23 Nisan - 6 Mayıs 2017
|
SONUNDA BETONUN
ARASINDA KAYBETTİLER
Kentsel sivil mimarı kategorisinde Malatya’nın somut
kültürel mirasının en önemli yapılarından biri olan
ve restorasyonu için bugüne kadar milyonlarca lira
para harcanan Karakaş Konağı’nın hali içler acısı
bir görüntü çiziyor. Konak, son olarak Çevre
Yolu’na cepheli ön tarafına yapılan bina ile adeta
inşaat hapsine mahkum edildi.
Malatya’nın büyükşehir
statüsüne geçmesinden sonra İl Özel İdaresi’nden
Malatya Büyükşehir Belediyesi’ne devredilen Karakaş
Konağı, çevresi ile birlikte koruma altına alınıp
kültürel turizm merkezi olarak tescil edilmiş
olmasına ve bir dönem çevresindeki boş olan
arsaların konak alanına dahil edilmek üzere
kamulaştırma teklifleri kabul görmeyen ve daha sonra
çevresinde betonlaşma başlayan konak, binaların
arasında adeta kayboldu.
Birkaç kez restorasyon
geçiren konak ise şimdilerde tel tel dökülüyor.
Taşınmaz kültür varlığı olarak, 1 Haziran 1989
yılında tescil edilen, 2000-2001 yılları arasında ve
2008 yılında iki defa büyük bütçelerle restore
edilen Karakaş Konağı, şimdilerde ise, çerçeveleri
sökülmüş pencereleri yırtık naylonlar ile kapatılmış
virane görüntüsüyle adeta hayalet konağa dönüşmüş
durumda.
Malatya’nın özgün mimari
örneklerinden biri olan Karakaş Konağı’nın içler
hali acısı, sökülen camları ve çerçeveleri değil.
Geçtiğimiz yıl Haziran ayında ihalesi yapılarak
restorasyonuna başlanan Karakaş Konağı, sözde koruma
altında olmasına rağmen etrafında tamamlanan veya
devam eden yapılaşma ile tamamen binalar arasına
hapsedildi. Devam eden inşaatların tamamen
bitmesiyle Konak restore edilse bile binalar
arasında sıkışıp kalmış olacak. Yok olmaması ve
gelecek kuşaklara aktarılması için verilen koruma
kararı, konağın etrafına verilen yapılaşma izni ile
büyük çelişki oluşturuyor.
Özetle Karakaş
Konağı’nın restorasyon süreci
Karakaşzade Hacı Mustafa tarafından 1875-1880
yılları arasında yaptırılan ve Malatya evlerinin
tipik özelliklerini taşıyan Tarihi Karakaş Konağı,
1989 yılında taşınmaz kültür varlığı olarak tescil
edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2001
yılında restore edilen Karakaş Konağı’nın çatısı, bu
restorasyonun hemen ardından su akıtmaya başlayınca
ikinci kez restorasyon yapıldı.
Bu tarihten sonra Karakaş
Konağı’nın ne şekilde değerlendirileceğine ilişkin
kamuoyuna birçok proje açıklandı ancak hiç biri
gerçekleşmedi. Karakaş Konağı, bir dönem
Malatya Evi ve Etnografya Müzesi olarak düşünüldü.
Bu proje hayata geçmeyince bu kez de Konağa, merkezi
İstanbul’da bulunan Malatya Eğitim Vakfı (MEV) talip
oldu. Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nden o dönem
Malatya İl Özel İdaresi’ne devredilen Konak, sonraki
süreçte yeniden Kültür ve Turizm Bakanlığı’na
devredildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Karakaş
Konağı’nı ‘Vakıf Müzesi’ yapmak istemesi üzerine,
Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredildi. Türkiye
Seyahat Acenteleri Birliği’ne (TÜRSAB) verileceğini
açıklanan konak için 2011 tarihinde açıklama yapan
Malatya Valiliği, Karakaş Konağı’nın Malatya Baro
tarafından sosyal amaçlı olarak kullanılma isteğini
duyurdu fakat bu proje de gerçekleşmedi. Bunun
üzerine yeniden İl Özel İdaresi’ne devredilen
Karakaş Konağı, büyükşehir süreci nedeniyle İl Özel
İdaresi’nin statüsü ortadan kalkınca Malatya
Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi.
Büyükşehir Belediyesi, Sivas
Koruma Kulunun tarafından onaylanan projeyi
geçtiğimiz Haziran ayında ihale ederek restorasyona
başladı. Restorasyonun 1 yıl içinde
bitirileceği açıklanmıştı.
Konak ve çevresinin geçen yılki görüntüsü

Konak ve çevresinin bugünkü hali



Malatya Haber, Haber:
Güler Hazar, 05.05.2017
|
TOKİ RESTORASYON
KREDİSİNE 75 BAŞVURU
TOKİ tarafından kültür varlıklarının bakımı, onarımı
ve restorasyonu işlemlerine ilişkin kullandırılan
2017 Restorasyon Kredisine 75 proje başvuru
yapıldığı açıklandı.
2005 yılında 16 eserle başlayan kredilerin 2016
yılına gelindiğinde 726’ya ulaştığını söyleyen TOKİ
Başkanı Ergün Turan, "Tarihi yapılar için verdiğimiz
kredinin üst limitini bu yıl 160 bin liraya
çıkardık. 28 Nisan’da sona eren restorasyon
kredisine 75 proje başvuru yaptı. Restorasyon
kredisi kapsamında bugün itibarıyla 726 proje için
kredi açtık. 513 adet 'Taşınmaz Kültür Varlığı'nın
restorasyonu tamamlanarak, İdaremizce Geçici Kabulü
gerçekleştirildi” dedi.
Anayurt Gazetesi,
05.05.2017
|
 |
SULAR ÇEKİLİNCE
GÜN YÜZÜNE ÇIKAN MEZARLARA DEFİNECİLER DADANDI
Batman’ın Kozluk İlçesi'nde define avcıları, suların
çekilmesiyle birlikte gün yüzüne çıkan mezarları
tahrip etti. Vatandaşlar, söz konusu duruma karşı
önlem alınmasını istedi.

Kozluk İlçesi'ne bağlı Taşlıdere ve Kaletepe köyleri
ile Doğancık mezrasının ortak kullandığı mezarlık,
baraj suları altında kalınca bataklığa dönüştü.
Baraj göleti altındaki bazı mezarlar çökerken,
bazıları ise tamamen kayboldu. Suların çekilmesini
fırsat bilen
defineciler ise
dadandıkları mezarları tahrip etti. Mezarlığın
yaklaşık 200 yıllık olduğunu anlatan Taşlıdere Köyü
sakini Cemal Kaya, mezarlığın 1990 yılından beri
baraj gölünün kurulmasıyla sular altında kaldığını
ancak suların çekilmesiyle beraber definecilerin
hedefi haline geldiğini anlattı. Mezarların
taşınması ya da koruma altına alınmasını isteyen
Kaya, “Sular çekildikten sonra mezarlık tarihidir
diye defineciler tarafından tahrip ediliyor. Devlet
ve ilgililerden ricamız baraj suları çekildikten
sonra bu mezarları taşısınlar. Dedelerimizin,
ninelerimizin yattığı yerdir bu mezarlar. Bu halde
görünce çok üzülüyoruz” dedi.

Milliyet, 04.05.2017 |
DOĞAN TEKELİ-SAMİ
SİSA TASARIMI YAPI VE KREDİ BANKASI APARTMANI
YENİLENİYOR
Projesi, Yapı ve Kredi Bankası Emekli Sandığı Vakfı
tarafından 1972 yılında açılan sınırlı yarışma
sonucu elde edilen Yapı ve Kredi Bankası Apartmanı
Bilgili Holding tarafından yenileniyor.

Yenileme projesi Tanju Özelgin tarafından hazırlanan
binanın ismi VK108 olarak değiştiriliyor.

Eski ismiyle Yapı ve Kredi Bankası Apartmanı yeni
ismiyle VK108'de bulunan farklı fonksiyona ve
büyüklüğe sahip 121 birim, 21 kata yayılacak.
Yaklaşık 5.000 metrekare büyüklüğündeki arazinin
3.750 metrekaresi sert ve yumuşak peyzaj alanı
olarak düzenlenecek. Projenin web sitesinde, binada
yer alan mekanların güncel ihtiyaçlara olanak
tanıyacak şekilde yeniden kurgulanacağı yazıyor.

Vaziyet Planı
Yapı ve Kredi Bankası Apartmanı

Valikonağı Caddesi'nin
sonuçlandığı noktada, yoldan yaklaşık 25 m aşağıdaki
arsa için 1972 yılında açılan sınırlı yarışma sonucu
elde edilen proje, 1975 yılında tamamlanmış. Arsanın
içinde bulunduğu çevre göz önüne alınarak daha çok
yüksek gelir gruplarına yönelik konut ve otoparkın
oldukça uzun süre talep yaratacağı düşünülmüş ve
yarışmaya sunulan proje buna göre tasarlanmış.
Binanın tamamlanmasından 3
sene sonra Arkitekt Dergisi'nde yayınlanan
söyleşide*,
projenin müellifleri Doğan Tekeli ve Sami Sisa,
Selçuk Batur'a yarışma süreci, önerdikleri program
ve o zamanki güncel durumuna dair şu bilgileri
vermiş:

Vaziyet Planı
Proje ya da yarışma
öncesi durum üzerine bilgi verebilir misiniz?
Bu biraz uzunca bir öykü. Yaklaşık 6 000 m2
yüzölçümündeki bu çok eğimli arsa DP dönemi ileri
gelenlerinin kurduğu Yüksel Yapı Kooperatifi'nin
imiş. Burası için Prof. Emin Onat bir proje
yapmış, hatta yapının temelleri atılmıştı.
O günlerde İstanbul'un en yüksek binası olacak bu
yapının maket fotoğraflarının gazetelerde
yayınlandığını hatırlıyoruz. 27 Mayıs Devrimi'nden
sonra kooperatif dağılmış olacak. Arsa sonradan bir
müteahhide, ondan da Yapı ve Kredi Bankası Emekli
Sandığı Vakfı'na devrolunmuş. Vakıf arsada gelir
getirici bir tesis inşaasını kararlaştırdığında,
Valikonağı Caddesini aşağıya bağlayacak yeni bir yol
tasarlandığı, bu yolun temeli atılmış yapıya değdiği
görülmüş. İmar Müdürlüğünce burası için eski yapının
yüksekliği aynen tanınmak üzere yeni bir blok etüdü
istenmiş. Bunun üzerine Vakıf yeni projenin sınırlı
yarışma yolu ile elde edilmesini düşünmüş.
Siz nasıl bir program
önerdiniz?
Konut ve otopark. Biraz
açalım bunu. İstanbul'un gelişme hızı içinde
özellikle yoğun konut bölgesi olan burada zamana ve
değişime dayanabilecek, geçerliğini yitirmeyecek
işlevlerin bu ikisi olabileceğini düşündük. Sinema,
sauna, lokanta vb. işlevlerin zaman içinde nasıl bir
gelişme ya da düşmeyle karşı karşıya kalabileceğini
kestirebilmek çok güçtü. Oysa arsanın içinde
bulunduğu çevre de düşünülürse, daha çok yüksek
gelir gruplarına dönük konut birimleri ve
otopark zamana dayanır elemanlar olarak
görünüyordu. Zaten otopark bu tür konut birimleri
için bir zorunluktu. Nitekim bugün hem konutları
kullananlar, hem çevrede yaşayanlarc
kullanılmaktadır.

Yapının bitiminden bu yana üç
yıl geçmiş. Şimdi geriye baktığınızda bu arada
malsahibi vakfın ve yapının
kiracılarının, tepkilerini de gördükten
sonra, ayrıca yapıyı projelendirdiğiniz yıldan
bu yana geçen deneyimlerinizin ışığında altı yıl
öncesine baktığınızda neler görüyorsunuz?
Daha açık sorayım: Kendi
yapınızı kendiniz eleştirir misiniz? Altı yıl sonra
geriye bakıp "keşke şöyle yapsaydık" dediğiniz
noktalar var mı? Mimari çözümler açısından elbette.
Bir de, belki doğrudan sizin sorumluluğunuzda
olmayan tesisat, ısıtma, işletme gibi konularda hiç
pürüz çıktı mı ortaya?
Planlama, işlevsel ilişkiler,
ve strüktür bakımından ciddi bir sorun
görünmüyor. Bugün projelendirmeydik birim
konut planında, genel giriş, ulaşım vb.
konularda bir değişiklik düşünmezdik. Bununla
beraber can sıkıcı noktalar da yok değil. Örneğin
çatıda asansör kulelerini birleştiren teras plağı,
bu kulelerin plastik etkisini hayli azalttı.
Bir başka üzücü nokta, arka cephenin
hafifçe kuzeybatıya dönük olması nedeniyle yazın
günün belirli saatlerinde bu cephedeki yatak
odalarının güneşten rahatsız olması. Gerçi bu
cephede parapetler daha yüksek tutulmuş
küçültülmüştür. Ama, doğramaları bu cephede de daha
geriye alarak, hatta daha büyük sağırlıklar
düzenleyerek hem güneş kontrolü sağlanabilir, hem de
mimari açıdan daha plastik bir etki yaratılması
olanağı bulunabilirdi.
*Sayı: 1978-03 (371), Sayfa:
84-90
Arkitera, Haber: Emine Merdim
Yılmaz, 04.05.2017
|
İZMİR'DE TARİHİ
HAMAM YIKILMAKTAN KURTULDU
İzmir'de uzun yıllardır mezbelelik durumda olan
Basmane'deki Kıllıoğlu Hacı İbrahim Vakfı Hamamı,
Konak Belediyesi’nin girişimleri sonucu yıkılmaktan
kurtuluyor.

Uzun yıllardır mezbelelik durumda olan Basmane
Anafartalar Caddesi üzerindeki Kıllıoğlu Hacı
İbrahim Vakfı Hamamı, Konak Belediyesi’nin
girişimleri sonucu yıkılmaktan kurtuluyor.
Osmanlı’dan kalma tarihi
hamam Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş ve Vakıflar
Bölge Müdürü Fethi Koç tarafından imzalanan sözleşme
kapsamında restorasyon karşılığı 17 yıllığına Konak
Belediyesi tarafından kiralandı.

Moloz taş ve tuğladan yapılmış Kıllıoğlu Hacı
İbrahim Vakfı Hamamı’nı İzmir’e kazandırmak için
anlamlı bir adım attıklarını kaydeden Başkan Pekdaş,
restorasyon çalışmalarının kısa süre içinde
başlayacağını söyledi.

Restorasyonun ardından hamamın 17 yıllığına Konak
Belediyesi’nin çeşitli hizmetlerine mekan olacağını
belirten Pekdaş, “Konak Belediye meclisi ve Vakıflar
Bölge Müdürlüğü’nün aldığı ortak karar sonucu bu
anlamlı işbirliğini resmiyete kavuşturan imzaları
attık. Tüm İzmirli hemşerilerimize hayırlı olsun”
dedi. Vakıflar Bölge Müdürü Fethi Koç da
restorasyonun ardından tarihi hamamın yeniden
görünür olacağını belirterek, Konak Belediyesi’ne ve
Başkan Sema Pekdaş’a tarihi değerlere vermiş
oldukları destekten ötürü teşekkür etti.

İzmir’in tarihi semtlerinden Tilkilik’teki
Anafartalar Caddesi üzerinde yer alan ve klasik
Osmanlı mimarisi plan düzeninde inşa edilmiş olan
Kıllıoğlu Hacı İbrahim Vakfı Hamamı uzun yıllar
kendi haline terk edilmişti. Ne zaman inşa edildiği
tam olarak bilinmeyen hamam1965 yılına kadar kömür
deposu olarak kullanılmış, daha sonra ilgisizlik
nedeniyle yıkılmıştı.
Günümüze ancak ‘sıcaklık’ bölümü ile bazı duvar
kalıntıları ulaşan hamam, atılan imzaların ardından
restore edilerek yeniden kente kazandırılacak.
Anafartalar Caddesi üzerinde yer alan hamamın
yakınlarında Hatuniye Camii, Dönertaş Sebili,
Basmane Polis Karakolu gibi önemli dönem yapıları
bulunuyor. Konak Belediyesi Kentsel Tasarım
Müdürlüğü’nce hazırlanan restorasyon projesi Koruma
Kurulu’nun onayından sonra uygulamaya geçirilecek.
Restorasyonun tamamlanmasının ardından tarihi hamam,
belediye hizmetlerinin verildiği bir mekan olarak
hizmete açılacak.
Cnn Türk, 04.05.2017 |
KORUMA KURULU'NA
BAŞVURU: SOSYAL TESİS ROMA PARKI'NA DOĞRU GENİŞLİYOR
İstanbul’un Beyoğlu İlçesi'ndeki Cihangir
Mahallesi’nde bulunan arkeolojik sit bölgesi Roma
Parkı’nın bitişiğindeki ‘sosyal tesis’ inşaatının
parka doğru genişletildiğini savunan mahalleliler
Koruma Kurulu, İstanbul büyükşehir belediyesi (İBB)
ve Beyoğlu belediyesine başvurdu.
Parka sosyal tesis
yapılmasına ilişkin imar planı değişikliği mahalleli
ve çevrecilerin tüm itirazlarına rağmen İBB
meclisinde geçen yılın aralık ayında kabul
edilmişti.
‘İBB Sosyal Tesis’ projesinin Roma Parkı’na doğru
genişletilmesiyle ilgili durumu fotoğraflarıyla
tespit eden Cihangirli yurttaşlar, ruhsata
aykırılıkların tespitini ve inşaatın durdurulmasını
talep etti.
Sanatkarlar Parkı olarak da
bilinen Roma Parkı, Beyoğlu’nun aynı zamanda ender
kalan yeşil alanlarından biri. Yurttaşlar, parkta
tarım yapıyor çeşitli meyveler ekiyordu.
Mahalleliler tarafından İBB,
Beyoğlu belediyesi ve 1 No’lu Koruma Kurulu’na
yapılan başvuruda ‘İstanbul 7. İdare Mahkemesi’nde
yapı ruhsatının iptali için dava açıldığı, tüm
itirazlara rağmen sosyal tesis inşaatının devam
ettiği’ kaydedildi.

Dilekçede şu görüşlere yer
verildi:
“Fotoğraflardan da
anlaşıldığı gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
(İBB) Sosyal Tesis inşaat sahasını çevreleyen
paravanlar hemen bitişiğindeki arkeolojik park ve
sergileme alanı olan ve aynı zamanda arkeolojik ve
jeolojik etüt gerektiren alan olan Roma Parkı’na
doğru genişletilmiştir. Yapının bodrum katı da bu
alana doğru genişletilmektedir. Park alanına doğru
yapılan bu genişleme hem kamusal alanlarımıza
müdahale anlamına gelmekte ve hem de İstanbul
Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nün denetimi olmaksızın
yapıldığı için açıkça hukuka aykırılık teşkil
etmektedir.
3194 Sayılı İmar Kanunu’nun
32. Maddesi, ruhsatlı yapıların ruhsata aykırı inşa
edilen kısımlarının derhal yapı tatil tutanağı
tutulmak sureti ile durdurulmasına ve sorumluları
hakkında imar para cezası düzenlenmesine ilişkin
emredici hüküm taşımakta, aynı yasanın 42. Maddesi
ise ruhsata aykırı kısımlar hakkında yıkım kararı
alınması gerektiğini düzenlemektedir. Öte yandan
Kentsel Sit Alanı olan bölgede ruhsata aykırı
izinsiz inşai ve fiziki müdahalelerin 2863 Sayılı
Yasa’nın 65. Maddesi uyarınca suç teşkil ettiği ve
yine sorumlular hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç
duyurusunda bulunulması gerektiği yönünde düzenleme
bulunmaktadır.

Yukarıdaki yasal düzenlemeler
uyarınca; Beyoğlu, Kılıçali Mahallesi, 61 ada, 8
parsel sayılı taşınmazda ruhsata aykırı olarak inşa
edilen kısımların tespiti ve durdurulmasını,
sorumlular hakkında idari ve cezai sorumlulukları
kapsamında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını semt
sakinleri olarak saygılarımızla talep ederiz.”
Ne olmuştu?
2009 yılında arkeolojik park ilan edilen
Cihangir Roma Parkı’na Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar
Planları kapsamında biri şu anda inşaatın başladığı
yer, biri bostanın olduğu yer, diğer ikisi Roma
Parkı’nın içinde olmak üzere dört sosyal tesis
yapılması planlanıyordu. Geçen yıl 20 Ekim’de
bostanın yakınındaki otopark olarak kullanılan
alanda bir inşaat başlamıştı. Arkeolojik ve jeolojik
etüt gerektiren alan olduğu halde müze denetimi
dışında, tabelasız, ruhsatsız olarak devam etmişti.
Mahallelilerin tepkileri üzerine inşaat durmuştu.
Mahallelinin sosyal tesislere
dayanak olan imar planına açtığı dava 2014 yılında
iptal edilmiş, 2015 yılında Danıştay kararı
kaldırmıştı. Alanda yeniden bir bilirkişi keşfi
yapılmıştı.
Roma Parkı’nın yanıdaki
alanda 25 Ekim’de Çevik Kuvvet koruması altında iş
makineleri tekrar çalışmaya başlamıştı. Mahalleliler
bir kez daha oradaydı; kepçe durdurulmuştu.
27 Ekim’de, çalışmaların
İstanbul Arkeoloji Müzeleri denetiminde yapılması
gereği kararı alınmış ancak bu karara rağmen 1
Kasım’da iş makineleri Özel Tim eşliğinde tekrar
çalışmaya başlamıştı. Gerekli karar tanınıp iş
makinalarının durdurulmasına kadar geçen zamanda,
arkeolojik bulguları içeren dolguların önemli bir
kısmı yok edilmişti. Yani inşaat durmuş, ama miktarı
bilinmeyen arkeolojik bulgu hafriyat kamyonlarıyla
taşınmıştı. Cihangir Güzelleştirme Derneği suç
duyurusunda bulunmuştu.
Son olarak, alanda
arkeolojik kazı çalışması yapan İstanbul Arkeoloji
Müzeleri Müdürlüğü, herhangi bir kültür varlığına
rastlanmadığını belirtmişti.
Diken, 04.05.2017
|
OSMANLI HANEDANI
İSTANBUL'U GERİ İSTİYOR!
Sultan Abdülhamit’in torunları, aralarında
Kabataş Meydanı, Galatasaray Adası ve
Veliefendi’nin de olduğu onlarca değerli mülk ve
arazinin kendilerine miras kaldığı iddiasıyla
hukuk mücadelesi başlattı.
Osmanlı
İmparatorluğu’nun 34’üncü padişahı Sultan
Abdülhamit’in torunları, dedelerinden miras
kaldığını öne sürdükleri onlarca değerli mülk ve
arazi için hukuk mücadelesi başlattı. Talep
edilen yerlerin toplam değeri ise milyar dolarla
ifade ediliyor. Öyle ki, bu yerler arasında
Kabataş Meydanı, Galatasaray Adası,
Dolmabahçe’de bostan bile var. Osmanlı hanedanı
2013’ün mart ayında Londra’da Bakan Davutoğlu
ile bir araya gelmişti. 250 akraba dava açıyor
Miras için 2010 yılında veraset, yani akraba
ispatlığı davası açıldı. Osmanlı arşivinden
çıkan belgelere göre aralarında Türkiye, Lübnan,
Suriye İngiltere, hatta Meksika’dan isimlerin
olduğu 250 kişilik bir varis listesi
oluşturuldu. Bu 250 akraba için mahkeme geçen
Aralık’ta yapılan duruşmada, kararını 27 Mart
2014’te açıklayacağını söyledi. Eğer İstanbul
12. Sulh Hukuk Mahkemesi, verasetleri kabul
ederse miras davasının önü açılacak. ‘Yerlerin
parasını verin’ Abdülhamit’in bir kısım
varisinin vekilliğini üstlenen Akkuş Hukuk
Bürosu’ndan avukat Meral Akkuş ile Mehmet Erkan
Akkuş, konuyla ilgili şu bilgileri verdi:
“Mahkeme davacı kişilerin Abdülhamit’in
varisleri olup olmadığı yönünde karar verecek.
Varislerin Şehzade Mehmet Selim’e kadar veraset
belgeleri alınmış durumda. Son halka Abdülhamit.
Mahkeme tarafından veraset belgesi çıkması
durumunda miras pay oranları da ortaya çıkacak.
Söz konusu yerlerin bire bir iadesi mümkün
değil. Varisler kendi miras payları oranında
maddi karşılık talep ediyor. Anlaşma
yapılamaması durumunda AİHM’e kadar gidecekler.”
Venizelos’un torunları almıştı Benzer bir emsal
karar Yunan Kralı Venizelos’un ailesi için
çıkmıştı. Venizelos’un malları kamulaştırılınca
mirasçıları tıpkı Abdülhamit’in torunları gibi
miras talep etti. Yunan hükümeti ödeme
yapmayınca konu AİHM’e gitti ve 18 milyon
dolarlık ödeme tablosu çıkarıldı. Venizelos’un
varisleri bu parayı Yunan hükümetinden tahsil
etti.
GALATASARAY ADASI’NI DA
İSTİYORLAR
Mimar Balyan’dan
Osmanlı’ya kalmıştı Osmanlı maliyesinin 1875
yılında iflas etmesiyle borç ödemeleri
durduruldu. Birçok ünlü eser yapan dönemin
mimarlarından Sarkis Balyan’a alacaklarının
karşılığında Kuruçeşme’deki ünlü Galatasaray
Adası verildi. Balyan’ın vefatının ardından
adaya kimse sahip çıkmayınca Osmanlı vergi
borçları ödenmediği gerekçesiyle el koydu. Ada
1914 yılında Türkiye’nin ilk denizcilik
işletmesi olan Şirket-i Hayriye’ye kiralandı,
1957’te Galatasaray Kulübü’ne 150 bin TL’ye
satıldı. 2006’dan beri de Suada adıyla eğlence
yeri olarak hizmet veriyor.
YASA
NE DİYOR?
‘Cumhuriyet’ten sonra
kamulaştırıldı’ Varislerin avukatı Meral Akkuş:
“1924 tarihli 431 sayılı yasa padişah mallarıyla
ilgili talepte bulunulmasına engel. Sultan
Abdülhamit, 1918 yılında vefat etti. Ancak
Abdülhamit’e ait mal varlıkları 1924 yılında
kamulaştırıldı. Yani Cumhuriyet ilan edildikten
1 yıl sonra. Şayet kamulaştırma Cumhuriyet’ten
önce yapılsaydı varisler hak iddia edemezdi.
Yani miras varislerin mülkiyetine geçer.”
İŞTE İSTENEN MÜLKLERİN SADECE
BAZILARI:
- Galatasaray Adası -
Sultanhamam’daki İzmirli Hanı - İstanbul
Gedikpaşa’daki tiyatro arsası - Eyüp
Kopçageçidi’ndeki 21 dönüm tarla - Eyüp’te 18
dönümlük Bahariye Kışlası - Kağıthane’de 20
dönüm arazi - Bakırköy’de 70 dönüm arazi -
Bakırköy Veliefendi çayırı - Dolmabahçe’de 30
dönüm bostan - Beşiktaş Serencebey’de 2 dönüm
bağ, Ihlamur’da 3 dönüm arsa - İstanbul
Horhor’da konak ve 5 dönüm arsası - Arnavutköy
Akıntı Burnu’nda gazino ve müştemilatı -
Ortaköy’de Dalyan mahallesi ve Ali Saip Paşa
Yalısı ile müştemilatı - Paşabahçe İrcirli
Köyü’nde 40 dönüm arazi ve şişe fabrikası -
Beykoz’da 40 dönüm bostan, üç bahçe, 6 tarla, 2
çayır, 3 arsa, 1 bağ, 1 dükkan ve yalısıyla
Tokat çiftliği, Yalnız Servi çiftliği. -
Beykoz’da Abraham Paşa’dan alınan 38 dönüm arazi
ve üzerindeki müştemilat - Şişli’de İzzet Paşa
çiftliği - Çatalca ve Çekmece’de; Filifos
çiftliği, Kaparya çiftliği, Safra çiftliği,
Kılıçali Sağır çiftliği, Silivri çiftliği, Bosna
çiftliği, Sazlı Bosna çiftliği, Haraççı
çiftliği, Papas Bergos çiftliği, İzzettin
çiftliği, Tozalak çiftliği ve Yahya Bey Kışlası.
Yeni Bursa, 03.05.2017
|
NORVEÇ'TE TARLADAN 3 BİN YILLIK KALINTILAR ÇIKTI
İskandinav
ülkelerinden
Norveç'in orta kesiminde bir tarlada 3 bin
yıllık kesici ve delici alet parçaları bulundu.
Science Daily'nin haberine göre,
Trondheim kentine bağlı Hegra Köyünde
hobi amaçlı metal detektörlerle
araştırma yapan Joakim ve Jörgen Korstad
adlı iki kardeş, ocak ayında bir tarlada
kalıntılara rastladı.
Norveç Bilim ve Teknoloji
Üniversitesi (NTNU) Müzesi ve
Nord-Tröndelag Bölge Konseyinden
arkeologlar, bölgede ortaya çıkarılan
kalıntılar arasında Bronz Çağı'na ait
(MÖ 1100-500) çok sayıda balta ve
mızrak başları ile döküm kalıbının
bulunduğunu açıkladı.
NTNU Arkeoloji ve Kültürel Tarih
Bölümünden Arkeolog Merete Moe
Henriksen, "Bulduğumuz 24 balta, bu
keşfin en özel parçaları. Norveç'te daha
önce tek bir gömüden bu kadar çok balta
çıkmamıştı. İskandinav bölgelerinde bu
baltalara nadir rastlanıyor." dedi.
Baltaların ve diğer aletlerin gömülme
nedenine dair bir şey söylemek için
henüz erken olduğunu vurgulayan
Henriksen, "Metalin şeklini değiştirmesi
için geçici olarak gömülmüş olabilir.
Demir Çağı'nın sonunda bu tür
uygulamalar vardı." ifadelerini
kullandı.
Sabah, 03.05.2017
|
TARİHİ
KALINTILARIN BULUNDUĞU ALANA MERMER OCAĞI RUHSATI
Isparta’nın Sütçüler İlçesi'nde son yıllarda açılan
onlarca mermer ocağının yarattığı tahribat kültür
mirasına kadar uzandı. Sütçüler’e bağlı Çandır
Köyünde Hong Global adında özel bir firma tarafından
işletilen mermer ocağının ruhsat sahası içerisinde
tarihi kalıntıların bulunduğu ortaya çıktı.
Şahinkayası olarak anılan bölgede bulunan kalıntılar
uydudan bile görünebilir nitelikteyken, bugüne kadar
tescillenerek koruma altına alınmamış olması ise
onlarca mermer ocağının tahribatına kurban giden
bölgede bulunması nedeniyle skandal olarak
nitelendiriliyor.
Isparta’nın Sütçüler
İlçesi'ne bağlı Çandır Köyü, antik çağdan günümüze
önemli bir geçit konumunda. Frigyalı ünlü filozof
Epiktetos’a adanan bir yol anıtının da bulunduğu
Yazılıkanyon Tabiat Parkına da ev sahipliği yapan
Çandır ve çevresinde çok sayıda tarihi kale ve
yerleşim bulunuyor. Ancak son yıllarda bölgede ardı
ardında faaliyete geçen mermer ocaklarının neden
olduğu doğa tahribatına şimdi de kültür mirası
eklendi.

72 HEKTAR İŞLETME
ALANI TALEBİ
Çandır Köyü sınırlarında
yer alan Şahinkayası tepesinde mermer ocağı işleten
Bursa merkezli Hong Global adlı firma, ruhsat sahası
içerisinde kapasite artırımına gitmek için Şubat
ayında Isparta Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne
başvurdu. 2021 yılına kadar ruhsat süresi bulunan
firma, 24 hektar olan işletme alanını 72 hektara (72
bin metrekare) çıkarmayı talep etti. Ancak ormanlık
alanda yürütülen madencilik faaliyeti yüzünden büyük
bir çevre tahribatına neden olmasına karşın ÇED
(Çevresel Etki Değerlendirmesi) kapsamı dışında
tutulan mermer ocağı işletmesine verilen ruhsat
sahası içerisinde tarihi bir yerleşim ve kale olduğu
sanılan kalıntılar ortaya çıktı.

SKANDALI MAHMUT
AKSU’NUN DİLEKÇESİ ORTAYA ÇIKARDI
Bölgedeki mermer ocaklarına ruhsat verilirken ne
kadar özensiz davranıldığını ortaya koyan skandal,
Çandır Köyünden bir vatandaşın Isparta Müzesine
yazdığı dilekçe ile ortaya çıktı. Hong Global
firmasının Şahinkayası tepesindeki işletme alanında
kapasite artırımına gideceği bilgisini öğrenen
Mahmut Aksu, 30 Mart tarihinde Isparta Müze
Müdürlüğü'ne yazdığı dilekçe ile bölgede tarihi
kalıntıların bulunduğu konusunda yetkilileri uyardı.

‘BEN TELEFONUMDAN
BİLE GÖREBİLİYORUM, YALVARIYORUM İLGİLENİN’
Köyündeki mermer ocaklarının neden olduğu
usulsüzlükler ve doğa katliamlarına karşı yıllardır
mücadele veren Aksu, bıkıp usanmadan yazdığı o
dilekçelerin sonuncusunda özetle şu ifadelere yer
verdi:
"Sayın müdürüm biliyorum bana
kızıyorsunuz ama doğamı korumak için kendimce bir
şeyler yapmaya çalışıyorum. Yer Sütçüler İlçesi
Çandır Köyü, Şahinkayası tepesi. Resimden de
anlaşılacağı üzere dağ mermer odağı tehdidi altında.
Resimde işaretlediğim alanda tarihi kalıntılar
mevcuttur. Belki size göre bir değeri yoktur. Ben
arkeolog olmadığım için bilemem. Siz elinizdeki
imkanlarla işaretli yere gitmeden uydudan önbilgi
için hiç olmazsa inceleyebilir, o tarihi kalıntıları
görebilirsiniz. Ben cep telefonumdan o kalıntıları
görebiliyorum. Resimden de anlaşılacağı üzere araba
mermer ocağına kadar çıkmakta, oradan 200-300 metre
yürüyerek alana varabilirsiniz. Buranın sit alanı
ilan edilmesi için gerekli işlemi yapmanızı arz
ederim. Yalvarıyorum ilgilenin. Eğer burada bir
tarihi eser yok ise bir daha size hiç dilekçe
vermeyeceğim. Söz veriyorum."

4 AY ÖNCE AYNI
BÖLGEDE AYNI SKANDAL
Dilekçesinin
ardından Isparta Müzesi personelinin bölgeye gelerek
söz konusu alanda inceleme yaptığını belirterek,
“Buradaki tarihi kalıntılar kimsenin umurunda değil.
Mermer ocağı, kalıntıların olduğu alana 100 metre
kadar yaklaşmış durumda. Çalışma yapılan alanın
içerisinde de bir tarihi eser olup olmadığını
bilmiyoruz. Yaklaşık 4 ay kadar önce de yine bu
bölgede Bekirağalar Köyünde çalışan bir mermer
ocağının kapasite artırımına gittiği alanda tarihi
kalıntılar olduğunu yetkililere bildirmiştik. Şimdi
o alan 1. Derece ve 3. Derece olmak üzere arkeolojik
sit alanı olarak koruma altına alındı. Çandır’daki
Şahinkayası’nın da aynı şekilde koruma altına
alınmasını istiyoruz” diye konuştu.

BÖLGEDEKİ MAĞARALAR
DA MERMERCİ TEHDİDİ ALTINDA
Yıllardır
yöre köylülerince bilinen Şahinkayası’ndaki tarihi
kalıntıların bugüne kadar tescillenmediği ortaya
çıkarken Çandır Köyünden Muhammet Yılmaz, aynı
bölgede bulunan, yöre köylülerince ‘katır ini’
olarak anılan bir mağaranın da mermer ocakları
tarafından tahrip edildiğini öne sürdü. Çandır Köyü
çevresindeki mermercilik faaliyetlerinin ilgili
yasalara uygun yapılmadığını dile getiren Yılmaz, bu
yüzden tarımsal üretimin ve su kaynaklarının büyük
zarar gördüğünü de sözlerine ekledi.

DİLEKÇENİN ARDINDAN
ALAN KORUMA ALTINA ALINDI
Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun
10 Nisan 2017 tarihinde aldığı 6001 sayılı karara
göre Şahinkayası mevkiinde bulunan kültür
varlıklarının 1. Derece arkeolojik sit alanı olarak
koruma altına alındığı öğrenildi. Arkeolojik sit
alanlarının kullanımına ilişkin yasa söz konusu
alanda mermer ocağı faaliyetinin yapılmasına izin
vermiyor. Koruma kurulunun ilgili kararında, söz
konusu alanda can ve mal güvenliğinin sağlanması ve
ÇED sahasının sit alanının dışında kalan
kısımlarında faaliyet yapılıp yapılamayacağının
ilgili kurumlarca değerlendirilmesi gerektiği
kaydedildi. Bu kararın ardından yıllardır kültür
mirasının bulunduğu bölgede faaliyet yürüten mermer
ocağıyla ilgili bir işlem yapılıp yapılmayacağı
sorusu gündemde.
Evrensel, Haber: Yusuf
Yavuz, 03.05.2017
|
"SATILDI" DEDİKLERİ 2070 YILLIK ESERİ BAHÇEYE
GÖMMÜŞLER
Konya'nın Ereğli İlçesi'nde geçen yıl bir inşaatın
hafriyat çalışması sırasında bulunduktan sonra
satıldığı ileri sürülen yaklaşık 2 bin 700 yıllık
stel, o dönem hafriyat çalışmasını yapan firmanın
bahçesinde toprağa gömülü olarak bulundu. İlçeye 12
kilometre uzaklıktaki İvriz Kaya Anıtı'ndaki
kabartma kaya anıtına benzeyen stel, Müze
Müdürlüğü'ne teslim edildi. Olayla ilgili 2 kişi
gözaltına alındı.
Geçen yıl Mart ayında Cinler Mahallesi
Anafartalar Caddesi'ndeki müteahhit Adem A.'ya ait
inşaatın hafriyat çalışması sırasında, geç Hitit
dönemine ait (MÖ 7-8. Yüzyıl) stel bulundu. İşçiler
tarafından bulunan stelin, kentin komşu ilçesi
Halkapınar'daki dünyanın ilk yazılı kabartma anıtı
olarak bilinen Kral Varpalavs tarafından
yaptırıldığı tahmin edilen İvriz Kaya Anıtı'na
benzer olduğu belirtildi. Stel bir anda ortadan
kayboldu.
Stelin Adana'da 6 milyona satıldığı iddiası
üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı.
Soruşturma kapsamında müteahhit Adem A.'nın yeniden
ifadesine başvuruldu.
Ademi A, ifadesinde kendisine ait inşaat alanında
bulunan tarihi eserin hafriyat çalışmasını yapan
Mehmet Ali K.'de olduğunu söyledi. Bunun üzerine
Mehmet Ali K. gözaltına alındı. Mehmet Ali K. de
yapılan sorgulamada tarihi eserin Konya-Adana
karayolu Orhangazi Mahallesi'nde bulunan işyerinin
bahçesinde gömülü olduğunu belirtti.
Mehmet Ali K.'nin gösterdiği üzerinde parke taşı
döşeli alan Ereğli Müze Müdürlüğü uzmanları ve
Cumhuriyet Savcısı'nın gözetiminde işyerine ait iş
makinesiyle kazıldı. Yapılan kazı çalışmasında İvriz
Kaya Anıtı'na benzerliği dikkat çeken stel bulundu.
Stel, incelenmek üzere Ereğli Müze Müdürlüğü'ne
teslim edildi.
Gözaltına alınan Adem A. ve Mehmet Ali K.'nin
sorgusunun sürdüğü belirtildi.
Cumhuriyet,
03.05.2017
******
EREĞLİ'DE BULUNAN
2700 YILLIK STELLE İLGİLİ YENİ GELİŞME
Konya'nın Ereğli İlçesi'nde geçen yıl bir inşaatın
hafriyat çalışması sırasında bulunduktan sonra
satıldığı ileri sürülen ve dün hafriyat şirketinin
bahçesinde toprağa gömülü olarak bulunan yaklaşık
2700 yıllık stel, Kültür ve Turizm Bakanlığı
uzmanları tarafından incelenecek. Gözaltına alınan 2
kişinin ise sorgusu sürüyor.

Geçen yıl Mart ayında Cinler
Mahallesi Anafartalar Caddesi'ndeki müteahhit Adem
A.'ya ait inşaatın hafriyat çalışması sırasında
iddiaya göre, geç Hitit dönemine ait (MÖ 7-8.
yüzyıl) stel bulundu. İşçilerin bulduğu kentin komşu
ilçesi Halkapınar'daki dünyanın ilk yazılı kabartma
anıtı olarak bilinen Kral Varpalavs tarafından
yaptırıldığı tahmin edilen İvriz Kaya Anıtı'na
benzer olduğu ileri sürülen stel bir anda ortadan
kayboldu.
Stelin
Adana'da 6
milyon liraya satıldığı iddiası üzerine Cumhuriyet
Başsavcılığı soruşturma başlattı. Soruşturma
kapsamında dün stel, hafriyat çalışmasını yapan
inşaat firmasının bahçesinde üzerinde parke
taşlarıyla kaplı alanda toprağa gömülü olarak
bulundu. İş makinesiyle kazılıp gömülü olduğu yerden
çıkarılan stel, Ereğli Müze Müdürlüğü'nde koruma
altına alındı.

UZMANLAR İNCELEYECEK
Ereğli Kaymakamı Ömer Lütfi Yaran, bulunan
stelin Kültür ve
Turizm Bakanlığı
uzmanları tarafından inceleneceğini, adli
soruşturmanın da Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülmeye devam ettiğini belirtti.
Stelin uzmanların
yaptığı inceleme sonucu gerçek mi, yoksa sahte mi
olduğunun belirleneceği öğrenildi. Soruşturma
kapsamında gözaltına alınan müteahhit Adem A. ve
hafriyat şirketi sahibi Mehmet Ali K.'nin sorgusunun
sürdüğü belirtildi.
Milliyet, 04.05.2017
|
HARRAN ÖREN YERİNDE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI

Tarihi boyunca bilim adamları, okulları,
tapınakları, evleri, camileri, surları ve
medreseleri ile öne çıkan Harran’ın
geçmişini gün yüzüne çıkartmak için kazı
çalışmalarına başlanıldı.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı ile Harran
Üniversitesisahipliğinde Harran Örenyeri’nde,
Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi arkeolojiBölüm
başkanı Prof.Dr. Mehmet Önal ve kazı ekibiyle 14
Ağustos 2014 tarihinde kazı çalışmalarına başlandı.
Yrd. Doç.Dr. Yusuf Albayrak’ın kazı başkan
yardımcısı, Araştırma Görevlisi Süheyla İrem
Mutlu’nun açma sorumlusu, Metin Çetiner’in Bakanlık
Temsilcisi olarak görev aldığı kazı çalışmalarına
iki öğretim üyesi, 3 arkeolog,
bir sanat tarihçi, bir restoratör, 22 işçi ve
arkeoloji öğrencileri de eşlik ediyor. 2 ay sürmesi
planlanan kazı çalışmalarının kaynağı Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından karşılanırken, Harran
Üniversitesi, Harran Kaymakamlığı ve Harran Belediye
Başkanlığı da çalışmalara destek veriyor. Temizlik
ve karelaj çalışmaları sonrasında kazı çalışmaları
Harran Ulu Cami’nin doğu duvarı çevresinde
başlandığı açıklanırken, jeofizik çalışmasının
tamamlanmasının ardından Höyük’de sürdürüleceği
belirtildi. Ulu Cami’nin doğusunda yapılan kazı
çalışmalarında geçen yıl kısmen kazılan A ve B
yapılarının meydana çıkarılması hedefleniyor. Bu
yılki çalışmalarla işlevleri belirlenecek olan bu
yapıların Ulu Camii ile ilişkisi de saptanacağı
tahmin edliyor. Ulu Cami’nin güney duvarı boyunca
yapılacak kazı çalışmalarında meydana çıkarılacak
duvar ve mimari parçalar ile Cami’nin restorasyona
da katkı sağlanacak.
HARRAN’IN ÖNEMİ
Harran’ın
önemi anıtsal yapıları ve bilim adamlarıyla öne
çıkmaktadır. Anıtsal yapıların başında Ay Tanrısı
Sin Tapınağı geliyor. Kaynaklara göre Harran’da Sin
Tapınağı’nın olması tarih çağları boyunca bu kentin
kutsal olarak görülmesini sağladı. Krallıklar
arasında yapılan savaşlarda Harran’ın Ay Tanrısı Sin
şahit tutulması nedeniyle, bölgeye gelen krallar,
imparatorlar mutlaka bu tapınağı ziyaret ettiği
kaynaklarda yer alıyor. Yeni Babil kıralı Nabonid’in
annesinin rahibesi olduğu bu tapınağın, Kral Nabonid
tarafından onartıldığı bu kazılarla ortaya çıkmaya
başladı. Bu kralın diktiği kabartmalı ve yazılı
stel Şanlıurfa Müzesi’nde
sergileniyor. Kazılarla, Ulu Camii’nin yakınında
olduğu tahmin edilen Harran okullarının da gün
yüzüne çıkartılması hedefleniyor. Haran Okullar ile
ilgili şuana kadar bilinenler ise şöyle:
"Hellenistik mirasın matamatik ve astronomi konuları
dini inançları gereği Harranlı Paganlar tarafından
bilinmekteydi. MS 529 I. Justinianus’un pagan
görüşleri savunduğu gerekçesiyle Atina Okulunu’nu
kapatmış, bu okulun alimlerinden Simplicius Harran’a
gelmiş ve Harran Okulu’nu kurmuştur. Emevi Halifesi
Ömer b. Abdülaziz tarafından İskenderiye okulu
tıp bölümü Harran’a getirilmiştir (MS 717-720).
Abbasi hükümdarı Harun Reşit zamanda Harran
Okulu’nun etkinliği arttırmıştır. İbn Şeddat,
Harran’da 4 medresenin varlığından bahsetmektedir.”
Bu bölgede bulunan ve ‘Cennet’, ‘Cuma’ adlarıyla
anılan Harran Ulu Cami, Anadolu’nun
ilk en büyük camisi olarak biliniyor, Anadolu’nun en
zengin taş süslemeli cami ile şadirvanlı, revaklı en
büyük avlulu cami unvanına sahiptir. MS1260’da
Mogollar tarafından yakılıp yıkılmıştır. Kazılarla
bu cami ile ilgili kalıntıların da ortaya çıkması
bekleniyor. Kazılarla kale içerisindeki saray olarak
bilinen İçkale’nin kalıntıları da bulunacak. 3 katlı
olarak geçen sarayın 150 odalı olduğu bazı
kaynaklarda yer aldığı belirtiliyor. Kazı
çalışmaları ile Harranlı 137 bilim insanı ile ilgili
yeni bilgilere ulaşılması da bekleniyor. Çoğu, Bağdat, Rakka ve Halep’de eğitim gören
ve ders vere bilim damları arasında ise şu ünlü
isimler de yer alıyor: “Astronom-filozof, çevirmen
Sabit bin Kura, astronom el-Battani, Cabir bin
Hayan, din bilgini Şeyh-ül İslam İbni
Teymiyye, Hadis alanaında El-Ruhavi, tıp, felsefe,
matamatikçi İbrahim bin Zahrun, Hadis, Fıkıh,
Tevsir, tarih alanlarında Yezid el Harrani ve Hiram
el-Harrani.”
Kazılar ile Harran’ı çevreleyen
surlarda ortaya çıkmaya başladı. Elips şeklinde
1350x1000 metre ebadında, yaklaşık 4kilometre
uzunluğundaki surların, 8m. yüksekliğinde ve 1.50
metre genişliğinde olduğu belirlendi. Görülebilen
sur kalıntıları Orta Çağ’a ait olduğu tahmin
edilirken, surların molozla doldurulmuş olup, zayıf
kireçtaşı ile kaplı olduğu belirlendi. Surların
üzerinde ise 6 kapı yer alıyor.
KONİK KUBBELİ
EVLER
Harran’ın yazın 45 dereceye ulaşan
sıcağından korunmak için arı kovanı biçiminde konik
kubbeli ev mimarisi oluşmuştur. Yontma taş
döneminden beri bu bölgede bu ev tipi tercih
edildiği, bu evlerin yazın serin, kışın ise ılık bir
mekan oluşturduğu biliniyor. Yaklaşık 400 metre
çapında olan höyüğün, 25 metre yüksekliğinde olduğu
tespit edilirken, bölgenin Prehistorik çağlardan,
Eyyubiler dönemine kadar yerleşim yeri olarak
kullanıldığı görülüyor.
harranajans.com,
03.05.2017 |
DENİZLİ'DE EYP'Lİ KAÇAK KAZI
Baklan
İlçesi'nde
jandarma tarafından düzenlenen operasyonda el yapımı
patlayıcı (EYP) ile kaçak kazı yapmaya çalışan
İranlı tutuklandı.
Sarıyakalar mevkisinde kaçak kazı yapıldığı
bilgisi üzerine söz konusu mevkiye giden jandarma
ekibi, izinsiz kazı yapan O.A. ve İran uyruklu
M.A'yı yakaladı.
Yakalanan kişilerle birlikte kazıda kullanılmak
üzere el yapımı patlayıcı ve 50 metre kablo ele
geçirildi.
Gözaltına alınan İran uyruklu M.A. tutuklandı,
diğer zanlı ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakıldı.
El yapımı patlayıcı düzeneği, bomba imha
uzmanlarınca kontrollü olarak patlatılarak imha
edildi.
- Pamukkale'de tarih eser operasyonu
Öte yandan Jandarma ekipleri, Pamukkale
Mahallesi'nde gerçekleştirdiği operasyonda Roma ve
Bizans dönemine ait sikkeleri satmak isteyen S.Ö'yü
yakaladı.
Yapılan aramada, 53 sikke, 4 toprak kandil, 3
dedektör, 2 hilti, birer jeneratör, akü, kazma,
kürek, 4 kurusıkı tabanca ile el yapımı patlayıcının
hazırlanmasında kullanılan kimyasal madde ele
geçirdi.
Milliyet, 03.05.2017
|
ÇALINTI ESERİN İNGİLTERE'DEKİ SATIŞINI BAKANLIK
ENGELLEDİ

Konya'daki Yusuf Ağa Yazma Eserler
Kütüphanesi'nden 17 yıl önce çalınan "Şerh
el-Kanun fiʼt-Tıb" isimli eserin
İngiltere'de satışa sunulacağını öğrenen
Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, bu
eserin Türkiye Cumhuriyeti devletine ait olduğunu
ispatlayarak satışını durdurdu.
Yusuf Ağa Yazma
Eserler Kütüphanesi'nden 2000 yılında çalınan, İbn-i
Sina'nın "El-Kanun fi't-Tıb" kitabının yorumlanarak
anlatıldığı, 197 sayfalık "Şerh el-Kanun fiʼt-Tıb"
eserinin İngiltere'de açık artırma yoluyla
satılacağı bilgisini alan Kültür ve Turizm Bakanlığı
yetkilileri, harekete geçti.
Arapça nesih hat ile
1224 yılında Selçuklu döneminin İslam alimlerinden,
Fahreddin er-Razi'nin yazdığı eser, İngiltere'deki
Sotheby's Müzayede Evi'nde 26 Nisan'da
gerçekleştirilen "İslam Dünyası Sanatı" başlıklı
müzayedede satılacak eserler arasından, bakanlık
yetkililerince Türkiye'ye ait olduğu ispatlanarak
çıkartıldı.
17 yıl önce çalındı
Kültür ve Turizm
Bakanlığı yetkililerinden alınan bilgiye göre, Yusuf
Ağa Yazma Eser Kütüphanesi koleksiyonunda 4 bin 980
demirbaş numarasıyla kayıtlı "Şerh el-Kanun
fiʼt-Tıb" isimli yazma eser, 17 yıl önce çalındı.
Bakanlık, eserle irtibatı, geçen hafta içerisinde
gelen ihbarlar ile yeniden sağladı.
Çalıntı eserin satışa
sunulacağını fark edenlerden biri, Hollanda'daki
Utrecht Üniversitesinde doktora yapan Hüseyin Şen
oldu. Eserle ilgili bilgileri araştırarak
karşılaştıran ve satışa sunulacak şerhin Türkiye'ye
ait olduğunu tespit eden Şen, durumu bakanlık
yetkililerine aktardı.
Türkiye Yazma Eserler
Kurumu Başkanlığına bağlı Konya Yazma Eserler Bölge
Müdürlüğü'nde araştırmalar yapan Londra merkezli İbn
Arabi Derneği Basın Sorumlusu Stevens Hirstentein da
söz konusu eserin açık artırma yoluyla İngiltere'de
satışının yapılacağını Necmettin Erbakan
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden
Prof.Dr. Hülya Küçük'e mail yoluyla bildirdi.
Kültür ve Turizm
Bakanı Nabi Avcı'nın talimatı doğrultusunda harekete
geçen bakanlık yetkilileri, Interpol'e başvurdu.
Ayrıca ilgili müzayede firmasının Türkiye sorumlusu
Oya Delahaye ile görüşülerek, söz konusu eserin
müzayededen çekilmesi konusunda çağrıda bulunuldu.
Bu çağrı sonrası eserin satışı durduruldu.
Bu girişimlerin
ardından, el yazması eserin Türkiye'ye iade edilerek
Konya'daki Yusuf Ağa Yazma Eserler Kütüphanesi'nin
raflarında yer alması bekleniyor.
30-40 bin avroya satılması bekleniyordu
Dünya genelindeki
koleksiyoner ve sanat tutkunlarını cezbeden
Sotheby's Müzayede Evi'ndeki "İslam Dünyası Sanatı"
başlıklı müzayedede, Osmanlı dönemine ait dekoratif
eser, mücevher, yüksek kaliteli taşınabilir eşyalar,
kılıçlar, ipek ve kadife çatma paneller, eyer
örtüsü, feraset bohçası ve gümüş baharatlık gibi
parçalar da dahil olmak üzere toplam 239 tarihi eser
satışa sunuldu.
Müzayededen çıkarılan
Selçuklu dönemine ait el yazması eserin satışa
sunulması halinde 30 ile 40 bin avro aralığında
satılması öngörülüyordu.
Sanat eseri
koleksiyonerlerini 1744'ten bu yana bir araya
getiren Sotheby's, 1955 yılında Londra'dan New
York'a açılarak dünyanın ilk uluslararası müzayede
evi oldu.
Anadolu Ajansı, Haber: Ayşe Büşra Erkeç
- Abdullah Aşıran - İnci Gündağ, 02.05.2017
|
KADIN FİRAVUN HATŞEPSUT'UN TAPINAĞI İLGİ ÇEKİYOR
Antik Mısır'ın 18. hanedanı döneminde hüküm süren
kadın firavun Hatşepsut'un Luksor'daki tapınağı ilgi
görüyor.

