bu, 160 dönümlük arazi üzerinde çok büyük bir tarihi aynı canlılığı ile yaşatmaya çalışıyorum. Burası, Osmanlı zamanında ilk demiryolu merkezi kabul edilen Aziziye İstasyonu'dur. 1937 yılında, Ulu Önderimizin, Ege manevralarını yapmak üzere gelip ikamet ettiği yerdir ve o günden sonra burasının ismini kendi arzusu ile Çamlık olarak değiştirmiştir. Müzemizde, lokomotiflerin yanı sıra Mustafa Kemal Atatürk'ün çok özel fotoğraflarından oluşan bir bölümümüz, restoranımız ve kafemiz de bulunmaktadır. Dileğim, başta vatandaşlarımız olmak üzere, bu atmosferi tüm dünyanın solumasıdır. Vatandaşlarımız müzemize gelsinler ve gezsinler istiyorum. Bu güne kadar bizlere destek olan herkese teşekkür ediyorum" dedi

Haber Ekspres, 23.07.2008

AYDIN'DA 10 ANTİK KENTTE KAZI BAŞLADI

 

Aydın İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Nusrettin Debre, Aydın ilçelerinde Müze Müdürlükleri sorumluluk alanlarında bulunan 10 antik kentteki kazıların başladığını söyledi.

Bu kazılardan altı tanesinin Türk ekipler tarafından yürütüldüğünü hatırlatan Debre, yerli kazılar için Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü tarafından belirlenen 2008 yılı ödeneklerinin ilk bölümünün yatırıldığını açıkladı. Aydın il sınırları içerisindeki 10 ayrı antik kentte yapılan yerli ve yabancı kazıların bu yılki çalışmalarının başlandığını ifade eden Aydın İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Nusrettin Debre, altısının yerli ve dördünün de yabancı kazı heyetleri tarafından yürütüldüğünü söyledi.


Nysa, Alabanda, Tralleis, Magnesia, Kuşadası Kadıkalesi, Çine Tepecik antik kentlerindeki çalışmaların yerli ekipler tarafından yapıldığını belirten Debre, "Diğer antik kentlerimiz olan Afrodisias, Didim Apollon Tapınağı, Priene ve Milet kazılarının ise yabancı kazı heyetlerince Bakanlığımızın izinleri doğrultusunda yapılmaktadır. Her yıl devam eden bu kazılardan sadece yerli kazılara Bakanlığımızca ödenek tahsisi yapılmakta, yabancı kazıların sponsorluğu ise de kazı başkanlarının bağlı bulundukları üniversiteler tarafından yapılmaktadır. Bu bağlamda; gerek yerli gerekse yabancı kazı heyetleri kazı bölgelerine gelerek kazıları başlatmışlardır. Kazı evi olmayan Çine Tepecik Höyüğü kazısı ile Aydın Merkez Tralleis kazı evi yapımları için de Bakanlığımızca kazı heyeti başkanlıklarına ödenek tahsisi yapılmıştır" dedi.


Aydın'da devam eden kazıların amacının yeraltına kalan kültürel varlıkların ortaya çıkarılması olduğuna değinen Debre; "Bu eserlerin korunması ve ülkemizin turizmini canlandırması için hizmete sumaktır. İlimizde Aydın, Afrodisias ve Milet Müzesi olmak üzere 3 ayrı Müze Müdürlüğü bulunmaktadır. 2000 yılında statik açıdan yıkılma tehlikesi nedeniyle ziyarete kapatılan Milet Müzesinin yeni inşaatı tamamlanmak üzeredir. Müze inşaatın tamamlanmasının ardından yapılacak teşhir ve tanzim çalışmaları sonra yeniden hizmete açılacaktır. Müzelerimizde ve antik kentlerimizde yapılan çalışmalar devam etmektedir" diye konuştu.

Yerli kazılar Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü tarafından belirlenen 2008 yılı ödeneklerinin ilk bölümünün yatırıldığını müjdeleyen Debre; şunları söyledi: "Prof.Dr. Vedat İdil tarafından yürütülen Nysa Antik Kenti kazı çalışmalarının toplam 125 bin YTL olan ödeneğinin 40 bin YTL'si; gene aynı ekip tarafından yürütülen Nysa Antik Neti Kazı Evi deposunun toplam 85 bin YTL olan ödeneğinin 40 bin YTL'si; Prof.Dr. Orhan Bingöl tarafından yürütülen Magnesia Antik Kenti kazı çalışmalarının toplam 115 bin YTL olan ödeneğinin 30 bin YTL'si, Doç Dr. Neşe Atik tarafından yürütülen Aydın ve Denizli illerindeki yüzey araştırması çalışmalarının toplam 2 bin 500 YTL olan ödeneğinin tamamı; İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzce yürütülen kazı, yüzey ve sondaj çalışmalarının toplam 18 bin YTL olan ödeneğinin bin 500 YTL'si ve de Prof.Dr. Sevinç Günez tarafından yürütülen Çine Tepecik Höyüğü kazı çalışmalarının toplam 65 bin YTL olan ödeneğinin tamamı ilgililere teslim edilmiştir"

Haber Ekspres, 23.07.2008

"BEN KİLAMUWA, PANAMUWA'NIN HİZMETKARI..."

Gaziantep’in İslahiye İlçesine bağlı Fevzipaşa beldesinde bulunan Zincirli Höyük’te, Chicago Üniversitesi tarafından yürütülen kazı çalışmaları sırasında MÖ 800 yılı Geç Hitit dönemine ait bir yazıt ortaya çıkarıldı.

Kazı başkanı ve ABD Chicago Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. David Sclohen, bu yıl kazının üçüncü yılında olduklarını, kazının Chicago Üniversitesi tarafından yürütüldüğünü ve Gaziantep Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi’nden Türk iş arkadaşlarıyla birlikte çok uluslu bir takım olarak çalıştıklarını söyledi.


Şu anda 3 bin yıl önce kurulan çok büyük bir şehrin bulunduğu topraklar üzerinde olduklarını ve aşağı şehir olarak tanımladıkları bölgede bu yıl ilk kez kazı yapmaya başladıklarını belirten Sclohen, yaptıkları kazı ile bulundukları ören yerinin öneminin, iki haftada buldukları bu yazıtla ortaya çıktığına dikkat çekti. 

Sclohen, bu yazıtın yaklaşık milattan önce 800 yılına dayandığını, sadece yazının bir satırını açığa çıkardıklarını ifade ederek, "Bu yazıt, bize şimdiye kadar bilmediğimiz bilgiler verecek. Çok uzunca bir yazıt olduğunu biliyoruz. Dünyada bunun gibi çok az, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda yazıt bulunuyor. Çünkü bu yazıt Fenike dilinde yazılmış ve bu dilde çok az yazıt ortaya çıkarılmıştır. En son 1979 yılında Irak’ta Fenike dilinde bir yazıt bulunmuştur" şeklinde konuştu.


Yazıtın deşifre edilmesinin ardından Gaziantep bölgesinin eski tarihine ilişkin önemli bilgiler elde edebileceklerini dile getiren Sclohen, eylül ayına kadar kazılara devam edeceklerini ve uzun yıllar boyunca bu antik şehrin devamını kazmak için Gaziantep’e gelme niyetinde olduklarını bildirdi.
Yazıtın, güvenli bir yerde bulundurulması gerektiğini ve bugün bulunduğu yerden çıkartacaklarını, yazıtı dün sabah saatlerinde, bir duvarın kenarına dayalı halde bulduklarını vurgulayan Sclohen, şöyle konuştu:


"Yazıt, çok önemli olduğunu düşündüğümüz büyükçe bir binanın kemer tarafında bulunuyor. Bugün bu eseri buradan çıkartıp yazıyı deşifre ettikten sonra ne amaçla buraya konduğunu ve ne işe yaradığını anlamış olacağız. Tahminen bu yazıt en az 20 satır kadar. Antik Fenike dilinde yazılmış. Bu, bahsettiğimiz zamanda geçerli olan ve herkesin kullandığı dildir. Buranın yerli insanları, yerel bir dil konuşuyorlardı, fakat idari işler ve bu şekilde yazıtlar için Fenike dili kullanıyorlardı. Çoğunlukla bir sarayın ya da bir tapınağın bazen de belli bir mezarın yerini belirlemek ve belgelemek için yazılan yazıtlar bunlar. Tahminen buradan bir tapınak çıkacak."


David Sclohen, ortaya çıkartılan ve okunabilen yazıtın ilk satırında, "Ben Kilamuwa, Panamuwa’nın hizmetkarı" yazısının bulunduğunu, şu anda sadece bu kadarının okunabildiğini söyledi.


Sclohen, bu iki ismin bulunmasının ne ile karşı karşıya olduklarını bilmeleri için yeterli olduğunu, çünkü yaklaşık 100 yıl kadar önce aynı bölgede Alman bir ekip tarafından yapılan kazılarda buna çok benzer bir yazıtın daha bulunduğunu ve bu iki ismin o kazılardan bilinen isimler olduğunu ifade etti.


Sclohen, "Bu şehrin diğer kısımlarını anlamak için kazılarımız devam ediyor. Toplam 40 hektarlık bir arazi burası. 2 kilometrenin üzerinde bir uzunluğu olan çifte büyük bir duvarla çevrili. Şehrin bayağı kalabalık bir kısmında bir çok sokak ve binanın olduğu bölgede olduğumuzu tahmin ediyoruz" dedi.


Yıllarca süren aşınma ve erozyon sonucunda bütün kerpiç duvarların aşındığını ve yıkıldığını, üzerinin kapandığını anlatan Sclohen, nesiller boyunca burada çiftçilerin böyle bir antik kent olduğunu bilmeden üzerine çentikler yaptıklarını ifade etti.


David Sclohen, ancak bu tarlaların ve toprağın altında şehrin gayet iyi korunduğunu, yazıtı çok yavaş ve ince bir temizliğin ardından tam olarak ortaya çıkartacaklarını belirtti.


Sclohen, yazıtın Geç Hitit dönemine ait olduğunu ve bu dönemin Gaziantep ve bu yörede birçok küçük krallığın bulunduğu bir dönem olduğunu, milattan önce 800 senesine dayandığını, fakat Zincirli Höyük’ün tamamının Büyük İskender dönemine kadar ayakta kaldığını bildirdi.


Gaziantep Valisi Süleyman Kamçı, yazıtın ortaya çıkarılması bilgisinin ulaşmasının ardından, sabahın erken saatlerinde kazı alanına gelerek incelemelerde bulundu ve yetkililerden bilgi aldı.
Kamçı, burada yaptığı açıklamada, kazı çalışmaları sırasında tarihi öneminin çok büyük olduğuna inandıkları bir eserin bulunduğunu, yazıtı incelemek üzere Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın bugün Gaziantep’e gelmeyi planladığını, ancak daha sonra kendisinin kazı bölgesine giderek bilgi alması yönünde talimat verdiğini söyledi.


Sclohen, Gaziantep Valisi Süleyman Kamçı’ya bu yıl yapılan kazılar nedeniyle bastırılan tişörtten hediye etti.


Sclohen, tişörtün üzerinde, Alman kazı ekibinin 100 yıl önce bulduğu yazıtta bulunan anlatımları bastırdıklarını, böyle bir şeyle karşılaşacaklarını bilmediklerini belirterek, "Çok iyi bir diplomasi örneği. O zaman bulunan yazıtta, ’Benden önceki krallardan çok daha iyi işler yaptım. Krallığımdaki insanlara gerekeni yaptım. Onlarla ilgilendim, düşmanlardan korudum ve zenginlerin yoksulları ezmesinden kurtardım’ şeklinde bir yazı bulunuyor. Bu çok tipik bir eski yazıt içeriği. Genelde bu şekilde olur ve tahmin ediyoruz yeni bulduğumuz yazıtta buna benzer olacak ve kralın resmi olacak" diye konuştu.


Vali Süleyman Kamçı daha sonra, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ı telefonla arayarak, yazıtla ilgili bilgiler verdi.

Radikal, Haber: Şükran Yücel, 23.07.2008

YURTDIŞINDAKİ MÜZELERDE 3 BİN TARİHİ ESERİMİZ VAR

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, yurtdışındaki önemli müzelerde, Anadolu topraklarından yasadışı yollarla çıkarılan 3 bin civarında tarihi eserin bulunduğunu belirledi.





Bu eserlerin bazıları, son Osmanlı padişahlarının izni ile, bazıları Cumhuriyet'in ilk yıllarından bu yana Anadolu topraklarında kazı yapan yabancı ekiplerce yurtdışına çıkarıldı. Avrupa ülkelerinin, ABD ve daha birçok ülkenin müzelerinde sergilenen tarihi eserlerin geri getirilmesi için yapılan görüşmeler devam ediyor. Karun Hazineleri gibi birçok eser de geri getirildi. Ancak mevcut durumda, müzelerinde Anadolu eseri bulunduran ülkeler, bunları göndermeye yanaşmıyor. Eserlerin geri getirilmesi ile ilgili onlarca dava da devam ediyor.

 

İade çalışmaları devam eden eserlerden bazıları

 

ALMANYA

Boğazköy Sfenksi

Bergama-Zeus Sunağı

Aphrodisias İhtiyar Balıkçı Heykeli Konya Beyhekim Camii Mihrabı

Hacı İbrahim Veli Türbesi Sandukası

Troya eserleri

Kocaeli Müzesi'nden çalınan heykel başı

Hitit stelleri ve sütunlu lahit parçası

Bremen'deki eserler

Tatarlı tümülüsüne ait ahşaplar

Aydın Dikmen'de ele geçirilen eserler

Manisa Müzesi'nden çalınan sikkeler

Bir müzayede evinde satışa çıkan Efes sikkeleri

 

RUSYA

Troya eserleri

Rusya'da ele geçen eserler

Hermitage Müzesi'ndeki haç

 

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

Herakles Heykeli'nin üst yarısı

Kumluca eserleri

Bir internet sitesinde satışa sunulan Lidya stelleri

 

DANİMARKA

Diyarbakır Müzesi Sfenks Figürini

Akşehir Seydi Mahmut Hayrani Türbesi'ne ait sanduka

Cizre Ulu Camii kapı tokmağı

 

İTALYA

İtalya İnterpolü'nce ele geçirilen Lidya yazıtı

 

FRANSA

Louvre Müzesi'ndeki Ayasofya Camii-II. Selim Türbesi çinileri

Bir müzayede evinde satışa çıkan III. Murat'ın Has Odası çinileri

Bir müzayede evinde satışa çıkan Eyüp Camii'ne ait çini

 

İNGİLTERE

Bir müzayede evinde satışa çıkarılan çalıntı Kur'an sayfaları

Bir müzayede evinde satışa çıkarılan Karun Hazinesi'ne ait eser

 

UKRAYNA

Amforalar

 

SIRBİSTAN KARADAĞ

Batrovci sınır kapısında ele geçirilen eserler

 

BULGARİSTAN

Malko-Tırnova'da yakalanan eserler

Kaptan Andereevo Gümrük Kapısı'nda ele geçirilen eserler

 

HIRVATİSTAN

Macelj karayolunda ele geçirilen eserler

Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 23.07.2008

MİMAR KADİR TOPBAŞ 'İNAT KÖPRÜSÜ'NÜ DİKİYOR

 

UNESCO’nun Süleymaniye Camii siluetini olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle yapılmasını istemediği Haliç Metro Geçiş Köprüsü’nün inşaatına başlanıyor

İstanbul Metrosu’nun en kilit noktasında bulunan ve yapımı yıllardır yılan hikayesine dönen Haliç Metro Geçiş Köprüsü’ne nihayet başlanıyor. Konsept tasarımını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yaptığı, UNESCO heyetinin de eleştirdiği köprünün yapımı için belediye ihaleye çıkıyor. 16 Eylül’de yapılacak ihalenin ardından, 600 gün içinde köprünün yapımı hedefleniyor. İstanbul’un “Dünya Kültür Mirası Listesi”nde kalıp kalmayacağına karar verecek, raporu hazırlayan UNESCO heyeti tarihi surların olduğu bölgede incelemelerde bulunmuştu. Belediye yetkililerinden Haliç Metro Geçiş Köprüsü ile ilgili bilgi de alan UNESCO yetkilileri, köprünün taşıyıcı ayaklarının çok yüksek olduğunu, köprünün Süleymaniye Camii siluetini olumsuz etkileyeceğini belirterek, projeye karşı çıkmıştı.

Yaklaşık 10 yıllık gecikmenin ardından köprüye başlama noktasına gelindi. Proje kapsamında 2500 mm çapında çelik kazıklar üzerinde inşa edilecek eğik gergin kablo askılı tipte 387 metre uzunluğunda çelik köprü, kendi ekseninde açılır-kapanır köprü, betonarme yaklaşım viyadükleri, Unkapanı ve Beyoğlu tarafında metro istasyonu giriş binaları inşaat edilecek, betonarme platform yapılacak.

Akşam, Haber: Hasan Ay, 23.07.2008

MÜZEKART GELİRLERİ ADİL ŞEKİLDE DAĞITILACAK

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Müzekart'taki belediye paylarıyla ilgili belirsizlik konusunda "Sınırları içinde müze bulunan belediyeler, ziyaretçi oranı ve burada satılan Müzekart sayısıyla ilişkili olarak pay elde edecekler. 

 

İnternet üzerinden yapılan satışlarda da, yüzde 5'lik payın bir belediyeye ayrılması söz konusu olamaz. Bu pay ziyaretçi sayısıyla orantılı olarak bütün belediyelere adil biçimde paylaştırılacak. Bu payın Ankara belediyelerine dağıtılacağına ilişkin haber, bir anlatım yanlışlığından kaynaklanmıştır." açıklamasını yaptı. Vatandaşların tek kartla müzeleri dolaşabildiği sistemde, sadece Müzekart'ın alındığı yerdeki belediyenin bilet gelirinden pay alabildiği, internet satışlarının payının ise Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne aktarılacağı dile getirilmişti.

Zaman, 24.07.2008


******


MÜZEKART'TA BELEDİYE SORUNU





Türkiye’deki 300’ü aşkın müze ve ören yerini, 20 YTL karşılığında yıl boyunca sınırsız gezme olanağı sunan “Müzekart”, müze giriş ücretlerinden belediyelere aktarılması gereken payla ilgili belirsizlik ortaya çıktı.

 

2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’na göre, müze ve ören yerlerinde satılan biletlerden elde edilen gelirinin yüzde 5’i bakım, onarım, temizlik ve çevre düzenlemesi gibi hizmetlerden yararlanılması için o müze ve ören yerinin bulunduğu yerdeki yerel yönetimlere aktarılıyor. Ancak müzekart ücretlerinden belediyelerin nasıl pay alabileceği konusu netleşmedi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, Müzekart’ın satışının 315 müze ve örenyeri ile internet üzerinden yapıldığını, elde edilen gelirlerin ayrı hesaplanmadığını belirtti. Yetkililer, “Bir müze gelirinin muhasebeleştirilmesinde hangi usuller uygulanıyorsa, bunları da aynı esaslar dahilinde yapıyoruz. Örneğin, Ayasofya’nın tüm gelirleri içerisinde müzekart da dahil olmak üzere tüm gelirler hesaplanıyor ve içinden topluca belediyeye pay ayrılıp, ödeniyor” dedi.


Buna göre müzekartların gelirlerinin yüzde 5 ’i, alındıkları yerdeki yerel yönetimlere aktarılacak. Yetkililer, internetten satılan müzekartların DÖSİM’in Ankara’daki merkez ofisinde basıldığını, bu nedenle gelirinin yüzde 5’lik kısmının Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne aktarıldığını bildirdi.

Milliyet, 23.07.2008

MISIR'DA ZİYARETÇİYE SIRADIŞI SUNUM

 

Firavun kayığı bulunduğu yerden çıkarılmadan ziyarete sunuluyor.

 

Teknoloji, Mısır'da ilk kez arkeolojik bir kalıntının yerinden çıkarılmadan ziyaretine imkan sundu.

 

4 bin 500 yıllık firavun kayığı, keşfinden 54 yıl sonra ziyaretçilere gösteriliyor. Yerin 5 metre altında 20 metre uzunluğundaki çukura gömülü kayık, 1954 yılında Mısırlı arkeologlar tarafından bulundu.

 

MÖ 2 bin 500'de hüküm süren dördüncü hanedan Kufu'ya ait olan kayık, bulunduğunda çok kötü durumda olduğu için yerin altında gömülü muhafaza edildi.

Japon teknisyenler tarafından kurulan bir cihazla kayığın görüntüleri televizyon ekranına aktarılıyor.

 

Mısır'daki bu uygulama ile ilk kez arkeolojik bir kalıntının bulunduğu yerden çıkarılmadan görülmesi sağlanmış oldu.

 

Japon bilim adamlarıyla işbirliği içinde gerçekleştirilen bu projenin bir sonraki ayağı da kayığın restorasyonu olacak.

Aynı döneme ait olup da daha iyi koşullarda bulunan güneş kayığı da ziyaretçi akınına uğruyor.

Mrt, 23.07.2008

CUMHURİYET MÜZESİ'NE ELEKTRİK TRAFOSU ENGELİ

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Taksim Meydanı'na açacağı 'Cumhuriyet Müzesi', restorasyonun tamamlanmasına rağmen yanı başında bulunan trafo kaldırılmadığı için açılamıyor.

 

275 yıl önce Boğaziçi'ndeki su sorununu çözmek için inşa edilen Taksim'deki tarihi Su Maksemi'ni Cumhuriyet Müzesi'ne dönüştürme çalışmalarına 2006 yılında başlandı. 4 ihale kapsamında 3 milyon 36 bin 140 YTL harcandı. Ancak müzenin 29 Ekim 2007'de gerçekleştirilmesi planlanan açılışı trafo engeline takıldı. Binanın yanındaki trafonun kaldırılması için 2004 yılından beri BEDAŞ ile yazışmaların sürdüğünü belirten Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı, "Yeni trafo binası yeri tahsis edildi. Elektrik kabloları için BEDAŞ ile protokol yapıldı, bağlantıları için ilgili müdürlüklerle yazışmalar tamamlandı. 10 gün içerisinde eski trafo binası yıkılacak." bilgisini veriyor. Sergilenecek eserler ile ilgili olarak öğretim üyeleri, çeşitli kurum ve kuruluşları ile görüşmelerin devam ettiğini de belirten belediye, müzenin 29 Ekim 2008'de açılacağını söylüyor. Trafonun kaldırılması ile ilgili tüm bilgileri Büyükşehir'e ilettiklerini kaydeden BEDAŞ yetkilileri ise "BEDAŞ trafonun kaldırılması için sadece malzemeleri verecek. Trafonun kaldırılması Büyükşehir'in işi." diyor. Osmanlı döneminde suyun şehre dağıtıldığı yer olan Taksim Maksemi, sekiz köşeli küfeki taşından bir gövdeye ve yine piramidal, sekiz köşeli bir çatıya sahip.

Zaman, Haber: Yasin Kılıç, 23.07.2008

SULUKULE PROJESİ'NE UNESCO UYARISI

 

 

İstanbul'daki kentsel dönüşüm projesi kapsamında 550 yıllık bir tarihe sahip Sulukule semti ile ilgili çalışmaları eleştiren İngiliz The Guardian gazetesi, "Zorlama dönüşüm planı, İstanbul'un eski Roman mahallesinin sonunu getiriyor. Planlar değişmezse UNESCO, İstanbul'u kültür mirası listesinden çıkarabilir" ifadesini kullandı. Robert Tait imzalı haber-analiz yazıda, Sulukule'nin 3 bin 400 yoksul sakininden pek çoğunun, İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasına yönelik proje çerçevesinde yerlerinden zorla uzaklaştırıldığı kaydedildi.

Yetkililerin bahane olarak ileri sürdüğü, "Uyuşturucu, fuhuş, işsizlik ve cehaletin yozlaştırdığı semti dönüştürmek" savının inandırıcı olmadığı belirtilen yazıda, "550 yıllık bir cemaat ve UNESCO, kentsel yenileme projesine karşı mücadele yürütüyor. UNESCO, planlar değişmezse İstanbul'un kültür mirası listesinden çıkarılabileceğini söyledi. Proje Fatih Sultan Mehmet'ten bu yana burada yaşayan Roma halkının yaşamını tehdit ediyor" itirazı dikkat çekiyor. Haberde ayrıca Sulukule'deki eğlence yerlerinin 1990 yıllarında 'kamu düzeni' kaygıları ile kapatıldığı anımsatılırken, Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği Başkanı Şükrü Punduk'un "Koruma çabasına evler ile birlikte dahil edilmek istiyoruz" sözlerine yer verildi. Gazeteye konuşan belediye yetkilileri ise, Sulukule sakinlerinin yüzde 80'inin yenileme projesini desteklediğini öne sürdüler.

Sabah, 23.07.2008




Olympos Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarını yürüten Anadolu Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Yüksekokulu Müdürü Doç.Dr. Yelda Uçkan Olcay, yaptığı açıklamada, kazıların bu yıl yaklaşık 1,5 ay süreceğini ifade etti. Doç.Dr. Yelda Olcay Uçkan, tarihi MÖ 6'ncı yüzyıla dayanan Olympos Antik Kenti'nin Orta Likya bölgesindeki birçok liman kentinden biri, Roma ve Bizans dönemlerinde de önemli bir yerleşim birimi olduğunu kaydetti.

Olympos Antik Kenti'nde kazı çalışmaları başladı. Çalışmayı yürüten, Anadolu Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Yüksekokulu Müdürü Doç.Dr. Yelda Uçkan Olcay, Önemli bir tarihi kişilik olan Zeniketes'in Olympos'ta yaşadığının ve Roma ordusuna karşı büyük savaşlar yaptığının bilindiğini vurgulayarak kent hakkında daha detaylı bilgilerin 17, 18 ve 19'uncu yüzyıllarda bölgeyi ziyaret eden seyyahlardan edinildiğini ifade etti. Uçkan, şöyle konuştu:
''Olympos Antik Kenti'nde bu yıl yapacağımız çalışmaları başlatmış bulunuyoruz. Geçtiğimiz yıl kentin diğer alanlarında yaptığımız kazı çalışmalarında ciddi bir zemin suyu problemiyle karşı karşıya kaldık. Bu zemin suyu problemi daha çok kenti ikiye bölen dere yatağının içinde antik kentte var olan drenaj kanallarının kapanmasıyla da bağlantılı. Bu nedenle bu yılki kazı çalışmalarımızı dere yatağına kaydırmış bulunuyoruz. Amacımız dere yatağındaki kanalları ortaya çıkartarak, kentin orijinal drenaj kanallarını işler hale getirmek. Bu nedenle şu anda kazı çalışması yaptığımız yer dere yatağının içi. Kışın burada temizlik çalışması da yapılmıştı. Yine antik kent içinde tespit ettiğimiz su kaynakları üzerinde de çalışarak bu yılki kazı çalışmalarımızı sonlandırmış olacağız.''


Olympos antik kentinin tamamen gün ışığına çıkartılması halinde hem tarihsel, hem arkeolojik, hem de doğa turizmi açısından Türk turizmine büyük katkı sağlayacağını dile getiren Doç.Dr. Uçkan, antik kentte yapılan kazı çalışmalarını da turizmle iç içe yürüttüklerini anlattı.


Uçkan, antik kentin bulunduğu alanın, her yıl binlerce tatilcinin ziyaret ettiği ve ağaçlar üzerine kurulu bungalovlarıyla ünlü Yazır Köyü'yle de iç içe olduğuna dikkati çekti.


Buraya tatile gelen yerli ve yabancı turistlerin denize ulaşmak için antik kentin içinden geçtiğini ifade eden Uçkan, ''Tatilciler de kazı çalışmalarımıza büyük ilgi gösteriyorlar. Biz kendi alanımızda kazı çalışmalarına devam ederken, bir yandan tatilciler antik kentin içinde dolaşabiliyorlar'' diye konuştu.

Kemer Gözcü, 22.07.2008

SANAT TARİHÇİSİ SELMAN CAN: HEZARFEN ÇELEBİ, EVLİYA ÇELEBİ'NİN İLERİ SÜRDÜĞÜ BİR EFSANE

 

Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd.Doç.Dr. Selman Can, tarihin ilk uçan insanı olarak bilinen Hezarfen Ahmet Çelebi'nin Evliya Çelebi'nin efsanesi olduğunu açıkladı.

 

Osmanlı arşivleri üzerinde araştırmada bulunan Yrd.Doç.Dr. Selaman Can, tarihi Galata Kulesi'nin 15. yüzyıldaki mimari yapısı ve tarihin ilk uçan insanı olarak bilinen Hezarfen Ahmet Çelebi ile ilgili önemli bilgiye ulaştı. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde kendi yaptığı kanatlar ile tarihin ilk uçan insanı olarak bilinen Hezarfen Ahmet Çelebi'nin, 1632 yılında lodoslu bir havada Galata Kulesi'nden kuş kanatlarına benzer bir araçla uçarak İstanbul Boğazı'nı geçip Üsküdar'da Doğancılar'a indiği biliniyor. Çelebi'yi izleyen dönemin padişahı IV. Murad, kendisine bir kese altın hediye ederek, "Bu adem pek havf edilecek bir ademdir. Her ne murad ederse elinden gelür, böyle kimselerin bakası caiz değil" diyerek Çelebi'yi Cezayir'e sürgün ettiği ve burada öldüğü tarih kitaplarında geçiyor.

 

IV. Murad'ın böyle bir bilgini sürgün etmesinin mümkün olmadığının altını çizen Yrd.Doç.Dr. Can, Türk havacılık tarihi açısından da önemli olan Hezarfen Çelebi ile ilgili tek kaynağın Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'ndeki ifadeleri olduğunu söyledi. Hezarfen Çelebi'nin ilk uçan insan olarak başka tarihi kaynaklarda geçmediğine dikkat çeken Can, tarihçilerin yıllardır Hezarfen Çelebi'ye kuşku ile yaklaştığını vurguladı.

 

Osmanlı arşivlerinde yaptığı incelemede Hezarfen Çelebi ile ilgili hiçbir bilgiye rastlanmadığını dile getiren Can, "Kendi döneminin gerçek üstü olaylarını, hikaye ve destanlarını da seyahatnamesinde kullanan Evliya Çelebi'nin dikkatli bir gözle okunması gerekmektedir. Hezarfen Ahmet Çelebi olayının doğruluğunu teyit edecek çağdaş kaynaklar olmadığı gibi Osmanlı arşiv belgelerinde de bu konuya ilişkin hiçbir belge bulunmamaktadır. Bu dönem üzerine araştırmalarda bulunan tarihçilerin ortak kanaati böyle bir olayın hiçbir zaman yaşanmadığıdır." dedi.

 

Galata Kulesi'nin 15. ve 16. yüzyıllardaki mimari yapısına değinen Selman Can, tarihi kulenin 17. yüzyıldaki fiziki yapısının Hezarfen Çelebi'nin rahat bir şekilde geniş kanatlarıyla atlama yapmasına uygun olmadığını söyledi. 1831 yılında büyük Pera yangınında Galata Kulesi'nin hasar gördüğünü ifade eden Can, Galata Kulesi ve Hezarfen Çelebi ile ilgili şunları söyledi: "Osmanlı arşivlerinde yürüttüğümüz çalışmalar neticesinde böyle bir tarihi olaya rastlamadık. 1831'de Pera yangınında zarar gören kulenin tamiratını dönemin baş mimarı Seyit Abdülhalim Efendi gerçekleştirir. Ocak 1833'te tamamlanan bu tamiratta Abdülhalim Efendi Galata Kulesi'nin en üst katını değiştirerek on dört pencereli yeni bir kat ekler. Ek katın etrafına demir şebekeli korkuluklar yapar. Pencerelerin önüne de manzara seyri için kerevetler koydurur. 1833 öncesinde Galata Kulesi'nin en üst katında herhangi birinin geniş kanatlarıyla uçmasına imkan tanıyacak balkonlu bir yapısı yoktur. Bu olayın doğruluğuna inananların yaptıkları çizimler ve çektikleri filmlerde yer alan Galata Kulesi'nin demir şebekeli son katı hadisenin gerçekleştiği varsayılan 17. yüzyılda yoktur. Dolayısıyla bu güne kadar konuya ilişkin tarihçilerin itirazları bir başka açıdan da kuvvet kazanmaktadır. Tarihsel gerçekler bir kısım insanımızın belleğinde yanlış yer edinmiştir. Efsaneleri ve hikayeleri günlük yaşantısının bir parçası haline getiren toplumlar gerçeklerle yüzleşmeyi kabullenememektedirler. Bugün artık şunu iyi bilmek gerekiyor ki Hezarfen Ahmet Çelebi efsaneden öte bir şey değildir."

Zaman, Haber: Selim Karahan, 22.07.2008

İTALYA'DA TURİSTİK MERKEZLERDE YEMEK VE PİKNİK YASAKLANDI

 

İtalya’da başta Roma olmak üzere Floransa ve Venedik gibi tarihi kentlerde turistik öneme sahip tarihi ören yerleri ve çevresinde piknik yapmak ve yemek yemek yasaklandı. İtalya yerel yönetimlerinin kentlerde görüntü kirliliğini engellemek için bu kararları aldıkları belirtiliyor.

 

İtalya’da tarihi ve turistik merkezler ve ören yerlerinde piknik yapmak ve yemek yemek yasaklandı. Daha önce Floransa ve Venedik gibi turistik kentlerin bu yönde aldıkları kararların ardından son olarak Roma İl Genel Meclisi de kentin ünlü turistik mekanlarında yemek yenilmesini ve piknik yapılmasını yasakladı.

 

İspanyol Merdiveni, Forum Romanum gibi tarihi ve turistik öneme sahip alanlarda uygulanacağı ve ekim sonlarında yürürlüğe gireceği belirtilen yemek ve piknik yasağına uymayanlara 80 avroya kadar para cezası verileceği açıklandı.

Turizm Gazetesi, 22.07.2008

PAMUKKALE 20 YIL SONRA SUSUZ





Kuraklık sebebiyle suların giderek azalması, Pamukkale'yi de tehdit etmeye başladı. Uzmanlar, özellikle kaçak sondajlara karşı tedbir alınmaması durumunda Pamukkale'de yaklaşık 20 yıl sonra su kalmayacağını belirtti.

 

Her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turisti ağırlayan Pamukkale'de çıkan suyun debisinde, son yıllarda önemli düşüşler olması, beyaz cenneti su sıkıntısıyla karşı karşıya getirdi. Kuraklığın yanısıra Pamukkale ve Karahayıt beldelerindeki otel ve pansiyonların yeraltından kaçak su çekmesi, travertenleri tehlikenin eşiğine getirdi. Beyazlaşmayı sağlayan ve şifalı olduğuna inanılan suyun her geçen yıl azalması, uzmanları tedirgin ediyor. 10 yıl önce saniyede 350–360 litre olan su debisinin son ölçümlerde 253 litreye düştüğünü belirten uzmanlar, 15–20 yıl sonra Pamukkale'nin susuzlukla karşı karşıya kalacağını açıkladı.

 

Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı'nın uygulama projelerinin 2001 yılından itibaren genel koordinatörlüğünü ve müellifliğini yürüten mimar Ahmet Yoldaş, "Termal su, son yıllarda giderek azalmaktadır. Bu çok temel bir meseledir, çünkü suyu koruyamadığımız takdirde Pamukkale'nin varlığını sürdürmesi mümkün değil. Bu sebeple Pamukkale ve Karahayıt civarındaki sondaj çalışmalarıyla Gölemezli'deki sera çalışmaları kontrol altına alınmalıdır" dedi.

 

Sıkıntının 1990'lı yıllarda otellerin yıkılması ve başka bölgelerden su çekmeleri sonucu başladığını belirten Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Rektör Yardımcısı Prof.Dr. İnan Özer ise yakındaki Karahayıt beldesinde yapılaşan otellerin bilinçsizce açtığı kuyular sonucu suyun azaldığını açıkladı. PAÜ Jeoloji Bölümü tarafından yapılan araştırmalar sonucunda Pamukkale'nin 15–20 yıl sonra susuz kalacağını ifade eden Prof.Dr. Özer, "Kuraklık ve diğer çevre faktörleri sonucu Pamukkale'nin suyu azaldı. Önlem alınmazsa beyazlamayı sağlayan sular yavaş yavaş çekilecek. Bu sebeple yerel yönetimler tedbir almalı. Özellikle otellerin izinsiz artezyen kuyuları açması önlenmeli ve düzenleme yapılmalı" şeklinde konuştu. Pamukkale'nin en büyük özelliğinin beyazlığı olduğunu ve bunu suyun sağladığını kaydeden Denizli Valisi Yavuz Erkmen de sıkıntıyı iyi bildiklerini ve bununla ilgili çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. Vali Erkmen, şunları söyledi: "Su olmadığı takdirde Pamukkale de olmaz, travertenler ayakta kalamaz. Pamukkale'nin başına bir şey gelmesi, yalnızca ülkemiz değil, dünya açısından da kötü olacaktır. Hepimiz aynı bilinçte olup suyu çok dikkatli kullanmalıyız. Sondaj olarak açılan kuyuların tek elden yönetilmesi gerekiyor. Bu sistem devreye girdiğinde hem müesseseler zarar görmeyecek hem de Pamukkale ayakta kalabilecek."

Zaman, Haber: Mehmet Yatkın, 22.07.2008

SABUNİYE HÖYÜĞÜ GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR

 

Hatay Mustafa Kemal (MKÜ) Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Yrd. Doç.Dr. Hatice Pamir, Sabuniye Höyüğü'nde yaptıkları kazı çalışmaları ile 3 bin 600 yıllık liman şehrini ortaya çıkartmayı hedeflediklerini söyledi.

Samandağ'ı İlçesi'ne bağlı Sutaşı Beldesi'nde bulunan Sabuniye Höyüğü'nde 10 yıl süreceği planlanan kazı çalışmalarına Yrd.Doç.Dr. Hatice Pamir'in başkanlığında, Yrd.Doç.Dr. Mine Temiz, Yrd.Doç.Dr. Serpil Eroğlu, Japonya'nın Cyber Üniversitesi'nden Doç.Dr. Shin Nishiyama ve Tscuba Üniversitesi'nden Dr. Yuichi Hayakowa ile arkeolog Zeynep Kabuklu'nun aralarında bulunduğu 15 kişilik ekiple başlandı.

Bu yıl ilk kez yapılan kazı çalışmalarının 4 Ağustos'a kadar süreceğini belirten Pamir, Tunç Çağı kalıntılarının bulunduğu höyüğün günümüzde denizden 6.5, Asi Nehri'nden de 2.5 kilometre uzaklıkta olmasına karşın, kentin kurulduğu dönemde denize ve nehre çok yakın mesafede olduğunu, denizin çekilmesiyle çevresel faktörlerin değiştiğinin bilindiğini kaydetti.

Sabuniye'nin, Doğu Akdeniz'in ticareti için birçok belirleyici öğesi olabileceğini ve bunların kazı çalışmaları sonrasında açığa çıkartılacağını vurgulayan Yrd.Doç.Dr. Pamir, "Sabuniye'deki ticari faaliyetin bölgesel olarak yapıldığı, liman ve ticaret merkezi olduğu biliniyor. Burası dünya kültürüne ait bir yer. Bölgede denizin çekilmesiyle çevresel faktörler de değişikliğe uğramış. Depremler ve yer hareketleri nedeniyle deniz 2.5 kilometre çekilmiş" dedi.

Sabuniye Höyüğü'nün kesit ve kazı çalışmalarında eski Mısır, Kıbrıs, Kuzey Suriye, Mezopotamya, Miken uygarlığı kökenli malların bulunduğuna dikkat çeken Yrd.Doç.Dr. Pamir, "Sabuniye, ticaret mallarının bir araya getirildiği ve dağıtımının yapıldığı önemli bir liman olma özelliğiyle, kendi döneminde Doğu Akdeniz'de kültür ve uygarlığı değiştirecek etkiye sahip bir ticaret merkeziydi.

Bizler de burada yürüttüğümüz kazı çalışmaları sonucunda bu kentin barındırdığı kültürel değerleri ortaya çıkartmayı hedefliyoruz" diye konuştu.

Yrd.Doç.Dr. Pamir, kazı çalışmaları sırasında 10 metre derinliğe kadar inileceğini, burada çalışmaların tamamlanmasının ardından gerekirse Sutaşı Beldesi'nde farklı alanlarda da kazı çalışması yapılabileceğini kaydetti.

Cnn Türk, 22.07.2008

TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Kütahya'da  düzenlenen operasyonda tarihi sikkeler ele geçirilirken, bazı sikkelerin taklit olduğu anlaşıldı.

Kütahya Jandarma Komutanlığı ekipleri, ihbar üzerine Lala Hüseyin Paşa Mahallesi'nde oturan O.Ş.'yi takibe aldı. Elinde bir poşetle çıkan O.Ş. gözaltına alındı. O.Ş.'nin elindeki poşet içerisinde bulunan 4 heykel başı, 1 kadın figürlü heykel, 4 küçük boy metal heykel, sarı renkli 25 sikke, 46 bronz sikke ile 96 gümüş sikkeye el konuldu.

Jandarma yetkilileri O.Ş.'nin evinde herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığını, el konulan bronz sikkelerden 29'unun tarihi eser niteliğinde, diğer sikke ve heykellerin taklit olduğunun belirlendiğini bildirdi. O.Ş., sevk edildiği mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Kütahya Kent haber, 22.07.2008

ÇADIRHÖYÜK'TEKİ KAZILAR, MEDENİYETLER ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ ORTAYA ÇIKARACAK

 

Yozgat Çadırhöyük'te 1994 yılından bu yana sürdürülen kazılarda 5 ayrı medeniyetin izlerini tespit eden arkeologlar, medeniyetler arasındaki ilişkiyi ortaya çıkartmaya çalışıyor.

 

Yozgat'ın Sorgun İlçesi Peyniryemez Köyü yakınlarında bulunan Çadırhöyük'te ABD Chicago Üniversitesi'nden Prof. Ronald Gorny başkanlığında, Prof. Sharon Steadman ve Prof. Greg McMahon gözetimindeki 16 kişiden oluşan kazı ekibi, bugüne kadar farklı medeniyetlere ait eserleri gün ışığına çıkarmayı başardı. Kazı ekibinden Prof. Sharon Steadman, 1994 yılında izin alarak kazılara başladıklarını, bu yılki kazı programının 15 Ağustos tarihinde tamamlanacağını bildirdi. Steadman, önceki yıllarda yaptıkları kazılarda Kalkolitik, Tunç, Hitit, Hellenistik ve Roma dönemlerine ait eserler elde ettiklerini söyledi.

 

Bu yıl farklı bir uygulama başlattıklarını anlatan Steadman, "Üç ayrı ekip oluşturduk ve farklı medeniyetlere ait aynı bölgedeki yerleşim alanlarında kazılar yapıyoruz. Yaptığımız bu çalışmada, 5 ayrı medeniyetin kendi aralarındaki ilişkileri ortaya çıkartmak istiyoruz" dedi. Steadman, değişik medeniyetlerin peş peşe bölgeyi yerleşim alanı olarak kullanması ve yapılaşmanın ise üst üste gerçekleşmesi nedeniyle, bölgede yerden yaklaşık 35 metre yükseklikte bir tepe oluştuğunu, bunun da üzerinin toprakla kapandığını anlattı. Prof. Sharon Steadman, 7 Temmuz'da başladıkları kazılarda, Tunç dönemine ait duvarlara rastladıklarını, bunun kerpiç ve kireçten yapılmış bir duvar olduğunu, bunun dışında ise 4 adet küçük küp bulduklarını ifade etti. Steadman, kazı çalışmaları sonrasında bölgede görsel bir görüntüyü ortaya çıkaracaklarını ve önemli bulgular elde edebileceklerini umduklarını da kaydetti.

Zaman, 22.07.2008

EN ESKİ İNCİL İNTERNETTE

 

Dünyanın en eski İncil'i sayılan "Codex Sinaiticus" un bir kısmı internette yayınlanıyor. Alman Leipzig Üniversitesi yetkilileri, 330 ila 350 yıllarında Rumca sığır derisine yazılan ve en eski İncil olarak tanımlanan kitabın bir bölümünü internet okuyucularına sunacak. "Codex Sinaiticus" Temmuz 2009'a kadar internette kalacak.

Sabah, 22.07.2008

SULTANAHMET'TE YAZLIK SİNEMA

 

Eminönü Belediyesi, 25 Temmuz-5 Ağustos günleri arasında “Yazlık Sinema Günleri” düzenliyor. Sultanahmet Meydanı’ndaki amfitiyatroda, Babam ve Oğlum, Vizontele, Organize İşler, Mavi Boncuk, Bayrampaşa, Estergon Kalesi, Hababam Sınıfı Tatilde ve Eşkıya filmleri gösterilecek.

Türkiye Gazetesi, 22.07.2008

TARİHİ MEKANLAR CEZAEVİNİ ANIMSATIYOR

 

 

Büyükşehir Belediyesi tarafından kale altında devam eden restorasyon çalışmaları kapsamında, Kale altın da yer alan dükkanların siyaha bürünmüş demir kapılarla kaplanması, bölgeyi adeta ceza evi görünümüne büründürdü.

 

AB kültürel mirası geliştirme projesi adı altında Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan tarihi yürüme yolu üzerindeki dükkanların dış cephelerinin siyah demir kapılarla kaplanması, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekti. Dükkan kepenklerinin siyaha bürünmesinden yakınan kale altı esnafı, eski doğal görünümün daha güzel olduğunu dile getirdiler.

 

Öte yandan AB kültürel mirası geliştirme projesi adı altında Kale altı çevresinde yapılan yol ve kaldırım çalışmaları ile birlikte park alanlarının kısıtlanması ve yolların daralması ile birlikte, alış verişe gelen yerli ve yabancı turistlerin duraklayamadıklarını belirten esnaf, işlerine olumsuz etki yarattığını belirtti.

Gaziantep Hakimiyet Gazetesi, 22.07.2008

ULUS'TAKİ TARİHİ VALİLİK BİNASI 29 EKİM'E YETİŞTİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR

 

 

Ankara Valiliği binasındaki restorasyon çalışmaları devam ediyor. Geçen yıl başlayan restorasyon çalışmalarının 29 Ekim'de bitirilmesi planlanıyor.

 

Valilik binasındaki çalışmalar hakkında bilgi alan Vali Kemal Önal, Cumhuriyet döneminden önce kurulan valilik binasındaki çalışmaların detaylı bir projeye dayandığı için yavaş gittiğini belirtti. Anlamı olması bakımından 29 Ekim tarihine kadar restorasyon çalışmalarını bitirmek istediklerini aktaran Önal, "Çeşitli sebeplerden ötürü gecikme yaşandığı takdirde yıl sonuna kadar binamıza taşınmış olacağız." dedi.

 

TOKİ tarafından restoresinin yapıldığı Ankara Valilik binasında yetkililerle restorasyon çalışmalarını inceleyen Vali Önal, amaçlarının orijinaline sadık kalarak restore çalışmasını tamamlamak olduğunu bildirdi. Ulus Tarihi Kent Projesi ile birlikte Ulus'un hak ettiği görünüme kavuşacağını dile getiren Önal, Maliye Bakanlığı'na bağlı Gümrük Müsteşarlık binasının da valiliğe dahil edileceğini söyledi. TOKİ ile yapılan ihale sürecinin uzamasının da, işlerde gecikmeye yol açtığını savunan Önal, "Restore çalışmalarını ağır adımlarla, güzel şekilde götürüyoruz. İşin gereği de bunu gerektiriyor sanıyorum. İstanbul'da Milli Saraylar'dan gelen bir ekiple de perde, mobilya ve aydınlatma konuları görüşülüyor." dedi.

Zaman, 22.07.2008

20 YIL ÖNCE BAŞLAYAN YIKIMI TOPBAŞ BİTİRECEK





Yaklaşık 20 yıl önce başlanan ancak hak sahiplerinin konuyu yargıya taşıması nedeniyle bitirilemeyen ‘Perşembe Pazarı’ için hazırlanan 3. plan Belediye Meclisi’nde kabul edildi. “Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı”, İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın onayından sonra Koruma Kurulu’na gönderilecek. Koruma Kurulu da onaylarsa plan yürürlüğe girecek.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Bedrettin Dalan döneminde başlanan ancak yaklaşık 20 yıldır tamamlanamayan “Perşembe Pazarı”ndaki yıkım işlemlerinin bitirilmesini sağlayacak “Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı”nı kabul etti. Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Tayfun Kahraman, planla ilgili meslek odaları temsilcileriyle yapılan toplantıda belediye yetkililerinin, kamulaştırmanın ve yıkımların tamamlanacağını belirttiğini söyledi.


Bedrettin Dalan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu (1984-1989) dönemde, Haliç kıyılarının kötü yapılaşmadan temizlenmesi çalışması kapsamında Perşembe Pazarı’nda yıkım çalışmalarına başlandı. Ancak bu çalışmalar dönem içinde tamamlanamadı. O dönemde kamuoyunda yankı uyandıran yıkımlar, hak sahiplerinin açtığı davalar nedeniyle uzadı.

Galata Surları, Galata Bedesteni, Rüstem Paşa Hanı (Kurşunlu), Yelkenci Hanı, Yahya Paşa Çeşmesi, Yunus Dede Türbesi, İbrahim Paşa Camii, Sokullu Mehmet Paşa Camii, Azapkapı Çeşmesi, Koyun Baba Türbesi, Nimetiye Hanı ve birçok sivil mimarlık örneklerinin bulunduğu alan 1991 yılında sit alanı ilan edildi.


Bölgeyi sit alanı ilan eden Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden (İBB) Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı hazırlamasını istedi.


Yönetmelik gereği kamu kurumları, meslek odaları, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, muhtarlıklar ve Beyoğlu Belediyesi’nin temsilcileriyle iki kez yapılan toplantıdan sonra Nazım İmar Planı’na son şekli verildi. Böylece İstanbul’un tarihi Galata bölgesinde, Galata Köprüsü ile Unkapanı Köprüsü ve Tersane Caddesi ile Haliç arasını kapsayan “Perşembe Pazarı”nın, kültür, turizm ve ticaret merkezine dönüştürülmesiyle ilgili planlama çalışmaları tamamlanmış oldu.


İBB’nin bölgeyle ilgili hazırladığı üçüncü “1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı”, cuma günü Belelediye Meclisi tarafından kabul edildi. Hazırlanan plan, Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın onayından sonra Koruma Kurulu’na gönderilecek. Koruma Kurulu da onaylarsa plan yürürlüğe girecek ve 20 yıldır bitmeyen işlemler tamamlanacak.

Mimarlar Odası tepkili
Yönetmelik gereği belediyenin meslek odaları ve meslek kuruluşlarıyla, planla ilgili yaptığı toplantıya katılan Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Tayfun Kahraman, “Bize gösterdikleri planda sadece kültür, turizm ve ticaret lejantı vardı. Bölgede yarım kalmış olan kamulaştırmanın tamamlanacağını ve bölgenin temizleneceğini söylediler” dedi. Ceneviz Surları ve Yanıkkapı bölgesindeki tarihi eserlerle ilgili hassasiyetlerinin bulunduğunu, burada neler yapılacağını sorduklarını ancak tatmin edici bir yanıt alamadıklarını anlatan Kahraman, yapılan çalışmadan bölgenin sanayici ve hırdavatçılardan temizleneceğini anladıklarını söyledi.
Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Eyüp Muhçu, belediyenin meslek oda temsilcileriyle yaptıkları toplantıdan haberleri olmadığını belirterek, “Bizi davet etmemeleri düşündürücü. Kentteki yapılaşmaya müdahiliz. Yapılan plan çalışmasında kabul edemeyeceğimiz hususlar olduğu için bizi davet etmemiş olabilirler” dedi.

Başbakan Erdoğan, 12 Nisan 2006’da Perşembe Pazarı ile ilgili şunları söylemişti:
“İstanbul’u çirkinleştiren unsurlar var. Tarihi değerleri, kültür varlıklarını yok eden unsurlar var. Bunların ortadan kaldırılması lazım. Bu konuda yargının da desteğini bekliyoruz. Yapılacak yıkımlar, yargıya takılıyor. Bunları aşmamız lazım. Perşembe Pazarı’nda hala Dalan döneminden yıkılamayan binalar var. Etrafı yıkılmış, onlar ortada duruyorlar. Kuvvetler ayrılığı prensibine eyvallah ama bunun yolunu ortaklaşa bulmalıyız. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmeyeceğiz. Eserlerimizi kurtarmalıyız.”

Milliyet, Haber: Mehmet Demirkaya, 22.07.2008

DİYARBAKIR'DA 15 OSMANLI ESERİ RESTORE EDİLİYOR

 

Osmanlı döneminden kalma önemli eserler, yıllar sonra onarım yüzü görüyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü, aralarında Mimar Sinan'ın önemli eserlerinin de bulunduğu Diyarbakır'daki 15 Osmanlı eserini restore ediyor.

 

Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından sürdürülen restorasyon çalışmasının bu yılın sonunda bitmesi planlanıyor. Onarımı yapılan eserlerden biri olan Ali Paşa Camii'ne ise yeniden imarına uygun minare yapılıyor. Bölge Müdürü Metin Evsen, aralarında Mimar Sinan'ın çıraklık dönemi eserlerinden Ali Paşa Camii'nin de bulunduğu toplam 15 Osmanlı eserinin restorasyonunun devam ettiğini söyledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından gönderilen ek ödenekle tarihi yapıtların onarıldığını anlatan Evsen, Ulucami, Fatihpaşa Camii, Alipaşa Minaresi, Ermeni Katolik ve Protestan kiliseleri, Eğil'de Nebi Harun, Elyesa ve Zülkifil türbeleri gibi tarihi yerlerin onarımı ve çevre düzenlemesinin devam ettiğini kaydetti.

Restorasyonu devam eden tarihi mekanlarda incelemelerde bulunan Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu, onarımı tamamlanan eserlerin korunacağını söyledi.

 

Diyarbakır'ın Osmanlı dönemine ait tarihi eserler bakımından zengin olduğunu söyleyen Vali Mutlu, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün bu eserleri daha uzun yıllar ayakta kalması için çalışma başlattığını hatırlattı.

Zaman, Haber: İsmail Avcı, 22.07.2008

BAKAN'A 'NÜ' SERGİSİ SORUSU

 

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Hazine Müsteşarlığı Sanat Galerisi’nde bir sanatçıya ait "Nü" eserlerin kaldırılması için uyarıda bulunulduğu iddialarına yanıt verdi. CHP’li Fevzi Topuz’un soru önergesini yanıtlayan Şimşek, müsteşarlıktaki Hikmet Esen Konferans Salonu’nun yazılı talepte bulunulması üzerine 27 Mayıs-6 Haziran 2008 tarihleri arasında Sema Sanal’a tahsis edildiğini belirterek, şunları söyledi: "Eser sahibi, kendi tercihi doğrultusunda, ’Nü’ olarak vasıflandırılabilecek resimlerin de içinde bulunduğu 90 parça eseri, 2 hafta süreyle Hazine Müsteşarlığı Hikmet Esen Konferans Salonu fuayesinde sergilemiştir. Dolayısıyla hangi eserlerin sergileneceğine karar veren, bunları sergileyen ve serginin son gününe kadar sergilenen eserleri sergi sonunda eksiksiz alıp götüren de sergi sahipleridir. Açılışta ya da daha sonra, herhangi bir eserin Hazine Müsteşarlığı tarafından sergiden kaldırılması ya da indirilmesi söz konusu değildir. Ancak kendisine sergisinden bir gün önce salona getirilen eserlerden bazılarının, sergi talebinde sunulan fotoğraflardaki eserlerle aynı olmadığı görülmüş ve yapılan protokol kurallarına uyulması gerektiği hatırlatılmıştır."

Hürriyet, 22.07.2008

200 YAŞINDAKİ ÇINARA KORUMA

 

Sındırgı Belediyesi’nin başvurusunu değerlendiren Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 3 kişilik bir heyet gönderip çevresi 9.75 metreyi bulan ulu çınarın korumaya alınması yönünde rapor hazırladı.

Rapor doğrultusunda alınacak kararın Sındırgı Orman İşletme Müdürlüğü’yle birlikte ilgili mercilere bildirileceği öğrenildi. Yapılacak detaylı incelemeyle çınarın kaç yıllık olduğu da tespit edilecek.

Çınarın etrafında düzenleme yapılacak. Ayrıca, çınarın bulunduğu, Sındırgı- Demirci karayolunun 12’nci kilometresinde yer alan Beşçeşmeler Mevkii’nin de piknik ve mesire alanı olarak Sındırgı Belediyesi’ne tahsis edilmesi kararlaştırıldı. İhaleye giren belediye 5 yıllık kullanım hakkını elde elde etti. Alan, hazırlanan projeye uygun olarak 1 içinde düzenlenip halkın kullanımına açılacak.

Milliyet Ege, Haber: Necip Karatuna, 22.07.2008

300 YILDAN SONRA İLK CUMA NAMAZI KILINDI

 

Anadolu’nun ilk Cuma mescitlerinden biri olan ve harabe halde olduğu için yüzyıllardır ibadete kapatılan Sivas’ın Divriği İlçesi'ndeki Kale Camii, Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılarak, ziyarete açıldı.

Divriği İlçesinde, tarihi kaynaklara göre Mengücekliler tarafından 1180-1181 yıllarında yapılan ve Türk yapılaşma sürecinde günümüze erişen en eski yapılardan biri olarak kabul edilen tarihi Kale Camii, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün çalışmaları sonucu geçen yıl onarıma alındı.

Projesi Çukurova Üniversitesi tarafından hazırlanan çalışmalar kapsamında, caminin yıkılan güney cephesi moloz taş ve özgün harca benzeyen bir harçla tamamlandı. Kemer ve tonozlarda çürüyen taşlar aslına göre yenilenerek, cami iç mekanındaki taşıyıcı ayaklarda bulunan çürüyen taşlar tamamlandı. Cami beden duvarlarındaki çatlaklıklar mekanik dikiş sistemiyle giderilerek, iki yöne eğimli tonoz üzeri kurşun kaplama yapıldı.

Anadolu’nun ilk Cuma mescitlerinden biri olduğu bildirilen ve yüzyıllardır harabe halde bulunduğu için ibadete kapalı olan Kale Camii’ndeki onarım işleri bir süre önce tamamlandı. Onarımın ardından yaklaşık 300 yıl aradan sonra dün camide Cuma Namazı kılındığı bildirildi.

Yetkililer, coğrafi koşulu nedeniyle ulaşımın zor olduğu caminin şu an için sürekli olarak ibadete açık olmadığını, ziyaret edilebileceğini açıkladılar.

Kaynaklara göre 1180-1181 yıllarında Mengücekliler tarafından yapılan ilk cami olan Kale Camisi, Türk yapılaşma sürecinden günümüze erişen en eski yapılardandır.

Divriği kalesi üzerinde, Çaltı Vadisi’nin korkunç uçurumunun kenarında yer alan yapının Şahinşah bin Süleyman bin Emir İshak tarafından Meragalı usta Hasan’a yaptırıldığı, kuzey yönünde asıl ibadet alanına girişi sağlayan kapı lentosunun üzerindeki kitabesinde belirtilmektedir.

Sivas Hürdoğan, 21.07.2008

İKİNCİ FOUR SEASONS'A ONAY

Four Seasons Otel’inin sahibi Astay Gayrimenkul, ünlü işadamı Halil Bezmen’in TMSF tarafından el konulan Kazlıçeşme’deki arazisi üzerine 5 yıldızlı otel yapacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce (İBB) imar yönetmeliğine aykırı şekilde inşaat hakkı 2 buçuk kat arttırılan araziye inşa edilecek otelin önünde Marmaray istasyonu da bulunacak.

 

Halil Bezmen’den TMSF’ye geçen eski Santral fabrikası arazisini geçen yıl 45 milyon YTL’ye satın alan Astay Gayrimenkul, 27 bin 791 metrekarelik arazinin imar hakkını arttıran plan değişikliği teklifini İBB Meclisi’ne onaylattı. Plan tadilatı raporunda, arazinin 2002 ve 2004 tarihli planlarda ticaret alanında kaldığı, inşaat hakkının bir emsal olduğu, ancak planların mahkeme kararınca iptal edildiği belirtildi.