Mısır’ın orta kesimlerinde birçok antik yapıya ev
sahipliği yapan Luksor şehri, antik medeniyetin 18.
hanedanından I. Thutmose’nin Kraliçe Ahmose'den olan
kızı Hatşepsut’un tapınağını da barındırıyor.

Luksor’un Nil Nehri’ne bakan batı kıyısında yer
alan, arkasını dev kayalıklara dayayan geniş arazide
inşa edilen Hatşepsut Tapınağı, yerli ve yabancı
turistlerin ilgisini çekiyor.

Üç katlı olarak kademeli bir taraça sistemiyle inşa
edilen tapınak, mimari yapısıyla ziyaretçileri adeta
büyülüyor.
Mısır bilimci Besam eş-Şema, AA
muhabirine yaptığı açıklamada, iktidarda bulunduğu
zaman dilimi konusunda çeşitli görüşler olsa da
Hatşepsut’un MÖ 1479 -1458 yılları arasında hüküm
sürdüğünü belirtti.
Şema, tarihteki ilk kadın
firavunlardan sayılan Hatşepsut’un emriyle Mimar
Senmut tarafından planlanan tapınağın, asırlar
geçmesine rağmen görkemini koruduğunu ifade etti.

Tapınakta, iktidara geldikten sonra bir kral gibi
giyinen ve takma sakal kullanan Hatşepsut’un,
sakallı olarak tasvir edilmiş heykelleri bulunduğunu
söyleyen Şema, girişte de tapınağın maketi
bulunduğunu dile getirdi.
Rivayete göre,
hakimiyet yılları boyunca barışçıl bir politika
izleyen Hatşepsut, yalnızca isyan bastırmak için
sefere çıkmıştır.
İmara önem veren ve dönemindeki
en büyük ticaret yolunun girişimcisi olan Hatşepsut
sayesinde Mısır’ın o tarihlerde refaha kavuştuğu
anlatılıyor.
Mimar Senmut’a kendisi için bir
tapınak inşa ettirmesi talimatı veren Hatşepsut’un,
ölümünün ardından yerine III. Thutmose geçmiştir.
Sözcü, 02.05.2017 |
UNESCO'DAN 'İŞGALCİ GÜÇ İSRAİL' KARARI
UNESCO Yönetim Kurulunun 201. Genel
Kurulu Paris'te toplandı.
Toplantıda Sudan, Katar, Umman, Fas,
Lübnan, Mısır ve Cezayir tarafından
hazırlanan "İşgal edilmiş
Filistin" karar tasarısı görüşülerek
oylandı.
Kudüs'ün Müslümanlar, Hristiyanlar ve
Museviler için kutsal bir kent olduğunun
ifade edildiği tasarıda, "İşgalci güç
İsrail" tarafından Kutsal şehir Kudüs'ün
yapısını ve statüsünü değiştirmeye yönelik
alınan her türlü önlemin, adli veya idari
uygulamanın geçersiz sayılması ve iptal
edilmesi istendi.
Tasarıda, Kudüs'te uluslararası hukuka
aykırı olarak üst aramayı, tünel kazmayı,
eski şehir başta olmak üzere, Doğu Kudüs'te
inşaat projelerini devam ettirdiği
belirtilen İsrail'in, UNESCO ve Birleşmiş
Milletler (BM) kararlarına aykırı olarak
sürdürdüğü bu uygulamalara son vermesi talep
edildi.
Gazze'deki ablukanın devam ettiği,
okulların ve eğitim merkezlerinin inşasında
sorunlarla karşılaşıldığı, bölgeye giriş ve
çıkışlarda uygulanan kontrollerin devam
ettiği ve bunun kabul edilemez olduğunun
belirtildiği tasarıda, UNESCO Genel
Sekreterine konuyla ilgili bir toplantı
düzenlemesi ve UNESCO'nun Gazze'deki
temsilciliğinin yeniden açılması çağrısı
yapıldı.
Tasarıya ilişkin yapılan oylamada
aralarında Brezilya, Çin, Rusya ve İsveç'in
aralarında olduğu 22 ülke kabul oyu
verirken, ABD, Almanya, İngiltere, İtalya ve
Hollanda'nın da yer aldığı 10 ülke ret oyu
kullandı. Oylamada Fransa, Japonya, İspanya
ve Arjantin'in aralarında olduğu 23 ülke
çekimser kalırken, Sırbistan, Türkmenistan
ve Nepal oylamaya katılmadı.
UNESCO tarafından geçen ekim ayında kabul
edilen bir kararda da "İsrailli işgalci
yetkililerin ve iskan edilen yerlere
yerleştirilen grupların, Doğu Kudüs'teki
eski şehirde, Mescid-i Aksa'nın bulunduğu
bölgedeki yasa dışı arkeolojik
çalışmalarından derin endişe duyuyoruz."
ifadesine yer verilmişti.
Sabah,
02.05.2017
|
800 YILLIK 'SÜLEYMAN MÜHRÜ' İŞLEMELİ KAPI BU KÖYDE
Osmanlı ve Selçuklu mimarisinde sıklıkla kullanılan
motiflerden birisi olan, Süleyman Peygamber’e ait 6
köşeli yıldız şeklindeki “Süleyman Mührü” işlemeli
800 yıllık kapının bulunduğu ambar, Samsun’un Ladik
İlçesi'nde bulunan Ambarköy’de sergileniyor.

Samsun’un Ladik İlçesi'ne kaymakamlık tarafından
“Ambarköy Açık Hava Müzesi” yaptırıldı. İlçeye 17,
18 ve 19’uncu yüzyıla ait ahşap ambar, ev ve caminin
bulunduğu tarihi bir köy kuruldu. 2010 yılında
başlatılan proje kapsamında ilçe merkezine 2
kilometre uzaklıktaki 13 bin 700 metrekare alana
kurulan Ambarköy’de 25 tahıl ambarı, 1 köy konağı,
su değirmeni, han, kapalı müze, köy kahvesi, köy
konağı ve bölgeden toplanan tarihi taş ve ürünler
bulunuyor. Müzede bulunan ambarlardan bir tanesi
tarihsel boyutuyla diğerlerinden ayrılıyor. 700-800
yıllık olduğu tahmin edilen Ayvalı Köyü Ambarı
isimli tahıl ambarında Hazreti Süleyman Peygamber’e
ait olan 6 köşeli yıldız şeklindeki “Süleyman Mührü”
işlemeli 800 yıllık kapı bulunuyor.
Ambarköy
hakkında bilgiler veren köy içinde bulunan
Şeyhülislam Mehmet Efendi Camisi İmamı Nusret Kukuş,
“Ambarköy Açık Hava Müzesi’nin açılması için dönemin
kaymakamı tarafından yöremizde bulunan tahıl
ambarlarının buraya getirilmesi projesi hazırlanmış.
Bölgedeki ve köylerdeki ambarların bir araya
toplanmasıyla bu açık hava müzesi oluşturuldu.
Buranın içerisinde köy kahvesi, cami ve diğer
ambarlar müştemilat olarak bulunmaktadır. Buradaki
eserler tarihi özellik taşımaktadır. Her bir eserin
200-300 yıl geçmişi var. Burada 25 tahıl ambarı, 1
köy konağı, su değirmeni, köy fırını ve ambar han
bulunuyor. İnsanlar birkaç yıldır burayı ziyaret
ediyorlar. Ambarköy’de bulunan cami Osmanlı
döneminde 1695 yılında şeyhülislamlık yapmış Ladikli
Mehmet Efendi’den alıyor. Camide diğer eserler gibi
buraya sonradan taşınarak monte edilmiştir. Cami
2011 yılından itibaren ibadete açıldı. Yeni
evlenecek insanlar, gelinler buraya geliyorlar.
Burası insanların fotoğraf çektirdiği ve hoşça vakit
geçirdiği çok güzel bir yer. Burası Osmanlı ve
Selçuklu döneminin kültürünü yansıtan çok önemli
motiflerinin bulunduğu yaşayan bir köydür. Şu anda
burada tahıl yok ama müze tamamen açıldıktan sonra
görsel olarak mutlaka kullanılacaktır. Bunların
haricinde burada son yüzyılın ahşap ve metal
ürünlerinin sergilendiği bir de kapalı müzemiz de
hizmet veriyor” dedi.
800 yıllık Süleyman Mühürlü kapının bulunduğu ambar
Hazreti Süleyman Peygamber’e ait olan 6 köşeli
yıldız şeklindeki “Süleyman Mührü” işlemeli 800
yıllık kapının bulunduğu ambarın da bu açık hava
müzesinde sergilendiğini ifade eden Kukuş, “Bu
müzede çok eski ambarlar da bulunuyor. Bu ambarın
kapısında Süleyman Mührü bulunuyor. Ayrıca kapıda
Osmanlı ve Selçuklu döneminde yıllarca kullanılmış
sevgi motifleri de bulunuyor. Bu ambar yaklaşık
700-800 yıllık bir ambardır. Bu ambar daha önce
Ladik’te değişik köylerde bulundu. Ambarköy’e de
2001 yılında açık hava müzesi projesi kapsamında
2011 yılında monte edildi” diye konuştu.

Ambarköy’ü ziyaret eden vatandaşlar, bunun gibi
tarihi kültürlerin korunarak gelecek nesillere
aktarılması gerektiğini ifade ederken, gelin ve
damatlar da düğün çekimleri için sıklıkla Ambarköy’ü
tercih ediyorlar.
Süleyman Mührü
Süleyman Mührü, çeşitli
geleneklerde Hz. Süleyman’a atfedilen, altı köşeli
bir yıldızı içeren mühürdür. Altı köşeli versiyonu,
sadece
İsrail’i sembolize eden bir malzeme ya da mana
değildir.
Anadolu Selçuklu mimarisi ile Osmanlı
dönemindeki sancaklarda sıkça görülür. Yahudiler
tarafından “Davud Yıldızı” (Davud Mührü, Davud
Kalkanı) adıyla da anılmaktadır. Altı kenar ve altı
köşeden oluşan, temelde iç içe geçmiş iki üçgenden
oluşan şeklin yanında, sekiz köşe ve sekiz kenardan
oluşan iç içe geçmiş iki kare de Türkiye’de Mühr-ü
Süleyman (Süleyman Mührü) olarak anılabilmektedir.
Müslüman ve Türk mimarisinde çok eskiden bu yana
süslemelerde kullanılmış. İki karenin oluşturduğu
sembol, değişik zaman ve coğrafyalarda farklı
kombinasyonlarda uygulanmış. Türkistan’ın Yesi
şehrindeki Ahmet Yesevi Türbesi’ndeki sekiz köşeli
yıldız ile
Sivas Gökmedrese’nin kapısındaki sembol
aynıyken, yine Sivas Gökmedrese’nin minarelerindeki
oyma süslemeler Mühr-ü Süleyman’ın çeşitleridir.
Milliyet, 02.05.2017
|
HAVALİMANINDA TANRIÇA HEYKELCİĞİYLE YAKALANDI
Kayseri'de bir kişi, tarihi eser niteliğindeki
heykelciği yurt dışına götürmek isterken
havalimanında yakalandı.
Kayseri Havalimanı dış
hatlar terminalinde, Almanya'ya gitme hazırlığı
yapan M.A.E'nin valizinde heykelcik olduğunu tespit
eden görevliler, polise haber verdi.
İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, Roma dönemi ait
olduğu değerlendirilen bronz tanrıça heykelciliğine
el koydu.
Gözaltına alınan M.A.E'nin emniyetteki işlemleri
sürüyor.
Timetürk, 02.05.2017
|
 |
KONGRE MÜZESİ'NİN RESTORASYONUNDA SONA GELİNDİ
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı
Erzurum Kongresi'ne ev sahipliği yapan tarihi
binadaki "Kongre Müzesi"nin daha fazla ilgi görmesi
için başlatılan restorasyon çalışmalarında sona
yaklaşıldı.

Tarihte Ermeni Yatılı Kız Okulu olarak hizmet veren
Yakutiye İlçesi Kongre Caddesi'ndeki Kongre Müzesi,
Cumhuriyet döneminde Ermeni asıllı sahiplerinden
satın alınarak eğitim ve yönetim amaçlı
kullanılmasının yanı sıra milli mücadele döneminde
de önemli kararların alınmasında rol oynadı.
Tarih boyunca deprem ve yangın gibi felaketlere
maruz kalan bina, geçirdiği tadilatlarla günümüze
kadar gelmeyi başardı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı
Erzurum Kongresi'ne de ev sahipliği yapan Kongre
Müzesi'nde 2 yıl önce, Kültür ve Turizm İl
Müdürlüğünce restorasyon çalışması başlatıldı.
Müzenin daha fazla ilgi çekmesi ve tarihi anların
yeni nesle daha iyi anlatılması amacıyla başlatılan
restorasyon çalışmalarının Temmuz 2017'de
tamamlanması planlanıyor.
Bu çalışmaların ardından her bir odası tarihi
anlatmak için ayrı ayrı düzenlenerek yerli ve
yabancı turistlerin ziyaretine açılacak olan Kongre
Müzesi, hem geçmişte yaşananların geleceğe
aktarılmasına hem de turizme katkı sağlayacak.
Erzurum Kültür ve Turizm İl Müdürü Cemal Almaz,
yaptığı açıklamada, Kongre Müzesi'nin Türkiye'deki
resim heykel galerisi statüsünde 3 müze merkezinden
birisi olduğunu söyledi.
Müzeyi sergi müzesi halinde ziyaretçilerine açmak
istediklerini belirten Almaz, "Ülkemizde resim
heykel galerisi konseptinde sadece Ankara, İzmir ve
Erzurum'da galeri var. Biz de bu galerimizi sergi
müzesi halinde açmak istiyoruz. Gelen insanlar
sadece kongre mantığında düşünmeyip çeşitli
alanlarında neler olduğunu göstermek için her bir
odayı ayrı ayrı değerlendirmek istedik." dedi.
Yapı, 02.05.2017
|
KHUFU PİRAMİTİNİN ÜÇÜNCÜ KAPISI AÇILIYOR
‘Restorasyon, Arkeoloji, Müzecilik Teknolojileri
Fuarı ve Konferansı Heritage İstanbul’a Mısır’ın
Indiana Jones’u Dr. Zahi Hawass konuk oldu. Dünyanın
en önemli Mısırologlarından ve Mısır Hükümeti Eski
Kültür Bakanı Zahi Hawass, “Piramitler, Mumyalar ve
Son Keşiflerle Kleopatra” başlıklı bir panel verdi.
Bizde panel sonrası kısa bir söyleşi
gerçekleştirdik.
-Sunumunuzda Khufu Piramidi’ndeki 3.
kapıyı açacağınızı söylediniz. Daha önce 3 kapısı
olduğu saptanan bu piramidin şimdi de bu kapısının
açılacak olmasına büyük keşif diyebilir miyiz?
Evet, Khufu Piramidi’nde üçüncü kapının ardında
ne olduğunu bulmak üzereyiz. Büyük bir keşif olacak
gibi... Hong Kong’daki bir mucidin ürettiği robotu
yıl sonuna kadar piramide sokmaya çalışacağız.
Japonya’dan ve Fransa’dan bir ekip ile beraber
çalışıyoruz. Bütün dünya pramitte gizli odalar
olduğunu düşünüyor. Ben de bunun yani 3. kapının
ardında Khufu’nun lahitinin olduğunu düşünüyorum.
Çünkü bunu hiyerogliflerde okuduk!
-'Piramitlerin sırrı hala çözülemedi’
denir hep. Neden hala piramitlerin sırrı
çözülemiyor?
Biz antik Mısırologlar, piramitlerin nasıl
yapıldığını biliyoruz aslında. Bunu bilmemize rağmen
insanlar değişik teoriler üretiyor. Mars’tan gelen
uzaylıların yaptığı gibi komik teoriler üretiyorlar.
İnsanlar piramitlere dair hayal kuruyorlar, hayal
kurdukları için çözülemediğini düşünüyorlar. Yine de
sürekli başka şeyler keşfedildiği için piramidi
bilmenin, keşfetmenin sonu olmayacak! Hatta çoğu
kişi benim piramitlerin gizemini çözdüğümü ve bunu
paylaşmadığıma inanıyor. Bu yüzden aşağılayıcı
yazılar yazanlar da oluyor. Bu iddia gerçeği
yansıtmıyor ve bunlar beni kırıyor.
-Piramitlerin ana işlevinin mezar
olmasının yanı sıra başka anlamlar yükleyenler de
var. Siz piramitleri sadece mezar olarak mı
değerlendiriyorsunuz?
Piramitler bir mezar olsa bile aynı zamanda bir
kültürün, bir kralın onurunu, ulusunu meydana
getiren bir yapı. Piramitler, astronomiden medikale,
sanata bütün elementleriyle Mısır’ı temsil ediyor.
İlk yapıldığı zaman piramitlerde çok fazla akış
vardı. İstanbul gibi akıcı bir yerdi. İnsanlar bir
şeyler çaldılar. Şimdi ise piramitleri korumak
onurumuzu korumaktır.
PİRAMİTLERİN EN BÜYÜĞÜ, EN ÜNLÜSÜ
Keops Piramiti (Khufu Piramidi, Büyük Gize
Piramidi), günümüzde Mısır’ın başkenti Kahire’nin
bir parçası olan Gize’yi (El Giza) çevreleyen antik
“Gize mezar kenti”nde bulunan üç anıtsal piramitten
en eski ve en büyük olanıdır. MÖ 2560 yıllarında
yapıldığı düşünülen bu anıtsal kompleks, dünyanın
yedi harikasından biri olup, bu yedi harika içinde
günümüze kadar ulaşan tek eserdir.
Cumhuriyet,
Haber: Ceren Çıplak, 01.05.2017
|
TOKAT'TA ASKERLERE TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞINDAN
GÖZALTI
Amasya, Bursa,
Kırıkkale, Kocaeli, Tokat ve Şırnak olmak üzere 6
ilde 23 kişi hakkında gözaltı kararı çıkartıldı.
Tokat'ta 2 emekli albay ve biri binbaşı 3
muvazzaf askerin de aralarında bulunduğu 18 tarihi
eser kaçakçılığı şüphelisi adliyeye sevk edildi.
Habertürk Haber Merkezi'nden Savaş
Kalkan'ın aktardığı bilgilere göre, Tokat Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma
kapsamında
Amasya,
Bursa,
Kırıkkale, Kocaeli, Tokat ve
Şırnak olmak üzere 6 ilde 23 kişi hakkında
gözaltı kararı çıkartıldı. 18 şüpheli gözaltına
alınırken 5 şüpheli aranıyor.
Tokat İl Jandarma Komutanlığı'nın 7 aylık
çalışması sonucu 27 Nisan günü gerçekleştirilen
operasyonda 377 adet altın sikke, 52 adet gümüş
sikke, 55 adet bronz sikke, 3 cm ebatında heykel, 1
afet bronz vazo, 1 adet bronz tabak, 3 adet 9 mm
tabanca, 2 adet av tüfeği, 2 adet el dürbünü, 2 adet
el telsizi, 1 adet altın arama dedektörü, 1 adet
sismik altın arama aparatı, çok sayıda, cep
telefonu, bilgisayar, harici bellek, hard disk ile 1
adet L seri 1 dolar ve 7 bin 500 TL para ele
geçirildi.
Şüphelilerden 2'sinin emekli albay, birisinin
halen görevde olan binbaşı, ikisinin ise astsubay
olduğu öğrenildi. "Örgüt kurmak ve örgüte üye
olmak", "2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununa muhalefet etmek", "Görevi kötüye
kullanmak" suçlarından gözaltına alınan zanlılar
adliyeye sevk edildi.
Habertürk, 01.05.2017
|
SÜS BİTKİSİ SERASINDA DEFİNE KAZISI
Antalya’da kimliği belirsiz 3 kişi, süs bitkisi
yetiştirilen seranın içini 7 metre kazıp define
aradı. Define avcıları, 'Neden kazıyorsunuz?'
sorusuna ise 'tuvalet çukuru kazıyoruz' yanıtını
verdi.

Antalya’da
define avcısı 3 kişi, süs bitkisi yetiştirilen
bir seranın içerisini 3 gün boyunca metrelerce kazıp
define aradı. Şahıslar, durumdan şüphelenen
komşularının "neden kazıyorsunuz?" sorusuna ise,
"tuvalet çukuru için" yanıtını verdi.
İlginç
olay, Aksu İlçesi Çamköy Mahallesi 24 Sokak’ta
bulunan Vedat
Dalaman ile 9 akrabasının hissedar olduğu 6
dönümlük araziye kurulan 2,5 dönümlük bir serada
meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Vedat Dalaman,
yaklaşık 12 yıl önce arazisini A.Ç isimli bir kadına
kiraladı. A.Ç., ailesiyle birlikte kiraladığı
araziye naylon sera kurarak süs bitkisi yetiştirmeye
başladı. Son 3 günde seradan gelen garip seslerden
şüphelenen çevrede yaşayan vatandaşlar seranın
içerisine girerek, 3 kişi tarafından derin bir çukur
kazıldığını gördü. Vatandaşlar, arazi sahibine olayı
anlattı.
Seranın olduğu yere gelen arazi
sahipleri, gördükleri manzara karşısında şoke oldu.
Durumun fark edilmesi üzerine serayı kazan 3 kişi
ise 07 MFL 91 plakalı araca binerek kayıplara
karıştı. Bunun üzerine arazi sahipleri durumu polise
bildirdi. Polis, olay yerinde yaptığı incelemede
sera içerisinde yaklaşık 7 metrelik çukur
kazıldığını tespit etti.
Kiracı kazdırıyor iddiası
Arazi sahiplerinden Vedat Dalaman ve Halil
Demirkıran, arazilerinin üzerine kurulan serada
define arandığını, kaçan 3 kişiye kazıyı
yaptıranların ise kiracılarının olduğunu iddia etti.
Olay gününü anlatan Dalaman, "Cuma günü başladığını
komşular fark ediyor. Ben
bugün olay yerine geldiğimde şok oldum. 7-8
metre kazıldığını gördüm. Kazan kişilere, ‘size kim
kazdırıyor burayı’ diye sordum. Onlar da kiracımın
kazdırdığını söyledi. Hemen yeri kiraya verdiğimiz
şahsa gittim. O da jeolojik yapı oluşturduğunu
söyledi. Ben de bu durumda şüphelendim. Herhangi bir
su çukuru veya tuvalet çukuru kazdırdıklarını
düşünmüyorum.
"Define aradıklarını düşünüyorum"
Durumu polise bildirdiğini belirten Dalaman, arazisi
üzerinde eski yapıların olduğunu da belirterek, "Bir
katmanında eski tuğla kalıntıları var. Bundan dolayı
define aradıklarını düşünüyoruz. Atalarımızın
söylentilerine göre burada yerleşim ve hazinelerin
olduğunu söyleniyor. Arkeologların gelip burada
çalışma yapmasını istiyorum" diye konuştu.
"Tuvalet çukuru kazıyoruz"
Hissedarlardan Halil Demirkıran ise, define
avcılarının çocuklarına verdiği ilginç cevaptan
bahsetti. Serada çalışma seslerini duyduğunu ancak
ilk başta önemsemediğini belirten Demirkıran, "Evim
hemen yanında. Burada çalışma sesini duydum. Gündüz
çalışıyorlardı. Sesi duyunca kenarda betonları
kırıyorlar sandım. Bizim çocuklardan gören olmuş.
‘Siz ne kazıyorsunuz burada?’ diye sorunca, ‘Tuvalet
çukuru kazıyoruz’ demişler" ifadelerini kaydetti.
Serayı kiralayan A.Ç ve ailesi ise konuyla ilgili
konuşmak istemediklerini belirtti.
Polisin
olayla ilgili incelemesi devam ediyor.
Milliyet,
01.05.2017
|
DALİ'NİN FIRÇA DARBELERİYLE ALZHEİMER'A ERKEN TEŞHİS
Liverpool Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, ünlü
ressamların fırça vuruşlarındaki ince değişiklikleri
analiz ederek nörodejeneratif bozuklukları
saptamanın mümkün olduğunu gösterdi. Sanat
eserlerini inceleyen matematiksel bir teknikle
nörolojik hastalıklar erken teşhis edilebiliyor. HT
Magazin'den Deniz Çağlar'ın haberine göre;
Neuropsychology’de yayımlanan çalışmada, Liverpool
Üniversitesi Psikoloji Okulu’ndan Alex Forsythe
liderliğindeki araştırma ekibi, normal yaşlanma ve
nörodejeneratif bozukluk yaşayan 7 ünlü sanatçının
kariyerlerindeki 2092 tablo üzerinde çalışarak bu
keşfi gerçekleştirdi. Araştırma için, Alzheimer ve
Parkinson hastalıklarından hayatlarını kaybeden
Salvador Dalí, Willem de Kooning, Norval Morrisseau
ve James Brooks olmak üzere dört sanatçıya
odaklanıldı. Diğer yandan Pablo Picasso, Claude
Monet ve Marc Chagall olmak üzere nörodejeneratif
problemi olmayan ressamların eserleri incelendi.
Çalışmada, sanat eserlerini inceleyen matematiksel
bir teknik olarak bilinen “fraktal analiz” yöntemi
kullanıldı. Peki bu yöntem nasıl işliyor?
SAHTE ESER ARARKEN HASTALIK KEŞFİ
Sanat eserlerinin özgünlüğünü tespit etmekte
kullanılan teknik, öncelikle her bir sanatçının
fırça darbelerindeki geometrik desenleri saptıyor.
“Fraktal” dediğimiz bu desenler, tıpkı parmak izi
gibi; her biri benzersiz, çıplak gözle görülemiyor.
Eserlerde sıklıkla kendini tekrarlıyor, gizli
desenler ortaya çıkarıyor. İşte sahte tabloları
orijinallerinden ayırt edilebilmemizi bu frakteller
sağlıyor. Forsythe’nin ekibi de bu yöntemle normal
yaşlananlara kıyasla, nörolojik bozulma yaşayan
sanatçıların ‘fraktelleri’ arasında büyük bir fark
olduğunu ortaya koyuyor. Fraktal analize tabii
tutulan eserlerdeki desenlerin, sanatçıların
sağlıklı dönemlerinde çok daha fazla olduğunu, ancak
bahsi geçen hastalıklara yakalandıktan sonra
azalmaya başladığını gösteriyor. Araştırma,
beyindeki değişikliklerin, hastalığın ortaya
çıkmasından yıllar önce sanatçının fırça vuruşundaki
dakika boyutuna yansıdığına işaret ediyor. Üstelik
hastalık süresince bu değişimlerin ressamların
tarzlarına ya da yaptıkları işin içeriğine,
derinliğine yansımadığı ancak beyinlerinin farklı
çalışmaya başladığı görülüyor.
ERKEN TEŞHİŞ İÇİN FRAKTEL
Elde edilen sonuçlar, nörolojik hastalıkların dil
ve motor fonksiyonları aksamaya başlamadan teşhis
edilebilmesi için potansiyel bir yöntem sunuyor. Dr.
Forsythe inovasyonun, nörolojik hastalıkların erken
safhasında teşhis edilmesine yardımcı olacak yepyeni
araştırmalara öncülük edeceğini ifade ediyor.
Habertürk, 30.04.2017
|
SAFRANBOLU'NUN 220 YILLIK SAATİ YILLARA MEYDAN
OKUYOR
UNESCO'nun Dünya Miras Listesi'ndeki Karabük'ün
Safranbolu İlçesi'nde Sadrazam İzzet Mehmet Paşa
tarafından 12 metre yüksekliğindeki kule üzerine
yaptırılan saat, 220 yıldır tıkır tıkır işliyor.
Dikdörtgen prizma şeklinde 1797'de kesme taştan
yapılan, her cephesinde ikişer pencere, içerisindeki
merdivenin aydınlatılması amacıyla da yer yer mazgal
delikleri açılan kuledeki Londra'dan getirilen
sistemle çalışan saatin bakımı, gönüllü 74 yaşındaki
İsmail Ulukaya tarafından yapılıyor. Ulukaya, saati
7 günde bir kuruyor.
Sadrazam İzzet Mehmet Paşa'nın "Herkesin evine ve
cebine saat hediye edeceğim" diyerek yaptırdığı
tarihi saat, Türkiye'de bulunan tek zembereksiz
ve kulesine çıkılabilen en eski saat olma özelliğine
de sahip.
Safranbolu Kalesi'nde hükümet konağı ve tarihi
cezaevi ile yan yana konumda bulunan, dönemler
içinde iki defa onarım gören kuledeki saatin, saat
başlarında o anki saat kadar, yarım saatlerde ise
bir kere çalan çanının sesi, 3 kilometre uzaklıktan
duyulabiliyor.
52 YILDIR GÖNÜLLÜ
Asıl mesleği kunduracılık olan Uluklaya, 52
yıldır saatin bakımını ve temizliğini üstlendiğini,
saati ayarladığını ve haftada bir gün kurduğunu
söyledi.
İlçeye gelen turistlere saatin tarihçesini ve
özelliklerini anlattığını belirten Ulukaya, şöyle
devam etti:
"Saatin özelliği sesinde... Engebeli olan
Safranbolu'da vatandaşlar görerek değil de sesiyle
saati anlıyor. Sesi her yere gitsin diye de yüksek
yere konulmuş. İzzet Mehmet Paşa, bu saati 'Sizlerin
evinize ve cebinize saat hediye edeceğim.' diyerek
1797'de armağan ediyor. İzzet Mehmet Paşa neden
böyle demiş? Safranbolu iki kısımdan oluşur,
'kışlık' ve 'yazlık' diye. Tarihi bölge 'kışlık'
oluyor. Burası arazi olmadığı için çukurda. Kışı
evinde geçiren Safranbolulular sesten evinde saat
varmış gibi saati biliyor. Halkımız ilkbahar
geldiğinde Bağlar kısmına taşınır. Burada herkes
bahçededir. Bu defa herkesin cebinde saat varmış
gibi sesten saati biliyor. Yani özelliği sesi."
Saat hakkında teknik bilgiler veren Ulukaya,
saatin her saat başı o saat kadar, yarımlarda ise
bir defa çan çaldığını anlattı.
Saatin bakımını 1965'te öğrendiğini kaydeden
Ulukaya, o zamandan bugüne hala bakımına devam
ettiğini, elinden geldiğince de devam edeceğini
aktardı.
Kuleyi ziyarete yerli ve yabancı turistlerin
geldiğini, onlara saati anlattığını da belirten
Ulukaya, "Beni gösterdikleri tebessüm dinlendiriyor.
Haftada bir defa gelip kuruyorum. 16 defa
çeviriyorum. Ayrıca gelen turistlere göstermek
amacıyla da arada bir kuruyorum" dedi.
Ntv,
30.04.2017
|
39. ULUSLARARASI KAZI, ARAŞTIRMA VE ARKEOMETRİ
SEMPOZYUM PROGRAMI AÇIKLANDI
22-26 Mayıs
tarihinde Bursa Atatürk Kültür Kongre Merkezinde
(Merinos) gerçekleştirilecek olan 39. Uluslararası
Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu’nun
programı belli oldu.
Sempozyum süresince
Türkiye’de 2016 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı
izni ile Türk ve yabancı bilim insanlarınca
gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, yüzey
araştırmaları ve bu çalışmalarda ele geçen
buluntular üzerindeki arkeometrik çalışmalara
ilişkin bildiriler sunulacak.
Sempozyumda, “Kazı Sonuçları Toplantısı”,
“Araştırma Sonuçları Toplantısı” ve “Arkeometri
Sonuçları Toplantısı”nda yaklaşık 340 bildirinin
sunulması bekleniyor.
1979 yılından beri kesintisiz her yıl
gerçekleştirilen sempozyum, arkeoloji alanında
Türkiye’de gerçekleştirilen önemli bir bilimsel
faaliyet. 1979-2003 yıllarında Ankara, İstanbul,
İzmir ve Çanakkale’de bakanlık imkanlarıyla
gerçekleştirilen sempozyum, 2004 yılından itibaren
ise üniversiteler ile ortaklaşa düzenleniyor.
Bu kapsamda, 2004’te Selçuk Üniversitesi/Konya,
2005’te Akdeniz Üniversitesi/Antalya, 2006’da
Onsekiz Mart Üniversitesi/Çanakkale, 2007’de Kocaeli
Üniversitesi, 2008’de Ankara Üniversitesi/DTCF ve
2009’da Pamukkale Üniversitesi/Denizli sempozyuma ev
sahipliği yaptı. Sempozyum, 2010’da Avrupa Kültür
Başkenti etkinlikleri çerçevesinde İstanbul’da,
2011’de İnönü Üniversitesi ile Malatya’da, 2012’de
Hitit Üniversitesi ile Çorum’da, 2013’te Muğla Sıtkı
Koçman Üniversitesi ile Muğla’da, 2014’te
Gaziantep’te, 2015’te Atatürk Üniversitesi ile
Erzurum’da, 2016’da Trakya Üniversitesi ile
Edirne’de düzenlendi.
350’nin üzerinde yerli, 100’ün üzerinde yabancı
bilim insanı ve çok sayıda öğrenci tarafından
izlenmesi beklenen sempozyum kapsamında, geçen yılki
toplantıda sunulan bildirilerden oluşan 6 ciltlik
kitaplar da bakanlıkça ücretsiz olarak bildiri
sahiplerine dağıtılacak.
arkeofili.com,
30.04.2017
|
AYDIN'DA BARAJ SULARI ÇEKİLDİ, 2 BİN 500 YILLIK ANIT
MEZAR GÜN YÜZÜNE ÇIKTI
Aydın’ın Bozdoğan
İlçesi'nde Kemer Barajı sınırları içerisinde yer alan
Arapapıştı Kanyonu’nda baraj suları çekilince 2 bin
500 yıllık bir anıt mezar ortaya çıktı.
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu,
Bozdoğan İlçesi'nde Kemer Barajı’nın sularının
çekilmesiyle MÖ 5. yüzyıla ait olduğunu tahmin
ettikleri anıt mezar bulduğunu bildirdi.
Çerçioğlu, Arapapıştı kanyonunu tanıtmak amacıyla
basın mensupları ile tekne turu yaparak bölgeyi
gezdi. Kanyonu gezerken kayalıklarda bir şeyi fark
ettiğini anlatan Çerçioğlu, incelediğinde bunun
tarihi bir yapı olabileceğini düşündüğünü kaydetti.
Çerçioğlu, “Bu işin uzmanına danıştık. Çok değerli
bilim insanları geldi. Onlar da çok şaşırdılar.
Milattan önce 5. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen
bir kaya mezar. Çok şanslıydık. Baraj suları
çekilmiş ve bu kaya mezar ortaya çıkmış. Tesadüf.
Kaya mezarı için yetkili kurumların kaya mezarını
koruma altına almaları gerekiyor. Tüm arkeologları
buraya davet ediyoruz. Her türlü sponsora da
hazırız.” diye konuştu.
Adnan Menderes
Üniversitesi (ADÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim
Üyesi Doç.Dr. Suat Ateşlier ise kaya mezarına
ilişkin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mezarın 2
bin 500 yıl öncesine ait olabileceğini düşündüğünü
söyledi. Ateşliler, “İnceleme fırsatı bulduk. Mermer
bir ana kaya kütlesi içine oyulmuş. Bu bölgede
yöneticilik yapmış bir liderin ya da Perslere hizmet
eden bir yöresel beyin mezarının olabileceğini
düşündük. Tabii bu şimdilik ilk izlenimler. Bu
yapının benzerleri var fakat genel itibarıyla bu
mezarın birebir benzeri yok. Mesela alınlığının tam
ortasında yer alan iyon başlığı ve sütunu tasviri.
Bu diğer anıt mezarlarda yok.” dedi.
T24,
29.04.2017
|
İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ'NDEN TURİZME BÜYÜK
DESTEK

İzmir’in toprak altında kalmış tarihi
zenginliklerinin çıkarılması amacıyla antik
kentlerdeki kazı çalışmalarına sponsor olan
Büyükşehir Belediyesi, destek verdiği kazı sayısını
7’den 10’a çıkardı. Büyükşehir’in bu iş için
ayırdığı bütçe de yüzde 51 artırılarak 4.7 milyon
TL’yi aştı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, geçmişi
8 bin 500 yıl öncesine kadar uzanan ve onlarca
medeniyete ev sahipliği yapan kentin toprak altında
kalmış köklü tarihini gün yüzüne çıkarabilmek için
arkeolojik kazı alanlarındaki çalışmalara desteğini
artırarak sürdürüyor. 2012 yılından bu yana antik
kazılara 8.5 milyon TL’lik maddi destek veren
Büyükşehir Belediyesi, desteklerine 2017 yılında da
devam ediyor. Bu yıl Panaztepe, Urla-Klazomenai ve
Ayasuluk kazılarının da eklenmesiyle Büyükşehir’in
destek verdiği kazı sayısı 7’den 10’a çıktı.
Kentin her köşesinden tarih fışkırıyor
İzmir
Büyükşehir Belediye Meclisi, il sınırları
içerisindeki arkeolojik kazı alanlarında Kültür ve
Turizm Bakanlığı denetiminde bilimsel kazı
çalışmalarının gerçekleştirilmesi, çıkarılan kültür
varlıklarının değerlendirilmesi, envanter
oluşturulması, koruma altına alınması ve restore
edilmesi çalışmalarına destek verilmesi için karar
aldı. Bu kapsamda Kültür ve Turizm Bakanlığı ile
Ocak ayında protokol imzalanarak Smyrna Antik Kenti
(Agora) Kazı Başkanlığı’na 1 milyon 260 bin TL,
Phokai (Foça) Kazı Başkanlığı’na 1 milyon 80 bin TL,
Erythrai (Çeşme- Ildırı) Kazı Başkanlığı’na 300 bin
TL, eski Smyrna (Bayraklı) Kazı Başkanlığı’na 360
bin TL, Yeşilova Höyüğü (Bornova) Kazı Başkanlığı’na
480 bin TL, Teos (Seferihisar) Antik kenti Kazı
Başkanlığı’na 360 bin TL, Klaros (Menderes) Kazı
Başkanlığı’na 240 bin TL, Panaztepe (Menemen) Kazı
Başkanlığı’na 240 bin TL, Klazomenai (Urla) Kazı
Başkanlığı’na 300 bin TL VE Ayasuluk Tepesi Kazı
Başkanlığı’a 100 bin TL destek verilmesi kararı
alındı.
2016 yılında 3 milyon 115 bin TL destek
veren Belediye, bu miktarı 2017’de yüzde 51
arttırdı. Böylece İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin
ören yerlerindeki yıllık kazı desteği 4 milyon 720
bin TL’ye yükselmiş oldu. Büyükşehir Belediyesi,
maddi yardımlardan önce de Agora, Smyrna ve
Phokai’daki kazılara işçilik ve malzeme desteği
veriyordu.
Milliyet, 29.04.2017 |
TÜRKİYE'DEN KAÇIRILAN 5 BİN YILLIK KADIN HEYKELİ
14,5 MİLYON DOLARA SATILDI
ABD'nin New York şehrindeki Christie's Müzayede Evi
tarafından düzenlenen açık artırmada, Türkiye'den
kaçırılan 5 bin yıllık kadın heykeli "Guennol
Stargazer" (Guennol Yıldız Avcısı) yaklaşık 14,5
milyon dolara satılırken, satış müzayede evi
dışında toplanan Türkler tarafından protesto
edildi.

Türkiye'nin iadesi için hukuki çalışmalar başlattığı
Anadolu'dan kaçırılan Guennol Yıldız Avcısı
adlı tarihi eser, Christie's Müzaye Evi'nin
Rockefeller Center'daki
New York merkezinde düzenlenen açık artırmada
satışa sunuldu. Christie's'in "Müstesna Satış" (The
Exceptional Sale) 2017 açık artırmasında satışa
sunulan Guennol Yıldız Avcısı, 12 milyon 500 bin
dolarlık "çekiç fiyatı"yla tüm masraflar dahil
toplam 14 milyon 471 bin 500 dolara alıcı buldu.
Türkiye'nin eserin satışı ile ilgili
ihtiyati tedbir başvurusu
Christie's
Müzayede Evi Küresel Başkanı Jussi Pylkkanen'in
yönettiği açık artırmanın başında Pylkkanen,
Türkiye'nin
ABD mahkemesine eserin satışıyla ilgili
ihtiyati tedbir aldırma başvurusunda bulunduğunu
bildirdi. Pylkkanen, dava nedeniyle eseri satın
alacak kişiden 60 gün süresince para alınmayacağını
ve eserin alıcıya bu süreden önce teslim
edilmeyeceğini kaydetti. 2 milyon dolardan
başlatılan Guennol Yıldız Avcısı'nın açık artırması,
yaklaşık 25 dakika sürerken, günün en uzun süren
satışı olarak gerçekleşti. Eser 3 kişi tarafından
kıyasıya yapılan arttırımda, telefonla bağlanan ve
ismi açıklanmayan bir koleksiyoner tarafından satın
aldı.
Christie's Müzayede Evi Sözcüsü AA
muhabirine yaptığı açıklamada, 27 Nisan'da Türkiye
tarafından eserin satışının durdurulması için
yapılan ihtiyati tedbir kararı aldırma girişiminin
ABD Bölge Hakimi Alison Nathan tarafından
reddedildiği için açık artırmanın
gerçekleştirildiğini bildirdi.
Adını ilk sahibi
Gallerli Guennol ailesinden alan eser, New Yorklu
özel bir koleksiyoner tarafından müzayedeye kondu.
Daha önce 1966-1993 yılları arasında Guennol
Koleksiyonu'ndan ödünç olarak alınan eser ilk defa
New York Metropolitan Sanat Müzesi sergilenmişti.
Eser, daha sonra aynı müzede 8 Mayıs-17 Ağustos
tarihleri arasında "Millattan Önce 3. Milenyum'da
İlk Şehirlerin Sanatı" sergisinde de gösterilirken,
Avrupa ve ABD'de bir çok müzede de
sergilenmişti.
"200 yıldır devam eden büyük bir soygunun
bir parçası"
Arkeoloji Literatüründe
"Kilya Tipi" idoller grubuna giren ve Geç
Kalkolitik-Erken Tunç Çağı başlarına ait olan
geometrik formlu mermer kadın heykeli,
Çanakkale ili Kilya Koyu'nda bulunmuştu.
Bu
arada, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı da dün
yaptığı açıklamada, müzayedede satışa sunulan
eserin, "200 yıldır devam eden büyük bir soygunun
bir parçası" olduğunu ve derhal
Washington'daki Kültür ve
Turizm Bakanlığı Müşavirliği, Büyükelçilik ve
New York Başkonsolosluğu üzerinden hukuki girişimde
bulunduklarını bildirmişti.
Yasadışı olarak
yerlerinden edilmiş kültür varlıkların korunması ve
bunların ait oldukları ülkelere iadesini teşvike
ilişkin uluslararası mevzuatın çatısını, 1970
tarihli "Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç
ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması
İçin Alınacak Tedbirlerle İlgili
UNESCO Sözleşmesi" oluştururken, sözleşmenin
ülkelerde hukuki bir ceza soruşturmasının
yürütülmesini sağlayan bir yaptırım gücü
bulunmuyor.
Türkler açık artırmayı protesto etti
Müzayede evinin önünde toplanan bir grup Türk,
Türkiye'ye ait eserin satışını protesto etti.
Burada bir basın bildirisi okuyan Türkler, eserin
kaynağı olan ülkeye teslim edilmesini
istediler. Protestocular ayrıca, "Tarihi eserler
insanlığın ortak hazinesidir" ve "Christie's Türk
eserine çifte standart uygulama" gibi ifadeler
içeren pankartlar açtı. Protestoda söz alan MUSİAD
ABD Başkanı Mustafa Tuncer burada yaptığı
açıklamada şunları kaydetti: "Türkiye'den,
Anadolu'dan çalınarak, kaçırılarak, Anadolu'ya ait
olan tarihi eserlerin haraç mezat açık
artırmalarda, burada New York'ta, Christie's
müzayede salonunda satılmasını protesto etmek için
toplanmış bulunmaktayız. ABD'de yaşayan Türk
Amerikalılar olarak bu tarihi eserlerin tekrardan
ait oldukları Anadolu'ya kazandırılması gerektiğini
düşünüyoruz. Bu anlamda hırsızlık sonucu
Anadolu'dan kaçırılan bu tarihi eserlerin tekrardan
Anadolu'ya ait oldukları yere dönmesini istiyoruz.
Bunu protesto etmek için buradayız."
Tarihi eser kaçakçılığı için New York
Times'a "açık mektup"
Öte yandan Kültür
ve Turizm Bakanlığınca, Türkiye'den yurt dışına
kaçırılan Kilia tipi idolünün satışı nedeniyle New
York Times gazetesinde tam sayfa açık mektup
yayınlatarak, tarihi eser kaçakçılığına dikkat
çekildi. New York Times'ın bugünkü sayısında tam
sayfa olarak yer alan mektupta, Türkiye Cumhuriyeti
Kültür ve Turizm Bakanlığının, kayıp eserlerin
Anadolu'daki köklerine dönmesine yardımcı olan
kurum ve kuruluşlara minnettarlığını sunduğu ifade
edildi.
Mektupta, Orfeus Mozaiği'nin son dönemde
Türkiye'ye iadesine yönelik Dallas Sanat Müzesi'ne,
"Yorgun Herakles" heykelinin de 2011'deki iadesine
ilişkin
Boston Güzel Sanatlar Müzesi'ne özel olarak,
mermer parçaları, antik sikkeler, mermer yazıtlar,
amforalar, yazılı kanunlar ile
Roma dönemine ait bir at koşum takımı da dahil
olmak üzere toplam 4 bin 272 adet kültürel mirasın
iadesi için tüm özel koleksiyonculara, müzayede
evlerine ve üniversitelere teşekkür edildi.
İadelerdeki iyi niyetin,
arkeolojik kayıtların korunması konusunda
ülkelerin ve kültürel toplulukların bir arada
çalışabileceğini gösterdiğine işaret edilen açık
mektupta, şu ifadelere yer verildi: "Kültürel
varlıkların ticareti ve satışı, UNESCO'nun 1970
tarihli evrensel 'Kültür Varlıkların Yasadışı
İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve
Yasaklanması Sözleşmesi' ve Türkiye'nin yer altında
veya yeni bulunan sanat eserlerinin ihracını
yasaklayan 1884 tarihli ulusal 'Antik Yapılar'
mevzuatı gibi uluslararası ve ulusal mevzuatlarla
düzenlenmektedir.
Kültürel iş birliği ruhu ile bu
tür tarihi eserlerin arkeolojik içeriğinin
keşfedilmesi için sanat toplulukları ile süregelen
iş birliğini sahiplenmekte ve bu tür eserlerin
atalarından kalan yerlere dönmesi bağlamında
Anadolu'nun antik eserlerinin hali hazırdaki ve
gelecekteki koruyucularının Türkiye Cumhuriyeti
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile benzer çalışmalar
yapacağına ilişkin iyi niyetimizi korumaktayız."
Yapılan incelemelerde Kilia tipi idolün Türkiye
kökenli olduğu,
Manisa Müzesinde benzer örneklerinin yer aldığı
ve eserin yasa dışı yollarla yurt dışına çıkarılmış
olduğu ihtimalinin yüksek olduğunun tespit edilmesi
üzerine, müzayede evi ile iletişime geçilmişti.
Müzayede evinin, Bakanlığın eserin satıştan
çekilmesine ve Türkiye'ye iade edilmesine yönelik
talebine olumsuz yanıt vermesi üzerine hukuki süreç
başlatılmıştı. Mahkeme, kısa bir süre önce aldığı
kararda, eserin müzayedenin bir parçası olarak
kalmasına ancak açık arttırmada en yüksek fiyatı
veren kişinin 60 gün süresince bu eseri beklemek
zorunda olacağına hükmetti.
Milliyet, 29.04.2017
|
1200 YILLIK HİTİTLERİN HEYKEL ATÖLYESİ YENİDEN
DİRİLECEK

Yozgatın Sorgun İlçesi'ne bağlı Yeniyer beldesinde Hitit döneminin ilk Heykel Atölyesi olarak kullanıldığı tespit edilen bölgede Konya Ovası Projesi Kalkınma İdaresi (KOP) ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ile yapılan kurtarma çalışmaları kapsamında ‘Açık Hava Müzesi ve Kültür Park’ kurulacak.
Yeniyer Beldesi, Belediye Başkanlığı tarafından
hazırlanan proje kapsamında ‘Hitit Heykel
Atölyesi’nin bulunduğu yaklaşık 14 bin metre kare
alan üzerine inşa edilecek ‘Açık Hava Müzesi ve
Kültür Park’ projesiyle, Yozgat’ta turizmin yeni
merkezlerinden biri olacağı belirtildi. Yeniyer
Belde Belediye Başkanı Osman Yılmaz, yaptıkları
çalışma sonucu Hititler tarafından heykel atölyesi
olarak kullanılan bölgenin hem turizme
kazandırılacağını, hem de kaçak kazıcıların
tehdidinden kurtarılacağını söyledi.
MÖ 1200 yıllarına ait Hititlerin ilk heykel
atölyesi olduğu bilinen bölgede Hattuşa, Alacahöyük,
Kerkenes gibi tarihi dokulara sanat eserleri
üretildiğini kaydeden Yılmaz; “Kazankaya, Armutlu ve
Hapis Boğazı olmak üzere 3 farklı noktada bulunan
tarihi alan birinci derece de arkeolojik sit alanı
olarak ilan edildi. Tarihte buranın çok önemli bir
yer olduğu bilinmekle beraber, yüzeye çıkmış çok
önemli tarihi eserlerin kaçak kazılar neticesinde
yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktaydı. Bu
duruma da bir son veriyoruz. Yozgat Müze
Müdürlüğü’müz ile birlikte hazırlamış olduğumuz
proje yakında hayata geçiyor” dedi.
Başkan Osman Yılmaz, projenin içeriğinde hediyelik
eşya satış yeri, sinevizyon odaları, kütüphane, açık
oyun alanı ve yeşil alanların bulunacağını ifade
ederek, “Binamız 500 metre kare bir alandan
oluşacak. Hem ören yeri ve müze, hem kadın yöresel
ürünler üretim atölyesi hem de saydığım diğer sosyal
donatılar yer alacak” diye konuştu.
Hürriyet,
Haber: Halit Yılmaz, 28.04.2017 |
ZEYNEL BEY TÜRBESİ'NİN TAŞINMASI İÇİN İLK DENEME
YAPILDI
Ilısu Baraj suları altında kalacak olan
Batman’ın Hasankeyf İlçesi'ndeki 650 yıllık Zeynel
Bey Türbesi’nin yeni yerine taşınması için ilk
deneme yapıldı.
Türkiye’de ilk defa bir eserin
bütünsel olarak taşınma özelliği olan bin 100 tonluk
Zeynel Bey Türbesi, “Hollanda” yöntemiyle yeni
yerine taşınacak. Yeni Hasankeyf Kültür Parkı’na
taşınacak olan türbe için 60 kişilik özel bir ekip
oluşturuldu. Türbenin taşınması için yapılan 2
kilometrelik özel yolun sağlamlığı denendi.
Çalışmaların sona gelindiği taşınma işleminde ilk
deneme sürüşü de yapıldı.
Türbeyi taşıyacak olan
8 parçalı ve 192 tekerlekli platforma, deneme
amacıyla her biri 25 ton olan 30 adet beton blok
taşındı.
“Bin 500 ton ağırlığında beton bloklar taşındı”
Deneme işlemlerini yerinde izleyen Hasankeyf
Kaymakamı Faruk Bülent Baygüven, Zeynel Bey
Türbesi’nin taşınmasında sona gelindiğini
belirterek, “Bugün yetkili firmamız ve yurt dışından
Ankara’dan gelen yetkililer burada. Zeynel Bey
Türbesi taşınmadan önce son emsal ağırlığında ve
hatta türbeden daha ağır beton bloklar platforma
yüklendi. Şuan için denemede herhangi bir sıkıntı
yok. Zeynel Bey Türbesi’nin konumlanacağı yeni
Hasankeyf’teki alana beton bloklar götürülecek ve
aynı şekilde geri getirildikten sonra inşallah çok
yakın zamanda Zeynel Bey Türbesi yeni Hasankeyf’teki
yerine taşınacaktır” dedi.
Batman Gap Gazetesi,
28.04.2017
******
"HASANKEYF'TEKİ
ZEYNEL BEY TÜRBESİ TAŞIMA PROJESİ İPTAL EDİLSİN"

Sivil toplum örgütleri, Hasankeyf'i sular altında
bırakacak Ilısu Barajı ve HES Projesi kapsamında
tarihi Zeynel Bey Türbesi için yapılan taşıma
denemesinin başarısız olduğunu belirterek taşıma
projesinin iptalini istedi.
Yıllardır süren çıkışa rağmen
Batman Hasankeyf’te Dicle nehri üzerinde kurulacak
Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali (HES)
Projesi’nde sona yaklaşıldı.
Hasankeyf sular altında
kalınca 650 yıllık tarihi Zeynel Bey Türbesi’nin ne
olacağı uzun süredir tartışma konusu.
Taşıma denemesi
nisanda yapıldı
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünce iki yıl önce ihale edilen ve Diyarbakır
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca onaylanan
projeye göre, bin 100 tonluk türbe, tek parça
halinde "Hollanda" yöntemiyle yeni yerine taşınacak.
Türbenin taşıyıcı treyler
sistemiyle sekiz saatlik çalışmayla yeni yerine
alınması planlanıyor. Taşımanın 18 Nisan’da olacağı
belirtilmişti ancak yetkililerin açıklamasına göre
hava şartları nedeniyle iptal edildi. Bu esnada 29
Nisan'da güzergah yolunun asfaltlama çalışmaları
sona erdi.
Yolda ilk taşıma denemesi
yapıldı. Hasankeyf Kaymakamı Faruk Bülent Baygüven,
"Zeynel Bey Türbesi taşınmadan önce son emsal
ağırlığında ve hatta türbeden daha ağır beton
bloklar platforma yüklendi. Şu an için denemede
herhangi bir sıkıntı yok" dedi.
"Taşıma denemesi
başarısız oldu"
Hasankeyf'i Yaşatma
Girişimi, Hasankeyf Matters, Mezopotamya Ekoloji
Hareketi, Dicle ve Irak Sazlıkları Yaşatma
Kampanyası ve Humat Dicle örgütleri hazırladıkları
açık mektupta, Zeynel Bey Türbesi'ni taşıma
projesinin iptalini, Ilısu Projesi'nin bir an önce
durdurulmasını ve tüm paydaşlar arası
Hasankeyf/Dicle bölgesinin sürdürülebilir
kalkınmasına ilişkin geniş bir tartışma talep etti.
Açıklamada nisan ayı sonunda
yapılan taşıma denemesinin başarısız olduğu, proje
planlamaların açıkça kusurlu ve yetersiz olduğu ve
gerçek risklerin tespit edilemediği belirtildi.
* Taşıma tarihinin aceleye
getirilmesi hatalar yapma ihtimalini arttırdı.
Taşıma tarihi 18 Nisan 2017 olarak belirtildi, ancak
yolun asfaltlanması bu tarihten bir hafta sonra
başladı.
* Türbenin taşınması için
katedilmesi gerekli olan 2 km'lik mesafe bu tür
projeler için çok uzun. Yine aşılması gereken büyük
bir yükseklik farkı var. Taşımayı bir gün içinde
gerçekleştirme hedefi riskleri daha da arttırıyor.
* Türbe temelinin betonla
kaplanması ciddi şekilde tahrip edici bir yaklaşım
çünkü ne kadar türbe kendi temeli üzerinde halen
otursa da şimdiden yapıyı önemli ölçüde değişime
uğrattı.
* Başarısız denemede araçla
taşınan yük 750 tondu, ancak türbenin ağırlığı 900
ton civarında.
* Toplum ve kamuoyunun
güvenini kazanmaya yönelik ne taşıma projesiyle
ilgili bilgi paylaşıldı ne de yerel halkın görüşleri
alındı, proje büyük bir gizlilik içinde
gerçekleştirilmek isteniyor.
Proje nedir?
Ilısu Barajı; Mardin ve Şırnak İl sınırları
arasında Dargeçit İlçesi'nin 15 Km. doğusunda, Dicle
Nehri üzerinde yer alacak
Barajın kurulu gücü 1200
megavat, kurulu güç ve yıllık enerji üretim
kapasitesi bakımından, Atatürk Barajı, Karakaya
Barajı ve Keban Barajı'ndan sonra Türkiye’nin
dördüncü büyük HES’i olacak. Projeyi, Avusturya,
İsviçre, Türkiye, Almanya konsorsiyumu yapıyor.
Projeye göre, nehirden 40
metrelik bir su yükselecek ve karşısındaki dağ
yamacında yeni bir Hasankeyf inşa edildi. Evlerinden
edilenlerin TOKİ'nin yaptığı evlere borçlandırılarak
taşınması planlanıyor.
Ilısu Barajı'nın olacağı
bölgede Hasankeyf dahil 289 arkeolojik SİT alanı
bulunuyor. Bölgenin sadece yüzde 40'ında yüzey
araştırması yapıldı. Araştırma tamamlanırsa bu
sayının iki katına çıkacağı düşünülüyor.
Hasankeyf, zamanın en büyük
taş köprüsü özelliğini taşıyan köprüsü dışında
özellikle El Rizk Camii, Zeynel Bey türbesi ve
hamamı, yaklaşık 6 bin mağara, özellikle kaya
üzerindeki kalesi ile biliniyor.
Baraj yapıldığında sadece
kültürel ve tarihi bir alan yok olmayacak. Proje,
Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin ve Şırnak
illerinde toplam 199 köy ve Hasankeyf İlçesi'nden
resmi rakamlara göre 55 bin insan etkileyecek. 90'lı
yıllarda zorla göç ettirilmiş insanları eklenince bu
sayı 80 bine ulaşıyor.
Bunun yanında soyu tükenmekte
olan hayvanların besin ve habitatlarının yok
edilmesi (yalnızca Hasankeyf ve 12 km uzunluğundaki
batı çevresini kapsayan bölgede 123 kuş türü
gözlemlendi, soyu tükenme tehlikesi altındaki Fırat
kaplumbağaları), sıtma gibi su kaynaklı
hastalıklarda artış, su kalitesinde ciddi düşüş de
olumsuz etkiler arasında yer alıyor.
Hasankeyf'in sular altında
kalmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde
(AİHM) devam eden bir dava da bulunuyor.
Bianet, 04.05.2017 |
KADIKÖY'DEKİ TARİHİ KÖŞK YENİDEN HİZMETE AÇILACAK
Kadıköy Belediyesi, Kadıköy Osmanağa Mahallesi’nde
yer alan arsayı satın aldı. Belediye, arsanın
üzerindeki tarihi köşkü yeniden hizmete açacak.

Kadıköy Osmanağa Mahallesi’nde bulunan bir arsayı
satın alan Kadıköy Belediyesi, bir dönem arazide
bulunan tarihi köşkü yeniden Kadıköylülere
kazandıracak. Yeniden inşa edilecek köşk
Kadıköy Kent Konseyi ve Sosyal Yaşam Evi
olarak kullanılacak.
Geçtiğimiz yıl Gençlik Sanat
Merkezi ve Karikatür Evi’ni hizmete açarak hem eski
eserlerin korunmasını sağlayan hem de Kadıköylüler
için sosyal yaşam alanı yaratan Kadıköy
Belediyesi, bu yıl da benzer bir proje
hazırladı. Osmanağa Mahallesi Hasırcı Sokak’ta
bulunan bir arsayı satın alan Kadıköy Belediyesi,
bir dönem arazide bulunan tarihi köşkü yeniden
Kadıköylülere kazandıracak.
Kadıköy Belediyesi’nin satın aldığı arsa Yoğurtçu
Parkı’na paralel olan Hasırcı Sokak’ta bulunuyor.
Arazi üzerinde bir dönem eski eser statüsünde olan
bir köşk olduğu biliniyor. Ancak köşkün 1986 yılında
tamamen yıkıldığı tahmin ediliyor. Kadıköy
Belediyesi, köşkü Koruma Kurulu tarafından onaylı
projelerinden yola çıkarak, aslına uygun olarak
yeniden inşa edecek. Yapının toplam kullanım alanı
yaklaşık 1200 metrekareden oluşacak. Köşkün geniş
bahçesinde tüm Kadıköy halkının yararlanabileceği
bir kafe yapılması planlanıyor. Projede ayrıca 200
kişi kapasiteli konferans/ tiyatro salonu yer alacak
ve tüm halkın kullanımına açık olacak.
Sosyal yaşam evi
Yaşlı bireyler ile ilgili örnek projeleri hayata
geçiren Kadıköy Belediyesi, ilçeye kazandırılacak bu
yapıyı Sosyal Yaşam Evi olarak kullanıma açacak.
Toplam 5 kattan oluşan köşkün ayrıca çatı katı da
olacak. Köşkün bitişiğinde yer alması planlanan cam
yapı 4 kattan oluşacak. Alanda yer alan farklı
fonksiyonların bir araya gelmesiyle çok sayıda
kullanıcıya ulaşması hedefleniyor.
“Üretmeye devam edeceğiz”
Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu yeni
proje hakkında konuştu. Kadıköy’e ve Kadıköylülere
yeni bir hizmet binası ve sosyal yaşam alanı
kazandırdıklarını söyleyen Nuhoğlu, “Burayı Sosyal
Yaşam Evi olarak kulacağız. Aynı zamanda Kent
Konseyi’ni de buraya taşıyacağız. Sosyal yaşam
merkezleri belirli bir yaşın üzerindeki kesimlerin
kullandığı mekanlar ancak burası her yaş grubundan
vatandaşımızın kullanacağı çok merkezli bir mekan
olacak. Kent Konseyi’ne çok önem veriyoruz.
Tüm sivil kimliklerin, düşüncelerinin yer aldığı bir
yapılanma. Toplumsal anlamda demokratik örgütleme
bence en önemli. Bu örgütlemelerden biri de Kent
Konseyi” diye konuştu.
Yapı, 28.04.2017
|
DEFİNE ARARKEN GÖÇÜK ALTINDA KALARAK CAN VERDİ
Bursa'da define aramak için oğluyla birlikte tünel
kazan bir kişi göçük altında kalarak can verdi.
Edinilen bilgiye göre olay gece 01.00 sıralarında
Bursa'nın
Osmangazi
İlçesi'ne bağlı Doburca Mahallesinde
bulunan ormanlık alanda meydana geldi.
Ormanlık alanda
Kaçak kazı yaparak tünel açan Ali Ç.(57) ve
toprağın çökmesiyle göçük altında kaldı. Ali Ç.'ye
yardım etmek için orada bulunan Erdoğan Ç.(27)
babasının göçük altında kaldığının görünce 112'yi
arayarak yardım istedi.
Olay yerine gelen Bursa Büyükşehir Belediyesi
İtfaiye Dairesi Başkanlığı,
afad ve 112 Acil Servis ekipleri Ali Ç.'nin
göçük altından kurtarılması için çalışmalara
başladı. Ekiplerin yarım saatlik çalışmalarının
sonucu göçük altından çıkarılan Ç.'ye ilk müdahaleyi
112 Acil Servis ekipleri yaptı fakat yapılan
müdahaleye rağmen bir sonuç alınamadı ve Ali Ç.'nin
hayatını kaybettiği belirlendi.
Kaçak kazı yaptığı sırada dinamit lokumu patlatan
Ç.'nin bundan dolayı göçük altında kaldığı iddia
edilirken evli ve 2 çocuk babası olan Ali Ç.'nin
yakınları sinir krizi geçirdi.
Ali Ç.'nin cansız bedeni kesin ölüm sebebi
belirlenmek için Adli Tıp Kurumuna kaldırılırken
polis olayla ilgili olarak soruşturma başlattı.
Milliyet, 28.04.2017
|
MEVLANA MÜZESİ'NİN BİN YILLIK GÜL BAHÇESİNDE EK BİNA
İNŞAATI DURDURULDU
Konya'da Mevlana Müzesi’nin yaklaşık bin yıllık gül
bahçesinde gerçekleştirilen ek bina inşaatı,
hafriyat çalışmaları sırasında kemik ve mezar kapak
taşları bulunması nedeniyle durduruldu.

Gül bahçesine müze binası yapılmasına tepki gösteren
Mevlana’nın 22'nci kuşaktan torunu Esin Çelebi
Bayru, "Bu inşaat bizi çok üzüyor. Olmaması gereken
bir bina ve inşaat. O binayı türbenin arkasında
istimlak edilen alana yapabilirlerdi. Orada
buldukları kemikler, ceddimizin kemikleri. Oralar
zamanında aile büyüklerimizin defnedildiği yerler"
dedi.

Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlana
Dergahı’nın yeri, Selçuklu Sarayı’nın Gül Bahçesi
iken bahçe, Sultan Alaeddin Keykubad tarafından
Mevlana’nın babası Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled’e
hediye edildi. Bahaeddin Veled, 12 Ocak 1231
tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine
defnedildi.
Ölümünün ardından sevenleri,
Mevlana'ya, babasının mezarının üzerine türbe
yapılmasını talep etti. Ancak Mevlana, “Gök kubbeden
daha iyi türbe mi olur” diyerek bu isteği kabul
etmedi. Mevlana, 17 Aralık 1273 yılında vefat
edince, babasının yanına defnedildi. Mevlana'nın
oğlu Sultan Veled, Mevlana’nın mezarı üzerine türbe
yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul edip,
'Kubbe-i Hadra' (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil
ayağı (kalın sütun) üzerine yaptırıldı.

Türbenin içerisinde ve dışarısında inşaat
faaliyetleri yapılan eklemelerle 19’uncu yüzyılın
sonlarına kadar devam etti. 1925 yılında da çıkan
tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması kanununun
ardından Mevlana Dergahı, müzeye dönüştürüldü.
Müzede, dönem dönem restorasyonlar gerçekleştirildi.
Tarihi gül bahçesine ek
müze binası

Konya Büyükşehir
Belediyesi tarafından nisan ayın başında
başlatılan çalışmalar kapsamında Mevlana
Müzesi’nin ‘Gül Bahçesi’ olarak adlandırılan
kuzey bölümündeki bahçe duvarları yıkıldı.
Mevlana Müzesi içinde yer sorunundan dolayı
sergilenmesinde sıkıntı çıkan eserler bahçedeki
yeşil alana kurulacak olan bu müzede yapılması
için çalışmalara başlandı.
Hafriyat sırasında
mezar çıktı
Buradaki bahçeye yıkılan
duvar boyunca uzanan yaklaşık 100 metre
uzunluğunda ek müze binası yapılması için
hafriyat çalışması yapılırken, yaklaşık 2 metre
derinliğe inildiğinde kemik parçaları ve mezar
kapak taşları bulundu. Bunun üzerine Kültür
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu da bahçedeki
inşaat faaliyetleri durdurdu. Uzmanlarca yapılan
incelemelerde, söz konusu alanın 38 düzenli
gömünün yapıldığı mezarlık olduğu tespit edildi.
Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
üyeleri bugün kemik parçaları ve mezarların
bulunduğu alanda inceleme yaptı. Basın
mensupları alan içerisine alınmazken, Konya Müze
Müdürlüğü ve Kültür Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulu tarafından alana dair hazırlanan tespit
tutanağı kapsamında alandaki çalışmaların netlik
kazanacağı öğrenildi.
Mevlana'nın
torunundan tepki
Mevlana’nın 22’nci kuşak
torunu ve Uluslararası Mevlana Vakfı Başkanı
Esin Çelebi Bayru, gül bahçesine müze ek binası
yapılmasına tepki gösterdi. Gül Bahçesi’ne
yapılan inşaattan dolayı büyük üzüntü duyduğunu
dile getiren Bayru, "Bu inşaat bizi çok üzüyor.
Olmaması gereken bir bina ve inşaat. O binayı
türbenin arkasında istimlak edilen alana
yapabilirlerdi. Orada buldukları kemikler,
ceddimizin kemikleri. Oralar zamanında aile
büyüklerimizin zamanında defnedildiği yerler"
dedi.
Binanın yapılacağı alanın
‘Gül Bahçesi’ olduğuna dikkat çeken Bayru,
şunları söyledi:
'Orası bir gül bahçesi.
Bir bina ile küçültmek çok büyük bir hata. Ümit
ederim ki bu hatadan çok çabuk geri dönerler.
Bir an önce o açılan yerler kapanır ve o alan
tekrardan gül bahçesi olur."
Kültür Bakanı
onaylamamıştı

Olayın ortaya çıkmasının
ardından Kültür Bakın ile görüşme yaptığını da
dile getiren Bayru, "Kültür Bakanımızın bizzat
kendisine bu bilgiyi verdik. Çünkü Kültür
bakanımız, aralık ayında Konya’ya geldiği zaman
projeyi kendisine sunmuşlardı ve bakan bey de
aynı şekilde bu binanın oraya yapılmaması ve
daha arkaya çekilmesi, türbeyi gölgeleyeceği ile
ilgili fikrini söylemişti. Ona rağmen oraların
kazılmış olması çok üzücü' dedi.
'Yapılacaklardan
bilgimiz olmuyor'
Mevlana Müzesi’nde
yapılacak olan değişikliklerden haberlerinin
olmadığını da ifade eden Bayru, "Mevlana
Türbesi’nde ve civarında yaptıkları
değişikliklerden maalesef çok sonra haberimiz
oluyor. Projeyi hazırlıyorlar, onayını
alıyorlar, işe başlıyorlar ve ondan sonra bizim
haberimiz oluyor. Ancak kendi merakımızla bir
şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. Doğru olanı onlara
anlatmaya çalışıyoruz. Ama bir yere kadar
sözümüz geçiyor. Gönül ister ki bu tarz
projeleri birlikte oturup çalışalım. Ne olursa
olsun kanı taşımanın kazandırdığı bir değer var.
Ben bu örf ve adetin içine doğdum. Bütün bir
ömrü de bu şekilde geçirdim. Evimizde
Mevleviliğin örf ve adeti ile ilgili bilgiler
içinde büyüdük. İnşallah bundan sonra bu
sözlerimi duyurabilirim de bir şeyler
yapacakları zaman hep birlikte çalışırız" diye
konuştu.
Aynı zamanda Mevlana
Vakfı’nın da başkanı olan Bayru, "Biz bir
vakıfız. Vakfımız UNESCO tarafından akredite
edilmiş bir vakıf. Bu konuda dünyada sorulacak
şeyleri UNESCO bize yönlendiriyor. Ama Konya’da
kimse bize bir şey sormuyor" dedi.
'İsmi gül bahçesi
ama çiçeklerin hepsi lale'

Gül bahçesinin aslına
uygun olarak korunması gerektiğine de dikkat
çeken Bayru, konunun takipçisi olacaklarını ve o
binanın başka bir yere yapılması için gayret
göstereceklerini de sözlerine ekledi. Bayru,
"Gönül ister ki türbenin bahçesinde çeşit çeşit
güller olsun. Dört mevsim açan güller var ve
onlar ekilsin. Ama şu an da türbenin bahçesi
lale bahçesi gibi. İsmi gül bahçesi ama
çiçeklerin hepsi lale. Çiçeklerin bir kabahati
yok ama bunu düşünerek hareket etmek gerek"
diyerek sözlerini bitirdi.
Büyükşehir
Belediyesi'nden açıklama
Müze ek bina projesini
yürüten Konya Büyükşehir Belediyesi de projenin
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapılan protokol
kapsamında yapıldığını belirtti. Yapılan
açıklamada, 'Bu kapsamda müzenin kuzey kısmında
bulunan bahçe duvarı yıkılmış, aynı yerde
duvarın üzerine gelen kısımda yeni ek müze
binası çalışmalarına başlanmıştır.

Yeni müze binası yapım
çalışmaları kapsamında Müze Müdürlüğü
gözetiminde devam eden kazı çalışmalarında mezar
yerleri tespit edilmektedir. Tespit edilen
mezarlar krokiye işlenip Müzeler Genel Müdürlüğü
ve ilgili kurumlara sunulacak, alınacak karar
çerçevesinde çalışmalar devam edecektir'
denildi.
Cnn Türk, 28.04.2017
|
BÜYÜKŞEHİR'DEN TARİHİ HAMLE: O SİNAGOG MÜZE OLDU
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yıkılmak üzereyken
yeniden ayağa kaldırdığı Beit Hillel Sinagogu, müze
olarak kentin kültür yaşamına sunuldu.
17. yüzyılda inşa edildiği bilinen yapının açılış
töreninde konuşan İzmir Musevi Cemaati Başkan Sami
Azar, dünyada giderek artan inanç temelli ayrımcılık
ve düşmanlıklara inat İzmir'in örnek bir duruş
sergilediğini belirterek, “İşte burası İzmir. Bu
yüzden bu kenti bütün dünyaya tanıtmalıyız” dedi.
Çok köklü ve zengin bir kültür mirasına sahip
olan İzmir’de, duvarlar arasında kalan ve dar
sokaklara sıkışan köklü bir tarih daha gün yüzüne
çıkarıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin
tamamladığı rekonstrüksiyon (yeniden yapım)
çalışmalarının ardından yapılan protokol
doğrultusunda İzmir Musevi Cemaati tarafından Hayim
Palaçi Anı Evi'ne dönüştürülen Beit Hillel
Sinagogu, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu
ve Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş'ın yanı sıra
Musevi cemaati temsilcilerinin de katıldığı törenle
açıldı.
İzmir Musevi Cemaati
Başkanı Sami Azar, tarihi 17. yüzyıla dayandığı
bilinen yapının anı evi olarak açılışı nedeniyle
düzenlenen törende, İzmir'in barışçıl ve inançlara
saygılı bir kent olarak dünyaya örnek olması
gerektiğini belirtti. Ötekileştirmenin, yabancı
düşmanlığının, İslamofobi ve antisemitizmin dünyada
giderek yükseldiği bir süreçte İzmir'de ortaya çok
farklı bir fotoğrafın konulduğunu belirten Azar,
“İşte burası İzmir! Bu yüzden bu kenti bütün dünyaya
tanıtmalıyız” dedi. Büyükşehir Belediye Anı Evi'nin
hayata geçirilmesi sürecinin Büyükşehir Belediye
Başkanı Aziz Kocaoğlu ile İzmir Musevi Cemaati'nin
eski başkan Jak Kaya'nın başlattığı girişimlerin bir
sonucu olduğunu dile getiren Sami Azar, Başkan
Kocaoğlu ve Kaya olmak üzere tüm emeği geçenlere
teşekkür etti.

İZMİR ÜLKEYE IŞIK TUTACAK
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ise
İzmir'in ülkenin en hoşgörülü ve çağdaş kenti
olduğunu belirterek, “Kentimizin bu özellikleriyle
ülkeye ışık tutacağına inanıyorum. Hatta artık o
ışığı tutmanın zamanı geldi. Tüm ülkenin İzmir gibi
aydınlık olmasını, hiçbir ayrımın yapılmadığı,
kardeşliğin egemen olduğu bir ülkede yaşamamızı
diliyorum” diye konuştu.
İKİ YANGIN GEÇİRDİ
İzmir 1
No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’ndan
onaylanan projeye göre, İzmir Büyükşehir Belediyesi
tarafından yıkılmaya yüz tutmuş sinagog için
öncelikle temizleme çalışmaları yapıldı. Sadece ön
cephesi ayakta kalan, diğer kısımları ise tamamen
yıkılan binanın arka kısmı ve çatısı kapatıldı.
Sinagogun ön cephesinde taş ve sıva temizlikleri
tamamlandı. Ayrıca araştırma kazıları sırasında
tespit edilen bodrum da korumaya alındı.
Kemeraltı’ndaki Beit Hillel Sinagogu’nun 17.
yüzyılda yapıldığı biliniyor. Günümüze kadar
geçirmiş olduğu iki yangın ile oldukça harap durumda
olan binadan geriye kalan tek yapı elemanı, ön cephe
duvarıydı.

Ege'de Son Söz, 28.04.2017
|
TARİH YİNE GÖMÜLDÜ
Tarihinde birçok imparatorluğa başkentlik yapan
Kocaeli’de tarihi eserler yol ve inşaat
çalışmalarında yok oluyor.
Kocaeli Barış Gazetesi’nin haberine göre; Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İSU’nun İzmit Merkez
binasının yanında gerçekleştirilen temel kazısında 5
adet lahit ortaya çıktı. Çalışma yapan işçiler
lahitlerin üstünü örtmeye çalışsa da bölgede bulunan
Türkan Dereli İlkokulu’nda görev yapan bir öğretmen
durumu yetkililere bildirdi.
Öğretmenin bildirimi üzerine olay yerine
gelen Kocaeli İl Kültür Turizm Müdürlüğü lahitleri
tespit edip kayıt altına aldılar.
Aradan bir süre geçtikten sonra temeli kazan
işçiler çalışmalarına kaldıkları yerden devam etti.
Lahitlerin çıktıkları alan beton altında kaldı. Kent
tarihçileri bölgedeki tarihi eserlerin sadece 5
lahitle sınırlı kalmayacağını belirtti ve detaylı
bir çalışma talep etti.

Odatv, 28.04.2017 |
ANTİK KENT HATRA, IŞİD'DEN GERİ ALINDI

Irak’ta hükümete bağlı askeri birliklerin Musul
operasyonu sürerken, UNESCO’nun dünya kültür mirası
listesinde yer alan antik kent Hatra’yı IŞİD‘in
elinden geri aldıkları bildirildi.
Birleşmiş
Milletler Bilim Eğitim ve Kültür Örgütü UNESCO'nun
kültür mirası listesinde yer alan antik kent
Hatra'nın, Haşdi Şaabi milisleri tarafından
kurtarıldığı bildirildi.
AFP haber ajansı Haşdi Şaabi milislerinden oluşan
Halk Seferberlik Birlikleri koalisyonunun, salı günü
başlattığı operasyon kapsamında Hatra yönünde
hızla ilerlediğini, operasyona havadan helikopter
desteği sağlandığını ve IŞİD'in fazla direniş
göstermediğini belirtti.
Musul'un IŞİD'den geri alınması için başlatılan
operasyonun koordinatörü General Abdulamir Yarallah,
Haşdi Şaabi birliklerinin Hatra'yı rekor bir süre
içinde tamamen kurtardığını vurguladı. Antik Hatra
kentinin tarihi yapısına büyük zarar verildiği
belirtildi.
IŞİD’in 2015 yılı Nisan ayında yayınladığı bir
videoda, IŞİD milisleri UNESCO'nun kültür mirası
listesinde yer alan Hatra’daki antik heykelleri
tahrip ederken görülüyor.
Birgün, 28.04.2017
|
GAZİANTEP'TEKİ TARİHİ KONAKLAR 'HAYAT' BULUYOR
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde uzun
yaz günlerinde, yaşamın büyük bölümünün geçtiği
bahçelerine "Hayat" denilen, tarihi
Gaziantep evlerinden bir kısmı müze, kır kahvesi ve
butik olarak turizme hizmet vermek üzere restore
edildi.
Gaziantep
Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama ve Denetim
Bürosu (KUDEB)
Daire Başkanı Serdar Murat Gürsel, AA
muhabirine yaptığı açıklamada, tarihi evlerin,
dönemin ihtiyaçlarına göre şekillendirildiğini
söyledi.
Yüklü bir devenin
geçebileceği genişlikteki sokaklarda birbirine bakan
binalardan oluşan "Antep evlerinin", komşuluk
ilişkilerine de olumlu katkıda bulunduğunu dile
getiren Gürsel, mahremiyetin ön planda tutulduğu
yapıların sokağa bakan kısımlarının ise cumbalı
olduğunu ve binalarda insanlarınki kadar diğer canlı
yaşamının da önemsendiğini kaydetti.
Gürsel, kentte sivil
mimari örneği 650 civarında tescilli yapı
bulunduğunu ve bunların bir kısmının turizme hizmet
ettiğini bildirdi.
Yaklaşık 35 konak onarıldı
Gaziantep Büyükşehir
Belediyesinin, sokak sağlıklaştırma açısından, 2-3
mahalle dışında kentsel sit alanı içerisinde yer
alan evlerin tamamını elden geçirdiğini aktaran
Gürsel, "Restorasyon açısından 30-35 civarında
yapıya müdahale ettik. Tam anlamıyla restore ettik.
Çoğunluğu müzeye dönüştürüldü. Yine kır kahvesi,
butik otel olarak işlevlendirdiğimiz projelerimiz de
var. Restoran başlığıyla ilerleyen projelerimiz de
var. Sosyal tesislere dönüştürdüğümüz projelerimiz,
kamu kurumlarını yerleştirdiğimiz yapılar var." diye
konuştu.
Eyüpoğlu
Mahallesi'ndeki bir konağın onarımını
sürdürdüklerine işaret eden Murat Gürsel, söz konusu
yapının, tipik Gaziantep geleneksel konut mimarisini
çok net yansıtan özellikte olduğunu vurguladı.
Üç bloktan oluşan,
ortada avlu kısmı yer alan evin restorasyonunun
yaklaşık 8 aydan bu yana sürdürüldüğüne dikkati
çeken Gürsel, "Buranın onarımı tamamlanma aşamasına
geldi. Restorasyonu tamamlandıktan sonra Büyükşehir
Belediyesinin konuk evi olarak işlevlendirmeyi
düşünüyoruz. Tescilli, korunması gereken kültür
varlıklarımızın tamamı bizim için çok değerli ve
önemli. Bu onarımlar, geçmiş yaşamın korunması ve
gelecek nesillere bir şekilde aktarılması için
yapılmış en önemli faaliyetlerden bir tanesidir."
ifadesini kullandı.
Gürsel, söz konusu
yapılarda faaliyet gösteren işletmelerin, UNESCO
tarafından gastronomi alanında koruma altına alınan
Gaziantep'i ziyarete gelen yerli ve yabancı
turistlerin en çok ilgi gösterdiği mekanlar arasında
yer aldığını söyledi.
Anadolu Ajansı, Haber:
Yeter Erdine, 28.04.2017
|
 |
KOLEJ İNŞAATI KAZISINDAN TARİHİ ESER ÇIKTI
Aydın
Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi
(ASKİ) Genel Müdürlüğü’nün Nazilli İlçesi Dallıca
mahallesinde yaptırılan Bahçeşehir Koleji inşaatında
yaptığı su hattı çalışması sırasında tarihi eser
ortaya çıktı. Belediye yetkilileri, bunun üzerine
Nazilli İlçe Jandarma Komutanlığı ekiplerine durumu
bildirdi. Olay yerinde Nazilli Müdürlüğü ekiplerince
de inceleme yapıldı. Yapılan araştırmada kazı
esnasında bulunan üzerinde insan motifi olan 28x58
ebadındaki taşın Roma Dönemi’ne ait Stel Anıt olduğu
tespit edildi. Tarihi anıt, müze yetkililerine
teslim edilerek koruma altına alındı.
Ses
Gazetesi, 28.04.2017 |
DİYARBAKIR'DA BİN 700 YILLIK YERALTI TAPINAĞI
BULUNDU
Çınar
İlçesi'nde
Roma İmparatorluğu döneminde "askeri yerleşim"
olarak kullanılan Zerzevan Kalesi'ndeki kazılarda
bin 700 yıllık, dönemin Mithras dinine ait yer altı
tapınağına ulaşıldı.

Diyarbakır'ın Çınar
İlçesi'ndeki Zerzevan Kalesi'nde
yürütülen kazılarda
Roma dönemine ait bin 700 yıllık, dönemin
Mithras dinine ait yeraltı tapınağı bulundu. İlçeye
13 kilometre uzaklıktaki Demirölçek Mahallesi
yakınlarında bulunan, Roma İmparatorluğu döneminde
"askeri yerleşim" olarak kullanılan Zerzevan
Kalesi'nde Kültür ve
Turizm Bakanlığı,
Diyarbakır Müzesi, Valilik, Çınar Kaymakamlığı
ve
Dicle Üniversitesinin katkılarıyla 2014 yılında
başlatılan kazı çalışmaları sürüyor. 60 dönümlük
alan üzerinde 12-15 metre yüksekliğinde ve bin 200
metre uzunluğunda sur kalıntısı, 21 metre
yüksekliğinde gözetleme ve savunma kulesi, kilise,
yönetim binası, konutlar, tahıl ve silah depoları,
yer altı ibadethanesi, sığınaklar, kaya mezarları,
su kanalları ile 54 su sarnıcı bulunan kale tarihe
ışık tutuyor. Yaklaşık 4 yıldır sürdürülen
kazılarda daha önce yer altı kilisesi, 400 kişinin
yer alacağı yer altı sığınağı, konutlar ve gizli
geçitler ortaya çıkarılırken, son olarak bin 700
yıllık, milattan sonra 4. yüzyılda Hristiyanlığın
benimsenmesiyle önemini kaybeden dönemin Mithras
dinine ait yer altı tapınağına ulaşıldı.
 
 
 
"Her sene kalede bulunan yeni bir eser
tarihe ışık tutuyor"
Kazı çalışmalarını
yerinde inceleyen Çınar Kaymakamı İsmail Şanlı AA
muhabirine yaptığı açıklamada, Zerzevan Kalesi'nden
bakıldığında Diyarbakır ve Mardin'i görmenin mümkün
olduğunu söyledi. Kalenin tarih boyunca kentin doğu
yakasında son doğal savunma hatlarıyla
güçlendirildiğini bildiren Şanlı, Diyarbakır'a
geçecek orduların önce burayı fethetmesi
gerektiğini aktardı. Şanlı, Diyarbakır'ın tarihi
kadar eski olan kalede 4 yıldır kazı çalışmalarının
yapıldığına işaret ederek, "Bu tarihi eseri gün
yüzüne çıkarmayı hedefliyoruz. Her sene kalede
bulunan yeni bir eser tarihe ışık tutuyor. Bölge
turizmi ve ekonomisine uzun vadede değer katacak çok
önemli bir kazıya ev sahipliği yapıyoruz." dedi.
Kazı çalışmalarının hem tarihe ışık tuttuğunu
hem de kente ciddi manada değer kattığını anlatan
Şanlı, hafta sonları kaleyi çok sayıda ziyaretçinin
gezme fırsatı bulduğunu aktardı. Bölgede teröre
yönelik operasyonların sürdüğünü, bu süreçte de kazı
çalışmalarını devam ettirdiklerine dikkati çeken
Şanlı, "Kazı çalışmalarını terörün gölgelemesine
müsaade etmedik." ifadesini kullandı. Şanlı,
güvenlik güçlerinin desteğiyle kazı çalışmalarının
yıllarca sürdüğünü dile getirerek, şöyle
konuştu: "Bölgedeki terör operasyonlarının nihayete
erip, insanların kendilerini huzur içerisinde
görmesinin etkilerini burada görüyoruz. Terör
geriledikçe, teröre karşı başarımız pekiştikçe
bölge ekonomisini turizm eliyle güçlendirme imkanı
bulacağız. Bölgemizi ve ülkemizi, terörden
kurtaracağız. Terör yaşam alanı bulmadıkça,
insanlar istihdam, huzur bularak güven içerisinde
seyahat etme imkanı yakalamakta."
"Kalenin bölge turizmine önemli etkileri
olacaktır"
Kazı başkanı Dicle
Üniversitesi (DÜ)
arkeoloji
Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr.
Aytaç Coşkun, bu yıl ki kazılarda günümüzden bin
700 yıl önce yer altında inşa edilen Mithras
tapınağını bulduklarını söyledi. Bunun, Roma'nın
doğu sınırındaki tek Mithras tapınağı olduğunu
düşündüklerini ifade eden Coşkun, bu yönüyle
tapınağın çok önemli olduğunu vurguladı. Coşkun,
Mithras'ın Romalı askerler üzerinde yaygın bir gizem
dini olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: "Bu
dini yaşayanlar dışarıya kapalı bir topluluktan
oluşuyor. Çünkü ayinleri tamamen gizli ve dışarıya
hiçbir şekilde bu ayinler açıklanmıyor. Mithras hem
güneş tanrısı hem de anlaşmayı temsil ediyor.
Genelde tapınaklar yerin altına inşa ediliyor.
Bulunan tapınağın doğu kısmında üç niş görüyoruz.
Nişlerin birinde çok düzgün bir şekilde yapılmış su
çanağı yer alıyor. Yer kısmında ise bir havuz
yapılmış. Mithras ayinlerinde suyun çok etkin
kullanıldığını ve yaklaşık 40 kişinin buradaki
ayinlere katıldığını biliyoruz."
Hristiyanlığın
gelmesiyle birlikte Mithras dininin etkisini
kaybettiğini anlatan Coşkun, bu dinin en yaygın
olduğu dönemin, ulaştıkları tapınağın inşası dönemi
olduğunu dile getirdi. Coşkun, tapınağın
genişliğinin 35 metrekare, yüksekliğinin 2,5 metre
olduğunu belirterek, tapınakların yerin altında inşa
edilmesi bakımından genellikle çok büyük yapılar
olmadığını kaydetti.
"Kaledeki kazılar, bölgenin
Roma dönemindeki tarihinin aydınlatılması açısından
oldukça önemli. Kalenin hem bölge tarihine hem de
turizmine önemli etkileri olacaktır." diyen Coşkun,
kilit noktada bulunduğu için yapılarda fazla
bozulma olmadığını, kalede hem yerin altında hem de
üstünde bir şehir bulunduğunu aktardı.
İl Kültür
ve Turizm Müdürü Cemil Alp ise bu kazılar sonucu
bulunan eserler sayesinde geçmişe dair verilerin
elde edildiğini ifade ederek, bölgede bu eserlerin
ortaya çıkarılmasıyla turizm patlaması yaşanacağını
düşündüklerini belirtti.

Zerzevan Kalesi
Askeri
yerleşim antik yol güzergahında, 124 metre
yükseklikteki kayalık bir tepenin üzerine kurulan
Zerzevan Kalesi, Amida ile Dara arasında stratejik
bir noktada yer alıyor. Yerleşim konumu itibariyle
bütün vadiye hakim, antik ticaret yolu üzerinde,
geniş bir alanı kontrol altında tutan, stratejik bir
Roma sınır garnizonu olan kale aynı zamanda
Roma-Sasani arasındaki büyük mücadelelere de sahne
oldu.
Roma'daki ismi "Samachi" olan yerleşimin
ilk inşa edildiği dönem kesin olmamakla birlikte
devam eden kazılar ile kesin sonuçlara ulaşılacak.
Yerleşimin surları ve yapıları Anastasios I (MS
491-518) ve Justinianos I (MS 527-565)
dönemlerinde onarılarak, bazıları ise yeniden inşa
edilerek mevcut haline getirildi.
Milliyet,
Haber: Aziz Aslan, 28.04.2017
|
MİMAR SİNAN'IN ESERLERİ EDİRNE "MİNİAPARK"TA
SERGİLENECEK
Edirne Belediye Başkanı Gürkan:-
'Hıdır Baba Tepesi'nde 40 dönümlük bir alanda
Sinan'ın Türkiye ve dünyadaki toplam 99 eserinin
1/25 ölçekli miniaparkını yapıyoruz. Bu miniaparkta
Mimar Sinan Araştırmalar Merkezi de yer alacak'
Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, "Hıdır Baba
Tepesi'nde 40 dönümlük bir alanda Sinan'ın Türkiye
ve dünyadaki toplam 99 eserinin 1/25 ölçekli
miniaparkını yapıyoruz." dedi.
Gürkan, Trakya
Üniversitesi (TÜ) Makedonya Yerleşkesi Mimarlık
Fakültesi Mimar Sinan Amfisi'nde düzenlenen
sempozyumda, "Sinan" denince Edirne, "Edirne"
denince de Mimar Sinan'ın ilk akla gelen isim
olduğunu söyledi.
Kentin olağanüstü siluetinin tacı ve mücevherinin
Selimiye Camisi olduğunu belirten Gürkan, "Ama
şehrin belli bir çapının dışına çıkmaya
başladığınızda bakıyorsunuz ki bu siluet belli
noktalarda adeta kurşunlana kurşunlana yok edilmeye
başlanmış." diye konuştu.
Selimiye Camisi ve Külliyesi rekreasyon projesi
ile Tarihi Yemiş Kapanı Hanı kurtarma kazısının
bittiğini anlatan Gürkan, şunları kaydetti:
"Son bir konservasyon raporu 8 Mayıs'ta kurula
girecek. O da onaylandığında burada da büyük bir
rekreasyon ve arkeopark çalışmasını başlatacağız.
Finans sorunumuz yok. Yine bir başka çalışmamız
'Ustalık eserimi Edirne'ye yaptım' diyen Sinan'a
saygı kapsamında Prof.Dr. Metin Sözen'in
danışmanlığında Hıdır Baba Tepesi'nde 40 dönümlük
bir alanda Sinan'ın Türkiye ve dünyadaki toplam 99
eserinin 1/25 ölçekli miniaparkını yapıyoruz. Bu
miniaparkta Mimar Sinan Araştırmalar Merkezi de yer
alacak. Sinan'ı geleceğe taşıyacak çalışmalara devam
edeceğiz."
-"Osmanlıyı en iyi anlatan kent"
TÜ Rektörü Porf. Dr. Erhan Tabakoğlu ise
Edirne'nin tüm dünya mimarları ve insanlarının
gelip, görüp, yaşaması gereken bir şehir olduğunu
söyledi.
Köprüleri, camileri, medreseleri ve eski Roma
eserleriyle kentin bir müze olduğunu aktaran
Tabakoğlu, "Ne kadar çok insan buraya gelip burayı
gösterebilirse yani bir Amerikalı gelip görse, bir
Brezilyalı gelip görse eminim motiflerinden
esinleneceklerdir. Gerçekten muhteşem bir mirasımız
var. Osmanlıyı en iyi anlatan kent olarak
düşünüyorum Edirne'yi. Bursa ve İstanbul başşehirlik
yaptı ama Edirne bunların aralarında en bozulmamış
kalandır. Metrekare başına düşen tarihi eser
sayısıyla dünyada ikinci böyle müstesna bir şehirde
mimari etkinliklerle ilgili ne yapılsa azdır."
şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından Gürkan, Tabakoğlu,
akademisyenler ve üniversite öğrencileri, mimari
tasarımların yer aldığı sergiyi ziyaret etti.
Time Türk, 27.05.2017
|
MYNDOS ANTİK KENTİNDE KAÇAK KAZI TEPKİSİ
Bodrum'un Gümüşlük Mahallesi'ndeki, Anadolu'nun en
eski medeniyetlerinden Lelegler tarafından MÖ 640
yılında kurulmuş Myndos Antik Kenti kalıntıları
içinde son üç aydır defineciler tarafından yapılan
kaçak kazılar tepkilere neden oldu. Jandarmaya ve
müze yetkililerine şikayetçi olup, savcılığa suç
duyurusunda bulanan Gümüşlük Platformu üyeleri,
kaçak kazı yapılan yerleri basın mensuplarına
gösterdi.
Gümüşlük Platformu üyeleri, 1'inci
derece arkelojik ve doğal SİT alanında olan Myndos
Antik Kenti'nin hamam, kale içi ve kilise bölümleri
ile surlarının dibinde son üç ay içinde defineciler
tarafından kaçak kazı yapılan çeşitli uzunluk,
derinlik ve genişliklere sahip dört dehliz tespit
etti. Platform üyeleri, antik kentin talan
edilmesine 'dur' edemek isteyen Platform üyeleri,
bugün kaçak kazıların bulunduğu alanda basın
açıklaması yapıp, tepkilerini de dile getirdi.
Platform üyelerine bazı siyasi parti temsilcileri de
destek verdi.
Üç aydır kaçak kazıların aralıksız
devam ettiğini belirten Vatan Partisi İlçe Başkanı
Yardımcısı ve Gümüşlük Mahalle Temsilcisi Sinan
Hıncal, "Mesele her şeyden önce bir sahipsizlik ve
meydanı boş bulma meselesidir. Hazine avcıları,
Gümüşlük Mahallesi'nin Bodrum'un, Türkiye'nin ulusal
kamusal hazinelerini yağmalıyor ve bunun önü
alınamıyor. Şikayet edenler ise tehdit ediliyor.
Burada tam 3 aydır aralıksız kazı yapılıyor. Kazı
yapanlar bırakın 2 metre derinliğindeki çukurları
tünelleri bile açmaya başladılar. Bunları yapanların
arasında iş adamlarının olduğu duyumunu da alıyoruz.
En büyük tedirginliğimiz Gümüşlük Koyu'nun içinde
yerleşim merkezinin tam ortasında yapılan bu
kazıları, bugüne kadar kimsenin duymamış
görmemiş ve bilmemiş olması.Burada tarihi kentin
varlıkları yağmalanıyor kimsenin haberi olmuyor ve
bir tek kişi yakalanmıyor. Nasıl oluyorda Bodrum
gibi bir turizm merkezinin en nadide köşesinde
Gümüşlük'ün göbeğinde alenen böyle şeyler
olabilir?" dedi.
DEFİNECİLERİN KAZDIĞI TÜNELLERDE
İNCELEME YAPTILAR
Antik kentte kaçak kazı yapılan
yerlerde üyelerle birlikte inceleme yapan Gümüşlük
Platformu Sözcüsü, Fotoğraf Sanatçısı İbrahim Hakkı
Zırh ise "Burası Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nin
kontrolünde olan bir yer 6-7 yıl önce kazı ve
kurtarma çalışmaları başladığında çevre güvenlik
önlemi alınmıştı. Ancak beş yıldır, Bakanlık kazı
çalışmaları için para göndermeyince burası kaderine
terkedildi. Kaçak kazıları farkedip, jandarma,
savcılık ve müze yetkililerine durumu bildirdik
ancak bugüne kadar önlem alınamadığını gördük.
Bakanlık acil olarak buraya maddi destek sağlayarak
kazı ve kurtarma çalışmalarını desteklemeli. Aksi
takdirde ileride kazacak, kurtarılacak bir şey
kalmayacak" dedi.
Gümüşlük Platformu üyeleri
kaçak kazılarla ilgili hazırlayacakları raporu
Kültür ve Turizm Bakanlığı'na sunacaklarını da
belirttikten sonra antik Myndos kentinden ayrıldı.
Hürriyet, Haber: Yaşar Anter, 27.04.2017
|
İSKİ KAZISINDAN 1500 YILLIK KİLİSE ÇIKTI
İstanbul Beylerbeyi'nde İstanbul Su ve Kanalizasyon
İdaresi'nin (İSKİ) yaptığı atık su arıtma tesisi
çalışması sırasında yapılan kazıda, tarihi eser
parçaları gün yüzüne çıktı. Yaklaşık 6 ay önce
yaşanan bu gelişme üzerine müze görevlileri aranarak
durumdan haberdar edildi.
Üzerindeki motifleri ile bin 500 yıllık geçmişe
sahip olduğu tespit edilen sütun, arkeoloji
müzesinin görevlilerine teslim edildi. Bahse konu
kazının yapıldığı yerde ise tarihi bir kilisenin
olduğu sanılıyor.
Kazı çalışmalarının işlerini yarı yarıya
düşürdüğünü söyleyen Esnaf Selim Altın, "Buraya Atık
Su çalışması diye başladılar ve 2 ay içerisinde
biteceğini söylediler. Burada yolu kapattılar, esnaf
iş yapamıyor, kirasını ödeyemiyor, mağdur durumda.
Ben çıkanı görmedim fakat bir taş çıktığını
söylediler. İşlerimizi yarı yarıya etkiledi bu
durum. Üsküdar yönünden de Çengelköy yönünden de
gelen araçlar dükkanımıza gelemiyor. Esnaflar olarak
mağdur durumdayız" dedi.
"45 GÜN
SONRA KAPANACAK DEDİLER"

Beylerbeyi'nde yaşayan Mehmet Doğan, "6 ay önce
kazılar başladı. 2'inci ayda çöpe atılmış şekilde
bir taş bulundu. Biz bu taşı yıkayıp temizledik.
Daha sonra arkeologlar da gelip incelediğinde bin
500 yıllık bir taş olduğu ortaya çıktı. Bu taşın
Ayasofya ile aynı yaşta olduğu söylendi. O günden
bugüne kadar da bekliyoruz. İstanbul Arkeoloji
Müzesi'ni aradık bu konuda yardımcı olmaları için.
Taş temizlendikten sonra ortaya çıktı değerli
olduğu. 45 gün içerisinde bu alanın kapatılacağı
söylendi. Ancak 45 günü geçti, herhangi bir çalışma
yok" dedi.
Birgün, 26.04.2017
|
GALATAPORT PROJESİ SONUNDA DURDURULDU, İNŞAAT
MÜHÜRLENDİ
İstanbul 2 Numaralı
Kültür Varlıkları Koruma Kurulu, tarihi Paket
Postahanesi ve Karaköy Yolcu Salonu'nun yıkımlarının
kurul kararına uygun olmamasını gerekçe göstererek
Galataport projesini durdurdu. İBB ekipleri inşaatı
mühürledi.
Doğuş Grubu ile Bilgili Holding ortaklığında
yürütülen Galataport projesi kapsamında Karaköy
Yolcu Salonu ve tarihi Paket Postanesi iş
makineleriyle yıkılmıştı.
GALATAPORT PROJESİ HAKKINDA SUÇ
DUYURUSUNDA BULUNULDU
1940'lı yıllarda yapılan Karaköy Yolcu Salonu
2002 yılında Koruma Kurulu tarafından ‘Korunması
gerekli kültür varlığı' olarak tescillemişti. 2015
yılında ise kurul, yapının koruma grubunu 1 olarak
belirledi. Paket Postanesi de 1907-1911 yılları
arasında Gümrük Binası olarak inşa edilmişti. Koruma
Kurulu tarafından Paket Postanesi'nin de tescili
yapılmıştı.
Tarihi binaların, Koruma Kurulu'nun geçen sene 9
Haziran tarihinde onayladığı restorasyon projesine
aykırı şekilde yıkılması büyük tepki çekerken Kurul
8 Mart'ta sorumlular hakkında suç duyurusunda
bulundu.
KORUMA KURULU PROJE UYGULAMASINI DURDURDU
Hürriyet Gazetesi’nden Ömer Erbil’in haberine
göre, Kurul üyeleri Galataport projesini 6 Nisan
günü yerinde inceledi. Şehir plancısı Ahmet Kaya'nın
başkanlığında inşaat alanını gezen 6 kurul üyesi
projeye aykırı uygulamaları tespit etti. Şirketin
yıktığı tescilli Paket Postanesi ile ilgili kurula
gönderilen tadilat restorasyon projesini reddeden
kurul, mevcut durumun tespiti için güncel rölövenin
getirilmesini talep etti.
Kurul ayrıca yapıyı çevreleyen dış duvarların
yıkım esnasında zarar gördüğünü düşünerek duvarların
strüktür (yük taşıma gücü) raporlarının
hazırlanmasını istedi.Kurul tarafından alınan 5326
sayılı kararla Galataport projesi alanında
gerçekleştirilen uygulamanın durdurulduğu
belirtildi.
BELEDİYE GALATAPORT İNŞAATINI MÜHÜRLEDİ
Koruma Kurulu'nun dışında İstanbul Büyükşehir
Belediyesi İmar Müdürlüğü'nün de geçtiğimiz ay
denetlediği Galataport inşaatı için ‘‘yapı tadil
tutanağı'' düzenlediği ortaya çıktı. 3194 sayılı
İmar kanununun 32 ve 42 maddelerine göre inşaat
mühürlenerek tatil edildi.
Belediyenin tutanağında, "Söz konusu yerde
yapılan mahallen tetkikte İstanbul 2 Numaralı Kültür
Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 09.06.2016 tarih 4459
sayılı kararı ile onaylanan restorasyon projesi ve
müdahale paftasına aykırı olarak dış cepheler
haricindeki iç aksamlarda korunması gereken bazı
yapı elemanlarının yıkıldığı tespit edilmiştir.''
ifadeleri yer aldı.
İleri Haber, 26.04.2017
|
KEOPS PİRAMİTİNE TIRMANAN ENAM SEYREK: ZİRVEDEKİ
GÖRÜNTÜ MUHTEŞEMDİ
Mısır'da yasak olmasına karşın macera olsun diye
Keops Piramidi'ne tırmanan Diyarbakırlı doğa
sporcusu Enam Seyrek, "Zirvedeki görüntü muhteşemdi"
dediği tırmanışı anlattı. Keops Piramidi'ne
tırmandığı için 6 saat gözaltına alındığını belirten
Seyrek, "Güvenlik görevlilerinin bir anlık
boşluğundan yararlanarak biranda piramide tırmanmaya
başladım. Güvenlikçiler beni farkettiği zaman ben
yarısına kadar çıkmıştım" dedi.