 

Astay Gayrimenkul, mahkeme kararının ardından arsa sahibi, parsel bazında hazırladığı ve eski planlara göre 2.5 kat inşaat artışı getiren imar planı 3 Nisan 2008’de İBB’ye sundu.

 

1/100 bin ölçekli İstanbul Çevre Düzeni planı ile eşgüdüm halinde çalışmalarına başlatılan 1/25 bin ölçekli İstanbul Nazım İmar Taslak Planı’nda yeşil alanda kalan söz konusu arazi ile ilgili plan tadilatına İBB Planlama Müdürlüğü karşı çıktı. Astay Gayrimenkul’ün 1/5 bin ölçekli Nazım İmar Planı teklifinin çevredeki yapılaşma oranına göre yüksek olduğu belirtilen raporda, değişikliğin yapı, nüfus ve trafik yoğunluğunu arttıracağı uyarısında bulunuldu.

 

Artan nüfusa karşın yeterli donatı alanlarının ayrılmamasının Plan Yapım Yönetmeliği’ne; imar hakkı artışının ise İstanbul İmar Yönetmeliği’ne aykırı olduğuna vurgu yapıldı. Olumsuz görüşlere karşın plan tadilatı teklifi, mayıs ayında İBB Meclisi’ndeki AKP’li üyelerin oyçokluğu ile kabul edildi. Ulaşım Planlama Müdürlüğü, Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü, Demiryolları Limanlar ve Hava Meydanları (DLH) İnşaatı Genel Müdürlüğü ve Marmaray Bölge Müdürlüğ’nün de görüşlerine yer verilen raporda, yazışma tarihlerine göre teklif, resmi tatil olmasına karşın İBB’ye hafta sonu geldi.

 

14 Nisan 2008 pazartesi günü başlayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis gündemine yetiştirmek için dosya 13 Nisan 2008 ‘pazar’ günü İBB’ye gönderildi. Nisan ayında gündeme alınan dosya Meclis tarafından İmar Komisyonu’na havale edildi.

Cumhuriyet, 21.07.2008

HİTİT SUNAĞI İLGİ ÇEKİYOR

 

Kırşehir'in Kaman İlçesi'ne bağlı Hirfanlı Bölgesinde yer alan Hitit Sunağı (Öküz Başı), yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı haline geldi.

Kaman İlçesi'ne 20 kilometre uzaklıkta bulunan Hirfanlı Bölgesi'nde, Hitit Dönemi'ne ait önemli eserlerin bulunduğu bildirilirken, bölgede özellikle Hitit Dönemi'ne ait olduğu ileri sürülen Sunak (Öküz Başı), yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı oluyor.

 

Hirfanlı Bölgesi'nde, son yıllarda yapılan araştırmalar ve arkeolojik kazılar sonrasında, Kırşehir'de insan yerleşimlerinin MÖ 3000'de başladığı ileri sürülürken, bölgede yine Hitit Dönemi'ne ait çanak, çömlek parçaları, seramik mutfak eşyaları, mühürler ve binalara rastlamak mümkün. Edinilen bilgiye göre, Kızılırmak kıyısından Hirfanlı Baraj işletmesine getirilen Eski Hitit Dönemi'ne ait sunak, Sevdiğin Köyü ile Kale Köy arasında yer alan Hitit yol yazıtı olarak bilinen hiyeroglif yazılı Malkayası ve yine Kaman Kale Höyük'te ele geçen mühürler, seramik mutfak eşyaları, resmi yapılara ait duvar tekniğiyle yapılmış binalar, Hitit Dönemi'nin en önemli izlerini taşıyor.

 

Hitit Sunağı'na olan ilginin beklenenin üzerinde olması dikkat çekerken, sunağın koruma altına alınmaması dikkat çekiyor.

Kırşehir Kent Haber, 21.07.2008

HASANKEYF KÖSTEBEK YUVASINA DÖNDÜ





Batman'ın tarihi ilçesi Hasankeyf'te, 8 ayrı üniversitedeki asistan ve arkeologlarla birlikte kazı çalışmalarını sürdüren Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, tarihi eserlerin defineciler tarafından tahrip edildiğini söyledi. Bazı çevrelerin Hasankeyf'i sahiplenmek isterken zarar verdiğine de işaret eden Prof.Dr. Uluçam, "Ulu caminin tonozunu geçen yıl Diyarbakır'dan gelen bir grup genç yıktı. Çevreciler burada etkinlik gerçekleştirirken, tarihi eserlerin ortasına  çöp bırakıyor. Hasankeyf nasıl olsa sular altında kalacak düşüncesiyle her taşın altında defineciler altın arıyor" dedi.

Kazı çalışmaları sorumlusu Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, Ilısu baraj gölü altında kalacak diye definecilerin Hasankeyf'e büyük tahribat verdiğini söyledi.
 
Prof.Dr. Uluçam, "Hasankeyf su altında kalacak diye birileri her taşın altında define arıyor. Bu manzara bizi üzüyor. Geçen yıl sözde 'Hasankeyf'i kurtarmaya geldik' diye ilçeye gelen bir grup genç, Ulu Cami'nin tonozlarını yıktı. Yine etkinlik yapan yerli ve yabancı turistler tarihin ortasına çöp bırakıyor. Herkes Hasankeyf'ten söz ediyor. Fakat korumaya yönelik hiçbir katkıları olmuyor. Hasankeyf'e müdahale edilmezse 5 yıllık gibi bir ömrü kaldı. Bu tarihi eserlerin de bir süresi var" diye konuştu.

 

Neolitik döneme kadar uzanan ve 8 bin yıl öncesinin tarihi yapıtlarını kazılarda ortaya çıkardıklarını hatırlatan Prof.Dr. Uluçam şunları söyledi:

"Hellenistik döneme ait 8 bin mağarada tespit ettiğimiz araştırmalarımıza göre 80 bin kişi barınmış. 130 yıl süreyle Artukoğulları'na başkentlik yapan Hasankeyf'in Ilısu Barajı altında kalması bizi üzer. Amacımız baraj yapılsa bile buranın bir bölümünü kurtarmak ve belgelemektir. Gönlümüz buranın korunmasıdır. Başbakan sayın Recep Tayyip Erdoğan'a Hasankeyf'teki son durum hakkında bilgi verememenin burukluğu içindeyiz. Sadece rapor halinde yapılabilecekleri ilettik. Sayın Başbakan'a Hasankeyf konusunda geniş kapsamlı bir brifing de vermek benim tek arzumdu. Ama bir türlü bu ortam oluşmadı."

 

Bu arada, 4 Ağustos'ta Hasankeyf'in son durumu hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda, sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin katılacağı toplantıya kazı sorumlusu Prof.Dr. Uluçam da davet edildi.

Cnn Türk, 21.07.2008

ALLIANOI'Yİ KURTARMAK İÇİN YENİ BİR GİRİŞİM





Allianoi Antik Kenti'nin kurtarılması amacıyla kurulan Allianoi Girişim Grubu, kazıların yeniden başlatılmasını ve alternatif çözüm önerilerinin geliştirilmesini talep eden 5 bin 518 dilekçeyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a gönderecek. Girişim Grubunun Dönem Sözcüsü Avukat Hilal Küey, İzmir Tabip Odasında düzenlenen basın toplantısında, İzmir 2 No.lu Koruma Kurulunun rölöve çalışmalarını yetersiz bulan kararını ve son gelişmeleri değerlendirdi.

 

Küey, 10 yıl kazı başkanı ve danışman olarak görev yapan Ahmet Yaraş'tan bilgi, belge ve yazılı görüş talep edilmesini olumlu bulmakla birlikte kararın "buluntuların mil tabakası ile kaplanarak korunması" konusunun bir kez daha altını çizdiğini, bu yöntemin kabul edilemez olduğunu belirtti.
 
Küey, "Bu nasıl bir koruma anlayışıdır, biz koruyamadık, belki toprak korur mantığının bilimsellik neresindedir?" diye sordu ve mille kaplamanın "koruma" olduğunu savunan karara karşı açtıkları davanın sürdüğünü kaydetti. Bölgenin 1. derecede arkeolojik sit olduğunu vurgulayan Küey, "gün ışığına çıkan kaplıca odalarının ve şifalı suların baraj altında kalmasına izin vermeyeceklerini" söyledi.

 

Küey, Türkiye'deki davaların sürmesine karşın, iç hukuk yollarının uzun zaman alması gerekçesiyle konuyu AİHM'ye taşıdıklarını hatırlatarak, başvurularının, AİHM'ye yapılan "kültürel mirasın korunması" konulu ilk başvuru olma özelliğini taşıdığını belirtti. AİHM'nin davaya bir numara ve isim verdiğini ve kendilerinden bazı eksik belgeleri talep ettiğini anlatan Küey, "AİHM, davamızın bakılabilirliğini kabul etmiş oldu, bunun büyük bir adım olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.

 

EGEÇEP Dönem Sözcüsü ve Girişim Grubunun jeofizik mühendisi üyesi Erhan İçöz de buluntuların toprakla kapatılmasının yer bilimin tüm ilke ve kurallarına aykırı olduğunu kaydetti. İçöz, buluntuların çamurla kaplanıp barajın su tutması durumunda, suyun yetersizliği nedeniyle Allianoi'nin bazen su üzerinde bazen de su altında kalacağını ifade ederek, hareketli su tablasının sonuçta eserlere zarar vereceğini belirtti.

 

Çiğli Belediye Başkanı Danışmanı Alime Mitap ise toplanan imzaların muhataplarınca dikkate alınmasını, kazıların yeniden başlamasını arzu ettiklerini söyledi.

Cnn Türk, 21.07.2008

"HAYDARPAŞA YOK OLUR"





Tarihi Haydarpaşa Garı’nı da içine alan 110 hektarlık alanda 70 katlı çok sayıda gökdelenin yapılmasının önünü açan “Haydarpaşa Manhattan” projesi için ilk ihale önceki gün yapıldı. Projeye karşı çıkan ve ihalenin, tek katılımcı olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) iştiraklerinden Bimtaş AŞ’ye verilmesine tepki gösteren Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhcu, ihalenin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu vurguladı.

 

İlk kez 2004’te gündeme gelen ve bugüne kadar AKP hükümetinin bir projesi olarak kamuoyuna sunulan Haydarpaşa Manhattan Projesi’ne İBB, önceki gün yaptığı ihaleyle dahil oldu.

 

İBB Şehir Planlama Müdürlüğü’nün söz konusu işle ilgili açtığı “1/5000 ölçekli Haydarpaşa Gar, Liman ve Geri Sahası Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı (KANİP) ve 1/1000 Ölçekli Haydarpaşa Gar, Liman ve Geri Sahası (KAUİP) ve Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planına Yönelik Analitik Etüdler, Danışmanlık ve 3-Boyutlu Kent Modelleme” ihalesinde süre 120 gün olarak belirlendi.

 

İhale şartnamesine göre yüklenici firma, söz konusu iş için 8 şehir plancısı, 2 mimar, 2 harita mühendisi, 1 peyzaj mimarı, 1 sosyolog ve 1 sanat tarihçisi çalıştıracak.

 

17 Eylül 2004’te kabul edilen 5234 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un geçici 5. maddesiyle, Haydarpaşa ve çevresiyle ilgili devir ve imar yetkisini hükümet üzerine almıştı. İBB Basın Danışmanlığı yetkilileri ihale konusu işin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na ait olduğunu, yapılan bir protokol gereği ihaleyi İBB’nin yaptığını belirterek, ihale bedelinin bakanlık tarafından ödeneceğini söylediler. Söz konusu işin tarafı olmadıklarını da ileri süren yetkililer, açık ihaleye sadece, İBB’nin bir şirketi olan Bimtaş AŞ’nin teklif verdiğini, teklif zarfının ise teklif dosyası incelendikten sonra açılacağını söylediler.

 

“Haydarpaşa Dayanışması” bileşenlerinden Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin başkanı Eyüp Muhcu, bölge ile ilgili koruma amaçlı nazım imar planı hazırlanmadan ihale açılmasının mümkün olmadığını dile getirerek “İhalenin hukuki dayanağı yok. İBB, 5 ve 6 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları, Kadıköy ile Üsküdar Belediyesi, TCDD Bölge Müdürlüğ’ne yazı yazarak bilgi isteyeceğiz. Gerekirse ihalenin iptali için yargıya da başvuracağız” diye konuştu.

 

SİT alanı ilan edilen Haydarpaşa garı ve liman bölgesine silueti bozacak bir proje uygulanmasına UNESCO’nun da karşı çıktığını anımsatan Muhcu, bu yağma girişimlerinden vazgeçilmesini istedi. Muhcu, buraya uygulanacak Manhattan benzeri bir projenin geri dönüşü mümkün olmayan zararlara yol açacağını, kamu kaynaklarının da boşa harcanmış olacağını vurguladı.

Cumhuriyet, 21.07.2008

URLA'NIN TARİHİ BELEDİYE BİNASI KONSER SALONU OLDU

 

İzmir’in Urla İlçesi'nde 1930-1950 yılları arasında belediye binası olarak hizmet veren tarihi yapı, müzik evine dönüştürüldü.

Zafer Caddesi’ndeki 80 yıllık binayı satın alan İzmir’in Konak İlçe Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ’ın mimar eşi Sedef Tunçağ ve kardeşi İnci Coşkuner, doğal yapısını bozmadan restore ettirdi. Bina, kursların yanı sıra çeşitli sanatsal ve kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapacak. Sonbaharda hizmete girecek binada, kursiyer öğrencilerin kalacağı bir bölüm de bulunacak.

Hürriyet Ege, 21.07.2008

ANTİK KENTİ DİNAMİTLEDİLER

 

Burdur’un Gölhisar İlçesi’nde tarihi eser kaçakçılarının, Kibyra Antik Kenti’nde nekropol bölümü kazılarında, toplu yer altı oda mezarlarının dinamitle patlattığı ortaya çıktı. Kazı ekibi sorumlularından Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç.Dr. Şükrü Özüdoğru, "Tepeyi, tavandan dinamitle patlatarak delmişler. 5-6 kişinin gömülü bulunduğu oda mezarlarındaki iskeletler dağılmış. Ölü gömme gelenekleriyle mezarların yanına bırakılan hediyelik eserler çalınmış" dedi. Özdoğru Gölhisar Kaymakamlığı’na kaçak kazıları bildirdiklerini söyledi. Kibyra Antik Kenti, elde edilen bulgulara göre, tarihte atları, silahşörleri, 32 bin askeri ve süvarisiyle ün kazanan, dört ayrı dilin konuşulduğu, sosyal ve kültürel hareketliliğin yoğun olduğu bir yerleşim alanı olarak biliniyor.

Hürriyet, 21.07.2008

MİTANNİLERE AİT TABLET BULUNDU

 

Diyarbakır'ın Bismil İlçesi'nde bulunan Hırbinmerdan Höyüğü'nde yapılan kazılarda Hurrilerin bir kolu olan Mitannilere ait ilk kez yazılı bir tablet bulundu.

 

Hırbinmerdan'da çalışan İtalyan kazı ekibinin başkanı Catania Üniversitesi'nden Nicola Laineri, kazı yaptıkları alanın MÖ 2 bin 200 ile bin 600 yılları arasına tarihlenen Orta ve Geç Tunç dönemine ait bir yerleşim olduğunu bildirdi.

 

Yerleşimde çok iyi korunmuş Orta Tunç dönemi yapıları bulunduğunu ve şimdiye kadar Mitanni dönemine ait bir tablet ile Suriye kültürü olan kahverengi ve kırmızı renkteki çok sayıda çanak çömlek bulduklarını belirten Laineri, 'Kırmızı kahverengi olarak işlenen çanak çömlekler, bize bu bölgenin kuzey Suriye ile ticaret halinde olduğunun işaretlerini veriyor. Sadece burada görülen bu teknik, boyama ile değil, objelerin fırınlarda farklı ısıya maruz bırakılmasıyla oluşturulmuş. Az ısı verilen parçalar kahverengi diğerleri kırmızı renk alıyor' dedi. Laineri, şimdiye kadar yaklaşık bin metrekarelik alanı gün yüzüne çıkardıklarını ve saray olduğunu düşündükleri bir yapı, çok sayıda çalışma atölyesi ile tapınak ve dinsel seremonilerin yapıldığını düşündükleri bir meydan bulduklarını ifade etti. Laineri, 'Orta Tunç dönemine ait bu bölgede, belki de en iyi durumda olan bir binayı ortaya çıkarmaya başladık. Kazdığımız alanda çok sayıda atölye var. Bunların bir tarafında ise tapınak ve meydan bulduk' diye konuştu.

 

Buldukları eserler arasında en dikkat çekici parçaların ise 25-30 santimetre ebatlarındaki kenarları süslenmiş, ortasında kadın ya da erkek figürü ile ön kısmında dışarı çıkıntı yapan küçük bir çanağın bulunduğu rölyefler olduğunu kaydeden Laineri, bunların şimdiye kadar sadece Irak'ta bir adet bulunduğunu ve bölgede çok sayıda Orta Tunç yerleşimi olmasına rağmen ilk kez Hirbemerdon'da ortaya çıktığına dikkat çekti.

 

Kazı ekibi başkanı Nicola Laineri, şöyle dedi: '25-30 santimetre boyutunda, etrafı boya ve çeşitli dekorasyonla süslü, ortasında çoğunlukla çıplak kadın figürü bulunan bu rölyeflerden 4 tane bulduk. Ayaklarında halhal olan çıplak kadın figürünü duruşuyla İştar ile ilişkilendiriyoruz. Ön kısmında işlevsel olmayan küçük çanağa su ya da şarap konularak tanrı ya da tanrıçaya sunulduğu anlaşılıyor. Bunlardan 4 tane bulduk. Meydan dediğimiz alanda bunların yanı sıra üzerinde çok sayıda geyik motifi olan eşyalar bulduk. Bunlar dinsel ritüeller için kullanılmış olmalı.' dedi.

Haber Diyarbakır, 20.07.2008

6 ESKİ CAMİ RESTORE EDİLECEK

 

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kocaeli'nde bulunan tarihi eser niteliğindeki yıpranmış 6 cami için yenileme kararı aldı.

 

Batı Karadeniz Desinasyon Projesi kapsamında Gebze Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, İzmit Merkez'deki Akçakoca (Dere) Camii, İmaret Camii, Orhan Camii, Yenicuma (Pertev Paşa) Camii ve Kandıra Sultan Orhan Camii restore edilecek.

Orhan Camii'nin restorasyonunu Vakıflar Genel Müdürlüğü ile İl Özel İdaresi birlikte yapacak. 6 caminin aslına uygun restorasyonuyla ilgili rölöve projelerinin hazırlanmasına başlandı.

 

Projeler, Kocaeli Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun onayına sunulacak. Onaylanan projelerin uygulamasına da hemen başlanacak.

Kocaeli Kent Haber, 20.07.2008

TARİHİ BEDESTEN EKONOMİYE KAZANDIRILIYOR

 

Gaziantep'te 1781 yılında Darendeli Hüseyin Paşa tarafından yaptırılan ve geçen yıl 2,5 milyon YTL bedelle ihalesi gerçekleştirilen Merkez Zincirli Bedesten restorasyon ve restitüsyonu tamamlandı.

 

18. yüzyıla ait tarihi bedestenin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlandıktan sonra, geçen yıl 2,5 milyon YTL bedelle ihale edilmişti.

 

Vakıflar Gaziantep Bölge Müdürü İsa Güven, yaptığı açıklamada, 6 adet olan Gaziantep'teki bedestenlerden günümüzde sadece ikisinin ayakta olduğunu, bunlardan birinin Kemikli Bedesten, diğerinin ise Zincirli Bedesten olarak bilindiğini söyledi. Kemikli Bedesten ile Zincirli Bedesten'in döneminin ticaret merkezi olan Uzun Çarşı mevkisinde bulunduğunu ifade eden Güven, ''Bedestenlerin bazıları, planları açısından arasta (üstü kapalı sokak) düzeninde yapılardır. Bir sokak üzerine karşılıklı dükkan sıralarından meydana geldiklerinden, bedesten olarak kullanılmasalar da arasta şeklinde adlandırılmaları gereken bir durum arz ederler. Arasta düzeninde bedestenlerin iki, üç, dört kapılı olanları vardır. Bu tür bedestenlere örnek arasında Zincirli Bedesten yer alır'' diye konuştu.

 

Gerek Zincirli Bedesten gerekse de Kemikli Bedesten diye adlandırılan yapıların gerçekte klasik bedesten tipinde olmayıp arasta yani üstü kapalı sokak şeklindeki yapı grubuna girdiklerini söyleyen Güven, Zincirli Bedesten'in plan tipi ile de diğer bedestenlerden ayrıldığını vurguladı. Kunduracılar çarşısı semtinde bulunan tarihi yapının, halk arasında ''Kara Basamak Bedesteni'' olarak da bilindiğini, 18. yüzyılın ilk çeyreğinde 1781 yılında Darendeli Hüseyin paşa tarafından yaptırıldığını anlatan Güven, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Arşivlerde rastlanan fakat bugün yerinde olmayan, güney kapısında dört mısralık kitabenin olduğu ve yazarının Kusiri olduğu anlaşılmaktadır. Biri kuzeyden güneye, öbürü doğudan batıya uzanan ve kuzeydoğuda kesişen iki bölümden meydana gelmektedir. Üstü kapalı, tek katlı yalın bir yapıdır. Yapıya önceden yapılan müdahalelerde, üstüne bir kat çıkılmış, fakat 1957 yılındaki yangında ilave çıkılan bu kısım bütünüyle yok olmuştur. 1968-1971 yılları arasında ve 200-2002 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarımı yapılmıştır. Yapıda restorasyon öncesinde baharatçılar ve kasaplar faaliyet göstermekteydi. Halk arasında burası sebze ve et hali olarak anılmaktadır."

 

Bu tür yapılara en büyük darbeyi vuran şeyin kuşkusuz, sosyo-ekonomik düzen değişikliği olduğunu anlatan İsa Güven, ''Gerçi mevcut bedesten yapılarından, günün sosyo-ekonomik düzeni içinde yaşanılan günlerin koşullarına uyacak şekilde faydalanmak da mümkündür. Zaten bedestenlerden yaşamını sürdürebilenlerin bir kısmından faydalanma biçimi zamanın koşullarına uydurulmuştur. Ama önemli olan şey bilinçli şekilde kültürel mirasa sahip çıkılması sorunudur.''

Geçmişten günümüze ulaşan tarihi ve mimari değere sahip eserlerin ayakta durabilmesi için restore edilmelerinin zorunlu olduğunu kaydeden Güven, ''Atalarımızın emaneti, tarihi yapıları restore ettirerek gelecek kuşaklara taşımak bizim en önemli görevlerimiz arasında bulunuyor'' dedi.

Zaman, 20.07.2008

LAODIKYA'DA ANTİK HAVUZ BULUNDU

 

Denizli'de kazı çalışmalarının sürdüğü Laodikya Antik Kenti'nde, depremlerde yıkılan havuz ortaya çıkarıldı.


Denizli merkeze bağlı Eskihisar Köyü'nde bulunan Laodikya Antik Kenti'nde yapılan 2008 yılı kazı çalışmalarında milattan sonra 602-610 yıllarında İmparator Focas Dönemi'nde meydana gelen depremlerde yıkılan havuzun sur duvarlarıyla birlikte ortaya çıkarıldığı belirtildi. Kazı çalışmalarında ayrıca Eros heykel başı ve dans eden Menat kabartmaları da bulunurken, Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Laodikya Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Celal Şimşek, çalışmaların sürdürüldüğünü ifade etti. Bundan önceki dönemde Laodikya Antik Kenti'nin kuzeyinde yer alan, büyük tiyatroda yaptıkları çalışmalarda, tiyatro basamaklarının hepsinin yazıtlı olduğunu ve kentin, önde gelen ailelerinin, esnaf birliklerinin, tekstil ve konfeksiyon üreticileri birlikleri ve yün boyacısı birliklerinin oturma yerlerini tespit ettiklerini belirten Prof.Dr. Celal Şimşek, "Geçtiğimiz yıllarda bir kısmını açığa çıkardığımız Doğu Bizans Kapısı, kuzey kulenin yanında sur duvarının dibinde yer alan ve kesin yapılış tarihini bildiğimiz ki milattan sonra 5. yüzyılda yapılmış bir Bizans çeşme yapısının da kazılarını tamamladık. Laodikya'nın çok büyük bir depremle yerle bir olduğunu biliyorduk. Bu deprem milattan sonra 602- 610 yıllarında meydana gelen İmparator Focas dönemi depremidir. Bu deprem, Hierapolis, Laodikya ve Afrodisias gibi batı Anadolu'nun çok büyük kentlerini yerle bir etmiştir. Bu yıl yine yaptığımız çalışmalarda erken Bizans nüfusunun tamamen Fokas Dönemi depreminde sur duvarlarının içine yıkıldığını, sıralı olarak tespit ettik. Burada bulduğumuz sikkeler de gerçekten bu kenti yerle bir eden depremin kesin tarihini bize vermektedir. Bu yönüyle önemli, çünkü biliyorsunuz ki Denizli tamamen birinci derece deprem kuşağındadır. Laodikya, her dönemde yıkılmış, tekrar tekrar kurulmuştur" dedi.


TÜBİTAK projesinden aldıkları jeo-radarla çalışmalarını sürdürdüklerini belirten Prof.Dr. Şimşek, mezarları belirleyip buna göre titiz bir şekilde açtıklarını, mezarlarda da Laodikya'nın 7. yüzyıla kadar gömü gelenekleri ve bununla ilgili mezar hediyeleri gelenekler ve kentin inanışları ve sosyo-ekonomik durumu hakkında birçok veriler elde edebildiklerini söyledi.

Haber Ekspres, 20.07.2008

PICASSO TABLOSUNDAN BİRİ BULUNDU

 

Brezilya polisi, Pablo Picasso'nun geçen ay bir müzeden çalınan 2 tablosundan birini buldu.

 

Brezilya resmi haber ajansı Agencia Brasil'in verdiği habere göre, polis, Sao Paulo'daki Pinacoteca Müzesinde gün ortasında yapılan silahlı soygunda çalınan Picasso'nun "Ressam ve Modeli" adlı tablosunu buldu ve soygunla ilgili bir kişiyi tutukladı.

 

12 Haziran'daki soygunda Picasso'nun "Öküz Başlı Adam, İçkici ve Kadın" adlı tablosuyla, Brezilyalı sanatçıların iki tablosu da çalınmıştı.

Trt/Haber, 20.07.2008

BİTLİS KALESİ'NDE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI

 

Bitlis Kalesi Kazı Başkanı Prof.Dr. Kadir Pektaş, kalede 2008 yılı kazı çalışmalarına başladıklarını söyledi.

 

Pektaş, yaptığı açıklamada, bu yıl ödenek sıkıntısı nedeniyle 30 kişilik bir ekiple, kısıtlı bir iş mevsimi geçireceklerini ifade etti. Geçmiş yıllarda ortaya çıkarılan hamamın doğusu ve kalenin kuzeyinde kazı çalışmaları yapacaklarını belirten Pektaş, "Şimdiden, boncuk taneleri ve sikkeler çıkmaya başladı. Çıkarılan eserleri Bitlis Etnografya Müzesine teslim ediyoruz. Bu yıl müzeye teslim ettiğimiz eserler üzerinde çalışmalara başladık. 8 Ağustos'ta müzede Bitlis Kale Kazısı seksiyonu açacağız'' dedi.

 

TÜBİTAK'tan Bitlis Kalesi kazısı için gelen ödenekle çalışmaya başladıklarını ifade eden Pektaş, şunları söyledi: "Geçen yıl yaklaşık 70 kişi çalıştırıyorduk. Fakat ödenek sıkıntısı nedeniyle 30 kişilik bir ekiple kısıtlı bir iş mevsimi geçireceğiz. Çalıştırdığımız işçilerin parasını, sağladığımız ödeneklerle karşılıyoruz. Valilik, İl Özel İdaresi ve Kültür ve Turizm Müdürlüğü kalacak yerimizi ve yemek giderlerimizi karşılıyor." 2005-2006 yılında tümüyle ortaya çıkarılan hamamın ağır kış şartlarından zarar gördüğünü ifade eden Pektaş, hamamın üzerinin çelik bir konstrüksiyon veya çatıyla kapatılması için destek verilmesi gerektiğini aktardı. Kaleye çıkan merdivenlerin sağlamlaştırılması ve merdivenlerin etrafına korkuluk yapılması için geçen yıl Van Koruma Kurulu'na bir proje sunduklarını dile getiren Pektaş, projenin kuruldan geçtiğini ancak ödenek sıkıntısı nedeniyle yapamadıklarını kaydetti.

Zaman, 20.07.2008

TARİHE AÇILAN KAPI: BRITISH MUSEUM

 

Dünyadaki büyük müzelerin en görkemli biçimde halka açılanı Louvre’dur fakat British Museum ona 33 sene kadar takaddüm eder, yani daha eskidir. Hiç şüphesiz ki British Museum’u o zamanlar izin alarak gezmesi son derece zordu ve aslında müze, ilmi kütüphanesiyle birlikte düzenlenmişti.


100 bini aşan eserin birkaç misline ulaşması Britanyalı arkeolog ve dil bilginlerinin çivi yazısının keşfini sağlayan Asur kazılarının gelişmesi, giderayak Mısır’daki tetkik ve eserlerin nakline bağlı olarak mümkün oldu.


Bu müzeye giriş başlangıçtan beri serbestti, ne var ki kütüphane hizmetlerindeki düzgünlük müzedeki eserlerin ziyareti ve hele depodaki malzemenin tetkikinde yoktu. Zamanla müze büyüdükçe ziyareti de o kadar mükemmel düzenlendi ki, 19’uncu asır sonlarında British Library’de, yani kütüphanede okumak da, müzeyi gezmek de bir zevk haline geldi.
Müzenin gerçek anlamda kazandığı tutarlı ve zengin koleksiyonlarının başında Sir William Hamilton’un hala değerini koruyan Yunan dönemi vazoları ve klasik heykelleri yer alır. 1772’de bağışlanmıştır. General Bonaparte’ın Mısır’dan çekilmek zorunda kalışından sonra Fransızların buluşu olan Rosetta taşı da dahil eski Mısır zenginlikleri müzeye akmaya başladı. Tawnley’in klasik heykeller koleksiyonu yanında Lord Elgin’in kendi adıyla anılan Parthenon frizleri ve bizim Bodrum’dan götürülen ünlü Mausoleum’un kabartmaları British Museum’un seviyesini yükseltti.
Büyük müzelerin dünya tarihindeki rolü bizzat insanlığın tarihini kendi malzemelerine göre yorumlamaları ve kafalarımızı ona göre şekillendirmeleridir. O yüzden orta şarkta ve Akdeniz’in diğer ülkelerinde ortaya çıkan Tahran’daki İran Bastan (İran Kültür Tarihi) veya Kahire Müzesi, İran İslam Eserleri Müzesi ve tabii bizim Arkeoloji, İslam Eserleri, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi gibi müzeler iyi incelenip değerlendirildikleri takdirde cihan tarihinin yorumlarını değiştireceklerine şüphe yoktur. 

1880’lerde müzenin içinden tabiat tarihi ile ilgili fosiller alınıp yeni kurulan Tabiat Tarihi Müzesi’ne taşındıktan sonra bir gelişme daha oldu. British Museum’daki ünlü kütüphane British Library’nin bir parçası haline dönüştü ve kütüphane 1997’de bugünkü binasına taşınarak British Museum binasını sanat eserlerine bıraktı.


Bugün bu müzede İtalya’dan, Yunanistan’dan ve Türkiye’den gitme hayli eser var. İtalyanlar tarihi arkeoloji bilgisi ve sanatseverlik açısından bütün Avrupa toplumlarının öncüsüdür. Ama servet ve teşkilatları maalesef milli zenginliklerini korumaya yetmiyor. Dün olduğu gibi bugün de taşıma görülüyor. Yunanlılar “Elgin mermerlerini isteriz” diye kıyamet koparıyor. Belki de Parthenon’un alınlık frizlerini alacak ve Parthenon’da kurulan müzeye nakledecekler.


Türkiye Bodrum kalıntıları üzerinde çok fazla kıyamet koparmıyor, zaten Mausoleum’a, yani anıtsal mezara musallat olanlar 19’uncu asrın Britanyalılarından önce Rodos şövalyeleriydi. Bodrum Kalesi’ni inşa için Karia döneminin abidelerini insafsızca parçalayıp taşıdılar. Onlar için Hıristiyanlığın ileri üssünü tahkim etmek, eski dünyanın eserlerine hayranlık duymaktan kuşkusuz daha önemliydi. Nihayet Mısır’ın zenginlikleri Britanya’nın o ülkedeki uzun işgali boyunca Britanya Müzesini doldurdu.


Kuşkusuz British Museum başka dönemlere ve ülkelere ait eserleri de ihtiva ediyor. Ama Avrupa resmi National Gallery’de ve şark eserleri de Victoria and Albert Museum’da teşhir ediliyor.
British Museum’a giriş bedava; hiç sevinmeyin, nasıl olsa bir giriş fiyatının 10 mislini müzenin satış mağazalarındaki hatıra eşya, tıpkıyapım ve kitaplara verirsiniz.


British Museum yayınları ile ünlüdür. Bu yayınlar bir zamanlar çok ucuzdu çünkü Doğu Almanya’nın harika matbaalarında basılırdı, şimdi biraz daha fiyatlı. Müze bağış ve satışla ayakta duruyor. Bizim müzelerimizde de benzeri bir girişim başlamıştı, iyi gidiyordu ama müze dernekleri kapatılınca akamete uğradı. Dünyadaki büyük müzelerin büyüklüğü sadece onların mazileri ve toparladıkları eserlerden değil, idaredeki yeniyi arayıştan ve halktan gördükleri destekten ileri gelir.

Müzenin yolunu bile bilmeyenler müze ile ilgili haber yapıyor


Dış dünyada müzelerle ilgili kaç tane haftalık gazete ve bülten çıkıyor. Bizde ise ömründe müzeye geldiği şüpheli olanların bazıları müze haberi üretiyor. En çok tanınan da Topkapı Sarayı Müzesi olduğu için ilginç haberler duyuluyor. Mesela “Kaşıkçı Elması sahtesiyle değiştirilmiş” veya “Topkapı Sarayı’nda hayalet var” gibi. Hiç kimse Kaşıkçı Elması’ndan daha önemli olan arşiv ve yazmalarla ilgili bir haber yapmıyor çünkü varlığını bilmiyorlar. Müze muhabirliği müzeden, sanat eserlerinden ve Türk müze mevzuatından anlamayı gerektirmiyor zahir. 

Türkiye müzelerinin iç karartıcı sorunları vardır ama ta imparatorluktan bu yana öyle kolay yağmalanır şeyler değildir. Bizzat Topkapı Sarayı’nın cumhuriyet tarafından müze olarak devralınışı sırasında yaşanan zorluk ve fedakarlık için ilk müdürümüz Tahsin Öz’ün “Hayatım” başlıklı günlüğünü okumak yeterlidir.


Bazı insanlar vardır, bunların arasında devlet adamına bile rastladım, mesela; “Topkapı’daki çini eserlerin sahteleriyle değiştirildiğini” işkembeden atarak konuşuyordu. Söyledikleri çocuksu bir muzır hayalin eseriydi. Bir tanesi hazinede teşhir edilen zümrütlerin her sefer sayısının azaldığını söylemişti. Allah’a şükür sadece seyredip böyle bir temenniyi içinde saklıyordu. 

15 Temmuz 2008 günkü Star gazetesinde “Saray hurdaya çıktı” başlıklı haberin sahibi Erdal Şimşek en parlak örnek. Bu beyefendiyi tanımadım, müzeci ve meraklı çevrelerde rastladığımı hatırlamıyorum. Kendi ifadesiyle sarayda veya bakanlıktaki kendini akıllı zanneden bir bürokrattan naklen sözde 5 bin adet eserin hurdaya çıktığını ve satıldığını haber veriyor.


Vah vah vah! Böyle bir mevzuat ve uygulama mevcut değil; demek ki uydurmak için de zeki ve bilgili olmak şart. Eserler kadar bu tip sanat ve müze muhabirliğinin de eserlerden önce hurdaya çıkacağı aşikar. Haber üzerine birtakım çokbilmiş alışveriş düşkünü bayanlar “Aman biz onları hatıra eşya olarak alalım” gibi telefonlarla müzeyi hayli meşgul etti.


Ciddi olmak lazım; “Müzeye yardım edin veya fiilen çalışın” dendiğinde kimse çıkmaz ama müzemizin yolunu bilmeyenlerin bazıları bu tip haberlerin üzerine ucuzluğa koşar gibi telefon ederler. Toplumumuzun hali bazen gerçekten iç karartıcı, dahası var. Ebedi alimemiz (!), merhum eşinin zamanında sarayın güllük gülistanlık olduğunu, hiçbir çürümeye rastlanmadığını demeç olarak vermiş. Sözde 5 bin sayısıyla verilen hurdalar o zaman da hurda statüsündeydi.


Fakat o zamanlar müzemizin tarihinde unutulmayan bir facia vardır. Kültür Bakanı ve Devlet Tiyatrosu istedi diye IV. Murad Han’a ait zırh ve kaftan ile kütüphanemizin önemli bir el yazması Kuran’ı, Taksim’deki Kültür Sarayı’nda uydurma bir vitrine kondu ve bir akşam Kültür Sarayı ile birlikte yandı. 17’nci yüzyılın büyük mareşalinin zırhı bir topak halinde, el yazma ve kaftan zaten kül. Kişiler hakkında efsanevi methiyeler yazarken başka unsurları da göz önüne almalı.
Bu dehşet haberi besleyen bürokratı tespit edersem mahkemeye vereceğim. Gazetecilerin kaynaklarını gizlemek haklarıdır ama bu kutsal hakka dayanarak uyduruk haber vermek caiz değildir. Herkesin hizaya gelerek ve iyi niyetle çalışması, sorunları ortaya koyması gerekir. Müzelerimize ve arkeoloji dünyamıza Özgen Acar gibi ilginç haber ve raporlarla hizmet eden gazeteciler de vardır; hayalet hikayeleri ve satış ilanları verenler de... İkinci takımı ancak basın kendi eleyebilir.

Milliyet Pazar, Yazı: İlber Ortaylı, 20.07.2008

TARİHİ KİLİSE ÇEVRESİNE DÜZENLEME

 

Silifke İlçesi'ndeki tarihi kilisenin çevresinde düzenleme yapılacağı bildirildi.

 

Silifke Kaymakamı Ahmet Beyoğlu, yaptığı açıklamada, Cambazlı Köyü'ndeki MS 4 ve 5'nci yüzyıla ait olduğu sanılan kilisenin çevresindeki görüntü kirliliğini ortadan kaldırmak için çalışma başlatılacağını söyledi. Tarihi yapının içinden geçen su borusunun iptal edileceğini, çevresinde de bazı düzenlemeler yapılacağını belirten Beyoğlu, tanıtım amacıyla dikilen ve zarar gören tabelanın da yenileneceğini ifade etti.

Zaman, 20.07.2008

FİLİN ATASI MASTADON FOSİLİ BULUNDU

 

Burdur’un Kemer İlçesi'nde yapılan 3. dönem kazı çalışmalarında 6 ile 10 milyon yaşında olduğu tahmin edilen Filin atası olarak bilinen Mastadon fosilleri bulundu.

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğretim görevlisi Yrd.Doç.Dr. Nurfettin Kahraman başkanlığındaki ekip, 21 gün süren çalışmalarda 6 ile 10 milyon yaşında olduğu tahmin edilen Mastadon’lara ait iki bacak kemiği, bir kürek kemiği ve birçok küçük parçalar buldu.

Geyiklere ait 2 metre ve bir metre uzunluğunda iki diş te bulundu. Bunun yanında çeşitli hayvan fosilleri, atların atası olarak bilinen Hipparion kalıntıları bulundu. Geçen yılki kazı çalışmalarında bir Mastadon’un yaklaşık 3 metre uzunluğunda, 100 kilogram ağırlığında savunma dişi bulunması, bu hayvanın ne kadar büyük olduğunu gösteriyor” diye konuştu.

Türkiye Gazetesi, Haber: Ayşe Yıldız, 20.07.2008

MİNİK REHBERLERDEN BAKANA 4 DİLDE TANITIM

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Van gezisinin ikinci gününde bir sürprizle karşılaştı. Van Müzesi'ni ziyaretinin ardından kentin tarihi kalesine giden Günay, burada gönüllü rehberlik yapan çocuklar tarafından karşılandı.

 

Küçük yaştaki rehberler sürpriz yaparak, kalenin tarihini 4 dilde Günay'a anlattı. Türkçe, Japonca ve İngilizce'nin yanı sıra Kürtçe yapılan anlatımı Günay ilgiyle dinledi. Tanıtımın ardından rehber çocuklarla bir süre sohbet eden Günay, yaptıkları işten dolayı onları tebrik etti.

 

Bakan Günay, daha sonra Örnek Van Evi ile devlet tiyatrosu ve halk kütüphanesinde incelemelerde bulundu. Yetkililerden bilgi alan Günay, ziyaret ettiği kurumlardaki görevlileri, daha temiz ve düzenli çalışmaları konusunda uyardı. Günay, incelemelerinin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Van Müzesi'nin deposundaki eserler için kısa sürede önlem almaya çalışacaklarını belirterek, eserlerin şu anki koşullarda kalması durumunda birkaç yıl içinde çürüyeceğini söyledi. Müze Müdürlüğü'nün tadilattan geçirildiği dönemde güvenlik sebebiyle havalandırma sistemi konulmadığını kaydeden Günay, şöyle konuştu: "Depoda acilen havalandırma imkanı oluşturmaya çalışacağız. Buradaki depo koşulları maalesef birçok yerde olduğu gibi kötü. Kısa sürede müdahale etmeye çalışacağız. Daha sonra burada bir arazimiz var, müzenin büyütülmesi için çalışacağız. Van, turizm açısından hem tarih hem de doğa zenginliği olan önemli bir yer. Müzenin büyütülmesi de bizim için önemli. İmkanlar ölçüsünde bunu değerlendireceğiz."

 

Ertuğrul Günay, Gevaş ilçe Kaymakamlığı'nın düzenlediği 'Van Gölü Canavarı Resmini ve İsmini Arıyor' sergisinin açılışını da yaptı. Günay, sergide kendisine, üzerine Van Gölü canavarı resmi işlenmiş petek bal hediye edilince, "Van Gölü canavarı baldan tatlıdır." diye espri yaptı.

Müze depolarını görünce üzüldü

 

Kültür Bakanı Günay, Van gezisinde gördüğü müze depolarının durumunu beğenmedi. Depoların da sergi alanı gibi temiz ve düzenli olması gerektiğini ifade eden Günay, şu değerlendirmeyi yaptı: "Dünyanın hiçbir yerinde tüm eserler sergilenemez. Sadece örnekler sergilenir, benzerleri depolarda durur. Ama depolar da sergi gibidir. Müzelerin depolarına girdiğiniz zaman bir şey görürsünüz, keyif alırsınız. Bizim depolarımız ne yazık ki... Sevimsiz bir tabir kullanmayayım isterseniz." Günay, gördüğü aksaklıkların düzeltilmesi için görevlilere talimat verdi.

Zaman, Haber: Yayla Öylek, 21.07.2008


******


VAN MÜZESİ DEPOSUNDAKİ ESERLER ÇÜRÜYOR

 

Van'da temaslarda bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Van Müzesi'nde incelemelerde bulunarak depoda bulunan eserleri gördü. Günay çıkışta, gazetecilere depolardaki eserlerin çürümeye terk edildiğini belirterek, deponun içinde bulunduğu durumla ilgili olarak, "İsterseniz o tabiri kullanmayayım" dedi.

 

Dün Van'a gelerek çeşitli temaslarda bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bugün Van Müzesi'nde incelemelerde bulunarak yetkililerden bilgi aldı. Günay, sergilenen eserleri gezip, bilgi alırken, gazetecilerin, "Depoda 40 bin kadar eser bulunuyor. Bunlar çürüyor" sorusuna Bakan Günay, 'Saydınız mı' şeklinde cevap verdi. Günay, Türkiye'de tarihi eserlerin ancak yüzde 10'unun sergilendiğini ifade ederek, bu sorunun sadece Van'da olmadığını, Topkapı'da da yaşandığını söyledi. Türkiye tarihi ve arkeolojik zenginlik açısından son derece varlıklı ve potansiyeli yüksek bir ülke olduğunu anımsatan Günay, "Ne yazık ki sergileme mekanlarımız ve müzelerimiz parmakla gösterilecek kadar az. Bunların arasında iyileştirme çalışmaları yapılıyor. Çağdaş ortamlara kavuşanlar daha az. İmkanlarımız çerçevesinde yerel yönetimlerle özel girişimlerle ve özel idarelerle hepiyle işbirliği yaparak bu mekanları iyileştirmeye çalışıyoruz. Ama bu iyileştirmeler depolardaki eserlerin daha fazla sergilenmesine yetmiyor. Bu alanda Türkiye'nin yapacağı çok şey var. Biz henüz yüzlerce müzemizin olduğunu söylüyoruz başka ülkelerde bu rakamlar binlerle ifade ediliyor. Müze kavramının önemini yeni öğrenmeye çalışan bir geleneği inşa etmeye çalışıyoruz. Şimdiye kadar bu alanlarda büyük bir ihmal vardı. Müzelerimiz birkaç yıldır yeni denetimden geçiyor. Yıllarca denetimler yoktu. O yüzden ciddi bazı eksiklikler ve aksaklıkların olduğunu tespit ediyoruz. Hizmet alımlarında sorunlarımız var onları gidermeye çalışıyoruz" dedi.

 

Bakan Günay, müzeden çıkarken dönüş yaparak içerde bulunan kitaplık kısmına girerek burada basın mensuplarını atlatarak depo kısmına girip eserlerin içinde bulunduğu durumu gördü. Günay çıkışta kendisine dışarıda bekleyen gazetecilere, depo koşullarının çok kötü olduğunu ifade ederek, acilen önlem almaya çalışacaklarını vurguladı. Günay, şunları söyledi: "Bu koşullarda birçok şey çürür. Çürüye geliyor zaten. Burada düzenleme yapılırken havalandırma imkanları güvenlik nedeniyle yok edilmiş. Acilen orada havalandırma imkanları yaratmaya çalışacağız. Ama bu depo koşulları birçok yerde olduğu gibi kötü durumda."

 

Van'ın turizm açısından hem tarih hem de doğa açısında önemli bir yer olduğunun altını çizen Günay, buranın daha büyük daha gerçek bir müzeye ihtiyacı olduğu ve imkanlar ölçüsünde bunu da değerlendireceklerini kaydetti. Bir gazetecinin, yeni müze yapılması halinde tüm eserler sergilenir mi sorusuna Günay, dünyanın hiçbir müzesinde tüm eserlerin sergilenmediğini, müzelerde eserlerin örneklerinin sergilendiğini ve benzerlerinin depolarda saklandığını söyledi. Depoların sergi depo şeklinde olması gerektiğini hatırlatan Günay, "Bizim depolarımız ne yazık ki... o tabiri kullanmayayım isterseniz" diyerek müze deposunun içinde bulunduğu durumu özetledi.

 

Günay daha sonra Van Kalesi yanında yapılan Van Evi'ne geçti. Burada Emniyet Müdürlüğü'nün gönüllü rehber projesiyle gelen turistlere rehberlik yapan çocuklar tarafından karşılandı. Çocuklar, Japonca, İngilizce, Türkçe ve Kürtçe olarak Van Kalesi'nin tarihini anlattılar. Günay, burada dinlenirken Kültür ve Turizm Müdürü'ne müzenin deposunun elden geçirilmesi için müdürlükten eleman takviyesi talimatını vererek, "Ben günde 15 saat çalışıyorum. Siz de mesainizi iyi kullanıp biraz çalışın. Bir daha geldiğimde böyle bulmak istemiyorum" dedi.

 

Kültür Merkezi'ne geçen Bakan Günay, merkezin idari ve koridorlarının içinde bulunduğu durumu beğenmedi. Merkezin yanındaki ek binaların kiraya verildiğini duyan Günay, binalarda incelemelerde bulunarak, binaların kime neye göre kiraya verildiği konusunda detaylı bir rapor istedi. Kiracıların en kısa zamanda çıkarılarak binaların yeniden elden geçirilmesi talimatını veren Bakan Günay, gazetecinin 'denetimlerinizde kurumları beğenmediniz' sözüne tebessümle "Birlikte hep birlikte çalışıyoruz" şeklinde cevap verdi.

Zaman, 20.07.2008

İSLAMİ ESERLER MÜZESİ'NDE ÇEŞİT ÇEŞİT AGARTA

 

Türkiye gündeminin ufkunu saran Ergenekon soruşturması, Agarta efsanesi şeklindeki toz bulutunun dışına çıkıp sakin bir gün geçireyim düşüncesiyle hafta içi Sultanahmet’in yolunu tuttum.

Amacım İbrahim Paşa Sarayı’ndaki Türk-İslam Eserleri Müzesi’nde açılan Farklı Kültürlerde Güzeli Arayış sergisini gezmek.

Gürol Sözen tarafından hazırlanan sergide Anadolu topraklarında güzeli arayışın 10 bin yıllık öyküsü anlatılıyor.

Duvarlara çizilen, taşlara oyulan, metale dövülen, kumaşa işlenen bazı simgelerin 10 bin yıldır nasıl da değişmeden geldiğini gösteren bir sergi bu. Kısaca simgeler dünyasında 10 bin yıllık bir yolculuk imkanı sunuyor.

Fakat ben gündemden kaçarken kendimi tam da gündemin içinde bulmayayım mı?

Çünkü sergi odalarından biri tamamen Gamalı Haç’a ayrılmış.

Yani Agarta’nın simgesi olduğu öne sürülen şekil. MÖ 4000-300 yılları arasındaki bir tarihi eserde bile bu şekli görmek mümkün, bir Osmanlı halısında da.

Sonra serginin Gürol-Zeynep Sözen tarafından hazırlanan kataloğunu alıp bu bölümü okudum. Bakın Gamalı Haç’ın uygarlık tarihindeki yeri neymiş?

"Gamalı Haç ya da Svastika... Sözlükler Gamalı Haç’ı tanımlarken, ’Sanskrit dilinde mutluluk getiren olarak bilinir. Erken Hıristiyan ve Bizans sanatlarının yanı sıra, Güney ve Orta Amerika’daki Mayalar arasında ve Kuzey Amerika’da da özellikle Navaholar arasında kullanılmıştır. Hindistan’da ise hálá Hindular. Caynacılar ve Budacıların en çok kullandığı uğur simgesidir’ der.

Aynı kaynaklar dört kolu da adlandırırlar: birincisi, bitkiler ve hayvanların dünyası; ikincisi, ruhlar dünyası; üçüncüsü, ölüm; dördüncüsü ise cehennem. Antik çağlarda ise, talih ve başarının adıdır svastika."

Kariye Müzesi’nin mozaiklerinde, Ayasofya’nın sütun başlarında, Antandros’un teras evlerinde, Selçuklu Hanı’nda, Apollon Tapınağı’nda, kısaca üzerinde yaşadığımız toprakların her katmanında Gamalı Haç karşımıza çıkıyor.

Ben de Güzeli Arayış sergisine gidip bula bula Agarta’nın simgesini buldum ya, pes artık.

Hürriyet Pazar, Kültürazzi, 20.07.2008

RÜZGAR, LİKYA TARİHİNİ YANMAKTAN KURTARDI

 

Antalya'nın Kaş İlçesi Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi ve Patara kazı alanı civarında geçen hafta çıkan orman yangınının, rüzgarın etkisiyle yön değiştirmesi sayesinde Likya döneminin aydınlatıldığı tarihi buluntuların yanmaktan kurtulduğu bildirildi.

 

Akdeniz Üniversitesi öğretim üyesi ve Patara Kazı Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Gül Işın, elektrik kontağından çıkan yangının yön değiştirmesiyle kazı evinde hiçbir zararın yaşanmadığını söyledi. Ancak antik kentin batı kısmında kalan mezarlık alan ve yapısal olarak önem taşıyan 'kaynak kilisesi'nin büyük hasar gördüğünü belirten Işın, "Mezarlardan ikisi yangından çok etkilenmiş. Yüksek ısı nedeniyle kireç taşları patlıyor ve mezarlarda çatlama ve dökülmeler yaşanıyor." dedi.

Zaman, 20.07.2008

ASIRLIK MİNARE KRİZİ

 

 

Denizli’nin Çal İlçesi’ne bağlı Sapçılar Köyü yakınlarında yer alan, 500 yıllık Kayı Pazar Camisi’nin ayakta kalan minaresinin restorasyonu dört uzman ve bürokratı mahkemelik etti.

Aydın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü, 2004’te başlanan minare restorasyonunda, o dönem Denizli’de yetkili kılınan 2 No.lu İzmir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun, "yıkılmadan restore edilsin" kararına uyulmadığı gerekçesiyle, savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Denizli Müze Müdürü Hüseyin Baysal, mimarlar Hülya Kahveci ve Meral Çakır, inşaat mühendisi Fatih Halıcı hakkında soruşturma başlatıldı. Tek tek söktürdüğü tuğlaları numaralandırıp rölöve çalışmaları yaptıran ve tamamen yıktırdığı minareyi 2007’de aslına uygun olarak yeniden inşa ettiren dört bürokrat hakkında dava açıldı.

Kararı şaşkınlıkla karşılayan Baysal, "Minarenin yıkılmadan restore edilmesi mümkün değildi. Kurulun kararına uysaydık bu minare şimdi çökmüştü. O dönem tamamen uzmanların, valiliğin ve kaymakamlığın raporları doğrultusunda işlem yapılmış ve minare kurtarılmıştır. Her nedense yerinde incelemeye gerek görmeyen kurul üyeleri, minareyi yıkmadan yapmamızı istediler. Minareyi görseler buranın yıkılmadan kurtarılmasının imkansız olduğunu görürlerdi. Minareyi kurtardık ama mükafat yerine ceza uygun görülmüş. Yüce adalet de yaptığımızın doğruluğunu görecektir" dedi.

Hürriyet Ege, Haber: Ferah Işık, 20.07.2008

SİVAS'TAKİ ARKEOLOJİK KAZILARDA SERAMİK ATÖLYESİ BULUNDU

 

Sivas Belediyesi'nin hayata geçirdiği Selçuk Parkı ve Kent Meydanı Düzenleme Projesi kapsamında Buruciye Medresesi, Şifahiye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese ile Kale Camii ve hamam kalıntılarının olduğu bölgede başlatılan kazı çalışmaları devam ediyor.

 

Arkeolojik kazı çalışmaları kapsamında, yan yana 2 insan iskeleti ile Selçuklular dönemine ait olduğu tahmin edilen seramik atölyesi bulundu. Tandırların bulunduğu atölyede, pişmiş topraktan yapılmış ama işlevi bilinmeyen 'Selçuklu bombası' diye adlandırılan el bombası şeklindeki kaplar dikkat çekti. Yetkililer, seramik atölyelerinin hemen hemen her ortaçağ kazı çalışmasında bulunduğunu, bu atölyenin, bölgede ayakta kalan tarihi eserler dışında şu ana kadar tanımlanabilen tek alan olduğunu kaydetti.

Zaman, Haber: 19.07.2008

ANADOLU'DA İLK RÜŞVET 4 BİN YIL ÖNCE VERİLMİŞ

 

Haksız çıkar sağlama anlamını taşıyan rüşvetin Anadolu'da ilk defa 4 bin yıl önce Kayseri'deki Kültepe höyüğünde bulunan Kaniş Karum'da verildiği ortaya çıktı.

 

Kentin 20 kilometre doğusunda yer alan tarihi ticaret merkezinde 60 yıldır sürdürülen kazı çalışmaları bulunan çivi yazılı tabletlerde yapılan incelemelerde, Asurlu tüccarların Mezopotamya ve Afganistan'dan getirdikleri malları Anadolu'da rahatça satmak amacıyla Kaniş Karum'un kralı İnar'ın oğlu Warşama'ya ve gözetmenlere, çeşitli hediyeler sunduğu tespit edildi. Warşama'nın aldığı hediyeler karşılığında, tüccarlara yazılı izin belgesi olduğu belirtilen tabletler vererek Anadolu'daki ilk rüşveti başlattığı ortaya çıktı.

 

Kayseri Müze Müdürü Hamdi Biçer, Anadolu'da ticaretin Asur ticaret kolonileri tarafından milattan önce 2000'li yıllarda silah yapımında kullanılan kalay ile kumaşın getirilmesiyle başladığını belirtti. O dönemde moda olan Asur kumaşlarının, Mezopotamya'dan Kayseri'ye 6 haftada getirildiğini dile getiren Biçer, "Bu ticaret, günümüzdeki transit ticaretin ilk örneğidir. Yollarda hırsızlık ve baskın olayları çok fazla oluyordu. Ticareti kolaylaştırmak için dönemin kralları, tüccarlardan vergi alarak güzergah boylarında gözetmenler yerleştiriyorlardı. Gelen mallar öncelikle sarayda kontrol ediliyordu. Kraliyet kumaştan yüzde 5, kalaydan da yüzde 3 oranında vergi alıyordu. Kazıda çıkan çivi yazılı tabletlerde (seçim hakkı) adı altında kralın ürünün yüzde 10'unu aldığına şahit oluyoruz. Bunun dışında yol güzergahlarındaki gözetmenler de tüccarların bu rüşvete boyun bükmemeleri için ilk kez kaçakçılık olayı başlıyor. Tüccarların para karşılığında güzergahtan çıkmalarına göz yumuluyor ve kaçakçılığa sevk ediliyor." diye konuştu.

Zaman, Haber: Eşref Akgün, 19.08.2008

Bogazköy Kazısı (H.G. Güterbock)
...1936




13 - 19 Temmuz 2008

KİM BATTI, KİM ÇIKTI, OLAN KİME OLDU?

 

Geç Antik dünyanın önemli kentlerinden biri, Hellenistik Bithynia Krallığı’nın ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’daki tek başkenti olan İzmit, barındırdığı tarihi eserler açısından oldukça zengindir. Ancak modern kentin altında kalan bu zenginlikler günümüzde görünmemektedir.

 

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, 1999 depreminden sonra ulaşım sistemleri dahil kenti yeniden yapılandırmaya başladı. Son birkaç yıldır şehirde, özellikle İzmit’te, bir hareketlilik yaşanıyor. Saat Kulesi ile Orhan Camii gibi bazı eserler restore edildi, SEKA fabrika alanı park oldu, yeni yollar açılmaya başlandı, Devlet Malzeme Ofisi binaları yıkıldı vs… Kentin yapılanmasında bizi ilgilendiren kısım bütün bunlar yapılırken kentin antik geçmişinin ne kadar dikkate alındığı kuşkusuz.

 

SEKA fabrika alanının yanındaki DMO binalarının bulunduğu alan antik İzmit’in yani Nicomedia’nın Roma dönemi agorası. Nicomedia Agorası, 1950’li yıllara kadar az çok korunmuş ve günümüze kadar ulaşmış iken, dönemin DMO yöneticileri, beton atarak bu agorayı örtmüşler ve doğu batı yönünde 2 mermer ana platform olarak ilerleyen ve SEKA İlkokulu’na kadar varan bu eşsiz tarihsel mimari yapıyı ortadan kaldırmışlardı. DMO bahçesi olan beton alanın altında da, antik Nicomedia Agorası’nın pek çok mimari parçasının bulunduğu söylenebilir.

 

Hemen önündeki D-100 karayolunda da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin bir yıldan fazladır devam eden battı-çıktı inşaatı var. Nisan 2007’de İzmit Müze Derneği eski Başkanı Sedat Tuna Yalıncan, bir uyarıda bulunmuş, DMO alanında bu tarihsel değerlerin yattığı göz önüne alınarak, burada yapılan çalışmalarda çok dikkatli olunmasını istemişti. Bu uyarının ardından agoranın ucu da ortaya çıkınca Müze Müdürlüğü'nün talimatıyla çalışma durduruldu. Ancak sonra ne olduysa D-100 karayolu üzerinde battı-çıktı inşaatı devam etti. Battı-çıktı inşaatı sırasında yer altından çıkan pek çok tarihi eserin tahrip edildiği, hatta yok edildiği kuşkuları Özgür Kocaeli gazetesinde defalarca yayınlandı.