Trekking, sualtı dalış, yamaç paraşütü, bisiklet
başta olmak üzere bir çok faaliyette bulunan
Diyarbakır Doğa Sporları Kulübü (DİDOSK) üyesi 28
yaşındaki Enam Seyrek, 3 arkadaşıyla birlikte
turistik gezi için gittikleri Mısır'da, yasak
olmasına rağmen geçen 27 mart'ta Mısır'ın en büyük
piramidi olan Keops'un tepe noktasına çıktı.
BENDEN ÖNCE 3 KİŞİ TIRMANMIŞ
Diyarbakır'da bahçe ekipmanları satan bir firmada
çalışan Enam Seyrek, tarihi On Gözlü Köprü ve
altından akan Dicle Nehri kıyısında Mısır'ın en
büyük piramidine tırmanışının ayrıntılarını anlattı.
Kendisinden önce bir Alman, bir Rus ve Türkiye'den
de Fatih Kömürcü'nün Keops Pirimidine çıktığını,
internette yaptığı araştırmada öğrendiğini belirten
Seyrek, 3 arkadaşıyla birlikte Kızıldeniz'de dalış
yapmak için Mısır'a gittiklerini söyledi.
Seyrek, "Önce Kızıldeniz'de dalış planları
yaptık. Mısır'ın Sina Yarımadası'nda, Kızıldeniz
kıyısında bulunan tatil kenti Şarm El Şeyh kentinde
dalış yaptık. Sonra Lukson ve en son da Kahire'ye
gittik. Kahire'yi bilerek en sona bıraktık. Çünkü
Keops'a tırmanmayı planlamıştım. Güneşe alerjim
vardı ve zirvedeyken çadıra ihtiyacım olacağını
düşündüğüm için gölgelik çadır aldım. Ama girişte
üst araması yapan polis, çadırı benden aldı.
Piramitlerin olduğu bölgeye çadırsız geldik" dedi.
140 METRELİK KEOPS PİRAMİDİ'NE 10
DAKİKADA ÇIKTI
Yaklaşık 140 metre yüksekliğindeki Keops Piramidi
çevresindeki güvenlik görevlilerinin bir anlık
dalgınlığından yararlanarak bir anda piramide
tırmanmaya başladığını kaydeden Seyrek, yaşadığı o
dakikaları şöyle anlattı:
"Keops Piramidi'nin olduğu yerde görevlilerin boş
bir anından yararlanarak piramide tırmanmaya
başladım. Güvenlikçiler beni farkettiği zaman ben
yarısına kadar çıkmıştım. Bir çok dilde inmem için
bana bağırdılar. Tırmanışım yaklaşık 10 dakika
sürdü. Benim için drone uçuruldu ve arkamdan dağcı
bir polis geldi. Gelen polis zirvedeyken bana
sürekli durmam ve inmem için bağırıyordu. Nefes
nefese kalmış ve yorulmuştu, ama ben planımı önceden
yapmıştım. Her şeye rağmen devam ettim. Tepeye
çıktığımda oturdum ve beni izleyen görevli polisin
gelmesini bekledim. Zirvedeki görüntü muhteşemdi.
Çıkarken ve zirvedeyken çektiğim video ve
fotoğrafların bulunduğu hafıza kartını alacaklarını
biliyordum. Bu yüzden ikinci bir hafıza kartı
almıştım yanıma. Yanıma gelen polise, ameliyatlı
olduğumu söyleyip, yarama bakmam için bana 2 dakika
müsade etmesini söyledim. O da bunu kabul edince,
fotoğraf ve görüntülerin bulunduğu hafıza kartını
şortumun lastik boşluğuna yerleştirip, kameraya boş
olan ikinci hafıza kartını taktım ve biraz çekim
yaptım. Hani boş görünmesin diye.
İNERKEN ÇÖPLERİ TOPLADIM
İnişimin yarım saat süreceğini düşünüyordum. Ama
görevli polisin gösterdiği güzergahtan inince 5
dakikada aşağı indik. Aşağı inerken piramit üzerinde
gördüğüm çöpleri topladım. Bu yüzden aşağıda beni
bekleyen görevliler tebrik etti. Aşağıda ambulans ve
zırhlı araçlarla sağlık ekipleri beni bekliyordu.
Sonra beni karakola götürüp bir yerde oturttular.
Çektiğim foto ve görüntüleri vermezsem beni
bırakmayacaklarını söylediler. Piramide çıkmadan
önce arkadaşlarıma başıma bir iş gelmesi halinde
Türk Konsolosluğu'na haber vermelerini söylemiştim.
Ama 6 saat karakolda gözaltında tutulduktan sonra,
az görüntülerin bulunduğu ikinci hafıza kartını
onlara verdiğim için beni serbest bıraktılar."
Daha önce İran'a gittiğini kaydeden Enam Seyrek,
hayallerinin peşinde koştuğunu belirterek, kendisi
gibi düşünen insanlara da hayallerinden
vazgeçmemelerini önerisinde bulundu. Seyrek,
"Mısır'dan sonra şimdi Afganistan'a gitmeyi
düşünüyorum" diye konuştu.
Milliyet, Haber:
Mehmet Türk - Ahmet Ün, 26.04.2017
|
KEMERDERE KÖPRÜSÜ RESTORE EDİLECEK
AKP Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, Bartın’ın
Amasra İlçesi'nde bulunan tarihi Kemerdere köprüsünün
restorasyonun 9 Mayıs 2017 tarihinde Karayolları
15.Bölge Müdürlüğünce Kastamonu’da
gerçekleştirileceğini açıkladı. Bartın-Amasra yolu
üzerinde, Amasra’ya 3 Km. mesafedeki cevizlik
vadisinde yer alan ve Roma döneminde inşa edilen
yolların bir parçası olan Kemerdere Köprüsünün,
restorasyon projelerinin Koruma kurulu tarafından
onaylandığını ve uygulama ihalesinin 9 Mayıs 2017
tarihinde yapılacağının belirten Milletvekili Tunç,
önceki yıllarda Amasra ile Boztepe’yi birbirine
bağlayan Kemere köprüsünün restorasyonunu
tamamladıklarını, şimdi de Kemerdere Köprüsün
restore ederek, Amasra’ya ve turizme
kazandıracaklarını söyledi.
Tarihi Kemerdere köprüsünün restorasyon uygulama
işinin ihale sürecinin tamamlanmasının ardından 1
yılda tamamlanacağını belirten Milletvekili Tunç,
Amasra’da tarihi eserlerin onarım ve restorasyonuna
büyük önem verdiklerini, Amasra müzesinin onarım ve
restorasyonunu 3 milyon lira ödenekle
tamamladıklarını, tarihi kemere köprüsünü restore
ederek yıkılmaktan kurtardıklarını, Fatih Camii
restorasyonu ve çevre düzenlemelerini yaptıklarını
bundan sonra da Amasra’da 3000 yıllık tarihi geçmişi
geleceğe taşımak ve turizme kazandırmak için
gerekenleri yapmaya devam edeceklerini söyledi.
Ajans Bartın, 26.04.2017
|
HERKES İNŞAAT KAZISINDA ORTAYA ÇIKAN 'RUS GENERAL'İ
GÖRMEYE KOŞTU
Ardahan'da
bir apartman inşaatı için temel kazısı yapılırken
bulunan tabutun Rus bir generale ait olduğu ileri
sürüldü.
Kars Müze Müdürü Necmettin Alp,
"Ceset üzerinde yapılan incelemelere göre , 1877-78
Rus işgali döneminde hayatını kaybettiği düşünülen
ve üniformasıyla gömülen kişi, Ardahan'da bir Rus
garnizonunda görev yapan Rus bir yüzbaşı. Çünkü
üniformasında 3 yıldız ve 20 rakamı var. Muhtemelen
rakam bu subayın sicil numarası olabilir." diye
konuştu.

Kentin Karagöl Mahallesi'nde iş makinasıyla temel
kazısı yapılırken, üzerinde hac işareti olan bir
tabut ortaya çıktı. İnşaatta çalışanlar durumu
yetkililere bildirdi. Olay yerine gelen polis kazı
alanının etrafında güvenlik önlemleri aldı. Kazı
yerine gelen
Kars Müze Müdürlüğü ekipleri, sahada inceleme
başlattı. Toprak altındaki tabutu çıkaran
yetkililer, içerisinde bir Rus generaline ait olduğu
söylenen iskelet, çürümeye yüz tutan bot ve palto
olduğunu söyledi.
VATANDAŞIN ALTIN
HEYECANI
İnşaat kazısı sırasında bulunan 'Rus general
tabutu'
Ardahan'da heyecan yarattı. Kısa sürede sosyal
medya üzerinden yayılan
haber üzerine tabutu görmek için yüzlerce kişi
inşaat alanına akın etti. Bu sırada temel kazısında
altın ve tarihi eserler bulunduğu söylentisi de
yayıldı.
İnşaat alanına gelenler cep telefonlarıyla
görüntü alırken, polis güvenlik şeridi çekilen alana
girilmemesi için sık sık uyarıda bulundu. Çevik
Kuvvet ekipleri de kazı alanına girmek isteyenleri
güçlükle uzaklaştırdı.
Rus generale ait olduğu ileri sürülen tabuttaki
iskeletin savcılık tarafından yapılacak incelenmenin
ardından Kars Müzesine teslim edileceği belirtildi.
ARKEOLOG İNCELEME YAPTI
İnşaat temel kazısında bulunan tabutta ilk
incelemeyi yapan Kars Müzesi'nde görevli
arkeolog, bunun bir Rus generale ait
olabileceğini söyledi. Arkeolog Solaklıoğlu şöyle
dedi:
"Emniyete dün akşam saatlerinde inşaat kazısı
sırasında bir tabut bulunduğu ihbarı geldi. Bizler
de inşaat alanına gelerek gerekli incelemeleri
yaptık. Yaptığımız incelemede Rusların 1878den sonra
buraya yerleşmesini göz önüne alarak muhtemelen o
dönemde yaşamış bir Rus generale ait bir tabut
olduğunu tahmin ediyoruz. Tabut içerisinde değerli
bir şeye rastlanılmadı. Rus askeri Hıristiyan dinine
göre tabut içerisinde gömülü şekilde bulundu."

KARS MÜZESİNDE MUHAFAZA ALTINA ALINDI
Ardahan'da inşaat alanındaki kazıda bulunan,
1877-78 Rus işgali döneminde hayatını kaybettiği
düşünülen ve üniformasıyla gömülen Rus subayın büyük
bölümü çürümeyen cesedi, Kars'a getirilip bir müzede
muhafaza altına alındı.
Kars Müze Müdürü Necmettin Alp, AA muhabirine
yaptığı açıklamada, Ardahan Emniyet Müdürlüğüne
gelen bir ihbarın değerlendirilmesiyle Ardahan'ın
Karagöl Mahallesi'nde vatandaşlarca kazı çalışması
yapılan bir inşaat alanında toprağın altında yer
alan ve özel oda şeklinde düzenlenen mezar
bulunduğunu anımsattı.
Soruşturmayı yürüten Ardahan Başsavcılığın
talimatıyla kurumlarından uzman personel istediğini
anlatan Alp, görevlendirdikleri uzman 2 arkeoloğu
Ardahan'a gönderdiklerini ifade etti.
Alp, arkeologların çeşitli çalışmalar sonrası
tabutu açtıklarını belirterek "Heyet tarafından
tabut kapağı açılınca içerisinde üniformalı bir Rus
askerine ait iskelet olduğu görüldü. Muhtemelen
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Kars ve
Ardahan'ın Ruslar tarafından işgalinde görev yapan
bir asker." dedi.
ÜNİFORMASINDA 3 YILDIZ VE 20 RAKAMI VAR
Ceset üzerinde inceleme yapıldığını dile getiren
Alp, "Tabuttaki kişi, Ardahan'da bir Rus
garnizonunda görev yapan Rus yüzbaşı. Çünkü
üniformasında 3 yıldız ve 20 rakamı var. Muhtemelen
rakam bu subayın sicil numarası olabilir." diye
konuştu.
Alp, iskelete yapılan inceleme hakkında Ardahan
Cumhuriyet Savcısına gerekli bilgilerin verildiğini
söyleyerek şunları kaydetti:
"Tabut, içindeki ceset ile savcının talimatıyla
Kars'a nakledilmiş ve Kars Müzesi'ndeki emanet
deposuna alınarak yerine konulmuştur. Bu konuda
Müzeler Genel Müdürlüğümüze, Kültür ve Turizm
Bakanlığımıza gerekli bilgileri, raporları sunacağız
ve gelen talimatlar doğrultusunda gerekli işlemleri
yapacağız."
Milliyet, 26.04.2017
******
RUS GENERALİN TABUTU KARS MÜZESİ'NDE
Ardahan’da bir inşaatın
temel kazısı sırasında bulunan 139 yıl öncesine ait
Rus generale ait olduğu tahmin edilen tabut, Kars
Müzesi'ne getirilerek koruma altına alındı.

Ardahan’ın Karagöl Mahallesi'nde salı günü iş
makinesi ile başlatılan temel kazısı sırasında
üzerinde hac işareti olan bir tabuta rastlandı.
İhbar üzerine sevk edilen polis, kazı alanı
etrafında güvenlik önlemleri aldı ve
Kars Müze Müdürlüğü'nden gelen uzmanlar sahada
inceleme başlattı.
Ardahan'da sosyal medya üzerinden yayılan
haber üzerine çok sayıda kişi tabutu görmek için
inşaat alanına akın etti. Rus generale ait
olduğu tahmin edilen tabut, inceleme ardından Kars'a
getirildi. İskelet üzerindeki çizme ve paltosunun
çürümüş olduğu tabuttaki cesedin Hıristiyan bir
erkek askere ait olduğu belirlendi. Kars Müze Müdürü
Necmettin Alp, bu konuda şunları söyledi:
"Müze Müdürlüğünden iki uzman arkeoloğ, Ardahan
Kültür ve Turizim Müdürlüğü'nden personelin
katılımıyla bir heyet huzurunda tabutun kapağı
açıldı. Tabutta muhtemelen Rus işgali döneminde yani
93 harbinden sonra 1878-1917 tarihleri arasında
Ardahan'ın Rus işgalinde kaldığı tarihlerde
Ardahan'da bulunan bir askeri birlikteki Rus subaya
ait elbisesi ile üniformasıyla birlikte iskelet
bulunmuş. Tabutun içerisinde başka da taşınır kültür
varlığına rastlanmamıştır. İncelemeler
tamamlandıktan sonra tabut, Cumhuriyet Savcılığının
talimatıyla tabut Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin
eşliğinde Kars Müzesi'ne getirildi. Yapılan
incelemede tabutun uzunluğu 2 metre, yüksekliği 90
santim. Üzerinde haç işareti bulunan kapaklı tabutta
subayın çizmeleri hiç yıpranmamış. Askeri
üniformalı, sakallı bir Rus subaya ait. Apolettte 3
yıldız ve 20 rakamı var. Rus subay bu general de
olabilir. Rus subayının iskeletinin bulunduğu tabut
mühürlenerek koruma altına alındı."
 
 
 
Rusya'dan ve Türkiye'den medyanın büyük ilgi
gösterdiğine işaret eden Alp, şöyle devam etti:
"Rus Haber Ajansından da aradılar. Ülkemizdeki
bütün basın yayın kuruluşları da sürekli arıyorlar.
Tabutun bulunması,
Gündem oluşturdu. Rus generale ait tabutu görmek
isteyenler var. Öncelikle ilaçlama ve temizliğin
yapılması gerekir. Gerekli adli süreç tamamlandıktan
sonra genel müdürlüğümüzün izinleri ile teşhire
çıkarıp sergileyebiliriz. Ama bu belli bir süreç
istiyor, hemen olacak iş değil."
Milliyet,
27.04.2017
******
TABUTTAKİ GENERAL O MU?
Ardahan’da apartman
inşaatı için temel kazısı yapılırken bulunan tabutun
Rus Tümgeneral Vasiliy Geyman’a (1823-1878) ait
olabileceği düşünülüyor.

Sputnik’in Rus tarihi kaynaklardan yaptığı
araştırmasına göre, Geyman'ın 13 Nisan'da 1878
yılında Kars'ta veba hastalığında dolayı hayatını
kaybetti. O dönem Rus askeri tarihi bilgilerde
Ardahan'ın Kars'a ait bir eyalet olarak görüldüğü
biliniyor.
Tümgeneral Geyman, 1839 yılında orduda göreve
başladı. Kafkasya'da askeri operasyonlara katıldı.
Rusya tarihinde "Kafkasya'nın fatihi" olarak tanınan
bir general.
1877-1878 yılında Rus-Türk savaşına general
olarak katıldı. Ardahan kalesinin alınmasında
gösterdiği kahramanlıktan dolayı Çarlık yönetimi
tarafından altın ve pırlanta kaplamalı kılıç ve çok
sayıda madalyalarla ödüllendirildi. Kars, Ardahan
bölgesindeki çatışmalarda Muhtar Paşa ve İsmail Paşa
komutasındaki Osmanlı birliklerine karşı savaştı.
Hastalandı ve 13 Nisan'da Kars'ta hayatını kaybetti.
KARS'TA TOPRAĞA VERİLDİĞİ İDDİA EDİLİYOR
Rus tarihi bilgilerde nerde toprağa verdiği
konusunda bilgi yok. Sadece bir Rus sitesinde Geyman
ailesi hakkında yazılan bilgilerde Tümgeneral
Vasiliy Geyman'ın Kars'ta 1878 yılında toprağa
verildiği yazılıyor. Rusya'nın Kuzey Kafkasya
bölgesinde generalin adına bir köy ve bir dağ var:
Geymanovskaya Kozak Köyü (Kuban bölgesi) ve Geyman
dağı (Tuapse bölgesinde). Geyman'ın yeğeni Aleksandr
Geyman'ın da Rus ordusunda tümgeneral rütbesiyle
görev yaptığı biliniyor. Torunu Vasili Geyman da,
Sovyet tarihçi akademisyen olarak tanınan bir isim.
Milliyet, 27.04.2017
******
TEMEL KAZISINDA BULUNAN RUS GENERALLİN TORUNU
ORTAYA ÇIKTI
Ardahan’da temel
kazısında bulunan Rus general büyük heyecan
yaşatmıştı. Rus generalin torunu olduğunu iddia eden
Boris Akimov "DNA analizi vermeye hazırım" dedi.

Ardahan’da apartman inşaatı için temel kazısı
yapılırken ortaya çıkan Rus Tümgeneral Vasiliy
Geyman’ın torunu bulundu.
Sputnik’ten Fuad Safarov’a konuşan Boris Akimov,
duygularını şöyle paylaştı: "Haberleri duyar duymaz çok heyecanlandım. Ben
dedem ile ilgili çok araştırma yaptım. En son
Ermenistan'ın Gümrü kentinde toplu mezarda
toprağa verildiğini biliyordum. Fakat mezar
listesinde dedemin ismi yoktu. Dolayısıyla bugüne
kadar çok aradım. Nihayet haberi ve fotoğrafı görür
görmez çok heyecanlandım. Çok şeyler örtüşüyor.
Örneğin vefat ettiği tarih ve yer. Fotoğraftaki
general rütbesi de. Tümgeneral rütbesinde 3 yıldız
var.”
Akimov sözlerine şöyle devam etti: "Rusya'nın Ankara Büyükelçiliği'ni aradım.
Konuyla ilgili resmi bir bilginin olmadığını
söylediler. Telefonumu aldılar. DNA analizi vermeye
hazırım.
"Tabutun dedeme ait olabileceği haberlerini
basında gördüm. Sputnik ajansına atfen yapılan
haberleri okudum. Şükranlarımı iletiyorum. Benim
tanıdığım tarihçiler de tabutun dedeme ait
olabileceğini düşünüyor. Tabii bazı tarihçilere
göre, konu çok karmaşık. Çeşitli iddialar var. Ama
ben tabutun dedem Geyman'a ait olduğunu
düşünüyorum."
Milliyet, 28.04.2017
******
ARDAHAN'DA CESEDİ BULUNAN RUS KOMUTANIN KİM OLDUĞU
ARAŞTIRILIYOR
Karagöl Mahallesi’ndeki bir inşaata alanında iş
makinesi ile başlatılan temel kazısı sırasında
üzerinde üzerinde haç işareti olan bir tabuta
rastlandı. İhbar üzerine sevk edilen polis, kazı
alanı etrafında güvenlik önlemleri aldı ve
Kars Müze Müdürlüğünden gelen uzmanlar sahada
inceleme başlattı. Olayın ardından da Rus generale
ait olduğu iddia edilen ceset ile ilgili ise çeşitli
iddialar ortaya atıldı. Ancak
Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr.
Levent Küçük, Rus
haber ajansı Sputnik’in general Josip Gurko
haberinin doğruluk taşımadığını, nedeninin ise
Gurko’nun Rus ordusunun Balkan cephesinde savaşmış
bir asker olduğunu iddia etti.
RUS GENERAL VASİLY GEYMAN MI?
Kazı alanında Rus Generalin bulunduğuna ilişkin
bilgiler sonrası açıklama yapma gereği duyduğunu
söyleyen Küçük, konu ile ilgili
Rusya İlimler Akademisinden
Prof.Dr. Dmitry
Vasilyev isimli Türkolog Hoca’nın kendisine mail
atarak cesedin kime ait olabileceğine ilişkin bir
bilgi paylaştığını söyledi. Küçük, kendisi ile
paylaşılan bilgi ile alakalı, "Rus ordusunun 1877-78
Osmanlı Rus savaşında
Kafkasya bölgesinde görevli subaylardan birisi
olan ve 13 Nisan 1878 tarihinde Kars vilayetinde
öldüğü bilgisi bulunan General Vasili Geyman’a ait
olabileceği söylendi. Bununla birlikte burasının bir
mezarlık olması, daha doğrusu Osmanlının son
dönemleri ile Cumhuriyetin ilk yıllarında Karagöl
Mahallesindeki bu bölge Maşatlık adı veriliyor. Yani
Gayri Müslüm mezarlığı, dolayısıyla Rus generalin de
gömülü olduğu alanın burada yaşayan Gayri Müslümlere
ait olan mezarlıkta bulunması gayet doğal Ama
isminin Vasili Geyman olduğu veya Rus haber ajansı
Sputnik’in yaptığı haberdeki Josip Gurko olduğuna
ilişkin iddialar ancak o cesedin üzerinde yapılacak
olan bilimsel çalışmalar sonrasında belli
olabilecektir" dedi.
"RUM KÖKENLİ BİR RUS SUBAYI OLABİLİR"
Kalp cerrahı Prof.Dr.
Bingür Sönmez’in cesedin kimlere ait olabileceği
ile ilgili farklı bir ışık tuttuğunu ifade eden
Küçük, "O da cesedin bulunduğu alanın bir odacık
şeklinde inşa edildiğini, dolayısıyla Rumların mezar
gömme usullerine daha çok benzediğini ve Ermenilerin
de benzer metotlar uyguladığını ancak Ermenilerin
daha çok lahit ve tabut şekli yani Müslümanların
gömme şekillerine benzeyen bir şekille cesetlerini
gömdüklerini söyledi. Ama Rumların cesetlerini gömme
şekli ise aile mezarlığı gibi odacık türündeki
mezarlıklar olduğudur. Bunun da Rus ordusunda
görevli bir Rum subaya ya da generale ait
olabileceği iddiasının daha güçlülük kazandığını
söyledi" diye konuştu.
Küçük, "Tam olarak bu kişinin kim olduğunu kilise
defterleri doğrulayabilir. Ancak bölgemizdeki kilise
defterlerinden günümüze ulaşan pek bulunmamakta.
Dolayısıyla bunu en çok doğrulayabileceğimiz kaynak
bu kişinin DNA’sı üzerinde veya cesedin üzerinde
yapılacak olan bilimsek çalışma ile ancak
ulaşılabilir. Ama kişinin kim olduğuna ilişkin
kayıtlar daha çok Rus ordusundaki görevli bir Rum
kökenli bir Rus generalini daha çok güçlendiriyor.
Bölgenin de Maşatlık yani Gayri Müslümlere ait
olarak adlandırılması da bu kişinin 93 Harbinde,
1877-1878 Osmanlı Rus savaşında bölgede çalışmış
olan subaylardan birisi olduğunu iddiasını
kuvvetlendiriyor" dedi.
"JOSİP GURKO HABERİ DOĞRU DEĞİL"
Rus haber ajansı Sputnik’te çıkan
haberler ile ilgili bir değerlendirme de bulunan
Küçük, "Bu kişinin general Josip Gurko haberi
doğruluk taşımıyor. Çünkü Gurko Rus ordusunun Balkan
cephesinde savaşmış. Kafkas cephesinde savaşmamış ve
bu bilgi gerçekçi görünmüyor. Rus ordusunda görevli
bu askerin tabutunda bulunan Haç işaretleri klasik
haç işaretlerine benzememekte, dolayısıyla bu daha
Çok Rum’ların tercih ettiği bir haç usulü ve daha
çok Ortodoks grubunun tercih ettiği bir haç
grubudur. Bu da Rum kökenli Rus General olma
iddiasını daha çok güçlendiriyor" şeklinde konuştu.
Küçük, Rus generalin veremden veya vebadan ölmüş
olabileceğini dile getirerek, "Dmitry Vasilyev
hocanın bizimle paylaşmış olduğu bilgide Rus
generalinin aslında veremden veya vebadan öldüğü,
Kars’ta çıkan veba salgını sonrası hastalıktan
öldüğü bilgisi paylaşıldı. Dolayısıyla kazı
sırasında hijyenik şartlara dikkat edilmeden yapılan
müdahalede enfeksiyon hastalıkları açısından tehdit
içermekte" diye konuştu.
RUSYA DIŞİŞLERİ'NDEN DE AÇIKLAMA GELDİ
Rusya Dışişleri Bakanlığı Resmi Sözcüsü Mariya
Zaharova, Ardahan’da bulunan tabutla ilgili açıklama
yaparak, “Yakın zamanda açıklama yapacağız diye
düşünüyorum” dedi. Sputnik muhabirinin konuyla
ilgili sorusunu yanıtlayan Zaharova şu ifadeleri
kullandı:
"Türkiye'de bizim soydaşımıza ait bir tabutun
bulunduğuyla ilgili haberleri gördüm. Bilgim var.
Türkiye'deki Rusya Büyükelçiliğimiz bu konuyla
ilgili faal şekilde çalışma yapıyor. Yakın zamanda
konuyla ilgili açıklama yapacağız diye düşünüyorum.
Bu tür haberler hiç bir zaman yanıtısz kalmamakta,
adımlar atılacak. Yakın zamanda ilk bilgiler ulaşır
ulaşmaz açıklama yapabiliriz."
Milliyet,
28.04.2017
******
ARDAHAN'DA BULUNAN RUS GENERALE AİT MEZAR HARP
MÜZESİ'NDE YER ALACAK
Kars Müze Müdürü Necmettin Alp, Ardahan’da inşaat
kazısında bulunan cesedin 1877-1878 Osmanlı-Rus
Savaşı’nda Ardahan’da bulunan bir garnizondaki
generallerden birisine ait olduğu üzerinde
durulduğunu belirtti. Rusya'dan herhangi bir resmi
talep olmadığını ifade eden Alp, Rus generale ait
mezarın Harp Müzesinde yer alacağını söyledi.
Müze Müdürü Necmettin Alp, cesedin, 1877-78
Osmanlı-Rus savaşında Kafkasya bölgesinde görevli
subaylardan birisi olan ve 13 Nisan 1878 tarihinde
Kars'ta öldüğü bilgisi bulunan General Vasili Geyman
veya Ahıska 20. Tümen Komutanlarından birine ait
olma ihtimalleri üzerinde durduklarını belirtti. 26
Nisan’da Ardahan’da Karagöl Mahallesi’nde bir
apartmanın temel kazısında bulunup, Ardahan Emniyet
Müdürlüğüne bildirilmesinin ardından Cumhuriyet
Savcılığının talimatıyla müze arkeologlarının tabutu
incelediğini dile getiren Necmettin Alp, "İki
arkeoloğumuzu gönderdik. Orada oluşturulan komisyon
huzurunda kapağı açıldı. Tabutun içerisinden bir
üniformalı insan iskeleti ve içerisinde başka da bir
taşınır kültür varlığı tespit edildi. Sonra
Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla bu tabutun
Kars Müzesi’ne taşınması kararı verildi. Buraya
getirildi. Koruma altına alındı" dedi.
"Kimlik bilgisinin çok daha net ortaya
çıkmasını bekliyoruz"
Tabutun
içerisindeki cesedin Ardahan’da bulunan askeri
garnizondaki üst düzey subaylardan birisine ait
olduğuna dikkat çeken Alp, "İlk incelemelerimizde
iki isim üzerinde duruluyor. Birisi Vasili Geyman,
diğeri ise Ahıska 20. Tümen Komutanının olduğu
söyleniyor. Ancak bu biraz daha ayrıntılı olarak
incelenip, bir bilimsel heyet tarafından
araştırıldıktan sonra kimlik bilgisinin çok daha net
ortaya çıkmasını bekliyoruz. Onun dışında da mevcut
tabutun konservasyon çalışmalarını başlatacağız.
Yani koruma amaçlı, önce ilaçlama ve diğer koruma
çalışmaları, Konservasyon Müdürlüğü konservatuarları
yapacaklar. Bir ilmi çalışma tamamlanacak. Bir de
adli süreçte de Cumhuriyet Savcılığının çalışması
devam ediyor. İlk etapta bu tabutu müzeye getirip
koruma altına aldık. Şimdi peyderpey bu bahsettiğim
çalışmaları sırayla yapacağız" diye konuştu.
"Rusya’dan resmi bir talep yok"
Ardahan’da bulunan mezar ve içerisinden çıkan Rus
generalle ilgili Rusya Federasyonu’ndan herhangi bir
resmi talep olmadığını vurgulayan Müze Müze Müdürü
Necmettin Alp, "Rusya Federasyonu’nun Trabzon
Başkonsolosluğu konuyla ilgili bizden bilgi almak
istedi. Onların şeyi bu ulusal basında çıkan
'Ardahan’da tabut bulundu' konusundaki haberin ne
kadar gerçek olduğu, hakikaten böyle bir haberin
gerçekliğinin olup olmadığı ve bu tabutun Kars
Müzesi’ne getirilip getirilmediği konusunda bir
bilgi alışverişinde bulunuldu. Onun dışında Müze
Müdürlüğü’ne resmi olarak her hangi bir şey yok.
Müracaat yok" şeklinde konuştu.
"Rusya’ya vermemiz söz konusu değil"
Ardahan’da bulunan Taşınır Kültür Varlığı’nın
Rusya’ya verilmesinin söz konusu olmadığını ifade
eden Alp, şunları söyledi:
"Bu mümkün değil. Bu
kültür varlığımızın herhangi bir yere verilmesi söz
konusu değil. 2860 Sayılı yasa kapsamında koruma
altına alınması gereken bir eser. Türkiye’de 96
müzemizde korunan milyonlarca eser gibi bu eserimiz
de hiçbir şekilde kimseye verilmeden bu müzede
korunmaya devam edecek."
"Harp
Müzesi’nde sergilenecek"
Rus Generale
ait mezarın Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi’nde
sergileneceğini belirten Kars Müze Müdürü Necmettin
Alp, "Malumunuz Kars’ta 2’nci bir müze açıyoruz.
Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi Kanlı Tabya
Binası’ndaki bu müzenin teşhir, tanıtım çalışmaları
bitmek üzere. Belki bir tesadüf oldu. Bu Rus
generaline ait olan bu tabutu da yeni açılacak olan
müzede yakın tarihimizi ilgilendiren müzede
sergilenmesi gibi de bir düşüncemiz var. Tabi
Bakanlığımız, Genel Müdürlüğümüz uygun görürse,
böyle bir çalışmayı da düşünüyoruz. Eğer öyle olursa
daha anlamı olur. Çünkü o 1855 ve 93 Harbi 1878
savaşlarında Kars ve civarındaki savaşları anlatan
interaktif bir müze olacak. O interaktif müzede
böyle bir kültür varlığının da sergilenmesi çok
ilginç olacak. Kars için, Kars turizmi için" dedi.
Milliyet, 28.04.2017
******
RUS GENERALİN CESEDİ ÇÜRÜMEDİ ÇÜNKÜ...
Ardahan'da bir inşaatın
temel kazısı sırasında bulunan tabuttaki cesetle
ilgili merak edileni Ardahan Üniversitesi İnsani
Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim
Üyesi Yrd. Doç.Dr. Levent Küçük açıkladı: Rus
generalin cesedi çürümedi çünkü özel malzemelerle
mezarın havayla ve toprakla irtibatı kesilmiş...

Ardahan'da bir inşaatın temel kazısı sırasında
bulunan ve Kars Müzesi'nde koruma altına alınan
tabuttaki generalin Vasiliy Geyman'a ait olduğu
yolundaki iddialar üzerine Ardahan Üniversitesi
İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Levent Küçük, "Rus
Ordusu'nda görevli bu subayın tabutu üzerindeki haç
işareti klasik haç işaretlerine benzemiyor. Bu
genellikle Rumların ve Ortodoksların tercih ettiği
bir haç grubudur. Bu da bir Rus Generali olduğu
iddiasını daha çok güçlendiriyor" dedi. Yrd.Doç.Dr.
Küçük, hijyen konusuna dikkat çekerek, "Kazı
sırasında hijyenik şartlara dikkat edilmesi gerekir.
Enfeksiyon hastalıkları açısından tehlike içeriyor.
Bu nedenle dikkat edilmesi gerekir" uyarasında
bulundu.
Ardahan’ın Karagöl Mahallesi'nde geçen 25 Nisan
günü iş makinasıyla başlatılan temel kazısı
sırasında üzerinde haç işareti olan 2 metre
uzunluğunda, 90 santim yüksekliğinde bir tabut
bulundu. Özel bölmedeki tabut çıkarıldıktan sonra
Müze Müdürlüğünden uzmanlar tarafından yapılan
incelemede Rus generale ait olduğu tahmin edilen
tabut, Kars'a götürülerek koruma altına alındı,
Ardahan'daki inşaat durduruldu. Sakalları, paltosu,
çizmeleri aynen duran ve askeri kıyafetin apoletinde
3 yıldız ve 20 rakamı bulunan cesetle ilgili olarak
Kars Müze Müdürü Necmettin Alp, Rus- Osmanlı
Savaşında (1877- 1878) Kars'ı işgal eden, Ardahan'da
vebadan ölen Tümgeneral Vasiliy German'a ait
olabileceğini söyledi.
Kazı alanında incelemelerde bulunan Ardahan
Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Levent
Küçük, tabutun bulunmasından sonra Rusya ilimler
Akademisinden Türkolog Prof.Dr. Dimitri Vasilya ile
iletişim kurduğunu belirtti. Yrd. Doç.Dr. Küçük, bu
konuda şunları söyledi:
"Türkoloğ Prof.Dr. Vasilya, gönderdiği e-postada
cesedin 1877-1878 Osmanlı- Rus savaşında Kafkas
Cephesi'nde görevli olan komutanlardan birisine ait
olabileceğini, hatta bu komutanın isminin de 13
Nisan 1878 yılında veremden veya vebadan ölen
Vasiliy Geyman'a ait olabileceğini tahmin ediyor.
Osmanlının son döneminde, Cumhuriyetin ilk
yıllarında Karagöl Mahallesindeki bu bölgeye
Müslüman olmayanların mezarlığı anlamında 'Maşatlık'
denirdi. Dolayısıyla Rus generalin gömülü olduğu
alanın burada yaşayan gayrimüslimlere ait mezarlıkta
bulunması gayet doğal. İsminin Vasiliy Geyman olduğu
veya Rus Haber Ajansı Sputnik’in haberine göre de
Josef Hurko olduğuna ilişkin iddialar var. Kalp
Cerrahi Prof.Dr. Bingür Sönmez ise tabutun
bulunduğu alanın bir odacık şeklinde olduğunu, bunun
Rumların mezar gömme usulüne benzediğini belirtti.
Tam olarak bu kişinin kim olduğunu kilise defterleri
doğrulayabilirdi. Ancak bölgemizdeki kilise
defterlerinden günümüze ulaşan pek bulunmuyor.
DNA'ya bakılır, ya da ceset üzerinde bilimsel
çalışma yapmak gerekir. Josef Hurko olduğuna dair
bilgi ise doğruluk taşımıyor. Çünkü Josef Hurko,
Balkan Cephesinde Rus ordusunda görev almıştır.
Kafkas cephesinde savaşmamıştır. Rus Ordusu'nda
görevli bu subayın tabutu üzerindeki haç
işaretleri ise klasik haç işaretlerine benzemiyor.
Bu genellikle Rumların ve Ortodoksların tercih
ettiği bir haç grubudur. Bu da bir Rus Generali
olduğu iddiasını daha çok güçlendiriyor."
'MEZARIN HAVAYLA VE TOPRAKLA İRTİBATI
KESİLMİŞ'
Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.
Doç.Dr. Levent
Küçük, tabutun çıktığı bölgeye meraklıların sürekli
gidip geldiğini belirterek "Kazı sırasında hijyenik
şartlara dikkat edilmesi gerekir. Enfeksiyon
hastalıkları açısından tehlike içeriyor. Bu nedenle
dikkat edilmesi gerekir. Tabuttaki Rus generalin
cesedinin hava ile temas etmemesinden dolayı geçen
139 yıla rağmen bozulmamış olması dikkat çekiyor"
diye konuştu.
Ardahan İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili
Efsal Alantar ise inşaat çalışmasının durdurulduğunu
belirterek "1878 yılında bölge Rus işgali altında.
Mezarın etrafı özel malzemelerle doldurulmuş,
havayla ve toprakla irtibatı kesilmiş. Özel bölmeye
tabut konmuş. Üniformasıyla, çizmeleriyle tabuta
yerleştirilmiş. Üniformasında 20 rakamı ve üç yıldız
var. Sanırım üç yıldız rütbesini, 20 ise çalıştığı
alayın ismi" diye konuştu.
Milliyet, Haber: Deniz
Başlı, 28.04.2017
******
RUS GENERALİN TABUTUNUN BULUNDUĞU ALANDA ASKERİ
BOT VE ELBİSELERİ İLE GÖMÜLÜ İSKELETLERE RASTLANDI

Karagöl Mahallesindeki bir inşaat alanında temel
kazısı sırasında üzerinde haç işareti olan bir
tabuta rastlandı. İhbar üzerine sevk edilen polis,
kazı alanı etrafında güvenlik önlemleri aldı ve
Kars Müze Müdürlüğünden gelen uzmanlar sahada
inceleme başlattı. Rus generale ait olduğu tahmin
edilen tabut, Kars'a götürülerek koruma altına
alınırken
Ardahan'daki inşaat ise durduruldu. Kazı
alanında incelemelerde bulunan Ardahan Üniversitesi
İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Levent Küçük, alanda
askeri bot, elbiseler ile insan iskeletlerinin
bulunduğunu söyledi.
"Alan Maşatlık olarak adlandırılıyor"
Yrd. Doç.Dr. Küçük, "Bu alan Osmanlı ve
Cumhuriyetin ilk yıllarında Karagöl Mahallesindeki
bu bölge Maşatlık olarak adlandırılıyor. Yani
gayrimüslüm mezarlığı, dolayısıyla burada sadece bu
generalin değil daha bir çok gayrimüslimin mezarının
bulunma ihtimali yüksek. Tabi burada 40 yıllık Rus
idaresi söz konusu. O sırada savaş esnasında ölen,
1915 döneminde ölenlerden de gayrimüslim olanların
buraya defnedilmiş olma ihtimali daha yüksek"
şeklinde konuştu.

Meraklılar alana
akın ediyor
Öte yandan vatandaşlar, Rus
generalin tabutunun bulunduğu alana akın ediyor. İl
dışından geldiğini söyleyen Ayşe Keskin,
"İstanbul’dan geldim, dün haberlerde gördüm ve sırf
şu kazıyı görmek için buraya kadar geldim" dedi.
Milliyet, Haber: Olgun Yıldız, 29.04.2017
******
RUS GENERALİN GÖMÜLDÜĞÜ MEZARLA İLGİLİ İLGİNÇ
DETAY
Karagöl Mahallesi'ndeki bir inşaat alanında iş
makinesi ile başlatılan temel kazısı sırasında
üzerinde hac işareti olan tabutla ilgili kazı
alanında incelemelerde bulunan
Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr.
Levent Küçük, mezarın ateş tuğladan örülmüş kubbe
tarzında bir mezar örneği olduğunu söyledi. Rus
mimarisi döneminde yapılan binaların hepsinde böyle
kesme taşlar kullanıldığını söyleyen Küçük, üst
tarafında çatı kısmı ise tuğla ile bombe vererek
yapılan yapıların daha çok Ortodoks olup Rumların
tercih ettiği mezar türü olduğunu belirtti.
Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr.
Levent Küçük, ’’Ermeniler veya diğer Gayri
Müslimler bu çeşit mezar yapmıyorlar. Onlar daha çok
Müslümanlara benzeyen Lahit ve tabut mezar türünü
benimsiyorlar ama Rumlar ise böyle odacık şeklindeki
kubbe şeklinde olan bir mezar yapısını, oda yapısını
tercih ediyorlar. Kişinin Rum asıllı olma ihtimali
daha yüksek. Ama yine de Ortodoks inancına göre
defnedilmiş. Ortodoks inancının geleneklerine uygun
olarak defnedilmiş. Alt taraflara dikkat ederseniz
buradaki Rus mimarisi döneminde yapılan binaların
hepsinde böyle kesme taşlar kullanılmıştır. Aynı
şekilde inşa edilmiş ama üst tarafında çatı kısmı
diyebileceğimiz kapak kısmını ise tuğla ile bombe
vererek yapmışlar. Bu daha çok Ortodoks olup Rum
olanların tercih ettiği mezar türü ve bu mezar türü
ile hava almasını da engellemiş olarak tabuttaki
cesedin uzun süre korunmuş olmasını sağlamış" diye
konuştu.

Sandukayı açan arkadaşların tabutun özellikle çok
kalın tahtadan yapıldığını söylediğini kaydeden
Yrd.Doç.Dr. Levent Küçük, "Tahtayı ilk alırken
hiçbir şekilde sağlamlığı konusunda tereddüt
yaşanmadıklarını ama yarım saat sonra havayla teması
sonrası simsiyah edip kelleşmeye başladığını da
gördük ki bu işle havayla temassızlığın cesedin
korunmasını uzun süre sağladığını söyleyebilen bir
unsur. Tabi bu arada cesede ilaçlanma yapılmış olma
ihtimalini de söyleyebiliriz ama cesedin tabutun
içindeki konumu itibari ile de sanki öyle bir işleme
tabi tutulmamış. Çünkü arkasında bir yastık var,
doğrudan çizmeleri ve elbiseleri ile gömülmüş olması
öyle bir tahritleme işleminin de pek geçirilmediği
izlenimini de uyandırıyor. Ama yine de Tifüs
salgınına, veba salgınına bağlı bir ölüm ise üzerine
ilaçlama yapma ihtimali de var. Yani uzun süre
cesedin muhafaza edilmiş olmasında bunun da etkisini
söyleyebiliriz ama tabi bunu tıp söyleyecektir.
Belki alınacak bir kemik parçasından enfeksiyona
bağlı olarak ölüp ölmediğini adli tıp kurumumuz
ortaya çıkaracaktır" açıklamalarında bulundu.

Milliyet, 30.04.2017
******
ARDAHAN'DA BULUNAN ASIRLIK CESEDİN NEDEN
ÇÜRÜMEDİĞİ ORTAYA ÇIKTI
Ardahan'da inşaat
alanındaki kazıda bulunan ve Rusya tarihinde
"Kafkasya'nın fatihi" olarak tanınan Rus
Tümgeneral Vasiliy Geyman olabileceğini belirtilen
Rus subayın, kimlik tespit çalışmaları ile
vücudu ve kıyafetlerinin büyük bölümünün çürümeme
sebebi araştırılıyor. ARÜ Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Küçük "Cesedin bozulmamış, üzerinde saç ve
sakalın muhafaza edilmiş olması hem mezarın yapılış
tarzı hem de havayla temas etmemiş olmasıyla
alakalı" dedi.

Ardahan'da inşaat alanındaki kazıda bulunan ve
Rusya tarihinde "Kafkasya'nın fatihi" olarak
tanınan Rus Tümgeneral Vasiliy Geyman
olabileceğini belirtilen Rus subayın, vücudu ile
kıyafetlerinin büyük bölümünün çürümemiş
olmasında hava ile temasının kesilmesinin yanı sıra
mezarının ateş tuğladan yapılmasının da etkisi
olduğu belirtildi.
Karagöl Mahallesi'nde inşaat alanındaki kazıda
bulunan, vücudu ile kıyafetlerinin büyük
bölümünün çürümediği anlaşılan ve 1877-1878 Rus
işgali dönemi sonrası hayatını kaybettiği düşünülen
işgalci Rus subayın kimliğinin belirlenmesi
amacıyla başlatılan çalışmalar sürüyor.
Kars Müzesine götürülerek muhafaza altına alınan
cesedin Rus tarihinde "Kafkasya'nın fatihi"
olarak tanınan Rus Tümgeneral Vasiliy Geyman'a ait
olabileceği ancak bunun kimlik tespit çalışmalarının
sonucunda netleşeceği belirtildi.

Ardahan Üniversitesi (ARÜ) İnsani Bilimler ve
Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
Yrd. Doç.Dr. Levent Küçük, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, mezarın ortaya çıkmasının ardından yurt
içi ve yurt dışından akademisyenlerle
görüştüğünü belirtti.
Rusya Bilimler Akademisinden Türkolog Dmitriy
Vasilyev'in kendisine bir mail attığını ve
haberlerde gördüğü kişinin Rus ordusunun Kafkas
harekatında görevli komutanı Vasiliy Gayman
olduğu ve onun Rus arşivindeki hayatını anlatan
bilgileri kendileriyle paylaştığını anlatan Küçük,
"Ruslar, Nisan 1877'deki Kafkas harekatında
Ardahan'a girmişler. Bir yıl sonra 13 Nisan 1878'de
burada mezarı olduğu değerlendirilen Vasiliy
Gayman'ın burada öldüğü ve hatta kişinin ölme
sebebine ise Sarıkamış'ta veya Kars'ta Rus ordusunda
meydana gelen tifüs veya veba salgınının neden
olduğu bilgisi de paylaşılmış." diye konuştu.
Küçük, mezar ve içinden çıkan subay cesedi
üzerinde yaptıkları incelemeler ile
araştırmaları sonucu farklı bilgiler elde
ettiklerini anlattı.
"RUS SUBAYIN KİMLİĞİ DNA TESTLERİYLE
BELİRLENECEK"
Araştırmalar sonucu mezarın tipik Ortodoks inanca
göre inşa edilmiş ancak daha çok Rumların
tercih ettiği bir mezar tipi olduğunu gördüklerini
aktaran Küçük, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Rumlar mezarları odacık şeklinde yapıyorlar.
Bunu aile mezarlığı olarak adlandırabiliyoruz.
Bulunan tabutun üzerindeki haç işaretinde de haçın
Ortodoks haçı olduğu, üzerindeki haçın yatay bir
çizgisinin de cehennemden cennete geçişi
simgelediği sanat tarihçileri tarafından
paylaşılıyor. Kişi dönemin Rus Ordusunda
görevli Rum asıllı bir general olabilir. Ortodoks
inanca göre defnedilmiş ve Ortodoks haçı
kullanılmış mezarında. Bu durum cesedi bulunan
Rus subayın Vasiliy Gayman olma ihtimalini
güçlendiriyor. Bu kişi eğer general rütbesine
sahipse, üst düzey bir generalse, Kars'ta öldüğünü
bildiğimiz Gayman olma ihtimali daha yüksek
ama yine de bununla ilgili bilimsel bilgiler DNA
testleriyle ortaya çıkacaktır."

ATEŞ TUĞLA ÇÜRÜMEYİ ENGELLEDİ
Küçük, cesedin büyük bir kısmı ile elbiselerinin
çürümemesine de değinerek, "Cesedin
bozulmamış, üzerinde saç ve sakalın muhafaza edilmiş
olması hem mezarın yapılış tarzı hem de
havayla temas etmemiş omasıyla alakalı. Bu,
130-140 yıl önceki bir savaş. Ateş tuğladan örülmüş
kubbe tarzında örülmüş bir mezar örneği." diye
konuştu.
Tabutun mezardan çıkarılmasında görevli Kars
Müzesi personelinden bazı bilgiler elde
ettiğini belirten Küçük, şu değerlendirmede bulundu:
"Tabutu mezardan alan arkadaşlar, sağlamlığı
konusunda herhangi bir tereddüt
yaşamadıklarını ancak yarım saat sonra tahtanın
havayla teması sonrası simsiyah olup
küllendiğini görmüşler. Bu, hava ile temassızlığın
cesedin korunmasını uzun süre sağladığını
söyleyebileceğimiz bir unsur. Tabii ona
ilaçlama yapılma ihtimalini de söyleyebiliriz ama
cesedin tabutun içindeki durumuna bakılırsa
sanki öyle bir işleme tabi tutulmamış. Ortodokslar
aile mezarlıklarını genellikle böyle inşa
ediyorlarmış. Cesedin hava alması ateş
tuğlalarla engellenmiş. Bu da tabuttaki cesedin uzun
süre korunmasını sağlamış."
Milliyet, 01.05.2017
******
RUS TV'SİNDEN FLAŞ İDDİA: ARDAHAN'DA BULUNAN RUS
GENERALİN PIRLANTALI KILICI NEREDE?
Rus NTV televizyonu, Ardahan'da inşaat alanındaki
kazıda bulunan ve Rus Tümgeneral Vasiliy Geyman'ın
olduğu düşünülen tabutun içinden generale ait
pırlantalı kılıcın nereye kaybolduğunu sordu.
Sputnik'te yer alan habere göre, konuyu gündeme
getiren Rus televizyonu, Tümgeneral Geyman'ın 1878
yılında tifüs hastalığından dolayı hayatını
kaybettiğine ve askeri törenle toprağa verildiğine
işaret ederek, "Ama kimse nerede toprağa verildiğini
bilmiyordu" ifadelerini kullandı.
Rus televizyon
yorumuna şöyle devam etti:
"Muhtemelen bulunan
meçhul mezar ünlü generale ait. Rus tarihçiler çok
ilginç bir detaya da değindi. Mesele şu ki, general
pırlantalı kılıcıyla (askeri geleneklere göre)
toprağa verilmeliydi. Bu silah ödülü ölümünden kısa
bir zaman önce kendisine sunulmuştu. Her zaman
kılıcıyla gezerdi, fakat mezarı ortaya çıktığında
değerli bir eşyası tabutun içinde yoktu."
Hürriyet, 02.05.2017
******
ARDAHAN'DAKİ TOPLU RUS ASKERİ MEZARININ ARŞİV
FOTOĞRAFI BULUNDU

Ardahan'da inşaat alanındaki kazıda bulunan Rus generalin mezarının olduğu alanda çok sayıda asker iskeletlerinin de bulunmasıyla ilgili yeni bir gelişme daha ortaya çıktı.
Sputnik, Rus tarih kaynaklarından yaptığı
araştırmalar sonucunda
Ardahan’daki toplu Rus askeri mezarının ve
askeri operasyon haritasının tarihi fotoğraflarını,
ayrıca Ardahan çatışmasını anlatan bir tabloyu
buldu.

Fotoğrafta 'Ardahan’da toplu bir mezar'
ifadelerinin yazılı olduğu görülüyor. Rus uzmanlar,
bu anıtın şu an muhtemelen yıkılmış olduğu
görüşünde. Haritada ise Rus ordusunun
Kars, Ardahan ve
Erzurum’a yönelik operasyonları çizili. 19.
yüzyılın Rus ressamlarıdan Aleksey Kivşenko’ya ait
tablo da Ardahan kalesine hücumu anlatıyor.
Milliyet, 02.05.2017
******
RUSLARIN "ARDAHAN'DA BULUNAN RUS SUBAYIN KILICI
KAYIP" İDDİASINA TÜRKİYE'DEN YANIT
Rus NTV televizyonu, önce gün yaptığı yayında,
Ardahan'da inşaat alanındaki kazıda bulunan ve Rus
Tümgeneral Vasiliy Geyman'ın olduğu düşünülen
tabutun içinde olması gerektiğini öne sürdüğü
pırlantalı kılıcın nereye kaybolduğunu sormuştu.
Rus televizyonunun yorumunda, "Muhtemelen
bulunan meçhul mezar ünlü generale ait. Rus
tarihçiler çok ilginç bir detaya da değindi. Mesele
şu ki, general pırlantalı kılıcıyla (askeri
geleneklere göre) toprağa verilmeliydi. Bu silah
ödülü ölümünden kısa bir zaman önce kendisine
sunulmuştu. Her zaman kılıcıyla gezerdi, fakat
mezarı ortaya çıktığında değerli bir eşyası tabutun
içinde yoktu" ifadesi kullanılmıştı.
'KILICI OLMUŞ OLSA TABUTTA OLURDU'
Ardahan Kültür ve Turizm Müdürü Efsal Alantar,
inşaat alanındaki kazı sırasında bulunan işgalci Rus
subaya ait olduğu değerlendirilen ceset üzerinden
çıkan kılıcın kaybolduğu iddialarını yalanlayarak,
"Kılıcı olmuş olsaydı tabutta olurdu. Çünkü basit
bir şey değil ki. Küçücük bir şey değil gözden kaçtı
diyelim." dedi.
Alantar, gazetecilere yaptığı
açıklamada, söz konusu cesedin yanında kılıç veya
benzer bir bulguya rastlanmadığını söyledi.
Kazının titiz bir şekilde gerçekleştirildiğini
anlatan Alantar, şu değerlendirmede bulundu:
"O gün arkeolog, savcı, emniyet ve basının
gözetiminde bu işlem yapıldı. Cesedin olduğu alan
özenle açıldı. Sadece üniforması ve çizmesi
mevcuttu. Bana gelen bilgiler doğrultusunda basında
yer almış. Basında yer aldığı gibi öyle bir durum
söz konusu değil. Kılıcı olmuş olsaydı tabutta
olurdu. Çünkü basit bir şey değil ki. Küçücük bir
şey değil gözden kaçtı diyelim. İğne değil ki.
Koskoca kılıçtır."
Tabutun bulunduğu alanın
tahtalarla kapatıldığını belirten Alantar, Kars Müze
Müdürlüğü'nde bu ayın 24'ünde konuyla ilgili kurulun
toplanacağını kaydetti.
Öte yandan bölgedeki inşaat çalışmaları alanda başka
subay ve askerlere ait iskelet parçaları ile askeri
botlar bulunması nedeniyle durduruldu. Alanda bir
aksaklığın yaşanmaması için emniyet ekiplerinin
aldığı güvenlik önlemi sürüyor.
Cesedin
kimliğinin belirlenmesi amacıyla Kars Müze
Müdürlüğünde başlatılan çalışmalar da devam ediyor.
Ardahan'da 1905-1913 yıllarında görev yapan ve Rus
tarihinde "Kafkasya'nın fatihi" olarak anılan
Tümgeneral Vasiliy Geyman'a ait olabileceği
değerlendirilen ceset, Kars Müzesi'nde muhafaza
ediliyor.
Posta, 03.05.2017
******
"İNŞAATI DURDURDUK, BAŞKA MEZARLAR DA VAR"
Ardahan’da bulunan ve Rus General Vasiliy Geyman’a
veya üst düzey bir subaya ait olduğu düşünülen
mezarın bulunduğu alanda başka mezarların da olduğu
ortaya çıktı.
Ardahan'ın Karagöl
Mahallesinde inşaat kazısı sırasında ortaya
çıkarılan Rus komutanın mezarının olduğu alanın 19.
yüzyılda, Rusça ‘maşatlık’ denilen mezarlık olduğu
öğrenildi.
Kars Müze
Müdürü Necmettin Alp, alanda başka mezarların da
olduğunu söyleyerek, Koruma Kurulu kararı çıkıncaya
kadar
Ardahan’daki
inşaat çalışmalarını durdurduklarını belirtti.
"BAŞKA MEZARLARDA
VAR"
Ardahan Karagöl Mahallesi’nde Rus
general veya üst düzey bir subaya ait olduğu
düşünülen cesedin bulunduğu bölgede başka mezarların
da olduğunu ifade eden Müze Müdürü Necmettin Alp,
"Orada başka mezarlar da var. Çünkü Karagöl
Mahallesinin bulunduğu yer, 19. yüzyılda yani Rus
işgali döneminde boş bir araziden ibaret bir yerdi.
Bu boş arazi içerisinde Rusça ‘maşatlık’ denilen bir
Rus mezarlığı oluşturulmuştur. Bu alanda ve bu Rus
mezarlığı da bizim tabutun çıktığı 44 nolu parsel
ile bu parselin etrafındaki alanlarda mevcuttur"
dedi.
"İNŞAAT ÇALIŞMALARI
DURDURULDU"
Ardahan Karagöl Mahallesi’ndeki inşaat çalışmalarını
durdurduklarına dikkat çeken Kars Müze Müdürü
Necmettin Alp, "Bu özellikle tabutun çıktığı bu
küçük mezar odasının tescili ve etrafındaki bu diğer
bazı kemik parçalarının bulunması nedeniyle, Kars
Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna detaylı
bir dosya hazırlayıp gönderdik. Kurul kararı
sonuçlandıktan sonra burada çalışma yapılıp
yapılmayacağı ve o mezar odasının tescili konusu
sonuçlandıktan sonra bu bahsettiğimiz konuları
yeniden gündeme alabiliriz. Ama şuan için hem
Ardahan Cumhuriyet Başsavcılığının, soruşturmayı
yürüten, adli soruşturmayı yürüten Cumhuriyet
Savcımızın talimatları, hem de kurul kararı çıkmadan
böyle bir çalışmanın yapılması mümkün değil. Bunun
için bu kurul kararının, yasa gereğince çıkacak
kurul kararlarının adli takibi yapan Cumhuriyet
Savcımıza da bildirildikten sonra ihtiyaç duyulursa
çalışma yapacağız" diye konuştu.
Milliyet, 04.05.2017
|
'ÇIĞLIK' TABLOSUYLA İLGİLİ YENİ TEORİLER

Norveçli ressam Edvard Munch'ün 'Çığlık' adlı
tablosunda nadir görülen 'sedef bulutlarından' ilham
aldığına yönelik yeni bir teori ortaya atıldı.
Sputnik'in haberine göre ellerini yanaklarına
götürmüş ve yüzünde dehşet ifadesi olan bir kişinin
arkasında iki insan siluetinin yer aldığı ünlü
'Çığlık' tablosundaki turuncu bulutların daha önce
zihinsel ıstırabı veya volkanik patlama sonrası
Oslo'da gökyüzünün aldığı renkten esinlenerek
yapıldığı öne sürülüyordu.
Nitekim 2004 yılında da Munch'ün günlüğündeki
'Gökyüzü kan kırmızıya boyandı' ifadeleriyle 1883
tarihli Krakatoa volkanik patlamasının gökyüzünde
yarattığı etkiyi anlattığı belirtilmişti.
'SEDEF BULUTUNDAN KAYNAKLI'
Oslo Üniversitesi'nden bilim insanlarının ortaya
attığı yeni bir teoriye göre, tablodaki bu renk,
'sedef bulutu' adı verilen ve nadir görülen
bulutlardan kaynaklı.
Yalnızca şiddetli soğuğun hakim olduğu zamanlarda
gökyüzünün üst katmanlarında görülen bu bulutlar
zaman zaman yağ tabakasına benzerliğiyle dikkat
çekiyor, zaman zaman da kırmızıya dönüyor.
Öte yandan volkanik patlamalar, bulutların
rengini değiştirirken tabaka haline gelmesine değil,
her zamanki görünümünde kalmasına neden oluyor.
'19. YÜZYILDA OSLO'DA BU TARZ BULUTLARIN
GÖRÜLDÜĞÜNÜ BİLİYORUZ'
Tablodaki bulutlar da katman halinde
görüldüğünden, 'sedef bulutlarına' daha fazla
benzerlik gösteriyor.
Araştırmayı yürüten Oslo Üniversitesi'nden
meteorolog Helen Muri, "19. yüzyılda Oslo'da bu tarz
bulutların görüldüğünü biliyoruz. Bu bulutlar öyle
güzeller ki başka bir dünyada olduğunuzu
düşünebilirsiniz" dedi.
Odatv, 25.04.2017
|
KULELİ ASKERİ LİSESİ İÇİN KARAR VERİLDİ
Milli
Savunma Bakanı Fikri Işık, Türkiye Varlık Fonu’na
Savunma Sanayi Fonu’ndan aktarılması için karar
çıkan 3 milyar liranın şimdiye kadar aktarılmadığını
söyledi. Referandum öncesinde tartışmalara sebep
olan bu kaynakla ilgili Işık, “Böyle bir ihtiyaç
doğmadı. Henüz de aktarılmadı” dedi.
MİLLİ Savunma Bakanı Fikri Işık, 23 Nisan nedeniyle
TBMM’de verilen resepsiyonda gazetecelirin
sorularını yanıtladı. Işık, 5 Şubat 2017 tarihinde
Resmi Gazete’de çıkan Bakanlar Kurulu kararıyla
Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ndan Varlık Fonu’na
aktarılacak olan 3 milyar liranın henüz
aktarılmadığını söyledi. Işık, söz konusu 3 milyar
liranın zaten Savunma Sanayi Fonu’nun ihtiyacı
olduğu anda geri verilmek üzere Fon’a aktarılması
yönünde karar alındığını belirterek, “Böyle bir
ihtiyaç doğmadı. Henüz de aktarılmadı” dedi. 5 Nisan
2017 tarihinde Resmi Gazete’de çıkan kararla Savunma
Sanayi’nin 3 milyar liralık parasının 3 ay içinde
geri ödenmesi şartıyla Varlık Fonu’na devri kararı
alınmıştı. Resmi Gazete’de karar 5 Şubat’ta çıktığı
için de süre 6 Mayıs tarihinde dolacaktı.
KULELİ
MÜZE OLACAK
Fikri Işık, askeri okullar
kapatıldıktan sonra ne olacağı merakla beklenen
Kuleli Askeri Lisesi hakkında da konuştu. Işık,
Kuleli Askeri Lisesi’nin tarihi ön bina kısmının
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verileceğini ve müze
olacağını da açıkladı. Kuleli Askeri Lisesi’nin
arazisinin büyük olduğunu söyleyen Işık, kalan
kısmıyla ilgili başka bir çalışma yapıldığını
belirtti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimat
verdiğini ifade eden Işık, Kültür ve Turizm Bakanı
Nabi Avcı’nın da bizzat konuyla ilgilendiğini
kaydederek, “Biz de gerekli kolaylığı sağlıyoruz”
dedi. Ön taraftaki tarihi binanın bir kısmının
restore edildiğini şimdi, kalan kısmın da Kültür
Bakanlığı’nca restore edileceğini anlatan Işık,
okulun bulunduğu arazinin 180 dönüm olduğunu ve
tarihi ön binanın dışındaki kısımla ilgili ise ne
yapılacağına yönelik ayrı bir çalışma yapıldığını
ifade etti.
100 BİN BAŞVURU
Heybeliada’daki Deniz
Lisesi’nin hazırlık sınıfı olacağını söyleyen Işık,
Işıklar Lisesi ile ilgili de çalışma yaptıklarını
anlattı. Işık, Milli Savunma Üniversitesi’ne
2017-2018 eğitim döneminde öğrenci alınacağını
belirterek, başvuruların 100 bini bulduğunu söyledi.
25 Mayıs tarihine kadar başvuru süresi olduğunu
hatırlatan Işık, okula 5 bin 268 öğrenci alınacağını
kaydetti. Öğrencilerin puan sıralamasına göre
çağrılacağını kaydeden Işık, ayrıca fiziki
yeterlilik, yazılı sınav, mülakat ve psikoteknik
incelemeler yapılacağını anlattı. Kapatılan askeri
okullardan başvuru alınıp alınmayacağına yönelik ise
Işık, bu sene böyle bir şey yapma imkanlarının
olmadığını belirterek, okullara yerleştirilenlerin
yüzde 90’dan fazlasının FETÖ’nün bizzat
yerleştirdiği çocuklardan oluştuğunu, bireysel
olarak hangisinin FETÖ’cü hangisinin olmadığını da
araştırılmasının zor olduğunu vurguladı.
Kararnameyle kapatıldılar
Askeri okullar geçen
yıl 31 Temmuz tarihinde OHAL kapsamında çıkarılan
669 sayılı kararname ile kapatıldı. Kapatılan
liseler arasında 1845 yılında kurulan Kuleli Askeri
Lisesi de yer aldı. Fatih Sultan Mehmet’in
İstanbul’u fethettiğinde koruluk, manastır ve kule
bulunan alan, Yavuz Sultan Selim devrinde manastır
yeniçerilere kışla olarak verildi. Alan, zamanla
güzel ve süslü bir bahçe haline geldiği için Kuleli
Bahçesi diye tanındı. Kanuni Sultan Süleyman bahçede
yüksek bir kulesi bulunan dokuz katlı ve her katı
fıskiyeli havuzlarla süslenen büyük bir kasır
yaptırdı. Bizans devrinden kalan kule daha sonra
yıktırıldı. 2. Mahmut döneminde, süvari birlikleri
için inşa edilen kışla Kuleli Askeri Lisesi’nin ilk
yapısı oldu. Abdülmecit devrinde, 1843’te kışlanın
yarı kagir olarak yenisi inşa edildi. İki tarafına
da kuleler yapıldığından kışlaya bu tarihten
itibaren Kuleli Kışla denilmeye başlandı. Dönem
dönem hastane olarak da kullanılan bina Sultan
Abdülaziz devrinde, 1871’de ana duvarları kagir, iç
bölmeleri, tavan ve tabanları ahşap olarak iki kat
halinde inşa edilerek, kışlanın bugünkü hali ortaya
çıktı. 1925 yılında okul “Kuleli Askeri Lisesi”
olarak bugünkü adını aldı. 1940’lı yıllarda yine
hastane olarak kullanıldı. Lise II. Dünya Savaşı’nın
sona ermesinden sonra, 1947’de tekrar İstanbul’a
taşındı.
Hürriyet, Haber: Neşe Karanfil,
25.04.2017
|
KANUNİ OLMAK KOLAY, SİNAN'I BULMAK ZOR
Türkiye'de son 15 yılda yaşanan betonlaşma kendini
sadece parkların yok olmasıyla göstermedi. Parkların
yanı sıra camilerin bile yeşil alanlarının yok
edildiği ve betonlaşmaya kurban gittiği ortaya
çıktı.
Dücane Cündioğlu'nun Twitter hesabından
paylaştığı fotoğraflarda bu durum açıkça ortaya
çıkıyor. Süleymaniye Camisi'ne asfalt dökülmesini
eleştiren Cündioğlu, "Kanuni olmak kolay,
Sinan'ı bulmak zor, çünkü dünyayı güzelleştirmek,
dünyaya hükmetmekten zor" ifadeleriyle
duruma tepki gösterdi.
Cündioğlu ayrıca diğer camilerinin tarihi
dokusunun ve yeşil alanlarının nasıl yok olduğunu şu
fotoğraflarla paylaştı:
Üsküdar Küçük Selimiye Cami avlusu beton
ev:

Fatih Cami
avlusu:

Konya:
 
Kırşehir
 
Sivas:
 
Erzurum Yakutiye Medresesi:
 
Odatv, 24.04.2017 |
NASIL KORUMALI?
Çirkin yapılarla göğe doğru
tırmanan İstanbul’da hiç değilse göz zevkimizi,
ruhumuzun dinlenmesini Sinan’ın eserleriyle
koruyabileceğimizi unutmayalım. Onu andığımız bu
nisan ayında, büyük mimarı şehircilik yönüyle
hatırlayalım. İstanbul’un tepeleri ve silueti onun
eseridir ve bu silueti oluştururken kendinden
evvelki büyük eserlere hürmet etmiştir. Bu saygıyı
bizim de göstermemiz lazım.
Nisan ayında, doğum günü vesilesiyle Mimar Sinan’ı anıyoruz. 15 Nisan, muhtemelen zihnimizden belirlediğimiz bir doğum tarihidir. Aslında büyük mimarın doğum yılını da çok iyi bilmiyoruz. Kendisinin hayatını kaleme alan yakın dostu Sai Mustafa Çelebi’nin Tezkiretü’l-Bünyan ve Tezkiretü’l-Ebniye’si(Yapılar Kitabı) her yönde çok tutarlı bilgiler vermiyor. Az bilgiye sahibiz. Sinan’ın devşirme olduğu malum. Ancak bu devşirme genç, taş işçiliği ve inşaat konusunda çok tecrübelidir. Dolayısıyla o bilinen, sekiz-dokuz ve on altı yaşlar arasındaki devşirilme kuralına uyması şart değildir.
YAVUZ’UN ORDUSUNDAYDI
Kendisinin Orta Anadolu’da Kayseri civarındaki Ağırnas’tan çıktığı ileri sürülüyor. En akla yakın ihtimaldir. Etnik kökeni ne olabilir? 16. asırda bu bölgede etnik gruplar çeşitliydi. Ne var ki adı devşirmeliğinden önce adı Sinanneddin’di ve Türkçeyi de konuşuyordu. İnşaat işlerinden daha acemi oğlanı yani yeniçeri adayı olmadan önce anlıyordu. Devşirme çocukların menşei, sözlü kültür ve hatırlamanın dışında eşkal defterlerinde “Rumeli’den geldi” veya “Anadolu’dan geldi” diye kaydedilir, ayrıntılı yer bildirilmezdi.
Sinan’ın bir Türk köyüne verilerek Türkçe öğrendiğine dair tezkirelerde bir kayıt yok ama Yavuz Sultan Selim devrinde ordudadır. Sofya’daki yeni Bulgar hükümetinin İstanbul’dan aldığı izinle camiye çevrilen eserin ona atfedildiği ve Koca Sinan’dan “Bulgarin” diye bahsedildiği de aklımda. Bu da bir yakıştırmadır.

PİRAMİTLERDEN ETKİLENDİ
Bildiklerimize gelelim: İlk eserlerinin Rodos ve Belgrad seferlerinden etkilendiği açık. Prut Nehri üzerinde kurulan köprüde çalıştı ve herkesin dikkatini çekip takdirini aldı. Eserleri sayısız... Mısır’da bulunmuştur; Suriye’deki büyük eserleri, Lübnan’daki Baalbek Roma mabedi serisini gördüğü de açıktır. Bilhassa Mısır piramitleri gibi mimari geometrik özellikleri hala muamma olan yapılardan etkilendiği biliniyor. Kesin olarak bildiğimizse şu: O dönem ürettikleri bugünün en büyük mimarlarını etkilemeye devam ediyor: Bugün Le Corbusier ve Frank Lloyd Wright gibi modern mimarinin öncüleri, bilhassa Wright, mimari tarihin devlerini siliyor ve Sinan’dan başka ismi zikretmiyor.
İSTANBUL SİLUETİ ONUN
Bizim Mimar Sinan’ı çok iyi anlamamız lazım. Özellikle de şehirciliğini. Evet, Mimar Sinan bir şehircidir. Çevreyle bağını kuran nadir mimarlardandır. İstanbul’un tepeleri ve silueti onun eseridir ve bu silueti oluştururken kendinden evvelki büyük eserlere hürmet eder. Galata yakası ise onun camileriyle süslenmiştir. O vakit kıyıdan mimarilerinin görünmesi mümkün olan ve bir dere kenarındaki Piyalepaşa Camii, sonra sahilde maalesef tersane vinçlerinin ve iki köprünün arasında bırakılan Azebhane yani kaptan-ı deryalığı zamanında Sokullu Mehmet Paşa’nın ona yaptırdığı cami, ardından Tophane’deki Kılıç Ali Paşa, onun ardından Molla Çelebi, onun ardından Beşiktaş’taki Sinan Paşa Camii gibi eserleriyle Galata’nın ve Boğaz’ın İstanbul yakasını süslemiş ve damgasını vurmuştu.

PİYALEPAŞA BOĞULUYOR
Tabii 1950’lerdeki istimlakte Sinan Paşa Camii’nin etrafındaki hamam ve külliye yok edildi, şimdi de Molla Çelebi Camii, Martı Projesi’yle gölgeleniyor. Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Camii ise Menderes’in gudubet antrepolarını ısrarla devam ettirmeye çalışanlar yüzünden aynı akıbete yürüyor. Unutmayalım, söz konusu yer bir dolgu alanıdır.
Piyalepaşa’nın etrafı ise İstanbul’un en berbat yapılanmasına maruzdu. Bir ara camiye kadar sokulan Kuran kursunu dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın müdahalesi önleyebildi. Şimdi de doğrusu Piyalepaşa Camii etrafındaki yapılanmaları hoş karşılamak mümkün değil. Tıpkı Suudilerin Kabe’yi ortaya alıp boğan yapıları gibi, Piyalepaşa’yı da İstanbul boğuyor.

ETRAFI BOŞ TUTMALI
Aklı başında bir memlekette olsak Kasımpaşa bölgesinin idaresiyle yükümlü ve deniz zaferlerimizin 16. yüzyıldaki ünlü amirali Piyale Paşa’nın bu camisini Mimar Sinan gibi korur, etrafındaki tepelerin hepsini yeşilliği, hiç değilse ahşap yapılarıyla bırakırdık. Olabilecek en çirkin yapılanmanın ortasında dünya mimarisinin cevher bir eseri sesini çıkarmaya çalışıyor.
Caminin içindeki çini levhalardan bir bölümünü çalıp götürmüşler. Aynı şey Karagümrük’teki Mesih Mehmet Paşa Camii’nde de görülüyor. Üsküdar’da Valide-i Atik’ten götürülen çini pano, zedelenerek geri getirilebildi ve yeniden monte edildi. Mimar Sinan’ın camilerinde taşla çini ustaca ve büyük sadelikle sergilenir. Onun binalarının formu, bilhassa çarşı mıntıkalarındaki eserleri (mesela Rüstem Paşa Camii), çarşı esnafının zulmüne uğrar.
Çirkin yapılarla göğe doğru tırmanan İstanbul’da hiç değilse göz zevkimizi, ruhumuzun dinlenmesini Sinan’ın eserleriyle koruyabileceğimizi unutmayalım. O camilerin etrafını boş tutabilsek ne olur? Bu kadar mı muhtaçsınız ey amatör mimarlar ve inşaatçılar?

YÜZLERCE ESER ONUN EKOLÜNDEN
Mimar Sinan uçak devrinde yaşamadı, ona mal edilen eserlerin hepsine yetişip teftiş etmesi mümkün değildi. Osmanlı coğrafyasının dört bir yanına yayılan bu 350-400 civarındaki eserin hepsinin tersimine, inşaatına dikkat etmesi de mümkün değildir. Gerçi 100 yaşına yakın, dinamik bir mimar olarak ölmüştür ama bu yüzlerce eserin de onun ekolünden, tarzından, anlayışından yetişen insanların elinden çıktığı bellidir. Ünlü Mostar Köprüsü’nün mimarı Hayreddin mesela onun yetiştirmesidir.

İSTANBUL’DA MUTLAKA GEZİLMESİ GEREKEN ESERLERİ
Mimar Sinan’ı anlamak ve sahiplenebilmek için şu eserleri mutlaka görünüz.
1- Üsküdar’da iskeleye yakın Mihrimah Sultan Camii ve ‘Kuşkonmaz’ adıyla da bilinen kutu gibi eser Şemsi Paşa Camii.
2- Galata ve Boğaz’ın Rumeli yakasında Unkapanı köprüsüyle Metro Köprüsü arasında kalan, Azapkapı Sokullu Camii.
3- Kasımpaşa Deresi’ndeki Piyalepaşa Camii.
4- Tophane Kılıç Ali Paşa Camii.
5- Eminönü’nde Rüstem Paşa Camii.
6- Sultanahmet meydanının Marmara’ya bakan kanadında Sokullu Mehmet Paşa Camii.
7- Ve tabii Süleymaniye Camii ile Edirnekapı’daki diğer Mihrimah Sultan Camii.
Başkalarına ulaşmanız zor olabilir ama Sinan eserleri bunlarla bitmiyor. İstanbul’un her yerinde hamamları, imparatorluğun her tarafında kervansarayları, köprüleriyle muhteşem bir dahi var. Yurdu ve milleti sevmek için alkışlayacak adam arıyorsanız, asırlarca bu millete iftihar vesilesi olanların önünde eğilin.
Hürriyet, Yazı: İlber Ortaylı, 23.04.2017
|
ROMA'NIN DOĞUM GÜNÜ KUTLANDI

Dünyanın en eski şehirlerinden İtalya’nın başkenti
Roma’nın, 2 bin 270’inci "doğum
günü" gelenekselleşen etkinliklerle
kutlandı.
Tarihi Roma Grubu'nun
(Gruppo Romano Storico) düzenlediği etkinlikte,
Roma'nın oluşumu ve antik dönemde Roma yaşantısının
anlatıldığı görsel şovlar yapıldı.

Ardından Roma
İmparatorluğu döneminin lejyonerlerinin,
senatörlerinin ve Roma halkının kıyafetlerini giyen
figüranlar kent merkezinde yürüyüş gerçekleştirdi.
Tarihi kentin
merkezindeki hipodrom alanı Circo Massimo’dan
başlayan yürüyüş, Venedik Meydanı, Fori Imperiale
bulvarı ve antik arena Kolezyum ile oradan da tekrar
Circo Massimo alanına kadar sürdü.

Yürüyüşe Romalılar ve
kenti ziyaret eden turistler büyük ilgi gösterdi.

Efsaneye göre, Romalı
asker, tarihçi ve yazar Varrone, arkadaşı Lucio
Taruzio'nun astrolojik hesaplamalarına dayanarak
Romulus'un milattan önce 21 Nisan 753'te kenti
kurduğunu belirtiyor.
Anadolu Ajansı, Haber:
Barış Seçkin, Fotoğraflar: Alvaro Padilla,
23.04.2017
|
BOSNA'DAKİ DERVİŞ HANIM MEDRESESİ 30 YIL SONRA
HİZMETE AÇILDI
Vakıflar Genel Müdürlüğünce, Bosna
Hersek'te restore edilen tarihi yapılardan Derviş
Hanım Medresesi, 30 yıl aradan sonra yeniden hizmete
açıldı. Vakıflar Genel Müdürü Ertem, "Umudum şudur,
inşallah bu medrese burada yaşayan Müslüman ve
Hristiyan herkesin kullanabileceği, istifade
edebileceği bir mekan olur"dedi.

Vakıflar Genel Müdürlüğünce, Bosna Hersek'te
restore edilen tarihi yapılardan Derviş
Hanım Medresesi, 30 yıl aradan sonra yeniden
hizmete sunuldu.
Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem,
medresenin açılışında yaptığı konuşmada,
Bosna Hersek'te önceki yıllarda birçok
tarihi yapının restorasyonunu
gerçekleştirdiklerini, medrese, cami, hamam
gibi bu yapıların restorasyon çalışmalarına
devam edeceklerini belirtti.
Derviş Hanım Medresesi'nin restorasyonunu 6
ayda tamamladıklarını ifade eden Ertem, "Çok
kısa sürede bu restorasyonu tamamlamamızın
temel nedenlerinden birisi Sayın Belediye
Başkanımızdır. Çünkü onun ve halkın
göstermiş olduğu yakın alaka ve ilgi
nedeniyle burada hiç zorlanmadan bu
restorasyonu gerçekleştirdik. Umudum şudur,
inşallah bu medrese burada yaşayan Müslüman
ve Hristiyan herkesin kullanabileceği,
istifade edebileceği bir mekan olur." dedi.
Türkiye'nin Saraybosna Büyükelçisi Haldun
Koç da projenin hayata geçirilmesinde emeği
geçen tüm kişi ve kuruluşlarına
teşekkürlerini iletti.
Koç, projelerin Bosna Hersek için önemine
işaret ederek, "Siyasi istikrara katkı
sağlayan ekonomik projelerin
yaygınlaştırılması için Türkiye olarak biz
de elimizden geleni yapıyoruz. Buralarda
daha fazla yatırımcı, yatırım olması için
Ziraat Bankası aracılığıyla projelerimizi
bundan sonra da sürdürmeye devam edeceğiz."
şeklinde konuştu.
"Büyük yürekli insanlara sahip olan
toplumlar zengin toplumlardır"
Bosna Hersek İslam Birliği Başkanı Husein
Kavazovic, camilerin onarılması, köprülerin
inşa edilmesi ve medreselerin açılmasının
insanlar arasında güven duygusu
uyandırdığına dikkati çekerek, "Büyük
yürekli insanlara sahip olan toplumlar
zengin toplumlardır. Burada yaşamış büyük
yürekli annelerimiz de Bosna Hersek'in
gururudur. Buradaki kadınlar en zor
zamanlarda halkının yanında oldu." dedi.
Banja Luka Müftüsü Osman Kozlic ise tarih
boyunca birçok sistemin değiştiğine işaret
ederek, "Bazı vakıflar yıkılır, ışıkları
söner ancak zaman geçer ve yüzyıl sonra yeni
vakıflar kurulur. Allah adına, kalple
yapılan hiçbir iş tamamen sona ermez.
Vakıflar Genel Müdürlüğüne, Derviş Hanım
Medresesi'ni yeniden yaşattığı için teşekkür
ederiz." diye konuştu.
Konuşmaların
ardından, Büyükelçi Koç ve Vakıflar Genel
Müdürü Ertem'e medresenin tablosu hediye
edildi ve kurdele kesilerek medrese yeniden
hizmete açıldı.
30 yıl sonra
yeniden açıldı
Geçmişi 19'uncu
yüzyıla uzanan Derviş Hanım Medresesi,
tarihte amacının dışında okul, sağlık
merkezi ve konut olarak da kullanıldı.
Son 30 yıldır kapıları kilitli olan medrese,
yaklaşık bir milyon liralık kaynakla yeniden
kullanılabilir hale getirildi.
Medresenin döşeme, tavan kaplamaları ve
çatısı yenilenirken, mihrap nişinin
bulunduğu saptanan bir oda mescit olarak
restore edildi.
Törene, Bosna Hersek Vakıflar Müdürü Senaid
Zaimovic, Gradiska Belediye Başkanı Zoran
Adzic ve Gradiska Başimamı Zejnil Latifovic
de katıldı.
Yeni Şafak, 23.04.2017
|
İSLAM COĞRAFYASININ İLK ÜÇ BOYUTLU RESMİ
Osmanlı döneminde yapılan 1710 tarihli Mekke
tablosunun gizemi İstanbul İsveç Enstitüsü’nde
düzenlenen çalıştayda masaya yatırıldı. Kim
tarafından yapıldığı çözülemeyen ve üzerindeki
Arapça yazıların mercekle okunduğu tablonun İslam
coğrafyasında çizilen ilk 3 boyutlu resim olduğu öne
sürüldü.
Beyoğlu’ndaki
İsveç Enstitüsü yerleşkesinde iki gün süren
çalıştayda 1713’de İsveçli oryantalist Michael
Eneman tarafından Osmanlı topraklarından satın
alınarak İsveç’e götürülen ve günümüzde İsveç
Uppsala Üniversitesi envanterinde bulunan tablonun
bilinmeyenleri masaya yatırıldı.
Müslüman bir ressam
Sadece
Milliyet’in yer aldığı özel toplantıda yurtiçi ve
yurtdışından çok sayıda uzman yağlıboya tekniği ile
tuval üzerine yapılan ve çerçevesiz olarak 85’e, 111
santim eseri tartıştılar.
İsveç Araştırma
Enstitüsü Direktörü Johan Martelius, gizemli
Mekke tablosunun halen kim tarafından
çizildiğini anlamadıklarını belirterek, “Ancak
çalıştaya katılan tüm uzmanların ortak fikri eserin
Müslüman bir ressamın elinden çıkmış olması. Tablo
Mekke’nin yapısal dönüşümünü anlatması bakımından
çok önemli. 19’uncu yüzyıl öncesi çizilen tek ve
gerçek tablo olması açısından da büyük önem taşıyor.
17’inci yüzyılda yapılan Mekke tablolarının
neredeyse hiçbiri şehrin gerçeğini yansıtmıyor.
Tablonun içinde özel şifreli veya kripteks semboller
olması muhtemelen ancak şifre semboller konusunda
ayrı bir çalışmanın yapılması gerekiyor” dedi.
Tablonun detayları hakkında bilgi veren
New York Metropolitan Müzesi Küratörü Deniz
Beyazıt ise şunları anlattı:
“Tablonun
Avrupai bir tarzda çizildiği kesin. Ancak kimin
eseri olduğunu bulamadık. O dönem Müslüman bir
coğrafyada kuşbakışı yağlıboya çizim eseri özel
kılıyor. Kendisinden önceki Mekke resimlerinin iki
boyutlu olduğunu biliyoruz. Ancak üzerinde
çalıştığmız bu eser üç boyutlu. O dönem üç boyutlu
bir eser çizilmesi de ilginç bir detay. Bu tablo,
insan üstü bir eser niteliğinde.”

Milliyet, Haber: Mert İnan, 23.04.2017 |
BEŞİKTAŞ'TAKİ METRO KAZISINDA ORTAYA ÇIKAN ESERLER
NEREYE KAYBOLDU?
2015 yılında temeli
atılan Mecidiyeköy-Beşiktaş-Kabataş
metro hattı için, Beşiktaş'ta yürütülen istasyon
çalışmalarında 19. ve 20. yüzyıla ait olduğu
düşünülen tarihi kalıntılara rastlanmıştı.
Geçtiğimiz güne kadar devam eden kazı çalışmalarının
ardından, ortaya çıkan tarihi eserlerin bugün
yerinde olmadığı görüldü.

Tarihi eserlerin ortaya çıkmasından sonra Magma
Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek,
Twitter hesabından
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne 'Bilgi
vermiyor musunuz?' diye seslenmişti.
İBB'den ise 'Ortaya çıkan buluntular Kültür
Bakanlığı Anıtlar Kurulu tarafından
değerlendirilerek korunur ya da kaldırılır' şeklinde
yanıt gelmişti.
Konu bugün, Sathaner isimli Ekşi Sözlük
kullanıcısının kaydettiği görüntüleri paylaşmasıyla
yeniden gündeme geldi.
Fotoğraflarda, kazı alanında yürütülen çalışmalar
sonucunda ortaya çıkan eserlerin varlığı belirgin
bir şekilde gözlemleniyor.

Bugün alınan görüntüde ise alandaki eserlerin
ortadan kaybolduğu görülüyor.

Öte yandan tarihi eserlerin akıbetiyle ilgili
henüz resmi bir açıklama yapılmadı.
onedio.com, Haber: Ulaş Demircan, 22.04.2017
|
YÜZYILDIR KİLİTLİ TÜRBE ZİYARETE AÇILDI
Anadolu Selçuklu Hükümdarı 4. Rukneddin
Kılıçarslan'ın kızı Hüdavent Hatun'un
hayattayken yaptırdığı ve yaklaşık yüz yıldır
kapıları kilitli olan 7 asırlık türbe,
restore edilerek turizme
kazandırıldı.
Türk mitolojisi ve
İslam öncesi Türk ikonografisinin birçok unsurunu
barındıran Niğde'deki
Hüdavent Hatun Türbesi, Selçukluların
hükümdarlık sembolü olan çift başlı kartal, aslan,
insan başlı huma kuşu gibi figürleriyle dikkati
çekiyor.

Anadolu
Selçuklularından kalan en önemli ve güzel yapılar
arasında yer alan ve 1325 yılında yapımı tamamlanan
7 asırlık türbe, yaklaşık yüzyıl sonra ziyarete
açıldı.
Niğde Kültür
ve Turizm Müdürü Selçuk Hüseyin Demirtaş,
AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık 2 hafta
önce türbenin ziyarete açıldığını bildirdi.
"Bu türbe Türkiye'nin gerdanıdır"
Bu önemli tarihi
eserin yanı sıra kentteki bazı türbelerin de yüzyılı
aşkın bir süredir kapılarının ziyaretçilere kapalı
olduğunu, bunun nedenini ise bilmediğini ifade eden
Demirtaş, şöyle konuştu:
"Bu türbe bizim için
ve Niğde turizmi açısından çok önemli. Kentteki
türbelerin neden kapalı olduğunu bilmiyorum. Uzun
süredir kapalıydı. Hüdavent Hatun Türbesi gibi
Gündoğdu, Şerif Ali, Şah Süleyman ve Kesikbaş
türbeleri de ziyarete kapalıydı. Bu türbelerin
arasında yüzyıllık, yüz elli yıllık eserlerimiz var
ama Hüdavent Hatun Türbesi 7 asırdır ayakta duruyor.
Niğde'de 40-50 yıldır yaşayan birçok vatandaşımız bu
türbenin içerisinde ne olduğunu bilmiyordu. Hem
yerli vatandaşlarımız hem de yabancı turistlerimiz
için turizme açtık. Ayrıca üniversitelerimizde bu
türbeyle ilgili özel çalışan hocalarımız gelerek
ziyaret ediyorlar. Bu türbenin açılmasında halkımız
ziyadesiyle memnun oldu."

Türbenin sanat
tarihçilerinin göz bebeği olduğunu dile getiren
Demirtaş, "İslam öncesi ve İslam sonrası kazanılmış
figürler bu eserde aynı anda işlenmiş, bu açıdan çok
önemli. Bir de bu türbenin eşi ve benzeri ülkemizde
yok. Bu türbe Türkiye'nin gerdanıdır desek yeridir."
dedi.
"Türkiye'de eşi ve benzeri olmayan bir yapı"
Ömer Halis Demir
Üniversitesi (ÖHÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Sanat
Tarihi Bölüm Başkanı Doç.Dr. Mehmet Ekiz
ise Hüdavent Hatun Türbesi'nin, Türkiye ve Niğde'nin
en önemli tarihi eserlerinden biri olduğunu
vurguladı.
Hüdavent Hatun'un, 4.
Rukneddin Kılıçarslan'ın kızı olduğunu ve dönemin
Moğol hükümdarı Argun Han ile evlendiğini anlatan
Ekiz, şu bilgileri aktardı:
"Argun Han öldükten
sonra tekrar Anadolu'ya gelen Hüdavent Hatun,
amcasının oğluyla dönemin hükümdarlığını ortaklaşa
yürütmüştür. Anadolu'nun ilk kadın hükümdarı ya da
ilk kadın valisi olarak adlandırabiliriz. Ölümünden
çok öncesinde bu türbeyi yaptırmak için başlamış.
Türbe, sekizgen bir kaidenin üzerinde, çok yüksek
olmayan bir gövdeyle yükselmekte. İçeride kubbeyle
örtülen türbe, dış tarafta da 16 dilimli bir
piramidal külahla örtülmüştür. 1325 yılında
yapıldığı kaynaklarda yazılıyor. Türbenin hem
içerisindeki hem de dışarısındaki tezyinat (süsleme)
bu eserin çok uzun bir süre içerisinde yavaş yavaş
bir dantel gibi, sanki bir kadının elinin değdiğini
de hissettirircesine işlenerek hem Türk
mitolojisinin hem de İslam öncesi Türk
ikonografisinin bir çok unsurunu üzerinde
barındırıyor. Aynı zamanda Selçukluların hükümdarlık
sembolü olan çift başlı kartal, aslan, insan başlı
huma kuşu figürüyle cephe süslemeleri
tamamlanmıştır. Günümüze kadar 705 yıl ayakta
kalmıştır. "
Ekiz, türbenin,
Anadolu Selçuklularından kalan eserler içerisinde
Türkiye'de eşi ve benzeri olmayan bir yapı olduğunu
sözlerine ekledi.
Anadolu Ajansı, Haber: Zekeriya
Karadavut, 22.04.2017
|
GÖBEKLİTEPE'DE MÜTHİŞ KEŞİF
Edinburgh
Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre Göbeklitepe'de
bulunan taşların üzerinde oyulmuş semboller
yüzyıllar öncesinin takımyıldızlarıyla bağlantılı.
Göbeklitepe'de bulunan taşların üzerinde oyulmuş
sembollerin yıldızlarla bağlantılı olabileceği
keşfedildi.
Telegraph gazetesinin haberine göre Edinburgh
Üniversitesi'nde çalışma yürüten bilim insanları
işaretlerin MÖ 11 bin yıl önce dünyaya çarpan ve
küçük bir buzul çağının başlamasına sebep olan
kuyrukluyıldız grubunu ifade ediyor.
Bilim insanları Göbekli Tepe'deki 'Akbaba Taşı'nın
üzerindeki sembollerin o dönem Anadolu'dan
izlenebilen ve gökyüzünde gözlenen takımyıldızları
temsil eden astronomik semboller olduğunu ortaya
koydu.

Bu tez daha önce Graham Hancock'un 'Magicians of the
Gods' kitabında öne sürülmüştü.

Araştırmacılar bu keşfi
yapabilmek için binlerce yıl önce Türkiye'de
gözlemlenebilen takımyıldızları tespit edebilmek
için özel bir bilgisayar programıyla MÖ 10.950
yılına gitti.
 
 
 
Hürriyet, 22.04.2017
******
GÖBEKLİTEPE'DEKİ TAŞLARDA TARİHİ KEŞİF
Edinburgh Üniversitesi'nde görevli uzmanlar,
yaptıkları çalışma sonucunda Göbeklitepe'de bulunan
taşların üzerine oyulmuş gizemli sembollerin
takımyıldızlarla bağlantılı olabileceklerini
keşfettiler.
Telegraph'ın haberine göre, incelenen işaretler o
dönem dünyaya çarparak mini bir buzul çağının
başlamasına neden olan bir kuyrukluyıldız grubunu
gösteriyor.
Antik taş oylamalarda yapılan keşif,
MÖ 11.000
civarında dünyaya çarparak Mamutların neslinin
tükenmesine neden olan kuyrukluyıldız grubunun, daha
sonra medeniyetlerin yükselişine yol açan yıkıcı bir
olay olduğunu doğruluyor. Bilim insanlarına göre
Kuzey Amerika'da, yakın bir zaman önce keşfedilen
kraterler bu yönde kuşkuların ortaya çıkmasına neden
olmuştu.
Araştırmacılar, Göbekli Tepe'de bulunan ve
'Akbaba Taşı' olarak bilinen
dikitin üzerindeki canlılara ait olan sembollerin
aslında o dönem Anadolu'dan izlenebilen gökyüzünde
gözlenen takımyıldızları temsil eden astronomik
semboller olduklarını keşfettiler.
Daha önce aynı fikir Graham Hancock tarafından
yazılan 'Magicians of the Gods'
adlı kitabında öne sürülmüştü.
Binlerce yıl önce Türkiye'den gözlenebilen
takımyıldızları tespit edebilmek için bir bilgisayar
programı kullanarak MÖ 10.950 yılına kadar geri
giden araştırmacılar, Greeland'den alınan buz
örneklerinden küçük buzul çağının başladığı dönemle
çarpışmanın yaşandığı dönemin aynı olduğunu da
keşfetmişlerdi.
Tarım, Neolitik dönemden önce de bilinen bir
şeydi, ancak yaşanan küçük buzul çağı nedeniyle
sulama ve yetiştirme süreci normalden daha zorlu bir
hale gelince, küçük insan toplulukları bir araya
gelerek bitkileri korumanın yeni yollarını aramaya
başlamışlar, böylece hem tarım devrimi yaşanmış, hem
de ilk kasabalar ortaya çıkmıştı.
Araştırmacılar, anıtların inşa edildikleri
dönemde Göbekili Tepe'nin aynı zamanda geceleri
gökyüzünü izlemek için bir gözlemevi görevi
gördüğünü de belirtiyorlar.
Sütunlardan biri, o dönem yaşanan yıkıcı
çarpışmaya dair dikilen bir anıt olarak görülüyor.
Araştırmacılar daha önce anıtların bir tufan
olayının kayıdı olduğunu düşünüyorlardı.
Elde edilen kayıtlar dünyanın dönüş eksenine dair
erken dönem kayıt altına alınmış birer bilgi görevi
görüyor, Göbekli Tepe ise, geceleri gökyüzünün
meteor ve kuyrukluyıldız olaylarının izlendiği bir
gözlemevi olarak kullanılıyordu.
Araştırmacılar, çarpışmaya neden olan
kuyrukluyıldızın muhtemelen 20-30 bin yıl önce iç
güneş sistemine girdiğini ve olası çarpışmadan önce
binlerce yıl boyunca dönem dönem dünyadan dikkat
çekici bir şekilde görünebildiğini düşünüyorlar.
Ancak Göbekli Tepe'de bulunan keşif bilinen en
eski astronomi kaydı olmayabilir. Araştırmacılara
göre bu dikkat çekici fenomenin binlerce yıl boyunca
gözlenebilmesinin daha geç dönemlere dair keşfedilen
mağara resimlerine de yansıdığı söyleniyor.
Odatv, Kaynak:
http://www.telegraph.co.uk/science/2017/04/21/ancient-stone-carvings-confirm-comet-struck-earth-10950bc-wiping/,
Çeviren: Şıvan Okçuoğlu, 22.04.2017
|
EFES ANTİK KENTİNDE ANTİK REZALET
İzmir’e bağlı AKP’li Selçuk Belediyesi’nin
kullandığı hafriyat alanından çıkan antik yapı
parçaları tarihin yok edilmeye çalışıldığını bir kez
daha gözler önüne serdi.

Olay, Selçuk sanayi sitesine iş yaptırmak için giden
bir sanatçının demirci dükkanının girişindeki antik
sütunu sorması ile ortaya çıktı.
Aydınlık'ın
haberine göre, Belediye tarafından doldurulan
Efes antik kenti yakınlarındaki büyük çukurdan
tarihi eserler çıktı. Antik kentin yakınlarında
bulunan sanayi sitesinin yanıbaşında açılan büyük
çukur uzun zamandır Selçuk Belediyesi kontrolünde
dolduruluyordu. Bir süre önce dolgu için getirilen
toprağın içinden antik yapı parçaları çıkmaya
başlayınca Şirince ve Selçuk çevresinden gelen bazı
kişiler eserleri; araçları ile ev ve işyerlerine
dekorasyon için taşımaya başladılar. Olayı gören
sanayi esnafı da yüzeyde görünen bazı sütun vb. yapı
parçalarını dükkanlarına taşıyarak dekor amaçlı
kullanmaya başlayınca büyük ihmal ortaya çıktı. Bir
süre önce doldurulan alanda insanların sıkça
gezinmeye başladığını farkeden sanayi esnafı, yazılı
mermer bloklar ve bazı antik yapı parçalarının
araçlar ile götürüldüğünü söylediler. Yetkililerin
bu gibi durumlarda yapılan ihbarlara geri dönüş
yapmadığını, yol ve inşaat alanlarındaki kazıların
takibinde ihmaller ya- şandığını söyleyen
vatandaşlar ülkenin zenginliklerinin sahipsiz
kalmasına tepki gösterdiler.
ulusalkanal.com.tr, 21.04.2017 |
BURSA'DA TARİHİ ESER OPERASYONU
Bursa'nın Orhangazi
İlçesi'nde tarihi eser niteliğindeki mezar
steliyle yakalanan 2 kişi adliyeye sevk edildi.
İl Jandarma
Komutanlığı ekipleri, H.A'nın İstanbul
Arnavutköy'deki izinsiz kazıda bulduğu mezar
stelini satmak amacıyla Bursa'ya getireceği
bilgisine ulaştı.
MERMER MEZAR STELİ ELE GEÇİRİLDİ
Bunun üzerine
harekete geçerek Yalova-Orhangazi karayolunda
uygulama yapan ekipler, H.A. ve E.D'nin
bulunduğu aracı durdurdu.
Araçta yapılan
aramada sırt çantasında beze sarılı, üzerinde
kadın ve çocuk figürü ile yazıların bulunduğu
mermer mezar steli ele geçirildi. Gözaltına
alınan şüpheliler, jandarmadaki işlemlerinin
ardından adliyeye sevk edildi.
Anadolu
Ajansı, 21.04.2017
|
ASSOS UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİNE GİRMEYE
HAZIRLANIYOR
Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü
Kemal Dokuz, Assos antik kentinin Dünya Mirası
listesinde alınması için çalışmaların başlatıldığını
belirtti. 2018 Troia yılında ayrıca Assos Antik
Kenti’nde çevre düzenlemesi çalışmaları için
bakanlıktan onay bekleniyor.
Çanakkale’de Troia antik kentinden sonra UNSECO Dünya Miras listene girecek yeni bir aday daha var. UNESCO Dünya Miras Listesinde Çanakkale’den ikinci bir antik kenti için girişimlerde olduklarını belirten Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Dokuz, Assos Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Nurettin Arslan ile birlikte Kültür Bakanlığı’na başvurduklarını söyledi. Assos antik kentinin, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınması için 6 şarttan 3’ünü yerine getirdiğini söyleyen Dokuz, “ Assos’da UNESCO Dünya Miras Listesine dahil edilirse Çanakkale’den ikinci bir kent daha listeye dahil edilecek bunun için özverili çalışmalarımız devam ediyor. Tabiki bu çalışmalar 2018 Troia yılında ayrı bir önem kazanıyor. Çünkü Assos önemli turizm destinasyonlarından biri haline gelecek. Assos çevresinde düzenleme çalışmaları için de bakanlığa başvurduk. Bakanlık onay verirse Assos antik kenti girişinden itibaren yürüyüş rampaları yapmayı hedefliyoruz” dedi.
Öte yandan Türkiye’de turizmde yaşanan sıkıntılara rağmen Assos, geçen yıl iki kat fazla turist çekerek sezonu tamamlayabilen iller arasında yer almıştı.
canakkaleicinde.com, 20.04.2017
|
HERAKLES HEYKELİ TÜRKİYE'YE GETİRİLİYOR
Kültür ve
Turizm Bakanı Nabi Avcı'dan Avrupa ve Amerika'ya
tarihi eser tepkisi geldi. Avcı açıklamasında
"Geçtiğimiz ay İsviçre’den, ülkemize iadesi mahkeme
süreci tamamlandığı için kesinleşmiş Herakles
heykelinin ülkemize iadesi kararını aldık.
Önümüzdeki günlerde onu ülkemize getireceğiz. Her
zaman bu kadar şanslı olamayız" dedi.
Kültür ve
Turizm Bakanı Nabi Avcı, Herakles heykelinin
Türkiye'ye iadesi yönünde karar alındığını
belirterek, "Avrupa ve Amerika’da maalesef
ülkelerinizin ve ülkemizin tarihi eserler konusunda
haklı taleplerine yeterince duyarlı davranmıyorlar.
Çok büyük tarihi eserlerimiz yerlerinden sökülerek
metropoliter ülkelerde sergileniyor. Bunların
çalıntı olduğu biline biline sergi konusu oluyor. Bu
gerçekten insanlık adına utanç verici bir tutumdur.
Mahkeme süreci tamamlandığı için kesinleşmiş
Herakles heykelinin ülkemize iadesi kararını aldık.
Önümüzdeki günlerde onu ülkemize getireceğiz. Her
zaman bu kadar şanslı olamayız" ifadelerini
kullandı.
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu
tarafından Antalya Kundu’da düzenlenen 'Doğa,
Kültürel ve Somut Olmayan Kültürel Miras' temalı
Afrika-Türkiye Deneyim Paylaşımı Yuvarlak Masa
Toplantısı devam ediyor. Toplantıda Afrika’nın 37
ülkesinden katılan UNESCO Milli Komisyon
Sekreterleri’nin istek ve taleplerini dinleyen
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, Türkiye’den
kaçırılan eserlerle ilgili Avrupa ülkelerine sert
açıklamalarda bulundu.
"ÖNEMLİ ESERLER DÜNYA
MİRAS LİSTESİNE KAYDEDİLEMEDİ"
Türkiye’nin
UNESCO Milli Komisyonunun iyi bir birikim ve
tecrübeye sahip olduğunu belirten Bakan Nabi Avcı,
bu tecrübeleri diğer ülkelerle de paylaşacaklarını
dile getirdi. Afrika ülkelerinin pek çok kültür
varlığına sahip olduğunu kaydeden Avcı, adaylık
dosyalarının hazırlık süresinde, yeterince eğitimli
uzman olmadığı için eserlerin dünya miras listesine
kaydedilemediğini söyledi.
"Türkiye olarak
geçmişte bizim de yaşadığımız bir sorundu bu" diyen
Avcı, "Bazı eserlerin dünya miras listesine girmesi
gecikmişti. Bu bakımdan bunun ortak bir sorun olduğu
görülüyor. Dünyada da bunun başka örnekleri var. Bu
konuda iyi bir süreç eğitimi, zannediyorum
ülkelerimizin dünya miras listesindeki eser sayısını
arttıracaktır" ifadelerini kaydetti.
"BU BİR
HUKUK ZAFERİDİR"
Benin UNESCO Milli Komisyonu
Genel Sekreteri Fassinou Allagbrada’nın, "Fransızlar
tarafından çalınan tarihi eserlerin geri alınması
konusunda çok uğraştık, sizden de destek bekliyoruz"
talebiyle ilgili konuşmasını sürdüren Avcı, "Fildişi
Sahili'nin gündeme getirdiği ve daha sonra pek çok
arkadaşımızdan da ortak sorunumuz var.
Ülkelerimizden kaçırılan tarihi ve kültürel
eserlerin iadesi meselesi. Bu konuda Benin örnek
verdi. Benin, Fransa'ya kaçırılmış olan, yasa dışı
yollarla götürülmüş olan tarihi eserlerin iadesi
için yaptıkları müracaatın Fransa tarafından ret
edildiği örneğini bizimle paylaştı. Benzer
sorunlarla biz de karşılaşıyoruz.
3 gün sonra 25
Nisan’da New York’da müzayede yapılacak. Ve burada
Türkiye’den götürülmüş Kilia İdolü satışa sunulacak.
Bu konuyla ilgili yasal girişimlerde bulunuyoruz.
Ama şunu da biliyoruz yasal girişimler uzun zaman
alabiliyor, çok teknik hukuk bilgisi ve mücadele
süreci gerektiriyor.
Evet bunları yapıyoruz,
zaman zaman bunlarda başarılı olduğumuz örnekler de
var. Mesela en son geçtiğimiz ay İsviçre’den,
ülkemize iadesi mahkeme süreci tamamlandığı için
kesinleşmiş Herakles heykelinin ülkemize iadesi
kararını aldık. Önümüzdeki günlerde onu ülkemize
getireceğiz. Her zaman bu kadar şanslı olamayız. Bu
bir hukuk zaferidir" diye konuştu.
"BUNLARIN
ÇALINTI OLDUĞU BİLİNE BİLİNE SERGİ KONUSU OLUYOR"
Kültür varlıklarının kanunsuz ithal, ihraç ve
mülkiyet transferinin önlenmesi ve yasaklanması için
alınacak tedbirlerle ilgili 1970 yılında yapılan
sözleşmeyi hatırlatan Bakan Avcı, sözleşmede hukuki
bir cezai işleme tabi tutulmadığını ancak Türkiye’de
ise ciddi bir mücadelenin söz konusu olduğunu
vurguladı.
Avcı, "Mücadele konusunda Türkiye
örnek bir tavır sergiliyor. Bütün gümrüklerimize
Suriye’den Irak’tan tarihi eserlerin engellemesi
adına eğitimler için çeşitli kataloglar hazırladık.
Böylece gümrük çalışanlarımızın tarihi eser
konusunda daha duyarlı olmalarını, bu konularda daha
etkin gözlemlerde bulunmalarını sağlamaya
çalışıyoruz.
Ama Avrupa ve Amerika’da maalesef
ülkelerinizin ve ülkemizin tarihi eserler konusunda
haklı taleplerine yeterince duyarlı davranmıyorlar.
Bu konuda sağlam bir işbirliği oluşturmamız
gerekiyor. Bu sadece Benin’in, Kenya’nın, Fil Dişi
Sahili, Afrika ülkelerinin sorunu değil, hepimizin
sorunu. Türkiye doğudan batıya, kuzeyden güneye açık
hava müzesi. Burada pek çok uygarlığın kalıntıları
var.
Bunların yurt dışına kaçırılması konusunda
çok ciddi tedbirlerimiz var ama buna rağmen geçmişte
özellikle çok büyük tarihi eserlerimiz yerlerinden
sökülerek metropoliter ülkelerde sergileniyor.
Bunların çalıntı olduğu biline biline sergi konusu
oluyor. Bu gerçekten insanlık adına utanç verici bir
tutumdur. Hepimizin bu utanç verici tutumla ilgili
mücadelede işbirliğine ihtiyacımız var" şeklinde
konuştu.
Akşam, 20.04.2017 |
654 YILLIK TARİH OTEL OLUYOR

Han, Ambar Han gibi yapıların da aralarında
bulunduğu 1734 han otele dönüştürülecek. Bölgede yer
alan Yeni Han, Bodrum Han, Güllekeş Han, Sarnıçlı
Han gibi pek çok yapı için proje çalışmalarına
başlandı bile. Taraf’a konuşan Mimarlar Odası Genel
Başkanı Eyüp Muhçu “İnsanlar yurtdışından buraya
otel, AVM, restoran görmeye değil tarihe yakından
tanıklık etmek için geliyor” sözleriyle projenin
sadece kentsel dokuya zarar vermekle kalmayıp turist
sayısında da ciddi bir azalmaya neden olacağını
ifade etti.
‘FATİH BELEDİYESİ
KORUNUYOR’
Açtıkları davalarda,
mahkemelerden sayısız yürütmeyi durdurma veya iptal
kararı çıkmasına rağmen projelerin hayata
geçirilmeye devam ettiğini vurgulayan Eyüp Muhçu
şöyle konuştu: “Tarihi hanları, çarşıları, değerleri
korumakla görevli olan belediye bu değerleri bir
rant sahası olarak görüyor. Ya tarihi yapılar
yıkılmaya terk ediliyor ya da hukuksuz bir şekilde
ortadan kaldırılarak iş yeri, otel, rezidans gibi
yapılara dönüştürülüyor. 17-25 Aralık tapelerinde
Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in birtakım
yolsuzluklarla kendine yer bulması tesadüf değil. Bu
süreçte açtığımız davaların sayısız yürütmeyi
durdurma veya iptal kararıyla sonuçlanmasına rağmen
projeler hayata geçirilmeye devam etti. Açıkça suç
işlenmektedir ama Fatih Belediye Başkanı hükümet ve
İçişleri Bakanlığı tarafından korunduğu için hiçbir
hukuki işlem yapılamıyor. Bu nedenle benzer suçlar
işlenmeye devam edecek.”
‘İSTANBUL’A
AVM GÖRMEYE Mİ GELECEKLER?’
Tarihi
yarımadadaki hanların, Kapalıçarşı’nın yaşatılması,
geleneksel alışveriş kültürünün yaşatılması ve bunun
dünyanın göz önüne serilmesinin önemli olduğunu dile
getiren Muhçu sözlerini şöyle sürdürdü: “ Kamu
yönetimi sorumluluğu gereği bu yapıların restore
edilmesi gerekiyor ancak bugünkü değerlerinin de
korunması şartıyla. Çarşıdaki hanların yıkılması
halinde yerine ne yapılırsa yapılsın kaybedilen
değerlerin yerine geçmesi mümkün mü? Kapalıçarşı’yı
da kapsayan söz konusu proje kültürel varlıklara
zarar vereceği gibi turizmi de olumsuz etkileyecek.
İnsanlar yurtdışından buraya otel, AVM, restoran
görmeye gelmiyor; tarihsel bütünsellik içerisinde
hanları, çarşıları görmek, yani tarihe yakından
tanıklık etmek için geliyorlar. O nedenle ülkeye
gelen turist sayısından ziyade rantı göz önünde
bulundurarak bu projeyi hazırladıklarını
düşünüyorum”
RESTORASYONLA OTELE
DÖNÜŞTÜRÜLECEK 15 HAN
Yeni
Han-Kapalıçarşı, Rubiye Han-Kapalıçarşı, Kızlarağası
Han-Kapalıçarşı, Bodrum Han-Kapaşıçarşı, Ali Paşa
Han-Kapalıçarşı, Yarım Taş Han-Kapalıçarşı yanı,
Güllekeş Han ve Çevresi-Kapalıçarşı, Sarnıçlı
Han-Kapalıçarşı, Astarcı Han-Kapalıçarşı, Safran
Han-Kapalıçarşı, Cebeci Han-Kapalıçarşı, İç Cebeci
Han-Kapalıçarşı, Çukur Han-Kapalıçarşı, Ambar
Han-Beyazıt, Camili Han ve Çevresi-Beyazıt,
Lütfullah Han ve Çevresi-Beyazıt
Cumhuriyet,
20.04.2017 |
DİNOZORLARIN ATALARI TİMSAH GİBİ DÖRT AYAK ÜSTÜNDE
YÜRÜYORDU

Yapılan bir araştırma dinozorların atalarının
timsahlarla aynı özellikleri taşıyor
olabileceklerini ortaya çıkardı.
Erken dönem dinozorlarına ait oldukça az sayıda
fosil bulunması, paleontologların
(fosilbilimcilerin) bu dinozorların görünümü
hakkında kesin bir yargıya varmalarını engelliyordu.
Ancak Nature dergisinde yayınlanan bir makaleye
göre dinozorların atalarından olan Teleocrater,
timsah familyasının üyeleri gibi dört ayak üstünde
yürüyordu.
Fosilleri Güney Tazmanya'da gün ışığına
çıkartılan 2-3 metre boyundaki bu canlı günümüzden
245 milyon yıl önce, Triasik dönemde yaşamış.
Triasik dönem bilinen en eski dinozorların yaşadığı
Jura Devri'nden önce geliyor.
Londra Doğa Tarihi Müzesi'nden Profesör Paul
Barrett, Teleocrater'i şöyle tanımlıyor:
"Çok büyük bir canlı değildi, muhtemelen ortalama
bir köpek ağırlığındaydı. Timsah gibi kalın bir
gövdesi yoktu, görünüşü ise komodo ejderinini
andırıyor."