 

D-100 karayolu üzerindeki batan ama bir türlü çıkamayan “battı-çıktı” inşaatının devam ettiğine geçen hafta sonu Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi'nin TAYEx Bizans Marmara araştırmaları sırasında şahit olduk. Bu inşaatın Kocaeli Müze Müdürlüğü kontrolünde mi devam ettiğini bilmiyoruz ancak görünen antik duvarlar ve devam eden faaliyet bunun böyle olmadığını gösteriyor. 15 Nisan 2005 tarih ve 702 no.lu “Kentsel Arkeolojik Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı” ile korumaya yönelik özel planlama gerektiren kentsel arkeolojik sit alanlarında planlama çalışmaları sırasında:

 

• Alana gelecek işlevlerin uyumuna,

• Günümüz koşullarının gerektirdiği altyapı hizmetlerinin proje aşamasında kültür katmanına zarar vermeyecek ve toprak kullanımını minimumda tutacak biçimde ele alınmasına,

• Öneri yapı gabarileri ile yapı tekniği ve malzemesinin geleneksel doku ile uyumuna,

• Mevcut ve olası arkeolojik varlıkların korunmasını ve değerlendirilmesini sağlayacak çözümler getirilmesine,

 

karar verilmiştir. Bir yıldan uzun zamandır süren bu çalışmalarda bu maddelerin dikkate alınmadığı, inşaat faaliyetlerinin ilgili makamlarca kontrol edilmediği, edilse de bu kontrolün sürekliliğinin sağlanmadığı açıktır.




Bakanlıklar ya da ilgili birimler arası koordinasyon eksikliği ile mevzuat boşluklarının Türkiye arkeolojisine, araştırma ve kazı faaliyetlerine, antik kentlere verdiği, vermek üzere olduğu ve vereceği zararlar herkesin malumu. Bu kadar karmaşık olmaması gereken bu koordinasyon sağlanmadığı sürece ciddi bir envanter eksiği olan ve tarih bilgisine rağbet edilmeyen ülkemizde kültür varlıklarını korumak mümkün olmayacak. Ancak gözle görünür durumlarda müdahale edilmesi mümkünken edilmiyor olması daha can acıtıcı bir durum. Bu örnekte de Kocaeli Müze Müdürlüğü burnunun dibindeki duvarlara gidip bakma zahmetinde bulunursa, Kocaeli Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu sorumluluğu altındaki bölgedeki bu inşaat konusunda bir şey yaparsa, Kültür ve Turizm Bakanlığı da adındaki “Kültür” kısmını hatırlarsa antik İzmit kurtulur. Belki...


TAYHaber, Ayşe Didem Bayvas, Fotoğraflar: TAY Projesi Arşivi, 19.07.2008

 


Kaynak:

1.     Özgür Kocaeli Gazetesi arşivi

2.     Friederich Karl Dörner, Inschriften und Denkmaeler aus Bithynien, Berlin, 1941

3.     Kültür ve Turizm Bakanlığı Mevzuatı

1000 YILLIK KESTANE AĞACI

 

Kütahya'da Kumarı Köyü'nde bulunan ve Bizans, Selçuklu, Germiyanoğulları, Osmanlı ile Cumhuriyet dönemlerine tanıklık eden, 1000 yıllık olduğu tahmin edilen Türkiye’nin en yaşlı kestane ağacı, halen meyve veriyor.

 

Kütahya Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Nihat Değirmenci, en az 1000 yıllık olduğu belirlenen ağacın, 7 Eylül 1995’te Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu gereğince “anıt ağaç” olarak tescil edildiğini bildirdi. Değirmenci, söz konusu ağacın hala meyve vermesinin dikkat çektiğini söyledi. Anıt ağacın meyvesini çocukluğundan bu yana topladıklarını bildiren köyün eski muhtarı Ali Çelik de, “Kaya üzerinde yetişen ve rüzgar, yağmur, kar gibi etkenlerle kökü iyice belirginleşen ağaç, hala 400-500 kilogram arasında meyve veriyor” dedi. Ağacın 8 metre çap ve 25 metre yüksekliğe sahip olduğunu belirten Çelik, köye dışarıdan gelen ziyaretçilerin ağacın önünde fotoğraf çektirmeden gitmediklerini ifade etti.

Türkiye Gazetesi, 19.07.2008

ÇANAKKALE'DE EFES VE MİLET GİBİ ANTİK BİR KENT DOĞUYOR

 

Demir çelik şirketi İÇDAŞ’ın katkılarıya yürütülen Parion antik kenti kazı çalışmaları Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof.Dr. Cevat Başaran başkanlığında gerçekleştiriliyor. Kazı çalışmalarında yaklaşık 50 kişi görev yapıyor.





Çanakkale’nin Biga İlçesi Kemer Köyü'ndeki Parion antik kenti, Efes ve Milet gibi turizm merkezi haline getiriliyor.Demir-çelik şirketi İÇDAŞ’ın katkılarıya yürütülen Parion antik kenti kazı çalışmaları Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof.Dr. Cevat Başaran başkanlığında gerçekleştiriliyor. Kazı çalışmalarında yaklaşık 50 kişi görev yapıyor.

AS Haber Ajansı’nın (Asha) haberine göre, kazı heyeti başkanı Prof.Dr. Cevat Başaran, yaklaşık 3 bin yıl önce kurulduğu tahmin edilen Parion'un iki önemli ticaret limanı bulunan bir deniz kenti olduğunu söyledi. 


Prof.Dr. Başaran Parion’u Efes ve Milet gibi turizm merkezi haline getirme yolunda önemli mesafeler katettiklerini dile getirdi. Asha’nın haberine göre, Prof.Dr. Başaran, “Parion çok önemli bir liman kenti. Tarih açısından birçok bilinmeyeni ortaya koyacağı gibi Türkiye’ye büyük değer katacak” diye konuştu.

Kazı çalışmalarına ana sponsor olan İÇDAŞ Genel Müdürü Bülend Engin de herkesin gücü oranında tarihe ve tarihine sahip çıkması gerektiğini söyledi. Anadolu’da yaşayan tüm uygarlıkların bu topraklara değer kattığına işaret eden Engin, sosyal sorumluluk projelerinin İÇDAŞ’ın kurumsal kimliğinin bir parçası olduğunu belirtti. İÇDAŞ Genel Müdürü, “İÇDAŞ çevreci enerji santralleriyle Türk halkına, Parion antik kenti kazı çalışmaları ile de tarihe ışık tutuyor” dedi.

Turizm Gazetesi, 18.07.2008


Nano-Yorum:

28 Haziran'da bu sayfalarda İÇDAŞ ve Parion ile ilgili bir tahribat yazısı yazmıştık (http://www.tayproject.org/haberarsiv20086.html). Görüyoruz ki, bu 20 gün içinde ne değiştiyse değişmiş İÇDAŞ aklanmış ve birdenbire kültür varlıkları koruyucusu olmuş, Bakanlıklar arası yazışmalar hızlanmış, resmi kazılar başlamış vs. Bu arada İÇDAŞ'ın yapacağı yeni yatırımların getireceği çevresel sorunlar ile hafriyatın getirdiği tahribatlar unutulmuş, tümülüs belki de bu arada yok olmuş, ne gam... Yok, yok, biz hala anlamıyoruz.... Ya siz?

MACARİSTAN'DA FİLDİŞİ SAPLI, AYET YAZILI 4 ASIRLIK OSMANLI KILICI

 

Macaristan'da yürütülen bir kazıda, 16. yüzyıl Osmanlı dönemine ait bir kılıç bulundu. 

Macaristan Haber Ajansı MTI'nin haberine göre, Decs kasabasında yapılan kazıda gün ışığına çıkarılan kılıcın Osmanlı dönemi eseri olduğu tespit edildi.


Wosinsky Mor Müzesi'nin müdürü Attila Gaal yaptığı açıklamada, sapı fildişinden yapılmış, üzerinde Arapça yazıların yer aldığı kılıcın Macaristan'da benzeri bulunmadığını söyledi.

Gaal, iyi korunmuş şekilde gün ışığına çıkarılan kılıcın gerekli restorasyondan sonra müzelerinde sergilenmeye başlandığını belirtti.

TürkiyeTurizm.com, 18.07.2008

RUS MÜZELERİNDE 50 BİN KAYIP ESER

 

 

Rus yetkililer, ülkedeki müzelerde bulunan en az 50 bin sanat eserinin kayıp olduğunu açıkladı.

Ancak gerçek sayının çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Zira hükümetin görevlendirdiği müfettişler, yaklaşık 400 müzeyi henüz ziyaret etmedi.

 

Daha önce örneği görülmemiş bu kapsamlı çalışma, iki yıl önce başladı. Araştırmayı tetikleyen de, ülkenin en ünlü müzesi olan St Petersburg'daki Hermitage Müzesi'nden 200'den fazla parçanın çalındığının anlaşılması oldu.

 

Şimdi müzelerdeki on binlerce parçanın çalındığı ya da kaybolduğunun açıklanmasıyla, sorunun ülkenin dört bir yanındaki müzelerin ortak sorunu olduğu anlaşıldı. Hırsızlığın çoğunluğunun müze görevlileri tarafından yapıldığı açıklandı. Bunların çoğunluğunun da güvenlikten sorumlu personel olduğunun altını çizdi. Son derece değerli parçalara, inceleme gerekçesiyle ulaşabilen akademik personel de suçlananlar arasında.

 

Sanat uzmanları hükümetin vakit geçirmeden harekete geçmesi gerektiğini belirtiyor. İşe Rusya'daki tüm müzelerdeki esirlerin kapsamlı bir envanteri ile başlanması ve hırsızlık olaylarının önüne geçmek için, müze personelinin maaşlarının artırılmasının gerektiğinin altı çiziliyor.

Macedonian Radio and Television, 18.07.2008

ATATÜRK'ÜN EDREMİT'TE GEZDİĞİ FAYTON ELE GEÇİRİLDİ





Edremit Jandarma Bölük Komutanlığı düzenlediği bir operasyonla 1932 yılında Atatürk’ün Edremit ziyaretinde gezinti yaptığı faytonu saklandığı yerde ele geçirdi.
     

Altınoluk Manastırhan bölgesinde Türkiye’nin ilk Bankeri Alibey’in mirasçılarına  ait harabe (Karargah)  bir yerde saklanan ve satılacağı duyumlarının alınmasıyla düğmeye basıldı.

     

Edremit Cumhuriyet Savcılığından alınan izinle, Jandarma timleri bölgede inceleme başlattı. Yol üzerinde bir garajda kamufle edilerek saklı tutulan fayton bulunduğu yerden Edremit Cumhuriyet Savcısı gözetiminde çıkartılarak Güre Jandarma karakolunda koruma altına alındı.

     

Banker Alibey’in mirasçılarına ait olan yerin bakım sorumlusu olan S.A adlı  bir kişinin ifadesinin alındığı öğrenildi. Yaşanan gelişmeler üzerine Balıkesir Müze Müdürlüğü'nden bir ekip istendi. Ele geçirilen Fayton’un hangi döneme ve tarihi özelliklerinin öğrenilmesinin beklendiği ifade edildi.

     

Edremit Belediye Başkanı  Yunus Bozbey gelişmeleri anında takip ederken, konuyla ilgili Balıkesir Valiliği nezdinde girişimlerde bulundu. Manevi değeri olan faytonun Edremit Müzesi'ne kazandırılması için çalışma yaptığını açıkladı.

 

Başkan Bozbey, “Edemit’in tarihi değerlerine sahip çıkmak lazım. Böylesine önemli eser bu zamana kadar  neden saklı tutuldu bilmiyorum. Manevi değeri büyük olan bu değere sahip çıkmak lazım. Biz bu faytonu müzemizde koruma altına almak, gerekli onarımlarını yaptıktan sonra sergilemek istiyoruz. Bu eserin ortaya çıkmasında emeği geçen Körfez’de SES Dergisine teşekkür ediyorum. Edremit’in tarihine sahip çıkmamız lazım” dedi.

 

Jandarmanın ele geçirdiği faytonun İngiliz malı olduğu ve yaklaşık 100 yıllık bir tarihi geçmişi bulunduğu ifade edilirken piyasa değerinin yaklaşık 500.000 YTL civarında olduğu öne sürüldü. Uzun yıllardır saklı tutulan faytonun satılacağı duyumlarının artmasıyla, gizlendiği yerden çıkartılarak koruma altına alındığı belirtildi.

Körfezin Sesi, 18.07.2008

TANRILARIN SUYU TESCİLLENDİ

Antik Çağlarda Karia ülkesinin kutsal kenti olan Labranda’daki kaynaklardan çıkan ve günümüzde Milas Belediyesi’nin dolum tesislerinde şişelenerek satışa sunulan Labranda suları, İSO 2200 ve İSO 9001 kalite belgesi almaya hak kazandı. İzmir’den Fethiye’ye Güneybatı Anadolu ile Ankara’da satışa sunulan ve Milas Belediyesi’nin önemli gelir kaynaklarından birisi olan Labranda sularının ihracatına yönelik önünde hiçbir engel kalmadı. Ayrıca Labranda su kaynaklarıyla dolum tesisleri arısındaki boru hattı da yenilendi.

 

Antik Çağlarda, Güneybatı Anadolu bölgesini kapsayan Karia uygarlığının başkenti Mylasa'nın (bugünkü Milas) yaklaşık 14 kilometre kuzeyindeki dağlar üzerinde Labranda antik kenti bulunurdu. Yılda bir kez ülkenin dört bir yanından buraya gelen Karialılar, tanrıları Zeus Stratios veya Zeus Labrandos adına görkemli törenler düzenlerler ve bu törenlerde tanrılarına genç boğalar kurban ederlerdi. Labranda’yı önemli kılan şeylerden birisi de buradaki hoş içimli kaynak sularıydı. Kentin içindeki kutsal çeşmelerden akıtılan bu lezzetli suların tanrıların suyu olduğuna inanılırdı. Hatta bu kutsal çeşmelerden akan sular bir havuzda toplandığı ve bu havuzda altın gerdanlık ve küpeler takılmış balıkların yüzdüğü, bu balıkların ellerinden yem yedikleri kişilerin dileklerinin kabul olduğu anlatılırdı. Ayrıca Labranda’da bu kutsal sularında insanların arındığı bir dinsel yıkanma salonu olduğu da söylentiler arasındadır.

 

Karia’nın dağlar üstündeki bu görkemli rahipler şehri Labranda, tarihe karıştıktan sonra tanrıların lezzetli ve şifalı kaynak suları da yüzyıllarca ya boşa akmış, ya da yöredeki köylülerin bahçelerini, harımlarını sulamış. Ta ki, 1940’lı yıllarda Milas Belediye Başkanı Nazmi Akdeniz, Milaslıların Koca Yayla dedikleri Labranda yöresindeki su kaynaklarını, o günün yetersiz koşullarına karşın künk borularla Milas’a akıtana kadar... O günden sonra Milas’ın meydan çeşmelerinden, tek tük su bağlanmış evlerinin musluklarından Labranda suyu akmaya başlamış. 1970’li yıllarda ise Milas Belediye Başkanı Erdal Çerçi, kurdurduğu dolum tesisinde ilk kez Labranda suyunu cam şişelerle pazarlamaya başlamış ve böylece belediyeye gelir sağlamış. 1990’lı yıllarda ise Belediye Başkanı Ali Doğan Serçek “yap, işlet, devret” yöntemi ile pet şişe dolum tesisleri kurdurmuş. Arkasından göreve seçilen Belediye Başkanı Fevzi Topuz döneminde ise “işlet, devret” dönemi tamamlanmadan fabrika belediye tarafından satın alınmış. Bugün Milas Belediyesi’nin mülkiyetindeki modern tesislerde Labranda suları O.5, l.5, 5 ve 19 litrelik pet şişelere doldurularak İzmir’den Fethiye’ye kadar uzanan Güneybatı Anadolu’da ve Ankara’da tüketiciye sunuluyor.

 

Labranda suyu aynı zamanda Milas Belediyesi’nin de önemli gelir kaynaklarından birisini oluşturuyor. Milas Belediye Başkanı Hürol Önder, Labranda suyu için İSO 2200 ve İSO 9001 kalite belgesi almaya hak kazandıklarını bildirdi. Labranda’daki dört ana kaynağın son derecede hijyenik bir şekilde korumaya alındığını ve boru hatlarının büyük kısmının yenilendiğini, kalan kısımlarının da yenileme çalışmalarını sürdürdüklerini anlatan Önder, alınan İSO kalite belgeleriyle Labranda suyunun ihraç yolunun da açıldığını söyledi. Belediye bünyesindeki 45 personelin İSO kalite belgesi kapsamında iki aylık bir eğitime tabi tutulduğunu ve eğitim sonunda sınavdan geçirildiğini kaydeden Önder “Labranda suyu Milasımız ve yöremiz için bir nimet. Biz de bu nimetin kıymetini biliyoruz. Önce kaynaklarımızı modern bir şekilde hijyenik bir hale getirdik. Kalitesini, lezzetini herkesin takdir ettiği suyumuzun ihracatının da önünü açabilmek amacıyla İSO kalite belgesi almak için başvurmuştuk ve bu belgeleri almaya hak kazandık” dedi.

Cumhuriyet Ege, 18.07.2008

BİN YILLIK SEDİR AĞACI İLGİ GÖRÜYOR

Kahramanmaraş merkeze bağlı Suçatı Köyü'nde 7 metre 20 santimetre çapındaki sedir ağacı görenleri şaşırtıyor.

 

Kente 55 kilometre uzaklıkta bulunan Suçatı Köyü'nün sedir ağaçları ile meşhur olduğu belirtildi. Her yıl yüzlerce kişi, bin yaşına ulaşan ağaçları görmek için Ağıllı Yaylası'na gidiyor.

 

Yaklaşık 2 bin metreyi bulan yüksekliği ile turizme kazandırılmayı bekleyen Ağıllı Yaylası bugünlerde 7 metreyi aşan çapı ile sedir ağaçlarıyla anılıyor. Suçatı Köyü'nde yaşayan Mustafa Gürocak ile Özcan Gürocak, uzmanların bin yaşını bulduğunu söylediği sedir ağacını metre ile ölçtü. 10 asrı bulan yaşı ile hala dimdik ayakta duran sedir ağacı 7 metre 20 santimetre geldi.

Sedir ağacını ölçerken zorlandıklarını söyleyen Mustafa Gürocak, ağacı görenlerin hatıra amacıyla fotoğraf çektirdiklerini ifade etti.

Kahramanmaraş Kent Haber, 18.07.2008

TURİSTİ NEREDE AĞIRLAYACAĞIZ?





Cendere Köprüsü'nde turistlerin mola vereceği, dinleneceği bir tesisimiz bile yok,olan da yıkılmış harabeye dönmüş vaziyette.

 

Nemrut Dağı Milli Park alanında 20 yıldan bu yana gözle görülür bir icraat yapmayan Orman Bakanlığı, Turizm Bakanlığı ile diğer Bakanlık ve kurumlar olumsuzluğa gelince aslan kesilerek Cendere Köprüsü'nde 30 yıldan bu yana turistlere hizmet veren çay ocağının kapısını bir daha açılmamak üzere sağlam kilit vurdular. Kahta İlçesi'nde Romalılar döneminden kalma 2 bin yıllık tarihi Cendere Köprüsü yakınında bulunan çay ocağı, Orman Genel Müdürlüğü yetkilileri tarafından yaklaşık 4 ay önce turizm sezonunun başlanacağı göz önünde bulundurulmadan kapısına kilit vuruldu. Nisan ayından bu yana tarihi köprüyü görmeye gelen yerli ve yabancı turistler burada mola verirken,su,çay,kola,çerez ve benzeri türden aperatif gıda bulamamalarından ayrıca lavabo ihtiyaçlarını karşılayamamaktan dolayı perişan oluyorlar. Daha önce bir işletmeci tarafından işletilen tesiste buraya gelen yerli ve yabancı turistlerin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak hizmetler veriliyordu. Çay ocağı kapatılınca bir zamanlar turistlerin yoğun olarak uğrak yeri olan bu mekan şimdilerin korku filmlerdeki ıssız sahnelerin çekildiği mekanlara benzedi. Köprüyü gezmeye gelen yerli ve yabancı turistlerin mağduriyeti de devam ediyor. Tesisin kapalı olduğunu gören turistler burada mola verdikleri halde ihtiyaçlarını gideremiyorlar. Tesisin bir an önce açılmasını isteyen bir Turist grubu rehberi sitemini şöyle dile getirdi “ Orman Bakanlığı'nın, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun, Turizm ve Kültür Bakanlığı'nın kısacası devletin tüm kanun ve yönetmelikleri bu Cendere Köprüsü'ne mi uygulandı. Altı üstü bir çay ocağı. Getirdiğimiz gruplar burada mola veriyor. Dut ağaçlarının gölgesinde bir çay içip 10 dakika dinlenip bazı ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Ondan sonra ayrılıp gidiyorduk. Duyduğuma göre mahkeme kararı ile kapatılmış diyorlar. Sebebi de SİT alanı olmasından dolayıymış. Kardeşim İstanbul’da Acarkentler, Muğla’da denizi doldurup ruhsat alanlar dururken 30 yıl boyunca çalışan ve buraya hep artısı olan bir çay ocağından ne istediler bilemiyorum. Burada da olumsuzluklar turistleri etkiliyor “dedi. Tesisi işleten Mehmet Karadoğan ise bu konuda hiç yorum yapmayarak “ Burası daha önce kardeşimin tapulu arazisiydi. Burada bir çay ocağı açıp yaklaşık 30 yıl boyunca yaz sezonunda çalıştırdık. Cendere Köprüsü ve etrafını sürekli temiz tuttuk. Köprüye zarar verilmemesi için 30 yıl adeta gönüllü bekçilik yaptık, kanunlara saygılıyız. Devlete boynumuz kıldan incedir. Yapacağımız bir şey yok, devlet aç emri verirse hemen temizliğini yapar hizmet sunmaya başlarız.Yoksa da kapalı kalacak” dedi.

Adıyaman Haber, 18.07.2008

PARİS'TE İSLAM SANATI RÜZGARI

 

Dünyanın en önemli sanat koleksiyonlarından birisine ev sahipliği yapan Paris'teki ünlü Louvre Müzesi'ne İslam sanatları galerisi açılıyor.

2010 yılında açılması planlanan galeri, 86 milyon Avro'ya mal olacak. 3 bin metre karelik bir alana sahip olacak galerinin çatısı, 'rüzgarda dalgalanan peçeye benzeyen bir camla kapatılacak.

Her yıl milyonlarca kişinin ziyaret ettiği müzede, 7 ile 19'uncu yüzyıl arasına ait yaklaşık 10 bin parça İslam eseri bulunuyor. Seramik ve cam örneklerinden Osmanlı eserlerine kadar pek çok parçayı kapsayan koleksiyonun büyük bölümü 20 yılı aşkın süredir müzenin depolarında saklanıyor.

Müze yetkilileri, sergilenecek parçaların pek çoğunun ilk kez ziyaretçilerin önüne çıkartılacağını söylüyor.

Yeni Şafak, 18.07.2008

KONYA YAZMA ESERLERE 332 ESER DAHA

 

Elazığ Müzesi'nden Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'ne, 332 adet el yazma eser devri yapıldı.

 

Selçuklu ve Beylikler devri kitapların da bulunduğu eserler, Kuran'ı Kerim, berat ve tarihi belgelerden oluşuyor. Konya Yazma Eserler Kütüphane Müdürü Bekir Şahin, 1301 yılında yazılan bir Kuran'ı Kerim'in bulunduğunu belirterek, "1301 yılında yazılmış bu eser 67'ye 101 santim ebatlarında, dikdörtgen ve tek sayfa şeklinde yazılan Kuran'ı Kerim dikkat çekmektedir. Bu Kuran'ı Kerim, hasır dokusu formunda, satırlar yatay ve dikey olarak tasarlanmış, 'gubari' hat tekniğiyle yazılmıştır. Eşine az rastlanan nadir bir eserdir" diye konuştu. Bu eserlerle birlikte Konya Yazma Eserler Kütüphanesi'ne devredilen kütüphane sayısının 54'e çıktığını söyleyen Şahin, "Devraldığımız bu eserlerin bakım, onarım ve dijital kopyası yapılarak, kısa bir süre içinde okuyucunun hizmetine sunulacaktır" dedi.

Merhaba Gazetesi, 18.07.2008

YOL ALTINDAN MAĞARA ÇIKTI

 

Malatya’nın Akçadağ İlçesi'nde, bölünmüş yol çalışmaları sırasında jeolojik yapıya sahip olan doğal bir mağara ortaya çıkarıldı.

 

Antalya’daki Damlataş Mağarası’na benzediği bildirilen mağaraya giderek incelemelerde bulunan Arkeoloji Müzesi Müdürü İzzet Esen ve arkeolog Ziya Kılınç, mağaranın jeolojik dönemden kalma bir mağara olduğunu belirterek Malatya’da ilk defa doğal bir mağaranın ortaya çıktığını söyledi. Esen, “Mağara doğal oluşumdan meydana gelmiş. Sarkıt ve dikitlerden oluşan bir mağara. Buranın SİT alanı ilan edilmesi Sivas Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’na teklif edeceğiz. Tokat-Pazarcık, Alanya’daki Dim ve Damlataş Mağarası ile benzerlikler taşıyor” dedi.

Türkiye Gazetesi, 18.07.2008

A.Ü. BİLİNMEYEN TARİHİ GÜN YÜZÜNE ÇIKARIYOR

 

 

Erzurum Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencileri tarafından gerçekleştirilen Kyzikos Antik Kenti kazılarında Türkiye'deki 3 antik tiyatrodan en büyüğü gün ışığına çıkarıldı.

 

Bandırma İlçesi'ndeki Kyzikos antik kentinde kazılar başladı.  Erzurum Atatürk Üniversitesi'nden Yrd.Doç.Dr. Nurettin Koçhan başkanlığındaki kazı heyeti, antik kenti gün ışığına çıkarmak için çalışmalara başladı. Kyzikos Kralı'nın bin 800 yıllık antik kentindeki kazılara başkanlık yapan Yrd.Doç.Dr. Nurettin Koçhan, 2.5 kilometre uzunluğundaki antik kent kazı alanında 7 bin 500 metrekare alanda kazı yapacaklarını belirtti. Kültür Bakanlığı ve Erdek Belediyesi'nin katkılarıyla bu yıl üçüncü defa kazılara başladıklarını anlatan Koçhan, Bakanlığın kazılar için 130 bin YTL ödenek verdiğini söyledi.

Kyzikos antik kentinde ilk kazının 1988 yılında Prof.Dr. Abdullah Yaylalı başkanlığında yapıldığını sonra yarım kaldığını anlatan Koçhan, şöyle konuştu: "Antik kentte MÖ 546'da Pers'ler, Lydia krallığı, MÖ 387'de Spartalı devlet adamı Antalkidas, burada yaşadı. Kyzikos Asya'da dünyanın önemli ticaret merkezi oldu. Makedonyalı Büyük İskender MÖ 334'de burasını ele geçirdi. Kyzikos antik kentinin en parlak dönemi Roma İmparatorluğu'na bağlandığı zaman MÖ133'dir. Burası Efes antik kentinden daha önemli bir antik kenttir. Türkiye'deki 3 büyük antik tiyatronun en büyüğü buradadır ve biz bunu gün ışığına çıkardık. İmparator Hadrianus'un tapınağını bulduk."
Antik kentte yapılan çalışmalarda dün Roma Kralı'nın arslanlı çeşmesi, frizler, Kyzikos paraları, lahitler ve tapınak çıktı. Kazılar ağustos ayı sonuna kadar sürecek. Antik kenti her gün yerli ve yabancı yüzlerce turist ziyaret ediyor.

Erzurum Gazetesi, 18.07.2008

NÜ TABLOLAR PROTOKOLE TAKILMIŞ

Ressam Sema Sanal öncülüğünde Hazine Müsteşarlığı Hikmet Esen Konferans Salonu’ndaki karma resim sergisinde yer alan “nü" eserlerin, “protokol"e takıldığı bildirildi. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, söz konusu sergiden herhangi bir eserin çıkarılmadığını belirtti ve “Sema Sanal’a, sergi tarihinden bir gün önce salona getirilen eserlerden bazılarının, sergi talebi esnasında ‘dilekçe ekinde verilen fotoğraflardaki eserlerle aynı olmadığı’ görülmüş ve kendileri ile yapılan protokol kurallarına uyulması gerektiği hatırlatılmıştır" dedi.

 

Çayyolu Platformu gönüllülerinin, ressam Sema Sanal öncülüğünde 27 Mayıs’ta yaptığı karma resim sergisi açılışı öncesinde “nüö resimlerin kaldırılmasına ilişkin tartışmalar sürüyor. Sergideki “nüö resimlerin kaldırılmasına ilişkin daha önce yapılan açıklamada, Hazine Müsteşarlığı’nın Sanat Galerisi’nin sözleşmesinde yer aldığı ifade edilen “Galeride sergilenecek eserlerin, politik ve ideolojik amaçlara yönelik, manevi değerler ve inançlar gibi hususları zedeleyici, ulusal değer yargılarını küçültücü, kışkırtıcı, sömürücü, gelenek ve göreneklere aykırı olmaması gerekmektedir" maddesi gerekçe gösterilmişti.

 

Konuyla ilgili olarak CHP Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un soru önergesini yanıtlayan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, sergiden herhangi bir eserin kaldırılmadığını bildirdi.

 

Hazine Müsteşarlığı Hikmet Esen Konferans Salonu’nun esas olarak, Devlet Bakanlıkları ile Hazine Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığının ulusal ve uluslararası resmi toplantıları için kullanıldığını belirten Bakan Şimşek, söz konusu salonun fuaye alanı, Müsteşarlık Mensupları ile yakınlarının resim, ebru, tezhip, el sanatları, seramik, çini, hat sanatı, fotoğraf gibi çalışmalarını sergilemelerine destek olmak amacıyla sanat galerisi olarak da kullanıldığını kaydetti.

 

Sema Sanal’ın, yazılı talepte bulunarak Hazine Müsteşarlığı Hikmet Esen Konferans Salonu fuayesinde, yağlı boya tekniği ile yapılan çalışmalarını 2008 yılı içerisinde sergilemek istediğini bildirdiğini ifade eden Bakan Şimşek, bunun üzerine 27 Mayıs - 6 Haziran 2008 tarihleri arasında fuaye alanının Sanal’a tahsis edildiğini kaydetti.

 

Eser sahiplerinin, kendi tercihleri doğrultusunda “nü" olarak vasıflandırılabilecek resimlerin de içinde bulunduğu 90 parça eseri iki hafta süreyle fuayede sergilendiğini ifade eden Bakan Şimşek, şunları belirtti:

 

“Dolayısıyla, hangi eserlerin sergileneceğine karar veren, bunları sergileyen ve serginin son gününe kadar sergilenen eserleri sergi sonunda eksiksiz alıp götüren de sergi sahipleridir. Açılışta ya da daha sonra herhangi bir eserin Hazine Müsteşarlığı tarafından sergiden kaldırılması ya da indirilmesi söz konusu değildir. Ancak, Sema Sanal’a, sergi tarihinden bir gün önce salona getirilen eserlerden bazılarının, sergi talebi esnasında ‘dilekçe ekinde verilen fotoğraflardaki eserlerle aynı olmadığı’ görülmüş ve kendileri ile yapılan protokol kurallarına uyulması gerektiği hatırlatılmıştır"

Radikal, 18.07.2008

TARİHİ ESERLER KORUMA ALTINDA

Bartın merkeze bağlı Akgöz Köyü'nde bulunan Roma ve Bizans dönemine ait 3 adet tarihi eser, Amasra Müzesi tarafından koruma altına alındı.

 

Amasra Müzesi Uzmanı Sanat Tarihçisi Arzu Cicibaş, Akgöz Köyü'nde nicelemeleri sırasında tespit ettiği tarihi eserleri Amasra Müzesi'ne kazandırdı.

 

Cicibaş'ın tespit ettiği tarihi eserlerin değerlendirilmesinde sütun kaidesi ve sütun başlığının Bizans dönemine, yarım lahit kapağının da Roma dönemine ait olduğu belirlendi.

 

Tarihi eserler, Akgöz Köyü muhtarı Bahri Atak'ın nezaretinde Cicibaş tarafından Bartın Belediyesi araçlarıyla köyden alındı.

Amasra Müzesi'ne kazandırılan tarihi eserler müzenin bahçesinde sergilenmeye başlandı.

Bartın Kent Haber, 18.07.2008



'HAYDARPAŞA MANHATTAN' İÇİN İLK ADIM ATILDI





İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Hükümet tarafından hazırlanan ve sivil toplum kuruluşlarının tepkisini çeken “Haydarpaşa Manhattan” projesi için Haydarpaşa Garı ve çevresini kapsayan 110 hektarlık alan için ilk ihaleyi açtı.

 

Kamuoyunun büyük tepki gösterdiği proje, 2004 yılında gündeme geldi. 17 Eylül 2004’te kabul edilen 5234 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un  Geçici 5. maddesiyle, Haydarpaşa ve çevresiyle ilgili devir ve imar yetkilerini hükümet üzerine aldı.


Yapılacağı iddia edilen 70 katlı gökdelen otellerle Haydarpaşa’nın, gökdelenleriyle ünlü Manhattan’a benzeyeceği için kamuoyunca “Haydarpaşa Manhattan” adı takılan proje, uzun aradan sonra yeniden gündeme geldi. Bugüne kadar hükümetin bir projesi olarak bakılan işe, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) de önceki gün yaptığı ihaleyle dahil oldu. İBB Şehir Planlama Müdürlüğü’nün söz konusu işle ilgili ihale ilanında işin adı şöyle tanımlandı: “1/5000 ölçekli Haydarpaşa Gar, Liman ve Geri Sahası K.A.N.İ.P.(koruma amaçlı nazım imar planı) ve 1/1000 Ölçekli Haydarpaşa Gar, Liman ve Geri Sahası K.A.U.İ.P.’ye (koruma amaçlı uygulama imar planına Yönelik Analitik Etüdler, Danışmanlık ve 3-Boyutlu Kent Modelleme.”


İşin süresi 120 gün olarak belirlenen söz konusu ihale ilanında ayrıca alınacak olan hizmetin niteliği ve türü için de şöyle denildi:

“İBB sınırları dahilinde Haydarpaşa Gar, Liman ve Geri Sahasını Kapsayan 110 Hektarlık Alanda Özel Uzmanlık Gerektiren Araştırma İnceleme Etüd İşi.”


Belediyenin şartnamesine göre yüklenici firma, söz konusu iş için sekiz şehir plancısı, iki mimar, iki harita mühendisi, bir peyzaj mimar, bir sosyolog ve bir sanat tarihçisini bu iş için çalıştıracak.
İBB Basın Danışmanlığı yetkilileri ihale konusu işin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na ait olduğunu, yapılan bir protokol gereği ihaleyi İBB’nin yaptığını, ihale bedelinin bakanlık tarafından ödeneceğini söyledi.


Söz konusu işin tarafı olmadıklarını belirten yetkililer, açık ihaleye sadece, İBB’nin bir şirketi olan Bimtaş-Boğaziçi Peyzaj İnşaat Müşavirlik Teknik Hizmetler Sanayi Ticaret AŞ’nin teklif verdiğini, teklif zarfının ise teklif dosyası incelendikten sonra açılacağını söyledi.

 

Haydarpaşa bölgesinde yapılacak projenin detayları bugüne kadar net olarak açıklanmadı. Meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları yetkililerin tatmin edici açıklama yapmasını isterken, projeyle birlikte Kadıköy ve Üsküdar’a gelecek yaklaşık bir milyon insanı bölgenin kaldırmayacağını, altyapının yetmeyeceğini, tarihi dokunun elden gideceğini savunuyor. Şehir plancıları yüksek ve geniş binaları içeren projenin, İstanbul’un siluetini ezeceğini, zeminin sağlamlaştırılması için çakılacak kazıkların bölgeyi tahrip edeceğini iddia ediyor.




Proje bitiminde bu Haydarpaşa bu görüntüye kavuşacak.

Milliyet, Haber: Mehmet Demirkaya, Fotoğraf: Murat Öztürk, 18.07.2008

ORTAYLI: TAHT SULTAN İBRAHİM'İN DEĞİL

 

Şarkıcı Yeşim Salkım'ın, "Sen Nasılsan Öyleyim" adlı albümü için Sepetçiler Kasrı'nda çektiği klipte kullandığı tahtın gerçek olmadığı ortaya çıktı.

Salkım klip için, "Deli" lakaplı 18'inci Osmanlı Padişahı İbrahim'in tahtını, özel izinle Topkapı Sarayı'ndan getirttiğini iddia etmişti. Ancak Topkapı Sarayı Müdürü tarihçi İlber Ortaylı, habere "Saraydan taht çıkar mı" diye tepki gösterdi. Osmanlı padişahlarından Sultan İbrahim'in adının başına "deli" lakabının konmasının da yanlış olduğunu söyleyen İlber Ortaylı şöyle konuştu:

 

"Topkapı Sarayı'nda bütün padişahların çıktığı bir taht var. Sultan İbrahim'e ait özel bir taht yok. Bir padişahın adının önüne 'deli' lakabını takmak terbiyesizliktir, saygısızlıktır. Herhangi bir oyuncu için saraydan bir şey çıkar mı? Bu konu ile ilgili yazılı bir açıklama da yapacağım."

Sabah, Haber: Duygu Toprak, 18.07.2008

ALLIANOI SULARA GÖMÜLMESİN





İzmir’in Bergama İlçesi'ndeki Yortanlı Barajı’nın suları altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya olan Allianoi Antik Kenti’nin kurtarılması amacıyla çeşitli meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan Allianoi Girişim Grubu, kazıların yeniden başlatılmasını ve alternatif çözüm önerilerinin geliştirilmesini talep eden 5 bin 518 dilekçeyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a gönderecek.

 

Girişim Grubunun Dönem Sözcüsü Avukat Hilal Küey, İzmir Tabip Odasında düzenlenen basın toplantısında, İzmir 2 No.lu Koruma Kurulunun rölöve çalışmalarını yetersiz bulan kararını ve son gelişmeleri değerlendirdi.

Küey, 10 yıl kazı başkanı ve danışman olarak görev yapan Ahmet Yaraş’tan bilgi, belge ve yazılı görüş talep edilmesini olumlu bulmakla birlikte kararın "buluntuların mil tabakası ile kaplanarak korunması" konusunun bir kez daha altını çizdiğini, bu yöntemin kabul edilemez olduğunu belirtti. Küey, "Bu nasıl bir koruma anlayışıdır, biz koruyamadık, belki toprak korur mantığının bilimsellik neresindedir?" diye sordu ve mille kaplamanın "koruma" olduğunu savunan karara karşı açtıkları davanın sürdüğünü kaydetti.





Bölgenin 1. derecede arkeolojik sit olduğunu vurgulayan Küey, "gün ışığına çıkan kaplıca odalarının ve şifalı suların baraj altında kalmasına izin vermeyeceklerini" söyledi. Küey, Türkiye’deki davaların sürmesine karşın, iç hukuk yollarının uzun zaman alması gerekçesiyle konuyu AİHM’e taşıdıklarını hatırlatarak, başvurularının, AİHM’e yapılan "kültürel mirasın korunması" konulu ilk başvuru olma özelliğini taşıdığını belirtti.

 

AİHM’in davaya bir numara ve isim verdiğini ve kendilerinden bazı eksik belgeleri talep ettiğini anlatan Küey, "AİHM, davamızın bakılabilirliğini kabul etmiş oldu, bunun büyük bir adım olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.

 

EGEÇEP Dönem Sözcüsü ve Girişim Grubunun jeofizik mühendisi üyesi Erhan İçöz de buluntuların toprakla kapatılmasının yer bilimin tüm ilke ve kurallarına aykırı olduğunu kaydetti. İçöz, buluntuların çamurla kaplanıp barajın su tutması durumunda, suyun yetersizliği nedeniyle Allianoi’nin bazen su üzerinde bazen de su altında kalacağını ifade ederek, hareketli su tablasının sonuçta eserlere zarar vereceğini belirtti.

 

Çiğli Belediye Başkanı Danışmanı Alime Mitap ise toplanan imzaların muhataplarınca dikkate alınmasını, kazıların yeniden başlamasını arzu ettiklerini söyledi.

Radikal, 18.07.2008

ATHENA TAPINAĞI BÜROKRASİ KURBANI

 

İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi, 9 ay önce Foça’daki Athena Tapınağı’nın gün ışığına çıkarılmasını da içeren Arkeo Kent Projesi’nin İZSU tarafından yapılmasını kararlaştırdı.

 

İZSU yönetimi, daha önce onayladığı projeyi, bürokratik nedenlerle, henüz başlama aşamasında gündeminden çıkardı. Büyükşehir’in yeni yöntem bulacağı belirtildi.

Milliyet Ege, 18.07.2008



KAVAK'TAKİ SELÇUKLU KERVANSARAYI AHIR OLMAKTAN KURTARILIYOR

 

  

 

Selçuklu İmparatorluğu'nun Samsun'daki tek mirası Selçuklu Kervansarayı, ahır olmaktan kurtuluyor.

Ahır ve depo olarak kullanılan tarihi kervansaray, restore ediliyor.

 

Kavak İlçesi Çakallı mevkiinde bulunan ve köy tüzel kişiliğine ait 13. yüzyılda inşa edilen kervansaray, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izni ile eski ihtişamına kavuşacak.

Konuyla ilgili açıklama yapan Samsun Müze Müdürü Muhsin Endoğdu, kervansarayın orijinal şeklinin tespiti için uzman görevlendirdiğini söyledi.

Yapı çevresinde araştırma kazısı yaptıklarını bildiren Endoğdu, "Yapının büyük olması sebebiyle iç kısımlarında ve dış duvarlarının orijinal şeklini ortaya çıkarmak istedik. Bunun için bakanlık izinli sondaj kazıları yaptık. Çalışmalarınızı rapor edip ilgili kurula gönderdik. Kurul kararına göre restorasyon çalışmaları başlayacak." şeklinde konuştu.

Zaman, Fotoğraflar: haberler.com, 17.07.2008

ARKEOLOJİK KAZILARDA İSKELET BULUNDU





Sivas Belediyesi, Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) ve İl Müze Müdürlüğü tarafından Medreseler Bölgesi'nde yapılan kazı çalışmalarında iki insan iskeleti bulundu.

 

Edinilen bilgiye göre, Sivas Belediyesi'nin Kent Meydan Projesi kapsamında Şifaiye, Çifte Minareli ve Buruciye Medreseleri ile Kale Camii etrafında yapılan arkeolojik kazı ve çevre düzenleme çalışması sırasında, hangi dönemde yaşadığı henüz belirlenemeyen iki insan iskeleti bulundu.

 

Kazı sorumlularından CÜ Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Başak Akay, yerin yaklaşık 1.5 metre altındaki kazı çalışmaları sırasında üst üste yatırılmış şekilde bulunan iskeletlerin, Antropoloji Bölümü'nde inceleneceğini söyledi. Akay, "Arkadaşlarımız kazı sırasında kafatası parçalanmış bir iskelete rastladı. Biz de kazıları genişleterek tüm vücudu çıkardık. Baktığımızda ikinci bir iskelete rastladık. Üst üste yatırılmış şekilde bulunan iskeletlerden birinin 10 yaşlarında, diğerinin ise yetişkin bir insana ait olduğunu tahmin ediyoruz" dedi.

 

İskeletlerin üzerinden boncuk ve yüzük gibi bir cismin çıkmadığını da belirten Akay, "İskeletlerin cinsi ve dönemine ait herhangi bir bulguya rastlamadık. Ancak bu iskeletler gerekli muhafaza sonrasında, büyük olasılıkla Antropoloji Bölümü'ne gönderilecek. Ölüm nedenleri, cinsiyetleri ve ne zaman öldükleri konusunda araştırma yapılacak" şeklinde konuştu. İskeletlerin yatış şekli itibarı ile Hıristiyan dinine mensup insanlara ait olduğunu düşündüklerini de kaydeden Akay, konuşmasını şöyle sürdürdü:

 

"Hıristiyan inancına göre ölüler başları batıya dönük olarak defnediliyor. Bir de elleri çapraz yapılırken, ayakları da üst üste konuluyor. Ama dönemi konusunda bir bulgu yok. Ermeni midir? Bizanslı mıdır? Onu bilemem. İskeletlerin üzerinde bir bulguya rastlasaydık bize hangi dönemde yaşadıkları konusunda ipuçları verebilirdi."


Akay, toplu mezar ihtimaline karşı bulunan iki iskeletin çevresinde kazı çalışması yaptıklarını ancak başka iskeletlere rastlamadıklarını söyledi.

 

Arkeolojik kazı yapılan Şifaiye Medresesi 1217 yılında Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus tarafından, Çifte Minareli Medrese 1271 yılında Vezir Sahip Şemsettin Mehmed Cüveyni tarafından, Buruciye Medresesi 1271 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından ve Kale Camii ise III. Sultan Murat'ın vezirlerinden Sivas Valisi Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştı.

Sivas Kent Haber, 17.07.2008

MÜHÜRLÜ MAĞARANIN SIRRI

 

Amerika kıtasının bir zamanlar en büyük yerleşimi olan yüksek piramitleri ve geometrik tapınaklarıyla ünlü Teotihuacan’daki mühürlü mağarada antik bir uygarlığın sırları yatıyor

Farklı ülkelerden uzmanların yer aldığı bir ekip, temmuz ayı sonunda, Dünya Mirası Listesi’ndeki Teotihuacan’ın en önemli kalıntılardan biri olan Piramide del Sol’da (Güneş Piramidi) çok önemli bir çalışma gerçekleştirecek. Ekip, esas olarak, piramidin altında bulunan insan yapısı tüneli ve halihazırda mühürlü halde olan bir mağara sistemini inceleyerek, burada insan kurban etme gibi ritüellerin gerçekleştirildiğine dair teorileri test etmeye çalışacak.

Teotihuacan arkeoloji müdürü Alejandro Sarabia bu tünelin ibadet amaçlı kullanıldığını ve tünelin sonunda da adakların sunulduğunu ifade etti. Sarabia, piramidin 6 metre altındaki, 90 metre uzunluğunda ve 2,5 metre tavan yüksekliği olan tüneldeki çalışmalarda Meksikalı, Amerikalı ve Japon arkeologlardan oluşan ekibe liderlik edecek. “Teotihuacan’da yaşayanların neden mağarayı mühürleme ihtiyacı duyduğunu ortaya çıkarmak istiyoruz” şeklinde konuşan Sarabia, “Mağarada yapılacak kazılar, Teotihuacan’da ne olduğuna dair ipuçları sunabilir” dedi.

Teotihuacan, en şaşaalı dönemi olan MS 150-450 yılları arasında, farklı etnik kökenlerden 200 bin kişiye ev sahipliği yapıyordu. Teotihuacan’ın o dönemde, Roma dahil bugünkü herhangi bir Avrupa şehrinden daha büyük olduğu düşünülüyor. Ancak daha sonra yedi ya da sekizinci yüzyıl civarında, muhtemelen bir isyan sırasında ateşe verildikten sonra terk edilmiş.

Bundan binlerce yıl sonra tarih sahnesine çıkan Aztekler kutsallığına inandıkları şehri güneşin yaratıldığı yer olarak tanımlıyor, oraya “Ölümlülerin tanrı olduğu yer” diyordu. Piramidin altında yer alan tünel,1971 yılında, taban kenarı 224 metre olan piramide ışık ve ses sistemi yerleştirilirken şans eseri ortaya çıktı. İlk incelemelerden sonra doğal mağara olarak bırakıldı ve iki yıl boyunca mühürlü kaldı. Bilgilerin büyük bir kısmı ise, mağarayı keşfeden arkeoloğun ölümüyle, tekrar karanlığa gömüldü.

Işık olmadığı ve kötü bir girişi olduğu için tünel yapılacak kazı çalışmalarının ustalık gerektirdiğini belirten Sarabia, “Eğer ne olduğunu, neden ve nasıl olduğunu bulabilirsek, Güneş Piramidi’nin ve genel olarak şehrin tarihiyle ile ilgili daha detaylı bilgilere ulaşabiliriz” dedi. Mağaranın gündelik etkinlikler için kullanılmadığını ve muhtemelen sadece belli bir kesimin erişim hakkı olduğunu vurgulayan ekip lideri, “mağaranın kurban ayinleri, dans veya benzer ritüeller için kullanılmış olabileceğini rahatlıkla düşünebiliriz” dedi.

Teotihuacan’daki insan kurban etme pratiğinin izlerine şehrin birçok noktasında rastlamak mümkün. Bunlar arasında en çarpıcı olanı ise, Güneş Piramidi’nin dört köşesinde bulunan çocuk mezarı kalıntıları.

Taraf, 17.07.2008

"HASUNİ MAĞARALARI TURİSTİK HALE GELSİN"





Silvanlılar, Orta Çağın ilk yerleşim merkezi olan Hasuni mağaralarının turistik hale gelmesini istedi.

 

Hasuni mağaraları Silvan'ın doğusunda kalıp şehirden 7 Km. uzaklıkta bulunan Ha¬suni mağaraları inanılmayacak bir güzelliğe sahiptir. Çok eski bir yerleşim merkezi olan Hasuni'de yaklaşık olarak 300'e yakın mağara vardır. Bu mağaraların içinde bir mağarada diğer bir mağaraya su gitmesi için taşlardan tertibatlar yapılmış. Taşlar ve kaya parçaları yontulmak suretiyle o dönem su ihtiyaçlarını karşılamak için kuyular, oturma yerleri ve yataklar yapmışlar.
 

Turistlerin yol güzergahı üzerinde bulunan ancak bugüne kadar bu¬raya her hangi bir bakım yapılmadığından ve yol kenarına Hasuni Mağaralarını gösterir. Tabelalar konulmadığı için turistler burayı görmeden geçmektedirler. 1990 yılında Hasuni mağaralarının hemen yanında Diyarbakır Eski Eserler ve anıtlar bölge müdürlüğünce bir arkeoloji çalışması yapılmış ve küçük bir kentin izine rastlanılmıştır.

 

Tarih kokan Silvan'ın tarihi yapılarına olan ilgisizlikten ve sorumsuzluktan dolayı yetkililere tepkili olan Silvanlılar, ortaçağın ilk yerleşim yeri olan 300 mağaralı Hasuni Mağarası turizm'e kazandırılmasını isteyerek, tepkilerini şöyle dile getirdiler:

 

 “Belediye'nin ve kaymakamlığın ilçe'nin tarihini tanıtmakla ve yerli ve yabancı turistlere ilçemize çekmekle çok pasifler. Bugün Hasuni Mağaraları Ortaçağın ilk yerleşim yerlerinden biridir. Hasuni mağaraları gölgesinde bulunan moloz yığınlarının oradan toplanmasını istiyoruz. Türkçe ve İngilizce Hasuni Cave's diye büyük tabelalar yola bırakılıp yabancı turistleri Hasuni mağaralarına çekmek gerekir. En azından yılda bir defa Hasuni mağaraları dibinde bir dizi etkinlikler düzenlenip ilçe'deki tarihi önemin vurgulanması gerekir. Silvan tarihinin tanıtımı ve Hasuni Mağaraları için farklı farklı tanıtım broşürlerin basılması gerekir. Hasuni mağaralarına çıkmak için yolların yapılması gerekir. Tarihi değerlerimiz bizlere bırakılan miras değildir. Kısa zamanda Hasuni mağaraları etrafında çevre düzenlemesinin yapılmasını istiyoruz. Hasuni mağaraları ve diğer tarihi yapılarımız bizlere bırakılan ve geçmişe sapasağlam devretmemiz gereken emanetlerdir. Emanete hıyanet edilmemeli” diye tepki gösterdiler.

Haber Diyarbakır, Haber: Ferhat Parlak, 17.07.2008

SELİMİYE 'PISA KULESİ' Mİ OLDU?





Mimari şaheseri Selimiye Camii’nin dört minaresinden birinde 30 yıldan beri gözlenen ‘eğrilik’ araştırılıyor. Edirne Vakıflar Bölge Müdürü Hüseyin Özer, “Yaklaşık 30 yıldır İstanbul istikametinden kente girişte sol arka minarede bir ‘eğrilik’ var. Daha önce bu istikametten camiye bakıldığı zaman sanat eseri iki minareli gibi gözükürdü. Ancak sol arka minaredeki eğrilik, caminin estetiğini bozuyor” dedi.

 

Özer’e göre eğriliğin nedeni, bir süredir süren tadilat çalışması sayesinde anlaşılacak: “İki minarenin külah ve aleminin tadilatı tamamlandı. Eğrilik  olan minaredeki külah ve alemin yenilenmesine kısa sürede başlanacak. Minarenin taş kısmında hiçbir sorun yok. Sorunun alem ve külahın üzerine bindiği seren direğinde olduğunu tahmin ediyoruz. Tabii bu külah ve alemin indirilmesinin ardından daha da netleşecek. Seren direğinden kaynaklandığı kuvvetli bir sebep. Çünkü, 4 metrelik ve 150 kilogramlık bir alemi üzerinde taşıyan bu direkler, rüzgarların da etkisiyle eğilmiş olabilir.” Özer, eğriliğin nedeni bulununca en kısa sürede düzeltileceğini de belirtti.

 

Türk mimari sanatının doruk noktası olan camiinin temeli 1568’de atıldı. 1575’te tamamlanan cami 70.89 metrelik dört görkemli minareyle çevrili. Minarelerin ikisinde, üç şerefeye birbirinden ayrı merdivenlerle çıkılabiliyor. Mimar Sinan’ın “Ustalık eserim” dediği cami yekpare mermerden yapılan minberiyle de ünlü.

Radikal, 17.07.2008

İSTANBULLULAR SAATLİ BOMBANIN ÜZERİNDE





İstanbul halkı büyük bir tehlike ile karşı karşıya! Başbakan’ın da ofisinin bulunduğu Dolmabahçe Sarayı’nın tarihi havalandırma boşlukları 2 yıl önce yapılan kanalizasyon hatası nedeni ile tamamen doldu ve metan gazı sızmaları başladı. Bölgeden yayılan pis kokuların nedenini araştırırken, Türkiye’nin önemli kültürel miraslarından olan Dolmabahçe Sarayı'nın metan gazı patlaması ile karşı karşıya olduğu ortaya çıktı. Tarihi binanın havalandırma tünelleri Haliç kolektörlerinin iki yıl önce arıza yapması ile lağım ile dolmaya başlamış ve gelinen noktada bu tüneller tamamen tıkanmış. Yerin altında sıkışan binlerce ton lağımdan çıkan metan gazı ise adeta Dolmahçe’nin altında saatli bir bombaya dönüştü.

Dolmabahçe Sarayı ve Beşiktaş sahili olmak üzere, Tophane’den Ortaköy’e uzanan geniş bir alanda yayılan ağır kokunun nedenin metan gazı olduğunu bakanlık, belediye, Saray yönetimi ve İSKİ biliyor. Sadece vatandaşların haberi yok. Ayrıca bu konuda alınan tedbirlerin yetersiz olduğu belirtiliyor. Gaz salınımı sırasında olası bir kıvılcım ya da sıkışma sonrası yaşanabilecek bir patlamanın faciaya dönüşmesinden endişe ediliyor. İstanbul’un göbeğinde binlerce kişinin hayatının tehlikede olduğu vurgulanıyor.

 

İSKİ Genel Müdürü Mevlüt Vural olayı doğrulayarak, havalandırma boşluklarının teknik sorunlardan dolayı tıkandığını ve metan gazı patlaması yaşanmaması için belirli saatlerde gaz salımı yapıldığını söyledi. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ise konunun üzerinde ısrarla durduklarını ve defalarca İSKİ’ye müracaat etmelerine rağmen bir sonuca ulaşamadıklarını belirtti. Konunun kendi yetki alanlarında yer almadığını ifade eden Ünal, sorunun acilen çözülmesi gerektiğini vurguladı.

 

Dolmabahçe Sarayı yönetimi ise binanın etrafında yayılan kanalizasyon kokusunun İSKİ'nin açtığı kanallardan kaynaklandığını açıkladı. Kanalizasyon çalışmaları sırasında bu kanallardan bazılarının tıkandığını belirten yönetim, kanallardan doğabilecek metan gibi çeşitli gazların tahliyesinin yapıldığını doğruladı.

 

Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama da Dolmabahçe Sarayı'nın can damarı sayılan havalandırma boşluklarının tıkalı olduğu yönünde söylentilerin varlığına dikkat çekmişti. Günay, uzmanların bu konuda acilen bilimsel çalışma yapmasını da istemişti. Ayrıca Günay, "Swissotel lahit, Gökkafes mezar taşı" diyerek bu konudaki suçun, sarayın üstündeki otellere ait olabileceğini ima etmişti. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi ve ICOMOS üyesi Prof.Dr. Afife Batur da acilen gereken araştırmaların yapılmasının önemine dikkat çekerek "Havalandırma boşlukları yeni teknikler kullanılarak açılabilir, sadece bu konudaki gerekli adımların acilen atılması gerekiyor" dedi.

Habertürk, 17.07.2008

DEVRİK AĞACIN ALTINDA ANTİK KENT KALINTISI

 

Fethiye Ölüdeniz Tabiat Parkı"nda devrilen Kızılçam ağacının kökleri altından tarihi bir yapının duvar taşları çıktı. Kalıntıların bölgede, MS 5. yüzyılda kurulan antik Symbola kentindeki bir kiliseye ait olduğu kaydedildi. Özel Çevre Koruma ve Birinci Derece Doğal sit alanı olan tabiat parkında, büyük bölümü sular altında kalmış antik kentin, bilimsel ve arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkartılmasını bekleyen turizmciler, bu sayede 2006’da dünyanın en iyi kumsalı seçilen Ölüdeniz"in kıymetinin daha artacağını belirtti.

Birgün, 17.07.2008

SERGİNİN YILDIZI HADRIAN'IN BAŞI OLDU

 

İngiltere’nin başkenti Londra’daki British Museum, Roma İmparatoru Hadrianus’u konu alan bir serginin açılışına hazırlanıyor.

 

24 Temmuz’da açılacak serginin bir numaralı parçası, 2000 Ağustosu’nda Burdur’daki Sagalassos antik kentinde bulunan 5 metrelik mermer Hadrianus heykelinin başı olacak.

 

Burdur’un Ağlasun İlçesi yakınlarındaki Sagalassos antik kentinde geçen yıl bulunan İmparator Hadrian başı, Londra’daki British Museum’da açılan "İmparator Hadrianus" sergisinin yıldızı oldu. Tamamı 5 metre olduğu tahmin edilen heykelin 70 cm boyunda ve yarım ton ağırlığındaki başı, dün sergiye yerleştirildi. Hürriyet’e konuşan British Museum Basın Sorumlusu Hannah Boulton, eserin, Türk yetkililerin izniyle 26 Ekim’e kadar sergileneceğini söyledi.

 

MS 117 ile 138 yılları arasında Roma İmparatorluğu yapmış olan Hadrian’ın Anadolu’da pek çok eseri bulunuyor. Edirne şehrini de kurduran Hadrian’a ait dev heykel başı, Sagalassos antik kentinde 17 yıldır devam eden kazılarda keşfedilen en önemli eser olmuştu. İmparatorun ölümünün ardından bölge halkı tarafından onun anısına yapılan bir tapınağın girişine dikildiği sanılan heykelin, 7’nci yüzyılda yaşanan bir depremde yıkıldığı tahmin ediliyor.

Heykelin 2007’de çıkarılmasının BBC’de yayınlandığını aktaran Burdur Müzesi Müdürü Hacı Ali Ekinci, British Museum’un Hadrian sergisi düzenlediğine dikkat çekerek Hürriyet’e şunları söyledi:

 

"Birçok ülkeden Hadrian’a ait eserleri topluyorlar. Ancak bizim heykeli müzenin girişine, bir sunum heykeli olarak koyacaklar. Bakanlığımızla yazışmalar sonrasında 14 Temmuz’da gelip eseri bizden aldılar. Bu şehrimiz için güzel bir tanıtım olacak." 

Hürriyet, 17.07.2008

388 BİN OSMANLI ASKERİ SALGINDAN ÖLMÜŞ

 

Prof.Dr. Hikmet Özdemir'in Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunun kayıpları üstüne gerçekleştirdiği 'Osmanlı Ordusu 1914-1918' başlıklı araştırması, ABD'de Utah Üniversitesi tarafından yayınlandı. Prof. Özdemir'in araştırması, Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı askeri kayıplarındaki bilinmeyen gerçeği ortaya çıkardı.

 

Özdemir, kitabında, 1. Dünya Savaşı'nda Ermeni kayıpları hakkında dönemin Osmanlı hükümetine yöneltilen suçlamaların haksızlığını belgelerle ispatlıyor. Askeri tarih alanında dünya literatürüne katkı olarak kabul edilen ve bir ilk olan araştırmaya göre, Osmanlı askeri kayıplarının yüksek oluşundaki gerçek neden, çatışmalar değil, savaş bölgesinde özellikle Doğu Anadolu vilayetlerinde baş gösteren ve beklenmedik bir hızla yayılan tifüs salgını.

 

En yüksek ölümlerin gözlemlendiği Doğu Anadolu'da askeri hastane kayıtlarına göre 3. Osmanlı Ordusu'nda 116 bin asker, 2. Osmanlı Ordusu'nda 67 bin asker olmak üzere toplam 183 bin asker hastalıktan öldü. Suriye Cephesi'nde Cemal Paşa komutasındaki 4. Osmanlı Ordusu'nda hastalıktan ölen asker sayısı ise 65 bin. Araştırmada yer alan bu sayıların askeri hastane kayıtlarına dayandığına dikkat çeken Özdemir, hastanelere ulaşamadan yollarda ölümlerle, asker kaçakları arasındaki ölümlerin bilinemediğini, bu nedenle gerçek sayının 'çok daha yüksek' olduğunu vurguluyor. İngiltere, İsviçre ve Türkiye'de Genelkurmay arşivinde gerçekleştirilen bu çalışmanın dönemle ilgili literatür açısından bir diğer önemli katkısı, o sırada savaş alanında oturan veya bulunan sivil halk arasındaki ölümlerin önemli bir nedenini (tifüs salgını) de ortaya koyması. Utah Üniversitesi tarafından dağıtıma verilen 274 sayfalık kitap, dünyanın en büyük kitap pazarı olan Amazon'da Türkiye ile ilgili çok satan kitaplar listesinde birinci sırada yer alıyor

Zaman, 17.07.2008

ULUCAMİ RAMAZAN'DA AÇILACAK

 

Saltuklu Emiri Nasuriddin Muhammet tarafından 1179 yılında yaptırılan ve Erzurum'un en büyük camisi olan Ulu Camii'nde Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından başlatılan restorasyon çalışmaları son sürat devam ediyor.

 

Restorasyon çalışmaları kapsamında cami duvarlarının iç ve dış döşemeleriyle, ahşap ve ısıtma sistemleri yenileniyor.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, restorasyon ihalesinin geçtiğimiz Mart ayında yapıldığını anımsatarak, "Çalışmalara başlanması noktasında yer teslimini 7 Mayıs tarihi itibariyle yaptık. Restorasyon çalışmalarının Ramazan ayı başlangıcına kadar sona erdirilmesini planlıyoruz." dediler.


Ulu Camii'nde başlayan bakım ve onarım çalışmaları kapsamında, caminin iç ve dış duvarları elden geçirilirken, ahşap döşemeler ve ısıtma sistemleri yenileniyor. Ayrıca caminin arka kısmında tamirat işlemlerinin de yürütüldüğünü dile getiren konu ile ilgililer, "Camimizin pencereleri baştan aşağı yenilenecek ve çatıda ısı izolasyonu yapılacak. Camide bulunan metal kapılar, ahşap haline getirilecek. Yenileme işlemleri büyük ölçüde tamamlandı. Ayrıca caminin dört bir yanında çevre düzenlemesi yapılacak" diye konuştular.

Erzurum Gazetesi, 17.07.2008

ARAP BABA'NIN MUMYASIZ NAAŞI 700 YILDIR ÇÜRÜMÜYOR





Harput Mahallesi'ndeki Arap Baba türbesi içinde bulunan ve mumyalanmadığı halde yaklaşık 700 yıldır bozulmayan ceset, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün izni ile bilim adamları tarafından türbeden alınarak incelenmek üzere Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürüldü. Mumyalanmadığı halde bu kadar uzun süre bozulmadan duran naaşın sırrının çözülmeye çalışılacağı belirtildi.

 

Elazığ’ın Harput Mahallesi'nde bulunan Arap Baba türbesine Vakıflar Genel Müdürlüğünün izni ile dün gelen bilim adamları, türbede bulunan ve yaklaşık 700 yıllık olduğu tahmin edilen Arap Baba’nın sanduka içerisindeki naaşını alarak Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürdü. 700 yıl geçmesine rağmen mumyalanmadığı halde bozulmadan duran naaşın sırrının, yapılan incelemelerde ortaya çıkarılmaya çalışılacağı belirtildi. Üniversitede yapılacak olan çalışmalarda, Arap Baba’nın kesin yaşının da tespit edileceği belirtildi.

 

Elazığ’ın Harput Mahallesi'nde bulunan Arap Baba Türbesi'ndeki Arap Baba'nın naaşı, yıllardır ziyaretçilere açık tutuluyordu. Türbenin içinde cam bir bölmede sergilenen naaşın başında bir görevli duruyor. Yeşil örtü ile üzeri kapalı olan naaşı görmek isteyenler örtüyü kaldırarak bozulmadan duran naaşı görebiliyordu. Naaşın kafa kısmı ise gövdeden kesilmiş olarak yanında duruyordu.

 

Elazığ Valisi Muammer Muşmal, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden gelen bir ekibin naaşta bozulma olup olmadığını incelemek için naaşı türbeden alıp Hastaneye götürdüklerini doğrulayarak, “Bir ara naaştan bir koku geldiği yönünde şikayetler oldu. Bunun üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü inceleme yapmak için böyle bir yola başvurmuş olabilir. İncelemeden sonra naaşı yerine bırakacaklar” dedi. Naaşın bundan sonra açık olarak sergilenip sergilenemeyeceği yönündeki bir soruya ise Vali Muşmal, “Benim fikrim naaşın diğer cesetler gibi toprağa gömülmesinden yana. Müftü Bey de böyle olmasını uygun gördü. Ancak buna bilim adamları karar verir” diye konuştu.





Bazı kaynaklara göre Arap Baba Harput velilerinden. Gerçek adı Yusuf olup, babasının adı Arabşah’tır. Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Doğum tarihi ve yeri belli değildir. On üçüncü asırda yaşadığı rivayet edilen Arap Baba, Harput’un fethi için gelen Selçuklu kumandanlarından olup, aynı zamanda büyük bir velidir.

 

İslamiyeti yaymak için bazan kılıç kullanan Arab Baba, çoğu zaman insanlara doğru yolu göstermek için vaaz ve nasihatlerde bulundu. Sık sık, “Kılıçla geldim kalemle gideceğim” dediği belirtiliyor. Vefat tarihi belli değildir. Arab Baba’nın türbesi 1279 tarihinde yapılmıştır. Türbenin alt katında kabir odası, üst katında ise ziyaret edilen sanduka vardır. Arab Baba’nın kabrinin bir özelliği de naaşının herkes tarafından görülebilecek şekilde açıkta olmasıdır. Türbe içinde üzeri yeşil kumaşla örtülü camdan bir sanduka içerisinde bulunan Arap Baba, çürümemiş cesedi ve kesik başı ile büyük bir ilgi toplamaktadır. Çürümemiş cesedi görmek isteyen ziyaretçilere, sandukanın örtüsü açılarak gösterilmektedir.

 

Yaygın inanışa göre, çok eski yıllarda Harput’ta büyük bir kuraklık başlamış, yağmurlar yağmaz, otlar yeşermez olmuş. İnsanların yağmur duasına çıkmaları, yalvarıp yakarmaları fayda etmemiş.

Bir gece Harput’ta Arap Baba türbesine yakın evlerden birinde oturan Selvi adlı yaşlı bir kadın rüyasında, Arap Baba’nın türbedeki naaşının başını kesip bir dereye atarsa yağmur yağacağını görmüş. Komşularına anlattığı rüyası bütün Harput’a yayılmış.

 

Günler geçmiş Harput’a bir damla yağmur düşmemiş. Kıtlık kapıda. Çaresiz kalan insanlar Selvi Nine’yi Arap Baba'nın başını kesme konusunda ikna etmeye çabalamış. Ancak yaşlı kadın buna cesaret edemeyince, bir gece evinin etrafında toplanıp evi taşlamaya başlamışlar. Ertesi sabah yaşlı kadın çaresiz, yüreğindeki korkuları bastırmaya çalışarak, Arap Baba’nın türbesine gitmiş ve cesedin başını keserek dereye atmış.

 

Bunun üzerine yağmurlar haşlamış başlamasına ama kıtlıktan daha büyük bir felaket yaşanmış. Seller coşmuş, dereler taşmış. Yağmurlar bir rahmet olmaktan çıkmış, felakete dönüşmüş. Yine bir gece Selvi Nine rüyasında bu defa Arap Baba’yı görmüş. Arap Baba, “Eğer başımı attığın yerden alıp yerine koymaz isen yağmurlar dinmez, senin de halin haraptır” diye öfkeyle bağırmış. Yaşlı kadın, sabah korkuyla uyanıp dereye indiğinde, kesik başın dere kenarında durduğunu görmüş, hemen alıp getirip sandukada yerine koymuş. Ardından yağmurlar dinmiş ve her şey eski haline dönmüş.

Radikal, Haber: Şahismail Gezici- Mustafa Devrim, 17.07.2008

CENNET ÇEŞMESİ YENİLENİYOR

 

Erzurum'da Menderes Caddesi'nde yaptırılan katlı otopark inşaatı nedeniyle suları kesilen Cennet Çeşmesi'nin yerine ihtişamlı bir çeşme yaptırmak için kolları sıvayan Büyükşehir Belediyesi, aynı zamanda Erzurum'u, Cennet Çeşmesi'nin eski yüzüyle de buluşturdu.

 

Yıkılan çeşmenin arkasından çıkan eski Cennet Çeşmesi, civardan geçen vatandaşlar tarafından ilgiyle izlenirken, yeni çeşmenin bir aya kalmadan hizmet vermeye başlayacağı bildirildi.
 

Cennet Çeşmesi'nin yerinde yeni bir çeşme yapmak için harekete geçen Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı ekipleri, yıkılan çeşmenin hemen arkasından çıkan eski Cennet Çeşmesi'yle karşılaştılar. Çevresi temizlenen ve tamamen gün yüzüne çıkarılan ve halk arasında pungar olarak adlandırılan çeşmenin, yıllarca Erzurum'a bu şekliyle hizmet verdiğini söyleyen yetkililer, 1985-1990 yılları arasında bu çeşmenin önüne yenisinin yaptırıldığını belirttiler.
 

Cennet Çeşmesi'nin bulunduğu yerde yeni bir çeşme yapılması için harekete geçildiğini ve yapılacak olan çeşmenin hayli ihtişamlı bir görünüme sahip olacağını ifade eden konu ile ilgililer, bu yöndeki çalışmaların son sürat devam ettiğini anlatarak, otopark inşaatı nedeniyle suları kesilen diğer tarihi çeşmelerin de en kısa zamanda suya kavuşturulacağını sözlerine eklediler.


Vatandaşlar ise, Cennet Çeşmesi'nin adının Erzurum'la adeta özdeşleşmiş olduğuna vurgu yaparak, enkaz arasından çıkan eski çeşmenin Erzurum'a onlarca yıl su vermiş olduğunu bilmenin bile farklı bir duygu olduğunu ifade ettiler.

Erzurum Gazetesi, 17.07.2008

FATİH'İN 45 MAHALLESİ ARTIK ANILARDA KALDI

 

Fatih İlçe Belediye Meclisi’nin aldığı bir kararla ilçedeki birçok mahalle birleştirildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin de kabul ettiği kararla, ilçedeki mahalle sayısı 69’dan 24’e indirildi.

 

Fatih’teki mahalle düzenleme kararını eleştiren İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grup Sözcüsü Can Özyedierler, mahallelerin kaldırılmasını “tarih katliamı” olarak değerlendirdi. Belediye Meclisi AKP Grup Başkanvekili Hüseyin Evliyaoğlu, CHP’lilerin karara karşı gösterdikleri tepkinin “seçim yatırımı” olduğunu savundu. Saadet Partili Mehmet Doğan Muşlu, “Fatih Belediyesi, yeni seçim dönemi için bir bölge düzenleme çalışmasına girişmiştir” dedi.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde dün kabul edilen karara göre Fatih ilçe sınırları içerisinde oluşturulan yeni mahalller şöyle:

Aksaray: Kürkçübaşı, Çakırağa, Yalı, İnebey.
Cerrahpaşa: Hobyar, Davutpaşa, Kasap İlyas.
Haseki Sultan: Nevbahar, Keyçi Hatun.
Kocamustafapaşa: Sancaktar Hayrettin, Abdiçelebi, Hacıhüseyinağa, Kocamustafapaşa.
Yedikule: Hacı Ehaddin, İmrahor.
Sümbül Efendi: Ali Fakih, Hacı Hamza.
Silivrikapı: Arabacı Beyazıt, Cambaziye.
Seyyid Ömer: Seyyid Ömer, Uzun Yusuf.
Şehremini: Deniz Abdal, İbrahim Çavuş, Ereğli.
Mevlanakapı: Melek Hatun, Veledi Karabaş, Beyazıdağa.
Topkapı: Arpa Emini, Fatma Sultan, Beyazıdağa.
Molla Gürani: Molla Şeref, Muratpaşa, Ördek Kasap.
İskenderpaşa: İskenderpaşa, Sofular, Baba Hasan Alemi, Gureba Hüseyinağa.
Akşemsettin: Hoca Üveys, Hasan Halife.
Hırka-i Şerif: Muhtesip İskender, Mimar Sinan, Keçeci Karabaş.
Karagümrük: Neslişah, Hatice Sultan.
Dervişali: Dervişali, Kariye, Hamami Muhiddin.
Atikali: Beyceğiz, Kocadede.
Ali Kuşçu: Şeyhresmi, Kirmasti.
Zeyrek: Sinanağa, Hüsambey, Kırkçeşme.
Cibali: Haydar, Haraççı Karamehmet, Kasap Demirhun.
Yavuz Sultan Selim: Müftü Ali, Abdi Subaşı, Küçük Mustafapaşa.
Balat: Katip Musluhiddin, Tevkii Cafer, Hızır Çavuş, Tahta Minare, Hatip Musluhittin.
Ayvansaray: Kasım Gürani, Molla Aşkı, Avcıbey, Atik Mustafapaşa, Balat Karabaş.

Milliyet, Haber: Mehmet Demirkaya, 17.08.2008

BARBAR CONAN ALTINOLUKLU OLABİLİR





Balıkesir’in Edremit İlçesi'ne bağlı Altınoluk Beldesi'ndeki Antandros Antik Kenti’nde 8'inci dönem kazı çalışmalarına başlandı. Kazı çalışmalarında, çizgi roman kahramanı Conan’ın kavmi olan barbar Kimmerler’in izine ulaşılmaya çalışılıyor.


Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Gürcan Polat, kazıda antik dönem yazarlarından Stefanos Bizantios’un eserinde adı geçen ve hiçbir yerde yerleşik olarak yaşadıkları kanıtlanamayan Kimmerler’e ait bulgulara ulaşılmayı hedeflediklerini söyledi. Polat, “Bizantios’a göre, Anadolu’ya kuzeyden giriş yapan Kimmerler, Antandros’ta 100 yıl yaşamış. Ancak, bu iddia bugüne kadar kanıtlanamadı. Bu kazılarda, savaşçı Kimmerler’in Antandros Antik Kentinde yerleşik yaşadıklarını kanıtlamak istiyoruz” dedi.


15 Eylül'e kadar devam edecek bu yılki kazılarda, arkeologlardan ve arkeoloji bölümü öğrencilerinden oluşan 25 kişilik kazı ekibinin, Antandros-Gargara (Küçükkuyu-Edremit) antik yolunun geçtiği nekropol alanında çalışacağını belirten Doç.Dr. Polat, bu alanın geç Roma döneminde konut alanı olarak kullanıldığını, geçmiş yıllardaki kazı çalışmalarında bu bölgede yapı kalıntılarıyla karşılaşıldığını kaydetti. Doç.Dr. Polat, “Geçen yıllardaki çalışmalarımızda antik yolun, yaklaşık 2-3 metre kadar güneye kaydığını tespit etmiştik. Bu buluntular, söz konusu alandaki mezarlara ulaşılmasını kısmen engellediği için bu yıl öncelikle bu bölgede çalışacağız” dedi.


Hedef Alliance Holding, Balıkesir Valiliği, Altınoluk Belediyesi ve Antik Antandros Kenti Kurtarma Derneği sponsorluğunda, Antandros Antik Kenti’nde yürütülen bu yılki kazılarda, daha önce çıkarılan geç Roma Dönemi’ne ait bir villanın mozaik ve fresklerinin restorasyon çalışmalarına yoğunlaştıklarını ifade eden Doç.Dr. Polat, “Mozaik ve duvar resimleriyle süslü villanın sekiz odası, tuvalet ve hamamı açığa çıkarılıyor. Çalışmalar, MS 5’inci yüzyılda refah düzeyinin düşmesi sonucu villanın bazı bölümlerinin kapatılıp yeni duvarlar örülerek, birkaç aile tarafından kullanıldığını gösterdi. 33 metre uzunluğundaki portiko mozaiğinin restorasyonu da tamamlanmak üzere. İkinci alan, nekropol. MÖ 7’nci yüzyıla ait mezarlar, yetişkinlerin yakılarak gömülürken, 6 yaşından küçük çocukların yakılmadan gömüldüğü bilgisini doğruluyor. Üçüncü alandaki MÖ 6’ncı yüzyılın ilk yarısına ait yangın tabakası, 100 yıl kadar Antandros'ta yaşadığı bilgisi bulunan Kimmerler’in Lidyalılar tarafından kentten sürülmesiyle sonuçlanan savaşın izleri olabilir” diye konuştu.

 

Aktör Arnold Schwarzenegger'in de bir filmde canlandırdığı, ünlü çizgi film kahramanı Barbar Conan'ın kavmi olan Kimmerler, MÖ 15 ve 14’üncü yüzyıllardan MÖ 8’inci yüzyılın ilk yarısına kadar Volga Irmağı'ndan Karadeniz'in kuzeyine doğru uzanan geniş alanda yaşayan göçebe ve savaşçı bir halk. Kimmer ülkesi, MÖ 8’inci yüzyılda İskitler’in eline geçince, Kimmerler kafileler halinde güneye inerek Kafkasya üzerinden Doğu Anadolu'ya girdi ve ardından Orta Anadolu'ya aktı. Frigler’e saldırıp başkenti Gordion'u yağmalayan Kimmerler, daha sonra Batı'ya yönelerek Lidya'yı tehdide başladı. Lidya, Asurlular’la işbirliği yapıp Kimmerler'i büyük bir yenilgiye uğrattı. Kimmerler bir süre sonra yeniden Lidya'ya saldırıp, Gediz Vadisi'ndeki başkentleri Sardis'i aldı. Sardis'i yakıp yıkan Kimmerler’in, Edremit yakınlarındaki Antandros Kenti’nde de yaşadıkları ileri sürülüyor.

Radikal, Haber: Ahmet Ertan, 16.07.2008

TARİHİ YARIMADA MÜZELER VADİSİNE DÖNECEK





İstanbul İl Kültür Müdürlüğü, bir süre önce Gülhane Parkı'nın hemen yanında bulunan ve yeniden restore edilen tarihi Alay Köşkü'ne taşındı. 2. Mahmud'un geçit yapan alayları seyretmesi için yaptırılan köşkte, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili ile İstanbul üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Bilgili, hem yeni projeleri hem de 2010 kültür başkenti etkinliklerini anlattı.

Sur-u Sultani adıni verdikleri bir projeyle kentteki müzeleri tarihi yarımadada buluşturmayı hedeflediklerini söyleyen Bilgili, şu bilgileri verdi:

"Eskiden Topkapı Sarayı'nı çevreleyen surlara Sur-u Sultani denilirdi. Bu alanın sınırları, Ayasofya'dan Gülhane Hastaneleri olarak bildiğimiz sahile dayanan bölümü kapsıyor. Örneğin Gülhane Parkı, sarayın bahçesi olarak kullanılırmış. Sayın Bakanımız önderliğinde Sur-u Sultani içindeki birçok binanın bize tahsis edilip, daha sonra buraları işlevlendirmemiz üzerine çalışıyoruz. Bu binalar arasında Sağlık İl Müdürlüğü'nün garajı , PTT binaları, sarnıçlar, Zührevi Hastalıklar Hastanesi gibi binalar var. Bütün bu binaları restore ediyoruz. Örneğin Darphane Amire binası eskiden Tarih Vakfı'na ait olan bir yerdi. Burayla anlaştık. Bakanlık, Tarih Vakfı'na, Beyoğlu'ndan bir bina aldı. Tarih Vakfı, buradan çıkacak. Biz de bu binayı kullanacağız. Gülhane Hastaneleri'nin bir bölümünü restore edip, Esma Sultan gibi bir konser salonu haline getireceğiz.

 

Peki bunu neden yapıyoruz? Gerek Topkapı, gerekse başka müzelerimiz ağzına kadar dolu. Sergilenmesi gereken objeleri, depolarımızda sağlıklı bir şekilde saklamanın zorlukları var. Depodaki fazla eserleri sergileyebileceğimiz yerlere ihtiyacımız var. Bu yeni yapıları, restore ettikten sonra bir kısmını depo, bir kısmını da depo müze olarak kullanacağız. Sur-u Sultani, geniş bir mekan. Burayı gezmek isteyen insanların kafelere, restoranlara ihtiyacı olacak. Bu nedenle bu binalardan bazılarını da bu tarz yerlere ayıracağız."

Sur-u Sultani projesi çerçevesinde ikinci adımın askeri binalar olduğunu anlatan Bilgili, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu konuda Sayın Bakanımız ile Genelkurmay Başkanımız bir ön anlaşma yaptılar. Kamu binalarından sonra bazı askeri binaların da müze olarak kullanılması yolunda çalışmalarımız olacak. Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı lojistik bir merkez var. Harbiye'de ise askeri bir müze var. Askeri müze komutanı ile görüşüp, "Bu müzeyi müzeler bölgesine taşırsanız, bunun beş katı daha fazla ziyaretçi alırsınız' dedik. Biz binaları istemiyoruz. Sadece işlev değiştirin istiyoruz. Yani askeri müze buraya taşınıp, Harbiye'de lojistik bina olsa çok daha yararlı olacak. Bunlar sanıyorum zaman içinde çözülecek konular..."


2010 Kültür Başkenti etkinlikleri hakkında da bilgiler veren Ahmet Emre Bilgili, "2010'u sadece festival ve şenliklerin yapıldığı bir yıl olarak değil, aynı zamanda kültürel mirasa sahip çıkılan bir süreç olarak algılıyoruz" görüşünü savundu.

Yine bu çerçevede tarihi yarımadadaki surların nasıl daha verimli kullanılacağı üzerinde çalıştıklarını söyleyen Bilgili, sözlerini şöyle sürdürdü: "Surları restore edelim ama kullanıma açmazsanız, orası daha kötü bir hal haline gelir. Şunu hayal ediyorum, İstanbul'un surlarını bir noktadan başlayarak yaya olarak nasıl gezebilirim? Şu haliyle gezemeyiz. Ancak bizim bunu mutlaka bir proje haline dönüştürerek, yaya olarak gezilebilir hale getirmemiz lazım. Bu aynı zamanda surların korunması anlamına da geliyor. Bunun için 2010 bünyesi içinde 'surları gezi projesi yarışması' açacağız. Bu bir fikir yarışması olacak. Tabii, surların dibine yapılmış kaçak yapıları da halletmemiz gerekiyor."
 

Ahmet Emre Bilgili, müzekart uygulamasına ilişkin bilgiler de verdi. Türkler'de müze gezme kültürünün olmadığını anlatan Bilgili, şunları söyledi:

"Yabancılar bir şehre gelirken, şehirle ilgili derslerine çalışarak geliyorlar. Biz ise Topkapı Sarayı'na girip, rastgele geziyoruz. Ayrıca müzelerimiz pahalı, imkanımız yok. Bakanlık, 'müzeler pahalı' diyenlerin gerekçesini ortadan kaldırdı. Çünkü 20 YTL verdiğinizde cebinizde de resimli kimlik kartı varsa, bu karta sahip oluyorsunuz. Şu anda 150 bin civarında kişi, müzekart aldı. Topkapı ve Ayasofya'da bazı kuyruklar oluyor. Bu çerçevede Müzekart'ın yabancıları da kısmen rahatlatacağını düşünüyoruz.".

İstanbul'da müze saatlerinin yaz ve kış tarifesi olarak ikiye ayrıldığını kaydeden Bilgili, "Müzeler gece de ziyarete açılamaz mı?' sorumuza şu yanıtı verdi:

"Müzeleri, gece de açalım derseniz, güvenlik konusu ön plana çıkıyor. Bu konuda yoğun bir talep olursa, Ayasofya'dan başlanabilir. Ben müzelerin işletmesinin özelleştirilmesinden yanayım. Bu durum kamuoyunda 'müzeler satılıyor' diye algılanıyor. Ancak işletme ayrı bir şey. Kontrol ve koruma sizde olacak. O zaman 24 saat açılabilir. Örneğin Topkapı ve Ayasofya müşterilerini dikkate alın, korkunç bir pazar var orada... Ancak bunu değerlendiremiyoruz.


Ahmet Emre Bilgili'ye 2010 kültür başkenti için oluşturulan yönetimin kalıcı olması yolunda temennilerin olduğunu anımsattığımızda ise şunları söyledi:.

"İstanbul'un koordinasyon ihtiyacı var. Kültür varlıklarını koruma anlamında da, turizm anlamında da.. Bu İstanbul'un şehirden öte, ülke olmasından kaynaklanıyor. Örneğin turizmi geliştireceksiniz. Ancak işin içinde bakanlık var, büyükşehir belediyesi var, meslek örgütleri var. Bu nedenle bunların hepsinin bir koordinasyon içinde çalışması gerekir. "

2010 etkinliklerine Türk halkının katılmasının 'bir algı' sorunu olduğunu anlatan Bilgili, "2010 ile vatandaşın kendisini nerede ve nasıl ilişkilendirildiğine bakmak lazım. 2010'u sadece İstanbul'un merkezini değil, tüm alanları ilişkilendirmemiz lazım. Bu nedenle Sultanbeyli de Şile'de de etkinlik yapmamız lazım. 2010'u bütün kitlelere nasıl ilişkilendirebiliriz diye kendi aramızda tartışıyoruz. Şehirde yaşayan herkesi kültür ve sanatla ne kadar buluşturabilirsek, o ölçüde başarılı olmuş olacağız" diye konuştu.

Anadolu yakasında turistik otele ihtiyaç olduğunu söyleyen Bilgili, boğaz hattındaki yalıların korunmasının iki şekilde mümkün olduğunu anlattı. Bilgili, sözlerini şöyle tamamladı:

"Ya yüksek bütçeli yalı sahipleri, buraları koruyacak ya da yalılar geliri yüksek bir sektörde kullanılacak. Bunun için en uygun sektör turizmdir. Bu nedenle butik otellerin boğaza kaymasının doğru olduğunu düşünüyorum" dedi.

Turizmdebusabah.com, Haber: Eda Özsoy, 16.07.2008

DEFİNE AVCILARI 10 YILDIR 0 ÇEKİYOR

Ele geçen eski bir harita veya söylencelere inanılarak zengin olma hayaliyle yola çıkılan ve binlerce YTL harcanarak yapılan izinli define kazıları son 10 yılda hep hüsranla sonuçlandı. Yurt genelinde 1998-2008 yılı arasında yapılan 1363 izinli kazıdan hiçbirinde define bulunamadı.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan edindiği bilgiye göre, yasalar çerçevesinde define aramak amacıyla 1998 yılında 158, 1999 yılında 119, 2000’de 45, 2001’de 200, 2002’de 167, 2003’de 159, 2004’de 129, 2005’de 134, 2006’da 100, 2007’de 134, 2008’de de 18 olmak üzere toplam 1363 izinli define kazısı yapıldı.

 

Son 10 yıl içinde izinli define kazısı yapılan iller arasında ilk sırayı 112 kazıyla Bursa alırken, bu ili 111 kazıyla Samsun, 99 kazıyla Giresun, 70’şer kazıyla Ordu ve Edirne takip etti. Büyük hayallerle gerçekleştirilen izinli yapılan define kazılarında son 10 yıl içinde hiçbirinde define bulunamazken sadece 17 kazıda taşınır ve taşınmaz eserlere rastlandı. Bu kazılara son verilerek bulunan eserler müzeye teslim edildi.

 

Kazılarda define bulunması halinde, bulunan hazinenin geçer akçe olarak değeri tespit yapıldıktan sonra, define hazineye ait arazide bulunmuşsa yüzde 50’si aracıya, özel veya tüzel kişilere ait arazide bulunmuşsa yüzde 40’ı aracıya, yüzde 10’u ise mülk sahibine veriliyor.

Radikal, 16.07.2008

KURTULUŞ HAMAMI RESTORE EDİLDİ

 

Hatay'ın Belen İlçesi'ndeki 5 asırlık Kurtuluş Hamamı restore edilerek hizmete açıldı.

 

Hamam, Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen Kervansaray külliyesinin içinde yer alıyor. Restorasyon çalışmaları kapsamında hamamın iç ve dış kısmında bozulan bölümler aslına uygun olarak yenilendi.

 

Türk mimarisinin örneklerinden birisi sayılan hamamın restorasyonu 455 bin YTL'ye mal oldu.

İşletmeye açılan tarihi hamam, 24 saat hizmet verecek.

Trt/Haber, 16.07.2008

"DİNAR'DAKİ TARİHİ VE KÜLTÜREL VARLIKLARIN İLÇE EKONOMİSİNE KATKISI SAĞLANMALI"

 

Afyonkarahisar'ın Dinar İlçesi'nde tarihi ve arkeoloji araştırma toplantısı yapıldı.

 

Toplantıda konuşan Afyonkarahisar Müze Müdürü Mevlüt Üyümez, kültürel varlıklara herkesin koruması gerektiğini söyledi. Toplantıda kazı çalışmaları hakkında çalışma yapan Prof.Dr. Latife Summerer "Kitap, makale, konferanslarla dinarı bütün dünyaya tanıtabiliriz. Bir müze kurabiliriz. Projenin daha ilerideki aşamasında Dinar'ın ekonomisine katkımız olur." şeklinde konuştu. Daha sonra kürsüye gelen Belediye Başkanı Mustafa Tarlacı, Dinar'ın tarihi ve kültürel bakımdan çok zengin bir ilçe olduğunu dile getirdi. Başkan Tarlacı, bir ev temeli açarken, doğalgaz döşemesi yapılırken tarihi eserler çıktığını söyledi.

Zaman, Haber: Nafi Gürsoy, 16.07.2008

TARİHİ ESER OPERASYONU

Denizli'de jandarma tarafından düzenlenen operasyonda tarihi eser ele geçirildi.

Edinilen bilgiye göre, Tavas İlçesi'nde M.U. isimli şahsın elinde tarihi eser bulunduğu ve satmak için müşteri aradığı ihbarını alan Denizli İl Jandarma Alay Komutanlığı'na bağlı ekipler, yaptıkları yol kontrolünde arama noktasından geçmekte olan bir minibüsü durdurdu. Minibüste yapılan aramada 6 sikke ve pişmiş topraktan yapılmış bir ağırşak tarihi eser ele geçirildi. Olayla ilgili olarak gözaltına alınan minibüste seyahat eden şahıs, ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakıldı.

Denizli Kent Haber, 16.07.2008

TARİHİ YAPILAR EMLAK VERGİLERİYLE ONARILDI

 

İki yılda 24 milyon YTL harcanarak, belediyelerin projelerini hazırladığı 75 tarihi binanın restorasyonu gerçekleştirildi. İzmir Valisi Cahit Kıraç, 2 yılda kent genelinde belediyeler tarafından projelendirilen 75 tarihi yapının restorasyonu için 24 milyon YTL'lik kaynak aktardıklarını söyledi. Tarihi yapıların onarımına ve korunmasına çok büyük önem verdiğini ve kaynak aktarmayı sürdüreceğini belirten Vali Kıraç, "İzmir'de tarihi yapılara sahip çıkılacak ve korunacak" dedi.

Emlak vergi gelirlerinden yüzde 10'luk kesinti yapılarak oluşturulan fonu, belediyelerden gelen projelere seferber ettiklerini kaydeden Vali Kıraç, onarımların Abacıoğlu Han, Havagazı Fabrikası ve Kemeraltı Çarşısı ön cephe düzenlemesinin de arasında bulunduğu 75 projeyi kapsadığını açıkladı.

Tarihi yapıların restorasyonu için müracaat eden tüm belediyelere gerekli parayı verdiklerini belirten Vali Kıraç, "İzmir'de 'Ben proje getirdim, kaynak alamadım' diyecek bir belediye başkanının olmadığını iddia ediyorum" dedi. Belediyelerin kendisine ve kamu kurumlarına ait tarihi binaları restore edebilmek için proje hazırlayarak valiliğe başvurduğunu belirten Kıraç, şunları söyledi:

"Tüm yurtta 2005 yılında yürürlüğe giren ve taşınmaz kültür varlıklarının korunmasını öngören yönetmeliği başarıyla uyguluyoruz. Emlak vergi gelirlerinden yapılan yüzde 10'luk kesinti, Valilik İl Özel İdaresi bütçesindeki fonda toplanıyor. Onarım için bize müracaat eden belediyelere de bu fondan kaynak aktarıyoruz. Bugüne kadar bize müracaat eden belediyeleri eli boş çevirmedik. Kültür varlıklarını koruyamadığımız takdirde tarihimizin zenginliğinden söz edemeyiz. İzmir, tarihi dokusu ile turizmde iddialı olacaktır."

İzmir Valiliği bütçesinde 2005 yılında çıkan yönetmelik sonrası emlak vergi gelirleri kesintileri ile oluşturulan fonda 31 milyon YTL para toplandı. 2005'te belediyelerden proje gelmezken 2006'da 15, 2007'de 26, 2008'in 6 aylık ilk döneminde ise 34 proje müracaatında bulunuldu. Bu projelere 2006'da 4 milyon 500 bin YTL, 2007'de 6 milyon 700 bin ve 2008'de 12 milyon 800 bin YTL olmak üzere toplam 24 milyon YTL'lik kaynak aktarıldı. Bazı restorasyonların devam ettiğini ve hakedişler olduğu sürece para aktarmaya devam ettiklerini belirten Vali Kıraç, "Onarımı süren yapılara değişik zamanlarda para aktarıyoruz. Bu fonumuzu, her zaman tarihi yapıların onarımı için seferber edeceğiz" dedi.

Önemli eserler onarıldı :
*Havagazı Fabrikası (Büyükşehir Belediyesi)
*Kemeraltı Çarşısı Ön Cephe Yenilemesi (Büyükşehir Belediyesi)
*Altınordu Spor Kulübü binası (Konak Belediyesi)
*Latife Hanım Köşkü (Karşıyaka Belediyesi)
*Çukurhan Restorasyonu (Bergama Belediyesi)
*Öğretmenevi Restorasyonu (Ödemiş Belediyesi)

Yeni Asır, Haber: İlker Çoban, 16.07.2008

FRANSA'NIN DÜNYA MİRASI ENDİŞESİ

 

 

UNESCO, Türkiye gibi Fransa’yı da sıkıştırıyor. Dünyanın en ünlü mağara resimlerinin olduğu Lascaux tehdit altında. Fransızların da başı UNESCO Dünya Mirası Komitesi’yle dertte. Tarih öncesi çağın Sistine Şapeli diye bilinen, en iyi korunmuş mağara resimlerini ağırlayan Lascaux’da durum hiç iç açıcı değil. Bir tür mantar nedeniyle, 17 bin yıllık resimler zarar görüyor. The Independent gazetesinin haberine göre, Fransız hükümetinin mantara karşı mücadelede başarısız olması üzerine UNESCO, yeni tedbirlerin alınması için Fransa’ya altı ay süre verdi. Şubat ayına kadar bu konuda olumlu bir gelişme sağlanamazsa Lascaux mağaraları ‘dünya mirası’ listesinden ‘tehlike altındaki dünya mirası’ listesine alınacak ki bu Fransa için ‘büyük bir utanç’ kabul ediliyor.

Bilindiği gibi, UNESCO Türk hükümetini de İstanbul’u da ‘tehlike altındaki dünya mirası’ listesine almakla tehdit ediyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’u ziyaret eden UNESCO heyeti, İstanbul’a da kimi düzenlemeler yapması için süre vermişti.


1940’ta tesadüfen bulunan Lascaux mağara resimlerinin 15, 17 bin yıl önce yapıldığı sanılıyor. Bizonlar, vahşi atlar ve o çağların yaşantısına dair 600 kadar resim, dünyada en iyi korunmuş mağara resimleri kabul ediliyor. Lascaux, 1963’te bugünkü gibi bir mantar istilasını önleyebilmek için ziyarete kapatılmış ve hemen yakınlarına gezilebilecek bir kopyası yapılmıştı. Mağaralı ziyaret eden Picasso’nun, “Gördüm ki biz hiçbir şey icat edememişiz” dediği söylenir.

Radikal, 16.07.2008

İSTANBUL UNESCO VE 2010

 

Evlerimizin, iş yerlerimizin kablolu kandili, Edison hediyesi ampul/elektrik kilovatı, malum bir eziklik sendromu sonucu kültürün başkenti adaylığını ilan eden Şehr-i İstanbul için gereksiz yere kabaracak. Kapı önlerinde fır dönen saatin cüzdanınıza göz diken matbuatı, zaten bir hayli belirsiz maddeciklerle soygun yerine dönmüşken yeni bir maddecik daha eklendi. Araba yarışlarının zengin topraklardaki uğultusunun üçüncü, dördüncü ya da beşinci sınıf ülkelere kaydırılma amacını Avrupa mağlubu devlet adamları ve iş bitirir işadamlarımızın eliyle nasıl soyguna dönüştürüldüğünü ve sonrasında da ‘Kurtköy Formula Pisti Düğün Salonları A.Ş.’ye dönüştürüldüğünü anımsarsınız.

 

Gerçi işsiz memlekette iş yapmayan işletme nihayetinde formula patronuna ihale edildi de mucit ‘Türk yaratıcılığı’ndan çabucak sıyrılıverildi. Aktarılan onca para, umut, kaynak, hebadan en çok da yarışçı olma hevesi ile F1’i ülkemize sokan meşhur Tahincioğlu Ailesi karlı çıktı da çocukcağızları pistte hevesini alabildi, ara sıra da Ayşe Arman hanımefendiye aile pozları verdiler.

 

Yine yakın bir tarihte kültüre pek meraklı iş adamı girişimcilerin gayretleri ile İstanbul, 2010’da Avrupa’nın Kültür Başkenti olma hazırlığına devam etmekte. Kentin bu adaylığını isteyen zümre, zehir zemberek UNESCO raporunu inceledikten sonra belediye ve kültür bakanlığı yetkilileri ile bir değerlendirme yapıp tez elden vazgeçerler de elektrik faturaları az da olsa nefes alır.

 

Kültürün salt göstermelik bir etkinlik olmadığını, içselleştirilmiş ve bu eksende ciddi bir bilinç geliştirilmiş işlevsel bir yapı olduğunu düşündüğümüzde, 2010 yılında iki kente verilen başkent olma unvanının İstanbul için trajikomik bir geçiş olacağını şimdiden öngörebiliriz. UNESCO ‘Dünya Kültür Mirası’ listesinden çıkartılmamak için ikinci kez ek süre isteyen bir kentin Avrupa Kültür Başkentliği’ne soyunması nasıl izah edilebiliyordur acaba? Koordinatörlüğü İstiklal Caddesi üzerinde bulunan bu oluşumun, ikinci kez yenilenen (Çin işi, yerli işi granit parodisi ile) ve hala bir türlü inşaatı tamamlanamayan, her adımda taşları yerinden oynayan muhitlerinin yaşam kültürüne bakışları nasıldır? Merak konusudur...

 

TRT payı üzerine eklenerek elektrik faturalarından elde edilen ek gelir ile geçtiğimiz haftalarda apar topar bu yüzdelik dilim şerefine bazı müzisyenlerle sokak konserleri organize edilmişti hatırlarsanız. Şimdiye dek sokaklarda müzisyenleri görüyorduk ama bu başka bir sunumdu; kulağınıza ulaşan tınıya karşılık gönlünüzden kopan değil de zaten bir hayli kabarık olan elektrik faturanızdan bir dilimde bu başkent bütçesine eklenmekte. Hiçbir proje çalışmasından insanların haberdar olmadığı, kimselere danışılmadan birilerinin başa geçip dilediğince şekillendirdiği ve bu bilinmezliğe rağmen ‘kültür’ adına zorla alınan yüzdelik dilimin nerelere nasıl gideceği de henüz açıklanmış değil.

 

Oysa Almanya 2006 Dünya Kupası’na hazırlanırken her fikre, her projeye açık, dört yılı bulan ön hazırlıklarla dünyanın karşısına çıkmıştı. Tarihi Osmanlı evlerini yok eden, surları eskisinden daha iyi ve gösterişli yaptık diye övünen, kültürel zenginlik saydığımız Sulukule’yi ‘soylulaştırma’ya yeltenenlerin kültürle ya da kültürün başkenti becerisini ortaya koyma halini gören göz, işiten kulakların insafına bırakırken, 2006 Dünya Kupası’nda “Almanya’da futbol ve sanat” başlığı ile kaleme aldığım yazıdan kısa bir bölüm ekliyorum, belki bir şeyler anlatır diye…

 

“Federal Hükümet, dünya futbol şampiyonası için geliştirdiği büyük kültür ve sanat programı için; resim, heykel, edebiyat, mimarlık, moda, dans, müzik, tiyatro, sinema gibi pek çok alanda 40 binden fazla proje başvurusunu değerlendirerek, uygulanabilecek olanların çeşitli şehirlerde uygulanması ve ülkenin geneline yayılmasını planlamıştır. Programın etkinlik yelpazesinde kamusal alanlarda performans sergileri, spordaki tiyatro aktarımları ile ‘tek kalple futbol eksik kalır’ entegrasyon konusuna eğilen grupların sunumları, genç moda tasarımcıları ve moda tasarım öğrencilerinin futbolu tam anlamıyla ‘giydirerek’ Almanya’nın büyük defilesinde podyuma çıkarıyorlar.

 

Almanya’da yaşayan herkesin, doğulu batılı ya da başka bir coğrafyadan olmanın ayrımı yapılmadan, herkesi Almanya’da yaşayan bir vatandaş olarak gören bir anlayışla; yaşayan her vatandaşında aynı zamanda ev sahibi olduğunu, bu mega etkinliği, içten ve sıcakkanlı bir organizasyon olarak şekillendirmeleri gerektiğini, hoş bir havada geçirilmesini sağlama gayretlerini ve gereğini yerine getirebilmenin ağır sorumluluk bilincini ve bu ittifakın nasıl ortaya çıkarıldığını da sergilemişlerdi...”

Birgün, Yazı: Erkan Doğanay, 16.07.2008

AYASULUK TEPESİ'NDEKİ KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI

 

İzmir'in Selçuk İlçesi'nde bulunan antik dönem, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ışık tutan önemli tarihi yerleşim alanı Ayasuluk Tepesi’ndeki kazı çalışmalarının bu yılki bölümü başladı.

 

Ayasuluk Kalesi, Saint Jean Bazilikası ve İsabey Camisinin bulunduğu tepedeki kazılar, Pamukkale Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı başkanlığındaki kazı heyeti tarafından yürütülüyor.

 

Ayasuluk Tepesi kazılarıyla Efes Antik Kentini görmek üzere Selçuk'a gelen ziyaretçiler için yeni bir gezi güzergahı oluşturulacak. İzmir'in Selçuk İlçesi'nde bulunan Ayasuluk Tepesi'nde, aynı adlı kaleyle Saint Jean Bazilikası ve İsabey Camii yer alıyor.

Trt/Haber, 16.07.2008

ASIRLIK MEKTEP KADERİNE TERK

 

 

Mudanya'ya bağlı Zeytinbağı beldesinde 1909 yılında 'Papaz okulu' olarak inşa edilen, Kurtuluş Savaşı sonrasında Kazım Karabekir Paşa'nın girişimleriyle yetim ve öksüz çocukların eğitimi için kullanılan ve son 20 yıldır kaderine terk edilen 'Taş Mektep', restorasyon için kaynak bekliyor.
Zeytinbağı Belediye Başkanı Ali Turan, 'Taş Mektep'in, daha önce yüksekokula dönüştürülmesi kaydıyla Uludağ Üniversitesine (UÜ) tahsis edildiğini, ancak kaynak sıkıntısı nedeniyle bu projenin gerçekleşmediğini söyledi. Turan, İl Özel İdaresi’nin 2004 yılında tarihi yapıyı Zeytinbağı Belediyesi'ne devrettiğini belirterek, bu işlemin ardından Yeditepe Üniversitesi'nin 'Rehabilitasyon merkezi' kurmak için kendilerine öneride bulunduğunu, ancak daha sonra ekonomik kaygılarla bu öneriden vazgeçtiklerini ifade etti.


AB fonlarından yararlanarak tarihi yapının 'Dünya Sinemaları Tarihi Müzesi' yapılmasını düşündüklerini, ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın buna sıcak bakmadığını anlatan Turan, en son bakanlığın 'Kongre merkezi' yapılması yönünde bir öneride bulunduğunu, fakat belediyenin tek başına restorasyonu yapacak kaynağa sahip olmadığını dile getirdi. Başkan Ali Turan, son 20 yıldır adeta kaderine terk edilen tarihi binanın yeniden ayağa kalkması için maddi kaynağa ihtiyaç duyulduğunu ifade ederek, söz konusu kaynağın temin edilmesi durumunda restorasyon çalışmalarına başlanabileceğini belirtti.

Bursa Hakimiyet, 16.07.2008

ZİNCİRLİ HÖYÜK TARİHE KAZANDIRILACAK

 

 

İslahiye İlçesi'ne bağlı Zincirli Köyü sınırları içinde yer alan Zincirli Höyük'te, kazı çalışmaları başladı. Chicago Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Davit Scholen başkanlığındaki ekip tarafından Chicago Üniversitesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğiyle başlatılan kazılar 2 ay sürecek.


Zincirli Höyük'te ilk kazı çalışmaları 20 Ağustos 2006 tarihinde başlamış ve 5 hafta sürmüştü. Toplam 40 kişilik bir ekip tarafından sürdürülen 2008 yılı kazılarının 2 ay sürmesi planlanıyor.
Kazı başkanı Doç.Dr. Davit Scholen, “Ekiplerimiz, tarihi dokuya zarar vermeden, çok titiz bir çalışma yapıyor. Amacımız, Zincirli Höyük'teki tarihi ve kültürel eserleri gün yüzüne çıkartabilmek. Bu yıl, antik kenti ortaya çıkartmak için 2 aylık bir çalışma yapacağız. 2007 yılında 5 haftalık bir çalışmayla tarihi kentin duvarının bir kısmını yaklaşık 45 metresini, ortaya çıkartmıştık. Duvarın 45 metrelik kısmı bize şehrin nasıl inşa edildiğini gösteriyor. Bu bölgenin topoğrafik haritasını çıkarmış olduk" dedi.
 

“Bu yıl, evler, saray ve şehir kapıları bulmayı umuyoruz" diyen Scholen, “Kalıntı ve heykelleri bulma ihtimali de var. Zincirli, MÖ 1000 ve MÖ 3000'lere kadar dönemi kapsayan eksi bir tepe üzerinde kurulmuş bir kent. MÖ 1000 ve MÖ 600 döneminde şehir en parlak dönemini yaşamış ve duvarlar ve ana merkezin ve yapıların yapıldığı dönem. Şehir Hititler tarafından kontrol edilmiş ve sırayla Hititler, Genç Hititler, Aramiler ve sonra Asurlular yaşamış" şeklinde konuştu.

Sınırları içerisinde Zincirli Höyük bulunan Zincirli Köyü'nün ilk sakinleri, bundan 140-150 yıl önce Kafkaslar bölgesinden gelerek, eski adı Samal olan bu bu bölgeye yerleştiler. Bu bölge, MÖ 300 yıl kadar Hititlere başkentlik yaptı. Rivayetlere göre tarihte ilk antlaşma olarak kabul edilen Kadeş Anlaşması bu bölgeye yakın bir yerde yapıldı. Bölgede ilk kazı 1888-1902 yılları arasında Alman Kralı Human tarafından yaptırıldı ve buradan çıkartılan tarihi eserler (heykeller) kağnı ile İskenderun'a, oradan da Almanya'ya götürüldü. Köyde, 15 yıl önce Aslan heykeli, 50 yıl önce de Hititler dönemine ait kadın heykeli bulundu. Heykeller Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nde koruma altında. Ayrıca, Zincirli Höyük üzerinde ve sit alanı içerisinde bulunan evlerin kaldırılması gündeme gelmiş ve Kepirtepe mevkisinde yeni Zincirli Köyü kurulması gündeme gelmişti.

Gaziantep 27 Gazetesi, 16.07.2008

DÖRTDİVAN'DA SÜTUN PARÇASI BULUNDU

 

Bolu, Dörtdivanda bir tavuk çiftliğinde Bizans döneminden kalma sütun parçası ele geçirildi. Olayla ilgili olarak gözaltına alınan A.B. ifadesinin alınmasından sonra serbest bırakıldı.


Yapılan bir ihbarı değerlendiren devriye ekipleri A.B.’ye ait tavuk çiftliğine gerçekleştirdikleri baskında üzerinde işlemelerin bulunduğu bir adet sütun taşını ele geçirdiler. Tavuk çiftliği içersinde bulunan bir garaj içersinde ele geçirilen taşın 160 cm. uzunluğunda 40 cm. genişliğinde 67 cm kalınlığında olduğu tespit edilirken, sütun parçasının kireç taşından yapıldığı ve üzerinde hac işaretinin bulunduğunu belirlendi. Bolu Müze Müdürlüğü'nde görevli bir personel tarafından yapılan incelemede taşın Bizans dönemi MÖ 5. yüzyıla olduğu ve sütun parçası olduğu ifade edildi.

Bolu Olay, 16.07.2008

ŞANS TANRIÇASI ŞANS GETİRDİ





Altındaki zengin kömür yatakları nedeniyle dünyanın en şanssız antik kenti olarak kabul edilen Stratonikeia’nın kaderi değişti.

Muğla’nın Yatağan İlçesi Eskihisar Köyü sınırlarındaki Stratonikeia Antik Kenti’nde ilk kazıyı Prof.Dr. Yusuf Boysal 1967’de başlattı. Ancak 1980’de Yatağan Termik Santrali’nin kurulması, kömürünün de Eskihisar’daki yataklardan karşılanması kararıyla antik kent gözden çıkarıldı. Santral için antik kentin altından kömür çıkarılmaya başlandı. Atılan dinamitlerle surlar büyük zarar gördü. İş makinelerinin ve kepçelerin dişlerine takılan tarihi eserlerin çoğu tahrip oldu. Makinelerin dişlerinden kurtulan tarihi eserlerin bir bölümü Muğla Müzesi’nde sergilendi.

1980’de duran kazılar, arkeologların ısrarlarıyla 2004’te Prof.Dr. Çetin Şahin ve ekibi tarafından yeniden başlatıldı. Ancak Prof. Şahin emekli olunca 2005’te kazılar yine durdu.

Stratonikeia’da yaklaşık sekiz ay önce kömür çıkaran iş makinelerine Şans Tanrıçası Tykhe’nin heykeli takılınca antik kentin kaderi değişti. Yaklaşık 25 santimlik paha biçilemeyen heykelin bulunmasıyla kömür çıkarma işlemi durdu, 3 yıldır beklenen kazı izni çıktı. Kazılar için Kültür ve Turizm Bakanlığı 110 bin YTL ödenek aktardı. Antik kent ve çevresindeki Osmanlı eserleri için koruma projesi hazırlandı.

1 Ağustos’ta Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Bilal Söğüt başkanlığındaki 50 kişilik ekibin kurtarma kazılarına başlaması kararlaştırıldı. Hazırlık yaptıklarını belirten Söğüt, şunları söyledi:

"Geçmişte devletin tercihi bu bölgede enerji yönünde olmuş. Bölgede kömür çıkarılırken birçok tarihi eser tahrip oldu. Kurtarılanlar da müzede sergileniyor. Bu antik kentin en büyük özelliği yanında Osmanlı dönemi eserlerinin de bulunması. Osmanlı döneminden kalma cami, kahvehane ve bakkallar yer alıyor. Sistemli bir şekilde koruma altına alarak çalışacağız. Kazılarda çıkarılan parçalar bir araya getirilerek hemen kayıt altına alınacak. Burası kültür turizminin kalbi olacak. Kazı yapacağımız bölümden kömür çıkarılmayacak. Stratonikeia’nın şanssızlığı bitti. Antik kentin üstüne güneş doğdu. Şans Tanrıçası Tykhe’nin bunda etkisi olduğunu düşünüyoruz."

Kenti, Karia Kralı Seleukos Nikator MÖ 281-261 arasında bölgede güzelliğiyle ün yapmış Stratonikeia adlı genç kız için kurdu. Yıllarca bölgenin dini ve askeri üssü olarak kullanılan Stratonikeia Antik Kenti’nde 10 bin kişilik tiyatro, binlerce kişinin aynı anda spor yapabileceği alanlar, gladyatör okulları, heykel atölyeleri, dini tapınaklar, sunaklar ve çok sayıda kutsal eser bulunuyor. Şimdiye kadar yapılan kazılarda üç binin üzerinde eser bulundu.
Hürriyet, Haber: Ahmet Bayrak, 16.07.2008

BESNİ'DE KÜLTÜR VARLIKLARI TURİZME KAZANDIRILIYOR

 

Adıyaman'ın Besni İlçesi'nde "Besni Kültür Varlıklarının Tanıtımı ve Ülke Turizmine Kazandırılması Projesi" kapsamında Doç.Dr. Turgut Hacı Zeyrek başkanlığında yürütülen çalışmalar devam ediyor.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izni ile 2005 yılında başlatılan ve 3 yıldır devam eden proje çerçevesinde Gaziantep Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Doç.Dr. Turgut Hacı Zeyrek başkanlığında, Arkeolog Pınar Asal ve Bağcan Dinç ile Araştırma Görevlisi Münteha Dinç'ten oluşan heyet, Besni'de arazi taraması çalışmaları yapıyor.

 

Konuyla ilgili açıklama yapan Belediye Başkanı İbrahim Öztürk, "Besni'de bulunan kültür varlıklarının taranması, envanterinin çıkarılması ve tescillenmesine yönelik çalışmaların yapılması için 3 yıl önce Besni Kültür Varlıklarının Tanıtımı ve Ülke Turizmine Kazandırılması projesini başlatmıştık. Bu proje kapsamında Kültür Bakanlığı'na yaptığımız başvuru doğrultusunda milletvekilimizin de katkılarıyla ileriyi yönelik çok güzel bir çalışma başlatılmıştır. Bu doğrultuda Doç.Dr. Turgut Hacı Zeyrek başkanlığındaki heyet, ilçemize gelerek bu yılki çalışmalarına başlamıştır." dedi.

 

Yapılan çalışmaların ilçedeki tarihi eserlerin turizme kazandırılması noktasında sağlıklı bir alt yapı oluşturacağını kaydeden Öztürk, "Globalleşen dünyada bacasız sanayi diye tabir edilen turizm, ülkelerin ve şehirlerin kalkınmasında çok önemli bir lokomotif görevi görüyor. Özellikle son yıllarda doğa ve kültür turizmi büyük gelişme göstermekte. Besni de gerek doğal güzellikleriyle gerekse de sahip olduğu tarihi ve kültürel eserleriyle bu açıdan çok büyük bir potansiyel taşımakta. Amacımız, sahip olduğumuz bu zenginlikleri turizme kazandırarak ilçemizin gelişimini sağlamak. Bu noktada çalışmalarımız devam ediyor" diye konuştu.

 

Doç.Dr. Turgut Hacı Zeyrek de, Besni'de bugüne kadar sadece Eski Besni Ören yeri ile 1991 ile 1993 yılları arasında Keysun Ovası'ndaki höyüklerin tescillendiğini, bunun da Besni'nin sahip olduğu tarihi eserlerin ancak yüzde 10-15'ine tekabül ettiğini belirtti.

haberler.com, 16.07.2008

TROIA ANTİK KENTİ'NE YAKIŞMAYAN YOL

Çanakkale'de il merkezine 35 kilometre uzaklıkta bulunan Troia antik kentinin giriş kapısından antik kente kadar olan yaklaşık 300 metrelik yolun bozuk hali tepkiye sebep oluyor. 

Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği antik kentin giriş yolunun ana giriş kapısından itibaren bozuk olduğunu belirten ziyaretçiler bu duruma tepki göstererek, “Bu bölgede her yıl aynı manzara ile karşılaşıyoruz. 300 metrelik yol yanındaki kaldırımları ve aradaki refüjü ile çok daha güzel bir hale kavuşturulabilir. Yıllardır bu yol böyle. Her gelen turistten o kadar para alınıyor. Bu yol ile birlikte kaldırım ve refüjlerde neden gerekli çalışma yapılmıyor bunu anlamış değiliz. En kısa sürede burada çalışmaların yapılmasını bölgeyi daha güzel bir hale getirebilecek” dedi.

Çanakkale Kent Haber, 15.07.2008

PİRİ REİS MÜZESİ'NİN İÇİ YENİLENİYOR

 

Çanakkale’nin Gelibolu İlçesi'nde bulunan Piri Reis Müzesi’nin iç kısmı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Gelibolu Belediyesi ve Bahçeşehir Üniversitesi tarafından sağlanan destek ile yenilenerek donanımlı bir müze haline getiriliyor. 

Gelibolu Belediye Başkanı Cihat Bingöl, tarihi bir yapı olan Piri Reis Müzesi’nde herhangi bir restorasyon yapılmayacağını belirterek, “Müzede Piri Reis ile ilgili çok sayıda materyal yer alacak ve böylelikle burası adına yakışır bir donanıma sahip olacak” dedi. Cihat Bingöl, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç’ın müzeye büyük ilgi gösterdiğini de ifade ederek, “Bunun dışında Bahçeşehir Üniversitemiz de müzenin donanımlı bir hale gelmesinde sponsorluk yapıyor. Piri Reis’in adını verdiğimiz müzenin, bu ada yakışır şekilde daha donanımlı bir hale gelmesi için çalışıyoruz. Bunları yaparken, tarihi yapının dokusunu bozacak şeylerden de kaçınıyoruz. Bu konuda bütün çalışanlar özel bir hassasiyet içerisinde görev yapıyorlar” dedi. 

Bingöl ayrıca, müze açılışının 16.Uluslararası Altın Sardalya Festivali’nde gerçekleştirilmesi için uğraş verdiklerini de sözlerine ekledi.

Çanakkale Kent Haber, 15.07.2008

TARİHİ ESER KAÇAKÇILIK ZANLILARI YAKALANDI

 

Aydın İl Jandarma Komutanlığı'nın suç örgütüne yönelik 6 ilde düzenlediği eş zamanlı operasyonda tarihi eser kaçakçılığı yapan 9 zanlıyı yakalandı.

Aydın İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve İstihbarat Şubesi ekipleri, Aydın merkez, Karacasu ve Söke ilçeleri ile Antalya, Denizli, İstanbul, Sakarya ve Uşak illerinde, tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddia edilen ve suç örgütü kuran zanlıların ev iş yerlerine eş zamanlı operasyon yaptı. Operasyonda, örgütün ele başı olduğu belirtilen Galip T, ile birlikte Ramazan K, Hüseyin N, Veli Ş, Mehmet S, Anıl A, Mehmet B, Ramazan S, ve Niyazi Gül gözaltına alındı. Zanlıların ev iş yerlerinde yapılan aramalarda, 118 adet sikke, 1 adet kolye, 2 adet küpe, 2 yüzük, 1 adet tarihi obje, 4 adet sahte altın, 1 adet 21 santim uzunluğunda bronz heykel, 22 adet cd, 1 adet bilgisayar kasası, bir adet bilgisayar, 11 adet çeşitli yerde çekilmiş tarihi eserlere ait fotoğraflar, 2 adet tabanca şarjörü, 10 adet cep telefonu, 11 adet sim kart ele geçirildi. Jandarma yetkilileri, aynı olayla ilgisi olduğu tespit edilen biri kadın 2 zanlının daha arandığını, 1 zanlının ise İzmir'in Tire İlçesinde cezaevinde olduğunu kaydetti.