Teleocrater'in Komodo ejderine benzer bir görünüme sahip olduğu düşünülüyor
İlk Teleocrater fosili 1933 yılında Tazmanya'da
bulundu ve Londra'daki Doğa Tarihi Müzesi'nde
incelendi. Ancak bu fosillerdeki eksik parçalar
sebebiyle Teleocrater'ın dinozor familyasına mı
yoksa timsah familyasına mı daha yakın olduğu
bilinemiyordu.
2015 yılında doğu Afrika'da bulunan fosiller ise
bu türün kuş, dinozor ve timsahların dahil olduğu
Archosaur grubunun ilk üyelerinden olduğunu ve
timsahlar gibi dört ayak üstünde yürüdüğünü
gösteriyor.

Sterling Nesbitt (Sol) ve Christian Sidor(Sağ) Teleocrater fosilleri üstünde çalışıyor
Makalenin yazarlarından olan Sterling Nesbitt,
Teleocrater hakkındaki yeni keşiflerin dinozorların
ilk ataları hakkında bilinenleri tamamiyle
değiştirdiğini söylüyor.
Ancak ufak bir ekleme yapmayı da unutmuyor:
"Bu keşif cevapladığından daha çok soru yarattı."
Araştırma ekibinin bir sonraki hedefi tekrar
Tazmanya'ya giderek Teleocrater fosilindeki eksik
parçaları bulmak olacak.
BBC Türkçe, Haber:
Paul Rincon,
13.04.2017
|
16 - 22 Nisan 2017
|
KAPİTAL'İN RESSAMI
YÜKSEL ARSLAN HAYATINI KAYBETTİ
Yapay boya kullanmak yerine toprak, bal, yumurta
akı, yağ, kemik iliği, sidik, kömür gibi
malzemelerden yaptığı boyalarla eserlerini
yapmasıyla bilinen Türk ressam Yüksek Arslan 84
yaşında hayatını kaybetti.
1961 yılından bu yana
Paris'te yaşayan Arslan, Karl Marx'ın başyapıtı
Kapital'e ilişkin yaptığı seriyle öne
çıkmıştı. Eserlerine 'resim' yerine sanat anlamına
gelen 'art' ve resim anlamına gelen 'penture'
kelimelerinin birleşiminden türettiği 'arture' diyen
Arslan, eserlerine ayrıca isim yerine numara
vermesiyle biliniyor.

YÜKSEL ARSLAN KİMDİR?
27 Temmuz 1933’te Eyüp'te dünyaya geldi.
Babası Haliç kıyısındaki bir kontrplak fabrikasında
işçiydi. İstanbul Erkek Lisesi'nin ardından İstanbul
Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'nde okudu. Bölümün
Anadolu'ya düzenlediği gezilere katıldı, geleneksel
sanatları ve Anadolu uygarlıklarının eserlerini
inceledi. İlk sergisini 1955'te henüz 22 yaşındayken
Adalet Cimcoz'un yönetmekte olduğu Maya Galerisi'nde
İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü başlığıyla açtı.
Jacques Mauduit'nin "Modern
Sanatın 40.000 Yılı" isimli eserinden etkilenen ve
tarih önce çağlara ilgi duyan ressam, yapay boya
kullanmayı bıraktı. Toprak, bal, yumurta akı, sabun,
ot, çay, tütün, kemik iliği, kan ve sidik gibi
malzemeler kullanarak ürettiği boyaları kullanarak
kendine özgü bir teknik geliştirdi. Bu tekniği ilk
olarak İnsanlı Günler isimli serisinde kullandı.

1961'de 15 reserini bir
galeride sergilemek üzere Paris'e gitti ve orada
yaşamaya başladı. 1967'de Ankara ve İstanbul'da
açılan iki sergi için Türkiye'ye döndü. Gerici medya
organlarında yer alan, eserlerinin "cinsellikle
ilgili ve iğrenç imajlar" içerdiği şeklindeki
yazıların ardından Ankara'da sergilenen eserleri
"müstehcen" oldukları gerekçesiyle savcılık
tarafından toplatıldı.
1968'de Fransa'dan başlayarak
dünyaya yayılan siyasi ortamda marksizme yakınlaştı.
Karl Marx'ın yabancılaşma kavramından yola çıkarak
bir seri hazırladı. Ardından Marx'ın başyapıtı
Kapital'e ilişkin bir seriye başladı. On yıl sürecek
bu çalışma sırasında Marx'ın tüm eserlerini okudu ve
55 'arture'lük bir seri çıkardı.

Yüksek Arslan, 1980'de,
tarihöncesi çağlardan güncel döneme kadar, kendi
üzerinde etkisi olan her şeyi resmettiği Etkiler
dizisine başladı. 126 'arture'lük bu seri 1984'te
tamamlandı. 1981'de, Sedat Simavi Görsel Sanatlar
Ödülü'nü, heykeltıraş İlhan Koman ile paylaştı.
1982'de ise, Fransa'da verilen Humour Noir
Grandville kara mizah ödülünü aldı. 1984-86 yılları
arasında, kendi hayatından hareketle çizdiği
Autoarture serisini çizdi. 1986'da Etkiler dizisi
Fransa'da kitap olarak yayımlandı.
1986'da, Aleksandr İvanoviç
Oparin'in Yaşamın Kökeni isimli eserinden hareketle
İnsan dizisine başladı ve 2000'e kadar bu diziye ait
'arture'ler üretti. Bu resimler üç cilt olarak 1990,
1995 ve 1999'da yayımlandı. Arslan 2000'den
itibaren, Etkiler dizisinin devamı niteliğindeki
Yeni Etkiler dizisine başladı.

ilerihaber.org, 20.04.2017
|
ALELACELE TAHRİBAT!
BEŞİKTAŞ MEYDANDA NELER OLUYOR / OLDU?!
Uzun zamandır takipteydim ve gün itibarı ile yıkıldığına şahit oldum.
Öncesi ve sonrası fotolarını görebilirsiniz, ikisini de bizzat ben çektim, yıkılmış olan 10 dk önce çekildi. Öncesini ise 3 hafta önce çekmiştim
öncesi

edit: çok fazla mesaj gelmiş, dışarda olduğumdan bakamadım, bir şey eklemek istiyorum.
ortadaki son yuvarlak yapının dozer ile yıkıldığı bizzat binada olan biri tarafından görüldü, yani üzeri kapatılmadı ya da başka yere taşınmadı, zaten derinliğe bakılırsa anlaşılır.
inpinkwefloyd daha yukarından öncesinin fotoğrafını gönderdi.

sonrası

ekşisözlük, 22.04.2017 16:31 ~ 19:39 sathaner
|
JOHN FREELY
HAYATINI KAYBETTİ
"Evliya Çelebi'nin İstanbulu", "Osmanlı Sarayı",
"İstanbul'un Bizans anıtları", "Cem Sultan", "Işık
Doğu’dan Yükselir", "Galata, Pera, Beyoğlu: Bir
Biyografi" gibi Osmanlı ve İstanbul tarihiyle ilgili
araştırma kitaplarıyla tanınan fizik profesörü John
Freely 90 yaşında hayatını kaybetti.
17 yaşındayken ABD’de deniz
kuvvetlerine katılan ve II. Dünya Savaşı ’nda
Pasifik’te, Birmanya ve Çin’de komando olarak görev
yapan Freely, savaştan sonra eğitimine devam ederek
1960 yılında New York Üniversitesi’nde fizik
doktorasını tamamladı. Aynı yıl yılında henüz 34
yaşında, Robert Koleji’nde fizik öğretmenliği yapmak
üzere İstanbul’a gelen Freely, New York, Boston,
Londra, Atina ve Venedik'te yaşadıktan sonra 1993
yılında akademisyen olarak Boğaziçi Üniversitesi'ne
döndü. John Freely, sadece Boğaziçi Üniversitesi’nin
değil Osmanlı ve Türk tarihine ve İstanbul’a olan
ilgisiyle Türkiye’nin de hafızası olmuş bir isimdi.
1960’lı yıllarda Yaşar Kemal,
Aliye Berger, Ömer Uluç gibi Türkiye’nin önde gelen
sanatçılarıyla dostluk kuran John Freely’nin ilk
kitabı Strolling Through Istanbul: A Guide to The
City (İstanbul’u Gezmek İsteyenler İçin Bir Şehir
Rehberi) 1972’de yayımlandı.
Freely’nin çoğu Osmanlı
tarihi ve İstanbul üzerine, birçok dile de çevrilmiş
50’den fazla kitabı bulunuyor.
Sol Haber, 20.04.2017
|
ÇİNGENE KIZI'NIN
KAYIP PARÇALARI İÇİN GİRİŞİM

Zeugma antik kentinde bulunduğu günden itibaren
Gaziantep’in
simgesi haline gelen “Çingene Kızı” mozaiğinin
ABD’ye
kaçırılan parçalarının Türkiye’ye getirilmesi için
girişimlerde bulunuldu. Dağınık saçları, çıkık
elmacık kemiği ve dolgun yüzüyle dikkati çeken
“Çingene Kızı” mozaiği, 30 bin metrekarelik Zeugma
Mozaik Müzesi’nin en önemli sanat eserleri arasında
yer alıyor.
“Çingene Kızı” eseri, Zeugma
antik kentinde ortaya çıkarıldığı günden bugüne
adeta Gaziantep’in tanıtım yüzü oldu. ABD’nin Ohio
Eyaleti’ndeki Bowling Green Devlet Üniversitesinin
Wolfe Sanat Merkezi’nde sergilenen eksik parçaların
ait olduğu yere dönmesiyle turizim de hareketlilik
bekleniyor. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı
Fatma Şahin,
“Avrupa’nın simgesel olarak gördüğü Mona Lisası,
bizim de Çingene Kızımız var. Tabloya baktığınız
zaman Çingene Kızı’nın olduğu bölümün 4’te 3’ü yok”
dedi.
Vatan, 21.04.2017 |
RUSYA'DA
PALEOLİTİK VENÜS HEYKELCİĞİ BULUNDU
Arkeolojide 'venüs' olarak nitelendirilen ve 'ana
tanrıça' kültüyle bağlantısı olduğu tahmin edilen
heykelciklere Rusya'da 5 cm uzunluğunda mamut
dişinden oyulmuş bir yenisi eklendi.
Rusya’nın Bryansk bölgesinde
5 santim uzunluğunda mamut dişinden oyulmuş, iri
kalça ve gögüslere sahip ayakta duran kadın
heykelciği bulundu. Arkeolojide 'venüs' olarak
nitelendirilen ve 'ana tanrıça' kültüyle bağlantısı
olduğu tahmin edilen heykelcikleri andıran yontunun,
23 bin yıllık olduğu ifade edildi.

Bryansk Venüsü'nün kemiklerle beraber bir gömü
alanında bulunduğu ve muhtemelen bulunduğu yere
bilinçli olarak gömüldüğü belirtiliyor.
Arkeologlar Bryansk'yi 1993 yılından beri
kazıyorlar. Alanda çok sayıda mamut kemiği, bizon ve
çakmak taşları bulunmuş. Radyokarbon analizleri,
burada 21.000 ila 24.000 yıl önce avcı ve toplayıcı
kabilelerin orada yaşadığını gösteriyor.

Rusya'daki Khotylyovo-2 kazı alanı ile Sibirya'daki Baykal
Gölü'ne dökülen Angara Nehri
daha önce de çakmaktaşı ve bizon dişinden yapılmış
'venüs heykelcikleri' bulunduğu belirtildi.
Bryansk bölgesinde çalışan arkeologların bulduğu
heykelciğin Rusya'da bulunan diğer heykelciklerle
benzerlik gösterdiği ifade edildi. Ancak diğer
heykelciklerden Bryansk Venüsünü ayıran fark
diğerlerinin giyinik olması.
Alanda yapılan arkeoloji
çalışmalarının başkanlığını yürüten Moskova
Arkeoloji Enstitüsü Taş Devri bölümünden Dr.
Konstantin Gavrilov; heykel oldukça iri kıyım ve
şişman bir kadını tasvir ediyor. Hamile olması da
mümkün, çünkü göbek kısmının şişkinliği buna şaret
ediyor olabilir. Ama heykelin uzun ve ince bacakları
onu tüm heybetine rağmen oldukça narin gösteriyor.

Konstantin, heykelciğin aynı
zamanda “üretkenliği” simgeliyor gibi gözükse de
yapılışının tarımın doğuşundan çok önce olması
nedeniyle bunun imkansız olduğunu söyledi.
Konstantin, “Heykelcik 23 bin yıl önce yapılmış. Bu
gibi tarih öncesi heykelcikler tören ve ritüellerde
kullanılıyor” dedi.

Siberian Times’ın haberine
göre; Dr. Konstantin Gavrilov, heykelciğin ritüel
amaçlı yontulduğunu ve törenlerde kullanıldığını
savunuyor. Gavrilov, bu tür heykelciklerin genel
olarak ‘üretkenliği’ simgelediğini düşünüyoruz. ama
tarım kültüründen önce bunu savunmak ne kadar
doğrudur bilinmez" diyor.

Dr. Konstantin Gavrilov,
bacaklarının hafifçe bükülmüş olmasından dolayı,
heykelin Rembrant’ın tablosundaki Danae’yi
hatırlattığını düşünüyor.
Ancak Siberian Times'a
göre heykel daha çok Kim Kardashian'a benziyor.
İngiltere'nin asparagasvari haberleri ile meşhur
Daily Mail da Venüs olarak adlandırılan türdeki
paleolitik çağ heykelciğini Kim Kardashian'a
benzetilmesine destek veriyor. Gazetelerde heykelin
hem kalça hem de gögüsleri ile skandalları ile ünlü
sosyete güzeline benzediği bu resimlerle savunuldu.
arkeolojikhaber.com,
20.04.2017
|
HOROZTEPE HÖYÜĞÜ
JEORADAR İLE TARANDI
Tokat'ın Erbaa İlçesi'nde Hatti Uygarlığından kalma
Horoztepe Höyüğünde Jeoradar çalışması başlatıldı.
Erbaa Belediyesi, Hatti
Uygarlığından kalma Horoztepe Höyüğünde arkeolojik
kazı yapılması ve alanının turizme kazandırılması
için proje başlattı. Çalışma kapsamında Horoztepe
Höyüğünde yeraltı radarı ile inceleme yapılması
kararlaştırıldı.
Cumhuriyet Üniversitesi
Jeofizik Mühendisliği Fakültesinden Doç.Dr. Özcan
Bektaş ve Doç.Dr. Fikret Koçbulut höyüğe gelerek
alanda jeoradar cihazı ile inceleme yaptı. Jeoradar
sonuçlarının höyükte yapılması planlanan arkeoloji
kazıları için büyük öneme sahip olduğu belirtildi.
Yer altında arkeolojik
kalıntı bulunup bulunmadığını belirlenmeyi
amaçladıklarını ifade eden Doç.Dr. Özcan Bektaş ''Şu
anda Horoztepe bölgesinde Jeoradar çalışması
yapıyoruz. Bütün alanı belirli aralıklarla tarayarak
yer altında herhangi bir arkeolojik kalıntı olup
olmadığını, var ise bunların yeri, derinliği ve
geometrileri hakkında bilgiler sunacağız. Bu tarz
arkeolojik alanlarda jeofizik yöntemler, yani yer
radarı yöntemi çok etkili yöntemlerdir. Dolayısıyla
Erbaa Belediyesi üniversitemizle beraber bu
çalışmayı gerçekleştiriyor'' dedi.
DHA, 20.04.2017
|
İSTANBUL'DA MÜZE SOYGUNLARI
Bu başka soygun... Müzenin değil, müzeye
gidenin soyulması bu. Kültüre, tarihe merakınız
varsa eğer, merakınızın pususuna yatmış
olanların silahsız-maskesiz soygunu bu.
Geçen günlerde İstanbul müzelerini görmeye
kalktım. Tarih dolacak, geçmişe gidecek, Anadolu
uygarlıklarını soluyacaktım. Kıpır kıpırdı içim.
Geçmişe yolculuğun keyfi ile günü tamamlamayı
umarken, gerilmiş, dahası soyulmuştum. Metelik
kalmamıştı cebimde. Tarih aşkıyla astarın
kıyılarını kurcalayıp kalanları da verirken,
yürüyerek dönmeyi göze almıştım gayri. Oldu
olacak tam soyulalım.
Soygunun bu hali Türk vatandaşları için. Ev
sahibi milletin mensubu olduğunuz için, Allahtan
ceketi, pantolonu kurtarıyorsunuz. Ama yabancı
iseniz, başka ülkeden gelmişseniz, soygun daha
da beter, daha katmerli. Bu nasıl iş, herkese
sunulan aynı şey değil mi dediniz içinizden,
biliyorum. Haklısınız tabii, ama burada öyle
değilmiş.
Türklerin o dünyaca ünlü konukseverliğini
arıyorsunuz. Bu hoyratlığı, yabaniliği ve
haramiliği aklınız almıyor, tüyleriniz diken
diken oluyor. Zira gördüğünüz, tam bir ortaçağ
soygunudur.
Yabancı soyguna tekrar geleceğiz. Önce
müzeleri turlayıp bakalım duruma.
ÜCRETSİZ İKİ MÜZE
Ayasofya Müzesi’nden başlayalım. 40 TL yoksa
cebinizde, giremezsiniz. Haydaaa yok, pamuk
eller cebe.
Dolmabahçe Sarayı’na gidecekseniz her bölümü
ayrı para... Harem, Camlı Köşk ve Saat Müzesi 20
TL. Sadece Selamlık 30 TL. Selamlık, Harem,
Camlı Köşk ve Saat Müzesi’ni görmeye
kalkarsanız, 40 TL.
Topkapı müzesinde de her adım ayrı para.
Sadece Topkapı Sarayı Müzesi 40 TL. Topkapı’nın
Harem ve Zülüflü Baltacılar Koğuşu, 25 TL.
Topkapı bahçesindeki Aya İrini Anıt Müzesi ise
20 TL.
Aya İrini bahçesinde, yerlere atılmış
muhteşem eserler görüyorsunuz. Bir-iki tane de
değil, onlarca. Sütunlar, heykeller ve çeşitli
oymalar. Üzerine oturan mı dersiniz, üstünde
artistik tepinme pozu verenler mi?! Tepinmelere,
güneşe, yağmura ve her türlü tahribata açık o
eserler. Hele ki bunlardan para istemediler diye
sevineceğiniz tutarken, tarihe ve kültüre
yapılan hoyratlık, içinizi eziyor.
Devam edelim:
Kariye Müzesi 30 TL. Türk Ve İslam Eserleri
Müzesi 20 TL. Beylerbeyi Sarayı 20 TL. İstanbul
Arkeoloji Müzeleri 15 TL. Büyük Saray Mozaikler
Müzesi 15 TL. Hisarlar Müzesi (Rumeli Hisarı) 10
TL.
Parasız iki müzeye rastladım. Türbeler Müzesi
ve Adam Mickeiewickz Müzesi. Yarın bir akıllı
çıkıp buraları da haraca bağlarsa şaşırmam.
MÜZELER SATILMIŞ
Tarihe bakınca rant görüp, cepleri astarına
kadar boşaltanın, köşeyi döndürmek için buraları
yandaşlarına ikram etmesi de beklenir. Tam da
öyle yapmış, satmışlar müzelerin bazılarını.
Hangileri satılmış, tamamını tespit edemedim.
-Bilen varsa bana da iletmesini rica ediyorum-
Ama Galata Kulesi’nin ve Kız Kulesi’nin
özelleştirildiğini bilmeyen yoktur.
Galata Kulesi’nin daha girişinde karşılıyor
sizi bir şirket. Soyulma orada başlıyor. 20 TL
verdiniz, ama bitmedi. Yukarı çıktınız,
yoruldunuz. Dinlenmek, çay içmek için kulenin
kafesine oturdunuz. 1 bardak çay 6 TL. Kahve 8
TL. Kola 8 TL. 50 kuruşluk soda ise 6 TL. Kafeyi
başka bir şirket işletiyor zira.
Galata Kulesi manzaralı yemek yemeye mi
kalktınız? Kulede boğaz manzaralı lokanta var.
Başka bir şirket işletiyor. Fiyatlar? Sormayın!
Kızkulesi’ne mi gideceksiniz, 500 metre motor
yolculuğu ve kısa gezi 20 TL. Çay-kahve
içerseniz, yandınız.
TURİSTE DÜŞMANLIK
Kültür Bakanlığı’nın ve özel şirketlerin
çalıştırdığı (!) müzelerde, yabancı turiste
gerçek anlamıyla “sağımlık inek” gibi
davranılıyor.
Nasıl mı?
Örneğin Yerebatan Sarnıcı... Türk vatandaşı
olarak 10 TL giriş ücreti veriyorsunuz. Hemen
arkanızdan gelen yabancı turistten ise 20 TL
alıyorlar.
Başka bir örnek Galata Kulesi... Kuleye
çıkmak Türkler için 20 TL. Ama yabancı turist
iseniz 30 TL. Para toplayan şahıs kimliklere
bakıyor, Türk müsün, yoksa yabancı mı diye.
Kan beynime sıçradı, tartıştım bu ortaçağ
soyguncularıyla, eşitlik bilmezlikle ve
misafirperverlikten anlamayan haramilikle... Ve
Kültür Bakanlığı adına utandım o misafirden,
yerin dibine girdim.
Kıssadan hisse olsun. Müzelerde durumu
böyleyken böyle sevgili okuyucu...
Kültür Bakanlığı’na acilen, tarihseverlik,
kültürseverlik, insanseverlik ve
misafirperverlik gerek. Aydınlık, Yazı: Mehmet
Akkaya, 20.04.2017
|
26. MÜZE KURTARMA
KAZILARI SEMPOZYUMU
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman,
Türkiye'de çok sayıda yol, köprü yapıldığını, kamu
yatırımları gerçekleştirildiğini belirterek, "Bizim
iki açığımız var. Biri milli eğitim alanında, diğeri
ise kültür ve turizm alanında. Biz bir nefer olarak
inşallah Türkiye'nin kültür ve turizminin hak ettiği
yere gelmesi için bir ve beraber olarak daha çok
çalışacağız." dedi.
Yayman, Hatay'da bir otelde
dün başlayan "26. Müze Kurtarma Kazıları
Sempozyumu"nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin
kültürünü ve sanatını ileri götürmek istediklerini
söyledi.
Artık sorunun değil çözümün
parçası olduklarını anlatan Yayman, "Türkiye'de çok
sayıda yol, köprü yapıldı, kamu yatırımları
gerçekleştirildi. Bizim iki açığımız var. Biri milli
eğitim alanında, diğeri ise kültür ve turizm
alanında. Biz bir nefer olarak inşallah Türkiye'nin
kültür ve turizminin hak ettiği yere gelmesi için
bir ve beraber olarak daha çok çalışacağız.
Türkiye'nin kültür ve sanat alanında bir farkındalık
oluşturmasına imkan tanıyacağız." diye konuştu.
Yayman, Hatay'ın İstanbul'dan
sonra marka değeri en yüksek şehirlerden biri
olduğunu söyleyerek, şu değerlendirmede bulundu:
"Hatay, gizli bir cennet
gibidir. Hikayesi olan bir şehirdir. Taşın, ağacın,
caminin, müzenin, yemeğin hikayesi vardır. Modern
insanın peşine düştüğü olay, hikayenin peşine
düşmektir. İddia ediyorum, İstanbul'dan sonra ne
İzmir, ne Mardin, ne Gaziantep, ne Şanlıurfa hiçbiri
Hatay kadar albenisi yüksek, görülmeye değer tarihi,
kültürel eserleri olan ya da çeşitliliği, zenginliği
olan yerlerden biridir. Hatay, dünyanın ilk kaya
kilisenin olduğu şehirdir. Dünyanın ilk
ışıklandırılan caddesi Kurtuluş Caddesi,
Hatay'dadır. Anadolu'nun ilk camisi olan Habib-i
Neccar Camisi buradadır. Haçlı Seferleri sırasında
yüzyıla yakın kilise olarak kullanılıyor, daha sonra
Müslümanlar tarafından fethedildiğinde tekrar orası
camiye çevriliyor, muhakkak orayı görmek, onun
hikayesini dinlemek lazım. Hatay'ın enlerini
saymakla bitmez."
Hatay'da Kültür Han
projelerinin de olduğunu belirten Yayman,
"Türkiye'de 40 yerde, yerel yönetimlerle iş birliği
halinde yapılmaya başlanacak. Kapıdan girilecek,
büyük bir avluya geçilecek. Büyük bir konferans
alanı müze ya da sergi salonu olacak. Şehir
kütüphanesi bulunacak. Kadınların işletebileceği
40'a yakın dükkan olacak. Sabah ahilik kültüründe
olduğu gibi dualarla açılıp, akşam dualarla
kapatılacak. Kırıkhan Kültür Han projesi, ihaleye
çıkmak üzereyiz, temelini atacağız. İskenderun ve
Reyhanlı'da da bu projeler yapılacak. " ifadesini
kullandı.
- "Koruma Bölge
Kurulu Müdürlüğü kurulacak"
Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Yalçın Kurt da
Hatay'ın Türkiye'de hiçbir ille kıyaslanmayacak
kültürel zenginlikleri bulunduğunu dile getirdi.
Bu topraklara çok şey
borçlu olduklarını anlatan eden Kurt, "Bu muhteşem
zenginliği ortaya çıkarıp bütün Türkiye'ye, dünyaya
tanıtmamız lazım. Burada olan özellikler hiçbir
şeyle kıyaslanmaz, ilklerin şehri Hatay. Türkiye'nin
en zengin arkeolojik sit alanlarının fazla olduğu
illerden biri Hatay'dır, 400'e yakın alanımız var.
Bin civarında taşınmaz kültür varlığımız var.
Adana'da devamlı bunların kurulda görüşülmesi
gerekiyor, belirli bir zaman alıyor. Hatay'a kültür
varlıklarıyla ilgili bir Koruma Bölge Kurulu
Müdürlüğü kurulmasıyla ilgili gerekli çalışmaları
başlattık. Bununla, buradaki işler daha hızlı
olacak, bakanlığın eli kolu, kulağı, gözü olacaktır,
Hatay bunu hak ediyor. En kısa sürede bu kurulu
hizmete geçireceğiz." sözlerine yer verdi.
Memleket, 20.04.2017
|
BALLICA
MAĞARASI UNESCO YOLUNDA

Tokat'ın Pazar İlçesi'nde
bulunan ve oluşumu milyonlarca yıl önce gerçekleşen
doğa harikası Ballıca Mağarası'nın UNESCO Dünya
Mirası Listesi'ne alınması için çalışma yürütülüyor.
İl merkezine 26 kilometre
uzaklıktaki Pazar İlçesi'ne bağlı Ballıca Köyü'nde
bin 85 rakımlı tepede bulunan mağara, dünyanın en
büyük ve görkemli mağaralarından biri olarak
gösteriliyor. Milyonlarca yılda oluşan sarkıt ve
dikitlerle ziyaretçilerin ilgisini çeken mağara,
keşfedilmemiş bölümleriyle gizemini koruyor.
Özellikle yurt içinden çok sayıda kişinin ziyaret
ettiği mağara, ender rastlanan soğan sarkıtları ve
içerisindeki oluşumlarla ziyaretçileri adeta
büyülüyor.
"Havuzlu", "büyük
damlataşlar", "çamurlu", "fosil", "yarasalı",
"çöküntü", "sütunlar", "mantarlı" ve "yeni" ismini
taşıyan salonları ziyarete açık olan mağara, astım
hastaları ile yerli ve yabancı turistlerin uğrak
mekanları arasında. Ballıca Mağarası, ortalama 18
derece sıcaklığı ve yüzde 54 nem oranı ile de ilgi
çekiyor.
Ballıca Mağarası'nın UNESCO
Dünya Mirası Listesi'ne alınması için çalışma
başlatan Tokat Valiliği, yabancı bilim insanlarını
kente davet ederek mağarayı gezdirdi.
"Mağaraların kalbi
Ballıca hayallerinizle baş başa"
Vali
Can, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ballıca
Mağarası'nın turizme daha fazla katkı sağlaması
amacıyla yoğun şekilde çalıştıklarını söyledi.
Bu kapsamda Ankara'daki bir
uluslararası kongreye katılan bilim insanlarını
Tokat'a davet ettiklerini anlatan Can, "Ballıca
Mağarası'nı kendilerine anlatmak için sunum yaptık.
'Mağaraların kalbi Ballıca hayallerinizle baş başa'
sloganıyla bilim adamlarına gizemli mağarayı
tanıtmak için bir tur düzenledik. Bilim adamlarımız
ile mağara geziyoruz." dedi.
Bilim insanlarının gezdikleri
mağaraya hayran kaldıklarını dile getiren Can, şöyle
konuştu:
"Biz bu topraklar için her
zaman 'Geldim, gördüm, hayran oldum' diyoruz. Bu
hayranlığı tüm insanlara göstermek ve tüm insanlığa
yaymak için hedefler var. Amacımız Ballıca
Mağarası'nı UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne aldırmak.
Bunun için çalışmamıza başladık. Müracaat aşamasına
geldik fakat bunu gerçekleştirmek için
akademisyenlerin, uzmanlarımızın makalelerine
ihtiyaç var. Uluslararası yayınlanmış makalelere
ihtiyaç bulunuyor. İnşallah bu ekipten o makaleleri
bekliyoruz. 1994 yılında mağaraya ilk girenlerden
Hamdi Merin kardeşimiz de duygularını anlattı. Çok
mutlu oldum. İstişaremizi, işbirliğimizi yaptık.
İnşallah Ballıca Mağarası'nı UNESCO Dünya Mirası
Listesi'ne aldıracağız."
Can, Ballıca Mağarası'nın 200
bin olan ziyaretçi sayısını 10 yıl içinde bir
milyona çıkarmak gibi hedefleri bulunduğuna işaret
ederek "Hem bu topraklar kazanacak hem de mağara
dünyada hak ettiği yeri bulmuş olacak. Onun için de
gayret gösteriyoruz. Bu kapsamda mağara çevresinde
çeşitli çalışmalar yapıyoruz." diye konuştu.
Geziye katılan bilim insanları, mağaraya hayran
kaldıklarını ve makalelerinde bunu dile
getireceklerini kaydetti.
Anadolu Ajansı, Haber:
Ekber Türkoğlu, 20.04.2017
|
ROMA KENTİNİN TEMELİ ANTANDROS'TA ATILDI
KAZI
çalışmaları sadece 17 yıldan beri devam eden ancak
hem görsel hem de arkeolojik özellikleri ile önemli
bir yere sahip 3000 yıllık Antandros antik kenti
şimdi mitolojik öyküleriyle dünya turizmine damga
vurmaya hazırlanıyor.
Yıkılan Troia’nın ardından
onun kadar güçlü bir devlet kurmak üzere yola çıkan
Aeneas, gemilerini İda dağından elde ettiği
kerestelerle Antandros’ta yapar, uzun ve maceralı
bir yolculuk sonunda Roma yakınlarında karaya çıkar,
Roma İmparatorluğu’nun temelini atar.
“Antik
yazar Vergilius’un yazdığı ve tüm dünyada bilinen
Aeneas Efsanesi’nin 4 ülkeden 21 limanı kapsayan
rotasını iki antik gemiyle yeniden yapmayı
düşünüyoruz” diyor Antandros Derneği Başkanı Gülçin
Cömert...
Bu rota aynı zamanda zeytini de
içermektedir.
Gerisini Cömert’ten dinliyoruz:
“Rotayı, efsaneyi nasıl yeniden
canlandıracağımızı, 4-7 Mayıs’ta Edremit’e davet
ettiğimiz 4 ülkeden belediye başkanları,
büyükelçiler, arkeologlar ve turizmciler ile
konuşacağız. Antik çalgılar eşliğinde sunacağımız
antik yemek mönüsünün, açılışını yapacağımız Aeneas
yürüyüş yolunun, yeniden canlandıracağımız Paris’in
(Truva savaşçısı) seçiminin çalıştayımızı
renklendireceğini düşünüyor, daha önce bu rotayı
kendi olanaklarıyla yapan Alberto Perugio’nun
izlenimlerini aldıktan sonra bu kez ön keşif için
Edremit’ten İDA isimli yelkenliyi birlikte
uğurlayacağız.”
Tekne rotadaki limanlara
uğrayıp projeyle ilgili Edremit Belediyesi’nin ve
proje ekibinin iyi niyet mektubunu iletecek.
Edremit Belediye Başkanı Kamil Saka, proje için
bakanlık ve tanıtma fonundan kaynak aktarılacağını
belirterek, bununla iki gemi yapılacağını söyledi ve
“Bu yolculuğumu sanırım önümüzdeki yıl
gerçekleştireceğiz. Akdeniz’de yeni bir kültür
turizmi rotası oluşturarak ülkemizin tanıtımına ve
dünya barışına katkısı olacağına inanıyoruz” dedi.
Antandros kazılarını İzmir 9 Eylül
Üniversitesi’den Prof. Gürcan Polat ve eşi Doç.
Yasemin Polat yürütüyor.
Hürriyet, Haber: Yalçın
Bayer, 20.04.2017
******
3 BİN YILLIK ANTANDROS KENTİ TURİZME
KAZANDIRILACAK
Balıkesir'in Edremit
İlçesi'nde kazı çalışmaları
devam eden yaklaşık 3 bin yıllık Antandros Antik
Kenti, dünya turizmine kazandırılacak.

Antandros Derneği Başkanı Gülçin Cömert, yaptığı
açıklamada, 4-7 Mayıs tarihlerinde Edremit'te
düzenlenecek Aeneas Rotası Çalıştayı'nda, Antandros
Antik Kenti'ni mitolojik öyküleriyle dünya turizmine
kazandırmayı hedeflediklerini belirtti.

Kazı çalışmaları 17 yıldır sürdürülen antik
kentte, yıkılan Troia'nın (Truva) ardından onun
kadar güçlü bir devlet kurmak üzere yola çıkan
Aeneas'ın öyküsü yer alıyor.

Aeneas efsanesini özetleyen Cömert, "Efsaneye
göre, yıkılan Troia'nın ardından onun kadar güçlü
bir devlet kurmak üzere yola çıkan Aeneas
gemilerini, İda Dağı'ndan (Kazdağları) elde ettiği
kerestelerle Antandros'ta yapar. Uzun ve maceralı
bir yolculuk sonunda Roma yakınlarında karaya çıkar
ve Roma İmparatorluğu'nun temelini atar." dedi.

Detayların Aeneas Rotası Çalıştayı'nda
anlatılacağını dile getiren Gülçin Cömert, şunları
kaydetti:

"Yazar Vergilius'un yazdığı ve tüm dünyada
bilinen Aeneas efsanesinin 4 ülkeden 21 limanı
kapsayan rotasını 2 antik gemiyle yeniden yapmayı
düşünüyoruz. Bu rota aynı zamanda zeytini de
içermektedir. Rotayı, efsaneyi nasıl yeniden
canlandıracağımızı, 4-7 Mayıs'ta Edremit'te, 4
ülkeden belediye başkanları, büyükelçiler,
arkeologlar ve turizmciler ile konuşacağız.

Çalıştayda, antik çalgılar, antik yemek
menüsünün, Aeneas yürüyüş yolunun canlandırılması,
Paris'in seçimini sunacağız. Ayrıca daha önce bu
rotayı kendi olanaklarıyla yapan Alberto Perugio'nun
izlenimlerini aldıktan sonra ön keşif için
Edremit'ten 'İda' isimli yelkenliyi birlikte
uğurlayacağız. Tekne, rotadaki limanlara uğrayıp
projeyle ilgili belediyemizin ve proje ekibimizin
iyi niyet mektubunu iletecek."

Etkinliğin Akdeniz'de yeni bir kültür turizmi
rotası oluşturması hedefleniyor.

Akşam, 20.04.2017
|
MÜZELER TASARIM
ATÖLYELERİNE DÖNÜŞECEK
İstanbul Üniversitesi Müzecilik Bölüm Başkanı
Prof.Dr. Fethiye Erbay, müzecilik ve eğitim
kurumlarının iç içe çalışacağı bir format üzerinde
çalıştıklarını belirtti. Prof. Erbay, 'Müzecilik ve
eğitim kurumları birbiri içinde çalışacak ve müzeler
tasarım atölyelerine dönerek geçmişi gelecekle
birleştiren kurumlar olacak' dedi.
İstanbul Üniversitesi
Müzecilik Bölüm Başkanı Prof.Dr. Fethiye Erbay, kısa
süre sonra müzecilik ve eğitim kurumlarının iç içe
çalışacağı bir format geliştireceklerini belirterek;
“Müzeleri açmak yeterli olmuyor. Müzeleri
kurumlaştırma çabası içindeyiz. Müzeler özgün
tasarım atölyelerine dönecek” dedi.
27- 29 Nisan tarihleri
arasında düzenlenecek olan Türkiye’de Restorasyon,
Arkeoloji ve Müzecilik teknolojilerinin aynı çatı
altında buluşturan “Herıtage İstanbul” fuarı öncesi
İ.Ü. Müzecilik Bölüm Başkanı Prof.Dr. Fethiye Erbay,
TG Expo Yönetim Kurulu Başkanı Gönül Akyıldız ve
Heritage İstanbul Proje Yaratıcısı ve Yöneticisi
Osman Murat Akan’ın, Arkeoloji ve Sanat Yayınları
Başkanı, Arkeolog Nezih Başgelen, Arkeolog Prof.Dr.
Mehmet Özdoğan tarafından basın toplantısı
düzenlendi.
Müzeleri kurumlaştıracağız
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde yapılan toplantıda eş
zamanlı konferanslarla ulusal ve uluslararası
duayenleri, kurum temsilcilerini ve uzman
akademisyenleri ağırlayacağı belirtildi.
Toplantıda konuşan İ.Ü.
Müzecilik Bölüm Başkanı Prof.Dr. Fethiye Erbay
müzeciliğin son yıllarda hızlı gelişim gösterdiğini
söyledi. Türkiye’de müzecilik tablonun yansımasına
dikkat çeken Prof. Erbay, “Özel müzelerin yanı sıra,
Kültür bakanlığı, devlet askeri üniversite
tarafından çok fazla müze açılmaya başlandı.
Müzeleri kurumlaştırma çabası içindeyiz şuanda.
Hızlı bir artış var bilinç daha farklı olmaya
başladı. Tabi müzeleri açmak yeterli olmuyor.
Değişik ve halkı müzelerde uzun sürelerde
kalabileceği aktivitelere dahil edilebileceği bir
müzecilik sistemi gelişiyor. Önümüzdeki yıllarda
farklı tekniklerle müzecilik ve eğitim kurumları
birbiri içinde çalışacak ve müzeler tasarım
atölyelerine dönecek. Müzelerde geçmişi gelecekle
birleştiriyor ve yeni tasarımlara dönüştürüyor”
dedi.
Bilim yaparak istihdam açığını kapatamayız
54 yıllık Arkeolog Prof.Dr. Mehmet Özdoğan
arkeolojinin sadece kazı yapmak olmadığının geniş
coğrafyalara yayılan bir kültür meselesi olduğunu
vurgulayarak, arkeolojinin üç ayağına dikkat çekti.
Bilim-toplum ve bürokrasi üçgeninde kat edilen yolu
anlatan Arkeolog Prof.Dr. Mehmet Özdoğan, “Bunlardan
ilki bilim, toplum ve bürokrasi. Türkiye’de bilimsel
arkeolojide üst sorunlar olmadan gidiyordu. Toplumla
ara yüzle gelişiyor fakat üçüncü ayak bürokrasi
Türkiye’de hep eksik kalan sakat kalan ayaklardan
biri. Fuar dünyadaki gelişmeleri açığı kapatmak
adına, Dünya ile yarışarak Türkiye’deki değerlerin
daha değerlenmesi ve toplumla buluşturulması bu
açıdan önemli. Türkiye’de 46 üniversitede arkeoloji
bölümü var. Ama istihdam sorunu da var. Sanıyorum ki
sadece bilim yaparak bu istihdamı kapanması zaten
mümkün değil. Ama ara sektörlerin gelişmesi
sanıyorum ki bu açıdan çok büyük katkı sağlayacak.
Asıl hedefimiz Türkiye’nin biriken potansiyel gücünü
bölge ülkelerine de yansıtması lazım” dedi.
TG Expo Yönetim Kurulu
Başkanı Gönül Akyıldız, bu Türkiye içinde yapılacak
olan ikinci organizasyon. Manevi olarak bizi de en
çok tatmin eden organizasyonlardan biri. Kültüre ve
tarihe destek vermek bununla ilgili platform
oluşturmak açıkçası çok önemli. Son dönemlerde
politik konular gündemde. Bir kez daha sanatı,
kültürü ve tarihi bir araya getirme fırsatı bulmuş
olduk” şeklinde konuştu.
Fuar, Hilton İstanbul
Convention & Exhibition Center’da
gerçekleştirilecek.
Yeni Şafak, 19.04.2017
|
Arkeoloji Dünyasının
yakından takip ettiği Kibyra antik kenti
kazılarının başındaki duran Şükrü Özüdoğru,
Turizm Haftası'nda verdiği konferansla
çalışmaları paylaştı. Müze Müdürlüğü Konferans
Salonu'nda yaptığı sunumda, 2007'de başlayan
kazıların 10 yılı geride bıraktığını hatırlatan
Yrd. Doç.Dr. Özüdoğru, Kibyra'nın önemli bir
turizm merkezi olması yolunda büyük bir dönüşüm
sağladığını vurguladı.
Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı Kültür Varlıkları ve Müzeler
Genel Müdürlüğünün bu yıl yeni projelerle antik
kentte çalışmaları olacağını aktaran Kibyra
Antik Kenti Kazı Başkanı Şükrü Özüdoğru, 4
Milyon TL'yi geçecek Ziyaretçi Karşılama
Merkezi, Kazı Evi, Ören Yeri Girişi ve Gezi
Güzergahı yapılacağını paylaştı. Bu yıl ki kazı
çalışmalarının Ramazan Bayramı'nın hemen
ardından başlayacağını ileten Özüdoğru, iklim
koşulları el verdiğince Eylül ayı sonuna kadar
Agora ve Nekropol'ün ardından Odeion ve
Stadium'da devam edeceğini dile getirdi.
Tesisler kuruluyor
Turizm Haftası
etkinliklerinde, Kibyra antik kentindeki
çalışmalarla ilgili konferans veren Kazı Başkanı
Yrd. Doç.Dr. Şükrü Özüdoğru, katılımcılara şehri
anlattı. Müze Müdürlüğü Konferans Salonu'ndaki
programın ardındından çalışmalarla ilgili basın
mensuplarına açıklama yapan Özüdoğru, "Kibyra
kazılarında 10. Yılımızı geride bıraktık ve
belirli bir aşamaya geldik. Kent artık turizme
açılıp ziyaret edilebilir, tur şirketlerinin
rahatlıkla gelebileceği bir merkez olma önemine
kavuştu. Kültür Varlıkları ve Müzeler
Müdürlüğümüzen yeni bir projesi var. Kibyra ören
yeri vasvı kazandı ve turizme yönelik biletli
ziyaret edilebilir bir kent oluşturulacak.
Tesislerin dışında kentte gezi yolları,
levhalandırmalar, kamere güvenlik sistemler
yapılacak ve uygulamaya geçme aşamasına geldi.
Gerekli mali kaynaklar büyük oranda ayrıldı, 4
Milyon TL'yi bulacak proje ihaleden sonra 1-2
yılda tamamlanacaktır." deyip, turistik tesisler
ve projelerle tur şirketlerinin tercih edeceği
bir merkez olacağını vurguladı.
Tesiste
neler olacak?
Kibyra'ya yapılacak
tesiste karşılama merkezi, ören yeri girişi ve
gezi güzergahlarıyla kazı evi yer alacak.
Ziyaretçi Karşılama Merkezi'nde otopark,lar,
giriş meydanı, bilet satış noktası, sesli
rehberlik, kafeterya, hediyelik eşya ve yöresel
el sanatları satış alanı, sergi salonu,
konferans ve sinevizyon salonu, ilk yardım,
bebek bakım ve emzirme odası, döviz bürosu,
tanıtım, bilgilendirme ve yönlendirme alanları,
ring araç alanları, aydınlatma ve kamera
güvenlik merkezleri bulunacak.
Ören yeri giriş ve
gezi güzergahında ise bisiklet park yerleri,
turnikeler, görsel panolar, ahşap dinlenme,
bilgilendirme ve seyir terasları yapılacak. Kazı
Evi'nde ise taş eserler açık sergileme alanı ve
kazı ekibinin çalışma alanları oluşturulacak.
Kibyra'da
önemli çalışmalar var
Temizlik
çalışmalarının Mayın ayında tamamlanacağını,
Ramazan Bayramının ardından da kazı ekibinin
çalışmalara başlayacağını aktaran Özüdoğru,
iklim ve bütçe elverdikçe Eylül ayı sonuna kadar
kazı çalışmalarının devam edeceğini söyledi. Bu
yıl kentte anıtsal yapılardan başını çeken Agora
ve Nekropol'de çalışmaların tamamlandığını
Odeion ve Stadium'da önemli çalışmalar kazılar
yapacaklarını ileten Özüdoğru, "2017 Yılında da
kentteki anıtsal yapılardan Agora'da yani kentin
çarşı, pazarında ve kentin mezarlık alanında,
roma hamamında kazı çalışmalarımız devam edecek.
Bunun yanında kazı çalışmalarımızı
tamamladığımız stadion ve 'odeion' dediğimiz
müzik ve konser alanı, Kibyra'yı hem arkeoloji
hemde turizm açısından önemli bir merkeze
dönüştüren alanlardan. Buralarda kazı
çalışmalarımızı tamamladık. Kültür ve Turizm
Bakanlığımız nezdinde restorasyon projelerini
hazırlama aşamasına geçtik. Arkeolojik olarak
yeni veriler var. Hem Kibyra tarihi açısından
hem de bölgedeki komşu kentleri ilgilendiren
yeni çalışmalar var. Antik Anadolu tarihine ışık
tutacak yeni bilgiler var. Bu bilgileri
aktaracağımız bilimsel yayın çalışmalarımız da
tamamlandı. Bilimsel yayınlarımız 2017 sonuna
kadar basılmış hale gelecek. Kibyra'da sadece
turizm açısından değil, bilimsel anlamda oldukça
yeni bilgilerden zengin bir kaynak olduğu her
gün biraz daha ortaya çıkıyor" dedi.
Burdur Gazetesi,
Haber: Bahtiyar Turan, 19.04.2017
|
İZMİR'DE KAÇAK KAZI OPERASYONU
Bergama
İlçesi'ndeki
Elia antik kentinde kaçak kazı yapan 4 kişi
yakalandı.
Alınan bilgiye göre, Bergama İlçe Jandarma
Komutanlığı ve Zeytindağ Jandarma Komutanlığı
ekipleri, Zeytindağ Mahallesi Kazıkbağları
mevkisinde bulunan Elia antik kenti sit alanında
kaçak kazı yapıldığı istihbaratı üzerine çalışma
başlattı.
Şüphelileri takibe alan jandarma, define aramak
için kazı yapan A.D, M.D, AA. ve M.A'yı suçüstü
yakaladı.
Jandarma ekipleri, 2 dedektör, bir dedektör
kulaklığı, 3 tarihi döneme ait materyal ele geçirdi.
Gözaltına alınan şüpheliler, İlçe Jandarma
Komutanlığına götürüldü.
Milliyet, 19.04.2017
|
3500 YILLIK FİRAVUN DÖNEMİ MUMYALARI BULUNDU
Mısır'daki antik Krallar Vadisi yakınında, 3500
yıllık 18. Hanedan'dan kalma ve dönemin üst düzey
yöneticilerine ait yeni mumyalar bulundu.

Mısır'ın Antik Eserler Bakanı Halid El-Anani, El
Uksur kentinin batısındaki Dra Abul Naga
nekropolünde yapılan arkeolojik araştırmalarda,
firavun dönemine ait altı mumya bulunduğunu
açıkladı.

El-Anani, bulunan mumyalardan birinin büyük
ihtimalle, antik şehirde sulh yargıcı olarak görev
yapmış üst düzey bir yönetici olan Userhat'ın
mumyası olduğunu ve 18. Mısır hanedanı döneminde
kalma olduğunu söyledi.