Haber Ekspres, 15.07.2008

ÖREN YERLERİ PARA BASIYOR

 

Antalya’da bulunan müze ve ören yerlerini 2008 yılının ilk yarısında 1 milyon 182 bin 739 tatilci ziyaret etti. Yerli ve yabancı tatilciler, Antalya’da bulunan 21 Müze ve Ören yerinin kasasına Ocak-Haziran ayı döneminde 2 milyon 144 bin 560 YTL para bıraktı.


Antalya’da bulunan 21 müze ve ören yeri yılın ilk yarısında adeta para bastı. Antalya’da bulunan Müzeleri Ocak-Haziran ayı içerisinde 94 bin 670 kişi ziyaret ederken, Antalya’da bulunan üç müzenin kasasına ziyaretçiler 200 bin 071 YTL para bıraktı.


Kültür ve Turizm Bakanlığı Antalya İl Müdürlüğü’nün yayınladığı istatistik raporuna göre 2008 yılının ilk altı aylık diliminde Antalya’da bulunan 18 ören yerini 1 milyon 088 bin 069 kişi ziyaret etti. Ziyaretçilerin ören yerlerinin kasasına bıraktıkları para ise 1 milyon 944 bin 489 YTL oldu.


Toplamda Antalya’da bulunan 21 Müze ve Ören yerinin kasasına Ocak-Haziran ayı döneminde 2 milyon 144 bin 560 YTL para girmiş oldu.
Geçtiğimiz yılın aynı döneminde Antalya’da bulunan müze ve ören yerlerini 1 milyon 043 bin 436 kişi ziyaret etmiş, ziyaretlerden 2 milyon 127 bin 820 YTL gelir elde edilmişti. 2007 yılı genelinde, Antalya’da bulunan müze ve ören yerlerini 2 milyon 725 bin 425 kişi ziyaret etmiş, bu ziyaretlerden 5 milyon 508 bin 312 YTL gelir elde edilmişti.

Kemer Gözcü, 15.07.2008

HALİÇ'İN MÜZE İSKELELERİNİ GENÇLER TASARLAYACAK

 

Çuhadaroğlu Metal Sanayi ve Pazarlama AŞ tarafından, yaratıcı ve genç fikirlerle alüminyum sektörünün gelişimini desteklemek üzere geleneksel hale getirilen Alüminyum Öğrenci Proje Yarışması 2008 yılında da devam ediyor.

İrem Tur, Rahmi Koç Müzesi, Rezan Has Müzesi, TALSAD, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi ve Yapı Endüstri Merkezi’nin de desteklediği ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek yarışmanın bu yılki temasını; 2010 yılında Avrupa kıtasına “Kültür Başkentliği” yapacak olan İstanbul’a yakışır, Tarihi Yarımada’nın önemli kültür duraklarından biri olan Haliç’te uygulanabilecek “Haliç Müze İskeleleri” oluşturuyor.

Her iki kıyısında bir çok müzeyi barındıran Haliç’in kültür yapıları anlamında deniz ve kent ilişkisini tekrar canlandıracak, bu yapılara gerek Haliç vapurları, gerekse deniz taksilerle ulaşım imkanı sağlayabilecek, aynı zamanda ziyaretçilere; indirme - bindirme, danışma, tanıtım, sergileme, gösteri, toplanma olanakları sunacak iskeleler tasarlanacak.

Mimarlık fakültelerinde öğrenim gören lisans öğrencilerinin bireysel ya da grup olarak katılabilecekleri yarışmada iskeleler, belirtilen işlevsel özelliklerin yanı sıra sabit ya da yüzer olabilecekleri gibi, yer seçimi ve kıyı-zemin ilişkilerinin yorumu katılımcılara bırakıldı.

24 Kasım 2008 tarihine kadar projelerin kabul edileceği yarışmanın jüri üyeleri ise şu isimlerden oluşuyor: Yrd.Doç.Dr. Berin F. Gür (ODTÜ), Dr. Haluk Zelef (ODTÜ), Dr. Namık Erkal (ODTÜ), Yrd.Doç.Dr. Deniz Çalış Kural (Bahçeşehir Üniversitesi) Yrd.Doç.Dr. İpek Yürekli (İTÜ), Dr. Mimar Kerem Yazgan, Mimar Ali Eşber Coşkun, Mimar Nedim Sisa ve Mimar Nevzat Sayın.

Arkitera, 15.07.2008

TÜRKİYE'NİN DÖRT BİR YANI KAZILIYOR





Türkiye’nin dört bir yanı, kışın soğuğuna, yazın kavurucu sıcaklarına rağmen kazılıyor. 44 yabancı, 93 Türk kazı başkanı, Türkiye’nin tarihi zenginliklerinin ortaya çıkarılması için toplam 137 önemli merkezde kazı çalışmaları yürütüyor.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığından edinilen bilgiye göre, tarih boyunca insanlığın yaşam merkezlerinden biri olan Anadolu’nun zengin uygarlık kalıntılarının ortaya çıkarılması için, bu yıl 44 yabancı, 93 Türk kazı başkanı tarihi mekanlarda kazı çalışmaları yapıyor.

 

Buna göre, Gaziantep-Karkamış, Antalya’daki "Antiocheia Ad Cragum", Isparta’daki "Pisidia Antiocheia" ve Denizli’deki "Tabae" antik kentleri ile Hatay’daki "Sabuniye Höyüğü" olmak üzere 5 önemli merkezde bu yıl ilk kez kazı yapılacak.

 

Gaziantep-Karkamış’taki kazıları İtalya’dan gelecek kazı başkanı Niccolo Marchetti, "Antiocheia Ad Cragum"dakileri de ABD-Nebrassa Üniversitesi’nden Arkeolog Prof.Dr. Charles Hoff yönetecek.

 

"Pisidia Antiocheia Antik Kenti"nde Süleyman Demirel Üniversitesi’nden Arkeolog Yrd. Doç.Dr. Mehmet Özhanlı, "Tabae"da Ege Üniversitesi’nden Prof.Dr. Bozkurt Ersoy, "Sabuniye Höyüğü"nde de Mustafa Kemal Üniversitesi’nden Arkeolog Yrd. Doç.Dr. Hatice Pamir başkanlığındaki ekip kazıları yürütecek. 

 

Bu yıl 15 kazıyla en fazla İzmir’de tarihi değerler gün yüzüne çıkarılmaya çalışılacak. Türkiye’nin en çok turist çeken önemli merkezlerinden Efes Antik Kenti’nde Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nden Ord. Prof.Dr. Johannes Koder, "Kyme" antik kentinde İtalya Calabria Üniversitesi’nden Prof.Dr. Antonio La Marca, "Pergamon"da da Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Doç.Dr. Felix Pirson başkanlığındaki ekipler, çalışacak. Ayasuluk, Bayraklı, Limantepe, Erytrai, Klaros, Klazomenai, Metropolis, Nif Dağı, Phokaia, Smyrna Agorası, Panaztepe ve Yeşilova’yı da Türk kazı başkanlarının yönetimindeki ekipler kazacak.

 

Antalya’nın da 14 önemli tarihi merkezinde de bu yıl hummalı çalışmalar yürütülecek. Türkiye’nin UNESCO Dünya Miras Listesine giren tarihi zenginliği Xanthos’ta Fransa’dan, Limyra’da da Avusturya’dan gelen kazı başkanları olacak. Alanya ve Alara kaleleri ile Arykanda antik kenti, Olympos, Patara, Bademağacı, Perge, Hacımusalar, Karain, Aziz Nikolaos, Rhodiapolis ve Side Tiyatrosu’nda ise tarihi değerlerin gün ışığına çıkması için Türk kazı ekipleri çalışmalar yapıyor.

Muğla’da ise Labraunda Antik Kenti’nden İsveç’ten gelen kazı başkanı; Stratonikeia, Pedesa, Kaunos, İasos ve Tlos antik kentleri ile Beçin Kalesi ve Burgaz’daki kazılardan da Türk kazı başkanları sorumlu olacak.

 

Kazı ekipleri, yaz aylarının kavurucu sıcaklarında bile toprak altındaki tarihi eserlere ulaşmaya çalışıyor. Kütahya Çavdarhisar’daki "Aizanoi" ile Aydın’daki "Didyma" kazısında Almanya’dan, Eskişehir’deki "Pessinus" kazısında Belçika’dan, Bursa-Barçınhöyük’te Hollanda’dan, Yozgat’taki "Çadır Höyük"te ABD’den, Niğde’deki "Tyana"da İtalya’dan ve Kahramanmaraş’taki "Domuztepe"de İngiltere’den kazı başkanları, ay başında, ekipleriyle kazılara başladı.

 

Yabancı kazı başkanları Çanakkale’deki "Troia", Kastamonu’daki "Pompeiopolis" antik kentleri ile Niğde’deki "Porsuk Höyük"te yarın, Aydın’daki "Priene" antik kentinde 21 Temmuzda, Samsun’daki "Oymaağaç" höyüğünde 25 Temmuzda, Mersin’deki "Yumuktepe" antik kentinde 30 Temmuzda ve Çanakkale’deki "Alexandria Troas"ta 31 Temmuzda bu yılın kazı çalışmalarını başlatacak.

 

Bunun yanında, Mersin’deki "Elaiussa Sebaste", Konya’daki "Boncuklu Höyük" ve Gaziantep’teki "Doliche" gelecek ay, Adana’daki "Sirkeli Höyük" Eylül ayında, yabancı kazı başkanlarının ekiplerince kazılacak.

 

Bu yıl içinde, yabancı kazı başkanlarının yürüttüğü diğer kazılar ise ülkelere göre şöyle:

 

-Almanya’dan kazı başkanları Çorum’daki "Boğazköy", Şanlıurfa’daki "Göbeklitepe", Aydın’daki "Miletos",

-İngiltere’den kazı başkanları Emirdağ’daki "Amorium", Konya’daki "Çatalhöyük", Yozgat’taki "Kerkenesdağ" ve Mersin’deki "Kilisetepe"

-ABD’den kazı başkanları Aydın’daki "Aphrodisias", Hatay’daki "Kinet Höyük", Manisa’daki "Sardis" ve Gaziantep’teki "Zincirli Höyük",

-İtalyan kazı başkanları Malatya-Aslantepe, Denizli-Hierapolis.

Ayrıca, Gordion’da Avusturya’dan, Kırşehir’deki "Kalehöyük"te Japonya’dan, Burdur’daki "Sagalassos"ta Belçika’dan, Hatay’daki "Tel Tayinat Höyük"ünde Kanada’dan kazı başkanları çalışacak.

 

Bu yıl, İzmir’deki "Yeşilova Höyük"te, Zonguldak’taki "Tios" antik kentinde ve Kırklareli’ndeki "Demir Dökümhanesi"nde, Türk kazı başkanları tarafından yeni çalışmalar yapılması planlanıyor.

Türk kazı başkanlarının yönetiminde önceki yıllarda başlayan çalışmalar da tüm hızıyla devam ediyor.

 

Çankırı-Çorakyerler, Manisa-Aigai, Balıkesir-Kyzikos ve Aydın-Tralleis antik kentleri ile Mersin’deki Soli Pompeiopolis antik liman kentinde kazılar bu ay başladı.

 

Ayrıca, Eskişehir-Küllüoba, Denizli-Beycesultan, Aydın-Tepecik Höyük, Edirne-Enez, Hatay-Üçağızlı, Balıkesir-Daskyleion, Çanakkale-Yenibademli ve Parion Antik Kenti’nde kazı çalışmaları bir haftadır devam ediyor.

 

Karabük-Hadrianapolis, Bursa-Aktopraklık, İznik Tiyatrosu, Kırklareli Höyük, Niğde-Tepecik Höyük, Amasya-Oluz Höyük, Eskişehir-Şarhöyük ve Aydın’da Kadıkalesi ve Nysa’da ise birkaç gün içinde tarihi kalıntılar aranmaya başlayacak.

 

Bu ay içinde Türk kazı başkanlarınca yürütülen diğer kazılar da şöyle:

Ağrı-Bozkurt Kurgan Nekropolü, Van-Hoşap Kalesi, Mersin-Oylum Höyük, Bursa-Paşalar, Artvin-Şavşat Kalesi ve Aksaray’daki Aşıklı Höyük ve Güvercinkayası.

 

Türk kazı başkanları gelecek aydan itibaren de Sivas-Divriği Kalesi, Çanakkale-Gülpınar, Kars-Ani şehri ve Aksaray-Acemhöyük’ü kazacak.

 

Osmaniye Karatepe’de de yıl içinde çalışmalar başlayacakken, Türk kazı başkanlarının, halen devam eden veya sonuçlanan diğer kazı bölgeleri şöyle:

Hatay-Aççana, Bitlis’te Ahlat ve Bitlis Kalesi, Çorum-Alacahöyük, Erzincan-Altıntepe, Balıkesir-Antandros, Çanakkale-Assos, Van’da Ayanis Kalesi, Pedasa ve Lagina, Bursa-Çini Fırınları, Mersin-Gözlükule ve Kelenderis, Şanlıurfa-Harran, Batman-Hasankeyf, Samsun-İkiztepe, Konya-Kubad, Kayseri-Kültepe, Denizli-Laodikeia, Aydın-Magnesia, Nevşehir-Ovaören, Kütahya-Seyitömer, Çorum-Şapinuva, Adana-Tatarlı Höyük, Gaziantep-Zeugma.

Radikal, 14.07.2008

SU AZALINCA TARİH ORTAYA ÇIKTI

 

 

Kızılırmak nehrinde bu yıl yaşanan su azlığı yaşandığı belirtildi. Kapulukaya Baraj gölü içinde kalan ve geçtiğimiz yıl yaz sonunda ve kış aylarında büyük kısmı sulara gömülen tarihi Çeşnigir Köprüsü su seviyesinin azalması nedeniyle yeniden su üstüne çıktı.

Su seviyesindeki düşüşe Kesikköprü Barajı’nda su tutulmasının neden olduğunu belirten yetkililer bu nedenle Kapulukaya Baraj gölündeki su seviyesinin geçmişe oranla düştüğünü ve tarihi köprünün tamamen ortaya çıktığını belirtiyor. Öte yandan Kızılırmak’taki su azlığının nehir üzerindeki Kesikköprü barajının enerji üretimine yönelik çalışıp çalışmamasına bağlı olduğu kaydedildi.

Kapulukaya Barajı yetkilileri, baraj gölünde şu sıralarda normal buharlaşmanın dışında olağanüstü bir seviye düşüşünün söz konusu olmadığını belirtirken, su seviyesinin rutin düşüş şeklinde sürdüğünü, son aylarda Kesikköprü Barajının enerjiye yönelik fazla çalışması nedeniyle nehir yatağında geçici olarak su azlığı yaşandığını ifade etti. Kapulukaya Tribün operatörü İdris Kakartı da göldeki su seviyesinin normal buharlaşmadan dolayı gözle görülür biçimde düşmesinin söz konusu olmadığını, ancak Kapulukaya Barajından önce Kesiköprü Barajının enerji üretimine yönelik çalışıp çalışmamasına bağlı olarak hem yatakta hem de gölde seviye düşüşünün yaşandığını belirtti. Bu durumun sürekli değişişken olduğunu anlatan Karartı, “Barajlardan sonraki bölümlerde su debisi değişir. Genel bir azalmanın olmadığı Kızılırmak nehrinde bizim barajdan sonraki bölümlerde enerji üretimine bağlı olarak debi bazen yükselir bazen düşer’’ dedi.

Taraf, 14.07.2008

TARİHE TESİS HANÇERİ

 

 

Büyükçekmece gölü ve tarihi Mimarsinan Köprüsü betonlaşma ve taş dolgu tehlikesiyle karşı karşıya. Gölün denize açıldığı ve tarihi köprünün bulunduğu göl yatağında Büyükçekmece Belediyesi tarafından yapılan sosyal tesis inşaatları, SİT alanı olan bölgenin doğal dokusunu bozuyor. Belediyenin, Anıtlar Kurulu'ndan izin almadan yaptırdığı kaçak sosyal tesis, Büyükşehir Belediyesi'nin denetimine takıldı. Bir vatandaşın şikayeti doğrultusunda harekete geçen ekipler, göl üzerindeki dolgu alanına yapılan kaçak yapıyı tespit etti. Büyükçekmece Belediyesi'nden istenilen açıklama gelmeyince de kaçak inşaatın derhal durdurulması ve yıkılması istendi. 

Büyükçekmece Belediyesi ise kendini şöyle savundu: "Buradaki yapı eskiden kalma. Bölgenin tanıtımı amacıyla geçici bir tesis yapıyoruz.' 

 

Tarihi köprü, 1566 yılında, Asya'yı Avrupa'ya bağlayan eski İpek Yolu üzerinde Mimar Sinan tarafından inşa edildi. Çeşitli dönemlerde onarım gören köprü, büyük ustanın eserlerinin en görkemlilerinden biri. Geceleri ışıklandırılan köprünün çevresindeki dinlenme alanları Büyükçekmece'nin en çok ilgi gören yerleri arasında.

Yeni Şafak, Haber: Gökhan Yılmaz, 14.07.2008 

KOMPLE KAZIYA ONAY

 

Malatya Müze Müdürü İzzet Esen, Kuluncak İlçesi'nde ortaya çıkardıkları mozaik eserler üzerinde komple kazı yapılması için bakanlıktan onay çıktığını belirtti.

Kuluncak İlçesi'nde Roma dönemine dayanan mozaik eserlerin bir bölümünü ortaya çıkardıklarını belirten Müze Müdürü İzzet Esen, "Buradaki mozaiklerin çok geniş tabaka olduğunu tahmin ediyoruz. Bu nedenle Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurup, kazı onayı istedik. Bakanlığımız onay verdi. Kazı için 25 bin YTL ödenek istedik. Sanırım ödenek önümüzdeki günlerde çıkar. Ödenek çıkmasıyla kazı çalışmasına başlayacağız" dedi.

Malatya Haber, 14.07.2008

SART KENTİNDEKİ KAZILAR 50. YILINDA





Antik çağda Lidya Krallığı'nın başkenti olan, tarihte ilk altın paranın basıldığı yer olarak bilinen, 5 bin yıllık tarihi geçmişe sahip Manisa'nın Salihli İlçesi yakınındaki Sart Antik Kenti'nde 1854 yılında başlatılan kazılar, 1958 yılında bilimsel nitelik kazandı. Kentteki bilimsel kazı çalışmaları, 50. yılını doldurdu. 

 

"Asya'nın Kraliçesi" olarak tanımlanan, Pers ve Roma yönetimleri döneminde de refah içinde yaşayan, İran'dan Anadolu'yu geçen Kral Yolu'nun sona erdiği yer olan Sart Antik Kenti'nde Spiegelthal tarafından ilk kazmanın vurulduğu 1854 yılından sonra Birinci Dünya Savaşı yıllarında da sürdürülen sistemli çalışmalar, 1958 yılından beri araştırma projesi kapsamında yürütülüyor. 

Antik kentte son 50 yıldır yapılan düzenli kazılarla eserler gün yüzüne çıkmaya başladı. Kazılarda Hıristiyanlığın batıya açıldığı dönemde Anadolu'daki 7 kutsal kiliseden biri sayılan Artemis Tapınağı ile dünyada bilinenler içinde en büyüğü olan antik sinagog ayrıca gymnasium ve altın arıtma evi gibi önemli buluntulara ulaşıldı. 

 

Sart Antik Kenti'nin son kazı başkanı Prof.Dr. Nicholas Dunlop, yaptığı açıklamada, bugüne kadar yürütülen çalışmalar kapsamında birçok Lidya ve Roma kalıntısına ulaşıldığını, Roma hamamı ve gymnasiumun açılıp restore edildiğini belirtti. 

 

O dönem için Türkiye'deki ilk büyük restorasyon çalışmasının bu olduğunu ifade eden Prof.Dr. Dunlop, Greenewalt döneminde (1976) ortaya çıkarılan Lidya döneminden kalma surların en büyük işlerden biri olduğunu bildirdi. 

 

Prof.Dr. Dunlop, kalınlığı 20 metreyi, uzunluğu henüz 3-3.5 kilometreyi bulan ve bugüne kadar 11-12 metre yüksekliğe kadar ulaşılan tek parçalık bu yapının batı Anadolu'da şimdiye kadar Lidya dönemine ait en büyük arkeolojik mimari eser olduğunu söyledi. 

 

Surların üzerinde bin yıl sonra yapılmış Roma evlerine rastladıklarını, buradan boyalı birçok malzeme, sikke, çanak çömlek türü kalıntıları çıkarıldığını ifade eden Dunlop, Roma tiyatrosunun altında Lidya dönemine ait ev bulunduğunu söyledi. 

 

Sart'ın paranın ticari anlamda da ilk kullanıldığı yer olduğunu belirten Prof.Dr. Dunlop, geçmiş kazı çalışmalarında Prof.Dr. Hanfman'ın bulduğu bir atölyede altın ve gümüşün ayrılmasından oluşan saf madenden para basıldığının anlaşıldığını kaydetti. Bunu çok önemli bir sonuç olarak nitelendiren Dunlop, az bulunan Lidya sikkelerinin çok değerli olduğunu söyledi.

 

Manisa Kültür ve Turizm Müdürü Erdinç Karaköse ise Sart'ın tarihte ilk paranın basıldığı yer olması ve Artemis Tapınağı'nı bünyesinde bulundurması dolayısıyla Manisa'nın en önemli tarihsel zenginliklerinden olduğunu kaydetti. 

 

Bu açıdan Sart'taki kazıların tamamlanmasının Manisa'nın marka kent duruşuna en büyük katkıyı sağlayacağını ifade eden Karaköse, henüz büyük kısmı gün ışığına çıkarılmayan antik kentteki çalışmalar bitirildiğinde bölgenin, dünyanın çok ilgisini çekeceğini vurguladı.

Trt/Haber, 14.07.2008

ZENGİBAR KALESİ RESTORE EDİLİYOR

 

Güneydoğu Anadolu’da Hititler, Urartular ve Persler zamanında önemli kalelerden biri olan Zengibar Kalesi, restore edilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı İsmet Yılmaz, Malatya’nın Darende İlçesi'nde bulunan tarihi kalenin kısa sürede onarılması için gerekli çalışmayı bir an önce yapacaklarını bildirdi. Tarihi kale “Zengibar” ya da “Sengbar” adı ile tanınıyor. Sengbar Farsça “Taşkale” anlamına geliyor. Kaya üzerine kurulu kaleye Persler’in bu adı verdiği rivayet ediliyor.

Türkiye Gazetesi, 14.07.2008

MAĞARANIN KALBİNE YOLCULUK





Uşak’ın Banaz İlçesi'ne bağlı Yukarı Karacahisar Köyü yakınlarındaki 2100 metre uzunluğa, 38 metre derinliğe sahip Çokrağan’ın kalbine kadar ilerleyen mağaracılar, binlerce yıllık travertenlere ulaştı. 

 

Türkiye Mağaracılar Birliği Genel Sekreteri Meltem Pancarcı, İzmir Mağara Araştırma Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Onur Gora ve Dokuz Eylül Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü Başkanı Yusuf Öğrenecek’in de bulunduğu 7 kişilik mağara ekibi, Murat Dağı eteklerindeki 3 katlı yer altı mağarasına araştırma gezisi düzenledi. 

 

Gezide, mağaracılar, 2 bin 100 metre uzunluğundaki geniş galerilere sahip labirentimsi yapısı bulunan Çokrağan Mağarası’nda 6 saat süren zorlu yolculuk gerçekleştirdi. Sabahın erken saatlerinde Çokrağan Mağarası önüne gelen mağaracılar, burada düzenledikleri toplantıda geziyle ilgili son hazırlıkları gözden geçirdiler. Küresel ısınma nedeniyle yer altı sularının daha önem kazandığı bu dönemde, su kaynakları açısından zenginliğin göstergesi olan karstik konumdaki mağaraya, aydınlatma için kullanılan karpit lambalarını yakarak giren ekip, daha önce iki büyük deprem atlatan Çokrağan’da ilerlemeye başladı.





Dikey ve serbest inişlerin ardından Uşak ve Banaz’ın su ihtiyacının bir bölümünü karşılayan yer altı su kaynaklarına ulaşan ekip, ip yardımıyla burayı geçti. Mağaracılar, labirent yolculuğunun ortası olan 1200 metrede, binlerce yıllık travertenlere ulaştı. Buradaki incelemelerinin ardından ilerleyişlerini sürdüren ekip, mağaranın ilk iki katının fosil oluşumunu rapor ettikten sonra üçüncü katmandaki damla taş oluşumlarını inceledi. Zorlu geçen inişte, mağaranın sonuna ulaşan ekip, 6 saatlik çalışmasını tamamladı.

 

Türkiye Mağaracılar Birliği Genel Sekreteri Meltem Pancarcı, mağaracılığın yeni bir spor olduğunu, ancak Türkiye’de yeteri kadar tanınmadığını söyledi. Ülkede aktif olarak mağaracılık yapan kişi sayısının 100 civarında olduğunu belirten Pancarcı, şunları kaydetti: 

 

"Sekiz yıldır mağaracılık yapıyorum. Keşfi ve bilinmezi bilinir hale getirdiği için bu spor ilgimi çekti. Ülkemizde bu güne kadar yaklaşık 2 bin mağara keşfedildi. Ancak mağara sayısının 40 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Keşfedilmeyi bekleyen mağaraların sayısının çokluğu, yabancı mağaracıların ilgisini çekiyor. Yurt dışındaki mağaracılar, turist olarak gelip, izinsiz olarak ülkemizdeki mağaralarda inceleme yapıyor. Bu da mağaradaki yer altı suları, maden yapısı gibi envanter bilgilerinin yurt dışına çıkmasına neden oluyor. Bunun önüne geçilmeli." 

 

Dünya Speleoloji ve Balkan Mağaracılar birliklerine üye olan Türkiye Mağaracılar Birliğinin bünyesinde, 6 dernek ve 8 üniversite kulübünün bulunduğunu ifade eden Pancarcı, yurt dışındaki kulüp ve derneklerle ortak çalışmalar yaptıklarını, ancak bu spora hiçbir kurumun destek vermediğini kaydetti. 

 

Pancarcı, "Ancak mağaracılık sporuna hiçbir kurum destek olmuyor. Çünkü mağaracılık şov amaçlı bir spor değil, izleyicisi yok, taraftarı yok. Mağaracılık bir bilim sporu" dedi. 

 

Bölgede su seviyesinin iki kere alçaldığı, tektonik hareketlerin şiddetli olmadığı gözlemlenen Çokrağan Mağarası’nın çok uzun, metrelerce geniş galerilere sahip olması ve labirentimsi bir yapıda bulunmasının, oluştuğu kireç taşlarında çatlak sistemlerinin iyi geliştiği ve yer altı su seviyesinin uzun süreler değişmediği öğrenildi.

Radikal, 14.07.2008

FENER-BALAT REHABİLİTASYON PROGRAMI TAMAMLANDI

 

Fatih Belediyesi ve Avrupa Birliği (AB)'nin ortaklaşa yürüttüğü 'Fener ve Balat Semtleri Rehabilitasyon Programı' tamamlandı. 2004'te başlatılan program bünyesinde 121 bina ile tarihi Balat Çarşısı restore edilerek semte tarihi görünümü yeniden kazandırıldı.

 

 

Programın tanıtım töreninde konuşma yapan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, UNESCO'nun örnek gösterdiği rehabilitasyonu AB'nin 7 milyon dolarlık fon ile desteklediğini söyleyerek, "Ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel yönleriyle dört dörtlük bir proje hayata geçirdik." dedi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise çalışmanın İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olması dolayısıyla isabetli bir proje olduğunu kaydetti. Çalışma sırasında restorasyonun yanı sıra semtin sosyal, kültürel ve ekonomik yönden canlandırılmasına da önem verildi. Bölgede okuma-yazması olmayan bayanlara eğitim verecek sosyal merkez binası da hizmete açıldı. İstanbul'un 2010 Kültür Başkenti ilan edilmesi sürecinin başlatılan projelere ivme kazandırdığını kaydeden Mustafa Demir, projenin tarih bilincinin genç kuşaklara aktarılması bakımından da son derece başarılı olduğunu kaydetti. Esnaf ziyaretinin ardından Bakan Ertuğrul Günay ile Başkan Mustafa Demir tören alanından ayrıldı.

Zaman, Haber: Muhammed Çimen, 14.07.2008

TARİHİ KÖŞK VE SARNIÇ ÜZERİNE BİNA





Cihangir Camii’nin yanında 40 ada 56 parseldeki tarihi Çeteci Köşkü’nün yerinde yükselen Garanti İnşaat’a ait binanın da içinde bulunduğu alan, planları 2 No.lu Koruma Kurulu tarafından onaylanmadığı için yapılaşmaya kapalı. Ancak, belediye ve kurul söz konusu arsaya 4 bodrum kat + zemin kat + artı 3 normal kat olmak üzere toplam 8 kat inşaat izni verdi.

 

Normalde iskana kapalı olan bodrum katlar kot farkı nedeniyle iskana açıldı. Koruma Kurulu 6 Haziran 2007 tarihinde belediyenin bu iznini onayladı. Tarihi köşkün rölövesi ve fotoğraflarının arşive kaldırılmasına hükmetti. İnşaat başladı ve şu anda bitme aşamasına geldi.

 

“Kentsel Sit Alanı” ilan edilen Beyoğlu için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan koruma amaçlı 1/5000’lik planlar ile Beyoğlu Belediyesi tarafından hazırlanan 1/1000’lik uygulama planları, köşkün yıkılmasına izin veren 2 No.lu Koruma Kurulu’nun onayını bekliyor. Kurul ve Belediye onaylanmamış imar planları üzerinden inşaata izin vererek imara kapalı alanda yapılaşmaya izin verdi.

 

Beyoğlu Belediyesi, yapılaşmaya kapalı alanda neden inşaat izni verildiği yönündeki sorumuza yanıt vermedi.

 

Cihangir Güzelleştirme Derneği’nin, köşkün 2. derece tarihi eser olarak kabul edilerek restore edilmesi talebini Koruma Kurulu yanıtsız bıraktı. Ancak Kurul bir kararında bir zamanlar köşkün bahçesinde yer alan manolya ağacının yeniden dikilmesini istedi.

 

Köşkün ve 2 su sarnıcının üzerine yapılan inşaat birçok yetkiliye şikayet edildi. Eski Başbakan Adnan Menderes’in doktoru Sedat Barı’nın kızı Savrun Barı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e 29 Mayıs 2008’de bir mektup yazarak şöyle dedi: “Yapılmakta olan apartmanın son iki katı buradaki Boğaz manzarasını barbarca kesti. Mal sahibi Hüseyin Özdemir, siz sayın Cumhurbaşkanımızın kayınbiraderi olduğunu öne sürerek yükselmek isteyen sesleri frenliyor. İstanbulumuzun Cihangir’inde yapılan bu ihanete siz sessiz kalamazdınız. Bu barbarlığı sizin bilginiz dışında gerçekleştirildiğine inanıyoruz.”

 

Barı’ya gönderilen Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hüseyin Avni Karslıoğlu imzalı cevap mektubunda, şunları kaydetti:

 

“Mektubunuz da belirttiğiniz hususlar Sayın Cumhurbaşkanımıza arz edilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız konu ile ilgili hassasiyetinizden dolayı teşekkürlerini iletmek ve aşağıdaki hususları belirtmek üzere beni memur etmişlerdir. Sayın Cumhurbaşkanımızın mektubunuzda belirttiğiniz isimde bir akrabası bulunmamaktadır. Maalesef ülkemizde zaman zaman bu tür olumsuz olaylar yaşanabilmektedir. Ancak bu tür nüfuz tacirlerine meydan verilmemesi önem taşımaktadır. Bu çerçevede söz konusu kişi ile ilgili gerek sizin gerekse yakın çevrenizin adli ve idari makamlar nezdinde her türlü hukuk mücadelesini sürdürmesi önem taşımaktadır.”

 

Barı konuyu Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a da ilettiğini belirtti.

Milliyet, Haber: Şenol Demirci - Ömer Erbil, 14.07.2008

HASANKEYF'TE 700 TARİHİ PİPO ÇIKTI

 

Batman’ın tarihi İlçesi Hasankeyf’te yapılan kazılarda 16’ncı yüzyıla ait 700’e yakın tarihi pipo ile Osmanlı dönemine ait çok sayıda seramik eser gün ışığına çıkarıldı. 

 

Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde doktora yapan Gökben Ayhan, "16-17’nci yüzyıldan sonra tütünün en fazla yaygın olduğu bölgelerden biri ise Hasankeyf’ti. Kazılarda 700’e yakın tütün lülesine rastladık. Tütün bir dönem hastalıklara karşı iyi geldiği inanışından dolayı burada çok sayıda lüle imal edilmiş" diye konuştu.

Hürriyet, Haber: Arif Arslan, 14.07.2008

NOEL BABA'YA RAHMİ KOÇ TALİP OLDU





Kültür ve Turizm Bakanlığı, Avrupa ve diğer dünya ülkelerinde de kullanılan bir sistemi uygulayarak kendisine bağlı olan müze ve ören yerlerini özel şirketlere devrediyor. Daha önce bakanlığa bağlı Döner Sermaye İşletmeleri (DÖSİM) tarafından işletilen kafe ve hediyelik eşya satış yerlerinin özel şirketlere devri gerçekleştirilmişti. Uygulamanın ikinci adımı olarak müzelerin gişeleri de özel şirketlere kiralanacak. Önümüzdeki günlerde başlayacak uygulama kapsamında ilk özelleştirilecek müze olan Antalya Demre'deki Noel Baba Müzesi için Rahmi Koç'tan teklif geldi.

 

Hıristiyanlar için kutsal bir mekan olan ve 'inanç turizmi' kapsamında ziyaret edilen Noel Baba (St. Nicholas Kilisesi) Müzesi'nin Koç Grubu'na devrine Bakanlığın olumlu yaklaştığı öğrenildi. Bakanlık tarafından onay verilmesi halinde gişe işletmesi ve gelirleri bunun yanı sıra müzenin güvenliği de tamamen Koç Grubu'na ait olacak. Müzeleri kiralayan şirketler anlaşılan miktar kadar bakanlığa ödemede bulunacak. Özelleştirilecek müzeler ise bakanlık tarafından periyodik olarak denetlenecek. Kadrosu bakanlıkta olan personel görevine devam ederken sözleşmeli personel işten çıkarılabilecek. Bakanlığa bağlı tüm müzeleri tek kartla gezmeye imkan veren Müze Kart'ın uygulamaya sokulmasından kısa süre sonra başlayacak olan özelleştirmeler, Müze Kart'ın işlevsiz hale gelip gelmeyeceği konusunda soru işaretleri doğurdu.

Yeni Şafak, 18.07.2008


******


MÜZELERİN İŞLETMESİ ÖZEL ŞİRKETLERE DEVREDİLECEK

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzelerin kafe ve hediyelik eşya dükkanlarının yanı sıra, gişelerini de özel şirketlere devretmeye hazırlanıyor. Düzenleme, Antalya Demre'deki Noel Baba Müzesi'nin devri ile başlayacak.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü (DÖSİM) tarafından işletilen müzelerin kafe ve hediyelik eşya dükkanları özel işletmelere verilmişti. Ancak yapılacak düzenleme ile müzelerin tüm işletmesi, gişesi dahil tamamen özel kuruluşlara devredilecek. Müze işletmesinin devri için bakanlık somut olarak ilk görüşmesini Koç Topluluğu ile gerçekleştirdi. Bakanlığın, Koç Grubu'nun özellikle yabancı turistlerin 'inanç turizmi' kapsamında ziyaret ettiği Demre'deki Noel Baba (St. Nicholas Kilisesi) Müzesi'nin devrine olumlu yaklaştığı öğrenildi. Bakanlığın onay vermesi halinde, Noel Baba Müzesi'nin işletme devri gerçekleştirilmiş olacak. Gişe gelirleri, müzenin güvenliği, tamamen işletmecinin sorumluluğunda kalacak. Müzenin denetimi ise bakanlık tarafından periyodik sürelerle gerçekleştirilecek. İşletmeci, müzeden elde ettiği gelirin bir kısmını, anlaşılan miktar üzerinden bakanlığa yıllık olarak ödeyecek. Bakanlık, süresi biten müzelerin kime devredileceği konusunda yeniden düzenleme yapabilecek. İşletmesi devredilen müzede bakanlığın kadrosunda bulunan sanat tarihçisi, arkeolog gibi uzmanları müzede kalacak. Ancak işletmeci, sözleşmeli çalışan elemanları çıkarabilecek. Hayata geçirilmesi planlanan yöntemin Avrupa ve diğer dünya ülkelerinde de uygulandığını belirten bakanlık yetkilileri, müzelerin sadece denetimlerinin devlet tarafından yapılacağını da kaydetti.

 

Koç Grubu'nun işletmesini almak istediği Noel Baba Müzesi, Antalya'nın Demre İlçesinde bulunuyor. Giriş ücreti 5 YTL olan müzenin ziyaretçi sayısı ise her yıl artıyor. 2007'nin Şubat ayında 6 bin 732 kişinin ziyaret ettiği müzenin ziyaretçi sayısı bir yıl sonra 8 bin 703 oldu. Aynı dönemde 18 bin 360 YTL olan müze geliri, bu yıl 23 bin 307 YTL'ye çıktı. 'Noel Baba Kilisesi' ya da 'Aziz Nicholas Kilisesi' olarak adlandırılan anıtsal yapının adı, 25 Ocak 2008 tarihinde yayımlanan Resmi Gazete'de duyurularak, 'Noel Baba Müzesi' olarak değiştirilmişti.

Zaman, 14.07.2008

DEFİNE ARARKEN CESET BULDULAR

 

Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi'nde, kendisinden 10 gündür haber alınamayan esnafın cesedini defineciler buldu. Taşköprü'ye 4 kilometre uzaklıktaki Ardıçlık Orman Deposu mevkiinde, define avcılarının çevreden gelen koku üzerine kazdığı çukurda bir ceset bulundu. Güvenlik güçlerine haber verilmesi üzerine cesedin, kendisinden 10 gündür haber alınamayan esnaf Hüseyin Doğmuş'a (48) ait olduğu belirlendi. Sırtında 5 bıçak yarası bulunan Doğmuş'un, iple boğularak öldürüldüğü tespit edildi. Olay yerine gelen Ahide Doğmuş, eşini kolundaki saatinden tanıdı. Cumhuriyet savcısının incelemesinin ardından ceset, otopsi için Kastamonu'ya gönderildi. Olayla ilgili jandarma ekipleri geniş çaplı soruşturma başlattı.

Yeni Şafak, 13.07.2008

KULA'DA TARİHİ EVLERDE YANGIN

 

Manisa'nın tarihi evleriyle ünlü ilçesi Kula'da, koruma alanında çıkan yangında bir ev tamamen yandı, 3 ev hasar gördü. Camicedit Mahallesi'ndeki bir evde henüz belirlenemeyen nedenle çıkan yangın, kısa sürede büyüdü. Evde bulunan Hakan Çapar ve ailesi tahliye edildi. Sokakların dar olması nedeniyle itfaiye ekipleri müdahalede zorlandı. Yangına, sokaktaki yangın vanalarıyla müdahale edildi. Yangında, bir ev tamamen yandı, 3 evde hafif hasar meydana geldi. Söndürme çalışmalarını Kula Belediye Başkanı Halil Gülcü de izledi. Gülcü, sokakların dar olması nedeniyle itfaiye araçlarının giremediğini, buna rağmen yapılan müdahaleyle yangının tüm sokağa sıçramasının engellendiğini belirtti. Yangının çıkış nedeninin henüz belirlenemediği, yaklaşık 150 bin YTL'lik maddi hasarın oluştuğu belirtildi.

Haber Ekspres, 13.07.2008

MUHTEŞEM BİR MÜZE: LOUVRE





Bu sütunlarda Avrupa’nın büyük müzelerine de değineceğiz. Malum, bu müzelerde beşer tarihinin en mühim eserleri muhafaza edilir. Ve unutmayalım ki bu büyük müzelerin her birinde vatanımızın her bir dönemine ait seçkin eserler bulunur.

 

Louvre müzeleri Fransa krallarının 12’nci asırdan beri kullandıkları şatolarıdır. Paris’te Seine Nehri’nin sağ yakasında yer alır. Köken itibariyle “lupara / kurt” kelimesinden gelir. V. Charles’dan beri (1338-1380) Fransa krallarının resmi ikametgahıdır. Özellikle 16’ncı asır sonunda IV. Henry’nin genişlettiği ve bugünkü halini verdiği biliniyor.

 

Hiç şüphe yok ki Fransız Rönesans’ı Batı medeniyetinin önemli bir kompartımanıdır. Fransa bilhassa plastik sanatlar, dokuma, resim, kuyumculuk, gümüşçülük, el yazması ve mobilyada kendi ürettiği eserler dışında hele İtalya’nın bütün zenginliklerini satın almaya başladı. Leonardo da Vinci Fransa için çalışmıştır ve “Mona Lisa” bu nedenle Louvre’da bulunur.

 

Fransa kralları zaman zaman, bilhassa Aydınlanma devri dediğimiz 18’inci asırda, bu müthiş zenginliği araştırmacılara açtıkları gibi halka açmanın yollarını da düşünmemiş değillerdir. Özellikle hayata geçirilemeyen birkaç proje vardır; Count d’Angiviller’inki gibi. 1768’de Marquis de Marigny, Aydınlanma döneminin ansiklopedisyen ve filozoflarını bu konuda projeler sunmaya teşvik etmişti. Ama galiba bu zenginliklerin halka açılmasını en radikal biçimde Diderot’nun “Ansiklopedi”sindeki “museum” maddesi haykırır.

 

İhtilal Fransa’sının daha 1791 yılında yaptığı en büyük işlerin başında Louvre Sarayı’nın zenginliklerini “museum de la republique” olarak düzenlemesi gelir. Kraliyet koleksiyonları milli koleksiyon haline dönüşmüştür. 1803’te Musee Napoleon adını alsa da bu statü değişmez. Louvre’un ilk büyük direktörü Vivant Denon da bu zamanda ortaya çıkar.

 

Napoleon’un İtalya seferlerinden başlayarak müzenin gittikçe daha da zenginleştiği görülür. Hele daha imparator tacını giymeden General Bonaparte iken Mısır’a yaptığı sefer bir yağmadır ama tarihin en sistematik yağmasıdır.

 

Bonaparte’ın maiyetindeki yüzlerce ressam ve gravürcü Mısır’ın bütün bitki ve böceklerini, henüz okunamayan hiyerogliflerini, eserlerini kopyalamıştır. Bu zengin külliyat zamanın tahribatına uğrayan bazı eserler için bugün en önemli arşivdir.

 

Mısır seferi sırasında Nil Deltası’ndaki El-Raşid -ya da Garplıların deyimiyle Rosetta- adlı mevkide bir Fransız subay ve birliği ünlü Rosetta taşını buldular. Üç dilde, yani eski Yunanca, onun tercümesi Hellenik çağın Yunan harfli Koptçası ve bu dilin en eski klasik hiyeroglifle yazılmış tercümesi; İskenderiye ve Nil Deltası’nın kozmopolit halkına hitap ediyordu.

 

Birçok derin bilginin elinden geçen Rosetta taşı çözülemedi. Onu ancak 15 yaşından beri bir filoloji dehası olan Jean-François Champollion çözebildi ve böylece eski Mısır bütün üstünlüğü ve hikmeti ile çağdaş dünyanın öğretmenliğine başladı. Gerçi öğretmenin kaderi öğrencinin kapasitesiyle sınırlıdır.

 

Bugün bu taş nerededir dersiniz? Ne Mısır müzelerinde ne de Louvre’da; fakat British Museum’da. Yağmacılık ve hırsızlıktan kendini kurtaran yok.

 

İran’ın Suşa’sı, Eski Mezopotamya’nın -çok tuhaftır ki kazıları asıl İngilizler tarafından yapılan ve Asur krallık devrine ait kazılarda bulunan- monumental kapılardan biri, genellikle Elgin mermerleri diye tanınan ve gene British Museum’da bulunan Atina Parthenon tapınağının frizlerinin bir parçası ve tabii uçsuz bucaksız bir Mısır koleksiyonu buradadır. Bunlar müzenin en ilginç eserleridir. Ayrıca giriş merdivenlerinde iftiharla sergiledikleri Samotraki (Semendirek) Adası’nın ünlü Nike heykeli, Milo Adası’ndan kaçırılan Afrodit heykeli, Etrüsk ve Roma sanatının en ince eserleri de...

Tabii Memluklardan, Ortaçağ İran’ından, Baburiler Hindistan’ından götürülenlerin küçük bir bölümü ile mesela İstanbul Sakıp Sabancı Müzesi’nde muhteşem “İslam Sanatının Üç Başkenti: İstanbul, İsfahan Delhi” sergisi bile açılmıştı; kaynağı Louvre’dur. Müzenin Rönesans ve Avrupa sanatına ait zenginlikleri ile bu kıtada ancak Rusya’nın St. Petersburg şehrindeki Hermitage Müzesi yarışabilir.

 

Louvre’da Selçuklu ve Osmanlı eserleri de vardır. Parayla alınan veya Milo Afrodit’i gibi “Sahibi yoktur” diye yağmalananlardan vazgeçtik, düpedüz dolandırıcılık ve hırsızlıkla götürülenler de vardır.

 

Sultan II. Abdülhamid devrinde dişcilik zanaatinden dolayı restoratörlüğe de bulaşan Albert Dorigny, Osmanlı Asar-ı Atika idaresi tarafından Ayasofya avlusundaki II. Selim ve III. Murad türbesi ile yanı başında I. Mahmud devrine ait kütüphanenin çinilerini restore etmekle resmen görevlendirilmişti; tabii iş ücret karşılığıydı ve açık bir akit ile idarenin gözetimi altında yapılacaktı.

Dorigny çinilerin bir kısmını Paris’te tamir bahanesiyle götürdü. Güya getirecekti, taklitlerini getirdi. Kimse farkına varmadı. Belki bir şaşkınlıktan veya kasıttan. Osman Hamdi Bey yönetiminin önemli bir kusurudur. Asılları Louvre’da ve teşhirde değil, teşhire taklitler konmuş. Hırsızlık malı ama geri vermeye niyetleri hiç yok. Bu durumda mahkemeye gitmek kaçınılmaz ve New York Metropolitan’daki gibi davadan vazgeçip anlaşarak malı kurtarmak hiç tavsiye edilmeyen bir yol olmalı. Bu konuda artık içtihat yaratmak lazım.

 

Louvre Müzesi, Fransa’nın kendine ait olsun olmasın, muhteşem bir binadaki koleksiyonlar bütünüdür. Müze idaresi tıpkı ABD, Batı Avrupa, İsrail ve Japonya gibi eşyaların röprodüksiyonuna, muhteşem rehber kitapların hazırlanmasına dikkat ediyor. Bu alışveriş müzenin zenginliğine önemli bir katkı sağlıyor ve bakımını kolaylaştırıyor. Türkiye müzelerinin geçemediği bir safha... Bu alanda bazı çabaların da maalesef çıkartılan kanunlarla engellendiği malum.

 

Louvre’u bir-iki günde değil ama üç günde gezerseniz beşeriyetin uzun tarihi ve yaygın coğrafyası üzerinde bir fikir edinmemeniz mümkün değil. Avrupa’da bu gibi müzelerin ziyaretiyle de insanın dünyası değişir. Tarih öğreniminin ve eğitimin biraz böyle olması gerekiyor.

Milliyet Pazar, Yazı: Ilber Ortaylı, 13.07.2008

KNIDOS KAZILARI DURDU





Muğla’nın Datça İlçesi'nde bulunan Knidos antik kentindeki kazılarda usulsüzlük yaptığı müfettiş raporuyla tespit edilen Prof.Dr. Ramazan Özgan’ın kazı izni iptal edildi. Rapora göre Özgan, kazılar sonucunda çıkan eserleri müzeye teslim etmeyerek envantere sokmadı.

 

Ege’nin en ucundaki Knidos antik kenti, 1988’den bu yana Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Özgan tarafından kazılıyordu. Geçen yıl şubat ayında Muğla Valiliği eski eser kaçakçılığı yapıldığı gerekçesiyle 14 Şubat 2007’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bilimsel kazı heyetini şikayet etmişti.

 

Marmaris Müze Müdürlüğü uzman raporunda 1990, 1991, 1994 ve 1999 yıllarında müzeye hiçbir eserin teslim edilmediğini ve kazı evi eser deposu bahçesinde çok sayıda eserin düzensiz ve bakımsız bir şekilde tutulduğu ileri sürülmüştü. Bundan 15 ay sonra 22 Mayıs 2008’de Kültür ve Turizm Bakanlığı ancak soruşturma açabildi.

 

Müfettişlerin raporu göz önünde bulunduran bakanlık, Özgan’ın Bakanlar Kurulu kararıyla verilen ruhsatını iptal etti. Milliyet’in konuyla ilgili soruları üzerine bakanlık şu açıklamayı yaptı:

“Müfettişler, Knidos kazı evi deposunda komisyon raporuyla müze envanterine girebilecek çok sayıda kültür varlığını ve bu durumun 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na aykırı olduğunu tespit etti.

 

Ayrıca yönetmeliklere ve Kazı ve Sondaj Ruhsatnamesi’nin 3k maddesine de aykırı olduğu belirlendi. Müzelik değerdeki çok sayıda eserin Marmaris Müze Müdürlüğü’ne teslim edilmediği ve kazı evi deposunda tutulduğu tespit edildi. Tiyatronun restorasyonunda alınması gerekli korumaya yönelik önlemlerin Özgan tarafından tam olarak alınmadığı ortaya çıkmıştır.”

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı ayrıca iptal edilen kazıların Marmaris Müzesi tarafından sınırlı olarak devam ettirileceğini bildirdi. Hellenistik dönem mimari parçalarının envanterlerinin yapılarak koruma altına alınacağı, nekropol alanında bulunan eserlerin tespit ve envanterlerinin yapılması ve antik kentte kazı yapılmaksızın genel bir temizlik çalışması yapılması istendi.

 

Geçmişte çok sayıda eski eser kaçakçılığının yaşandığı Knidos’ta kazı başkanının çıkan eserleri müzeye teslim etmemesi çeşitli spekülasyonlara neden olmuş, kazı ekibinin eski eser kaçırdığı iddia edilmişti.

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 13.07.2008

RESİM HEYKEL TABLOLARI KÖŞK'E DÖNDÜ





Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Resim ve Heykel Müzesi'nden Köşk'e gönderildikten sonra Ahmet Necdet Sezer tarafından müzeye iade edilen 80 tabloyu demirbaşıyla birlikte geri aldı. Eserler artık Cumhurbaşkanlığı envanterine kayıtlı olacak. 

 

Kendisine gelen toplam bin 243 parça hediyeyi Köşk'ün demirbaşına kaydettiren 10. Cumhurbaşkanı Sezer, Devlet Resim ve Heykel Müzesi'nden gelen 80 tabloyu ise müzeye iade etmişti. Halefi Gül ise yakın dönem Türk ressamlarının eserlerinden oluşan tabloları, 4 Şubat'ta resmi bir yazıyla Bakanlıktan geri istedi. Tablolar, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği resepsiyon salonları ile Tarabya Köşkü'nde sergileniyordu. 

 

Bir yıl öncesine kadar Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık gibi resmi kurumlarda sergilenmesi için ödünç eser verebilen Bakanlık, Sayıştay'ın geçen sene aldığı kararla bu uygulamadan vazgeçmek zorunda kaldı. Sayıştay, ödünç verilen eserlerin envanterinin takibinin zor olduğu görüşünde birleşerek, "Bundan sonra ödünç verilmeyecek veya envanteri devredilecek" kararını aldı. Bakanlık ise bu karar ve Anayasa'nın 107'inci maddesi uyarınca yürürlüğe konulan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Örgütü Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 77'inci maddesine dayanarak eserleri envanteriyle birlikte Köşk'e devretti. 

 

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği de Bakanlığa gönderdiği tabloların geri iade talebi yazısında 77'inci maddeyi hatırlattı. Maddede, "Cumhurbaşkanlığı Örgütü'nün konut, taşıt, araç ve gereç ile proje yapımı, uygulaması, diğer hizmetlere ilişkin gereksinimleri, Genel Sekreterin istemi üzerine, genel ve katma bütçeli kurumlar, il özel idareleri, belediyeler, kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunların bağlı kuruluş ve müesseseleri, özel yasalarla ya da özel yasaların verdiği yetkiyle kurulan banka ve kuruluşlar, buraya kadar sayılan idare, kurum, kuruluş ve bankalar tarafından sermayelerinin yarısından fazlasına katılmak suretiyle kurulan kuruluşlarla bunların aynı oranda katılımlarıyla oluşan kuruluşlarca karşılanır" kuralı yer alıyor. 

 

8 Nisan'da eserlerin gönderilmesi için hazırlık yapılmasına karar alan Kültür Bakanlığı, devir işlemlerini ise geçtiğimiz haftada tamamladı.

Hürriyet Ankara, Haber: Umut Erdem, 13.07.2008

EMİRHAN ÇEŞMESİ RESTORE EDİLİYOR

Samsun'un Çarşamba İlçesi'nde 90 yıl önce yıkılan tarihi Emirhan Çeşmesi'nin yeniden inşa edileceği bildirildi.

 

İlçede kültürel varlıklara sahip çıkan Çarşamba Ticaret ve Sanayi Odası (ÇTSO), 90 yıl önce yıkılan tarihi 'Emirhan Çeşmesi'ni yeniden ilçeye kazandırıyor. Odanın girişimleriyle Emirhan Çeşmesi, iki ay içinde tamamlanacak.

 

ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Kefeli, yapılan araştırmalarda, Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edildiği belirlenen, ancak bugüne kadar varlığını devam ettiremeyen çeşmeyi aslına uygun olarak yeniden inşa ettireceklerini söyledi.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde vatandaşların su ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırılan Emirhan Çeşmesi'nin 90 yıllık tarihi yaşatmak adına yeniden projelendirildiğini belirten Kefeli, "Çeşmeyi ilçe belediye binası karşısındaki aynı yerine, aslına uygun olarak inşa ettiriyoruz. Çarşamba ile özdeşleşen ve en önemli kültür varlıklarımızdan biri olan tarihi çeşme, odamız üyeleri adına yaptırılmaktadır. Ayrıca, ilçenin Batı Yaka Gazi Parkı ile Ada mevkisindeki tarihi meydana da, Selçuklu mimari özelliklerini taşıyan 2 adet çeşme yaptıracağız" dedi.

Kefeli, çeşmenin aslına uygun projelendirildiğini ve Samsun Mimarlar Odası'na da tasdik ettirildiğini kaydetti.

Samsun Kent Haber, 13.07.2008

ULUCAMİ'NİN İÇ ŞADIRVANINDA ABDEST ALMAYA SON VERİLECEK

 

Bursa'daki ünlü Ulucami'de iç şadırvan yenilendi. Halen şadırvanın üstündeki kubbede restorasyon devam ediyor. Cami ortasındaki şadırvanda abdest alanların ıslak ayakla halılara basması, kirlenme ve kokuya yol açtığı için yakın bir zamanda iç şadırvanda abdest alınması yasaklanacak.

 

Bursa'da Osmanlı mimarisinin en önemli eserlerinden olan Ulucami'nin içinde bulunan şadırvanda artık abdest alınmayacak. 1399 yılında Yıldırım Beyazıd tarafından yaptırılan Ulucami'de restorasyon devam ediyor. Şadırvan orijinaline göre yenilendikten sonra burada abdest almaya son verilecek. Vatandaşlar tarafından abdest alındıktan sonra ıslak ayaklarla halılara basılmasından dolayı yaşanan koku ve kirliliğin önüne geçilebilmesi için restorasyondan sonra bu karar uygulamaya konulacak. Bursa'nın en çok ziyaret edilen tarihi mekanlarından olan Ulucami'yi ziyaret eden yerli ve yabancı turistler için de nahoş bir görüntü olduğundan dolayı bu uygulamanın önüne geçilecek. Başta Bursa Müftülüğü olmak üzere, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Ulucami Onarım Donatım ve Bakım Derneği ve Bursa Valiliği işbirliği ile hayata geçirilecek proje sayesinde Ulucami'nin bahçesinde bulunan şadırvanlar daha iyi hale getirilerek, abdest alma sadece buralarda yapılacak.

 

Ulucami Onarım Donatım ve Bakım Derneği Başkanı İbrahim Aydın, cami içinde bulunan şadırvanlarda abdest alanların ayaklarını halılarda kuruttuğunu belirterek, bunun da nemlenme, koku ve halılarda çürümeye sebep olduğunu belirtti. İl Müftülüğü ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile yaptıkları görüşmeler sonrasında burada abdest almayı yasaklama konusunda fikir birliğine vardıklarını anlatan İbrahim Aydın, Vali Şahabettin Harput'u da ziyaret ederek konuyu anlattıklarını ve olumlu karşılandığını söyledi. Ulucami'de namaz kılan vatandaşlardan da kendilerine halıların koktuğu ve ıslak olduğu şeklinde sık sık şikayet geldiğini anlatan İbrahim Aydın "Bu durumun en başta gelen sebebi, şadırvanda abdest alan vatandaşların ayaklarını halılarda kurutması. Bunun yanında en çok ziyaret edilen cami olduğu için vatandaşların kirli çoraplarla içeride gezmesi ve ayakkabılarını elinde taşıyarak halılara toz ve çamurların dökülmesidir." dedi. Alınan kararı uygun bir dille hatiplerin de yardımı ile vatandaşa anlatacaklarını vurgulayan Aydın, vatandaşların da bu konuda anlayışlı olacağını belirtti.

 

Cami bahçesinde bulunan şadırvanların da üzerilerinin kapatılarak daha iyi hale getirileceğini anlatan İbrahim Aydın, şu bilgiyi verdi: "Bu şadırvanların üzerini örteceğiz. Eskimiş olanlar değiştirilip yenilenecek. Bunun ardından içeride abdest yasaklanacak. Şu anda cami içindeki şadırvanın restorasyonu tamamlandı. Ancak üzerindeki kubbenin restorasyonu devam ediyor. Ayrıca caminin halıları da İstanbullu bir hayırsever tarafından yenilendi. Restorasyon tamamlandıktan sonra serilecek."

 

Bursa İl Müftü Temsilcisi Mustafa Uyar, dini yönden de camiye dışarıda abdest alarak girmenin daha güzel olduğunu belirterek, Ulucami'de bulunan şadırvanda abdest almayı yasaklamayı düşündüklerini anlattı. Restorasyon tamamlandıktan sonra bu düşünceyi gerçekleştireceklerini anlatan Mustafa Uyar, "Türkiye'de alanında tek olan Ulucami içinde şadırvanda abdest alma konusunda vatandaşlarımız dikkat etmiyor. Islak ayaklarla halıya basıyor. Bu da kirlilik, koku ve halıların yıpranmasına neden oluyor. Tabii bunu hayata geçirmek ise zaman alacaktır." dedi. Türkiye'de bunun bir örneğinin olmadığının altını çizen Uyar, "Zaten camiye abdestsiz girmek dinimizce de uygun değil. En güzeli dışarıda abdestini alarak camiye girmektir. Bu nedenle vatandaşın da bunu makul karşılayacağını umuyoruz." dedi.

Zaman, Haber: Tuna Alatürk, 13.07.2008

ANTİK KENTLERDE KAZILAR BAŞLADI

 

Aydın İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Nusrettin Debre, Aydın'daki antik kentlerde kazıların başladığını bildirdi. 

 

Aydın İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Nusrettin Debre, Aydın il sınırları içerisindeki 10 antik kentte yapılan yerli ve yabancı kazıların bu yılki çalışmalarının başlandığını belirtti.Bu kazılardan Nysa, Alabanda, Tralleis, Magnesia, Kuşadası Kadıkalesi, Çine Tepecik'in yerli, Afrodisias, Didim Apollon Tapınağı, Priene ve Milet kazılarının ise yabancı kazı heyetlerince yapıldığını ifade eden Debre, yerli kazılara Kültür ve Turizm Bakanlığınca ödenek tahsisi yapıldığını ve yabancı kazıların ödeneklerinin ise kazı başkanlarının bağlı bulundukları üniversiteler tarafından verildiğini açıkladı.

 

Nusrettin Debre, şunları kaydetti: "Gerek yerli, gerekse yabancı kazı heyetleri kazı bölgelerine gelerek kazıları başlatmışlardır. Kazıevi olmayan Çine Tepecik Höyüğü kazısı ile Aydın Merkez Tralleis kazıevi yapımları için de Bakanlığımızca kazı heyeti başkanlıklarına ödenek tahsisi yapılmıştır."

 

İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Debre, 2000 yılında statik açıdan yıkılma tehlikesi nedeniyle ziyarete kapatılan Milet Müzesinin yeni binasının inşaatının tamamlanmak üzere olduğunu vurgulayarak, inşaatın tamamlanmasının ardından yapılacak teşhir çalışmaları sonrası müzenin hizmete açılacağını ifade etti.

Haber Ekspres, 12.07.2008

KUMLUCA'DA RUMLARDAN KALMA SU DEĞİRMENİ HALA ÇALIŞIYOR





Bartın'ın Ulus İlçesi Kumluca beldesinde; Rumlardan kalma tarihi su değirmeni yıllara meydan okuyarak hala çalışmaya devam ediyor. Kumluca Belediyesinin hemen yanında bulunan su değirmeni 1955 -1960 yıllarında elektrik olmadığı zamanlarda değirmenin bulunduğu yere büyük bir dinamo konularak elektrik üretilmiş ve Kumluca beldesine elektrik gelinceye kadar su ile aydınlatmayı sağlamış.





Değirmen sahiplerinden Ömer ve Hasan Çetin kardeşler şu bilgileri verdiler: "Bu değirmen Rumların zamanından kalma, Yordan adında bir Rumdan ormancı olarak çalışan Talat Bey diye biri vardı o almış bu değirmeni, daha sonra bizim kayınpeder Halil Can satın almış burayı. Bu değirmenin tam olarak kaç yıllık olduğunu bilmiyorum fakat yüz ile iki yüz yıldan fazla olduğunu biliyorum. Bizim aldığımızda bu değirmen su kanalları dahil tamamen ahşaptı. Bu zamana kadar burada hiç su sıkıntısı olmadı. Yaz aylarında bazen su azaldığı için iki değirmenden birini ancak çalıştırabiliyoruz.

 

Bu yaptığımız emeğimizi karşılamıyor fakat babadan kalma bu değirmeni çalıştırmaya devam ediyoruz, bizim devlete verdiğimiz vergiyi karşılamıyor ama olsun vatandaşın işi görülüyor. Cereyan (elektrik) unu yaktığı için lezzetli olmuyor. Su değirmeninde yapılan un daha lezzetli oluyor. Karabük'ten toptancılar haftada elli ile yüz kilo arasında mısır unu alıyorlar bizden, onlarda paketleyip satıyorlar. Kumluca muhtarlığı 1955 - 1960 yılarında elektrik yokken bu değirmenin bulunduğu yere büyük bir dinamo koydular, suyla elektrik ürettiler zamanında komple Kumluca' ya elektrik verdiler."

TürkiyeTurizm.com, 12.07.2008

SAKLI ANADOLU HAZİNELERİ

 

Prof.Dr. Rüçhan Arık ve Prof.Dr. Oluş Arık’ın iki yılda hazırladığı kitapta Anadolu’nun 25 şehrinde bulunan çinileriyle ünlü 146 yapının fotoğrafına yer verildi.

 

 

 

Kale Grubu Kültür Yayınları, yeni kitabı “Anadolu Toprağının Hazinesi: Çini - Selçuklu ve Beylikler Çağı” ile Selçuklu ve beylikler dönemi çini sanatı örneklerini bir araya getirdi. Osmanlı öncesi çini sanatının ele alındığı literatürdeki ilk çalışma olan kitap, kazılarda yeni bulunmuş pek çok çini örneğini de ilk defa gün yüzüne çıkardı. Prof.Dr. Rüçhan Arık ve Prof.Dr. Oluş Arık’ın kaleme aldığı eser için fotoğraf sanatçısı Cemal Emden, 25 ilde 146 yapıyı fotoğrafladı. “Anadolu Toprağının Hazinesi”nin tanıtımı için düzenlenen basın toplantısında konuşan Prof.Dr. Rüçhan Arık, kitapla; Anadolu’da, Selçuklu ve Beylikler döneminde yapılan çini sanatının seçme örneklerini tanıtmayı ve çinilerin hangi tür ve tekniklerle, nasıl kullanıldığını göstermeyi amaçladıklarını söyledi.

 

Selçuklu ve Beylikler Devri çinilerinde malzeme, teknik ve fırınlara dair tespitler, çininin tarihçesi, Anadolu Selçuklu ve beylikler dönemi dini ve kamu yapılarda çini, Selçuklu devri levha çinilerinde form, Kubadabad Selçuklu çinilerinin bileşimi ve teknolojisi, Anadolu Selçuklu Sarayları’nda çini gibi bölümlerin yer aldığı kitapta, kazılarda çıkarılan “birinci el” denebilecek eserler ilk defa tanıtıldı. Türkçe ve İngilizce olarak iki ayrı versiyonda basılan kitapta Kubadabad Sarayı kazılarında ilk defa ortaya çıkan seramik deposundaki çini eserler hakkında fotoğraflar ve bilgiler yer aldı.

Türkiye Gazetesi, Haber: Kurtbay Önür, 12.07.2008

İŞTE EN ESKİ SEKS LANETİ

 

Güney Kıbrıs’ta Limasol’un güney kıyısında yer alan arkeolojik bir kazı alanında MS 7. yüzyıldan kalma ve üzerinde “seks laneti” yazan bir tablet bulundu. 

 

Antik Yunan’dan kalma tablette “Aşk yaparken penisin acısın” yazısı yer alıyor. Tablette ayakta duran, bir elinde kum saati tutan bir erkek resmediliyor.

Milliyet, 12.07.2008

POMPEI'DE DURUM VAHİM

 

Antik kent, çer çöp, mafya ve köpek cenneti. İtalyan hükümeti Pompei antik kentini kuşaklar boyu süren ihmalden kurtarmak üzere acil durum ilan etti. MS 79 yılında Vezüv yanardağının külleri altında kalan dünyanın en ünlü antik kentlerinden biri olan Pompei için Kültür Bakanı Sandro Bondi, ‘durum vahim’ dedi. Aslında tarihçiler ve arkeologlar uzun süredir bu ‘vehamet’in altını çiziyordu. Yeterince yatırım yapılmayan, kötü yönetilen ören yeri, kaçak rehberler, çer çöp, yağma, otopark mafyası ve hatta başıboş köpeklere emanet bir hal almış. Tüm bunlar ziyaretçileri bezdirse de yılda 2.5 milyon turist çeken Pompei, İtalya’nın en popüler arkeolojik alanı. Bu ziyaretçi akını da bir sorun. Pompei’deki 1500 ev freskleri neredeyse yok olup gittiği için kapatıldı. 1978’de başlatılan restorasyon hala sürüyor... Her yıl, bakım yapılmadığı için 150 metre kare fresk ve süsleme yok oluyor, üç bin parça taş ve mermer ait olduğu yerden kopup parçalanıyor. Napoli’nin çöp krizinin bir sonucu olarak ‘gizli çöp dökme alanı’na dönüşen yerde de Pompei’nin kazılmamış bölümleri var.

Radikal, 12.07.2008

PATARA ALEV ALEV





Antalya’nın Kaş İlçesi'ndeki Patara Antik Kenti yakınlarındaki ‘Agora’ adlı otelin arka tarafında başlayan yangın, yakındaki ormanlık bölgeye sıçradı. Otelin kundaklanması sonucu çıktığı iddia edilen yangın 100 hektarlık alanda etkili oldu.

 

Patara’daki ‘Agora’ adlı otelin arka tarafındaki 3 ayrı bölgeden alevler yükseldi. Otelde kalan turistler ve personel hemen bölgeden uzaklaşırken, itfaiyeye haber verdi. Gelen itfaiye ekibi, oteldeki yangını fazla büyümeden kontrol altına alırken, terk taraftaki alevler kısa sürede ormanlık alanı sarmaya başladı. Rüzgarın da etkisiyle hızla büyüyen yangın, tarihi kazıların yapıldığı alanı kapladı. Alevler arasında kalan kazıevi kül oldu. Kazı ekibi ve arkeologlar, kendilerini sahile atarak yangından kurtuldu.

 

Patara Antik Kenti’nin Kazı Başkanı Prof. Havva İşkan Işık da “Büyük bir yangın. Kazı evindeyiz. Orman ciddi biçimde yanıyor. Ören yerinde de kısmi olarak yangın var” diye konuştu.

 

Orman Bölge Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, yangında Gelemiş Köyündeki 3 ev kısmen kullanılamaz hale geldi.Gelemiş Köyü ile turistik tesisler tedbir amacıyla boşaltılırken, köylüler ve turistler Patara plajı ve tehlike yaratmayan noktalarda bekletiliyor. Yerleşim yerlerine sıçrama riski devam eden yangına uçak ve helikopterlerin müdahalesinin havanın kararması nedeniyle sonlandırıldı.

 

Kaş Belediye Başkanı Halil Kocaer, yangının boyutunun büyük olduğunu belirterek, “Yangın Patara girişinden köyün etrafını çevirmiş ormana doğru ilerliyor. Can kaybı yok” dedi.

Milliyet, 12.07.2008

LONDRA'DA 300 ESERİN BULUNDUĞU BİZANS SERGİSİNDE TÜRKİYE YOK





Londra'daki Kraliyet Sanat Akademisi, Bizans döneminden kalma 300'den fazla sanat eserinin yer alacağı bir sergi hazırlığında olduğunu açıkladı. Çok iyi bir tanıtım vesilesi olabileceği ifade edilen sergide Türkiye"den hiçbir eser yer almıyor.


Londra"da 25 Ekim"de başlayacak olan serginin adı Bizantium 330-1453. Sergiyi Londra Kraliyet Sanat Akademisi ile Atina'daki Benaki Müzesi ortaklaşa düzenliyor.Sergi Bizans'ın 1000 yılı aşan tarihini gözler önüne serecek. Kraliyet Akademisi Genel Müdürü Charles Saumarez Smith, serginin amacının Bizans'taki sanat üretiminin farklı safhalarını bir arada gösterebilmek olduğunu söyledi.

Bizans İmparatorluğu, en geniş haline İmparator Jüstinyen zamanında 6. yüzyılda ulaşmıştı. Bugünkü İtalya, Balkanlar, Yunanistan, Türkiye, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika ile İspanya'nın güneyine kadar uzanan topraklarında büyük ölçüde Yunanca konuşulmaktaydı.
Bizantium aslında bu imparatorluğun başkentinin Latince adı.


Daha sonra ise tıpkı Roma'da olduğu gibi imparatorluk başkentinin ismi ile anılır olmuş. Bizantium 330-1453 sergisi Bizans İmparatorluğu'ndaki sanatsal üretimi anlatmayı hedefliyor. Charles Smith, Konstantinopolis'in İstanbul'a dönüşmesi ile sona eren bir dönemi anlatan serginin bazı kesimlerce provakatif bulunursa şaşıracağını söyledi ve şunları ekledi:
“Tarihin günümüze dair çok güçlü çağrışımları olabileceğini biliyorum. Ancak gerçekte gördüğünüz şey tüm bir Bizans İmparatorluğu dönemi boyunca süren, İslam ile Hıristiyanlık arasındaki karmaşık bir etkileşim sürecidir.”

Londra Courtauld Sanat Enstitüsünden Profesör Robin Cormack, Yunanistan Volos Tesali Üniversitesi"nden Mariya Vasilaki ile beraber bu serginin eş küratörü. BBC"ye konuşan Cormack “Günümüzdeki Avrupa Birliği olgusu, fazlasıyla Bizans'a dayanıyor. Sanıyorum bunu Bizantium sergisinde göreceğiz. Onun sistemi ve yapısı da bizim bugünkü Avrupa Birliği'nden aşina olduğumuz şeyler” dedi.


Sergilenecek olan eserlerin çoğunun bir daha böylesi bir seyahate çıkamayacaklarını düşündüğünü söyleyen Cormack, “Galiba bu tüm bir Bizantium'u bir arada görmek için son şansımız olacak” dedi.

Serginin diğer küratörü olan Atina'daki Benaki Müzesi ve Tesali Üniversitesi'nden Bizans Sanatı uzmanı Profesör Mariya Vasilaki, sergide pek çok değişik ülkeden eserler bulunacağını söyledi.

Bu ülkeler ise İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Ukrayna ve Rusya gibi geniş bir coğrafyaya yayılıyor. Ancak sergide Türkiye"den hiçbir eser yer almayacak. BBC Türkçe"nin sorularını yanıtlayan Profesör Mariya Vasilaki, sergide Türkiye"den de eserlerin yer alması için çok çaba gösterdiklerini söyledi. “Bunun için çok çalıştık. Öncelikle İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin müdürü Dr. İsmail Karamut ile görüştük. Kendisi Londra'ya bizimle görüşmeye geldi. Biz de istediğimiz objelerin bir listesini kendisine verdik. Tüm resmi yazışmaları da gerçekleştirdik. Sonra ise akademinin karşılaması çok zor olan büyük bir mali tablo ile karşılaştık. Örneğin bir yetkilinin bu eserlere eşlik etmesi ve sergi boyunca Londra'da kalması gerekiyordu. Bunun da Türk yasalarından kaynaklanan bir durum olduğunu söylediler. Bu beş ay sürecek olan bir sergi. Bu da bütçeye eklemesi kolay olmayan bir şeydi."


Mariya Vasilaki, Türkiye'nin Londra ve Atina büyükelçileri ve Yunanistan'ın Ankara büyükelçisi ile temasa geçtiklerini ama bir sonuç alamadıklarını belirtti: "Artık zaman da daralmıştı ve Kraliyet Akademisi'nin de bir karar vermesi gerekiyordu. Sonunda maalesef, Türkiye'yi bu sergide yer alan ülkeler arasına ekleyemedik.”

Vasilaki hazırladıkları listede çoğunlukla İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunan objelerin yer aldığını söyledi. Bu eserler arasında Aya Polyektus Kilisesi'nden bir dizi mermer ikona, Aya Eudokia'nın mermer ikonası, Sarıgüzel Lahidi gibi parçalar da vardı.


Maria Vasilaki ve arkadaşları, bu listeye İstanbul Arkeoloji Müzesi'nden toplam 18, Antalya Müzesinden ise bir eseri, 6. yüzyıla ait bir tütsülüğü eklemişler. Ne var ki Türkiye'den hiçbir eser (son anda bir değişiklik olmazsa) Londra'daki Bizans Sergisi'nde "finansal nedenlerle" yer almayacak. Aslında sergiye Yunanistan merkezli üç büyük vakıf sponsor olmuş durumda.

Vasilaki'nin görüştüğünü söylediği İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü İsmail Karamut ise görüşme sürecini doğruladı. Karamut, Londra"da Kraliyet Akademisi yetkilileri ile görüştüklerini ve istenen eserlerin yaklaşık yarısının sergiye katılması için Ankara"ya olumlu görüş bildirdiklerini bildirdi. Karamut, bundan sonraki aşamalardan ise haberi olmadığını belirtti. İsmail Karamut, bu tür sergilerde tüm masrafların sergiyi düzenleyenlerce ödendiğini söyledi.

Sergide yer alacak olan eserler

* TÜRKİYE'DEN İSTENENLER
İstanbul Arkeoloji Müzesi :
Kalenderhane Camii'nden Tapınak sunuşu mozayiği
"Stuma" ayin tabağı, 37 cm çapında
Aya Eudokia tasvirli mermer ikona
Sarıgüzel Lahidi
Fransisken papazlar tasvirli fresk parçası, Kalenderhane Camisi, 13. yüzyıl ortası İmparator Arkadyus'un mermer büstü
Bakire Odegetria tasvirli mermer kabartma
Bir din adamı ya da filozofun büstü
Bir Evanjelistin büstü
Bir lahit parçası, Kudüs'ün Girişi
(Aya Polyektus Kilisesi) Tavuskuşu biçiminde duvar oyması, 6. yüzyıl (Üç adet)
(Aya Polyektus Kilisesi) İsa büstlü mermer ikona
(Aya Polyektus Kilisesi) Meryem ve İsa büstlü mermer ikona, 6. yüzyıl
(Aya Polyektus Kilisesi) Bir havarinin büstü, mermer ikona, 6. yüzyıl (Üç adet)

Antalya Arkeoloji Müzesi :
Altıncı yüzyıl buhurdanlık

 

Londra'daki Byzantium sergisi, MS 330 yılında Roma İmparatoru Konstantin'in Konstantinopolis'i kurması ile başlayacak, 1453'te Osmanlı Sultanı 2. Mehmet'in şehri alması ile son bulacak. Sergide aralarında ikonalar, müstakil duvar resimleri, mikro mozaikler, fildişi ve mineli eşyalar ile altın ve gümüş işçiliğinin örneklerinin de yer aldığı yaklaşık 300 obje yer alacak.

Bazı parçalar ise bu sergide ilk kez halkın önüne çıkacak. Byzantium 330-1453 sergisinde New York Metropolitan Müzesi'nden ödünç alınan ve MS 500-550 yıllarına ait Antakya Kadehi de yer alacak. 1911 yılında bulunan el yapımı ve gümüş işli bu eserin önceleri, kutsal kase yani İsa'nın son akşam yemeğinde kullandığı kap olduğu düşünülüyordu.


Venedik'teki San Marco Hazinesi'nden Londra Kraliyet Akademisi'ne ödünç verilen eserler arasında ise 10 veya 11. yüzyıla ait çok ince işlemeli Patrikler Kadehi de yer alıyor.


Sergide öne çıkacak eserler arasında Yunanistan'ın Kastorya kentindeki Bizans Müzesi'nden ödünç alınan 12. yüzyıla ait iki taraflı bir madalyon şeklindeki Bakire Meryem ve İsa ikonası ile Kederli Adam ikonası da var.


Ayrıca Fransa'nın Troyes kentindeki katedralden, üzerinde av sahneleri ve ata binmiş insan tasvirleri olan, imparatorluğun 10. veya 11. yüzyılına ait fildişi mücevher kutusu ve Paris'teki Ulusal Kütüphane'den ödünç alınan 1100-1150 yıllarına ait el yazması keşiş vaazları da sergide yer alan eserler arasında.

Londra'daki Kraliyet Akademisi'nde, 25 Ekim'de başlayacak olan Bizans Sergisi, beş ay sürecek ve Mart 2009'a kadar devam edecek. Bu, İngiltere'de Bizans sanatına dair son 50 yıldır düzenlenen ilk büyük sergi olacak.

TürkiyeTurizm.com, 12.07.2008

BEKDİĞİN MAĞARASI TURİZME KAZANDIRILIYOR

 

Samsun-Havza karayolu üzerinde bulunan Bekdiğin belde merkezine yaklaşık 2 kilometre uzaklıktaki Bekdiğin Mağarası'nın turizme kazandırılması amacıyla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından çalışma başlatılıyor. 

 

Kültür ve Turizm İl Müdürü Yüksel Ünal, mağaranın çok geniş bir alanı kapsadığını belirterek, öncelikle etüt çalışması yapılacağını söyledi. Mağara içinde ve dışında geniş saha araştırmasının yapılması sonrasında mağara hakkında daha detaylı bilgi elde edileceğini ifade eden Ünal, "Mağara içindeki birçok bölme ve alanlara henüz girilmedi. Gerekli teknik destek ve ekipmanla mağaranın bütün alanlarına girilerek zemin ve etüt çalışması yapılacak.'' dedi. Ünal, mağaranın içindeki sarkıt ve dikit oluşumların mağaranın önemini daha da artırdığını sözlerine ekledi.

Zaman, 12.07.2008

MODERN MİMARİNİN SİMGESİ UNKAPANI İMÇ'Yİ NE YAPMALI





Unkapanı'ndaki İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, 1956'da bu alanda çalışan esnafı tek çatı altında toplamak amacıyla yapılmıştı. İstanbul Belediyesi, altı bloktan her birini Bedri Rahmi, Kuzgun Acar, Füreyya Koral, Eren Eyüboğlu, Yavuz Görey, Sadi Diren, Nedim Günsur'un eserleriyle güzelleştirdi. Site İstanbul siluetinin önemli parçalarından birine dönüştü. 

 

Yarım yüzyıl sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Tarlabaşı, Galata, Sulukule, Fener ve Balat, Süleymaniye, İkitelli'de yürüttüğü kentsel dönüşüm projeleri kapsamına İMÇ'yi de aldı. Kiptaş, İMÇ'nin yerine Prestij Konutları adı altında Osmanlı tipinde 50 ahşap villa yapmak için proje hazırladı. 1300 işyerini temsil eden İMÇ Kat Malikleri Yönetim Kurulu, 2006 Mart'ında İstanbul İdare Mahkemesi'ne başvurup, yürütmeyi durdurdu. Danıştay, 8 Mayıs 2008'de bu kararı iptal etti. Belediyenin, İMÇ bloklarının yıkılmasını öngören Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları yeniden gündeme geldi. Tartışmalar yeniden başladı. İki uzmanla İMÇ'yi gezip, mimari önemini konuştuk. Dr. Mehmet Alper, Kız Kulesi, Kadir Has Üniversitesi gibi çok önemli onlarca tarihi eserin restorasyonuna imza atmış bir isim. Bodrum'daki ünlü Halikarnas Disco'nun da mimarı. Prof.Dr. Uğur Tanyeli ise İTÜ, Michigan Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi gibi kurumlarda ders veren bir mimarlık tarihi uzmanı. İşte iki uzmanın görüşleri.

İMÇ'yi bir açıkhava müzesine dönüştüren 9 eser, sanatsever gönüllülerden oluşan Tangram Ekibi tarafından temizlendi. Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı ve İMÇ Yönetimi de destek verdi. Gönüllüler Koruma Kurulu'ndan izin aldılar ve bir restoratörün başkanlığında eserleri temizlediler, ufak parçaları yenilediler ve levhalar koydular.

 

İMÇ'deki eserler: Kuzgun Acar (duvar heykeli), Füreya Koral (seramik pano), Bedri Rahmi Eyüboğlu (iki mozaik pano), Eren Eyüboğlu (mozaik pano), Yavuz Görey (dekoratif havuz-çeşme), Ali Teoman Germaner (duvar rölyefi), Sadi Diren (seramik pano), Nedim Günsur (mozaik pano).

 

DR. MEHMET ALPER

5347 sayılı Yenileme Yasası'yla gündeme gelen kentsel dönüşüm ve kentsel yenileme alanları projeleri koruma çalışmalarında bazı rahatlamalar sağlayacağı yolunda ümit veriyor. Ancak zaman içindeki gelişmeler bu çalışmaların iyi ve kötü yönlerini gündeme getirecek. Beklentimiz, İstanbul'un kültürel açıdan zengin, değerli topraklarda zaman içerisinde yapılmış kötü örneklerin arındırılması, kente yakışan mekanların ve mimarinin oluşturulması. 1972'de, İstanbul Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi'ndeki mimarlık öğrencisiyken, hocam Prof. Gazanfer Erim'in isteği üzerine İMÇ'yi inceleyip, Bina Bilgisi açısından ödev hazırlamıştım. Aradan geçen zamanda, çarşının büyük bölümünde tahribatlar, eklentiler oluşmuş. Geçitler, iç avlular son derece bakımsız. Planlanan işlevi ve mimari başarısına uygun kullanılmıyor. 

 

Çarşı, yapıldığı yıllardaki gibi, özgün mimarisine uygun kullanılmalı. Bir ihtisas çarşısı ve alışveriş merkezi veya kamusal amaçlı müze, sergi alanı olarak kullanılabilmesi için yeniden ele alınması uygun olabilir. 

 

Prof.Dr. UĞUR TANYELİ

İMÇ, 1950'lerin sonuyla 60'ların başlarına ait önemli mimari örneklerden biri. Modernizmin yeni bir dönemecine işaret ediyor. O yıllarda Hollanda'da Bakema, Van den Broek ve Team X gibi grupların mimarlıkta yapmayı öngördükleri değişimin Türkiye'deki örneği. Bu anlayış, mimarlıkta tasarıma mekansal bir canlılık katmak için, avlu, arkadlar gibi geleneksel elemanlardan yararlanmayı öngörüyordu. Tekil bloklar yerine, gerçek bir kent parçası gibi birbirine eklemlenmiş bileşenlerden oluşan sıkı bir doku tasarlamayı hedeflemişti.

 

Mimar Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler, İMÇ'de bu tür fikirleri hayata geçirdi. Avrupa ölçeğindeki yeni eğilimlerle Türkiye'yi eşzamanlı olarak buluşturuyor. Kaldı ki, projesi iki ayrı yarışma sonucunda elde edildi. Döneminin en gelişmiş tasarım uygulaması sayılabilir. 

 

İMÇ, içinde dönemin güncel sanat yapıtlarına yer verişi açısından, Türkiye'de hala aşılmamış bir doruktur. O yılların tüm önemli Türk sanatçılarının iki veya üç boyutlu yapıtlarından onlarcasını içerir. Bir tür modern sanat açıkhava müzesi gibidir. Aynı çapta bir ikincisi yapılmadı. Hatta kabaca şunu iddia edeyim: İMÇ'deki sanat yapıtlarının metrekare olarak toplam yüzölçümü İstanbul Modern Sanat Müzesi'ndekilerden fazladır. Şimdi, o yapıtları bakımsız bırakanlara, hırpalanmasına göz yumanlara ve kuşkusuz bu kompleksi yıkıp yok etmek isteyenlere ne demek gerektiğine siz karar verin.

 

 İMÇ, boş ve geniş bir yangın alanına kurulurken, gerisindeki Süleymaniye Külliyesi dikkate alınarak tasarlanmış. Bu duyarlılık önemli. Avlular gibi kamusal kullanımdaki mekanlar çok cömert bir biçimde ele alınmış. Sonraki yıllarda yapılan çarşılarda, ekonomik zorlamalar nedeniyle, bu sosyal sorumluluk duygusunu göremiyoruz. Bölgede başka önemli yapılar da var. Örneğin, Sosyal Sigortalar'ın Zeyrek yapısı, Sedad Hakkı Eldem'in bir tasarımı. Hem çevre topografyasına uyumu, hem de mimarının geleneksel kentsel biçimlenmeyi çağdaş dünyaya taşımayı öngörüşü nedeniyle korunması zorunlu bir örnek. Hemen aşağısındaki büyük Bizans sarnıcı, İstanbul topografyasının en müthiş anıtsal görüntülerinden biri. Daha yukarılardaki İstanbul Belediye Binası da önemli örneklerden. Son yıllarda pencere sistemi duyarsızca değiştirilen Tekel binası ise İstanbul'daki ilk metal perde duvar uygulamalarından. 

 

İMÇ'yi yıkıp yerine Osmanlı tipi yapılar yapmaktan daha saçma bir proje olamaz. Onbinlerce metrekare kullanılabilir çarşı alanını yıkıp yerine konut yapmak da anlamlı değil. Osmanlı mahallesi yapma savı ayrıca gülünç. Kaldı ki, kamu kaynaklarını kullanarak istimlakler yapıp sonra da o alanda özel şahıslara ev satmak yasal değil. Hepimizin ödediği vergilerle bazılarına mülk edindiremezsiniz. Onun ötesinde, bir belediye yönetiminin kendi estetik, toplumsal ideolojisinin bir sonucu olan "Osmanlı mahallesi ve konutu" gibi mekanları toplum bütününe dayatmaya hakkı olamaz. Osmanlı konutu isteyenler bunu kendi kişisel kaynaklarıyla yaparlar. 

Ayrıca, bütün bu "incelikli" yorumları bir yana bırakalım, şöyle söyleyeyim: Osmanlı konutu ve mahallesi yapma iddiası, burada kentin merkezinde, Süleymaniye'nin eteğinde bir Disneyland yapmak demektir. Sadece dıştan geç 19. yüzyıl İstanbul sokağına benzeyen, ama aslında çağdaş bir çevre yapacaksanız, burası Disneyland olur. Tarihi tekrar etmeye kalkarsanız bundan ortaya komedi çıkar. Bunu kime planlatırsanız planlatın, Disneyland yine Disneyland'dir.

Hürriyet Cumartesi, Haber: Ersin Kalkan, 12.07.2008

MİMAR SİNAN'IN EVİ OTEL KONFORUNU ARATMAYACAK

 

Mimar Sinan'ın Kayseri Ağırnas beldesindeki evi Boydak Holding-Kayseri Sanayi Odası (KAYSO) işbirliğiyle yapılan onarımın ardından hizmete açıldı. 

 

100 bin YTL'lik bağışla 3 yıldızlı otel konforuna ulaşan evin açılış törenine Kayseri Valisi Mevlüt Bilici, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, ÇEKÜL Vakfı Başkanı Metin Sözen, Boydak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Boydak ve KAYSO yönetim kurulu üyeleri katıldı. Ağırnas Belediye Başkanı Mehmet Osmanbaşoğlu, açılış öncesi yaptığı açıklamada, döşeme işleminin ardından, çalıştaylar için gelen öğrencileri beldede rahatça ağırlama olanağına kavuştuklarını söyledi. 

 

Kayseri Valisi Mevlüt Bilici de turizmin önemine dikkat çekerek, "Turizm gelirleri ülke ve şehirler için günümüzde oldukça önem kazandı: Kayseri'nin de bu alanda yatırımları var. Erciyes Master Planı buna en güzel örnek. Mimar Sinan Evi de bizim için önemli bir kültürel değer. Burasının tefrişatını yapan Boydak Holding yöneticilerine teşekkür ediyoruz." dedi. Konuşmaların ardından Mimar Sinan Evi hizmete açıldı. Konaklama olanakları sağlanarak lojman hüviyetine kavuşan Mimar Sinan Evi'nin ilk konukları Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencileri oldu. Şantiye stajı çerçevesinde Ağırnas'a gelen üniversite öğrencileri, gündüz Mimar Sinan Bilgi Parkı ve kadın emeğini değerlendirme satış birimlerini inşa ederken geceleri Mimar Sinan evinde konaklıyor.

Zaman, Haber: Eşref Akgün, 12.07.2008

MÜZEKART'A ANKARA'DA YOĞUN İLGİ

 

''Müze Kart''ın tanıtımı ve satışı için Ankamall Alışveriş Merkezi'nde açılan standa, başkentliler yoğun ilgi gösterdi. 

 

Türkiye'deki 300'ü aşkın müze ve ören yerini, 20 YTL karşılığında yıl boyunca sınırsız gezme olanağı sunan müze kart, Osmanlı padişahı, sultanı, Romalı kadın ve erkek kıyafetleri giymiş öğrencilerin yer aldığı stantta tanıtıldı. 

 

Müze Kart Satış elemanları Gürhan Bahadır ile Tayyar Özcan, ilk iki saatte 20'yi aşkın kart sattıklarını söyledi. 

 

Stanttan müze kart satın alan emekli Albay Yelkan Aşetay da uygulamayı, arkadaşından gelen bir e-posta aracılığıyla öğrendiğini kaydetti. Kartın nereden alınacağını inceleme fırsatı bulamadığını belirten Aşetay, ''Böyle stant kurmaları çok iyi bir yöntem oldu'' dedi. Aşetay, müzeleri gezmeyi sevdiğini belirterek, kartın kendisine avantaj sağlayacağını ifade etti. 

Yüksel Aydın müze karttan, açık hava reklamları vasıtasıyla haberdar olduğunu dile getirdi. ''Nereden alabileceğimi düşünüyordum, 'Bir müzeden alayım' dedim ama vaktim olmamıştı. Şimdi önüme geldi'' diyen Aydın, belli yerlere kurulan stantlarla satış uygulamasının devam etmesi gerektiğini bildirdi. 

 

Aydın, ''Stantta, yanında nakit olmayan veya kredi kartıyla ödeme yapmak isteyenler için post makinesi bulunması da çok iyi. Böylece ertelemeyip, hemen alıyorsunuz'' dedi. Aydın ayrıca, müze kartın kapsamının, Topkapı Sarayı Harem Dairesi, Göreme Açıkhava Müzesi'ndeki Karanlık Kilise ve Bodrum Kalesi ile özel müzeleri de içine alacak şekilde genişletilmesini istedi. 

Stantta müze kart alan vatandaşların duygularını yazabileceği bir defter açıldı. 

 

Müze kart, stantta, resimli bir kimlik kartıyla 1 dakika içinde çıkarılabiliyor. Stantta, Ankamall ve Panora alışveriş merkezlerinde, bugün ve yarın hizmet verilecek.

Zaman, 12.07.2008

KASTAMONU'DA POMPEIOPOLIS'TE 3. ETAP KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLIYOR





Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi'nde bulunan, MÖ 64 yılında Roma İmparatorluğu'nun başkenti olan Pompeipolis Antik Kenti'nde üçüncü etap kazı çalışmalarına 18 Temmuz'da başlanacak.
Kazının Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Pontus Rum, Roma ve Bizans dönemindeki medeniyet ve uygarlıklara da ışık tutması bekleniyor.


Uzmanlar ve arkeologların Efes Antik Kenti ile Gaziantep Zeugma'nın bir benzeri olarak nitelendirdikleri Pompeipolis Antik Kenti 3. etap kazı çalışmalarına, Almanya Münih Üniversitesinden Prof.Dr. Latife Summerer'in başkanlığında devam edilecek.






Bilimsel verilere göre, 2 yıldır yürütülen çalışmalarda, geç Roma dönemine ait villa, hamam, kanalizasyon şebekesi, Agustus Tapınağı, Şamdana, Jeofizik alan tarama sistemi ile de 2 adet antik tiyatro ve Pazaryeri (Forum) ulaşılmıştı.


Almanya Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Pompeipolis Antik Kenti Kazı Başkanı Prof.Dr. Latife Summerer, 60 gün sürecek bu yılki kazı çalışmalarına alanında uluslararası kariyer sahibi arkeolog ve uzmanlarında katılacağını açıkladı.






AKP Kastamonu Milletvekili Hasan Altan, Taşköprü'nün altında gömülü bulunan zengin tarihi ve kültürel varlıkları gün yüzüne çıkaracak projeye müracaattan tam 14 yıl sonra kazı izni alabildiklerini söyledi.


İnsanların artık kendi geçmişlerini, kültür ve tarihlerini öğrenmek isteklerini belirten Vekil Altan, Taşköprü'de dünyada benzerine çok az rastlanan Arkeolojik, Kentsel ve Doğal sit alanları bulunduğunu kaydetti. ilçede ilk bacasız sanayi projesinin Pompeipolis olduğuna işaret eden Vekil Altan, "Proje, ilçemizi dünya tarih turizmime entegre ederek, hem tarih ve inanç turizmini sektör haline getirecek, hem de Karadeniz bölgesini tarih turizmi açısından cazibe merkezi yapacak bir çalışma" dedi.


Taşköprü Belediye Başkanı Mustafa Günay, yıllardır hayalini kurdukları Pompeipolis Antik Kenti'ndeki kazılara ara vermeden bu yıl 3. etabıyla devam edilmesinden büyük mutluluk duyduklarını, turizm pastasından şimdiye kadar alamadıkları payı bu proje ile alacaklarını ifade etti.

TürkiyeTurizm.com, 12.07.2008

ZEUS'UN KUTSAL YERİ TURİZMDEN PAY İSTİYOR

 

Tarihteki ilk adı Zeus'un Kutsal Yeri anlamına gelen "Dios Hieron" olan ve pek çok tarihi esere sahip olan Birgi, turizmden hak ettiği payı alamıyor. Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, inanç ve kültür turizmine olanak sağlayan Birgi'nin tanıtımı için Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan destek istedi. 

 

İzmir'in Ödemiş İlçesine bağlı Birgi beldesi tarih boyunca pek çok uygarlığa ve inanca ev sahipliği yapmış olmasına rağmen turizmden yeterince yararlanamamaktan şikayetçi. Tarihteki ilk adı Zeus'un Kutsal Yeri anlamına gelen "Dios Hieron" olan ve Aydınoğlu Beyliği'ne başkentliğiyle bilinen Birgi'de halk girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle tarım ve hayvancılıkta geçinmekte zorlanırken turizmden de istifade edemiyor. 

 

Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, tarihi beldeyi gelecek nesillere bulduklarının çok ötesinde aktarmayı hedeflediklerini, bunu da başaracaklarını belirtti. Şener, ancak yok olma durumundaki hayvancılık ve büyük sorunlar yaşanan tarımla geçinmeye çalışan halkın, turizmden de yeterli pay alamamasından yakındı. İlk ismi Dios Hieron olan Birgi'nin, Zeus'a adakların yapıldığı ibadet kenti olduğunu, daha sonra Christopolis ismiyle "İsa'nın Şehri" olarak anılıp yine ibadet merkezi özelliğini sürdürdüğünü belirten Şener, Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından fethedildikten sonra en parlak dönemini yaşayan Birgi'nin, Osmanlı döneminde de gündemini koruduğunu anlattı. Geçmişten kalan çok önemli eserlere sahip Birgi'de hep ilklerin bulunduğunu ifade eden Şener, ilk Türk denizcisi Gazi Umurbey, ilk Türk hekimi Hızır Bin Hacı Paşa ile 1523'te doğan din alimi İmamı Birgivi'nin kabirlerinin de burada olduğunu söyledi. 

 

Cumhur Şener, inanç ve kültür olmak üzere iki türlü turizmin kaynaşmasına olanak sağlayan Birgi'nin birçok tarihi esere sahip olduğunu ve bu çerçevede yılda 100-150 bin civarında turist aldığını belirtti. Yakın zamana kadar Birgi'ye gereken önemin verilmediğini ancak son zamanlarda gösterilen ilgi ve bu kapsamda gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarının sevindirici olduğunu ifade eden Şener, Tarihi Kentler Birliği kurucu üyesi olarak büyük destek aldıklarını kaydetti. Birgi'nin çok önemli bir yer olmasına karşın halkının tarım ve hayvancılıkla geçindiğini, ancak çok yüksek girdiler nedeniyle bu iki geçim kaynağından da yararlanılamadığını bildiren Şener, şöyle devam etti:

 

"Temel ürünlerimiz kestane ve incir. Bursa'daki bütün kestane şekerlerinin ham maddesi Birgi'den gidiyor. Ancak beldemizi yeterince tanıtamıyoruz. Birgi'deki bütün kültür varlıklarını onarmış, ama insanları burada yaşatamamışsınız. Bunun anlamı yok. Her varlık, kültürel eser önce insan için. İnsanları burada tutmalısınız ki restorasyonlar anlam kazansın. İçinde yaşatamazsanız o eser yok olmaya mahkum." Beldenin tanıtımının, Kültür ve Turizm Bakanlığı düzeyinde ele alınması gerektiğini, bu konuda girişimleri olduğunu kaydeden Şener, "İzmir, Aydın, Manisa yokken Birgi vardı. Buraya hep beraber sahip çıkalım. Çalışmalar hızlandırılmalı" dedi.

Haber Ekspres, 11.07.2008

GÖKGÖL MAĞARASI İLGİ ODAĞI

 

Zonguldak'taki Gökgöl Mağarası, yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini görüyor. 

Yaklaşık 7 milyon yıl ile 2.5 milyon yıl arasında kayaç katmanlarının çökelmesi ile oluşan Gökgöl Mağarası, Avrupa ve uzak doğu ülkeleri başta olmak üzere bir çok ülkeden ziyaretçi akınına uğruyor. Toplam 3350 metre olan ve 875 metresi turizm amaçlı kullanıma açılan mağaranın, Fosil Giriş, Damlataşlar Galerisi, Çöküntü Salonu, Muhteşem Salon, büyük Çöküntü Salonu ve Harikalar salonu gibi adlarla nitelendirilen kısımları, traverten, sarkıt, dikit sütunlar ve damlataşlar ile süslü. Adeta bir renk cümbüşü yaşanan mağaranın aynı zamanda astım hastalığına iyi geldiği belirtiliyor. Belirli zamanlarda gelerek mağara kürleri yapan astım hastaları, yazın bunaltıcı sıcağında renkli ve eşsiz görüntüler arasında rahat nefes almanın da keyfini sürüyor. 

2001 yılında ziyarete açılan mağaraya ilgi her geçen yıl artıyor. İl Özel İdaresi kayıtlarına göre, 2001 yılından 2008 yılının Haziran ayı sonuna kadar mağarayı 81 bin 536 öğrenci, 126 bin 755 sivil olmak üzere toplam 208 bin 291 yerli ve yabancı turist ziyaret etti. 

Diğer yandan Zonguldak'ta, henüz turizm amaçlı kullanıma açılamayan Cumayanı, Kızılelma, Sofular ve İnağzı Mağaraları da, ziyaretçilerin yoğun ilgisini görüyor.

Zonguldak Kent Haber, 11.07.2008

TARİHİ HELVACILIK ÇARŞISI RESTORE EDİLİYOR

 

Antalya'nın Elmalı İlçesi'ndeki tarihi Helvacılık Çarşısı restore ediliyor.

 

Elmalı Belediye Başkanı Hüseyin Yapıcı, yaptığı açıklamada, 1610 yılında yapılan Ketenci Ömer Paşa Cami Külliyesi'ndeki Helvacılık Çarşısı'nda restorasyon çalışmalarına başlandığını bildirdi. Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nce ayrılan 300 bin YTL'lik kaynakla başlatılan restorasyon çalışmalarının Elmalı Belediyesi tarafından yürütüldüğünü ifade eden Yapıcı, şunları söyledi: "Tarihi Helvacılık Çarşısı restorasyon çalışması, Elmalı'nın turizme açılması çalışmaları kapsamında başlatılan, Yaşayan Elmalı Projesi'nin bir parçası. Restorasyon çalışması Elmalı'nın tarihi, dokusuna uygun olarak yapılıyor.''

Zaman, 11.07.2008

AYASOFYA'DA 73 YIL ÖNCE KAPATILAN KAPI AÇILIYOR

 

Yapıldığı günden bugüne 916 yıl kilise, 481 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya'nın üst katında bulunan galeri bölümüne çıkan 4 rampadan 3'ü 73 yıl önce kapatıldı. Ayasofya'nın Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmesinin ardından kapatılan üç rampa ise depo olarak kullanıldı. Yılda 2.5 milyon turistin tek rampadan giriş çıkış yapması nedeniyle sıkışıklık yaşanıyor. Bu nedenle kapatılan 3 rampadan biri 50 bin YTL harcanarak yapılacak restorasyonun ardından önümüzdeki ay tekrar açılacak. Yeni açılacak kapı ile müzede turistlerin yaşadığı giriş çıkış çilesini sona erecek. Rampalardan bir tanesinin açılması 5 yıl önce Ayasofya Müzesi Müdürlüğü tarafından gündeme getirildi. Ancak uygulamaya İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü Doç.Dr. Ahmet Emre Bilgili, Ayasofya Müze Müdürü Mustafa Akkaya ve Rölöve Anıtlar Müdürü Hüseyin Kaya ortak çalışması ile 2008 yılı başında geçilebildi. Anıtlar ve Müze Bilim Kurulu'ndan onay alınıp aslına uygun olarak restorasyona başlandı. 15 kişilik ekip her gün çalışarak restorasyonu tamamlama aşamasına getirdi. Ağustos ayında açılması planlanan rampada ayrıca engelli asansörü olacak.

Sabah, 11.07.2008

KÜLTEPE'DE ANTİK MAHALLE RESTORASYONU

 

Kayseri-Sivas karayolunun 20'nci kilometresinde bulunan Kültepe Kaniş / Karum Höyüğü'nde bu yılki kazı çalışmaları başladı.

Kazı başkanı ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kültepe Kaniş / Karum Höyüğü'nde 1948 yılından bu yana kazı çalışmaları yapıldığını söyledi.

Bu yılki kazılara Japonya, Almanya, Fransa ve Belçika ile Türkiye'deki üniversitelerden yaklaşık 83 bilim adamının katılacağını ifade eden Prof.Dr. Kulakoğlu, çalışmaların eylül ayına kadar süreceğini bildirdi.

Prof.Dr. Kulakoğlu, bu yılki çalışmalar kapsamında Karum şehir alanının ve Asurlu tüccarların mahalle ve evlerinin araştırılacağını belirterek, Kaniş'te ise milattan önce 3 binli yıllara kadar inmeyi planladıklarını anlattı.

Bu yıl restorasyon projelerine de ağırlık vereceklerini vurgulayan Prof.Dr. Kulakoğlu, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle bir mahalleyi aslına uygun olarak restore etmeyi planladıklarını kaydetti.

Cnn Türk, 11.07.2008

KÖŞK, KOCAOĞLU'NA VERİLİYOR





Bakan Günay, 149 yıl önce inşa edilen tarihi binayı, kültür merkezi yapılması için İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne devredeceğini açıkladı.

Yeni Asır'ın 2 yıldır takipçisi olduğu Bornova'daki tarihi Paterson Köşkü sonunda kurtuluyor. 30 Mayıs 2008 Cuma günü "Köşk ne oldu" diye sorduğumuz Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'dan "kurtarıyoruz" yanıtı geldi. Bakan Günay, köşkü kültür merkezi yapılmak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne devretme kararı aldıklarını açıkladı. Bürokratlarına işlemleri başlatmaları için talimat veren Bakan Günay, önümüzdeki günlerde Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile devir sözleşmesi imzalayacaklarını söyledi. Paterson'un 30 yıldır kurtarılmamasına anlam veremediğini belirten Bakan Günay, "Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile köşkün durumunu görüştüm. Bu ay içinde sözleşmeyi imzalar, bir aksilik olmazsa yaz sonunda da köşkü kurtarırız" dedi.

1859 yılında İskoçyalı tüccar John Paterson tarafından yaptırılan tarihi köşk, ilgisizliğin kurbanı oldu. Köşk, 1978 yılında İzmir İl İdaresi Anıtlar Yüksek Kurulu kararı ile Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırıldı. Restorasyon tartışmaları 1980 yılında başlayan köşk, aradan 28 yıl geçmesine rağmen kurtarılmadı. Yeni Asır, kaderine terk edilen köşkün içler acısı halini ilk olarak 2 Ekim 2006 tarihinde "28 yıllık utanç" başlığıyla gündeme getirdi. Haberimizden bir gün sonra kentteki sivil toplum kuruluşları Yeni Asır'a destek vererek kurtarma çağrısında bulundu.

Yeni Asır'ın köşkle ilgili çağrısını dikkate alan dönemin Müzeler Müdürü Orhan Düzgün, 4 Ekim 2006'da kaynak ayırıp hemen harekete geçeceklerini söyledi. 5 Ekim 2006'da da Bornova Belediyesi, ilk adımı atarak pislik yuvası haline gelen köşkü temizletti. 6 Ekim 2006 tarihinde gazetemize köşkle ilgili açıklama yapan dönemin Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürü Şenol Aydemir, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile bir anlaşma imzalayarak Paterson Köşkü'nü kültür merkezi haline getireceklerini söyledi.

Yeni Asır'ın ısrarlı yayınlarına teşekkür eden Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, 7 Ekim 2006'da Kültür ve Turizm Bakanlığı ile anlaşma imzalamaya hazır olduklarını dile getirdi. Kültür eski Bakanı İstemihan Talay ve merhum Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina arasında 2002'de imzalanan bir anlaşma bulunduğunu, bu anlaşmanın geçerli olup olmadığı konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri ile görüştüklerini belirten Başkan Kocaoğlu, "Eski anlaşma geçerli olacak. Ancak bakanlık ile aramızda yeni bir anlaşma daha yapılacak" diye konuştu. Daha sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan taslak sözleşme Kültür ve Turizm Bakanlığı'na gönderildi. Taslak sözleşmenin imzalanması beklenirken 8 Temmuz 2007 günü gazetemize açıklama yapan Kültür ve Turizm eski Bakanı Atilla Koç, "Paterson Köşkü'nü kültür merkezi haline getirmek için İzmir'e 2 milyon YTL gönderiyorum ve restorasyonu 1 hafta içinde başlatıyorum" sözü verdi. Ancak restorasyon başlamadı ve Bakan Atilla Koç, bu ödeneği gönderemeden görevinden ayrıldı.

Koç görevden ayrılırken yerine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay geldi. Bu arada Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2007'nin son aylarında taslak sözleşmenin onaylanmasını bekleyen Büyükşehir Belediyesi'ne, "Köşkü hangi amaçla kullanacaksın" diye sordu. Büyükşehir Belediyesi ise, Ocak 2008'in ilk haftasında gerçekleştirdiği meclis toplantısında köşkü, kendisine verilmesi durumunda gençlik ve kültür merkezi olarak düzenleme kararı aldı. Bu karar da bakanlığa gönderildi. Gazetemiz bu önemli gelişmeyi de 16 Ocak 2008 tarihinde gündeme getirdi.

Ertuğrul Günay, 16 Şubat 2008 günü geldiği İzmir'de Vali Kıraç'ı da yanına alarak köşkü inceledi. Paterson Köşkü'nü restore etmesi için bir hayırsever aradıklarını belirten Günay, Büyükşehir Belediyesi ile aralarında kesinleşmiş bir sözleşme bulunmadığını söyledi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ise, Bakan Günay'ın bu sözleriyle ilgili, "Bakanımız ne diyorsa doğrudur" yanıtını verdi. Yeni Asır, takipçisi olduğu köşkü son olarak 30 Mayıs 2008 günü gündeme getirdi. Köşkü ziyaretinin ve "hayırsever arıyoruz" açıklamasının üzerinden 3.5 ay geçince Günay'a, ne yapacağını sorduk.

Bakan Günay, 30 Mayıs'ta "Hani ne oldu" sorumuza müjdeli yanıt verdi. Haberimizin ardından İzmir Valisi Cahit kıraç ve Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile telefon görüşmeleri yaptığını belirten Bakan Günay, tarihi köşkü Büyükşehir Belediyesi'ne devretme kararı aldıklarını açıkladı. Günay, "Bu mesele 30 yıldır neden çözülmemiş anlayamadım. Güzel İzmir'in bir kültür varlığının çürümeye terk edilmesine kayıtsız kalamazdık. En kısa zamanda köşkü kurtaracağız" diye konuştu.

Tarihi köşkün tüm restorasyon giderleri İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanacak. İzmirlilere kültür merkezi olarak hizmet verecek köşkün restorasyonu için yaklaşık 4 milyon YTL gerektiği belirtildi. Uzun süredir el atılmayı bekleyen köşkün özellikle ahşap kısımları, ilgisizlik yüzünden çürüdü. Yetkililer, sağlıklı bir restorasyon ile köşkün eski görünümüne kavuşmasının mümkün olacağını belirtti.

Bir türlü restore edilmeyen köşke, 2000 yılında Türkiye Tekstil, Hazır Giyim, Deri, Sanayi, Teknoloji ve Tasarım Araştırma-Geliştirme Vakfı (TARGEV) talip oldu. Vakıf, köşkü Anadolu giysi müzesi yapmak istedi. Ancak tahsis gerçekleşmedi. Köşkü 2001'de Bornova Belediyesi istedi. Ancak Kültür Bakanlığı bu talebe de olumsuz yanıt verdi. Köşkü, 2002'de bu kez merhum Başkan Ahmet Priştina döneminde 49 yıllığına İzmir Büyükşehir Belediyesi istedi. Belediye, köşkün restorasyonunu yapıp, kültürel aktivitelerin yer alacağı merkeze dönüştürmek istedi. Ancak Bakanlık 49 yıllık teklifi kabul etmedi. Daha sonra merhum Başkan Ahmet Priştina ve dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay arasındaki görüşmeler neticesinde bir anlaşma imzalanmasına karar verildi. Bakan Talay ve Başkan Priştina arasında 2002'de bir sözleşme imzalandı. Sözleşmeye göre köşk 25 yıllığına belediyeye devredilecek, belediye de onarımı yapacaktı. Ancak sözleşme uygulanmadı.

Yeni Asır, Fotoğraf: İzmir Büyükşehir Belediyesi, 11.07.2008

ÇATALHÖYÜK'TE 9 BİN YIL ÖNCESİNE YOLCULUK

Bir kısmı yetiştirme yurtlarında kalan 600 çocuk, Shell sponsorluğunda Neolitik Çağ yerleşimlerinden olan Çatalhöyük'te, 9 bin yıl öncesine yolculuk yapacak.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, insanoğlunun bilinen en eski toplu yerleşim yerlerinden olan Konya'nın Çumra İlçesi yakınlarındaki Çatalhöyük'te İngiliz arkeolog Profesör Ian Hodder başkanlığında 1993 yılından bu yana süren kazı çalışmalarının 2008 yılı dönemi 1 Temmuzda başladı.

9 bin yıl öncesine ait duvar resimleri, çeşitli figürlerle süslü kap ve mühürlerin bulunduğu Çatalhöyük'teki kazılara bu yıl ABD ve Almanya'daki üniversiteler ile Türkiye'de Trakya, İstanbul ve Selçuk üniversitelerinden ekipler katılıyor.

120 civarında bilim adamı ve öğrenci, 9 bin yıl öncesinin yaşamını gün yüzüne çıkarmak için ağustos ayının sonlarına kadar büyük bir titizlikle kazı yapacak. Çocuklara Çatalhöyük'ün anlatılması için 2003 yılında başlayan Çatalhöyük Araştırma Projesi, bu yıl da devam edecek.

Çatalhöyük Çocuk Yaz Arkeoloji Atölyesi Koordinatörü Gülay Sert, kazı alanına çocukların ilk kez 2003 yılında girdiğini ve çocuklara 9 bin yıl öncesindeki yaşam hakkında uygulamalı eğitimle bilgi verildiğini söyledi.

Shell sponsorluğunda yürütülen çalışmalara Çumra'daki ilköğretim öğrencileri ile başladıklarını ardından Konya'dan öğrencilerin getirildiğini anlatan Sert, şunları kaydetti:

"Çocuklara tarih bilinci aşılamak, insanoğlunun en eski yerleşim birimlerinden olan Çatalhöyük'ü yerinde tanıtmak amacıyla yola çıktık. Bu yıla kadar 3 binden fazla ilköğretim öğrencisi ve öğretmenine eğitim verdik. Ancak gelen talepler çok yoğun. Bu yıl Türkiye geneline yayılıyoruz.
Sponsorumuz Shell bütün maliyetleri karşılayacak. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu il müdürlükleri ve yetiştirme yurtlarının yöneticileriyle görüştük ve bir program belirledik. Ankara, Konya merkez ve Ereğli İlçesi, Karaman ve Aksaray'daki yetiştirme yurtlarının koruması altındaki 300'den fazla çocuğun Çatalhöyük'e gelebilmesi için gereken organizasyon yapıldı."

Kazı dönemi boyunca İstanbul, Niğde, Konya, Karaman, Aksaray ve Ankara'dan gelecek diğer öğrencilerle birlikte toplam 600'den fazla çocuğu ağırlayacaklarını belirten Sert, Çatalhöyük insanlarının yaşam biçimleri ve inançlarının anlatılacağı proje kapsamında çocukların 9 bin yıllık bir tarih yolculuğuna çıkacağını bildirdi.

Bu yılın ilk misafirlerinin Konya Yetiştirme Yurdu'ndan 20 çocuk olduğunu belirten Sert, bu çocukların Konya'da yaşamalarına rağmen ilk kez Çatalhöyük'e geldiğini kaydetti.

Sert, çocuklara, kazı yapılan alanların gezdirileceğini, yerli ve yabancı arkeologlarla Çatalhöyük buluntuları üzerine söyleşilerde bulunmalarının sağlanacağını belirterek, çocukların kabartma, duvar resmi, heykelcik, baskı ve maket yapımının yanı sıra özel olarak hazırlanan bir alanda kazı çalışmalarına katılacaklarını söyledi.

Çocuklar için kazı alanı olarak, 1960'lı yıllarda İngiliz Arkeolog James Mellaart'ın ekibi tarafından kabaca elden geçmiş toprak yığınlarını kullandıklarını dile getiren Sert, "Çocuklar bizim tarif ettiğimiz şekilde kazı aletleriyle çalışma yaparak insan ve hayvan kemikleri, boncuk, obsidien taşı parçaları buluyor. Özellikle fazla bir etkinliğe katılmayan yurt çocuklarının bir şey bulduktan sonraki mutluluğu bizim projemizin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor" dedi.

Sert, amaçlarının bu tür gezi ve programlar organize ederek, kitap ya da dergiler bastırarak Türkiye'deki bütün çocukların yaşadıkları toprakların tarihini bilmelerini ve tarihe sahip çıkmalarını sağlamak olduğunu kaydetti.

Cnn Türk, 11.07.2008

TARİHİN İLK TUVALET VE BANYOSU BULUNDU





Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Atatürk Üniversitesi’nce (AÜ) yürütülen Altıntepe kazısında Urartu Dönemi’ne ait tarih aydınlanıyor. MÖ 8-7. yüzyıla ışık tutan kazılarla ilgili bilgi veren AÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi ve kazı başkanı Prof.Dr. Mehmet Karaosmanoğlu, 2003’te başlayan kazılara devam edildiğini belirtti.

Geçen yılki kazılar sırasında Urartular döneminden kalma kanalizasyon sistemi ve kale kalıntılarının ortaya çıkarıldığını hatırlatan Prof.Dr. Karaosmanoğlu, geçmişe ait banyo, tuvalet sistemini ilk kez ortaya çıkardıklarını anlattı. Karaosmanoğlu şöyle konuştu: “Ortaya çıkan kanalizasyon şebekesi incelendiğinde üzerine kurulan kalenin planlanarak yapıldığını ortaya çıktı. Önce kanalizasyon şebekesi yapılmış, daha sonra da binalar üzerine yerleştirilmiş. Bu arada lavabosu, tuvaleti ve banyosu ile beraber Anadolu’da ilk kez böyle bir yapının var olduğunu ortaya çıkardık.” Karamanoğlu daha önce definecilerin kazıları nedeniyle tarihi alanın büyük oranda zarar gördüğünü tespit ettiklerini açıkladı.
Radikal, Fotoğraf: Recep Demirci/DHA, 11.07.2008



******


ALTINTEPE'DEKİ KAZI ÇALIŞMALARI ARALIKSIZ DEVAM EDİYOR

 

Erzincan'ın Üzümlü İlçesi'ne 10 kilometre uzaklıktaki Altıntepe bölgesinde 2003 yılında başlayan kazıların 2008 dönemi çalışmaları başladı.

 

Urartu kalıntılarının bulunduğu Üzümlü İlçesi mevkiinde bulunan Altıntepe'de başlatılan kazı çalışmalarının 2008 yılı ayağı başlatıldı. Yarım kalan restorasyon çalışmaları ile birlikte yürütülecek olan kazı çalışmaları için gelen 35 kişilik ekip çalışmalarını sürdürüyor. Kazılara Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Mehmet Karaosmanoğlu başkanlık ediyor. 2008 yılı çalışmaları kapsamında, restorasyonu yarım kalmış yerlerin restorasyonu tamamlanacak. Tepenin çeşitli yerlerinde yapılacak sondaj çalışmaları ile kazı genişletilecek. Kral mezarlarının olduğu bölümde de yine kazı ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirilecek.

 

Altıntepe'deki çalışmalar hakkında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Mehmet Karaosmanoğlu, "Atatürk Üniversitesi olarak 3 öğretim elemanı, 1 profesör, 1 yardımcı doçent ve iki araştırma görevlisi ve öğrencilerimizden oluşan 23 kişilik ekiple beraber, 2008 yılı çalışmalarına başladı." dedi.