Mısır'da firavunların mezarlarının bulunduğu meşhur
Krallar Vadisi yakınlarındaki arkeolojik çalışma
yürüten Mustafa El Veziri, ölüler kentinde onlarca
tarihi eserin yanı sıra, firavunlara ait 6 mumya,
tabut ve heykeller bulunduğunu açıkladı. Eski Mısır
hanedanlarında "sulh hakimi" unvanının nadir bir
meslek olduğunu belirten El Veziri, bulunan
mumyaların iyi durumda olduğunu ifade etti. El
Veziri; "Mezar küçük olsa da, içerisinde çok sayıda
renkli maske bulunuyor. Arkeolojik çalışmada,
mezardaki mumyaların bilinmeyen bir hastalıktan
öldükleri anlaşıldı," dedi. El Veziri ayrıca,
1050'den fazla tarihi heykel bulunduğunu, kazıların
devam ettiğini belirtti.
T şeklindeki mezar,
açık avludan geçerek ulaşılan dikdörtgen şeklinde
bir salon, bir koridor ve iç odadan oluşuyor.
Mısır'ın 18. hanedanı, milattan önce 1550–1298
arasında hüküm sürmüştü. Bulunan tarihi eserlerin
yaklaşık 3500 yıllık olduğu tahmin ediliyor.
Ntv, 18.04.2017 |
ADANA'DA PİYASA DEĞERİ YAKLAŞIK 3 MİLYON DOLAR OLAN
TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ
İçişleri Bakanlığı, piyasa değeri yaklaşık 3 milyon
dolar olan ceylan derisi üzerine 1 adet altın
yazmalı Tevrat ve 1 el yazması fermanın ele
geçirildiğini açıkladı.

Bakanlık,
Adana’nın
Çukurova
İlçesi'nde, piyasa değeri yaklaşık 3
milyon dolar olan ceylan derisi üzerine altın
yazmalı 1 adet Tevrat ve 1 el yazması fermanın ele
geçirildiğini bildirdi.
Milliyet, 17.04.2017 |
TEPEBAĞ HÖYÜĞÜ'NDE YENİ DÖNEM KAZISI BAŞLADI
Adana'da geçmişi 8 bin yıl öncesine dayanan Tepebağ
Höyüğü'nde kış mevsimi nedeniyle ara verilen
arkeolojik kazı, kent protokolünün katıldığı törenle
tekrar başladı.
Tepebağ Höyüğü kazı alanında yeni bir çalışma
alanına ilk kazmayı Adana Valisi Mahmut Demirtaş,
Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, Bern
Üniversitesi'nde görevli Kazı Danışmanı Dr. Deniz
Yaşin birlikte vurdu. 2013'te başlayan çalışmaların
devam ettiğini söyleyen Vali Mahmut Demirtaş, "8 bin
yıllık bir tarihi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bunu
turizmle buluşturmak istiyoruz. Adana'nın tarihi
dokusunu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz" dedi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ise
Tepebağ Höyüğü'nün turizm açısından bir cazibe
merkezi haline geleceğini söyledi. Sözlü "Tepebağ'ın
her alanı kazılmaya değer. İnsanlık tarihi burada
yatıyor. İnsanlığın kazanımlarına ev sahipliği
yapmış bir alan burası. Buradaki kültürel
zenginliğimizin ortaya çıkması için çalışıyoruz.
Benim gönlüm arzu ediyor ki, tarihi niteliği olmayan
tüm binalar burada yıkılmalı. Tepebağ'da kazı
bittikten sonra bu alan bir cazibe merkezi
olacaktır" diye konuştu.
NEOLİTİK DÖNEME ULAŞABİLİRİZ
Kazının 9 ay süreceğini açıklayan Dr. Deniz Yaşin ise Neolitik döneme kadar ulaşacaklarını düşündüğünü vurgulayarak şu bilgileri verdi:"Höyüğün nehre bakan kısmına kazma vuruldu. Burada alanımız çok kısıtlı. Gönül isterdi ki bir yamaçta açalım. Buranın kronolojisini daha iyi çıkarabilirdik. Tepebağ Höyüğü'nün kronolojisini çıkarmaya çalışıyoruz. Burası şu ana kadar ulaştığımız bilgilere göre Geç Tunç çağına kadar yani MÖ 1500 yılına kadar gidiyor. 3 bin 500 öncesine kadar ulaşmış durumdayız. Çevredeki arkeolojik buluntularla burada bulduğumuz parçaları karşılaştıracağız. Tahminlerimize göre burası Adaniya ise MÖ 6 bin yıl öncesine kadar geriye gideceğini, hatta daha eskiye gideceğini düşünüyorum. Neolitik döneme kadar gideceğini düşünüyorum. Burada bir arkeopark yapılması düşünülüyor."
Hürriyet, Haber: Murat Kibritoğlu,
17.04.2017 |
TARİHE İŞKENCE
Madde bağımlıları, Ulus’taki antik Roma
Tiyatrosu’nda bali çekip ateş yakıyor. Tarihi Ankara
Kalesi’nde ise iki aylık çalışmanın ardından
temizlenen surları vandallar yine sprey boyalarla
boyuyor.
Hürriyet Ankara’nın daha önce “Roma Tiyatrosu’na
mülteci çadırı”, “Evsizlerin antik yaşamı”
haberleriyle gündeme getirdiği Ulus’taki antik Roma
Tiyatrosu’nda bu kez de madde bağımlıları sahneye
çıktı.
BÜYÜK ZARAR GÖRDÜ
MS 1. ile 2.
yüzyıl arasında yapıldığı tahmin edilen Roma dönemi
Antik Tiyatrosu, 2009 yılında Anadolu Medeniyetleri
Müzesi arkeologları tarafından yapılan kazı
çalışmalarında ortaya çıkarıldı. Tiyatroyu turizme
kazandırmak amacıyla kalıntılar üzerine ve çevresine
sonradan inşa edilen çeşitli yapılar yıkılırken,
devam eden süreçte Antik Tiyatro kaderine terk
edildi. Önce Suriyeli mültecilere ve çadırlarına,
daha sonra da evsizlere yuva olan tarihi tiyatro, bu
kez de tinerci ve balicilere ev sahipliği yapıyor.
Gündüz saatlerinde bile tiyatroya gelen bağımlılar,
uyuşturucu madde kullanıp ateş yakıyor. Atılan alkol
şişeleri ile çöplüğe dönen tiyatronun, ateş
yakılması nedeniyle taşlarının da büyük çapta zarar
gördüğü dikkat çekiyor.

TEMİZLİK BİR HAFTA DAYANDI
Ankara Kalesi’nde ise yüz kızartan manzaralar devam
ediyor. Vandalların sprey boyalarla katlettiği ve
Hürriyet Ankara’nın ısrarlı haberlerinin ardından
temizlenen kale surları yine hedef oldu.
Büyükşehir Belediyesi Kent Estetiği Daire
Başkanlığı’nın tarihi dokunun zarar görmemesi
amacıyla buhar makinesi, saf aseton ve boya sökücü
özel sıvı kullanarak iki ayda temizlediği Ankara
Kalesi, daha bir hafta geçmeden yine sprey boyalarla
boyandı. İsminin baş harflerini kalp içine alan bazı
vandalların yanı sıra surlara yine ateş yakılarak
zarar verilmesi de göze çarptı.
Hürriyet, Haber:
Mert Gökhan Koç, 16.04.2017
|
DANİMARKA'YA EGTVED KIZINDAN SONRA SKYRDSTRUP KADINI
ŞOKU
Danimarkalıların saç modelleri ve bakımlı
tırnaklarıyla ünlü antik çağ mumyalarının aslında
Danimarkalı olmadıkları anlaşıldı. Danimarka'nın
Tunç Çağı simgelerinden Egtved Girl gibi Skrydstrup
Woman'ın da göçmen olduğu ortaya çıktı .
Danimarkalıların neredeyse milli kahramanı haline
gelen,
İskandinavya'nın Bronz Çağı (Tunç Çağı)
simgelerinden Egtved Kızı'nın
(Egtved Girl)
2015 yılında aslında Danimarkalı olmadığının
ortaya çıkması ülkede büyük hayal kırıklığı
yaşanmasına neden olmuştu. Her ne kadar
Danimarkalıları üzse de bu durum, önemli bir
antropolojik keşifti. Çünkü bölgedeki Bakır çağı
insanlarının, kadınlar da dahil, hayli geniş
alanlarda, uzun seyahatlar yaptığını gösteriyordu.
MÖ 1390-1370,
yıllarına tarihlenen Egtved Kızı,
1921'de bir höyüğün içindeki mühürlü bir tabut
içinde bulundu.
Yaklaşık 30 metre genişliğinde ve 4
metre yüksekliğinde barakavari höyükte, bir çocuğun
yakılmış kalıntılarıyla birlikte keşfedildi.
Tabutu mühürlü halde, Kopenhag'daki Danimarka Ulusal
Müzesi'ne getirildi ve orada açıldı.
Tabuttaki mumyasında inek derisinden yapılmış,
kolları dirseğe ulaşan bir elbise ile yatıyordu. Bel
kısmı çıplaktı ve boyu ancak dizlere ulaşan
kısa etek giyiyordu. Gevşek bir
korse takıyordu. Üzerinde bronz
bilezikler ile spiral ve sivri uçlarla süslü geniş
bir diske sahip yünlü bir kemer vardı.
Bir kemer ve bronz bilezik de dahil olmak üzere
entari ve etek giyiyordu.
Kızla birlikte, başında bazı bronz iğne, saç demeti
ve saçak içeren bir kutu bulunmuştu.
Ayaklarının ucunda 5-6 yaşlarındaki bir çocuğun
yakılmış kalıntıları vardı.
Başucunda
bir bıçak ve bronz iğneler vardı. Egtved Kızının iyi
korunmuş kalıntıları, onun 16-18 yaşlarında öldüğünü
160 cm uzunluğunda kısa saçlı, sarışın ve
düzgün kesilmiş tırnakları olduğunu
gösteriyordu.
Bu olgu antropologlar
arasında önemli bir soru gündeme getirmişti: Egtved
Kızı' gibi başkaları da var mıydı?
Danimarka Ulusal
Müzesi'nde arkeolojik araştırmalar yapan bilim
adamları, bu soruya "evet" cevabı veriyorlar.
ScienceNordic'ten
Charlotte
Price Persson'ın haberine göre;
Stronsiyum analizi
sonuçlarından, Egtved Kızı'ndan sonra, ünlü
Skrydstrup
Kadını'nın (Skrydstrup Woman) da aslında
Danimarkalı olmadığı ortaya çıktı. Mumyaları
bulunduğunda Danimarkalı oldukları sanılan Egtved
Kızı ve Skrydstrup Kadını'nın artık
Danimarka'ya ulaşmadan önce Avrupa'da dolaştıkları
biliniyor.

Analiz sonuçları;
Skrydstrup
Kadını'nın Danimarka'ya, Güney Almanya,
Fransa, İsveç veya Çek Cumhuriyeti'nen gelmiş
olabileceğini gösteriyor. Araştırmacılar şimdi onun
tam olarak ne kadar uzun seyahat etmiş olabilecepini
ve kökenini tespit etmeye çalışıyorlar.

Bu ilginç
keşif iddiasının sahibi olan Danimarka Ulusal
Müzesi'nden Prof. Karin Frei, Avrupa Bronz Çağı'nı
yeni bir anlayışa açtıklarını belirterek, "Nereden
geldiğini kesin olarak söyleyemeyiz ve belki de hiç
bulamayız ama ancak Skrydstrup
Kadını kesinlikle Danimarka değildi. O
da Egtved Kızı gibi bu topraklara
dışarıdan gelmişti. Bu keşif bize çok
yeni perspektifler sunuyor." dedi.
Skrydstrup Kadını ve Egtved Kızı
arasındaki benzerlikler
Prof. Karin Frei'ye göre;
Egtved Girl ve Skrydstrup Woman yaklaşık olarak aynı
dönemde yaşıyordu ve her ikisi de 16 ila 18
yaşlarındaki genç kızken ölmüştü. Her ikisi de
gömülmenin elit bir yolu olan höyüklerin altında
meşe tabutlarına gömülmüşlerdi. Ve ikisi de bu
topraklara yabancıydı. Ancak benzerlikler burada
sona eriyor.
Egtved Kızı, çok genç yaşta
ölmesine rağmen, buraya gelmeden önceki yıllarında
sık seyahat eden biri ve
hayatının son
günlerini geçirdiği Egtved'de kısa bir
dönem - muhtemelen
sadece birkaç ay-
yaşadı.
Fakat Skrydstrup Kadını, ölmeden önce sadece tek ama
çok uzun bir yolculuk yaptı ve daha sonra yerleştiği
Danimarka'da gömüldü.
O, Skrydstrup'a yaklaşık 13-14 yaşlarında geldi. Bu
o çağdaki kızlar için evlenebilir bir yaş. Ve o
öldüğüne kadar burada yaşıyordu.
Egtved
Girl'ın aksine Skrydstrup Woman'ında; saç dökülmesi
görülmüyor, diş veya tırnak analizlerinde kalıcı
hastalık veya malnutrisyon dönemi yaşandığını
gösteren hiçbir bulgu yok. Mezarın tam ortasına
gömüldmüştü. Onunla ilişkisi henüz
bilinmeyen iki adam da aynı höyüğün yanına gömülmüş
olarak bulundu. Bütün bunlar, onun
önemli bir kadın olduğuna işaret ediyor.
Skrydstrup Kadını şık bir
kraliçeyi andırıyor. Fiziği ile de hayli dikkat
çekici olduğu tahmin edilebiliyor. O Çağdaşı
olan diğer ünlü kızdan on santimetre daha
uzundu. Üstelik saç sitiline bakıldığında bir
on santim de saçtan dolayı yüksek görünüyordu. Karmaşık bir stilde bağlanan kalın saçları,
modacıların hayli ilgisini çekiyor.
Her iki kulağına
iri altın küpeler takmış ve güzel işlenmiş
kıyafetler giymişti. Kıyafetinin uzun, şık kolları
vardı.

"Kalıntılardan onun çok
zarif bir kadın olduğunu görüyorum.
Kraliçe benzeri bir misyonu olduğunu sanıyorum.
Hiç şüphem yok ki o kapıdan içeri girdiğinde
insanlar "vay be" demeden edemiyorlardı "diyor Prof.
Frei.
"Stronsiyum elementi kökenleri ortaya
çıkartır"
Stronsiyum (Srontium) oranını analizlerinin
insanlarının kökenlerini göstermede önemli olduğunu
savunuyor
Prof. Karin Frei ve "Stronsiyum analizi, bilim
dünyasında yeni geliştirilen analitik yöntemlerden;
bir kişinin saç ve tırnaklarındaki ya da kullandığı
tekstil ürünlerindeki Stronsiyum oranı biz o kişinin
kökeni hakkında önemli ipuçları verir. Biz yöntemi
Skrydstrup Woman'a uyguladık.
Stronsiyum doğal olarak toprakta ve suda bulunur.
Bitkiler veya onlarla besleyen hayvanlar vasıtasıyla
insanların besin zincirine girer. Bir
bireyin dişlerinde, tırnaklarında ve kıllarında
bulunan Stronsiyumun (izotoplar dediğimiz) farklı
tiplerdeki bileşimi; doğrudan yaşadıkları topraklar,
bitkiler ve hayvanlarla ilgilidir. Bir kişinin
stronsiyum izotopik kompozisyonunu analiz ederek ve
bunu bilinen kompozisyonlarla dünyanın farklı
yerleri için karşılaştırarak, onun nereden geldiğini
ve ömür boyunca yaşamış olduklarını çözebilirsiniz"
şeklinde izahlarda bulunuyor.
"Skrydstrup Kadının kökenleri önceki teorileri
devirir"
"Arkeologlar
zaten Skrydstrup Woman'ın hayatıyla ilgili çok şey
biliyorlardı" diyen Prof. Karin Frei;" Mezarının
bölgede kazılan çok sayıdaki Tunç Çağı höyüğünden
farklı ve etkileyici olduğunu, yaşadığı alanın
zenginliğin merkezi olduğu biliniyordu.
Bölgede bol miktarda bronz ve altın eşya bulunmuştu.
Arkeologlar Skrydstrup Kadın'ın gömülmüş
olduğu yere yakın bir yerde, Tunç Çağı'ndan kalma
iki büyük uzun ev buldular.
Bunlardan
biri, 500 metrekare büyüklüğündeki meşhur büyük "üç
koridorlu" evdi. .
Arkeologlar,
Skrydstrup Woman'ın dedesinin ya da büyükannesi ve
büyükbabasının evi inşa ettiğini düşünüyorlardı,
ancak yeni sonuçlar bu tahminleri tersine çevrildi.

Genç bir kızken
ittifak yapmak için yola çıktı
Skrydstrup Kadın ilk olarak 1935 yılında
keşfedilmişti. Sønderjylland Müzesi (Museum
Sønderjylland,) yetkililerine göre; göre kendisine
ithaf edilen höyüğün iç kısmı 13 metre çapındaydı.
Daha sonra iki adamın gömüldüğü daha büyük bir
mezarla da karşılaşılmıştı.
Frei,
gömünün kendisinin Skrydstrup Woman'ın hikayesinin
önemli bir parçası olduğuna inanıyor: "Skrydstrup Kadını muhtemelen bir kez yolculuk etti
ve hayatının geri kalanında Skrydstrup bölgesinde
kaldı. Belki de ittifak yapmaya geldi. Bu ittifak
evlilik yüzünden olmuş olabilir ama bu kesin değil.
Ve biz iki adamın kim olduğunu bilmiyoruz. Yalnızca
kadınların seyahat edebileceğini ve başka toplumlara
hızla entegre olabildiğni söyleyebiliriz. Aksi
takdirde böyle görkemli gömülmezdiniz" diyor Frei.

Skrydstrup Kadını muhtemelen bir enfeksiyon
nedeniyle öldü. Skrydstrup Kadınının
kemikleri; yaşını, cinsiyetini ve aynı zamanda uzun
süreli hastalık ve stres geçirmediğini gösteriyor.
Prof. Karin
Frei; "Büyük
olasılıkla bir enfeksiyon nedeniyle öldü: grip ya da
iskeletinde görünmeyen bir virüs, günümüze kalmamış sadece kanda görünür bir virüs olmalı. Skrydstrup'un kadınının kemikleri, onun 170 santimetre boyunda olabilecek
etkileyiciuzun boya sahip ve hayli sağlıklı olduğunu
gösteriyor.
Kemikler çok uzundu ve çağdaşlarıyla
karşılaştırıldığında kesinlikle uzun boylu bir
kızdı.
Daha sonraki yıllara dair buluntularımız fazla
değil, çünkü insanlar bundan sonra ölüleri yakmaya
başlamışlardı. Buna karşılık, örneğin Borum Eshøj'den (Danimarka'daki bir başka Bronz
Çağı mezar höyüğü) daha sağlam kemikler
çıkarılmıştı"diyor.
Bronz Çağı toplumlarında kadınların rolü daha büyük bir araştırma projensinin
parçası
Yapılan araştırmanın sonuçlar bilimsel bir dergiye gönderildi ve şu günlerde yayımlanmak için
hakem incelemesinden geçiyor.
Bu arada Frei ve meslektaşlarından oluşan arkeologlar, kadınların Bronz Çağ
toplumundaki rollerini araştırmak için, onların
kalıntılarının en iyi korunduğu meşe tabutlarını
inceliyorlar. Bronz Çağı Kadınlarının Masalları
(project Tales of Bronze Age Women) yeni bilimsel
projenin adı. Prof. Frei; "Artık Tunç Çağı
kadınlarının onlara atfettiğimiz önemden çok daha
önemli rollere sahip olduğunu düşünüyorum" diyor.
Danimarka'nın Aarhus Üniversitesi'nden (Aarhus University) arkeolog Prof.
Helle Vandkilde, Prof. Frei'nin yaklaşımını
olumlu buluyor ve
"Meşe tabutları, olağanüstü derecede her birey
üzerinde odaklanmayı mümkün kılan, fevkalade iyi
korunmuş materyal kaynağıdır. Bu biyografik perspektif ise özellikle heyecan verici. Ben
projeye dahil değildim ve henüz yayınlanmamış
sonuçları tamamen görmedim amam Frei'nin genel
olarak yaptığı çalışmayı biliyorum. Skrydstrup Kadının kökeni henüz bitmemiş bir çalışma ama bir şey açıktır: Hem
Egtved kızı hem de Skrydstrup Woman "kesinlikle
göçmendiler" diyor.
Prof. Frei şimdi Danimarka'daki diğer iyi korunmuş gömülerin bazılarını
araştırmayı planlıyor.Sırada
, Central Jutland'daki Borum Eshøj höyüğüne
gömülmüş, yaşlı kadının kalıntılarını ve iki adamın
kemikleri var. O kadının da uzaktan gelip, gelmediğini sadece zaman gösterecek.
MÖ 1390-1370,
yıllarına tarihlenen Egtved Kızı,
1921'de bir höyüğün içindeki mühürlü bir tabut
içinde bulundu.
Yaklaşık 30 metre genişliğinde ve 4 metre
yüksekliğinde bir barakada, bir çocuğun yakılmış
kalıntılarıyla birlikte keşfedildi.
Tabutu mühürlü halde, Kopenhag'daki Danimarka Ulusal
Müzesi'ne getirildi ve orada açıldı. Tabuttaki
mumyasında inek derisinden yapılmış, kolları dirseğe
ulaşan bir elbise ile yatıyordu. Bel kısmı çıplaktı
ve boyu ancak dizlere ulaşan kısa etek giyiyordu.
Gevşek bir korse takıyordu. Üzerinde bronz
bilezikler ile spiral ve sivri uçlarla süslü geniş
bir diske sahip yünlü bir kemer vardı.
Bir kemer ve bronz bilezik de dahil olmak üzere
entari ve etek giyiyordu.
Kızla birlikte, başında bazı bronz iğne, saç demeti
ve saçak içeren bir kutu bulunmuştu.
Ayaklarının ucunda 5-6 yaşlarındaki bir çocuğun
yakılmış kalıntıları vardı.
Başucunda
bir bıçak ve bronz iğneler vardı. Egtved Kızının iyi
korunmuş kalıntıları, onun 16-18 yaşlarında öldüğünü
160 cm uzunluğunda kısa saçlı, sarışın ve
düzgün kesilmiş tırnakları olduğunu
gösteriyordu.
arkeolojikhaber.com, 16.04.2017
|
HARRAN'IN GÖNÜLLÜ ARKEOLOGLARI
Dünyanın en eski yerleşim yerleri
arasında yer alan Harran
Örenyeri'nde, ziyaretçiler, oluşturulan özel alanda
arkeologlar nezaretinde
kazı çalışması yaparak adeta
tarihin derinliklerine inmenin
heyecanını yaşıyor.
Milattan önce 6 binli
yıllarda Moğolların saldırısına kadar, kesintisiz
yerleşim yeri olma özelliğine sahip ve bir dönem
Asur ve Emeviler'e başkentlik yapan Harran
Örenyeri'ndeki kazı faaliyetleri sürüyor.
Dört bir yanı tarihi
kalıntılarla çevrili Harran'da kazılar sayesinde
tarih gün yüzüne çıkarılırken bir taraftan da
bölgeye gelen yerli ve yabancı turistlerin tarihe
bizzat tanıklık edebilmesine imkan sağlandı.
Harran Kaymakamlığı
tarafından uygulamaya konulan Kentsel Tasarım
Projesi kapsamında Emeviler döneminden kalma Ulu
Cami kazı alanında yaklaşık 30 metrekarelik özel
kazı alanı oluşturuldu.
Bölgeye ziyarete giden
turistler aldıkları teorik eğitimin ardından
arkeologlar nezaretinde çapa, mala ve fırçalarla
kazı yapıp toprak altında daha önce uzmanlar
tarafından yerleştirilen heykel, seramik parçaları
ve bakır eşyaları bulabilmenin heyecanını yaşıyor.
Ziyaretçilere
buldukları eserlere ilişkin ise Harran Örenyeri Kazı
Başkanı Prof.Dr. Mehmet Önal ve beraberindeki
arkeolog ekibi bilgi veriyor.

"İnsanlar deneyimlemek istiyor"
Kaymakam Temel Ayca,
AA muhabirine yaptığı açıklamada, Harran ile tarihin
adeta özdeşleştiğini söyledi.
Kazı çalışmaları
ilçenin turizmi açısından büyük önem taşıdığını
ifade eden Ayca, her yapılan kazının Harran'ı biraz
daha eskiye götürdüğünü dile getirdi.
Kazı yapan
ziyaretçilerin arttığını vurgulayan Ayca, "Deneyim
çok önemli bir şey, insanlar, gelip arkeolojik kazı
nedir deneyimlemek istiyor. Ziyaretçilerin burada
daha fazla kalmasını belki bir kaç gün geçirmesini
sağlayacak bir çalışma oluyor. Hedefimiz insanların
buraya gelip daha fazla zaman geçirecekleri bir
ortam oluşturmak. Bu da kentsel tasarım projemizin
en önemli aşamalarından bir tanesi olacak." diye
konuştu.
Bir buçuk yıldır
üzerinde çalıştıkları Kentsel Tasarım Projesi
kapsamında ilçeye büyük bir arkeopark da kazandırmak
istediklerini anlatan Ayca, ziyaretçilerin
arkeoparkın tamamlanmasının ardından daha geniş bir
alanda kazı yapma imkanı bulacağını kaydetti.
Kazı yapanlar memnun
Bölgede kazı yapan
Artun Boz ise ilk defa böyle bir çalışmaya
katıldığını ve çok heyecanlı bulduğunu söyledi.
Yeni keşfedilen
şeylere tanıklık etmenin insana keyif verdiğini
aktaran Boz, "Herkesin bunu görmesi gerekiyor.
Buraya gelince insanın ufku genişliyor. Kazının bu
kadar uzun süreceğini tahmin etmiyordum, burada
kazının çok uzun sürdüğünü fark ettim. Özen
gösterilmesi gerektiğini anladım, saygım da arttı.
Çok itina ile kazıyorlar." dedi.
Ata Doğukanlı da
kazmanın apayrı bir duygu olduğunu belirterek,
"Gezince sadece görüyorsun ama kazınca onların nasıl
çıkarıldığını ve müzelerde sergilendiğini görmüş
oluyorsunuz. Bence en önemli farklardan bir tanesi
anlamaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Kazı yapan 9 yaşındaki
Baki Doğan ise zorlandığını ancak bir şeyler
bulduktan sonra yaşadığı heyecan nedeniyle
zorlandığı anları unuttuğunu kaydetti.
Anadolu
Ajansı, Haber: Rauf Maltaş, 15.04.2017
|
650 YILLIK TARİHİ TÜRBE TAŞINIYOR

Batman'ın Hasankeyf
İlçesi'ne, Ilısu Barajı'nın
tamamlanması durumunda su altında kalacak 650 yıllık
Zeynel Bey Türbesi'ni yeni yerine
taşıyacak özel araç getirildi.
Devlet Su İşleri 16.
Bölge Müdür Yardımcısı Mahmut Şayak, gazetecilere
yaptığı açıklamada, Zeynel Bey Türbesi'nin, "SPMT"
aracıyla Hasankeyf Yeni Kültürel Park Alanı'na
taşınacağını belirtti.
Sadece Hollanda'da
bulunan aracın türbenin taşınması için Hasankeyf'e
getirildiğini ifade eden Şayak, aracın çok
fonksiyonlu ve her türlü arazi şartına uygun
tasarlandığını anlattı. Şayak, ayrıca aracın her
tekerleğinin bağımsız hareket ettiğini ve 360 derece
dönebildiğini söyledi.
Türbenin zarar
görmemesi için her türlü detayın düşünüldüğünü
bildiren Şayak, "Zeynel Bey Türbesi'nin alt tabanı
güçlendirildi, ankraj delikleri açıldı, ardından
etrafı betonla sabitlendi. Alt kısımda sıkıntı
olduğu için çelikle güçlendirdik. Ardından hidrolik
sistemimizi yerleştirdik." dedi.
Türbenin taşınması
için yapılan 2 kilometrelik yolun da sadece
kaplamasının kaldığını belirten Şayak, "Yol
bittikten sonra SPMT aracı türbenin altına girerek,
kendi yerindeymiş gibi, türbeyi taşıyıp götürecek."
diye konuştu.
Tek parça halinde taşınacak
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünce 2 yıl önce ihale edilen ve Diyarbakır
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca onaylanan
projeye göre, bin 100 tonluk Zeynel Bey Türbesi, tek
parça halinde yeni yerine nakledilecek.
Türbe, hava
şartlarının uygun olması halinde 18 Nisan'da
taşınacak.
Anadolu Ajansı, Haber: Selman Tür,
15.04.2017
|
SİLİFKE KALESİ'NİN RESTORASYON ÇALIŞMALARI
Silifke
Kaymakamı Şevket Cinbir, tarihi Silifke Kalesi'nin
restore edilmesi için 3 milyon lira, kale
içerisindeki kazı çalışmasının bu yıl bitirilmesi
için de 500 bin lira ödenek talep edildiğini
bildirdi.
Cinbir, yaptığı açıklamada, Kalkınma Bakanı Lütfi
Elvan'ın geçtiğimiz günlerde ilçeye yaptığı
ziyarette, Silifke Kalesi'nin restore edilmesi ve
kale içindeki kazı çalışmaları konusunu
görüştüklerini belirtti.
Ödenek konusunu da kendisiyle görüştüklerini
ifade eden Cinbir, şunları kaydetti:
"2011 yılı içerisinde başlanan kalenin
içerisindeki kazı çalışmalarının tamamlanabilmesi
için 500 bin lira ödeneğe ihtiyaç var. Bu ödenek
talebini kendisine ilettik ve 500 bin liranın tahsis
edilmesi için kendileri talimat verdi. Bununla
birlikte asıl Silifke Kalesi'nin en önemli
problemlerinden biri de genel restorasyon
çalışmasının yapılması ihtiyacı. Silifke Kalesi
restorasyon çalışmasına başlanabilmesi için geçen
yıl 850 bin lira yine sayın bakanımızın
talimatlarıyla Mersin Valiliği Yatırım İzleme
Koordinasyon Başkanlığına bir ödenek aktarılmıştı.
Bu ödenekle ihale çalışmaları devam ederken 2017
yılında ne kadar para kullanılabileceği konusu
değerlendirildi ve 2017 yılında 3 milyon liralık bir
restorasyon çalışmasını tamamlayabileceğimiz
düşüncesi hakim oldu. Sayın bakanımızdan surların
restorasyonu için de talep ettiğimiz 3 milyon
liranın da yine Mersin Valiliği Yatırım İzleme
Koordinasyon Başkanlığına sağlanması konusunda
desteklerini aldık. Böylece 2017 yılında Silifke
Kalesi'nin içindeki kazı çalışmaları bitirilmiş
olacak."
Cinbir, Silifke Kalesi'nin restorasyon
çalışmasının başlayacağını ve 2 yıl içinde
restorasyon çalışmasını tamamlamayı hedeflediklerini
aktardı.
Milliyet, 15.04.2017
|
20.000 YILLIK MAĞARA ÇİZİMLERİ MÜZEYE TAŞINIRSA
Fransa'nın Montignac kentindeki Uluslararası Mağara
Sanatı Merkezi (Centre International d'Art
Parietal), ziyaretçilere 20.000 yıllık, tarih öncesi
Lascaux mağara çizimlerini inceleyebilmeleri adına
eğitimsel bir deneyim sunuyor.

Mimarlar Snøhetta ve SRA ile skenograf Casson Mann,
bütüncül bir müze oluşturabilmek adına proje
süresince arkeologlardan oluşan bir ekip ile
birlikte çalıştı. Tarımsal faaliyetlerin
gerçekleştirildiği Vézère Vadisi ile ormanlık bir
dağ yamacı arasında, eşsiz bir manzarada konumlanmış
Lascaux IV Mağaralar Müzesi, ziyaretçilerini tarih
öncesi bir yolculuğa çıkaracak olan mağara
replikasını, çağdaş bir tasarım örneği ile iç içe
barındırıyor.

Ziyaretçilerin müzeyi inceleme aşamaları, 1940'ta
mağaranın ilk kaşiflerinin geçirmiş olduğu
deneyimsel süreçlerin benzerini yaratarak, aynı
hislerin ziyaretçilere de yansıtılabilmesi adına
özenle planlandı. Müzede bulunan mağara replikası,
orijinal mağara üzerinde uygulanan, bir milimetreye
kadar toleranslı üç boyutlu lazer tarama teknolojisi
ile geliştirilerek, yirmi beş sanatçının iki yıllık
bir çalışma sürecinde yaptığı boyamalar ile
tamamlandı. Lascaux IV duvarlarındaki eserlerde,
orijinal mağara özelliklerine sadık kalmak adına,
yirmi bin yıl önce uygulanan pigmentlerin aynısı
kullanıldı. İçerideki nemli ve karanlık ortam ile,
duvar yüzeylerindeki gravür örnekleri ziyaretçilerin
geçmişteki barınak yaşantısını deneyimleyebilmesi
üzerine oluşturuldu.

Replika çıkışının ardından ulaşılan, "Mağara
Bahçesi" olarak bilinen geçiş alanı, ziyaretçilerin
iç mekandaki yoğun içsel ve duygusal deneyiminin
sonrasında gökyüzü ve su sesi gibi doğal faktörler
ile dış mekana yeniden adapte olabilmesine olanak
tanıyor. Kapalı sergi salonlarından ışıklı geçiş
alanlarına, ziyaretçilerin müze ziyareti boyunca
ışık ve yoğunluk arasındaki belirgin farklılıklar,
inişler ve çıkışlar, iç mekan - dış mekan ilişkisi,
doğa ve sanatın birlikteliği dengeli bir sıralama
ile sunuluyor.

Gün ışığı ile aydınlatılan çoklu eğitim alanları
arasındaki yönlendirme bölgesi, ziyaretçilere
sergiler arasında dinlenebilecekleri bir bölgenin
yanı sıra, bir araya gelebilecekleri bir sosyal
buluşma noktası tanımlıyor. Bu bölgeyi, Vézère
Vadisi'nin zengin tarihini ve mağara resimlerini
öğretmek adına oluşturulan interaktif sergiler
izliyor. Casson Mann'ın enstalasyonu dijital
sistemler ile güçlendirilmiş; tarih öncesi uzmanları
ve arkeologların en son yapılan araştırmalarından
elde edilen bulguların sunumunda interaktif ekranlar
ve yeni teknolojik cihazlardan yararlanılmış. Müze
için tasarlanan dijital cihazlar eşliğinde,
ziyaretçilerin interaktif bir deneyim yaşaması
amaçlanmış. Ziyaretçilere eşlik eden bu cihazlar,
müzeyi yazılı panellerden arındırıyor.

Ziyaretçilerin mağaranın geçmişi, nasıl
keşfedildiği, gerçek mağaranın şu anda neden kapalı
olduğu ve 20.000 yıl önceki sanatçıların mağara
çizimleri üzerinde nasıl çalıştığı hakkında
bilgilendirildiği Atölye Bölümü'nde (L'Atelier de
Lascaux), çizimler daha yakından incelenebiliyor.
Atölye Bölümü'nün hemen ardından Lascaux'daki
mağara sanatının anlatıldığı Mağara Sanatı
Sineması'nda (Le theatre de l'art paretial) ışık,
ses, filmler ve objelerin kullanımı ile
ziyaretçiler, üç boyutlu gözlüklerle desteklenen
dijital bir yolculuğa çıkartılıyor. Onu takip eden,
kuratörlüğü profesör, filozof ve yazar John Paul
Jouary tarafından yapılmış Hayalgücü Galerisi'nde
(La galerie de l'imaginaire) ise tarih öncesi mağara
sanatının, günümüz modern sanatı ve sanatçıları
üzerindeki etkileri ziyaretçiler ile paylaşılıyor.

Vezere Vadisi üzerinde çağdaş bir ek olarak
kendine yer edinen Lascaux IV, tarih öncesi sanatın
en bilindik örnekleri üzerinden, bölgenin sahip
olduğu zengin tarihi mirası açıklayabilmek adına
yeni yaklaşımlar sunmakta. El emeği duvar
çizimlerinden, sanal gerçeklik sergilerine,
geleneksel yöntemler ve yüksek teknolojinin bir
arada bulunduğu proje, Paleolitik Çağ sanatını
mekansal ve deneyimsel anlatımlar ile birleştiriyor.
Arkitera, Kaynak: ArchDaily, Haber: Tülay Aydın,
14.04.2017
|
MOĞOLİSTAN'DA 1500 YILLIK TÜRK KADIN MEZARI BULUNDU
Daily Mail'in haberine göre arkeologlar
Moğolistan'da Altay Dağları'nda 1500 yıllık bir Türk
kadının mezarını günyüzüne çıkardı. Siberian
Times'ın haberine göre mezara ilk bölgedeki çobanlar
rastladı ve Khovd Şehir Müzesinden arkeologlara
haber verdi. Bozulmadan korunmuş bir halde
bulunan mezarda kıyafetleri ve atıyla birlikte
gömülen kadının giydiği modern çizmeler görüldü.
Bilim insanları mezarın 1500 yıllık olduğunu
düşünüyor.

"ÜST SINIFTAN DEĞİL" Orta Asya'da bütünlüğü bozulmadan bulunan ilk Türk gömüsü olduğuna inanılan mezar, Altay Dağları'nda 2 bin 900 metre rakımda bulundu. Bölgedeki hava koşullarının 3 metre derinliğindeki mezarı bozulmaktan koruduğu ifade edildi. Khovd Müzesi'nden araştırmacı B. Sukhbaatar, "Üst sınıftan bir kişi değil ve muhtemelen bir kadın cesedi. Çünkü mezarında yay bulunmuyor. Şimdi cesedin cinsiyetini kesin olarak belirlemek için dikkatli bir şekilde üzerini soyacağız" dedi.

"TİCARET KONUSUNDA OLDUKÇA BECERİKLİLER"
B. Sukhbaatar Moğolistan'da bulunan mezarın
muhtemelen tüm Orta Asya'da bulunan bütünlüğü
bozulmamış ilk Türk gömüsü olduğunu belirterek, "Bu çok ender rastlanan bir fenomen. Bu
bulgular bize Türklerin inanç ve ritüellerini
gösteriyor. Mezarda dizgin, kil vazo, ahşap kase,
yalak, demir tencere, at kalıntıları ve antik
kıyafetler bulundu. Atın kurban edildiğini çok net
bir şekilde görüyoruz. 4-8 yaşları arasındaki bir
kısrak olduğu anlaşılıyor. Pamuktan yapılmış 4 ceket
bulduk. Bulduklarımız arasında sadece koyun yününden
yapılan kıyafet ve eşyalar değil, deve yününden
yapılanlar da var, bu çok ilginç. Mezardan çıkanlar
arasında bir de şapka var. Bulunanlar mezarın
yaklaşık MS 6. yüzyıla ait olduğunu ve bu insanların
ticaret konusunda da oldukça becerikli olduklarını
gösteriyor" diye konuştu.

DAHA ÖNCE DE 2 BİN YILLIK TÜRK MEZARI
BULUNMUŞTU
Çin metinlerine göre MÖ 6. yüzyılda Orta
Asya'dan Sibirya'ya kadar olan bu bölgede, İpek Yolu
boyunca Türk kabileleri ve Soğdiyanlar yaşıyordu.
Kendi alfabelerini geliştiren, kurt ve mavi rengi de
içeren bir dizi sembole sahip olan Türklere ait
bölgede daha önce başka mezarlar da bulundu. 2003'te
bir mezarda bulunan 2 bin yıllık iskelete yapılan
DNA analizi, cesedin modern Türklere ait genleri
taşıdığını ortaya çıkarmıştı. Arkeologlar iki yıl
önce de Altay Dağları'nda Türk bir savaşçıya ait
olduğuna inanılan bir mezar bulmuştu. Savaşçının
mezarında atı ve bazı müzik enstrümanları da
bulunmuştu. Bunların yanı sıra mezarda yastıklar,
bir koyun kafası, deri çanta, keçi kemikleri de
vardı. O dönemde sahip oldukları eşyalar ile gömülen
Türkler, öte dünyada bu eşyaları kullanacaklarına
inanıyordu.

ensonhaber.com, 11.04.2017
|
2 - 8 Nisan 2017
|
KERVANLARIN UĞRAK
YERİ ALARAHAN ARTIK TURİSTLERİ AĞIRLIYOR
Tarihi İpek Yolu üzerinde
bulunan, Selçuklular döneminde ticaretin merkezi
olan Antalya'nın Alanya İlçesi'ndeki Alarahan ile
buraya gelen kervanların güvenliğini sağlamak için
sarp tepeye kurulan Alara Kalesi artık turistlere ev
sahipliği yapıyor.
Turizm merkezi Antalya,
birçok medeniyetin izlerini taşıyan tarihi ve mimari
yapıları bünyesinde barındırıyor.
Roma İmparatorluğu
döneminde yapımına başlanan, Selçuklu Sultanı 1.
Alaeddin Keykubad tarafından 1232'de yeni bölümler
eklenen Alara Kalesi ve yakınındaki Alarahan da
mimari yapısıyla dikkati çekiyor.
Selçuklular zamanında
birçok kervanın uğrak yeri olan, Osmanlı Devleti
döneminde medrese olarak kullanılan Alarahan ile
Alara Kalesi artık turistleri ağırlıyor.

Otobüslerle geldikleri hanın
yanında develere binen turistler, Alara Çayı'nın
kenarındaki kaleye ulaşıyor. Bir bölümü karanlık
olan tünelden 120 basamakla kaleye çıkan turistler,
buradan bölgenin manzarasını izliyor.
Alanya'ya 37 kilometre
uzaklıktaki kale ile han, kentte turizmi "deniz,
kum, güneş üçgeninden" kurtararak 12 aya yaymayı
amaçlayan valiliğin alternatif turizmi geliştirme
projeleri kapsamında değerlendiriliyor.

Antalya Valiliği,
tanıtım çalışmalarında Alara Kalesi ve Alarahan'a da
yer vererek, daha fazla turistin bölgeyi ziyaret
etmesini hedefliyor.
Anadolu Ajansı, 06.04.2017
|
ERZURUM'DA PABLO
PICASSO OPERASYONU
İspanyol ressam Pablo Picasso’nun imzasını taşıyan
ve Irak Devlet Müzesinden çalındığı tahmin edilen
tablo ile parşömen kağıdı üzerine sentezlenmiş Antik
Mısır Hiyeroglif resimler bulunan 3 adet malzeme
Erzurum'da yakalandı. Tablonun 5 milyon dolar
karşılığında satılmaya çalışıldığı tespit edildi.
Edinilen bilgiye göre,
Erzurum İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube
Müdürlüğü ekipleri, Pablo Picasso’ya ait tablonun
Van'dan Erzurum’a getirilerek satılacağı bilgisini
aldı. Bunun üzerine operasyon hazırlıklarını
tamamlayan ekipler Erzurum’un Horasan İlçesi'nde
A.D., İ.A. ve S.K. isimli şahıslara yönelik
operasyon yaptı. Operasyonda İspanyol ressam Pablo
Picasso’nun imzasını taşıyan 1939 yılında yapılan 1
adet tablo ve parşömen kağıdı üzerine sentezlenmiş
Antik Mısır Hiyeroglif resimleri bulunan 3 adet
farklı malzeme ele geçirildi.
IRAK DEVLET
MÜZESİ'NDEN ÇALINDI
Irak
Devlet Müzesi'nden çalındığı tahmin edilen tablonun
ilk incelemede arkasında Pablo Picasso’ya ait
olduğuna dair bilgi ve mühürler olduğu, ön yüzünde
ise 1939 Picasso imzasının bulunduğu ve yaklaşık 5
milyon dolar karşılığında satılmaya çalışıldığı
tespit edildi.
Öte yandan, ele
geçirilen tablo ve diğer objeler, Müze Müdürlüğü
yetkilileri ve Atatürk Üniversitesi Sanat Tarihi
Bölüm Başkanlığından da görüş alınarak, 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu kapsamında olup
olmadığının tespiti yapılmak üzere muhafaza altına
alındı. Olayla ilgili 3 şahıs gözaltına alınarak,
adli makamlara sevk edildi.
Hürriyet, 06.04.2017
|
MAĞARADA KAÇAK
KAZI OPERASYONU
Kırklareli'nin Vize İlçesi'nde turizme kapalı bir
mağarada kaçak kazı yapan 4'ü yabancı uyruklu 6 kişi
gözaltına alındı.
Alınan bilgiye göre, bir
ihbarı değerlendiren Kırklareli Jandarma Komutanlığı
ekipleri, Balkaya Köyünde ormanlık alanda turizme
kapalı bir mağarada kaçak kazı yapıldığı bilgisine
ulaştı.
Ekipler, düzenlenen
operasyonda ülkeye kaçak yollarla giriş yapan
Pakistan uyruklu V.K, T.A, T.C, M.Y. ve E.Ö. ile
A.A'yı suçüstü yakaladı.
Şüphelilerin, mağara
içerisinde 1 metre 30 santimetre derinliğinde 2
metre genişliğinde bir çukur açtıkları tespit
edildi.
Şüphelilerin, açtıkları bir
tünelden mağaraya giriş yaptıkları görüldü.
Şüpheliler gözaltına
alınırken, kazıda kullanılan malzemelere el konuldu.
Olayla ilgili
jandarmanın başlattığı soruşturma sürüyor.
Milliyet, 06.04.2017
|
 |
YABANCI UYRUKLU
İKİ KİŞİ TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞINDAN YAKALANDI
Hatay’da gerçekleştirilen
huzur operasyonu kapsamında, şüphe üzerine
durdurulan araçta iki adet tarihi heykel ele
geçirildi.
Edinilen bilgiye göre,
Kırıkhan İlçesi Karadurmuşlu Mahallesine
Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri
tarafından düzenlenen huzur operasyonunda şüphe
üzerine durdurulan Suriye plakalı araç içerisine
gizlenmiş 2 adet tarihi heykel ele geçirildiği
öğrenildi.
Olayla ilgili Mısır
ve Suriye vatandaşı 2 kişi gözaltına alındı.
İHA, 06.04.2017
|
BİR BAŞKA TATE
MODERN HİKAYESİ
Brooklyn’deki eski kömür santrali, Herzog & de
Meuron tarafından sanat merkezine dönüştürülüyor.

Brooklyn'de Gowanus Kanalı üzerinde yer alan,
1950'lerden beri kullanılmayan yüz yıllık kömür
santrali binası, Powerhouse Environmental Arts
Foundation tarafından bölgeyi canlandırmak, sanat ve
zanaati geliştirmek amacıyla sanatçılar ve
tasarımcılar için atölyelerin yer aldığı bir sanat
merkezini dönüştürülecek.
Yenilenecek merkezin tasarımı, vakıf tarafından
açılan ihaleyi kazanan, daha önce
Tate Modern Ek Binası'nın
da tasarımını yapmış olan İşviçreli ünlü mimarlık
ofisi Herzog & de Meuron'a ait.

"Santral Atölyesi" olarak bilinen, yenilenen mekanda
seramik, tekstil ve baskı işleri üretilecek ve
sergilenebilecek.
Yenileme projesi kapsamında yapı genişletilecek,
türbin salonu yenilenecek ve 2. Dünya Savaşı
sırasında yıkılan kazan dairesi yeniden inşa
edilecek.

Halk tarafından Batcave ismiyle bilinen bina 1904
yılında inşa edilmiş ve 1950'lere kadar kömür
santrali olarak kullanılmış. Şimdilerde ise grafiti
sanatçılarına ve gecekondu sakinlerine ev sahipliği
yapıyor.
Yapının yenilenmesi ve yeniden işlevlendirilmesinin
2020'de tamamlanması hedefleniyor.
Arkitera, Haber: Ezgi Can
Cengiz, 06.04.2017 |
TOPÇU KIŞLASI İÇİN
BİLİRKİŞİ RAPORU
Taksim Gezi Parkı’na Topçu
Kışlası’nın yeniden yapılmasını öngören projenin
iptalini öngören mahkeme kararının Danıştay
tarafından bozulmasından sonra talep edilen
bilirkişi raporu tamamlandı. Raporda Gezi Parki
‘cumhuriyetin değer mirası’ olarak tanımlanarak
projenin gerçekleşmesi halinde park işlevinin
kaybolacağı savunuldu.
Topçu Kışlası’nın yeniden inşasına yönelik İstanbul
1. İdare Mahkemesi’ne sunulan bilirkişi raporunda,
Gezi Parkı ‘Cumhuriyet döneminin korunmaya değer
mirası’ olarak tanımlanarak, “Osmanlı dönemine ait
mekansal temsil gücünün arttırılmasına karşılık,
Cumhuriyet dönemi mekanlar referanslarının
zayıflatıldığı” tespitinde bulundu. 1940 yılında
yıkılan kışlanın yeniden inşasını (ihyası) inceleyen
uzmanlar raporda, “Hiçbir replika (taklit) aslının
değerinde olamaz, olsa olsa özenmedir, öykünmedir.
Mekanın üretildiği zamana, emeğe saygı için özenle
ve dikkatle karar almak ve eylemde bulunmak
gerekmektedir” ifadelerine yer verdi. Topçu
Kışlası’nın yapılması durumunda, Taksim Gezi
Parkı’nın yüzde 67 oranında azalacağı ve yaklaşık
430 ağacın zarar göreceği tespiti yapıldı.
ALANLARINDA UZMAN 5
ÖĞRETİM ÜYESİ HAZIRLADI
Taksim Gezi
Parkı’na yeniden yapılmak istenen Topçu Kışlası ile
ilgili plan iptal kararının Danıştay tarafından
bozulmasının ardından bilirkişi raporu hazırlandı.
Danıştay 6. Dairesi, İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin
verdiği ‘Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’ne
ilişkin 1/5 bin ve 1/bin ölçekli koruma amaçlı nazım
ve uygulama imar planına yönelik iptal kararını
onaylamıştı. İBB'nin karar düzeltme istemini kabul
ederek onama kararını bozan Danıştay, yeniden
bilirkişi keşfi yapılarak rapor hazırlanmasını talep
etmişti. Ortadoğu Teknik, İstanbul, Hacettepe ve 9
Eylül üniversitelerinden, Kentsel Koruma, Kültürel
Miras, Orman Mühendisliği, Ulaştırma ve Sanat Tarihi
alanlarında profesör ve doçentlerden oluşan 5 uzman,
İstanbul 1. İdare Mahkemesi’ne sunmak üzere
bilirkişi raporu hazırlandı.
“OSMANLI MEKANLARININ
TEMSİL GÜCÜ ARTTIRILIRKEN, CUMHURİYET DÖNEMİ
MEKANLARI ZAYIFLATILDI”
Bilirkişilerin
hazırladığı raporda, Osmanlı dönemine ait mekanların
temsil gücünün arttırılmasına karşılık, Cumhuriyet
dönemine ait mekanların referanslarının
zayıflatıldığı tespitinde bulunuldu. Cumhuriyetin
ilanıyla başlayan yeni sürecin kültürel değerlerinin
de korunması ve tarihe aktarılmasının gerekli olduğu
vurgulanarak “Cumhuriyet döneminin korunmaya değer
mirasının da geleceğe taşınacak bir katman olarak
görülmesi gerektiği” belirtildi.
“TAKSİM’İN SİMGELERİ
‘AYRILMAZ BİR BÜTÜN OLARAK’ KORUNMALI”
Bilirkişi raporunda birçok kez, Atatürk Kültür
Merkezi, Taksim'deki Cumhuriyet Anıtı, Taksim
Meydanı, tescilli Su Maksemi ve Taksim Gezisi
‘birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak’ ele
alınarak, ‘korunması gereken kültürel değerler’
olarak sayıldı. Taksim Meydanı ve Taksim Gezi
Parkı’nın uygulandığı dönemin bayındırlık
hareketlerinin bir örneği olduğu belirtilerek, bu
mekanlarda yapılacak değişikliklerin ‘toplumsal
hafızada yer alan mekansal kodların ve işaretlerin
kaybolmasına’ neden olduğu ifade edildi.
“TOPÇU KIŞLASI
YAPILIRSA, GEZİ PARKI YÜZDE 67 ORANINDA AZALACAK”
Topçu Kışlası’nın, 1913-1914 haritalarında
yer alan ölçüleri avlusuyla birlikte 27 bin 172
metrekare olduğu, bina çevresinin de hesaba
katılmasıyla bu alanın 31 bin metrekareye ulaştığı
tespit edildi. İstanbul’un kayırlara geçen ilk imar
planlarından bu yana Gezi Parkı’nın ‘boş imar
parseli’ olmadığı, sosyal donatı alanı olarak
kullanıldığı vurgulandı. 1940 yılında yıkılan
kışlanın ihyası durumunda, Beyoğlu’ndaki en önemli
yeşil alanlardan biri olan Taksim Gezi Parkı’nın
yüzde 67 oranında azalacağı ve Gezi Parkı’nda
bulunan 563 adet ağaçtan yaklaşık 430 ağacın zarar
göreceği belirtildi.
İSTANBUL’DA 7 YILDA
KİŞİ BAŞINA DÜŞEN YEŞİL ALAN MİKTARI 2 KAT AZALMIŞ
Raporda altı çizilen bir diğer konu,
İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alanların azlığı
oldu. Yeşil alan oranının Batılı çağdaş metropol
kentlerin çok gerisinde olduğunu belirten uzmanlar,
İstanbul genelinde 2010 yılında 6.05 metrekare olan
kişi başına düşen aktif yeşil alan oranının,
günümüzde 3.66 metrekareye gerilediği verilerini
paylaştı. Beyoğlu İlçesi'nde kişi başına düşen yeşil
alan miktarının 1.3 metrekare ortalaması ile
İstanbul ortalamasının da altında kaldığını
vurguladı.
TAŞINAN AĞAÇLAR
KURUDU
Uzmanlar raporda, Cumhuriyet
Caddesi üzerinde bulunan ve ‘taşınmasının sakıncalı
olacağının belirtilmesine rağmen’, Sadabad Parkı’na
taşınan 66 ağacın yarısında kuruma ve çürüme
olduğunu ifade etti. Gezi Parkı’nda ileri yaşlara
ulaşmış çam, sedir, çınar, karaağaç, dişbudak,
erguvan, sakız gibi ‘korumaya değer’ ağaçların
taşınmasının sakıncalı olduğu belirtildi. Topçu
Kışlasının yapılması durumunda binanın inşa
edileceği ölümde yaşlı ağaçların olduğu, bu nedenle
en fazla zarar görecek kısmın yaşlı ağaçların
bulunduğu simgesel kısım olacağı vurgulandı.
“HİÇBİR TAKLİT
ASLININ DEĞERİNDE OLAMAZ, OLSA OLSA ÖZENMEDİR”
Topçu Kışlası’nı ihyası için hazırlanan
imar planı değişikliğinin ‘acele’ şekilde
üretildiğini belirten uzmanlar bilirkişi raporunda
şu ifadelere yer verdi: “İyi düşünülmemiş bir
müdahale yüzlerce, onlarca yılda oluşmuş bir
birikimin kolaylıkla yok olmasına neden olabilir.
Hiçbir replika (taklit) aslının değerinde olamaz,
olsa olsa özenmedir, öykünmedir. Mekanın üretildiği
zamana, emeğe saygı için özenle ve dikkatle karar
almak ve eylemde bulunmak gerekmektedir”.
“İHYA, YENİ YAPI İNŞA
ETMENİN YASAL ARACI HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLMEMELİ”
Yok olmuş tarihi yapıların tescil
edilemeyeceğinin belirtildiği raporda,
“İhya(Rekonstrüksiyon) uygulamasının, koruma
alanlarında yeni yapı inşa etmenin yasal aracı
haline dönüştürülmemesi gerektiği, aksi halde
kaybedilmiş tüm hakların geriye doğru işletilmesinin
gündeme gelebileceği” uyarısında bulunuldu.
Bilirkişi raporu,
Taksim yayalaştırma Projesine ilişkin 1/5 bin ve
1/bin ölçekli koruma amaçlı nazım ve uygulama imar
planı değişikliğinin ‘planlama esasları, koruma
ilkeleri ve kamu yararına uygun olmadığı’ sonucuna
vardı.
Cumhuriyet, 06.04.2017
|
AYASOFYA İÇİN TARTIŞILAN İDDİA
Mustafa Armağan’ın ‘Ayasofya Entrikaları’ kitabında,
Ayasofya’nın müze yapılması için çıkarılan
kararnamedeki imzanın sahte olduğu iddia ediliyor.
Armağan’a göre kararnamedeki imza, Atatürk’ün
imzasına benzemiyor.

Tarihçi Mustafa Armağan, ‘Ayasofya Entrikaları’
başlıklı yeni kitabında tartışma yaratacak iddiaları
günde getiriyor.
Ayasofya’nın müze
yapılmasına ilişkin 1934 tarihli kararnamede
Atatürk’e ait imzanın sahte olduğunu öne süren
Armağan, kitabında
Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesinde
ABD’li para babalarından Charles Crane, Mildred
Barnes Bliss, dönemin ABD Büyükelçisi Joseph Grew ve
Amerika
Bizans Enstitüsü’nden Thomas Whittemore’un
entrikaları olduğuna dair bir takım arşiv
belgelerine yer veriyor.
‘Ziyaretçi artıyor’
Alfa Yayınları’ndan çıkan kitapta Ayasofya’nın
müze yapılmasına ilişkin ilk tepkinin 20 Mayıs
1935’te
Mısır’da yayınlanan El-Risale adlı dergiden
geldiği,
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde yer alan bir
belge ile ortaya konuldu.
Kitapta,
İstanbul’da Rumca çıkan Apoyevmatini
Gazetesi’nin 7 Şubat 1935 tarihli sayısında
Cumhurbaşkanı Atatürk’ün, Ayasofya’nın müzeye
çevrilmesi kararnamesinden 3 ay sonra Ayasofya’yı
ziyaret ettiği belirtiliyor. O dönem başka hiçbir
gazetede yayınlanmayan
haberde şu ifadeler yer alıyor: “Dün
Cumhurbaşkanı Kamal Atatürk, beraberindeki heyetle
birlikte yeni
Ayasofya Müzesi’ni ziyaret etti. Açılışından
beri binlerce kişinin ziyaret ettiği müzenin
ziyaretçi sayısı gün geçtikçe artıyor. Ayasofya’nin
bahçesinde Alman Enstitüsü’nün desteğiyle arkeolojik
kazılar devam ediyor.
‘Kazılar tatmin edici’
Kazıların ilk sonuçlarının oldukça tatmin edici
olduğu ifade edilen haber şu sözlerle devam ediyor:
“Mermer plakaların yanı sıra, 1398 yaşındaki
Ayasofya’nın inşasında kullanılan teknikler ve
dönemin mimarisi hakkında bilgi veren yapi
kalıntıları da bulundu. Müze yöneticileri daha önce
kapalı olan yan kapıyı ana girişe çevirdi. Binadaki
büyük yazı levhaları, yapının müzeye çevrilmesi
esnasında yerlerinden indirildi. Sadece, daha önce
yapının sütunlarını süslemekte olan sekiz metre
çapındaki hat levhaları nereye taşınacaklarına henüz
karar verilemedigi için yerlerinde bırakıldılar.
Bazı levhalar indirildikten sonra, mihrap ve
minberin olduğu bölüm şerit çekilerek özel korumaya
alındı. Avizeler ve Bizans döneminden kalan,
aralarinda heykellerin ve kitabelerin de bulundugu
tarihi eserler özel bir odada muhafaza ediliyor.
Arkeolojik kazılar tamamlandığı zaman bu eserler de
özel olarak sergilenecekler.”
‘Kararnamelerin sırası şaşmış’
Armağan
kitabında; Atatürk’ün de imzası bulunan Ayasofya
Kararnamesi’nin sahte olduğuna dair şu tespitlerini
sıralıyor...
- Söz konusu Ayasofya
Kararnamesi’ndeki imza, Atatürk’ün ne önceki ne de
sonraki imzalarına benzemektedir. Nitekim soyadı
kanunundan önceki imzasını “Gazi M. Kemal”,
sonrakileri ise küçük a ile “K. atatürk” şeklinde
atmıştır. Kararnamedeki imzada gördüğümüz
‘atatürk’ün küçük ‘a’sı nasıl büyütülmüş veya kim
büyütmüştür?
- ‘K.atatürk’ imzasını
tasarlayan Ermeni kaligraf Hagop Vahran Çerçiyan
tarafından teklif edilen diğer imzalar dahil,
Atatürk’ün bu kararnamedeki gibi bir imzası
bulunmamaktadır. İmzadaki çıplak gözle dahi fark
edilebilecek bariz farklılık ise kararnameyi hukuken
geçersiz kılabilecek gerekçelerden sadece biridir.
- Kararnamelerin sıra numarası takip ederek
yayımlanması gerekirken burada sırası da
şaşırılmıştır. Üzerinde 1589 sıra numarası
yazılıdır. Halbuki iki gün önce, 22 Kasım 1934
tarihinde çıkarılan bir önceki kararnamenin sıra
numarası bundan önce olması gerekirken 1590 ila 1606
arasındadır. Oysaki bundan sonra çıkarıldığına göre
kararname numarasının 1606 sayısını takip eden bir
sayı olması gerekirdi.
Milliyet, Haber: Mert
İnan, 06.04.2017 |
KAÇAK KAZI
YAPANLAR SUÇÜSTÜ YAKALANDI
Mersin İl Jandarma
Komutanlığı ekipleri, Silifke'de kaçak kazı yapan 3
kişiyi suçüstü yakaladı.
Mersin İl Jandarma
Komutanlığı ekipleri, Silifke İlçesine bağlı
Narlıkuyu-Sömek mahalleleri, kale mevkinde izinsiz
kazı yapıldığını tespit etti.
Bunun üzerine operasyon düzenleyen ekipler, 3 kişiyi
suçüstü yakaladı. Ekipler, şahıslarla birlikte 2
kilogram anfo, 6 kapsül fünye, 1 adet dedektör, 1
delici, 2 delici ucu, 1 uzatma kablosu, 1 kazma, 1
kürek, 1 manevela, 2 litre motorin ve 1 çekme halatı
ele geçirdi. Olayda göz altına şahıslar Cumhuriyet
Savcısının talimatı ile ifadelerinin alınmasının
ardından serbest bırakıldı.
Öte yandan şahısların bağlantılı olduğu ve patlayıcı
maddeleri temin ettikleri 2 kişiye yönelik de
operasyon düzenlendi.
Erdemli İlçesi'nde gerçekleştirilen operasyonda 2
kişi göz altına alınırken, şahısların ev ve iş
yerlerinde yapılan aramalarda 8 kilo 235 gram
kahverengi gübre, 390 gram sodyum, 1 kilo 625 gram
amonyum nitrat, 10 kilo 410 gram anfo, 30 gram
dinamit lokumu ele geçirildi.
Gözaltına alınan 2 kişi, jandarmadaki ifadelerinin
arından Cumhuriyet Savcısının talimatı ile serbest
bırakıldı.
Tarsus Haber, 06.04.2017
|
KILIÇ ALİ PAŞA HAMAMI RESTORASYONU EUROPA NOSTRA
ÖDÜLÜ'NE LAYIK GÖRÜLDÜ
2017
Avrupa Birliği Kültürel Miras Ödülü / Europa Nostra
Ödülü'nün kazananlarını açıklandı. İstanbul'daki
Kılıç Ali Paşa Hamamı'da "koruma" kategorisinde ödül
alan projelerden oldu.
Ödüllerle beraber, 18 ülkeden, ödül kazanmaya layık
görülen 29 katılımcının koruma, araştırma, özel
hizmet, eğitim-öğretim ve farkındalık artırma
alanlarındaki kayda değer başarıları tanınmış oldu.
Süreç boyunca, bağımsız uzmanlardan oluşan uzman
jüri tarafından, 39 ülkeden kurumlar ve bireyler
tarafından sunulmuş olan toplamda 202 başvuruyu
incelendi.
Bu sene "koruma" kategorisinde ödül alan projeler
arasında Türkiye'den Kılıç
Ali Paşa Hamamı da yer aldı.

Avrupa Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor'dan
sorumlu Konseyi Üyesi Tibor Navracsics ödülle ilgili
yaptığı açıklamada:
"Tüm kazananları tebrik ediyorum. Kazananların
başarıları Avrupalılar'ın kültürel mirasının
korunmasına ve güvence altına alınmasına ne
kadar bağlı olduklarını bir kez daha
göstermektedir. Projeler, kültürel mirasın
hayatımızdaki ve toplumdaki önemli rolünün
altını çizmektedir. Özellikle bugün, Avrupa'nın
yüzleştiği birçok toplumsal zorluklarla
birlikte, kültür ortak tarihimize ve
değerlerimize dair farkındalığı artırmakta
yardımcı olmakta, hoşgörüyü, ortak anlayışı ve
sosyal katkıyı yükseltmek açısından hayati bir
öneme sahiptir. 2018 Avrupa Kültürel Mirası
Yılı'nda, Avrupalılar olarak bizi bir arada
tutan değerlere –ortak tarihimiz, kültürümüz ve
kültürel mirasımıza odaklanmak için mükemmel bir
fırsat olacaktır. Avrupa Konseyi, bu ödülü ve
diğer kültürel miras projelerini Yaratıcı Avrupa
Programı bünyesinde desteklemeye devam
edecektir." sözlerini kullandı.
2017'nin kazananlar listesi:
Koruma Kategorisi
▪ Stari Brod'da bulunan St. Martin Şapeli, Sisak
yakınında, HIRVATİSTAN
▪ Baroque Kompleksi ve
Kuks Bahçeleri, Hradec Králové Bölgesi, ÇEK
CUMHURİYETİ
▪ Karthaia Antik Kenti, Kea Adası,
YUNANİSTAN
▪ Rodos'ta bulunan Grand Master's
Sarayı Burcu, YUNANİSTAN
▪ Roma'da bulunan Beyaz
Piramit, ITALYA
▪ Filefjell karşısında bulunan
King's Yolu, NORVEÇ
▪ Clérigos' Kilisesi ve Porto
Kulesi, PORTEKİZ
▪ Blaj'da bulunan Kültür Sarayı,
Transylvania Bölgesi, ROMANYA
▪ Cap Enderrocat
Kalesi, Mallorca, İSPANYA
▪ Burgos'ta bulunan San
Juan Manastırı Kalıntıları Çatısı, İSPANYA
▪
Cromford Mills: Bina: 17, Derbyshire, BİRLEŞİK
KRALLIK
Araştırma Kategorisi
▪ Rode Altar Panosu Araştırma ve Koruma Projesi,
Tallinn, ESTONYA
▪ 'Carnival King of Europe', San
Michele all'Adige, İTALYA
▪ 'Piranesi Müzesi',
Milano, İTALYA
▪ Bosch Araştırma ve Koruma
Projesi, 's-Hertogenbosch, HOLLANDA
Özel Hizmet Kategorisi
▪ Mr. Ferdinand Meder, Zagreb, HIRVATİSTAN
▪
Mr. Jim Callery, Roscommon Şehri, İRLANDA
▪ The
Norwegian Lighthouse Topluluğu, NORVEÇ
▪ Mr.
Zoltán Kallós, Transylvania Bölgesi, ROMANYA
Eğitim, Öğretim ve Farkındalık Artırma
Kategorisi
▪ Erfgoedplus: Online Kültürel Miras Platformu,
Hasselt, BELÇİKA
▪ Görsel Sanatlar ve Araştırma
Merkezi, Lefkoşa, KIBRIS
▪ Çek Kültürel Mirası
için Eğitim Programı, Telc, Vysočina Bölgesi, ÇEK
CUMHURİYETİ
▪ Paavo Nurmi Mirası Projesi, Turku,
FİNLANDİYA
▪ Gürcistan Kültürel Miras
Zanaatkarlar İnisiyatifi, Tiblis, Gürcistan
▪
Kültürel Miras ve Bariyersiz Ulaşılabilirlik
Projesi, Berlin, ALMANYA
▪ ilCartastorie:
Arşivlerin Anlattığı Hikayeler, Napoli, İTALYA
▪
Yahudi Kültürel Mirası: Eğitim Programı, Varşova,
POLANYA
▪ İleri Derecede Uzman, Tarihi Yapıların
Bina Analizi ve Tarihi Yapı İnşaaları, Guimarães'de
yönetilen Avrupa programı, PORTEKİZ
▪ SAMPHIRE:
Batı İskoçya'da Denizle ilgili Tarihi Miras Projesi,
BİRLEŞİK KRALLIK
Birer adet Europa Nostra Ödülü ise AB Yaratıcı
Avrupa programında yer almayan iki Avrupa ülkesine
önemli tarihi miras projeleri için verilmiştir.
Koruma Kategorisi:
İstanbul'da bulunan Kılıç Ali Paşa Hamamı,
TÜRKİYE
Araştırma Kategorisi:
Philippe Stern'in Kronometre Koleksiyonu, Cenevre,
İSVİÇRE
Ödülle İlgili:
Avrupa Birliği Kültürel Miras Ödülü / Europa
Nostra Awards, 2002 senesinde Avrupa Komisyonu
tarafından başlatıldı ve o günden itibaren Europa
Nostra tarafından yürütülmekte. Ödül, kültürel
mirasın koruması, araştırılması, yönetilmesi, özel
hizmet, eğitim-öğretim ve farkındalık konularındaki
başarılı örnekleri tanıyıp teşvik etmeyi amaçlıyor.
Bu yolla, Avrupa ekonomisi ve topluluğunun önemli
kaynaklarından olan kültürel mirasın, daha geniş
çapta tanınırlığa kavuşmasına yardımcı oluyor. Ödül
Avrupa Birliği'nin AB Yaratıcı Avrupa programı
tarfından destekleniyor.
Arkitera, Haber: Burcu
Bilgiç, 05.04.2017
|
DÜNYANIN EN ESKİ KÜTÜPHANESİ YENİDEN AÇILIYOR
Guinness Rekorlar Kitabı’na göre dünyanın en eski
kütüphanesi sayılan Fas’ın Fes kentindeki
al-Qarawiyyin Universitesi Kütüphanesi köklü
restorasyon çalışmasının ardından kapılarını
ziyaretçilere açmaya hazırlanıyor.

Fatima el-Fihri adındaki, Fas
kentinden bir kadın tarafından 859 yılında kurulan
kütüphane erken dönem islami eserlerin korunduğu bir
yer olarak tanınıyor.
CNN Internatıonal’ın
haberine göre kütüphanede 800 yıllarından kalma
Kuran’ı Kerim, 900 yıllarından kalma Hz.Muhammed’in
yaşamını anlatan eserler ile bilimsel ve tıbbi
kitaplar da bulunuyor.
Yanındaki cami çatısından akan yağmur sularının
tahribatına uğradığı belirlenen kütüphane son beş
yıldır köklü bir restorasyona tabi
tutulmuştu.
Mimar Aziza Chaouni ve ekibinin
yürüttüğü restorasyon çalışmalarında tesisat ve
aydınlatma sistemlerinin yenilenip, yeni klima
sisteminin kurulmasının yanında binanın sembolü olan
yeşil çatısının da tümüyle yenilendiği
belirtiliyor.
Kütüphanedeki yazılı eserlerin çok eski ve ele
alınıp okunmasıyla kolayca zarar görebileceğini
belirten kütüphaneye sahip olan üniversitenin kültür
ve dil profesörü Moha Ennaji eselerin restorasyonu
ve dijitailize edilmesi amacıyla yüksek teknolojik
laboratuar da kurulacağını belirterek ‘‘Üniversite
yönetimi eserlerin gelecekteki kullanımlarını
garanti altına almak amacıyla taranarak dijitalize
edilmesi kararını aldı.’’ dedi.
Yapı, 05.04.2017
|
MISIR'DA 3 BİN 700 YILLIK PİRAMİTİN KALINTILARI
BULUNDU

Kazılarda piramidin içine giden bir koridor bulundu
Mısır Eski
Eserler Bakanlığı, ülkede 3 bin 700 yıllık piramit
kalıntıları bulunduğunu açıkladı.
Başkent Kahire'nin güneyindeki Daşur nekropolis
bölgesinde yapılan kazılarda piramidin içine doğru
giden bir koridor ve üzerinde 10 satır hiyeroglif
yazısı bulunan bir taş blok bulundu.
Bakanlık, kalıntıların iyi durumda olduğunu ve
kazı çalışmalarının devam ettiğini açıkladı.
Kazının başlangıç aşamasında olması nedeniyle
piramidin boyutları henüz açığa çıkarılmış değil.

Kaymaktaşından yapılmış blokta 10 satır hiyeroglif yazısı var
Piramidin 13 Hanedanlık Dönemi'nden kaldığı
düşünülüyor.
Daşur bölgesi, Kral Sneferu'nun 4 bin 600 yıl
önce 104 metre yüksekliğindeki ilk gerçek anlamdaki
piramidi inşa ettirdiği bölge olarak biliniyor.
Sneferu'nun halefi oğlu Khufu, Giza'da 138 metre
yüksekliğindeki Büyük Piramit'i inşa ettirmişti.
BBC Türkçe, 04.04.2017
|
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ'NİN TARİHİ BİNASINA ASANSÖR
İNŞAATI
İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin, koruma kanunu
kapsamında tescilli tarihi binasına asansör
yapılıyor! İlgili kurullardan izin alınıp alınmadığı
belli olmayan asansör inşaatı, öğretim üyelerinin ve
öğrencilerin tepkisini çekti. Sac panellerin kaynak
makinesiyle tutturulduğu merdiven tırabzanlarından,
fakültenin tarihine ismini yazdırmış Ahmet Hamdi
Tanpınar, Bilge Karasu, Tahsin Yücel gibi isimlerin
izlerinin silinmesi an meselesi...
II. Ulusal Mimarlık Döneminin önde gelen
temsilcileri Mimar Sedat Hakkı Eldem ve Emin Onat’ın
anıtsal yapısı İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi binasında yapımına başlanan asansör
projesi, binanın özgün yapısını bozacağı ve taşıdığı
tarihsel-kültürel mirasa zarar vereceği endişesiyle
hem öğrencilerin, hem de öğretim görevlilerinin
tepkisini çekiyor.

ÖZGÜN MİMARİ ÖZELLİKLERİNİ KAYBEDECEK!
Yıllar içerisinde maruz kaldığı özensiz ve
gelişigüzel müdahalelerle can çekişen Türkiye’nin en
köklü üniversitelerinden İstanbul Üniversitesi’nin
Edebiyat Fakültesi binası geri döndürülemeyecek bir
asansör projesiyle özgün mimari özelliklerini
tamamen kaybetme tehlikesi yaşıyor.
Sanat Tarihi, Taşınabilir Kültür Varlıklarını
Koruma ve Onarım, Coğrafya, Sosyoloji ve Antropoloji
bölümlerinin yer aldığı bina kanadının merdiven
boşluğuna yük ve sedye taşınması amacıyla bir
asansör yapılmaya başlandı. Öğrenciler ve öğretim
görevlileri, tarihi binaya yapılacak asansör
projesini merdiven korkuluklarına dikilen saç
levhalardan ve işe başlayan işçilerden öğrendi.

TANPINAR'IN, KARASU'NUN, YÜCEL'İN İZLERİ
SİLİNECEK!
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu kapsamında tescilli olan binada öğrencilerin
vize sınavları haftasında alelacele
gerçekleştirilmeye başlayan inşaat faaliyetine
ilişkin ilgili kurullardan izin alındığı yönünde bir
bilgi bulunmuyor.
Sac panellerin kaynak makinesiyle tutturulduğu
merdiven tırabzanlarından, fakültenin tarihine
ismini yazdırmış Ahmet Hamdi Tanpınar, Bilge Karasu,
Tahsin Yücel gibi edebiyatçı ve sosyal bilimcilerin
izlerinin silinmesi an meselesi...
Sol Haber, 04.04.2017 |
BANKSY DEŞİFRE Mİ OLDU?
Banksy lakaplı dünyaca
ünlü İngiliz muhalif grafiti sanatçısının
İsrail’de çalışırken görüntülendiği ve
kimliğinin deşifre olduğu iddia ediliyor. Bugüne
kadar kimliğini gizli tutarak imza attığı işlerle
adeta efsane olan Banksy, dünyanın çeşitli
bölgelerindeki grafiti’lerinin yanı sıra 10 yılı
aşkın süredir gizlemeyi başardığı kimliği ile de
adından sıkça söz ettiriyor. Sosyal medyada son
günlerde hızla yayılan bir videoda, Banksy olduğu
iddia edilen kişi yeni bir grafiti üzerinde
çalışırken görülüyor ve görüntülendiğini farkedince
bunu engellemeye çalışıyor.
Vatan, 04.04.2017 |
 |
ÇORUM'DA 48 PARÇA TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ

Çorum'da jandarma ekiplerince yapılan
operasyonda 48 parça tarihi eser ele geçirildi.
Bir istihbaratı değerlendiren İl Jandarma
Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü ve
Mecitözü İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri,
kent merkezi ve Mecitözü İlçesi'nde İ.B, Y.D. ve
Ş.B'nin elinde bulunan tarihi eserleri satmak
için müşteri aradıkları bilgisine ulaştı.
Ekiplerce düzenlenen operasyonda yakalanan
şüphelilerden, Hellenistik ve Roma dönemlerine
ait olduğu değerlendirilen 23 bronz sikke, 1
gümüş sikke, 1 gümüş pazubent, 1 gümüş levha, 2
diadem altın, 1 altın kolye, 4 altın bilezik, 1
altın kolye ucu, 4 altın yüzük, 9 çift altın
küpe ve 1 çift altın küpe sarkacı olmak üzere 48
parça tarihi eser ele geçirildi.
El konulan eserler, Çorum Müze Müdürlüğüne
teslim edildi.
Gözaltına alınan 3 kişi, adli makamlarca
serbest bırakıldı.
Trt Haber, 03.04.2017
|
ÇALINAN TABLOLAR MÜZEDE SERGİLENECEK

Ankara'da Resim ve Heykel Müzesi'nden çalışan
tablolardan bazılarının iadesi yapıldı. Bir galeri
sahibinin iade ettiği tablolar, Mehmet Ali Laga’nın
peyzaj, İbrahim Çallı ve Nazmi Ziya Güran’ın manzara
eserlerinden oluşuyor. Müzeden toplam 102 tablonun
çalındığını, bunlardan 63’ünün daha önce bulunduğunu
belirten yetkililer, son 3 tabloyla birlikte bulunan
eser sayısının 66’ya ulaştığını söyledi. Yuvaya
dönen eserler önümüzdeki günlerde Resim Heykel
Müzesi’nde sergilenmeye başlanacak. Bu tablolar,
İbrahim Çallı, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Feyhaman Duran,
Mehmet Ali Laga, Hüseyin Zekai Paşa, Hikmet Onat,
Hüseyin Avni Lifij, Sami Yetik, Hasan Vecih
Bereketoğlu, Namık İsmail, Şevket Dağ, Hasan Tahsin,
Halil Paşa, Şeref Akdik, Şefik Bursalı, Arif Kaptan,
Ruhi, İsmail Hakkı, Refik Epikman, Ali Avni Çelebi,
Süleyman Seyit, Nazmi Ziya Güran’ın eserlerinden
oluşuyor.
Habertürk, 03.04.2017 |
SELİMİYE DİJİTAL ORTAMA AKTARILIYOR
Selimiye Camisi 3 boyutlu modelleme
ile dijital ortama aktarılıyor.
Mimar Sinan'ın 1575
yılında inşa ettiği Türk - İslam mimarisinin zirvesi
sayılan Selimiye Camisi'nde modelleme
çalışması başladı.
Çalışmayı Fatih Sultan
Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim
elemanları yürütüyor. Caminin dış cephesinden nivo
ve mira adı verilen ölçüm aletlerinin yanı sıra
insansız hava aracının da kullanıldığı çalışma 2 aya
kadar tamamlanacak.
Proje iki aya hazır
Vakıflar Edirne Bölge
Müdürü Osman Güneren, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, çalışma sayesinde dijital ortama
aktarılan Selimiye Camisi'nin sanal ortamdan da
ziyaret edilebileceğini belirterek, şunları
kaydetti:
"Fatih Sultan Mehmet
Vakıf Üniversitesi bünyesindeki Vakıf Kültür
Varlıklarını Koruma, Uygulama ve Araştırma Merkezi
(KURAM) tarafından bölge müdürlüğümüz talebiyle,
Mimar Sinan'ın ustalık eseri Selimiye Camisi'nin
gerçek yapı üzerinden çekilmiş fotoğraflarından
faydalanarak ileri fotogrametrik yöntemlerle
3 boyutlu (3D) modeli hazırlanmaya
başlandı. Selimiye Camisi için bir ilk niteliğinde
olan bu çalışma kapsamında, KURAM teknik ekibi
camide ölçümler yaptı ve yapının gerçek bir modelini
hazırlamak üzere ileri teknikler kullanarak
fotoğraflar çekti.
Uzmanlar tarafından
yapılan ölçümler ve tekniğine uygun çekilen
fotoğrafların yanı sıra insansız hava aracı (drone)
ile havadan ve cephelerden kalibre edilmiş
kameralarla caminin ayrıntılı fotoğrafları çekildi.
Böylece kalibre edilmiş fotoğraf ve ölçülerden
yararlanılarak dünya mirası Selimiye Cami'sinin
gerçek görüntülerinden oluşan gerçek ölçeğinde 3D
modeli hazırlanacak. Bu fotoğraflar ve ölçüler 3 D
modelleme programı vasıtasıyla dijital olarak
modellenecek. Caminin gerçek görüntülerinden oluşan
ve bir anlamda fotogramektrik rölöve olan bu üç
boyutlu gerçek ölçekli model, caminin tanıtılması,
korunması ve geleceğe güvenle aktarılması açısından
önemli ve bir ilk niteliğinde veri teşkil
edecektir."
Güneren, 3 boyutlu
modellemenin bölge müdürlüğünün internet sayfasında
da yayınlanacağını belirterek, bu sayede dijital
olarak ziyaretçilerin caminin tüm cephelerine
bakabileceğini kaydetti.
Bu yıl restorasyona girecek
İnanç turizmi
kapsamında yerli pek çok ziyaretçiyi ağırlayan
Selimiye Camisi, UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası
Listesi'nde yer almasıyla yabancı turistlerin de
ilgisini çekiyor.
Geçen yılki rakamlara
göre camiyi 1 buçuk milyon kişi ziyaret etti.
Bu arada cami,
kapsamlı restorasyondan geçirilecek. Rölöve projesi
Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca
onaylanan, restitüsyon ve restorasyon projeleri de
tamamlanan camide sonbahar aylarında çalışma
yürütülecek.
Cami bu süreçte ibadet
ve ziyarete kapatılmayacak.
Anadolu Ajansı,
Haber: Salih Baran, 03.04.2017
|
EGE'NİN ESKİ TAŞ EVLERİ ALTIN DEĞERİNDE
İzmir'in denize yakın köylerinde gayrimenkul
ilgisinin artması fiyatların katlanmasına neden
oldu, köylerde oturulamaz durumdaki taş evler dahi
300 bin lira ile 750 bin lira arasında fiyatlarla
satışa sunuluyor.
İzmir Emlak Komisyoncuları
Odası Başkanı Güleroğlu "Dışarıdan bakıldığında
harap bir ev gibi görünse de restore edilirse çok
daha yüksek fiyatlara satabiliyoruz" dedi.
Büyük kentlerin yorucu ve stresli hayatından kaçarak
emekliliklerini sakin Ege köylerinde geçirmek
isteyenlerin gayrimenkul talebindeki hızlı artış,
İzmir'in denize yakın köylerindeki oturulamaz
durumdaki evleri, lüks dairelerle yarışır hale
getirdi.
Ilıman iklimi, temiz havası, trafik sorunu
olmaması, ulaşım,
sağlık ve
eğitim altyapısının gelişmiş olması dolayısıyla
sakin bir yaşam isteyenlerin tercih ettiği İzmir
kırsalı, gayrimenkul sektöründeki yükselişiyle
dikkati çekiyor.
İstanbul-İzmir arasında yapımı devam eden
otoyolun iki kent arasındaki mesafeyi 3,5 saate
indirecek olması
Urla, Seferihisar,
Çeşme ve Menderes ilçelerinde denize yakın
köylerdeki
emlak ve arsa fiyatlarını hızla arttırıyor.
Özellikle taş ev tercihi nedeniyle bu köylerde
bir süre öncesine kadar sahiplerinin kaderine terk
ettiği taş binalar, 300 bin liradan başlayan
fiyatlarla alıcısını bekliyor.
İzmir Emlak Komisyoncuları Odası Başkanı Mesut
Güleroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
İstanbullu yatırımcının özellikle Urla ve
Çeşme'deki gayrimenkullerle ilgilendiğini,
müteahhitlik firmalarının iki ilçede çok sayıda yeni
projeye başladığını ifade etti.
Fiyatların halen İstanbul'a göre ucuz olmasının,
talebi canlı tuttuğunu aktaran Güleroğlu, taş
evleriyle ünlü Alaçatı'nın bir turizm markası haline
gelmesi sonrası İzmir genelinde taş ev modasının
başladığına dikkati çekti.
Bugüne kadar değer biçilmeyen oturulamaz
durumdaki taş evlerin artık yüksek fiyatlarla satışa
çıktığını anlatan Güleroğlu, şehir merkezinde site
içinde lüks daire fiyatına Urla'nın köylerinde
sadece duvarları olan taş evlerin satıldığını
söyledi.
Urla merkezinde geçirdiği yangından sonra uzun
süredir oturulamaz durumdaki iki katlı bahçeli bir
taş ev için 750 bin lira, Gülbahçe ve Barbaros
köylerinde sadece duvarları ayakta olan binalar için
300 bin lira istendiğini dile getiren Güleroğlu,
"Dışarıdan bakıldığında harap bir ev gibi görünse de
aslına uygun bir şekilde restore edilirse çok daha
yüksek fiyatlara satabiliyoruz. Restore edilen taş
evler 1,5 ile 2 milyon lira arasında. İlçedeki bazı
lokasyonlarda 4 milyon liraya kadar bu şekilde
gayrimenkul bulunabiliyor." dedi.
OTOYOL VE KÖRFEZ GEÇİŞ PROJELERİ
İnsanların artık kalabalık şehirlerden bıktığını,
İstanbul-İzmir otoyolu bağlantısının kurulmasının
onlara bir
fırsat oluşturduğuna işaret eden Güleroğlu,
özellikle emekliliği yaklaşan vatandaşların toprakla
uğraşabilecekleri, denize yakın olan arazileri
tercih ettiğini kaydetti.
İzmir kıyılarının önemli bölümünün doğal ve
arkeolojik sit vasfıyla korunduğunu, talebi
karşılayabilecek oranda gayrimenkul bulunmadığını
anlatan Güleroğlu, bu nedenle özellikle otoyola
yakın bölgelerdeki fiyatların hızlı arttığına işaret
etti.
İzmir genelinde gayrimenkul yatırımları için
imarlı arazi bulmakta sıkıntı yaşandığını, yüksek
katlı yapılaşmada
çiğli, müstakil yapılarda ise Urla'nın öne
çıktığını anlatan Güleroğlu, İzmir Körfez Geçişi
projesinin hayata geçmesinin de gayrimenkul
fiyatları etkileyeceğini savundu.
"FİYATLAR ARTACAK BEKLENTİSİ"
Urla'da 15 yıldır emlak danışmanlığı yapan Yeşim
Yılmaz ise Karaburun Yarımadası'nın Türkiye'de
gayrimenkul fiyatları en hızlı artan bölgeler
arasında yer aldığını söyledi.
Müşterilerinin büyük bölümünün İstanbul'dan
geldiğini, arazi ve evlerle ilgilenenlerin önemli
bölümünün alım yaptığını anlatan Yılmaz, gayrimenkul
sahiplerinin "fiyatlar daha da artacak" beklentisine
girdiğini, bunun spekülatif etki yarattığını ifade
etti.
Milliyet, 03.04.2017
|
ESKİ GÜMÜŞHANE'DE TURİZM İÇİN KÜLTÜREL MİRAS TALAN
EDİLİYOR
Kentsel ve Doğal Sit Alanı olan, tarihi 6 kilise, 6
cami, 5 hamam ve konakları barındıran Eski
Gümüşhane’de (Süleymaniye Mahallesi) kültürel doku
turizm için talan ediliyor. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın henüz onaylamadığı imar planı
değişikliğine göre yapılan inşaat faaliyetlerine,
tarihi ve doğal dokuyu göz ardı ettiği gerekçesiyle
de bölge sakinleri tepkili.
Bölgenin ana
akslarında başlanan yol inşaatıyla 2-3-4 metre
genişliğindeki yollar 7 metre genişliğine
çıkarılmış, onlarca tarihi istinat duvarı ve yapı
kalıntısı da yıkılmış durumda. Planla birlikte
yapılması gereken tescil çalışmaları ise henüz
yapılmadı. Böylece korunması gerekli 50’ye yakın
yapı da imar planı değişikliğiyle tehdit altında
bulunuyor.
Bölgedeki ikinci saldırı
Bölgede
2015 kışında, imar planına göre yapılan ilk yol
çalışmasında yerleşimin girişine kadar yapılan 7-10
m genişliğindeki yol, heyelana sebep olmuş,
yerleşimin bir kısmının coğrafyası tamamen değişmiş,
tarihi kilise, hamam ve minare heyelan tehdidi
altına girmiş, 10-15 m yüksekliğinde beton ve taş
duvarlarla yerleşime ilk hançer vurulmuştu. Oluşan
kamuoyu duyarlılığı, sosyal medyadaki tepkiler ve
ulusal medyada yapılan haberler sonucu bu yol
inşaatı durdurulabilmişti.
Birgün, 03.04.2017
|
İNŞAAT KAZISINDA ROMA DÖNEMİNE AİT MEZARLAR ÇIKTI

İzmit'te, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Su ve
Kanalizasyon İdaresi'nin (İSU) yeni hizmet binasının
temel kazısı sırasında Roma dönemine ait mezarlar
çıktı.

Müze Müdürlüğü görevlileri, inşaat çalışmaları
durdurulan kazı alanında inceleme bulundu. İzmit
Serdar Mahallesi İSU Genel Müdürlüğü binasının yıkım
ve kazı çalışmaları sırasında Roma dönemine ait
olduğu düşünülen 3 lahit çıktı. Görevliler, Müze
Müdürlüğü'nü arayarak tarihi eserler hakkında
bilgilendirdi. Müze Müdürlüğü görevlileri inşaat
sahasında çalışmaları durdurdu. Görevliler inceleme
başlatılırken, ilk belirlemelere göre 3 lahit
mezarın Roma dönemine ait olduğu belirtildi.
Milliyet, 02.04.2017
******
KOCAELİ'DE ROMA
DÖNEMİNE AİT BULUNAN LAHİT MEZAR SAYISI 5 OLDU
Kocaeli'nin İzmit İlçesi'nde, İSU Genel Müdürlüğü
inşaat alanında yapılan kazı çalışmaları sırasında
bulunan ve Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen
lahit mezar sayısı 5'e yükseldi.
Alınan bilgiye göre, dün Serdar Mahallesi'ndeki İSU
Genel Müdürlüğü binası alanında inşaat için
başlatılan temel kazıları sırasında 3 lahit mezara
rastlanılması üzerine Kocaeli Müze Müdürlüğü
görevlileri harekete geçti.
Söz konusu alanda arkeolojik çalışmalara başlayan
Müze Müdürlüğü görevlileri, 2 lahit mezara daha
ulaştı.
Roma döneminde yaşayan orta sınıf üstü insanlara ait
olduğu tahmin edilen mezarlar, çalışmaların
tamamlanmasının ardından müzeye taşınacak.
Kocaeli Kültür ve Turizm Müdürü Adnan Zanburkan, AA
muhabirine yaptığı açıklamada, şu anda bölgede
çalışmaların devam ettiğini belirterek, "Lahit
sayısı şu anda 5 oldu. İstanbul yönüne doğru 2 lahit
daha bulundu. Lahitlerde yapılan ilk incelemelere
göre, aralarında çocuk mezarları da var. Diğer
mezarlardan boyut olarak daha küçük. Alanda
çalışmalar devam ediyor." ifadelerini kullandı.
İzmit İlçesi Serdar Mahallesi'ndeki İSU Genel
Müdürlüğü binası alanında inşaat için başlatılan
temel kazıları sırasında dün 3 lahit mezar
bulunmuştu.
Yeni Şafak, 03.04.2017
|
BU TABLO KAÇA SATILDI
Sanatçı Andy Warhol tarafından yapılan ve Çin'de
tartışmalara neden olan Mao Zedung portresi, Pazar
günü Sotheby's adlı müzayede şirketi tarafından Hong
Kong'da 12.7 milyon dolara satıldı.
BBC'de yer alan haberde, portrenin ismini
vermeyen Asyalı bir koleksiyoner tarafından satın
alındığı bildirildi.
Warhol'un Mao portresine 2013 yılında Çin'de
gerçekleşen Warhol sergisinde yer verilmemişti.
Çinli yetkililer, "Mao'nun tasvirini koruma"
amacıyla aynı portrenin Çin'de sergilenmesini
yasaklamıştı.
İşte 12.7 milyon dolara satılan o tablo:

Odatv, 02.04.2017 |
YENİ CAMİ'DE
MÜTHİŞ BULUŞ: SU İÇİNDE 354 YILDIR ÇÜRÜMEMİŞ

İstanbul’un simgesi 354
yıllık Yeni Cami’nin restorasyonu tüm hızıyla devam
ediyor. Etrafı vatandaşların güvenliği için saç ile
kaplanan camide, mimarlar ve uzmanlar restorasyon
çalışmalarını yürütürken bir taraftan da özel olarak
hazırlanan bölümde vatandaşlar ibadet ediyor.
İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğüne atanan Mürsel
Sarı restorasyon çalışmasını anlattı.
AKŞAM’a konuşan İstanbul
Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğüne atanan Mürsel Sarı,
“Ana kubbedeki kurşun örtüyü kaldırdık. Tamamına
bakıldı. Herhangi bir çatlak çıkmadı bu sevindirici
bir durum. Bir de zeminde jeoradarla taramalar
yaptık. Caminin altının bir bölümünde su var. Ecdat
eseri ahşap direkler üzerinde oturtarak statiği
sağlamış. Aradan geçen onca uzun yıla rağmen ahşap
direklerde herhangi bir çürümenin olmadığı tespit
edildi. Bu da bize çok sevindirici bir haber oldu”
diye konuştu.
2018’DE
TAMAMLANMASI ÖNGÖRÜLÜYOR
Yeni Cami İstanbul’un çok merkezi bir konumda yer
alıyor. İstanbul’a siluetini veren yegane eserlerden
bir tanesidir. İstanbul’a gelip de Yeni Cami'yi
ziyaret etmeyen nadirdir. Pek çok filmlere konu
olmuştur. Restorasyonuna 2016’nın Nisan ayında
başladık. Toplam 800 gün süremiz var. Bu da takriben
2018’in Haziran ayına tekabül ediyor.
Eski eserlerde bu sürelere sadık kalmak biraz zor.
Restorasyon sırasında beklemediğiniz durumların
çıkması kuvvetle muhtemeldir. Böyle durumlar ortaya
çıktığında hem parasal anlamda harcamalar artabilir
hem de yeni projelendirme de gerekebilir.
TARİHİNDEKİ
EN KAPSAMLI RESTORASYON
Yeni Cami ya da
Valide Sultan Cami, İstanbul'da 1597 yılında Sultan
III. Murad'ın eşi Safiye Sultan'ın emriyle temeli
atılan ve 1665'te zamanın padişahı IV. Mehmed'in
annesi Turhan Hatice Sultan'ın büyük çabaları ve
bağışlarıyla tamamlanıp ibadete açılan camidir. O
yıldan günümüze 354 yıl geçti. Cami daha önce de
restorasyon gördü. Ancak bizim yaptığımız
restorasyon caminin tarihindeki en geniş kapsamlı
restorasyon diyebilirim.
İBADET SÜRÜYOR
Burada insan ve araç sirkülasyonu çok fazla.
Dolayısıyla şantiye ortamını güvenlik nedeniyle
kapattık. Etrafını saçlarla kapattık. Restorasyon
devam ederken insanlar ibadetlerini de
gerçekleştirebilmeleri için de bazı değişiklikler
yaptık. Caminin alt tarafında konforu yüksek bir
ibadet mekanı oluşturduk. Bunu oluşturmak içinde
yaklaşık 5 metre yüksekliğinde zemin ile kubbe
arasında platform oluşturduk. Sese ve toza karşı da
yalıtım da yapıldı.
KUBBEDE ÇATLAMA YOK
Restorasyon çalışmalarına caminin
kubbesindeki kurşunların sökümüyle başlandı.
Gerçekten sevindirici bir durum kurşunun altını
kaldırınca gördük ki onun altında toprak çamur
sıvalar var. Ana kubbede herhangi bir çatlak
çıkmadı. Onları toparladıktan sonra gerekli çamurunu
sıvasını yaparak kurşun örtüsünü kaplayarak ana
mekanı tamamladık. Şimdi kubbeden aşağıya doğru
iniyoruz. Çinilerin rölevelereni alıyoruz. Yıpranan
bozulan ya da tamamlanması gereken yerler varsa
oraları. Yeni Cami'nin restorasyonunu yaparken bilim
kurullarıyla çalışıyoruz. Her bir eserimizde
konusunda uzmanlar çini uzmanları, statikçi
hocalarımız var. Onların yönlendirmeleriyle
yapıyoruz. Ana kubbede sıva raspaları yapacağız.
Mevcut kalem işlerinden daha önceki dönemlere ait
işlemeler orijinal bir kalem işi bulursak ki genelde
hocalarımız çıkabiliyor diyor. Çıkarsa
orijinallerini baz alarak ortaya çıkaracağız.
CAMİNİN RÖNTGENİ
ÇEKİLDİ
Minarede ve dış cephede bazı
kayıplar var. Trafik yoğunluğundan dolayı onların
temizlikleri yine kapıların tamiratı altın varakla
kaplanması da önemli bir husus. 23 tane duvar
üzerine çeşitli reflektörler kurduk. Bu
reflektörleri belirli aralıklarla okuyoruz. Şu ana
kadar 4 defe okuma yaptık. Çok şükür devasa yapıda
bir kayma yok. Artı zemini de son teknoloji
jeoradarlarla taradık, yaptık. Bir nevi yapının
röntgenini çektik. Bunlarda da tabii belli bir
mesafeden sonra altı su çıkıyor karşımıza. Ecdat
camiyi ahşap direklerin üzerine oturtturmuş. Bu
ahşapların bir kısmı da yine suyun içinde bulunuyor.
Caminin statiğini öyle kurmuşlar. Aradan geçen 354
yılda, direklerde herhangi bir çürümenin olmadığını
tespit etti. Jeoradar çalışmalarımız devam ediyor.
Şu ana kadar görünen herhangi bir sıkıntı yok.
ÇİMENTO KULLANILMIŞ
Geçmişte gerek bilgisizlik gerekse maddi açıdan eski
eserlerde çimento uygulaması yapılmış. Çimentonun
içinde yoğun tuz vardır. Bu nedenle eski esere
sokulmaması gereken bir malzemedir. Maalesef geçmiş
dönemde bunlar yapılmış. Şimdi biz çimentodan eseri
arındırıyoruz yerine de Horosan sıva uyguluyoruz.
Akşam, Haber: Bülent
Şanlıkan, 02.04.2017
|
TARİHİ FRANSIZ HASTANESİNİN ÇİNKO KAPLI UZANTISIYLA
SERGİ MEKANINA DÖNÜŞÜMÜ
Paris
merkezli ofis JUNG Architectures çinko ile kaplı bir
uzantı eklediği eski Fransız hastanesini, şarap
tadımı için kullanılabilecek sergi mekanına
dönüştürdü.
Fransa'nın Burgonya bölgesinde bulunan
Léproserie de Meursault isimli eski hastane
başlangıçta, cüzzamlı insanların karantinaya
alınması için Bükreş Dükü Hughes II tarafından
12. yüzyılda kurulmuş.

O zamandan itibaren, 19. yüzyılda bir tarım
çiftliğine dönüştürülene kadar birçok yenileme
işlemine maruz kalan yapının duvarlarının büyük bir
kısmı yıkılmış.

Ofis, şarap tadımına yönelik ek bina oluşturmadan
önce çeşitli sergilere ev sahipliği yapacak bir
mekan oluşturmak için binanın duvarlarını ve iç
yapısını yeniden inşa etmeye başlamış.
Ek binada iç mekanın tamamı ahşap panellerle, dış
kısım ise genel olarak metalin daha beyaz ve daha
pürüzlü bir modeli olan Azengar çinko ile kaplanmış.
Mimar Jean-Claude Caledonien ek binanın dış
kaplaması için tek parça kabuk oluşturabilecekleri
bir malzeme aradıklarını, daha sonra Azengar çinko
kullanmaya karar verdiklerini belirtiyor ve bu
malzemenin Fransa'da ilk kez kullanılmış olduğunu
vurguluyor.
İç mekanda uzun neon aydınlatma tüpleri tavandaki
metal halata asılırken, duvarlarda pencereye benzer
dar açıklıklar kullanılmış.
Şarap tadımı için kullanılmadığı zamanlarda,
mekanda, Meursault'un kasaba konseyi için kamusal
etkinlikler düzenlenmesi kararlaştırılmış.

Mevcut binada, geleneksel yapı yöntemleriyle boş
alanlar yeniden inşa edilerek, bir zamanlar şapel ve
bakım evi olarak kullanılan alanlar toplu sergi
mekanları oluşturmak üzere bir araya getirilmiş,
yolcu evi olarak kullanılan alan ise turizm danışma
bürosu haline gelmiş.
Arkitera, Haber: Nilüfer
Karakoç, 31.03.2017
|
TOKAT'TAKİ HOROZTEPE HÖYÜĞÜ'NE DEFİNECİLER BÜYÜK
ZARAR VERDİ
Tokat’ın Erbaa İlçesi'nde Hatti döneminden kalma
Horoztepe Höyüğü, defineciler tarafından yağmalandı.
Defineciler tarafından açılan kaçak kazı çukurları
höyüğe büyük zarar verdi.

Yağma olayı, Erbaa
İlçesi Ziya Gökalp Mahallesi Rauf Denktaş
Bulvarı’nda bulunan birinci derece SİT alanı
içindeki mezarlıkta meydana geldi. Sabah saatlerinde
mezarlık alanında temizlik çalışması yapmak için
giden görevliler, MÖ 2300’lü yıllardan kalma
Horoztepe Höyüğü’nde kaçak kazı yapıldığını fark
etti. Kazılan yerde kırık testi parçaları gören
görevliler durumu Sivas Kültür Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu Müdürlüğü, Tokat Müze Müdürlüğü ve
polise bildirdi. Polisler, kazı yapılan yerde
bulunan kırık testi parçaları üzerinde ve olay
yerinde inceleme yaptı. Sit alanını yağmalayan kişi
ya da kişilerin bulunması için çalışma başlatıldı.
Hürriyet, 31.03.2017 |
ASIRLIK TREN GARI KÜTÜPHANE OLDU

Ağrı'nın Doğubayazıt İlçesi'nde 1914'te Ruslar tarafından inşa edilen ve
dokusuna uygun restorasyonu yapılan tren garı,
"Ahmed-i Hani Halk Kütüphanesi" olarak hizmet
veriyor.
Doğubayazıt Kaymakamı
Ulaş Akhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
1914'te inşa edilen ve tren garı olarak kullanılan
binanın en son sağlık meslek lisesi olarak hizmet
verdiğini söyledi.
Akhan, Doğubayazıt
Kaymakamlığınca geliştirilen proje ile Doğu Anadolu
Kalkınma Projesi (DAP) kapsamında ve Doğubayazıtlı
iş adamı Şerafettin Eryılmaz'ın katkılarıyla binanın
restorasyonunun yapıldığını dile
getirdi.

1914 yılında Ruslar tarafından tren garı olarak
inşa edildi
Toplamda 250 bin
liralık bütçeyle restorasyonun tamamlandığını ve "Ahmed-i
Hani Halk Kütüphanesi" olarak hizmete
alındığını anlatan Akhan, şöyle devam etti:
"Böyle bir binanın
ilçeye kazandırılmasının yanında bu yapılan
binaların vatandaşa en iyi şekilde hizmet etmesi
önemli. Binamız hizmete girdikten sonra özellikle
ilçedeki gençlerimizin kütüphaneye olan yoğun ilgisi
bizi aşırı derecede memnun etmiştir. Özellikle son
zamanlarda kütüphanemizde üniversite sınavlarına,
KPSS sınavlarına hazırlanan gençlerimiz kütüphaneyi
çok aktif olarak kullanmaktadırlar. En son
geçtiğimiz aylarda kütüphanemizin artık yetersiz
olduğu ve yeni kütüphane alanlarının tespit
edilmesiyle alakalı yine İl Kültür ve Turizm
Müdürümüz Muhsin Bulut Beyefendi ile beraber
çalışmalarımızı başlattık. Yeni kütüphane alanları
inşa edene kadar şu an haftada 6 gün hizmet veren
kütüphane binamızın 7 gün hizmet vermesi için de İl
Kültür ve Turizm Müdürlüğümüz personel ile ilgili
gerekli ayarlamaları yaparak binamızın haftanın 7
günü ilçe halkımızın hizmetine sunulmasını
sağladılar."
İl Kültür ve Turizm
Müdürü Muhsin Bulut, tarihi binanın 1914 yılında
Ruslar tarafından tren garı olarak inşa edildiğini
anımsattı.
"Haftanın 7 günü hizmet veriyor"
Doğubayazıt
Kaymakamlığının girişimleri ile Kalkınma Bakanlığı
DAP İdaresinden alınan ödenekle iç mekanının
yapıldığına işaret eden Bulut, şunları söyledi:
"Bu binanın tarihi bir
bina olması, mimari yapısı ile özgün olması hem
yapının değeri açısından hem de kütüphaneye verilen
değer açısından önem arz etmektedir. Buraya gelen
çocukların böyle mimari bir ortamda ders çalışıp
kitap okuması ayrı bir özelliktir. Kütüphanemiz 20
bin kitabı ile haftanın 7 günü hizmet vermekte ve şu
anda 2 bin 500 kayıtlı öğrencimiz bulunmaktadır. Tüm
öğrencilerimizi fırsat buldukça kütüphanemize kitap
okumaya davet ediyorum. Bu binanın kütüphane olarak
tahsisinde emeği geçen Doğubayazıt Kaymakamlığına
çok teşekkür ediyorum. Binanın onarımında emeği
geçen iş adamımız Şerafettin Eryılmaz'a teşekkür
ediyorum."
Bulut, Doğubayazıt
İshak Paşa Sarayı'nı ziyarete gelenlerin de yol
üstündeki tarihi binayı ziyaret ettiğine dikkati
çekti.
Tarihi binanın
kütüphane olarak değerlendirilmesinden mutluluk
duyduğunu vurgulayan anlatan Sökmenci, şunları
kaydetti:
"Ben 20 yıldan
fazladır İstanbul'da yaşıyorum ama buraya her
geldiğimde burayı ziyaret ediyorum. Şimdi de
çocuklarımla beraber ziyarete geldim. Tarihi tren
garının yıkılmaması, aslına uygun halde onarılarak
kütüphaneye dönüştürülmesi çok anlamlı. Tarihi
binadaki kütüphanede zaman geçiren öğrencilerin çok
şanslı olduğunu düşünüyorum."
Anadolu Ajansı,
Haber: Orhan Güngör, Fotoğraf: Cemil Karip,
30.03.2017
|