Daha önceki yıllarda yapılan çalışmalara da değinen Prof.Dr. Karaosmanloğlu, "Geçen yıllarda tapınak ve kilise alanlarında devam ettiğimiz kazı çalışmaları bu yıl da devam edecek. Geçen yıl ilk olarak kanalizasyon sistemini ortaya çıkarmıştık. Ortaya çıkan kanalizasyon şebekesinde üzerine kurulan kalenin planlanarak yapıldığını ortaya çıkarmıştık. Önce kanalizasyon şebekesi yapılmış daha sonra da binalar üzerine yerleştirilmiş. Bu arada lavabosu, tuvaleti ve banyosu ile beraber Anadolu'da ilk kez böyle bir yapının var olduğunu ortaya çıkardık. İkinci bir çalışmamız yerleşim yeri içerisinde 'apadana' dediğimiz yerde devam ediyor. Üçüncü çalışmamız ise kilisede devam ediyor. Mozaik tabanlı olan kilisenin yüzde 60'ı korunmuştu ve buradaki duvarları restore ediyoruz." diye açıklamada bulundu.

 

Yapılan tüm çabaların ve çalışmaların define avcıları nedeniyle zarar gördüğüne dikkat çeken Prof.Dr. Karaosmanoğlu, kazı alanında bekçinin bulunmamasından yakındı. Bilinçsiz yapılan kazıların tarihi eserlerin yok olmasına neden olduğunu belirten Prof.Dr. Mehmet Karaosmanoğlu, "Burada gördüğümüz, kazı alanında definecilerin kazıları nedeniyle tarihi alanın büyük oranda zarar gördüğüdür. Bekçinin bulunmaması nedeniyle yıllardır burada altın veya kıymetli eşya bulma umuduyla bilinçsizce kazılar yapılmış ve yapılara zarar verilmiştir." ifadelerini kullandı. 

Erzincan İl Kültür ve Turizm Müdürü Metin Çankaya ise kalıntıların tarihe ışık tuttuğunu ve ileriki nesillere aktarılması için çalışacaklarını dile getirdi. İl Müdürü Çankaya, "Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nün ortak çalışması kapsamında 2003 yılında başlayan 5+5 yıllık plan dahilindeki kazılar 2008 yılında da 1 Temmuz itibariyle başlamış durumundadır. Bir bilimsel ekiple yapılan kazılara daha sonra Erzincan'dan da işçi alımıyla bir miktar ki bunlar belirlenmiştir, yaklaşık 35 kişilik bir gurup 10 Ağustos'a kadar çalışmalarını devam ettirecektir." şeklinde konuştu.

Zaman, 11.07.2008

TARİHİ KÖPRÜLERE RESTORASYON

Artvin'de bulunan tarihi köprülerin restorasyonu devam ediyor. Tarihi köprülerin aslına uygun olarak hem eski işlevine hem de insanların seyir zevkine sunulmak üzere onarıldığı belirtildi.

 

Kültür Müdürlüğü yetkilileri, Arhavi Çifte Köprü, Borçka Demirciler Köprüsü ile Borçka Vanita Köprüsü'nün restorasyonun tamamlandığı ve Borçka Aralık Köprüsü'nün ise restorasyonuna önümüzdeki günlerde başlanacağını ifade etti.

 

Yetkililer, devletin tarihi eserleri yaşatma projesi kapsamında Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu'nun talimatları doğrultusunda Kültür Turizm Bakanlığı ile Karayolları Genel Müdürlüğü'nün protokolü neticesinde, Karayolları Bölge Müdürlüğü'nce restore edildiğini kaydetti.

Zaman, 10.07.2008

Milet Kazı Evi
(Anılar, Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün 75. Yılı, İstanbul 2004)
...19. yy sonu





6 - 12 Temmuz 2008

ABD'Lİ ARKEOLOGLARIN BATMAN'DAKİ ARAŞTIRMALARI DEVAM EDİYOR

 

15 yıldır Batman ve çevresinde arkeolojik çalışmalar yapan ABD Delaware Üniversitesi Tarih Bölümü Üyesi Arkeolog Prof.Dr. Michael Rossenborg ve ekibi bu yıl tekrar Batman'a gelerek çalışmalarına başladı.

 

Her sene yaz aylarında Batman Merkez ve çevre ilçelerdeki höyüklerde, arkeolojik çalışmalar ve yüzey çalışmaları yapan Rossenborg, bu yıl ki çalışmalarına hızlı başladı.

 

Aynı üniversiteden Prof.Dr. Brian Peasnall, ABD Harwerd Üniversitesi'nden ve aynı zamanda Türk asıllı olan Dr. Güner Coşkunsu ve Kültür Bakanlığ'ından bir heyetle 2 Temmuz'dan bu yana Batman-Diyarbakır il sınırları içersindeki Sinan Köyü yakınlarındaki höyükte çalışmalarını sürdüren ABD'li Arkeolog Michael Rossenborg, Neolotik çağa ait olduğu belirtilen eski yerleşim birimindeki kalıntılara ulaşarak, söz konusu kalıntılar üzerinde bilimsel çalışmalar yapmaya başladı.

Geçici olarak Batman'da ikamet eden arkeologlar, burada hem dinlenme ve hem de çalışma imkanı buluyor.

 

Batman Merkez Bıçakçı Köyündeki 'Gıre Migro'dan, Silvan'a bağlı Demirköy'de ve Helen Çeminde yıllardır bir dizi bilimsel çalışma yapan ABD'li arkeologlar, 2000 yılında Roma dönemine ait önemli bulgular elde etmişti. Roma ve bölgenin İslam'a geçiş sürecinde, eski yaşamsal kalıntıları ortaya çıkaran Rossenborg, bölge halkının tarihi eser ve kalıntılara sahip çıkmasını istedi.

 

Bölge insanının oldukça sıcakkanlı ve misafirperver olduğunu ifade eden ABD'li tarihçiler, Kültür Bakanlığı'nın izin verdiği ve ömürlerinin devam ettiği sürece bölgedeki tarihsel kalıntılara ulaşmaya devam edeceklerini açıkladı.

haberler.com, 10.07.2008

ÇİFTE MİNARE'DE RESTORASYON BAŞLADI

 

Sivas kent merkezinde yer alan ve tarihe ışık tutan Çifte Minareli Medrese’nin restorasyonu başladı. 29 Nisan’da ihaleye çıkan Çifte Minare’de ihalenin sonuçlanmasının ardından restorasyon çalışmaları başlarken,ihaleyi alan firma çalışmalarına başladı. 1271 yılında İlhanlı Veziri Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından yaptırılan ve günümüze büyük bölümü ayakta kalmayı başaran Çifte Minareli Medrese Selçuklu taş işçiliğinin en güzel örneklerinden birine sahip olması ile dikkat çekiyor. Onarım çalışmaları kapsamında tarihi medresenin minareleri ve portalı temizlenerek, zemini güçlendirilecek. Medresenin arka kısmındaki kalıntıları kazınacak, çıkan izler üzerine eserin odaları, eyvanları ortaya çıkarılacak. Bu çalışmayla eserin temelleri de 1 metre 20 santimetre yükseltilerek, yapı dondurulacak. Belediye’nin de bölgede yaptığı çevre düzenlemesinin ardından eser yeniden kültür turizmine kazandırılmış olacak. Onarım çalışmalarının 500 gün içerisinde tamamlanması, çalışmaların 2009 yılında bitirilmesi planlanıyor. Taç kapı üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yılında İlhanlı Veziri Sahip Şemsettin Mehmed Cüveyni tarafından yaptırılan medresenin, sadece doğu yönündeki asıl cephesi günümüze kadar ayakta kalmayı başardı. Başlatılan çalışmalar kapsamında minareye iskele kurma çalışmaları başlarken, Selçuk Pak içerisinde yapılan arkeolojik kazılarda tüm hızıyla devam ediyor.

Sivas Hürdoğan, 10.07.2008

TARİHİ FIRSAT NASIL DEĞERLENDİRİLECEK?





Bolu'da sondaj kazılarından sonra, kurtarma kazıları da tamamlandı ve şehrimizin ortasında Roma dönemine ait bir stadyum kalıntısı gün ışığına çıkarıldı.

 

Roma döneminde çeşitli törenlerin ve yarışmaların düzenlendiği bu“stadion”un kalıntısı, Bolu’da bugüne kadar tespit edilen antik kalıntıların en büyüğü. *Günümüzden yaklaşık olarak 1850 -1900 yıl önce inşa edilen yapı, ilimizde ve Batı Karadeniz Bölgesi’nde “açığa çıkarılan ilk stadion” olma özelliğini de taşıyor.

 

MÖ 3000 yıllarına kadar uzanan yani beşbin yıllık Bolu tarihini ortaya çıkarmak için bugüne kadar hiçbir şey yapılmadığı gibi, geçmiş dönemlerde bu fırsatı defalarca eline geçiren belediye başkanları Bolu’ya en büyük kötülüğü yaparak, Bolu’nun tarihi mirasının bir daha ortaya çıkarılmaması için adeta uğraşmışlar. Bu tarih hazinesinin üzerlerine binalar yapmaya izin vererek ya da göz yumarak hatta belediye olarak bile binalar dikerek bir daha açılmasın diye sanki özel gayret sarfetmişler. Geçmişteki kötü örneklere bakarak, şimdi ortaya çıkarılan bu eserin akıbetinin de aynen öncekiler gibi mi olacağı merak ediliyor?

 

Hisar Tepesi’nin güney yamacında Akpınar Mahallesi, ‘’III. Derece Arkeolojik Sit Alanı’’ içinde kalan 9 pafta 248 ada 15,16,17,18 no’lu parsellerde; Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararları gereğince, 18 Mart ile 2 Nisan tarihleri arasında 113 adet sondaj kazısı yapılmıştı.





Söz konusu sondaj kazısında Osmanlı Dönemi’ne ait olduğu tahmin edilen bir yapıya ait duvar kalıntıları ile Roma dönemine ait bir yapının kalıntı izleri tespit edilmişti. Bu tespitlerden sonra Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan kurtarma kazısı yapmak için izin istenmişti. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden alınan izinle 16 Haziran tarihinde kurtarma kazısına başlandı.

 

Bolu Müze Müdürlüğü’nce başlatılan kurtarma kazısı çalışmalarının onbeşinci gününde Müze Müdürü Mustafa Güneş tarafından yapılan açıklamada; “Parsellerin yol kenarlarına yakın bölümünde doğu-batı doğrultusunda uzanan stadion kalıntısı açığa çıkarılmıştır. Roma dönemine (MS 2. yy başları) tarihlediğimiz stadion kalıntısının açığa çıkarılan bölümü 50 metre uzunluğunda olup, 5 adet oturma sırasına sahiptir. Stadiondaki kazı çalışmalarına doğu yönünde devam edilecektir” denildi.

 

Mustafa Güneş, “Roma Dönemi’nde çeşitli törenlerin ve yarışmaların düzenlendiği stadion kalıntısı; Bolu’da tespit edilen antik kalıntıların en büyüğüdür. Günümüzden yaklaşık olarak 1850 -1900 yıl önce inşa edilen söz konusu yapı, ilimizde ve Batı Karadeniz Bölgesi’nde açığa çıkarılan ilk stadion olma özelliğini taşımaktadır.” dedi.

 

Güneş, kurtarma kazısının devam ettiğini belirterek, “İkinci çalışma noktası olarak, stadion kalıntısının kuzey kısmındaki platformda çalışmalarda bulunulmaktadır. Bu alanda yürütülen kazı çalışmalarında da tahrip olmuş bazı temel kalıntıları belirledik. Temel kalıntıları çevresinde, 15 ve 16. yüzyıllara tarihlediğimiz Osmanlı İmparatorluğu’na ait seramik parçaları ele geçmiştir. Bu kısımdaki çalışmalara da devam edilmekte olup, temellerin tümü kazıldığında yapının niteliği belirlenecektir” dedi.

Bolunun Sesi, 10.07.2008

SİVAS TARİHİ İNŞA EDİLİYOR

 

Sivas Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Sarılar, Kent Meydanı’nda incelemelerde bulundu. Sarılar, Sivas’ın 5 bin yıllık tarihinin Kent Meydanı’nda yapılmaya başlanan 4 metre yüksekliğinde 36 metre uzunluğundaki duvarda sergileneceğini söyledi. Duvar yüzeyinin Sivas’ın 5 bin yıllık tarihini anlatan mozaik resimlerle donatılacağını kaydeden Sarılar, toplam 130 metrekareyi bulan yüzeye kabartma mı yoksa freks mi yapılacağına henüz karar vermediklerini belirtti. Sarılar, bu çalışmayla birlikte Sivas’ın tarih duvarına kavuşacağını belirterek, “Bu duvarı gören vatandaşlarımız Sivas’ın 5 bin yıllık tarihini resimlere bakarak görebilecekler. Sivas hakkında hiç bilgisi olmayan insanlar bile bu resimler sayesinde Sivas tarihine ilgi duymaya başlayacaklar. Tarih duvarında kesinlikle yazılı bir belge olmayacak. Tamamen mozaik çalışması ile resmedilecek” diye konuştu. Buruciye Medresesi’nin hemen yanı başına yapılmaya başlanan ve Sivas tarihinin aynası durumuna gelecek olan duvar, İstanbul’da yaşayan Sivaslı Mozaik Sanatçısı Mustafa Kahya tarafından mozaikle resmedilecek.

 

Cumhuriyet Halk Partisi Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in kazı alanında iş makinelerinin çalışmasını doğru bulmadığı yönündeki eleştirisine de cevap veren Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Sarılar, kazı alanında öncelikle elle kazı yapıldığını ve arkeolojik değeri olan bir şey bulunmaması durumunda araçla kazıya izin verdiklerini söyledi. Buruciye Medresesi ve Kale Hamam kalıntısı ile eski kütüphane binasının bulunduğu alanın iki farklı kazı alanı olduğunu da kaydeden Sarılar, bu alanda elle yapılan kazılarda arkeolojik değeri olan her hangi bir eserle karşılaşılmadığını bu nedenle iş makinelerinin çalışmasında bir sıkıntı olmadığını belirtti. Çifte Minare ve Kale Camii restorasyonunda kesinlikle iş makinesi çalışmayacağını da belirten Sarılar, bu alanlarda arkeolojik eser çıkma olasılığı bulunduğunu da sözlerine ekledi.

Sivas Hürdoğan, 10.07.2008

KARUN HAZİNELERİ DAVASI: MÜDÜR AKBIYIKOĞLU TUTUKLU KALACAK

 

Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen ve Karun Hazineleri'nin en değerli parçalarından olan ''Kanatlı Denizatı Broşu''nun sahtesiyle değiştirilmesiyle ilgili davada, 1'i tutuklu 10 sanığın yargılanmasına devam edildi.

 

Uşak Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın 29. duruşmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı Personel Daire Başkanlı ve Teftiş Kurulu Başkanlığından gelen yazılar nedeniyle eski Uşak Arkeoloji Müzesi Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu hakkında zimmet suçlamasından dolayı Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sürdürülen soruşturmanın iddianamesinin beklenmesi, Akbıyıkoğlu'nun tutukluluk halinin devamına, karar verildi.

Turizm Gazetesi, 10.07.2008

ADIM ADIM KÜLTÜR VADİSİ

 

 

Zeytinburnu Belediyesi'nin 8 yıl önce temelini attığı Vatan Caddesi'nden başlayıp Zeytinburnu sahiline kadar inen 2 milyon 400 bin metrekarelik alandaki Kültür Vadisi Projesi adım adım hayata geçiriliyor. Hedef projenin 2012'de bitirilmesi. Vadide, panoramik resim izleme binası, restorasyonu tamamlanmış İstanbul'un en büyük mevlevihanesi olan Yenikapı Mevlevihanesi, Merkezefendi Camii Külliyesi, Osmanlı evleri, Balıklı Rum Ayazması, Ermeni Kilisesi gibi yapıların yanında Türkiye'nin ilk ve tek tıbbi bitkiler bahçesi, sergi alanları, gösteri izleme yamaçları, oturma ve dinlenme alanları bulunacak. Aralarında Yenikapı Mevlevihanesi, Merkezefendi Parkı, panoramik fetih resim galerisinin de bulunduğu 10 proje tamamlandı. 13 projenin çalışmaları devam ederken, 14 proje ise halen proje aşamasında.

Proje kapsamında halk arasında bit pazarı olarak bilinen çarşı otel yapılacak. Otelin yanına şehir araştırmaları merkezi ve 500 bin kitap kapasiteli kütüphane yapılacak. Proje kapsamında Merkezefendi'de 500 ev yıkılacak, ev sahiplerine bölgede proje konseptine uygun binalar verilecek. Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, "Proje tamamlandığı zaman yıllık en az 2 milyon turist çekmesini hedefliyoruz. İstanbul denince akla Kültür vadisinin gelmesini istiyoruz. Proje Zeytinburnu'nun çehresini değiştirecek, farkındalık yaratacak" dedi.

Sabah, Haber: Ercan Sarıkaya, 10.07.2008

VAN KALESİ'Nİ 4 DİLDE TANITIYORLAR

 

Vanlı 10 çocuk, Emniyet Müdürlüğü ile Turizm Müdürlüğü tarafından geliştirilen “Gönüllü Rehberlik” projesi çerçevesinde, Van Kalesi’ni yerli ve yabancı ziyaretçilere tanıtıyor.

Gönüllü rehberlik hakkında bilgi veren Emniyet Müdürü Mehmet Salih Kesmez, projeyle Van Kalesi’ni ziyarete gelen yerli ve yabancı turistleri bilgilendirmeyi, çocukların boş zamanını değerlendirmelerine katkıda bulunmayı amaçladıklarını söyledi.

Van Kalesi’nin tarihini 4 dilde tanıtabilen 10 çocuğa eğitim verildiğini belirten Kesmez, “Çocuklarımız, yerli ve yabancı turistlere kalenin tarihi konusunda bilgi veriyor. Bu rehberlere yardımcı olmaları acısından yaz sezonu boyunca, 3 polis memurumuz da kalede görevlendirildi” diye konuştu. Çocukların tanıtım için turistlerden para talep etmediğini, harçlıklarının iş adamları tarafından karşılanacağını bildiren Kesmez, bu çalışmanın turizme ve çocukların kötü alışkanlıklarından uzak durmasına önemli katkı sağladığını vurguladı.

Türkiye Gazetesi, 10.07.2008

MÜZELERDEKİ KRİSTAL KAFATASLARI SAHTE ÇIKTI!

 

Indiana Jones serisinin 4. filmine konu olan ve Aztek kültüründe önemli bir yer tutan kristal kafatasları bir skandala konu oldu.

 

Londra’daki British Museum, Paris’teki Quai Bransly Müzesi ve Smithsonian Enstitüsü envanterlerindeki 3 kristal kafatası sahte çıktı. Fransa Basın Ajansı (AFP), “Bir sonraki Indiana Jones filminin adı ‘Indiana Jones ve sahte antika satıcısı’ olmalı” esprisini yaptı. Uzmanlar, kafataslarının endüstri çağı aletleriyle yapıldığını ortaya çıkardı.

Milliyet, 10.07.2008

GÖKÇEK'İN ULUS SEVİNCİ KISA SÜRDÜ

 

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, sit alanı olarak ilan edilen Ankara Tarihi Kent Merkezinin "yenileme alanı" olarak tespitine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulması isteminin reddine yapılan itirazı kabul etti.

Ankara Tarihi Kent Merkezi kapsamında yer alan Ulus, Hacıbayram Camii ve Civarı, Bentderesi İle Ankara Kalesi ve Civarını kapsayan alanın "Yenileme Alanı" olarak tespit edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı ile "yenileme alanı" olarak tespit edilen bölge içerisinde bulunan taşınmazların kamulaştırılmasında "acele kamulaştırmanın" uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı ve bu karar uyarınca acele kamulaştırma yapılmasına dair Ankara Büyükşehir Belediyesi Encümeni kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay’da dava açılmıştı.

Danıştay 6. Dairesi, söz konusu işlemlerin yürütmesinin durdurulması istemini reddetmişti. Davacılar bu karara itiraz edince dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna geldi.

Bakanlar Kurulunun "yenileme alanı" kararına yönelik itirazı kabul eden Kurul, bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra Danıştay 6. Dairesi’nce yeniden bir karar verilmesini istedi.

Kurul, söz konusu bölgenin "acele kamulaştırılmasına" ilişkin Bakanlar Kurulu kararı ile acele kamulaştırmanın yapılmasına ilişkin Ankara Büyükşehir Belediye Encümeni kararına yönelik itirazları da kabul etti ve söz konusu işlemlerin yürütmesini durdurdu.

Hürriyet Ankara, 10.07.2008

HATAY'DA TARİH AVI

 

Hatay'ın Samandağ İlçesi'nde, yurtdışından getirildiği belirlenen 3 adet tarihi tablo ele geçirildi.

 

E.Ş.'nin yurtdışından getirttiği bildirilen 3 adet tarihi tabloyu satmaya çalıştığı öğrenildi ve zanlının Cumhuriyet Mahallesi Balıkhaneler semtindeki işyerine operasyon düzenlendi. Operasyonda, E.Ş. ile birlikte tarihi eserleri satın almaya gelen H.Ç, A.Y. ve H.A, yakalanarak gözaltına alındı.

 

Emniyetteki sorgularının ardından adliyeye sevk edilen zanlılar, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Bursa Hakimiyet, 10.07.2008

AKŞEHİR'DE TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Akşehir'de düzenlenen operasyonda çok sayıda tarihi eser ele geçirildi, 3 kişi gözaltına alındı.

 

Bir ihbarı değerlendiren Akşehir Emniyet Müdürlüğü ekipleri, Kuşçu Mahallesi Adak Sokak'ta bir eve baskın düzenledi.


Burada yapılan aramada, tarihi değeri olduğu belirtilen 3 adet toprak vazo, 1 adet gözyaşı şişesi, 1 adet bakır sikke, 1'er adet bıçak ve kılıcın yanı sıra 1 adet el yapımı tabanca ile 2 adet tüfek ele geçirildi.


Olayla ilgili Semih S, Ziya S. ve Ufuk S, gözaltına alındı.

Merhaba Gazetesi, 10.07.2008

'MEDENİYETLER BEŞİĞİ' TÜRKİYE MÜZE FAKİRİ

 

 

Tarihinde üç imparatorluk görmüş medeniyetler beşiği Türkiye'de, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile kişi ve kurumlara ait toplam 295 müze bulunuyor.

 

Turizmde Türkiye'nin en önemli rakiplerinden İtalya'da 3 bin 790, İspanya'da 1.343, Fransa'da ise 1.207 müze faaliyet gösteriyor.

 

Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB)'nin 20 ülkeye ait müzecilik verilerini kapsayan araştırmasına göre, tarihinde birçok medeniyete ev sahipliği yapan, üç imparatorluk gören Türkiye, bu zenginliğini yansıtacak müzelere sahip değil. Araştırmaya göre, Türkiye toplam 295 müzeyle, 20 ülkenin müze sayısı sıralamasında 15. sırada yer alıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı 185 müzenin bulunduğu Türkiye'de, özel şirket, şahıs, vakıf ve benzeri kuruluşların mülkiyetindeki 110 müzeyle toplam 295 müze bulunuyor. ABD, 17 bin 500 müzeyle listenin ilk sırasında yer alırken, Almanya 6 bin 501 müzeyle ikinci sırada, turizmde Türkiye'nin en güçlü rakiplerinden İtalya 3 bin 790 müze ile üçüncü sırada bulunuyor. Bunu sırasıyla, 2 bin 400 müzeyle Avusturya, 2 bin müzeyle Brezilya, 1.850 müzeyle İngiltere, 1.343 müzeyle İspanya ve 1.207 müzeyle Fransa izliyor. Türkiye, 258 müzesi olan Danimarka, 252 müzesi olan Slovenya, 238 müzesi olan İsveç, 219 müzesi olan Hırvatistan'ı geride bırakıyor. Yunanistan ise 154 müzesiyle 20 ülkenin yer aldığı listede son sırada bulunuyor.

Zaman, 10.07.2008

RUM YETİMHANESİ TURİZME KAZANDIRILMALI





Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 8 Temmuz 2008’de Büyükada Rum Yetimhanesi’nin (Prinkipo) Mülkiyetine İlişkin kararını açıkladı. Açıklamada 1997 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kontrolüne geçen Büyükada Rum Yetimhanesi’ne yönelik uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin mülkiyet hakkıyla ilgili maddesine aykırı bulunduğu ve Fener Rum Patrikhanesi’nin başvurusunda haklı olduğuna hükmedildiği belirtildi. Böylece uluslararası arenada üç yıldır süren mülkiyet davasının sonucu, tazminatın miktarı hariç kesinleşti. Söz konusu mekan hakkında ödül kazanmış  bir araştırması bulunan Turizm Gazetecileri ve Yazarları Derneği (TUYED) Yönetim Kurulu Üyesi Osman Cenk Demiroğlu, Prinkipo’nun nasıl korunup yaşatılması gerektiği konularındaki önerileri de derledi.

 

Büyükada Rum Yetimhanesi binası, 1898-1899 yıllarında bir Fransız Şirketi tarafından devrin önde gelen mimarı Alexandre Vallaury’ye Prinkipo Palace adlı lüks bir otel olarak yaptırılmıştı. Burası belki de Pera Palas’ın yazlığı olacak ve Orient Express yolcularını Ada’da ağırlayacaktı. Ancak Padişah II. Abdülhamit’in kumar yasağını öne sürerek bir takım nedenlerden dolayı otelin açılışa izin vermeyişi sonucu, şirket binayı satılığa çıkarmış ve Zarifi ailesi öncülüğündeki Rumlar binayı satın alarak 1894 depreminde ağır hasar gören Yedikule yetimhanesinin yerine kullanmıştı. Geçen zaman zarfında oluşan hukuki ama daha ziyade siyasi süreçler binanın birçok badire atlatmasına sebep olmuş, ve nihayetinde 1964 yılında bina tamamen boşaltılarak tamir edilemez hale gelmişti.

 

Osman Cenk Demiroğlu’nun önerileri şöyle:

 

“Söz konusu bina, 6 katlı yapısı ve 101m’lik genişliği ile Osmanlı ahşap konut sanatının devasa bir örneği ve dünya kültürel mirasının önemli bir eseri. Kuşkusuz mülkiyetine ilişkin bu son netleşme, tamiri karşısındaki bir takım bürokratik engellerin azalmasına yardımcı olacak. Ancak buradaki asıl mesele binanın kimin tarafından değil nasıl korunacağı olmalı...

 

Burası ahşap mimarisinin bir ekolü kimliğinde. Dünyanın en büyük monoblok ahşap yapıları arasında gösteriliyor. Birçok ahşap binaya yaptığımız gibi onu da yıkıp betonlaştırmamız çok yazık olur. Dünyanın gözü üzerimizde... Ama en önemlisi kendi vicdanımız yakamızda.

 

Benim görüşüm Oktay Ekinci’nin de 1996’da belirttiği gibi buranın layığıyla korunarak “evrensel bir turizm değeri” haline gelmesi. Tabi buraya ne işlev verileceği her zaman tartışılabilir. Ama nasıl korunması gerektiği hakkında Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi son sözü söylemiş. İşte ICOMOS’un 12. Genel Kurulu’nda yayınladığı “Tarihi Ahşap Yapıların Korunmasına İlişkin İlkeler”den öne çıkan başlıklar:

 

Herhangi bir müdahaleden önce yapı ve bileşenlerinin durumu dikkatlice kayda geçirilmelidir. Her türlü müdahalenin temelinde ahşap yapıdaki bozulma ve strüktürel kusurların nedenlerini kesin ve açık bir dille ifade eden teşhisler bulunmalıdır.  

 

Tarihi ahşap yapıların korunması ve kültürel önemlerinin vurgulanması açısından düzenli bir denetim stratejisi gerekir.

 

Korumanın birincil amacı kültürel mirasın tarihi otantikliğini ve bütünselliğini sürdürmektir. Önerilen her türlü müdahale, geleneksel yöntemleri izlemeli, teknik olarak mümkünse geri dönülebilir olmalı veya en azından gelecekteki koruma çalışmalarına engel oluşturmamalı ve yapının niteliklerini ileride de erişilebilir kılmalıdır.  

 

Tarihi ahşap yapıların dokusuna asgari müdahalede bulunmak idealdir.

 

Müdahaleler söz konusu olduğunda, tarihi yapı bir bütün olarak ele alınmalıdır. İlke olarak, mevcut malzeme olabildiğice korunmalıdır. Restorasyonun amacı tarihi yapıyı ve işlevini muhafaza etmek ve mevcut özgün malzemeleri ışığında tarihi konumunu vurgulayarak kültürel değerini ortaya koymaktır.

 

Bu tür yapıların onarımında ilgili tarihi ve estetik değerler dikkate alınmak koşuluyla teknik açıdan zorunluluk arz eden kısımlar yeni ahşap (beton veya plastik değil) malzeme ile değiştirilebilir.

 

Ahşap uzmanlarından David Yeomans’ın binaya yönelik teknik raporu, binanın yıkılmadan tamir edilebileceğini öne sürüyordu (Bkz. İstanbul Dergisi, no:25, s:102). Bu rapor üzerinden yaklaşık 12 sene geçti. Teknik açıdan ne yapılabileceği tekrar incelenmeli. Herkese inat bir asırdır ayakta duran binanın yıkılmadan korunması için elden gelen yapılmalı. Zamanında Adalıların ona “Al Palas” demesine sebep olan “kırmızı”sı geri verilmeli...”

Turizm Habercisi, Yazı: Osman Cenk Demiroğlu, 10.07.2008

FETHİYE'DEKİ TARİHİ KIZILADA FENERİ AÇILDI

 

 

Fethiye Kızılada'daki feneri Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nden 49 yıllığına kiralayan Kızılada Turizm Şirketi, fenerin yanındaki yapıları da düzenleyerek turizmin hizmetine açtı. 
 

Kızılada Turizm Şirketi yöneticisi Hüseyin Türkkan, açılıştaki konuşmasında, 49 yıllığına kiraladıkları fenerin çevresindeki marina ve restoran ile turizme hizmet vermeye başladıklarını belirterek, ''Kızılada, gün batımının en iyi izlenebildiği yerlerden biri. Tarihi feneri aynen koruduk. Yatla mavi yolculuğa çıkan yerli ve yabancı turistleri de Kızılada fenerinde ağırlamayı planlıyoruz. Misafirlerimiz, fener çevresinde gün batımında, müzik eşliğinde yemek yiyip, adada gezinti yapabilecekler. Güneş ve rüzgardan elektrik üreterek işletmenin enerji ihtiyacını karşılayacağız. Ayrıca deniz suyundan tatlı su elde edeceğimiz bir sistem de kurduk. İşletmemizden çıkan atık suyu arıtarak sulamada kullanacağız'' dedi.

Turizm Gazetesi, 09.07.2008

ARTEMİS VE SİİRT ULU CAMİİ İÇİN İKİ AYRI VAKIF KURULDU

 

Selçuklu Sultanı Mugiziddün Mahmut tarafından 1129 yılında yaptırılan Siirt Ulu Camii ve Efes'te MÖ 550 yıllarında yaptırılan Artemis'in korunması için iki vakıf kuruldu. Kurulan Selçuk Artemis Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı, "Artemis Tapınağı'nı aslına uygun olarak yeniden yaptıracak.
 

Selçuk Artemis Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı ile Siirt Ulu Camii Eğitim ve Kültür Vakfı'nın kurulmasına ilişkin karar bugünkü Resmi Gazete'de yayımlandı.

 

Siirt'te kurulan Siirt Ulu Camii Eğitim ve Kültür Vakfı, yaklaşık 2.5 dönümlük arsasının yanı sıra 5 bin YTL mal varlığı ile kuruldu. Vakfın kuruluş amacı ise şu şekilde açıklandı:
 

"Siirt il merkezinde bulunan Ulu Camii Külliyesi ve Müştemilatının korunması ve yaşatılması, geleceğin teminatı olan gençlerin yetiştirilmesi amacıyla eğitim ve öğretime destek verilmesi, gençlerimizin bilgili, ahlaklı ve vatansever olarak yetişmelerini sağlamak, her türlü kötülüğün cehaletten geldiği bilinci ile halkın güncel konularda bilgilendirilmesi, ilmi araştırmalar yapılması, ilmi çalışmalara destek çıkılması, fakir ve yardıma muhtaç kişilere yardım etmek, gıda bankacılığı yapmak, idare etmek, aynı gayeye hizmet eden başka vakıf ve kurumlar ile işbirliği yapmak oluşturur."

 

Siirt il merkezinde bulunan Ulu Cami, minare kaidesindeki kitabesine göre Selçuklu Sultanı Mugiziddün Mahmut tarafından 1129 yılında yaptırıldı. Cizre Valisi Atabey El Mücahit İshak tarafından da camiye bazı ilaveler yapılırken, bu ilaveler ve daha sonraki yıllarda yapılan değişikliklerle cami genişletilmiş ve orijinalliğinden uzaklaştırılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1965 yılında bu camiyi restore etmişti.
 

İzmir'in Selçuk İlçesi'nde kurulan Selçuk Artemis Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı'nın kuranların arasında ise ünlü iş adamlarından İshak Alaton ve kızı Leyla Alaton Günyeli de bulunuyor. Vakfın Mal Varlığı 210 bin YTL olurken, vakıf dünyanın yedi harikası arasında gösterilen Artemis Tapınağı'nı aslına uygun olarak yeniden yapacak. Vakfın kuruluş amacı şöyle açıklandı:
 

"Selçuk İlçesi'nde evrensel ve ulusal turizme hizmet etmek, kültürler arası kaynaşmayı sağlamak için dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı'nın aynı boyutlarda ve aynı malzeme ile yeniden yapmak ve aynı ilçede ayrıca bir sanatkarlar köyünü inşa etmek, Türkiye'de ve Selçuk İlçesinde kültür, sanat ve eğitim gelişmesine katkıda bulunmak."

 

Artemis Tapınağı, aynı zamanda Diana Tapınağı olarak da bilinir. Tanrıça Artemis'e ithaf edilmiş tapınak Efes'te MÖ 550 yıllarında tamamlanmıştır. Tapınak tamamen mermerden inşa edilirken, dünyanın yedi harikasından biri sayılan tapınaktan geriye bugün sadece bir iki mermer parçası kalmıştır. Tapınak Lydia Kralı Kroisos tarafından başlatılmış 120 senelik bir projenin eseridir.

haberler.com, 09.07.2008

TARİHİ AYIP TEMİZLENİYOR





Muğla'nın Bodrum İlçesi'ne bağlı Turgutreis Beldesi'nde, Karya Uygarlığı'na ait 3500 yıllık kaya mezarlarının üzerine yapılan lüks villanın yüzme havuzları belediye işçileri tarafından yıkılmaya başlandı.

Yıkımda, inşaat taşeronu ile belediye ekipleri arasında arbede yaşandı, bölgeye jandarma sevk edildi. Turgutreis Belediye Başkanı Anavatan Partili Server Ali Yazgan, havuzlardan sonra 25 metrelik koruma bandı içerisinde kalan villanın da yıkılacağını söyledi.

Bodrum'a bağlı Turgutreis Beldesi'ndeki tarihi ayıp temizleniyor. İnlitepe Mevkii'ndeki 3500 yıllık Karya Uygarlığı'na ait kaya mezarlarının üzerine yapılan lüks villanın yüzme havuzları yıkılmaya başlandı. Turgutreis Belediyesi Encümeni tarafından, 5 bin YTL para cezasına çarptırılan, ayrıca haklarında Bodrum Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulan İzzet Akbaş ile Alim Şaşmaz'a ait villanın kaçak olan havuzlarının yıkımı, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nden arkeolog Ece Benli Bağcı ve Turgutreis Belediyesi Fen İşleri Teknisyeni Üstün Diyarbakırlı'nın gözetiminde gerçekleştirildi. Kurul kararı gereğince el kompresörü ve iş makinası ile yıkılmasına karar verilen biri villanın önüdeki diğeri de yan taraftaki 2 havuzun yıkımı sırasında arbede yaşandı.

Villayı yapan taşeron Binali Karadeniz ve Mehmet Ayata'nın beraberindekilerle yıkım ekipleri arasında sert tartışmalar oldu. Karadeniz ve Ayata'nın beraberindekiler gazetecileri de tehdit etti. Yıkım çalışmaları bir süre dururken, bölgeye jandarma ekipleri sevk edildi.

Jandarmanın gelmesiyle olayların büyümesi önlendi. Yaklaşık 1 saat ara verilen yıkım sonra yeniden başladı.

Taşeron Binali Karadeniz, “Bu villadan kaynaklı halen 10- 15 bin YTL tutarında alacağım var. Yıkımdan haberim olmadığı için tepki gösterdim. Biz inşaatı yaparken bu kararı alanlar neredeydi, neden bizi uyarmadılar?” diyerek tepki gösterdi.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız ise havuz yıkımlarının Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve belediyenin kararı ile yapıldığını belirtirken, Turgutreis Belediye Başkanı Anavatan Partili Server Ali Yazgan da “Koruma altında olan bölgede inşaatların yapımından itibaren tüm yasal girişimleri ve uyarıları yaptık. Bugün de yıkımı gerçekleştiriyoruz. Koruma kurulunun talimatı gereğince kaya mezarına yakın olan ve 25 metrelik koruma bandı içerisinde kalan villayı da yıkacağız. Kimsenin özellikle tarih ile iç içe olan bölgede yasa dışı hareket etmesine müsaade etmeyiz. Kurul ilk başlarda bizi suçladı, ancak olayın başından itibaren belediye ile birlikte hareket etselerdi, bugün bu sıkıntılar yaşanmazdı. Kaya mezarlarının olduğu bölgeyi en iyi şekilde koruyup, gerekli düzenlemeyi yapacağız” diye konuştu.

Kaya Mezarları'nın dibine villa ve havuz haberlerinin basında yer almasından sonra Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay yerinde inceleme yapmış gerekli önlemleri alacaklarını açıklamıştı.

Hürriyet, Haber: Yaşar Anter, 09.07.2008

MOZAİK ALAN İÇİN KURTARMA KAZILARI TEMMUZ'DA BAŞLAYACAK

 

Kahramanmaraş'ın merkeze bağlı Güzelyurt ve Çokyaşar mevkileri arasında yer alan ve 2007 yılında tespit ve tescili yapılan mozaik alan için kazı çalışmalarının yapılması teklifi Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından uygun bulundu.

 

Arazi sahibinden taahhüt alacak olan İl Kültür Turizm Müdürlüğü, Temmuz ayı içerisinde kazı çalışmalarına başlayacak. Geç Roma- Erken Bizans dönemine ait olduğu düşünülen eski kalıntılar yapılan çalışmayla geçmiş tarihe ışık tutacak. Kahramanmaraş'ta merkeze bağlı Güzelyurt ve Çokyaşar mevkileri arasındaki tarım arazisinde 2007 yılında çatı kiremidi ve seramik parçaları bulunmuştu. Bunun yanı sıra aynı bölgede siyah ve krem rengi tesseralardan oluşan, geometrik motiflerin yer aldığı bazilika veya bir çiftlik evine ait olduğu düşünülen taban mozaikleri tespit edilmişti. Mozaikli alanın yüzeyde bulunan kalın cidarlı çatı kiremidi parçalarından Geç Roma- Erken Bizans dönemine ait olduğu düşünülen alanın tespit ve tescili yapıldıktan sonra kazı çalışmalarının başlaması için Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvuruda bulunulmuştu. Bakanlık da kazı çalışması yapılmasını uygun buldu. Bakanlığın çalışmalar için uygun olduğuna karar vermesinin ardından Kahramanmaraş Kültür Turizm Müdürlüğü tarafından arazi sahibinden taahhüt alınacak.

 

Taahhüdün alınmasının ardından ay içerisinde kurtarma kazısı çalışmaları başlayacak. Kazı çalışmaları ile bölgenin tarihi üzerinde yaşayan medeniyetlerin tespit edilebileceğini ifade eden Kahramanmaraş Kültür Turizm Müdürü Seydi Küçükdağlı, eserlerin müzede teşhir edileceğini belirtti. Bunun yanından 2006 yılında başlayan bilimsel yüzey araştırmalarının Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Türkoğlu ilçelerinde başlaması için de gerekli onayın Bakanlık'tan alındığını kaydeden Küçükdağlı, 2006'da yüzey araştırmaları yapılan ve 2007'de de kurtarma kazı çalışmaları devam eden Döngel Direkli Mağarası'nda çalışmaların sürdüğünü söyledi.

Zaman, Haber: İlkay Göçmen, 09.07.2008

ZEUGMA MOZAİKLERİ SAYESİNDE GAZİANTEP MÜZELER ŞEHRİ OLUYOR

 

Gaziantep'te, Zeugma mozaiklerinin bulunmasının ardından değişik temalı müzeler açılmaya başladı. Zeugma mozaikleri ve diğer eserlerin sergilenmesi amacıyla daha geniş müzeye ihtiyaç duyulmasıyla başlayan süreçte, kent, kahramanlık, kültür, yemek ve arkeolojik cam eserler müzelerinin de aralarında bulunduğu 7 yeni müze, 2008 sonunda hizmete girmiş olacak.

 

Gaziantep'in turizmden yeterince pay alamadığını her fırsatta dile getiren Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey'in çabaları sonucu, bu yıl şehre 4 yeni müze kazandırılacak.

 

Bu kapsamda Cumhuriyet tarihinin en büyük müze kompleksi olacak ve 40 milyon YTL bütçeye sahip Zeugma Kongre Kültür ve Müze Merkezi'nin temeli, mayıs ayında, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek'in de katıldığı bir törenle atıldı. 270 günde tamamlanacak müzede, şu anki Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen Zeugma mozaikleri ve eski dönemlere ait eserler sergilenecek. Büyükşehir, tarihi Beyazhan'ı da kent müzesi olarak düzenliyor.

 

10 milyon YTL bütçeli kent müzesinin giriş katında, Antep el sanatlarının yapıldığı ve satıldığı minyatür işyerleri olacak. Bakırcılık, kutnuculuk, yemenicilik ve sedefçilik, yerli ve yabancı turistlere uygulamalı gösterilecek.

 

Tarihi mekanın üst katında ise Antep Kalesi ile Kurtuluş ve Ömeriye camileri gibi şehre özgü tarihi yapıların küçük maketleri sergilenecek. Bu bölümde, şehre özgü el sanatlarını simgeleyen eşyalarda teşhir edilecek. Kent müzesiyle ziyaretçilerin, Gaziantep hakkında öncelikle fikir sahibi olmaları amaçlanıyor. Gaziantep Kalesi'nin galerileri de, 'Kahramanlık Müzesi'ne dönüştürülüyor.

3 milyon YTL'ye yapılan müzede, özellikle İstiklal Savaşı yıllarında Gazianteplilerin verdiği mücadele sahnelenecek. 1905 yılında yapıldığı tahmin edilen ve 2007 yılında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyonuna başlanılan Tarihi Göğüş Konağı ise, Emine Göğüş Mutfak Müzesi olarak hizmet vermeye hazırlanıyor.

 

Ağustos sonunda hizmete girmesi planlanan yemek müzesinde, Gaziantep'in geleneksel mutfak kültürü tanıtılacak. Antep mutfak kültürünün önemli bir örneği olan yuvarlama yemeğinin yapılması, kış gecelerinde eskiden tandır başında yapılan bastık, sucuk, ceviz gibi yiyeceklerle ve içecek kültürünün tanıtılması amaçlanıyor.

 

Müzeye 1 milyon YTL kaynak ayrıldı. Büyükşehir Belediyesi'nin toplam 54 milyon YTL bütçe ayırdığı 4 müzede yılsonunda hizmete girmiş olacak.

 

Bu yıl içinde Gaziantep Üniversitesi de, şehrin kültür ve sanatla anılması için üniversite yerleşkesine Gaziantep Kültürü Müzesi'ni kuruyor.

 

Öte yandan bu yılın başında Gaziantep merkez Şahinbey Belediyesi, Gaziantep Savaş Müzesi'ni hizmete açarak, şehrin kültür ve turizmine önemli bir katkı sağladı.

 

Kocasının arkeolojik cam eser koleksiyonunu insanlarla paylaşmak isteyen ev hanımı Fisun İşsever ise Türkiye'de bir ilke imza attı. Türkiye'nin ilk özel arkeolojik cam eserler müzesi 'Medusa Arkeolojik Cam Eserler Müzesi geçtiğimiz ay Gaziantep'te açıldı.

 

4 bin yıllık cam eserlerin de bulunduğu müzenin kenti yeni bir soluk kazandırması bekleniyor.

Zaman, Haber: Serkan Cambaz, 09.07.2008

AYRILIK ÇEŞMESİ TARİHİ KİMLİĞİNE KAVUŞUYOR

 

Osmanlı Padişahları’nın ordusuyla Anadolu seferine çıkarken, hacı adaylarının ise Bağdat’a hareket ederken sevdiklerinden ayrıldığı nokta olduğu için “Ayrılık Çeşmesi” olarak adlandırılan tarihi çeşme, 407 yıl önceki kimliğine geri dönüyor. 

 

Marmaray Projesi kapsamında inşası devam eden Ayrılık Çeşme İstasyonu, Kadıköy’ün en eski tarihi kalıntılarından biri. Osmanlı Padişahlarından 4. Murad tarafından 1600 yılında yaptırılan çeşme; adını, yanındaki Ayrılık Mezarlığı’ndan almış.

Kadıköy-Kartal Raylı Taşıma Sistemi’nin tamamlanması ve Ümraniye raylı sisteminin hayata geçirilmesiyle birlikte burası yine ayrılık noktası olacak. Marmaray Projesi kapsamında, Gebze istikametinden gelen yolcular, Ayrılık Çeşme İstasyonu’ndan Kadıköy, Üsküdar veya Ümraniye’ye gidecek. Halkalı ve Sirkeci yönünden gelen yolcular ise yine Kadıköy ve Ümraniye’ye gidecekleri gibi Gebze hattından Anadolu’ya devam edebilecekler.


İnşaatı devam etmekte olan Kadıköy-Kartal Raylı Taşıma Sistemi, E- 5 güzergahından gelerek Ayrılık Çeşme İstasyonu’nda Marmaray ile birleşiyor. Projesi tamamlanan ve ihale aşamasına gelen Ümraniye Raylı Sistemi ise yine bu istasyondan başlıyor. Ayrılık Çeşme İstasyonu’ndaki çalışmalar hızla devam ederken, Kadıköy-Kartal Raylı Taşıma Sistemi üzerinde bulunan Ayrılık Çeşmesi’nin taşınması gündemde. Söğütlüçeşme İstasyonu’ndan gelen yol, Yeldeğirmeni Mahallesi’nde kavis çizerek Ayrılık Çeşme İstasyonu ile birleşiyor. Adını istasyona veren tarihi Ayrılık Çeşmesi ise tam bu hat üzerinde bulunuyor. Bu kapsamda, Ayrılık Çeşmesi’nin yeri değiştirilirken, yine Ayrılık Çeşme Sokak üzerindeki 18 evin yıkımı yapıldı. Çeşmenin hemen yanında bulunan ve sarayın ileri gelenlerinin defnedildiği Ayrılık Çeşme Mezarlığı’nın da bir bölümünün yıkılması söz konusu.

Ayrılık Çeşme’nin yerinin değiştirilmesi tepkiyle karşılanıyor. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu 1. Bölge Temsilciliği Yönetim Kurulu Başkanı Arif Atılgan, İstanbul’un tarihi kalıntılarla dolu 2 bin 700 senelik şehir olduğunu hatırlatarak şunları söyledi: “Bir şey yapılacaksa tarihi eserleri koruyarak yapılmalı. İstanbul’un tarihi değerinde kalmasını istiyoruz, yoksa 10 sene sonra tarihi yer kalmayacak. Marmaray Projesi kapsamında Ayrılık Çeşmesi’ni yerinden kaldırırsanız bir özelliği kalmıyor. Bu çeşmenin yanında geniş bir namazgahı ve iki yalağı varmış. Ayrıca yanında sarayın ileri gelenlerin gömüldüğü mezarlık var. O mezarlığa, 1700’lü yılların sonlarına doğru gömülme işlemi yapılmış. Yine yanından geçen Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nın da en az 100 yıllık bir geçmişi var. İstanbul’un en eski ve kendini korumuş nadir sokaklardan biridir. Çeşmenin yeri değişecek, evlerden 18’i yıkıldı ve mezarlığın bir bölümü de sökülecek. Bunun yerine projede değişiklik yapıp, Marmaray hattını buradan geçirerek, tarihteki eski kimliğine göre dizaynı yapılabilirdi.”

Ayrılık Çeşmesi, 1600 yılında dönemin padişahı 4. Murat tarafından yaptırılmış. 1638 yılından itibaren ‘Ayrılık Çeşmesi’ adını almış. 4. Murat, buradan Bağdat seferine çıkmış. Bağdat Caddesi’nin adı da buradan geliyor. Çeşme, Anadolu Yakası’nın en büyük çayırı olan Haydarpaşa Çayırı içerisinde bulunuyor. Çayır, Karacaahmet Türbesi’nden başlıyor, Yeldeğirmeni Mahallesi’nde bitiyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun süvarileri bu çayırda talim yapıyordu. Padişah sefere çıkmak için Ayrılık Çeşmesi’ne gelip ordusuyla buluşur ve Anadolu’ya çıkardı. Bugün sürdürülen Marmaray çalışmaları neticesinde Ayrılık Çeşmesi, yeniden vedalaşmaların mekanı olacak...

Türkiye Gazetesi, 09.07.2008

KAYIP GOYA'LARA 7.9 MİLYON DOLAR

 

İspanyol ressam Francisco Goya’nın 130 yıldır kayıp olduğu sanılan 3 resmi, açık artırmayla 7.9 milyon dolara satıldı.

 

Londra’daki Christie’s Müzayede Evi tarafından satılan çizimler, İsviçre’deki bir özel koleksiyonda bulundu. Resimlerin, bugüne dek hiç çerçevelenmediği ve ışığa maruz bırakılmadığı için “olağanüstü iyi” durumda olduğu kaydedildi.

 

Sanatçının, boşlukta uçan ve birbirleriyle kavga eden 4 kadını tasvir ettiği “Down They Come”  adlı resmi açık artırmada 4.5 milyon dolara satılarak, Goya’nın kağıt üzerindeki eserlerine verilen en yüksek fiyata ulaştı. Dua eden bir adamın tasvir edildiği “Repentance” adlı resim 1.9 milyon dolardan alıcı bulurken, bir başka resmi 1.5 milyon dolardan satıldı.

Milliyet, 09.07.2008

ÇOCUKLAR SSM'DE MÜZECİLİĞİ ÖĞRENİYOR

 

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), yaz boyunca gerçekleştirilen eğitim programlarıyla, çocuklara müzeciliği öğretiyor.

 

İlk dönemi 30 Haziran - 4 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen ve 8 hafta devam edecek 5'er günlük programa katılan çocuklar, hem sanat eseri üretme hem de eserlerini müzede sergileme imkanı buluyor. Çocuklar, grup sayısı sınırlı olan programlara, rezervasyon yaptırarak katılabiliyor. Üretilen eserlerin sergileme, bilgilendirme, tanıtım ve iletişim gibi tüm aşamalarının çocuklar tarafından gerçekleştirildiği çalışmalara, anne ve babalar da misafir olabiliyor. Çeşitli yaş grupları için tasarlanan programlar, Atla Geçmişe Seyahat, Boğaziçi'ni Yeniden Tasarlamak, Hat Sanatında Küçük Parmaklar, Bir Köşk Yapmak başlıklarını taşıyor.

Zaman, 09.07.2008

MALABADİ KÖPRÜSÜ KİMİN?





Diyarbakır’ın Silvan İlçesi'nde bulunan tarihi Malabadi Köprüsü, Batman-Diyarbakır arasında yeni bir tartışma konusu oldu. Malabadi Köprüsü'nün katalog ve broşürlerde Batman il sınırında gösterilmesini tepkiyle karşılayan Silvanlılar, imza kampanyası başlattı.

 

Artuklular döneminde Timurtaş Bin Ilgazi'nin bin 147 tarihinde yaptırdığı köprü, 2 il arasında paylaşılamıyor. Farklı uzunlukta kırık çizgiler biçiminde 3 bölümden oluşan ve 150 metre uzunluğu 7 metre genişliğindeki köprünün Silvan'ın sınırları içerisinde bulunduğunu belirten Silvanlılar başlattıkları imza kampanyası ile durumun düzeltilmesini istedi.

 

Silvanlılar, Malabadi Köprüsü'nün Silvan'a bağlı olduğunu, köprünün ilçeye 18 km uzaklıkta olduğunu Batman'a olan uzaklığı da yaklaşık 45 km olduğunu söylediler. Silvanlılar, yaşanan bu durum karşısında tepkilerini göstererek, şunu söylediler:

 

“Bugün Batman'ın geçmişine baktığımızda hiçbir tarihi yapı ve tarihi geçmiş göremiyoruz. 1970'li yıllarda Batman mezraydı. Batman'da petrol rafinesi olduğundan dolayı bu kadar çabucak gelişebildi. Ama bugün Silvan, tarihiyle anılıyor. Silvan'ın 4. yy.da kurulduğu ve 632 yılında 350 nüfusa sahip olduğu söylenilmektedir. Bugün tarih sayfalarını açtığımızda Silvan'ın yani (Meyyafarikin)'in Mezopotamya bölgesine 50 yıl boyunca başkentlik yapmış olduğu ve 7 kere yıkılmış ve 7 kere inşa edilmiş bir şehir olduğu görülmüştür. Geçtiğimiz günlerde dünyanın dört bir köşesinden Silvan'a 60 bilim adamı, akademisyen, yazar, şair, edebiyatçı Uluslararası Silvan tarihi sempozyumuna katıldı. Muğla Üniversitesi'nden Yrd.Doç.Dr. arkeolog Adnan Çevik, Uluslararası Silvan tarihi sempozyumunda yaptığı konuşmasında şunları söylemişti. Hasankeyf'in tarihte Silvan'a bağlı olduğu ve Malabadi Köprüsü'nün Silvan'a bağlı olduğunu söylemişti. Hatta Çevik, konuşmalarında Malabadi Köprüsü'nün Silvan'a bağlı olduğunu vurgulamıştı. Bizim köprümüze hiç kimse sahip çıkamaz. Biz Silvanlılar olarak, tarih bilincimizin farkında olup, sonuna kadar tarihi yapılarımıza sahip çıkacağımızı bir kez daha vurguluyoruz” diye tepki gösterdiler.

Haber Diyarbakır, Haber: Ferhat Parlak, 08.07.2008

YURTDIŞINDAKİ KÜLTÜR VARLIKLARI EŞGÜDÜM VE YÖNLENDİRME KURULU

 

 

Yurt dışındaki taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili çalışmaları yürütmek amacıyla ''Yurt Dışındaki Kültür Varlıkları Eşgüdüm ve Yönlendirme Kurulu'' kuruldu.

 

Başbakanlık'ın, ''Yurt Dışındaki Kültür Varlıklarımızın Restorasyonu'' konulu genelgesi, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı. Genelgede, yurt dışındaki kültür varlıklarının siyasi, hukuki, kültürel ve sosyal nedenlerle dünya kültür mirasına sahip çıkma anlayışı içinde korunması ve gelecek nesillere aktarılmasının büyük önem arz ettiği belirtildi. Genelgede, kültür varlıklarının tespit edilmesi, hukuki statülerinin belirlenmesi ve restorasyonlarının yaptırılması faaliyetlerinin farklı kamu kurum ve kuruluşlar tarafından yerine getirilmesi nedeniyle etkin bir eş güdüm mekanizmasının kurulmasına ihtiyaç duyulduğu ifade edildi.

 

Genelgeye göre, bu itibarla, yurt dışındaki taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili yürütülecek çalışmalarda kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütleri arasında iş birliği ve koordinasyonu sağlamak, strateji geliştirmek ve restorasyon faaliyetlerini yönlendirmek amacıyla, Yurt Dışındaki Kültür Varlıkları Eşgüdüm ve Yönlendirme Kurulu teşkil edildi

TürkiyeTurizm.com, 08.07.2008

ESRAR VE TARİHİ ESER OPERASYONU

 

 

Batman Emniyet Müdürlüğü ekiplerince gerçekleştirilen bir operasyonda esrar maddesi ile çok sayıda tarihi eser ele geçirildi.

 

Olayla ilgili olarak yakalanan bir kişi adli mercilere sevk edildi.  Z.K isimli şahsın ikametinde uyuşturucu madde bulundurduğu ve piyasaya süreceği bilgisine ulaşan Kaçakçılık ve Organize

Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri söz konusu şahsın ikametinde yapılan aramada, 7 adet siyah renkli naylon poşet içerisinde toplam 4 kilo 20 gr kubar esrar maddesi ile 1 adet 49 cm çapında kırık toprak obje, 1 adet 48 cm çapında 8 cm çıkıntıları bulunan etrafı kabartmalı kırık toprak obje, 1 adet tabak görünümlü toprak obje, 1 adet 14 cm yüksekliğinde kırık testi, 1 adet 14 cm yüksekliğinde tek tarafı kırık kulplu testi, 1 adet 17 cm yüksekliğinde geniş ağızlı toprak çanak, 1 adet 4,5 cm uzunluğunda metal başsız heykelcik, 1  adet 4 cm uzunluğunda taş obje, 1 adet ortası delik boncuk görünümlü taş obje olmak üzere; 9 parça tarihi eser ele geçirdi. Olayla ilgili olarak gözaltına alınan Z.K isimli şahıs adli mercilere sevk edildi. 

Batman Gazetesi, 08.07.2008

TUNCELİ'NİN DE MÜZESİ OLACAK

 

Başak Kültür Sanat Vakfı’nın yürüttüğü ve bir çok Sivil Toplum Kuruluşunun (STK) da destek verdiği “Tunceli’de Müze Çalışması” projesi temsilcilerinin Kültür Varlıkları ve Müzeler Müdürü Orhan Düzgün ile yaptığı görüşmeden olumlu sonuçlar çıktı.

“Kendilerini de böyle bir düşüncelerinin olduğunu müzeleri olmayan kentler için çalışma içinde olduklarını” belirten Düzgün Başak Vakfından Gülcan Çetinkaya, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikaları’ndan (Eğitim-Sen) Hasan Taşkın ve Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği’nden (TMMOB) Hüseyin Alan’dan oluşan heyete şunları söyledi:

“Böyle bir çalışmada yer sorununun en önemli sorunu teşkil ettiği tarafımıza bildirildi. Fakat heyetimizin daha önceden müze için tasarlanılan mekanların tespit edilmiş olması çalışmayı kolaylaştırdı. Tunceli ilindeki eski Halk Kütüphanesinin müze olarak tahsis edilmesi ve uygunluğunun incelenmesi konusunda girişimler başlatılacaktır.”
 

Tunceli’nin 1935 tarihinden itibaren il statüsünde ancak müzesi olmayan 18 ilden biri olduğunun altını çizen başvuru metninde şu ifadelere yer verildi:

“Müzelerin katkısı ortadayken, Tunceli gibi birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış bu kentte müze olmaması, Tuncelili insanlar olarak bizim bu konuda sorumluluk duymamızı ve çalışma başlatmamızı sağladı. Müzeyle birlikte bu topraklarda yaşamış uygarlıkların ortak değerleri ve kültürleri gelecek kuşaklara aktarılmış olacak.

 

"Ekonomik olarak yoksul ama kültürel olarak zengin olan kentimiz bu müzeyle birlikte hem ekonomisine katkı sağlayacak hem de kültürel mirasını koruyacaktır. Tunceli’de varlıklarını sürdürmüş olan uygarlıkların zengin kültürel miraslarının gün ışığına çıkartılması ve sergilenmesi ülkemizin de kültür zenginliklerini açığa çıkarması bakımından büyük önem taşıyor."
 

Başak Kültür ve Sanat Vakfı’nın yürüttüğü projeye Tunceli Valiliği, Tunceli Belediyesi, Baro, TMMOB, Sanayi ve Ticaret Odası, Esnaf ve Sanatkarlar Odası, Munzur Vadisi Doğal Yaşamı Koruma Derneği, Belediye Gençlik Kültür Merkezi, KESK ve bağlı sendikalar, Ana Fatma Kadın Derneği, Kadın Merkezi Vakfı (Kamer), Engelliler Derneği, Disk-Genel-İş Tunceli Şubesi, Dersim Kültür Derneği, İnsan Hakları Derneği Cem Evi, Dost Radyo, Dersim Hayat Gazetesi, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İl Başkanlığı Aydınlık ve Kalkınma Partisi (AKP) İl Başkanlığı Demokratik Türkiye Partisi (DTP) İl Başkanlığı ve Emek Partisi (EMEP) İl Başkanlığı da destek veriyor.

Bianet, 08.07.2008

MÜZE KARTLA YERLİ TURİST ÇOĞALDI

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca başlatılan Müzekart uygulaması, Didim Apollon Tapınağı'nı gezen yerli turist sayısını yüzde 20 artırdı.


Apollon Tapınağı gişe ve ören yeri görevlisi İsmail Özdamar, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce Türk vatandaşlarının müze ve ören yerlerine ülke çapında ilgisi artırmak, halkın müze ve ören yerlerine ekonomik koşullarda giriş yapmasını sağlamak amacıyla bir yıl geçerli olacak "Müzekart" uygulaması başlattığını anımsattı. Müzekart uygulamasının başlamasının ardından Apollon Tapınağı'nı gezen yerli turist sayısında günlük yüzde 20 artış olduğunu anlatan Özdamar, uygulamanın yerli turistin müze ve ören yerlerine ilgisini artıracağına inandığını kaydetti.
Haber Ekspres, 08.07.2008

MUĞLA'DA 550 YILLIK KAHVE RESTORE EDİLDİ

 

Muğla'da, geçmişte Yörüklerin konakladığı 550 yıllık Süpüroğlu Kahvesi restore edildi.

 

Sahiplerinin restore ettirdiği Muğla'nın Karabağlar Yaylası'ndaki tarihi kahve, artık yerli ve yabancı turistlere hizmet verecek. Tarihi kahvenin bahçesindeki 6 çınar ağacı, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca tescil edilerek, koruma altına alındı. Kahvenin sahiplerinden Muğla İl Genel Meclisi Üyesi Sadettin Ünsal, yaptığı açıklamada, Muğla'nın kültürünü yansıtan Süpüroğlu Kahvesi'ni yaşatmak istediklerini söyledi. Tarihi kahveyi turizme kazandırmaktan mutlu olduklarını belirten Ünsal, "Süpüroğlu Kahvesi, yüzyıllar önceki görünümüne kavuştu.

Süpüroğlu'nun simgesi olmuş 6 anıt çınar ağacı da koruma altına alındı. Kahveyi gelecek nesillere aktaracağız. Tarihi mekanda, geçmişteki gibi kahve, bakkal ve restoran olacak." dedi.

 

Restorasyonun yaklaşık 350 bin YTL'ye mal olduğunu belirten Ünsal 10 gün içinde misafirleri kabul etmeye başlayacaklarını söyledi.

Zaman, 08.07.2008

KIZLARAĞASI HANI DÜNYAYA TANITILACAK

 

Bir dönem İpek Yolu ticaretinin önemli merkezlerinden olan tarihi Kızlarağası Hanı’nı tanıtmak için çalışma başlatıldı. Han yönetimi hem Türkçe hem de İngilizce olarak, üzerinde tarihi hanın haritasının da bulunduğu "270 Yıllık Tarihi Çarşıda Alışverişin Keyfini Yaşayın’’ yazılı binlerce broşür bastırdı. Han görevlileri her hafta deniz yoluyla İzmir’e gelen binlerce turistin ayak bastığı Alsancak limanında yabancı konuklara broşürleri dağıtmaya başladı.

Bir çok turist ise görevlilerden aldıkları broşürleri inceleyerek Kemeraltı çarsının yolunu tuttu. Tarihi Kızlarağası Hanı’nın dünyada ender, eşi benzeri olmayan hanlardan biri olduğunu belirten han yetkilileri ’’Kızlarağası Hanı'nı turizmde bir dünya markası yapmak istiyoruz. Bunun yolu tanıtımdan geçiyor. İngilizce ve Türkçe bastırdığımız hanı tanıtıcı broşürü Alsancak limanında turistlere dağıtmaya başladık. Kızlarağası Hanı turizmde İzmir’in lokomotifi olacak. Buraya gelen turistler tarihi bir ortamda alışveriş zevkini yaşama fırsatı buluyor" dedi

Hürriyet Ege, Haber: Mustafa Oğuz, 08.07.2008

MAGNESIA'DA KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI

 

Aydın'ın Germencik İlçesi Ortaklar beldesine bağlı Tekin Köyü'ndeki Magnesia Antik Kenti'ndeki yeni dönem kazı çalışmaları başladı

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve kazı başkanı Prof.Dr. Orhan Bingöl, kazı çalışmalarının 25 yıldır aralıksız sürdürüldüğünü belirterek, bu yılki kazıların bürokratik engellerden dolayı bir ay geç başladığını söyledi. Bu yıl 25 kişilik kazı ekibi ve 45 işçiyle ilk olarak, programlarında yer almamasına karşın, kaçak kazı yapılan yerlerde inceleme yaparak buralardan nelerin çalındığını tespit edeceklerini ifade eden Bingöl, şöyle konuştu:


"Magnesia Antik Kenti'nde bugüne kadar yaptıklarımız ancak yerinde görülebilir çalışmalar. Koca bir kentin küçük bir bölümünde çalışma yapıyoruz. Bu kentin gerçekten mevcut olduğunu göstermeye çalışıyoruz. Bu kazıyı tamamlayabilmek ve ortaya önemli şeyler koyabilmek için 25 yıl çok kısa bir süre. Ama yine de iyi işler yaptık."

Prof.Dr. Bingöl, 25 yıllık kazı döneminde stadyum, tiyatro, Artemis Tapınağı Sunağı, tören yolu, propylon, agora, Zeus Tapınağı, Bizans Suru Latrina, çarşı bazilikası, odeon, Athena Tapınağı, şehir surları ve nekropol alanı gibi bilinmeyen yapıları ortaya çıkardıklarını kaydetti. Kazı çalışmalarının eylül ayının sonuna doğru sona erdirileceğini bildiren Bingöl, önceki yıllarda daha çok restorasyon çalışmaları yaptıklarını, bu yıl ise çoğunlukla kazı ağırlıklı çalışmalarda bulunacaklarını sözlerine ekledi.

Haber Ekspres, 08.07.2008

HIRİSTİYANLIĞI SARSAN BÜYÜK İDDİA

 

Göl kıyısında bulunan bir tablet yeni bilgiler içeriyor.

 

Hz. İsa’nın doğumundan yüz yıl kadar önce yazıldığı sanılan tablette, Cebrail’in ağzından, "Öldükten üç gün sonra dirilecek bir mesih" ten bahsediliyor. Çeviri doğruysa, 2100 yıl öncesinin Yahudi toplumunda da Hz. İsa'nın çizdiği Mesih portresine yakın bir kurtarıcının beklendiği, yani Hıristiyan teolojisinin vaaz ettiğinin aksine "acı çeken Mesih" kavramının Hz. İsa ile birlikte başlamadığı kanıtlanabilir. Cebrail’in ağzından bir kıyamet günü tasviri yapılan metinde.

"Ben Cebrail, sana emrediyorum ki, üç gün içinde yeniden hayata döneceksin" deniliyor. Cebrail’in hitap ettiği kişinin, "prensler prensi" olduğu görülüyor. Bu ifade, Tevrat’ta da geçiyor. Bununla Yahudilerin lideri olan ve üç gün içinde yeniden dirilecek biri kastediliyor. Bu kişinin, Hz. İsa’nın doğduğu gün ölen Yahudi kralı Herod’un ordusunda bulunan Simon adlı bir komutan olduğu iddia ediliyor.

Bugün, 08.07.2008

TABYALAR TURİZME KAZANDIRILSIN DİYE MECLİS'TE GÜNDEM YAPILINCA SAHİPSİZ OLDUKLARI ORTAYA ÇIKTI

 

Erzurum İl Genel Meclis Üyesi Yusuf Kılıç, tarihi Aziziye ve Mecidiye Tabyaları'nın sahibinin bulunmadığını belirterek, tabyaların turizme kazandırılması için ilgili kamu kurumlarını göreve çağırdı.

 

Erzurum İl Genel Meclisi 4. dönem 32. birleşimini gerçekleştirdi. Meclis toplantısında 93 harbi olarak bilinen Osmanlı Rus Savaşı'nda savunma amaçlı kullanılan Aziziye ve Mecidiye Tabyaları konuşuldu. Turizm Komisyonu tabyalar hakkında rapor hazırlayarak meclise sundu. Tabyaların tarihi ve mimari özelliklerinden bahseden komisyon üyesi Yusuf Kılıç, tabyaların Osmanlı topraklarının Rus işgalinden kurtarılmasında önemli görev üstlendiğini dile getirdi.

 

Tarihi tabyaların sahibinin bulunmadığını ileri süren Kılıç, tabyaların mera alanında olduğunu ancak ne Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü'nün ne de Tarım İl Müdürlüğü'nün turizme kazandırılması konusunda girişimde bulunmadığını vurguladı. Kılıç, "İlgili kurumların müdür yardımcıları ile görüştüm oranın sahibi yok. Hiçbir çalışma yapılmamış. Mera alanı olduğu için Kültür Turizm Müdürlüğü sahiplenmek istemiyor. Tarım İl Müdürlüğü de ilgilenmiyor. Önceden Milli Savunma Bakanlığı tarafından askeriyenin kullanması için tahsisi yapılmış. Kimse üstlenmek istemiyor. Aziziye ve Mecidiye Tabyaları'nın turizme kazandırılması için ilgili kurumların üzerine düşeni yapması gerekir. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ilgilenmelidir. Bu konuyla ilgili çalışmalarımız devam edecektir." şeklinde konuştu.

 

Öte yandan Aziziye ve Mecidiye Tabyaları'nın bulunduğu Top Dağı'na Aziziye şehitlerinin aziz hatırasına 50 metre uzunluğundaki gönder direğine 96 metrekare büyüklüğünde dev bir Türk Bayrağı asılmıştı. 2.5 ay önce dev bayrağı geceleri aydınlatan spot lambaları ve bayrağı göndere çekmeye yarayan elektrik motorunun kabloları çalınmıştı.

Zaman, Haber: Selim Karahan, 08.07.2008

YATAĞAN'DA TARİHİ SARNIÇ TURİZME KAZANDIRILACAK

 

Muğla Yatağan'da yaklaşık 400 yıllık sarnıç, belediye tarafından restore ediliyor.1 milyon 500 YTL'ye mal olacak proje kapsamında 250 kişilik tiyatro ve çok amaçlı salonun yanı sıra 2 katlı Osmanlı Evi yapılacak.


Yatağan Yeni Mahalle'de bulunan 34 metrekarelik ve 400 yıllık kubbeli su sarnıcı, Yatağan Belediyesi tarafından iç dekorasyonu tamamlandıktan sonra Türk Evi, ya da Osmanlı Odası olarak turizme kazandırılacak. Sarnıcın restoresinde toplam maliyetin 28 bin YTL olduğu açıklandı.

Yatağan Belediyesi tarafından yapılması planlanan 400 yıllık Sarnıç restorasyonuyla birlikte sarnıç etrafında bulunan bin metrekarelik alana Ata Sarnıç Park yapılacak. Yatağan Belediyesi öncülüğünde Mimar Cengiz Özkaya tarafından projelendirilen Ata Sarnıç Park Projesi önümüzdeki günlerde Muğla Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na sunulacak.

Yatağan Belediye Başkanı Haşmet Işık, kültürel ve tarihi değerlere sahip çıkılması gerektiğini belirterek "Dünden bugüne arkeolojik, kültürel dokumuzun korunması, tanıtılması amacıyla Ata Sarnıç Park projemizi şekillendirdik. Önümüzdeki günlerde Muğla Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na projemizi onaylattıktan sonra tescilli sarnıcımızla birlikte Ata Sarnıç Projesini hayata geçirip, ülke turizminin ve ilçe halkının hizmetine sunacağız" dedi.

Haber Ekspres, 08.07.2008

TARİHİ ESER OPERASYONUNDA 9 TUTUKLAMA

 

Aydın, Uşak, Manisa, İzmir ve Kütahya'da eş zamanlı olarak gerçekleştirilen operasyonlarda çökertilen tarihi eser kaçakçılığı örgütüne mensup zanlılardan 9'u tutuklandı.

1 Temmuz 2008 tarihinde uzun süredir devam eden istihbarat çalışmalarını sonuçlandıran Aydın İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı ekipler Aydın'ın Kuşadası ve Karacasu ilçeleriyle Uşak, Manisa, İzmir ve Kütahya illerinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na muhalefet suçunu işledikleri tespit edilen suç örgütüne yönelik olarak ortaklaşa ve eş zamanlı operasyonlar düzenlemişti. Düzenlenen operasyonlarda liderliğini S.A.'nın (36) yaptığı suç örgütü üyesi oldukları tespit edilen 15 şüpheli gözaltına alınmıştı. Şüphelilerin ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda 75 adet sikke, 31 adet obje, 2 adet 3 bin yıllık fosil parçası, 1 adet tarihi bakır bilezik, 1 adet define alfabesi kitapçığı, 11 adet harita, 15 adet kroki, 10 adet fotoğraf, 3 adet bilgisayar kasası, 2 adet fotoğraf makinesi, 12 adet CD, 1 adet video kaseti, 4 adet 7,65 çapında tabanca fişeği, 17 adet cep telefonu, 22 adet sim kart, 1 adet aydınlatma kaksı, 1 adet murç, 1 adet sırt çantası, 4 adet hesap cüzdanı ve 11 sayfalık çek koçanı ele geçirilmişti.


Operasyonlarda ele geçirilen suç aletlerine el konulurken, ifadeleri alınan zanlılar adli makamlara sevk edilmişti. Yapılan sorgulamalarının ardından adli makamlara sevk edilen 16 şüpheliden 9'u tutuklanarak, cezaevine konuldu. Diğer 7 şüpheli ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığı olayla ilgili olarak, Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma devam ediyor.

Haber Ekspres, 08.07.2008

SUDAKİ TARİHİN KEŞFİ

 

Bilime katkı sağlayan TÜBİTAK, Kaş’ta gerçekleştirdiği dalış eğitimiyle bölgedeki biyolojik ve arkeolojik zenginliği araştırıyor

TÜBİTAK Bilim ve Toplum Daire Başkanlığının organize ettiği su altı bilim kampında katılımcılar, tüple ilk dalışlarını yaptı. Antalya’nın Kaş İlçesindeki Güvencin Adası açıklarına tekneyle gelen katılımcılar, teorik ve uygulamalı dalış eğitimlerine başladı. TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Ömer Anlağan, denizlerimizin çok zengin tür ve arkeolojik değerler içerdiğini belirterek, bunların ortaya konulmasında deniz bilimleri üzerine çalışacak bilim insanlarının yetiştirilmesinin önemli olduğunu söyledi. Bilim ve Teknik yazarı ve eğitmen dalgıç Bülent Gözcelioğlu da, kampın ikinci gününde katılımcılara tüp, regülatör, yüzerlik denge yeleği olan BC ve su altı saati gibi ekipmanlar konusunda teorik eğitimler verildiğini belirterek, bölgenin arkeolojik ve biyolojik açıdan zengin olduğunu ifade etti.

Türkiye Gazetesi, 08.07.2008




HAFTANIN HABERİ



ANTİK KENTTE NİKAH TÖRENİ

 

Yaz aylarında nikah salonunun kasvetli ortamından kurtulmak isteyenler değişik yollara başvuruyor. Artık nikahta yeni moda antik kentler. Bilal Karasal (34) ile Yadigar Şengil (28) çifti Burdur’un Ağlasun İlçesi'ndeki Sagalassos antik kentinde, Belediye Başkanı Vedat Eraslan tarafından kıyılan nikahla dünya evine girdi. Gelin ve damadın mutluluğu gözlerinden okunurken, belediye başkanı tarihi mekanda nikah memurluğu yapmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti.

Türkiye Gazetesi, 08.07.2008



Nano Yorum: Konserdi, defileydi derken bir düğün eksikti, onu da akıl ettiler şükür...

SULUKULE'YE UNESCO AYARI

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, UNESCO Dünya Kültür Mirası heyeti tarafından eleştirilen “Sulukule Yenilenme Projesi”ni gözden geçireceklerini açıkladı.

 

Sulukule’de siyasi bir rant beklentisi olduğunu ve manipülasyon yapıldığını savunan Topbaş, gazetecilerin projeyle ilgili sorularını yanıtladı. UNESCO’nun hazırladığı raporların kendilerinde de bulunduğunu belirten Topbaş, “Raporda spesifik konular olarak üzerinde durulan noktalar var. Bunlardan bir tanesi de Sulukule. Öngörülen şu: ‘Buradaki kültürün, kent hayatından bir parçanın yok olmaması. Öngörülen, oradaki mevcut barakaları kaldırıp yerine apartmanların yapılmaması.’ Biz de zaten böyle söylüyoruz. Orada katlı apartman yapılmamasını biz de öngörüyoruz” dedi.
Ailelerin o binalara sığmadığını UNESCO Başkanı’na da söylediğini belirten Topbaş, “Bu durumda ya ‘böyle kalsın, bir odada iki aile yaşasın. Affedersiniz leğende yıkansın, suyunu sokağa atsın’ diyeceksiniz. Ki bu olmaz. Bu bir medeni şehre yakışmaz” diye konuştu.

Milliyet, Haber: Şenol Demirci, 09.07.2008


******


"BELEDİYE ŞİRKETİ TARİHİ BİNALARI YIKTI"





İstanbul’un “Dünya Kültür Mirası” listesinden çıkarılıp çıkarılmayacağını belirleyecek olan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) heyetinin inceleme raporu, Dünya Mirası Komitesi’nin Kanada’nın Québec kentinde yaptığı 32. toplantıda görüşüldü. Komite, raporda dikkat çekilen eksikliklerin tamamlanması konusunda İstanbul’a 2009’a kadar süre verdi ve İstanbul’la ilgili nihai kararı 33. toplantıya bıraktı. Toplantı öncesi UNESCO heyeti yeniden İstanbul’a gelerek yapılan çalışmalar ve eksikliklerin giderilip giderilmediğine ilişkin bir rapor hazırlayacak. UNESCO heyetinin son raporunda İstanbul’la ilgili dikkat çekilen noktalar şöyle:

 

1- Sulukule yenileme projesine eleştiri


Raporda, Sulukule’deki yenileme projesinden “bölgenin soylulaştırılması” olarak bahsediliyor. Projenin, Sulukule’nin özgün sakinlerinden arındırılıp daha varlıklı bir kesimin oturumuna açılmasının hedeflendiği anlatılıyor. Raporda özetle şöyle denildi:  “Proje uzun bir zamandır burada yerleşik olan Roman topluluğun, şehrin geleneksel müzisyenlerinin yerlerinden edilip şehrin batısına gönderilmesini içermektedir. Romanlara özgü tek katlı avlulu evlerin yerini, bölgenin mevcut kentsel dokusunu kökten değiştirecek olan, yüksek binalar alacaktır. Plan, 2 Kasım 2007’de Yenileme Kurulu’nca kabul edilmiş ve tescilli yapı sayısı, anıtlar da dahil, 22’den 44’e yükseltilmiştir. Proje tartışmaya neden oldu. Heyet, koruma, sosyal gereksinimler ve yerel toplulukların kimliğinin dengelendiği bir çözümün bulunmasını önermektedir.” 

 

2-Haliç Köprüsü için süre verildi


Projesi Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından hazırlanan Haliç Metro Geçiş Köprüsü de raporda eleştirilen çalışmalardan. Köprü ayaklarının en önemli Osmanlı anıtı olan Süleymaniye’nin görsel bütünlüğünü olumsuz etkileyeceğine dikkat çekilen raporda, köprü gibi büyük altyapı çalışmalarında, önceden etki değerlendirme planlarının hazırlanması gerektiğine işaret ediliyor.


Projenin yenilenmesi için 1 Şubat’a kadar da süre veriliyor. Raporda, Dünya Mirası Alanı’ndaki büyük ölçekli yeni yapılaşmaların etki değerlendirme çalışmaları yapılmadan başlanılması da eleştiriliyor.






3-Surlar için yanlış malzeme seçilmiş


Roma ve Bizans surları ile Tekfur ve Anemas’taki surların restorasyon çalışmalarını eksik bulan heyetin raporunda, surlardaki çalışmalarda malzemenin yanlış seçildiği ve bazı noktalarda aşırı restorasyon yapıldığı belirtiliyor. Dünya Miras Alanı yönetiminin henüz hazır olmamasına da dikkat çekilen raporda, “Dünya Miras Alanı yöneticisinin yalnızca üç ay önce bu göreve atandığı anlaşılmaktadır, dolayısıyla heyet Dünya Mirası’nı koruma yönündeki düzenlemelerin etkinliğini değerlendirememiştir” deniliyor.






4-Four Seasons’a iki yönlü değerlendirme


Raporda Sultanahmet’teki tarihi kalıntılar üzerinde yapılan Four Seasons ek otel inşaatıyla ilgili olarak iki yönlü bir değerlendirme yer alıyor. Ek otel inşaatının etki değerlendirme çalışması yapılmadan başlamasından üzüntü duyulduğu ifade ediliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın etki değerlendirme çalışmasını yapacak bir heyet oluşturduğu ancak raporun henüz komiteye sunulmadığına da dikkat çekiliyor. Öte yandan, inşaat nedeniyle yapılan kazı sonrasında arkeolojik kalıntıların erişilebilir hale gelmesi ve sergilenecek olması da olumlu bulunuyor. İnşaatın, alanı minimum düzeyde etkileyecek şekilde yürütüldüğünü vurgulayan heyet, yaptığı ziyarette inşaatına başlanılmayan üçüncü yapının tarihi alana görsel etkisinin olabileceği uyarısını da yapıyor.






5-Yıkılan binalar yeniden yapılsın


Süleymaniye’de koruma altına alınan ve restore edilen ahşap binaları gezen heyetin raporunda, bölgede Büyükşehir Belediyesi’nin şirketi KİPTAŞ tarafından 9 binanın yasal olmayan bir şekilde yıkıldığı belirtildi. Yıkılan binaların geçmişteki fotoğraflarına da raporda yer verildi. Raporda, yıkılan binaların orijinal malzeme ve mimarisiyle yeniden belediye tarafından yaptırılması istendi. Heyet aynı şekilde Zeyrek’te bulunan 4 tarihi ahşap binanın Fatih Belediyesi’nce yıkıldığını da kayda geçirdi. Heyet, Süleymaniye ve Zeyrek’teki sivil mimari örnekleri olan tarihi binalardaki eskime ve yıkımların devam etmesini eksiklikler arasında arasında gösterdi. 

6-Turizm ve trafik planı hazırlanmalı
Tarihi yarımadanın görsel bütünlüğünün korunması için bir tampon bölge oluşturulmasının önemine dikkat çekilen raporda, tampon bölgede Eyüp, Galata, Boğaz’ın ön görünüm alanları ve Prenses Adaları’nın da bulunması önerildi. Raporda ayrıca miras alanıyla ilgili turizm ve trafik planının hazırlanması istendi. Belediyeler ve devlet kurumları arasındaki koordinasyon eksikliğinin bulunduğu ve özellikle yapılaşmanın denetlenmesi aşamasında kurumsal eşgüdümün sağlanamadığı da kaydediliyor.

Milliyet, Haber: Gürkan Akgüneş, 08.07.2008


******


UNESCO'DAN 2009'A KADAR MÜHLET

 

BM'nin Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Mirasını Koruma Komitesi, eksikliklerini tamamlaması konusunda İstanbul'a 2009'a kadar mühlet verdi.

 

Komite'nin Kanada'nın Quebec kentinde yaptığı toplantıda, İstanbul'un Dünya Mirası Koruma listesinden çıkartılması konusu gündeme geldi. Toplantıda, bir süre önce İstanbul'u ziyaret eden UNESCO heyetinin raporu görüşüldü. Komite, İstanbul'a giden heyetin hazırladığı rapor doğrultusunda, İstanbul'a eksikliklerini tamamlaması konusunda 2009'a kadar mühlet verilmesini kararlaştırdı.

 

Dünya Mirasını Koruma Komitesi, iki yıl önce Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta düzenlediği, "Dünya Kültür Mirası" listesine alınacak veya bu listeden çıkarılacak site ve şehirlerin durumuyla ilgili toplantıda İstanbul'un durumunu görüşmüştü.

 

Komite, İstanbul'un yapması ve alması gereken önlemler konusunda bir dizi öneride bulunmuş ve görülen eksiklikleri 2008 yılına kadar gidermesi için İstanbul'a süre vermişti.

 

İstanbul'un tarihi alanları, kültürel varlık olarak 1985 yılında Dünya Kültür Mirası listesine kaydedilmişti.

 

Dünya Mirasını Koruma Komitesi'nin, kentsel gelişim ve sit alanlarının korunmasına yönelik endişelerinin ardından, İstanbul'un bu listeden çıkarılması gündeme gelmişti.

Yeni Şafak, 06.07.2008

BU ÇEŞME 1 ASIRDIR AKIYOR

 

Adıyaman Eskisaray Mahallesi Gölebatmaz Caddesi’nde bulunan Gölebatmaz Çeşmesi 100 yıldır akıyor.

 

Gölebatmaz Caddesi’nde bulunan çeşme 100 yıldır doğallığını koruyor. Halkın doğal su ihtiyacını karşılayan çeşmeye mahalle esnafı gözü gibi bakıyor. Mahalle sakinleri Gölebatmaz Çeşmesinin sürekli aktığını ve suyunun doğal olduğunu belirterek, bu çeşmenin çoğu insanın susuzluğunu giderdiğini kaydettiler.

 

1908 yılında yaptırılan çeşmenin bugüne kadar iki kez restore edildiği öğrenilirken, mahalle sakinleri böyle tarihi çeşmelere sahip çıkılmasını ve doğallığının bozulmamasını istediler. Yeraltında bulunan doğal çeşmeden vatandaşlar en iyi şekilde faydalandıklarını dile getirdiler.

Adıyaman Kent haber, 08.07.2008

İSTANBUL'A GUGGENHEIM TARZI KÜLTÜR MERKEZİ





Suna-İnan Kıraç Vakfı’nın yaklaşık 200 milyon dolarlık yatırımla, Tepebaşı’nda TRT’nin canlı yayın stüdyoları ve İstanbul Metropolitan Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’nin (İMP) de içinde yer aldığı 14 bin metrekarelik alanda yapmayı planladığı "Suna Kıraç Kültür Merkezi" projesinde anlaşma sağlandı. Kültür merkezini İspanya’nın Bilbao kentindeki ünlü Guggenhaim Müzesi’ni çizen ve yaşayan en büyük mimarlardan kabul edilen Frank Gehry projelendirdi.

İşadamı İnan Kıraç’la birlikte İstanbul Metropolitan Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’nde (İMP) ortak bir basın toplantısı düzenleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, söz konusu alanın yüzde 80’inin kendilerine, yüzde 20’sinin TRT’ye ait olduğunu söyledi. Binalardan çıkıp taşınmayı kabul eden TRT’nin yüzde 20’lik hissesini satmayı düşündüğünü belirten Topbaş, "Biz de yap-işlet-devret modeliyle payımızı ihaleye çıkaracağız. İnan Kıraç, eski Dram Tiyatrosu’nun yeniden yapılmasını da kapsayan koşullarımızı kabul etti" dedi. Topbaş, gösterdikleri metanet ve sabır nedeniyle İnan Kıraç’la eşi Suna Kıraç’a teşekkür etti.

TRT’nin çeşitli nedenlerden ötürü stüdyolardan çıkmaması nedeniyle 2005’ten beri yılan hikayesine dönen projenin temeli önümüzdeki yıl atılacak. TRT ve İMP, Büyükşehir Belediyesi’nin göstereceği binalara taşınacaklar.

İşadamı İnan Kıraç da uzun gecikme yüzünden, avan projeyi çizen dünyaca ünlü mimar Frank Gehry’nin başka projelerle ilgilendiğini ve uzun zamandır görüşemediklerini belirtti. Kıraç, "Hakiki bir şekilde el sıkışırsak koşa koşa Frank Gehry’e gideceğim. İstanbul dünya çapında bir eser kazanacak. İstanbul’da Suna’nın isminin yaşamasını istiyorum" diye konuştu.

Frank Gehry’nin Mimar Sinan’a ve Ayasofya’ya hayran olduğunu, İstanbul’u çok sevdiğini anlatan İnan Kıraç, "Frank Gehry, bu projeye başladığımızda 76 yaşındaydı. Şimdi 80 yaşında. Bunun son eseri olmasını istiyordu" dedi.

İnan Kıraç’ın verdiği bilgiye göre proje, 200 milyon dolara mal olacak. Üç yıllık gecikmeyle maliyeti yüzde 25 artan projenin işletimi için yılda 5 milyon dolar gerekecek. Suna-İnan Kıraç Vakfı bunu sağlamak amacıyla, 75-80 milyon dolarlık fon oluşturacak. Proje eski Dram Tiyatrosu ve 1850 kişilik bir konser salonunu içeriyor. Binanın altına 4 bin araç kapasiteli otopark yapılacak. Konser salonunun dünyanın önemli müzik gruplarının sırada bekleyeceği bir teknolojiye sahip olacağını belirten İnan Kıraç, "Tek gayem, bizler hayattayken bu projeyi bitirmek. Kızıma bırakmak istemiyorum, o zorlanır" dedi.

Kadir Topbaş’la anlaştıklarını anlatan İnan Kıraç, projenin 2 üniteden ibaret 200 milyon dolarlık bir proje olduğunu söyledi. Kıraç, "Birinci ünite eski tiyatrodur, dışı yenidir, ama içi eski kalacaktır. İkincisi de 1850 kişilik büyük bir konser salonu. Bu konser salonunda dünyanın en ileri teknolojisi kullanılacaktır" dedi. İnan Kıraç, "Böyle bir yatırımı Suna Kıraç adına yapılması için Suna İnan Kıraç Vakfı içinden böyle bir fon ayırdık" diye konuştu.

Hürriyet, Haber: Muharrem Aydın, 08.07.2008

PROF.DR. ÖZEL: TÜRKİYE'NİN ASTRONOMİ MİRASI LİSTESİ ÇIKARILIYOR

Kayseri Erciyes Üniversitesi'nde düzenlenen konferansta konuşan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mehmet Emin Özel, BM'nin ilk gökyüzü gözleminin inşa edilişinin 400. yıldönümünün kutlanacak olması nedeniyle 2009 yılının Dünya Astronomi Yılı olarak ilan ettiğini açıkladı.

 

Prof.Dr. Özel, astronomi yılı nedeniyle UNESCO'nun hazırlayacağı Dünya Astronomi Mirası Listesi'nde yer almak üzere Türkiye'nin de bir liste çıkartmaya başladığını söyledi. Dr. Özel, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'ni odak kuruluş olduğunu bildirdi. Çeşitli üniversitelerde Astronomi Miras Listesi'nin oluşturulması amacıyla bilgi alış verişi gerçekleştirildiğini duyuran Prof.Dr. Mehmet Emin Özel, listenin Sabancı Üniversitesi'nde düzenlenecek olan toplantıyla kesinleştirileceğini haber verdi.

 

Liste için önerileri dikkate aldıklarını ifade eden Özel, Yozgat'ın Sorgun İlçesi'nin yakınlarındaki Pteria antik kentini önemsediklerini belirtti. Özel, Ptara Kenti'nin MÖ 28 Mayıs 585 tarihinde ilk güneş tutulması olarak bilinen ve iki ordunun savaşı sırasında gerçekleşen tek tutulma olarak kayıtlara geçtiğini ve olayın görüldüğü yöredeki tek yerleşim merkezi olduğunu ifade etti.

 

Özel, listeye eklenmesini istedikleri bu kent ile ilgili ilginç bir ayrıntıyı da açıklayarak "29 Mart 2006 tarihinde ülkemizden izlenen son güneş tutulması da aynı yörede meydana gelmiştir," şeklinde konuştu.

 

Prof.Dr. Özel, listede yer alması istenen diğer eserler hakkında da şu bilgileri verdi: "Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Müzesi'nde saklanan ve bir kısmı sergilenen Osmanlı Astronomi Mirası olarak isimlendirilen koleksiyon. Şanlıurfa yakınlarındaki Nevali Çori antik kenti ve Göbeklitepe buluntuları ile ilgili kültürlerin geliştirdiği, arkeologlarca Milat'tan önce 9 binli yıllarda dikildiği ifade edilen bir dizi taş. Bu yapıların Dünya Astronomi Mirası içinde önemli bir yeri olan İngiltere'deki Stonehenge kalıntılarından 5 bin yıl daha eski olduğu düşünülüyor. Anadolu'daki ilk rasathaneler olarak kayda geçen Kütahya'daki Vacidiye ve Kırşehir'deki Cacabey rasathaneleri ile ilgili belge, kayıt ve kalıntıların da bu amaçla daha yakından incelenerek listede yer alması planlanıyor. Dünya Astronomi Mirası Listesi'nde yer alabilecek, Türkiye'de var olan 12 krater belirlendi."

 

Prof.Dr. Mehmet Emin Özel, Kabe'deki Hacer-ül Esved taşının da göksel bir kökeni olabileceğini, bu taşla ilgili olarak gerçekleştirilebilecek bir bilimsel araştırmanın önemli ip uçları verebileceğine işaret etti.

 

İstanbul'daki Sokullu Mehmet Paşa Camisi'ndeki küçük parçaların o dönemde Hacer-ül Esved'ten kopartılarak getirildiğini anlatan Özel, bu parçalardan alınabilecek örneklerde araştırma gerçekleştirilmesinin şu an için kolay olmadığını belirtti.

 

Özel, bunun istendiği zamanda yapılabilecek bir şey olmadığını ifade etti ve sözlerine "Öncelikli olarak insanlarımızın kabullenmesi gerekir. Ulusça ulaşabileceğimiz bir bilinç düzeyi ile yapılabilir. Bu konu da dikkatli hareket edilmelidir," diye devam etti.

TürkiyeTurizm.com, 07.07.2008

DÜNYA MİRASI LİSTESİ GENİŞLİYOR

 

 

Dünya mirası listesine, Mauritius, Suudi Arabistan ve Çin'den yeni yerler girdi.

 

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) Dünya Mirasını Koruma Komitesince listeye alınan yeni yerlerden biri Mauritius'tan oldu. Hint Okyanusu'na uzanan Le Morne Dağı, 18'inci yüzyıl ile 19'uncu yüzyılın başlarında Afrika ve Asya'dan yapılan köle ticareti sırasında özgürlük için mücadele eden kaçak köle ve zencilerin sığındığı bir yer olarak biliniyor.

 

Suudi Arabistan'daki El -Hijr arkeolojik bölgesi de Dünya Mirası listesinde yer aldı. MÖ 1 ila MS 1'inci yüzyılda yapılmış 111 anıt mezar Nabataean medeniyetinin örnekleri arasında bulunuyor.

El Hijr arkeolojik alanı, mimari başarının yanı sıra su kuyularıyla da Nabataean kültüründeki suya ilişkin uzmanlığı yansıtıyor.

 

Dünya Mirası listesine yeni eklenen bir diğer bölge ise Çin'de yer alıyor. Fujian eyaletinde 46 evden oluşan yerleşim yeri 12 ila 20'inci yüzyıllar arasında yapılmış. Daire ya da kare tabana oturan ve her birinde 800 kişinin oturabildiği çok katlı binalar, savunma amacıyla avluya bakar şekilde inşa edilmiş, çevreyle uyumlu toplu yerleşim örneği olarak niteleniyor.

Trt/Haber, 07.07.2008

ÖKÜZ MEHMET PAŞA'DAN KUŞADASI'NA YADİGAR





Ayıptır söylemesi yolumuz Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı'na düştü. Hayır, işin içinde şaka falan yok, otelin adı gerçekten bu. Çünkü anlı şanlı bir Osmanlı paşası, Sadrazam Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Deniz ticareti için yaptırılan bir Osmanlı kalesiyken şimdi otel olarak kullanılıyor. Kuşadası'na yolu düşenlerin uğramadan geçemediği yerlerin başında gelen kervansarayın avlusu, sıcak Ege yazlarında bile serin oluyor. Osmanlı'dan kalan 'üryan, var, usta, şalvar' gibi ilginç oda adlarıyla da dikkati çeken otel, kentteki birçok etkinliğin de merkezi. Kuşadası İskelesi yakınındaki kervansaray, 1618 yılında Sadrazam Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Güvercin Ada'ya giden yol üzerinde bulunan otelin kocaman bir avlusu var. Avlunun etrafını iki katlı, revaklı mekanlar çevreliyor.

Öküz Mehmet Paşa denizden gelecek saldırıları önlemek amacıyla, kuzeybatı ve kuzeydoğu yönlerine ayrı bir önem vermiş. Kuzey tarafındaki girişi, mermer bir kapı boşluğu tamamlıyor ve kapının üstü basık bir kemerle örülmüş durumda. Bina yüzyıllar önce kervanların konaklama yeri olmasının yanı sıra gümrük binası olarak da kullanılmış. İki katlı olan kervansaray, diğer Selçuklu ve Osmanlı kervansaraylarından farklı olarak mescit ve hamama da sahip. Üstelik şehirliler de kullansın diye hamam ve mescit kervansarayın dışına yapılmış. Yapıldığı dönemde avlunun ortasına kurulan şadırvan, kazılarla ortaya çıkarılmış ve bugün bir havuza dönüştürülmüş. Avlunun etrafındaki revakların arkasında yer alan odaların her birinde ocak ve değişik ölçülerde dolaplar bulunuyor. Üst kattaki 26 oda, tüccarların ve kervancıların konaklaması için yapılmış, alt kattakilerse kervanlar için ahır hizmeti verilen yerler, eşya depoları ve mutfak olarak tasarlanmış.

Yüzyıllar boyu bugünkü anlamıyla bir otel olarak kervanlara hizmet veren Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı zamanın acımasızlığına dayanamayarak bir harabe haline gelmiş, ta ki 1963 yılındaki restorasyonuna kadar. Uzun yıllar Kuşadası'nın ortasında işsiz güçsüzlerin, yersiz insanların barınağı olan kervansaray, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tam 10 yılda restore edilmiş. Restorasyon sonrası kuruluş işlevine uygun bir şekilde otel haline getirilen kervansaray, Fransızlar tarafından altı yıl boyunca işletilmiş. 1979 yılında şimdiki işletmecileri tarafından kiralanan kervansaray, 1993 yılında ikinci bir restorasyon geçirmiş ve bu süreç de iki yıl sürmüş. Kervansarayın bir özelliği de diğer otellerde görülmeyen kendine özgü oda adları. Atlet odasından, Belki odasına, Cici odasından Çabuk odasına kadar birbirinden ilginç isimlere sahip olan Kervansaray Otel'de diğer oda adları ise şunlar: "Divan, Enfes, Fıkra, Gaga, Hayat, İşsiz, İyi, Jilet, Kare, Naz, Omlet, Öküz, Pek, Raya, Saz, Şalvar, Tamam, Usta, Uryan, Var, Yolcu ve Zafer."






Her türlü konforun ve modern imkanların tarihi dokusuyla kaynaştırılarak dekore edilmiş odalarıyla Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı 15 yıldır yeni yüzüyle Türk turizmine hizmet ediyor. Otelin alt katında turistik eşya ve halı satan bir satış bölümü de düşünülmüş. Bahçesinde gece-gündüz kafe ve restoran hizmeti verilen kervansaray, haftanın belirli geceleri dünyada ünlenen Kervansaray Türk Geceleri de organize ediyor. Ayrıca şehrin kültür merkezi işlevini de gören kervansarayda, resim ve sanat sergileri açılıyor, sivil toplum örgütlerinin etkinlikleri düzenleniyor. Yerli ve yabancı turistlerin gözdesi olan Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı şimdiye kadar pek çok ünlüyü ağırlamış. Aralarında İspanya kralının babası Juan Carlos, Rauf Denktaş, yazar Arthur Hailey, Jimy Carter, Yorgos Papandreu, İsmail Cem ile Dimitrios Avramopulos ve birçok ünlü sanatçının da olduğu konukların fotoğrafları otelin giriş katında sergileniyor.

Sabah, Haber: Müjgan Halis, 07.07.2008

BAKAN GÜLER: HASANKEYF ASIRLARDIR ORADADIR. SİZ NEREDEYDİNİZ?





Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın Ilısu Barajı altında kalacak Hasankeyf ile ilgili sözlerine tepki göstererek, DTP'lilere, ''Biz Hasankeyf'i kurtarmak istiyoruz. Hasankeyf asırlardır orada. Siz neredeydiniz?'' diye sordu.

 

TBMM Genel Kurulunda, Elektrik Piyasası Kanununda değişiklik yapılmasını öngören tasarının tümü üzerinde söz alan DTP'li Kaplan, Hasankeyf'in sular altında kalmasını istemediklerini belirterek, ''Hasankeyf, bu ülkenin onurudur, sembolüdür'' değerlendirmesinde bulundu.

 

Bunun üzerine söz alan Bakan Güler, Ilısu Barajının, kamuoyunda çok yanlış ele alındığını söyledi. Ilısu'ya yalnızca baraj olarak bakmadıklarını dile getiren Güler, şöyle konuştu:

''Biz aynı zamanda Hasankeyf'i kurtarmak istiyoruz. Hasankeyf asırlardır orada. Siz neredeydiniz? Hasankeyf yüzyıllardır oradaydı, ihmalden dolayı giderek harabe haline dönmüştü. Ne zaman biz 'Ilısu Barajını yapacağız' dediysek, orada bir hareket başladı. Şimdiye kadar orada taş üstüne taş konmamış. Şu anda oraya sahip çıkan biziz. Orayı ODTÜ'nün mimarlarıyla yeniden diriltiyoruz. Hasankeyf bizim ülkemizin bir parçası. Ülkemizin tarihini yok etmeyiz. Oraya su götürüyoruz, iklimi değişecek, orada 180 kilometrelik uzunluğunda bir göl olacak. Oranın kalkınmasını istemiyor musunuz? Yerdeki taşın dahi hakkını düşünen insanlarız. O bölge de bizim bölgemiz.''

 

Bakan Güler, elektriğe yapılan zamma ilişkin eleştirilere de yanıt vererek, ''Aslında ben zammı sevmeyen bir bakanım. Elektriğe yapılan son zamma rağmen Türkiye, Avrupa'nın doğalgaz ve elektrikte en ucuzları arasında'' dedi.

TürkiyeTurizm.com, 07.07.2008


Nano-Yorum: Ya siz Sayın Bakan, siz nerelerdeydiniz? Daha önemlisi şu anda neredesiniz?

ANTİK KEHANET MERKEZİ TAŞOCAĞI OLMAYACAK





Tarihteki üç kehanet merkezinden biri olan İzmir’in Menderes İlçesi'ndeki Klaros antik kentinde açılmak istenen taşocağına İzmir 1 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu “dur” dedi. Koruma Kurulu, taşocağı açılmak istenen bölgeyi, birinci derece arkeolojik sit alanı ilan ederek ocağın açılmasına engel oldu. 

Ahmetbeyli Köyü sınırları içinde bulunan üç bin yıllık Klaros Apollon Tapınağı’nın yanı başında taşocağı açılmak istendi. Başta yerel halk, Özdere Belediyesi ve Klaros Bilimsel Kazı Başkanı Prof.Dr. Nuran Şahin bu duruma sert tepki gösterdi. Taşocağında 2 günde bir 100 kilo dinamit kullanılarak gerçekleştirilecek olan patlamaların 3.6 büyüklüğünde depreme eşdeğerde sarsıntı yaratacağı, bunun Klaros’ta taş üzerinde taş bırakmayacağı bildirildi.


Klaros Tapınağı’nın inşasında ve paha biçilmez değerdeki heykellerinin yapımında kullanılan mermerin çıkarıldığı antik bölge de taşocağının yapılacağı 100 hektar alan içindeydi. Bu duruma da dikkat çeken uzmanlar, bunun için de binlerce ağaç kesileceğini belirttiler.
 

Firmanın maden arama ve işletme ruhsatının iptali için sivil toplum örgütleri hukuk mücadelesi başlattı. Yargı süreci bitmeden İzmir 1 No.lu Koruma Kurulu konuyu gündemine aldı. Kurul raportörlerinin yerinde inceleme yaparak hazırladığı raporları değerlendiren üyeler, bölgenin bir kısmını doğal, bir kısmının arkeolojik sit alanı olmasına karar verdi.


Klaros Bilimsel Arkeoloji Kazıları Başkanı Prof.Dr. Nuran Şahin, “Kültür ve Turizm Bakanlığı yanımızda yer aldı. Taşocağının açılmaması için bize her türlü desteği verdi” dedi.

MÖ 12. yüzyılda kuruluşundan, MS 4. yüzyılda terk edilişine  kadar “Bilicilik Merkezi”   olarak işlev yapan Klaros birçok yabancı bilim adamı tarafından kazıldı. 1950 yılında epigraf L. Robert tarafından başlatılan kazılarda, bugün ayakta olan Apollon Klarios, Artemis Klaria tapınakları ve Apollon,   Artemis ve Leto’nun anıtsal kült heykelleri ile doğudaki sunakları, kutsal yolun batısında yer alan onur yazıtları, güneş saati ve koltuk gün ışığına çıkarıldı. Kazılar halen Ege Üniversitesi’nden Prof.Dr. Nuran Şahin tarafından sürdürülüyor.

Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 07.07.2008

MÜZECİ ARKEOLOG VE EŞİ TUTUKLANDI

 

 

Muğla’nın Milas İlçesi’ndeki müzede görevli arkeolog Tenzile Uysal Benter ile Alman eşi Mathias Benter, ihbar üzerine önceki gün polisler tarafından Hayıtlı Mahallesi’ndeki evlerinde gözaltına alındı.

Çiftin evinde çeşitli dönemlere ait 650 parça tarihi eser ele geçirildi. Milas Müzesi tarafından yürütülen arkeolojik kazılarda buldukları bazı eserleri envantere işletmeyip kendi koleksiyonları için alıp evlerine götürmekle suçlanan çift, çıkarıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı. Evlerinde bulunan tarihi eseler ise polisin incelemesinin ardından Milas Müzesi’ne teslim edildi.

Hürriyet, Haber: Arzu Şaşmaz- Oktay Çayırlı, 07.07.2008

MISIR'DA 13 AHŞAP LAHİT BULUNDU

 

Mısır Eski Eserler Yüksek Kurulu’ndan bir ekibin, Abidos yöresi yakınlarında yaptığı araştırmada, içinde değerli taşlar, organik araç gereç kalıntıları ve kimi heykelciklerin olduğu küçük bir lahtin yanı sıra fildişinden tahta ve çeşitli parçalardan oluşan bir oyunun da bulunduğu belirtildi. Buna benzer bir oyuna ilk kez, 1922’de İngiliz arkeolog Howard Carter tarafından bulunan Mısır hanedanının  18. firavunu olan ve 9 yaşında taç giyen Tutankamun’un mezarında rastlanmıştı. 

Milliyet, 06.07.2008

ASPENDOS İNŞAATINA İŞADAMLARINDAN TEPKİ

 

Mustafa Erdoğan yönetimindeki Anadolu Ateşi ve Troya gösterilerinin sergilenmesi amacıyla Aspendos yakınındaki 3. Derece Sit Alanı’nda yapılmakta olan gösteri merkezine Antalyalı işadamları karşı çıktı.


Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Yönetim Kurulu’ndan yapılan açıklamada bu tür olayların, devletin kültür ve sit alanları ile ilgili politikası hakkında ciddi kuşkular ortaya çıkardığı gibi, toplumda tarih ve çevre duyarlılığının azalmasına neden olduğu vurgulandı.


Açıklamada, “Antalya’da gösteri merkezlerinin inşa edilmesi ve uluslararası nitelikte kültür ve sanat etkinlikleri yapılması elbette gereklidir. Ancak, özellikle özel girişime dayalı ticari niteliğe sahip etkinlikler için tarihi alanların tahsis edilmesini anlamak mümkün değildir. Aspendos veya Perge gibi insanlığın kültür mirasını oluşturan eşsiz eserlerin, restorasyonu yapılsa dahi sürekli etkinlikler için kullanımı son derece yanlıştır” denildi. 

Tarihi yerlerin gerekli koşullar yerine getirilerek az sayıda sembolik etkinlikler için kullanımının uluslararası tanıtım açısından kabul edilebilecek bir durum olduğunun belirtildiği açıklamada, “Ancak, Aspendos veya Perge gibi tarihi alanların çeşitli gösteriler için sürekli kullanımı, İstanbul’da Topkapı Sarayı’nın otel olarak kullanılmasına benzer bir durumdur” ifadesi kullanıldı.


Tarihi eserlerin restorasyonlarının sponsor desteğiyle gerçekleştirilmesine karşı olmadıklarını ancak bu girişimlerin herhangi bir ticari amaç olmaksızın yapılması gerektiğini ifade eden Antalyalı işadamları, özel sektörün restorasyon desteklerinin vergi muafiyeti gibi önlemlerle teşvik edilmesini istedi.


Açıklamada şöyle denildi: “Aksi halde, restorasyon koşuluyla olsa dahi ticari amaçlı kullanımlara izin verilmesi tarihi eserlerin tahribatına yol açacaktır.”

Milliyet, Haber: Kadir Zengin, 06.07.2008

ODUNPAZARI EVLERİNİN RESTORESİ BİTİYOR

 

Eskişehir Odunpazarı Belediyesi'nin başlattığı Odunpazarı Evleri'ni Yaşatma Projesi'nin 2. etap çalışmaları hızla sürüyor.

 

Odunpazarı bölgesinde tarihi evlerin bulunduğu Koca Müftü, Arif Bey ve Işıklar Sokak'taki 13'ü tescilli toplam 37 binanın, 46 cephesinde gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarının tamamlanmasıyla bölgenin otantik bir semt haline geleceğini belirten Odunpazarı Belediyesi Başkanı Burhan Sakallı, "Odunpazarı semtini artık ülkemizde tanımayan yok. Odunpazarı Evleri Yaşatma Projesi tamamlandığında ilçe, çarşıları, hanları, alış veriş merkezleri, kır kıraathaneleri, restoranları, kültür merkezleri, butik otelleri, ışıltılı sokakları ve Türkiye'nin en iyi korunmuş tarihi ve mimari dokusuyla tüm dünyanın ilgi odağı haline gelen bir cazibe merkezi olacaktır" dedi.

Eskişehir Kent haber, 06.07.2008

MÜZE MÜDÜRLERİNİN 'ÇEŞME' KAVGASI

 

 

Bodrum Kalesi Sualtı Arkeoloji Müzesi’ne hibe edilen Osmanlı dönemine ait bir eseri, eski Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Alpözen’in villasına götürerek bahçesine koyduğu iddiasıyla 6 ay önce Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından açılan soruşturma tamamlandı. İki müfettişin yaptığı soruşturma sonucu, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, yalağı ve aynası bulunan Osmanlı Çeşmesi’nin tarihi eser olduğuna karar verdi.


Alpözen’in villasının bahçesine 15 yıl önce müzeden getirerek yerleştirdiği çeşmenin yeniden müzeye iadesi kararlaştırıldı.


Müze Müdürü Yaşar  Yıldız, Alpözen’in 15 yıl önce müzeye getirdiği Osmanlı Çeşmesi’nin laboratuarda temizlettikten sonra kendisine hediye edildiğini söyleyerek evine götürdüğünü belirtti. Yıldız şunları söyledi:

“Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu yaptığı incelemede, çeşmenin tarihi eser olduğuna ve 2863 no.lu yasa gereği koruma altına alınması için müzeye iadesine karar verdi. Bu karar bakanlığa da iletildi. Resmi yazı ulaşınca Alpözen’e yazı göndererek 15 gün içinde müzeye teslim etmesini isteyeceğiz. Alpözen teslim etmezse durumu emniyete bildireceğiz, polislerle aldıracağız.”

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü görevinden 2005’te emekli olan 70 yaşındaki Alpözen, çeşmeyi, 15 yıl önce eski Kültür Bakanı Cihat Baban’ın kardeşi Nusret Baban’ın kendisine hediye ettiğini söyledi. Alpözen, “Kültür Bakanlığı üç kez soruşturma açtı, üçünde de eserin tarihi olmadığı, geç Osmanlı dönemine ait olduğu ve her yerde satın alınabileceği belirtildi” dedi.
Alpözen, polis zoruyla çeşmeyi almaları halinde kendisinin de yargıya gideceğini söyledi.

Milliyet, Haber: Yaşar Anter, 06.07.2008

SİVAS'TA KAZMA VURULAN YERDEN TARİH FIŞKIRIYOR

 

Sivas Selçuk Park içinde yapılan kazı çalışmaları kapsamında çok sayıda Osmanlı'dan kalma tarihi eser bulundu. Kazı çalışmalarının 2 hafta sonra tamamlanacağı belirtildi.

 

Kent Meydanı Düzenleme Projesi kapsamında kazı çalışması başlatılan Selçuk Park içindeki çalışmalar, Müze Müdürlüğü'nün başkanlığında ve Cumhuriyet Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi katkılarıyla devam ediyor. Kazı çalışmalarında 4 akademisyen, 17 arkeoloji bölümü öğrencisi ile 40'tan fazla işçi görev alıyor. Şu ana kadar 2 bin 200 metrekare alan üzerinde yerin 1 metre aşağısına inilerek araştırma yapıldı. Oluşturulan 22 plan kareden Osmanlı'nın son dönemleri ile Cumhuriyet'in ilk yıllarına ait eserler gün yüzüne çıkarıldı. Bunlar arasında, pişmiş topraktan yapılmış atık su ve içme suyu tahliye boruları, seramik parçalar, kırılmış çömlek ve toprak tabaklar, Osmanlı'nın son dönemlerine ait özentisiz ev temelleri, mezar kitabesi ile Selçuklu dönemine ait olduğu tahmin edilen başka bir kitabe bulundu. Arapça olan kitabelerin temizlik yapıldıktan sonra okunacağı belirtildi.

 

Kazı çalışmaları hakkında bilgi veren CÜ Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Erdal Eser, 1850 ila 1950 yılları arasına ışık tutacak önemli bulgulara rastladıklarını söyledi. Çalışmalar kapsamında yerin 1 metre derinliğine indiklerini belirten Eser, Buruciye Medresesi'nin batısı ile Kale Hamam kalıntısı arasında bulunan bazı mimari kalıntıların muhafaza edilmesini, Tarihi Eserleri Koruma Bölge Kurulu'na teklif edeceklerini ifade etti. Yaklaşık 2 hafta içinde tamamlanması beklenen kazı çalışmaları sonunda bölgeye bu kez Sivas Belediyesi girecek. Belediye, kazılan alanları kapatarak Tarihi Eserleri Koruma Bölge Kurulu'nun onayladığı Selçuk Park Çevre Düzenlemesi Projesi'ni hayata geçirecek. Bu arada son kazı çalışması, 38 yıl önce yapılan kazı çalışmasında bulunan eserlerin, Buruciye Medresesi'nin batı kapısı önünde bir alana gömüldüğü ortaya çıkardı.

Zaman, Haber: İsmail Yıldız, 06.07.2008

ETNOGRAFYA MÜZESİ'NDE ATA'YA SAYGI

 

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Atatürk'ün naaşının geçici olarak 15 yıl boyunca muhafaza edildiği Etnografya Müzesi'nin bahçesindeki tarihi dev Atatürk heykeline yeniden hayat vermek için hummalı bir çalışma başlattı.

Üzerinde Kurtuluş Savaşının, Meclisin ilk açılışının ve Atatürk'ün yabancı heyetleri kabul edişinin işlendiği rölyefler olan heykel onarılarak güçlendiriliyor.

1927 yılında Taksim Cumhuriyet Abidesi'nin de heykeltraşı olan İtalyan Pietro Canonica tarafından yapılan anıt heykelde Atatürk, yürüyen bir atın üzerinde asker üniformasıyla tasvir ediliyor.

Bakanlık, zaman içinde kimyasal oksitlenmeden dolayı görünmez hale gelen rölyefleri temizleyerek yeniden ortaya çıkarıyor. Zaman içerisinde mermer bloklar arasında açılan boşluklar dolduruluyor ve kuş dışkılarından dolayı meydana gelen kirlenmeler temizleniyor. Bakanlık ayrıca heykelin çevresine de yeşil alan düzenlemesi de yapıyor. Müze ziyaretçilerinin dinlenebileceği bir çay bahçesi oluşturuluyor.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın talimatıyla başlayan onarım çalışmalarının yaklaşık bir aydır devam ettiğini aktaran Etnografya Müze Müdürü Yücel Kumandaş, önümüzdeki hafta içerisinde onarımın tamamlanacağını kaydetti.

Hürriyet Ankara, Haber: Umut Erdem, 06.07.2008

İZNİK'TE ROMALILARDAN KALMA SU KANALI BULUNDU

 

Bursa'nın İznik İlçesi'nde, Roma döneminden kaldığı öne sürülen taştan su kanalı bulundu. Kanaldan fışkıran suyun İznik büyüklüğündeki 2-3 yerleşim alanının ihtiyacını karşılayacağı öne sürüldü.

 

Alınan bilgiye göre, İznik Kaymakamlığı, ilçe merkezindeki Beypınarı mevkiinde 35 yıl önce yapılan, ancak bölgeye atılan moloz ve çöpler nedeniyle 20 yıl önce kuruyan çeşmenin suyunu ortaya çıkarmak amacıyla çalışma başlattı. İznik Köylere Hizmet Götürme Birliği aracılığıyla başlatılan çalışma çerçevesinde, bölgede yapılan kazıda, 3 metre derinlikte su bulundu. Suyun, Roma döneminde yapıldığı iddia edilen taştan kanallar ile çevrili olduğu belirlendi. İznik Kaymakamı Hüseyin Avcı, çöp ve molozlar yüzünden kapanan çeşmenin bulunduğu bölgede yaklaşık bir haftadır çalışma yapıldığını belirtti. Bölgede çöplerin temizlenmesinin ardından başlatılan kazıda Roma dönemine ait büyük bir su kanalı bulduklarını, kanaldan fışkıran suyu kontrol altına almakta zorlandıklarını kaydeden Avcı, "3 metre derine indiğimizde Roma döneminden kalma su kanalını bulduk. Şu anda 4 motor, suyu çıkarmaya yetmiyor. Suyu zapt etmek için DSİ'den yardım isteyeceğiz." dedi. Avcı, su kanalının, Romalıların, İznik'in düşman orduları tarafından kuşatıldığı sırada susuz kalmaması için yapılan 'gizli bir kanal olduğunu' tahmin ettiklerini söyledi.

Zaman, 06.07.2008

JANDARMADAN TARİHİ ESER OPERASYONU

 

Eskişehir'de bir şahsın otomobilinde yapılan aramada, 1 adet mermer heykel ele geçirildi.

 

Edinilen bilgiye göre, merkez Mutallip Beldesi, Gazipaşa Mahallesi'nde F.E.'nin (35) otomobilinde tarihi eser bulunduğu ihbarını alan jandarma, şahsı yakalayarak araçta arama yaptı.

 

Görevliler, otomobilin bagajında yaptığı aramada, üzerinde kadın silueti bulunan bir mermer heykel ele geçirdi. Gözaltına alınan şahıs adliyeye sevk edildi.

Eskişehir Kent Haber, 04.07.2008

İSHAK PAŞA ARTIK HER GÜN AÇIK OLACAK

 

Doğubayazıt İlçesi'nde bulunan İshak Paşa Sarayı'nın haftanın her günü açık olacağı belirtildi.

 

Konuyla ilgili olarak basın mensuplarına bilgiler veren İl Kültür ve Turizm Müdürü Muhsin Bulut, yaz mevsimi nedeniyle İshak Paşa Sarayı'nın ziyaret saatleri ile ilgili bazı değişiklikler yaptıklarını belirtti.

 

Yeni uygulamanın 1 Temmuz 2008 tarihinde itibaren geçerli olduğunu söyleyen Muhsin Bulut "Yaz mevsimi ile birlikte artan turist sayısı karşılamak için bazı değişikliklere gittik. Şimdiye kadar İshak Paşa Sarayı haftanın sadece 6 günü açıktı. Tarihi mekanımız bundan sonra her gün ziyaretçilerimize açık olacaktır. Ayrıca 09.00-17.00 olan mesai saatlerimizi de 09.00-18.00 olarak değiştirdik. Bu uygulamadan sonra İshak Paşa Sarayı'nı ziyaret eden turist sayısında büyük artış görüleceğini umuyorum" dedi.

Ağrı Kent Haber, 04.07.2008


Atatürk Alacahöyük'te
...1936





.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi